TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ"

Transkript

1 CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 2 TBMM Tutanaklarında TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ (23 Nisan Ocak 1921) cengizcetintas@outlook.com 1

2 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ CENGİZ ÇETİNTAŞ EDİTÖR CENGİZ ÇETİNTAŞ ISBN BASKI 2017 Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek koşuluyla kısmen kullanılabilinir. Ancak kitabın tümü dergi, kitap veya benzer şekillerde yayımlanamaz. 2

3 İÇİNDEKİLER TBMM TUTANAKLARI...5 GİRİŞ NİSAN 1920: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ NİN AÇILIŞI NİSAN 1920: TBMM BAŞKANLIK SEÇİMİ VE İLK TBMM BAŞKANI SEÇİLEN MUSTAFA KEMEL PAŞANIN NUTKU MAYIS 1920: TBMM HÜKÜMETİ KURULMASINA DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ MAYIS 1920: TBMM HÜKÜMETİ (İCRA VEKİLLERİ HEYETİ) SEÇİMİ MAYIS 1920: TBMM NİN İLK HÜKÜMET PROGRAMININ OKUNMASI VE GÖRÜŞÜLMESİ TEMMUZ 1920: BURSA NIN İŞGALİ NEDENİYLE HÜKÜMET İÇİN VERİLEN GENSORUNUN GÖRÜŞÜLMESİ VE GÜVENOYLAMASI... HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 17 TEMMUZ 1920: İÇİŞLERİ BAKANI CAMİ BEY İN İSTİFASINA DAİR GÖRÜŞME VE YENİ İÇİŞLERİ BAKANININ SEÇİMİ AĞUSTOS 1920: ADALET BAKANI CELALETTİN ARİF BEY HAKKINDA VERİLEN GENSORU ÖNERGESİNE DAİR GÖRÜŞME AĞUSTOS 1920: İÇİŞLERİ BAKANI HAKKI BEHİÇ BEY HAKKINDA VERİLEN SORU VE GENSORU ÖNERGELERİNE VE İSTİFASINA DAİR GÖRÜŞME AĞUSTOS 1920: BURSA NIN İŞGALİNDE İHMALİ GÖRÜLEN YÖNETİCİLER HAKKINDA VERİLEN GENSORU ÖNERGELERİNİN GÖRÜŞÜLMESİ.. HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ. 4 EYLÜL 1920: İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA TOKAT MİLLETVEKİLİ NAZIM BEY'İN SEÇİLMESİ VE İSTİFA ETMESİ ÜZERİNE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ REFET BEY'İN SEÇİLMESİ ARALIK 1920: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA ANTALYA MİLLETVEKİLİ HAMDULLAH SUPHİ BEY'İN SEÇİLMESİ ARALIK 1920: BAYINDIRLIK BAKANI İSMAİL FAZIL PAŞA İÇİN VERİLEN GENSORU ÖNERGESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ, GÜVENOYU VERİLMEYEREK DÜŞÜRÜLMESİ VE YENİ BAYINDIRLIK BAKANI SEÇİMİ SON NOT

4 4

5 5

6 TBMM TUTANAKLARI Tarih yazmak için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Arkeolojik buluntular, yazılı eserler, çeşitli yerlere çizilmiş resim ve gravürler vb gibi çeşitli kaynaklar vardır. Tarih'in veri kaynaklarından biri de tutanaklardır. Bu tutanaklar zamanının siyasi, sosyal, ruhsal, ekonomik, dini ve etnik durumunu en iyi yansıtan tarihi belgelerdir. Yaşadıkları dönemde toplantıya katılanların ağızlarından çıkan gerçek sözler, ifadeler bu tutanaklarda yer alır. Sonradan kurgulanmış, değiştirilmiş ifadeler değildir bunlar. Dobra, dobra, konuşmacının gönlünden nasıl geçiyorsa öyle dile gelmiş olan ifadelerdir. Günümüzde Büyük Önder, Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ün ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran, Cumhuriyet'i kuran ve Anadolu'da yeniden aydınlanma dönemini başlatan milletvekillerinin, bir takım yanlışlıklara saplanmadan, saptırmadan, gerçek anlamda kim olduklarını ve neleri ne şartlarda başardıklarını, bu tutanaklar sizlere en iyi biçimde sunar. Doksan yılı aşkın bir süreden beri TBMM Genel Kurul tutanaklarını yazan, dergi haline getiren, onları bugüne kadar saklayan ve günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanarak dijital ortamda yayınlayan binlerce Meclis çalışanının ve değerli Meclis başkanlarının üstün çabaları sayesinde bu tutanaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Onlar sayesinde dijital ortamda Meclis Genel Kurul tutanaklarını bir tık kadar yakın mesafede ulaşıp o günlerde neler olduğunu, neler konuşulduğunu, hangi kararlar alındığını ve hangi kanunlar çıkartıldığını öğrenebiliyoruz. Milletveki l- lerinin kişiliklerini, tartışmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını, ülkeleri için yaptıkları özverileri ve her şeyi öğreniyoruz. Ancak dikkat etmemiz gereken şey, o dönemin koşullarında söylenenleri bugünün değer yargılarıyla yorumlamamaktır. O dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve etik değer yargıları elbette bugünküne benzememekteydi. O nedenle Mustafa Kemal Atatürk'ü ve o dönemin bakanlarını, milletvekillerini bugüne göre değerlendirmemiz onlara büyük haksızlık olur. Onlar bugün yaşasalardı, söylem ve davranışları elbette daha farklı olurdu. Ancak farklı olmayacak şeyler de vardı, ülkelerini koruma içgüdüsü, azim ve irade, fedakarlık, çağdaş uygarlığa erişme isteği. Arşivin tozlu raflarında duran tutanakların kimseye bir yararı yoktur. Benim yaptığım iş, dijital ortamdan yararlanarak onları arşiv raflarından alıp çıkarmak, günümüzün anlaşılır Türkçesi ile kamuoyuna sunmaktır. Bu işi yaparken, kendimi doksan yıl öncesinin Meclis Genel Kurul salonunda stenograflara ayrılmış masada oturuyor hissediyorum. Meclis kürsüsünde ağızlardan çıkan her sözü not alıyor, temize çekiyor, derliyor ve o dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan telgraf ağıyla sizlere ulaştırıyorum sanki. Bu müthiş bir düş, keyif verici bir haz ve çok önemli bir toplum hizmetidir, benim için. 6

7 7

8 GİRİŞ İstanbul'un İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edildiğini öğrenen Mustafa Kemal Paşa, 17 Mart 1920 günü Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Temsil Heyeti Reisi imzasıyla komutanlara ve valiliklere telgrafla bir bildiri yolladı. Bildiride on beş gün içinde Ankara'da bir Kurucu Meclis toplanması için fikirlerini sordu. Bu Milli Meclis'e otuz beş yaşını doldurmuş, medeni cesaret, fikri yetenek, dini ve milli değerlere inanmış insanların seçilmesini istiyor, Meclis'in çok acele toplanması gerekli olduğu için de seçimlerin vilayet ve belediye meclislerinin üyeleri ve Müdafaayı Hukuk şubelerinin temsilcileri tarafından yapılmasını öneriyordu. Fakat Kurucu Meclis adı, ihtilal anlamını verdiği gerekçesiyle, başta Kazım Karabekir Paşa olmak üzere bazı komutanlar tarafından tepkiyle karşılandı. Bazıları İstanbul'daki çalışmalarına süresiz ara veren Mebusan Meclisi'nin devamını, bu sebeple o Meclis milletvekillerinin gelmesini istediler. Yeni bir Milli Meclisin ve yeni bir Devletin kurulması gereğini anlamayanlar, Ankara'da toplanacak Meclisin Osmanlı Mebusan Meclisinin devamı olmasını istiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa yeni üyelerin seçilmesi konusunda ısrar etti ve bunu başardı. Kurucu kelimesi üzerinde ısrar etmeyerek, aynı işi görecek ve kapsamı yönünden düşündüğünü gerçekleştirecek bir Meclis olarak, olağanüstü yetkilere sahip bir Meclis ifadesini kullandı. İstanbul Mebusan Meclisinden gelecek milletvekillerinin de Meclis'e katılmaları kararlaştırıldı. Vilayetlerdeki seçimler hiç de kolay olmadı. Bazı vilayetler işi ciddiye almadıkları gibi, bazılarında seçimler komutanların müdahalesi ile gerçekleşebildi. Bu sebeple Meclis'in toplanması gecikti. Ankara'da toplanacak büyük bina yoktu. İttihat ve Terakki için yapılan bina yarım olduğu için, bitirilmesi hızlandırıldı ve açılışa hazırlandı. Bütün çalışmalar tamamlandıktan sonra Meclis'in açılması mübarek gün olduğu için 23 Nisan 1920 Cuma olarak seçildi. Mustafa Kemal Paşa, bir gün önce yayınladığı bildiri ile 23 Nisan 1920 günü Büyük Millet Meclisinin açılarak çalışmaya başlayacağını ve o günden sonra bütün sivil ve askeri makamların bu Meclisin emri altına gireceklerini bildirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü, Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazından sonra mütevazi bir törenle açıldı ve İstanbul'dan gelenlerin de katılmasıyla çalışmalarına başladı. Büyük Millet Meclisi'nin açılması ile birlikte Milletin egemenliği fikri, tartışılmaz bir biçimde ortaya konuluyordu. Adı henüz konulamayan yeni Türk Devleti, egemenlik kaynağını halktan alan insan hakları esaslarına dayanıyordu. 23 Nisan 1920 tarihinde egemenlik İstanbul'daki Osmanlı Saltanatından Ankara'ya geçiyor ve egemenliğin kaynağı ve yapısı değişiyordu. Meclis'in Ankara'da açılması ile bütün gözler ve umutlar Ankara'ya bağlandı. Bu küçük şehir İstiklal Savaşı'nın Merkezi oldu. Meclis'in çalışmaları yanı sıra, 8

9 Mustafa Kemal Paşa, Hükümet kurulması için çalışmalara başladı. Ama Hükümet kurulmasında çekimser davranıldığı için bir türlü karar verilemiyor ve bu da gecikmeye neden oluyordu. Öncelikle kurulan bu yeni Meclisin Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbiriyle olan ilişkilerinin nasıl olmasına karar verilmesi gerekiyordu. Parlamenter demokrasilerinde uygulanan kuvvetler ayrılığı prensibi yerine, kuvvetler birliği prensibi kabul edildi. Çünkü Meclis bütün yetkileri elinde tutmak istiyordu. Milli Meclis yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kendi bünyesinde topladı. Sonunda 3 Mayıs 1920 tarihinde adına İcra Vekilleri Heyeti denilen ilk Ankara Hükümeti kuruldu. Meclis, kuvvetler birliği ilkesini benimsediği için yürütme görevini üstlenen kuruma kabine, bakanlar kurulu veya hükümet değil "İcra Vekiller Heyeti" adı verildi. "Bakan" sözünün o zamanki karşılığı olan "nazır" yerine "vekil" sözcüğü kullanıldı. Vekillerin seçimi milletvekilleri arasından aday gösterilmeden ayrı ayrı oylanarak yapılıyordu. Bu da zaman zaman bir takım olumsuzluklara neden oluyordu. Mustafa Kemal Paşa hem Meclisin ve hem de Vekiller Heyetinin reisliğini yapıyordu. İlk Hükümet krizi Bursa'nın Yunan işgaline girmesinden sonra patlak verdi. İşgalde kusuru ve ihmali bulunanlar hakkında verilen önerge, gensoru önergesi olarak değerlendirildi. Çok sert tartışmalar yaşandı ve verilen diğer bir önerge ile başka bir gündem maddesine geçilmesine karar verilerek gensoru oylaması önlenmiş oldu. Zaman zaman bazı vekillerin istifalarıyla yeniden vekil seçimleri yapıldı. 9

10 23 NİSAN 1920: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ NİN AÇILIŞI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 1.Birleşim, Gündem: 1/1) Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla Ankara da çalışmalarını sürdürürken, onun fikirleri doğrultusunda Milli Ant ı kabul ederek Dünya ya ilan eden İstanbul daki son Osmanlı Mebussan Meclisi, işgal kuvvetleri tarafından dağıtıldı. Bunun üzerine bir halk meclisi kurulması için Anadolu da seçimler yapıldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adı verilen bu oluşum Ankara da ilk toplantısını yaptı. ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Muhterem hazır bulunanlar, İstanbul'un, geçici kaydıyla yabancı güçler tarafından işgal olunduğu, bütün temelleriyle Halifelik Makamının ve Hükümet Merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepinizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, Milletimizin bize sunulan yabancı esaretini kabul etmesi demektir. Ancak tam istiklali ile yaşamak için kesinlikle kararlı olan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış bulunan Milletimizin esaret durumunu son derece sertlik ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayıp yüksek Meclisinizi meydana getirmiştir. Bu Yüce Meclis'in en yaşlı üyesi kimliğiyle ve Cenabı Allah ın yardımıyla Milletimizin iç ve dış istiklali için de mukadderatının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendisini idare etmeye başladığını bütün Dünyaya duyurarak Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum. Kutsal olarak bağlı olduğumuz bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişahı Altıncı Sultan Mehmet Hazretleri'nin yabancı boyunduruğundan kurtarılmasında ve Saltanatın sürekli merkezi olan İstanbul'umuz ile işgal altında ve türlü kıyım ve işkence içinde maddi ve manevi bakımdan insafsızca yok edilmekte olan zulüm görmüş bütün vilayetlerimizin kurtarılmasında bizi başarılı kılmasını Yüce Allah tan niyaz ederim. (alkışlar) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Yüce Meclisimiz, hepinizin bildiği gibi fevkalade salahiyetle yeniden seçilen muhterem mebuslar ve işgal edilen İstanbul daki Mebusan Meclisinden buraya gelebilen muhterem mebuslardan meydana gelmiştir. İşgal altındaki vilayetlerden kurtulup gelebilecek olan mebuslar ile birlikte bir büyük meclis meydana gelecektir. Bu anda Meclisimiz eksiktir. Evvelce seçilen mebusların aynı salâhiyetteki vazifelerini devam etmesinin uygun olacağı kanaatindeyim. Bu hususu belirtmek isterim. (uygundur, uygundur sesleri) Mebusların mazbatalarını tetkik etmek üzere komisyon kurulması meselesine geçilsin. ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Yalnız mazbatalar mı tetkik edilecek. MUSTAFA KEMAL PAŞA: Efendim, diğer bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Komisyon teşkilini arz etmiştim. Bu hususta gençlerden iki kâtip üye seçilirse iyi olur. (uygundur, uygundur sesleri) Zaten bu iş ile çalışmış olan Muhittin Baha Bey birisi olabilir zannederim. (diğeri de Cevdet Bey olsun, sesleri) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Burayı teşrif etsinler. 10

11 (Bursa Mebusu Muhittin Baha Bey ile Kütahya Mebusu Cevdet Bey divan kürsüsüne geldiler) MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Mazbataların tetkiki için iki komisyon kurulacak. On beşer kişilik. (kura ile seçime başlanıldı) BİR MEBUS BEY: Ne yapıyorlar, anlayalım? DİĞER BİR MEBUS BEY: Kura çekiyorlar, birer tane alıyorlar, fakat Reis Beyefendi Hazretleri iki kâtip birden zatıâlinize yardım etse. (uygundur sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir). Henüz buraya gelmemiş olanların adları çıkarsa ne olacak? MUHİDDİN BAHA BEY (Geçici Kâtip Üye): Mevcut olmayanlar yazılmasın, tutanağa geçmesin. FERİT BEY (Çorum): Mevcut olmayanlar da tutanağa geçsin. MUHİDDİN BAHA BEY (Geçici Kâtip Üye): Ankara mektupçusu Esat Bey. (mevcut değil sesleri) Diyarbakır Vakıflar Başkâtibi Mustafa Bey. (mevcut değil sesleri) Hüsrev Sami Bey Eskişehir (mevcut, sesleri) Darende Kaymakamı Süleyman Sırrı Bey Yozgat (mevcut, sesleri), Bidayet Azasından Abdülgani Efendi Muş (mevcut değil sesleri) Hacı Hasan Ağazade Rüştü Efendi (mevcut değil sesleri) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Mevcut olmayanları yazmayın. (Kura neticesinde Mazbataları İnceleme komisyonlarına seçilen mebuslar) 1.KOMİSYON: Hüsrev Sami Bey (Eskişehir), Süleyman Sırrı Bey (Yozgat), Necip Efendi (Denizli), Abdulhalim Çelebi Efendi (Konya), Şerif Bey (Sinop), Refik Bey (Konya), Şeyh Seyfi Efendi (Kütahya), Halil Bey (Ertuğrul), Ferit Bey (Çorum), Nebil Efendi (Karahisar), Miralay İsmet Bey (Edirne), Hacı Mustafa Bey (Gümüşhane), Mehmet Şükrü Bey (Karahisar), Haşim Bey (Çorum), Mehmet Bey (Eskişehir) 2.KOMİSYON: Mustafa Kemal Paşa (Ankara), Şemsettin Efendi (Ankara), Haydar Bey (Kütahya), Sabit Bey (Kayseri), Şevket Bey (Sinop), Hafız İbrahim Bey (Isparta), Cevdet Bey (Kütahya), Sırrı Bey (İzmit), Eyüp Sabri Bey (Eskişehir), Halil İbrahim Efendi (Eskişehir), Hakkı Behiç Bey (Kırşehir), Müfide Efendi (Kırşehir), Yusuf Bey (Denizli), Hamdi Efendi (Diyarbakır), Tevfik Efendi (Çankırı). 11

12 ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Yarın saat onda toplanmak üzere celseyi kapatıyorum NİSAN 1920: TBMM BAŞKANLIK SEÇİMİ VE İLK TBMM BAŞKANI SEÇİLEN MUSTAFA KEMEL PAŞANIN NUTKU (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 2.Birleşim, Gündem: 7/1) Türkiye Büyük Millet Meclisi, her ne kadar İstanbul Mebusan Meclisi'- nin bir devamı gibi düşünülse de Erzurum ve Sivas kongreleri sırasında temeli atılmış farklı bir meclisti. Kongrelerin tartışmasız tek lideri de Mustafa Kemal Paşa idi. Doğal olarak iki gündür oturumlara yön veren ve en çok konuşan o idi. Ama İstanbul Meclisinden katılan milletvekilleri onun liderliğini kabul etmekle beraber, son Mebusan Meclis Başkanı Celalettin Arif Bey in İkinci Başkan olarak seçilmesini sağladılar. MUHİTTİN BAHA BEY (Geçici Kâtip Üye): Efendim, Reis ve Reis vekilleri bugün seçiliyor. Kâtip ve idare memurları yarına kalsın, diyorlar. (pekâlâ, uygun sesleri) Bir önerge daha var. TBMM Başkanlığına Meclisimiz yürütme yetkisine de sahip olması sebebiyle, yasama meclislerinden fazla olarak bir de İkinci Reis seçilmesi muvafık olmakla seçime başlamadan önce durumun derhal oya konulmasını teklif eyleriz. Çorum Mebusu Fuat ve 13 arkadaşı ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Reye koyuyoruz. Kabul edenler ellerini kaldırsın. (gürültüler) FUAT BEY (Çorum): Efendim, müsaade buyurunuz arz edeyim. Şimdi öteden beri kuvvetler ayrılığının timsali olan Mebusan Meclisinde bir reis vardı. Sonra ne vardır? İki reis vekili vardı. Şimdi biz diyoruz ki mademki Meclisimiz aynı zamanda yürütme yetkisine de sahiptir. Önce bir reis bir de ikinci reis seçelim. Ondan sonra da iki reis vekili seçelim. (münasip, sesleri) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Kabul olundu. FEYYAZ ALİ BEY (Yozgat): İki reis seçeceğiz. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (23 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.1-3, 12

13 MUHİTTİN BAHA BEY (Geçici Kâtip Üye): İsimleri bir kâğıda yazacağız ve ad okuyarak iki reis seçeceğiz. Birinci reis ile ikinci reisin aynı kâğıda yazılmasını teklif buyuruyorlar. (dördünü bir kâğıda yazalım, sesleri) HULUSİ BEY (Karahisar): Dördü bir kâğıda yazılsın daha iyi. Reis vekilleri ile beraber bir çırpıda çıkarırız. (Ad okunarak oy pusulaları toplandı. Ara verildi. Oylamadan sonra, oy pusulaları sayıldı ve sonuçlar tutanağa yazıldı.) MUHİTTİN BAHA BEY (Geçici Kâtip Üye): Toplam120 üye oy kullandı. Ankara Mebusu Mustafa Kemal Paşa Hazretleri 110 oy ile Meclis Reisi (alkışlar), Erzurum Mebusu Celalettin Arif Beyefendi 109 oy ile Meclis İkinci Başkanı (alkışlar), Çelebi Abdulhalim Efendi Hazretleri 91 oy ile Birinci Reis Vekili seçilmişlerdir. (Alkışlar) Diğer adaylar seçilme için lazım olan 61 oyu alamamışlardır. Diğer Reis Vekili için yeniden seçim yapılacaktır. (yarına kalsın, sesleri) (Yeni Reisimizin makamına çıkmasını isteriz, sesleri) (Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk Başkanı Mustafa Kemal Paşa sürekli ve şiddetli alkışlar arasında makamına çıktılar.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Muhterem efendiler, Milletin geleceğini doğrudan üzerine alarak, Hilafet Makamının ve Saltanatın içine düştüğü esaretten kurtarmak ve Memleketin bütünlüğü ve selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azim ile yerine getirmeye karar vermiş olan Yüce Meclisinizin Riyasetine seçmek suretiyle hakkımda gösterdiğiniz itimat ve teveccühe teşekkür ediyorum. (estağfurullah sesleri) Hayatımın bütün safhalarında olduğu gibi son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve istirahatımı, her türlü şahsi duygularımı Milletin selâmetine ve saadetine feda etmekten zevk almayayım. (yaşa, sesleri ve alkışlar) Gerek askeri hayatımın ve gerek siyasi hayatımın bütün dönemlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket tarzım, milli iradeye dayanarak Milletin ve Vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur. Bugün Muhterem Heyetinizde tecelli etmiş olan milli itimadı, müştereken giriştiğimiz mukaddes mücadelenin ait olduğu gayeleri meydana getirmek için Milletin verdiği bir dayanak olarak telâkki ediyorum. Bu milli birliğin bana yüklediği mesuliyet, biliyorum ve hepiniz de bilirsiniz ki pek ağırdır. Bu ağır milli mesuliyetin altından ancak Muhterem Heyetinizin yardımı ile daima ve daima hak yolundaki mücadelemizde, Allah ın yardımını da ümit ederek çalışacağım. İnşallah Cihan Padişahı Efendimiz Hazretlerinin sıhhat ve afiyetle ve her türlü yabancı baskısından kurtulmuş olarak tahtı hümayunlarında daim kalması için dua eylerim. (şiddetli alkışlar ) 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.32-38, 13

14 24 NİSAN 1920: TBMM BAŞKANI MUSTAFA KEMAL PAŞA NIN, HÜKÜMET KURULMASINA DAİR ÖNERGESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ VE GEÇİCİ YÜRÜTME HEYETİ SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 2.Birleşim, Gündem: 3/1) Sivas Kongresi nden beri yedi aydır Kongrenin seçtiği Temsil Heyeti, bir hükümet gibi çalışıyordu. Meclis açıldığına göre artık Temsil Heyeti görevini Meclisin kuracağı hükümete bırakmalıydı. Mustafa Kemal Paşa nın Meclise sunduğu önerge, Genel Kurul un ikinci gününde farklı düşünen iki grubun varlığını ortaya çıkardı. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları egemenliğin Millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanması için öncelikle Meclis Hükümeti kurmak istiyorlardı. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Şimdi müsaade buyurursanız bu dakikadan itibaren takip olunması lazım gelen bazı hususları arz edeceğim ve yazmış olduklarımı aynen okuyacağım. TBMM Başkanlığına Bugünkü müşkül vaziyet içinden Vatanı kurtarmak için yapılması lazım gelen tedbirler tabii ki Muhterem Heyetinize ait olacaktır. Ancak bu hususta da kendi tetkik ve malûmatıma dayanarak kanaatlerimi Yüce Meclisinize arz etmeyi faydalı buluyorum. Gerek hukukun esas kaidelerini, gerekse tarihte ve zamanımızda aynı duruma düşmüş olan milletlerin yaptıklarını dikkate alarak, Memleketi bölünmekten ve batmaktan kurtarmak için derhal Milli gücümüze dayalı esaslı bir teşkilât kurmaktan başka bir çare yoktur. Bunun şekli ne olacaktır? İşte mesele buradadır. Meşru ve sorumlu olmayan kuvvetlerin tahakkümüyle Devlet kuvveti meydana getirilmesine imkân bulunsa dahi bunun devamlı olmasının mümkün olmadığını bilirsiniz. Esasen Yüce Meclisinizin mevcudiyeti de meşruiyet ve mesuliyet esaslarının Milletçe istendiğine en büyük delildir. Binaenaleyh Yüce Meclisinizde toplanan milli iradeye dayanmak suretiyle, hukuka uygunluk ve meşruiyeti takdir ve takip edecek bir kuvvetin idare etmesi zaruridir, bu kuvvetin şekli ise Hükümettir. Hükümet teşkilâtının esas şekli, her şeyden sorumlu olmayan bir Hükümet Reisi ve her şeyden sorumlu bir heyet ile vazifelere göre vekâletlere taksimden ibarettir. Bu şekilde yürütme kuvveti, hükümet reisi tarafından seçilmiş ve yasamanın itimat ve muvafakatine dayanan bir kuvvettir. Hilafet ve saltanat Makamı kurtarıldıktan sonra, Padişahımız ve Halifemiz Efendimiz her türlü şiddet ve zorlamadan uzak ve tamamıyla hür ve müstakil olarak, Milletin kendine olan sadakatinde, Yüce Meclisinizin tanzim edeceği kanuni esaslar dairesinde yerini alır. Yüce Meclisiniz sadece denetleyen bir Meclis değildir. Binaenaleyh yalnız yasama ile vazifeli olarak mesul bir mevkiden, milli mukadderatı nezaret altında bulunduracak değil, bilfiil onunla ilgilenecektir. Nitekim fevkalâde şartlar içinde çoğu milletler bu prensipleri terk ederek, yürütme hususunda hükümetlerine fazla yetkiler verirler veya 14

15 seçime giderler. Biz Cumhur ittifakına her kuvvetten fazla yetki veren İslamiyet esaslarını dikkate alarak, Yüce Meclisinizin doğrudan doğruya bütün yetkileri eline alması taraftarıyız. Bu esas kabul edildikten sonra, daima Yüce Meclisinizin her işi fiilen tetkik ve müzakere imkânı bulamayacağından, Muhterem Heyetinizden seçilecek üyelerin Hükümet teşkilâtı için icap eden mesai taksimine göre görevlendirilmeleri ve her birinin ayrı ayrı ve tamamının müştereken Meclis huzurunda sorumlu olmaları yeterlidir. Bu halde Meclise riyaset edecek kişinin Hükümete de riyaset etmesi ve Yüce Meclisiniz adına imza ve tasdike yetkili olması ve yürütme işlerinde diğer üyeler gibi Meclise karşı tamamen sorumlu olması zaruridir. Bu şekilde İcra Heyeti, Yüce Meclisin onayı ile kurulacak ve Umum Heyete karşı sorumlu üyelerden ibaret olacak ve hatta isimleri de vekil olacaktır. Reis olacak kişi vakıa ağır bir sorumluluk altında bulunacaktır. Çünkü İcra Heyeti vekilleri ile Umum Heyetiniz arasında bütün sorumluluk öncelikle kendisiyle alakalı ve bu sorumluluk hem Meclisteki, hem Vekiller Heyetindeki Riyaset Makamının ikisine birden aittir. Hükümet teşkilatının bu şekilde teşkilinin, içinde bulunduğumuz buhrana ve Memleketimizin durumuna göre bizim için tatbikinin uygun olup olmadığını düşünmek mecburiyetindeyiz. Bizim bu incelememiz neticesinde elde ettiğimiz kanaate göre idarenin bu şeklini uygun görmemekteyiz. Çünkü Osmanlı Devleti nin Padişahı, diğer her hangi bir devletin başı gibi sadece hükümdar değildir. Saltanat Makamı aynı zamanda Hilâfet Makamı olmak itibariyle, Padişahımız İslam ın Cumhurudur, Reisidir. Mücadelemizin birinci gayesi ise Saltanat ve Hilâfet makamlarının farklı olduğunu düşünen düşmanlarımıza, milli iradenin buna müsait olmadığını göstermek ve bu Mukaddes Makamı yabancı esaretinden kurtarmaktır. Bu esasa göre Anadolu'- da geçici kaydıyla da olsa bir Hükümet Reisi tanımak veya bir Padişah Kaymakamı meydana getirmek hiçbir suretle uygun değildir. Şu halde reissiz bir hükümet kurmak zarureti içindeyiz. Hâlbuki bir bütünlük teşkil etmeyen devlet kuvvetinin, ahenkli çalışmasına imkân yoktur. Diğer taraftan her hangi bir makama devlet kuvveti vererek o makamı gayrimesul tanımak felâkettir. Halifenin bile mesuliyetini esas olarak kabul etmiş olan İslamiyet in müsait olamayacağı aşikârdır. Bu müşkül ve yekdiğeriyle telifi imkânsız esaslar içinde enine boyuna inceleyerek nihayet İslamiyet in esaslarına müracaatla Yüce Meclisinizde birikmiş olan ve bütün İslam Âleminde de inayet ve muvafakate mazhar bulunan milli irade esaslarını kabul ediyoruz. Muhterem üyelerin bu hususlara göre seçilmiş ve fevkalâde yetkiler verilmiş bulunmaları esas itibariyle Milletçe de tamamen kabul edilmiş olduğuna delildir. Binaenaleyh Yüce Meclisiniz, sahip olduğu fevkalâde yetkiye binaen karşısına çıkacak bir yürütme kuvvetini yalnız denetlemek gibi mahdut bir vazife ile değil, Milletin umumi idaresini fiilen yapacak ve Memleketin selametini ve Hilâfeti bizzat temin ve müdafaa vazife ve salâhiyetiyle teşekkül etmiştir. Artık Yüce Meclisinizin üstünde bir kuvvet mevcut değildir. İşte Memleketimizin şimdiye kadar geçirdiği buhranlara, felâketlere, kâh Avrupa'yı taklit etmek, kâh Devlet idaresini şahsi düşüncelere göre tanzime çalışmak, kâh Anayasayı bile şahsi ihtirasların oyuncağı haline geti r- 15

16 mek gibi sebeplerdir. Pek elim neticelerini gördüğü basiretsizliklerden hâsıl olan umumi uyanışı tercüman olduğumuz inancıyla şu müşkül ve buhranlı tarihi mücadelenin bu yolda düzeltmek taraftarıyız. Tabii ki hüküm Muhterem Heyetinizindir. Yalnız maruz olduğumuz çöküş tehlikesine ve Devlet işlerine ve milletin uzun müddetten beri mercisiz kaldığına tekrar dikkatinizi çekerek lüzumsuz nazari münakaşalar arasında devam edecek müzakerelerin en fena idarelerden daha ziyade kötü tesir yaratacağını arz etmeyi de vazife icabı olarak görüyorum. Cenabıhak muvaffakiyet ihsan etsin, amin. TBMM Reisi ve Ankara Mebusu Mustafa Kemal (üç dakika sürekli alkışlar) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bu önergeyi oya sunulmak üzere buraya bırakıyorum. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Reis Beyefendi bir ricamız var, Efendim. ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Bir kaç önerge var, okunmasına müsaade buyrulur mu? TBMM Başkanlığına Dünya Harbinde gösterdiği askeri ve medeni cesaret, bilhassa ateşkesten sonra Vatan ve Milletimiz demir çember içerisine alındığı bir sırada hayatını tehlikeye atarak en evvel mücadele meydanına atılan ve şu suretle bugünkü milli varlığımızın meydana çıkmasına sebep olarak hakkıyla Milletimizin minnettarlığını alan Milli Kahramanımız Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine, isimleri bilinen ve bilinmeyen diğer şahsiyetlere de Meclisimiz adına resmi olarak teşekkür edilmesini teklif eyleriz. 23 Nisan 1336 (oybirliği ile kabul, sesleri) TBMM Başkanlığına Bursa Mebusu Emin Çorum Mebusu Ferit 16 Kastamonu Mebusu Rüştü Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin milli ve vatani mücadelesindeki büyük hizmetlerine sebep olan ve maalesef bugün aramızda bulunamayan Hamidiye Kahramanı Rauf Bey in adını hürmetle yâd ederek bunun tutanağa geçmesini teklif ederim. Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya (hay, hay, sesleri)

17 (Milletvekilleri kürsüden de Mustafa Kemal Paşa ya şükranlarını ve teşekkürlerini sundular. Mustafa Kemal Paşa tekrar kürsüye çıkarak milletvekillerinin iltifatlarına teşekkürle cevap verdi.) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Kemal Paşa Hazretlerinin önergesini oya sunuyorum. Kabul edenler ellerini kaldırsınlar. HACİM MUHİDDİN BEY (Karesi): Müzakereye hacet yok. REFİK BEY (Konya): Müsaade buyruluyor mu? (kürsüye, kürsüye sesleri) Bendenizden evvel bütün Muhterem üyeler Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Vatan mücadelesi hakkında Milletin cisim ve ruhundan yükselen teşekkürlerine tercüman oldular. Bu hakiki hissiyata iştirak etmekle beraber, Kemal Paşa Hazretlerinin izahatının yanında bugün mühim bir vazife teklif buyruldu. Bizler burada işte teklif buyrulan şu esasları müzakere edeceğiz. Paşa Hazretleri kendi kanaatlerine ve temsil ettikleri heyetin kanaatlerine binaen düşündüklerini, mütalâa buyurduklarını gerekçeleriyle izah buyurdular. Tabii ki bu teklif doğrudan doğruya Hükümetin esaslarına ait olduğu için öncelikle bu izahatın bilhassa son kısımları basılıp, dağıtıldıktan olunduktan sonra o esas dairesinde bütün üyelerin düşüncelerini söylemesi lâzım geliyor. Bendeniz bunu teklif ediyorum. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Reis Beyefendi, mütalâalarını bir önergeyle Meclise bildirsinler. REFİK BEY (Konya): Önerge vermeden bunu izah ediyorum. Yüce Meclis kabul ve tasdik buyurursa bu izahat basılır ve dağıtılır, ondan sonra müzakereye devam edilir. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Reis Beyefendi, mademki söz söylemek için vakit vardı. Bana niçin müsaade etmediniz? (Milletvekilleri bir süre daha usul tartışması yaptılar. Bazı milletvekilleri Mustafa Kemal Paşa nın önergesinin açıkça anlaşılır olduğunu, basılıp dağıtılmasına gerek olmadığını ve oylama yapılarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ettiler.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, bütün maddi, manevi mesuliyeti Temsil Heyeti adı altında bulunan heyet, üzerine almış ve 16 Mart 1920 tarihinden bu dakikaya kadar bütün acı safhalara, manzaralara karşı vazifeyi fevkalâde bir vazife olarak bilmiştir, bu mesuliyet çok ağırdır. O heyeti artık bu ağır yükün altında bırakmayınız, bu dakikadan itibaren teklif ediyorum, derhal Memleketin mukadderatını elinize alınız. Bundan kaçınmaya lüzum yoktur. Bu vazife o kadar mühim, içinde bulunduğumuz zaman o kadar tarihidir ki, bu koca mesuliyeti içinizde üç, beş kişiye yüklemeyiniz. Bütün Meclisin, bütün manasıyla sorumlu olması lâzım gelir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi, bizi buraya beş kişinin eline Milleti terk edelim diye göndermemiştir. (hay hay, sesleri) Binaenaleyh maruzatım 17

18 anlaşılmamış ise bir daha ve bir daha okunsun, müspet veya menfi bir karar verilsin. (uygundur, sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Reis Bey kabulünü reye koyunuz. (gürültüler) TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından verilen önergenin müzakeresi kâfi görülerek aynen reye konulmasını teklif ederiz. Çorum Mebusu Fuat Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Bu önergeyi reye koyuyorum. (reye konulsun, sesleri) MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Acele etmek pek uygun değildir. İşin ehemmiyetine göre ihtiyat da lazımdır. İhtiyatlı olalım, bu pek mühim meseledir, basılıp dağıtılsın, herkes kendi enine boyuna düşünsün, mütalaa etsin, ayrı ayrı konuşulsun, müzakere edilsin. Bu acele edilecek bir şey değildir zannederim. Paşa Hazretleri ve Temsil heyeti şimdiye kadar, aylarca şu Milletin ağır yüküne tahammül etmişler, birkaç gün daha tahammül ederler. İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Tahammül meselesi değil. (önerge reye konulsun, sesleri, gürültüler) HAYDAR BEY (Kütahya): Her halde o önergenin reye konulması lâzımdır. Eğer o önerge kabul edilmeyecek olursa müzakere devam eder. (gürültüler) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Müzakerenin yeterliliğine karar verenler el kaldırsınlar. Müzakerenin yeterliliğine karar verildi. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Müsaade buyurunuz, Hükümet teşekkül ediyor. Ad okunarak oylansın. HAYDAR BEY (Kütahya): İç tüzük hükmünce bir meselenin ad okunarak reye konulması için on beş imzalı bir önerge verilmek lazım gelir. (ad okunarak oylanamaz, sesleri) ŞERİF BEY (Geçici Meclis Başkanı): Mustafa Kemal Paşa nın, Hükümet kurulmasına dair önergesini kabul edenler el kaldırsın. Çoğunlukla kabul edildi. 1 (Bir gün sonraki oturumda, Hükümet kurma görüşmelerine tekrar başlandı.) ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Dünkü kabul edilen karar hakkında önergeler var, okuyoruz. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.30-37, 18

19 TBMM Başkanlığına Dünkü müzakereler neticesinde ortaya çıkan esas dairesinde, bugün seçileceğine karar verilen vekillerin, birbirimizi yeterince tanımamamız ve kabul edilecek Teşkilatı İdare Programının henüz hazırlanmamış bulunması dolayısıyla, geçici olmasını ve kesin seçimlerin hususi bir komisyon tarafından hazırlanacak ve Yüce Meclis tarafından kabul edilecek Teşkilâtı İdare Programı hükümlerine göre daha sonra yapılmasını teklif ederiz. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Kütahya Mebusu Mehmet Ragıp 19 Konya Mebusu Refik Kastamonu Meb. Rüştü SIRRI BEY (İzmit): Benim bu önergeden haberim yoktur. Demek oluyor ki hepimizde itaat etme fikir vardır. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, çoğunluğun bu önerge lehinde olduğunu görüp dururken, bu yüce makama çıkmak büyük bir cüret olduğunu bilirim. Fakat memleketin pek çok buhranlar geçirdiği, milletin hayat ve memat meseleleri ile meşgul bulunulduğu bu zamanda, bu cüretleri göstermenin bir vatani ve milli vazife olduğunu da bilirim. Bendeniz öyle zannediyorum ki mebuslarla, bu Meclis arasında bazı benzerlikler görülüyor. Biz vilayetlerimizden buraya gelirken Devleti idare etmek vazifesiyle geldik. Bunun içindir ki hepimiz Devleti idare etmek ile vazifeliyiz ve mükellefiz. Bu vazifenin yerine getirilmesi sırasında iki yüz kişinin birden imza etmesine imkân bulunmadığı ve her mebusun teferruat ile ayrı ayrı meşgul olması mümkün olmadığı için yine bu Yüce Heyetin bir usul çerçevesinde aralarından bir heyet seçmeye mecburdur. Bu heyeti seçmek için uzun zamanlar geçirmeye tahammülümüz yoktur. Arkadaşlardan birçoğu on günden, yirmi günden beri buradadır, diğer bir kısmı da üç, dört günden beri. Sivas mebuslarıyla Uşak civarından gelen mebuslar yirmi kişiden ibarettir, ancak kırk sekiz saattir burada bulunuyorlar. Beyefendiler seçeceğimiz şahıslar, iktisat idare, adliye, askeriye ile şimdiye kadar alakadar olmuş kimselerdir. Burada tabii ki adaylar gösterilecektir. Bunlar birbirlerine itimat edenler olacağı gibi, tanımıyorlarsa arkadaşlarından sormak suretiyle tanıyabilirler. Bugün tanımadıysa yarın tanırlar. Bu itibarla tanınmamak mazereti bugün seçimin yapılmasına mani değildir. Bir geçici Hükümet kurulmasının lüzumundan bahis olundu. Beyefendiler, pekâlâ biliyorsunuz ki bizim Hükümetimiz, Osmanlı Hükümeti dir. Bizim Hükümetimizi idare eden Makam, Hilafet ve Saltanat Makamıdır. Binaenaleyh biz bir Hükümet kurmuyoruz. Bizim Heyetimiz Milli Heyettir. Buraya gelmemiz bir hükümet kurmak için değil, hakları elinden alınmış bir Hükümeti, Hükümdarı ve Halifesi esir edilen bir Hükümeti kurtarmak içindir. Bu sebeple bir Hükümet kurulması teklifini uygun bulmuyorum. Öyle zannediyorum ki Yüce Heyetiniz de bu fikirdedir. Bendeniz dört gözle bizden çalışma bekleyen Milletimizi uzun zaman bekletmemek için, Vekiller Heyetini hemen seçmemizi ve yürütme salahiyetimizi onlara bazı şartlar dairesinde devretmemizi teklif ediyorum. Bunun için uzun zaman beklemeye tahammülümüz

20 yoktur, vaziyeti sizler de benim kadar bilirsiniz. Binaenaleyh aciliyet kararıyla bugün seçimin yapılmasını teklif ederim. TBMM Başkanlığına Meclisin işleyişini düzenlemek, Yürütme Heyetini kurmak ve bu Heyet ile Meclisin münasebetlerini tespit etmek için on beş kişilik bir Tasarı İnceleme Komisyonu kurulmasını ve bu işler Yüce Meclis tarafından kabul edilinceye kadar, şimdilik beş veya altı kişiden meydana gelecek olan bir geçici Yürütme Heyeti seçilmesini teklif eylerim. Erzurum Mebusu Celalettin Arif TBMM Başkanlığına Üyelerin şimdiye kadar beyan ettikleri mütalaa üç şekilde olmuştur 1. Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin teklifi, Vekiller Heyeti seçimi yapılması. 2. Celalettin Arif Bey in teklifi, geçici Vekiller Heyeti seçimi yapılması. 3. Tokat Mebusu ve arkadaşlarının önergesine göre, komisyonlar kurularak yürütmenin bu komisyonlar eliyle hükümet edilmesi. Bu üç teklifin ad okunarak oylanmasını teklif ederim. Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü TBMM Başkanlığına 1. Milli Meclisin Memleketi idare etmek için seçecekleri vekiller, Meclisin kendi üyelerinden olacak. 2. Meclis üyeleri arasından ihtisas sahibi üyeler her bir icraat türüne göre komisyonlara seçilecekler ve bu komisyonların reisleri alakalı vekiller olacaktır. 3. Bu şekilde kurulan komisyonlar ve vekiller, Meclisin denetlemesi altında icraat yapacaklar ve Meclis bu icraatlarda Millete karşı mesul olacaktır. Bolu Mebusu Nuri 20

21 TBMM Başkanlığına Askeri harekât kısmının daha önce olduğu gibi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından idare edilmesi için Yüce Meclisin tam salahiyet vermesini teklif ederim. Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü BİR MEBUS BEY: önergelerin oya konulması isteniyor, fakat bunlar kanun teklifi şeklindedir. Önce ilgili komisyonlarda müzakere edilmelidir. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Biraz önce Muhittin Baha Bey buyurdular ki Uşak ve Sivas tarafından gelen mebuslar geç geldiler. Memleketimizi öğrenmeden, buraya gelmek uygun değildir, zannederim. MUHİTTİN BAHA BEY Tenkit mahiyetinde söylemedim. BESİM ATALAY BEY (Devamla): Anlıyorum Efendim, ben de geç geldim, arkadaşları tanıyamıyorum. Seçmenlerimizin bize verdikleri vekâlet emanetini kullanacağız, adaylara oy vereceğiz, onları yakından tanımadan nasıl oy verebilirim? Mesuliyeti nasıl üzerime alabilirim? Arkadaşlarımızı tanımak için kurulacak olan Yürütme Heyetinin geçici olmasını ve bir müddet sonra, beş gün sonra, on gün sonra asıl vekillerin seçilmesini istirham ediyorum. (Doğru, uygundur sesleri) SIRRI BEY (İzmit): Bize zaman veriniz, kuracağımız idarenin hususiyetlerini tespit için aramızda münakaşa edelim, demiştik. Bu sebeple Celalettin Arif Bey in önergesini dikkate almak daha uygun olur. (uygundur sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Ben geçici bir Yürütme Heyeti seçme yerine, dün Yüce Meclisin seçerek itimadını elde etmiş olan Meclis Divan Heyetinin, bu geçici Yürütme Heyetinin vazifesini yüklenerek komisyonlar kuruluncaya kadar Memleketi idare etmesini teklif ediyorum. (olamaz sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Şimdi beyanatta bulunan arkadaşımızın teklifi hakikaten akla yatkındır, fakat bunun tatbikine imkân yoktur. Çünkü bu dakikada birikmiş birçok telgraflar, mektuplar var. Bunları şimdi ayrılıp başka bir odada gözden geçirmek cevap vermek lazımdır. Hâlbuki seçtiğiniz Meclis Divanı işte görüyoruz, burada meşguldürler ve buradan ayrılamazlar: Aynı zamanda yürütme vazifelerini de yapamazlar, buna imkân yoktur. Binaenaleyh çok acele olarak, basit ve geçici komisyon deyiniz, idare heyeti deyiniz, her ne derseniz deyiniz, içinizden birkaç kişi ayrılsın ve bütün Vatanın her bir köşesinden yapılmakta olan müracaatlara verilecek cevapları hazırlasınlar, bunları icap edenlerini Yüce Heyetinize arz etsinler, teferruata ait olan işleri yapsınlar. Bu şekilde idare makinesi durmuş olmasın. Sonra Vekiller Heyeti, İcra Heyeti, ne diyecekseniz deyiniz, bendeniz de Celalettin Arif Bey in fikrindeyim. Fakat beklemeye müsait olmayan bir şey varsa, derhal birikmiş olan işleri tetkik edecek geçici bir heyetin seçilmesidir. 21

22 ŞEYH SERVET EFENDİ (Bursa): Mesele anlaşılmıştır. Müzakere kâfidir. (şiddetli gürültüler) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Dövseniz de söyleyeceğim, sövseniz de söyleyeceğim, müsaade buyurunuz. (gürültüler) Söz söylemekteki maksadım, meseleyi ortaya koymaktır. Bugün en ehemmiyetli bir noktada bulunuyoruz. (sürekli gürültüler) Bugün Celalettin Arif Bey in önergesi, önce geçici bir idare ve sonra bir heyet tarafından yapılacak daimi bir idare gösteriyor. Rica ederim hepimiz burada Halifemizi, Hükümetimizi kurtarmak için çalışırken, geçici bir idare kurup, daha sonra on beş kişilik daimi bir Hükümet kurmaya çalışmak yanlıştır. (gürültüler) Yarın bize derler ki... (gürültüler) Söyleyeceğim, bu maksat anlaşılmadıktan sonra bu kürsüyü terk edemem, kafamı patlatsalar da doğrusunu söyleyeceğim. Buraya toplanan Yüce Meclisin vazifeleri mukaddestir. Düşmanlarımız çoktur, bu düşmanların hücumlarını esaslı tedbirlerle mani olacağız. Böyle bir zamanda benim asıl söylemek istediğim, böyle bir fikri dışarıya belli ettirmeden İstanbul daki Hükümetimiz kurtuluncaya kadar yapacağımız şey, geçici bir idareden ibarettir, diyelim. (gürültüler) Esas hakkında hepimiz aynı fikirdeyiz. Bakınız Adliye memuru ve hâkim değiştireceğiz, fenalığı sabit olanları değiştireceğiz, suiistimali sabit olanları değiştireceğiz, yeniden hâkim tayin edeceğiz, hüküm vereceğiz, rica ederim bunlar nasıl olacak? Ne gibi kuvvetlere dayanılacak? Gerek geçici olsun, gerek daimi olsun, bunları çok iyi düşünelim. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Yapılacak şeyin ne olduğunu önergemde arz ettim. Meclisin müzakerelerini tertip etmek ve Yürütme Heyetinin vazife ve salahiyetini ve Meclisle o Heyet arasındaki münasebeti tayin edecek bir Komisyon teşkil ediyoruz. O Komisyon bir kanun tasarısı yapacak ve Yüce Heyetinize arz edecektir. O Komisyona Müfit Efendi Hazretlerini ve bu gibi işleri iyi bilen mebus arkadaşları seçeriz, onlar enine boyuna düşünürler, müzakere ederler, sonra da Yüce Meclisinizde tamamıyla müzakere edilir. (uygundur sesleri) ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önerge var, okutuyorum. TBMM Başkanlığına Müzakerenin yeterliliğini, Yürütme Heyeti kurulması ve seçimi hakkındaki Celalettin Arif Bey in önergesinin oya konulmasını teklif ederiz. 22 Saruhan Mebusu Süreyya ve 12 arkadaşı ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Celalettin Arif Bey in teklifini kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul olundu. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Madem önergem kabul olundu, beş veya altı arkadaşın seçilmesine Yüce Meclis karar versin. (hay, hay sesleri)

23 ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müsaadenizle Bolu Mebusu Nuri Bey'in önergesi okunsun. RAGIP BEY (Kütahya): Celalettin Arif Bey in önergesi kabul edilmişti. (gürültüler) HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): O halde Celalettin Arif Bey in önergesi gereğince iki komisyon kurulacaktır. Bunlardan biri Meclisin muamelelerini tanzim, Yürütme Heyeti ile Meclisin münasebetini tayin edecektir. Bu Komisyon, on beş üyeden meydana gelecektir. Diğeri Yürütme Komisyonudur ki önergede beş altı üyeden olması teklif ediliyor. Şimdi önce Yürütme Heyetini seçeceğiz. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Meclis Reisi olduğundan onun ismini yazmaya lüzum yoktur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Ad okuyarak oya konulmayacak mıdır? Bu şekilde oy pusulası toplamak yanlıştır. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Kürsü önünden geçilip, sepete oylar atılacaktır. Reis Bey de öyle tensip buyuruyor. HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): O halde ismi okunanlar buraya gelir oyunu verir. (sepet yerinde dursun sesleri) OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Ben on tane atacağım, eğer sepet böyle dolaştırılırsa. İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Müsaade eder misiniz Reis Bey, zannedersem bu seçim işinde pek büyük bir karışıklık olacak. Seçeceğimiz üyeleri çoğumuz bilmiyoruz. Meclis Divanı bize aday göstersin, onların içlerinden seçelim. REFİK BEY (Konya): Çok uygun Efendim, karışıklık olacak. Reis Paşa Hazretleri aday göstersinler, öyle seçelim. (gürültüler) RÜŞTÜ BEY (Kastamonu): Efendim, celse açık mı, yoksa değil mi? Açık değilse gidelim. ABDÜLHALİM ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Açıktır, Efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Meclis Divanı aday göstermek suretiyle bu kadar zor bir vazifeyi yapamaz. Binaenaleyh, aday gösterilmeden seçim yapılsın. (hay, hay sesleri) (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar toplandıktan sonra oturuma on beş dakika ara verildi. Bu sırada oylar sayıldı. Oturumu yöneten Meclis Başkan Vekili Abdürrahim Çelebi Efendi yerine, daha tecrübeli olan diğer Başkan Vekili Celalettin Arif Bey Divan kürsüsüne geçerek oturumu yönetmeye başladı.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendiler, celseyi açıyorum. Bundan evvelki celsede toplanan oyların neticesini arz edeceğim. Oylamaya katılan üye 23

24 sayısı 107, salt çoğunluk 54, ben Celalettin Arif 71, Cami Bey 66, Bekir Sami Bey 58, oy almıştır. Diğerlerinin aldıkları oylar salt çoğunluk sayısından azdır. (hepsi okunsun sesleri) İsmet Bey 42, Hakkı Behiç Bey 33, Dr. Adnan Bey 27, Şeyh Servet Efendi 26, Ferit Bey 24, Hamdullah Suphi Bey 23 oy almışlardır. Şimdi bu altı üye ile yeniden oy kullanmak mecburiyetinde kalıyorsunuz, Efendim, geri kalan üç kişiyi bu altı üye arasından seçeceksiniz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Reis Bey, İsmet Bey Genel Kurmay Reisi olması sebebiyle bir vazifesi vardır. Esasen vazifesi yürütme ile alakalıdır. Ona oy vermeye lüzum yoktur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): İsmet Bey in fiilen ifa ettiği vazife bütün askeri harekâtı takipten ibarettir. Bu vazifesi Genel Kurmay Reisliğidir. Ancak Yüce Meclisinize bu husus bildirilmemiştir. Eğer Yüce Heyetiniz tensip görürseniz kendisini bu vazifeden dolayı mesul tanırsanız. (Kabul, kabul sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hamdullah Suphi Bey ile Fevzi Paşa yirmi üçer oy al aldıkları için aralarında kura çekildi. Hamdullah Suphi Bey e isabet etmişti, onun için Fevzi Paşa nın ismi okunmamıştı. Şimdi İsmet Bey hariç kalınca, oylamaya Fevzi Paşa da dâhil oluyor. Efendim, ad okunarak oylamaya başlıyoruz. İsmi okunan üyeler oy pusulalarını kürsünün önündeki sepete atsınlar. Oy kullandıktan sonra dağılmamanızı rica ederim. Tasarı İnceleme Komisyonu için seçim yapacağız. (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar toplandıktan sonra sayıldı ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, oylama neticesini arz ediyorum. Oylamaya katılan üye sayısı 103, salt çoğunluk 52, Fevzi Paşa 58, Hamdullah Suphi Bey 45, Şeyh Servet Efendi 37, Hakkı Behiç Bey 37, Ferit Bey 26, Dr. Adnan Bey 25 oy almışlardır. Şimdi salt çoğunluk sayısına ulaşamayan beş aday arasından iki üye seçeceğiz ve bu defaki seçim salt çoğunlukla değil, adi çoğunlukla olacaktır. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Reis Bey, müsaade buyurur musunuz efendim? Oyların dağılmaması için bendenizin esasen bir hizmetim var. Basın, yayın için bir heyet kuruldu. Bendeniz orada çalışıyorum. Onun için bu yürütme vazifesini vermemenizi rica ederim. (yine çalışabilirsiniz sesleri) NURİ BEY (Bolu): Beş, altı oy almış olsaydınız olurdu. Fakat 45 oy almışsınız, çalışırsınız pekâlâ. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, oy kullanılması için isimleri okuyacağım. Rasim Bey, biraz kâtip üye vazifesi yapar mısınız? Arkadaşlarımız yoruldular. (Ad okunarak tekrar oylama yapıldı. Oylar toplandıktan sonra sayıldı ve...) 24

25 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, oylama neticesini arz ediyorum. Hamdullah Suphi Bey 47, Hakkı Behiç Bey 40 oy almışlardır. Adi çoğunluk ile ikisi seçilmişlerdir. Böylelikle geçici Yürütme Heyeti Celalettin Arif, Cami Bey, Bekir Sami Bey, İsmet Bey, Fevzi Paşa, Hamdullah Suphi Bey ve Hakkı Behiç Bey tarafından meydana getirilmiştir. Şimdi Efendim, bakıyorum ki acaba Tasarı İnceleme Komisyonu seçimini yapabilecek miyiz? REFİK BEY (Konya): Toplantı yeter sayısı yok, yarına bırakalım. İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Çoğunluk oldu zannederim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi Tasarı İnceleme Komisyonu seçimine geçiyoruz. Malumunuz İstanbul Mebuslar Meclisinde bir usul vardı. Böyle komisyonlara işaret oyu ile seçim yapılırdı. Fakat Yüce Meclisiniz bu usul yerine gizli oylama isterse o başka. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Seçim gizli yapılsın. (gürültüler, açık yapılsın sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz, oya koyacağım, Efendim. İşaret oyu ile yapılmasını isteyenler. Peki, gizli oyla yapılmasını isteyenler. İşaret oyu ile açık olarak yapılacaktır. Divana çeşitli listeler verilmiştir. Bu listelerde en çok adı geçen üyeden itibaren sıra ile okuyacağım ve oylayacağım. (Başkan Vekili tarafından listelerde en çok adı geçen adaylar sıra ile okudu ve işaret oyu ile tek tek oylama yapıldı.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Oylama neticesini arz ediyorum. Rıza Nur Bey, Yusuf Kemal Bey, Yunus Nadi Bey, Hamdullah Suphi Bey, Hakkı Behiç Bey, Sırrı Bey, Refik Bey, Şeyh Servet Efendi, Haydar Bey, Emir Paşa, Hilmi Efendi, Besim Atalay Bey, Ferit Bey, Abdülkadir Kemali Bey, Tasarı İnceleme Komisyonuna seçilmişlerdir. Bundan böyle Meclise verilen kanun tasarı ve teklifleri bu komisyonda tetkik edildikten sonra Genel Kurulda müzakere edilecektir. Şimdi gündeme devam ediyoruz. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.55-61, 25

26 1 MAYIS 1920: TBMM HÜKÜMETİ KURULMASINA DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 8.Birleşim, Gündem: 6/1) Meclisin açıldığının ikinci gününde, Meclis Başkanı seçilen Mustafa Kemal Paşa nın o gün vermiş olduğu önergesine uygun olarak hazırlanan Kanun Tasarısına göre, bir hükümet başkanlığı veya Padişah vekilliği oluşturulmayacak, Meclis'in Başkanı Hükümetin de başkanı olacaktı. Böylelikle kurulan Milli Meclis, yasama yargı ve yürütme yetkilerinin hepsini üzerine almış oluyordu. Ankara Hükümeti kurulunca, Sivas Kongresi nde oluşturulan Temsil Heyeti nin görevi sona erecekti. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, Hükümetin teşekkülü hakkında Tasarı İnceleme Komisyonundan hazırlanıp gönderilen kanun vardır. Zannederim ki, Celâlettin Arif Beyefendi bu hususta izahat vereceklerdir. CELÂLETTİN ARİF BEY (Meclis Başkan Vekili): Efendim, Hükümetin teşkili hakkında verilen önergeler Komisyonda görüşüldü ve incelendi. Fakat tabiidir yapılacak işler çoktur. Fakat öncelikle Devlet Teşkilatını bir an evvel kurmak ve yüzüstü kalan işleri yürütebilmek için Hükümet meselesini, birinci mesele olmak üzere kabul eyledik ve onun hakkında da birkaç maddeden ibaret bir kanun tasarısı tanzim ettik. Bu kanun tasarısını hazırlamadan önce Komisyonumuza havale edilmiş olan önergeleri tabii ki dikkate aldık ve inceledik. En birinci önerge Reisimiz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin ilk celsemizde okunup hepinizin hemen çoğunlukla kabul edilmiş önergesidir. O önerge tabiidir ki, bizim tayin edeceğimiz esasların en mühim temelleri olduğu için onu dikkate aldık. Çünkü yine arz ediyorum, Yüce Meclisinizce ittifakla kabul edilmişti. Bu önergeye göre Meclisinizin Reisi hem yasama ile ve hem de yürütme ile faaliyet gösterecek heyetin reisi oluyor. Diğer taraftan yine aynı önergede, yürütme için seçilecek vekillerin de Yüce Meclis tarafından seçilmeleri esastır. Bu önerge daha doğrusu demek ki, bize lâzım gelen yolu gösteriyordu ve Yüce Meclisinizin ittifakına itaat eylemek, kabul eylemek, teşkil ettiğimiz Komisyon için de bir esas vazife idi. Yüce Meclisiniz bize diğer bir yol daha göstermişti. O da üyelerin ihtisasına göre muhtelif komisyonlar kurulması meselesidir. On komisyon teşekkül etmişti. Demek ki, on idare işi kabul edilmiş bulunuyor. İlk işimiz Meclisimizin adını koymak oldu. Büyük Millet Meclisi olarak kabul ettik Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin önergesinde vekâletler kurulması meselesi kabul edilmişti. Yine biz onu kabul ettik. Çünkü düşünüyordum ki, Meclis bir gün önce vermiş olduğu bir kararı diğer bir karar ile bozmayı arzu etmez ve bu vekil meselesi de bizim fikrimize daha muvafık geldi. (Celalettin Arif Bey, Kanun Tasarısı hakkındaki açıklamalarını ayrıntılı olarak sürdürdü ve konuşmasının sonunda Tasarı metnini okudu.) 26

27 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ SEÇİMİNE DAİR KANUN TASARISI MADDE 1. Din İşleri ve Vakıflar, Sağlık ve Sosyal Yardım, İktisat (ticaret, ziraat, orman ve madenler) Maarif, Adliye, Maliye, Bayındırlık, İçişleri, Milli Savunma, Dışişleri, Genel Kurmay işlerini görmek üzere Büyük Millet Meclisinin on bir üyeden meydana gelen bir İcra Vekilleri Heyeti vardır. MADDE 2. İcra Vekilleri, Büyük Millet Meclisinin mutlak çoğunluğu ile seçilir. MADDE 3. Her Vekil yapacağı işlerin ifasında, mensup olduğu komisyonun görüşünü alabilir. MADDE 4. İcra Vekilleri arasında çıkacak ihtilâfı Büyük Millet Meclisi halleder. MADDE 5. Meclisin toplanmadığı bir zamanda vekillerden istifa eden olursa, daha sonra Meclisçe onaylanmak üzere Büyük Millet Meclisi Reisi, üyelerden uygun gördüğünü kendi mesuliyeti altında geçici olarak görevlendirir. (Kanun Tasarısını ilk dört maddesi görüşüldü ve kabul edildi ve sıra beşinci maddenin görüşülmesine geldi. Bu madde de görüşüldü, değişiklik önergeleri verildi. Bu arada Mustafa Kemal Paşa Başkanlık kürsüsünden indi ve yerine Meclis İkinci Başkanı Celalettin Arif Bey geçti.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Beşinci Maddenin kaldırılmasına dair önergeyi okuyoruz. Oylayacağım. TBMM Başkanlığına Beşinci maddenin lüzumsuz olmasına binaen kaldırılmasını teklif ederiz. Çorum Mebusu Fuat 27 Bursa Mebusu Muhittin Baha CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, buradaki üyelerin salt çoğunluğu ile reye koyalım (bazı üyeler dışarı çıktılar, sesleri) Burada herkesin bir vazifesi var, herkes vazifesi başında bulunmalıdır. Çıksınlar, çıkanlar kendileri kaybederler. Beşinci maddenin kaldırılmasını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. (eller kalkar) Peki efendim mevcudu sayınız. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bir de aksini oya koyunuz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Yine neticeye varamadık. Üye mevcudu 113 yine kabulü için eksik. Peki, Efendim kabul etmeyenler ellerini kaldırsın. HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Bunun aksini reye koyamayız Efendim. Gerek bizde ve gerek Dünyanın bütün parlamentolarındaki usul ve teamül bu merkezdedir.

