VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ"

Transkript

1 CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 9 TBMM Tutanaklarında VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ ( ) cengizcetintas@outlook.com 1

2 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 9 VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ CENGİZ ÇETİNTAŞ EDİTÖR CENGİZ ÇETİNTAŞ ISBN BASKI 2017 Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek koşuluyla kısmen kullanılabilinir. Ancak kitabın tümü dergi, kitap veya benzer şekillerde yayımlanamaz. 2

3 İÇİNDEKİLER TBMM TUTANAKLARI... 5 GİRİŞ NİSAN 1920: VATANA İHANET KANUNUNUN GÖRÜŞÜLMESİ VE KABUL EDİLMESİ EYLÜL 1920: İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABUL EDİLMESİ EYLÜL 1920: ANKARA, ESKİŞEHİR, KASTAMONU, KONYA, SİVAS, ISPARTA VE KAYSERİ'DE İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULMASI EYLÜL 1920: İSTİKLAL MAHKEMELERİ ÜYELİKLERİNİN SEÇİMİ HAKKINDA YAPILAN GÖRÜŞME VE MAHKEMELERE ÜYE SEÇİMİ EKİM 1920: KAYSERİ İSTİKLAL MAHKEMESİNİN KAPATILMASI, DİYARBAKIR VE POZANTI'YA İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULMASI KARARLARI VE BU MAHKEMELERE ÜYE SEÇİMİ OCAK 1921: YOZGAT HARP DİVANI'NIN GÖREVİNE SON VERMEMESİ HAKKINDAKİ SORU ÖNERGESİ ŞUBAT 1921: ESKİŞEHİR, KONYA, ISPARTA, SİVAS, KASTAMONU, DİYARBAKIR VE POZANTI İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN ÇALIŞMALARINA ARA VERİLMESİ KARARI MART 1921: GÖREV YERLERİNDEN ANKARA'YA DÖNEN İSTİKLAL MAHKEMELERİ ÜYELERİNİN AÇIKLAMALARI TEMMUZ 1921: KONYA, KASTAMONU VE SAMSUN'DA İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN KURULMASI VE ÜYE SEÇİMİ TEMMUZ 1922: PONTUS İSYANI NEDENİYLE AMASYA'YA İSTİKLAL MAHKEMESİ KURULMASININ KABUL EDİLMESİ VE ÜYE SEÇİMİ TEMMUZ 1922: İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNUNUN DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULÜ KASIM 1922: AMASYA İSTİKLAL MAHKEMESİNİN KAPATILMASI ARALIK 1922: İŞGALDEN KURTARILAN YERLERE İSTİKLAL MAHKEMELERİ GÖNDERİLMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİNİN GÖRÜŞÜLMESİ OCAK 1923: YUNAN İŞGALDEN KURTARILMIŞ YERLERE GÖNDERİLECEK OLAN İSTİKLAL MAHKEMELERİNE ÜYE SEÇİMİ

4 20 OCAK 1923: GÜNEYDOĞU ANADOLU'YA İSTİKLAL MAHKEMESİ GÖNDERİLMESİNE DAİR HÜKÜMET TESKERESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ NİSAN 1923: SALTANAT'IN KALDIRILMASI KARARINA UYGUN OLARAK VATANA İHANET KANUNUNUN İKİ MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULÜ ŞUBAT 1925: ŞEYH SAİT İSYANI NEDENİYLE VATANA İHANET KANUNUNA BİR MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULU SON NOT

5 TBMM TUTANAKLARI Tarih yazmak için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Arkeolojik buluntular, yazılı eserler, çeşitli yerlere çizilmiş resim ve gravürler vb gibi çeşitli kaynaklar vardır. Tarih'in veri kaynaklarından biri de tutanaklardır. Bu tutanaklar zamanının siyasi, sosyal, ruhsal, ekonomik, dini ve etnik durumunu en iyi yansıtan tarihi belgelerdir. Yaşadıkları dönemde toplantıya katılanların ağızlarından çıkan gerçek sözler, ifadeler bu tutanaklarda yer alır. Sonradan kurgulanmış, değiştirilmiş ifadeler değildir bunlar. Dobra, dobra, konuşmacının gönlünden nasıl geçiyorsa öyle dile gelmiş olan ifadelerdir. Günümüzde Büyük Önder, Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ün ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran, Cumhuriyet'i kuran ve Anadolu'da yeniden aydınlanma dönemini başlatan milletvekillerinin, bir takım yanlışlıklara saplanmadan, saptırmadan, gerçek anlamda kim olduklarını ve neleri ne şartlarda başardıklarını, bu tutanaklar sizlere en iyi biçimde sunar. Doksan yılı aşkın bir süreden beri TBMM Genel Kurul tutanaklarını yazan, dergi haline getiren, onları bugüne kadar saklayan ve günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanarak dijital ortamda yayınlayan binlerce Meclis çalışanının ve değerli Meclis başkanlarının üstün çabaları sayesinde bu tutanaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Onlar sayesinde dijital ortamda Meclis Genel Kurul tutanaklarını bir tık kadar yakın mesafede ulaşıp o günlerde neler olduğunu, neler konuşulduğunu, hangi kararlar alındığını ve hangi kanunlar çıkartıldığını öğrenebiliyoruz. Milletvekillerinin kişiliklerini, tartışmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını, ülkeleri için yaptıkları özverileri ve her şeyi öğreniyoruz. Ancak dikkat etmemiz gereken şey, o dönemin koşullarında söylenenleri bugünün değer yargılarıyla yorumlamamaktır. O dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve etik değer yargıları elbette bugünküne benzememekteydi. O nedenle Mustafa Kemal Atatürk'ü ve o dönemin bakanlarını, milletvekillerini bugüne göre değerlendirmemiz onlara büyük haksızlık olur. Onlar bugün yaşasalardı, söylem ve davranışları elbette daha farklı olurdu. Ancak farklı olmayacak şeyler de vardı, ülkelerini koruma içgüdüsü, azim ve irade, fedakarlık, çağdaş uygarlığa erişme isteği. Arşivin tozlu raflarında duran tutanakların kimseye bir yararı yoktur. Benim yaptığım iş, dijital ortamdan yararlanarak onları arşiv raflarından alıp çıkarmak, günümüzün anlaşılır Türkçesi ile kamuoyuna sunmaktır. Bu işi yaparken, kendimi doksan yıl öncesinin Meclis Genel Kurul salonunda stenograflara ayrılmış masada oturuyor hissediyorum. Meclis kürsüsünde ağızlardan çıkan her sözü not alıyor, temize çekiyor, derliyor ve o dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan telgraf ağıyla sizlere ulaştırıyorum sanki. Bu müthiş bir düş, keyif verici bir haz ve çok önemli bir toplum hizmetidir, benim için. 5

6 6

7 GİRİŞ Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı tarihlerde Anadolu, iç ayaklanmaların etkisiyle olağanüstü büyük bir tehlike içinde kalmıştı. Asayişsizlik, eşkıya, sefalet Anadolu'yu sarsıyordu. Yunan Ordusunun ilerleyişi de moral çöküntü yaratmıştı. Asker kaçaklarının yarattığı tehlike büyük boyutlara ulaşmıştı. Silah altına çağrılanlar, Padişah'ın askerliği kaldırıldığını bildiren ve Ankara'daki Meclisi gayrı meşru ilan eden fermanının etkisi altında kalarak ya askere gelmiyorlar veya askerlik şubelerden ve kıtalarından kaçıyorlardı. Kaçarken kendilerine verilmiş olan silah ve cephaneleri de götürüyorlardı. Bu firariler iç ayaklanmaların insan gücünü oluşturuyorlardı. Bu sebeple düşmanla savaşacak ordu bulunamıyordu. Hatta cephanelikleri bile koruyacak nöbetçi bulmakta güçlük çekildiği durumlara rastlanıyordu. Ayrıca casus, bozguncu, aleyhte propaganda ajanları, düşman ve İstanbul Hükümeti ile işbirliği yapanlarla, düzenli ordu kurulmasını engelleyenlerin yarattığı tehlike de Ankara'yı sarmıştı. Ankara'nın bütün bu sorunları çözmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesini ve otoritesini Türkiye'de hakim kılması gerekiyordu. Yunan Ordusu, önünde savaşacak düzenli bir askeri kuvvet olmadığı için kolayca ilerliyordu. Kuva-yı Milliye ise düşmanı oyalamaktan başka bir şey yapamıyordu. Meşru olmayan ve merkezi otoriteden yoksun, sorumsuz kuvvetlerle devletin gücünü kurmak olanaksızdı. Yunan cephesi, yalnızca Aydın, Manisa ve Bursa yörelerinin değil, işgale uğramış uğramamış bütün vatan topraklarının kurtuluşu için, milletin tüm varını yoğunu ortaya koyup savaşması gerektiği bir vatan cephesiydi. Bu sebeple bütün milletin inanç birliği içinde ve bir otorite altında bütünleşmesi gerekiyordu. Meclis açılmıştı, fakat otorite bir türlü sağlanamıyordu. Padişah ve Hükümetin yarattıkları anarşi olağanüstü boyutlara ulaşmıştı. Meclisin açılmasından kısa bir süre önce Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Temsil Heyeti Başkanı imzasıyla Mustafa Kemal Paşa, ayaklanmalar, soygun ve askeri firar olayları karşısında, Müdafaayı Hukuk teşkilatlarına, Kuva-yı Milliye ve askeri birliklerin komutanlarına, vatanın çıkarlarına aykırı olarak memleketin huzur ve asayişini bozanların, çapulculuğa kalkışanların, din ve millet farkı gözetmeksizin kanunen şiddetle cezalandırılmalarını isteyen bildiriler yayınlamıştı. Bu bildirilerdeki emirlere dayanarak suçluları asmaya kadar varan cezalar uygulanıyor, askerden kaçanların mallarına el konuyor, evleri yakılıyor ve yıkılıyordu. Ancak bu yöntemin, Meclis açıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından yasal bir zemine oturtulması istendi. Çünkü bunlar yapılırken, kanuni esaslardan ayrılanlar bulunuyordu. Oysa Mustafa Kemal Paşa, mutlaka yasaların üstün olmasını istiyordu. Bazen casus, bozguncu, propagandacı ve kaçaklar için 1914 yılında çıkarılmış bulunan Harp Hıyaneti Kanunu uygulanıyordu. Ancak bu kanun İstanbul Hükümetinin kanunu olduğu için, Sadrazam Ferit Paşa ve Padişah aleyhine davrananların vatan haini olacağı anlamı çıkıyordu. Ülkede iç güvenliği sağlamak, 7

8 milli amaç çevresinde birleşmek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin otoritesini hakim kılmak, huzur ve güvenliği sağlamak, kaçak olaylarının önüne geçip düzenli orduyu kurmak için merkezi otoriteyi gerçekleştirecek bir yönteme ihtiyaç vardı. Özellikle Fransız Devriminin, olağanüstü yöntemlerle ve yetkilerle donatılmış kuruluşlarca başarılı olduğu görülmüştü. Meclis açıldıktan iki gün sonra, 25 Nisan 1920 günkü oturumda Türkiye Büyük Millet Meclisinin otoritesine bütün Osmanlı vatandaşlarının uyması için, Milli Meclis'in kararları aleyhinde bulunanlar veya uymayanlar ancak vatan haini olabilirler ve bu gibilerin de vatana ihanetle suçlandırılmaları gerekir gerekçesiyle verilen kanun teklifi görüşülmeye başlandı. Osmanlı Devleti kanunlarının tatbik edilmesini isteyen bir grup milletvekilinin karşı koymalarına rağmen, Meclis 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye Kanununu kabul etti. Bu kanun, Meclis'in otoritesinin sağlanması ve birliğin kurulmasında çok önemli bir adımdı. Bir devrim kanunu niteliğindeydi. Hilafet ve saltanat makamının kurtuluşu sözleri ise, milletin Padişah'a olan dini ve geleneksel bağlarının etkisi ve Meclisteki saltanat yanlısı milletvekillerinin isteği ile konmuştu. Ancak kanunun uygulaması için olağan mahkemeler görevlendirildi. Bu sebeple dört aylık uygulama sonucunda istenilen başarı elde edilemedi. Diğer yandan Kuva-yı Milliye'nin kanun dışı kendi uygulamaları sürüyordu. Kitle halinde idamlar halkı Meclise karşı tepkiye itiyordu. Af dileyerek Milli Mücadele'ye katılmak isteyenlere fırsat verilmiyordu. Diğer yandan asker kaçaklarına hapis cezası verilmesi sebebiyle, birçok kişi cephede çarpışmaktansa, hapis yatmayı göze alarak firar etmeyi tercih ediyorlardı. Asker firarlarına yardım edenlere ise bu kanunda bir ceza getirilmemişti. Olağan mahkemeler Osmanlı döneminin yöntemleriyle çalışıyorlardı. Milli Mücadele'nin şartlarına cevap veremiyorlardı. Mahkeme kararına itiraz bir üst mahkemeye başvurma, temyiz, olağan dönemlerin uygulamaları, davaların hızını düşürüyor, cezanın caydırıcılık yönünü ortadan kaldırıyordu. 18 Ağustos 1920 tarihinde Meclise bir önerge verildi. Bu önergede seferberlik emrine uymayanların mallarına el konulacak, evleri yakılacak, aileleri tehcir edilecek ve karşı koyanlar da ele geçirildiklerinde idam olunacaklar gibi ağır hükümler taşıyordu. Bu öneri tehlikenin olağanüstü boyutlarını ortaya koyması bakımından önemliydi. Cezalar ağır bulunduğu için reddedildi. Vatana İhanet Kanunu, dört aydır yürürlükte olduğu halde Eylül ayında asker kaçakları, bozguncu ve casusların ve çoğunlukla firarilerden kurulu çetelerin önlenebilmesi için Firar Suçu İşleyenler Hakkında Kanun teklif edildi. Bu teklif uzun süren görüşme maratonundan sonra 11 Eylül 1920 tarihinde Firariler Hakkında Kanun adıyla kabul edildi ve üyeleri milletvekilleri tarafından seçilen istiklal mahkemeleri kurulmasına imkan sağlandı. 8

9 Bu kanunun yürürlüğe girmesinden bir hafta sonra 18 Eylül 1920 tarihinde Hükümetin verdiği teklifle on dört yerde İstiklal Mahkemesi kurulması istendi. Mecliste yapılan görüşmede Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Kayseri olmak üzere yedi yerde istiklal mahkeme kurulması kararlaştırıldı. Bu karardan sonra 26 Eylül 1920 tarihinde çıkarılan kanunla istiklal mahkemelerinin yetkileri genişletildi. Bu kararla mahkemelere askerlikten firar suçunun yanı sıra Vatana İhanet Kanunu kapsamında bulunan askeri ve siyasi casusluk suçlarına bakma yetkisi de verildi. 27 Ekim 1920 tarihinde ise çıkarılan Meclis tezkeresiyle Kayseri İstiklal Mahkemesinin kurulmasına gerek olmadığına karar verildi. 9 Kasım 1920 tarihinde Meclis Kararı ile Diyarbakır'da bir istiklal mahkemesi ve 15 Kasım 1920 tarihinde ise Pozantı da bir istiklal mahkemesi kurulması kararlaştırıldı. Bu dönemde kurulan İstiklal Mahkemeleri askerlikten firar edenlerle alakalı davalara bakmanın yanı sıra gasp, soygun, iç güvenliği ihlal, bozgunculuk, casusluk gibi davalara da baktı. Ankara İstiklal Mahkemesi bu mahkemelerden farklı olarak gıyaben Sadrazam Damat Ferit Paşa, Rıza Tevfik, Reşat Halis, Çerkez Ethem in davaları ile Mustafa Sağir ve Yeşil Ordu gibi siyasi ağırlıklı davalara da baktı. Mahkemelerin dört aylık görevi sonrasında beklenen sonucun alınması üzerine, Ankara İstiklal Mahkemesi hariç, bu dönem istiklal mahkemeleri 17 Şubat 1921 tarihinde Meclis Kararıyla kapatıldı. Ankara İstiklal Mahkemesi ise 31 Temmuz 1922 tarihine kadar görevine devam etti. İstiklal mahkemesi kapatılmasından sonra firar, casusluk, gasp ve soygunculuğun yeniden arttığı, iç güvenliğin yeniden bozulmaya başladığı gerekçesiyle 23 Temmuz 1921 tarihinde Konya, Kastamonu ve Samsun da birer istiklal mahkemesinin kurulmasına karar verildi. Daha sonra 5 Ağustos 1921 tarihinde çıkarılan Başkumandanlık Kanunu ile Meclis yetkilerini Mustafa Kemal Paşa ya devretti ve böylece kurulmuş olan mahkemeler de doğrudan Mustafa Kemal Paşa ya bağlandı. Mustafa Kemal Paşa nın gördüğü lüzum üzerine 8 Eylül 1921 tarihli Başkumandanlık tezkeresiyle Yozgat İstiklal Mahkemesi kuruldu ve Milli Yükümlülük emirlerine karşı gelme suçları da istiklal mahkemelerinin görevleri arasına alındı. Buna ilaveten bu tarihten sonra istifa eden istiklal mahkemeleri üyelerinin yerine yeni üyelerin atanması da bizzat Başkumandan tarafından yapıldı. 31 Temmuz 1922 tarihinde yeni İstiklal Mahkemeleri Kanunu kabul edilip mahkemelerin görev ve yetkileri yeniden belirlenerek kısıtlandı ve 1 Ağustos 1922 tarihinde de Meclis kararıyla bu mahkemelerin faaliyetlerine son verildi. Samsun İstiklal Mahkemesinin kaldırılmasından ve Büyük Taarruz hazırlıkları çerçevesinde yöredeki askeri birliklerin bir bölümünün Garp Cephesine kaydırılmasından sonra Pontus Rum çetelerinin faaliyetlerine yeniden başlaması ve bölgede asayişin bozulması sebebiyle 27 Temmuz 1922 tarihinde Amasya İstiklal Mahkemesi kuruldu. Mahkeme göreve başlamakla birlikte, üyelerinin görevlerinden istifa etmesi, yeni üye seçimlerinin uzun zaman alması ve Yunan Ordusunun 9

10 Anadolu'dan atılması üzerine 27 Kasım 1922 tarihinde bu mahkeme fiilen kaldırıldı. Askerlikten firar edenlerin tüm tedbirlere rağmen Elcezire Bölgesinde önlenememesi üzerine 22 Ocak 1923 tarihinde Meclis Kararı ile merkezi Diyarbakır'da bulunmak, sahası Elcezire Cephesi mıntıkası olmak ve sırf askerlikten firar edenler ile ilgili davalara bakmak üzere yeni bir İstiklal Mahkemesi kuruldu. Söz konusu mahkeme 9 Mart 1923 tarihinden 11 Mayıs 1923 tarihine kadar iki ay süreyle çalıştı. Lozan'da barış görüşmeleri devam ederken olağanüstü şartların gerektirdiği Kurtuluş Savaşı dönemi istiklal mahkemeleri tamamen kapatıldı. 10

11 29 NİSAN 1920: VATANA İHANET KANUNUNUN GÖRÜŞÜLMESİ VE KABUL EDİLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 7.Birleşim, Gündem: 6/1) İstanbul Hükümetinin Milli Mücadele yi engelleme çabaları, şeyhülislamdan fetva yayınlatma, İtilaf devletleriyle işbirliği yapma ve iç isyanlar çıkarma yoluyla devam etmekteydi. Buna karşılık Büyük Millet Meclisinin de ayaklanmaları bastırarak iç güvenliği sağlamak için bazı önlemler alması gerekiyordu. Bu isyanların gölgesi altında Meclis açılır açılmaz yapılacak ilk iş, iç güvenliğin sağlanması için şiddetli yaptırımları olacak etkili bir yasal düzenlenmenin karar altına alınması olacaktı. (Dört gün önce, 25 Nisan 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Arkadaşlar dağılmaya başladı, müsaade buyurunuz bir müzakeremiz daha var, efendim. Acil olmak üzere verilen bir önerge vardır, müsaadenizle dinleyelim, gayet mühim bir mesele hakkındadır. TBMM Başkanlığına Büyük Millet Meclisinin teşekkül maksadı malum olduğundan, hedef edindiği mübarek gayeyi tekrar etmeye lüzum yoktur. Ancak istenilen gayeye erişmek için Büyük Millet Meclisinin alacağı kararlara bütün Osmanlı fertlerinin itaat etmesi lazımdır. Bu bakımdan Milli Meclisin kararları aleyhinde bulunanlar veya itaat etmeyenler ancak vatan haini olabilirler ve bu gibilerin de vatana hıyanet ile suçlanmaları lazım gelir. 1.Madde. Halifemiz ve Padişahımız Efendimiz Hazretleriyle, Osmanlı topraklarını yabancıları elinden kurtarma maksadını gaye edinen Millet Meclisinin kararlarına itaat etmeyenler vatana ihanet ile suçlanırlar. 2.Madde. Vatana hıyanet hakkındaki kanun bu gibiler hakkında tatbik olunur. (çok iyi, muvafık, aynen kabul sesleri) BİR MEBUS BEY: Müzakere edilsin, bir şekil verilsin. 11 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HAYDAR BEY (Kütahya): Ona Tasarı İnceleme Komisyonu lazım gelen şekli versin. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, önerge sahibi Şükrü Bey yok mu? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem efendiler, görüyoruz ki her yerde, her tarafta fesat var. Bu fesatlara bilmeyerek uyanlar var. Bu gibi fesatlara bilerek uyanlar elbette vatan hainidirler ve onların cezası da alakalı kanuna göre idamdır. Vatana hıyanetin cezası bütün devletlerde idamdır. İşte bilerek vatana hıyanette

12 bulunanları bu Yüce Meclis vatana hıyanet ile itham etmesi lazımdır. Vatana hıyanet ile itham edilen bu gibi suçlular için seferberlikte ilan edilmiş bir kanun vardır ve harp divanları tarafından tatbik edilmiştir. O kanun gereğince bu gibilerin cezalandırılmaları lazımdır. Ben bu kanaati taşıyorum. Eğer biz bu şahıslar hakkında müsamahakar davranırsak veya elimizdeki mevcut kanunlarla ceza vermeye kalkışacak olursak, o cezanın hiçbir tesiri olamaz. Çünkü pek çoklarımızın biliriz ki bir iş mahkemeye düştü mü senelerle neticelenmez. Bu sebeple vermiş olduğum bu önergenin Yüce Heyetinizce kabulünü istirham ederim. Tereddütlerle vakit geçirecek zamanımız olmadığı hadiselerle anlaşılıyor. Zaten bu kanun mevcuttur. Bugün biz yeniden bir kanun yapacak değiliz. O kanunda diyor ki harp divanı teşekkül etmediği yerlerde diğer mahkemeler bu kanunun tatbikiyle mükelleftir. Biz yalnız vereceğimiz kararla mevcut olan kanunun hükümlerini tatbik ettireceğiz. Eğer tereddüt edecek olursak, tereddütlerimizin korkarım elim cezalarını çekeriz. Hepimiz bunun mesuliyeti altında kalırız. Onun için önergemin kabul edilmesini ve Komisyon ile alakası olmadığından burada şimdi müzakere edilmesini teklif ederim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendiler, Beyefendinin vermiş olduğu önerge, aynı zamanda kanun teklifi mahiyetindedir. Yani bunun Yüce Heyetiniz tarafından kabul edilmesi demek, kanun şekline sokulması demektir. Tetkik edilmeden yapılan kanunların zararları pek açık olarak meydanda bulunuyor. Hatta birisi 25 Ocak 1918 tarihinde çıkan kanundur, zannederim firariler hakkında bir kelime dolayısıyla birçok kimselerin hakkı yok olmuş, birçok eşkıya da affedilmiştir. Onun için evvela bu önerge Komisyona verilmelidir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Hatip arkadaşlarımızın sözlerine göre teklifin mahiyeti anlaşılmamış gibi görünüyor. Biz kanunlarla Meclisin meşruiyetini ve varlığını dahile ve harice göstermek istiyoruz. Bu Meclis varsa varlığını tanımayanları cezalandırmaya mecburdur. Biz meşru isek bunu Komisyona veya başka yere havale etmekte hiçbir mana yoktur. Tabii Meclisimiz meşrudur ve kararlarını da tatbik edilecektir. Esasen kanun mevcuttur. Meclisin meşruiyetini kabul etmeyenler hakkında o kanunun tatbiki için bizim karar vermemizi istiyoruz. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, beş dakika evvel Yüce Meclisiniz bunların cezalandırılmaları hakkında bir karar verdi. İsyan edenlerin haksız bir harekette bulunduğunu ve vatana hıyanet suçu işlediklerini kabul ettiniz. Bizim kararlarımız vatanın lehine mi, aleyhine midir? Vatanın müdafaasına, saltanat ve hilafetin muhafazasına mı dairdir? Bunun aksine bir karar vermemizin imkanı var mıdır? Eğer bizim aksi karar vermemiz muhtemel ise o zaman bunda tereddüt edebilirsiniz. Binaenaleyh önergenin kabulünü teklif ederim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Mevcut kanunlarımızın içinde vatana hıyanet kanunu yoktur. BİR MEBUS BEY: Hıyanette bulunanları ezmeli ve vaktiyle ne yapılacaksa yapılmalıdır. (müzakere kafidir sesleri) 12