28 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Oylamayı yarın yaparız. 1 (Ertesi gün Kanun Tasarısının görüşülmesine devam edildi.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, dün görüştüğümüz kanunun tamamını reye koyacağım, onun için herkesin ismi okunduğu zaman, kabul veya ret diyecektir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bir madde ilâvesi hakkında benim de bir önergem var. HAŞİM BEY (Çorum): Kaç maddeye kadar oya koyacaksınız, efendim? SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): İkinci müzakeresi yapılmayacak mı? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Birincisini bitirelim de ondan sonra. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Kanununa iki madde eklenmesine dair bir önerge verdim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Peki efendim. (Mehmet Şükrü Bey in önergesi okundu. Kanun aleyhinde oy kullandığından önerge iade edildi.) MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Reis Bey müsaade buyurunuz esas kabul edilsin ondan sonra teklifte bulunurlar. Şimdi bu iki madde kabul edilecektir. Maddeye ret oyu verilirse diğer maddeler de suya düşecektir. Binaenaleyh şu dört madde üzerine ittifak hâsıl oldu. Bunlar oya konulsun. Kabul edilmeyen diğer maddeler de ayrıca reye konulsun. Vakit kaybedeceğiz ve bu maddelerin de düşmesine sebep olacağız. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Diğerlerini zaten şimdi oya koymuyoruz. Önergeleri okuyoruz. HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Yedinci madde olmak üzere Çorum Mebusu Haşim Bey tarafından verilen önergeyi okuyorum. (hacet yok, sesleri) O halde Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey tarafından verilen bir önerge vardır. (Önerge okundu. Kanun aleyhinde oy kullandığından önerge iade edildi.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi Efendim, Refik Şevket Bey in iki maddesini müzakereye koymak taraftarı olanlar... (gürültüler) İkinci müzakereye kalsın diyorlar. Binaenaleyh Tasarı İnceleme Komisyonuna gönderelim. Sonra tamamını oya koymak icap eder. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (1 Mayıs 1920), 1.Dönem, c.1, s , 28

29 REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, benim teklif ettiğim iki madde, kanunun bir defa devamıdır. Dünyanın hiçbir tarafında hiçbir kanun yoktur ki, onun yürürlülük tarihi gösterilmiş olmasın ve hiçbir kanun yoktur ki, onu uygulayacak makam gösterilmiş olmasın. Şimdi bu kanun bu dört maddeden ibaret olacak olursa usulsüz bir kanun olur. Bu dört madde bağlanmamış ki tamamı meydana gelsin. Daha iki madde ilâve olunmalıdır ki kanun olsun. Nitekim diğerlerini de böyle yaptık. Onun için bu kanuna iki madde ilâve olunduktan sonra oya konması taraftarıyım. Daha uygun olur. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bu kanun bugün tamamlanmıyor. Onun için diğerleri de görüşülecek ve birçok vazifelere ait maddeler yapılacak ki, onlar da sonra oya konacak. Onun için bu dört madde kâfidir. Şimdi tamamını oya koyunuz. (doğru sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu dört maddeyi okuyoruz. (Bir gün önce okunan kanun tasarısı tekrar okunur.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Ad okuyarak bu dört maddeyi oya koyuyorum. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bu dört maddenin, daha sonra tamamının müzakeresinde kabul ve ret hakkında bir karar verilecek mi? Yeniden müzakere edilecek mi? Müsaade ediniz, teklif edilen yeni maddeler de tetkik edildikten sonra hepsi birden oya konulması daha uygun değil mi Efendim? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi Efendim, onları Komisyona havale ederiz. Komisyon onları tetkik eder, yapacağı şeyi ilâve eder. Kanun Tasarısının tamamını oylamaya başlıyoruz Efendim. (Ad okunarak oylama yapılır, oylar sayılır ve ) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi 130 mevcut, 110 kabul, 15 ret, 5 çekimser. Şu halde İcra Vekilleri Heyeti Seçimine Dair Kanun kabul olundu. Şimdi Efendim, Kütahya Mebusu Haydar Bey in iki önergesi var. TBMM Başkanlığına Kanuna aşağıdaki iki maddenin ilâvesini teklif ederim. Kütahya Mebusu Haydar MADDE 1. Bu kanun, Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünden itibaren yürürlüktedir. MADDE 2. Bu kanunun yürürlüğü Büyük Millet Meclisi ne aittir. 29

30 TBMM Başkanlığına Büyük Millet Meclisi ile İcra Vekilleri arasında ihtilâf meydana geldiği zaman İcra Vekilleri istifaya mecburdurlar. Kütahya Mebusu Haydar CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi Efendim, bunları Komisyona havale ederiz. Orada incelenir, görüşülür ve kabul edilirse Kanuna ilave edilir. 1 (Altı ay sonra 4 Kasım 1920 tarihindeki oturumda 2.Maddenin değiştirilmesi hakkında verilen teklifin görüşülmesine başlandı.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Çorum Mebusu Fuat Bey ve arkadaşları tarafından verilen bir önerge var. TBMM Başkanlığına Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin seçilmesine dair olan Kanunun 2.Maddesinin, aşağıda yazıldığı şekilde değiştirilmesinin lüzum hissedilmesi sebebiyle müzakere edilmeden karara alınmasını teklif ederiz. Çorum Mebusu Fuat ve 44 arkadaşı MADDE 2. İcra Vekilleri, Büyük Millet Meclisi Reisinin Meclis üyelerinden göstereceği adaylar arasından salt çoğunluk ile seçilirler. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu bir kanun teklifidir. Tasarı İnceleme Komisyonuna havalesini kabul edenler ellerini kaldırsın. (hayır, hayır oya sesleri) Efendim, rica ederim bu bir kanun teklifidir, usulüne göre Komisyona gitmesi lazımdır. (hayır sesleri, gürültüler) Müsaade edin Efendim, Komisyona gitmeden bugün müzakeresini kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim, müzakereye başl ı- yoruz, İhsan Bey buyurun. İHSAN BEY (Cebelibereket): Efendim, hem yasama ve hem de yürütme salahiyet ve kuvvetine sahip olan Yüce Heyetiniz, Milletin itimadına mazhar olmuş üyelerden kurulu bir heyettir. Bu Heyet, bir de içlerinden yürütme salahiyet ve kuvvetine sahip bir Vekiller Heyeti çıkardılar. Bu Heyetin uyumlu bir şekilde çalışabilmesi için vekiller arasında bu hususta aralarında birlik bulunması lazımdır. Bir kaç aylık yakın döneme baktığımızda görüyoruz ki vekillerin aday göstermemesi bir takım yanlış seçim yapmamıza sebep oluyor. Onun için teklif edilen bu teklifin dikkate alınarak kabulünü rica ediyorum. Vekiller Heyeti bildirsin, birkaç aday göstersin, 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Mayıs 1920), 1.Dönem, c.1, s , 30

31 biz de seçim hakkımızı kullanalım. Hem onların fikirleri alınmış, ahenk ve uyum muhafaza edilmiş olur. Aksi takdirde görüyorsunuz, bir karışıklıktır gidiyor. (uygundur sesleri) İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Söylemeye lüzum yoktur ki bir arada çalışacak ş a- hıslar arasında ahenk ve uyumun bulunması en mühim bir şart ve bilhassa Memleketin şu buhranlı zamanında esaslı bir şarttır. Bunsuz olamaz. Vekillerin seçimi hiç bir kayda bağlı olmayarak Yüce Meclise bırakıldığı için, şimdiye kadar yapılan seçimlerde bazı uyumsuzluklar görüldü. Bunun en yakın yeni misali daha pek tazedir. 1 Tatbikatta görüldü, bu Kanunun 2.Maddesi değiştirilmelidir. Elimizde diğer bir mesele daha var, o da Hükümetin bize teklif ettiği Halkçılık Programının Hususi Komisyon tarafından Teşkilatı Esasiye adıyla tanzim edilen şeklidir. Eğer bu Tasarı kanunlaşırsa, bundan sonra Vekiller Heyeti tamamıyla her salahiyete sahip olan Yüce Meclisinizin ancak İcra memurları mahiyetinde olacaktır ve Yüce Meclisiniz Vekiller Heyetinin programını kendisi tayin edecektir. O halde artık Vekiller Heyeti alelade bir kabine değildir. Nasıl ki Yüce Meclisiniz de alelade bir mebuslar meclisi olmadığı gibi. (henüz kabul edilmemiştir sesleri, gürültüler) Müsaade buyurun, Efendim. KILIÇ ALİ BEY (Antep): Öyle de ondan neden bahsediyorsun? İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Onun için bendeniz teklif ediyorum ki bu Maddeyi Komisyona gönderelim, orada tetkik edelim veya müzakeresini yarına tehir buyurunuz, Teşkilatı Esasiye Kanuniyle beraber müzakere edelim. (hayır, olmaz sesleri) FUAT BEY (Çorum): Efendim, arkadaşlarımla beraber bu önergeyi vermekten maksadımızı İhsan Bey izah ettiler. Buna cevap olmak üzere İsmail Suphi Bey 1 TBMM Hükümetinin ikinci İçişleri Bakanı Hakkı Behiç Bey, kendisine yöneltilen sert soru önergeleri karşısında 2 Ağustos 1920 tarihinde istifa etmişti. Ancak onun bu kararı Meclis te sert tartışmalara sebep olmuştu. Meclis in 4 Eylül 1920 tarihli toplantısında Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey i kendi adayı olarak gösterdi. Nazım Bey ise Halk Zümresi adayı olarak seçime girdi. Yapılan oylamada Nazım Bey en çok oyu alarak İçişleri Vekilliğine seçilmişti. Nazım Bey in İçişleri Vekilliği gibi hassas bir vekâlete tayini, Mustafa Kemal Paşa yı rahatsız etmişti. Mustafa Kemal Paşa ya göre Nazım Bey güvenilir bir isim değildir, onun önemli bir idari mekanizmanın başına getirilmesini, ülke geleceği açısından fevkalâde tehlikeli görmektedir. Bu gerekçelerle hareket eden Mustafa Kemal Paşa, Nazım Bey in seçilmesine ilk tepkiyi, onun görüşme talebini kabul etmemekle göstermiştir. Nazım Bey in istifa ettirilmesini Çerkez Ethem Bey vasıtasıyla sağlanmıştır. Nazım Bey bu talebi kabul ederek Meclis Başkanlığına hitaben yazdığı istifa mektubunu Çerkez Ethem Bey e göndermiştir. Çerkez Ethem Bey de Nazım Bey in istifasını Mustafa Kemal Paşa ya vermiş ve istifa mektubu Meclisin 6 Eylül 1920 tarihli oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 31

32 tarafından, daha önce Yüce Meclise takdim edilen Halkçılık Programı ve sonrasında Hususi Komisyona havale edilen Teşkilatı Esasiye Tasarısı ile beraber müzakeresinin lüzumunu ifade buyurdular. Ben bunun o zamana tehirinin uygun olmadığı fikir ve kanaatindeyim. Çünkü o tasarı, yalnız Hükümetin teşkilatı meselesi değildir, bütün Memleketin muhtaç olduğu idare şeklinin tamamıdır. Onun müzakeresi öyle bir iki üç beş celsede bitmez. Efendiler, bugün falan vekâlet boştur, onu öbür kanunda halledelim, bekleyelim yirmi gün, bir ay demek doğru değildir. Yüce Heyetinizden bunun kabulünü rica ederim, çünkü mesele mühimdir. Bu itibarla teklifimin kabulünü istirham ederim (uygundur, kabul sesleri) Şimdi bir de aciliyet teklifinde bulunacağım, Efendim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Fuat Bey in dediklerini, hiç düşünmedik, sonra gördük. Ben hatırlıyorum, zavallı Hamdullah Suphi Bey burada, bu kürsüde bağırdı, feryat etti ve dedi ki arkadaşlar nasıl olurda ben şu Ali'yi seçtim, mutlaka bununla çalışacaksın diye karşımızda bir vekili veya bir reisi koyarsınız? FERİT BEY (İstanbul): Ben de söylemiştim. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): İşte bir şahit daha (gülüşmeler) Benim bir hatıram var. Yedi sene bir arkadaşımla arkadaşlık ettik, son derece sevişirdik, sadece hususi hayatımız itibariyle, fakat ikimiz meslek ve siyaset bakımından taban tabana zıt idik. Karşıma gelecek Mehmet i ben şahsiyet itibariyle son derecede severim, fakat meslek itibariyle sevemem. Olabilir ki meslek olarak son derecede severim, fakat şahsen sevmem. Hamdullah Suphi Bey, sonra Ferit Bey gibileri birçok izahat verdikleri halde, böyle olacağını katiyen düşünmeden böyle bir maddeyi kabul ettik? Bu defa bu teklifte deniliyor ki aday gösterilsin. Ben bu esasa taraftar değilim. Esasta taraftarım, tarza taraftar değilim. Çünkü Vekiller Heyetinin aday göstermesi, Meclisi kayıt altına alması demektir. (bravo sesleri) Hükümet hususi olarak Meclisle istişare ederek, Ali ile Mehmet'in kabul edilip edilmeyeceği-ne dair bir kanaat husule getirir ve o zaman Mehmet i bu kürsüde resmen aday gösterirse, biz de o vakit oy veririz. Müsaade buyurunuz, vereceğim değişiklik önergemi ok u- yayım. (gürültüler) Müsaade buyurun... VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Önergeleri Divan kâtibi okur, siz okuyamazsın. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): İnsan en ufak bir yola gideceği zaman evvela arkadaşını düşünür. En ufak iş göreceği zaman kendisinin arayacağı yardımcıs ı- nın hassasiyetini tetkik eder, tecrübe eder. Hâlbuki bugünkü gidilecek yol, üstlenilen vazife pek ağır, pek korkunç ve dikenlidir. Bu tehlikeli, korkunç uçurumda yürümek için Hükümetin kendisine lazım olan arkadaşlarını kendisinin seçmesi l a- zımdır. Bu, hiç bir vakit Hilmi Bey arkadaşımızın dediği gibi, Meclisin bir kayıt altına girmesi demek değildir. (bravo sesleri) Meclis kendi iradesiyle, salahiyetinin bir kısmını onlara vermiş ve siz şu işleri yapacaksınız demiştir. Onlar yapamadığı anda onları mesuliyete çekecek bir kuvvet Mecliste vardır. Mantıksızlık değil midir ki arkadaşınızı biz seçeceğiz, yanınızda yol yürüyemezse, ya onunla yolda gider- 32

33 ken etrafını tetkik ve teşhis edemezse, bir uçuruma yuvarlanırsa? Sonra İsmail Suphi Bey buyurdular ki eğer alelade bir kabine olsaydı aralarında uyum aranırdı, demek istedi. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Hayır onu demek istemedim. Bizim Vekiller Heyeti alelade bir kabine değildir, dedim. BESİM ATALAY BEY (Devamla): Bunun tersi nedir Beyefendi? Mantık bilenler, söyleyiniz. Bunun tersi o çıkar. Alelade bir kabine değilse, aralarında uyum aranmaz çıkar. Hem yasama, hem yürütme kuvveti kendisinde olan Meclisin birçok mesuliyeti omuzları üzerine yüklenmiş olan Vekiller Heyetinde uyum olmazsa, bu gemi yürür mü, bu iş söker mi? Tabii sökmez. Bundan daha tabii, bundan daha mantıki bir şey yoktur. Çalışacak adamları biraz serbest bırakmalı. Eğer çalışmazlarsa, muvaffak olamazlar, bizim de söz söylemeye hakkımız, salahiyetimiz o derece büyük olur zannederim. VEHBİ BEY (Karesi): Efendim, ben zannediyorum ki bu teklife sebep, günün hadisesidir ve hadiseyi bugünün bu teklifle halletmek istiyoruz. Bu, bence doğru bir şey değildir. Alelacele burada verilecek bir karar, burada bizi yine bir çıkmaza sevk edecektir. Şimdiye kadar bizi düşündüren mesele, Meclis ile Vekiller Heyeti reislerinin birlik ve uyumudur. Bu mesele halledilmeksizin buna karar verilirse yarın ikinci bir çıkmaza düşeceğiz. Binaenaleyh lütfen bu mesele bugün kalsın ve herkes düşünsün, diğer meseleyi de düşünsün ve sağlam bir karar versin. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Arkadaşlar, Soysallı İsmail Bey in dediği gibi, balık programı gelecek, (gülüşmeler) halk programı gelecek, gelsin. Bunu biz müzakere edeceğiz. Fakat lazım gelirse, bütün programları ve kanunları biz alt üst edeceğiz ve halkın istediğine gideceğiz. Ona mecburuz. Yalnız bugün bir ihtiyaç var ve hakikaten şimdi teklif edilen bu Madde daha evvel yapılmalı idi. (bravo sesleri) Emin olunuz ki Memleketin selametini arzu edenler bunu tamamen yapmalıdırlar. Gerçi Meclis, yasama ve yürütme vazifelerini almış ve içinden de bir Reis seçmiş. İşte Vekiller Heyeti mi diyelim, ne diyelim? Teşekkül etmiş (gülüşmeler) Fakat şunu arz etmek isterim ki hukuk okumadım ya, ondan bahsedeceğim. Ne Avrupa da, ne hiç bir Hükümette böyle bir şey yoktur ve olamaz. Malumunuz nazırlar, bizdeki adıyla vekiller yalnız siyaset düşünür, yazma, çizme işi yapmaz. Daire müdürleri vardır, söylersin yazıları o yazar da vekile izah eder. O yalnız siyaseti düşünür. Binaenaleyh, bendenizin kanaatim şudur ki hakikaten Meclis Reisi bize iki üç aday göstermeli, demeli ki işte bununla çalışırım, arkadaşlar bunu seçin der, biz de onu seçeriz. (alkışlar, müzakere kâfi sesleri) MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkâri): Efendiler, arkadaşlar yasama ve yürütmeden, hukukun esaslarından, devletler hukukundan bahsettiler, her şeyden bahsettiler. Bendeniz bunlardan hiçbir şey anlayamıyorum. Benim anladığım bir şey var, bugün için benim anladığım, çiğnenen bir Vatan, namus ve ırzına tecavüz Müslüman kadınları ve kesilen Müslümanlar var. Benim anladığıma göre, Vatanı kurtarmak 33

34 için buraya geldik, bunu kurtarmak için ne yapmak lazımsa onu yapmak için geldik. Buraya hukukun esaslarını bilmem ne, şöyle demiş de böyle imiş demeye gelmedik. (alkışlar) Fakat aramızda bir seçim meselesi çıkıyor. Oldu, olamadı, oldu, olamadı. Aramazda bu münakaşa gayeye katiyen fayda getirmez. Fakat düşmanlarımıza bizim aleyhimize propaganda yapacak bir sermaye veriyoruz. Büyük Millet Meclisi hırsa kapılmış, birbirlerinin kafasını kıracakları zaman yakındır, diyorlar. Hayır, efendileri böyle değildir, bizim kafalarımız bu Memleketi kurtarmak gayesine çalışıyor, bunda da zerre kadar sapma olmaz. Birbirini kıracak diye düşünülen bu kafalar, onların, o söyleyenlerin kafasını kıracaktır. Bu meml e- ketten onları çıkaracaktır. (alkışlar) Binaenaleyh Hükümet veya Reisi, lazım gelen adayları verecekmiş, bize üç namzet gösterir, biz seçim yapar ve tayin ederiz. Fakat bazı üyeler diyorlar ki aman Efendim, Halkçılık Programı var. Tamam, geldiği zaman onu da müzakere ederiz. Güya Hükümet ile Meclis arasında ihtilaf varmış, bilmem ne varmış. (asla sesleri) Asla yoktur. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Bazı arkadaşlar eski hukuk esaslarından bahsettiler. O esaslar iflas etmiştir. Eğer devletler hukuku dedikleriniz hukuk esasları kastediliyorsa, bugünkü zihniyetler o esasları artık edebiyen meydana çıkmamak üzere gömmüştür. Bugün efendiler, Dünyada yüreği yanıkların, insanlığın mühim bir kısmının meydana çıkardığı yeni bir fikir vardır ki o da halkçılıktır. Halkçılık demek, Milletin hâkimiyetine doğrudan doğruya hâkim olması demektir. Seçim bu hâkimiyetin ilk tecellisidir. Biz seçimde meslek temsilini kabul ettik. (mevzuya gel sesleri) Eğer meslek temsiline göre seçim yapılacak olursa o vakit Mecliste her meslekten daha birçok adamlar bulunacaktır. Bendeniz iddia ediyorum ki bugünkü müşterek bir gayemiz var. Mazhar Müfit Beyefendinin buyurdukları gibi, o da Memleketi kurtarmaktır. Yalnız gaye bir olmakla beraber efendiler, o gayeye gidilecek yollar farklı olabilir. Binaenaleyh ben mutlaka kendim gibi düşünür adamlarla çalışacağım demek, Meclisin ve halkın hâkimiyetine darbe vurmak demektir. (gürültüler) Müsaade buyurun efendiler. Gayede beraberiz, fakat yollarda ihtilafımız olabilir. Eskiden olduğu gibi, hep aynı zihniyetle düşünür, aynı kafa ile yürür, bir dönme dolap gibi daima ite, kaka hareket eden kimselerin bir araya gelmesi demektir. (kâfi sesleri) Eğer efendiler, liste usulü kabul edilecek ise, bence Meclisin seçmesine hiç lüzum kalmaz. Reis istediğini kabul, istemediğini reddeder. Aday göstermek demek, Meclisin sahip olduğu haklardan vazgeçmesi demektir. (gürültüler) Müsaade buyurunuz, mademki bugün meydanda mühim bir Vatan meselesi vardır ve bu Vatan meselesiyle doğrudan böyle bir değişikliğe lüzum kalmaksızın, Hükümetin de mütalaasını alarak seçim yapabiliriz. Aramızda hiç bir ihtilaf yoktur ve çıkmayacaktır. Yalnız Mazhar Müfit Beyefendiye sorarım ki böyle bir aday listesi meydana çıktığı zaman, acaba o zaman ihtilaf kokusu var denilmeyecek midir? (gürültüler) Mademki Meclisle Hükümet birdir, binaenaleyh böyle adaylar için listeye lüzum yoktur. (Gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim. Müsaade buyurun bir önerge var. Müzakerenin yeterliliği ile Kanun Teklifinin aciliyetle kabulünü teklif ediyor. 34

35 TBMM Başkanlığına Müzakere kâfi görülerek Maddenin acilen ve aynen kabulünü teklif ederiz. 4 Kasım 1920 Genç Mebusu Fikri ve 9 arkadaşı VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğini kabul buyuranlar el kaldırsın, kabul edilmiştir. Aciliyet kararını kabul edenler ellerini kaldırsın, kabul olunmuştur. Madde okunuyor. BİR MEBUS BEY: Değişikliğe dair önerge yok mu? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Madde okunacak, ondan sonra değişikliğe dair önergeler okunacak ve oylanacak. (Madde bir defa daha okundu. Sonra değişiklik önergeleri tek tek okundu ve oylanarak reddedildi. Bu arada ad okunarak oylama yapılması hakkında bir süre usul tartışması yapıldı.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim maddeyi aynen oya koyacağım. Kabul edenler el kaldırsın. Kabul edildi. NEBİL EFENDİ (Karahisar). Karar yeter sayısı yoktur. Ad okunak oylanması mecburidir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim, bu maddeyi kabul edenler tekrar ellerini kaldırsın. Bir bakınız karar yeter sayısı var mı, yok mu? Büyük çoğunluk ile kabul edildi. 1 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ SEÇİMİNE DAİR KANUN MADDE 1. Din İşleri ve Vakıflar, Sağlık ve Sosyal Yardım, İktisat (ticaret, ziraat, orman ve madenler) Maarif, Adliye, Maliye, Bayındırlık, İçişleri, Milli Savunma, Dışişleri, Genel Kurmay işlerini görmek üzere Büyük Millet Meclisinin on bir üyeden meydana gelen bir İcra Vekilleri Heyeti vardır. MADDE 2. İcra Vekilleri, Büyük Millet Meclisi Reisinin Meclis üyelerinden göstereceği adaylar arasından salt çoğunluk ile seçilirler. 2 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s , Maddenin değiştirilmeden önceki şekli: "Madde 2. İcra Vekilleri, Büyük Millet Meclisinin mutlak çoğunluğu ile seçilir." 35

36 MADDE 2. İcra Vekilleri, Büyük Millet Meclisinin mutlak çoğunluğu ile seçilir. MADDE 3. Her Vekil yapacağı işlerin ifasında, mensup olduğu komisyonun görüşünü alabilir. MADDE 4. İcra Vekilleri arasında çıkacak ihtilâfı Büyük Millet Meclisi halleder. MADDE 5. Meclisin toplanmadığı bir zamanda vekillerden istifa eden olursa, daha sonra Meclisçe onaylanmak üzere Büyük Millet Meclisi Reisi, üyelerden uygun gördüğünü kendi mesuliyeti altında geçici olarak görevlendirir. 3 MAYIS 1920: TBMM HÜKÜMETİ (İCRA VEKİLLERİ HEYETİ) SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 10.Birleşim, Gündem: 5/1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa aynı zamanda, kurulacak olan Ankara Hükümetinin de başı olacaktı. Bir gün önce Meclis, Hükümetinin kurulmasına dair kanunu kabul etti. Sıra bakanların seçimine geldi. Kanuna göre bakanlar tek tek Meclis Genel Kurulu tarafından salt çoğunlukla seçilecekti. Önce seçim için usul tartışması yapıldı. Milletvekillerinin bir oy pusulasına seçecekleri adayların adlarını yazarak oy kullanmalarına karar verildi. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi Efendim, seçime başlayacağız, fakat yalnız seçime başlamadan önce bir husus var ki onu açıklık getirelim. Ayrı ayrı mı seçelim, yoksa hepsini bir liste üzerinden mi seçim yapalım? (ayrı ayrı sesleri) (liste üzerinden sesleri) Ayrı ayrı seçim yaptığımız takdirde on bir defa veyahut on defa isimlerin okunması lâzım gelecek değil mi Efendim? Hâlbuki bir liste yapacak olursak bir defa okumakla biter. Yüce Meclisiniz hangisini isterse (liste, liste, oya koyunuz sesleri, gürültüler) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Şimdi Efendim, seçimin yapılmasında Meclis Divanından arz olunan her bir vekâlet için ayrı ayrı seçim yapılması veya büyük bir listede bütün vekâletler için isimlerin yazılması şeklindedir. Binaenaleyh biz her bir kimseye ayrı bir vekâlet göstereceğimize, isimleri gösterelim. Sonra o kişileri ihtisaslarına göre İcra Vekilleri Heyeti Reisi yapsın. Bir heyet seçelim. Bendeniz bu teklifte bulunuyorum, bana kalırsa bundan iyisi olamaz. (kabul olunan kanuna aykırı sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu hususta, başka söz isteyen var mı, Efendim? RAGIP BEY (Kütahya): Ben Refik Şevket Beyin fikrine iştirak edemeyeceğim. Çünkü ben adliyeye münasip gördüğüm birini maliyede görmek istemem. Din işlerine münasip gördüğüm birini maliyede görmek istemem. Benim kanaatimce se- 36

37 çeceğim bir arkadaşı meselâ diyanete münasip görmüşsem daima onu diyanette görmek isterim. Binaenaleyh benden bu hak alınmamalıdır. Bu hak, adliyeye münasip gördüğüm birini adliyeye seçmek şartıyla bana verilmiştir. Çünkü birinci maddesinde kabul ettiğimiz kanun vekaletleri sayıyor ve ikinci maddesinde, bütün vekilleri Meclis seçer diyor. Binaenaleyh seçeceğimiz kişilerin hangi vekâletlere seçileceklerini göstermek uygundur. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, mademki seçiyoruz, ne için seçtiğimizi biz de bilmeliyiz, vekillerimizin de bilmesi lâzımdır. Ayrı ayrı seçmeliyiz. (uygundur sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): O halde ayrı, ayrı seçeceksiniz. (gürültüler) Müsaade buyurunuz, efendim. Bunu oya koyuyorum. Bu fikirde olanlar ellerini kaldırsın. Pekâlâ, kabul edildi. Bu suretle olacak. Şimdi bir defada mı seçelim, yoksa on defada mı seçelim? (gürültüler) Bir defada on isim seçelim diyenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi, bir listede on isim seçilecek. Çoğunlukla kabul olundu. Görüşmek için beş, on dakika celseyi tatil ediyorum. (Verilen arada kulis yapıldı, her milletvekili liste halinde oy pusulalarını hazırladı.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim celseyi açıyorum. Listeler veriliyor mu? (evet sesleri). O halde isimleri okumaya başlayalım mı? Efendim, isimleri okumaya başlıyoruz. (Ad okunarak oy pusulaları toplandı. Kura ile Sayım Komisyonu seçildi. Oy sayımı için ara verildi. Sayım Komisyonu oyların sayımını yaptı ve bir tutanakla Başkanlık Divanına verdi.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim celseyi açıyorum. Seçim sonuçlarını arz ediyorum. Din İşleri Vekâletine 80 oyla Karacabey Müftüsü Mustafa Fehmi Efendi seçilmiştir. Yalnız şurasını arz edeyim ki oylamaya katılan üyelerin sayısı 137 dir. Seçilme yeter sayısı 69 dur. O halde Mustafa Fehmi Efendi seçilmiştir. (Allah muvaffakiyet versin sesleri) İçişleri Vekâletine 97 oyla Cami Bey, Adalet Vekâletine 83 oyla bendeniz, Bayındırlık Vekâletine 79 oyla İsmail Fazıl Paşa, Dışişleri Vekâletine 121 oyla Bekir Sami Bey, Sağlık ve Sosyal Yardım Vekâletine 127 oyla Dr. Adnan Bey, İktisat Vekâletine 99 oyla Yusuf Kemal Bey, Milli Savunma Vekâletine 118 oyla Fevzi Paşa, Genel Kurmay Reisliğine 129 oyla İsmet Bey seçilmişlerdir. Şimdi dokuz vekil bu suretle seçilmişler, Maliye ve Maarif vekâletleri için seçilme yeter sayısı olan 69 a ulaşılamamıştır. Maliye Vekâleti için Hakkı Behiç Bey 65, Ferit Bey 45 oy, Maarif Vekâleti için Hamdullah Suphi Bey 60, Dr. Rıza Nur Bey 43 oy almışlardır. O halde Maliye ile Maarif için yeniden seçim yapılması lâzım geliyor. Onun için efendim lütfen isimler yeniden yazılsın. (Maliye ve Milli Eğitim bakanlıkları için yeniden seçim yapıldı. Bu defa da adaylar seçilme yeter sayısı kadar oy alamadılar. Bir gün sonra, üçüncü defa tekrarlanan seçimde 37

38 Maliye Bakanlığına 74 oy alarak Hakkı Behiç Bey, Milli Eğitim Bakanlığına da 65 oy alarak Rıza Nur Bey seçilmişlerdir. Bu seçime 127 üye katılmış olup, seçilme yeter sayısı 64 tür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk Hükümeti şöyledir.) 1 TBMM Reisi ve İcra Vekilleri Heyeti Reisi Mustafa Kemal Paşa Din İşleri Vekili Mustafa Fehmi Bey Milli Savunma Vekili Fevzi Paşa Dışişleri Vekili Bekir Sami Bey Maliye Vekili Hakkı Behiç Bey Nafıa Vekili İsmail Fazıl Paşa İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey Adalet Vekili Celalettin Arif Bey İçişleri Vekili Cami Bey Maarif Vekili Dr. Rıza Nur Bey Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vekili Dr. Adnan Bey Genel Kurmay Reisi İsmet Bey 9 MAYIS 1920: TBMM NİN İLK HÜKÜMET PROGRAMININ OKUNMASI VE GÖ- RÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 13.Birleşim, Gündem: 4/1) Hükümet kurulmuş ve ilk toplantısını yaparak çalışmaya başlamıştı. Parlamenter rejimlerde, hükümetler ilk iş olarak programlarını hazırlarlar ve meclise sunarak güvenoyu alırlar. Öyle yapıldı ve bir hükümet programı hazırlanarak Meclise sunuldu. Ama bu program biraz acele ile üstünkörü yazılmış ve hatta yarısı yazılmış, diğer yarısının yazılması yetişmemiş bir programdı. Aslında Hükümetin yapacağı tek bir iş vardı. O da Vatanı düşman işgalinden bir an önce kurtarmaktı. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Hükümetin Yüce Meclise arz edilmek üzere bir programı vardır. Müsaade edilirse Rıza Nur Beyefendi okuyacaklar. (pekâlâ, efendim, sesleri) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (3 Mayıs 1920), c.1, s , 38

39 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ PROGRAMI Milletin maruz bulunduğu fevkalâde durumdan dolayı, karışık ve uzun sürecek çalışma ve muamelelere lüzum olmadığı malûmunuzdur. Yüce Meclis adına işe başlamış olan Hükümetimizin üstlendiği mesai, Vatanın selâmeti, Hilâfet ve Saltanatın istiklâl ve masuniyeti, Milletimizin şanlı ve şerefi bir tarihi zafer ve gelişmeye dayanan gayeye ulaşması ile alakalıdır. Bu itibarla üstlendiğimiz vazifeyi, gayemize ulaşıncaya kadar Milletin birlik ve dayanışmasına güvenerek atıldığımız bir mücadele diye kabul ediyoruz. Bu mücadelede en büyük silâhımız, Milletin istiklâline ait olan meşru hakkını müdafaa emrindeki azim ve sebatıdır. Bu azim ve sebatın görüldüğü yer de Yüce Meclisinizdir. Dış siyasetimizde hedeflediğimiz maksat, bugün Saltanat Merkezimizi esaret ve tahakküm altında bulunduran devletleri evvelce İstanbul'da toplanmış olan son Mebuslar Meclisinin ittifakla kabul ettiği Milli Misak dairesinde istiklâlimize hürmetkâr kılmaktır. Sulh şartlarının kabul ve tasdiki tabii ki Yüce Heyetinizin vereceği karara tâbidir. İç siyasetimizde bütün çalışmamızın müşterek hedefi, Milletin birlik ve dayanışmasının muhafazasıdır. İçeride ve dışarıdaki haince hareketleri önleyerek, asayişin her yerde acilen teminini en büyük bir vatani vazife olarak görmekteyiz. Devlet idaresine itimat sağlanması vazifemizdir ve Yüce Meclisin buna ait yapacağı kanunlar tabii ki azim ve şiddetle tatbik olunacaktır. Gerek dış siyaset ve gerek iç vaziyetimiz için lüzumlu askeri tedbirlerin tek elden cereyan edebilmesi için Kuva-yı Milliye Teşkilâtı, Ordu içine alınarak resmî bir mahiyete konulacaktır. Mali hedefimiz, milli mücadelemizde memleketin iktisadi durumunu, halkın refah ve saadetine uygun, düşmanlarımızın tecavüzüne karşı sağlamlaştırmaktır. Dostluğunu fiilen ispat edecek devletlerin iktisadi menfaatlerini Memleketimizin menfaatlerine telif ederek kabule taraftarız. İmar işleri hakkındaki teşebbüslerimize gelince, Memleketin iktisadi durumuna lazım olup ta şimdiye kadar inşasına başlanamamış demiryolu ana hatların, malûm olan buhrandan dolayı bu sene inşaatına devam olunamaması zaruridir. Ancak, mevcut olan yollarda halkımızın ulaşımına mâni olan harap kısımlarının tamiratına ve bu yollarda inşa olunmamış kısımlarının tamamlanmasına çalışacağız. Ankara-Sivas demiryolunun inşaatı Yahşihan mevkiine kadar bitirilmesine ait tedbirler alınmıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım hususunda mevcut bütçemiz müsait olabildiği kadar ve mümkün mertebe iktisada riayet olunarak azami faaliyetin teminine çalışılacaktır. Halkın ve Memlekette mevcut sağlık müesseselerinin ilaç ve sağlık malzemesi hususunda müşkülâta uğramamaları için şimdiden Memleke- 39

40 te ithaline çalışılıyor. Elimizdeki mevcut ilaç ve tıbbı malzemeyi israf etmemek üzere kullanırsak bu buhranlı devreyi kolaylıkla atlatabileceğimizi zannediyoruz. Hamdolsun hastalıkların memlekette bu sene evvelki harp senelerine nispeten pek az olduğunu şükranda zikretmekle beraber bugün salgın hastalıklar adı altında zikrolunan malarya ve frenginin önlenmesi için diğer lüzumlu tedbirler alınacağını söylemek isteriz. Maarif işlerindeki gayemiz, çocuklarımıza verilecek eğitimi her manasıyla dini ve milli bir hale koymak ve onları hayatta muvaffak kılacak, yeteneklerini geliştirecek, üretken fikir ve şuur uyandıracak resmi eğitim ve öğretim yapmaktır. Bütün mekteplerimizi en ilmi, en medeni olan bu esaslar ile yeniden tanzim ve programlarını ıslah etmektir. Milletin mizacına, coğrafi şartlara, iklim şartlarına, tarihi gelişime ve sosyal durumumuza uygun ilmi ders kitapları basılacaktır. Halktan kelimeleri ve ifadeleri toplayarak, dilimizin lügatini yapmak, bizde milli ruhu uyandıracak tarih ve edebiyat uzmanlarına yazdırmak, tarihi eserleri tescil ve muhafaza etmek, Doğu ve Batı klasik eserlerini dilimize tercüme ettirmek, kısacası bir milletin hayat ve mevcudiyeti için en mühim olan maarifi dikkatle ve gayretle çalışmaktır. Bugün ise ilk işimiz mevcut mekteplerimizi iyi bir şekilde idare etmektir. Adalet teşkilâtında iki noktanın tetkiki lazımdır. Birisi hâkim ve memurlar, diğeri mahkemeler. Şüphe yoktur ki mevcut kanunları iyi bir şekilde tatbik edebilecek hâkimlerimiz çok değildir. Ancak bu onların mesleki durumları ile uygun olarak refahlarının temin edilmesi düşünülmediğinden ileri geliyor. Pek yüksek salâhiyetlere sahip olan hâkimler gayet az maaş alarak geçim sıkıntısı içinde çırpınıyorlar. Bunun için hâkimlerin maaşlarının artırılması bizim için çok mühimdir. Az gelirle harap olan hâkimlerden şeriatın ve hukukun istediği süratli ve doğru karar beklemek mümkün olmaz. Hâkimleri her türlü düşünceden uzak tutarak, mesleğine âşık bir hale koyarak ve refahını temin eyledikten sonra namus ve iffetin icaplarına riayetten bir zerre ayrılmayacağını düşünüyoruz. Halkla münasebetlerimiz itibariyle noksanlarımızın en büyüğü halkın Hükümetten adalet dilenmesi şeklidir. Hâlbuki hükümetler halkın mal, hayat ve namusunu korumak için teşekkül etmişlerdir. Irzına tecavüz edilen bir adamın aylarca mahkeme kapılarında sürünmesi ve yine neticesinde düşmanına bir şey yapılmadığını görmesi, Devlet teşkilatındaki gayeye terstir. Mahkemelerin iyileştirilmesine ait tedbirlerde alınacaktır. Savcıların keşif için giderek ikmal ettiği tahkikat evrakının bir iki şahidin noksan olması dolayısıyla uzun zaman beklemesine ve sonra muameleye başlanması, ifadesi alınanların altı ay sonra tekrar cinayet mahkemesi kapılarında sürünmesi yanlıştır. Adalet teşkilatını yeniden düzeltmek lazımdır. Suçüstü olduğunda derhal yerine hızla gidilmelidir. Ağır ceza mahkemelerinde üç kişilik hâkim heyeti ve diğer ceza mahkemelerinde bir hâkim usulünü kabul edeceğiz. Muameleleri uzatan, rüşvete büyük kapılar açan teşkilâtı ortadan kaldırmak ve seyyar, sulh hâkimleri vasıtasıyla adaleti halkın ayağına götürmek en doğru yoldur. Adalet işlerinin süratle yapılması için 40

41 her kazada doğrudan doğruya savcıların emrine verilecek süvari jandarmaları vasıtasıyla tebligat icra ettirebilmekten başka çare göremiyoruz. İcra Vekilleri Heyeti Reisi Mustafa Kemal Adalet Vekili Celalettin Arif Sağlık ve Sos. Yar. Vekili Dr. Adnan Maliye Vekili Hakkı Behiç Din İşleri Vekili Mustafa Fehmi Bayındırlık Vekili İsmail Fazıl İktisat Vekili Yusuf Kemal Milli Eğitim Vekili Dr. Rıza İçişleri Vekili Cami Dışişleri Vekili Bekir Sami Milli Savunma Vekili Fevzi Genel Kurmay Reisi İsmet MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Din işleri hakkındaki hususlardan bahsedilmedi. Medreseler hakkında, falan. DR. RIZA NUR BEY (Maarif Vekili): Hayır Efendim, bahsedilmiyor. NECATİ BEY (Erzurum): Vekiller Heyetinin şimdi burada okuduğu program iki bakımdan takdir edilmelidir. Birincisi, şimdiye kadar gelmiş olan hükümetler tarafından hazırlanmış programlardan çok farklı olarak yazılmış olmasıdır. Bunu atılmış büyük bir adım olarak düşünüyorum. İkincisi, diğer programlarda olduğu gibi birtakım umumi şeylerden değil, Memleketin birtakım ilmi, iktisadi, sosyal ve maarif ihtiyaçlarına doğrudan doğruya parmak basması dolayısıyla takdir edilmelidir. Bugün Millet şüphesiz büyük bir mücadeleye atılmıştır. Her taraftan hücum karşısında bu mücadele, doğrudan doğruya hayat hakkını ve istiklali muhafaza gayretinden doğmuştur. Bu hususta Hükümetin, göstermiş olduğu esaslar üzerinde yürümesini bütün kalbimizle temenni ederiz ve buna bütün mevcudiyetimizle iştirak ederiz. Bu yolda gösterilecek azim ve iradenin, Milli Misak a esas sayılması da şüphesiz ayrıca takdir edilmelidir. Çünkü bugün İzmirsiz, Adanasız bir İstanbul'dan bahsetmek, başsız vücuttan bahsetmek demektir. Doğu Anadolusuz bir Osmanlı Hükümetinden bahsetmek, parçalanmış bir mevcudiyetten, o da hayatı felç olmuş bir mevcudiyetten bahsetmek demektir. Bütün bunları gaye kabul etmek, şüphesiz şayanı takdir edilmelidir. Bu da tamamıyla milli gayeye uygundur. Şimdiye kadar bahsedilmemiş olan Memleketin iktisadi meselelerine büyük bir yer ayırmak, sağlık ve yardımlaşma meselelerine yer vermek, her türlü takdirin üstündedir. Milletleri yaşatan ve devletlerin bugün siyasetlerini teşkil eden, şüphesiz iktisattır. Şimdiye kadar bize hükümetler daima, yevmin cedit, rızkın cedit 1 geçinmişler. Ne bir iktisadi siyaset ve ne ilim ve ne de sosyal hayatta ilerleme olmadığından dolayı bu Memleket devamlı reform ve medenileşme arzularıyla çalıştığı halde ileri gidememiştir. Çünkü belli bir program, bir esas dâhilinde çalışmak imkânı olmamıştı. Adli- 1 Yeni gün, yeni rızık, anlamında bir dua 41

42 ye ve maliye hususlarındaki esasları da pek takdir ettim. Binaenaleyh fazla bir söz söylemeyi lüzumsuz bularak hemen bütün mevcudiyetimle Vekiller Heyetine itimat ederim. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Ben Hükümetin programını çok isabetli buldum. Bilhassa adliyenin tanzimi hususundaki şeylerini çok beğendim. Maariften bahsedilirken Rıza Nur Beyefendinin maarif hususundaki düşüncelerini ve mektepleri ne şekilde ıslah etmek lazım geldiği hakkındaki beyanatlarını çok güzel takdir ettim. Fakat burada bir eksik gördüm. Adliyede hâkimler düşünüldüğü halde, maarifte muallimler için rahatlatma düşünülmemiştir. Sanki muallimlerin ve mektep müdürlerinin maaşları boldur, iyi bir halde bakılıyorlar. Böyle bir halde düşünülüyor. Maaşları bir muallimi idare edecek bir halde değildir. Bugün bir muallim talebesine ders verirken, sağlıklı olmaktan, iyi giyinmekten, iyi yatmaktan, iyi evlerde oturmaktan bahsediyor. Hâlbuki kendisine verdiğimiz para bunu katiyen temin edemiyor. Ümit ederim ki inşallah Muhterem Vekilimiz Rıza Nur Beyefendi bu hususu düşünürler. Şunu da söylerim ki Türkiye'de namuslu sınıf olmak üzere yalnız bir maarif sınıfı vardır. (çok şiddetli gürültüler) Zaten yalnız maarifi değil, devlet dairelerinden her hangisini ele alırsak alalım, hangisinden hizmet beklersek, onlara iyi para vermemiz lazımdır ve iyi beslememiz lazımdır. Onların çocuklarının refah ve saadet içinde bulunması lazımdır. Başka türlü olamaz. Fakat zaten biz diyoruz ki birtakım ıslahat yapacağız. Hemen Cenabı Hak bizi muvaffak etsin, bu Devlet, bu Millet bu felaketten istiklalini kazanarak kurtulsun, o vakit ilk yapacağımız iş bunlardır. Bugün mekteplerimizi iyi idare etmeliyiz. Bundan maksadımız nedir? İyi idare içinde birçok şeyleri ıslah etmemiz lazımdır. Ders kitabı idi, şu idi, bu idi, fakat hal ve zaman bunları yapmak için bize müsait midir? Tabi şimdilik hiçbir şey yapamayacağız. Felaketten kurtulacağımız güne kadar her ne mevcut ise onunla yetineceğiz. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Muhterem hocamız Rıza Nur Beyefendinin okuduğu program münasebetiyle mesleğim olan maarife dair birkaç söz söylemek isterim. Şimdiye kadar hiç bir Hükümetin beyannamesinde görülmeyen bazı hak i- katler var ki millete lazım olan ilmi, kültürü ortaya çıkaracak milli bir lügat vücuda getirilmesi düşünülmektedir. Arkadaşlarım hepiniz bilirsiniz ki bizim dilimiz, hele elimizdeki çorba dil, Dünyanın hiçbir yerinde, bir zamanımda, hiç bir anında gelmiş, görülmüş şeylerden değildir. Nasıl ki bizim kıyafetlerimiz fesli, sarıklı, son günlere göre kalpaklı olduğu gibi, bilmem şalvarlı, donlu ve saire ve saire... (Avrupa'da da böyledir, sesleri) İnsanlar gelir pelerinleriyle dolaşır, bir Avrupalı gelir şapkasıyla gezer, bilmem hangi millete mensup bir fert bizim Memleketimizde kendi milli kıyafetini muhafaza ettiği gibi her hangi bir kelime ve terkip bizim lisanımız içine girdi mi kendi hususiyetini muhafaza eder durur. Halk lisanı arasında esaslı kelimelerimiz kaybolup gidiyor. Biz halk lisanı arasında kullanılan kelimeleri toplayarak milli bir lügat teşkil edersek şüphesiz ki medeni ve asri bir millet olduğumuzu göstermiş oluruz. Değil biz, bizden evvel geçmiş olan Arap uleması Endülüslü İbni Hayyam gibi lisanımız hakkında büyük hizmetler etmişlerdir. Hâlbuki 42

43 zamanımızda kendisi büyük telâkki edilen maarif âlimlerinden sayılan kimselerin milli lisanımıza karşı yabancı ve kayıtsız kalmaları katiyen uygun değildir. Bununla beraber bizi memnun eden, programın bir maddesi de milli eserlerin muhafazasıdır. Dün sokak arasında bir camii şerif gördüm. Bu binayı mukaddes, hakikaten milli sanat adına bir örnektir. Yağmurlar altında, Güneş altında harap olmak üzere bulunuyor. Bunlar muhafaza edilmeli. Camilerden, kütüphanelerden çalınarak yabancıların ellerine geçen milli eserler sayısızdır. Hep onlar muhafaza edilmedi. Sonra ilk mektep programında yegâne göze çarpan dini, milli terbiyeye ihtimam edilmesidir. Şimdiye kadar zannedilmesin ki milli, dini bir terbiyeye ihtimam ediliyordu. (ediyorduk, sesleri) Yoktur efendiler, ben sizi temin ederim. Ezberlemek dini terbiye demek değildir. Çocukların ruhunda, hissinde din terbiyesini, din hissiyatını yaşatmak dini terbiye demektir. Kuru kuruya ezberletmek hiçbir vakit din terbiyesini temin edemezdi. Sonra milli terbiye hususunda da pek geri kalıyorduk, bir vakitler İranlılaşmak istedik ama İranlılaşamadık. Bir vakit Fransızlaşmak istedik, şüphesiz ki Fransızlaşamadık. (mevzua geliniz sesleri) Bir defa memleketi kurtaralım. Ondan sonra vilayet hususi idarelerine ait söz söylensin. Ben hususi idarelerin aleyhinde söz söylemiyorum. Devam etmelerinin taraftarıyım. Hususi idareler Milletin Hükümet işine fazla alâka göstermesinden doğmuştur. Eğer biz Hükümete halkı yabancı bırakacak olursak, eğer halk Hükümet işlerinden uzak kalacak olursa yine eski idareye doğru geri dönmüş oluruz. Vilayet hususi idareleri kalmalı, büyütülmeli, böylece merkezi idareden mahalli idarelere doğru bir adım atmış oluruz. Hususi idareler bir ilâç gibidir. Biz bu ilâcı lâyıkıyla kullanamadık. Yahut iyi iyileştirecek tabiplerin eline vermedik. Suç ilaçta değil, bizde. Vilayet hususi idarelerinin aleyhinde bulunmak muvafık değildir. Bugünkü mesele hususi idareler meselesi değil, para meselesidir. Eğer tahsilât olsaydı ve harp seneleri esnasında biz tahsilâta ehemmiyet vermiş olsaydık, vilayet hususi idareleri umumi bütçeden evvel maaşları temin edecekti. Nasıl ki harbin başında diğer muhasebeler yarım maaş verdiği halde, hususi idareler tam maaş vermiştir. Bu hususta Maarif bütçesi görüşülürken daha fazla izahat veririm. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Söylenen sözler hakikat olmayacaksa, benden hiçbir şey, bir takdir, bir tenkit beklemeyiniz. Eğer biz böyle ufak tefek şeylerle uğraşacak olursak, korkarım ki bir gün gelir Vatanda çan sesleri çınlar, arkadaşlar. Programın bir kısmı bütün Milletin, bütün Meclisin, bütün Hükümetin ruhunu bildiriyor. Hükümet, Allahın büyüklüğünden sonra, milletinin birliğine, Meclisinin azim ve sebatına güveniyor. Kuva-yı Milliye teşkilatına ilhak edilerek resmi bir mahiyete konmak üzere tedbirler alınacaktır ifadesine kadar bu programın bu kısmının bütün köylere kadar basılıp, dağıtılmasını teklif ederim. İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Efendiler, Hükümetin bu programını ben de kendi hesabıma takdir ettim. Yalnız bir şey unutulmuş. Hepiniz bilirsiniz ki milletlerin yükselmesi için maddiyat ile maneviyatı birleştirme çarelerini aramak üzere Darülhilafe Müessesesi kurulmuş, hatta bir zamanlar bunun Padişahımız bile bunu içinde yer almıştı. Medreseleri ıslahı için hükümetler bir vazifeli tayin ederlerdi. 43