13 REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Var olduğu söylenilen kanun, harp hıyaneti ve casusluk hakkındadır. Efendim, ceza vermek istediklerimizin hepsi harp ve casuslukla alakalı değildir. Onun için teklif aslında doğrudur, efendim. Yani tarafımızdan verilecek olan kararları ehemmiyete almayanlar ve buna muhalefet edenler ceza görmelidir. Fakat bu kanunla değil. Onun için bu önergeyi kanun haline getirmek üzere tanzim edecek olan Tasarı İnceleme Komisyonuna havale olunmasını teklif ederim, efendim. (doğru sesleri) FEYZİ EFENDİ (Malatya): Vakit olmadığı için uzun uzadıya söylemeyeceğim. Bunun için bir kanun maddesi var. Hükümetin şeklini değiştirmek isteyenler ve halkın bir kısmını diğer kısmı üzerine tahrik edenler idam olunur. Kanun var, evet bugün biz burada bir kanun yapacak değiliz. Yalnız bunu tatbik edeceğiz. O maddeyi tatbik etmek için düşünmek lazımdır. Diğer bir kanun maddesi de milletin bir kısmını diğer kısmı üzerine tahrike ve katle, idama, yağmaya sebebiyet verenlerin idam olunacakları açıkça ifade ediliyor. Arkadaşımızın verdiği önerge hakikaten tasvip edilmelidir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlarımızdan Refik Şevket Bey'in izahatına cevap vermek istiyorum. O kanunun ismi hakikaten harp hıyaneti ve casusluk hakkındadır. Bu kanunu ben harp divanlarında bütün seferberlik müddetinde savcı olarak bulunmam sebebiyle çok tatbik etmiş ve bununla çok yakından alakadar olmuştum. Bu itibarla kendilerine arz etmek istediğim nokta, o kanunda muhtelif hükümleri vardır. Bilerek yapanların cezası başkadır. Ondan sonra efendim, vatanı tehlikeye düşürecek, vatanın müdafaasında hıyanet yapacakların ve bunu bilerek yapanların, bilmeyerek yapanların cezası başka başkadır. Sonra bir de casusluk maddesi görüyoruz ki yapılan şeylerde casusluktan ibaret kalmıyor. Bir adam çıkıyor bir yerde İngiliz parasıyla casusluk ediyor ve orada zararlı yazılar yayınlıyor. Buna casusluk, harp hıyaneti demeyeceğiz de ne diyeceğiz? Efendiler, bugün burada yaptığımız vatan müdafaası da bir harp, bir askeri harekât değil midir? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): İşte şimdi yine bu mesele için üyelerden pek çoğu bunun Tasarı İnceleme Komisyonuna gönderilmesini talep ediyorlar. Arzu buyrulursa yarın öğleden sonra müzakereye koruz. (uygundur sesleri) Yarın saat ikide toplanmak üzere celseye nihayet veriyorum. 1 (Bir gün sonra, 26 Nisan 1920 tarihindeki oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Önergenin okunmasını münasip görüyor musunuz, efendim? (hay hay sesleri) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.63-66, 13

14 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Dün Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey tarafından verilen önergeyi bir kere daha hatırlanması için okuyacağım. (Önerge tekrar okundu.) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Dün müzakereye konulan kanun teklifi bu idi. Yüce Meclisin kararı ile komisyonlara havale olundu ve biz bunu derhal müzakere ederek kendi fikrimize göre bir şekilde tespit ettik. Şimdi okuyacağım. Yüce Hilafet Makamını ve Osmanlı Devletini yabancıların elinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı için teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edenler, söz ile ve fiili olarak muhalefet edenler veya fesatta bulunanlar vatan haini sayılırlar. Kanunlar dairesinde mahkeme edilerek cezalandırılırlar. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Bizim kabul ettiğimiz maddenin şekli budur. Bu maddenin hükmü hakkında söz söyleyecekler varsa, biz onu müdafaa edeceğiz. BİR MEBUS BEY: Ceza Kanununun hangi maddesine uyuyor? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Birinci kısmın 56.Maddesine ve o madde şudur. Madde 56. Her kim, Osmanlı Devleti ahalisini birbiri aleyhinde silahlandırarak kavga çıkarır, tahrik ve teşvik veya bazı yerlerde gasp, yağma, tahrip, cinayet suçlarını işleyip de fesat yapar veya fesadın icrasına başlarsa o kimse idam olunur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Devamla): Komisyonun teklifini kabul etmemiz lazımdır. Ceza Kanunundaki maddelerin hiçbirisi bizim şu tanzim ettiğimiz maddedeki maksada uymuyor. Eğer Ceza Kanununun bu maddesini aynen kabul edersek bizim aleyhimize çıkacaktır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendiler, gerek elimizdeki bu Ceza Kanunu Osmanlı Milletinin ruhundan, ihtiyacından çıkmış bir kanun değildir. (ooo sesleri) Arz edeceğim. Bunu tetkik edersek ya Fransa'dan yahut başka bir yerden aldığımızı göreceğiz. Bizim ruhumuzdan çıkmamış olan bu kanunlar, fevkalade ihtiyaçların doğurmuş olduğu bu Yüce Meclisin ihtiyacını temin ve tatmin edemez. Kanun, milletin ihtiyacından doğmuş, açık ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir tarzda yazılmalıdır. Bugün şimdiye kadar çıkarttığımız kanunlardan istifade edilememesinin sebep ve illeti de değil köylü ve ahalinin, hatta hakimlerin bile bu kanunları hakkınca anlamayarak muamele yapmalarındandır. Bugün Yüce Meclis, Hilafet ve Saltanat Makamıyla beraber Memleketimizi düşmanın tecavüzlerinden 14

15 kurtarmak ve milleti selamete erdirmek için teşekkül etmiş bir meclis bulunması itibariyle, bu emele muhalif harekatta bulunanlar vatana hıyanet suçu işlemektedirler. Binaenaleyh idam edileceklerdir. SIRRI BEY (İzmit): Komisyon bu noktayı kabul ediyor, efendim. Cezanın şeklini tayin etmek lazımdır. Hatıra ve hayale gelmeyen fevkalade vaziyetin doğurduğu bu Yüce Meclis, hiç hatıra hayale getirmeyerek tanzim edilen Ceza Kanunu ne şekilde Meclisin icraatını tatmin eder? BİR MEBUS BEY: Madde, madde okusunlar, izah etsinler. SIRRI BEY (Devamla): Arkadaşımın söylediğine tamamen iştirak ederim ve kendi sözleriyle kendini ikna edeceğim. Buyurdukları gibi resen bir kanun yapmak istemiştik. Bunu düşündük. Ancak hukuk kaideleri haricinde, kendiliğimizden, kendi düşüncemiz gibi bir madde yapacak olursak, değil Osmanlı Memleketi karşısında, şu hazır olanlar karşısında güçlük çekeceğimizi düşündük ve nihayet kararımızı sizin fikirlerinize uygun gelebilecek bir şekilde tespit ettik. (hayır olmadı, şiddetli olmalıdır sesleri) Elde bulunan kanun zannederim ki bugün için uygun değildir. (şüphesiz sesleri) BİR MEBUS BEY: Ben ceza kanununa dayandırmak fikrinde bulunmuyorum. Maksadımızı, emelimizi bu millete anlatmak ve bunlara uymak istemeyenler hakkında mevcudiyetimizi hissettirmek için o kanunda yeterli bir madde yoktur. İSMAİL FAZIL PAŞA (Yozgat): Ceza Kanununun tatbik edilmek istenilen o maddesi, pek açık söyleyeceğim, bunu bizim hakkımızda tatbik ettiler. Hatta Ali Fuat Paşa hakkında da tatbik ettiler. Bu benzerlikten nasıl çıkacağız? MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, bizim vaziyetimiz ya meşrudur ya değildir. Buna karşı bizim aleyhimizde hareket edenlerin vaziyeti de ya meşrudur ya değildir. Biz iddia ediyoruz ki bizim vaziyetimiz meşrudur. Binaenaleyh bunun aksine hareket edenler vatan hainidirler. Gasp ve yağmada bulunanlar, bu Meclisin emrine itaat etmeyenler vatan hainidirler. 56.Madde bunu söylüyor. Bundan evvel İstanbul'da bir Hükümet vardı. O Hükümeti esir sayıyoruz ve onun hal ve hareketlerinde serbest bulunmadığını iddia ediyoruz. Şimdi onun yerine millet kendisi geçmiştir ve o hareket ediyor. Nasıl ki evvelce, yani üç ay evvel Hükümet aleyhine hareket edenler vatan haini sayılıyorlardı. Bu Meclis aleyhinde de hareket edenler vatan haini sayılır. Buna karşı Ferit Paşa aleyhine hareket edenler vatan haini olamazlar. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Zannederim Komisyonca tespit edilen kanun maddesi maksadı temine kafidir. Eğer kendimizi ihtilal halinde buluyor ve korkutmaya lüzum görüyorsak kafi değildir. Fakat hukuki kaidelere göre hareket etmek kanaati var, kanunumuz doğrudur ve bundan istifade ederek işlerimizi yolunda cereyan ettirmek istiyorsak bu madde kafidir. Yalnız Hakkı Hami Bey'in fikrine katılıyorum. Madde şiddete haiz değildir. Eğer mahkemelerimizin 15

16 vaziyeti bahis mevzu olacaksa istediğimiz kadar şiddetli kanun çıkarsak da mevcut olan zabıta ve adliye teşkilatı ile cezadan maksat olan tesirli ibreti temine imkan mevcut değildir. Maddenin aynen kabulünü teklif ederim. Söyleyeceklerim bu kadardır, efendim. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Müsaade buyurur musunuz? Yüce Meclis Osmanlı Devletinin mevcut kanunlarını tatbik edecek ise bu madde kafidir. Yok eğer biz mevcut olan kanunları tatbik etmeyeceğiz, kanunları yeniden yapacağız dersek o zaman başka. Evet, mademki tatbik edebileceğiz, o halde bu madde bizim hedefimizi tayin ediyor. Ceza Kanununda bunu temin edecek maddeler çoktur. Yalnız kelimeler üzerinde bazı değişiklikler isteniyorsa, teklif basılarak arkadaşlara dağıtılmalıdır ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Madde basittir, efendim. Zannederim iyi yazılmıştır. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Ama bu maddeleri bizim karşımızda bulunanlar bizim hakkımızda tatbik ederlermiş. Buna bir mani yoktur. (gülüşmeler ve şiddetli alkışlar) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem efendiler, görüyorum ki vermiş olduğum önerge esas itibariyle kabul edilmekle beraber tatbiki hakkında Meclisi pek çok ihtilafa düşürüyor. Ben bunun sebebini şurada görüyorum ki Meclis kendisinin yasama vazifelerini esas itibariyle tayin ve takdir edememesinden ileri geliyor. Meclisimiz elbette yasama salahiyetine sahiptir. Malumunuz milletler kendi hükümetleri tarafından idare edilirler. Her millet kendi kararlarını kendisi tespit eder, tayin eder. Bu esas bütün Batı hukukunca kabul edildiği gibi bizim İslam esasları da bunu kabul etmiştir. Hepiniz bilirsiniz ki İslamiyetin ilk zamanlarında halifeler seçimle tayin edilirdi. Bugün muhterem Halifemizin ve Padişahımızın İstanbul'un işgaliyle İngiliz esaretine düşmesi itibariyle Saltanat Makamı ve onun yasama kuvveti olan Mebusan Meclisi faaliyetten geri kalarak millet yeniden kendi mukadderatını idare etmek için sizleri seçmiş ve buraya göndermiştir. Biz millet adına hem hükümet edeceğiz, hem de milleti idare için lazım gelen kanunları çıkartacağız. İşte bu esasları böyle kabul ettikten sonra, işleri bir intizam dairesinde yürütebilmek için şimdiye kadar İstanbul Mebusan Meclisi tarafından çıkartılmış kanunları kabul etmek ve onların ihtiyaca uygun olmayan ve içinde bulunduğumuz şu mühim, şu fevkalade zamana aykırı bulunan maddelerini değiştirmek esasını kabul etmeliyiz. Bu şekilde işe girişecek olursak zannedersem müzakereler ve ihtilaflar bu kadar çoğalmayacaktır. Biz bugün, şimdi bu esası kabul edelim. Mevcut kanunların hükümleri dairesinde hareket etmek ve kanunları Memlekette hakim kılmak, şu içinde bulunduğumuz mühim, buhranlı ve fevkalade günlerde bunun icap ettirdiği kanun maddelerini bulamazsak alakalı maddeleri değiştirmek veya yeniden kanun yapmak suretiyle işimizi kolaylaştıralım. İşimiz böyle kolaylaştıktan sonra gelelim vermiş olduğum önergeye. Esas itibariyle vatana hıyanet suçunu hepimiz kabul ediyoruz. Yalnız bunun ne şekilde tatbik edileceği kalıyor. 16

17 Evet bizim meşru maksadımızı kabul etmeyerek söz söyleyenler, memleket ahalisini birbirine düşürenler elbette ve elbette vatana ihanet ile itham edilirler ve cezası da bütün dünyada kabul edilmiştir, idamdır. Binaenaleyh o takdirde teklif ettiğim 2.Maddeden vazgeçiyorum. Çünkü harp hıyaneti hakkındaki kanun noksandır. İşi karışıklığa düşürmemek için, vatana hıyanet ile itham olunur, demek doğrudur. Bu şekilde teklif ediyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bir defa efendim, Ceza Kanununda vatana hıyanet adında bir suç yok iken biz böyle bir suç ortaya koyuyoruz. Binaenaleyh her suçun karşısında mutlaka bir ceza olması lazımdır. Binaenaleyh evvela vatana hıyanet suçu ortaya konulduktan sonra buna bir ceza da konulması lazımdır. Çünkü Ceza Kanununda bu vatana hıyanet suçu yoktur, hırsızlık, dolandırıcılık gibi birçok bildiğimiz emsal suçlar vardır ve cezaları da bellidir. Binaenaleyh vatana hıyanet suçunu kabul ediyorsak cezasını da kendimiz koymamız lazımdır. Sonra efendim, her kanun tatbik olunmak için çıkartılır. Meclisin vaziyetimizin fevkaladeliğini, zamanımızın kıymetini hepimiz, her vakit tekrar edip dururken ve böyle kararlara muhalefet edeceklere ceza tayin lüzumunu tasdik edip dururken, bu cezayı tatbik için yine eski usullere yol bırakmak fayda sağlamaz. Bir mahkeme tebliği için üç, beş, sekiz defa tekitler yazılıp dururken, işe başladığımıza pişman olmak derecesinde asabiyet verdiği emsali mevcut iken fevkalade vaziyet içerisinde, zamanın azlığı içerisinde böyle eski yollara, eski kanunlara taraftar değilim. Onun için efendim yine Yüce Meclisinize arz ediyorum, yeni bir suç kabul ediyoruz, o suça da yeni bir ceza koymalıyız. Filan kazada işlenen bir suçtan dolayı suçluyu vilayet merkezine getirip de orada muhakemesine bakmak doğru değildir. (önerge verin sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Lütfen teklif halinde yapınız. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bir şey arz edebilir miyim? Bu gibi mühim kararları almak için yarım saatlik müzakere kafi gelmez. İstirham ederim basılsın ve dağıtılsın. Bunu düşünerek Yüce Meclis bu yolda bir karar alsın. (uygundur sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): O halde bunu bastıralım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Refik Şevket Bey mühim bir esastan bahsettiler. Yeni bir suç meydana koyuyoruz. Refik Şevket Bey'e teşekkür ederim ve zaten vatana hıyanetin her yerde olduğu gibi cezası bizde de idam olacaktır. Sonra bunun tatbiki nasıl olacak? Hakikaten bugünkü adliye teşkilatımızla bu zamanda istediğimiz süratle iş göremeyiz. Halbuki bu kanunu acilen tatbik etmek ve hızlı bir şekilde tesirini göstermek lazımdır. Bunu inkılaplar icap ettirir. Bunun için bir kanun ve teşkilat yapmak mecburiyetindeyiz. Müsaade buyrulursa esası kabul ettikten sonra bunun tatbik edilmesi hakkında bir önerge ve bir teklif hazırlayalım. Tereddüde düşmeyelim, Yüce Meclisin kararlarına itaat etmeyenler vatana hıyanet suçuyla itham olunsunlar ve cezası da idam olsun. Böyle hainleri asmayacak olur- 17

18 sak tabii merhametten memleket için maraz doğacaktır. Çünkü misalleriyle sabittir. Bu şeklin böyle kabulünü ve oya konmasını teklif eylerim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Eski önerge evvelce oya konulmuştu. (Komisyona iade edilsin sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bundan evvel beyanatta bulunan Refik Şevket Bey'in teklifini hazırlaması ve o okunduktan sonra müzakereye devam edilmesi hususu vardır. Bir de Müfit Efendi'nin bunun basılıp dağıtılması ve sonra müzakeresi teklif olunmuştur. Bunları birer birer oya arz edeceğim. Efendim oya koyuyorum. Müfit Efendi'nin teklifini kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul olundu. Fakat matbaamızın imkanları, hatta kağıdımız da pek noksandır. İşi o şekle dökmeyelim. (yarına kalsın sesleri) ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Hadiseler durmuyor. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Yarına kalmasına muvafakat edenler ellerini kaldırsın. Çoğunluk olmadı. (gürültüler) Müsaade buyurunuz, ikinci teklif Refik Şevket Bey tarafından yazılsın, hazırlansın. Tekrar müzakereye koyalım. (biz yazarız, bir satırdır sesleri) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Söz isterim Reis Paşa Hazretleri. (kürsüye sesleri) Efendiler, evvela affınızı istirham ederek küçük bir ihtarda bulunmak isterim. Bazı saatlerin bir nevi sükutu vardır ki bize sahte bir emniyet verir ve o sahte emniyet içinde uzun olmayan bir zamana sahip olduğumuzu zannetmek daha sonra birçok pişmanlığa mal olacak felaketlere bizi uğratabilir. Hatırlatmak isterim ki pek yakın bir zamanda, yalnız 1877 yılında muharebeyi yaptığımız vakit karargahımız Şumnu'da idi. Bütün Rumeli gitti ve bütün Afrika'daki ayrı, ayrı her biri birer cihan halinde olan memleketler gitti. İstanbul işgal altına girdi. Anadolu üç, dört taraftan istilaya uğradı. İzmir Vilayetinde Yunan bayrakları, Antalya'da İtalyan bayrakları, Adana'da Fransız bayrakları, Urfa, Maraş ve Antep etrafında Fransız bayrakları durduğu bir zamanda biz ne yapıyoruz? Bir dakika dikkat ediniz. Cephelerde kullanacağımız kuvvetleri içeride birtakım hainlerin üzerine gönderiyor ve cephelerimizi boşaltıyoruz. Bugün bir haber geliyor, Beypazarı isyan etmiştir. Bir haber alıyoruz, filan tarafta telgraf tellerini kesmişler, tahrikler her tarafta devam ediyor. Fesadın sonu gelmiyor ve biz vatanımızın en son parçasında istiklalimizi kuşatan bin tehlike ortasında müzakere ediyoruz, münakaşalar yapıyoruz. Yarın düşünelim diyoruz. Halbuki karşı taraf bir saniye durmuyor, tereddüt etmiyor. Sizin vatan müdafaası için ayırdığınız kuvvetleri yakalıyor, subayları öldürüyor, yakıyor, yıkıyor, tahrip ediyor. Onun kanunu yoktur. Eğer memleketin son müdafaası için toplandık ve memleketin istiklali aleyhine karşı gelenleri mahvetmek ilk vazifemizdir. Cephelerin düşmesine mani olmak için uzun düşünecek vaktimiz yoktur. Vatan müdafaası aleyhine hareket edenler dünyanın her tarafında hatta sulh ve huzur zamanında bile haindirler ve idam ile cezalandırılırlar. (alkışlar) O halde efendim, verilmiş olan teklif üç satır dahilinde bu manayı ifade ediyor. Eğer tehlikenin bü- 18

19 yüklüğünü görüyorsak, takdir ediyorsak derhal hıyanete karşı cezasını tatbik edininiz. (doğru, oylansın sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Ayrıca müzakere edilsin. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı):Şimdi hazırlanacak maddenin müzakeresine devama karar vermiştik, zannederim. BİR MEBUS BEY: Müsaade buyrulur mu efendim? Bu her iki teklifi de Komisyona havale edelim. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Komisyon Reisi): Tekliflerin birer suretini verip tevzi edelim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı):Zannederim ki bir kararı verilmelidir. (evet, evet sesleri) Oya arz ediyorum, münasip görenler el kaldırsınlar. (gürültüler) Efendim, müsaade buyurunuz tekrar bunları Komisyona havale etmek ve Komisyonun tetkikinden geçtikten sonra müzakereye etmek teklifini oya koyalım. (lüzumu yok sesleri) Bunları Komisyona verme taraftarı olanlar ellerini kaldırsın. Peki, çoğunluk var. (gürültüler) On dakika teneffüs için celseyi tatil ediyorum. (On dakika ara verilir. Aradan sonra...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı):Celseyi açıyorum. Komisyona iade edilen önergeler müzakere edilecektir. Komisyonun henüz vazifesini bitirdiğini bilmiyorum. Arzu ederseniz sorduralım. CELALETTİN ARİF BEY (Komisyon Reisi): Efendim, Komisyona iade buyurduğunuz kanun teklifleri sahipleri ile beraber Komisyonun bazı üyeleri birlikte olduğumuz halde okuduk ve başka bir şekle çevirdik. Fakat ne yazık ki Komisyonda çoğunluğumuz mevcut değildi. Onun için yeniden toplanmak mecburiyeti var. Sabah kendilerinden istirham edelim de tekrar müzakere ederiz. (kabul sesleri) BİR MEBUS BEY: Yazılan şey burada okunsun. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Zaten Komisyonun mütalaası Meclise gelecektir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Komisyonda çoğunluğun olmaması sebebiyle yarın sabaha bırakmak lazım geliyor. (uygun sesleri) Binaenaleyh yarına kalmasına muvafakat edenler ellerini kaldırsınlar. Yarına kalması uygun görüldü. ALİ RIZA EFENDİ (Amasya): Bir şey teklif edeceğim, efendiler. Bir Osmanlı Hükümeti ve bir İslam Vatanı vardır. Yalnız Osmanlı Hükümetinin Merkezi bugün işgal altındadır. İşte bundan dolayı millet kendi vekillerini buraya göndererek burada büyük bir Milli Meclis topladı. O halde birtakım yazılan kanun maddeleri ve bunun hakkında yapılan münakaşayı fazla görüyorum. Biz, Büyük Meclisimizi Osmanlı Hükümeti adına topladığımızdan dolayı onun mevkiine koyduğumuz zaman, eğer Ceza Kanununun ikinci kısmını aynen kabul ve tatbik edersek maksa- 19

20 dımıza kâfidir. Bundan dolayı bu kanunun reddini ve o kanunun ikinci kısmının kabulünü teklif ediyorum. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bu yarın bahis mevzu olacak, efendim. 1 (Bir gün sonra, 27 Nisan 1920 tarihindeki oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Müsaade buyurursanız efendim, kanun teklifinin müzakeresine başlayalım. Nasıl kabul buyruluyor, efendim? (maddeler birer birer okunsun) 1.Maddeyi okutuyorum. Madde 1. Yüce Hilafet Makamını ve Osmanlı Devletini yabancıların elinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı için teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edenler, söz ile ve fiili olarak muhalefet edenler veya fesatta bulunanlar vatan haini sayılırlar. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Evvela bu kanunun ismi yoktur. Başlık lazımdır. Ben bu kanuna Vatana Hıyanet Kanunu denmesini teklif ederim. Sonra burada vatan haini tarif olunmuştur. Halbuki suçlunun değil suçun tarif olunması lazımdır. Vatana hıyanet denmelidir. (Komisyona havale edelim.) NECATİ BEY (Erzurum): Ben Meclisin meşruiyetine isyan sözünden açık bir mana anlayamadım. Milli iradeyi ihtiva eden her şey meşrudur. Zaten Meclis meşrudur. Bunda şüphe yoktur. Çünkü milli iradeyi ihtiva ediyor. Onun için bunun yerine Meclisin meşru maksadına denmelidir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hilafetten sonra Saltanat kelimesinin de ilavesini talep ederim. Çünkü Hilafet ve Saltanat bizde tek bir makamdır. Hilafeti bence saltanattan ayırmamak lazımdır. CELALETTİN ARİF BEY (Komisyon Reisi): Birçok üyeler değişiklik teklifinde bulunuyorlar. Bunları birer önerge şeklinde yazıp Divan'a takdim ederlerse tabiidir ki daha iyi olur. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Sevgili arkadaşlar, Meclis milletin iradesinden, kan ağlayan milletin ateşli kalbinden doğmuştur. Ne kadar engin ve meşru hakikatler vardır ki bunu halka bildirmek için pek çok zahmetler çekiyoruz. Hatta sırası geldikçe bunu topla tüfekle de anlatamıyoruz. Bu meşrudur, fakat gel sen bunu cahil halka anlat. Meclisin meşruiyeti kaydı izah edilmeli ve madde içinde kalmalıdır. Şunu da arz edeyim ki biz işi lafa düşürdük, mesele husumete döndü. Allah aşkına kan ağlayan Anadolu bizden iş bekliyor. Eğer bir şey yapacaksak müzakere kâfidir. (alkışlar) Üç gündür bunu münakaşa ediyoruz. Münakaşa ve münazara 1 TBMM Zabıt Ceridesi (26 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s.79-84, 20