44 Burada ise medreselerle mektepler bir düşünülmüş. Unutulmasın ki, maarif başkadır, medreseler başkadır. (hepsi maarife dâhildir sesleri) Rica ederim yanlış anlaşılmasın. Ümit ederim ki muhterem vekiller bunu da layık bir şekilde göz önünde bulundururlar. DR. RIZA NUR BEY (Maarif Vekili): Biz resmi müesseseler dedik, bunun içinde medreseler de vardır. İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Bu kadarı yetmez, zannederim. DR. RIZA NUR BEY (Maarif Vekili): Bakınız nasıl düşünüyoruz. Programımızda her şeyden evvel dini terbiye dedik. MUSTAFA FEHMİ EFENDİ (Din İşleri Vekili): Yüce Heyetinizce bilinen bir şey var. Bizim mücadelemizin esasını teşkil eden meseleyi hepiniz biliyorsunuz. Bu yüce maksat meydana geldikten sonra pek çok şeyler yapılabilir ve düşünülebilir. Böyle bir dar zamanda kurulmuş bir şeyi yıkmak onun yerine daha iyi bir şey meydana getirmek mümkün değildir. Hepimiz bunu böyle düşünüyorsunuzdur ve bunu kabul edesiniz. Medreseler meselesi çok mühim bir meseledir. Birkaç defa düzeltmeye uğraşılmıştır. Şimdi son bir teşkilatı vardır ve fikrimce o teşkilat mühim bir teşkilattır. Eğer programda ufak bir değişiklik mümkün olursa, hakikatte medreseler için iyi bir kaynaktır. Bu biz dedik ki şimdilik mevcudu muhafaza edelim ve düzeltmeyi sonra düşünelim. Zannederim programımızın umumi ifadesinde de bu kayıtlara rastlarsınız. (uygundur sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Burada okunan programdan, Memleketin geçirmekte olduğu buhranın ve Memlekete karşı yapılan hücumun bir an evvel bitirilmesi için büyük bir dayanışma ve beraberlikle asıl milli emelimiz olan istiklalimizin ve İslamiyetin istikrar ve devamını teminden ibaret olduğunu anladım. Nitekim asıl ana yollarının yapılması mümkün olmadığından, mevcut yolların tamir edilmesi ile yetinileceği ve hatta elde mevcut bulunan mekteplerin iyileştirilmesi mümkün olmadığından şimdilik iyi bir şekilde idare edileceğini beyan ediyorlar. Böyle bir zamanda daha iyi bir iş aramak zannedersem uygun değildir. (bravo sesleri) Maalesef yalnız dışarıdan değil, içimizde bile birtakım perde altında oynayan hain eller tarafından mücadelemize mani olmaya çalışıyorlar. Şimdi içimizdeki o hain elleri parçalamaya çalışan ve o hain elleri ne yola getirecekse, rica ederim bir an evvel onu düşünelim ve Hükümete cesaret verelim. Biz kendilerinin bütün icraatını İslami esaslara göre yapacaklarına eminiz. Buna misal olan bir kelime unutulabilir, unutulan bir kelime kendilerini bu kadar tenkide ve bu kadar münakaşaya sebep teşkil etmez. Maarif iki kısımdır, birisi dini maarif, diğeri de dünyevi maariftir. Hatta mektep kelimesini programda görmeyi de arzu etmezdim. Mektep, bir şey yazacak bir yazıhane, demektir. Bunların hepsine medrese deselerdi daha iyi olurdu. Medrese kelimesi kullanılsaydı daha iyi olurdu. (bravo sesleri) Sonra Rıza Nur Beye bir şey söylemek isterim. Mekteplerde iyi idare teminini yalnız muallimlerin maaşlarını yükseltmekle mümkün kıldılar. Mekteplerde hem mualliminin maaşını, hem de 44

45 tedrisat programlarını iyi bir şekilde tanzim ve tatbik etmemiz lazımdır. Hükümet programının müzakeresine nihayet verilmesini istirham eder ve sözüme nihayet veririm. (müzakere kâfi sesleri) HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Efendim, müzakerenin yeterliliğine ve gündemdeki diğer işlere geçmek için beş önerge vardır. Bunlardan birincisi Hakkâri Mebusu Mazhar Müfit Bey in olduğu için evvela onu okutacağım. TBMM Başkanlığına İcra Vekilleri Heyetinin beyannamesi hakkında malumat sahibi olundu. Gündeme geçilmesini teklif ederiz. 9 Mayıs 1920 Hakkâri Mebusu Mazhar Müfit Beyazıt Mebusu Dr. Refik MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Müzakerenin yeterliliğini oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi, toplantı yeter sayısı var, yirmi dakika sonra gizli celse yapılacak. 1 (1920 Yılı yaz mevsimi, yeni kurulan Ankara Hükümeti için zor günlerin yaşandığı bir dönemdi. Bir yandan Ankara yakınlarına kadar yayılan iç isyanlar ve diğer yandan bunu Fırsat bilen Yunanlıların Bursa ya doğru ilerlemeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Hükümetini iyice zora sokmuştu. Bir de Ramazan Bayramı dolayısıyla Genel Kurul da karar yeter sayısının bulunamaması, Meclisin bir süre kapalı kalmasına neden olmuştu. Bayramdan sonra Meclis açılmıştı ama moraller çok bozuktu. İsyan hareketinin yayılmasını fırsat bilen Yunanlılar, İtilaf devletlerinin desteğiyle Marmara ya doğru ilerlediler ve önce Balıkesir i işgal ettiler. Sonraki hedefleri Bursa idi. Önce itilaf donanması Gemlik ve Mudanya ya asker çıkardı ve ardından Yunan kuvvetleri Bursa ya girdi. Mecliste Bursa'nın düşmesinin sorumlusu olarak Bursa Valisi ve Kolordu Komutanı ve dolayısıyla Birinci TBMM Hükümeti görülüyordu.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (9 Mayıs 1920), 1.Dönem, c.1, s , 45

46 13 TEMMUZ 1920: BURSA NIN İŞGALİ NEDENİYLE HÜKÜMET İÇİN VERİLEN GENSORUNUN GÖRÜŞÜLMESİ VE GÜVENOYLAMASI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 33.Birleşim, Gündem: 3/1) Önce Yunan işgalinin her yere duyurulmasına dair önerge kabul edildi. Sonra, Milli Savunmanın yeniden yapılandırılmasına dair önerge görüşüldü. Daha sonra görüşme, Hükümete soru önergesi verilmesine dönüştü. En sonunda verilen başka bir önergenin gensoru olduğu iddia edildi. Hükümet için güven oylaması yapılması gündeme geldi. Oturuma ara verildiğinde Mustafa Kemal Paşa, Başkanlık Kürsüsüne oturdu ve Genel Kurulu yönetmeye başladı. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Konya Mebusu Refik Bey ile on arkadaşının önergesini okutuyorum. TBMM Başkanlığına Dünkü celsede müzakere edilen meseleler hakkında alakalı makamlardan açıklama yapılmasını talep ve teklif ederiz. 13 Temmuz 1920 Konya Mebusu Refik ve 10 arkadaşı (Önerge okunduktan sonra Meclis Başkan Vekili, önergenin ne tür bir teklif olduğu belirtilmediği için işleme koyamayacağını söyledi. Önerge sahipleri bunun Hükümet için verilmiş bir gensoru olduğunu iddia ettiler. Bunu üzerine uzun bir süre usul tartışması yapıldı. Genel Kurulda bulunan İçişleri Bakanı, bakanlığı ile ilgili olanları cevaplayabileceğini açıklayınca ) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekilimiz vekaletine ait olan meselelerin bugün sorulmasını ve cevap vereceklerini kabul buyuruyorlar. O mesele hakkında devam edebiliriz. REFİK BEY (Konya): Dünkü gün izahatıma başlarken, önergede arz ve ettiğim meseleden dolayı söz söyleyeceğim. Makamlar hakkında ve o makamları işgal eden muhterem şahsiyetler üzerine en ufak bir şüphe ve tereddüdüm olmadığını söyleyerek ve izahatımın doğrudan doğruya üzüntülü vaziyetimizden hasıl olan endişelerden mütevellit olduğunu belirtmiştim. Binaenaleyh yine o sözüme dönerek diyorum ki gerek İçişleri Vekaletine ve o makamı işgal eden Cami Beyefendiye ve yine dünkü gün bu kürsüden pek sert bir eda ile uzun uzadıya Yüce Meclisi bir baskı karşısında bırakan İsmet Beyefendinin şahsına karşı en ufak bir hürmetsizliğim dahi yoktur (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Meclis tesir altında bulunmayı kabul etmez. 46

47 REFİK BEY (Devamla): Haydi tesir altında kalmamış olsun. Fakat bu, meydanda olan bir hakikat değil midir? Demiyorum ki, tesir altında kalmıştır. İçişleri Vekili Cemi Bey, fevkalade iyi niyet sahibidir ve muktedirdir. Fakat vazifesini hakkıyla yapmamıştır. Çünkü bugün Vekalet, adeta memur yuvası haline gelmiştir. Bir takım kazalardan, livalardan, vilayetlerden haklı haksız memurlar azledilmiş ve buraya getirilmiş ve bunların yerine haklı haksız memurlar gönderilmiştir. Bütçe meselesini tetkik ettiğimiz vakit birçok fuzuli harcırahlar göreceğiz. Maliyemizin tamtakır olduğu bir zamanda lüzumsuz yere sarf edilen paralara günah değil midir? Şimdiye kadar muhterem mebus arkadaşlardan hiç birisinden bir fikir sordular mı falancayı tayin ediyoruz dediler mi? Hayır, bendeniz bilmiyorum. Zannederim ki arkadaşlarımız hiçbiride böyle bir vaziyet karşısında kaldığını iddia edemez. Bu itibarla diyorum ki İçişleri Vekili vazifelerini tam olarak yapmamıştır. CAMİ BEY (İçişleri Vekili): Kanuni hareket etmiştir. REFİK BEY (Devamla): Kanunumuz kendi kararımızdır, kendi izahatımızdır, kendi vaziyetimizdir. Ondan sonra buyurdular ki Konya Valisi meselesini layık olduğu ehemmiyetle dikkate aldık ve hallettik. Evet, dün de arz ettiğim gibi, Konya Valisi meselesi hallolundu. Fakat iş işten geçtikten sonra, Haydar Bey arkadaşımız için temenni ederim inşallah muvaffak olurlar. Efendiler üç ay evvel oraya gitmiş olsalardı muvaffakiyet elbet pek büyük olurdu. Bizim halkımız öteden beri doğrudan doğruya resmi kuvvetlerden alacağı kanaatler üzerine yürür ve hareket eder. Çok yazık, Konya dan azamî istifadeler imkânı mevcut iken işte Cami Beyefendi o vali meselesini lâyık olduğu gibi yapmadığı için, bu gün Konya dan edilecek istifade pek az bir dereceye inmiştir. İnşallah Haydar Bey arkadaşımız bu zararları telafi ederler. Sonra en mühim bir hayati mesele var. Bazı memurlarda bir kanaat var, umumiyetle kendi vazifelerine layığı gibi sarılmazlar, şekil üzerinde oynarlar ve kendisinden yukarıda bulunan âmirlerini ikna etmek için var kuvvetleriyle çalışırlar. Tomar yazılarla kendilerini iş yapmış gibi gösterirler. Amirleri onları çalışıyor sanırlar. Halbuki bu, çok yanlış ve hatalı bir meseledir. Bunun için tekrar ediyorum, İçişleri Vekâletini, gerek Cami Beyefendi, gerekse başka biri gelsin, derhal memurlarının icraatını yakından takip ederek, en fazla namusuna, ahlakına güveneceği arkadaşını göndersin, icraatını anlatsın. Artık millet tecrübe tahtası değildir. Falan zatı gönderelim, falan yerde tecrübe edelim. Hayır, efendiler gördüğümüz, geçtiğimiz yerlerde memurları bilhassa çalışamıyor bir halde gördük. Halbuki rica ederim, ne zamandayız? Fedakarlık lazım. Yazık, günah değil midir? Böyle tehlikeli zamanlarda kıymetli vakitlerimizi boşa harcayalım. İçişleri Vekaletini yürüten Cami Bey, şahıslarına karşı hürmettim olmakla beraber, vazifesini yapmamıştır. Bundan böyle de devamı memleketimiz için zarar olacaktır. CAMİ BEY (İçişleri Vekili): Teşkilat ile alakalı kanunları Meclis değiştirmedikçe ancak bu suretle hareket edebilirim, Vekaleti bu suretle ifa edebilirim. Binaenaleyh bana kanunsuz, Refik Bey'in dediği gibi, rastgele yürü, denirse ben yürüyemem. Refik Bey kadar sözü uzatmak istemiyorum. Konya meselesi bir Hükümet mese- 47

48 lesidir. Kanuna göre valilerin tayini meselesi doğrudan doğruya Hükümete aittir. Konya meselesini Hükümet dikkate almış, bir kaç aday üzerinde uzun boylu müzakere edilmiş ve nihayet Haydar Bey i tayin etmiştir. (Konya Valisi sorunu uzun süre daha devam etti. Sonunda Mustafa Kemal Paşa kürsüye çıktı.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis ve Hükümet Reisi): Efendiler, vali tayini meselesi bahis mevzu olunurken, bunun bir Hükümet meselesi olduğu ifade edildi. Ben Hükümet Reisi sıfatıyla pek müşkül bir vaziyette kalmış olduğumdan bu noktada fikrimi izah etmek mecburiyetindeyim. Fakat valiler İçişleri Vekâletinin teklifi üzerine Hükümet tarafından tayin olunur. Demek oluyor ki memleketi idare edecek olan valileri bulmak ve teklif etmek İçişleri Vekaletine ait bir meseledir. Çünkü Hükümet kendilerine ait olan işleri terk edip de acaba nereye kimi ve hangisini tayin edelim diye meşgul olamaz. Hükümet bu gibi teklifleri dikkate almazsa ve bu meseleden dolayı bir fenalık ortaya çıkarsa o zaman mesuldür. Konya'daki ilk vali azledilmişti. Onun yerine vekaleten biri tayin edilmiştir ve en nihayet Haydar Bey gitmiştir. Bugün tenkit edilen mesele, niçin oraya başında vekil vali vazifelendirilmiş, bir vali tayin edilmemiş meselesidir. Mesela Nurettin Paşa niçin gitmedi, tayin edilmedi? Efendiler, Nurettin Paşa buraya teşrif ettikleri zaman Konya'ya kendisini vali olarak göndermek düşünüldü. Hatta yalnız vali olarak göndermek değil, o havali kumandanlığını da düşündük. Kendileriyle görüştük, vazife salahiyet meselelerini dinledikten sonra Nurettin Paşa kabul etti. Fakat iş henüz resmiyete dökülmemişti. O sıralarda Garp Cephesi Kumandanlığı da bahis mevzu oldu. Oraya Ali Fuat Paşa Hazretlerinin kumandan olarak tayinine karar verildi. Ben o günlerde Eskişehir e gitmek mecburiyetinde idim. Ankara ya dönüşümde arkadaşlarım bana şunları söylediler. Nurettin Paşa onlara, beni Konya'ya gönderiyorsunuz, büyük bir mıntıkada büyük bir salahiyet veriyorsunuz, kuvvet veriyorsunuz, bana emniyet ediyorsunuz, yarın ben oradaki kuvvetlerle sizin ve Hükümetin aleyhinde filan hareket edersem ne yaparsınız, demiş. Ayrıca mühim meselelere karar verilirken benim de onayım alınmalıdır, demiş. Bunun üzerine aslında biz senden teminat almalıyız, sen bizden ne teminatı istiyorsun, dedik ve Hükümetin kararı üzerine kendisinin bir müddet daha kalıp görüşmesini ve bizimle daha çok temas edip daha iyi anlaşmasını münasip gördük. Binaenaleyh Konya'ya Nurettin Paşa bu suretle gitmemiştir. Hakikat bundan ibarettir. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Efendiler, Genel Kurmay Reisliği tenkit olunduğu sırada cephelerden bahis olundu. Esasen cephelerden ziyade kusuru başka yerde yani arka taraflarda arayalım. Ben Saruhan cephesinde bulundum. Oradaki subayların ve askerlerin cesaretini, fedakarlığını gözümle gördüm. Şahit olurum ki bunlar hakkında hiçbir suretle bir şey söylenemez. Orada bir Muharrem Bey var, Alay Kumandanı Hasan Bey var. Bunların hepsini gördüm. Düşman üstün kuvvetlerle iki taraftan sarkmış, onlar da geri çekilmeye mecbur olmuşlardır. İsmet Bey den 48

49 bahsediliyor. İsmet Bey i Diyarbakır'dan beri biliyorum. Bu adam son derece vatanperver bir adamdır. Bunun için söz söylenemez. (Oturuma kısa bir ara verilir. Aradan sonra oturumu Mustafa Kemal Paşa yönetmeye başlar.) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Çoğunluk vardır efendim, celseyi açıyorum. HAMDULLAH SUBHİ BEY (Antalya): Muhterem arkadaşlar, bir buçuk ay kadar aranızdan ayrıldıktan sonra geldiğimde Meclisi asabi ve heyecanlı buldum. Halbuki bence Meclisin ve Meclisten doğmuş olan Hükümetin bu saatlerde yapabileceği bir tek iş vardır, o da bütün aklını ve maneviyatını toplayıp kendinden meydana getirdiği her kuvveti, tehditkar bir dereceye gelmiş olan Yunan istilasına karşı kullanmaktır. Başka her ne yaparsak hatadır. Hatırlayınız bu son Yunan hareketi başlamazdan üç dört gün evvel Ankara'ya bazı haberler gönderilmişti. Karşısında bulunduğumuz Yunan hareketi, İtilaf devletleri tarafından bize karşı kullanılmış olan en son vasıtasından biridir. İtilaf Devletlerinin bir toplantısında İtalya Dışişleri Nazırı nın, Ankara Hükümetiyle müzakereye girişmek zamanı gelmiştir sözü üzerine, Lloyd George der ki üç hafta, bir ay sabrediniz, bunun neticesinde Ankara Hükümetiyle görüşmekte bir fayda umulur mu, umulmaz mı anlarsınız. Üç hafta, bir aylık zamanın verebileceği neticeyi şimdi elde etmekle meşguldürler. Eğer bize karşı hazırlamış oldukları tecavüz adımlarını mani olabilseydik, bugün aleyhimizde tertip edilmiş olan suikastın önlendiğine şahit olacaktık. Onlar da bizden doğmuş olan Hükümete müracaat ederek müzakereye başlayacaklardı ve Anadolu muzu kurtaracaktık. Fakat ne elim bir şey, ne derin bir faciadır ki bir seneye yakın zavallı halkımızın bin müşkülâtla, bin felaketle meydana getirmiş olduğu müdafaa tertibatı, bilhassa İstanbul'un hıyaneti neticesi bir bir kırıldı. Emin olunuz ki cephelerde gördüğümüz son facianın en büyük müsebbibi İstanbul'daki hainlerdir. Bilerek bilmeyerek, saray başta olduğu halde, Anadolu'nun düşmesini hazırlamak hususunda Lloyd George'dan, Venizelos'dan fazla çalışanlar, İstanbul'da beş on alçak ve namussuzdur. Bunlar Anadolu'nun bütün cihan karşısında bir mucize güzelliğinde olan müdafaasını, içinden çürütmek için ne mümkünse yaptılar. Zavallı genç köylülerimizi aldattılar. Padişah sulh yapmıştır, köylerinize dönünüz, çoluk çocuklarınıza kavuşunuz, niçin silah atıyorsunuz, gibi zehirleri hâlâ bugün yaymakla meşguldürler. Size iki küçük hatıramı söyleyeceğim. Akşehir'e geldim, bir hangarın altında buğday yığınları arasında bir adam askerleri toplamış konuşuyor. Yunan gelirse ne olur diyor, her tarafta gavurlar yok mu? Her tarafta gavurlara tesadüf etmiyor muyuz? Gavurlar aramızda zaten bulunmuyorlar mı? O gelecek gavurlarda bu gavurlardan ibarettir. Bir taraftan bazı ulema kendilerine düşen vazifeyi en asil ve en cömert bir samimiyette yapıyorlar. Milletin başına geçmişler, müdafaanın ruhi vazifesini görüyorlar. Diğer taraftan yine başlarında sarıklar halkı aldatanlar da var. Bunun yanında subaylar trende şarkı söylüyorlar, Yunan kuvveti yirmi saat ötededir, yarın buraya geldiğinde biz güleceğiz diye askerlerin moralle- 49

50 rini yükseltiyorlar. Bu bozguncular, İstanbul'dan aldıkları telkin üzerine, müdafaa tertibatının ruhunu çürütmek için ne mümkün ise yaptılar ve yapıyorlar. Onun için tehlike azami derecede büyümüştür. Eğer Yunan istilası demiryollarına ulaşırsa, korkuyorum bu heyecan ile başladığımız münakaşa ve mücadele felaketle sona erer. Biz bozulduk mu, bizim aramızda da telaş başladı mı emin olunuz arkadaşlar, sefalet, felaket ve karanlık en son dehşetiyle üzerimize yıkılır. Yüce Meclisten, muhterem arkadaşlarımdan bir ricam var. Eski bir milletin evlatlarına layık olan bir olgunluk ile vaziyeti münakaşa edelim. Biz işe başladığımız vakit memleketimiz yine tehlikeler içinde idi. Biz üzerimize aldığımız mesuliyetin büyüklüğünden zerre kadar habersiz değildik. Biz aramızdan Hükümetimizi kurduğumuz zaman onların omuzlarına yüklettiğimiz vazifenin ne kadar ağır olduğunda zerre kadar tereddüt etmiyorduk. Onlar, bir dakika için düşününüz, ne müthiş bir işi üzerine almışlardı. Elleri altında bir ordu mu vardı? Onlara perişan olmuş, dağılmış, dağıtılmış bir askeri kuvvet verdik. Hazinelerimiz mi vardı? Hayır. Büyük zorluklar içinde bir memlekette idik. Millet bir gaye için birleşmiş miydi? Bütün kamuoyu bir merkez etrafında toplanmış mıydı? Devamlı olarak fesat devam ediyordu. Cephelere asker sevk edecek yerde cephelerden asker çekip içerideki isyanlara karşı sevk etmeye mecbur oluyorduk. Bu kadar tehlike, bu kadar mahrumiyetler arasında Hükümet ağır bir vazife aldı. Zannediyorum ki kendi aramızda, kendi duvarımızda açabileceğimiz ilk yıkıntı, bizim için en büyük günahı teşkil eder, (alkışlar) Mademki onlara büyük bir vazife verdik. Verdiğimiz mesuliyet hakikaten cihanın en ağır mesuliyetlerinden biridir ve mademki şimdi yeniden adamlar getirip vaziyeti öğretmek için kaybedilecek zamanımız yoktur. Vekillere ihtar ederiz, işlerinin başına gitsinler, Memleketin maddi ve manevi kuvvetini Yunan Ordusuna doğru çevirsinler. Şurada burada kendi gözümle gördüm. Eskişehir'e geldim, yüzlerce subay var. Herkes ayakta, herkes konuşuyor, herkes bağırıyor. Dinleyen yok, anlayan yok. Hükümete soruyorum, Bursa'da vazifesini yapmadığı her taraftan haber verilen bir kumandanın, Bekir Sami Bey'in artık Orduda ne yeri vardır? Vali olan Hacim Bey de vazifesini yapmamıştır. Çünkü o her şeyi yapmak istemiştir. Hacim Bey çete reisi, Hacim Bey kumandan, Hacim Bey vali olmuştur. Fakat asıl vazife zamanı geldiği zaman, en evvel o kaçmıştır. Bu sözlerde hata varsa onlarındır. Size soruyorum. Cephelerde vatanınızı müdafaa edenler bozguna ön ayak olurlarsa hâlâ işbaşında mı dururlar? Yoksa sizin önünüzde, sizin mahkemenizde cevap mı verirler? REFİK BEY (Konya): İstediğimiz budur zaten. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): O halde arkadaşlar vali meselesi, İçişleri meseleleri, Milli Savunma meseleleri ayrı ayrı düşünülmelidir. Bugün biz Hükümete bir vazife verdik. Vatan müdafaası en birinci vazifeleridir. Kendilerinden talep etmek hakkımızdır ki memleket müdafaası bakımından şurada burada hataları sabit olanları, yeni perişanlıklara meydan vermeden, getirsinler ve mesul tutsunlar. Biraz önce burada muhterem arkadaşım Refik Bey, bazı meseleleri tetkik etti. Buna dair yalnız bir iki kelime söylemekle iktifa edeceğim. Bu da vali seçiminin 50

51 tarzıdır. Bu tarz ise doğrudan doğruya Hükümetin müşterek mesuliyetidir. Efendim valiler vardır ki Fahri Bey gibi, hem vali ve hem kumandandır. Vali olmak dolayısıyla İçişleri Vekâletini alâkadar eder ise kumandan olmak dolayısıyla Milli Savunmayı alakadar eder. Zaman daralmıştır. Hatta Yunanlılar ana hatlarımıza yaklaştılar. Yeni bozgun başladığı zaman korkuyorum ki burada da durmak mümkün olmayacak, perişan, sefil, rüzgara kapılmış yapraklar gibi dağılacağız. Hükümet bir şey düşünsün, bir tek şey düşünsün, o da son silahı, son adamı müdafaa teşkilatına katmaktır. Ben inanıyorum ki halkın ruhuna temas etmiş bir adam olarak söylüyorum, milletimiz hâlâ müdafaaya hazırdır. Hâlâ kahramandır hâlâ can verir, kan verir, para verir, icap eden her şeyi verir. Öyle genç subaylarımıza tesadüf ettim ki azami bir namusla, en derin bir vatanperverlikle teşkilat yapmış, etraflarına moral vermiş, çalışıyorlar, cephelerden müracaat edildiği zaman derhal üç yüz kişi, dört yüz kişi yollayabiliyorlar. Binlerce delikanlılar görürsünüz, bunlar muhakkak sevk edilebilir, kullanılabilirler, Vatan müdafaası için büyük yararlıklar gösterebilirler. İşbaşındaki adamların sersemlikleri, körlüğü, ruhlarındaki gaflet ve perişanlıktan dolayı ortada hiçbir eserleri yoktur. Bunun için Hükümetten rica ediyoruz. En hassas bir ruhla memleketin bütün faaliyetlerini, cephelerde azami ihtiyaç gösteren yerlere çevirsinler. Çürük şeyleri ayıklasınlar. Millet hazırdır. Son müdafaasında kırk elli bin kişiyi kolay kolay verebilir. Seyyar bir kuvvet, mükemmel bir kumandanın eli altında emir alan muntazam bir kuvvet, dağınık düşmanı parça parça ezer. Yunanlılara yapacağımız iki darbede, Anadolu nun zaferi yeniden yükselecektir. Emin olunuz ki son davamızı kazanırız ve Anadolu'yu kurtarırız. Tarihin önünde vatan da en büyük tehlikeyi defetmiş şerefli bir nesil olarak kalabiliriz. (şiddetli ve sürekli alkışlar, müzakere kafi, sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bolu Mebusu Nuri Bey tarafından verilen önergeyi okutuyorum. TBMM Başkanlığına Umumi vaziyetimizin Hükümetin durumunu daha fazla sarsmaya müsait olmadığından, Konya Mebusu muhterem evladım Refik Bey ve arkadaşlarının birinci ve ikinci önergeleri üzerine cereyan etmekte olan müzakerenin yeterliliğini ve aynı zamanda adı geçen vekiller haklarında güvenimizi teyit ederek vazifelerinde serbest bırakılmalarının oya konulmasını teklif ederim, efendim. 13 Temmuz 1920 Bolu Mebusu Nuri MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Müsaade buyurursanız bu önergeyi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. (müzakere kafidir, sesleri) Bu önergede müzakerenin yeterliliği ve Hükümetin haiz oldukları... (hacet kalmadı, sesleri) Müsaade buyurun efendim. 51

52 BİR MEBUS BEY: Aksi bir karar verilmedi. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Binaenaleyh Hükümete güvenoyu verilmesini uygun görenler, bu önergeyi reye koyuyorum, uygun görenler... (anlayamadık, sesleri) Haşim Bey, buyurun buraya kürsüye geliniz. HAŞİM BEY (Çorum): Zannedersem Hükümet bir güvenoyu talebinde bulunmadı. Böyle güvenoyu talebinde bulunmayan bir Hükümete tekrar itimat vermek niçin bahis mevzuu oluyor? MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Önerge esas itibariyle hakikaten bir gensoru isteği değildir ve bu gibi önergeler oylanamaz. Eğer bu gensoru önergesi olsaydı oylama yapılırdı. Fakat sonradan arkadaşlardan bazıları tuttular soru önergesi yerine koydular. Sonra gensoru şeklinde bir önerge daha verdiler. Onun için öncelikle bu durum karara alınsın. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bu önergeyi oya koyuyorum, kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Önerge reddedilmiştir. Şimdi Ali Şükrü Bey in önergesini okutuyorum. TBMM Başkanlığına Bu ana kadar devam eden müzakerelerden, Hükümet arasında uyum ve anlaşma mevcut olmadığı anlaşıldığı için, müzakere şimdilik kafi görülerek bir parlamento tahkik heyeti vasıtasıyla Hükümet hakkında tahkikat yapılmasını ve bu heyetin vereceği raporun bir gizli celsede müzakeresine karar verilmesini teklif ederim. 13 Temmuz 1920 Trabzon Mebusu Ali Şükrü MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Oya koyuyorum. (ret, ret sesleri) Reddolundu. Şimdi de Hasan Fehmi Bey tarafından verilen önergeyi okutuyorum. TBMM Başkanlığına Verilen izahatın yeterliliğiyle Hükümete güven verilmesini ve gündemdeki maddelerin müzakeresine geçilmesini teklif eylerim. 13 Temmuz 1920 Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi 52

53 MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi, efendim. Binaenaleyh müzakerede yeni bir şey yoktur. Yarın toplanmak üzere toplantıyı tatil ediyorum TEMMUZ 1920: İÇİŞLERİ BAKANI CAMİ BEY İN İSTİFASINA DAİR GÖRÜŞ- ME VE YENİ İÇİŞLERİ BAKANININ SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 34.Birleşim, Gündem: 3/1) Adına İcra Vekilleri Heyeti denilen ilk TBMM Hükümetinin en önemli sorunu, kurulduktan üç ay sonra Bursa'nın Yunan işgaline girmiş olmasıdır. Mecliste, Bursa'nın düşmesinde en önemli neden olarak Bursa Valisinin ihmali öne sürülmüş ve Hükümet hakkında gensoru önergesi verilmişti. Her ne kadar yapılan oylamada Hükümet tekrar güvenoyu almışsa da İçişleri Vekili Cami Bey suçlamaların doğrudan hedefi olduğundan görevinden istifa etmiştir. (Üç gün önce 14 Temmuz 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, gelen yazıların içinde İçişleri Vekili Cami Beyefendinin istifası vardır. Okutuyorum. TBMM Başkanlığına İçişleri Vekâletinden affımla, diğer birinin seçilmesinin lüzumunun Yüce Meclise arzını ve yeni vekilin seçilmesine kadar İçişleri Vekâletini yürütecek şahsın da Vekiller Heyetince tayinini rica ederim, efendim. 13 Temmuz 1920 İçişleri Vekili Cami BİR MEBUS BEY: Sebebini söylerler mi? (ret ret, buhran zamanı değildir sesleri) SABRİ BEY (Kastamonu): Vazife yapmaya, Vatana hizmete davet ediyoruz. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Cami Beyefendinin bu istifasına sebep, herhalde bundan üç gün evvel Refik Bey ile beraber önerge veren bazı arkadaşlar ve ondan sonra o önergenin gensoruya dönmesi sebebiyle, benim de imzam bulunuyordu. Bu izahat üzerine neticesinde arkadaşlardan bazılarının ve hatta Hükümetten de bütün icraattan, bütün mesuliyetten, bütün hatalardan sadece mesuliyetin İçişleri Vekâletine ait olduğu gibi bir tarzda yapılan beyanattan müteessir olan ihtimal ki İçişleri Vekâletinden istifa etmişlerdir. Hâlbuki gerek soru önergesinde ve gerekse 1 TBMM Zabıt Ceridesi (12 Temmuz 1920), 1.Dönem, c.2, s , 53

54 onu gensoruya çeviren önergede falan veya falan vekâlet bahis mevzu değil, ancak umumi vazifelerde görülen hatalar itibara alınarak hakikatin ortaya çıkmasına lüzum görülmüş ve o sebeple alakadar olan vekâletlere bazı sorular sorulmuştu. İçişleri Vekili Cami Beyefendi metanetle ve vatansever bir vaziyette şu kürsüye gelerek her türlü soruya lazım gelen cevabı vereceğini söyleyerek, icap eden cevapları verip bütün Meclisin itimadını kazandıktan sonra, değil Cami Bey, belki kendilerine soru sorup da buraya gelip söz söylemek cesaretini göstermeyenlerden istifa ümidini beklerken bugün... (gürültüler) Arz edeceğim efendim, ben kanaatimi söylüyorum. Bu hususta Cami Bey'in istifası doğru değildir. Reddini teklif ediyorum. Ali ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, Hükümete güvenoyu kararı verilmiştir. Ben bu karar verilmeden evvel vermiş olduğum önergede, cereyan eden müzakere sırasında Hükümet arasında ne yazık ki fikir birliği olmadığının anlaşıldığını arz etmiştim. Fakat daha evvel burada güzel bir nutuk veren arkadaşımız bu Yüce Heyetin hissiyatını heyecana getirdi. Bu itibarla benim gayet açık olarak ortaya atmış olduğum uyumsuzluk meselesi ki Hükümete mensup hiç bir vekil tarafından reddedilmedi, demek ki vardır. Arkadaşlardan ret, ret cevabı ile kapatıldı. Bunun için haklı olarak üyelere serzeniş edeceğim. Güzel ve heyecanlı bir nutkun vereceği tesir üzerine değil, akıl ve mantık üzerine, düşünerek karar verelim. Dün müsaade buyurunuz rica ederim, dün verilen güvenoyu üzerine görüyoruz ki bugün bir istifa var. Demek ki benim önergemdeki uyumsuzluk hakikatmiş. Peki, nasıl oluyor da Yüce Heyetiniz Hükümete bu şartlar dâhilinde güvenoyu veriyor? Binaenaleyh ben teklif ediyorum ki Hükümet arasında bir ihtilaf mevcut olursa bu ihtilafı halledecek Yüce Heyetinizdir, Milli Meclistir. Binaenaleyh yine tekrar ediyorum... CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Önergeniz Meclis tarafından reddedildi. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Müsaade buyurunuz, efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu istifanın kabul veya reddi hakkında söyleyiniz. ALÎ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Rica ederim, istifa meselesi bahis mevzu değildir. Bir muhterem arkadaşımız istifa eder. Yerine başka birisini seçeriz. Fakat ortada bir uyumsuzluk vardır ki bunu bütün vekiller itiraf buyuruyorlar. Bütün Hükümet ile diğer seçeceğimiz arkadaşımız arasında böyle yine uyumsuzluk olursa, Memleketin en buhranlı bir zamanında nasıl iş görülebilir? Bu istifanın başka bir sebebi var ise onu Cami Beyefendiden sormak istiyorum. Çünkü dün burada güvenoyu verilirken kalkar istifa ederse tabii uygun görmüyorum, inşallah hiçbir şey yoktur. Eğer var ise bizim vazifemiz hastalığı bulup ortadan kaldırmaktır. Maksat Memlekete layıkıyla iş görebilecek, uyumlu bir Hükümet meydana getirmektir. Onun için Cami Beyefendinin izah etmesini rica ediyorum. Eğer izah etmeyecek olursa, bu tarzda sebepsiz yere edilen istifayı kabul taraftarı değilim. Arkadaşlarımdan da bunu rica ederim. 54

55 CAMİ BEY (Aydın): İstifamın sebebi hakkında uzun bir sözüm yok. Çünkü yorgunluğum sebebiyle Yüce Heyetinizden affımı istirham ettim. Bu da benim hakkımdır. Bu hakkımı kullanmak bana aittir. Rica ederim, bir vekil seçersiniz, onu da tecrübe edersiniz. (bu kâfi görülmedi sesleri) BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Dün ve ondan önceki günden beri uzayıp gelen önergeleri veren arkadaşların düşüncelerine hürmet ediyorum. Fakat görüyorum ki ne istediğimizi ve ne isteyeceğimizi bilmiyoruz. Önceden verilen normal bir önerge, sonra soru önergesine, daha sonra gensoru şekline döndü. Biraz daha durursa neye dönecek, bilemem? (gürültüler) Kardeşcazım gel de sen söyle. Sonra önergeyi müdafaa eden arkadaşımız önergeyi bıraktı, hücuma başladı. İçişlerine çattı, birçok fenalıkları saydı, döktü. Bilmem Konya'ya vali tayin edilmiş, edilmemiş gibi şeyler. Fenalığı bütün İçişleri Vekâletinde buldu. Allah aşkına iyi düşünelim. Memlekette bir fenalık varsa, memlekette bir idaresizlik varsa, Memlekette bir yolsuzluk varsa, onlar bugünün ürünü değildir. Efendiler gerek fenalık gerek iyilik, herhangi bir şey bugünün ürünü değildir. Onlar geçmişin mahsulüdür. Hiçbir iyilik bir günde fenalığa dönmez. Hiçbir kötülük de bir günde kaldırılamaz. Onlar ancak peygamberlere mahsus mucizelerdir ki birdenbire bir kavmi ıslah ettiriversin. Bir kavmin arasındaki fenalıklar, bir kavmin arasında yapılmış olan suiistimaller bir günde kalkamaz. Bunlar asırların ürünüdür. Bunu kaldırmamakta cemiyetin günahı yoktur, arz ediyorum. Hepimiz biliriz ki cemiyetler, müşterek hislerden, müşterek vicdanlardan doğmuş insan kütleleridir. Eğer bizim aramızda yaşayan kütlelerde bir fenalık varsa ki bu şüphesiz vardır, arz ettiğim gibi, bu hale sebep şimdiki cemiyetin mahsulü değil ta Tanzimat'tan beri sürüp gelen şeylerdir. Yeni bir şeyin mahsulüdür. Bir takım vatanseverler zannettiler ki körü körüne Batı yı taklit etmekle memleketi kurtaracağız. Onlardan sonra gelen Meşrutiyetçiler de zannettiler ki bu Memlekette eşitlik ve hürriyeti ilan edersek, Memleketi kurtaracağız. Bugün de zannediyorum ki şöyle yapıp böyle yapmakla Memleketi kurtaracağız, diyoruz. Efendiler Memlekete halka doğru yürümedikçe, Memleketin ruhundan doğmuş teşkilat yapmadıkça, Memleketin muhitine, dinine, ananesine uygun müesseseler kurmadıkça, bu durumdan kurtulma imkan haricindedir. Çarelerin hepsi çürüktür, hepsi de kusurludur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mevzua gelelim, Efendim. BESİM ATALAY BEY (Devamla): Bendeniz evvelden beri memurlara hücum etmemeliyiz diyorum. Bizim teşkilatı kökünden değiştirecek surette irfanımızı yükseltmeye çalışalım. Bundan sonra kendi kendine her teşkilat değişecektir. Yoksa şuraya veya buraya hücum etmek beyhudedir. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim istifayı oya koyuyorum. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Refik Bey arkadaşımızın verdikleri önergeden gaye, şüphesiz İçişleri Vekili Cami Bey'in şahsına tecavüz etmek değildi. Fakat dün askeri bir tabirle ifade edeceğim, yapılan bir çevirme hareketi neticesi olarak yapılan 55

56 bütün şeyler yalnız İçişleri Vekâletine yüklendi. Yalnız ortada iki hakikat var ki iki günden beri devam eden münakaşadan şunu anlıyoruz. Kabine üyeleri arasında bir uyum yoktur. Yani o idare makinesinin akordu bozulmuştur. Eğer öyle ise bu her gün her saat falso yapar, işlemez ve işlerde yüzüstü kalır. Şimdi hakikaten Kabine arasında bir uyum varsa, acaba Cami Beyefendi bu şartlar dâhilinde Kabinede kalmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı? İstiyorlarsa esasen istifa vermelerine lüzum yoktur. Değilse kendilerinin kullanmak istedikleri bir hakkı biz hiç bir şekilde menedemeyiz. YASİN BEY (Antep): Efendiler öteden beri biz her şeyi Hükümetten bekleriz. Hükümetle mebusların vazifesi vardır. Bunu ben anlatmak isterim. Bizim memleket Antep evvela İngilizler tarafından işgal edildi. Sonra Fransızlar geldi oraya... (mevzuya gel sesleri) Arz edeceğim efendim, pek kısa söyleyeceğim. Hükümetle birlikte çalışmadık, biz Hükümetten elimiz koltuğumuzda hizmet bekledik. Bir Mutasarrıfımız vardı, silah vermedi, silahımız yoktu. Her şeyi Hükümetten bekledik. Nihayet gavurlar bizi ezdi, o vakit biz her işi Hükümetten beklemedik. Halkı hazırladık, düşmanı kovduk, gavurları kovduk. Bugün Konya efeleri oturup kız oynatırlarken oraya giden vah tabii mühim bir iş göremez. (bravo sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim oya koyuyorum, istifayı kabul edenler ellerini kaldırsın. REFİK BEY (Konya): Müsaade buyurur musunuz, bir kelime söyleyeceğim. CAMİ BEY (Aydın): Kabul veya ret bahis mevzu değildir. REFİK BEY (Konya): İçişleri Vekili aczini itiraf ediyor. Binaenaleyh yenisini seçmek Meclisin hakkıdır. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Kinayeli söze lüzum yoktur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu istifayı kabul... CAMİ BEY (Aydın): Hakkımı kullanıyorum. Milli Meclis lüzumu... CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Tabii istifanın kabul olunması şarttır. CAMİ BEY (Aydın): Hakkımı kullanıyorum ve Meclisin Vekil seçmesini teklif ediyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Pekâlâ, o halde Yüce Meclisin bir ikinci Vekil seçmesi lazım geliyor. (oya konsun, olamaz sesleri ve gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun. (gürültüler) ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Cami Bey mademki Vekâletten ayrılmak istiyorlar. Mutlak bunu yapacaksın demek, Meclisin hakkı değildir. Yalnız tekrar Vekâlette bulunmasını arzu ediyorsa yeniden seçeriz. 56

57 ÂLİM EFENDİ (Kayseri): Şimdi efendim, Cami Bey Vekâletten istifa edecek olursa, bundan muktedir bir kimse bulamayacağız. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim Giresun Mebusu Ali Sururi Bey- 'in bir önergesi var, okuyorum. TBMM Başkanlığına Müzakere kâfidir. Hükümet arasında uyum olup olmadığının münakaşasına lüzum yoktur. Binaenaleyh istifanın oylanması ile vaktin daha fazla ziyanına meydan verilmesini teklif ederim. 14 Temmuz 1920 Giresun Mebusu Ali Sururi (oylamaya lüzum yok sesleri) HÜSEYİN BEY (Elazığ): İstifayı belki geri alır, durun soralım. Yeni seçim için düşünmek lazımdır. HÜSREV BEY (Trabzon): Müsaade buyurunuz, istirham ederim, seçimin Cumartesi günü yapılması lazımdır. İyice anlaşalım. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hüsrev Bey diyorlar ki yeni Vekil seçimini Cumartesi yapalım ve o güne kadar da düşünelim. (hayır sesleri, gürültüler) HÜSEYİN BEY (Elazığ): Müsaade buyurunuz, bir şey arz edeceğim. (gürültüler) Müsaade buyurunuz söz söyleyeceğim, söz söylemek hakkımdır, söyleyeceğim. Cami Beyefendi bir kere o vazifeyi kabul edip etmeyeceklerini söylesinler de ona göre oy verelim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim istifa meselesinin, kabul ve ret meselesinin böyle uzun münakaşaya değeri yoktur. Yalnız bunu icap ettiren bir hal vardır. Ortadan bu hali halletmek Cami Beyefendinin ellerindedir. İstifa eden şahıs ben artık bu şartlar altında vekillik yapamayacağım dedikten sonra, mutlaka yapacaksın demek mantıksızlıktır. Yalnız Cami Beyefendiden çok rica ederiz ki yapacağımız seçimde muvaffak olabilmek ve uyumlu bir kabine meydana getirebilmek için ve onları çalıştırabilmek için istifa sebebi nedir, onu söylesinler. Böylece Meclis de anlasın, vazifesini yapabilsin. Çünkü yapmış olduğumuz Vekiller Kanununun bir maddesinde deniliyor ki... -Vekiller arasında bir ihtilaf çıkacak olursa bunu Millet Meclisi halledecektir....bu meselenin halledilmesi için istifanın sebebini söylenmesi lazımdır. Bu gürültüler, patırtılar, sebebin bilinmemesinden, söylenmemesinden meydana geliyor. (biliyoruz sesleri) Sebebini bilen varsa rica ederim söylesin biz de anlayalım. KADRİ BEY (Diyarbakır): Efendiler ben zannediyorum ki bu Kabinede uyumu temin etmenin imkanı yoktur ve zaten Kabinede uyumu düşünmek de bizim için 57

58 doğru değildir. Bu Kabine alelade bir kabine değildir ve bu Meclis de alelade bir Meclis değildir. Bu Meclis hem yasamayı, hem yürütmeyi ve hem de yargıyı bünyesine almış bir meclistir. Binaenaleyh biz evvela kendi prensiplerimizi tayin etmeliyiz. Ondan sonra seçeceğimiz vekillere, siz şu prensipler dâhilinde, şu ve şu işleri görmelisiniz demeliyiz. Bizim arayacağımız, yalnız kendi prensiplerimizi samimiyetle ve tereddütsüz tatbik edecek adamlardır. Bu, böyledir. Binaenaleyh bu bahiste daha uzun müddet münakaşaya ben lüzum görmüyorum. REFİK BEY (Konya): Meclisin maksadı Vatanın istiklalidir, onu unutmayınız. KADRİ BEY (Diyarbakır): Meclisin maksadı Vatanın istiklali ise buna hangi yoldan gideceğiz? Vatanın istiklali bir gayedir. Bu hedefe ulaşmak için ne yapacağımızı, hangi yolu takip edeceğimizi tayin etmeliyiz. Bundan başka bir çare yoktur, Yoksa bu gizli kapaklı fikirler devam edip gidecektir. (doğru sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim Giresun Mebusu Mustafa Bey- 'in bir önergesi vardır. TBMM Başkanlığına Cami Beyefendinin istifasının, yerine yeni vekil seçilinceye kadar bekletilmesini teklif eylerim. Giresun Mebusu Mustafa CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim bu önergeyi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. (kabul sesleri, gürültüler) Daha doğrusu, yerine bir diğerinin tayinini talep ederim diyor, BİR MEBUS BEY: İstifa etmiş sayılıyorsa oya koymaya lüzum var mı? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bazıları istifayı oya koymalı, bazıları da seçim olmalıdır diyorlar. Tabii ben işi idare edebilmem için bir şeye karar verilmeli. İstifası oya kondu. Meclisçe kabul edilmedi. Vekâlete devam etsin denildi. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, dün aynı mesele bahis mevzu olduğu vakit, Hükümete mensup kimselerin tek tek veya hep birlikte çekilmesi aleyhinde bulunmuştum. Bundan da yegane maksadım, tarafınızdan ceza diye düşünülebilecek bir kararın kabul edilmesine muhalefetimi söylemekten ibaretti. Fakat biri, kendisince son derece zaruri bildiği bir sebep neticesi bize istifasını verirse, kabul etmemek mümkün değildir. Emin olabilirsiniz ki bu kadar nazik, bu kadar ağır bir zamanda bir vazife üstlenen arkadaşlarımız alelade küçük sebeplerle istifaya razı olmazlar. Demek ki istifa eden vekilin bu kararını mazur gösterecek kafi sebep vardır. Biz, bilhassa kendi şahsım için söylüyorum, fevkalade memnunum ki yüksek faziletine, hakiki ilim ve irfanına inandığım arkadaşımıza Meclis tarafından kendisine güven verildikten sonra bu emin ve gizli vaziyette şahsi arzu- 58

59 su ile istifa ediyor. Fakat eğer biz ısrarla kendisini tekrar yerine getirecek olursak, yine aynı sebep mevcut olduğu için, o vazife yapamayacak, yine istifa ile karşımıza gelecek ve biz bugünkü mesele önünde kalacağız. Bu sebeple yapılacak bir şey vardır, o da bu istifayı kabul etmektir. Biz oyumuzu verirken şahıslara vermedik. Biz yalnız fikirlere, adamların temsil ettikleri kanaatlere oy verdik. Bizim için ne Cami Bey bahis mevzu, ne Mustafa Kemal Paşa bahis mevzudur. Biz şahısların içerisinde yalnız fikirleri, ahlakları, ruhu mücadeleyi gördük ve onlara itimat ettik. (alkışlar) Vekillerden biri çekilirse dikkat edeceğimiz bir nokta vardır, acaba yerine gelecek arkadaşımız aynı vasıflara sahip midir ve daha fazla vasıfları var mıdır? Eğer böyle ise, bizim için falan şahsın ve filan şahsın çekilmesinde hiçbir endişeye yer yoktur. Cami Bey hakkında Meclis itimadını göstermiştir. Fakat o, lüzumuna binaen istifa ediyor. Dikkat edelim, bunu temin edelim, yerine gelecek kimse ihtisas sahibi, fazilet sahibi, bir adam olsun. O kadar nazik bir zamandayız ki alelade bir isim kimseye emniyet vermez. Hükümet son darbelerden dolayı az çok zaafa uğramıştır. Giden gidebilir, fakat yerine öyle adam getirelim ki eline verdiğimiz vazifede azami bir ehliyeti olsun. O zaman biz müsterih olabiliriz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi Bey'in bir önergesi var. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Kabineden biri istifa ettiği zaman yerine tayin olunacak şahsın işe başlamasına kadar istifa edenin vazifeye devam etmesi lazımdır. Halbuki Cami Beyefendi hemen bir vekil tayin ediniz diyor. Onun için ben seçimin Cumartesiye kadar tehir edilmesini uygun görmüyorum. Böyle nazik bir zamanda İçişleri Vekâletinin günlerce vekâletle idare edilmesi doğru değildir. BİR MEBUS BEY: O Reisin bileceği bir iştir efendim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Cami Bey yerine diğer bir kimsenin seçilmesine kadar bir vekil seçilmesini Hükümete bildirmişti. Hükümet Adnan Bey'i bu işe memur etmiştir. MUSTAFA BEY (Giresun): Efendim bu istifa meselesinin bu kadar uzamasına lüzum yoktur. İstifanın bir kere kabul olunup olunmayacağı taraftarı olanlar ellerini kaldırsınlar. (gürültüler) Oya konmazsa yerine diğerinin seçilmesine karar... (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili):Efendim bir diğer önerge daha var. TBMM Başkanlığına Meclis Cami Bey'in istifasını geri alması arzusunu bildiriyor. Bu arzuyu Cami Bey'e Meclis huzurunda teklif ve tebliğ ediniz. Eğer Cami Beyefendi Meclisin arzusuna uyarak istifayı geri alırsa mesele hallolur. Geri almadığı ve ısrar ettiği takdirde yerine birinin seçilmesi tabiidir. 13 Temmuz

60 Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili):Şimdi efendim evvela birinci teklifi sonra ikinci teklifi oya koyacağım. Yani birincisi, İçişleri Vekilinin istifasına Meclis haberdar oldu. Yeniden seçim yapılmasını teklif ediyorum. Bu teklifi kabul edenler ellerini kaldırsınlar. (çoğunluk yok sesleri) Çoğunluk var efendim, rica ederim. 1 (Tutanakta bir karar alınıp alınmadığına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Üç gün sonra 17 Temmuz 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi İçişleri Vekâletine ad okunarak seçim yapılacaktır. Lütfen oy pusulalarını dağıtınız. (gürültüler) Efendim isimleri okuyoruz. ALİ ULVİ BEY (Burdur): Okunup da ne olacaktır? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, isimler okunuyor. İçişleri Vekâleti için bir vekil seçilecektir. BİR MEBUS BEY: Pekâlâ isimleri okunduğu zaman ne olacaktır? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İsimleri okunduğu zaman da bu sepetin içine oy pusulasını atacaksınız. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Daima baştan başlanmaz. Ortadan başlansın. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kura çekildi, Fuat Bey Çorum'dan itibaren başlayacak. Oy kullanma işi başlamıştır. (Ad okunarak oylama yapıldı, oylar sayıldı ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim çekilen zahmet havaya gitti. Verilen oyların tamamı geçersizdir. Çünkü ismi okunan ve işaret edilen üye sayısı 186, kullanılan oy pusulası sayısı sepetten 197 çıkmıştır. Karar yeter sayısı yoktur. Onun için yeniden seçim yapılması lazım gelir, iki oy pusulası atılmasın rica ederim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Meclise bazı maruzatta bulunacağım. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Sırası değil, affedersiniz. İSMAİL SUPHİ HEY (Burdur): Meclis bir itham altında kalıyor. Olabilir ki bir yanlışlık olmuştur. (gürültüler) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Temmuz 1920), 1.Dönem, c.2, s , 60

61 HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Efendim, isimler okunuyor. Van'dan başlanacaktır. Binaenaleyh ismi okunan üye yoksa namevcut diye haber verin. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Oylama neticesi nedir, anlayalım? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): 197 oy atılmış, 30 çekimser var. Behiç Bey 94 oy, Hamit Bey 42 oy, Ferit Bey 79 oy, Abdülkadir Kemali Bey 1, Adnan Bey 1. Oylamaya tekrar başlıyoruz, isimler okunacak efendim. (Ad okunarak tekrar oylama yapıldı, oylar sayıldı ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim neticeyi arz ediyorum. Oylamaya iştirak eden 192, Hakkı Behiç Bey 112 oy ile İçişleri Vekâletine seçilmiştir. (alkışlar) Şimdi efendim, Hakkı Behiç Bey'den boşalan Maliye Vekâletine bir vekil seçilmesi meselesi vardır. (derhal, derhal sesleri) Şimdi seçimin yapılmasını arzu buyuranlar ellerini kaldırsın. Derhal seçim yapılacaktır, efendim. (Maliye Bakanı seçimi için ad okunarak oylama yapıldı, oylar sayıldı ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Neticeyi arz ediyorum. Oylamaya katılan üye 126, İstanbul Mebusu Ferit Bey 109 oy ile Maliye Vekâletine seçilmiştir. (alkışlar) 1 2 AĞUSTOS 1920: ADALET BAKANI CELALETTİN ARİF BEY HAKKINDA VERİ- LEN GENSORU ÖNERGESİNE DAİR GÖRÜŞME (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 42.Birleşim, Gündem: 9/1) Mecliste sular durulmuyordu. Özellikle muhalefet saflarında yer alan milletvekilleri Hükümeti ve bakanları soru ve gensoru yağmuruna tutmuşlardı. Gün geçmiyordu ki bir bakan hakkında önemli olsun veya olmasın herhangi bir konu hakkında gensoru önergesi veriliyor ve bu da Hükümetin az çok vaktini alıyordu. Ama Hükümetin, ilerleyen Yunan taarruzu karşısında önlemler alması gerekiyordu. Adalet Bakanı hakkında verilen gensoru önergesinin görüşülmesi böyle bir ortamda başladı. ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey- 'in gensoru önergesini okuyacağım. (Önerge tutanakta yer almamaktadır.) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar, bu okunan önergemi izah etmezden evvel bir noktayı arz edeceğim. Muhterem Adalet Vekilimiz Celalettin Arif 1 TBMM Zabıt Ceridesi (17 Temmuz 1920), 1.Dönem, c.2, s , 61