21 içinde niçin vakit geçiriyoruz? Vakit geçirecek zamanımız yoktur. Tekrar ediyorum, açlık içinde, sefalet içinde inleyen millet bizden iş bekliyor. Yunanlıların kahrı altında ezilen kardeşlerimiz bütün gözlerini bize dikmiş, bizi bekliyorlar. Ya iş yapalım yahut dağılıp gidelim. (alkışlar, bravo sesleri) NAZIM BEY (Tokat): Efendim, herkesin maksadı sürat ve şiddet, bunda şüphe yoktur. Bu kanunu Hükümet tatbik edecek. Bir kere de onların mütalaasını alalım, sonra kati bir karar verelim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Şimdi Meclis her şeye hakimdir. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Bu Meclis hem yasama hem de yürütme vazifesiyle mükellef olduğu için bu işi Hükümete bırakılmak doğru değildir. Onun için şimdi maddelere geçelim. Yalnız bir şey söyleyeceğim. 1.Maddedeki isyan edenler kaydı kalkarsa ve yalnızca Millet Meclisine sözle ve fiilen muhalefet edenler denilse o vakit Millet Meclisinin o gibi cezaları verebilecek hakkı da olabilir. Mesela vergi vermeyen kimselerde idam edilebilir. (müzakere kafidir sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Besim Atalay Bey, Komisyonda olduğu için Komisyonun kanaatini tamamıyla izah ettiler. Sonra Refik Şevket Bey, her kanunun başında o kanunun isminin yazılması lazımdır, dediler. O halde "Vatana Hıyanet Kanunu" şeklinde isim verilmesini biz de kabul ederiz. Şükrü Bey de "Saltanatı" ifadesinin ilavesini istediler. Yüce Heyet arzu ederse ilave edilebilir. Refik Şevket Bey vatan haini yerine vatana hıyanet yazılmasını teklif ettiler. Binaenaleyh bunun değiştirilmesini kabul edebiliriz. Diğerlerinin aynen kabul edilmesini rica ederim. (oya konulsun sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bu madde hakkında müzakere kafidir. HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Kütahya üyelerinden birinin önergesi vardır, okuyacağım. TBMM Başkanlığına Mesele layıkıyla izah edildiğinden ve anlaşıldığından müzakerenin yeterliliğiyle değişiklik önergelerinin okunmasına karar verilmesini teklif ederim. Kütahya Mebusu Haydar MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bu önergeyi oya arz ediyorum. Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi. On beş dakika istirahat edilmek üzere celseyi tatil ediyorum. (Ara verilir. Aradan sonra Divan Reisliği kürsüsüne Meclis Başkan Vekili Celalettin Arif Bey geçer.) 21

22 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, celseyi açıyorum. Zannederim takrirler vardır, onlar okunsun. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif eylerim. Madde 1. Yüce Hilafet Makamı ile Osmanlı Devletini yabancıların elinden kurtarmak, müdafaa etmek ve Halife Efendimizi esaretten kurtarmak meşru maksadı ile toplanan Büyük Millet Meclisinin kararlarına isyan etmeyi sözle ve fiilen teşvik etmek ve teşebbüste bulunmak vatana hıyanet sayılır. 27 Nisan 1920 Ertuğrul Mebusu Necip CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Esas itibariyle, bu önergeyi itibara alıyor musunuz? (evvela önergeler okunsun sesleri) TBMM Başkanlığına 1.Maddenin şu şekilde değiştirilmesini teklif ederim. 1. Kanunlar isimsiz olamayacağı için bu kanunun isminin "Vatana Hıyanet Kanunu" denilmesi, 2. Bu maddede vatan haini diye suçlu tarif olunmuş, suç tarif olunmamıştır. Onun için bu ifadenin "vatana hıyanet" şeklinde değiştirilmesi, 3. İsyan kelimesi fiil olmak üzere düşünüldüğünden bu kelimenin maddeden çıkartılmasını arz ve teklif ederim. 27 Nisan 1920 Saruhan Mebusu Refik Şevket TBMM Başkanlığına Müzakere edilmekte bulunan kanun teklifinin hazırlanmasından vazgeçilerek aşağıdaki hususların karara alınmasını teklif eyleriz. "Devletimizin Merkezi, Yüce Hilafet ve Saltanat Makamı ve hudutlarımız dahilindeki yerleri yabancıların elinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı ile teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine karşı sözle, fiilen veya yazılı olarak fesatta bulunan kimseler vatan haini sayılarak Ceza Kanununun iç emniyeti ihlal kısmındaki maddelerine göre cezalandırılmalarına ve bu gibi fesat hareketleri neticesinde isyan çıkan yerlerdeki asilerle mücadele için Hükümet vazifelidir." 22

23 Sivas Mebusu Rasim ve 20 arkadaşı TBMM Başkanlığına 1.Maddeye, "Millet Meclisinin toplanmasından sonra meşru maksat ve vatani vazifesine mani olmak için harekât ve faaliyette bulunanlar vatan haini sayılırlar" cümlesinin ilavesini teklif eylerim. Erzurum Mebusu Süleyman TBMM Başkanlığına 1.Maddedeki "Hilafet" kelimesinden sonra "Saltanat" kelimesinin ilavesini teklif ederim. "Büyük Millet Meclisinin" ifadesinden sonra "meşru maksadı aleyhinde" ifadesinin ilavesini, "fesatta bulunanlar" ifadesinden sonra "teşvik edenler" ifadesinin ilavesini, "vatan haini sayılırlar" ifadesi yerine "vatan haini olarak isimlendirilir" denilmesini ve bu şekilde maddenin değiştirilmesinin kabulünü teklif ederim. 27 Nisan 1920 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü TBMM Başkanlığına Müzakere edilen kanununun, "Vatana Hıyanetin Menedilmesi Hakkında Kanun" yahut "Vatana İhanet Ceza ve Muhakeme Usulü Kanunu" diye isimlendirilmesini talep ederim. Sivas Mebusu Mustafa Taki TBMM Başkanlığına 2.Maddenin ikinci satırında "olunur" kelimesinden sonra "isyana iştirak edenleri saklayanlar ve bunlara erzak ve mühimmat verenler" cümlesinin ilavesini, 7.Maddenin üçüncü satırında "ettiren" kelimesinden sonra "ve tahkikatta tereddüt gösteren" cümlesinin ilavesini ve 8.Maddenin üçüncü satırının tamamen kaldırılmasını teklif eylerim. 27 Nisan 1920 Tokat Mebusu Mehmet Rıfat CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, bu önergeyi oya koyacağım. Kabul edilecek olur ise diğerlerine lüzum yoktur. 23

24 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Müsaade buyurunuz efendim. Bunun esası kabul edilmiştir. Madde madde önergelerin kabulü uygun değildir. Önerge verme hastalığı var. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim bir önerge daha vardır. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinde yazılı olan "makam" kelimesi yerine "makar" 1 kelimesinin yazılması icap eder. Çünkü Allah saklasın o şekilde Hilafet ve Saltanat iddia eden başka bir kimse yok ki ondan kurtulmaya çalışılmış olsun. Zaten mukaddes emelimiz, yegane gayemiz ancak baş tacımız cihanın ona sığındığı Padişahı Efendimiz Hazretlerinin saltanat yüksek makamı düşmanların tecavüzünden kurtarma hususuna göre Hilafet ve Saltanatımız merkezi olan İstanbul kurtarılır ise tabiidir ki Yüce Hilafet Makamı da kurtarılmış olacaktır. Bu sebeple her halde "makam" kelimesi yerine "makar" kelimesinin yazılması, eğer bu kabul edilmediği takdirde "İslam Hilafeti Makamı ve Osmanlı Saltanatı Makkarı" olarak gösterilmesini teklif ederim. 27 Nisan 1920 Çorum Mebusu Haşim FUAT BEY (Çorum): Efendim, gayet kısa söyleyeceğim. Şimdi üç günden beri bu kanun ile meşgulüz. Bir müsvedde kaleme alındı. Sonra üyeler münakaşaya başladılar. Vatana hıyanet diye ifade ettiğimiz suçlar acaba şimdiye kadar elimizde mevcut olan Ceza Kanunda yok mudur? Hepsi vardır. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Arkadaşımız kanunun tamamı hakkında bahsediyorlar. REFİK BEY (Konya): Dün bu mesele müzakere edilmişti. HAYDAR BEY (Divan Katip Üyesi): Efendim, kanunun reddi talep olunuyor. Halbuki kanunun tamamının kabulüne karar verildiği için artık söz söylemek yanlıştır. Binaenaleyh maddeler hakkında bir diyecekleri varsa söyleyebilirler. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakeresi kafi görüldü, efendim. Şimdi önergeleri oya koyacağım. Yoksa Haydar Bey'in dediği gibi kanunun tamamı hakkında söz söylenemez artık. FUAT BEY (Çorum): Kanunun tamamı oya konulup kabul olunmamıştır. (gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Erzurum Mebusu Süleyman Necati Beyin önergesini kabul edenler ellerini kaldırsın. (nasıl olur sesleri) Reddolunuyor. 1 Başkent 24

25 (hangi madde sesleri) 1.Madde hakkındaki değişiklik, efendim. Süleyman Necati Beyin önergesini kabul ediyor musunuz? Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmadı. Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey'in önergesini kabul edenler ellerini kaldırsın. Yani kanunun isminin Vatani Hıyanet Kanunu olmasını kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): İcra olunur diye bir madde vardır. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Bir kişinin emriyle bu kadar baskı olmaz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi kabul ediliyor mu efendim? Kabul edenler ellerini kaldırsın. Şimdi okunan önergeden bahsediyoruz, efendim. Hilafet kelimesinden sonra Saltanat kelimesini oya koyuyorum. (kabul sesleri) HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): O halde maddenin almış olduğu şekil... (kabul sesleri) BİR MEBUS BEY: Makar kabul edilmedi, efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Onu da oya koyalım. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Oylama yapılmadan evvel söz söyleyeceğim. "Hilafet" kelimesinden sonra "Saltanat", "Büyük Millet Meclisinin" ifadesinden sonra "meşru maksadı aleyhinde"... CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul ediliyor mu, efendim? Kabul edenler, ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Başka suretle teklif edeceğiz, efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul ediliyor mu? (hayır, hayır sesleri) HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Efendim, önergenin yalnız birinci fıkrası kabul edildi. Çorum Mebusu Haşim Beyefendinin önergesi var. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul ediliyor mu? Kabul olunmadı, efendim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Komisyon olarak kanuna "Vatana Hıyanet Kanunu" ismini koymayı biz de uygun görüyoruz. "Saltanat" kelimesi lazım imiş, onu da kabul eylediler. "fesat" kelimesinden sonra "teşvik" kelimesinin de ilavesi arzu ediliyor. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi müsaade buyurunuz maddenin son şeklini tekrar okuyalım. 25

26 VATANA İHANET KANUNU Madde 1. Yüce Hilafet Makamı ve Saltanatı ve Osmanlı Devletini yabancı devlet kuvvetlerinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı için teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edenler, söz ile ve fiili olarak muhalefet edenler veya fesatta bulunanlar vatan haini sayılırlar. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Komisyon, yapmış olduğu maddeyi bu şekilde değiştiriyor ve teklif ediyor. Lütfen kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi efendim. 2.Madde okunacaktır. Madde 2. Doğrudan vatana ihanette bulunanlar asılarak idam olunurlar. Ceza Kanununun 45.Maddesi hükmü dâhilinde suça iştirak edenler bu madde gereğince cezalandırılırlar. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Komisyon adına bir teklifim var. Ceza Kanununun 47.Maddesine muhalefette bulunanlar 56.Madde gereğince idam olunurlar. FEYZİ EFENDİ (Malatya): 56.Madde okunmalıdır, efendim. Madde 56. Her kim Memaliki Mahrusa 1 ahalisini birbiri aleyhinde silahlandırarak kavgaya sebep olur ve teşvik veya bazı yerlerde gasp ve yağma ve memleketi tahrip ve cinayet suçlarını işleyenler suçlu olup da fesatları tamamıyla fiile çıkarır veya fesat yapmaya başlamış olursa o kimse idam olunur. (doğru, doğru sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): 45.Madde de okunmalı. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Hatta 46.Madde de... Madde 45. Çeşitli şahıslar, cinayet ve çeşitli suçlar işler veya çeşitli suçlardan mürekkep olan bir cinayet veya çeşitli suçlarda birtakım şahıslardan her biri suçun maksadıyla bu suçlardan birini veya birkaçını işlerse, bu şahıslara suçu birlikte işlemiş denilir ve hepsi asli suçlu gibi cezalandırılırlar. 1 Osmanlı Devleti'ni ifade için kullanılır. Korunmuş memleketler demektir. 26

27 Madde 46. Bir kimse bir cinayete karar verip de hususi vasıtalarla teşebbüse başlayarak kendisine ait olmayan bir sebeple o cinayeti tamamlayamamış ise kanunda açıkça ifade edilmemiş olduğu için idam veya müebbet hapis cezaları verilmesi gerektiği halde, teşebbüs eden hakkında idam cezası için yedi seneden eksik olmamak üzere hapis cezası verilir. Müebbet hapis için üç sene müddetle ceza hükmolunur. Diğer hallerde ise o cinayet için kanunen belli olan cezanın yarısı ile üçte ikisi arasında indirim yapılır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi 2.Madde hakkında söz isteyenler var mı? REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Şimdi efendim, ben adliye meseleleri ile alakadar olmayanların vicdanlarında ve ruhları üzerinde ortaya çıkan kelime oyuncakçılığı sıfatından sakındığım halde bu kürsüye gelmek vazifesini duydum. Efendim, yalnız yüksek vicdanınıza arz edeceğim ki hakimler kelimeler üzerine hüküm vereceklerdir. Binaenaleyh biz kelimeleri iyice tanzim etmezsek tereddüde düşerler. Kelime ve sözdür ki vicdan ve kanaatin tebliğine vasıtadır. Eğer biz kelimeyi tanzim etmezsek, elimizdeki aleti yerine koymazsak yazık olur, efendim. Burada bizim ruh halimiz kazalardaki seviyesi belli hakimler üzerine iyi tesir etmezse nasıl hüküm verebilirler? Onun için kelimeleri açık ve anlaşılır yazalım. Onun için Yüce Heyetinizden bilhassa rica ederim, hukukçu üyeler bu meseleyi halletsinler, çünkü hüküm ile iş hallolunur. Bu hususu izah ettikten sonra diyeceğim ki bu maddede benim fikrimce 56.Madde ifadesini koymaya lüzum yoktur. Eğer o kaydın konulmasından maksat 56.Madde hükmüne göre idam olunur diye idamın şeklini göstermek ise bunun yeri 56.Madde değildir. Kanunu 56.Madde ifadesini kullanılacak yerde asılarak idam olunur, denmesi lazımdır. Çünkü bazı yerlerde misallerini görüyoruz. Yalnız askeri meseleler istisnadır, idamlar ibret için kurşuna dizerek de yapılır. Ayrıca suça iştirak edenler konulmuştur, teşebbüs edenler konulmamıştır. Onun için ben onun da maddeye ilavesini teklif ederim. (doğru, doğru sesleri) Mesela beş altı kişi toplanarak bu Milli Meclisi bombalamak üzere bir komite teşkil etmiştir. Biz yahut savcı bunu haber almıştır. Bunları cezasız bırakmak doğru olamadığı için hem suça iştirak edenlerin ve hem de suç sahibi olanların cezalandırılmalarını teklif ediyorum. (uygundur sesleri) Bunun için 2.Maddeye 46.Madde ifadesinin de ilavesini teklif ediyorum. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Doğrudan vatana hıyanette bulunanlar idam olunur, deniyor. Vatana hıyanet nedir? Vatan haini kime denir? Bunu tarif etmekle beraber maddemizin kuvvetini biraz daha artırmak için 56.Maddedeki hususları da vatan haini içine almak istiyoruz. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Efendim, 2.Maddeye "silahlı olurlarsa" ifadesinin ilavesini talep ediyorum. Silahsız olarak olarak fiilen muhalefette bulunanlara idam ağır gelir. 27

28 BİR MEBUS BEY: Muhalefet etmesinler, Memleketi tehlikeye koymasınlar. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Devamla): Mademki verilecek ceza idamdır. Birisi yakasından tutar, sen bu işi yapma der, silah yok bir şey yok, (gürültüler, kafi sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Komisyonda silahlı kelimesini koymaya lüzum görmedik. Bunu münakaşa ettik, ilaveye lüzum görmedik. Mesela bir şahıs başına elli altmış kişi toplar. O kuvvete tesiri dolayısıyla muhalefet meydana getirir. O adamın üzerinde silah bulunmaması demek o heyetin reisi olmaması demek olamaz. Mademki bir kuvvet toplamıştır, gayemize aykırı hareketlerde bulunuyor ve mademki reis vaziyetindedir, kendisi silahlı veya silahsız olması bahis mevzu olamaz. (müzakere kafi sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakere kafi efendim. (hay, hay sesleri) Değişiklik önergeleri var, okutuyorum. TBMM Başkanlığına 2.Maddenin şu şekilde değiştirilmesini teklif ediyorum. "Doğrudan vatana hıyanette bulunanlar asılarak idam olunur. Suça iştirak ederler ile teşebbüs edenler Ceza Kanununun 45. ve 46. Maddeleri gereğince cezalandırılırlar. 27 Nisan 1920 Saruhan Mebusu Refik Şevket TBMM Başkanlığına Vatana ihanet suçunun işlenmesine başlıca sebep, fesatçılar ve tahrikçiler olup bu gibi şahısların büyük Halifemizi alet ederek saf ahaliyi tahrik ve teşvik eylemeleri doğrudan doğruya vatan hainliği derecesinde olduğundan bu şahısları suça iştirak suçundan çıkarılarak vatana hıyanet suçuna dahil edilmesini teklif eylerim. 27 Nisan 1920 Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu halde nasıl oluyor, önergenizi izah eder misiniz? (reddolundu sesleri) MUSTAFA KEMAL BEY (Ertuğrul): Suça iştirak suçu işleyenler de aynı cezayı görsünler. Zaten 48.Maddede izah edilmiştir. Esasen bu gibi teşvik ve tahrik edenler de suçludurlar ve doğrudan vatana hıyanette bulunanlardan daha haindirler. Padişahı, Halifeyi alet ediyorlar. Ahaliyi kandırıyorlar, efendim. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili):Şimdi efendim, oya koyuyorum. HAYDAR BEY (Divan Kâtip Üyesi): Bir iki önerge daha var. 28

29 TBMM Başkanlığına 2.Maddede "doğrudan" kelimesinden sonra "silahlı olarak" kelimesi de ilave olunursa daha açık olur. Çünkü ceza idamdır. Silahsız olarak fiilen bir nevi muhalefet edenlere karşı idam cezası ağırdır. Binaenaleyh "silahlı olarak" kelimesinin ilavesini teklif ederim. Sivas Mebusu Mustafa Taki TBMM Başkanlığına Tatbik edeceğimiz idam cezasının azami ceza olmasına ve yapılacak bu icraat anlarında bazı şahısların menfaat veya husumet sebebiyle isnatta bulunmaları da mümkün olacağından bunlar hakkında da ayrıca bir ceza maddesi ilavesini teklif ederim. 27 Nisan 1920 İzmit Mebusu Hamdi (doğru, pek doğru, sesleri) ARİF BEY (Konya): İsyana iştirak edenlerin şiddetle cezalandırılmalarına hepimiz taraftarız. Harp divanlarından birçok misalini, acı tecrübelerini gördük. Halkımız bazen cehaletten, bazen gafletten ve bazen siyasetten dolayı mesela eskiden kendisine karşı beslediği husumet dolayısıyla bu adam da suça iştirak etmiştir diye iki de yalancı şahit koyarlar, idam ederiz. Binaenaleyh elimizi vicdanımıza, imanımıza koyarak ayrıca bir madde ilavesini teklif ediyorum ve istirham ediyorum. (gürültüler) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Komisyon doğrudan vatana ihanette bulunanlar şeklini kabul ediyor, efendim. Ceza Kanununun 45.Maddesi dâhilinde suça iştiraki olanlar cezalandırılacakları gibi teşebbüs edenler hakkında da aynı maddeye göre ceza verilir. Komisyon bu şekli kabul ediyor. HAMDİ BEY (İzmit): Oya konulsun. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, o ayrıca bir madde yapılsa daha doğru olur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Efendim, iftira ve teşvikte bulunanlar hakkında diğer kanunlarda maddeler mevcuttur. Bunu bir hususi kanun şeklinde düşünürsek yeniden ayrıca bir talimat yapabiliriz. Binaenaleyh yeniden böyle bir maddeye lüzum yoktur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey'in önergesini oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi. (çoğunluk yok sesleri) 29

30 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Çoğunluğun olup olmadığını Reis tayin eder. (gürültüler) Söz söyleyenler kürsüye gelsinler. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi o halde şu şekil kabul edildi. Diğerlerini oya koymaya lüzum yoktur. Önergenin esası tamamıyla kabul edildi. Şimdi efendim, Ertuğrul Mebusu Mustafa Kemal Bey'in önergesi var. (o madde kabul edildi, o geçti sesleri) BİR MEBUS BEY: 2.Maddede suça iştiraki olanlar yok mu? Vatana ihanetteki gibi idam cezasıyla mahkum olmaz. (evvelce kabul edilmiştir sesleri, müthiş gürültüler) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Birinci ve ikinci önergeleri kabul ettik. Diğer önergeleri okumaya lüzum yoktur. 3.Maddeyi okuyoruz. 1 Madde 3. Sözle veya yazı ile muhalefet edenlere ve fesatta bulunanlara geçici hapis cezası verilir. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili):Efendim, 3.Madde hakkında söz söylemek isteyenler var mı, efendim? MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Bu maddeyi ben lüzumsuz görüyorum. Muhalefet etmek ve fesatta bulunmak eğer doğrudan suç ise maddede açıklık yok. Doğrudan suç değil de Ceza Kanununun 45.Maddesinde yazılı şekilde ise orada cezalar yazılıdır. Onun için bu maddenin kaldırılmasını teklif ediyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili):Efendi Hazretleri bu maddenin kaldırılmasını teklif ediyorlar. Komisyon bu teklifi kabul ediyor mu? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Hayır efendim, kabul etmiyoruz. Maddeyi yaparken yalnız ahaliyi veya ahaliden birkaç haysiyetsizi dikkate almadık. Yüce Meclisin kararlarını her hangi bir kazada kaymakam kabul etmezse ve bazı basit sebepler öne sürecek olursa hakkında idam cezası mı tatbik edilecek? Sözlü ve yazılı şekilde muhalefet edeceklerin ve fesatta bulunacakların cezaları farklı olması icap eder. Bunların idam cezasıyla cezalandırılmayarak daha hafif bir şekilde cezalandırılmaları gerekir. Gazetelere fesat yazı yazanlar ve mektup göndermek suretiyle fesatta bulunanların tabii doğrudan vatan haini olanlara göre cezalarının daha hafif olması lazımdır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, muhterem üyeler birer birer soldaki kapıdan çıkıyorlar. Müzakereyi yarına tehir edelim. Yarın saat alaturka altı otuzda toplanmak üzere celseye nihayet veriyorum. 2 1 İkinci Maddenin kabul edildiği hakkında tutanakla bir kayıt bulunmamaktadır. 2 TBMM Zabıt Ceridesi (27 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s , 30

31 (Bir gün sonra, 28 Nisan 1920 tarihindeki oturumda...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, Vatana İhanet Kanununun müzakeresine devam ediyoruz. 3.Maddede kalmıştık. NEŞET BEY (Çankırı): Efendim, bu maddede sözle ve yazı ile deniliyor. Muhalefet veya fesat başka şekillerle de olabilir. Mesela resim ve karikatürle de olabilir. (gülüşmeler, gürültüler) Karikatür ile de olabilir. (ooo maşallah sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir önerge yazarsınız. DR. ADNAN BEY (İstanbul): Sözle ve yazı ile muhalefet ve fesat ne demektir? Meclisin hangi kararları muhalefet olacak? Mesela Meclis saat altı buçukta veya yedi buçukta toplanmaya karar vermiş, buna itiraz eden mahkum mu olacak? Bu mutlaka düzeltilmelidir. Yazılı muhalefetin ne demek olduğu açıktan açığa yazılmalıdır. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bu madde her halde pek mutlak yazılmak itibariyle de birçok fesada ve intikama vasıta olacaktır. Halbuki bizim işimiz intikam aleti olmaktan çok, suç işleyenlere layık oldukları cezaları vermekten ibarettir. Sözle ve yazı ile işlenecek suçlar izah edilmezse arz ettiğim mahzur meydana gelecektir. Bir kürsüye çıkan vaiz olabilir, meydanda bir iskemlenin üzerine çıkarak nutuk atan biri olabilir veya iki kişi dolaşırken haberin var mı yahu şeklinde izahat olabilir. Sonra mektup şeklinde, kitap şeklinde, makale, karikatür şeklinde olabilir. Bunları izah ederek maddenin düzeltilmesini teklif ediyorum ve bu hususta da bir önerge veriyorum. (uygundur sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Başka söyleyecek var mıdır? (yoktur sesleri) Önergeyi lütfeder misiniz Refik Şevket Bey? TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 3.Maddesinde yazılı "sözle ve yazı ile" ifadeleri pek belirsiz ve binaenaleyh tatbiki esnasında birçok yanlışlıklara sebebiyet verecek şekilde yazıldığı için aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim. "Madde 3. İnsanların toplandıkları yerlerde vaaz ederek ve konuşarak alenen veya muhtelif zamanlarda muhtelif şahısları söz ve yazı ile veya kitap, gazete, resim, kroki, mektup gibi vasıtalarla yazılı olarak vatana hıyanet suçu işleyenlere geçici hapis cezası verilir." Saruhan Mebusu Refik Şevket CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Abdülkadir Kemali Bey, Komisyon kabul ediyor mu? 31

32 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Bu şekilde Refik Şevket Bey'in önergesini kabul ediyoruz. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Peki efendim, başka önergeler de var, onları da okuyunuz. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 3.Maddesi Komisyonun maksadını ifadeye kafi değildir. Bundan dolayı maksadın layıkıyla izah edebilmesi için "fesatta" kelimesinden sonra "bulunup da fiilen meydana çıkaramayanlar ve 2.Madde gereğince vatana ihanette bulunanlardan kendiliklerinden teslim olanlar" ifadesinin ilavesinin kabulünü arz eylerim. Karahisar Mebusu Halil Hilmi TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanunu 3.Maddesinin aşağıdaki gibi kabulünü teklif ederim. "Madde 3. İnsanların toplu halde bulundukları yerlerde ve askeri kıtalarda sözle ve yazılı olarak muhalefet edenlere ve fesatta bulunanlara geçici hapis cezası verilir." Bolu Mebusu Nuri TBMM Başkanlığına 3.Madde tamamen lüzumsuzdur. Çünkü muhalefet edenler ve fesatta bulunanlar doğrudan idam olunacağı ve suça iştirak edenler de derecelerine göre 45.Madde gereğince cezalandırılacakları 2. Maddede açıkça gösterilmiştir. Tekrar bir madde ilavesine lüzum yoktur. Binaenaleyh 3.Maddenin tamamen kaldırılmasını teklif ederim. Sivas Mebusu Mustafa Taki (bravo sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Çok doğru. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Efendim Refik Şevket Bey'in teklifini kabul etmiştik, ayrıca bir şey söylemeye lüzum yoktur. Söz ile ve yazıyla muhalefette bulunanlar şeklinde maddeyi yazmaktan maksadımız, muhalefetin söz ve yazı ile olacağına göredir. Konferans vermek, nutuk, kahvelerde söz söylemek şeklinde tafsilata lüzum görmedik. Bir kelime ile ifadesi mümkün iken 32

33 birçok kelimeler ile ifade etmekte mana görmüyorum. Yalnız yazı ile kelimesi tamamını ifade edeceği için aynen kalmasını istiyoruz. Mustafa Taki Bey, 3.Maddeye lüzum yoktur, diye önerge verdi. Meclise muhalefette bulunacaklar derecelere ayrılır ve birinci derecenin cezası idamdır. Diğeri ona uyarak hareket ettikleri için muhtelif hapis cezalarıdır. Meclis tarafından alınacak olan bir kararı her hangi salahiyetli bir adam reddeder. O şekilde bir tesir yapmak ister. Mesela bir vali Yüce Meclis tarafından alınan bir karar kendisine tebliğ edildiği zaman vilayet idare meclisinde veya bazı kimseler yanında bunun kıymetini düşürecek bir söz söylerse ceza görmemeli midir? Görecek ise idam mı edilmelidir? DR. ADNAN BEY (İstanbul): Neye dair? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Millet Meclisinin aldığı bazı kararlara dair. Vali, memleketin yüksek mevkiinde bulunması sebebiyle halk üzerinde tesir yapar. Binaenaleyh doğrudan vatana hıyanette bulunanlara idam cezası verilirken, bundan daha aşağı derecede bulunanları büsbütün cezasız bırakmayı yahut onlara da idam tatbik etmeyi adil bulmadık. Onlar için de bu maddeyi yazdık. Binaenaleyh bu maddenin Refik Şevket Bey'in teklifine uygun olarak kabulünü teklif ediyorum. (müzakere kâfi sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsın. İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Müsaade buyrulur mu? CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Buyurun, efendim. İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Doğrudan fesadı meydana çıkanlar hakkındadır diye değiştirmek lazımdır. Bu madde böyle kabul olunursa hiçbir hoca bir camide, bir kürsüde vaaz veremez. (gülüşmeler) Çünkü dini yayma bütün bütün kalkar, doğrusu bu. Çünkü bir şey söyledi, onun Meclis kararı olduğunu bir hoca bilmiyor. Burası bir karar vermiş ve hocanın kürsüde söylediği şey bu karara muhalifmiş, ona ceza mı vermeli? (gülüşmeler) Rica ederim alay etmeyin, Fesatları doğrudan meydana çıkanlar diye düzeltilsin. Zaten camilerde yapılan... BİR MEBUS BEY: Zaten program ile tespit edilir, talimatı dahilindedir. İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Devamla): Fikir hürriyeti yok mudur? Meşrutiyet ki fikir hürriyeti vermiştir mademki söz bende, bu hürriyetime dokunuyor. Bunu alelacele kabul eklersek, Meşrutiyetin bu esaslarını yıkmış oluruz. Bundan maksat insanın hürriyetini tahdit etmek değildir. (şüphesiz değildir sesleri) Bunu hiçbiriniz kabul etmeyecektir. (şüphe yok sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Kabul edilen 1.Maddenin aksine camilerde vaaz edecek bir hoca düşünemiyorum. Binaenaleyh bu bahis mevzu değildir. ŞEYH SERVET EFENDİ (Bursa): Maddede bu izah edilsin. 33

34 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Müsaade buyurun efendim, burada bu maddeyi değiştirmeye lüzum yok, madde açık ve anlaşılır bir şekildedir. Öyle bir hoca düşünemiyoruz. (gürültüler) İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Mademki madde açık ve anlaşılır diyorsunuz, oya koyunuz. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Müsaade buyurun efendim, 1.Maddede biz kimlerin vatan haini olduğunu anlatıyoruz. Bunlar ya doğrudan vatan hainidirler veya sözle, yazıyla vatan hainidirler. Sözle vatan haini olanlar memlekette propaganda yapmak veya aleni konferanslar vermek yahut köylerde fesatta bulunmak şeklinde hareket edenlerdir. Maddeyi ayrıca düzeltmeye lüzum yoktur. Fesat çıkartmak için konferans vermek hiç bir hocanın hatırından, hayalinden geçmez. Esasen cami içerisinde bahis mevzu olan şeyler de başkadır. (doğru, kafi sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, Mustafa Taki Efendinin önergesini oya koyuyoruz. (gürültüler) Rica ederim müsaade buyurun, bu 3.Maddenin Kanundan çıkartılmasına taraftar olanlar ellerini kaldırsınlar. (çoğunluk yok sesleri) Aksini oya koyuyorum. Kabul etmeyenler ellerini kaldırsınlar. (azınlık sesleri) Kaldırıldı, efendim. Müsaade buyurun 4.Madde okunuyor, dinleyelim. 1 (4.Madde okundu ve uzun süren tartışmadan sonra on bir değişiklik önergesi verildi. Önergeler de uzun süre görüşüldü ve hepsi oylanarak reddedildi. Madde Komisyondan geldiği şekliyle değiştirilmeden kabul edildi. 5.Madde ise okunduktan sonra üzerinde görüşülmeden ve önerge verilmeden aynen kabul edildi.) Madde 6. Adli zabıta memurlarının tanzim edecekleri ilk tahkikat evrakı sorgu hakimine havale olunmaksızın savcılar vasıtasıyla yirmi dört saat içinde mahkemeye iletilir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Burada ihtilafa sebep olacak bir küçük noksan olduğunu arkadaşlardan birisi söyledi. Adli zabıta memurlarının kimler olduğu bellidir. Yalnız acaba o yerin idare amiri görmeden mi gidecek? Esasen jandarma ile idare amirleri arasında ihtilaf çıkartılıyor. Bir vali bir jandarma subayını, bir karakol kumandanını bulunduğu yerden kötü hareketine rağmen diğer bir yere sevk edemiyor. Onun için idare amirlerine ait de bir cümle konulmasını teklif edeceğim. (hay hay sesleri) 1 Üçüncü maddenin reddedildiği hakkında tutanakla bir ifade bulunmasına rağmen, bu madde bir gün sonra tamamı kabul edilen Vatana İhanet Kanununda yer almaktadır. 34

35 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): O halde nasıl oluyor? Yazınız da müzakere edelim. Evet, Çorum Mebusu Fuat Bey'in bu mevzuda bir önergesi var. TBMM Başkanlığına 6.Maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif ederim. "Adli zabıta memurlarının tanzim edecekleri ilk tahkikat evrakı sorgu hakimliğine havale olunmaksızın o yerin en yüksek rütbeli idare amirine verilir ve onun tarafından da savcılar vasıtasıyla yirmi dört saat içinde mahkemeye verilir. Çorum Mebusu Fuat CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Önerge kabul olundu efendim. 6.Madde de bu şekilde kabul olunmuş oluyor. Madde 7. Vatana ihanet suçlularına ait muhakeme azami yirmi günde hükme bağlanacaktır. Bu müddet her ne sebeple aşılırsa aşılsın sebep olan yerin zabıtası ile mahkeme heyeti Ceza Kanununun 102.Maddesi eki gereğince suçun derecesine göre cezalandırılmak üzere alakalı mahkemece en fazla yirmi gün içinde hüküm verecektir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Komisyon adına söylüyorum, yanlışlık var. Kelime itibariyle hata var. O hata aynen kabul edilmesin. Azami yirmi günde hükme bağlanacaktır, demişiz. Bir muhakemeyi geciktirmeye sebep olan var, bir de geciktiren var. Sebep olan o yerin zabıtası olabilir. Geciktiren de mahkeme heyetine olabilir. Bunu düzeltelim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Ben bilakis müddetin bir haftaya indirilmesini teklif ediyorum. Memleketin böyle bir zamanında adaletin mutlak olduğunu işittim. Varsın milyonlarca bu memleketin feda olmuş evladına karşılık birkaç mazlum gitsin. Tek bu Saltanat kurtulsun. (bravo sesleri) Bundan dolayıdır ki eğer suçun işlendiği yerde muhakeme yapılacaksa azami bir hafta, başka bir yerde muhakeme edilecekse azami yirmi günde muhakemelerinin tamamlandırılmasını teklif ediyorum. MUHİDDİN BAHA BEY (Bursa): Ben de şahitlerin ve delillerin hazırlanması için yirmi gün içinde karar verilmesini teklif ediyorum. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Daha söz söyleyecek var mı, efendim? Önergeler okunsun. 35

36 TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 7.Maddesinin aşağıdaki gibi kabulünü teklif ederim. 28 Nisan 1920 "Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi mecburi bir sebep olmadıkça azami yirmi günde hükme bağlanacaktır. Mecburi bir sebep olmaksızın bu süreyi aşan vazifeliler ve mahkeme heyeti Ceza Kanununun 102.Maddesi eki gereğince suçunun derecesine göre cezalandırılmak üzere alakalı mahkeme tarafından yirmi gün içinde muhakeme edilerek bir karara varılacaktır." Bolu Mebusu Nuri CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Nuri Bey'in önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. (çoğunluk yok sesleri) O takdir hakkı Divan'daki katip beylere verilmiştir. Rica ederim ben üyelerin hakkına tecavüz etmiyorum. Onlar da benim hakkıma tecavüz etmesinler. Şimdi aksini oya koyuyorum. Nuri Bey'in önergesini kabul etmeyenler ellerini kaldırsınlar. O halde Nuri Bey'in önergesi kabul olundu. Böylece 7.Madde de kabul olundu. Diğer önergeleri oya koymaya lüzum yoktur, efendim. Madde8. Bu mahkemelerden çıkacak kararlar kati olup ancak idamı gerektirecek olan kararlar Büyük Millet Meclisince tasdik edildikten sonra mahallerinde infaz olunur. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu hususta söz söyleyecek var mı? MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, mademki tasdik hakkı veriliyor. Bunun bir de karşılığı olan ret veya af hakkı verilmiş oluyor. Komisyon bunu tetkik etse, yani kararlar usulüne uygun değilse kabul mü edeceğiz yoksa iade mi edeceğiz? Komisyon bunu izah etsin. DURSUN BEY (Çorum): İdam kararlarının Yüce Meclis tarafından tasdikinde bir mahzur görüyorum. Çünkü çoğu arkadaşlarımız hukukçu değildirler ve tasdikte tereddüt ederler. Bundan dolayı Mecliste ya çoğunluk bulunmaz veya hiçbir karara varılmaz. Binaenaleyh, bu gibi idam kararlarını tasdik etmek için Meclisin Adalet Komisyonuna havale etmeli, orada tetkik etsin ve kararını versin. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, burada kabul edilen bir yoldur ve bu adalet uygun değildir. Bu mahkemelerden çıkacak olan kararları Büyük Millet Meclisince bu idamlar nasıl tasdike bağlı ise hükümler de böyle olmalıdır. Çünkü bunlarda aciliyet yok, asıl aciliyet idamda var. 36

37 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Efendim, Meclisin fevkalade salahiyete sahip olmasından dolayı bidayet mahkemelerinden verilen kararı Meclisimiz dilerse affeder, dilerse tasdik eder. Noksan görürse reddeder. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Yapılan kanun idam kanunudur. Bunu hakkıyla düşünmeli, sonra yazık olur. Çok yerlerde görüyoruz ki hatalara insan hedef olup gidiyor. Giden yine milletimizdir. Bir millet saadetini Büyük Meclisinde görürse emin olun hem emin olurlar ve Meclise dua ederler. Bir zaman olur ki bu heyet burada olamaz. Lakin o vereceğimiz karar, yani bugün verdiğimiz karar bizim insanlarımızı öldürür ve kurban eder. Zira idam birçok evleri söndürür. Bir gün gelecek ki bu fesatçılık kalkacak, saadet ve selamet ile Millet yükselecek. O zaman da bu kanun kalmayacaktır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, önergeler okunacak. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Meclisimizin bu işle meşgul olması mümkün değildir. Binaenaleyh, ben buraya yeni gelmiş bulunuyorum. Kararların İçişleri Komisyonu tarafından tasdik veya reddolunması teklifinde bulunuyoruz. (olamaz sesleri) TBMM Başkanlığına 8.Maddenin nihayetine aşağıdaki ifadenin ilavesini teklif ederim. "Tasdik edilmediği takdirde Meclisçe alınacak karara göre muamele olunur. Saruhan Mebusu Refik Şevket CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul olundu. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 8.Maddesinin aşağıdaki gibi kabulünü teklif ederim. "Bu mahkemelerden çıkacak olan hükümler Büyük Millet Meclisince tasdik edildikten sonra infaz olunur." Bolu Mebusu Nuri CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler ellerini kaldırsın. Çoğunlukla kabul olundu. 37

38 TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 8.Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif eylerim. "Bu mahkemelerden çıkacak hükümler Büyük Millet Meclisince tasdik edildikten sonra mahallerinde infaz olunur. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul olundu. Madde 9. Bu kanun her mahallin idare amiri tarafından nahiye ve kaza, liva ve vilayet merkezlerine ve köy ihtiyar heyetleri topluca çağrılarak izah edilir ve üyelerin imzaları bulunan tutanaklar tutularak idare meclislerince saklanmakla beraber kanunların yayınlanma ve ilanı hakkındaki kanuna göre ayrıca yayınlama muamelesi yapılacaktır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu maddeyi aynen kabul buyuruyor musunuz? (kabul, kabul sesleri) Kabul olundu. Madde 10. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet ve İçişleri vekilleri vazifelidir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bu maddenin, Büyük Millet Meclisi vazifelidir olarak değiştirilmesini teklif ediyorum. (pekâlâ) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu teklifi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olundu. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim dün de arz etmiştim. Halkımızın ruh halini etraflıca düşününüz. Bu suçlar hakkında bazı şahıslara ait suçlamada bulunacaklar hakkında Ceza Kanununda iftira ile alakalı madde vardır, denildi. Fakat bu adamın masumiyeti anlaşılırsa onu kurtaracak bazı şeyler lazım. İftirada bulunanlar hakkında bir madde ilave olunsun. Böyle bir iftirada bulunanlar hakkında on seneden aşağı olmamak üzere ceza görür. Fakat böyle bir isnat karşısında bulunacak bir adam idam edilebilir. İdam edildikten sonra bu adam mezarından çıkarmanın imkanı yoktur. Binaenaleyh her halde bir ilave madde olsun. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu hususta bir önerge veriniz, Komisyonda tetkik olunsun, efendim. Madde 11. Bu kanun her yerde yayınlandığı ve ilan olunduğu tarihten kırk sekiz saat sonra yürürlükte olacaktır. 38

39 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler, ellerini kaldırsın. Kabul olundu. Bir önerge vardır. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun kabul edilmemesi hakkında on beş imzayı geçerek verilen önerge işaret oyu ile oya konulduğundan, İç Tüzüğün 73.Maddesi gereğince Yüce Heyetin kabul veya reddi hakkında ad okunarak oya konulmasını teklif eyleriz. 28 Nisan 1920 Amasya Mebusu Mehmet ve 15 arkadaşı CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Bu teklifi oya koyuyorum. Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi. Şimdi kanunun tamamını oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kanunun tamamı kabul edildi. Bunun ikinci müzakeresi lazımdır. Yarın bunu yeniden bir daha okuyacağız. Yarın ezani saat altı buçukta toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Bir gün sonra, 29 Nisan 1920 tarihindeki oturumda maddelerin ikinci görüşmeleri yapıldı. Bazı maddelerdeki kelimelerin ve ifadelerin düzeltilmesi veya değiştirilmesi için önergeler verildi. Bu önergeler doğrultusunda küçük düzeltmeler ve değişiklikler yapıldı ve...) CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): Vatana İhanet Kanununa ilave edilecek maddeler var. Okutuyorum ve oya arz ediyorum. Madde 9. Bu suçların muhakemesi için mahkemelerce istenen şahsa mahkemenin davet yazısına lüzum kalmaksızın mahkeme karşısına çıkarılır. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): 9. Madde olarak kabul ediliyor mu efendim? (kabul, kabul sesleri) Kabul edildi. Madde 10. İsyanlara katılmayanlar hakkında kasten suçlamalarda bulunanlar, iddia ettikleri suçun cezası ile cezalandırılırlar. CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): 10. Madde olarak kabul ediliyor mu efendim? (kabul, kabul sesleri) Kabul edildi. Madde 11. Haklarında gıyaben hüküm verilenler, yakalandıkları anda yeniden muhakeme edilirler. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (28 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s , 39

40 CELALETTİN ARİF BEY (Başkan Vekili): 11. Madde olarak kabul ediliyor mu efendim? (kabul, kabul sesleri) Kabul edildi. Dün 9.Madde olarak kabul edilen madde, şimdi 12.Madde olmuştur. 10. ve 11. Maddeler de 13.Madde ve 14.Madde olmuştur. Kabul oluyor mu efendim? Kabul olundu, efendim. Şimdi kanunun tamamını oya koyuyorum, efendim. Kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi, efendim. (Allah hayırlı eylesin sesleri) 1 VATANA İHANET KANUNU Madde 1. Yüce Hilafet Makamı ve Saltanatı ve Osmanlı Devletini yabancı devlet kuvvetlerinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı için teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edenler, söz ile ve fiili olarak muhalefet edenler veya fesatta bulunanlar vatan haini sayılırlar. Madde 2. Doğrudan vatan hainliği yapanlar asılarak idam edilir. Suça iştirakte bulunanlar ve teşebbüs edenler Ceza Kanununun 45. ve 46. maddelerine göre cezalandırılırlar. Madde 3. Vaazlarıyla ve hitabetleriyle alenen vatan hainliği suçunu işlemeye tahrik ve teşvik edenlerle, bu teşvik ve tahriki yazılarıyla ve çok değişik vasıtalarla yazı ve resim şeklinde yayanlar geçici hapis cezasına çarptırılırlar. Tahrik ve teşvik sebebiyle fesat çıkarsa teşvik ve tahrik edenler idam olunurlar. Madde 4. Vatana ihanet zanlılarının mahkemesi suçun işlendiği yerdeki bidayet ceza mahkemesidir. Aciliyet ve fevkaladelik gerektiren durumlarda zanlının yakalandığı yerdeki mahkeme de muhakeme etmeye ve karar vermeye salahiyetlidir. Madde 5. Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi, bidayet ceza mahkemelerinden verilecek geçici olmayan tevkif vesikası üzerine her yerde tutuklu olarak yapılır. Madde 6. Adli zabıta memurlarının tanzim edecekleri ilk tahkikat evrakı sorgu hakimliğine havale olunmaksızın o yerin en yüksek rütbeli idare amirine verilir ve onun tarafından da savcılar vasıtasıyla yirmi dört saat içinde mahkemeye verilir. Madde 7. Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi mecburi bir sebep olmadıkça azami yirmi günde hükme bağlanacaktır. Mecburi bir sebep olmaksızın bu süreyi aşan vazifeliler ve mahkeme heyeti Ceza Kanununun 102.Maddesi eki gereğince suçunun derecesine göre cezalandırılmak üzere alakalı mahkeme tarafından yirmi gün içinde muhakeme edilerek bir karara varılacaktır. Madde 8. Bu kanuna uygun olarak mahkemelerce verilecek olan kararlar kati 1 TBMM Zabıt Ceridesi (29 Nisan 1920), 1.Dönem, c.1, s , 40

41 olup Büyük Millet Meclisinin tasdikinden sonra mahallerinde infaz olunur. Tasdik edilmediği takdirde Meclisin vereceği karara uygun olarak muamele olunur. Madde 9. Bu suçların muhakemesi için mahkemelerce istenen şahsa mahkemenin davet yazısına lüzum kalmaksızın mahkeme karşısına çıkarılır. Madde 10. İsyanlara katılmayanlar hakkında kasten suçlamalarda bulunanlar, iddia ettikleri suçun cezası ile cezalandırılırlar. Madde 11. Haklarında gıyaben hüküm verilenler, yakalandıkları anda yeniden muhakeme edilirler. Madde 12. Bu kanun her mahallin idare amiri tarafından nahiye ve kaza, liva ve vilayet merkezlerine ve köy ihtiyar heyetleri topluca çağrılarak izah edilir ve üyelerin imzaları bulunan tutanaklar tutularak idare meclislerince saklanmakla beraber kanunların yayınlanma ve ilanı hakkındaki kanuna göre ayrıca yayınlama muamelesi yapılacaktır. Madde 13. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet ve İçişleri vekilleri vazifelidir. Madde 14. Bu kanun her yerde yayınlandığı ve ilan olunduğu tarihten kırk sekiz saat sonra yürürlükte olacaktır. 11 EYLÜL 1920: İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜL- MESİ VE KABUL EDİLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 63.Birleşim, Gündem: 9/2) 1920 sonbaharında Yunan Ordusunun ilerleyişi moral çöküntü yaratmış, asker kaçaklarının yarattığı tehlike büyük boyutlara ulaşmıştı. Silah altına çağrılanlar, İstanbul fetvasının ve Padişah'ın askerliği kaldırıldığını, TBMM'nin yasa dışı olduğunu bildiren fermanının etkisi altında kalarak ya askere gelmiyor veya kıtalarından kaçıyorlardı. Bunlar iç ayaklanmaların destekçisi ve insan gücünü oluşturuyorlardı. Meclisin bu tehlikeli duruma bir çözüm yolu bulması gerekiyordu. (Üç gün önce, 8 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, geçici bütçe hakkındaki müzakeremize geçmezden evvel firariler hakkındaki tasarının acilen tetkiki için bir teklif var. (bir an evvel sesleri) Eğer Yüce Heyetiniz arzu ederse bunu müzakere etmek üzere oya arz ediyorum. Kabul edilmiştir. 41

42 TBMM Başkanlığına Orduda firar hadiselerinin çokluğu vatanın selamet ve istiklalini tehlikeye düşürecek bir şekil almıştır. Bu hususun şiddetli tedbirlerle hızlı bir şekilde önüne geçmek zamanı gelmiştir. Filhakika Dünya Harbinin sonlarına doğru firar hadiseleri çoğalmış ve Mondros Ateşkesinden sonra siyasi tesirlerle de adeta teşvik olunmuştur. Askerlere bu devamlı firar cüretini veren husus, birçok umumi aflarla şüphesiz cezadan uzak kalmış olmaları da hali hazır askeri kanununun firariler hakkındaki cezası düşman karşısı müstesna olmak üzere bir kaç ay hapis cezasından ibarettir ve bunun tesiri hemen yok gibidir. Binaenaleyh bütün millet, firarın cezası olmadığına büyük bir kanaat getirmiştir. Bu vaziyet şiddetli bir ceza ile ortadan kaldırılmazsa Ordunun hal ve istikbali pek büyük tehlikeye maruz kalacaktır. Bu hususa dair birçok misaller verilebilir. Mesela Sivas havalisinde bazı taburların harbe hazır mevcudu seksen, yüz asker iken üç dört askere inmiştir. Mevcudu yetmiş asker olan Tokat Süvari Bölüğünden otuz dört asker silah, cephane ve hayvanlarıyla firar eylemişlerdir. Konya Askerlik Şubesinden son bir ay içinde sekiz bin ve Karahisar ve Burdur'dan hemen aynı miktar asker sevk ettiği halde cephede hissolunur derecede bir fazlalık görülmemiştir. Bu şartlar dahilinde Orduda talim ve terbiye ve disiplin kurulamadığı gibi silah ve cephane mevcudu da azalmaktadır. Hızla artan bu firarların önü alınmazsa muvaffakiyet ihtimali olamaz. Firarın önüne geçebilmek için darp, hapis, pranga cezalarının tesirli olmadığı anlaşılmıştır. İdam cezası gerçi gayet tesirli olabilirse de telafisi mümkün olmayan bir kayıp olduğundan en son düşünülmelidir. Cephe civarında Müdafaayı Hukuk Heyetlerince firarilerin hayvanlarını ve mallarını müsadere etmek, evlerini yakmak veya yıkmak gibi cezaların tatbikini ilan etmek suretiyle firarın önüne geçebildikleri tecrübe ile sabit olduğundan bu hususun kanuni bir şeklinin tatbiki hemen her taraftan faydalı bir tedbir olarak teklif olunmaktadır. Gerçi bu ceza iktisadi olarak zararlı gibi görülür ise de tatbikine başlanıldığı andan itibaren firarın önü alınacağından çıkacak bu zararlar hiç hükmüne iner. Bununla beraber kanunların faydalı olabilmesi iyi tatbik edilmelerine bağlıdır. Suiistimal veya zaaf gösterirlerse kanundan bir fayda elde edilemeyeceği için böyle yapan memurların da şiddetle cezalandırılmaları şarttır. Ordunun süratle tanzim ve takviyesi için aşağıda takdim edilen kanun tasarısının acilen müzakere ve kabulü gereklidir. Büyük Millet Reisi Mustafa Kemal Genel Kurmay Vekili İsmet Din İşleri Vekili Dışişleri Vekili Ahmet Muhtar Maliye Vekili Maarif Vekili a. Mahmut Celal 42 Milli Savunma Vekili Fevzi İçişleri Vekili a. Dr. Adnan Nafıa Vekili İsmail Fazıl