62 Beyefendinin şahıslarına, ilim ve faziletlerine hürmetim vardır, istikametlerine hassaten hürmetim vardır. (hepimizin var sesleri) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Hepimizin var. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu önergemle şahsını ve vazifedeki kusurlarını kastetmiyorum. Yalnız Vekil Bey'in bir kusuru var, o da arkadaşlarını mesuliyetsiz şahıslardan seçmesidir. Eğer arkadaşlarını mesuliyetsiz şahıslardan seçmemiş olsalardı, bulundukları Vekâlette daha fazla muvaffak olacaklarına inanıyorum. Kendi Vekâletinde bir şahsın yapmış olduğu şey hakikaten hepimizi müteessir etmiştir. Onun için bugün bu noktayı izah etmek istiyorum, müsaadenizle. (hay, hay sesleri) Pekâlâ bilirsiniz ki izah edeceğim şeyler, hepinizce az çok malum olan şeylerdir. Fakat malum olan şeyleri dışarıda birbirimizle görüştüğümüz zaman, yana yakıla birbirimize söylediğimiz halde, burada ortaya koymamak meselesi vardı. Ben bunu ortaya koydum. Bir arkadaşım bu hareketimden dolayı beni insafsızca ve ahlaksız olarak kınamak istedi. Bir mebus vazifesini yapmakla, insafsızca ve gayri ahlaksız olarak hareket etmiş olmaz. Şimdi vereceğim izahattan anlayacaksınız ki bunu bana atfetmek isteyen arkadaş insafsızca ve ahlaksız olarak hareket etmiştir. (şahsiyete girme, in aşağı sesleri, gürültüler, patırtılar) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Eğer Mecliste bu şekilde, bu gibi münakaşalar devam edecek olursa, Meclisin devamının imkanı yoktur efendim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hayır efendim, şahsiyet yok. ŞEVKİ BEY (İçel): İn aşağı, şahsiyete girme. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Rica ederiz, eğer aramızda her hangi bir arkadaşımız hakkında kanuni bir şekilde bir töhmet teşekkül edecek olursa o doğrudan doğruya aramızdan seçilecek bir heyete havale edilir. Fakat kendi aramızda her hangi birimizin haysiyeti hakkında, bir karar olmaksızın onu burada aşağılayacak sözlere izin yoktur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Burada benim hakkımda insafsızca ve ahlaksızca sözler, daha evvelce de sarf edilmiştir. Hamdolsun alnım açıktır. Memuriyet Hayatımda, tahsil hayatımda ahlaksız hiç bir şey yoktur. (gürültüler, patırtılar) Bunu söylemek bu kürsüde benim vazifemdir efendim. Ben de sizin bir arkadaşınızım, benim de haysiyetim bahis mevzu olmuştur. Arkadaşınız bir değildir, ikidir efendiler. Bunların ikisi de sizin ellerinize, vicdanınıza verilmiştir. Binaenaleyh siz vicdanlarınıza ellerinizi koyarak hükmedeceksiniz. Ben de hataya karşılık hata yaptım, söyledilerse hata etmişlerdir. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Sebebiyet verildikten sonra hepimiz söyleriz, o efendi söyler hepimiz de söyleyeceğiz (ahlak dairesinde söylesin sesleri) Ahlak dairesindedir. (hakikat söylenmeli sesleri) 62

63 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurun hakikati söyleyeceğim. Hakem Yüce Heyetinizdir. Binaenaleyh müsaade buyurun, ben önergemde dedim ki bu Abdülkadir Kemali Bey memuriyet vazifesi esnasında suiistimal etmiştir. Çünkü memuriyet vazifesi esnasında suiistimal eden arkadaşımız... (gürültüler, patırtılar) BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Celse gizli olsun. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hayır, gizli olamaz. Bu arkadaş efendim bir gün... BİR MEBUS BEY: Böyle şeyler Mecliste söylenmez. TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Söylenecektir efendim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz efendim, çünkü bu arkadaşa, Abdülkadir Kemali Bey'e gönderilen hususi bir mektup üzerine bu arkadaş, mektup sahibinin ağzından bir dilekçe yazarak ve imzasını koyarak ki o adamın malumatı yoktur, bir memuriyete tayini için teşebbüs ediyor. Dilekçe Memur Tayin Komisyonuna geliyor. Oraya geldiği zaman tetkik ediliyor. Abdülkadir Kemali Bey de o Komisyonun Reisidir efendiler. Tetkik edildiği zaman bakılıyor, tarihi yeni, kendi burada yok. -Bu adam nerededir?...diye soruluyor. -Burada yoktur....deniliyor. Abdülkadir Kemali Bey, -Bana mektup yazmış olduğundan dilekçesini ben yazdım....diyor. Bunun üzerine Komisyon, -Olmaz....diyor. Söyleyen arkadaş da Komisyonda üyedir. Burada izahatını versin. Bunu kendisi bana Canik Mebusu Nafiz ve Sinop Mebusu Hakkı Hami beylerin huzurunda söylemiştir. REFİK ŞEVKET BEY: Şahide lüzum yok, doğrudur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Binaenaleyh resmen bir Müsteşar olan ve resmen vazife etmekte olan bir arkadaş, müracaat olmadan, bir memurun ağzından dilekçe yazması memuriyet vazifesini suiistimal değil de nedir? Vicdanınıza havale ederim. (gürültüler) Müsaade buyurun efendim, Ceza Kanununun 102.Maddesinde diyor ki, 63

64 "Vazifesini her ne şekilde olursa olsun suiistimal edenler üç aydan üç seneye kadar mahkûm olur."...bu bir kanuni suçtur. İkincisi, memuriyet nüfuzunu şahsi menfaati uğruna kullanmıştır, dedim. Evet tekrar ediyorum efendim, memuriyet nüfuzunu şahsi menfaati uğruna kullanmıştır. Çünkü malumunuzdur ki 4 Mayıs 1920 tarihinde bu şahıs Adalet Vekili seçildikten hemen sonra Müsteşar olarak o Vekâlette vazifeye başlamıştır. Müsteşar olduktan sonra 30 Mayıs 1920 tarihinde Dr. Nizamettin Bey- 'in davasını kabul etmiştir. Müsteşar olan, hâkimlerin Reisi bulunan onların azil ve tayinlerinde salahiyet sahibi olan bir amirin avukatlık yapması uygun mudur, doğru mudur efendiler? (değil sesleri) Bu memuriyetin nüfuzunu suiistimal olmaz mı efendiler? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Devam, devam rica ederim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla). Efendim, bu adamın davasını aldıktan sonra, bu icra meselesidir. Bu icranın devam edip etmemesi veya tehiri meselesidir. Yani kendisi resmen Adalet Müsteşarı iken ve vazifeli iken nüfuz tesirinde bulunmuştur. Eğer bunlar nüfuz tesiri değilse, Yüce Heyetiniz takdir etsin. Bence bunlar nüfuz tesiridir. Üçüncüsü, on üç, on dört yaşlarında, memuriyet yaşında olmayan bir efendi memur tayin edilmiştir. Efendiler, sonra benim Adalet Vekili Beyefendiye müracaatım üzerine buna da yol verilmiştir. Sonra efendim, Bilecik'te mahkeme üyesi olan ve zannıma göre 1912 senesi mezunlarından olan ve Hadim Bey taraflından azledilen eniştesi Ali Rıza Bey'i Vekâlet Sicil Müdürü yapmıştır, efendim. Bu Efendiyi Sicil Müdürü yapması, bin kuruş maaştan, üç bin beş yüz kuruş maaşa geçmesi hâkimleri üzmez mi meselesi, bunun takdiri vicdanınıza aittir. Sicil Müdürlüğüne gelen bir arkadaş kendisini bu makama layık olmadığını, kendilerinden daha çok insaflı çıkarak ve arkadaşlarını üzeceğinden korkarak istifa etmiştir. Daha yüksek bir memuriyete de gönderilmek istediği halde gitmemiş muvafakat etmemiş ve Eskişehir Savcılığına gönderilmiştir, efendiler. Bu da memuriyet nüfuzunu şahsi menfaat uğruna harcamak mıdır yoksa değil midir? Bunu da vicdanınıza arz ediyorum. Efendim dava vekâleti alan yalnız Abdülkadir Kemali Bey değil efendim, artık söyleyemeyeceğim. (söyle, söyle sesleri) Bana insafsızlıkla itham eden Refik Şevket Beyefendi arkadaşımız, gerek resmi vazife almadan evvel ve gerek daha evvelden bir dava vekâleti kabul etmiştir. Avukatlık için bizlere de müracaat eden oldu ve bir arkadaşım da vardı, biz kabul etmedik. Düşündük ve dedik ki bizim Meclisimizin vazifesi yasama ve yürütme salahiyetlerini üzerine almış bir meclistir. Binaenaleyh, nüfuz tesiri meselesi bahis mevzudur. Dava vekâlet kabul etmek doğru değildir, denildiği halde arkadaşımız avukatlığı kabul etmiştir. Avukatlığı belki bir resmi vazife kabul etmeden evvelidir. Fakat sonradan Ceza İşleri Müdürlüğü yapmış, aynı zamanda Komisyonda üyedir. Hâkimlerin tayin ve terfileri salahiyetine de haizdir. Rica ederim, bir vazife kabul edildikten sonra avukatlığı terk etmek gerekir. Bu arkadaşımız dava vekâletini kabul ve davasını da takip etmiştir. Sonra efendiler, bu arkadaş aynı zamanda bir kaza adliyesinde kâtip olan 64

65 eniştesini sekiz on derece terfi ile Bilecik'e sorgu hâkimi yapmıştır. Sonra efendiler, yalnız bununla kalmamıştır. Yirmi gün sorgu hâkimliğinden sonra Kastamonu'- ya bidayet mahkemesi üyeliğine terfi edilmiştir. Oraya gitmek istemediğinden bu sefer de kendisinin istediği bir yere gitmesi için Akşehir Savcısı, bilmem ya azil veya terfi suretinde yerinden alınmış, yerine eniştesi tayin edilmiştir. İnsafsız hareket eden benim, efendiler. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Diğer vekil kimmiş? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Onun vazifesi yoktu, Kırşehir Mebusu Müfit Efendi Hazretleridir. Fakat bir alakası yok. Sonra ben dedim ki haksız terfiler, haksız aziller, hâkimlerde kırgınlık yaratıyor. CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Müsaade buyurur musunuz efendim, bir de haksız bir azilden bahsetsinler. Lütfen onu da anlayalım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Şimdi söyleyeceğim efendim. Çankırı'dan Ankara İstinaf Mahkemesi üyeliğine tayin edilen Sabit Efendi, Ankara Merkez Ceza Reisliğine tayin edilmek suretiyle iki derece terfi etmiştir. BİR MEBUS BEY: Merkez Savcılığı da yapmıştır. (devam, devam sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bilmem, siz savcılığını nereden biliyorsunuz? Ben olan şeyi söylüyorum. Bir başka hadise, Necati Efendi Trabzon Merkez savcılığından daha alt bir kadroda Konya İstinaf Üyeliğine tayin edilmiştir. Sonra Diyarbakır Merkez Savcılığından Adalet Vekâletince resen Ankara İstinaf Mahkemesi üyeliğine tayin edilen Eşref Efendi Yozgat'a İstinaf Savcısı olmuştur. Efendiler, üç derece terfi ettikten sonra İstinaf Savcısı oluyor. Bu da hâkimleri müteessir eder, efendiler. Biz de az çok Adliyede bulunduk, bu tesiri bildiğimizden dolayı hepimizi müteessir ediyordu. Bunun acılığına hissettiğimden huzurunuzda bunu söylüyorum. Sonra efendim, Ankara İstinaf Savcılığı Kâtibi Ankaralı Halit Efendi Bidayet Mahkemesine üye olmuştur. Bursa İstinaf üyelerinden Reşit Bey Bilecik Reisliğine terfi etmiştir ki doğrudur. On gün sonra Ankara Merkez Savcılığına yine terfi ile bir hafta sonra Ankara Sulh Hâkimliğine tayin edilmiştir. Efendiler, bir hafta yirmi günde dört derece terfi yapılmıştır. (hayret sesleri) Muhterem Adliye Vekili Efendi Hazretleri demiştir ki fenalığı anlaşılan hâkimleri azil değil, atacağım ve bunu hakikaten bazı yerlerde yapmıştır. Fakat hiçte kusurları olmadığını anladığım Yozgat İstinaf Savcısı ve Reisi azledilmiştir ve azledilen Savcı Antalya'ya İstinaf Savcısı olmuştur. Halep'ten, Şam'dan, Kudüs'ten İstinaf Reisini ben namusuyla tanırım ve kimseye eyvallah etmek istemez. Bu arkadaş henüz bir yere tayin edilmemiştir. Biri azledilmiş ve tayin edilmiş, diğerine bir şey yapılmamıştır. İşte efendiler, ben az çok hepinizin bildiğiniz, gerek Meclis salonlarında ve gerek dışarıda birbirimizle dertleşerek söylediğimiz şeyleri ortaya koymaktan başka bir şey yapmadım. Eğer kabahatim bundan ibaret ise vereceğiniz hükme razıyım. (teşekkür edeniz sesleri) Efendim, harcırah meselesinde ben Celalettin Arif Beyefendiye söyledim. İcabını yapacaklarını söylediler ve zannedenim bu arkadaşı da Müsteşarlık vazifesinden 65

66 uzaklaştırdılar. Efendim, bu arkadaş bu şekilde anlaşılarak Adalet Vekâletinden uzaklaştırıldıktan sonra rica ederim, İçişleri Vekâleti tarafından birinci sınıf mutasarrıflığa gönderilmesini pek nahoş, pek elim buldum. Bunun içeride ve dışarıda edeceği tesiri düşündüm ve işte o tesiri düşündüğümden dolayı almış olduğum mektuplar dolayısıyla bu önergeyi vermeye mecbur oldum. Bir kaçını isterseniz okuyacağım. (okuyunuz sesleri) Bunun üzerine bu arkadaş bugün işittiğime göre İçişleri Vekâletince Harcırah Kararnamesine göre verilen beyannameyi hakikate muhalif olarak veya zikzaklı uzun bir yol göstermek suretiyle fazla bir harcırah almak fikrine uyarak 1800 lira harcırah tutmuş ve gürültü çıkardı. İcap eden mevkilere kadar bu sözler çıktı. Zannederim onun üzerine azledilmiştir ve azil sebebi de hakikat dışı beyanname vermesi olmuştur. Kanuna aykırı beyanname verenin cezası vardır, efendiler. Bu arkadaşı mesul edip etmemek Yüce Meclisinizin elindedir. Evvela kanunları kendimizde tatbik etmeliyiz. Bu işlerde eğer bir şeyim varsa ise beni mesul edersiniz. O arkadaşın var ise onu mesul ediniz. Mesuliyeti kendimize tatbik edebilirsek herkese mesuliyeti tatbik edebiliriz. Aksi halde hiç kimseyi mesul edemez ve yavaş, yavaş kendimizi de Memleketimizi de felakete sürükleriz efendiler. (alkışlar) CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Efendim, Karahisar Mebusu Şükrü Bey'in şahsıma karşı gösterdikleri teveccühe teşekkür etmek benim için nazik bir vazifedir. O vazifeyi bu şekilde ifa ettikten sonra meselenin esasına girelim. Şükrü Bey dediler ki, -Vekil Bey'in bir kusuru var, o da arkadaşlarını mesuliyetsiz şahıslardan seçmesidir. Eğer arkadaşlarını mesuliyetsiz şahıslardan seçmemiş olsalardı, bulundukları Vekâlette daha fazla muvaffak olacaklarına inanıyorum....yalnız yine kendilerinin insafına sığınarak sorarım. Burada 23 Nisan 1920 günü Büyük Millet Meclisi açıldığı vakit ne halde bulunuyorduk? Sonra bir Hükümet kurup muvakkaten işlere başladığımız zamanda ne gibi halde bulunuyorduk? İstanbul ile münasebet kesilmiş, bütün memurların sicil evrakları İstanbul'da kalmış ve burada, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bulunan memurları Ankara'ya bağlamak esası lazım ve bunun için de elden geldiği kadar hüsnüniyet sahibi bir Vekil ile dört ayaklı bir masadan başka bir şey yok idi. Biz bununla işe başladık. Şükrü Bey bugün üç ay içinde Memlekette zannederim ki bütün üyeler de reddetmezler Adalet Vekâleti, diğer vekâletlerde olduğu gibi, epeyce hayat eseri gösterdi. Şükrü Bey, yanımıza böyle mesul olmayan arkadaşları almamak şartıyla kimi alabilirdik. Rica ederim, ben Adalet Vekâletini üzerime almazdan evvel arkadaşlardan pek çoklarına zannederim ki tek tek söyledim. Hem Meclis Reis Vekilliği vazifesini ve hem Adalet Vekâleti vazifesini birlikte görebilmek gayet zordur, dedim. Bunun içindir ki zannederim epeyce geniş olan omuzlarım kâfi gelmez. Bu iki yük beni çökertir ve bunu zannederin ki hepinize tek tek söylemiş idim. Benim gibi hiç bir zaman Adliyenin idaresine karışmamış biri Adliye Vekâletine gelecek olursa idare işlerinde bir çok zorluklarla karşılaşır. İstanbul'da o mevki işgal edilebilir. Çünkü 66

67 kurulmuş bir makine vardır. Orada her şey vardır. Orda mükemmel şekilde makine yürür. Fakat burada Adalet Vekâletini işgal eylediğim zamanda bir Vekil ve bir de masa vardı. O zaman mebus arkadaşlar arasından idare ile ihtisası olan birini aramak mecburiyetinde kaldım, Abdülkadir Kemali Bey, İstanbul'da Adalet Nezaretinde çalışmış gayretli biridir. Kendisini İstanbul'dan tanımazdım. İlk defa olmak üzere burada gördüm. Gelip benimle çalışmasını istedim. Şükrü Beyefendinin buyurdukları gibi, 4 Mayıs tarihinde kendisini Müsteşar yapmadım. Kemali Bey 15 Haziran tarihinde Müsteşar olmuştur. Ondan evvel resmen müsteşar olmamıştır veya müsteşarlığı tanınmamıştır ve hatta o zaman yanıma aldığım bir kaç arkadaşımla beraber kendileriyle mesai sırasında dedim ki, -Arkadaşlar burada ne bir nazır, ne bir müsteşar, ne de bir müdür vardır. Ne bilmem şu daire, bu daire müdürü vardır. Biz dört beş arkadaş bir araya geldik, sırtımıza yüklendiğimiz bu vazifeyi ciddiyet ve ehemmiyetle taşıyabilmek ve elden geldiği kadar Memlekete hizmette bulunmak ve bütün kuvvetimizle çalışmaktır....dedim. Bu dediklerimi tamamıyla kabul buyurdular. Bugün haklarında söz söylenen bu arkadaşlar tabiidir ki birçok muhterem mebus arkadaşlar gibi Meclisin toplanacağı günler Mecliste bulunurlar ve toplantı biter bitmez Vekâlete gelir ve akşamlara kadar çalışırlar. Şükrü Beyefendi ve diğer bazı mebus arkadaşlar gibi rahat rahat karşıki kahvede oturmazlar. Sonra bu arkadaşların bu kadar hizmet ettikleri göz önüne alınmayıp da gözümün önünde alınlarını boyayıp da belki vukua gelmiş bir iki hatadan dolayı gelip herkesin içinde haysiyetlerini parçalamaya teşebbüs etmek zannederim ki doğru bir mesele değildir. YÜZBAŞI KADRİ BEY (Diyarbakır): Memleket menfaati bakımından olabilir. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Şükrü Beyefendi önergelerinde buyuruyorlar ki, -Bizim bir yolumuz o da yeminimizde ifade ettiğimiz gibi Vatanın ve Millettin istiklal ve kurtuluşundan başka bir gaye takip etmeyeceğiz....rica ederim efendiler, şimdi iki dakika evvel okunan telgrafları hatırlayınız. Bu meselelerin hakikatlerini ayrı ayrı arz edeceğim. Şükrü Beyefendi zahmet buyurup da Vekâlete kadar gelip yahu şu meseleler vardır, bunlar hakkında bir parça izahat veriniz deseler idi. Her gün oraya uğrayan on beş yirmi mebus arkadaş vardır. Onlar gibi gelip de benden bunlar hakkında izahat talep buyurmuş olsalardı Memleketin böyle heyecanlı zamanında ve heyecanlı anında Yüce Meclisinizi böyle ufak tefek şeylerle meşgul etmeselerdi ve hepinizi böyle sinirlendirmeselerdi zannederim ki daha uygun olurdu. RİFAT BEY (Tokat): Sinirlendirmedi, hakikati anlattı. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Efendim, bundan evvel yine aynı mesele için bu kürsüye gelmiş ve demiştim ki, 67

68 -Bir komisyon seçeceğiz ve bir tüzük yaptım. Bu tüzüğe göre orada daire müdürleri ile komisyon üyelerinden iki üye ve mahalli istinaf mahkemesi reisiyle adliye müfettişi de o komisyonun üyesidir ve dokuz kişidir. Bu heyet elde bulunan sicil kayıtlarını tetkik eder ve onun neticesinde bir karar verir....çünkü ben alenen söylüyorum, memurları tanımam ve tanıyabilmek benim için mümkün değil. Çünkü ben on sene Mısır'da, on sene de İstanbul'da avukatlık yaptım. Onun için adliye memurlarını tanımak benim için imkansızdır. Tanıyabileceğim sadece İstanbul'daki hâkimlerdir. Bundan dolayı ellerinde bulunan siciller tetkik olunur ve heyette bulunanlar bana gelirler, lazım gelen izahatı verirler ve ben de işaret eder, meseleyi de bu şekilde hallederiz. Evet geçen günü bu önerge okunduğu zaman Giresun Mebusu Mustafa Bey demişti ki, -Efendim, ben size söyledim bu memuriyetle mebusluğun bir araya birleşmesinin neticesidir....ben de zannediyorum ki değildir. Çünkü eğer böyle bir şey olsa idi, bendeniz de bu hususu düşünürdüm. Devletin Hazinesinin bu kadar nazik olduğu bir zamanda oraya dışarıdan yedi sekiz müdür getireyim de her birine dört bin kuruş, beş bin kuruş maaş vereyim ve bunlar da şu kadar para eder. Ben bunu kabul edemedim ve uygun görmedim. Onun için mebus arkadaşlara rica ettim. Onlar da tamamıyla benim düşüncelerimi kabul ettiler ve bugün emin olunuz ki aylıklı bir memurdan daha iyi vazifelerini yapmışlar ve yapmaktadırlar. BİR MEBUS BEY: Keşke her dairede de öyle yapılmış olsa. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Abdülkadir Kemali Bey'in suiistimal yaptığından bahis olunuyor. Müsaade buyurursanız Kemali Bey'i ben niçin Müsteşar tayin ettim? Mayıs başından Haziran on beşine kadar bu arkadaş benimle beraber ciddi bir şekilde çalıştı ve sizi temin ederim ki yazılacak müsveddeleri ve telgrafları kendi yazar. Kâtipleri noksan idi, kendi yazar, temize çeker ve telgrafhaneye gönderir. Büyük bir gayret gösterdi. Adliye teşkilatında görülen bir parça iyileşmenin içinde Abdülkadir Kemali Bey'in de hissesi vardır. Eğer ben o hisseyi tanımamış olsaydım ve ona bunu vermemiş olsaydım, kendi vicdanıma karşı fena bir muamelede bulunacağımı anlıyorum ve onun için onu müsteşar yaptım. Bir çok arkadaşlarım bana geldiler ve dediler ki Kemali Bey şöyledir, mazisi böyledir, şusu vardır, busu vardır. Fakat bu şahısta yalnız bir hata var ve olabilir, o da pek çok kimseye suyunca gitmez, biraz dobra dobra davranır. Bundan dolayı belki bir kaç kişiyi gücendirmiş ve bundan dolayıdır ki bunun aleyhine düşmüşlerdir. Fakat ben vazifesini yaparken hiç bir şeyine rast gelmedim ve size orasını tamamıyla, bütün mevcudiyetimle arz ediyorum ki sabahtan akşama kadar bu adam müsveddeleri kendi azar ve temize çeker. Suiistimal varmış efendim. Bu Şükrü Beyefendi arkadaşımızın bahsettikleri mektubu bilmiyorum. Şimdi sicil memurluğu yapan arkadaşım Şevket Bey'e sordum, -Nedir bu mesele? 68

69 -Bir dilekçe gösterdi ama itibara alınmadı....dedi. Mesele bundan ibarettir, böyle bir dilekçe varmış, kendisi mi yazmış orasını bilmem ve bu dilekçe hakkında hiç bir muamele yapılmamıştır. Nüfuz tesirine gelelim, efendim. Bir gün Abdülkadir Kemali Bey, daha müsteşar olmadan bana geldi ve dedi ki, -Bir dava var, bana vekâlet verdiler, bu vekâleti kabul edeyim mi? -Bulunduğunuz makamda bu vekâleti kabul edemezsiniz....dedim. Benden almış olduğu bu söz üzerine filhakika bir vekâlet çıkarmışlar, fakat o vekâleti hiç bir şekilde kullanmadı. Belki zannederim dava dilekçesini yazmıştır ve onun için lazım gelen izahatı vermiştir. Mevzu edilen meselede Doktor Nizamettin Bey adındaki bir şahıs buradaki birinin çiftliğini senelik bin beş yüz liraya kiralamış ve sonra o çiftliği başkasına kiraya mı vermiş bilmiyorum. Çiftlik sahibi bunu dava etmiş ve mesele esasında bir kaç yüz liralık iken üç bin sekiz yüz liraya aslı, bin iki yüz lira da zarar ve ziyan olmak üzere diğer tarafı beş bin liraya mahkûm ettirir. Malumunuz İstinaf Mahkemesinden çıkan bu karar üzerine diğer taraf davayı temyiz eder. Temyiz edebilmesi için lazım gelen kefalet senedini de dilekçeye ekler. O kefalet senedi beş bin kuruşa karşıdır. Bunu icraya kaydettirmek ister. Fakat yeni İcra Kanunu maalesef her dava temyiz edilince ve bu şekilde kefalet verilince icranın tehiri için bir ilmühaber verilir. Yeni İcra Kanunu kimin tarafından ilmühaberinin verileceğini tayin edememiştir. İstinaf Mahkemesi bu bize ait değil, Temyiz Mahkemesine aittir, der. Temyiz Mahkemesi henüz kurulmamıştı, o zamanlarda kanunu bile çıkmamıştı. Şimdi Doktor Nizamettin Bey'in beş bin lirası tamamıyla temin edilmiş bir kefaletle ve o kefaleti de gerek adliye kâtibi ve gerek icra reisi uygun görmüş. Ellerinizi vicdanınız üzerine koyunuz, Temyiz Mahkemesinin mevcut olmaması bir mücbir sebeptir. O halde tabiidir ki Temyiz Mahkemesi teşekkül edinceye kadar bunun icrasının tehiri lazım geldiğini Adalet Vekâleti karar verdi ve bunda da Kemali Bey'in hiç bir tesiri olmamıştır. Eğer bunda da mesuliyet varsa, o mesuliyeti bizzat ben üzerime alıyorum. Çünkü bunu da hak ve adalet bakımından düşündüm. Bu adamı bu şekilde zarara koymak istemedim. Burada, Abdülkadir Kemali Bey'in zerre kadar bir kusuru, bir tesiri olmamıştır. Onun mesuliyetini huzurunuzda üzerime alırım. SOYSALLI İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Abdülkadir Kemali Bey bu davanın vekâletini bıraktı mı efendim? CELÂLETTİN ARİF BEY (Devamla): Bıraktı, efendim. Bir gün Şükrü Bey geldiler ve bana dediler ki, -Efendim, ben alakalı makama müracaat ettim, bu meseleden bahsettim, bir kaç gün sonra hallederim. 69

70 ...dediğini söyledi. Bana bahsettiği, on üç on dört yaşında bir gencin memur olarak alınmış olması meselesidir. Bundan bahis buyurdular. Bakarım dedim. Hakikaten Sicil Müdürüne söyledim. Dedim ki, -Kanuni ehliyeti olmayan bir adam var ise derhal çıkarılsın, memurlar yirmi yaşından yukarı olsun, çünkü kâğıt kaydı için ben meşgul olamam....onun üzerine bu mesele bu şekilde halledilmiştir. Şimdi bu genç hakkında bir kanuni takibat yapabilmek için rica ederim elimizde ne gibi bir delil, ne gibi bir ihbar var, ne gibi bir şikâyet var? Şükrü Beyefendiye yalnız şunu söylüyorum, on beş yaşında bir gencin kabulünden bahis buyurdunuz, rica ederim bundan başka bir şeyden bahis buyurmadınız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Eniştesini sicil müdürü yaptığını da söyledim. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Hayır efendim, burada oturuyordum bunlardan bahis buyurmadınız. Yalnız on üç on dört yaşındaki gençten bahsettiniz. (devam, devam sesleri) Efendim Adliyenin istiklalini tamamıyla muhafaza etmek gaye ve arzusuyla bu Vekâleti ve bu makamı işgal ettim. Bursa Valisi Hacim Bey, yolsuzluk yaptıkları için Bilecik hâkimlerini tamamıyla azletmiş ve yerlerine başkaları tayin edilmiştir. Bunların içinden ve kendi talebem bulunan biri ki Abdülkadir Kemali Bey'in eniştesi imiş, o zamanda elimizde başka bir memur yok, iki bin kuruş maaşla bu şahsı tayin ettik. Burada bir zaman sicil işleri ile uğraştı. Sonra kendisinin talebi üzerine, hakikaten burada yapamayacağını anladı. Beni başka bir yere tayin ediniz dedi. Eğer ben Sicil Müdürünü başka bir yere memur olarak tayin etmiş olsaydım Sicil Müdürlüğü vazifesini doğrudan doğruya kendim yapmam lazım gelir. Hiç olmazsa Eskişehir'e savcı yaptık. Bugün ısrar edilen ve söylenilen üç dört derece terfi ettirildi, diyorlar. Teşkilat Tüzüğüne göre biz onu Liva üyeliğinden almış ve bir derece terfi ettirip Liva Bidayet Savcılığına getirmişiz. (kaç gün sonra terfi ettirdiniz sesleri) Oraya tayin ettikten sonra terfi ettirildi. Refik Şevket Bey'in eniştesinden bahsettiler. Bu şahıs Selanik Hukuk Mektebinde iki sene okumuş ve mazereti sebebiyle mektebe devam edememiş. Sonra Resne Bidayet Mahkemesi baş katipliğine tayin edilmiş. O vakitte mektebe devam şartı olmadığından imtihanlara girerek mektebi bitirmiş. Batı Trakya'da muhtelif yerlerde çalıştıktan sonra muhaceret dolayısıyla aynı terfi ile Tire Baş Kâtipliğine tayin edilmiş. İzmir civarında memuriyetlerde bulunduktan sonra Bilecik sorgu hâkimliğine tayin edilmiş ve sonra Akşehir Savcılığına terfi ettirilmiştir. Fakat siyaset meselesinden dolayı bazı memurlarla beraber derece terfileri indirilmiş. Sicillerini tetkik ettik, kendilerinde hiç bir şey yoktur, yalnız siyasi meselelerden dolayı bunları İttihatçılar gelmiş beğenmemiş göndermiş, İtilafçılar gelmiş beğenmemiş göndermiş. Ben Adalet Vekâletinde siyasetle meşguliyeti katiyen menettim. MEHMET VASFİ BEY (Giresun): Evvelce sicil kayıtları yoktu dediniz. Şimdi de sicilleri tetik ettik, diyorsunuz. 70

71 CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Siciller yeniden yapıldı. Lütfen zahmet edip Vekâlete teşrif buyurursanız sicillerin hepsini gösteririm ve o merakınız da gitmiş olur, efendim. Sonra bu adamlar vaktiyle Merkez Savcılığında vesaire de bulunmuşlar ve bunlar eski memuriyetlerine nispeten bir derede terfi etmiş, bunlar her biri elli, elli beş yaşında, eskilerden birtakım tecrübeli kimselerdir. Acaba günah mı, kabahat mi, hata mı ettik, yoksa iyi mi ettik? Bunu da lütfen dikkate almanızı istirham ederim. Sonra azledilenlerden bahis buyurdular. Yozgat İstinaf Savcısı ve Hâkimi azledilmiş efendim. Oradaki askeri harekât dolayısıyla, Yozgat'ta meydana gelen hadise dolayısıyla orada bulunan kuvvetlerin Kumandanı Ethem Bey bana müracaat ediyor ve diyor ki, -Bu şahısların orada kalması uygun değildir, oradan kaldırınız....rica ederim, böyle gayet ağır ve mesuliyetli bir işte herhangi biriniz olsaydınız benim yaptığımı yapmaz da ne yapardınız? Çünkü netice itibariyle üzerinize bir mesuliyet gelebilir. Bu mesuliyet doğrudan doğruya Memleketin harap olmasına sebep olabilir. Bu şahısları oradan kaldırdık. Kendilerini buraya getirdikten sonra baktım ki Yozgat'taki hadiselerde bir yanlışlıkları yoktur ve tahkikat yaptırdım, orada Çapanoğulları bunlara biraz mülayimce davranmış ve esasında mesele bundan ibaretmiş. Kendilerine dedim ki, -Haksız yere buraya geldiniz, sizi tayin ettirelim. Birisini tuttum hemen açık olan bir istinaf savcılığına tayin ettim. Kendisini takdir ve terfi ettirdim. Diğer burada kalan şahısla da daima buluşuruz. Kendisini tayin ve terfi edeceğimi vaat ettim ve yakında tayin edilecektir. MAHMUT CELAL BEY (İzmir): Yalnız burada biraz fazla iyilik göstermişsiniz, cezalandırılmaları lazımdı. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Şimdi esas itibariyle demek ki şurasını arz edeyim, bakınız büyük bir mübalâğa ile huzurunuzda ifşa edilen o büyük sır, efendim dehşeti suiistimal var, mesleki nüfuz şöyle kullanılmış, böyle edilmiş, balkon dinleyicilerle dolmuş ve Şükrü Bey'in izahatı var, Meclise de herkes koşmuş gelmiş. İşte hakikati tamamıyla izah ettim. Rica ederim, vicdanınıza müracaat ediyorum. Şayet Şükrü Bey gelip de bana sormuş olsaydı ve kendisine vereceğim malumatı dinledikten sonra bu gensoru önergesini gene de verir miydi? Rica ederim efendim, şurası da itibara almalıdır ki burada bulunan Hükümetin kaygısı, Memleketi iyi hizmet etmektir. Bunun için de ne kadar tehlikeler içinde bulunulduğunu ve ne kadar çalışıldığını ve sonra kendilerine bu vazifeleri kabul ettiklerinden dolayı ne gibi husumet yağdığını bilir misiniz? Tekrar etmeyelim, her gün gensoru önergesi, her gün soru önergesi, her gün bilmem ne ile bu şekilde uğraşacaklar ve bu Hükümeti bu şekilde çalışmayacaklar. Bizden iş çıkmasını arzu ediyorsanız kemali samimiyet ve ciddiyetle çalışalım. Hakiki soru ve gensoru haklarınızı muhafaza ediniz. Ehemmiyetli, mühim ve hakikaten insana mesuliyet mucibi olan meseleleri sorunuz. Pek çoğunu görüyoruz. Mesela iki üç kelime ile mesele izah olunamaz. 71

72 Müsaade buyurunuz hemen bir gensoru. Ben derdimi döküyorum ve diyorum ki şahsen zannederim ki Hükümette bulunan çoğu arkadaşların fikri de böyledir. Eğer bizim tamamıyla çalışmamızı arzu buyuruyorsanız bu şartlar altında vazife yapamayacağımızı biliniz. Ancak hakikaten mühim meselelerde gensoru önergesi veriniz ki gelelim ve izahat verelim. Yoksa Hükümetteki işlerimiz kalıyor ve sonra bizim işimiz de memleketimize hizmettir. Bundan başka bir şey değildir, bunu istirham ederiz. (alkışlar) ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Buyurun Hakkı Hami Bey. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Ben daha evvel söz aldım Reis Bey. (izahat kâfi sesleri, gürültüler) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Şimdi müsaade ederseniz efendim ben söyleyeceğim. Çünkü bu defa böyle bir mesele ortaya çıktığı gibi ihtimal ki diğer bir arkadaş hakkında da olacak. Bu itibarla tekrarına meydan bırakmamak için bunun sebebi neden ibarettir, ne yapılmak lazım gelir, bu husustaki kanaatimi arz edeceğim. Müsaade buyurunuz söyleyeceğim ve bu hususta bir karar alınmasını isteyeceğim. Şimdi efendim... ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Orada bir teklif olacak, bu teklif Yüce Heyetinizce kabul edilecekse ortada kaybolan bir hak, ayaklar altına alınan bir mesele var. Onun için hiç bir teklifin oya konulmamasını teklif ediyorum. (doğru sesleri) HAKKI HAMI BBY (Devamla): Benim maruzatım Celalettin Arif Beyefendinin söylemiş olduğu bir kaç ifade üzerine Yüce Heyetinizi mümkün olduğu kadar aydınlatmaya çalışmaktır. Evvela Celalettin Arif Beyefendi, Şükrü Bey'in buyurdukları gibi itimat edilir, hürmete layık ve itibar sahibidir. Adalet Vekaleti hakkında gensoru önergesi vermek şahsa karşı bir hürmetsizlik değildir. Celalettin Arif Bey buyurdular ki Yüce Meclis kurulduğu zaman bütün memur sicilleri İstanbul'da kalmıştı. Bu pek doğru efendiler, fakat ben temenni ederim ki bu yapılan muamelede yolsuzluk olup olmadığını pek kolay meydana çıkarmak için Yüce Meclis kararıyla istenmiş olan liste Meclise verilmiş olsaydı o zaman hakikat hemen meydana çıkardı. Efendiler Adliye teşkilatında olan bu terfi değişiklikleri göreceksiniz ki mahdut daire dâhilinde yapılmıştır. Terfi ettirilen, tayin ettirilen memurların eski memuriyet vaziyetleri bilindikten sonra sicilini aramakta ne mana var? Bugün Adliye Vekâletinde yapılan tayinlerin hiç olmazsa memurların meslekteki vaziyetleri itibara alınmalı idi. Ben Abdülkadir Kemali Bey'i ve diğerlerini muktedir değillerdir demek istemiyorum. Yüzbaşılıktan Milli Savunma Müsteşarlığına, yani bir kıyas yapacak olursak, bir sorgu hâkimliğinde müsteşarlığa doğrudan doğruya geçmek demektir. Türkiye'de efendim iki teşkilat vardır, biri Ordu diğeri Adliye'dir. Bu iki teşkilat arasında terfi ve tayin olarak benzerlik vardır. Binaenaleyh bir yedek subay veya bir başçavuş nasıl ki birden bire derece atlayarak yüzbaşı falan olamazsa, Adliyede de bir 72

73 kâtip efendi bir derecede iyi hizmetlerde bulunmadan hiç bir şekilde terfi ettirilemez. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Mebusluk hakkını unuttunuz. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Rica ederim arz edeceğim, bir yüzbaşıyı... (gürültüler) Efendim mebus olduk diye bütün dünyanın ilim irfanını aklımızda toplamadık ya. (olmaz olmaz sesleri) Mebusluk mesleki mevkiimizi yükseltemez, rica ederim. Bir yüzbaşı bir kolordu kumandanını azledebilir mi? OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Şu anda Maliye Vekilimiz bir yüzbaşıdır. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Rica ederim tıp, askerlik, adliye bunlar birer meslek birer sıfattır. Askerliğin esas kaidelerine riayet etmemekten dolayı Ordu mahvolmuştur. Adliyenin de esas kaidelerini öyle riayet etmediğimizden onu mahvediyoruz. Daha sonra Memleket de, Millet de gider. CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Müsaade buyurur musunuz, eğer ben bir merkez savcısından bir Temyiz Mahkemesi reisi yapmış olsaydım hakkınız vardı. Ama bir merkez savcısından bir müsteşar olabilir. Çünkü müsteşarlık sırf idari bir memuriyettir. Nitekim muhterem arkadaşım Yusuf Kemal Bey bir avukattır. Doğrudan doğruya müsteşarlıkta bulundu ve vazifesini fevkalade yapmıştır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Müsaade buyurunuz, ben de arz edeyim. (devam sesleri) Yani arz etmek istiyorum ki arkadaşlarımız arasında orada iyi bir şekilde hizmet edebilecek ve hiç bir surette dedikoduya sebep olmayacak birisini bulmak mümkündür. Aslında arkadaşlarımızdan hiç birisinin gidip Adalet Vekâletinde memur gibi çalışması taraftarı değilim. Arkadaşlar arasında Temyiz Mahkemesine gönderdiklerimiz vardır ki bunlardan hiç birisi eminim dedikoduya sebep olmazdı. Bendeniz bayramda Konya'ya gitmiştim. Orada bir çok şeyler müşahede ettim. Ondan bahsedecek olursam şahsiyete girmiş olacağım. Ben gördüklerime ve duyduklarıma dayanarak bu hususta maruzatta bulundum. Bu hususta hata edildi. Maarif Vekili Beyefendinin buyurdukları gibi, memuriyetle mebusluğun birlikte yürütülmesinde bu gibi dedikodular eksik olmaz. Devlet dairelerine memur tayin edersek para çok gidecek, tasarruf var deniliyor. Bu şekilde kaybettiğimiz zamanla ona isabet eden miktarı hesap edersek belki Millete daha pahalıya mal olur. Aynı sıfat ve salahiyete sahip olan iki arkadaştan birisi amir diğeri memur olursa bu dedikodular hiç bir zaman eksik olmaz. Böyle bin lira, iki bin lira gibi bazı ufak tefek tasarruflar yaparız diye düşünürken Memleketi mahvederiz. Sonra efendim, suiistimal meselesine gelince, ben arkadaşlarımdan herhangi birisi hakkında olursa olsun burada böyle şey bahis mevzu olmasını arzu etmezdim. Mademki oldu, eğer Şükrü Bey'in gensorusunda yazılanlar olmadı ise zaten önergenin münakaşası kâfidir. Adliyede pek çok dedikodular oluyor. Şahsınıza karşı herkes hürmet eder, ancak muamelelerden dolayı halk arasında bazı şeyler söyleniyor. Efendiler biz halka dayanıyoruz ediyoruz. Eğer halkın itimadını kazanacak olursak, efendiler bunların itimadını kazanacak bir vaziyetin izalesine çalışmazsak vazife yapama- 73

74 yız. (hulasa yapınız sesleri) Evet kendilerine arz ettim, pekala dediler. Yani Celâlettin Arif Bey'e hususi olarak müracaat edilmiştir. Şahıs ismi vermeden söyleyeceğim. Yani Vekil Bey'in maiyetinde bulunan memurlardan kimlerin ne yaptığını bilmesi lazımdır. Bilemezse vazife yapamaz. Üzerlerinde nüfuzu yok demektir. Maksadım lazım gelen cevapları vermesidir. Suiistimal mi var, hata mı? Ne var ise anlayalım. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Hakkı Hami Bey dediler ki terfiler mahdut bir daire dâhilinde gidiyor. Bu mahdut daireyi ben tamamen anlayamadım. (gürültüler) Kati olmak üzere vermiş olduğum izahat şu idi. Mutlaka yerinden bir adam bulup oraya tayin edeceksiniz. Yahut ona yakın bir dairede bulmadığınız takdirde daha yakında bir yerden bulacaksın. Yalnız terfilerde Harcırah Kararnamesi gereğince edilen masraftan herkes şikayet ediyordu ve biz Adalet Vekâletini aldığımız zamanda memurların yüzde kırkı eksikti. Bu kadar harcırahı verdirmemek için ya bulunduğu yerden veya ona yakın bir yerden tayin ediyorduk. Sonra efendim, müsteşarlık meselesinden dolayı verdiğim izahatı Hakkı Hami Bey arkadaşımız iyi bir şekilde anlayamamış. Dedim ki 15 Haziran'a kadar Adliye Vekâletinde ne müsteşar ve ne de bir müdür vardı. Dört beş arkadaş baş başa vermiş birlikte çalışıyorduk. Onların içinde Abdülkadir Kemali Bey de vardı. Fakat orada şu zat müsteşar şu zat müdürdür demedim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Memleketin ne kadar bedbaht evladıymışım ki, Osmanlı tarihinin ilk kahramanlık sahifelerinin yaşandığı topraklar Yunanlıların murdar ayakları altında çiğnenirken bu ayakları kırmak için anasının ayaklarını öperek izin alan on yaşındaki bir çocuk ta Erzurum hududundan Yunanlıları atmak için Ankara'ya kadar arkadaşlarıyla koşup gelirken, o bir tarafta Ethem Bey ismindeki bir kahraman Yunanlılara layık olduğu dersi verirken, yirmi dört saatten beri efendiler, huzurunuza bilhassa Ankara'nın nazarında lekeli bir mebus olarak çıkıyorum. (hâşâ, reddederiz sesleri) Kötüle, mutlaka bir tesir bırakırsın, kaidesine göre beni buraya getirdiler. Deminden beri verilen izahatı pekâlâ dinlediniz. Ben metanetle yirmi dört saat beklediğim, memuriyet vazifemi suiistimale ve neticede Memleketin böyle harap ve toz duman olduğu bir zamanda ahlaksızlığımın ne olduğunu anlayarak beklediğim halde netice incir çekirdeğini doldurmayacak kadar bayağı, adi ve hiç bir kıymeti haiz olmayan şeylerden ibaret olduğu sizlerce de anlaşıldı zannederim. Şimdi bunu anlamayanlar var ise ispat edeceğim. Efendiler, bana isnat edilen suçlamalar haksız ve usulsüz terfi yapmak suretiyle memuriyet vazifemi suiistimal etmekten ibarettir. Madem ki, kötü halim var imiş hakkımda kanuni takibat yapılması lazım gelirken, arkadaşlarımın daima hürmetle karşıladıkları Celâlettin Arif Beyefendi Hazretleri bunu yapmamış. Böyle hakkında kanuni takibat yapılması lazım gelen bir adam birinci sınıf maaşla ve 1800 lira harcırah ile Siirt'e mutasarrıf tayin edilmiş ne büyük töhmet, ne büyük suç. Kastamonu'dan buraya geldiğim zaman Yusuf Kemal Bey Adliye işlerine bakıyordu. Daha sonra Geçici Vekiller Heyeti teşkil edildiği zaman Yusuf Kemal Bey başka işlerle iştigal ettiği için Celâlettin Arif Bey bu vazifeyi aldı. Ben de ona 74

75 şifre kâtibi, müsvedde yazma ve temize çekme kâtibi gibi işlerde resmi olmayan bir arkadaş sıfatıyla yardım ettim ve çalıştım. Bana hitap eden, beni huzurunuzda bu vaziyete sokan arkadaşlarım için söylüyorum. Onlar diyorlar ki nasıl olur da bir adam maaş almadan vazife eder? Hamiyetin ne olduğunu bunlar akıllarına bir türlü sığdıramıyorlar. Ben İstanbul Adliye Sicil Kaleminde bir sene vazife etmiştim. Orada da böyle çalışırdım. Bir mesele arz edeyim, ismini de söylüyorum. İnşallah zaman müsait olursa gider tahkik edersiniz. Harput Ceza Reisi Tevfik Efendi, Manastırda ölüm döşeğinde olan babasını ziyaret etmek için Adliye Nezaretinden yirmi gün izin istemişti. Çalışkan bir arkadaşım olup, bütün işlerimi ona havale ederdim. Pazar günü izin talep eden bu arkadaşa yine Pazar günü cevap vermek suretiyle Meşrutiyetin manasını anlatmıştım. Buradaki mesaime ait evrak ve muamelat da meydandadır. Üç ay zarfında dört bini aşkın iş gelmiş ve tabii o kadar da iş çıkmıştır. Bu işlerden hiç birisinin üç günden fazla bekletilmemesinin mükâfatı mıdır ki ben burada memuriyet nüfuzumu suiistimal etmiş bir adam sıfatıyla bulunuyorum. Mamafih bundan müteessir değilim. Çünkü Memleketi için saf ve samimi bir kalple çalışanların hürmet gördüğüne dair tarihte bir kayıt yoktur. Efendiler, ben memuriyet hayatımda şu şekillerde suiistimal etmişim. Bir yerden bir mektupla benden memuriyet talep edilmiş, bu mektup üzerine bir yazı yazmışım, mektupla bana müracaat eden adamın talebini Komisyona arz etmişim. Bir kere efendiler bana mektup yazılmamıştır. Bu adam Adapazarı Tahkik Heyeti Reisi ve ismini dahi bilmediğim, İstinaf mahkemesi üyeliğinde bulunmuş bir hâkimdir. Bir memuriyete tayinini kendi adamlarından birisi vasıtasıyla takdim ettiği bir dilekçe ile talep ediyor. Bu dilekçeyi Komisyona veriyorum. Komisyon, bu adamın dilekçesinin tarihi yenidir, kendisi ise Adapazarı'ndadır. O halde bu dilekçeyi kendisi yazmamıştır. Bunun üzerine o iş Komisyonda olduğu gibi kalıyor. Hiç bir şey olmuyor. Mesela bana tanıdığım bir adamdan bir mektup gelse ve bir memuriyet istese, Komisyonun Reisi ve Vekâletin Müsteşarı olduğum için, dilekçeye hiç lüzum olmadan doğrudan doğruya aday gösterebilirdim. Falan memur falan yere taliptir diyebilirdim. Bu mümkün değildir, yalandır ve iftiradır. Dilekçe burada, eğer kendi el yazımla yazdığım tespit olursa namussuzluğu yalnız bu mesele dolayısı ile kabul ederim. MUSTAFA NECATI BEY (Saruhan): İftiracılar ceza görmeli. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Ondan sonra Doktor Nizamettin Bey meselesi geliyor. Celalettin Arif Beyefendi kafi olarak tafsilat verdiği için daha fazla izahat ile kıymetli vakitlerinizi almak istemiyorum. Dava vekâletnamesi meselesi doğrudur. Efendiler 30 Mayıs 1920 tarihinde avukatlıkla meşgul olmayı arzu ettiğim zaman, birinin tavsiyesiyle bana müracaat oldu. Pekâlâ bilirsiniz ki mebuslukla, avukatlık, doktorluk ve muallimlik birlikte yapılabilir. RAGIP BEY (Kütahya): Büyük Millet Meclisinde yapılamaz. (gürültüler) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Yapılamamasını ben de kabul ederim. Fakat henüz buna dair bir karar alınmış değildir. Karar alındığı gün yapmayız. 75

76 Nitekim arkadaşlarımızdan mesleği avukat olanların bir kısmı hâlâ avukatlık yapıyorlar. Ama ben Adliye Müsteşarı olarak hiç bir dava almamışımdır. Celalettin Arif Beyefendinin izah ettiği gibi ben orada kâtip sıfatıyla, müsteşar sıfatıyla, Büyük Millet Meclisinin haysiyetini yükseltmek maksadıyla ve işleri günü gününe çıkarmak için, yardımcı olarak, Celalettin Arif Beyin şahsına hürmeten dolayı kendisiyle beraber çalıştım. O vakit bu müracaatı, bu hususta bir karar alınmadığı için Celalettin Arif Bey'e sorayım uygun bulurlarsa kabul ederim, demiştim. Dava vekâletnamesini Dr. Nizamettin Bey benim adıma kendisi yaptırmış ve bana göndermişti. Ertesi gün Celalettin Arif Bey'e söyledim, -Adliye Müsteşarı değilsin ve çoluk çocuğun için kazanmak hakkına sahipsin. Ben sana karışmam yalnız vaziyetin benimle birlikte çalıştığın için buna uygun değildir....dedi. Bunun üzerine efendiler ertesi gün Nizamettin Bey'e bu davayı kabul edemeyeceğimi söyledim. Dava vekâleti meselesi bundan ibarettir. Sonra icranın devamı meselesi, bu mesele adli bir meseledir. Bana ait mesele değildir. Celalettin Arif Bey hakikati söylemiştir. Abdülkadir Kemali'nin bu meselenin tehirinde hiç bir alakası yoktur, buyurmuşlardır. Binaenaleyh benim için bu mesele yoktur. Sonra on üç, on dört yaşında bir çocuğun memur yapılması meselesi geliyor. Bu çocuk bir memuriyete tayin edilmesi için dilekçe ile müracaat etti. Müracaatı öyle bir zamanda idi ki günde elli, altmış telgraf geliyor. Celalettin Arif Beyefendinin söyledikleri gibi, yazıların müsveddesini, temize çekilmesini, telgrafları telgrafhaneye göndermeyi bile hep ben yapıyordum. Böyle bir zamanda kendilerine anlatmıştım. Bu muamelelerin yalnız benimle dönmeyeceğini söylemiştim. Aslında Milleti düşüneceğiz, tasarruf lazımdır. Fakat ben de fena halde yoruluyordum. Bu işlerin altından kalkmak imkânı olmadığından bir iki kâtip alalım demiştim ve kendilerinin muvafakatiyle bu çocuğu dört yüz kuruş maaşla tayin etmiştim. Daha sonra Maliye Vekâleti stajyer memurluk için yaşını kâfi görmedi. Ben on sekiz yaşımda iken stajyer memur tayin edilmiştim. Maaş almak için Maliye Vekâletine evrakı gitti, orası; sen on sekiz yaşındasın, maaş alamazsın dedi ve kabul etmedi. On sekiz yaşında olan bir genci on üç, on dört yaşında göstermek garazkârlık değil de nedir efendiler? Evet, garazkârlık değil de nedir? BİR MEBUS BEY: Hararetlenme canım. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Elbette hararetlenirim, hakkımdır. Çünkü haysiyetim bahis mevzu oluyor. Sonra hâkimlerin tayini meselesine gelince, evvelce Adliye nezaretinde Adliye Memurlarının Tayini Komisyonu vardı. O Komisyon haftada bir iki defa toplantı yapar, her şey hazır, muntazam sicil defterleri var, seçim ve tayinleri ona göre yapardı. Ona rağmen bugün Doğu vilayetlerinin bir çok yerlerinde, iyice hatırımda değildir, elli altmış belki de seksen kaza kadılıkları, hâkimlikleri, savcılıkları boştur. Tabii her taraftan müracaat oluyor. Dedik ki bu Tüzük ile vazife yapmak imkânı yoktur. Çünkü elimizde Temyiz Mahkemesi yoktur. O halde yeni bir Tüzük yapalım. Adliye Müsteşarının reisliği altında sekiz kişiden ibaret bir Komisyon teşkil olundu. Dokuz kişilik bir komisyondan çıkan karar 76

77 haksız ise bunlardan yalnız bir adam mesul olamaz. Tabii hepsinin mesul olması lazım gelir. Fakat mesele öyle değil, mesele Abdülkadir Kemali'ye hücum etmektir. Maksat bundan başka bir şey değildir. Efendim Adliye memurlukları diğer memuriyetlere benzemez. Adliye memuriyetinde bulunmak için mutlaka adliye memuru olmak lazımdır. Bir baytarı getirip de hâkim yapamayız, şairi getirip de savcı yapamayız. Elimizde bulunan mevcut insanlardan, mümkün olduğu kadar ehil olanları tayin edeceğiz. Burada iki esas düşündük ki tetkikat icra buyrulduğu takdirde bunun aksi sabit olamaz. Efendiler, elimizde sicil kayıtları olmadığından vilayetlerdeki adliyelerin kayıtlarını dikkate almışız. Bursa Valisi Hacim Bey'in tahrirat kâtibini azletmesi gibi, hâkimlerin atmasını ve yeniden tayinleri kabul etmediler. O memurların Bilecik'e tekrar iadeleri imkânı da kalmamıştı. Çünkü yerlerine başkaları tayin edilmişti. Celâlettin Arif Bey haksızlığı gidermek için bunların birer birer terfilerini emretti. Binaenaleyh buraya gelen Ali Rıza Bey ki 1913 senesinde Hukuk Mektebinden mezundur ve altı seneden beri liva üyeliğinde bulunuyor ve deminden de arz ettiğim gibi, işi başından aşmış bir halde olduğu için sicil Müdürlüğüne bizzat Celalettin Arif Bey tarafından iki bin kuruş maaşla geçici olarak tayin edildi. Bir kaç gün sonra kendisi bir dilekçe verdi. O dilekçesi Adliye Vekâletindedir. -Ben hâkimlik yaptım, idare işleriyle uğraşmam ruhuma ve mesleğe bağlılığıma manidir, öyle bir vazifeye gönderin....dedi. Vekil Beyefendi bu dilekçeyi Komisyona havale buyurdular. Komisyonda akrabam olması dolayısıyla hayır olamaz mı demek lazım idi? Tabiidir ki iki bin kuruş maaşı olan bu mağdur adamı herhalde bir yere tayin etmek lazım geliyordu. Bunun üzerine Eskişehir Savcılığına tayin edildi. Bu muamele, kanuni haklar dâhilinde tayinden başka bir şey ifade etmez. EMİN BEY (Erzincan): Vazifesinden kovulmuş bir adamı nasıl tayin ediyorsunuz? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Valinin hâkimleri azletmeye salahiyeti yoktur. Adliye müstakil bir kuvvettir. (gürültüler) Vazifeden kovulmuş değildir. Adliye işlerinde kovulma keyfi olmaz. İdare'de olduğu gibi değildir. Arkadaşımız demin bir şey buyurdular. Mademki azledilmedi, eski yerine iade edilmelidir, buyuruyorlar. Bu, Yozgat hadisesinin aynıdır. Başka bir şey değildir. Bu hal orada görüldü. Hacim Bey'in idareten bir derece hakkı vardı. Fakat kanunen hiç hakkı yoktu. Deminden Sabit Bey meselesi de bahis mevzu oldu. İcra reisliğinden buraya istinaf mahkemesi üyeliğine gelmiş ve buradan da merkez ceza reisi olmuş. Evet Sabit Bey senelerden beri vazife yapmış bir hukukçudur. Kendisi 1910 senesinde Hukuk Mektebinden mezundur. Deminden sürçü lisan oldu zannederim. Vekil Beyefendi onu terfi dediler, fakat katiyen terfi değildir. Çünkü istinaf üyeliği, merkez ceza reisliğine eşittir. Açın kanunu görürsünüz, Binaenaleyh bu iftiradır. (iftiracılar ceza görmeli sesleri) BİR MEBUS BEY: İstinaf üyeliği ikinci derecedir. 77