43 İktisat Vekili Mahmut Celâl Sağlık Vekili Dr. Adnan Adalet Vekili a. Ahmet Muhtar FİRARİLER HAKKINDA KANUN TASARISI Madde 1. Hükümetçe tayin olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerlerin evleri tahrip, mal ve hayvanları müsadere olunur. Madde 2. Bundan böyle silah ve cephanesiyle veya hayvanıyla tekrar firar eyleyen eşkıyalık eden veya yakalanmalarında vazifeli olanlara silahla karşı koyan firariler idam olunurlar. Madde 3. Seferde firariler hakkında takibat ve sevkiyatta müsamahaları veya asker alma muamelelerinde suiistimalleri görülen idari ve askeri memurlar ve jandarmalar, asker alma heyetleri köy ve mahalle ihtiyar heyetleri ve firarinin kumandanları ve firarileri saklayan veya bildiği halde ihbar etmeyen her şahıs firara teşvikle ordunun harp kudretine zarar verdiği için Harp Hıyaneti Kanunuyla cezalandırılırlar. Madde 4. Firarilerin beraberlerinde götürdükleri silah, cephane, beygir ve diğer eşya hakkında kıta kumandanları tarafından Hükümete bildirildiğinde bunların bedelleri tahsil olunur. Madde 5. Bu kanunun yürürlülüğüne Milli Savunma, Adalet, İçişleri ve Maliye vekilleri vazifelidir. TBMM Başkanlığına 2 Eylül 1920 tarihli Meclis Umum Heyetinden havale edilen firariler hakkındaki kanun tasarısı Komisyonumuzda Milli Savunma Vekili Fevzi Paşa Hazretlerinin katılmasıyla müzakere ve mütalaa edildi. Saltanat ve istiklalimizin devamı için yapılmakta olan vatani mücadelenin ve istiklalimizin temini hususunda milletin düşmanı din ve istiklalimize karşı bütün mevcudiyetiyle katılması mümkün olmakla Hükümetçe kararlaştırılan esasların kabulü zaruri görülmüştür. Fakat kanun tasarısının tatbik kabiliyeti ve tesir kuvveti itibariyle bazı hususların ilavesine gerek görülmüştür. Vatani vazifenin bu mühim ve tarihi devirde ifadan kaçınarak düşmanın kötülük ve taarruzlarına karşı koymaktan imtina eden ve dini ve mili mukaddesatımızın çiğnenmesine dini ve milli haysiyetimizin zarar görmesine sebebiyet verenlerin cezalandırılmaları adalete uygun görmüştür. Komisyonumuz, Hükümetin hazırladığı kanun tasarısının bazı maddeleri değiştirilerek hazırladığımız kanun tasarısının kabulünü teklif eyler. Milli Savunma Kom. Reisi Hacı Şükrü Raportör Üye Mustafa Necati Kâtip Üye Hakkı 43

44 FİRARİLER HAKKINDA KANUN TASARISI Madde 1. Hükümetçe tayin olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerlerin evleri, emlaki, akar, mal ve hayvanları müsadere olunur ve ikamet eden ailesi fertleri hapsedilir. Madde 2. Bundan böyle silah ve cephanesiyle veya hayvanıyla firar eyleyen, eşkıyalık eden veya yakalanmalarında vazifeli olanlara silahla karşı koyan firariler idam olunurlar. Madde 3. Seferde firariler hakkında takibat ve sevkiyatta müsamahaları veya asker alma muamelelerinde suiistimalleri görülen idari ve askeri memurlar ve jandarmalar, asker alma heyetleri köy ve mahalle ihtiyar heyetleri ve firarinin kumandanları ve firarileri saklayan veya bildiği halde ihbar etmeyen her şahıs firara teşvikle ordunun harp kudretine zarar verdi sayılarak idam edilirler. Madde 4. Firarilerin beraberlerinde götürdükleri silah, cephane, beygir ve diğer eşya hakkında kıta kumandanları tarafından Hükümete bildirildiğinde bunların bedelleri Hükümet tarafından köy ve mahalle ahalisinden tahsil olunur. Madde 5. Bu suçlar hakkında muhakeme etmek ve karar vermek doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyelerden üçer kişilik istiklal mahkemelerine aittir. İstiklal mahkemelerinde askeriyeden bir savcı bulunacaktır. Madde 6. Bu mahkemelerin hükümleri kati olup tebliğ edilen her makam icrasına vazifeli ve mecburdur. Madde 7. Bu kanunun yürürlülüğüne Milli Savunma, Adalet, İçişleri, Maliye ve istiklal mahkemeleri vazifelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim bazı söz alan üyeler vardır. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Bu mühim kanundur. Basılsın, öyle müzakere edelim. Acele etmeyelim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Azizim düşman durmuyor. (Memleket gidiyor sesleri) Basılsın diye düşman bekler mi? MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Komisyon adına izahat vereceğim. Cephelerdeki son vaziyet üzerine böyle bir kanunun hazırlanmasını Hükümet düşünmüş ve kaleme almıştır. Malumunuz eskiden firar edenler hakkında Askeri Ceza Kanununun kabul ettiği esaslar tatbik olunurdu ve bu suretle firar edenler hakkında gayet hafif cezalar veriliyordu, mesela üç ay, altı ay pranga veya hapis cezaları gibi. Bu da askerlerin daha fazla firar etmelerine sebep oluyordu. Çünkü cepheden gelip hapishanede kalacak ve bu şekilde istirahat edecekti. Binaenaleyh Hükümet bu vaziyet karşısında cephede topladığı askerleri orada tutmak için böyle bir kanun teklifline mecbur kalmıştır. Şu bir ay için- 44

45 de cephede görülen firar hadiseleri o kadar çoktur ki bu mesele hakikaten endişe verecek bir dereceye gelmiştir. Mesela Sivas havalisinde bazı taburların mevcudu seksen, yüz iken bugün üç dört askere kadar inmiştir. (böyle şeye lüzum yok sesleri, gürültüler) Sonra eğer gizli kalacak olursa bu kanunu kabul ettiremeyiz, açık söyleyeyim. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Onları herkes bilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Karşılıklı konuşulmasın, rica ederim. MUSTAFA NECATI BEY (Devamla): Sonra bazı taburlardan bir gecede yirmi dördü silahlı olmak üzere yetmiş altı asker kaçmıştır. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Onlara lüzum yok, Necati Bey. DURAK BEY (Erzurum): Bu zamana ait değil, başka zamanda olmuştur böyle şeyler. (gürültüler) MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Binaenaleyh firar hadiseleri pek çoktur. Geçen gün Paşa Hazretlerinin beyan buyurduktan gibi yalnız kuvvetiyle askerlik şubesinden... (gürültüler, lüzumu yok sesleri) ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Şimdilik kanunun daha aleyhinde değiliz. MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Bu sebeple bunlara mani olmak için şiddetli tedbirlere lüzum vardır. Bu tekliflin esaslarında görülüyor ki gerek askerlerin firarını himaye ve teşvik edenlerin ve gerek ihbar etmeyenlerin ayrı ayrı cezalandırılmaları isteniyor. Yine burada iki esas kabul edilmiştir. Birisi askerlerin silahlı olarak isyanıdır. Mesela bazı askerler silahlarıyla kaçıyor ve dağa çıkıyor, eşkıyalık yapıyorlar. Bunları idam etmekten başka çare yoktur. Fakat silahsız olarak firar eden askerler için daha başka çare düşünülmüştür. O da askerin mal, emlak ve hayvanlarına el koymaktan ibarettir. Tabiidir ki idam hükmü ağır bir ceza olduğundan bu gibi askerlere tatbik edilmemiştir. Halbuki askerlerin cepheden kaçmalarının bazı sebepleri vardır. Bu sebeplerden birincisi, vazifeli memurların müsamahasıdır. Sonra jandarma kumandanlarının ihmalidir, lakaytlığıdır. Binaenaleyh bu kanun tasarısında müsamahası görülen, lakaytlığı görülen her fert, kim olunsa olsun, askeri veya idari memurlardan olsun, derhal idam edilecektir. Sonra burada bir esas daha kabul edilmiştir. Bu da tabiidir ki silah ve beygiri ile dağa kaçan askerlerin köylüsünden ve mahalle ahalisinden bunların bedelini almak lüzumu kabul edilmiştir. Bu suçların muhakeme işi mebuslar arasından seçilecek olan üçer kişilik heyetlere bırakılmıştır ve bu heyetlere de istiklal mahkemesi denilmiştir. Buna niçin lüzum vardır? Malumunuz harp divanları seferberlikte görüldüğü gibi daima idari ve askeri amirlerle temasta bulunuyorlar ve aynı zamanda onlardan daha alt seviyede bulunuyorlardı. Bu da müsamahakar olmalarına sebep oluyordu. Bunun için Komisyonumuz bu istiklal mahkemeleri usulünü kabul etmiştir. 45

46 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendiler, Hükümetin bu kanunu Yüce Heyetinize takdimden maksadının ne olduğu aşikarıdır ve buradaki zarureti zannediyorum ki biz de kabul ettik. Hadiseler zannediyorum ki bizi de aşağı yukarı böyle bir kanun yapmaya ve kabul etmeye mecbur etti. Bugünkü memleketin vaziyeti ve sonra siyasi vaziyetimiz itibara alınacak olursa, bilhassa bu Meclisin üstüne aldığı vazifeler göz önüne getirilecek olursa mesuliyetimiz gerek İslam Dünyası karşısında ve gerek bütün Dünya karşısında derecesini ifadede aciz kalırız. Bizler buraya gelirken büyük bir mesuliyeti üzerlerimize aldık ve ölümü göze aldık. Bizim meclisimiz öteden beri bir kaç defa söylendiği gibi, alelade bir meclis değildir. Gerçi bir kurucu meclis değil ama fevkalade vaziyetten doğmuş bir meclistir ve bunun diğer bir ismi de bir ihtilal meclisidir. Bence bu kanunun içinde ufak tefek değişikliklere ihtiyaç vardır kanaatindeyim, fakat tamamı itibarıyla bu kanunun kabulünü teklif edeceğim. (bravo sesleri) Efendiler, biz bugün iç ve dış düşmanlarla kuşatılmış bulunuyoruz. Hatta iç düşmanların birçoğu içimizde bulunuyor. Raportör Bey'in fikrine ben iştirak etmiyorum. Hakiki vaziyeti anlamış olan bir Türk, bir Müslüman cepheden hiç bir vakit kaçmaz. Nitekim bugün cephelerimizde iyi kötü bir askerimiz vardır ve bunlar kaçmıyorlar. Kaçanlar iç düşmanların, dış düşmanlara istifade ederek yapmış olduğu propagandalarla fikirleri zehirlenmiş olanlardır. Çünkü hepiniz biliyorsunuz altı seneden beri harp ediyoruz. Tabidir ki bu halk bunalmıştır. Bunalmış olan bir halka yapılacak olan propaganda pek çabuk tesir eder. Propaganda tesirliyle askerler belki kaçabilir ve kaçıyor. Bir Hintli kardeşimizin söylediği gibi, biz de propaganda yapmalıydık. Maalesef biz bunu yapmadık ve bu itibarla bugünkü vaziyet de bizi sıkıştırmış bulunuyor. Bu itibarla sert tedbirler almaya mecburuz. Yani propaganda tesiri altında bugünkü vaziyeti hakkıyla anlayamamış olan kendi askerilerimize vaziyeti anlatmak için şimdilik vakit müsait olmadığı için ve onlara şimdi cepheye sevk etmek ve istilaya hazırlıklı bulunan düşmanlara karşı koymak ve memleketi kurtarmak lazım olduğundan mecburiyet sebebiyle bu kanunu buraya vermiş bulunuyorlar. Şimdi efendiler, biz bu harpten çıktıktan sonra gayet mantıklı bir esas üzerinde mütalaada bulunduk ve dedik ki milli hudutlarımız dahilinde bize hayat hakkı verin. Nitekim Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasındaki esas da onların bu tarzdaki taahhütleri idi. Fakat efendiler, bütün İslam memleketleri bunun için bizim talebimizi, yani milli hudutlar içine çekilmemizi kabul etmiyorlar. Bunlar diyorlar ki dini hükümlere dayanarak Ceziretül Arap, Ceziretül Muhammed 1 hiç bir vakit düşman kontrolü altında, ne şekilde olursa olsun bulunamaz. Binaenaleyh onlar bizden Hicaz'ın, Yemen'in, Suriye'nin, Filistin'in, Irak'ın ayrılmasına taraftar değiller. Hindistan'da Hilafet Kongresinde diyorlar ki Türkler bunu imza dahi etseler bizce bu kabul edilemez. Çünkü dini hükümlere aykırıdır ve bunu kabul ettirmek için zavallılar ellerinden geldiği kadar uğraşıyorlar, çalışıyorlar. İngiltere'ye baskı için yine dini hükümlere riayet olunmadığı için evini, çiftini, tarlasını, çocuğunu terk edip biçare Hinduların belki şimdiye kadar iki yüz bin kadarı 1 İslam ülkeleri 46

47 Afganistan'a göç ermiştir. Bunlara İngilizler mani oluyorlar. Bunlar yolda ellerinde bulunan kazmalarla İngilizlere karşı harp ediyorlar. Bunu The Times Gazetesi yazıyor. Tabidir ki pek ufak bir kısmını yazıyor. Sonra bizim burada bazı gafil arkadaşlarımız düşmanların en sefili memleketimize hücum ettiği bir sırada vatani vazifelerini ifa etmek istemiyor. Her halde zannediyorum ki böyle bir vaziyet karşısında Hükümetin böyle bir kanun teklif etmeye hakkı vardır. Bu hakkı da biz tasdik ederiz. Çünkü bir defa umumiyet itibarıyla bu meseledeki alakamız Hintlilerden fazladır. Burası bizim evimiz, bizim yurdumuzdur. Bu itibarla bu yurdu kurtarmak ve netice itibariyle biz düşmanların en sefili olan Yunanlılara karşı harp etmek ve bunu da cihana ilan etmek mecburiyetindeyiz. Efendiler, Yunanlıların ne olduğunu ve bizim karşısında bulunmuş olduğumuz bugünkü vaziyeti düşünmeliyiz. Bu vaziyet karşısında utanmak bile az gelir. Binaenaleyh Hükümet bu kanunu vermekle büyük bir isabet etmiştir. Biz de bunu acilen müzakere edelim, çıkartalım ve Hükümete verelim. Herhalde inşallah bu kanun sayesinde vatanı kirli ayaklar altında çiğnenmekten kurtarırız. (alkışlar) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, bazen küçük bir sis gözümüzün önünde koskoca bir ufkun görünmesine mani olur. Bugün elim bir vaziyette bulunduğumuz için Hükümetin teklifinde bazı değişiklikler yapan Komisyon, bize titreye titreye düşünmemiz lazım gelen fevkalade müthiş bir teklifte bulunuyor. Bu teklif hakkında bir karar vermeden evvel, bazı hususları dikkatinize arz edeceğim. Göreceksiniz ki hakikat yekpare değildir. Burada doğru olan şey orada yanlıştır. Burada doğru olan şey bir cephe vardır. Orada korkak yılgın bir cephe halk vardır. Bu cepheler hep aynı milletin fertleri içinden doğmuştur. Nerede cepheler sağlam mıdır? Nerede halk müdafaa ediyor, cepheler dağılmıyor, yolladığımız adamlar duruyor ve nerede dağılıyor? Su döker gibi askerlerimiz kumandanların elleri arasından kaçıp gidiyor. Bunu tetkik ediniz. Zannediyorum ki meseleyi daha iyi anlamak için bir yol bulacağız. Yalnız korku hiç bir zamanda bir Hükümet için emin bir esas olmamıştır. Arkadaşlar, yalnız korku ile Hükümet etmek, yalnız korku ile memleketimizi müdafaa etmek istedik mi mutlak bir harabiyet olur ve bacamız üzerine son yıldırım iner ve bizimle beraber memleket de yanar. Biz halka doğru bir hareket yapmayı niçin düşünmedik? Niçin bazı kumandanların, muvaffak olan adamların hareket tarzları bizim için bir misal olmamıştır? Birçok defalar alkışlamış olduğumuz bir adamı yanımızda bulmak isterim. Memlekette ihtilallar olduğu zamanı biz bazı adamlarımıza el uzattık, geliniz ve bastıranız dedik. Aynı noktalara taburlar da yollamıştık. Fakat o taburlar dağıldı, güneş altında kar erir gibi eridi. Niçin diğer kuvvet dağıtmadı, vazifesini gördü de bunlar göremedi? Çünkü başında askerin ruhunu bilen, kendi ruhunu onun ruhuna karıştıran, onun hissiyatına giren bir adam vardı. Bizim bütün tarihimiz arasında da böyledir. Nerede mükemmel kumandanlar, mükemmel subaylar ordumuzun başına geçmişse, o ordu bin felaket ortasında bile kahramanca vazifesini yapmıştır. Arkadaşlar, bugün ben inanıyorum ki milletlimiz ne kadar yorgun olursa olsun, sonu gelmez muharebelerden ne kadar yorgunluk duyarsa duysun, ruhu yine aslidir. Milli hisleri yine bitme- 47

48 miştir. Ona lazım gelen başları verelim. Göreceksiniz ki dağıtmayan merkezleri ve onların etrafında toplanan kuvvetleri elde etmiş olacağız. Şimdi ben kanun tasarısını tetkik ediyorum, deniliyor ki kaçan askerin mallarına el konulacaktır, ailesi sürgün edilecektir. Arkadaşlar, ilahi olsun veya olmasın hiç bir kanun bir suçluyu yakalayamadık diye evlatlarını, masum çocuklarını, karısını öldürsün, kurban etsin. Bu itibarla düşünüyorum, acaba göç etmeye sevk ettiğiniz, tarlasından, ineğinden, koyunundan uzaklaştırdığımız kadınlar veya çocuklar gittikleri yerde yaşayabilecekler mi? Memleketimizin muhaceret tarihini bilirsiniz. Toprağından çıkan yüz muhacirden sekseni muhakkak perişan olarak ölmüştür. Mademki kaçan çoktur, mademki biz birçoğunu yakalayamıyoruz, o halde bence gayet zaruridir. Esasen harap olan, esasen en büyük sefalete düşmüş olan zavallı köylerimizde son kalan evleri yakacağız, tahrip edeceğiz. Onların çocuğunu atacağız, kadınlarını süreceğiz, öldüreceğiz demektir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Üyesi): Öyle değil, efendim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Halbuki kendime bir soru soruyorum, acaba ölüme bugün sevk ederken ölümle tehdit ettiğimiz adam kaçmak isterse, kendi canını kurtarmak arzusuna düşerse, acaba ailesini sürgün etme ve evini tahrip korkusu onu bu işi yapmaktan alıkoyar mı? Bir adam ki izzeti nefsi yoktur, bir adam ki ölümden kaçıyor, belli olan ölümden düşmanın elinden kaçıyor, kendi canını kurtarmak istiyor, o evini, karısını, çocuğunu ihmal edebilir. Bu itibarla ne olacak? Köyünde yakalanmak ihtimaline karşı doğruca dağa çıkacak ve bu şekilde de Anadolu'nun her taralını eşkıya ile dolduracağız. Biz nezaketle ve şefkatle, ahalinin gönlünü ala ala, ona karşı yardımda buluna buluna, onlara doğru bir takım şeyler yapa yapa, halkın kalbini lütuf ile kazanacağımız yerde, yangına yangın ilave edeceğiz. Ölüme ölüm ilave edeceğiz ve emin olunuz ki esasen biraz havada duruyoruz ve esasen halk bizden bir şey anlamamıştır (şiirle memleket müdafaa edilir mi sesleri) Bu şekilde büsbütün içinde bulunduğumuz çukuru kazacağız ve en büyük hüsrana doğru gideceğiz (şiddetli alkışlar) HACI TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Cephelerimizin zayıflığından veya kuvvetinden bahsetmeyeceğim. Bir hakikat var ki asker firar ediyor ve bu sebeple şeriat hükümlerine göre de büyük cezalar lazımdır. Şu kadar var ki bu kanunda birçok usuller görülüyor. Ukubette niyabet 1 usulüne aykırı olarak cani başka, ceza diğerine veriliyor. Mamafih maddelere gelince birçok değiştirilecek ifadeler, birçok ilave edilecek ifadeler vardır. Kanun tasarısının tamamının müzakeresi kafi görülerek maddelere geçilmesini teklif ediyorum. Çünkü firar edenlere mahsus bir kanun acilen lazımdır. 1 Kuran da hiçbir günahkar başkasının günah yükünü taşımaz, ifadesi. 48

49 DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Arkadaşlar, hatipliğine hürmet ettiğim Hamdullah Suphi Bey, hayranlık verici bir eda ile bu kanun karşısında bizi düşündürdü. Ben de dinledim ve gördüm ki pek güzel bir şiir. Fakat ne yazık ki hadiselere uymuyor. Şöyle ki ben de evvela kendisinin gösterdiği misalleri derinlemesine izah edeceğim. Demir gibi yıkılmayan kuvvetlerimiz ve cephelerimiz var, onları her yerde tecrübe ettik ve onlar asla sarsılmadı demişlerdi. Onlara ben de gittim, gördüm ve bilhassa muvaffakiyet esrarını tetkik ettim. Bu, kumandanın kendisinde mevcut olan kuvvetle beraber, bu kanunun ruhunda bulunan hususun temin edilmesinden ileri gelmiştir. Binaenaleyh bu kanunun lüzumunu yine o misal ile ispat etmek isterim. Sonra sürgün edilecek ailelere acıdılar. Filhakika günahtır. Hele bizim memleketimizde acınılacak pek çok aile vardır. Fakat hepsinin üstünde acınılacak büyük bir aile vardır. Efendiler o aile yıkıldığı gün hiç birimiz yaşamayacağız. O da milletimizin ailesidir. Şuna ve buna acıdıkça, şu ve bu suçlunun haline acıdıkça, şuna ve buna merhamet etmeyi düşündükçe işte bu hallere düşüyoruz. Firar meselesini tetkik ederken onun sebeplerini de tetkik etmeliyiz. Firar neden oluyor? Umumi meselelerle, umumi sözlerle bu tetkik edilemez. Firarın sebepleri bilhassa üç şeydir. Birisini Ali Şükrü Bey arkadaşımız söylediler. Yani mücadelemizin maksadını en küçük köylere kadar ulaştıramamaktan dolayıdır. Hiç şüphesiz mücadelemizin maksadını herkese öğretebilseydik, benim bu temiz milletim şüphe etmem ki bu mücadelelerden kaçmayacaktı. İkincisi, askere alma muamelelerinde görülen bazı eksiklikler ve yanlışlıklardır. Milletin fertleri eşit olarak cepheye sevk edilir ve hepsi giderse içinde kaçacaklar pek az olur. Nihayet üçüncüsü, orada kendisinin gördüğü ve arkada bıraktığı ailesinin maruz kaldığı muamelelerdir. Fakat bütün bunları, bütün bu sebepleri tetkik edersek onun arasında büyük bir sebep daha görüyorum. O da celp ve davet ettiğimiz ve sevk ettiğimiz bu adamlar hata edip kaçtığı zaman onların firarına lakayt kaldığımızdır. Hatta ne yazık ki bu ihmali menfaatçi ellerin devam ettirmesidir. Bu kanunda, Milli Savunma Komisyonuna teşekkür edeceğim mühim bir nokta var. O da şudur ki Hükümetin teklifindeki evleri yakıp yıkma ifadesini değiştirmiştir. Sonra da Hükümete büyük bir noktada teşekkür edeceğim. O da şudur ki bu kanunda artık ceza şimdiye kadar olduğu gibi, sadece ahaliye, sadece köylüye değil, vazifesini yapmayan memurlara, eşrafa, vazifesini ifa etmeyen subaylara da verilecek olmasıdır. Hulasa daima, o yüz binlerce, milyonlarca kişilik insan kitlelerine değil, onu vazifesine sevk etmeyen, binaenaleyh asıl günahkar olanlara yöneltilmiştir. İşte bundan dolayı da Hükümete teşekkür ederim. ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Üyesi): Hamdullah Suphi Beyefendi arkadaşımızın fikirlerine maalesef iştirak edemeyeceğim. Uzun uzadıya yaptığı beyanatında Hamdullah Suphi Bey her cephe için bir demir pençe aradılar, bir demir el aradılar. Halbuki Milli Savunma Komisyonu firarın hakiki sebeplerini ta kökünden arayarak düşündü ve bu kanunu yaptı. Filan şahsın demir elli olması, çelik pençeli olması cepheyi tutuyor sözü, firarın önüne geçecek sebeplerden belki biri olabilir. Komisyonda müzakere sırasında, bilhassa ben en çok itiraz eden ar- 49