78 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Tekrar arz ediyorum, bu memuriyet üçüncü derecede değilse ben yalnız bu mesele için de namussuzluğu kabul ediyorum. Efendiler fazla söz yok, bu üçüncü derecededir ve terfi değildir. Necati Efendi, Konya hukuk reisliğine tayin edilmiş, yine Celâlettin Arif Beyefendi tarafından bir yanlışlık vuku buldu. Merkez savcılığı, merkez ceza reisliği, hukuk reisliği bunlar, o kanunun gösterdiği dereceler içerisinde üçüncü derecededir, ayni derecededir. Yalnız maaşlarında fark vardır. MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Sokaktan toplanmış havadisler. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Kanun elimizde, yaptığımız iş elimizde. MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Sözlerim size değil, diğer tarafa. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Pek mühim bir mesele olmak üzere o günlerde terfi ettirilen istinaf mahkemesi üyelerinden Reşit Bey'den bahsedildi. Reşit Bey 1905 tarihinde Hukuk mektebinden çıkmıştır. Efendiler, kendisi kaza savcılığı ile reisliklerinde ve muhtelif yerlerde bulunmuştur. Demin de arz etmiştim Celalettin Arif Bey buyurdular ki elimizde malumatımızdan başka vesika adına bir iki ufak kitaptan başka bir şey yok. Biz bu vaziyette Adliye teşkilatını yaptık. Bazı mevzuatı bulamıyorduk. Kendileri gibi istinaf mahkemesi üyeliğini ikinci derecede sayıyorduk. Kendilerine sorduk, -Bilecik Reisliğini kabul eder misiniz? -Kabul ederim, buraya merkez savcılığına getirip bana lütuf mu ettiniz? İstinaf üyeliğinden aynı derece merkez savcılığına getirdiniz, ben mağdurum. Çoluk çocuğum Bursa'da hastadır. Beni mağduriyetimle mütenasip bir vaziyete koyunuz....dedi. Büyük memuriyetlerde büyük değişiklikler yapmanın imkanı yoktur. Çünkü büyük memuriyetler için ehil olan hâkimleri bulmak zordur. Binaenaleyh pek namuslu ve pek kıymetli olan bu memuru merkez savcılığından alarak Sulh hâkimliğine tayin ettik. Başkasını tayin etmekle ne yapacaktık? Bir kaç yüz lira harcırah verecektik değil mi? İstinaf üyeliğine tayinden merkez savcılığına bir hata yapmıştım ve bu hatamızı sulh hâkimi yapmakla düzelttik (gürültüler) İki derece ve üç derece birden terfilerden bahsediliyor. Bizim Adliyede böyle terfiler olmamıştır. Efendiler Şükrü Bey'in izahatına zannederim lüzumu kadar cevap verdim. İsteyen olursa ayrıca lazım geldiği kadar cevap vermeye hazırım. Hakkı Hami Bey'in sözlerine gelince, bir merkez savcısından Adliye müsteşarı yapılmasına itiraz ediyor. Evet bu doğru bir şey değildi. Tecrübesi daha fazla, bir çok yerlerde bulunmuş pek yüksek bir adam lazımdı. Benim gibi acizlik içinde bulunan bir adama müsteşarlık vazifesini hemen vermek doğru değildir. Fakat efendiler biz buraya geldiğimiz zaman maalesef en büyük Adliye memuru ben idim. Acaba benim merkez savcılığımı efendiler neden küçük görüyorlar? Merkez savcılığına nasıl bulundumsa gensoru veren efendilerden pek yüksek vazifelerde de öyle bulundum. Zannederim ki Adliye Vekâletinde vazife yaptığım zamanlara ait muamelelerimden dolayı 78

79 beni mesul tutacak üç kişiden başka kimse yoktur. Şükranla arz ve iddia ederim ki adliye işlerimde ehliyetim vardır, Adliye Vekâletini de bizzat idare edebilirim. (doğrudur sesleri) Binaenaleyh bana havale edilen suçlamalar, af buyurun yalnız garazkârlıktan başka bir şey yapmayan arkadaşlarıma karşı söylüyorum, garazkâr bir iftiradan başka bir şey değildir. Beni kötüleyerek küçük düşürmek istediler. Fakat cenabı hakka şükrederim ki kendileri kötü vaziyete düştüler. (alkışlar) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Müsaade buyurunuz, efendim. Şimdi ben ismim bahis mevzu olmasaydı Yüce Meclisi meşgul etmezdim. Çünkü bu Milletin bu kürsüsünün senin ve benim için uğraşmaya mahsus bir yer olmadığını bilenlerdenim ve elhamdülillah bunu çok iyi anlayanlardanım. Hayatımda bir dakika memuriyette yaşamamış ve inşallah bundan sonra da yaşamayacak olan bir adamın. İnşallah Cenabı Hak beni o mesleğe girmekten muhafaza eder. Yalnız bir tabiatım vardır, ahlakına ve irfanına meftun olduğum şahısların etrafında dönmek âdetimdir. Bin Bir Hadis yazarının muhterem evlâdının fazlını görünce onunla beraber çalışmak ihtiyacını duydum. (alkışlar) Ben Celâlettin Arif Bey'in yanına gittiğim zaman bir arkadaş gibi çalıştım. O bana ilk defa, -Sen Adliyenin ceza işlerine bak....dedi. Bir arkadaşım var, Sinop Mebusu Şevket Bey'dir. Ona da, -Sen hukuk işlerine bak....dedi ve kendisi odanın ortasına, Abdülkadir Kemali Bey de sağında oturur, hep beraber çalışır, kâğıtları okur uğraşırdık. O zamana kadar resmi bir sıfatım yoktu. Bayram tatili dönüşünde biraz geç geldim, dedi ki, -Sen Ceza İşleri Müdürüsün....Ben iyi ve kötü elimden geldiği kadar çalışıyordum. Fakat mebus olduğum ve çalıştığımın semeresini gördüğüm halde mebusların başka vazifelerde çalışmasının aleyhindeyim ve bunun bu şekilde devam etmesine taraftar değilim. Bu halin geçici olduğuna inanıyorum. Bu sırada Adliye Vekâletinde kurulan komisyona dâhil oldum. Çünkü alakalı tüzük gereğince girmek lazımmış. Efendim ömrümde Adliye memuru olarak tanıdığım on kişiyi geçmez. Çünkü vilayetlerde bulunmuş bir adam değilim. Bir kaza ahalisindenim, memleketimde yerli olduğumdan başka bir yere de gidecek değilim; Binaenaleyh Adliye memurlarını ne tanırım, ne münasebetim vardır. Kendi akrabamdan biri ile alakalı bir mesele hakkında cevap vermeye hiç lüzum görmüyorum. Zannederim ki Mehmet Şükrü Beyefendi de beni oldukça iyi tanırlar. Ben Ceza İşleri Müdürüyüm diye kimseye çalım almam ve atamam. Ben orada ceza işlerine bakan, Celâlettin Arif Bey'e yardımcı bir arkadaş idim. Arkadaşlıktan başka bir şey yapmadım. Eğer fazla bir şey yapmış isem, herhalde kafama vurmanızı rica ederim. Hayatta ancak mevki yükseldikçe aşağı düşmenin fazilet olduğuna inanırım, efendiler. (doğru sesleri) Şimdi bu vekâlet meselesi benim için evvela şahsi bir meseledir. Sonra bir mebusun sözü olmak 79

80 itibariyle büyük bir haysiyet ve namus meselesidir. Bu meseleyi hallederim diye müvekkilime söz vermişim ve halledeceğim. Bir tek hâkim önünde boyun eğmeye alışmış ve ona itirazsız itaat etmeyi vazife tanımış ve nefsimizi o suretle terbiye etmiş iken, hâkimlerin hâkimi olan bu Heyet bunu münasip görmezse kim itiraz eder, efendim. Zaten ben bundan bahsi fazla görüyorum. Bu mevzu bahsedilecek bir mesele bile değildir. Bir kanun yapılsın, itaat etmeyen asidir, zannediyorum. Binaenaleyh bana ait mesele halloldu. Onun için Yüce Heyetinizin... (gürültüler) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Efendim, yalnız bir noktaya cevap vermemiştim. Siirt Mutasarrıflığına tayinim hususuna ve bin sekiz yüz lira harcırah meselesine. Ben arzu ediyorum ki İçişleri Vekili lazım gelen cevabı versin ve mesele hallolunsun. Ben bundan sekiz sene evvel Siirt Sancağında savcı idim. Orada bulunduğum zaman zarfında burada çalıştığım gibi saf bir kalpte ve oralıların tabiri ile ilk Meşrutiyetçi bir memur sıfatıyla pek iyi çalışmıştım. Siirt mebusları hepsi buradadırlar. Siirt muhitini pek iyi tanımıştım. Siirt ahalisi de beni pek iyi tanırlar. Musul hududu ile İngilizler ile alakadar olan o muhitte beni tanıyan ahali ile birlikte olarak Yüce Heyetinizin ruhunu oralarda yaymak arzu, beni buradan ta Siirt'e kadar sevk etti. Bir çok boş yerler de var idi. Birinci sınıf kaymakam terfi ile nahiye müdürü olmaz. Elbette terfi etmek lazım gelirse mutasarrıf olur ve bilhassa böyle işlerde uzak yerlere gidenlerin terfileri dikkate alınır. Ancak bizim teşkil edeceğimiz bu iş çocuk oyuncağı değildir. Ben doğru, haklı, haksız, Büyük Millet Meclisi Adliye Vekâleti Müsteşarı idim ve bir müsteşar terfi ile üçüncü sınıf Mutasarrıflığa gönderilmez. Ancak valiliğe gider. Fakat valiliği ben kendime çok yüksek gördüm. Yalnız uzak yerlerde vazife edecek memurları, her halde paranın kıymetini itibara alarak, ona uyan yere gönderilir. Bir memur harcırahını filan yerden alayım demez. Bir memur beyanname verir, ben falan yere hareket ettim, harcırahımı verin der, onu hesap ederler, vaziyet itibariyle vaziyet ve yol hangisi daha emin ise memur o yoldan gönderilir. Bu itibarla harcırahım, Harcırah Kararnamesine göre bin sekiz yüz lira tutmuş. Bundan benim mesul tutulmam neden icap etsin? Mevcut olan kanun ile ben hakkımı almak istemişimdir. Ben bugün azledilmemişim ve azlim bana tebliğ edilmemiştir. Binaenaleyh halen Siirt Mutasarrıfıyım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim... (patırtılar, devam sesleri) Üç kişinin patırtısı ile... (gürültüler) MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Reis Beyefendi, Meclis küçük düşürülüyor, rica ederim vazifenizi yapınız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hayır Meclisi küçük düşürmüyorum. Patırtıya salahiyetin yoktur. Niçin salonunu terk ediyorsunuz? İyi dışarı çıkanlar belli olsun. (dinlemeyeceğiz sesleri) Memleketin mebusu yalnız siz değilsiniz. Memleketin... Burada bir çok şahıslar var. Onların da kulakları var. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Meclis'in şahsiyetle uğraşamaz, Cephelerdeki mevkiimizi düşününüz. 80

81 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Tahkire maruz kalıyorum. Tabii bunları söylemek mecburiyetindeyim. CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Efendim, zannederim ki önergede iki mesele vardır. Birisi İçişleri Vekâletine aittir. Adalet Vekâletine ait olan şeyler için söylendi. Eğer Yüce Meclis kâfi görüyorsa, müzakerenin yeterliliğini oya koyunuz. Kabul edildiği takdirde İçişlerine ait mesele müzakere edilir. ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Adalet Vekilinin verdiği izahat kâfi midir? BİR MEBUS BEY: Önergeler var, okunsun. TBMM Başkanlığına Adalet Vekâletine ait gensoru meselesinde arkadaşlardan Abdülkadir Kemali ve Şükrü beylerin beyanatlarında birbirlerine yükledikleri meselelerin her şubeden seçilecek birer üyeden kurulacak olan bir komisyona tetkik edilmek üzere havalesine ve esas mesele hakkındaki izahatın yeterliliği ile Adalet Vekâletine güvenoyu verilerek gündeme geçilmesini teklif ederim. (uygundur sesleri, alkışlar) Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi İçel Mebusu Ali CAMİ BEY (Aydın): Hem Vekile itimat ve hem de itimat etmemek, nasıl olur bu? CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Ben bu meselede bir defa güvenoyu isterim. Ad okunarak güven oylaması yapılmadıkça vazifeme devam etmem, efendim. Eğer Yüce Meclisinizin itimadı varsa kabul, değilse Adalet Vekâletinden çekileceğim. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Önerge hakkında söz söyleyeceğim. Çünkü önerge sahibi benim. Bazı arkadaşlar buyurdular ki önerge hem itimat edilmesini ve hem de edilmemesini istiyor. Halbuki maksadımız o değildir. Önergemizin birinci fıkrası bu gensoru ile alakadardır. Mebuslardan ikisi beyanatlarında birbirlerinin şeref ve haysiyetlerine dair sözler sarf ettiler. Birinci fıkra bu maksatla yazılmıştır. İkinci fıkrası ise mutlak olarak Adalet Vekâletine güvenoyu verilmesi ile alakalıdır. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Tahkikatın neticesi ne olacak? Onu söyleyin. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Hasan Beyefendi pek güzel izah ettiler. Fıkralar ayrı ayrıdır. İkinci fıkranın pek büyük ehemmiyeti var ve Meclisin haysiyeti ile alakalıdır. Burada iki arkadaşımız da birbirleri hakkında hürmetsiz kelimeler kullandılar. Bu mesele yalnız bir güvenoyu meselesi ile kapanırsa hepimizin hay- 81

82 siyetine ve Meclisin haysiyetine dokunur. Onun için haysiyetimize hürmetkar olalım. Rica ederim. (doğrudur sesleri). HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Müzakerenin yeterliliğine karar verilmiştir. Önergemizin oya konulması lazım gelir. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, müsaadenizle bu bahse temas eden bir temennimi Yüce Meclisinize arz edeyim. Deminden beri zannediyorum Mecliste bulunan bütün arkadaşlarımız ıstırap içindedirler. Memlekete ait meselelerin bahis mevzu olması, tenkit ve münakaşası ilk vazifemizdir. Fakat memleket meselelerini, vazifeye ait meseleleri isimlerle karıştırır ve o isimler etrafında itirazlara yol açarsak emin olunuz ki Meclisi bir uçuruma doğru sürükleriz. İşin içinden çıkamayız. Küçücük bir hatıramı arz edeceğim. Edirne Bulgarlar tarafından zapt edildiği uğursuz günde, orada hazır bulunan The Times Gazetesi muhabiri, gazetesine bir mektup yazıyor ve orada gördüğü manzaraların, Bulgarlar tarafından sevk edilen esir Türk askerlerinin vakur duruşlarından, bu feci günde bile Türk azametinden bahsediyor ve bundan müteessir olmamak mümkün değildi, diyor. Mensup olduğumuz Milletin bilhassa bu manzaralardan gelen üzüntüsünü ifade etmek için söylüyorum, kendi terbiyesi neticesi en büyük vakur duruşa âşık olan bir millettir. Şahsiyet etrafında dedikoduları, infialleri katiyen af etmez. Onları hafifmeşreplik sayar. Bu sebeple eğer Milletimizin terbiyesine sadık kalmak, onun arzuları dâhilinde burada vazifemizi görmek istiyorsak, Milletin vakar ve temkin diye çizdiği huduttan hariç bir münakaşaya burada yer vermemeliyiz. Muhterem arkadaşım Şükrü Beyefendiye karşı hem itirazım, hem de takdirim vardır. Birinin herhangi bir hususta hata ettiğini gördüğümüzde ona soru soracağız ve onlara sorularımızı hiç eksik etmeyeceğiz, ta ki hata etmesinler. Biliyoruz, kendi gözlerimizle görüyoruz ki isteyerek değil, onların namus ve şerefine azami hürmetimiz neticesidir ki bu mühim vazifelere, bu tehlikeli günlerde, onları getirdik. Fakat bazen görüyoruz ki şahsı itibariyle en meşum bir hatıra uyandırmış adamları da en nazik mevkilere getiriyorlar. Biz bunların hesabını soracağız ve bu hataları tamir ettireceğiz. Fakat bu hatalar şahıs etrafında, infial şeklinde olursa tamir edilmeyecektir. Deminden beri münakaşalarımız, kanun haricinde olan bir şahsın memur tayin edilmesi şeklinde olsaydı, nasıl oluyordu memuriyete haiz olmayan bir adam memur tayin ediliyor diye sorsaydık, derece atlayarak terfi ettirilmiş bir memurdan maddeyi aynen tayin ederek şikâyet etseydik pek doğru olurdu. Fakat falan efendi şunu yapmış, öbür efendi iftira etmiş şeklinde olursa, emin olunuz ki arkadaşlar Meclise zarar devam edecektir. Ankara Hükümeti, Ankara Meclisi uzaklarda fevkalade büyüktür. Ne kadar uzak giderseniz o kadar büyüktür. İstanbul'da bizi inanamayacağınız kadar büyük ve ulvi görüyorlar. Oradan biri kopup Ankara'ya geldi mi Meclisimizin bu vaziyetini gördü mü, bu hareketlerimize şahit oldu mu müteessir oluyor, sükûtu hayale uğruyor, müteessir ve bedbaht olarak dönüp gidiyor. Bunun için Yüce Meclis bütün müzakerelerinde meselenin kendisini bahis mevzu etmelidir. Şahısları ortaya atmamalıdır. Öyle bir vaziyete uğrarız ki Meclis kendi içinden yıkılır, Memleketin son ümidi yok olur. (önerge oya sesleri) 82

83 CELALETTİN ARİF BEY (Adalet Vekili): Efendim evvelce de arz ettiğim gibi verilecek olan itimat veya itimatsızlığa razıyım. Mesele mühim ve haysiyet meselesi oldu. ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Adalet Vekâletine güvenoyu verilmesi ile alakalı oylamaya başlıyoruz. Şimdi beyaz ve kırmızı kâğıtlar dağıtılacaktır. Ad okunarak oylar toplanmaya başlayacaktır. (Ad okunarak oylamaya başlanır.) RASİM BEY (Kâtip Üye): Bu arada Hasan Bey'in önergesinin birinci fıkrası oya konuyor. (gürültüler) HAYDAR BEY (Kâtip Üye): Hasan Fehmi Bey'in önergesinin birinci fıkrasında, Abdülkadir Kemali ve Şükrü beylerin beyanatlarında birbirlerine yükledikleri meselelerin her şubeden seçilecek birer üyeden kurulacak olan bir komisyon tarafından tetkiki isteniyor. ÇELEBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Şubeden seçilecek birer üyeden kurulacak olan bir komisyon tarafından tetkiki kabul ediliyor mu efendim? Eller kalksın. Kabul edildi, efendim. (Ara verilir. Aradan sonra aynı zamanda Meclis Başkan Vekili görevi de üzerinde bulunan Adalet Vekili Celalettin Arif Bey oturumunun yönetimini devralır.) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim celseyi açıyorum. Güven oylamasının neticesini arz ediyorum. Oylamaya iştirak 169, evet 166, hayır 2, çekimser 1. Yüce Meclisinizin bu şekilde büyük bir çoğunlukla hakkımda gösterdi-ği itimada teşekkürler ederim, efendim. (estağfurullah sesleri ve alkışlar) 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Ağustos 1920), 1.Dönem, c.3, s.42-60, 83

84 2 AĞUSTOS 1920: İÇİŞLERİ BAKANI HAKKI BEHİÇ BEY HAKKINDA VERİLEN SORU VE GENSORU ÖNERGELERİNE VE İSTİFASINA DAİR GÖRÜŞME (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 42.Birleşim, Gündem: 9/2) Meclisin açılışından dört ay sonra, daha önce de var olan muhalefet, yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Milletvekillerinin çoğunluğu Mustafa Kemal Paşa ile birlikte hareket ediyorlardı ve ileride Birinci Grup diye adlandırılacaklardı. Muhalif olan milletvekilleri ise henüz organize olamamışlardı ama her fırsatta sesleri duyuruyorlardı. İçişleri Bakanının istifasına kadar giden olayda, Güney ve Batı Anadolu da inceleme gezisinde bulunan Mustafa Kemal Paşa gelişmelere el koymak zorunda kaldı. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, Elazığ Mebusu Hüseyin Bey'in Dersim Sancağında bazı kaza kaymakamlıklarına tayin muamelesinin tehir edilmesine dair soru önergesi, Diyarbakır Mebusu Kadri Ahmet Bey'in, Musul Valisinin hareketini tehir için Meclisçe karar verilmesine dair temenni önergesi, Çorum Mebusu Dursun Bey'in Düzce ve Yozgat isyanlarının sebeplerini tetkik etmek üzere mahallerine Meclisten birer heyet gönderilmesine dair temenni önergesi, Canik Mebusu Nafiz Bey'le kırk beş arkadaşının mebuslara ait mektupların sansür edilmesi sebebine dair soru önergesi, Giresun Mebusu Mustafa Bey'in Alucra Kaymakamının haksız yere işten el çektirilmesi sebebine dair soru önergesi, Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey'in Bursa'nın düşmesinde kusurları bulunan Bekir Sami, Hacim Muhittin ve Aşir beylerin şimdiye kadar Harp Divanına verilmemelerinin sebebine dair soru önergesi, Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey- 'in Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Bey'in Siirt Mutasarrıflığına tayin edilmesi ve Adliye Müsteşarlığı esnasındaki yolsuzluklarından dolayı hakkında tahkikat ve tatbikatta bulunulmaması sebebine dair soru önergesi, Giresun Mebusu Mustafa Bey'le arkadaşlarının şimdiye kadar Maliyece sarfiyatın ne şekilde yapıldığına dair soru önergesi var. Efendim İçişleri Vekilinin bir de istifa yazısı var. Onu okuyacağız. Aynı zamanda soru önergelerine cevap veriyor. TBMM Başkanlığına Fevkalade yasama ve yürütme salahiyeti ile bütün Milletin mukadderatına ele almış bulunan Yüce Meclisin yürütme vazifesini yapmak için seçilen vekillerle münasebetlerin pek kuvvetli ve pek samimi birliğe muhtaç ve üstlenilen mesuliyetlerin dayanması ancak fikir ve emel birliğinden mütevellit bu derin samimiyete uygun olması gerekir. Her nedense bir süreden beri vekiller ile bunları denetlemeye mahsus alelade meclislerin münasebetleri hakkındaki usul ve teamüllere uyularak muhterem ve büyük Meclisimizin kudreti bilhassa vekillerin mevkiini ve muvaffakiyetini sarsmak şeklinde tecelli etmektedir. Milletvekilleriyle mücadele mevkiinde bulunan alelade kabinelerde bile birbirini takip eden bir iki soru ve gensoru önergesi, mesul vekilin mevkiini tereddüde 84

85 düşürerek icraatındaki metanet ve dayanıklılığı ihlal etmektedir. Hatta her ne şekil ve mahiyette olursa olsun alelade bir vekâlette dahi müvekkilin sıkı tetkikat ve tenkide vekilin salahiyetine sebep olmak zaruri iken dayanak olarak ancak Yüce Meclisin kudret ve itimadına güven suretiyle hayatını ve mevcudiyetini tehlikeye almış olanların bu yegâne dayanaktan mahrum bir vaziyette çalışmaya sevk edilmeleri herhangi bir mesuliyeti almak için ne kadar kâfi olduğunu Yüce Heyetimizin hüküm ve vicdanına bıraktım. Yüce Meclisin seçmesiyle ancak on beş günden beri vazife eden, bu müddet zarfında her biri gensoru mahiyetinde yedi sekiz önerge karşısında bulunan bir vekil sıfatıyla arz ediyorum ki her soru ve gensoru önergesiyle Yüce Meclisin yüksek kudretine dayanarak salahiyetimin mühim bir kısmını kaybetmiş bulunuyorum. Bugün, yarın sessizliğe mahkûm bir malul kudreti temsil edenlerin aciz vaziyetini hissediyorum. Bilhassa iç siyasetten, emniyet ve asayişten mesul bir makam için bu vaziyetin ne elim olduğunu takdir etmek Yüce Heyetinize aittir. Diğer taraftan mebus arkadaşların bilhassa İçişleri memurlarına dair tayin, azil, nakil işlerinde bazen soru ve gensoru tehditleri ile vuku bulan müdahaleler ve bu müdahalelerin tesiriyle vaki olan hataları düzeltmek için vazifede devama ciddi bir mani olarak düşünüyorum. Hususiyetle itimat ile tanıdığımız memurlar aleyhinde hiçbir zaman sabit olmamış suçlardan bahsedilerek her türlü şaibelerden uzak kalması lazım gelen Yüce Meclisin şahsi işlere girmekte olmasını üzülerek görüyorum. Umumi meseleler hakkında da vekillerin oy ve mütalaasına lüzum görmeyerek umumi müzakerelerde mesul vekil ile komisyonların ihtilaflarına sebebiyet verilmekte olması vekilleri müşkül mevkie sokma maksadı değilse bile az, çok ihmali olduğunu mazur görülmemi istirham ederim. Devletin en esaslı teşkilatından olan Jandarmaya ait kanunun İçişleri Komisyonundan ansızın Yüce Heyetinize sevk edilmesini ve muhacirler meselesi hakkında bir gün evvela malumat verilmesine bile ehemmiyet verilmeyerek umumi müzakeresinde Hükümetin teklifiyle komisyonların kanaatleri arasında bir uçurum bırakılmasını misal olarak arz edeceğim. Yüce Meclisin bu vaziyeti, vekiller tarafından tayin olunan memurların listelerini tetkik etmeye lüzum görmek, vekâletlerde denetleme kurmaya temayül eylemek gibi bazı gelişmeler ile de birleşince vekâletlere bir türlü itimat edilemediği hakikati görülmektedir. Bu itimada en fazla muhtaç olan İçişleri Vekâletinin bu şartlar altında muvaffakiyetine imkan göremediğimi ifade etmeye lüzum görüyorum. Bu ifade ettiklerimin şimdiye kadar verilen soru ve gensoru önergeleri karşısında bir pişmanlık olarak düşünülmemesi için şifahen izahata sağlık vaziyetimin müsait olmadığı için daha sonra arz edeceğim. Yüce Heyetiniz için bu yazdıklarımın resmi bir vesika mahiyetinde de olacağı için kabul görüleceğinden eminim. Hatta henüz müzakeresi devam edecek olan gensorunun da cevaplarını takdim ediyorum. Kafi olmaması halinde her zaman başka açıklamalarda bulunmaya hazırım.. 1. Aşiret mensuplarından bazılarının Dersim'de memuriyetlere tayin edildiklerine, Musul Valisinin vazifeye başlamasının tehir edildiğine, Yozgat ve Düzce 85

86 havalisine tahkik heyetleri gönderilmesinin lüzumuna dair olan önergeler yalnız İçişleri Vekâletinin değil, Hükümete ait vazife olduğu için tehirlerine lüzum görülmüştür. 2. Mebuslara ait mektupların sansür edilmesinin doğru olamayacağına dair olan karar İçişleri Vekâletine başlamadan evvel valiliklere gönderilmişti. Bu karara muhalif hareket edildiğini bilseydim tabii ki tahkik ederdim. Mamafih sansürün kaldırılmasına taraftar olduğum için vaziyet Hükümette bahis mevzu olmakta ve bu hususta karar çıkmak üzeredir. Yalnız şu münasebetle üzerinde Yüce Meclisçe sansür edildiğine dair resmi damga yerine kurşun kalemle "sansür edilmiştir" işareti ifade edilmiştir. Bu hususta açılan dört mektubu biliyorum. Bu mektuplar hakkında izahat veren telgrafı aynen yazımın ekinde takdim ettim. 3. Alucra Kaymakamı Sakıp Bey, Giresun Mutasarrıfı tarafından Vilayet İdaresi Kanununun kendisine verdiği salahiyetle işten el çektirilmiş ve Sivas Vilayetince de dosyası talep olunmuştur. Gerek Vilayetin, gerek Mutasarrıflığın salahiyetine tecavüz edilemeyeceğinden dosyası Vilayetçe tetkiki neticesinde kanuni icabı yapılır. Yalnız Sivas Vilayetin yazısından anlaşıldığına göre içkiye düşkünlüğü sebebiyle bu Kaymakamın işten el çektirilmesine Giresun Livası İdare Meclisi karar vermiştir. 4. Bursa Valisi Hacim Bey'in Harp Divanına verilmemesi sebebini soran gensoruda, bu arkadaşımızın Yunan istilasına sebep olduğu ifade edilmiştir. Hacim Bey'e yüklenmek istenilen bu suçlamayı şiddetle reddetmeyi bir vicdani vazife bilirim. Bu iş bütün idarenin bozulması ile alakalıdır. Yüce Meclisinizde çok ağır töhmetlerin namus ve haysiyete dayandırılmasını endişesiz ve tereddütsüz hiç uygun göremem. Hacim Bey'in bir suçu olsaydı derhal cezalandırılırdı. Böyle bir suçlamada bulunanların derhal delilleriyle ispat etmelerini ve aksi takdirde namus ve haysiyetin müdafaası neyi gerektiriyorsa yapılmasını Yüce Heyetinizden istirham ederim. 5. Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Bey'i Adalet Müsteşarlığında iyi hizmetleri ile namuslu bir arkadaşımız olarak tanırım. Kendisinin şeref ve haysiyetini kuşku altında bırakacak bir hareketine şahit değilim. Her gün herkes hakkında söylenen ve işitilen bin türlü laflara ehemmiyet edecek kadar küçük vicdanlı olmadığım için namus ve haysiyetin kıymetini çok hürmet ederim. Kendisini de evvelce Acara ve Kirmasti kaymakamlıklarında hizmet ettiği ve Siirt havalisini de tanıdığını bildiğim için Maraş mebusları tarafından oraya tayini hakkında yapılan ısrara dayanarak Siirt'te Mutasarrıf olarak tayin etmiştim. Bin sekiz yüz lira harcırah verilmesine gelince, bunun miktarını ben değil, gideceği mesafeye göre kanun tayin etmiştir. Daha sonra ailesini götürmek mecburiyetinden dolayı Kayseri ve Niğde yolu üzerinden harcırahını hesap ettirdiği anlaşılması üzerine bu uzun yol olduğundan ve acele harekete de uygun görmeyerek tayinden vazgeçtim. Yüce Heyetiniz arasında şeref ve haysiyeti eksiltecek 86

87 hiçbir fiil ve hareketle tanınmamış olan bir arkadaşımıza hizmet teklifinin bu kadar çirkin şahsi münakaşa ile Yüce Meclisinizde şaibe uyandıracağını tabii ki bilemezdim. 6. Şimdiye kadar Maliye Vekâletinde tahsisat sarfiyatının ne gibi usul ve kanuna göre yapıldığına ve o Vekâletteki vazifem esnasında verilen harcırah miktarına dair sorunun cevabını, şimdiki Maliye Vekili Beyefendinin söz hakkı saklı kalmak üzere arz edeceğim. Maliye Vekâletini ne mühim şartlar içinde ve ne karışık bir vaziyette yürüttüğüm Yüce Heyetinizce malum olsa gerekir. Yüce Meclis henüz teşekkül ettiği ve henüz vekâletler tayin edilmemiş bulunduğu ve hatta vekâletlerin şekil ve mahiyeti münakaşa olduğu sırada geçici bir Heyet seçilmişti. Bu Heyetin müşterek mesuliyeti altında maliye işlerine ben baktım. İstanbul Mebuslar Meclisince kabul ve tasdik edilmiş iki aylık geçici bütçenin yürürlüğü sona ermiş, bu geçici bütçe gereğince verilmesi lazım gelen maaşlar 16 Mart 1920 tarihinden beri verilmemiş, memurlar, emekliler, dul ve yetimler ihtiyaç içinde kalmıştı. Diğer taraftan orduların askeri harekâtından dolayı lüzum görülen acil masrafların temini lazım geliyordu. İstanbul'un yaptığı geçici bütçede Ateşkes Anlaşması hükümlerine aykırı hareket etmemek endişesiyle harp masrafları kabul edilmemişti. Binaenaleyh Mayıstan itibaren yeni bir bütçe yapılması şarttı. Bu bütçe, İstanbul'un geçici bütçesi esası olamazdı. Tahminlere de imkan yoktu. Çünkü maliye teşkilatı henüz kurulmuş değildi. Hiçbir kayıt ve malumat bulmak mümkün olamayacaktı. Vilayetlerden alınacak malumatlar üzerine alınacak hesaplamalar da aylarca sürecekti. Diğer taraftan Yüce Meclisiniz, Mebuslar Meclisi gibi bir kabineyi yalnız bütçe ile denetleyen bir heyet değildir. Binaenaleyh bir taraftan bu zaruret ve imkânsızlıklarla vekâletlere Yüce Heyetinizin samimi olduğuna dayanarak Mayıs ve Haziran masrafları için izin verdim. Hatta İstanbul'dan maaş cüzdanları henüz gelmeyen emekli, dul ve yetimlere de maaşlarını ödedim. Bu iki ay zarfında da iyi, kötü bir bütçeye esas olacak malumatı topladık, iyi kötü bir maliye idaresi kurduk, en şiddetli bir zaman olmasına rağmen şuradan, buradan para bulmaya çalıştım. Bugün kanuna uygun esas olacak hesapları, bugün cephelerde çarpışan askeri kıtalarımızın temin edilen ihtiyaçlarını, bugün Memleketin dört köşesinde en müşkül dakikalarda vatani vazifelerimi hakkıyla yerine getirmiş olduğumu iftiharla ilan edebilirim. Vekâletlerime ait bütün hesaplar ise, her dakika tetkik ve teftiş olunabilir. Maruzatım bundan ibarettir. Sağlık vaziyetimle alakalı olan arkadaşların da gerekli görürlerse resmen teyit ve tasdik edebilecekleri gibi lüzumundan çok fazla beden ve zihin yorgunluğu, umumi kırıklık ve sindirim bozukluğundan çok muzdarip olmuş bir haldeyim. Bu mühim sebeplerin tesiri altında vazife yapmaya gücüm yoktur. İçişleri Vekili Hakkı Behiç 87

88 İçişleri Vekâletine Bugün gelen postadaki mektuplar arasında umumi tebligata uymayan, üzerleri kurşun kalemle "sansür edilmiş" yazısı okunur, okunmaz imzalı resmi mühürsüz bir taahhütlü ve üçü taahhütsüz ve göndereni bilinmeyen dört mektup alınmış ve sansür memurları tarafından usulü dairesinde açılarak tetkik edilmiştir. Her dördünün içinde sansüre muhalif bir şey yok ise de Emin Efendi adına taahhütlü olan ve mebus Ali Vefa Bey tarafından gönderildiği açıldıktan sonra anlaşılan mektubun içinde kısmen şahsınız ve büyük bir kısmı da benim hakkımda layık olmayan ifadeler bulunmaktadır. Mektup gönderilenin eline açık teslim edilirse sansür memurunu Mutasarrıfa ve Mutasarrıfı da kendisine şikayet etmeyi tavsiyeden ibaret olmasına binaen sansür memurları tereddüt ederek tanzim ettikleri kayıp tutanağıyla her dört mektubu makama gönderdiler. İcabında tetkikinden de vaziyet anlaşılacağı üzere mektubun açılma sebebi postalandığı yerde usule uygun sansür muamelesi yapılmamasından kaynaklandığına göre memurların bu hususta kusurları yoktur. Ancak mektubun içindekiler ne yazık ki ihtiras, yalan dolan şeyler, iftira ve memurlar aleyhinde şikayetten ibaret olduğuna göre mektubun sahibine verilmesi halinde kastedilen mesele meydana geleceğinden bunun Makamınıza takdim veya sahibine teslim edilip edilmeyeceğine izin verilmesini arz ederim. 30 Temmuz 1920 Antalya Mutasarrıfı Kemal MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Tuhaf tesadüf, hafiyelik var demektir. HALİL HULÛSÎ BEY (Karahisar): Hükümetin denetlemesine razı olmuyorduk, nerede kaldı o karar? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekili Hakkı Behiç Bey'in istifa dilekçesi de var, okuyorum. TBMM Başkanlığına Temennilerimin iyi niyetle karşılanmasını ve şiddetle muhtaç olduğum tedavim için İçişleri Vekâleti vazifemden istifamla beraber bir ay müddetle izinli sayılmamı istirham ederim. Şimdiye kadar bana gösterdiğiniz teveccühten dolayı şükranlarımı da arz etmeyi bir vazife sayıyorum, muhterem efendim. 2 Ağustos İçişleri Vekili Hakkı Behiç REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Soru ve gensoru önergelerine yazılı cevap olmaz efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hastadır, efendim.

89 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, İçişleri Vekilinin pek uzun olan soru ve gensoru önergelerine cevabını, artık yazılı gensoru cevabı diyeceğiz. Zannederim dinlediğimiz zaman iyice kavrayamadık, çünkü birçok maddeden ibarettir. Bir maddeyi dinlediğimiz zaman anladık, diğeri okunduğu vakit birinciyi unuttuk. Bu itibarla söylediği sözlerin hepsine tek tek cevap vermek ve onları münakaşa etmek imkanı yok. Arkadaşlardan birinin dediği gibi, gensoruya verilecek cevap yazılı olamaz, şifahi olur. Hastalıktan bahsediyor, tabii hastalık bir mazerettir. Gensoru müzakeresini istediği kadar tehir edebilir. Fakat Meclisi haberdar etmek şarttır. Binaenaleyh zannediyorum ki bu cevabı biz kabul etmek taraftarı olamayız ve kanun da bu merkezdedir. Usule uygun değildir. Çünkü bazı maddeler görüyorum ki İçişleri Vekili Bey birçok noktalarda haklı bulunuyor. Asıl olan mebusların falan memurun şuraya yahut buraya tayininin tenkit edilmesini ve bu itibara alınmayınca bunu vekilden sormayı uygun bulmuyor. Hakikaten biz falanca adam ne için tayin edildi, bundan daha kıymetlisi vardır, onu ne için kovdun diyecek olursak, bu şekilde hiç bir vekil iş göremez. Binaenaleyh burada yerden göğe kadar hakkı vardır. Haklı olduğu halde cevabının ifade tarzı adeta kendisini haksız gibi gösterdi. Bu bakımdan tenkit edilebilir. Pek sinirli yazmış, bunu ben de uygun görmüyorum. (hasta olduğu için sesleri) Gelir buraya şifahen cevap verebilir. Onun için tekrar edeceğim, söylediği şeylerin hepsi bir anda zihnimizde kalmayacağı için onlar hakkındaki mütalaamızı söyleyemeyeceğiz. Şimdiye kadar hangi usule göre sarfiyat yaptın demekte haksız değiliz, hakkımızdır zannederim. Ufak bir şeye cevap veremem diyemez bir vekil. Çünkü ortada milyonlarımızın nasıl harcandığını öğrenmek bizim vazifemizdir, zannediyorum. Bu itibarla tekrar ediyorum. Vekil Beyefendiye lazım gelen izni şimdiden verelim. Fakat iyileştiği vakit gelsin bunlara cevap versin, efendiler (hayır, hayır sesleri) DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Arkadaşlar, İçişleri Vekili Hakkı Behiç Bey'in cevabı okunduğu vakit ben katiyen şurada burada işittiğim gibi onu bir hasta gibi düşünmedim. Bilakis hak verdim. Bu arkadaşımızı hepiniz pekâlâ biliyorsunuz ve ben pek eski zamandan beri tanıyorum. Bu inkılâp ruhunu en iyi anlamış bir arkadaşımızdır. Gece, gündüz ne gibi şartlar altında işe başlayan bu arkadaşımız vazife aşkı ile işine sarılmış ve o sırada bazıları haklı, bazıları da bir vekili işgal etmeye gerek olmayacak kadar küçük sorular karşısında bulunmuştur. Bu yorgun arkadaşımızın samimi feryadını rica ederim, yanlış anlamayalım. Pek samimi olan bu arkadaşımız bizimle hasbıhal ediyor ve diyor ki... MUSTAFA BEY (Giresun): Siz onun vekili olmayınız, gelsin kendisi söylesin. Bir mebusun müdafaasına ne hakkınız vardır? DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Devamla): Bir mebus isterse bütün bir Meclise karşı da kanaatini ifade eder ve isterse etmez. MUSTAFA BEY Giresun): Yalandan hastalanıp da Meclise vasiyetname göndermesin. 89

90 DR. TEVFÎK RÜŞTÜ BEY (Devamla): Yalandan hastalanması, bu bir iddia. Ben kendisini müdafaa etmiyorum. O benim müdafaama muhtaç değildir. Ben bu cevap yazısından anladığım manayı size soruyorum. Herkes istediği gibi anlar. (anladık kâfi sesleri) İddia ediyorum ki Yüce Heyetin gösterdiği nümayişlerle de sabit olduğu gibi... (gürültüler, nümayiş sözünü geri al sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Meclis denetleme vazifesini yapıyor. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Devamla): Eğer bu nümayiş kelimesini yanlış anlıyorsanız geri alıyorum. Meclis göstermiştir ki haklı soruları pek iyi takdir ediyor. Tekrar ediyorum, Yüce Meclisi tezahüratıyla göstermiştir ki haklı soruları pek iyi takdir ediyor, haksız sözlerden asabileşiyor ve ekseriyet dinlemiyor, çıkıyor ne kadar çıkıyor ki salonu terk edip gidiyor. Meclisin çoğunluğunun gösterdiği bu haklı tezahürata hak verelim. Yerinde olmayan sorularla, ciddi işlerle meşgul olmak isteyen çoğunluğu rahatsız etmek doğru değildir. Biraz da insaflı olalım. ALİ VEFA BEY (Antalya): Sansür edilen mektuplar hakkında Antalya Mebusu Ali Vefa Bey adında birisinin mektubundan bahsedildi, o da benim. Ben bu mektubumu postaneye taahhütlü olarak verdim. Şayet sansür edilmemişse postane sansür etmemiştir. Zarfın üzerinde "sansür edilmiştir" işareti vardır. Hal böyle olmakla beraber sansürsüz giden bu mektubu Antalya sansürü muayeneye salahiyetli midir, değil midir? Bunu bilemem. BİR MEBUS BEY: Adresi arkasında yazılı idi. ALİ VEFA BEY (Devamla): Mutasarrıf Bey, kendisi de teyit ediyor ki bu mektubun içerisinde iç ve dış siyasete ait bir şey yoktur. Acaba bunun teşebbüsünden İçişleri Vekili kendi şahsını zikretmekte ne mana vardır. (jurnalcilik, alelade jurnalcilik sesleri) ALİ VEFA BEY (Devamla): Ben mecbur kaldım Emin Bey'e dedim, sansür edilmiş mektupların açılmasından dolayı sansürün takdirini Mutasarrıfa ve Mutasarrıf için de buraya yazınız dedim ve buraya yazıldı. Aldığım mektuplarda diyorlar ki sizin oradan gönderdiğiniz mektuplar burada açılıp bize veriliyor. Mutasarrıf Kemal Beyin bilhassa İçişleri Vekiline böyle yazmasının sebebi benim Antalya Mutasarrıflığına tayinimin bahis mevzu olmasıdır. Bu şekilde İçişleri Vekili'nin dikkatini çekip beni Mutasarrıf yaptırmamak maksadını takip ettiğini anlıyorum. Halbuki benim Mutasarrıflık için ne yazılı ve ne de şifahen müracaatım yoktur. Binaenaleyh evvela mektubun burada sansür edilip edilmediği tahkik edilsin ve sonra Mutasarrıfın salahiyeti haricinde ve siyasete dokunmadığı halde İçişleri Vekili'ne yazmasının tetkik edilmesini rica ederim. HASAN BEY (Dersim): Efendim ben Dersim hakkında bir kaç söz söyleyeceğim bir takım ağaların Dersime tayini... (gürültüler) İçişleri meselesi, malumunuz Meclis tarafından Hükümet icraatları için bir program verilir. Programı muntazam olmayan vekil iyi, kötü hata edebilir. Bunlara bir muntazam program vermedik. Şöyle 90

91 hareket edeceksin, böyle hareket edeceksin diyerek bir program veremediğimiz için tabii yaptığı icraatta hatalar görülecektir. MEHMET VEHBİ BEY (Karesi): Ben gensoru hakkında ve bunlara verilecek cevap hakkında söyleyeceğim. Ben bunların henüz zamanı gelmediğine inanıyorum. Yalnız vekil Beyefendinin verdikleri cevapta, İçişleri Komisyonuna ait bir ifade vardır. Geçen celselerde ben onun müdafaasını yapmıştım. İçişleri Komisyonunda gerek Jandarma Kanun Tasarısını ve gerekse Muhacirler Umum Müdürlüğünün lağvedilmesi hakkındaki teklifi müzakere edenken Vekil Beyefendiyi haberdar etmedik. Ben o Komisyonun ne reisi, ne raportörü ve ne de kâtibiyim. Yalnız o günkü Komisyon müzakeresinde bulundum. Reis Bey Raportör bulunmadığı için raporun müdafaasını yapıver dediler, ben de müdafaa ettim. Müzakerenin ne olduğunu bilemiyorum. Jandarma Kanununun müzakeresinde bulunmadım. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Bu mesele zaten bir hafta sonraya tehir edilmişti. Mademki şimdi İçişleri Vekilinin vakti yoktur, o da diğerleriyle beraber dâhil olsun. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekili istifasını gönderiyor ve affını talep ediyor. BİR MEBUS BEY: İzahatını versin, sonra istifa etsin. NAFİZ BEY (Canik): İçişleri Vekilinin yazılı olarak verdiği cevap kabul değildir. Çünkü gensoru müzakerelerinde vekil gelir, Meclis huzurunda vaziyeti izah eder. Arkadaşlarımdan bazıları yollu, yolsuz bazı sorular sorulduğundan üyelere azarlama gibi yahut ihtarda bulunmak gibi bir kaç beyanatta bulundular. Ben bunu yanlış buluyorum. Çünkü gensoru önergeleri verildiği vakit Mecliste okunarak ait olduğu vekâlete gönderilir. Şimdi bu gensoru önergeleri Yüce Mecliste okunmuş ve gündeme alınmaları kabul edilmiştir. İçişleri Vekilinin Yüce Meclisin huzuruna teşrif etmemeleri ve böyle İç Tüzüğe muhalif olarak yazılı cevap vermeleri kabul değildir. Hatta Meclise küçümseyici bir vaziyet takınmaları katiyen kabul edilemez. (doğru sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Meclise ait küçümseyici hiç bir ifade yoktur. NAFİZ BEY (Devamla): Mecliste böyle düşünülüyor. Eğer öyle olmasaydı buraya teşrif ederlerde izahat verirlerdi. Makamlarını işgal ettikleri zamana ait hesapları her vakit Yüce Meclise gelip vermeye mecburdurlar. Efendiler bu Memleketin idaresi sayılı ellere kalmamıştır. Arzu etmeyenler çekilirler, yerlerine başkalarını seçeriz. Bizim vekillerimizden her icraatı sormak hakkımız, cevap vermek de onların borcudur. Biz istediğimiz zaman onları buraya getirmek salahiyetine kanunen sahibiz. (bunlar malum şeyler sesleri) Efendiler, vekiller denetlenmekten hiçbir zaman korkmamalıdır. Biz de soru sormakta tereddüt etmeyeceğiz. İkinci mesele kalıyor ki o da sansür meselesinde önerge veren ben de soruyorum, muhterem arkadaşlar herhanginizin cebinde yırtılmayan mektup zarfı var? Zannederim yok- 91

92 tur. Mektuplarımız hep yırtılmış, okunmuştur. Bunun yırtılıp yırtılmamasında bir sakınca görmüyorum. Fakat mademki Yüce Meclis mektupların sansür edilmemesi için bir karar almıştır, bu karara vekiller hemen uyacaklardır. İşittiğime göre Hükümet bu Kanun hükümlerinin icra edilmesini tebliğ etmemiştir. Tebliğ etmiş de memurlar yerine getirmiyorlarsa yine mesuldürler. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyrulur mu efendim? Nereden işittiniz? Çünkü İçişleri Vekili tebliğ edildiğini söylüyor. NAFİZ BEY (Devamla): Ben İçişleri Vekili Bey'i teyit edeceğim. İçişleri Vekili Bey makamlarına geleli beş, on gün olmuştur. Yazılı cevaplarında daha evvelce tebliğ edilip edilmediğini bilemiyorum diyorlar. O halde tebliğ edilmediğini ima ediyorlar. Bana sorarsanız işittiğim doğru haberleri söylerim. Doğrudur ve resmidir, tebliğ edilmemiştir. Efendiler; malumunuz evvelce verilen karar gereğince, burada sansür mührü vardır. Arkadaşlar münavebe ile sansür vazifesini ifa ediyorlar. Buradan giden mektuplar ancak Mecliste sansür edilir. Başka tarafta sansür edilemez. Dışarıdan mebuslara gelecek mektuplar ise hiç sansür edilemez. Halbuki efendiler edilmiştir. Cebimde vesikam mevcuttur. Buradan mühürleterek gönderdiğim mektup mahallinde açılmıştır. Hatta üzerine bir ihtar yazmıştım ve demiştim ki, -Bu mektup başka sansür vazifelileri tarafından açılamaz....bunu Ilgın'da sansür memuru okumuş ve, -Ben açayım da gör....demiş ve açmıştır. Bunu da ben Posta Vekiline bir beyanname ile arz ettim. İşte bu haller bize bir hakarettir. Biz bu hakaretlere daima maruz kalıyoruz. Bilhassa Celalettin Arif Bey de bu hakarete maruz kalmıştır. Çünkü kendisine gelen mektuplar da açılmıştır. Ben bunları İçişleri Vekâletine arz ettim. Hatta resmi şekilde Celalettin Arif Bey'e gelen mektupların açıldığını işittim. Zannederim aslı da vardır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine ait bir önerge vardır. Müzakereyi kâfi görüyor musunuz? MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Reis Bey, müzakere usulü hakkında arz edeceğim. Efendim ben zannediyorum bu meseleyi elimizdeki İç Tüzük halletmeye müsait değildir. Çünkü ya Vekil kendisi gelip bizzat izahat verecek veya tarafından bir memur gönderip burada izahat verdirecektir. Fakat Vekil Bey istifa etmiştir. Ortada Vekil Bey yoktur, boş bir makam vardır. Şimdi o boş makama söz söyleyip duruyoruz. İstifasını kabul etmek mecburiyetinde değiliz. Hakkı Behiç Bey'i yeniden Vekâlete getirebiliriz. O vakit sorabiliriz. Şimdi vaktimiz boşa geçiyor. SIRRI BEY (İzmit): Ben istifanın Meclisçe malum olmayan yoldan çıkmış vaziyeti hakkında izahat vereceğim. Arkadaşlarım müsaade ederlerse izah edeyim. (hay, hay sesleri) 92

93 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Aslında Sırrı Beyefendiden evvel söz almış arkadaşlarımız vardır. Onlar müsaade buyururlarsa ve müzakerenin yeterliliğine dair önergeler itibara alınmazsa... (Sırrı Bey'i dinleyeceğiz sesleri) SIRRI BEY (İzmit): Her yerde ve her memlekette ve bizde de vekiller istifa ederken bunun hakiki sebebini gizleyerek, bir takım zahiri sebepleri öne sürerler. Ben eminim ki Hakkı Behiç Bey'in ifade ettiği istifa sebebi hakiki değil, zahiridir. Hatırlamanız gerektir, Cami Beyefendi istifa ederken demişti ki İçişleri Vekâletine benden sonra diğer birini seçer, onu da tecrübe edersiniz. İşte o tecrübe nihayet bir hafta devam etti. İşte bu tecrübe meselesi idi. Bundaki yanlışımız bundan ibarettir. Cami Beyefendinin izah etmek istediği mesele, işte burada görülüyor. Biz bunu bir bir anlamalıyız, ondaki yanlışımızı bulmalıyız. Eğer biz Behiç Bey'in istifasını icap ettiren sebebi izah ve o sebebi ortadan kaldıramazsak ve yerine bir kişi daha seçersek o da bir hafta sonra istifa edecektir. MUSTAFA BEY (Giresun): Şimdi İçişleri Vekilinin verdiği cevap meselesi ikileşti. O gelip şifahen cevap vereceğine yazılı olarak cevap veriyor ve nihayetinde de kendisi açıkça vekillikten istifa ediyor. O halde istifa meselesi başkadır, gensoru meselesi başkadır. Evvela bir diğerinin seçilmesi karara alınmalıdır. Binaenaleyh müzakereye lüzum yoktur, yalnız istifa meselesini karara alırız, öteki meseleler diğer bir güne tehir olunur, gelir izahat verir. CAMİ BEY (Aydın): Efendim vekillerden birisi hakkında verilen gensoru, ya siyasi mesuliyetle neticelenir veya güvenoyu alır. Binaenaleyh siyasi mesuliyet istifa ile nihayet bulur. Karşısızda müstafi bir vekil var. Binaenaleyh istifa ile beraber siyasi mesuliyeti son bulmuştur. Bir daha gensoruya cevap vermek mecburiyetinde değildir. Kanuni mesuliyet bahsine gelince, zannediyorum o her vakit olabilir. Binaenaleyh karşınızda istifa etmiş bir vekil vardır. Bunun tekrar gensoruya cevap vermesi mecburiyeti mevcut değildir. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim müsaade buyurun evvela müzakerenin yeterliliği meselesi var. Şimdi esas itibariyle burada bir istifa meselesi bahis mevzudur. Cami Beyefendinin istifası zamanında da istifanın kabul veya ret meselesi reye konulmadı ve doğrudan doğruya müstafi olmak üzere telakki edildi. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Kendileri ısrar ettiler. RIZA NUR BEY (Maarif Vekili): Efendim müsaade buyurun, şimdi Cami Beyefendi meseleyi güzel izah buyurdular Bu bir istifa meselesidir. Müzakereye bile lüzum yoktur. Bir vekil istifa etmiş bulunuyor. Cami Beyefendinin istifası zamanında mesele gibi kabul veya ret gibi bir şey meselesine girmedi. Bugün öyle bir şey yoktur. Bir istifa verildiği vakitte mutlaka ya kabul veya ret bahis mevzu olur. O da Yüce Heyetinize ait bir meseledir. Şimdi Meseleyi şu şekilde halledebilirsiniz. Yani verilen istifayı ya kabul edersiniz veya etmezsiniz, mesele budur ve bundan ibarettir. (oya koyunuz sesleri) 93