50 kadaşınız bulunduğum için, bu kanunun tamamının aynen kabulünü bugünün en iyi çaresi olduğunu zannediyorum. Firarın birçok sebepleri var, efendiler. Mesela Dünya Harbinin uzun zaman devam etmesi halk üzerinde birçok tesirlere sebebiyet vermiştir. Sırf başka bir zihniyetle yaşayan orduya yedek subayların girmesiyle onlarla subaylar arasında meydana gelen zihniyetlerin başka olması dolayısıyla husule gelen itilafların askerlere aksetmesi, sonra silaha davet olunanların... (bunlara lüzum yok sesleri) Bunlar birer hakikattir. Efendim, orduda bulunmuş bir arkadaşınız olarak söylüyorum. Ordu evvelce yalnız harp ve darpla, yalnız emirle idare edilirken, hareket ederken, Ordu eski zihniyetinin tamamen aksine hareket etti. O zihniyeti bizim hür düşünen şahsiyetlerimiz kabul edemedi. Binaenaleyh bu başlıca sebeplerden birisini teşkil eder. Sonra silah altına davet olunan insanlardan birçokları, bilhassa servet sahibi olanlar geride kaldılar. Bilhassa para vererek, muayene olunarak, çürük olmadıkları halde, çürük raporu çıkartarak bu halkın gözlerinin önünde dolaştılar. Bunlar halk üzerinde büyük tesir yaptılar. Sonra askerlikten kaçanlar senelerle dağda eşkıyalık yaparken diğerleri vatani vazifelerini ifa ettiler. Eşkıyalık yapanlar, bilhassa İstanbul Meclisi tarafından yapılan hayırsız kanun ile affedildiler. Bazı hadiseler vardır ki onu bütün açıklığıyla arz etmeyi uygun görmüyorum. Kıtalarda bilhassa takım ve bölük kumandanları, takım çavuşları, başçavuşlar askerin bir kısmından para alarak onları bir müddet izin verdiler. Efendiler, bunların başçavuş tarafından izin verilmesi diğer arkadaşlarının ruhu üzerinde fena tesirler yaptı. En son meselede Kuva-yı Milliye Teşkilat adı altında topladığımız kuvvetlere verilen para, diğer taraftan ordu askerlerine verilen gayet az veya hiç verilmeyen para meselesidir. Bunları Komisyon uzun uzadıya tetkik etti. Komisyonda bilhassa ben bu esaslar üzerinde ısrar ederek, yakmak ve tahrip etmek esasını kabul etmeyerek, hatta idam meselesinde de o kadar ileri gidilmemiştir. Eğer bu kanun olduğu gibi kabul edilecek olursa, Hamdullah Suphi Bey'in buyurduğu gibi, ukubette niyabet usulü olmaz. Çünkü en çok askerden kaçanları muhafaza eden onun ailesidir. Hukuk esaslarına aykırı olmakla beraber, biz ailelerin de kaçması hususunda bu adamlara yardım ettikleri zaman ailesinin de cezalandırılmasını esas olarak kabul ettik. Fakat Yüce Heyetiniz olabilir ki malının müsaderesini kabul ederek, sürgün esasını kabul etmeyebilir. Binaenaleyh daha firara ait zikredilecek bir çok sebepler vardır ki bunları söyleyerek başınızı ağrıtmak istemem. Bir asker subaya selam verdiği halde subayın o selamı almamasının bile askerin ruhu üzerinde fena tesir yaptığı görülmüştür. Bunlar uzun uzadıya konuşulmuş ve neticede bu esas kabul edilmiştir. Bunda ne adalete aykırı hareket vardır, ne korkutma vardır ve ne de ukubette niyabet olmaz esasına muhalif hareket vardır. Malı müsadere olunan insanlar, onları sakladıkları ve neticede cepheyi zayıf düşürdükleri için elbette bir cezaya müstahaktırlar. Kanunun bu şekilde kabul edilmesini teklif ederim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kanun Tasarısının umumu hakkında müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var. (müzakere kâfi değil sesleri) Müsaade buyurun efendim. Heyet nasıl arzu ederse öyle olur. 50

51 DR. MAZHAR BEY (Aydın): Efendim, üç dört üye söz söylediler. Bunlar da lehinde söylediler. Aleyhinde söyleyecekler var, onlar söylesinler. Daha adilane olur. ALI ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Şimdiye kadar söz söyleyenler içinde aleyhinde bulunan yalnız Hamdullah Suphi Bey'dir. Hamdullah Suphi Bey de kanuna lüzum yoktur demiyor, aleyhinde değildir. Onun için zannederim ki maddeler üzerinde aleyhinde bulunuyor. Maddelere geçilir, orada herkes aleyhinde, lehinde söyler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Şükrü Bey'indir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem üyeler, bu kanun teklifiyle vatanın mukadderatıyla alakadar bir celsede bulunduğumuzu kavramayacak hiç bir arkadaş yoktur zannederim. Söz söyleyen arkadaşlarım muhtelif hususlarda mütalaada bulundular. Ben bu hususları tekrar etmek istemem. Bilirsiniz ki efendim, cezanın şiddeti hiç bir zaman hadisenin önüne geçmez. Fakat cezanın şiddeti de memleketi kurtarır. Çünkü Cenabıhak buyurmuştur ki kısasta hayat vardır. REFET BEY (Maraş): Ayetten bahsetme, yanlış okuyorsun. MEHMET ŞÜKRÜ BEY {Devamla): Müsaade buyurun efendim. Bundan ibaret olmakta beraber, iş meselenin tatbikindedir. Malumunuz seferberliğin başında böyle kanunlar çıkartılmıştır. Bugün bizim kanunlarımız arasında böyle bir kanun yoktur zannetmeyiniz, vardır. Az çok farklı olarak vardır. Bu gibi kanunlar olduğu halde acaba tatbikatı yapılmamış mıdır ve memleketi harabeye sürükleyen ve böyle zelil, hakir, düşmanların karşısında, adeta memlekette Anadolu'nun içinde resmigeçit yaparcasına hareket eden bir düşmanın karşısında bu millet kaçar mıydı? Hayır, kaçmazdı ve kaçmamalıydı. Fakat niçin kaçtı? Memlekette ceza ve saire vardır. Fakat tatbikatta adalet yoktur. Sonra suiistimal ve idaresizlik memleketi harabeye sürüklemiştir ve sürüklüyor. Asıl meselenin ruhu, suiistimali ve idaresizliği kökünden yıkmak ve kökünden kaldırmaktır. Seferberliğin başında idi ki yedi gün içinde mazeretsiz şubelerine teslim olmayan ve cephede harpten kıtasından firar edenler idam cezası ile cezalandırılırlar diye bir madde vardı, bunu biliyorsunuz. Bu madde seferberliğin başında biraz ehemmiyetle tatbik edildi. İşte o zamanlar idi ki Çanakkale müdafaasını ve Kafkaslardaki taarruzu yapmak kuvvetini ordu kendisinde bulabilmişti. Efendiler, o zamanlar ben harp divanında idim. Türlü türlü emirler geliyordu. On beş kişiden bir kişiyi asınız, bilmem efendim bu idam cezası çoktur, divanı harp reisleri birer önerge versin, bu adamlar affedilsin deniyordu. Bunun teferruatından o kadar bahsetmek istemem. İşte o zaman idi ki askerde bir zihniyet meydana çıkmıştı, bunu tetkiklerime ve mütalaama binaen söylüyorum. Kaçan askerleri sorguya çektiğimiz zaman bilhassa bu hususlara dikkat ediyorduk. Niçin kaçtı? Kendisini firara sevk eden sebep nedir. Bunu takip ediyorduk. Diyordu ki efendiler, bir defa aile hasreti ve ailesinden mektup alamaması ve haberdar olamaması. İdam cezasıyla tehdit edildiği zaman, niçin kaçtın dediğimiz zaman, efendim bin kişi de bir kişi asılacak, talihime, diyordu. Bunu binlerce askerden ben bizzat dinledim ve bunun şahidi bulunuyordum. Aflar mem- 51

52 leketin sinesinde elim tahribat yapmıştır. Bütün bu tahribatın sebebi, haince yapılmış aflardır. Affınıza sığınarak söylüyorum, haincedir. Çünkü askerden firar etmiş eşkıyalar affedildi. Askerden kaçmayarak vazifesini yapanlar affedilmedi. Bundan daha büyük cinnet olamazdı. (mevzuya gel sesleri) Söylediklerim mevzu dahilindedir. Bu gibi hadiseler memleketi böyle harabeye sürüklüyor. Kanun yapmak bir şey değildir. Kanun yapmakla memleket kurtulsa bunun için de bir kanun yapardık. Fakat kanun yapmakla memleket kurtulmaz. Mesele kanunun tatbikidir. Mesele tatbikat meselesidir, kanun yapmak meselesi değildir. Onun için bu kanunun lehindeyim ve bugün hemen bunun çıkması lazımdır. Meclis bu kanunu çıkarmazsa vatanın müdafaası meselesini yapmamış olur. Eğer biz bu kanunu çıkarmazsak vatanın müdafaası meselesini hakikaten ihmal etmiş olacağız. Kanunu çıkaralım. Fakat kanunda hakikaten bazı noktalar vardır ki ben de aleyhindeyim. Mesela ailelerin sürgün edilmesi meselesi... (maddelerden bahsetmeyiniz sesleri) Efendim bu kanunun tamamının müzakeresi maddelerin müzakeresi demektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir şey daha arz etmek isterim. Kanunun lehinde bulunan üyeler söz söylediler, biraz da aleyhinde bulunanları dinlemek gerekir. RAGIP BEY (Kütahya): Ben de lehindeyim. Malumunuz dün cephelerde fedakarlık edenlerin taltifi için bir kanun yaptık. Elbette cephelerden kaçan, cephelerden firar edenler için de bir ceza tertip etmek zaruret ve mecburiyeti vardır. İHSAN BEY (Cebelibereket): Efendiler, bizleri burada toplayan sebep ne ise, bu kanunun kabulüne olan mecburiyet de odur. Değil bir Türklük aleminin, koca bir İslam aleminin dayanağı olan saltanat bugün yıkılıyor. Biz buraya Meşrutiyetin bütün icaplarını tamamıyla tatbik etmek için veya Hükümeti kontrol etmek için toplanmadık. Saltanat ve istiklalimize, dini ve milli mukaddesatımıza tecavüz eden bir düşmana karşı varlığımızı, mevcudiyetimizi toplayarak mücadele etmek için azmettik ve toplandık, efendiler. (alkışlar, bravo sesleri) Efendiler, fert yoktur, cemiyet vardır ve millet vardır. Efendiler, bir vücudun, bir varlığın muhafazası için kangren olmuş bir vücudu keser atarlar. Bugün mevcudiyetimize taarruz eden düşmana karşı şerefle boğuşan, harp eden kahraman arkadaşlarını namertçe alçakça düşmanlara bırakıp da karısının kucağına kaçanlara karşı nasıl bir şey yaparsınız, efendiler? Bunların sebeplerini arıyorsanız, bunlar ya İstanbul'dan gelen ham propagandanın tesiri ile maksadı aykırı giden suikast erbabıdır veya imanı zayıf, başkası ne olursa olsun ben yaşayayım ve karımın kucağında yaşayayım diyen insanlardır. Bunların her biri muzır mikrop gibi bizim maksadımızı öldürürler. Efendiler, yirmi beş senelik ve büyük bir kısmı düşman karşısında çarpışmakla geçen askeri hayatımın bana vermiş olduğu tecrübelere dayanarak size arz ediyorum ki uzun süren harp senelerinin verdiği rehavet ve bazı mağlubiyetlerin verdiği ümitsizlikle insan yoruluyor ve harp etmek istemiyor. Fakat onun arkasında bir kanun olduğu zaman efendiler, bugünkü hastalık tedavi edilir. Bugün sulh isteyen ordu yarın kahramanlık gösteriyor. Efendiler, onun için ben Yüce He- 52

53 yetinizin vaktini fazla almayacağım. Memleket, istiklal şiirle kurtulmaz, fedakarlıkla kurtarılır. Fena uzuvları öldüreceği ve cephenin gerisinde firarilere, azim ve imanı zayıf alçaklara fırsat vermeyeceğiz, herkes ölecek, biz de öleceğiz. Onun için efendiler, müzakereyi kafi görüyorum ve acilen bunun madde madde müzakere edilmesini istirham ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğini arzu buyuranlar lütfen el kaldırsın. Maddelere geçilmiştir, efendim. (yarına kalsın sesleri) BÎR MEBUS BEY: Reis Bey, saat ikide geldik, saat yedide kaçacağız, olur mu? (devam sesleri, gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin devamını arzu edenler lütfen ellerini kaldırsın. (devam, yarın sesleri) MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Düşman cephede durmuyor efendiler. (devam edelim sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hayır efendim, çoğunluk arzu etmiyor. Yarın saat altıda toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Bir gün sonra, 9 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Firariler Hakkındaki Kanun Tasarısının müzakeresine geçiyoruz. Dün tasarının tamamı hakkındaki müzakere tamamlanmıştı. Şimdi maddelere geçiyoruz. FİRARİLER HAKKINDA KANUN TASARISI Madde 1. Hükümetçe tayin olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerlerin evleri tahrip, mal ve hayvanları müsadere olunur. HACI TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Bu maddede ukubette niyabet usulü gösterilmiş. Halbuki ukubette niyabet yoktur. Ailesi suça karışmışsa sürgün edilir ifadesinin maddeye ilave edilmesi lazımdır. EMİN BEY (Erzincan): Ailesinin ne kabahati var, neden suça karışmış olsunlar? HACI TEVFİK EFENDİ (Devamla): Ailesi suça karışmamışsa... (gürültüler) Arz edemedim galiba. Her halde ailesi suça karışmamışsa sürgün edilmemesi gerekir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, ailesinin evlerinin müsaderesine taraftar değilim. Kanunun bütününe şiddetle taraftarım, fakat bazı değişiklikler yapılmalı demiştim. Bence bu madde için bu kadar kafidir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (8 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s.22-33, 53

54 MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim, ben bu 1.Maddenin tamamıyla kaldırılmasını rica edeceğim. Çünkü bu kanun geçmişteki suçlara dair olmayacak. Gelecekteki suçlara dair olması sebebiyle 2.Madde buna yeter. Şimdi firar eden adamın fenalığı, ahlaksızlığı itibarıyla kaçıp memleketi, milleti yok etmeye mahkum eden bir adamın dünyada yaşamasını hiç bir şekilde kabul etmediği gibi, İslam şeriatı da bunu katiyen kabul etmez. Fakat böyle bir adamın firarından ve kaçtığından dolayı kendisine karşı bir yardım ettiği görülmeyen ailesinin evinden çıkartılmasına, sürgün edilmesine, mallarının müsadere edilmesine de İslam şeriatı kabul etmez. Eğer o firari kaçmış, evinde oturuyorsa, evinde oturduğunu ailesi de Hükümete haber vermemişse, onun suçuna iştirak etmiştir ve bundan dolayı ceza görür. Firar ettiğinden dolayı kalbi sızlayan ailesinin, onun nerede olduğunu bilmediği halde cezalandırılmasını Yüce Heyetiniz razı olmaz. Onun için bu 1.Maddeyi kaldırır ve 2.Maddeye de bir iki kayıt ilavesiyle asıl maksat hasıl olur. Bundan dolayı 1. Maddenin kaldırılmasını teklif ediyorum. (hayır, hayır sesleri) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim, Hükümet her türlü tedbir ve icraatta bir gaye takip eder, o da adalettir. Yalnız firar edenlerin aileleri ekseriyetle kadın ve çocuklardan ibadettir. Binaenaleyh burada Hükümete ait bir vazife vardır, sürgün ettiği ailelerin iskan ve ihtiyaçlarını temin etsin. MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Reis Bey, Komisyon adına söz söyleyeceğim. Efendim, 1.Maddede Hükümetin teklifiyle Komisyonun teklifi arasındaki fark gayet basittir. Hükümet evlerin tahribini kabul ediyor. Biz onun yenine evlere el koymayı kabul ediyoruz ve bundan maksadımız da milli servetin kaybolmamasıdır. Yalnız arkadaşlardan bir kısmının firar edenlerle birlikte ikamet eden ailelerin cezalandırılmalarına itiraz ettiklerini görüyoruz. Komisyonumuz bu hususta itiraz etmez. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, ailelerin cezalandırılmalarına karşıyım ve Komisyon da bunu kabul ediyor. Yani bu usulün bizde elim bir mazisi ve hepimizin şahit olduğu faciaları vardır. Bilirsiniz Suriye'de Araplar cezalandırılmıştı. Bunun ne kadar fena tesirler bıraktığını hiç bir kimse inkar edemez. Cezalandırılacak bu aileler elbette yine Hükümetin hamiyetine müracaat edecekler. Bu sebepten dolayı Hükümetçe tayin olunan müddet içinde teslim olmayan firarilerin evleri ve mülkleri müsadere edilir şeklinde kabulünü teklif ediyorum. HAKKI HAMI BEY (Sinop): Ben efendim, 1.Maddeye bir iki kelime ilave edilmesini her halde lazım olduğunu zannediyorum. Askere alınma yazıları her zaman mükelleflere zamanında tebliğ edilemiyor. Zaman geliyor ki jandarma bu gibi evrakı lalettayin bir köylüye veriyor, diğer bir pazarda muhtardan imza alıyor. Bu evrak zamanında kendisine tebliğ edilmediğinden dolayı bu şahsın ailesine tecavüz ve sonra mal ve eşyasını neden müsadere edelim? Hiç olmazsa tebliğ tarihinden itibaren tayin edilen müddet içinde Orduya katılmayan denilirse daha güzel olur ve diğer taraftan ailesinin cezalandırılması meselesini Komisyon da kaldırıyor. Zaten çirkin bir şeydir. 54

55 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, 1.Madde hakkında söz almış daha on üye vardır. (kâfi, kâfi sesleri) EMİN BEY (Erzincan): Reis Bey, Komisyon ile anlaştık, söz söyleyeceğim. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Reis Beyefendi, gayet canlı bir mesele var. Onu meydana çıkarmalıyız. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, bir kısım üyeler müzakerenin yeterliliğini teklif ediyorlar. Oya koyuyorum, kabul edenler. Kabul edilmedi. Buyurun Mustafa Sabri Efendi. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Zannedersem tahrip etmeye pek alışık olduğumuz için bu söz dilde tespih olmuş. Bu, pek doğru değildir. Haneleri müsadere etmekle ne olacak? Sulh mahkemelerince karar verilmesi şartıyla satılmalıdır ifadesi ilave olunmalıdır. (gürültüler) Ayıp yahu, ikincisi askerlikten kaçmak namussuzluktur. Fakat firar eden namussuz, namuslu büyük bir aileye mensup olabilir. Ahmet'in cezası için Mehmet'e ceza tatbik etmek uygun değildir. Binaenaleyh ailelerin cezalandırılmasının kaldırılmasını teklif ederim. ALİ SÜRURİ EFENDİ (Karahisar): Ailelerin cezalandırılmasına dair olan ifade Komisyon tarafından kaldırıldı. Ona dair bir şey arz etmeyeceğim. Yalnız mal ve emlakin müsaderesi var. Diğer taraftan yakalanan firari idam olunacak. İdam cezası verilince suçluya başka bir ceza verilemez. Bundan kimler zarar görecek? Tabii ki ailesi zarar görecek. Bu maddeye hiç lüzum yoktur. Diğer maddelerin müzakeresine geçelim. (vardır sesleri) TAHSİN BEY (Aydın): Mal ve emlaki müsadere olunur ve ailesi cezalandırılır ifadesi Komisyon tarafından kaldırıldı. Bir firarinin suçundan dolayı onun ailesi arasında saçı bitmedik masumlar ve bir takım ihtiyar valideler de bulunur ki onların cezalandırılmaları... (gürültüler) İnsaf edin, efendim. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Denizli'deki hadiseleri söylesenize, Yunanlılar ne bıraktı? Ne kadın bıraktı, ne ırz, ne de çocuk bıraktı. Siz de oralısınız. TAHSİN BEY (Devamla): Kimse bugün bir çocuğu, bir genci, bir ihtiyarı cezalandıramaz. Benim kanaatim başkadır. Fakat bir takım firariler vardır ki köyün etrafına gelir, orada onun ailesi, onun pederi, onun kardeşi bulunur ve onlara gider, dağa ekmek taşır, o muhitte bir takım eşkıyalıklar yapar. Bunları ne yapacağız? Binaenaleyh çocukları, gençleri, o firarinin suçuyla alakadar olmayan ve ondan habersiz olan, yaptığı işin neticesine idrak edemeyecek yaşta bulunan ihtiyarları düşünmeliyiz. Firarinin karısı cezalandırılırsa onun çocuğu da sefalete mahkum olur ve ihtimal ki ölür. Fakat diğer taraftan da arkadaşlar bazı zevceler, Aydın muhitinde biliyoruz, onlar dağa ekmek taşırlar ve bu şekilde firarlara yataklık ederler. Mevcudiyetlerini dağda muhafaza ederler. Adeta etraf köylere tahakküm ederler. O zevce, o kardeşler hakkında bir çare bulmak lazım gelir. Bundan başka malumunuz bizde kabul edilen kanunlar merkezden vilayetlere ve oradan livalara, kazalara 55

56 tebliğ olunur. Onlar evrak kalemlerinde kalır ve bununla ilan ve tebliğ edilmiş sayılır. Bunda pek çok mahzurlar vardır. Bunun için bir şey teklif etmek isterim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beyefendi sırası değil, maddeye dair söyleyiniz. TAHSİN BEY (Devamla) Halbuki bir takım insanların neticede idamına hükmedeceğiz. Bu meselede kanunun ilanı meselesi en mühim bir meseledir. Köylüler bizde ilanlardan haberdar değildirler. Binaenaleyh BuIgaristan'da olduğu gibi, Hükümet emirleri bir davul çalınarak köyü bir kere dolaşır, onun etrafında büyük ve küçük herkes toplanır ve İslam ve Hıristiyan herkese karşı okunur. Okunduktan sonra cami kapısına asılır. İşinde ve gücünde olanlar bundan haberdar olurlar. Fakat bizde o emirleri Hükümet köylülere katiyen tebliğ etmediği için buna göre yapılacak muamele haksızlıklara sebep olur. Buna çare bulunmadıkça olamaz. Kabulünü teklif ederim. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Reis Beyefendi, Komisyonun son kabul ettiği şekle de itiraz edeceğiz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Komisyonun kabul ettiği şekil nedir? O müzakere edilsin. MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Efendim Hükümet bu kanunu teklif ederken maksadı herhalde halkı cezalandırmak değildir. Binaenaleyh Hükümet adaletli düşünecektir, davul çalacaktır, anlatacaktır, ihbar edecektir, rica edecektir, her şey yapacaktır. Binaenaleyh doğrudan doğruya, her tarafa tebliğ olunur. Yalnız meselede, Sururi Efendinin anlamadıkları bir esas var, biz daha adaletli, daha esaslı olsun diye, teslim olmayan firariyi öldürmekten vazgeçiyoruz. Evini, emlakini, hayvanlarını müsadere ediyoruz. Halkın hayatına ehemmiyet veriyoruz. Sonra 2.Maddede bunu ayırdık, hayvan ve eşyasıyla firar eden veya eşkıyalık edenler idam olunur, dedik. Yalnız Tahsin Bey'in sözlerinden bir şey anlamadım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu kanun gündeme alınırken acilen müzakeresine karar verilmişti. Eğer Yüce Heyetiniz... DR. MAZHAR BEY (Aydın): Bir defa aldığım sözü söylersem memnun olacağım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Tabii söyleyeceksiniz. Aciliyet meselesi üzerine şüphe varsa tetkik ederiz. Bunu arz ediyorum. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Çok gürültüye sebep olmamak için bu korkutma kanunu lehinde olduğumu arz edeceğim. Bunda bir mecburiyet hissediyorum. Yalnız 1.Maddedeki ceza, firarinin firar suçundan dolayı mı yoksa firariyi muhafaza ettiğinden dolayı ailesine verilecek bir ceza mı? Binaenaleyh 3.Maddede daha ağır bir ceza olduğundan, 1.Maddedeki cezalara lüzum kalmamıştır, zannederim. 56

57 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, 1.Maddenin sonuna bir iki cümlenin ilavesi icap ediyor. Binaenaleyh kısaca arz ediyorum ki müddet iki olmalıdır. Birinci müddet sonunda eğer teslim olmamışsa müsadere muamelesi icra olunur. On beş günlük bir müddet daha verilir. Bu esnada yine teslim olmazsa idam olunur, denilmelidir. Bu şekilde teklif ediyorum. LÜTFÜ BEY (Malatya): Efendiler, Yüce Heyetiniz milletin sinesinden doğmuş bir heyettir. Bugün dünya üzerinde Osmanlı milliyetçileri adıyla anılıyoruz. O halde bu tedbirler, bu düşmanla mücadelelerin tamamı, milli istiklalimizin muhafazası içindir ve milletin arzusuyladır. Binaenaleyh milletin arzusuyla yapılan böyle bir mücadeleye karşı bizim burada korku kanunları yapmak ve sonra milletin mallarını müsadere ve sonra efendim ailelerini sürgün etmek gibi korku kanunları yapmamızla, öyle zannediyorum ki bütün dünyada vaziyetimizi küçük düşürüyoruz. Zira bugün bütün dünya bize o nazarla bakıyor ki biz milletin arzularının temsilcisiyiz. Demek oluyor ki milletle aramızda bir ihtilaf vardır. (gürültüler) Korku üzerine söz söylüyorum, efendim. Sözümü kesmeye hakkınız yoktur. (devam, devam sesleri) Efendim, bugün milletle aramızda bir ihtilaf yoktur ve milleti böyle korkutarak... (gürültüler) BİR MEBUS BEY: Ceza millete değil ki... LÜTFÜ BEY (Devamla): Millet umumiyetle bize evlatlarını vermeye hazırlanmış, malını vermeye, her fedakarlığa hazırlanmış ve bizi buraya o millet göndermiştir. BİR MEBUS BEY: Aldanıyorsun. LÜTFÜ BEY (Devamla): Aldanmıyorum, milletime karşı, o hamiyetli millet hiç bir şekilde itham edecek bir şey yoktur. Millet veriyor. Firarın sebeplerini başka şeylerde arayalım, efendiler. Biz bugün korkutma kanununu çıkartmakla yabancı memleketlere karşı vereceğimiz fikir nedir? Rica ediyorum. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Azim ve sebat. LÜTFÜ BEY (Devamla): Lütfedin tamamlayayım. Bugün ne diyecekler? Osmanlı milliyetçileri nihayet milletine maksatlarını anlatmakta aciz kaldılar ve nihayet en zalim, en kahredici kanunlar yapmaya mecbur oldular. Bunu mu dedirteceğiz? SALİH EFENDİ (Erzurum): Yapacağız. LÜTFÜ BEY (Devamla): Yapmak meselesi başka efendiler, bu kanunu koymak meselesi yine başka. Bakınız, bu kanunun 2.Maddesinde firar eden askerlere idam hakkımızdır. Buna hiç bir diyecek yoktur. Lakin hanelerini tahrip, ailelerini sürgün edelim, demeye hakkımız yoktur. Evet, İttihat ve Terakki Hükümeti bir aralık aileleri sürgün etti. Fakat bu sürgün edilen ailelerin başlarına neler geldi biliyor musunuz? Jandarma karakollarında ırzlarına kadar tecavüz edildi. (gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Lütfü Bey, mevzuya gelin. 57