94 HÜSEYİN BEY (Elazığ): Hakkı Behiç Bey'e rica ederiz. Bakalım kabul ediyor mu, etmiyor mu? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz. Şimdi burada zannederim istifayı kabul etmeme meselesi doğrudan doğruya güvenoyu vermek demektir. Onun için yine bunu oya koymak mecburiyetinde kalıyoruz. İstifayı kabul buyuranlar, lütfen ellerini kaldırsın. (gürültüler, çoğunluk yok sesleri) BİR MEBUS BEY: İstifa mutlaktır, oya koymak icap etmez. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Reis Beyefendi, müzakerenin yeterliliğine karar verilmedi. Daha söz alan vardır ve benden sonra söz alanlar benden evvel söz söyledi. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hakkınız var efendim, müzakerenin yeterliliğine dair önerge vardır. Efendim müzakereyi kâfi görenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Peki efendim kâfi görüldü. Şimdi efendim, istifayı kabul veya ret meselesi var. (ret, kabul sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Müsaade buyrulur mu? İstifa meselesi hakkında bir şey söyleyeceğim. Reddedecek olursak tabidir ki gensoru meselesi kalmıyor. Eğer istifayı kabul etmeyecek olursak gensoru meselesi bakidir ve onun hakkında mütalaalarımızı söyleyebiliriz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz efendim. Bir hal çaresi arz edeyim. MUSTAFA BEY (Giresun): Müsaade eder misiniz? Elimizde Kanunu Esasi ve Meclis İç Tüzüğü var. Hiç istifa eden bir vekil istifa ettikten sonra istifasının kabul veya reddi hakkında oya müracaat usulü var mı? DR. RIZA NUR BEY (Maarif Vekili): Efendim cevap vereyim. Şimdi bir defa Meşrutiyetimizde, hem yasama hem yürütme salahiyetlerine sahip olarak bir Meclisimiz yoktu. Evvelce kabine teşekkül ettiği zamanda kabine reisi kendi arkadaşlarını kendi tayin ederdi ve arkadaşlardan birisi istifasını kabine reisine verirdi. Bugün vaziyet öylemidir ya? Bir vekil bugünkü vaziyetle istifasını doğrudan doğruya Yüce Meclisinize veriyor. Binaenaleyh istifanın kabul veya ret meselesi bahis mevzu olmalıdır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): İstifa kabul edilmediği takdirde... (şiddetli gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, şimdi müzakerenin yeterliliğine karar verildi, değil mi efendim? Bu da bende bir dereceye kadar fikir uyandırdı ki Hakkı Behiç Bey'in istifasını belki Yüce Meclisinizi kabul buyurmamak fikrinde görüyorum. (hayır sesleri, gürültüler) Müsaade buyurunuz efendim, sözümü kesmeyiniz. 94

95 NAFİZ BEY (Canik): Reis Beyefendi, oylamadan önce fikir beyan ediyorsunuz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Etmiyorum, yalnız kendisinin istifasını geri alıp almayacağını bir defa kendisine soralım. (hayır, hayır sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Reis Beyefendi, daha evvel Mecliste bu hususa dair uzun uzadıya müzakere cereyan etmiştir. Tutanaklar lütfen tetkik buyrulsun, katiyen Meclis karar vermemiştir. İstifa eden her vekilin istifasıyla vazifesi nihayete ermiştir. (hayır sesleri) Var efendim, bir ay evvel başkadır, bugün başka türlüdür. (gürültüler) BİR MEBUS BEY: O zaman güvenoyu meselesi idi. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): İtimat falan ne olursa olsun. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Haydar Bey önergemi okuyunuz. Bu mesele bir hafta sonraya tehir edilsin. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): O halde efendim Hakkı Behiç Beyefendinin istifası emrivaki oluyor. (hayır sesleri) Müsaade buyurunuz, oya koyalım diyorum koydurmuyorsunuz. (oya koyunuz sesleri) DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Cami Beyefendinin istifası güvenoyu aldıktan sonra kendi ısrarıyla olmuştu. Bu istifa öyle bir meseledir ki kabul veya ret, itimat veya itimatsızlık demektir. Herkes oyunu verir. Binaenaleyh bunu oya koyunuz bitiriniz, (gürültüler) MUSTAFA BEY (Giresun): Reis Beyefendi müsaade buyurunuz bu hususta söz söyleyeceğim. (gürültüler) İyilik ediniz, lütfediniz, bakınız bu adam kendisi için verilen soru ve gensoru önergeleri üzerine istifa ettikten sonra, daha buna itimat veya itimatsızlık oyunu nasıl vereceksiniz? (gürültüler) Daha izahat alınmadı, gürültü yapıyorsunuz, gürültüden ne çıkar. Gürültü etmeyiniz ayıptır, gürültü etseniz de kürsüden inmeyeceğim. İç Tüzük kaideleri içinde sözümü söyleyeceğim ve dinleyeceksiniz. (müzakere kâfi sesleri) Sözün hülasası kendisi hakkında soru ve gensorular verilen bir vekil kürsüye gelip Milletin vekillerine karşı cevap vermesi lazım gelir. (gürültüler) Lütfediniz, söz söyleyeceğim, sözümü kesmeyiniz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Rica ederim, Yüce Meclisin huzurunu ihlal ediyorsunuz. İç Tüzüğü tatbike mecburum. MUSTAFA BEY (Devamla): Rica ederim, ihlal etmiyorum. Onu ihlal edenler hakkında tatbik ediniz. Bir çift söz söyleyeceğim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): On çift söylediniz. MUSTAFA BEY (Devamla): Hulasaten şudur... (şiddetli gürültüler) 95

96 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Yarın saat altıda toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Beş gün sonra, 7 Ağustos 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekili Hakkı Behiç Bey in istifası hakkında Antep Mebusu Kılıç Ali Bey ve yüz on üç arkadaşının verdiği bir önerge vardır. Okutuyorum. TBMM Başkanlığına İçişleri Vekili Hakkı Behiç Bey in vekâlet vazifesinde yetersiz kaldığı iddiasıyla ifade edilen beyanatların yeterli bulunması ile adı geçen vekil hakkında güven oylaması yapılmasını, istifasının reddedilmesini, bu önergemizin ad okunarak oylanmasını ve sonra gündeme devam edilmesini teklif eyleriz. Antep Mebusu Kılıç Ali ve 112 arkadaşı MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): İşte bu önergenin verilmesiyle, ad okunarak oylama yapılmış zaten. Böyle bir şey hiç görmedim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, ad okunarak reye konulmasını teklif edilmiştir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendim, gensoru karşısında, istifadan sonra tekrar ad okunarak güven oylaması istemek bilmem doğru mudur? Yalnız arz edeceğim bir nokta vardır. Efendim, yazılı olarak verilen ve muhtelif gensorulara karşı verilen cevaplar kâfi değildi, efendim. Bunu kâfi diyerek gündeme geçmek yeni bir kötü icat etmektir. Ben bunun aleyhindeyim. (alkışlar, çok doğru sesleri) BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Hepiniz bilirsiniz ki, bahçelerde bir çiçek vardır. Dokununca bozulur. Bizim İçişleri Vekili Beyefendi de dokunma bana, küserim sana çiçeği gibi hemen küstü ve istifa ediverdi. Soru ve gensoru hakkı, Lehistan Meclisinin veto hakkına dönmesin. Her gün lüzumlu, lüzumsuz bir soru önergesi, bir gensoru teklifi ile bir iş yapmanın imkânı var mıdır? Efendiler, daha bir hafta evvel itimat reyleri verdiğimiz, güvenoyu verdiğimiz ve bir hafta evvel iş başına getirdiğimiz bir kişi hakkında, böyle bir gensoruya hiç lüzum yoktur ve katiyen uygun değildir. Zannediyorum biz içeride ve dışarıda ne kadar iyi tesir yapmak istiyorsak, burada güçlü bir Hükümet teşkil ettiğimizi herkese göstermemiz icap eder. Buranın Hükümeti ne kadar sağlam olur, biz bir hafta evvel verdiğimiz sözde ne kadar sebat edersek, şüphesiz kendi mevkiimizi de, Hükümetin mevkiini de, gayemizi de o dereceye kadar kuvvetlendirmiş oluruz. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Ağustos 1920), 1.Dönem, c.3, s.61-70, 96

97 MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Efendim mesele yalnız İçişleri Vekilinin meselesi olsaydı ben o kadar müteessir olmayacaktım. Fakat Memleketi düşman tarafından çiğnenmiş bir İzmirli olmam itibariyle kalbimden kopan feryadı dinlemenizi istirham ederim. Düşününüz ki bu Memlekette en mühim faktör muvaffakiyet, intizam ve asayişin muhafazasıdır. Üç aydan beri Memleketin her tarafında görülen isyanları bastırmış olan Hükümetimiz arzu ediyor ki Memlekette intizam ve asayiş daimi olsun. Bunun için de elinden gelen her türlü imkanları kullanmıştır. Ne yazık ki İçişleri Vekâletinin tecellisinden midir, nedendir? Hangi arkadaşımız bu işe teşebbüs ederse derhal hücum başlıyor. İlk teşebbüste Cami Bey gibi ilmi yüksek, hakikaten vatanperver bir arkadaşımızı getirdik, daha iki ay geçmeden henüz esaslarını kurmuştu bir hücum başladı ve sonra istifa etti. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Cami Bey kendisi istifa etti. MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Sözümü kesmeyiniz. Ben söyledikten sonra söylersiniz. Onun yerine vatanperverliği sabit, fedakâr, çalışkan bir arkadaşımızı bir hafta evvel İçişleri Vekili yaptık. Henüz programını çizmeden sekiz soru ve gensoru önergesiyle hücum edildi. (gürültüler) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Önerge vermek bir kanuni hak değil midir? MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Mademki kanuna göre söylüyorsunuz, ben de kanuna göre söylüyorum, İç Tüzük diyor ki, -Bir gensoru önergesinin ele alındığı celse üzerinden üç celse geçmeden veya bir hafta dolmadan diğer bir gensoru önergesi müzakere edilemez....henüz bir haftadan beri İçişleri Vekâletine gelmiş olan birine dört gensoru önergesi veriyoruz. Neden kanuni hareket etmiyorsunuz? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar). Onlar ayrı ayrı maddelerdir. MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Malumunuzdur ki İç Tüzüğe göre her mebusun gensoru önergesi vermeye salahiyeti vardır. Fakat şu arzu edilir ki gensorular Memleketin esas menfaatlerine zarar verecek şekilde olmasın. Henüz Memleketin asayişi yenice temin edilmiş, son zamanlardaki galibiyet sebebiyle Adana hadisesi, Ethem Bey'in muvaffakiyeti dolayısıyla asayiş temin edildiği böyle bir sırada içeride anarşiye yeni baştan meydan vermek... (gürültüler, anarşi yok sesleri) Rica ederim olanları unuttunuz mu? Düzce'de, Bolu'da çıkan isyanları unuttunuz mu? Halen de çıkacak diyorlar. Eğer Memlekette asayiş ve nizamın sağlanılmasını arzu ediyorsanız evvela mutlak huzuru tesis etmeliyiz. Gelişi güzel her hususta bir gensoru önergesi verecek olursak huzuru evvela biz ihlal etmiş oluruz. Memlekette gerek dışarıya karşı ve gerek içeride kardeşlerimize karşı Meclisin kuvvetli ve birlik olduğunu anlatmak için her halde bir hafta evvel karar vererek seçtiğimiz vekillere karşı bizim hemen gensoru önergesi vermemiz lazım gelmez. (alkışlar) Bu hareketle biz ne göstermiş oluyoruz? Evet, biz her anda her vakitte istediğimiz gibi hareket ederek vekilleri düşürebiliriz kanaatinde bulunuyoruz. O halde yeni 97

98 birisini getireceğiz, iki gün sonra onu da düşürecekler, bu Memlekette asayiş programını, intizam programını çizecek, bu Memleketin umumi siyasetine doğrudan doğruya oy verecek olan bir vekili gelişi güzel bir hafta sonra düşürmek her halde doğru bir hikmet olamaz. Binaenaleyh bizim verdiğimiz önergede yazılı olan esasın kabulü lazımdır. Çünkü İçişleri Vekili hasta bulunması sebebiyle Meclise gelememiş, gensoru önergelerine yazılı olarak cevap vermiş, biz 114 arkadaş bunu kâfi gördük, uygun bulduk. Kendisine güvenoyu veriyoruz ve istifasını reddediyoruz. Bu teklifin doğrudan doğruya oya konmasını teklif ve talep ederim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Madem ki vazifesi başına gelemiyor, bu doğru değildir. VEHBİ EFENDİ (Konya): İçişleri Vekili Hakkı Behiç Bey ben istemiyorum, istifa ediyorum diyor. Böyle diyen birine elbette sen duracaksın deyip bunda ısrar etmekteki manayı bir türlü anlayamıyorum. Bununla beraber benden evvel buraya çıkan arkadaşımız Hakkı Behiç Bey'in haysiyetini düşünüyor da neden Meclisin haysiyetini düşünmüyor? Efendiler, Meclisin de bir haysiyeti vardır. Meclis haysiyetini muhafaza ederse her şey intizama girer. Fakat dünkü gün verilen bir istifayı geri aldırmak için herkesi ayrı ayrı tenhaya, bir köşeye çekerek önerge imza ettirirsek Meclisin intizamını muhafaza edemeyiz. Meclisin intizamını muhafaza edemeyince dışarıya karşı da intizam gösteremeyiz. Bir hafta veya bir gün evvel tayin ederiz, bir gün sonra noksanını bulursak çeker indiririz. (şiddetli alkışlar) O salahiyet bizdedir. Haftada bir, hatta her gün bir gensoru önergesi vermeye salahiyetimiz vardır. Bu salahiyetten bizi kim menedebilir? Bununla beraber efendiler, şahıs tayininde ad okuyarak oylama olamaz. Bu, gizli oylama ile olur. Binaenaleyh eğer seçim yapılacak ise gizli oylama ile olmasını teklif ediyorum. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim zannediyorum ki yirmi, yirmi beş günden beri Mecliste Hükümet hakkında bir asabiyet var. Şahıs bahis mevzu değil, umumiyetle Hükümet hakkında. Çünkü Hükümete ait buraya ne gelirse Meclisin büyük bir kısmının asabiyetine sebep oluyor. Hakikaten gensoru önergesi verme hakkımızı inkar etmiyorum. Diğer bir arkadaşımızın dediği gibi icap ederse her gün, her dakika, hatta her gece bile önerge verebiliriz, o hakkımızdır. Yalnız bir şey var ki biraz ileri gidiyoruz. Gensoruya sebep olan maddeler var, olmayan maddeler var. MUSTAFA BEY (Giresun): Olmayan maddeler reddedilir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurun, istiyoruz ki arz ettiğim asabiyet sebebiyle Hükümet gelsin, daima karşımızda dursun. Ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum, hakikaten bu fena bir adettir. Bu asabiyet devam ettiği müddetçe zannederim ki vekillerden hangisi olursa olsun hakkıyla vazife yapamaz. Fakat Meclisin de asabiyette hakkı vardır. Görüyorum ki Hükümet, kanuni şartlardan kendisini kurtaramıyor. :Bu vaziyetin icabına göre esaslı işler görmüyor ve bugüne kadar görmedi. (gürültüler) Rica ederim riyakârlığa hiçbir vakit tenezzül etmem. Maliye Vekili Bey arkadaşımız seçileli daha dört gün oldu. Bize dört beş kanun 98

99 gönderdi ve her kanundan bu Memleketin hazinesi istifade edecek. Fakat bugüne kadar Hükümetin bu tarzda derdimize merhem olacak bir şey yaptıklarını görmedik. Fakat ben bunu onların çalışmadıklarına yormuyorum. Bilakis zannediyorum eski bir itiyat var. Mesela açık söyleyelim, Cami Bey'in ilmine hepimiz hürmet ederiz. Fakat diyordu ki elimde bu kanun bulundukça başka türlü hareket edemem. Efendiler, düşünmelidir ki biz bir ihtilal devrinde yaşıyoruz. Bu devre göre iş görmek mecburiyetindeyiz. Yoksa başka türlü hareket imkanı yoktur. Hatta devam itibariyle bile korkuyorum ki Babıâli zihniyetini devam ettiriyoruz. Onun için şimdi ben bu meselenin daha kötü bir şekil almasını arzu etmiyorum ve Meclisten arkadaşlarımın tamamıyla samimiyetinden eminim. Hükümetin hakikaten Memleketin menfaatlerine muhalif halleri görülmedikçe sık sık gensoruya davet etmeyelim ve Hükümetten de temennimiz şudur ki bu vaziyetin ehemmiyeti, nezaketini takdir buyursunlar ona göre çalışsınlar ve ona göre bize kanunlar göndersinler ve biz onların harekâtını görelim ve onları karşımıza daima çağırmak istemeyelim. Bize kendileri görünsünler. Sonra Hakkı Behiç Bey'e gelince, Vehbi Efendi'nin dediği doğrudur. İstifa eden birine geliniz, oturunuz denmez. Fakat yüz on dört imzalı önerge bunu gösteriyor ki bu arkadaşlar, yani imza edenler Hakkı Behiç Bey'i geri getirmek istiyorlar. Binaenaleyh buhran yaratmamak için 114 imzalı bu mühim önergeyi, arkadaşlar arasında ufak bir zıddiyet olmasını istemediğimden, bunu dikkate almalıyız. (gürültüler) Müsaade buyurun efendim, yalnız bir şey var ki Hakkı Behiç Beyin vermiş olduğu yazılı cevap ihtimal ki kabul edilebilirdi. Fakat arz ettiğim gibi pek asabi bir şekilde yazılmış ve Meclisin de asabiyetini pek çok artırmıştır. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Hastadır. ALÎ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Mademki Doktor Bey hasta olduğunu söylediler, o halde hastalığını kabul ederiz ve bir dahaki celsede iyileşince herhalde lazım gelen izahatı şifahen cevap versin ve gensoruya karşı asabiyet gösterip, ben bunu yapamam gibi bir kanaat göstermesin. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliği hakkında bir önerge vardır. Müzakereyi kâfi görenler ellerini kaldırsın. Müzakere kâfi görüldü efendim. Önergeyi ad okuyarak oya koyacağız. VEHBİ EFENDİ (Konya): Ad okuyarak olmaz Reis Beyefendi, gizli oy ile olur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Rica ederim, müsaade buyurunuz, talep edilen, yeniden diğerinin seçimi değildir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar Sahip): İstifa yoksa itimada da lüzum yoktur. (şiddetli gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim ortada bir önerge var. Bunu oya koyuyorum. Mesele bundan ibaret. 99

100 MUSTAFA BEY (Giresun): Efendiler, gensoruya davet edilince İçişleri Vekili gelip cevap vermeksizin, yazılı olarak cevap göndermiştir. Bu sebeple güvenoyu bahis mevzu olamaz. Bu önerge hiçbir hükme haiz değildir. Zira bir vekile gensoru önergesi verildiği vakit Meclisin huzuruna gelerek kendisinden şifahi olarak cevap verecektir. Yeri gelince, Millet kendi mukadderatına hâkimdir diyoruz. Kendimizi bütün Milletin emellerine hâkim kılıyoruz. Sonra alelade bir soruya cevap vermiyorsunuz. Her ne olursa harbi bahane ediyorsunuz, bilmem neyi bahane ediyorsunuz. Rica ederim, vekil orada yatacağına buraya gelse de bir saat cevap verse bundan ne zarar gelir? Bu önerge, kanunun tarif ettiği önergelerden hiçbirisi değildir. Binaenaleyh kabul edilemez. (gürültüler) Gürültü yapıp sözümü kesmek kimsenin hakkı değildir. Reis Bey, bu gürültü çıkaranlara kanunun tatbikini rica eylerim. Öyle lafla kürsüden inmiyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Sözünü kesmeyiniz, devam ediniz efendim. MUSTAFA BEY (Devamla): Rica ederim düşününüz, burada şahıs bahis mevzu değildir. 114 imza ile kanunun aksine olarak önerge veren arkadaşlara doğrusu teessüf ederim. NAFİZ BEY (Canik): Arkadaşlardan bazıları imzalarını geri alıyorlar. MUSTAFA BEY (Devamla): Öyleyse teşekkür olunur. Ben Hakkı Behiç Bey'i tanımam, hatta ömrümde bir defa meclisinde görüp merhaba demiş bir adam değilim. Fakat yaptığınız şu muamele bu Kanunu Esasi ile taban tabana zıttır. Memlekete karşı ayıptır, günahtır. Mamafih bu istifaya ne denir? Ortada koca bir istifa var. Efendim vazife edecekse istifasını geri alsın. (şiddetli gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şükrü Bey, istemiyorsanız dışarı çıkarsınız. Kâğıtlar dağılacak, rica ederim bağırmayınız. İç Tüzüğü tatbik edeceğim, sizi uyarıyorum. Sonra ihtar ve daha sonra salondan dışarı çıkarırım. HACI MUSTAFA EFENDİ (Ankara): Reis Beyefendi müzakere usulü hakkında söyleyeceğim. Biz oy pusulalarının toplanması hakkında karar vermedik. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Yüz on dört imzalı bir önerge var, onu reye koyuyorum. (şiddetli gürültüler) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Kanunu Esasi hükümlerine aykırı olan o önergeyi reye koymaya hakkınız yoktur, kanunlara aykırıdır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şükrü Bey söz söyleyecekseniz kürsüye gelip söyleyiniz. Bağırıp Meclisin sükûnetini ihlal etmeyiniz. Mamafih müzakerenin yeterliliğine karar verilmiştir. 100

101 (Milletvekillerinin çoğu ayaktaydı. Gürültülerin şiddetlenmesi üzerine Meclis Başkan Vekili oturuma kısa bir süreliğine ara verdi. Aradan sonra diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi. Üç gündem maddesi görüşüldü ve ) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin bir telgrafı vardır. Onu da okuyacağız. TBMM Başkan Vekili Celâlettin Arif Beyefendiye Bugün sabah saat dokuzdan sonra Konya'dan Pozantı'ya gidilecek ve aynı gün akşamı da Pozantı'dan Konya'ya trenle geri dönülecektir. Cumartesi günü Ankara'da ve Mecliste bulunmaya gayret edeceğim. O gün Ankara'ya yetişmek mümkün olamazsa, İçişleri Vekâleti meselesinin müzakeresinin dönüşüme kadar tehir edilmesini rica ederim. Büyük Milet Meclisi Reisi Mustafa Kemal (uygundur, uygundur sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin tehirini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. BİR MEBUS BEY: Bu hususta söz istiyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun anlamadım. Ellerinizi kaldırdınız dedim, çabuk indirdiniz. Sonra birisi söz söylemeye başladı, anlaşılmadı. Efendim tehiri kabul edenler lütfen bir daha ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi, Efendim. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (7 Ağustos 1920), 1.Dönem, c.3, s , 101

102 14 AĞUSTOS 1920: BURSA NIN İŞGALİNDE İHMALİ GÖRÜLEN YÖNETİCİLER HAKKINDA VERİLEN GENSORU ÖNERGELERİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 48.Birleşim, Gündem: 5/4) Bursa nın Yunanlılar tarafından işgali üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçtiği halde, Mecliste bunun öfkesi hala dinmedi. Bursa Valisi, Kolordu ve Tümen komutanları hakkında verilen soru önergesi görüşülürken, bu önerge Hükümete verilen gensoruya dönüştü. Genel Kurmay ve Garp Cephesi Komutanlığı, adı geçen komutanların, askerlik gereği geri çekildiklerini açıkladılar. Mustafa Kemal Paşa da sorumluluğu üzerine alarak, geri çekilme emrini kendisinin verdiğini söyledi. (Bursa nın Yunan işgaline uğramasında hataları ve ihmalleri olduğu iddiasıyla, Bursa Valisi Hacim Muhittin Bey, Kolordu Komutanı Bekir Sami Bey ile Tümen Komutanı Aşir Bey in azledilmelerine ve Harp Divanına verilmelerine dair Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Şükrü Bey in, İçişleri Bakanlığına ve Genel Kurmay Başkanlığına verdiği iki soru önergesi okundu. Önergeler tutanakta bulunmamaktadır.) İSMET BEY (Genel Kurmay Başkanı): İki önerge birbiriyle alakadar olduğu için ben her ikisine birden cevap vermek istiyorum. Bunlarda üç nokta bahis mevzu ediliyor. Birincisi adı geçen kişilerin Bursa ve Alaşehir in düşmesine sebep gösterilmesi, ikincisi bu kişilerin vazifelerinden azledilmeleri, üçüncüsü de ne için harp divanına teslim edilmedikleri meselesidir. Birinci noktaya cevap veriyorum. Bursa ve Alaşehir in düşman eline geçmesi, kumandanların kusurları neticesi değildir. Bu felaketler, ateşkesten sonra ve özellikle İzmir in işgalinden beri devam eden devrede, Ordunun ve memleketin iç ve dış düşmanlar tarafından ortaya koydukları tahribat neticesidir. Bu felaket tarafımızdan tahkik edildi. Bizim tahkikatımıza cevaben Garp Cephesi Kumandanının elimizde bu hususa dair raporları vardır. Üçüncü noktaya cevap veriyorum. Sözü edilen kişilerin vazifelerinden ayrılmaları, hatalarının resmen teyit edilmesine delil olamaz. Bu mesele hakkında Cephe Kumandanı harp divanına verilme için bir sebep görmediğini de belirtmiştir. Raporun bununla alakalı kısmını okuyalım. Genel Kurmay Reisliğine Büyük Millet Meclisinin ısrarlı arzusu üzerine Albay Bekir Sami Bey, Hükümet kararıyla 20.Kolordu Kumandanlığından alınmış ve Yarbay Aşir Bey ise Büyük Millet Meclisi Tetkik Heyetinin Uşak cephesini yaptığı teftişte gösterdiği lüzum üzerine, Muğla ve Antalya Havalisi Kumandanı Kurmay Yarbay İzzettin Bey ile yer değiştirilmiştir. Binaenaleyh bu hususta Cephe Kumandanlığının ne arzusu ve ne de bir emri olmamıştır. Bu komutanların harp divanına verilip verilmemelerini tayin hakkı ise Büyük Millet Meclisinden evvel, Garp Cephesinin bütün sevk ve idare mesuliyetine sahip olduğum için bana aittir. Ben tetkikatın neticesinde bu kumandanların harp divanına verilmeleri için esaslı bir 102

103 sebep görmedim. Bu tetkikatıma ait teferruat, ihtiyaç olması halinde Büyük Millet Meclisine gönderilmek üzere hulasa edilebilir. Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat İSMET BEY (Devamla): Aldığım bu malumat gösteriyor ki tetkikat neticesinde bahis mevzu olan komutanların kusurlarının, harp divanına gönderilmelerine sebep teşkil etmemektedir. Zaten bu komutanlardan Aşir Bey, azlettirilmemiş, yalnız Millet Meclis Heyetinin teftişi esnasında vazifesi değiştirilmiştir. Bursa Valisi Hacim Bey in ise askeri harekâta dair hiç münasebeti yoktur. HAŞİM BEY (Çorum): Niçin vali oldu da gitti? İSMET BEY (Devamla): Bununla beraber niçin Hükümet böyle bir sebep olmadığı halde, kusurları olmadığı halde, bunları niçin değiştirmiştir? Burasını izah edeyim. Harekâtın en mühim devrelerinde bu kumandanlar için fazla söz söylenmiştir. Bu kadar mühim zamanda, özellikle dışarıya karşı emir ve kumandanının münakaşa götürür ellerde bulunduğu intibaını vermemek mecburiyetinde idik. Onun için, hakikat ortaya çıkasıya kadar, Bursa cephesinde bulunanları Hükümet vazifeden aldı. Ağır vazifeler başında bulunan kumandanların şahısları hakkında tahkikat sonunu beklemeden suçlanmaları, düşmana karşı şahsi haysiyetin emniyette olmadığı düşüncesini vermiştir. Bu hususu bilhassa dikkate almanızı arz etmeyi vazife bilirim. Bu hususta yine Garp Cephesi Kumandanının bu kumandanlar hakkındaki mütalaasını okuyacağım. Genel Kurmay Reisi İsmet Beyefendiye, Bir kumandan ya sevk ve idare hatasından veya muharebedeki korkaklık ve hıyanetinden harp divanına verilir. Albay Bekir Sami Bey in, makamınıza takdim edilen günlük raporlarından anlaşılacağı gibi, sevk ve idarede bir hatası yoktur. Albay Bekir Sami Bey Dünya Harbinin başında subay olarak harbe girmiş ve daha sonra tümen kumandanı olarak Kafkas Dağlarında, Irak Sahralarında, Osmanlı kahramanlığını yaşatmış ve düşmanlarımıza bunu göstermiş üstün kumandanlarımızdandır. Milli hareketimizdeki fevkalade vatansever hizmetlerine gelince, hepimizin malumu olduğu üzere, ateşkesi müteakip derhal Anadolu ya geçerek düşman zulmüne karşı isyan bayrağını açmıştır. İzmir cephesini kuranlar arasında bulunmuş ve İstanbul un bir mahallesi mesafede bulunan ve muhalif valilerin yıkıcı telkinlerine kapılan Bursa gibi bir şehre, Milletin gaye ve meşru müdafaasını iki seneden beri korkusuzca yerine getirmiştir. Vaatlere, idam tehditlerine karşı durmuş olan, ahlaki vaziyetiyle ve vicdani temizliğiyle mühim ve asil bir askerdir. Yarbay Aşir Bey e gelince, bu Kumandanda da sevk ve idare hatası görmedim. Verdiğim vazifelerde kendisi bir nefer gibi ileri karakolda soğukkanlılık ve sükunet gösterdi ve geri çekilirken de cephede cephane ve malzemelerinin dağılmadan, düşmana bırakılmadan topar- 103

104 lanmasını sağladı. Aşir Bey, Irak ın en felaketli ve muharebesinde de mühim vazifeler yapmış ve tümen kumandanlığına güvenilen bir kumandan olduğunu, kendisini tanıyanlardan işittim. Binaenaleyh kendisinin mesuliyetsiz bir hal ve hareketini görmedim. Antalya ve Muğla Havaisi Kumandanlığına tayin etmiş olmama da sebep budur. Milli hareketteki hizmetlerine gelince, beş altı aydan beri bu cephenin sevk ve idaresinde bulunuşu, muvaffak olduğunun delilidir. Sözüme nihayet vermeden önce bir noktayı açıklama istiyorum. Bilhassa bu Yunan taarruzunda ortaya çıkan bir fikir, subay ve kumandanların halk dedikodularında bile hedef tahtası olmalarıdır. Güya askerlerin firarına subaylar sebebiyet vermişler. Bu saçma sözleri, Uşak cephesinde firar ederken çevirdiğim askerlerden ve halktan işittim. Fakat bu sözlerin asker veya halk ağzından çıkması, bu söylenenlerin bir propaganda tertibi olduğuna en açık ve canlı bir şahittir. Beş senelik Dünya Harbinde, akıllara durgunluk veren fedakarlık ve kahramanlıklar yaşatmış olan Osmanlı kumandanlarının, bunca mahrumiyetlere ve felaketlere rağmen aynı asil ruhu taşıdıklarını temin eder ve Vatanın kurtarılması, Milletlin istiklaline kavuşması mesuliyetini almış bulunan kumandanların, her türlü şüpheden uzak bulundurulmalarını, meşru haklarının korunmasını herkesten ehemmiyetle rica ederim, Efendim. Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat İSMET BEY (Devamla): Beyanatıma son vermeden önce bir hususu arz edeyim. Biz tabii ki bir taraftan vazifenin iyi bir şekilde yapılıp yapılmadığını ısrarla takip ediyoruz. Bununla beraber diğer taraftan da Yüce Meclisinizin kanaat ve hissiyatına tercüman olarak, kumandanından erine kadar, düşman karşısında vatan müdafaası için çalışan bütün Ordunun ve bütün mücahitlerin, her şeyin üstünde tutulduğunu, her münasebetle anlatmaktan bir an bile geri kalmıyoruz. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, İsmet Beyefendi nin izahatlarından anladığım bir şey vardır. Ortada mesul olan kimse yoktur, yalnız bir hadise vardır. Acaba bu hadisenin mesulleri kimdir? Herkes en iyi surette vazifesini yapmışlar ama niçin terfi etmemişler? Raporlara göre bu kişilerin terfi ettirilmeleri lazım geliyor. Sonra Paşa Hazretleri, hepimizin hürmetini taşıyan bir heyetle cepheye gittiler. Onlar da tetkikat yaptılar. Onlar bize hissiyatlarını söylerken, o gün bunların mesul olduklarını, vazifelerini yapmadıklarını söylediler. Refik Bey, o vakit ben işaret etmiştim, Bursa Vali ve Kumandanı hakkında önergemde yazdıklarımı şifahen söylediler. O günkü beyanatı okunursa tamamen benim bu ifadelerimi teyit ettiği anlaşılır. Hatta Paşa Hazretlerinin ifadelerinde de şöyle bir söz vardır. Garp Cephesine taarruz edildiği zaman, kumandanın... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Bendeniz o sözleri gizli celsede söylemiştim. Bunların aleni celsede söylenmesini doğru bulmam. 104

105 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Peki Efendim, bendeniz o sözü bırakıyorum. Sonra aleni celsede diğer bir arkadaşımız da, Rasih Efendi de taarruza karşı konulmadığını ifade ettiler. Bunlar gösteriyor ki cepheleri tetkik ve teftiş için giden bu arkadaşların kanaatleri de gösteriyor ki bunlar vazifelerini yapmamışlardır ve ortadaki hadise de yapmadıklarına işaret ediyor. Bu meselenin bugün burada daha açık ve seçik tetkikini münasip görmüyorum. Yalnız bir şey teklif ediyorum. Yüce Heyetinizden bir tahkikat yapılmasını temenni ediyorum. Çünkü orta yerdeki hadise ile Kumandanın raporu birbirini tutmuyor, çelişki var. Binaenaleyh mütehassıs bir heyet seçilsin, tahkikat yapılsın, ondan sonra bu mesele halledilir. (doğru sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim bu son hadise için Mecliste birçok sözler söylendi ve geçen gün de arz ettiğim gibi tahkikat yapılmadan arkadaşları tenkit etmek doğru değildir. Ben Bursa hadisesi olduğu zaman Bursa'da bulunuyordum. Hakikaten Genel Kurmay Reisi Beyefendinin vermiş olduğu izahata göre bu felaketin sebepleri pek çoktur. Öyle bir şahsın, bir kumandanın, bir kişinin idaresizliği, kabiliyetsizliği yüzünden meydana çıkmış bir felaket değildir. Bu öyle olmakla beraber, herhalde kumanda heyetinin de vazifesini hakkıyla yaptığını iddia edemem. Mamafih askerliğe dair bu gibi meselelerin böyle aleni celsede, bilhassa böyle bir zamanda, söylenmesini münasip görmüyorum. Yalnız şunu rica edeceğim ki bizim ulu orta kumanda heyetini, subay ve kumandanları tenkit etmemiz uygun olmadığı gibi, kumandanların da maiyetlerinde bulunan bazı subaylar hakkında, bizler tarafından haklı veya haksız bir kanaat hasıl olmuş olan subaylar hakkında, hiçbir açık nokta bırakmayacak şekilde müdafaa etmeleri de uygun değildir. Mesela Aşir Bey, Bekir Sami Bey için Garp Cephesi Kumandanı Paşa Hazretleri diyarlar ki Irak'ta şöyle yaptı, böyle yaptı. Biliyorum ki İzmir taraflarında bir hayat uyandırmak üzere, bilhassa Balıkesir taraflarına gönderilmişti. Binaenaleyh itimat edilir bir subaydır. Fakat Aşir Bey ki gayet muhterem biridir, kendisini tanırım, kurmay subay olduğu halde uzun müddet, dokuz sene Denizyolları İdaresinde müdürlük yaptı ve oradan azledildi. Rica ederim, onun azledilmesi de ufak tefek bir kabahati olduğunu gösteriyor. Bir taraftan tamamen kötülememekle beraber, diğer taraftan da tamamen temize çıkarmamak lazım gelir zannederim. Yani bundan maksat, kumandanların gayet kati bir ifade ile kesip atmaları, arkadaşlarımız arasında söylenen sözlere karşı bir set çekmeleri hoş bir tesir bırakmaz. Bu itibarla her iki tarafın da yani gerek bizim ve gerek kumanda heyetinin birbirimizin düşüncelerine riayet etmek lazımdır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim yalnız anlaşılmayan bir husus var. Bazı üyeler diyorlar ki bu bir soru önergesidir ve önerge sahibinden başkasına söz verilemez. Bu doğrudur, lakin bu aynı zamanda bir gensorudur. O sebeple herkes konuşabilir. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Efendim bizim pek eskiden kalmış bir adetimiz vardır. Tarihleri açarsanız göreceksiniz ta Viyana önünden geçtiğimiz günden beri, Macaristan ovalarından kaçtığımız günden beri, Tuna yalılarında yayıldığımız günden beri bir şey duyuyorduk, ne duyuyorduk? Kumandanlara balıklar içerisin- 105

106 de, karpuzlar içerisinde altınlar geldi, liralar geldi, dinsizler bizi sattı, ne yalpalım. Elimizde silah yoktu. Arkamızdan imdat, kuvvet göndermediler, kaçtık. Yoksa eğer dinimiz uğrunda başımızdaki subaylarımız, kumandanlarımız çalışsaydı biz kaçar mıydık? Biz kılıcı çektik mi ta yerin altındaki sarı öküzü bile doğrardık ve diğer tarafa geçer giderdik, derler. Şunu iyi bilelim ki subaysız ordu yaşayamaz. Her milletin fertleri içinde şüphesiz iyisi de bulunur, kötüsü de. Eğer bizde teşkilat ve subaylar bulunmasaydı, bizim de Fas gibi, Buhara gibi şimdiye kadar çoktan yerimizde yeller esterdi. Ben şuna eminim ki ve cephenin yakınında bulunduğum için görüyordum ki subaylar aleyhinde hakikaten müthiş bir propaganda var. Bu, düşmanlar tarafından yayılmış kötü, alçak ve fena propagandadır. Yalnız şunu da bilelim ki subaylarımız bu işte hakikaten birçok yerlerde fedakarlık gösterdiler ama bazı yerlerde göstermediler. Bununla beraber kaçan askerlerin hepsi diyorlar ki bizi fedakarlığa sevk etmediler sözü yalandır. Yemek pişmiş, buğuları tütmekte olan yemeği yiyemiyorlar, kaçıyorlar. Sonra utanmadan geliyorlar bunu subayların üzerine atıyorlar, subaylarda kabahat buluyorlar. Şunu da anlamak isterim ki subayların bu işte kabahati olmakla beraber, mesele Aşir Bey üzerindedir. Aşir Bey hakikaten harp divanına sevk edilmeye müstahaktır. Bir kere 1892 doğumlu erleri terhis ediyor. Karşısında teşkilatı mükemmel bir düşman varken asker nasıl terhis edilir? Bayram münasebetiyle subaylarına izin veriyor. Halkı heyecana düşürüyor. Neden bunları düşünemedi? Bunları düşünemediği için bu adamın büyük bir cezaya maruz kalması icap eder. Bunlar ondan sorulmazsa, geçen felaketlerin tekrar edeceğinden emin olunuz. İyi veya kötü ne yaparsa yapsın. İyilik yapan mükafatını, kötülük yapan da cezasını görmelidir. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Ben gensoruların daima belli bir konuya ait olmasına taraftar olduğum için, Bursa ve Uşak havalisi hakkında söz söylemeye kendimi salahiyetli görmüyorum. Fakat bu son facialar dolayısıyla cephelerde meydana gelen çöküntü ve diğer münasebetsizliklerden bahsedildiği ve kendim de Aydınlı olduğum için, herhalde Aydın Kumandanı hakkında söz söylemeye hakkım vardır. Her ne kadar Aydın ın vaziyeti hakkında önergede bir bahis yoksa da burada bazı hususları söylememi müsaadenizi rica edeceğim. Kumandan meseleleri, hakikaten bazı üyelerin dediği gibi, Ordunun can evinden vurmak için uydurulmuş bir propaganda olduğuna herkesin az çok kanaati vardır. Esas olmak üzere bu böyle kabul edilmekle beraber bazı fenalıklardan, bazı subay, kumandan ve kumanda heyetlerinin hiç kusuru olmadığını söylemek de bilerek hakikati örtmek demektir. Bunların en iyi ve canlı misali Aydın cephesini idare eden Albay Şefik Bey in şahsi kusur ve kabahati, hatta daha ileri derecede, kabahat derecesini geçmiş olan hareketleridir. Şefik Beyefendi Hazretlerinin bazı harekât ve takibatta bulunulmasını bu kürsüden değil, fakat hususi şekillerde makamında bir kaç defalar rica ve istirham etmiştim. Bazen yapılacaktır, yapılıyor ve bazen de yapılamaz gibi cevaplar almakla beraber ümitsiz de kalmamıştım. Üzülerek burada söylemek lüzumunu görüyorum. İlk defa İzmir i Yunanlılar işgal etmeye başladığı zaman bu subay Aydın'da kumandan idi. Aydınlılar memleketlerini müdafaa etmek arzusunda idiler. 106

107 Aydınlılar bu kararı fiilen başlamadan önce, doğrudan doğruya kumandana gitmişler ve istirham etmişlerdir. Rica ederiz, en münasip bir yer olan Aziziye sırtlarına çekilelim, yirmi dört saat zarfında Aydın'dan beş yüz kişi size katılacağız, siz önümüze düşünüz ve kumandayı alınız, filan mahalde müdafaa edelim dedikleri zaman, ben resmi bir kumandanım, bu gibi harekâta iştirak edemem ve sizinle hiç bir surette birlikte iş yapamam demiştir. Bu sözler, Aydınlıların galeyan eden duyguları üzerine soğuk su tesiri yapmıştır. Daha ufak tefek aynı şekillerde sözler söyledikten sonra, Aydın'a Yunanlıların gelmesinden bir kaç gün evvel, Şehri terk etmeye karar veren bu kumandan, cephane deposunu ateşlemek emrini depo memuruna verdikten ve ahaliye hiçbir söylemeden, İtalyan himayesine geçercesine, asıl müdafaa mıntıkası olacak Aydın demiryolu güzergahına, Çine'ye çekilmiştir. Bilmem ki ikisi de düşmandır, birisi belki daha çok düşmandır. Kendisine Mutasarrıf vasıtasıyla, cephanenin imhasını hemen yapmaması, Yunanlıların Aydın a gelmesine daha iki, üç gün müddet olduğu, bu cephanenin Menderes Köprüsüne kadar halk tarafından naklinin mümkün olduğu, rica edildiği halde, askerler verdikleri karardan dönmezler demiştir. Ben Aydın'da milli harekâtı meydana getirmek için İngiliz temsilcilerin gözü önünde, nutuk verenlerden olduğum için Yunanlılar gelmezden evvel kaçmak mecburiyetinde kaldım ve Şehri terk ettim. On gün sonra bir şekilde yine Aydın a girdim ve direniş için çalıştım. Milli hareket başladı ve Yörük Ali'nin meydana çıkardığı cesaret ile Yunanlıların karşısına çıkıldı. Üç bin altı, bin kadar yerli Rum milis kuvvetlerine ve pek çok top ve mitralyöze sahip olan bu Yunan Ordusu perişan bir surette, kırk sekiz saatten fazla süren bir harp neticesinde geri çekildi. VEHBİ EFENDİ (Konya): Kumandan nerede kaldı? DR. MAZHAR BEY (Devamla): Kumandan Kuva-yı Milliyenin peşinden geliyordu. Gelmesinin sebebi, Kuva-yı Milliyenin kurtardıkları yerlerin emniyetini sağlamak içindi ve Aydın hadisesinde bundan başka bir şey yapmadı. Aydın a tekrar geldiğinde şehir yanıyordu. Bizzat ben müracaat etim, düşman gitti fakat içerideki düşman, yani yangın şehri bitiriyor dedim. Tabii hiç bir kimse ehemmiyet vermedi ve yangın kendi kendine söndü. Kumandan doğrudan doğruya Kilise ve civarında Rumları toplayarak emniyete aldı ve kendi eliyle onlara ekmek dağıttı. Hatta bizzat ben, orada izinli bulunan bir albayın refakatinde, mücahitlerin yaralarını sarıyorduk. Sarmak için sargı bezi kalmamıştı. Hastanenin çarşaflarını yırttık, onlarla sargı sardık. Onlar da bitti. Askeri depoda yüz milyonlarca sargı bezi vardır. Lütfedin, merhamet edin dedik. Çarşı eczanelerini gözünüz görmüyor mu dedi. Belediye üyelerinden bir kaç kişi ile çarşı eczanelerinden sargı bezi tedarik için gittik, fakat yerinde yeller esliyordu. Eczane namına bir şey kalmamıştı. Bu anda harekâtın ikinci günü, Germencik ahalisi tarafından gönderilmiş bir kısrak üzerine binmiş bir köylü yeşil bir zarf içinde bir mektup getirdi. Evvela bize geldiği zaman mektubu kumandana götürdü. O mektupta, Yunan kuvvetleri Germencik ve havalisi tarafından topladıkları yerli Rumlar ile beraber kuvvetlerini artırarak gelmektedir diye ihbar ediyorlardı. Bizimle alay ettiler. Efendim siz kartalları tayyare görü- 107

108 yorsunuz, ihtimal gelenleri kırk bin görüyorsunuz, bir şey yoktur, Türk'ün bu dayağını yiyen düşman bir daha gelemez, Yunanlıların Türk'ün kaç defa dayağını yemiştir onu iyi bilir diye bizi dinlemediler. Bizim de söyleyeceğimiz söz bundan ibarettir. Bunu söylemekle beraber, Şefik Bey aynı zamanda şunu da demişti ki ben tümen kumandanıyım. Resmen bu harekâtın içinde değilim. Bir Kuva-yı Milliye vardır, onun da başında Hacı Şükrü Bey vardır, ona gidiniz, o bunları yapabilir, demiştir. Ben kumanda başında değilim demişti. Halbuki beyefendiler, o zamanın İstanbul Harbiye Nazırının bir emri vardı. İzmir in Yunanlılar tarafından işgalinde, yalnız İzmir Şehri dir denilmiştir, hudutları tayin edilmemiştir. Binaenaleyh üzerinize doğru gelen Yunan kuvvetlerine şehirlerinizi vermemek için müdafaa ediniz, diye Harbiye Nezaretinden bir emir almış olan bu muhterem zat, ne Aydın ı müdafaa etmiş ve ne de ikinci defa tecavüze uğrayan Aydın ın müdafaa kumandanlığının kendisine ait olduğunu kabul etmiştir. Milli kuvvetlerin kumandanı vardır, ona gidiniz demiştir. Bilmem bunlar ne dereceye kadar doğrudur? Ben kendime ait, şahit olduğum şeyleri ve düşüncelerimizi arz ediyorum. Şahsi hiç bir garezim yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Affedensiniz, Albay Şefik Bey nerededir? DR. MAZHAR BEY (Devamla): Kendisi izin alarak Antalya taraflarına savuşmuş ve orada çiftlik kurmakla meşgul imiş. HAŞİM BEY (Çorum): Otuz altı deve yükü eşya götürmüş. DR. MAZHAR BEY (Devamla): Daha sonra 56.Tümen Kumandanlığına tayin edildiğini işittim. Doğrusunu bilmiyorum. Aydın tekrar düşmanın eline geçmezden evvel efendiler, dört gün Aydın'da oturduğumuz müddet zarfında otuz bin sandığa yakın cephanenin, trenlerin işlediği yere kadar sevk edilmesi mümkün iken, yalnız beş yüz Hıristiyan ailesini Denizli'ye nakletmek ve kendisinin hususi eşyalarını nakletmekle meşgul olmuş ve bütün cephane Yunanlılara terk edilmiştir. Bir milyon lira kıymetinde malzeme ve tamamıyla hastane orada terk edilmiştir. Bir kilo sargı bezini kendisinden alamadığımız o kumandan, bir milyon liralık malzemeyi orada terk etmiştir. Dört gün boyunca trenler bizim elimizde, serbest işlemiştir. Menderes hududunun, demiryolu hattının İtalyanlar için hudut olduğunu bildiği halde ve biz de hepimiz bildiğimiz ve söylediğimiz halde, düşmanın Çine tarafına geçip demiryolu hattı boyunca Nazilli istikametinde yürüyebileceğini bir parça düşünebilen insanlar da olduğu halde, Kumandan yine topuyla, tüfeğiyle, Çine'ye çekilmiştir. Yine o İtalyan mıntıkasına çekilmiştir. Zavallı halk Aydın'a bir saat mesafede Umurlu civarında yeni bir cephe tutmaya başladı. Hacı Şükrü Beyefendi de orada idi. Ufak bir hata neticesi orada yaptığı ikinci ufak çarpışmayı nasılsa kaybetti. Köşk e geldi, cepheyi orada kurdu. Bu zamanlar Şefik Bey orada oturuyordu. Bir buçuk ay, Denizli'den şehit Albay Tevfik Bey ve Mutasarrıf Faik Bey devamlı telgraf başında Şefik Bey i arıyorlar, bulamıyorlardı. Hatta daha Aydın'a Yunanlılar yaklaşmazdan evvel Şefik Bey yine Aydın'ı terk etmişti. Çünkü o bir asker, böyle şeylerle uğraşmaz, Hükümetin siyasetine dokunur diyordu. 108

109 HAŞİM BEY (Çorum): Çapulculuk... DR. MAZHAR BEY (Devamla): Çapulculuk dediniz de hatırıma bir şey geldi. Şefik Bey, cephaneyi taşımak aklına gelmediği bir zamanda orada vaktiyle Almanlar tarafından tesis edilmiş telsiz telgraf istasyonunun oldukça kıymetli eşyasını taşımaktan vazgeçmemiş ve Denizli'den eşyasını geriye gönderirken, bütün halk söylüyorlar, Denizli'de o güzel Avrupa sandalyelerini açık vagonlar içerisinde gördükleri zaman, işte Şefik Bey in Aydın'dan getirdiği eşyalar yine gidiyor diye görmüşler ve elleriyle göstermişler ve şahit olmuşlardır. Bu kişi öldürmeye kast ettikleri zaman, bunun bir felaket olacağını düşündüğümden dolayı, Şefik Bey i istemeyerek koruyorduk. Bir taraftan da ehliyetli bir kumandanı getirmek için İstanbul a gittim ve Helvacızade Mehmet Efendi isminde biri buraya gelerek Ali Fuat Paşa ve İsmail Fazıl Paşa hazretlerinden rica ettiler ve ben de İstanbul da kıymetli kumandanlara müracaat ettim. Ne yazık ki olmadı. Ali Fuat Paşa, Albay Şefik Bey e, kendisine bağlı olmadığı halde, doğrudan doğruya emir vererek, sizinle bazı hususları görüşmek istiyorum dedi ve çağırdı ve maksadı da burada alıkoymak idi. Fakat bunu anlayan Şefik Bey yanındaki arkadaşlara da gözüyle işaret ederek, -Beni oraya götürmek istiyorlar, ben gitmek istemiyorum. Ben İstanbul Harbiye Nezaretine bağlı bir tümen kumandanıyım, Ali Fuat Paşa ya bağlı değilim, işim burada çoktur, emrinize uymayacağım....diye cevap verdi. Ali Fuat Paşa ya da böyle cevap verdiğini biliyorum. O zaman işte efelerin yanında, zeybeklerin yanında olduğu halde, devamlı Sivas la, Mustafa Kemal Paşa ile işbirliğinin aleyhinde bulunmuştu. Fakat bir zaman bu işlerle bir dereceye kadar uğraşmış olanlar da oradan ayrıldıktan sonra, efeler üzerinde tesirleri daha iyi olanlar da çekilmeğe mecbur olduktan sonra, Refet Bey geldiler. İşte bugünkü elim ve feci Denizli hadisesi meydana geldi. Fevzi Paşa Hazretleri bana söylemişler idi ki daha İstanbul da Harbiye Nazırı iken, Şefik Bey aleyhinde gönderilen raporlar, kendisinin harp divanına gönderilmesinde kafi delil olduğu için Kolordu Kumandanına havale edilmişti. Kolordu Kumandanı da her zaman ona ağabeylik etmekten vazgeçemediğinden dolayı şimdilik onun oradan ayrılması uygun değildir demiş, vermemiştir. Evet, artık Denizli hadisesinin burada bütün teferruatına girişmek istemiyorum. Her halde kalplerinizi kanatmak taraftarı değilim. Dünya Harbi sırasında bununla beraber bulunan birçok arkadaşlarım namuslu olduğunu iddia etmişlerdir. Bunları kimse inkar edemez. Bugünkü hadiselerin faillerini arıyoruz ve bundan sorumlu iseler, takip edilmelerini rica ediyoruz. Fakat bu mesele bir defa ortaya dökülmüştür. OSMAN BEY (Muş): Kendisinden sık sık bahsettiğimiz Bekir Sami Bey Dünya Harbi esnasında Muş a gelmişti. Orada kahramanlık ve azim ile tanınmış bir adam idi. Bir asker gibi bir düşmana hücum ederken halka bir baba gibi şefkat ediyordu. Hatta Muşlular kendisine bir altın saat göndermek teşebbüsünde idiler. Vaziyetin uygun olmaması sebebiyle bu mümkün olmadı. Orada büyük, büyük hizmetler 109

110 yapmıştır. Bu hizmetlerinde muvaffak olmuştur. Bursa da talihsizlik münasebetiyle başka bir şeye muvaffak olamamış ise bu kadirşinaslık zail olmuş olmasın. YASİN BEY (Gaziantep): Genel Kurmayın şöyle pek hassas, nazik ve bilhassa seçim bölgem olan mazlum Antep in bu saatte Fransızların hücumlarına maruz bulunduğu bir dakikada pek kıymetli dakikalarımızın harcanması içime sinmiyor. Şükrü Bey in gensorusuna cevaben verilen izahatın yeterliliğini teklif ediyorum. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): İlk defa Bursa felaketlerini öğrendiğimiz vakit burada mesul kimseler var ise meydana çıksın yolunda bir talep vardı ve bu talebi Yüce Meclisiniz kabul etmişti. Şimdi Genel Kurmay Reisliği, Garp Ordusu Kumandanlığından naklen, mesul zannettiğimiz kumandanlar hakkında okudukları beyanat bizi tamamıyla şaşkına çevirdi. Kendi kendimize bir soru sorduk, acaba bu kumandanlar muzaffer olsalardı haklarında daha iyi ne söylenecekti? Lloyd George diyordu ki Venizelos bize vaatte bulundu. Karşımızdaki Türk cephelerini yarmak ve muayyen hedefe varmak için on dört gün yetecektir. Halbuki vaziyet Venizelos un dediğinden daha iyi çıktı. On gün zarfında tayin edilmiş olan hedef elde edildikten başka Akhisar dan Marmara sahillerine varıncaya kadar bütün şehirler ve bütün köyler dahil olmak üzere yıldırım hızıyla istila edilmiştir. Aradan zaman geçince çok felaket görmüş, çok bedbahtlığa uğramış bir millet olduğumuz için felaketlerin, faciaların, sızılarını kalplerimizde çabuk uyutuyoruz. Bursa felaketi dolayısıyla uğramış olduğumuz ziyan o kadar müthiştir ki Anadolu da müdafaa denilen şeyin bir göz korkuluğu olduğuna dair kanaat uyandırmıştır. Bizimle beraber... İSMET BEY (Genel Kurmay Reisi): Zayıf yürekliler öyle düşünebilir. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Bizimle beraber Saltanat Merkezimiz en derin bir ıstırap içinde, Anadolu nun nihayet kendisini de kurtaracağını beklerken, bizim bu cephelerdeki hezimetten sonra İstanbul halkı, Marmara sahillerine gelen Yunan bayraklarını gördükten sonra başını eğmiş, galiba ümit ettiğim şey bir hayalden ibarettir demiştir. Ben bunu İstanbul Hükümeti için demiyorum, çünkü onlar en büyük makamından en küçük makamına kadar bugün İngilizlerin şer aletinden başka bir şey değildir. Bu itibarla bu fedakarlıkları gözümüzün önüne alarak soru sorduk. Bu hezimette mesul adamlar varsa meydana çıksın. Eğer bunlar mesul çıkarsa onları cezalandırmak vazifemizdir. (alkışlar) Genel Kurmay Reisi konuşması arasında bir şey söyledi. Bir kumandanın haysiyetini bahis mevzu etmekten çekinmek lazımmış efendiler. Kumandanlarımızın haysiyeti çok büyüktür, bizim için çok azizdir, biz onun üstüne titremek isteriz. Fakat bu ulu ve engin tarihin hakkını müdafaa etmek istediğimiz zaman, bu vatanın istiklali bahis mevzu olduğu zaman kumandanı bir tarafa çekeriz, onun haysiyetine doğru hareket ederiz. (alkışlar) Millet Meclisinin karşısında hiç bir kuvvet yoktur. Bir vatan felakete uğradıkça bizim en büyük ümitlerimizi bağladığımız cepheler birer birer yıkılınca, aklımıza gelecek ilk şey, mesulleri huzurumuza çekmektir. İkinci bir noktaya da yine bir mesele dolayısıyla temas etmek isterim. Biz bu felakete uğradıktan sonra memleketimizin içinde gerek halka gerek Hükümete ait teşekküre layık bir faaliyet gör- 110

111 dük. Emin olunuz ki muhterem arkadaşlar bu faaliyet karşısında zihnimin içinde bir sualin uyanmasına mani olamadım. Keşke dedim, acıyarak söyledim, gözüm yaşlı olarak söyledim, kalbim parçalanarak söyledim, ne olurdu Hükümetimiz ve milletimiz bu cepheler yıkılmadan evvel, şimdi yaptığımız faaliyeti o zaman yapsaydı. Bugün hatırlayabilecek şeyler pek çoktur. Görüyorsunuz ki Meclisimizin önünden çeşitli renkte kıyafetleriyle bir takım kuvvetler geçiyor. Silahsızlıktan şikayet ediyoruz. Acaba memleketimizde silah yok mudur? Geliniz yakında alakadar olanlardan sual ediniz, Yunan ordusunun girdiği yerlerde binlerce silah çıkarılmış ve Yunanlılara teslim edilmiştir. Milyonlarca milli servetler onların elline geçmiştir. Bu memleket ki bir bakıma göre bir şey kalmamış bir manzara gösteriyor, diğer bakıma göre de el altında ne varsa, her ne lazımsa var. Memleketimizde bütün silahları toplamak, askerlerimizi giyindirmek ve cephede yeni bir hezimete meydan bırakmamak için her ne mümkün ise yapmak lazımdır. Bizim bugünkü faaliyetimiz bile kafi değildir. Yunanlıların aldıkları silahları bizim Hükümetimiz toplayabilirdi, Yunanlıların gasp ettiği paraları çapulcuların eline vermek suretiyle değil, beyhude israf etmek suretiyle değil, doğrudan doğruya Hükümetimizin namuslu adamları tarafından toplanmak suretiyle Hükümetimiz alabilirdi. Bütün cephelere sevk ettiğimiz kuvvetler mükemmel surette giyindirebilirdi. Bunların yapılmasında gevşeklik gösterildi. Şimdiden sonrası için en büyük tehlikeye karşı bir taraftan maziye ait hesaplar sorulacaktır. Meclis tarafından seçilecek bir tetkik heyeti ki mesul kişilere karşı suallerini soracak ve cevap alacaktır. Her suretle buna muhtacız. Memleket müdafaası hususunda yapılması mümkün olan daha birçok şeyler vardır. Onlar da yapılacaktır. (alkışlar) İSMET BEY (Genel Kurmay Reisi): Muhterem arkadaşlarıma verdiğim izahatta ısrar ediyorum. Ben temas edilmeyecek birçok noktaya temas edilmesinin doğru olmadığını söyledim. Israr edildikçe ben cevap vermeyecek bir vaziyette ve karşımda bulunan arkadaşlarım her istediklerini söyleyecek bir vaziyette bulunuyorlar. Mesela Bursa'nın düşman eline geçmesi hadisesinden bahsederken ortada mesul yokken mademki bir hadise olmuştur, ortada mesul olması lazım diyorlar. Yani mevzu edilen kişiler mesuldür diyorlar. Halbuki bunun birtakım sebepleri vardır. Hamdullah Suphi Beyefendi, Lloyd George'un on gün zarfında bu harekâtın bitmiş olmasını beyan etmesini, bizim cephede vazifenin yapılmadığına getiriyorlar. Bunu misal göstermek istiyorlar, bu da katiyen yanlıştır. Biz süslü sözler altında hakikati seçebilecek bir vaziyetteyiz. Binaenaleyh cephelerimizin ne için ve ne sebep ve ne şartlar altında yıkıldığını görmek... HAMDULLAH SUPHİ BEY: Deminki övünme... İSMET BEY (Devamla): Müsaade buyurun efendim, cephelerimizin ne için yıkıldığını görmek istersek bunun sebepleri vardır. Bu sebepler tabii şimdiye kadar kafi derecede söylendiği için, Yüce Heyetinizce bilindiğini tahmin ettiğim için ondan bahsedecek değilim. Fakat ısrar ederseniz bunları da açıklayabiliriz. 111

112 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bir gizli celse yapılsa daha iyi olacaktır, bazı nazik noktalara dokunacağız. İSMET BEY (Devamla): Bazı arkadaşlarım önergede adı geçmeyen kişiler hakkında, eskilere ait pek çok şeylerden, birçok hadiseden bahsettiler. O hadiseler ile askeri harekât ile alakasını göremedim. Arkadaşlar, şahıslar üzerinde ısrar etmemenizi bilhassa rica ederim. Çünkü vazifesinden çekildikten sonra dahi kendilerini müdafaa edemeyecek vaziyette bulunanlara karşı makul olmayan, kafi delil bulunmaksızın konuşmak fayda husule getirmiyor. Eğer Yüce Heyetiniz vazifenin iyi yapıldığından mutlaka bizim ısrarlı olduğumuzu anlamak istiyorsanız her türlü kontrole hakkınız vardır. Size her türlü teminatı veririz. Biz vazifelerin iyi ifa olunması için herkesten ziyade alakadarız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): İstediğimiz budur. Başka bir şey değildir tabii. İSMET BEY (Devamla): Bu müzakereyi, şahıslara temas ettirmeksizin kafi görmenizi rica ediyorum. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Muhterem efendiler, memleketimizin her hangi bir şekil ve surette zarara uğramasından dolayı Yüce Heyetinizin bu derece üzüntü ve alaka göstermesi takdir edilecek bir vaziyettir. (alkışlar) Ben de Reisiniz olmak itibariyle bundan büyük bir saadet ve memnuniyet duymaktayım. Hakikaten Millet Meclisi, milletle alakalı olan meselelere yakından ve tesirli bir surette alakadar olmalıdır. Yüce Meclisinizin, Garp Cephesinde meydana gelen bu hadiseleri şimdiye kadar çeşitli celselerde, çeşitli müzakerelerde muhtelif surette gündemde tutmasını da tabii buluyorum. Yalnız bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bahis mevzu olan mesele, bir ordunun harp harekâtıdır, bir ordunun sevk ve idaresidir. Binaenaleyh geri çekilme ve mağlubiyet sebeplerini meydana çıkarabilmek için tabii ilk temas edilecek noktaların, yine bu mesleğin ihtisas sahiplerinden gelmesi lazımdır. Halbuki şimdiye kadar ve bugün dahi bu kürsüden bu mesele hakkında konuşan arkadaşların hiç birisi meselenin hakiki sebeplerine temas dahi etmemişlerdir. Söylenen her söze buradan yine size ispat edeceğim. Mesela Ali Şükrü Bey arkadaşımız, vaziyeti makul bir surette ifade ve izah ettikten sonra buyurdular ki Garp Cephesindeki askeri harekâtın sevk ve idaresinde hata yoktur denilemez hata vardır, demiştir. Bu hatayı meydana çıkarmak icap eder, efendiler. Her hangi bir askeri hareketin her hangi bakış açısından tetkiki, onu baştan sona kadar hata hatalı gösterebilir. Başka bir bakış açısından tetkiki ise onun baştan sona kadar doğru olduğunu gösterebilir. Bir askeri hareketi uzaktan bakmak ve bakanın kendisinin bulunduğu şartlara göre onu mütalaa etmesi, onu hiç bir vakitte doğru neticeye götürmez. İnsanlar askeri harekâtı mütalaa ederken, harekâtı kumanda eden kumandanların içinde bulunduğu mahalli şartları, karşısında bulunduğu baskıyı, karşısında uğradığı müşkülatı, tetkik etmeleri lazım gelir. Yoksa Yüce Mecliste ve aradan bu kadar zaman geçtikten sonra, sükunetle düşünüp yapılacak mütalaalar, orada bir anda düşünülmüş mütalaalara uymayabilir. Hükümet, Genel Kurmay, Milli Savunma Vekaleti hiç bir vakit dememiştir ki hare- 112

113 ket kusursuzdur. Milli Savunma Vekaleti, Genel Kurmay, Yüce Meclisinizin Reisi ben, mesul olmak itibarıyla, tabii ki alakadar olduk ve tahkikat yaptık. Almış olduğumuz neticeye göre, sizin bir aydan beri her gün çeşitli defalar talep ve ısrar ettiğiniz muamelenin yapılması lüzumlu olsa idi bunda bir an bile tereddüt edilmezdi. Vaziyeti anlamak, sebepleri tetkik etmek için bir usul vardır, bir kaide vardır. Biz bugün Garp Cephesinin bütün harekâtından mesul olmak üzere oraya bir Kumandan tayin ettik. Şimdiye kadar yapılan mütalaaların hepsinde, Yüce Heyetinizin hepsi, bu Kumandana karşı emniyet ve itimat beyan ettiniz. Bunun aleyhinde, bu zata karşı itimatsızlığa dair hiç bir mütalaa işitilmemiştir. Binaenaleyh işte bu Komutan diyor ki bu kumandanların harekâtını tetkik ettim, takip ettim, netice olarak ve vesikalarıyla arz ediyorum ki bunları harp divanına verecek bir sebep yoktur. Bu, Yüce Heyetinize arz edildiği halde yine ısrar edilmek isteniliyor. Şu halde Bekir Sami Bey i, Aşir Bey i tetkik ve tahkike lüzum yoktur efendiler. Eğer Garp Cephesi kumandanına emniyet ve itimadınız varsa, onun söylediği sözün dikkate alınması lazımdır. Yine de iddianıza iştirak ederek ben de devam etmek istiyorum. Fakat devam edebilmek için müsaadenizle Heyetinizden bir şey sormak istiyorum. Bekir Sami Bey i ne için itham etmeliyiz? Bu iddiada ısrar gösterenlerin sebep olarak gösterdiği şeyler nedir? Lütfen rica ederim, benden sorsun, ben cevap vereyim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Bursa'dan alınan bütün malumat, Bursa'dan gelen mebuslar bize söylediler, düşman gelmeden kumandanlar şehirden çıkmışlar. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Çok aldanıyorsunuz, beyefendi hazretleri. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Soran sizsiniz, cevap veriyorum. Rica ederim, eğer mebusluk sıfatını tanıyorsanız, bunu söylemeye hakkınız yoktur. Biraz önce de İsmail Suphi Bey e böyle muamele yaptınız. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Müsaade buyurun, cevap veriyorum. Bu kişinin söylediği umumiyetle yalandır ve yanlıştır. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Müsaade buyurun yalan değildir, yanlış değildir. Asla efendim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Ben söz aldım, söz söylemek hakkı benimdir. Efendiler, Bekir Sami Bey Bursa'yı terk etmemiştir ve ben kendi imzam ile Bursa işgal edilmeden önce emir verdim. Askerlik kaidelerine göre hareketin doğrusu Bursa'yı terk etmek idi. NAFİZ BEY (Canik): Şu halde siz de mesulsünüz. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Kumandanlara Bursa'yı terk ediniz dedim ve ben bu emri verdiğim zaman Yüce Heyetinize bu münasebetle izahat vermiştim. Askeri harekâtta kaide, eldeki kuvvetlerin netice elde edilinceye kadar herhangi bir mevkii muhafaza etmesi değildir. Bekir Sami Bey'in, Bursa'yı terk etmiş olması gibi bir mesele yoktur. Filan ve falan yeri muhafaza etmek, askeri harekâtta esas değildir. Muhafaza edilecek nokta, Bursa'yı Bekir Sami Bey niçin daha evvel terk 113

114 etmemiştir? Budur tenkit olunacak şey efendim. Yoksa Bursa'yı terk etmiş olması değildir. HAŞİM BEY (Çorum): Şu halde yine de emrinizi tutmamıştır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Filhakika benim emrettiğim zamanda tahliye edilmiş olsaydı, bugün Ordumuza bir tümen daha ilave edilmiş olacaktı. Binaenaleyh, sözlerimi tekrar ediyorum. Meseleyi düşünme tarzında bir hata vardır, bir yanlışlık vardır. Böyle bir emir ve tebliğin yerine getirilmemiş olmasının elbette sebepleri vardır. Bursa gibi Osmanlının ilk başşehri olmuş bir yerin kolaylıkla düşman eline geçmiş olmasından fevkalade müteessirsiniz ve bunun bütün dünyada tesiri olmuştur. Hamdullah Suphi Bey in ısrar ettiği gibi elbette İstanbullular üzerinde de çok tesiri olmuştur. Fakat bu doğrudan doğruya hissi bir takım teessürdür. Benim arz etmek istediğim husus, böyle şunun bunun hissiyatından dolayı filan veya falanı tenkit etmemektir. Hamdullah Suphi Bey, bana göre bu meselede iki noktaya temas ediyor. Birisi, şimdiye kadar harekâtın lüzumu gibi idare edilememiş veya şimdiye kadar, bugün olduğu gibi, alakadar olmamış, bugünkü gibi faal bulunulamamış. Rica ederim, hangi günden bahsediyoruz? Efendiler, Hamdullah Suphi Bey den sormak istiyorum, hangi günden bahsediyorlar? Biz bu harekat ile uğraşırken Hamdullah Suphi Beyefendi İstanbul'da oturuyordu. Niçin buraya gelip de bu günkü gibi davranmak istemiyordu? HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): İstanbul'da vazifem vardı. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): İstanbul'da vazifesi vardı, falan yerde vazifesi vardı. Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vazifemiz, vicdanımız vardı. O da herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, mevcudiyetimizi bu milletin sinesine sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur. (alkışlar) Henüz iki buçuk aydır bu milletin içine gelmiş insanlar hakikati anlamak için zaman kazanamamış olan insanlar, dün ve bugünkü harekâtın tenkit salahiyetine malik olamazlar. HULUSİ BEY (Karahisar): Vesikaları görerek malik olabilirler Paşa Hazretleri. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Zatıalilerinin göreceği vesikalar vardır. HULUSİ BEY: Görürüz Paşa Hazretleri, biz de askeriz. (gürültüler) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Hamdullah Suphi Beyefendi buyuruyorlar ki silahsızlıktan bahis olundu. Hayır, silahsızlıktan bahseden yok ve olmamıştır. Milli Savunma Vekilimiz hiç bir vakit silahsızlıktan, silah ihtiyacından, silah bulamamaktan bahsetmemiştir. Yüce Heyetiniz bilhassa silahlımız olduğundan ve silah bulabileceğinden bahsetmiştir. Buna karşılık buyurdular ki çok silahımız vardır, bunları Yunanlılar alıyor. Yunan işgal mıntıkasında kalmış olan masum insanların elinden cellatlıkla silâhları alınıyorsa, burada Milli Savunma Vekillinin ne suçu vardır, buradaki Hükümetin ne kusuru vardır? Bunu burada iddialarını teyit etmek için söylenmesinin maksadı anlayamadım. Sonra efendiler, bazı arkadaşlarımız diğer 114

115 kumandanları da tenkit ediyorlar. Fakat müsaadenizle arz etmek isterim ki tenkitlerinde hata vardır. Meselâ Şefik Bey hakkında konuşulurken kabahat ve kusur bulmak üzere denildi ki bir takım kişiler demiş ki buyurun kumandan olun, falan sırtları tutalım, Kumandan da o sırtları tutmak istememiştir. Bir defa herhangi bir heyetin, herhangi bir kumandana sırt gösterip tutturması doğru değildir. Esas itibariyle ben de onun yerinde olmuş olsaydım herhangi bir heyet bu sırtı tut derse ben de yapmazdım. Bu, doğru bir şey değildir. Binaenaleyh bundan dolayı hiç bir şahsı hatalı bulamayız. Şeflik Bey çekilmek lazım geldiği vakit filan istikamete, İtalyan mıntıkasına çekildi. Bunun da tetkiki ve tenkidi askeridir. Şuraya, buraya çekilmiş olması ile bir kumandanı hatalı bulamayız efendiler. Sonra düşman kuvvetleri hakkında lazım gelen haberleri ciddiye almamış, düşman gelmez demiş, çekilmeyin kuvveti yoktur, gelemez demiş. İhtimal ki bu kumandan düşmanın kuvvet vaziyetini biliyordu. Fakat yanında bulunanlara düşman çoktur geliyor, şöyle yapacak demesi belki maneviyatlarını sarsardı ve bundan dolayı söylememesi icap etti. Yani bunu da bir adamı itham etmek için söylememeliyiz. Sonra mesela bu meselede ve bunun gibi olan meselelerde şahsiyatta o kadar ileri gidiliyor ki bu da doğru değildir. Mukaddes olan Yüce Meclisin üyelerinden birinin şahsiyata girişmesi doğru bir şey değildir. Mesela deniliyor ki izinsiz olarak Antalya'ya gitmiştir, orada çiftlik çubuk tedarikiyle meşguldür. Bunlar nasıl söylenir? Bir defa bu adam bağlı olduğu kumandandan resmen izin alarak gitmiştir. Demek ki yanlış anlaşılabiliyor. Buradan bunu hükmetmek doğru değildir. Nitekim doğru olmadığını arz ediyorum. Çünkü izinli olarak gitmiştir. Sonra diğer bir noktaya dikkatinizi çekeceğim. Bu kişi orada bir tümen kumandanı ismini taşıyordu. Bilhassa malumdur ki oraya hakim olan başka şahsiyetliler, başka kuvvetliler de vardır. Sonra mesela bir takım heyetler kendisini müzakereye davet etmiş, o ise icabet etmemiş. Onu bugün ithama bir sebep teşkil edemez. Bir şey buyurdular ki her birimiz bir tarafa koştuk, İstanbul'a gittik, Ankara'ya gittik, aman gelin, bize kumandanlık edin, dedik de gelmedi, buyurdular. Ne sebepten dolayı gelmedi? Ben biliyorum. Hangi sebepten dolayı gelmedi efendiler? Diğerleri oraya gelmekten çekindikleri bir sırada orada oturan bu adamlara ufak bir teşekkür borcumuz olmalıdır. Diğerleri öyle bir hayata iştirak edebilmek için bu kadar maaş, bankaya bu kadar para yatırılmasını talep etmelerine rağmen bunlar burada bu muhitte her şeyi hakir gören insanlar olarak bulunuyorlardı. Sonra emir vermişler de ben İstanbul'a bağlıyım, size yardım edemem, demiş. Zannederim böyle bir şey vaki olmamıştır efendim. Bütün bu söylediklerimden görülüyor ki tahakkuk etmemiş, açıklığa kavuşmamış, yalan ve yanlış şeyler üzerine konuşuluyor. Bu gibi sebeplerden dolayı bir insanın hayatına, haysiyetine taarruz edilmez efendiler. Denizli vakasından bahsolundu. Bu vakaya sebep olarak Şefik Bey i gösterdiler. Bunda da isabet yoktur efendim. Bu defaki seyahatimiz esnasında bu işe de baktık. Herhalde Denizli'de bastırılması lüzumlu bir hareket olmuştur. Ancak bu bizim ve cümlenizin kabul etmeyeceği bir şekilde olmuştur. Hükümet bu mesele ile yakından alakadar olmuştur ve bugün için mümkün olan, makul olan tedbirleri almakta da kusur etmemiştir. Efendiler, burada Şefik Bey bu hadiseye sebep olan değildir. Bursa vakasında bahis mevzu olan kimseler 115

116 hakkında bir cümle daha arz etmek isterim. Filan, filan kumandanlar bozgunun müsebbipleri değildir ve olmadığı da tahkikat neticesinde resmen belli olmuştur. Ancak bu kumandanlar hakkında tetkik ve teftişten evvel birçok söz söylenmiş olduğu için, özellikle Yüce Meclisinizde kendilerine tecavüz edildiği için, bu adamlar sarsılmışlardır. Böyle sarsılmış olan kimselerin kumanda başında bulundurulması, düşmanlarımız için faydalı olacağı düşünülerek, Hükümet sırf Yüce Meclisinizin hareketinden dolayı bunları işten el çektirmiştir ve bununla yetinileceği kanaatinde bulunuyor. Çünkü bunları harp divanına vermek için elimizde hiç bir vesika yoktur. Efendiler, Hamdullah Suphi Bey in ne için düşman gelmeden kaçtılar, sorusuna cevaben diyorum ki daha evvel Bursa nın tahliyesi için ben emir vermiştim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Bunu vaktiyle söylemeliydiniz, Paşa Hazretleri. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Bu bir sebep ve mesele teşkil etmez. Bence hata, daha önceden tahliye edilmemesidir. Askerlik bakımından tenkit edilecek olan budur. Halbuki zatıalileri, niçin orada durulmadı diye tenkit buyuruyorsunuz. Diğer arkadaşlarımız da söylediler ki bir takım subaylar eşyalarını geriye göndermişler. Filhakika gönderilmiştir. Fakat geriye giden nedir efendim? Malumunuz orada vaktiyle 14.Kolordu Karargahı vardı. Bu Karargah daha evvel Eskişehir'e hareket emrini almış bulunuyordu. İşte bu karargah sebebiyle arabasıyla giderken bu vaka olmuştur. Ha, Bekir Sami Bey subayların eşyalarını kaçırıyor. Giden ve kaçan, gönderilen Bekir Sami Bey'in eşyası değildir ve o hareketin neticesi dikkate alınarak yapılmış bir nakliyat işi değildir. Daha evvel yapılan bir karargah naklinden ibarettir. Sonra efendiler, askerlikte bir takım kademeler vardır ve her kademenin kendisine mahsus salahiyetleri vardır. Bekir Sami Bey bir kolordu kumandanıdır. Kolordu kumandamı demek efendiler, dünyanın her yerinde, her millette, en büyük kumandan demektir. Kolordu kumandanından sonra başka büyük kumandan yoktur. Ancak muhtelif kolorduların harekatını sevk ve idare etmek için onun üzerine ordu veya grup kumandanı geçer. Kolordu kumandanının vazife yapması demek, muharebenin içinde bulunması demek değildir. Kolordu kumandanı maiyetindeki tümen kumandanlarına emir verir. Binaenaleyh, Bekir Sami Bey i tenkit etmeden evvel yapılacak gayet basit bir şey vardı ve ben bunu yaptım. Bundan evvelki seyahatte kalktım, buradan doğru Bilecik e gittim. Bekir Sami Bey e ordu kumandanı ve mebus arkadaşlarımın yanında icap eden sorumu sordum. Ne emir verdiniz, verdiğiniz emri bana izah ediniz, dedim. O da bana, hakikatte verilmesi lazım gelen emri vermiş olduğunu söyledi. Ordu Kumandanı Ali Fuat Paşa da bunu tasdik etti. Binaenaleyh askerlik bakımından ben bunu nasıl tenkit ederim? Hareketin fiiliyatı itibariyle tenkit yapmak lazım geliyorsa, bu emri almış olan tümen kumandanlarını tenkit etmek lazım gelir. Halbuki yine Bekir Sami Bey in aleyhinde konuşan arkadaşımız, bir tümen kumandanının gayet cesur, gayet tedbirli, gayet kıymetli ve son dakikaya kadar, son askeriyle beraber hareket ettiğini söylüyorlar. Kimi tenkit etmek istiyorsunuz? Harekâtın neticesinde tevkif edilmek ve mahkûm edilmek lazım gelen adam işte o adamdır. Binaenaleyh efendiler daha çok konuşabilirim. Eminim ki sözlerimde esassız, ispatsız, delilsiz hiç 116

117 bir şey yoktur. Bunun için çok rica ederim, bu safhayı kökünden kapamak lazımdır. İcap edenler hakkında emin olunuz, arzunuz gibi muamele yapılmıştır ve yapılacaktır. (şiddeti alkışlar) Ordu yapmak, orduyu muntazam sevk ve idare etmek, orduyu mükemmel donatmak... Hamdullah Suphi Bey diyor ki daha iyi donatır ve giydirebilirdik. Hayır, Hamdullah Suphi Bey, daha iyi donatamazdık, donatamazsın ve donatamayacaksın. Bunu söylüyorum efendiler. Fakat askerlerimizin biraz çıplak, yırtık elbiseli bulunması hiç bir vakit bizim için bir ayıp teşkil etmez. Size söylüyorum ki efendiler, dünyanın büyük inkılabını yapmış olan Bolşevik orduları Lehistan'da zaferden zafere gidiyor. Onların da üstleri başları bizim askerlerimizden daha çok iyi değildir. Bana Fransızlar, elbisesiz askerlerin çete olduklarından bahsettikleri zaman, hayır onlar çete değildir, bizim askerlerimizdir dedim. Üzerinde üniforma yoktur dediler. Üzerindeki elbisesi onun üniformasıdır, dedim ve Fransızlar bu manidar cevabı kafi buldular. Binaenaleyh elbisesiz olsun, köylü elbiseli olsun, yeter ki onları yerinde istihdam edelim ve mukaddes gayemize ulaşalım. Binaenaleyh hataları, kudret sahibi ve salahiyet sahibi olduğumuz dakikadan itibaren takip ediyoruz. Gün geçtikçe Ordumuz ve işimiz daha iyi intizama girecektir. Fakat bir takım hususi ve gizli maksatları gizleyerek, kalbimizde, vicdanımda tutarak, böyle bilir bilmez şeyleri söylemek doğru değildir. Efendiler bu vicdani değildir. Binaenaleyh metanet, incelik ve iyilik adına ve Ordumuzun bundan sonra yerine getireceği gayet mukaddes vazifelerin iyi neticelenmesi için, rica ederim bu meseleyi kapatınız ve herkesin gönül rahatlılığıyla vazifesini yapmasına fırsat bırakınız. (alkışlar) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliği hakkında bir önerge vardır. Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Kafi görüldü, efendim. Müsaade buyurunuz, önergeleri okuyacağız. TBMM Başkanlığına Hadisenin ehemmiyetine binaen verdiğim gensoru önergesinin, Meclis tarafından tahkikata tabi tutulması millet menfaati olduğundan kabulünü Meclis Umum Heyetine teklif eylerim. 14 Ağustos 1920 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü TBMM Başkanlığına Bursa meselesi etrafında verilen izahat kafi olduğundan gündeme geçilmesini teklif ederim. Muş Mebusu Osman 117

118 TBMM Başkanlığına Genel Kurmay Reisliğinin ve Ordu Kumandanının pek sağlam tahkikat ve raporuna dayanarak, izahatın yeterliliğinin reye konulmasını teklif ederim. Antep Mebusu Yasin TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Bursa hakkındaki beyanatı inandırıcı ve kafi görülmekle, bu husustaki müzakerenin yeterliliğine karar verilmesini teklif eylerim. 14 Ağustos 1920 Genç Mebusu Hamdi TBMM Başkanlığına Alaşehir ve Bursa'nın terk edilerek teslim edilmesi herkesçe malum iken, bunun yegane mesulü bulunan Kumandan Bekir Sami Bey ve Bursa Valisi Hacim Muhittin Bey hakkındaki Genel Kurmay Reisinin beyanatı ve müdafaası ikna edici bulunmamıştır. Bu sebeple bu üzücü hadisede hata ve mesuliyeti olanlar varsa cezalandırılmalarını, yoksa kendilerini temize çıkarmak için bu hususta tahkikat yapacak olan komisyonun kura ile kurulmasını teklif eylerim. 14 Ağustos 1920 Canik Mebusu Ahmet Nafiz TBMM Başkanlığına Hükümet Reisinin verdiği izahatın kafi görülerek gündeme geçilmesini teklif eyleriz. 14 Ağustos 1920 Erzincan Mebusu Mehmet Çorum Mebusu İsmet Trabzon Mebusu Hüsrev TBMM Başkanlığına Düzce hadisesi hakkında Reis Paşa Hazretlerinin verdikleri izahattan, henüz asilerin yakalanamadıkları anlaşılıyor. Gündeme dahil olmadığı halde 118

119 müzakeresine başlanılan bu münakaşanın, Hükümetin Düzce ye ait icraatına menfi tesir yaratacağından, müzakerenin kafi görülmesini ve gündeme geçilmesini teklif ederim. Çorum Mebusu Ferit TBMM Başkanlığına Bu gensoru önergesine dair yapılan müzakerenin yererliliğiyle, gündeme geçilmesini teklif eylerim. 14 Ağustos 1920 Kütahya Mebusu Besim Atalay CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim evvela gensoru sahibinin önergesini reye koyuyorum. HÜSREV BEY (Trabzon): Hükümet bu önergelerden hangisini kabul ediyor, Efendim? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Paşa Hazretleri önergelerden hangisini kabul buyuruyorsunuz? MUSTAFA KEMAL PAŞA: Meclis hangisini kabul buyurursa. SIRRI BEY (İzmit): Reis Beyefendi, Paşa Hazretleri muhatap değildir ki bu hususta. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hükümetin önergelerden birisini kabul etmesi lazımdır. VEHBİ EFENDİ (Konya): Öyle ise oya koymaya ne lüzum var? Hükümet kabul edecekse ne için oya koyuyorsunuz? Hiç oya koymaya lüzum yoktur, o halde. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Müzakere usulü hakkında söz söyleyeceğim. Malumunuz İç Tüzükte diyor ki gensoru önergesinin müzakeresi sonunda verilen önergelerin hepsi okunur, Hükümet hangi önergenin tercihan oya konulmasını isterse, önce o önerge reye konulur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Onun için soruyorum. Hangi önergeyi kabul buyurursunuz Paşa Hazretleri? MUSTAFA KEMAL PAŞA: Hüsrev Bey in önergesini CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu teklifi kabul edenler lütfen elerini kaldırsın. Kabul edildi efendim. O halde Hüsrev Bey in önergesini oya koyuyorum efendim. Bu önergeyi kabul edenler lütfen elerini kaldırsın. Kabul olundu efendim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Paşa Hazretleri, sözlerimize hepimizin fazlasıyla dikkat etmemiz lazımdır. Kürsüden iyi niyetle söylediğim sözlere yalan de- 119

120 nilmiştir. Kendilerine soruyorum, bu sözü muhafaza ediyorlar mı? Yoksa arzu etmedikleri halde, ağızlarından çıkmış bir kelime midir? MUSTAFA KEMAL PAŞA: Bahis mevzu ettiğiniz söz, sizin başkalarından duyduğunuz sözdür. Bu duyduğunuz söz yalandır. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Teşekkür ederim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Celseye on dakika ara veriyorum. (Aradan sonra toplantı yeter sayısı olmadığı için oturuma son verilmiştir.) 1 4 EYLÜL 1920: İÇİŞLERİ BAKANLIĞINA TOKAT MİLLETVEKİLİ NAZIM BEY'İN SEÇİLMESİ VE İSTİFA ETMESİ ÜZERİNE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ REFET BEY'İN SEÇİLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 58.Birleşim, Gündem: 3/1) Birinci TBMM Hükümetinin ilk İçişleri Vekili olan Cami Bey'in istifası ve ondan sonra seçilen Hakkı Behiç Bey'in de istifası ile boşalan İçişleri Bakanlığı için tekrar oylama yapıldı. Bu seçimde Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey i kendi adayı olarak göstermişti. Nazım Bey ise Halk Zümresi adayı olarak seçime girdi ve az bir farkla seçildi. Mustafa Kemal Paşa Meclisin bu tercihine karşı çıktı ve Nazım Bey İçişleri Bakanlığından istifa etmek zorunda kaldı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendiler, İçişleri Vekili seçimine başlıyoruz. Seçim gizli oylama ile yapılacaktır. İsmi okunan arkadaşın oy pusulasını sepete atması rica olunuz. Oy kullanmaya başlıyoruz. (Milletvekillerinin adları tek tek okunarak oylama yapılır. Ara verilir. Oy pusulaları açılarak oylar sayılır ve...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celse açıldı efendim. İçişleri Vekâleti için yapılan oylamanın neticesini arz ediyorum. Oylamaya iştirak eden 204, Oylamada karar yeter sayısı vardır. Ancak adaylardan hiç biri yeterli oy miktarına ulaşamadılar. Refet Bey 65, Nazım Bey 66, Sırrı Bey 31, Hamit Bey 16, Hacı Şükrü Bey 3, Zekayi Bey 1, Ömer Mümtaz Bey 1, Ömer Lütfi Bey 1, Hakkı Behiç Bey 1, çekimser 15 oy. Netice budur, seçim yeniden yapılacaktır. SIRRI BEY (İzmit): Reis Beyefendi, bir şey söylememe müsaade buyurur musunuz? 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Ağustos 1920), 1.Dönem, c.3, s , 120

121 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Buyurun, efendim. SIRRI BEY (İzmit): Arkadaşlar, ben İçişleri Vekili olsam da burada kalamayacağım. Bana verdiğiniz oyları diğer adaylara vermenizi rica ederim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Oylama başlıyor. İsimler okunuyor. (Milletvekillerinin adları tek tek okunarak ikinci oylama yapılır. Ara verilir. Oy pusulaları açılarak oylar sayılır ve...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celseyi açıyorum. İçişleri Vekâleti için yapılan oylamanın neticesini bildiriyorum. 187 üye oylamaya katılmış, 98 oy ile Tokat Mebusu Nazım Bey İçişleri Vekâletine seçilmiştir. (alkışlar) 14 çekimser var. Refet Bey 65, Hamit Bey 6, Sırrı Bey 2 oy almışlardır. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Müsaade buyrulur mu Reis Bey oylamaya katılanların yekûnu kaçtır? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): 187 üye oylamaya katılmıştır. Karar yeter sayısı tamamdır. 98 oy ile Nazım Bey İçişleri Vekâletine seçilmiştir. (Allah muvaffak etsin sesleri) ÖMER LÛTFİ BEY (Amasya): Yüz seksen yedinin içine çekimserler de dâhil midir? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dâhildir ve mesele tamamdır. 1 (İki gün sonra, 6 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İçişleri Vekilinin istifası vardır. Nazım Bey arkadaşımız İçişleri Vekâletinden istifa ediyor. TBMM Başkanlığına Sağlık vaziyetim İçişleri Vekâletini kabule müsait olmadığından, bu Vekâlete diğer birinin seçilmesi istirham olunur. 5 Eylül 1336 Tokat Mebusu ve İçişleri Vekili Nazım HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İstilasını kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim, İçişleri Vekili seçimini bugünkü gündeme alarak, şimdi seçim yapılmasını arzu buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim, bu mesele bugünkü gündeme alınmıştır. Şimdi seçimi yapalım. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Eylül 1920), 1.Dönem, c.3, s , 121

122 OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Müsaade buyrulursa oy pusulalarını toplamak hakkında bir teklifte bulunacağım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili):Bu İç Tüzükte açıkça vardır. Başka usul kabul edemeyiz. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Efendim, çok vakit geçiriyoruz. Onun için bir usul arz edeyim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili):Bu oylama gizlidir, efendim. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Yalnız oylamaya katılanları anlamak için diğer bir sepete de isim yazılı olan kâğıtlar atılabilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kürsüde oyunuzu verirsiniz, İç Tüzük böyle der. Şimdi yeni bir şekil çıkarırsak üyeler anlayıncaya kadar karıştırırız. Oy kullanmaya başlıyoruz. (Milletvekillerinin adları tek tek okunarak oylama yapılır. Ara verilir. Oy pusulaları açılarak oylar sayılır ve...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili):Efendim, İçişleri Vekâleti oylaması neticesinde 187 üye oylamaya katılmıştır. Karar yeter sayısı vardır. 131 oy ile Refet Bey İçişleri vekili seçilmiştir. (alkışlar, Allah muvaffak etsin sesleri) Hasan Hayri Bey 4, Hamit Bey 2, Vehbi Efendi 2, Hamdullah Suphi Bey 2, Mehmet Şerif Bey 1, Cami Bey 1, Kadri Ahmet Bey 1, Mehmet Bey 1, Hacı Mehmet Bey 1, Hacı Şükrü Bey 1 oy almışlardır. 24 çekimser vardır. Efendim, bugünkü gündemden kalan maddeleri müzakere etmek için Çarşamba günü toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum ARALIK 1920: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA ANTALYA MİLLETVEKİLİ HAM- DULLAH SUPHİ BEY'İN SEÇİLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 114.Birleşim, Gündem: 2/1) TMMM' nin ilk Hükümetinde Milli Eğitim Bakanı olarak yer alan Rıza Nur Bey, Rusya Sovyet Cumhuriyeti ile dostluk ve yardım antlaşması görüşmeleri için Moskova'ya gönderilen Heyete delege olarak katıldığı için yeni bir Milli Eğitim Bakanı görevlendirmek gerekiyordu. Hükümet bu durumu belirten bir teskereyi Meclise gönderdi. Teskerede, 4 Kasım 1920 tarihinde değiştirilen İcra Vekilleri Seçimine Dair Kanunun 2.Maddesi uyarınca beş aday teklif edilmişti. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hükümetten gelen bir teskere var, okutuyorum. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (6 Eylül 1920), 1.Dönem, c.3, s , 122

123 TBMM Başkanlığına Maarif vekili Dr. Rıza Nur Beyefendinin uzun müddet bulunmamasını icap ettiren bir vazife ile Ankara'dan ayrılmış olması sebebiyle aşağıdaki adaylardan birinin Maarif Vekilliğine seçilmesi için lazım gelen muamelenin yapılmasını rica ederim. Hamdullah Suphi Bey (Antalya) Zekayi Bey (Adana) Vehbi Bey (Karesi) Yunus Nadi Bey (İzmir) Mahmut Esat Bey (İzmir) TBMM Reisi Mustafa Kemal VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bu mesele üzerine müzakere açmıyoruz. Maksat Yüce Heyetinize tezkereyi tebliğ etmekten ibarettir. Perşembe günü toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 16 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, geçen celsede Maarif Vekili seçimine dair teskere okunmuştu. Şimdi onun müzakeresine başlıyoruz. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Daimi, vekil mi olacak, geçici mi olacak? FEYYAZ ALİ BEY (Kâtip Üye): Yerine diyor, efendim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Reis Beyefendi hazretleri, buna dair şimdi bir önerge verdim, lütfen okunsun. TBMM Başkanlığına Maarif Vekâleti için arz ettiğim adaylar arasında Yunus Nadi ve Mahmut Esat beyler vardır. Bunlar serbest çalışmayı tercih ettiklerini bildirmiş olduklarından bu hususun seçim yapılırken dikkate alınmasını arz eylerim. TBMM Reisi Mustafa Kemal VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, gizli oylama ile evvela Maarif Vekili seçimine başlıyoruz. Daha sonra Adalet Vekili seçimine geçeceğiz. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 123

124 (Milletvekillerinin adları tek tek okunarak oylama yapılır. Ara verilir. Oy pusulaları açılarak oylar sayılır ve...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Celse açıldı. Maarif Vekâleti için yapılan oylamada 131 oy kullanılmıştır. 12 çekimser vardır. Hamdullah Suphi Bey 65, Vehbi Bey 31, Zekayi Bey 21 oy almışlardır. Hamdullah Suphi Bey 65 oy kazanmış ancak bir oy noksandır. İkinci bir oylama yapacağız. Fakat bir oy pusulasında Hamdullah Suphi Bey veya Vehbi Bey diye bir isim yazılması gerekirken yanlışlıkla Adalet Vekili seçimine ait adayların isimleri yazılmış. Şimdi iş Yüce Heyetinizin takdirine kalmıştır, İkinci ismi oy olarak kabul buyurursanız muamele tamam olur. (kabul, kabul sesleri) Yok eğer iki isim yazıldığından dolayı pusulayı geçersiz sayarsanız yeniden oylama yapacağız (hacet yok sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Malumunuz fazla yazılmış ise fazlalık miktarı kabul edilir, diğerine itibar edilmez. ÖMER LÜTFÜ BEY (Amasya): Yüce Heyetiniz neye karar verirse isabet ondadır. Yalnız Hamdullah Suphi Bey kendisi burada yok, olsaydı efendiler 131 oydan 65 oy ile ben bu vazifeyi kabul edemem derdi, zannederim. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, yapılacak oylamalar bir Maarif ve bir de Adalet vekilleri seçimi idi. Reis Efendi tarafından Maarif oylamasının daha evvel yapılacağı tebliğ buyruldu. Binaenaleyh bu oyu veren üye her halde birinci ismi Maarif için ikinci ismi ihtimal Adalet için vermiştir. Binaenaleyh muamele tamamdır. Bu ismin Maarife ait olması lazımdır. (öyle değil, doğrudur sesleri) 1 TBMM Başkan Vekili ve Adalet Vekili görevlerini üstlenmiş olan Celalettin Arif Bey, Ağustos ayında sağlık durumunu öne sürerek Meclis'ten iki ay izin aldı. Mustafa Kemal Paşa'- nın sayesinde, yine Erzurum mebuslarından Hüseyin Avni Bey'in de bu süre içerisinde izinli sayılmasını sağladı. Celalettin Arif Bey, Hüseyin Avni Bey'le birlikte Erzurum'a gider gitmez orada bulunan Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile anlaştı ve Erzurum'a Vali Vekili olarak atanmak isterdi. Mustafa Kemal Paşa bu isteği olumsuz karşılar. Bunun üzerine 22 Eylül 1920 tarihinde Celalettin Arif Bey, Büyük Millet Meclisi Reisliğine ültimatom tarzında bir telgraf göndermiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın, bu ültimatoma verdiği cevap oldukça sert olmuştur ve Celalettin Arif Bey'i Meclis huzurunda da izahatta bulunmak üzere Ankara'ya hemen geri çağırmıştır. Bu hadiseler cereyan ederken Kazım Karabekir Paşa Gürcistan ve Ermenistan'a askeri harekâta başladı ve Celalettin Arif Bey'i Vali Vekili yapmaktan vazgeçti. Celalettin Arif Bey de Erzurum'dan ayrılması gerektiğine inanarak ve 26 Kasım 1920 tarihinde Hüseyin Avni Bey'le birlikte Trabzon, Samsun üzerinden Ankara'ya hareket etti. Celalettin Arif Bey'in dönüşünden habersiz olan Hükümet, Adalet Vekili seçimi için de Meclise adaylarını bildirir bir teskere göndermişti. 124

125 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Oy pusulasında Maarif Vekâletine Hamdullah Suphi Bey denmiş, aşağıdakine isme de (") işareti konmuş. VEHBİ BEY (Karesi): Bir isim yerine iki isim yazmış. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Altında da Adalet Vekâletine çekimserim diyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bir ismi oy olarak kabul edip, ikincisini etmemek yine takdirinize aittir. (kabul sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Tabii oy kabul edildiği takdirde Meclisimiz için bir esas olarak kabul edilecektir. Fakat şimdiye kadar mevcut olan usule ve Kanunda da mevcut hükme göre bu gibi yerlerde, bir isim yerine iki isim olursa iptal olunur. (gürültüler) Hiç şüphesiz bu meselenin takdiri Yüce Meclisinize aittir. Hamdullah Suphi Bey belki burada olsalardı kabul etmezlerdi. Çünkü daha evvel Rıza Nur Bey birinci oylamada 64 oy aldığı halde bu kürsüden kalktı ve dedi ki, -Ben böyle zayıf oy miktarı ile bir iş yapamam, vazgeçiyorum. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Hamdullah Suphi Bey burada olsaydı kabul etmezdi buyurdular. Hamdullah Suphi Bey gelir, kabul etmezse o zaman eksik oyu tamamlanır ve kendisine itimat beyan edilirdi. REFİK BEY (Konya): Rıza Nur Bey'in Maarif Vekili seçiminde da aynı mesele olmuştu ve kendileri de kürsüye çıkarak böyle zayıf oy ile gelmem demişlerdi. O zaman bütün üyeler, size itimat beyan ediyoruz demiştik. Hamdullah Suphi Bey arkadaşımız hakkında da aynı muamele yapılabilir. (uygundur sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bu oy pusulasında birinci olarak yazılanın Hamdullah Suphi Bey'e ait olduğunu kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir efendim. Hamdullah Suphi Bey 66 oy almış oluyor. O halde muamele tamamdır. Çoğunlukla Hamdullah Suphi Bey seçilmiştir. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (16 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 125

126 25 ARALIK 1920: BAYINDIRLIK BAKANI İSMAİL FAZIL PAŞA İÇİN VERİLEN GENSORU ÖNERGESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ, GÜVENOYU VERİLMEYEREK DÜŞÜRÜLMESİ VE YENİ BAYINDIRLIK BAKANI SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 121.Birleşim, Gündem: 2/1) Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanlar tarafından yapılan ve Anadolu'nun en uzun ve önemli hattı olan Haydarpaşa-Bağdat demiryolu hattı, zaman içinde yıpranmış ve bazı kesimleri kullanılamaz hale gelmişti. Ankara Hükümeti için bu hattın kullanılır hale getirilmesi çok önemliydi. Yurtdışından satın alınacak olan araç ve gereçlerin temini noktasında, Aralık ayı başlarından itibaren Bayındırlık Bakanı İsmail Fazıl Paşa, Meclis'teki muhalif grupla karşı karşıya kalmıştır. (Beş gün önce 20 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey'in, Nafıa Vekâleti için verdiği gensoru önergesi var. TBMM Başkanlığına Nafıa Vekâleti tarafından demiryolu yedek parçaları satın almak üzere arkadaşlarımızdan iki kişinin İtalya'ya gönderilmek üzere olduklarının haberini aldım. Giden arkadaşların mütehassıs olmadıklarını anladım. Eğer bu ihalenin herhalde Meclis üyeleri marifetiyle Vekâletçe yapılması kati ise İtalya'da zaten bu gibi işlerle meşgul olmak üzere iki arkadaş bulunmaktadır. Yeniden iki arkadaş göndermek suretiyle yapılacak masraf lüzumsuzdur. Bütçenin açık olduğu böyle bir zamanda tasarrufa riayet edilmesi lazımdır. Yok satın alma için her halde adam göndermek lazım geliyorsa, İtalya'da ayrıca simsar aramayacak mütehassıs kimselerin gönderilmesi gerekli olduğundan bu hususun Nafıa Vekâleti tarafından izah edilmesini teklif eylerim. 126 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu bir gensoru önergesidir, fakat aynı mesele için Hükümetin de bir teklifi vardır. O da okunsun da önergeyi ona göre müzakere edelim. TBMM Başkanlığına Anadolu-Bağdat Demiryolunun tamiri için lüzumlu yedek parçaları satın almak üzere Avrupa'ya gönderilecek Nafıa Komisyonu üyelerinden Kozan Mebusu Dr. Mustafa Lütfi ve Saruhan Mebusu İbrahim Süreyya beylerin Millet Meclisi üyesi olmalarından dolayı hak edecekleri tahsisatın tam olarak verilmesi hususu, Nafıa Vekâletinin 14 Aralık 1920 tarihli tezkeresinde bildirilmiş, bu tahsisatın tam olarak verilmesi hususu Vekiller Heyetinin 15 Aralık 1920 tari-

127 hindeki toplantısında uygun görülmüş olmakla bu hususta Yüce Mecliste bir karar alınması için gereğini rica ederim. TBMM Reisi Mustafa Kemal SALİH EFENDİ (Erzurum): Müsaade buyurur musunuz? Bir şey arz edeceğim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz. Evvela gensoru önergesinin gündeme alınıp, alınmaması hususunu oylarınıza arz ediyorum. Önergenin gündeme alınmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. Tabii diğer teklifin de onun neticesine tehiri zaruridir. ABDULGAFUR EFENDİ (Karesi): Reis Beyefendi, bu gensoru önergesinin müzakeresine hiç lüzum yok. Bir emrivaki karşısındayız. Aldığımız habere göre bunların İtalya'ya gittikleri anlaşılıyor. 1 (Beş gün sonra 25 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Nafıa Vekâleti için verilmiş olan gensoru önergesinin müzakeresine başlıyoruz. İSMAİL FAZIL PAŞA (Nafıa Vekili): Efendim, Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey'in vermiş olduğu gensoru önergesinde, Anadolu demiryollarının yedek parça ihtiyacını ihale etmek için Saruhan Mebusu Süreyya Bey ve Kozan Mebusu Dr. Mustafa Bey'in neden İtalya'ya gönderildikleri soruluyor. Acaba bunların yerine orada bulunan temsilcilerimiz vazifelendirilseydi daha idareli olmaz mı, diye yazıyor. 23 Ağustos 1920 tarihinde demiryollarımız için ihtiyaç olan yedek parçalar tespit edildi. Bunların bugüne kadar tedarik edilmesi lazımdı. Fakat birtakım sebepler yüzünden bu iş gecikti. Gelelim bu iki arkadaşın İtalya'ya gönderilmesi meselesine. Bunlardan başka Anadolu Demiryolları mühendisi Necip Efendi, bir de Eskişehir'den ustabaşı Mustafa Efendi gönderildi. Asıl mütehassıs olanlar bunlardır, eşyayı bilecekler, seçecekler ve bakacaklar, uygun olanlarını alacaklar. Ancak bu ihale aşağı yukarı zannederim yüz elli bin lirayı bulacaktır. Bu kadar para tutan bir işi yalnız bir Necip Efendiye ve bir ustabaşı Mustafa Efendiye vermeye ben cesaret edemem. Milletin servetini ve her türlü masarif ve gelirlerini denetlemeye vazifeli olan Yüce Heyetinizden iki mebusun da bulunması benim için daha ziyade lazımdır. Bundan başka orada iki temsilcimiz var deniliyor. Bunu bilmiyorum. Benim bildiğim orada bir Galip Kemali Bey var; bir de Edip Bey adında bir albay var. Fakat onların Hükümetimiz ile alakaları nedir ve orada ne yapıyor? Katiyen malumatım yok ve onlara hiç bir itimadım yok ki bu meseleyi onlara havale edeyim. Başka bildiğim bir adam da yok. Cami Bey'e gelince, o bir dışişleri memurudur. Bugün Roma'da bulunuyor, yarın başka yerde bulunur ve dolaşır. Bir delege böyle 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 127

128 şeylere bakamaz. Bu gidecek olan adamlar gece gündüz fabrikaları dolaşacaklar, bu fabrikada olmazsa diğer fabrikalara gidecekler. Yani bu devamlı çalışılacak bir iştir. Bu gidenlere para verildi denirse, şimdi onu da söyleyeyim. Bu dört şahsa Antalya'dan İtalya'ya kadar verilen, ileride mahsuplaşacak olan para sekiz yüz liradır. (hiç bir şey değil sesleri) Sonra bir de Ankara'dan Antalya'ya kadar gitmeleri için harcırahları var, o verilecektir. Sonra bunların orada üç dört ay kalacaklarına göre mebuslara 6667 İtalyan frangı ve mühendis ile ustaya da bunun yüzde altmışı verilecektir. (hepsi ne eder sesleri) Bir frank dört veya beş kuruştur ki Maliye Vekâleti bunlara kolaylık olsun diye şey etti. Bunun tamamı nihayet dört beş bin lira içerisindedir. Yüz elli bin liralık bir iş için gidecek olan bu arkadaşlarımızın sarf edeceği dört, beş bin lira o kadar mühim bir yekûn değildir zannederim. Bu hususta vereceğim izahat bundan ibarettir. Eğer bu iş yapılırsa bu hiçtir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Herhangi bir tüccarı göndersek yüzde on beş komisyon ile yapmaz. İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Efendim mesele o değildir. Başka adama emniyet edememek meselesidir. Ben başka adama emniyet edemem. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Söz önerge sahibi Şükrü Bey'indir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlar, ben bu önergeyi arkadaşlarımızdan bu iki zatın buradan hareket etmesinden evvel hazırlamıştım. Fakat vermek hususunda biraz bekledim. Düşündüm ki bunlar hareket ederken elbet Yüce Meclisinizin izni alınacaktır. İzin almak üzere buraya geldikleri zaman mütalaamı söyleyerek bunların bu türlü hareketlerinin doğru olmadığını söyleyecektim. Fakat gördüm ki Yüce Meclisiniz her vakit emrivaki karşısında bulunduğu gibi bu defa da emrivaki karşısında kaldı. Bu arkadaşlar buradan hareket edecekleri zaman izinleri hakkındaki tezkere Meclise geldi ve okundu. Ben de o vakit önergemi vermiştim. İki mütehassıs gittikten sonra mebuslardan bu iki arkadaşın gitmesine lüzum var mı? Ben diyorum ki lüzum yoktu. Çünkü kendilerinin mütehassıs olarak gönderdikleri bu mütehassısa itimatları yoksa itimat olan adamları göndermek lazım gelirdi. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Nereden bulacaksın? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bilemem, dışarıda itimat edilecek kimse yok da bütün Meclis üyeleri itimat edilecek ise orada Cami Bey ve Enver Bey vardır. Bu iki arkadaş Hükümet tarafından itimat edilerek İtalya'ya gönderilmişlerdir. Maliye Vekâleti sipariş etmiş olduğu kâğıtları Enver Bey'e sipariş etmiştir ve o vasıta ile İtalyan kâğıdı getirttirmekte bulunmuştur. Maliye Vekâleti böyle bir takım vazifeleri Enver Bey'e yaptırıp dururken, Nafıa Vekâleti bu siparişi Cami Bey'e verilemez mi idi? Cami Bey'in, Enver Bey'in bu gibi iktisadi meseleler için İtalya 'ya gitmiş olduklarını biliyoruz; Yoksa Dışişlerine ait bir vazife ile gittiklerini bilmiyoruz. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Neden olmasın? 128

129 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu işi onlara havale mümkün iken ve bütçenin bu kadar açık olduğu bir zamanda tasarrufa riayet etmek lazım gelirken, bu giden mebus arkadaşların makine meseleleriyle o kadar alakaları olmadıkları halde İtalya'ya gönderilmeleri doğru değildir. Her bir arkadaşa beşer altışar bin lira vermekle bütçe açığını ne şekilde kapatabileceğiz? Sonra bu çeşmenin suyu nereden gelecek efendiler? Eğer bu çeşmenin suyunu bulabilirsek ziyanı yok. Herkese birer vazife vererek gönderelim. Fakat bu çeşmenin suyu akmaz ve akmasının ihtimali yoktur. Çünkü yaptığımız kanun teklifleriyle vergileri arttırdık, görüyorsunuz. Bu Memlekette her gün yeni yeni masraflarla bütçe açığını devamlı artırıyoruz. Geçen gün Maliye Vekili Beyefendi, -Ya on altı milyon lira bütçe açığını kapatmalısınız, ya bana bir gelir göstermelisiniz veya ben size böyle kanunlarla gelmeğe mecburum,...diyordu. Buna karşı elbette bir cevap veremiyorduk. Nasıl cevap vereceğiz, çünkü biz her masrafı kabul edecek olursak Maliye Vekili Beyefendi de bizim kabul ettiğimiz bu borçları ödemek için bize yeni yeni kanunlarla gelecektir. MUSTAFA BEY (Tokat): Bir adam iki yerinden boğazlanmaz. Hâlbuki biz on yerinden boğazlamak istiyoruz. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu itibarla bu muamelenin doğruluğuna inanmıyorum. Çünkü bu arkadaşlar makine işinden anlamadıkları gibi bu şeyden de anlayamazlar ve bu işleri orada görebilecek vaziyet ve derecede değildirler. Her halde orada bir simsar, bir komisyoncu bulmaya mecburdurlar. Orada bulacakları simsara ve komisyoncuya da para vermek mecburiyetinde kalacaklar veya alacakları şeyleri daha fazla para ile almak mecburiyetinde kalacaklardır. Bu itibarla Memlekete değil, bilakis komisyoncuya da para vermek suretiyle kaybetmiş olacağız. Bu muameleden dolayı ben Nafıa Vekiline bu şartlar dâhilinde güvenoyu verilmemesi arzusundayım. (pek doğru sesleri) VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, bu meselede iki şey var. Birisi, her kim olursa olsun Meclisin iznini almadan, Hükümet bu iki arkadaşımızı dışarıya neden gönderiyor? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Onlar emrivaki yapmak istediler. VEHBİ EFENDİ (Devamla): Arkadaşlarımız gittikten sonra bunlara izin verilmesine dair Meclis Divanına bir şey geliyor. Divan mütalaa belirtmeden, onlar gittikten sonra teskereyi Yüce Heyetinize sevk ediyor. İkinci şey, Abdülhamit zamanında Harbiye Nezaretine fişek ve mavzer alınacak olursa... YAHYA GALİB BEY (Kırşehir): Allah rahmet etsin. VEHBİ EFENDİ (Devamla): Bahriye Nezaretinden söylediğimiz efendiler ikisi giderdi. (şimdi de öyle sesleri) Bahriye Nezaretine vapur vesaire gibi bir şeyler satın 129