58 LÜTFÜ BEY (Devamla): Mevzuya dair söylüyorum. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Kanunda var, görüyoruz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Reis Bey, herkesin söz hürriyeti gürültülerle kesilecekse, bırakınız gidelim. Söz kesilmemeli. (gürültüler) LÜTFÜ BEY (Devamla): Ben milletin bir temsilcisiyim. Söyleyeceğim efendiler. (devam sesleri, gürültüler) Devam edeceğim, İttihat ve Terakki Hükümeti zamanında aileler sürgün edildi, jandarma karakollarında süründürüldü. Birçok Müslümanın namusu lekelendi. Kimden kime şikayet edecek bu millet? Birçok evler yakıldı. Birçok nahiyelere gidin, gezin, bugün aynen Ankara'nın harabelerine dönmüştür köylerimiz efendiler. Bunların hiçbirinden istifade edemedik. Bilakis o Hükümet halkı infiale davet etmiş oldu. Firarlar çoğaldı. Adalete uygun olmayan cezalar tepkilere sebep olur. (alkışlar) Şimdi biz firar eden adamı muhafaza edelim demiyoruz. Firar edenleri lanetliyoruz. Firar edeni milletimizden çıkarıyoruz, idam ediyoruz. Fakat bugün askerlik yaşında olan bir delikanlı çapkın, edepsiz kaçıyor. Babasından, kardeşinden vazgeçiyor. Şimdi bundan dolayı cepheden firar etmiş, babası nazarında bile firarı tahakkuk etmiş, evine gelmemiş. Biz bunların mallarını ne diye müsadere edeceğiz, rica ederim? Bu vahşice zulüm nedir? Bu zulmü engizisyon zulmünden daha kötü görürüm. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, müsadere edilecek olan firarinin kendi malıdır. LÜTFÜ BEY (Devamla): Hayır öyle değil. Askerlik yaşında olan gencin malı olmaz. Bu katiyen tatbik edilemez. Bu gibi zalim ve kahredici kanunlarla biz bu milleti baskı altına almak istersek, sonra meydana gelecek olan tepkilerin önünü alamayız. Bu, Hükümete hizmet değildir. Billahi bu vatana ihanettir. Fakat bilmeyerek yapıyoruz. Binaenaleyh, her suç kendi cezasıyla tartılır. İşte kaçan adamı idam ediyoruz. İdamdan başka ağır bir ceza yoktur, efendiler. Bunun için şimdi mallarının müsaderesi, ailesinin sürgün edilmesi gibi bir takım zalim cezalar tatbik imkanı bulabilir mi? Hiç bir mal müsadere edilemez. Firar eden bir adam her hangi bir zamanda tutulursa idam edilir. Buna diyecek yok, idam et, ne yaparsan yap. Hayatı perişan edecek kanunlar çıkarmak bu milletin yüce sıfatına uygun değildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Komisyonun son kabul ettiği şekli bir defa okuyalım da söz söyleyecekler bu şekil üzerine söz söylesin. Zannediyorum ki Hükümetin talep ettiği şekil olduğu için müzakere devamlı elde mevcut olan şekil üzerine devam ediyor. 1.Maddeyi Komisyondan gelen şu şekliyle müzakere edeceğiz. Madde 1. Hükümetçe tayin olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerlerin evleri, emlaki, akar, mal ve hayvanları müsadere olunur ve ikamet eden ailesi fertleri hapsedilir. 58

59 EMİN BEY (Erzincan): Efendim, Komisyon mademki ailelerin sürgün edilmesinden vazgeçiyor, o halde evlerinin de tahrip edilmemesi lazım gelir. Çünkü ailesinin ikameti için bir yer lazımdır. Firari adamın mal ve hayvanları müsadere olunuyor, ailesi köyünde kalıyor. Her şeyi müsadere olunan aileyi böyle bırakmak, onu açlıktan öldürmek demektir. Hiç olmazsa bu ailenin köy halkınca, mahalle halkınca Hükümetin nezareti altında ihtiyaçlarını temin etmek lazımdır. MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Görüyoruz ki efendiler, bu maddenin leh ve aleyhinde söylenilen sözler Meclisin üzerinde derin tesirler bırakıyor. Biz bugün öyle büyük, hatta öyle vahim diyeceğim, bir vaziyet karşısında bulunuyoruz ki onun halledilmesi için her şeyi yapmak mecburiyetindeyiz. Milletimiz hiç şüphe yok ki efendiler, şimdiye kadar kendisine verilen vazifeleri hakkıyla, büyük fedakarlıkla yapmıştır ve zaten memleketin tarihini yokladığımız zamanda daima orada fedakarlık, kahramanlık ve şan kaydolunmuştur. Biz yapı itibariyle, itiraf etmeliyiz ki o kadar muntazam millet ve hükümet değiliz. Fakat tahlil olunduğu zaman, görürüz ki şimdiye kadar yaşadık, mazur görünüz, payidar olduk. Bunun sebebi ve hikmeti milletin fedakarlığında, milletin kahramanlığındadır. Buna şüphe yok, bir avuç kahraman milletimiz bütün dünya ile çarpışmış ve bugün de istiklal için, namusunun müdafaası için kendisinde aynı kuvveti, ayni kudreti, ayni azim ve kuvveti görmekte bulunmuştur. Çalışacak şüphe yok efendiler. Fakat aynı zamanda itirafa mecbur olduğumuz bir husus vardır ki maalesef bir kısım askerimiz kaçıyor. Bu inkar edilemez. Bu, yalnız bizim milletimizde olmuyor. Bütün milletlerin askerleri de aynı şekilde kaçıyor ve belki istatistik yapıldığı zaman göreceğiz ki en az kaçan bizim milletimizdir. Nitekim en çok kahramanlığı yaptığı gibi bu husus karşısında düşünmek, en makul tedbirleri almak lazımdır. İşte bu kanun bugün onun için teklif olunmuştur. Efendiler, ben bu 1.Maddeyi idam cezası arasına konulmuş bir adım olmak itibariyle fevkalade lazım ve hatta lüzumlu görüyorum. Şimdiye kadar pek çok kan döktük, idam etmek istedik, fakat sorarım, Dünya Harbinde birçok firariler vardı, kaçını idam edebildik? Çünkü yapamazdık. Müsaade buyurunuz, dünyada insanın en aziz bir şeyi varsa o da canıdır. Biz bir merhale koymadan, doğrudan doğruya idam cezasına gidersek elbette o adam kaçmak için her şeyi yapacak ve son gayretini kullanacaktır ve buna şüphe yok. Doğrudan doğruya idama varmak demek, bütün milleti firari yapmak, bütün milleti terhis etmek demektir. Onun için araya bir merhale koymak lazımdır. Çünkü bir adam vatani vazifesinden kaçarken yeis üzerine yine bunu ifa edebilsin. İşte 1.Maddenin konulma sebebi budur efendiler. Eğer şiddetli ise değiştirelim, hafifletelim. Benim kendi başımdan geçmiş, gözümün önünde olmuş bir hadiseyi, Meclisin affına sığınarak, kanunsuz olarak yaptığım bir hareketimi burada arz edeceğim. Akhisar cephesinde efendiler, düşmanın hücum etmek üzere tertibat aldığını haber aldık ve biz de karşı tertibat yapıyorduk. Benim karargahımda, benimle beraber kanını dökmek için yemin etmiş bir kaç kahraman bana geldiler ve dediler ki, -Efendi, vaziyette pek çok değişiklik var, bir fevkaladelik görüyoruz ve anlıyoruz ki düşman tecavüz edecek. Kan borcu, memleket müdafaası herkese ait bir borçtur. 59

60 Fakat benim köyümden Ahmetoğlu Mehmet ile ayni vatani hislerle buraya geldik ve bizimle beraber senin huzurunda yemin etti. Onu buraya getirin. Bir kurşun atmadan kendi evinde karısıyla beraber oturuyor. Ya onu getiriniz bizimle beraber kurşun atsın. Yahut bizi de bırakın gidelim....soruyorum efendiler, o cephenin mesuliyetini almış bir kumandansınız, o esnada ne yapacaksınız? MUSTAFA BEY (Tokat): Jandarmaya... MAHMUT CELAL BEY (Devamla): Jandarmaya havale edecek olursak belki bir hafta geçer. Düşman belki iki saat sonra tecavüz edecektir. Bunun üzerine, -Arkadaş, git o adamın evine, kendisini gör ve bulursan söyle, vaziyeti anlat, icabet etmezse, kendisi gizlenmiş ise malını ve eşyasını alın ve buraya getirin, onlar size hibe edilmiştir....gittiler, bilmiyorum kaç tane öküzünü, kaç tane koyununu getirdiler ve efendim getirdik dediler. -Haber gönderiniz kendisine, üç güne kadar gelmezse sığırları kesilecek, sığırlar gidecek ve cephedeki askerlere ziyafet verilecektir.... dedim, ta ki vatani vazifesini ifa etmeyen bir namussuz böyle ceza görsün ve bu şekilde arkadaşları arasında teşhir edilmiş olsun. Haberimiz gittikten beş saat sonra geldi. Ayağımıza kapandı ve hüngür, hüngür ağladı ve halen o manzara gözümün önündedir. -Ben o kadar adi birimiyim ki vatani vazifemden kaçıyorum. Yalnız rica ediyorum, köydeki haysiyetim, şerefim iade edilsin, bu hayvanları iade ediniz....diye yalvardı. Derhal hayvanlar iade edildi, sonuna kadar o adam orada kaldı ve kahramanlık gösterdi. İşte efendiler bu firari askerlerin mal ve arazilerinin müsaderesindeki maksat da budur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim söz söyleyecek daha altı üye var. (müzakere kâfi sesleri) İki tane de müzakerenin yeterliliğine dair önerge var. Oya arz edeyim. Kafi değilse müzakere devam edecek. Efendim müzakereyi kafi görenler... DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Herkes söyleyecek... HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O halde müzakere devam edecek. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Mademki aile sürgününden vazgeçiliyor, o halde hayvanlar falan müsadere olununca aile ne ile geçinecek? Bunu da düşünmeliyiz. Sonra çoğu firariler var ki görüyoruz, gündüzleri yolda, dağda eşkıyalık yapıyor, geceleri de ailesinin yanında yatıyor. Ailesi bunu bildiği halde sesini çıkarmı- 60

61 yor. Bununla beraber ailesinin sürgününden de bütün bütün vazgeçmek doğru değildir. DURAK BEY (Erzurum): Efendiler, biz bu kanunu niçin yapıyoruz acaba? Tabii firarın önünü almak için değil mi? Fakat firar etmemesi için hiç bir şey düşünmüyoruz. Firar etmemesi sebeplerini düşünüyor muyuz? Biz dün bir telgraf alıyoruz, Silifke'den Erzurum mebusları adına. Orada külliyede bulunan muhacirler şöyle yazıyor, telgraf buradadır, isterseniz veririz. Diyorlar ki... HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Maddeye dair söyleyin. DURAK BEY (Devamla): Maddeye dair söylüyorum. Rica ederim, ben asabiyim. Benim sözümü kesmeyiniz. Karşınızdaki adam cepheden korkan bir şey değildir. Ununu elemiş eleğini duvara asmıştır. Hiç bir şeyden korkmam. Yalnız Allahtan korkarım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Maddeye dair söyleyin. DURAK. BEY (Erzurum): Siz de baskı kurmayınız. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Sözünüzü geri alınız. DURAK BEY (Devamla): Başka söz söylemeyeceğim. Buralara kadar geldik aç susuz sefil, perişan... (gürültüler) İç Tüzüğe göre vazife ediyorum. Bırakmıyorsunuz ki söyleyeyim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Sözünüzü geri alınız. DURAK BEY (Devamla): Geri aldım. (gülüşmeler) Efendiler, telgrafta diyorlar ki, -Biz Erzurum'dan, Bitlis'ten muhacir olduk, buralara kadar geldik. Aç susuz Hükümet bizi askere alıyor. Allah aşkına, çoluk çocuğumuz ne yapacak? Perişan, yatacak, yiyecek, içecek yemeğimiz yok. Çukurlarda, oyuklarda yatıyoruz. Bize Hükümet bakmıyor, yer vermiyor, yurt vermiyor, memleketimize de göndermiyor. Şimdi de bizi askere alıyor. Çoluk çocuğumuz ne yapacak, ne olacak?...bunun sebeplerini anlayalım da ondan sonra kanun yapalım. Bunlar Silifke'den kalkar Erzurum'a nakil olurlar ve kurtulurlar. (alkışlar, gülüşmeler) Öyle değil mi? Ev verme, yatak verme, yorgan verme, sonra askere gönder, alt tarafı ne olacak? Türk'ün kahramanlığı tarihlerde altın kalemle yazılmıştır. Ailesi yardıma muhtaç olanlara ne gibi muamele lazımsa bu hususta kanun yapalım. Bunlara da yardım edelim. Askerlerimiz kaçmaz, Türk askeri harpten kaçmaz. Kaçmak Türkün tarihinde hiç bir vakit görülmemiştir. Aile başına kırk para, iki kuruş gibi bir para veriyorduk, bununla idare etmek mümkün mü? Fakat ne çare ki biz askerlerimize tamamıyla bakamıyoruz. Aç bırakıyoruz, sefil bırakıyoruz, onlar da kaçıyorlar. Mesela beş senelik harp esnasında, ta bilmem ne vakte kadar aile başına kırk para, iki kuruş veriyorduk. Bununla idare imkanı var mıydı? Bunun için böyle halkı cezalandıracak kanunları yapacağımız yerde, halkı ısındıracak bir şeyi yapalım ki 61

62 halk yanımıza gelsin. Yoksa askerlerimiz ne vakit kaçıyor? Her vakit giderler ve seve seve giderler, şimdiye kadar gittikleri gibi. Bu hususun dikkate alınmasını rica ederim. Sonra bu maddede Hükümetçe tayin ve ilan deniliyor. Efendiler, bizim bu ilan meselesi de pek yanlıştır, göreceksiniz (gülüşmeler) İsterseniz gülünüz, isterseniz darılınız. Burada bir kanun müzakere ediyoruz. Ne müzakere ediyoruz? Bunun içinde bir şey unutuyoruz. Nerede kaldı ki, bu kadar uzak yerlerimize posta yok, bir şey yok. Dün değil, evvelki gün, Maliye Vekili Bey'in itiraf buyurdukları gibi, daha henüz Bitlis'ten, Van'dan malumat alamadık. Vasıtalarımız böyle iken biz Hükümetini tayin ettiği müddette nasıl diyebiliriz? Bu adamlar nereden işitecekler? Bu ilan meselesine bir cümle ilave etmek lazım gelir. Her kasaba ve köyde Hükümetin ilan ettiği günden itibaren... (gürültüler) Başka türlü olamaz, halk bunu duyamaz. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Son söz. DURAK BEY (Devamla): Son sözümü de söyleyeceğim. Sonra efendim bu ev, hayvan, emlak müsaderesi meselesini ben lüzumsuz görüyorum. Çünkü 3.Maddede bunun kat, kat üstünde cezalar vardır. İSMET BEY (Çorum): Reis Bey, ben söyleyeceğim. Efendim söz alanlar 1. Maddedeki hükümler hakkında hakikaten korkunç şeylerden, neticelerden bahsettiler. Üyeler zannederim biraz kuşkuya düşürdüler. Bunun sebebi de kanunun başlığıdır. Zannediyorum ki bu kanun bu zamanın fevkalade bir ihtiyacı, azami zararlardan milleti kurtaran bir karar olacaktır. (bravo sesleri) Bugünkü azami zararları ve bugünkü tehlikeli vaziyeti göz önüne alarak, asgari zararlarla bu işin içinden çıkmak meselelerini tetkik ve tahlil edelim. Müsaade buyurunuz. Onun için maddeyi tahlil edelim. Maddenin tatbikat itibariyle olan zararları göz önüne getirelim. O vakit göreceğiz ki bu kanun bize katiyen lazımdır. Zaten bu cezalar geçen harp senelerinde, harp mıntıkalarında kolordu kumandanlarının salahiyeti dahilinde bulunduğundan bunlar tatbik edilmiş ve tatbik esnasında hakikaten iyi tesirler yapmıştır. Fakat bu tesirlerin husule gelmemesinin sebebi yalnız bir şeydir. Böyle fevkalade hükümleri tatbik edecek hakimlerin fevkalade şartlara sahip olmamalarıdır. Yoksa eğer bu fevkalade kararlar tatbik edilmezde, alelade mahkemeler gibi, delil ve vesikalara dayanmayan, yani bunun şunun şahitliğiyle yapılacak olursa kıymeti kalmaz. Komisyon ailelerin sürgün edilmesinden vazgeçildiğini söyledi. Halbuki bu daha kötüdür. Çünkü bir firariyi elde ettikten sonra elbette onu idam edeceğiz. İtiraf edelim, firari dağlardadır. Dağlarda bulunan firarinin mallarını, eşyasını, evini müsadere etmişiz ama ailesini sürgün etmemişiz. O ertesi gün inecek, çalışan halkın mallarını alacak, paralarını gasp edecek, ailesini orada bırakacak değil, köyden köye götürecek ve bu şekilde Hükümetin takibinden kendisini muhafaza edebileceği yerlere götürecek. Bu daha fenadır, ailesini sürgün etmek daha ehveni şerdir, efendiler. Biz bugün harp cepheleri gerisindeki milyonlarca ailelerin düşman ayakları altında sürüne sürüne öldüklerini gördüğümüz zaman bu azami felaket karşısında, bu ehveni şerre razı olmalıyız. Bundan dolayı Hükümetin 62

63 hazırladığı 1.Maddesinin kaldırılmasına taraftarı değilim. Eğer ailelerin cezalandırılmasından vazgeçilir, mal ve hayvanlarının müsaderesiyle yetinilecek olursa katiyen bundan fayda elde edilemez. Çünkü onlar Hükümetin bunlar üzerinde tesir yapamadığı yerlerde mutlaka kendisini idare edecek malları gasp edecek, namusuyla çalışan köylüyü de rahatsız edecek, köylüyü daha berbat hale koyacaktır. Siz bundan korkmayınız. Yalnız bu kanun tatbik edilirken en fazla dikkate alınacak şey hakim meselesidir. Bu kanunu kabul ettiğimiz zaman Hükümetten ve hakimlerden istirham ederim, iyi tatbik etsinler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): 1.Maddenin müzakerenin yeterliliği kabul olunuyor mu? Kabul olundu. Madde hakkında verilen değişiklik önergelerini okumaya başlıyoruz. (Altı değişiklik önergesi okundu, oylandı ve reddedildi. Sıra diğer önergelere geldi.) TBMM Başkanlığına 1.Maddenin "ev" kelimesi kaldırıldıktan sonra aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim. "Emlak, mal ve hayvanları müsadere edilir ve bu tarihten itibaren bir hafta içinde teslim olanlar affedilirler, teslim olmayanlar yakalandıklarında idam edilirler ve idam edildikleri takdirde evvelce müsadere edilmiş bütün malları varislerine iade olunur." Bolu Mebusu Tunalı Hilmi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi itibara alanlar el kaldırsın. İtibara alındı. Komisyona gidecek. TBMM Başkanlığına Firariler hakkındaki kanun tasarısının 1.Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif eylerim. "Madde 1. Hükümetçe tayin ve ilan olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerlerin ikamet ettikleri evlerinden başka emlak ve malları müsadere edilir. Birlikte ikamet eden ailesinin, firarinin firar ve saklanmasında yarım ettiği tahakkuk ettiği takdirde sürgün edilirler. Mallarının müsaderesinden itibaren on gün içinde teslim olanların malları iade olunur. Menteşe Mebusu Dr. Tevfik Rüştü DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Bunun sebebini söyleyeyim. Aileler firar hadisesine yardımcı olduğu takdirde cezalandırılır demezsek 3.Madde gereğince idam olunması lazım geliyor. Halbuki bir insanın anası babası, çocuğu ve karısı o 63

64 ne kadar suçlu olursa olsun daima saklar. Binaenaleyh her milletin kanununda bu kadar yakın akrabaya bu gibi hususlarda yapılan cezalar daha hafiftir, idam çok ağırdır. Fakat hiç ceza vermezsek firarı kolaylaştırmış oluruz. Herkes gider babasının evinde oturur. Halbuki böyle buhranlı dakikalarımızda firarı istemeyerek kolaylaştırmak adeta cinayettir. DURAK BEY (Erzurum): 3.Madde daha kabul olunmadı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yalnız önerge sahibi ve raportörün söz söyleme hakkı vardır. Komisyon bu önergeyi istiyor. DURAK BEY (Erzurum): Müsaadenizle Komisyona bir şey soracağım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bir şey soramazsınız. Umumi müzakere kapanmıştır. DURAK BEY (Erzurum): Umumi müzakereye ait değil. Şimdi Komisyondan bir şey soracağım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Soramazsınız. DURAK BEY (Erzurum): Söz hakkım yok mu? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz hakkınız umumi müzakerededir. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Bir söz söyleyebilir, iç tüzük açıktır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): 1.Madde Komisyona gitmiştir. Müzakere de bitmiştir. DURAK BEY (Erzurum): Efendim, Komisyon yeni bir şey kabul ediyor. O hususta bir şey soracağım, günah mıdır? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Rica ederim susunuz. 2.Maddeye geçelim mi? Yoksa 1.Maddenin Komisyondan gelmesine bırakalım? (geçmeyelim sesleri) Komisyondan gelmesini bekleyelim mi demek istiyorsunuz? HACI ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Bir saate kadar getireceğiz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): 1.Maddenin Komisyondan gelmesine kadar kanunun müzakeresinin tehirini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Tehir edildi, efendim. 1 (İki gün sonra, 11 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, firariler hakkındaki kanunun müzakeresine geçiyoruz. Komisyon Raportörü izahat verecektir. Malumunuz itibara 1 TBMM Zabıt Ceridesi (9 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s.46-57, 64

65 alınan değişiklik önergeleriyle beraber 1.Madde Komisyona iade edilmişti. Bu madde ve 2.Madde Komisyondan geldi, okutuyorum. Madde 1. Hükümetçe tayin ve ilan olunan müddet içinde teslim olmayan firari askerler hakkında aşağıdaki muamele tatbik olunur. a) Bu gibi firarilerin evi istisna olmak üzere, menkul ve gayrimenkul malları ve emlaki istiklal mahkemelerinin kararı üzerine haciz olunur. b) Haciz edilen mal ve emlakin idaresi ve firarinin bakmakla yükümlü olduklarının geçimlerinin temini köy ve mahalle ihtiyar heyetlerine havale olunur. c) Haciz tarihinden itibaren on beş gün sonra en yakın askeri kıtaya veya Hükümete teslim olmayan firarilerin bu mal ve emlakinin yarısı icra dairelerince satılarak Hazineye gelir kaydolunur ve diğer yarısı firari hükmen vefat etmiş sayılarak varisleri arasında taksim olunur. d) On beş gün içinde teslim olanların haczedilen mal ve emlakinin hacizden kurtarılması, vatan hizmetinin tamamlanması ile mümkün olur. HAYDAR BEY (Kâtip Üye): 2.Madde aşağıdaki gibi değiştirilmiştir. Madde 2. Gönüllü ve muvazzaf askeriyeden firar edenler idam olunurlar ve hemen yakalanamayanlar hakkında 1.Madde gereğince muamele olunur. MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Efendim, bu kanunun çıkarılmasının sebebi cephelerimizin vaziyetidir. Binaenaleyh firarların önüne geçmek ve cephelerdeki vaziyeti ıslah için böyle bir kanuna lüzum ve zaruret vardır. Bu gibi kanunların esas maksadı ani bir tesir yaparak derhal kaçan ve saklanan askerleri toplamaktır. Hatırlarsınız ilk seferberlik Dünya Harbinde yapılmıştı. Bir hukukçu olduğum halde duvara yapıştırılan seferberlik ilanını görünce titremiştim. Çünkü üç gün zarfında beş günlük erzakıyla kıtalarına katılmayanlar idam olunacak diyordu. Hukukçu zihnime sığmadığı halde bile bir askerlik şubesine müracaat ettim. Orada üç gün beklemeye mecbur kaldım, üç günlük müddet kaçmasın diye. Binaenaleyh bu gibi kanunların yapacakları tesirler, ani yapacakları tesirlerdir. Bu tesirle kaçan ve saklananlar toplanır. Efendiler, İzmir cephesi ilk defa teşekkül ettiği zaman düşmanın ilerlemesi üzerine kalplerinden kopan vatan hissi ile toplananlar vardı. Bu askerlerin disiplini temin edilmiş, muntazam bir idare altına alınmış, kaçanlar kıtalarına tekrar iltihak ettirilmişti. Bu şekilde kuvvetli düşman kütleleri karşısında Aydın'a girerek düşmanı püskürtmüşlerdi. İzmir cephesindeki bu tesir, yavaş yavaş zamanın tesiriyle yıkılmıştır ki bu tesir de Ferit Paşa Hükümetinin Yunan Hükümetiyle ittifakıdır. Eğer Ferit Paşa'nın Yunan kuvvetleriyle ittifakı olmasaydı ve onun zalim ve yıkıcı propagandası asker arasına girmeseydi bugünkü cephelerimizin vaziyeti, Antep cephesinin vaziyeti gibi olacaktı. 65