130 alınacak olursa, Harbiye subaylarından iki kişi giderdi. O muameleyi hâlâ unutmayacak mısınız? OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Kuşkulu olmayınız. VEHBİ EFENDİ (Devamla): Kuşkulu değilim efendim, rica ederim Emin Bey. (şiddetli alkışlar, devam sesleri) Düşününüz efendiler, şu muameleyi inkâr eden var mı? TAHSİN BEY (Aydın): Devam ediniz Hoca efendi, doğru söylüyorsunuz. VEHBİ EFENDİ (Devamla): Bundan önceki devirde de böyle değil miydi? Terzi olan bir adama sen çilingir olacaksın, çilingir olan bir adama eline makası verip sen şu elbiseyi kesip terzi ol demekten başka ne demektir? Beyefendiler makineden ibaret olan demiryolu yedek parçaları ne gibi şeylerdir ve nereden alınır? Bunların hiç birisinden haberdar olmayan beni gönderirseniz ben orada bu vazifeyi ifa edemem. Herkesi göreceği vazifeye gitmeli. Göremeyeceği vazifeye gönderildi mi mutlaka kayırılmaktır. Kayırılmaktan başka bir şey değildir. (şiddetli alkışlar) Sonra Nafıa Vekili Paşa Hazretlerinden bir şey soruyorum. Bu gibi mühim satın almalarda Avrupa'da pek çok fırıldaklar döner. Gerçi tüccar değiliz ama bu dünyada biz de yaşıyoruz, tüccarlarla daima temasta bulunuyoruz ve görüşüyoruz. Avrupa'ya gidip gelenlerle tanışıyoruz. Bunlarda pek çok fırıldak döner. Acaba bu gibi mühim işleri yapan müesseselerden kimlerle görüşüldü Hangi fabrikalarla haberleşildi? Bunlar hangi fabrikaya müracaat edecek? Hangisinden cevap aldı? Bakınız biz Konya'da bir su getirtecek olduk, İngiltere'den, İsviçre'den Fransa'dan bütün fabrika acentelerinden bize teklifler geldi. Onların her birerlerinin şartlarını tetkik ettik. Buradan Avrupa'ya doğrudan doğruya bir adam gidip de mal alamaz efendiler. Efendiler, Şükrü Bey'in buyurdukları pek doğrudur. Biz bir İhtilal Meclisiyiz ve ihtilal devresindeyiz. Böyle boşu boşuna para harcayacak bir zamanda değiliz. Binaenaleyh orada bulunan iki arkadaşımızın mademki masrafını bu Milletin sinesine sarılmıştır, o iki arkadaşımız yirmi dört saatin iki saatini bu Millet için feda edebilirlerdi. Bu iş oradaki arkadaşlarımıza neden havale olunmadı? Şükrü Beyin dediği doğrudur. Diyeceğim budur. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Efendim, Şükrü Bey arkadaşımız İtalya'da Cami Bey ve Enver Bey varken diğer iki arkadaşımız niçin gönderildi diyorlar. Enver ve Cami beylerin vazifelerini bilmiyorum. Fakat Dışişleri ile alakalı bir vazife yaptıkları söylendiğine göre bu işle bu arkadaşlarımız uğraşamazlardı. Sonra her bir adama beşer bin lira verilmiş değildir. Efendim, hepsine birden beş bin lira verilmiştir. (daha ne olacak sesleri) İki mütehassıs gönderildiğinden bahis olunuyor. Bu ustalardan biri ecnebi imiş ve bu adamın eline büyük bir para verilip de gönderilemezdi. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar) Ecnebinin gitmemesi lazım gelirdi. Onların gitmesi daha felakettir. Hiç doğru değildir. 130

131 İSMAİL FAZIL PAŞA (Nafıa Vekili): Ecnebi demedim, necip dedim. Yanlış anlamışsınız. OPERATÖR EMİN BEY (Devamla): Nafıa Vekâleti bu arkadaşlarınızı göndermezden evvel yalnız bildiğim bir şey vardır. İtalya'ya gitmek meselesi bana da teklif edilmişti, kabul etmedim, reddettim. Binaenaleyh Vehbi Efendi Hazretlerinin kayırılmış filan dedikleri sözlerini yersiz buluyorum. Çünkü... (gürültüler, yersiz değil sesleri) MUSTAFA BEY (Tokat): Sen doktorsun, o işten ne anlarsın? OPERATÖR EMİN BEY (Devamla): Sonra arkadaşlarımızın kim olduğunu bilmem dediler. Birisi Meclisin bütün iç işlerini idare eden bir idare memuru ve diğeri de her ne kadar doktor ise de Tüccar Mustafa Bey ismiyle bilinen bir arkadaştır. Yani bütün ticaret işlerine vakıftır. (nerede ticaret etmiş sesleri) Burada ticaret ediyor, onu herkes tanıyor. Doktor Mustafa Bey adıyla tanınmıyor, Tüccar Mustafa Bey denirse tanıyorlar. MUSTAFA LÜTFİ BEY (Siverek): Hariciye meselesi başka, ticaret başkadır. SALİH EFENDİ (Erzurum): Mustafa Bey tüccar değildir. OPERATÖR EMİN BEY (Devamla): Halen tüccardır. Ne ise benim bildiğim bu kadar efendim. Fazla söylemeyeceğim. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim, ben Şükrü Beyefendinin önergesinde yalnız mühim olmak üzere bir nokta görüyorum. O da emrivaki meselesidir. Bunda hakikaten yerden göğe kadar hakları vardır. Fakat şimdiye kadar bu birinci defa olmuş değildir. Hükümet maalesef bu hususta lakayt kalmış ve Yüce Meclisiniz de kendi salahiyetini kullanmamıştır. Şimdi bunu temin etmek lazımdır. Fakat buradan şimdiye kadar birçok arkadaşlarımız böyle emrivakilerle gitmiş olduğu halde yalnız Süreyya Bey'le Mustafa Bey hakkında söz söylemek, onların hissiyatını rencide etmek, zannederim doğru değildir. (gürültüler) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Şahsi mesele yok. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Şimdi efendim, buyurdular ki Enver Bey İtalya'- dadır. Zannediyorum ki Enver Bey'in vazifesi son bulmak üzeredir. Diğer arkadaşımız Cami Bey'in ise Rodos'ta bulunduğunu zannediyorum. Sonra giden bu arkadaşlar esasen satın alma memur değildir. Satın alma için gönderilen memurların suiistimalini kontrol etmek içindir. (gülüşmeler) MUSTAFA BEY (Tokat): Demek suiistimal var. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Hayır, giden memurların suiistimal etmesi ihtimaline karşı kontrol vazifesiyle gönderilmişlerdir. Sonra Vehbi Efendi Hazretlerinin bu devri Abdülhamit devrine benzetmelerinden dolayı çok müteessir oldum. (gürültüler) Efendim, bu sırf kayırmak içindir, dediler. 131

132 VEHBİ EFENDİ (Konya): Sözüm hakikattir. HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Böyle zannetmiyorum efendiler. Çünkü bunlara verilen para binlerce lira değildir. (ya nedir sesleri) Söyleyeceğim efendim. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hatibin sözünü kesmeyiniz rica ederim..söz söyleyecekler kürsüye gelip söylesinler. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Kayırmak suretiyle gönderilmemişlerdir. Çünkü verdikleri para ayda iki yüz lira bir paradır ve bu çok görülecek bir para değildir. Bugün Nafıa Vekâleti komisyon vasıtasıyla ihaleye girişmiş olsaydı, on bin lira komisyon vermesi lazım gelirdi. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): En az yüzde on. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Hâlbuki Nafıa Vekili Paşa Hazretleri buyurdular ki ikisine verilen para üç yüz lirayı geçmemiştir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Seksen bin de olsa yine azdır. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Binaenaleyh yine Şükrü Beyefendinin temas ettikleri noktaya dönüyorum ve Hükümetten tekrar tekrar istirham ediyorum. Bundan böyle arkadaşlarımızdan böyle vazifeli olarak gönderilecek olan çıkarsa göndermeden evvel Meclisten bir karar çıkarttırsınlar. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Efendim, anlaşılıyor ki bizim dışarıdan birçok satın alma işimiz oluyor ve olacak. Tabii postaneye pul lazım oluyor adam gönderiliyor, Maliyeye bilmem kâğıt lazım oluyor, Nafıaya âlet ve yedek parça lazım oluyor. O halde her defasında başka başka alınan şeyler için adam gönderip de gidiş ve geliş harcırahı verileceğine acaba bilmiyorum İtalya'da belli başlı ihtisas sahiplerinden ufak bir heyet bulundurulamaz mı? Muayyen işlerde mütehassıs olan şahıslardan Cami Bey veya bir diğerinin reisliği altında, küçük bir heyet bulundurulsa, bütün siparişler onlara verilse zannederim ki daha makul olur. Sonra Cami Bey'in dışişlerinde bulunduğundan dolayı satın alma işleriyle meşgul olamayacağı söyleniyor. Ben müsaadenizle bunu kabul etmiyorum efendim. Yani dışişleriyle meşgul olan, hatta bir elçi bile resmi satın alma işleriyle uğraşabilir. Sonra Meclisten izin almamak meselesine gelince, Hükümet veya Nafıa Vekili göndermiş deniliyor. Nafıa Vekâleti Meclisten izin almaksızın iki arkadaşı göndermekte ne kadar haksızsa, o iki arkadaşımızın da kendilerine verilen bu vazifeyi Meclisten izin almaksızın kabul etmeleri o kadar yanlış olur. TAHSİN BEY (Aydın): Cami Bey ve Enver Bey aylardan beri milletin harcırahı ve milletin tahsisatıyla İtalya'da yaşamakta ve Hükümetçe kendilerine verilen vazifeleri iyi bir şekilde yapmaktadırlar. Bu müddet zarfında o muhitle temas etmeleri sebebiyle oraların muamelelerine ve kimlerle ne gibi işler görülmesi lazım geleceği hakkında tabii herkesten fazla malumat sahibidirler. Bu satın alma işlerini ollar 132

133 yapabilirler. Beyefendiler vekiller daima böyle bir takım icraatlarıyla bizi daima emrivaki karşısında bırakmaya devam ediyorlar. Bunlar bir ceza, karşılık görmezse efendiler devamlı bizi burada yok sayacaklardır. (doğru sesleri, alkışlar) Eğer Hükümet bizi buraya yalnız Milletin başını tutturmak için gelmiş zannediyorsa hata ediyorlar. Biz buraya namusumuzla geldik, namusumuzla gideceğiz. AHMET MUHTAR BEY (Dışişleri Vekili): Ne demek istiyorsunuz? TAHSİN BEY (Devamla): Nafıa işleri zannetmeyiniz ki yalnız bundan ibarettir. Nafıa işleri bugün karışıklık içindedir. Bugün milyonlarla, yüz milyonlarla liraya elde edilemeyen malzemeler açıktadır. Bu sırf iktisadi idari bakımdan iyi kullanılamamasından ve işin başında adam gibi adamlar bulunmamasından ileri geliyor. Bugün binlerce kilometre yapılmış hazır demiryolları masrafını çıkaramadıktan sonra her zaman binlerce lira para tahsisat istiyorlar. Yazıktır artık Milletin üzerine yüklenecek bir kaynak kalmadı. On altı milyon açığımız vardır. Bunlar yağma hasanın böreği diye istediklerine para veriyorlar. Her halde bu işler emniyet edilecek insanların yapacağı işlerdir. Binaenaleyh ben kendi hesabıma güvenoyu vermiyorum. (bravo sesleri) İHSAN BEY (Cebelibereket): Efendiler, Nafıa Vekâletinin İtalya'ya göndermiş olduğu iki arkadaşı ben çok iyi bilirim ve kendileriyle iyi tanışırım. Fakat ne yapalım ki bu iş sanat işidir. 'Yüz yirmi bin liralık malzeme almak üzere gönderilen bu iki mebus arkadaşımız 'ne malzemelerin cinsini, nerelerde kullanılacağını ne fiyatla satıldığını bilmeyen bu iki arkadaş diğer mütehassısların alışverişini kontrol edecekler. (gürültüler) Rica ederim müsaade buyurunuz. Bunların kontrol etmek imkânı olduğunu kabul etmek için akıldan ve mantıktan uzak olmak lazımdır. Çünkü sanatı değil, neresinden anlasın zavallı. Ben Cami Bey yaparmış demiyorum. Fakat her gün bu Memlekette yüz bin liralık satın alma yapıldığı halde efendiler hangi mebustan bir kontrol işi tayin edilmiştir? Burada satın alma işlerinde kontrol için mebus tayin edilmiyor da İtalya'ya niçin gönderiliyor? Biz bir dava peşindeyiz. Bu davayı kazanmak için bir ordu bir de para lazımdır, başka bir şey değil. Yirmi para sigara kâğıdına, seksen lira bilmem kime, Maliye Vekili bir takım teklifle karşımıza geliyor. Milletin halini düşünüyor ağlıyoruz, derken diğer taraftan bir Nafıa Vekili çıkıyor, beş bin lirayı manasız bir yere sarf ediyor, heba ediyor. Binaenaleyh efendiler hakikati söyleyeyim. Nafıa Vekâletinde yalnız bu değil, orada pek çok karışıklık vardır. Nafıayı düzeltmek isterseniz Nafıa Vekili Beyefendiye güvenoyu vermeyiniz. Ben de bu hususta bir önerge v veriyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair bir önerge var. (devam sesleri) İSMAİL FAZIL PAŞA (Nafıa Vekili): Evvela Şükrü Bey'in söylemiş olduğu şeye cevap vereceğim. Bu iş oradaki memurlara neden havale edilmiyor? Oradaki memurlardan Enver Bey'in zaten memuriyeti bitmiş, geliyor diyorlar. Yeni duyuyorum 133

134 (gürültüler) Kerem buyurun efendim, siz söylerken dinliyordum. Sözümü kesmeyiniz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Söz kesmeyiniz, rica ederim. İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Cami Bey derseniz, oraya mühim bir vazifeyle gitmiştir. Başka işe bakamıyor. İkincisi, bu satın alınacak olan malzeme öyle gözü kapalı, hiç anlamadan, dinlemeden alınacak şeyler değildir. Gönderilen adamlar Anadolu Demiryolları Müdürlüğünde bulunan en mütehassıs ve bu işten anlayan adamlardır. Şimdi bu giden mütehassıslarımız gidip oradaki malzemelerin cinsini ve ebadını ve işe yarayıp yaramayacağını, adeta bir doktor teşhisi gibi o eşyaları teşhis edeceklerdir. Bunun için oraya giden dört kişi o kadar hamiyetsiz ve bu Millete yaramaz adamlar değildirler. (estağfurullah sesleri) O kadar vicdansız insanlar değildir ki her hangi fabrikadan her kaç kuruş alınırsa alınsın diye o fabrikaya derhal parası verilsin diyecekler. Onu yapamazlar ve yapamamak için işte bu dört kişinin gitmesi lazım geliyor. VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim... İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Rica ederim dinleyiniz. Siz Ferit Paşa'nın zamanında Konya'ya ve Sultan Hamit devrindeki adamların... VEHBİ EFENDİ (Konya): Reis Bey rica ederim, müsaade buyurun cevap vereyim. Yanlış anlaşılmasın. Su meselesi Ferit Paşa zamanında olmamıştır. Yakında üç beş ay evvel... İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): O vakit dünyanın her tarafı açık, istediğin fabrikaya müracaat edilebilirdin. Şimdi hangi vasıta ile hangi fabrikaya müracaat edeceksin? VEHBİ EFENDİ (Konya): Üç ay evvel diyorum, rica ederim. Mondros Ateşkesinden sonra İsviçre'den, Londra'dan teklifler aldık. İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Kim aldı? VEHBİ EFENDİ (Konya): Biz aldık. Konya'ya su borusu getirmek için dünyanın her tarafından teklifler aldık. İSMAİL FAZIL PAŞA (Devamla): Ben de size 23 Ağustos 1920 tarihinde bu kürsüden o ihaleyi teklif ettim, gecikti. Şimdi hangi acenteye, hangi fabrikaya müracaat olabilir? Bu giden memurların kendine verilen harcırahların miktarı dört, beş bin liradan ibarettir. Verilemeyecek bir para değildir. Bununla bütçemiz kapanmayacak ve bu bütçemize açık olacak, şöyle olacak diye söylemek bilmem ne dereceye kadar doğrudur? (evet, o para ile kapanacak sesleri) Sonra bu adamların kayırıldıkları sözünü olanca kuvvetimle reddederim. Zira ben hiçbir zaman Vatanıma, Milletime zarar verecek bir meselede bulunmadım ki bu sefer de iki arkadaşıma beş, on para vermek suretiyle onları kayırayım da milletimi zarar vereyim. 134

135 Eğer böyle olmuş olsa idi Sultan Hamit zamanında hiç bir vakit hiç biriniz benim kadar on yedi sene bu işlerde sürünmezdi. Bu şerefimi muhafaza ediniz. İsterseniz güvenoyu veriniz, isterseniz vermeyiniz. Binaenaleyh öyle Nafıa Vekilini anlamadan, dinlemeden şu işi yapmış demek, katiyen bu cehaleti kabul edemem. Sizin işinize gelmiyorsa bu makama âlâsını tayin edebilirsiniz. Ona bir şey diyeceğim yok. Bugün Milletin başına çökmüş olan mali buhranı eğer bu dört bin lira, üç bin lira miktarındaki tahsisat hadisesini başka maksatlara çekecek olursanız bunu da olanca kuvvetimle reddederim. İşte benim söyleyeceğim bundan ibarettir, Huz ma safa da ma keder. 1 Artık başkasını isterseniz seçebilirsiniz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kâfi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. İki önerge var, efendim. TBMM Başkanlığına Nafıa Vekâleti için verilen gensoru neticesinde güvenoyu verilmemesini teklif ederim. Cebelibereket Mebusu İhsan (kabul, ret sesleri) TBMM Başkanlığına Verilen izahat kâfi olmadığından Nafıa Vekâletine güvenoyu verilmemesini teklif eylerim. 25 Aralık 1920 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Reis Beyefendi, evvela güvenoyu verilmesini teklif eden önerge oya konur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Mevcut olan önergeleri okudum değil mi efendim? Güvenoyu verilmesi için de bir önerge verilmiş olsaydı o da okunurdu. Müsaade bir önerge daha vardır. TBMM Başkanlığına Mesele layık olduğu derecede anlaşıldığından müzakere kâfidir. Gündeme geçilmesini teklif eylerim. 25 Aralık 1920 Kırşehir Mebusu Yahya Galip 1 Allahın müsaadesi olan ve neticesi safa veren şeyi al, sonu keder vereni bırak. İyisini al, kötüsünü bırak. 135

136 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi. (güvenoyu yapılsın sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Mademki önerge kabul edilmedi, güvenoyu verilmemiş demektir. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Yahya Galip Bey'in ikinci bir önergesi vardır. TBMM Başkanlığına İzahat kâfi olduğundan Nafıa Vekili Paşa Hazretlerine güvenoyu verilmesini teklif ederim. Kırşehir Mebusu Yahya Galip (geçti, kabul sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Nafıa Vekâleti için verilen gensoru müzakeresi neticesinde ad okunarak güvenoyu muamelesi yapılacaktır. Güvenoyu verecekler beyaz, vermeyecekler kırmızı oy pusulası atacaklardır. Oylamaya başlıyoruz. (Ad okunarak oylama yapılır, ara verilir, oylar sayılır ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim celseyi acıyorum. Oylama neticesini arz edeceğim. Nafıa Vekili İsmail Fazıl Paşa Hazretleri için yapılan güven oylamasında 28 kabul, 2 çekimser oy, 69 ret oyu verilmiştir. Bunun neticesinde Nafıa Vekili güvenoyu alamamıştır. 1 (İki gün sonra, 27 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim; Nafıa Vekâletine seçim yapılacaktır. Adaylar; Hasan Fehmi Bey (Gümüşhane), Zekayi Bey (Adana), Ömer Lütfi Bey (Amasya) ve Hüsrev Bey (Trabzon). EMİN BEY (Eskişehir): Efendim, bu teklif hakkında bir mütalaa arz edeceğim. Efendim Nafıa Vekâletinin umum müdürlüğe dönüştürülmesi meselesi... MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Beyefendi, Vekil seçimine dair söyleyiniz. EMİN BEY (Devamla): Ben nafıa teşkilatının Devlet teşkilatı sırasında... 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Aralık 1920), 1.Dönem, c.7, s.11-28, 136

137 MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Nafıa teşkilatı bahis mevzu değildir, Nafıa Vekili seçimi bahis mevzudur. EMİN BEY (Devamla): Benim adaylar hakkında Yüce Meclise bir teklifim var. Nafıaya ait, müsaade buyurunuz... (sonra sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Yüce Meclisin çıkartmış olduğu kanun dairesinde adaylar gösterilmiştir. EMİN BEY Devamla): Efendim adaylara itiraz etmiyorum. Nafıa Vekâletinden beklenilen iş hakkında teklifim var. (o bütçede sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Ad okunarak gizli oy kullanmaya başlıyoruz. (Oylama yapılır. Ara verilir. Oylar sayılır ve...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim; celseyi açıyorum. Oylamaya 136 üye iştirak etmiştir. Ömer Lütfi Bey 65, Zekayi Bey 28, Hüsrev Bey 11, Hasan Bey 20 oy almıştır. On iki üye de çekimserdir. Binaenaleyh seçim tamam olmadı. Ömer Lütfi Bey'in daha 4 oy noksandır. Çünkü karar yeter sayısı için 69 oy almak lazımdır. Binaenaleyh seçimi yeniden yapıyoruz. HÜSREV BEY(Trabzon): Efendim oylamada karışıklık olmamak üzere bana verilecek oyların Ömer Lütfi Bey'e verilmesini bilhassa istirham ederim. (Tekrar oylama yapılır. Ara verilir. Oylar sayılır ve...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Celseyi açıyorum. Oylamaya 127 üye iştirak etmiştir. Ömer Lütfi Bey 76 oy ile Nafıa Vekili seçilmiştir. (alkışlar, Allah muvaffak etsin sesleri) Zekayi Bey 30, Hüsrev Bey 4, Hasan Bey 12 oy almışlardır. Beş de çekimser vardır. Yarın aynı saatte toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 29 Aralık 1920 tarihindeki gizli oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, eski Nafıa Vekili İsmail Fazıl Paşa'nın önergesini okutuyorum. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (27 Aralık 1920), 1.Dönem, c.7, s.58, 137

138 TBMM Başkanlığına Geçen 25 Aralık 1920 Cumartesi günündeki Yüce Meclisin umumi toplantısında demiryolları yedek parçalarının satın alınmasına ait Karahisar Mebusu Şükrü Efendi'nin gensoru önergesine karşı vermiş olduğum izahat kâfi görülmeyerek, şahsıma güvenoyu verilmemiş ve Nafıa Vekâletinden azledilmiştim. Bu satın alma işinin fevkalade ehemmiyeti sebebiyle bir an evvel neticelendirilmesi ve bunun için memurlar vasıtasıyla Roma'da satın almaya girişilmesi hususunda Hükümete vermiş olduğum teklife göre Roma'ya gitmeye talip olan mebuslardan Süreyya ve Mustafa beylerin gitmeleri tasvip ve kabul edilerek bunlara verilecek harcırah ve tahsisatlar da Maliye Vekâletince hesap ve tespit edilerek Divan Reisliği tarafından ruhsat verilmiştir. Satın almanın bu şekilde olması, Milletin parasının daha emin bir tarzda harcanması içindir. Meclis bu hareketimizi bir hata olarak mütalaa ettiğine göre, bunun mesuliyeti yalnız Nafıa Vekâletine mi aittir? Yoksa bu muameleyi tasvip eden ve kabul eden Hükümet ile harcırah ve tahsisatları veren Maliye Vekâletinin ve mebusların Roma'ya gitmelerine ruhsat veren Divanı Reisliğinin mesuliyeti olmaz mı? Binaenaleyh güvenoyu meselesine kabine dâhil değil midir? Bunu tasdik etmeyecek bir vicdan, bir kanun yoktur zannederim. O halde bu meselenin düzeltilmesini Yüce Meclisin hakkaniyet büyüklüğünden şiddetle talep eylerim. Bu talepteki maksadım Yüce Meclisin her nasılsa hakkımda tatbik etmiş olduğu haksız bir muamele ile encide edilen haysiyet ve izzetinefsimin tatmin edilmesinden ibarettir. Zira mebuslar ellerini vicdanları üzerine koyup da şahsımı düşünürlerse, reva görülen muamelenin kölelere bile layık olmadığına derhal hükmede-ceklerinden eminim. Hamiyetle şurasını da arz edeyim ki Nafıa Vekâletinin ilk defa olarak hatalı görülen bir meselesi ki esasen tek makul ve hatadan beridir asıl Milletin paralarını alabildiğine israfa uğraşanlar ve bugün mevcudiyetimizin hayat ve memat meselesinde pek feci rol oynayan bazı hadiseler üzerine Yüce Meclisin fazlaca himmet ve murakabe eylemesini haddim olmayarak tavsiye eylerim. Bu hususun bir gizli celsede izahatının yapılmasının lüzumlu olduğunu ifade ederim. 28 Aralık 1920 Yozgat Mebusu İsmail Fazıl CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Önerge hakkında söz Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin, buyurun efendim. 138

139 MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Müsaade buyurursanız bu önerge hakkında malumat arz edeyim. Malumunuz İsmail Fazıl Paşa Hazretleri biraz rahatsızdırlar ve kendilerine hürmetimiz vardır. Bir aralık Eskişehir'e gitmişlerdi. Oranın havası sağlık vaziyetine uygun gelmemişti. Buraya geri döndüler. Kendileriyle ve çocuklarıyla görüştük. Hakikaten istirahata ihtiyacı olduğu belliydi. Ben çocukları ile beraber kendilerine rica ettim, -Siz istirahat ediniz ve tedavi olunuz. Bu müddet içinde Meclise vaziyeti arz ederim. Size bir vekil seçsinler. Vekâletin işleri birikmiş halde duruyor, bunları halledelim....dedim. Hâlbuki kendileri son derece kuvveti kalp sahibidirler. Tabii ihtiyarlık icabı hepinizden kuvvetliyim dedi. Böyle olunca yine işler ortada kaldı. Bunun üzerine zannediyorum bazı arkadaşlar işlere daha bir hız vermek arzusunda ve talebinde bulundular. İhtimal ki asıl sebep bu olacak ki Yüce Meclis yerine bir başkasını seçti. Önerge huzurunda okundu. Eğer uygun bulursanız, yine rahatsız imiş sağlığına kavuştuğunda gelirler, belki bildikleri vardır; izahat verirler. (Hiç hacet yok sesleri) EMİN BEY: Ben teklif ediyorum ki mazeretsiz burada... (gürültüler, hayır hayır sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Devamla): Müsaade buyurur musunuz, efendim, İsmail Fazıl Paşa Hazretleri rahatsızlığı sırasında ağır ithamda bulunuyorlar. Bence ve Hükümetçe de daha münasip olur. Bu önergedeki noktayı izah etsinler. (uygundur, kabul sesleri) 1 (Bir gün sonra, 30 Aralık 1920 tarihindeki gizli oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Dünkü gizli celsede İsmail Fazıl Paşa'- nın önergesi vardı, okunmuştu. Paşa'nın gelmesi ile bir gizli celsede izahat verilmesi temenni edilmekte idi. Paşa Hazretleri izahatta bulunmayı arzu ediyorlarsa dinleyeceğiz. İSMAİL FAZİL PAŞA (Yozgat): Mustafa Kemal Paşa Hazretleri izah buyuracaklar. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Peki efendim. O halde Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin izahat vermesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim çok rica ederim, Paşa'nın verdikleri önergede yazılanlar çok ağırdır. Binaenaleyh kendileri biraz izahat versinler. 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (29 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s , 139

140 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Önergeyi tekrar okutuyorum. 1 (Bundan sonra ne olduğu tutanakta ter almamaktadır.bayındırlık Bakanı İsmail Fazıl Paşa nın düşürülmesine neden olan demiryolu malzemesi alımına ilişkin suiistimal kuşkusu devam etmiş ve daha sonraki oturumlarda da Meclis gündemine taşınmıştır. İtalya dan demiryolu malzemesi satın almaları için görevlendirilen Süreyya Bey ve Dr. Mustafa Bey kendilerine yöneltilen eleştirilere cevap vermişlerdir. Milletvekilleri savunmalarında benzer ifadelere yer vererek herhangi bir şekilde suiistimalin olmadığı ve banka vasıtası ile kendilerine tahsis edilen paranın tutarını gösterir hesap cetvelinin ve bunun karşılığında alınan malların faturalarının Nafıa Vekâletinde muhafaza edildiğini söylemişlerdir. Gerek İbrahim Süreyya Bey in ve gerek Dr. Mustafa Bey in yaptıkları izahat milletvekillerince yeterli bulunmuş ve Meclis gündemine bundan sonraki tarihlerde alınmamıştır. Güvenoyu verilmeyerek Nafıa Vekilliği görevine son verilen İsmail Fazıl Paşa'nın sağlık durumu iyice ağırlaşmış ve 18 Nisan 1921 tarihinde vefat etmiştir.) 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (30 Aralık 1920), 1.Dönem, c.1, s.305, 140

141 141

142 SON NOT Dokuz ay boyunca Meclis adına yürütme görevini yerine getiren 1. TBMM Hükümetinde çeşitli nedenlerle boş kalan bakanlıklara altı yeni bakan atandı. Biri Hükümete olmak üzere dört bakan hakkında çeşitli nedenlerden dolayı beş gensoru önergesi verildi. Gensoru görüşmelerinden sonra yapılan oylamalarda Hükümet ve üç bakan güvenoyu aldı. Bayındırlık Bakanı İsmail Fazıl Paşa güvenoyu alamayarak bakanlıktan düşürüldü. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi olan Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda Birinci TBMM Hükümetinin de Reisi idi. Meclisin kabul ettiği Anayasa, halen yürürlükte olan 1876 Kanuni Esasi'si idi. Meclis e Hükümet programı olarak sunulan Halkçılık Beyannamesi, bir Anayasa olarak değerlendirilme noktasına geldi. Halkçılık beyannamesinden yola çıkılarak 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen ve anayasa ilkelerini belirleyen Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince Hükümet üyeleri, Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa'yı İcra Vekill e- ri Heyeti Reisi seçti ve İkinci TBMM Hükümeti dönemi başladı. 142

143 143

144 BİRİNCİ TBMM HÜKÜMETİ (3 Mayıs Ocak 1921) Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) İcra Vekilleri Heyeti Reisi (Başbakan) (3 Mayıs Ocak 1921) Mustafa Fehmi Efendi (Gerçeker) Umuru Şeriye ve Evkaf Vekili (Diyanet ve Vakıflar Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) Cami Bey (Baykut) Dâhiliye Umuru Vekili (İçişleri Bakanı) (3 Mayıs Temmuz 1920) Hakkı Behiç Bey (Bayic) Dâhiliye Umuru Vekili (İçişleri Bakanı) (17 Temmuz Eylül 1920) Nazım Bey (Öztelli) Dâhiliye Umuru Vekili (İçişleri Bakanı) (4 Eylül Eylül 1920) Refet Bey (Bele) Dâhiliye Umuru Vekili (İçişleri Bakanı) (6 Eylül Ocak 1921) 144

145 Celalettin Arif Bey Adliye Vekili (Adalet Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) Bekir Sami Bey (Kunduh) Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) Dr. Adnan Bey (Adıvar) Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekili (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) Yusuf Kemal Bey (Tengişek) İktisat Vekili (İktisat Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) Fevzi Paşa (Çakmak) Müdafaa-i Milliye Vekili (Milli Savunma Bakanı) (3 Mayıs Ocak 1921) İsmet Bey (İnönü) Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekili (Genelkurmay Başkanı) (3 Mayıs Ocak 1921) 145

146 Hakkı Behiç Bey (Bayic) Maliye Vekili (Maliye Bakanı) (3 Mayıs Temmuz 1920) Ahmet Ferit Bey (Tek) Maliye Vekili (Maliye Bakanı) (17 Temmuz Ocak 1921) Rıza Nur Bey (Nur) Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) (4 Mayıs Aralık 1920) Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver) Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) (16 Aralık Ocak 1921) İsmail Fazıl Paşa (Cebesoy) Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) (3 Mayıs Aralık 1920) Ömer Lütfi Bey (Argeşo) Nafıa Vekili (Bayındırlık Bakanı) (27 Aralık Ocak 1921) 146

147 147

148 BU DİZİNİN YAYINLANMIŞ İLK KİTABI 148

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 http://www.cengizcetintas.com/index.html TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN AÇILIŞI VE BİRİNCİ TBMM HÜKÜMETİ İstanbul'un İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edildiğini öğrenen Mustafa Kemal

Detaylı

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 1 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli egemenlik prensibini kendisine siyasi ve hukuki temel edinmiş, kuvvetler birliği esasına

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi 29 Ekim 1923, saat 20.30 Tarih : 28.10.2011 29 Ekim 1923, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biriydi. TBMM de saat 20.30 u gösterirken Anayasa da gerekli değişiklikler yapıldı,

Detaylı

MILLET MECLISI TUTANAK DERGİSİ. 24 ncü Birleşim. 4. 12. 1975 Perşembe

MILLET MECLISI TUTANAK DERGİSİ. 24 ncü Birleşim. 4. 12. 1975 Perşembe DÖNEM: 4 CİLT: 14 TOPLANTI: 3 MILLET MECLISI e TUTANAK DERGİSİ 24 ncü Birleşim 4. 12. 1975 Perşembe İÇİNDEKİLER Sayfa I. Geçen tutanak özeti 222 II. Yoklama 222 III. Seçimler 222 1. Millet Meclisi Başkanı

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 1919-1922 MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER Milli mücadele Hazırlık Dönemi Kronoloji 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal in Samsun a Çıkışı 28 Ocak 1919 Havza Genelgesi

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1-2014 Yılına Ait Denetim Komisyonu Raporu 2- Seçimlerin

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN

EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN BAKİ SARISAKAL EĞİTİM EMEKÇİLERİ ÖRGÜTLENME TARİHİNDEN Muallimler Birliği Umumi Merkezi Reisi İzmir Mebusu Necati Bey Muallimler Birliği Müessislerinden Prag Sefiri

Detaylı

Seda DUNBAY Avukat. Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı ( )

Seda DUNBAY Avukat. Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı ( ) Seda DUNBAY Avukat Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı (1876-1995) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX GİRİŞ...1 BÖLÜM I Parlamento Üyeliğinin Tarihsel ve Siyasal Olarak

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1- Erenler Mahallesi 1085 Sokakta Bulunan Parka İsim

Detaylı

-KARAR- ADAYLAR PARTİSİ ALDIĞI OY Yusuf KILIÇ AKPARTİ 22 Ebru ATEŞ AKPARTİ 22 Bilal EKEN AKPARTİ 22 Ahmet KESER AKPARTİ 22

-KARAR- ADAYLAR PARTİSİ ALDIĞI OY Yusuf KILIÇ AKPARTİ 22 Ebru ATEŞ AKPARTİ 22 Bilal EKEN AKPARTİ 22 Ahmet KESER AKPARTİ 22 KARAR TARIHI : 07/04/2014 KARAR NOSU : 61 ÖZÜ: Açılış ve Yoklama Belediye Meclis Başkanı Dr Tuncay ACEHAN 6.Dönem 5.Birleşim 1.oturum meclis toplantısı açılışını yaparak, meclis üyelerini saygı duruşuna

Detaylı

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı, Türkiye Adalet Akademisi

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

T.C. OSMANİYE İL ÖZEL İDARESİ İl Genel Meclisi K A R A R

T.C. OSMANİYE İL ÖZEL İDARESİ İl Genel Meclisi K A R A R Karar No : 58 Konusu: Başkanının gizli oy açık tasnif neticesinde seçilmesi., Meclisin en yaşlı İl Genel Meclis üyesi Mehmet YILDIRIM ın Başkanlığında, üyelerin katılımı ile Toplantı salonunda 14.04.2014

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ Sorular Cevaplar Soru 1. Halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı görevini yaparken taraflı mı olmalı? Tarafsız mı olmalı? Cevap 1. Tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı cumhur u yani milletin

Detaylı

MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ

MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ DÖNEM:5 ClLT : 1 TOPLANTI:! MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 1» ı 21 nci Birleşim 21. 7. 1977 Perşembe İÇİNDEKİLER Sayfa I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ 110 II. YOKLAMA 110 III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

Detaylı

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: Yazı İşleri Müdürlüğü

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: Yazı İşleri Müdürlüğü Karar No: 206/36 Konu: Meclis Başkan Vekili Seçimi Evrak No: 232 Özet: Meclis. Başkan Vekili ile Meclis 2. Başkan Vekili Seçimi. T E K L İ F VE K A R A R : "5393 sayılı Belediye Kanununun 9. maddesinde

Detaylı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı Karar Tarihi : 06/04/2009 Karar No : 08 Belediye Meclisi; nın 01/04/2009 tarihli yazılı daveti üzerine Belediye Başkan üyelerin tamamının mevcut olduğunu açıklayarak, 2009 yılı döneminin 4.toplantısının

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

Turizm Şurası Yönetmeliği

Turizm Şurası Yönetmeliği TURİZM ŞURASI YÖNETMELİĞİ Turizm Şurası Yönetmeliği Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi Gazete Tarihi: 13/10/1998 Resmi Gazete Sayısı: 23492 BİRİNCİ BÖLÜM : Genel Hükümler Amaç Madde 1 -Bu Yönetmeliğin amacı;

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 9 TBMM Tutanaklarında VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe DONEM : 21 ÇILT ; 1 YASAMA YILI: 1 4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER KAMU YÖNETİMİ 5.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 TÜRK KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI (MERKEZ ÖRGÜTÜ) DEVLETİN TEMEL ORGANLARI KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI MERKEZ (BAŞKENT) ÖRGÜTÜ Cumhurbaşkanı Bakanlar kurulu Başbakan

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1- Kozluk Mahallesi İmar Plan Tadilatına Ait Komisyon

Detaylı

U T A N A K. Dönem : 2015 Toplantı : Nisan Birleşim : 5 Oturum : 1 Birleşim Tarihi : 10.04.2015 Birleşim Saati : 17.30

U T A N A K. Dönem : 2015 Toplantı : Nisan Birleşim : 5 Oturum : 1 Birleşim Tarihi : 10.04.2015 Birleşim Saati : 17.30 T U T A N A K Dönem : 2015 Toplantı : Nisan Birleşim : 5 Oturum : 1 Birleşim Tarihi : 10.04.2015 Birleşim Saati : 17.30 Gündemin 1. maddesinde yer alan yoklama yapıldı. 34 üyeden müteşekkil İl Genel Meclisinin

Detaylı

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 29 EKİM TÖRENLERİ Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 1923 Cumhuriyet ilân edildi. Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk

Detaylı

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Cumhurbaşkanı Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu 2 3 Cumhurbaşkanı bir ülkede yönetim hakkının kalıtımsal, soya dayalı, kişisel olmadığını Kanyanğının dinsel kaynaklardan ilahi tanrısal

Detaylı

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek 2 ve 4ncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 nci ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde İlâvesine Dair nın C. Senatosunca

Detaylı

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH SORU 1: MÖ 2450 yılında başlayan ve 50 yıl süren bir savaş kaç yılında sona ermiştir? İşlemi nasıl yaptığınızı gösteriniz ve gerekçesini belirtiniz. (2 PUAN) SORU 2: Uygurlar

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 8 BAKİ SARISAKAL SEYAHAT PROGRAMI Padişahımızın Seyahat Programı: Padişahımızın gerek Selanik teki ikamet ve gerek Kosova, Piriştina ve Manastır a seyahatlerinde

Detaylı

B.M.M. Yüksek Reisliğine

B.M.M. Yüksek Reisliğine SıraNQ 139 Askerî hastanelerde bulunan hasta bakıcıları ile hemşirelere bir nefer tayını verilmesi hakkında m numaralı kanun lâyihası ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları T.C. Başvekâlet Muamelat

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921)

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 LONDRA

Detaylı

KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ. Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI

KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ. Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI DÖNEM; II YIL: 3 KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ Z A B I T L A P. I Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI - 2 - GÜÎp)EM: BÖIJ^Î: A 1. 1970 ICira Kontrol (Geçici Hü-ümler) Kural Tasarısı 2. 1971 Kıbrıs Türk Yönetimi

Detaylı

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde devlet yöneticileri, parçalanmayı önlemek için ortak haklara sahip Osmanlı toplumu oluşturmak için Osmanlıcılık fikrini

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI Süreyya Hami ŞEHİDOĞLU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 24, Cilt: VIII, Temmuz 1992 Nafiz KOTAN İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı nı anlatırken:...

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: Yazı İşleri Müdürlüğü

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: Yazı İşleri Müdürlüğü Karar No: 204/20 Özet: Meclis.Başkan Vekili ile Meclis 2.Başkan Vekili seçimi. K A R A R : "5393 sayılı Belediye Kanununun 9. maddesi uyarınca Belediye Meclisinde 2 yıl müddetle görev yapmak üzere, Meclis.Başkan

Detaylı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz ANMA PROGRAMI 1. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı 4 2. Çeşitli Yönleriyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 (Yrd. Doç. Dr. Levent KALYON) 1. Resimlerle Atatürk 15 2. Kendi sesiyle Atatürk 18 2 Beni görmek

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

Ü Y E L E R. Meclis Başkanın açılış konuşmasını tamamladıktan sonra Gündem Maddelerini okudu ve gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi.

Ü Y E L E R. Meclis Başkanın açılış konuşmasını tamamladıktan sonra Gündem Maddelerini okudu ve gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi. KARAR NUMARASI : 07 Belediye Meclisi 5393 Sayılı Belediye Kanunun 20. maddesi uyarınca 2014 yılı Nisan ayı toplantısı için Belediye Hizmet binası, Başkanlık odasında toplandı. Toplantı başında yapılan

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

KOMİSYON ÜYELERİ. (İmza) (İmza) (İmza) Komisyon Raporu üzerinde meclisçe yapılan müzakerelerden sonra;

KOMİSYON ÜYELERİ. (İmza) (İmza) (İmza) Komisyon Raporu üzerinde meclisçe yapılan müzakerelerden sonra; T.C. ANTAKYA BELEDİYE MECLİSİ DÖNEMİ :ŞUBAT 2016 BİRLEŞİM :4 OTURUM :1 TOPLANTI TARİHİ :05.02.2016 GÜNDEM MADDE NO :2 KARAR NO :29 ÖZÜ :ANTAKYA BELEDİYESİ MUHTARLIK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ NÜN GÖREV, YETKİ VE

Detaylı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler On5yirmi5.com Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler nelerdir? Yayın Tarihi : 12 Kasım 2012 Pazartesi (oluşturma : 12/22/2018) Cemiyetler-Zararlı ve Yararlı

Detaylı

T.C. PALANDÖKEN İLÇE BELEDİYE MECLİSİ. Dönemi : 2014 Karar Tarihi : 08.04.2014 Karar No : 20

T.C. PALANDÖKEN İLÇE BELEDİYE MECLİSİ. Dönemi : 2014 Karar Tarihi : 08.04.2014 Karar No : 20 Karar No : 20 5393 Sayılı Belediye Kanununun 19. Maddesi ile Belediye Meclisi Çalışma Yönetmeliğinin 5.ve 19.maddesi uyarınca görev süreleri tamamlanan 1. Meclis Başkan Vekili ve 2. Meclis Başkan Vekilinin

Detaylı

YIL ŞUBE YÖNETMELİĞİ

YIL ŞUBE YÖNETMELİĞİ YIL ŞUBE YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ, DAYANAK VE TANIMLAR Amaç Madde 1 Bu yönetmeliğin amacı, Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Şubelerinin kuruluş ve işleyişlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Detaylı

Dışişleri Komisyonu raporu

Dışişleri Komisyonu raporu S.Sayısı: 161 Yabancı memleketlerle geçici mahiyette ticaret anlaşmaları ve Modüs vivendiler akdine ve bunların şümulüne giren maddelerin gümrük resimlerinde değişiklikler yapılmasına ve anlaşmaya yanaşmıyan

Detaylı

ORDU BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ VE KARARLAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI GÖREV, YETKİ VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

ORDU BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ VE KARARLAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI GÖREV, YETKİ VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ ORDU BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ VE KARARLAR DAİRESİ BAŞKANLIĞI GÖREV, YETKİ VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ Meclis Karar Numarası : 2014/057 Meclis Karar Tarihi : 10/07/2014 Yürürlüğe Girdiği Tarih : 15/07/2014

Detaylı

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ AMAÇ Madde 1 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi Yönetmeliği nin amacı; gençlerimizin demokratik katılımını sağlayarak

Detaylı

19 MAYIS ÖN HAZIRLIK TOPLANTISINDA ALINAN KARARLAR 9-10 Nisan 2005, Ankara

19 MAYIS ÖN HAZIRLIK TOPLANTISINDA ALINAN KARARLAR 9-10 Nisan 2005, Ankara 19 MAYIS ÖN HAZIRLIK TOPLANTISINDA ALINAN KARARLAR 9-10 Nisan 2005, Ankara 9-10 Nisan 2005 tarihinde Ankara Başkent Öğretmen evinde yapılan hazırlık toplantısına Elazığ, Adana, Antakya, Erzurum, Denizli,

Detaylı

GLn ipisi için..." omülki A^mır. fark yaratmak istepenkre... Tarih. 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular.

GLn ipisi için... omülki A^mır. fark yaratmak istepenkre... Tarih. 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular. GLn ipisi için..." omülki A^mır "9 fark yaratmak istepenkre... // Tarih 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular n www.nextlevelkariyer.com 0312 418 99 99 09 EYLÜL 2017 KAYMAKAMLIK SINAVI HAZIRLIK

Detaylı

TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ. Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı " TEKNİK EĞİTİM VAKFI" dır.

TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ. Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı  TEKNİK EĞİTİM VAKFI dır. Tüzük VAKFIN ADI Madde:1 TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı " TEKNİK EĞİTİM VAKFI" dır. VAKFIN MERKEZİ Madde:2 Vakfın

Detaylı

CUMHURİYET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ

CUMHURİYET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ DÖNEM: II YASAMA YILI: 1992/2 KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CUMHURİYET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 30'uncu Birleşim 10 Nisan 1992, Cuma İÇİNDEKİLER I. GELEN EVRAK II. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A.

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN 7117 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 3620 Kabul Tarihi : 28/3/1990 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 6/4/1990 Sayı : 20484 Yayımlandığı Düstur

Detaylı

Orhan BULUTLAR Fisun DURGUN Esra TOPRAK Belediye Meclis Başkanı Kâtip Üye Kâtip Üye

Orhan BULUTLAR Fisun DURGUN Esra TOPRAK Belediye Meclis Başkanı Kâtip Üye Kâtip Üye Karar No : 47 Palandöken İlçesi Adnan Menderes Mahallesinde bulunan taşınmazın ifraz tevhit ve parselasyon işlemleri sonucunda Kadastronun ada 1620 parsel 17 de kayıtlı 172,38 m² den ibaret olan taşınmazda

Detaylı

Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/511)

Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/511) Dönem: 23 Yasama Yılı: 2 TBMM (S. Sayısı: 130) Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/511) T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar 24/01/2008

Detaylı

MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki.

MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki. MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki. Çoğunluk olduğundan oturum açıldı, gündem tetkik edildi. KARAR SAYISI- 2: 2015 Yılı Mart ayı meclis karar özetlerinin

Detaylı

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Yardımcı Kuruluşlar Hükümete veya bakanlıklara görevlerinde yardımcı olmak, belirli konularda görüş bildirmek, bir idari

Detaylı

Ulaştırma Komisyonu raporu

Ulaştırma Komisyonu raporu S. Sayısı: 75 Posta Kanununa ek 2721 ve bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki 4646 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ve Ulaştırma ve Bütçe Komisyonları raporları

Detaylı

SıraNg 122. Ankara: 8 - III Yüksek Reisliğe

SıraNg 122. Ankara: 8 - III Yüksek Reisliğe SıraNg 122 Konya mebusu Kâzım Hüsnü ve Giresun mebusu Hakkı Tarık Beylerin, halkevleri namına ithal olunacak radyo ve sinema makinaları hakkında 2/62 numaralı kanun teklifi ve gümrük ve inhisarlar, Maliye

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER KURULU İŞ KONSEYLERİ SEÇME VE SEÇİLME ESASLARI YÖNERGESİ

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER KURULU İŞ KONSEYLERİ SEÇME VE SEÇİLME ESASLARI YÖNERGESİ DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER KURULU İŞ KONSEYLERİ SEÇME VE SEÇİLME ESASLARI YÖNERGESİ 1. MADDE : Amaç ve Kapsam Bu Yönergenin amacı; Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ve İş Konseyleri Çalışma Usul ve Esasları Hakkında

Detaylı

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı

Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı Mustafa Kemal Atatürk ün Hayatı 1881 de Selanik te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza Efendi dir. Sırasıyla, Mahalle Mektebi, Şemsi Efendi Okulu, Selanik Mülkiye Rüştiyesi, Selanik Askeri Rüştiyesi,

Detaylı

İstanbul Teknik Üniversitesi Kuruluş kadroları Kanununa ek kanun tasarısı ve Millî Eğitim ve Plân komisyonları raporları (1/519)

İstanbul Teknik Üniversitesi Kuruluş kadroları Kanununa ek kanun tasarısı ve Millî Eğitim ve Plân komisyonları raporları (1/519) Dönem : Q0 / Toplantı 4 MlLLET MECLİSİ S. Sayısı : Oû4 Kuruluş kadroları Kanununa ek kanun tasarısı ve Millî Eğitim ve Plân komisyonları raporları (/59) T. C. Başbakanlık 9. 4. 968 Kanunlar ve Kararlar

Detaylı

Ana Sözleşme Değişikliğini İçeren Örnek Genel Kurul Toplantısı Gündem ve Tutanağı

Ana Sözleşme Değişikliğini İçeren Örnek Genel Kurul Toplantısı Gündem ve Tutanağı Sirküler No : 2013-18 Ana Sözleşme Değişikliğini İçeren Örnek Genel Kurul Toplantısı Gündem ve Tutanağı Tarih: 21032013 Bilindiği üzere sermaye şirketleri yeni TTK kapsamında esas (ana) sözleşmelerini

Detaylı

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. 1 ALTERNATİF AKIM Excellence and innovation built into every design. EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. ALTERNATİF AKIM 2 1914-1918 Dünya Savaşı Bu savaş dünyada bazı şeylerin değişmesine sebep

Detaylı

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) I. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken Genç Osmanlıların faaliyetleri İstanbul (Tersane) Konferansı BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876) Osmanlı

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 01/09/2014 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 01/09/2014 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 01/09/2014 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1- Rüzgar Enerji Santrali kurmak üzere hazırlanan

Detaylı

BELEDİYE MECLİS KARARI KARAR TARİHİ: KARAR NO: NOLU MAYIS AYI MECLİS TOPLANTISI

BELEDİYE MECLİS KARARI KARAR TARİHİ: KARAR NO: NOLU MAYIS AYI MECLİS TOPLANTISI Açılış Yoklama 36. 2017 Yılı Kesin Hesabının Görüşülmesi 37. Meclis 2. Başkan Vekili Seçimi 38. Osman DEMİR in Encümen Üyeliğinden istifasının Görüşülmesi 39. Encümen Üyesi Seçimi 40. Yozgat İli Katı Atık

Detaylı

20 Derste Eski Türkçe

20 Derste Eski Türkçe !! 20 Derste Eski Türkçe Ders Notları!!!!!! Cüneyt Ölçer! !!! ÖNSÖZ Türk Nümismatik Derneği olarak Osmanlı ve İslam paraları koleksiyoncularına faydalı olmak arzu ve isteği île bu özel sayımızı çıkartmış

Detaylı

T.C. ERDEMLİ BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ 08/04/2014 TARİHLİ MECLİS TOPLANTISI KARAR ÖZETLERİ. Mehmet GÜLDALI Harun SARI Ali YÖN

T.C. ERDEMLİ BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ 08/04/2014 TARİHLİ MECLİS TOPLANTISI KARAR ÖZETLERİ. Mehmet GÜLDALI Harun SARI Ali YÖN T.C. ERDEMLİ BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ 08/04/2014 TARİHLİ MECLİS TOPLANTISI KARAR ÖZETLERİ MECLİS BAŞKANI : Mükerrem TOLLU Belediye Başkanı MECLİS ÜYELERİ Serdar ARSLAN Duran KARA Veli ŞAHMAN Şevk ŞEVK

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ İlahiyat Fakültesi, Manisa İl Müftülüğü ve İlim Yayma Cemiyeti Manisa Şubesi işbirliği ile düzenlenen; Manisa Valisi Erdoğan Bektaş, Rektörümüz Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, Rektör

Detaylı

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve 04.10.2010 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı, Muhterem Konuklar, 40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve yönetici olarak içinde yer aldığım Ankara

Detaylı

T.C. KAYSERİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL KURULU

T.C. KAYSERİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL KURULU Karar No : 2014 / 1 Toplantı Tarihi : 12/05/2014 Konu : Başkan Vekilleri Seçimi Toplantı No : 1 Olağan Toplantısının 1 inci maddesinde bulunan Genel Kurul Başkan Vekilleri Seçimi ile ilgili Genel Müdürlüğün

Detaylı

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI ESKİ METİN YÖNETİM KURULU VE SÜRESİ: Madde 7: Şirket işlerinin idaresi, genel kurul tarafından, hissedarlar arasından en çok üç yıl

Detaylı

KAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK, TANIMLAR VE TEMEL İLKELER

KAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK, TANIMLAR VE TEMEL İLKELER KAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK, TANIMLAR VE TEMEL İLKELER Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönergenin amacı; Kaş Belediye Başkanlığı Yazı

Detaylı

T.C. ÇORUM İLİ ORTAKÖY İLÇESİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARAR TUTANAĞI. Karar Tarihi : Gündem : 01 Karar No :22

T.C. ÇORUM İLİ ORTAKÖY İLÇESİ BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARAR TUTANAĞI. Karar Tarihi : Gündem : 01 Karar No :22 MECLİS TUTANAĞI ERDEMİRCİ, Faruk ÖNCÜL, Yusuf ÖZDEMİRCAN, Cavat ÖZÖNDEL, Osman MÜTLÜ, Yılmaz HELVACI NIN iştirakleri ile Başkanlığımızın 02.08.2016 tarih ve 520 sayılı davetiyesine uyularak aşağıdaki gündem

Detaylı

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA / DONEM: II t KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ Z A B I T L A R I 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA - 2 - GÜNDEM; BOLUM: A 1. 1970 Disiplin Adliye Kurulları (Geçici Hükümler) Kural Tasarısı. 2. Sosyal

Detaylı

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir?

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir? 1.Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesinin sadece şekil olarak incelediği bir konudur? A) Anayasa değişiklikleri B) İç Tüzükler C) KHK D) Kanunlar E) Tüzükler 3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Mondros Mütarekesi ve Mütareke Sonrası Genel Durum İşgaller ve Kurtuluş Savaşı Hazırlık Evresi T.B.M.M. nin Açılması Düzenli Ordu Hazırlıkları,

Detaylı

1.Cumhurbaşkanının Meclise geri gönderemediği ve kabule etmek zorunda olduğu tek kanun aşağıdakilerden hangisidir? I. Cumhurbaşkanı. II.

1.Cumhurbaşkanının Meclise geri gönderemediği ve kabule etmek zorunda olduğu tek kanun aşağıdakilerden hangisidir? I. Cumhurbaşkanı. II. 1.Cumhurbaşkanının Meclise geri gönderemediği ve kabule etmek zorunda olduğu tek kanun aşağıdakilerden hangisidir? A) Bütçe Kanunu B) Türk Medeni Kanunu C) Milletlerarası Anlaşmalar D) Seçim Kanunundaki

Detaylı

MİLLÎ EĞİTİM ŞÛRASI YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

MİLLÎ EĞİTİM ŞÛRASI YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar YÖNETMELİK MİLLÎ EĞİTİM ŞÛRASI YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı, Millî Eğitim Şûrasının teşkili ile çalışma esas ve usullerini belirlemektir.

Detaylı

T.C. BALÇOVA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

T.C. BALÇOVA BELEDİYESİ MECLİS KARARI KARAR NO : 24 gündemin V. Bölümünün Başkanlıktan Gelen Önergelerin Görüşülmesi 1 inci maddesinde yer alan Birinci ve İkinci Meclis Başkan Vekili seçimine ilişkin 29/03/2016 tarih ve 2798 ayılı Yazı İşleri

Detaylı

En İyisi İçin. Cevap 1: "II. Meşrutiyet Dönemi"

En İyisi İçin. Cevap 1: II. Meşrutiyet Dönemi Ne x t Le v e l Ka r i y e r 300ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Tar i h Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

SENATO NUN ÇALIŞMA VE KARAR ALMA ESASLARI TÜZÜĞÜ

SENATO NUN ÇALIŞMA VE KARAR ALMA ESASLARI TÜZÜĞÜ SENATO NUN ÇALIŞMA VE KARAR ALMA ESASLARI TÜZÜĞÜ (18.10.2010-R.G. 177- EK III-A.E. 638 Sayılı Tüzük) KUZEY KIBRIS EĞİTİM VAKFI VE DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KURULUŞ YASASI (18/1986, 39/1992, 58/1992, 37/1997

Detaylı

YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU

YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 17 TBMM Tutanaklarında YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU (1920-1921) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com

Detaylı

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 10 TBMM Tutanaklarında İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

Söz konusu yetkinin alınmaması durumunda şirket kayıtlı

Söz konusu yetkinin alınmaması durumunda şirket kayıtlı KARSAN OTOMOTİV SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ MADDE TADİL TASARISI MADDE ESKİ METİN YENİ METİN KARSAN OTOMOTİV SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. ANA MUKAVELESİ KARSAN OTOMOTİV SANAYİİ VE TİCARET A.Ş. ESAS

Detaylı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ BAKİ SARISAKAL SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ 1880 yılının başında Samsun da açıldı. Üçüncü Ordu nun sorumluluğu altındaydı. Okulun öğretmenleri subay ve sivillerdi. Bu okula öğrenciler

Detaylı

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ ESKİ METİN YÖNETİM KURULU MADDE 8- Şirket Yönetim Kurulu tarafından yönetilir ve temsil edilir. Şirket Yönetim Kurulu altı üyeden oluşur ve bu üyelerin tamamı

Detaylı