66 Düşman tarafından gelen propaganda ile İstanbul'dan kopan propaganda onların ruhuna girmiş ve onların maneviyatını sarsmıştır. Maneviyatı sarsılan bir asker için gelenleri idam etmekten bile kaçınmışlardır, çünkü elimizde onları idam edecek bir kanun yoktu. Binaenaleyh cephelerdeki en büyük tesir, ikaz kuvvetinin azalması ve Ferit Paşa Hükümetinin lanetli tesiridir. Onun için bu lanetli tesirin önüne geçmek ve asker arasındaki disiplini temin etmek için bu kanuna ihtiyaç vardır. Bu kanunla biz sadece firar edenleri değil, cephelerinde askerlerini tutmayan, onların gıdalarına, elbiselerine bakmayan, kaçtığı zaman onları saklayan, onlara vazifelerini ihtar etmeyenleri de düşündük. Esas maksat halkın saadetini temindir. Bu halkın saadeti için yapılmıştır. Şimdiye kadar köylülerimiz, hamiyetli bir kanun, bir hükümet, bir kuvvet görmemişlerdir, işte bu kanunla onları himaye etmek istedik. Değişiklikte de bu esası gözettik. Değiştirdiğimiz maddede firarilerin evlerini istisna tutuyoruz. Emlak ve malları üzerinde haciz salahiyetini yalnız istiklal mahkemeleri için kabul ediyoruz. Önüne gelen bir karar ile haciz yapamayacak. Binaenaleyh artık bu madde herkesin kabul edebileceği bir şekilde yapılmıştır. Bu değiştirilen maddelerin kabulünü teklif ederim. VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, ceza suça göre verilir. Suçu işleyene de suçlu denir. Binaenaleyh suçlu olmayan bir kimseye ceza vermek ne aklen, ne şeran, ne mantıken caiz olmaz. O halde Hükümetin teklif etmiş olduğu madde ret olunmalıdır. Ben firar ediyorum, benim ailemin ne kabahati var? (gürültüler, o mesele halloldu sesleri) Müsaade buyurun, ondan vazgeçtim. Malların müsaderesi meselesi bu Hükümette bir zaman ortaya çıkmıştı. (müsadere yok sesleri) Haciz var efendiler. Hacizle müsadere birdir. Mallarını almıyor musun? Elinden alıyoruz. Müsadere bu Hükümette bir zaman olmuş, fakat ne gibi fenalıklara sebep olduğu herkesçe malumudur. Hükümet aciz ise, doğrudan doğruya acizim desin, değilse mala, eşyaya taarruz etmesin. 2.Madde doğru, yalnız tekrar şartıyla doğru. Cepheye gidip defalarca firar etmiş ise evet idam olunsun. Hükümet firar etti diyerek şu zamana kadar devlete, millete hizmet etmiş ve ömrünün çoluğunun, çocuğunun nafakasına harcamış, bunları alıp sürgün etmek ve onları sefil etmek, berbat ve perişan etmek kötü neticelere sebep olacaktır. Efendiler iyice dikkat etmeli, seferberliğin başında herkes seve seve askere gidiyordu. Seferberliğin yarısından sonra bu firarlar adet oldu. Bu firarların sebebini bulmalı, sebebi itaatsizlik değildir. Millet itaat ediyor. O idaresizliktir, itaatsizlik değildir. MUSTAFA LÜTFÜ BEY (Siverek): İdaresizlik! VEHBİ EFENDİ (Devamla): İdareyi temin etmek lazımdır. Efendiler maiyetindeki askerleri firar eden subaylara sormalı, askerleri neden firar ediyor? Firar edip gelenleri dinlemeli. Anasına, babasına, ırz ve namusuna sövülüyor. Dünyada olmadık hakaretlere maruz kalıyor. Herif diyor ki ben dinim için, ırz ve namusum için gidiyorum. Mademki ırz ve namusum ayak alında gezecek, asılırım da gitmem diyor. Bunu ıslah etmeli. Yalnız askerlere kabahat bulmamalı. Onları idare edecek subayları da ıslah etmeli. 66

67 HÜSEYİN BEY (Elazığ): Onlar da dahildir. VEHBİ EFENDİ (Devamla): Onlar ceza görmez. Onların izi kaybolur. Onları himaye edenler var. MUSTAFA BEY (Tokat): Siz talebelerinize karşı hiç fena söz söylemediniz mi? VEHBİ EFENDİ (Devamla): Sonra malının yarısı Hükümet adına kaydolunacak. Bu kadar şeriata muhalif bir mesele olamaz. Böyle bir kanunun bu Meclisten çıkması katiyen uygun değildir. Sonra efendiler firarinin ailesinin elinden malını alıyoruz, ailesini köy ve mahalle ihtiyar heyetlerinin eline bırakıyoruz. Düşünün, mahalle ihtiyar heyetlerinin vaziyetini. Sorarım her birinize, vicdanınıza, bu olur mu? (olmaz sesleri) Onlar bakmazlar, efendiler, bakmazlar. Esaslı düşünmeli, halkı kendimizden memnun etmeliyiz, iyi idare teşkil etmeliyiz. Bugün herkes askerdir. (alkışlar) Kimse ırzından emin değil, malından emin değil, canından emin değil, bir köyden bir köye gidemiyor. Sonra onun namusuna tecavüz olunuyor. Orada birçok hakarete uğruyor. Efendiler bunların çaresine bakmalı, iyi bir idare yapmalı. Böyle kanun yapmakla Meclis iş gördüm zannetmesin, kanun çok bizde. Eğer kanun lazımsa eski kanunlar bile çok bize. Her şeye bir kanun olmaz. Bunlar iş değildir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim bütün milletin ve onların temsilcisi olan bizlerin ittifak ve itiraf ettiğimiz bir hakikat var. Nazarımızda milli ve hakiki kıymeti olmayan ve hatta mevcut milletler içinde numarası sıfırdan aşağı olan bir milletle karşı tarihi mevcudiyete sahip bizler rezil ve maskara olduk. Rezil ve maskara olmanın ruhumuza verdiği azabın tesirinde bir daha rezil ve maskara olmamak vazife ve mecburiyetini hissettik. O sebeple bu kanunu yapmaya karar verdik ve maddelerin müzakeresine başladık. Şimdi vazifemiz maddelerin tatbik kabiliyeti vardır, yoktur şeklinde itiraz değil kabul edilen ve tedavisi icap ettiği tasdik olunan hastalık acaba bu şekilde tedavi olunur mu diye her birimizin bir doktor gibi nabza el vurmamız lazımdır. Muhterem Hocamız Vehbi Efendi Hazretleri mevcut ve herkesçe belli olan kötü idareyi izah ettiler. Şimdi bir arkadaşımızın dediği gibi, altı yüz seneden beri kötü idare vardır. Fakat iyi idare tesis olunamamıştır. İyi idareyi tesis edeceğini zannedenler, kötü idareyi tesis etmişlerdir. Acaba kötü idare vardır demek bizim üzerimizdeki vazife ve mesuliyetin yükünü hafifletir mi? HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Asker o zaman kaçıyor muydu, efendim? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Şunu arz edeyim, üç buçuk sene müşavirliğimde bütün asker firarilerinin firar sebeplerini tamamıyla iyi bilirim. Mesele burada efendim. Binaenaleyh, şimdi biz asırların biriktirerek getirdiği fenalıkların neticeleri önünde boğazlaşıp dururken, acaba bunu kökünden halledecek zamanda mıyız rica ederim? Kendi milli, kendi ahlaki noksanlarımızdan bahsedelim. Herhangimizin bugün ferden cehaletimize kanaatimiz yoktur. Biz bunları imha ederek lazım olan irfanı alabilir miyiz? Nerede kaldı ki bu meseleye bir gün, iki gün, iki saat kafi gelebilsin. Biz bugün Yunan gibi bir düşman karşısında bulunuyoruz. Biz bugün bu meseleyi halledeceğiz ve bunu kökünden halletmek vazifemizdir, fakat diğerleri 67

68 bugün değil. Bugün buna kalkarsak mektepler, medreseler hakkında milletin ruhunda inkılap husule getirilecek kadar derin ve esaslı bir teşkilata teşebbüs etmek vazifemiz olmakla beraber bizler bunlara teşebbüs edenken zannedersem, Yunan kendi adımlarını geri almakta devam etmeyecek. Onlar bizim bu kürsüdeki laflarımıza bakmazlar. O kendi milli emelinden, bizi öldürmek isteyen emelinden vazgeçmez. Dert şudur, cepheden firara sebebiyet verenlerin cezasını vermek hususu bugün bulunabilecek acil tedbirlerin en mühimidir. Öyle bir kanun yapalım ki cepheden firar edenleri, cepheden firarı kolaylaştıranları ve cepheye sevk etmek için gönderilenlerin sevklerini ihmal göstermek suretiyle cepheyi zayıflatanları cezalandıralım. Onlara şimdiye kadar gördükleri yanlış yoldan, hakikat yolunu göstermek vazifesini üstlenelim. Şimdiye kadar gördüğümüz ve hepimizin kafasına yerleşmiş bir vasıta ile buna muvaffak olabiliriz ki bu da ruhlarda heyecan uyandırmaktadır. Cezayı verecek heyetler şimdiye kadar bildiğimiz gibi harp divanları ve mahkemelerdir. Bu heyetler iyi iş çıkartamıyorlar. İcraat istiyoruz, şiddetli ceza istiyoruz, fakat bunu verecek ne bir harp divanımız vardır, ne de mahkememiz. Ne istiyoruz efendim? İstiyoruz ki Bugün Türkiye'de bir milli hareket olduğu anlaşılsın. Bu milli hareket cesaret, celadet, şiddet ve mukavemet ister ve diyoruz ki bu milli hareketin timsali, ruhu ve abidesi, Büyük Millet Meclisidir. İlan ediyoruz ki bu milletin ruhuna tesir edecek, bunun üstünde bir kuvvet yoktur. O halde memlekette müdafaa, mukavemet ve meşruiyet kuvvetlerini temsil eden bu heyet kendi içinden canlı, ruhlu üyelerini ayırsın, kendi maksadının meydana gelmesine kadar çalışsın ve muvaffak olsun. (alkışlar ve bravo sesleri) Mahkemeler, harp divanları muayyen zamanların adamlarıdır, onlar amirlerinden aldıkları emre göre hareket ederler. Biz memur değiliz, amirleriz. Kendi maksadımızı kendimiz ifa etmek kaidesini takip edelim. Cephelere gönderelim ve diyelim ki salahiyetiniz şunlardır. Rica ederim beyefendiler, bir dakika için alıştıklarımızdan vazgeçelim. Vergi alıyoruz, askerlik ilan ediyoruz, icabında kanunlar çıkartıyoruz. Bugün nasıl birbirimizin vicdanlarımızdan, kanaatlerimizden emin isek, cepheye ayıracağımız arkadaşlarımızdan da emin olalım. Efendiler, kati icraat ve kati azim lazımdır. Üyeleri biz tayin edelim, reisleri bizden olmak üzere içimizden seçelim. Diyelim ki azizim işte cephe, işte millet, işte siz... Siz, geriden gelip ileriye sevk edecekleri sevk edin. İşte bu hususta bir önerge takdim ettim. Eğer arzu buyrulursa tamamı kabul olunan bu kanunun maddelerine bu önergem de katılsın. Önergem şu... TBMM Başkanlığına Gerekçesini şifahen arz edeceğim aşağıdaki teklifim kabul olursa firar sebeplerinin önüne geçilebileceğini zan ve tahmin ediyorum. Saruhan Mebusu Refik Şevket CEPHE FİRARİLERİ HAKKINDA KANUN Madde 1. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine dâhil olup da firar 68

69 edenler veya her ne suretle olursa olsun firara sebebiyet verenler, firarları yakalama ve sevkinde ihmal gösterenler, firarileri yiyecek ve giyecek temin edenler hakkında idari ve askeri mevcut kanunların hükümlerine ve icabına göre ve diğer cezai hükümlere göre hüküm ve infaz etmek üzere Büyük Millet Meclisi üyelerinden istiklal mahkemeleri teşkil olunmuştur. Madde 2. Bu mahkemelerin üye adedi yedi olup, Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilir ve içlerinden en fazla oy alan reis olur. Madde 3. Bu mahkemelerin adedini ve mıntıkalarını Hükümetin teklifi üzerine Büyük Millet Meclisi tayin eder. Madde 4. İstiklal mahkemelerinin kararları katidir. Madde 5. İstiklal mahkemelerinin emir ve kararlarını tatbik etmeyenler ve tatbikince ihmal gösterenler bu mahkemeler tarafından muhakemeye alınır. Madde 6. Her istiklal mahkemesi katip ve müstahdemin maaşı yüz lirayı geçmeyecektir. Madde 7. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 8. Bu kanunun yürürlülüğüne Milli Savunma, Maliye, İçişleri, Adalet vekilleri vazifelidir. VEHBİ EFENDİ (Konya): Sen beni ve ben de seni tanıyoruz, birbirimizin sözünü dinleriz. Fakat asker hakkında bu yoktur. Subaylar hakkında vardır. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Vehbi Efendi arz edeyim, firara sebebiyet veren subay, asker, kumandan hepsi hakkındadır. Eğer bizim kendi arkadaşlarımıza da itimadımız yoksa kendi kendine yaşamak hakkımız değildir. Üyeler mebustur. Burada çalışacağına orada çalışsın. Bu kanun bu şekilde dikkate alınsın. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, şekle ait bir şey arz edeceğim. Malumunuz dün 1.Maddenin müzakeresinin yeterliliğine karar verdik. Değişiklik önergeleri dikkate alınarak Komisyona gitti. Yalnız değişiklikler üzerine müzakere cereyan ederken ikinci bir değişiklik karşısında kaldık. Eğer, müzakeremiz dün Komisyona gidip bugün gelen şekil üzerine olacaksa söz yalnız önergeyi mütalaaya alanlara aittir. Refik Şevket Bey'in şimdi okunan önergesini de oylarınıza arz edeceğim. Mütalaaya alındığı takdirde yeniden umumi müzakere açacağız. (hay, hay sesleri) Bunu, bu teklifi müzakere olmak üzere mütalaaya alanlar el kaldırsın. Mütalaaya alındı. O halde şimdi umumi müzakere açıldı. Efendim, sözleri sıra ile kaydettik. Refik Şevket Bey'in mütalaasına ufak bir cevap vermek üzere Vehbi Efendi Hazretleri söz istediler. VEHBİ EFENDİ (Konya): Refik Şevket Beyefendinin bu önergesi kabul olundu. Fakat buna dair bir iki şey soracağım. Bu istiklal heyeti asker alma işlerine çalışa- 69

70 cak mı? (hayır sesleri) Cephelerde bulunacak, harbe nezaret edecek mi, etmeyecek mi? (hayır sesleri) O halde memleket içindeki mahkemeleri lağvedelim, ben de inanıyorum ki bizim mahkemeler iş görmüyor, Ben de kaniim ki mahkemeler kabir azabından beterdir. (olmaz sesleri) Mademki böyledir, bunları lağvedelim, diyeceğim budur. (gürültüler) MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Komisyon Refik Şevket Bey arkadaşımızın mütalaasına iştirak eder ve teşkilat esasının da itibara alınmasını Yüce Heyete teklif eder TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim lütfen iki önerge birleştirilsin ve Komisyona gönderilsin. (hayır, hayır sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim. Şimdi dikkate alınan önergeyi kanun tasarısı ile Komisyona verdik. Neticede Yüce Heyet hangisini arzu ederse onu oya arz edeceğim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): O halde efendim, Yüce Heyetinize teklif ediyorum. Komisyona ben de gideyim, beraberce tanzim ederek size verelim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Buna Komisyon da muvafakat etmiştir. Efendim, gündeme devam ediyoruz. ÖMER LÜTFÜ BEY (Amasya): Firari kanunu hakkında sonra mı söz söyleyeceğiz? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, kanun tasarısını dikkate alınan teklifle beraber birleştirilmek üzere Komisyona verdim. (Gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçilir ve bir süre sonra...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Firariler hakkındaki kanun Komisyonda değiştirilerek Divan Reisliğine verilmiştir. Aciliyeti olduğu için müzakeresini tamamlayacağız. Müzakeremiz 1.Maddededir. CEPHE FİRARİLERİ HAKKINDA KANUN Madde 1. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine dahil olup da firar edenler veya her ne suretle olursa olsun firara sebebiyet verenler, firarları yakalama ve sevkinde ihmal gösterenler, firarileri yiyecek ve giyecek temin edenler hakkında idari ve askeri mevcut kanunların hükümlerine ve icabına göre ve diğer cezai hükümlere göre hüküm ve infaz etmek üzere Büyük Millet Meclisi üyelerinden istiklal mahkemeleri teşkil olunmuştur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu 1.Madde hakkında söz alacak var mı? 70

71 (On milletvekili konuştu. Söylenenler iki gün boyunca konuşulanların aynıydı. 1.Maddenin görüşülmesi tamamlandıktan sonra bir değişiklik önergesi verildi ve reddedildi. Madde Komisyondan geldiği şekliyle kabul edildi. Sonra 2.Madde okundu.) Madde 2. Bu mahkemelerin üye adedi beş olup, Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilir ve içlerinden en fazla oy alan reis olur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, kabul edeceğimizi bilsem, bir arkadaş göndermeliyiz. Bu kadar az üyesi olan Meclisimizden bu kadar çok üyenin gitmesi katiyen uygun değildir. Beş yerine üç üyenin kabul edilmesini teklif ederim. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim, bu İstiklal mahkemelerine birer savcı da verilmesi lazımdır. Binaenaleyh bu hususun dikkate alınmasını istirham ederim. BESIM ATALAY BEY (Kütahya): Fevkalade zamanlar, fevkalade tedbirler icap ettirir. Ben bu kanuna şiddetle taraftarım. Hatta bu kanunun talep ettiği cezaları da az görüyorum. Eğer biz bu mücadelede gayretimizle şiddetle hareket etmezsek mağlup olacağız. Eğer bütün kuvvetimizi sarf edersek galibiyet bizdedir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hamdi Bey savcı bulunsun dediler. Zaten biz burada Millet adına bulunuyoruz. Hariçten bir adamı savcı yapmaya lüzum yoktur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, girişmiş olduğumuz bu büyük mücadelenin içinden çıkabilmemiz için hiç şüphesiz Milletin ruhundaki sinirlerden istifade etmek lazımdır. Milletin sinirlerini tahrik etmek de bu Millet Meclisinin vazifesidir. Firarın sebepleri pek çoktur. Efendiler istiklal mahkemelerinin vereceği cezalar bugün icra edilmiyor değildir. Bilakis mesul olmayanlar tarafından arzu edilmeyen bir şekilde, hukuksuz olarak bizim haberimiz olmadan icra ediliyor ve belki binlerce vatandaşımız idam ediliyor. (doğru sesleri) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Mebuslar mesul müdür? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Mesuldür evet. Biz bu çatının altına girdiğimiz tarihten itibaren Milletin mukadderatından mesulüz. Eğer bu muazzam işi de beceremezsek, Millet bilhassa bizleri de asmalıdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kâfi görenler el kaldırsın. Kâfi görüldü efendim. Değişiklik önergeleri var. TBMM Başkanlığına 2.Maddedeki üye adedini gösteren "beş" yerine "üç" denilmesini ve "fazla oy alan üye reis olur" ifadesinin yerine "bu üç üyeden biri reis seçilir" ifadesinin konulmasını teklif ederim. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi 71

72 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bunu mütalaaya alanlar el kaldırsın. Efendim, mütalaaya alındı. MUSTAFA NECATİ BEY (Milli Savunma Komisyonu Raportör Üyesi): Komisyon üyelerin üçe inmesini kabul ediyor, efendim. Şimdi efendim, bu üç kişiden acaba reisi biz mi seçelim, yoksa arkadaşlarımız içlerinden birisini reis mi yapsın? Onun için içlerinden biri kendileri tarafından reis seçilir şeklinde yapıyoruz, icabında reis hasta olur, sesli kısılır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim maddeyi bu değiştirilmiş şekliyle kabul edenler el kaldırsın. Kabul edildi, efendim. Maddenin kabul edilen son şekli şöyle oluyor. Madde 2. Bu mahkemelerin üye adedi üç olup, Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilir ve içlerinden biri kendileri tarafından reis olur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Üçüncü maddeye geçiyoruz. ( ve 8. maddeler okundu, söz alan olmadı ve değiştirilmeden kabul edildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): 9.Maddeyi oylarınıza arz ediyorum. (Büyük Millet Meclisi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Büyük Millet Meclisi vazifelidir şeklinde kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Maddenin kabul edilen son şöyledir. Madde 9. Bu kanunun yürürlülüğüne Büyük Millet Meclisi vazifelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kanunun tamamının kabulü için ad okunarak oya konulması teklif edildi. Önergeyi verenler tekliflerinde ısrar ediyorlar mı? (hayır, hayır sesleri) Kanunun Tamamını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Büyük çoğunluk ile kabul edildi (alkışlar) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Allah bu Meclise basiret insan etsin. 1 (On beş gün sonra, 26 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bir teklif vardır, Antalya Mebusu Rasih Efendi ile arkadaşının İstiklal Mahkemeleri Kanununa bir madde ilavesine dair kanun teklifi. Katip Bey okuyacak. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (11 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 72

73 TBMM Başkanlığına Gerekçesini şifahi olarak izah edeceğimiz aşağıdaki maddenin İstiklal Mahkemeleri Hakkındaki Kanunun 1.Maddesine ilave olarak kabulü ve acilen müzakeresi teklif olunur. 25 Eylül 1920 "Kanunlarla ordu kumandanlarına verilen salahiyet saklı kalmak üzere Vatan ve Hilafet'in kurtarılması ve istiklali için mücadele eden Büyük Millet Meclisinin emel ve maksadına aykırı olarak düşmanın maksat ve menfaatini gözetme yollu teşvik, tahrik ve fesatta bulunanlar, memleketin maddi ve manevi menfaatlerine her ne şekilde olursa olsun azaltmaya teşebbüs edenler ve düşmanlar hesabına askeri ve siyası casusluk edenlerle, 29 Nisan 1920 tarihli Vatana Hıyanet Kanununun maddelerinden dolayı şüpheli bulunanların muhakeme ve hüküm salahiyeti istiklal mahkemeleri teşekkül eden mıntıkalarda bu mahkemelere verilmiştir. Halen bidayet mahkemelerinde bulunan davalar istiklal mahkemelerine devredilmeyip bidayet mahkemeleri tarafından neticelendirilecektir." Konya Mebusu Refik Antalya Mebusu Rasih 73 Cebelibereket Mebusu İhsan RASİH EFENDİ (Antalya): İstiklâl Mahkemeleri Kanunu müzakere olunurken bazı yanlış anlaşılmaların çıkabileceğinden bahsedildi. Acaba kolordu kumandanları kendilerine ait salahiyetlerle bu mahkemelere müdahale ederler mi? Onun için teklif ettiğimiz bu ilave maddede şu kaydı koyuyoruz ki kanunlarla ordu kumandanlarına verilen salahiyet saklı kalmak üzere, diyoruz. Bundan maksat da budur. HAŞİM BEY (Çorum): Hangi maksattır o? RASİH EFENDİ (Antalya): Kanunlarla kendilerine verilen salahiyete aittir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu) : İzahat verilsin. RASİH EFENDİ (Devamla): İstiklal mahkemelerince verilecek karar yalnız firar edenlere ve firara sebep olanlara ait idi. Şimdi teklif ettiğimiz madde ile mahkemelerin salahiyetlerini biraz daha genişletiyoruz. Zannediyorum bu da lazım. Çünkü bütün mesuliyeti üzerine alan Yüce Heyetiniz işe daha yakından tetkik ve takip etmezse, olur ki hiç birimizin arzu etmediği bazı hadiseler ortaya çıkar. Kendisini temsil edecek olan heyetlerin, Yüce Heyetiniz adına bunlara alaka göstermesi zannederim daha uygundur. Bu sebeple bunu ilave olarak teklif ediyoruz. HAŞİM BEY (Çorum): Bundan hiç bir şey anlaşılmıyor. REFİK BEY (Konya): Mademki biz milletimizi içinde yaşadığı tehlikeli anlardan kurtarıp istiklalini temin etmek, vatanımızı ve Halifemizi kurtarmak azmi ile buraya toplandık, bunun için ne lazımsa yapmakta bir an tereddüt etmeyeceğiz. Bunun için Vatana Hıyanet Kanununu ve İstiklal Mahkemeleri Kanununu kabul ettik. Ma-

74 lumunuz düşmanın bize karşı çevirdiği çeşitli silahlardan biri ve belki de en mühimi propagandadır. Memleketimiz baştanbaşa bir casus şebekesi arasında kalmıştır. Düşman her nereye girmiş ve her nerede de ufak bir muvaffakiyet elde etmiş ise mutlaka yapmış olduğu propaganda sayesindedir. Bu itibarla kanunun 1. Maddesine bu ifadenin ilavesine lüzum bulunmaktadır. VEHBİ EFENDİ (Konya): Hulasa olarak Refik Bey, bir şey sorabilir miyim? Kanun, Hilafetin vermiş olduğu hakları millete vermedi mi? Vur kara abalıya mı idi? Onların hakları yok mudur? Niçin onlara ayrıca kanun icat edilmiş değildir? Yalnız izah etmiş olduğumuz kanunlar ile ordu kumandanlarına verilmiş olan salahiyet diyor. REFİK BEY (Devamla): Yeniden bir salahiyet verilmiş değildir. (gürültüler, nedir o salahiyet sesleri) Biz diyoruz ki memleketimizin gerek manevi ve gerek maddi kuvvetlerini bir araya toplamak ve bunu zaafa uğratmamaktır. VEHBİ EFENDİ (Konya): Binaenaleyh bu kanun lazım değildir. (açık söyle sesleri) REFİK BEY (Devamla): Müsaade buyurun, açık söyleyecek bir şey yoktur. İstiklal Mahkemeleri Kanununu ordudan firar eden ve firarı teşvik eden suçları takip etmiş oluyor. Niçin yalnız asker firarilerini istiklal mahkemelerine veriyoruz da diğerlerini vermekten çekiniyoruz? Maksat gerek asker firarilerini ve gerek diğer suçları ve bilhassa bu teklifte tarif edilen cezai fiilleri doğrudan doğruya içimizden ayırdığımız arkadaşımızın üzerine yükletmek istemiyoruz. Başka maksat yoktur, efendim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hiç kimse yoktur ki memleketi işgalden kurtarmak için girişmiş olduğumuz mukaddes mücadelede bu lüzumu takdir etmesin. Yüce Meclisiniz bir Vatana Hıyanet Kanunu çıkardı. Yine Yüce Meclisiniz bir de istiklal mahkemelerini kurdu. Yasama kuvvetini fiilen eline almak azim ve iradesini gösterdi, haklarına sahip olmak lüzumunu ileri sürdü. (kime sesleri) Ben bugün yasama salahiyetini elime alarak memleketin mukadderatını da elime alıyorum ve istiklal mahkemelerini kabul ettiğim gün mesuliyet bana aittir diyebilirim. Fakat teklif edilen bu ilave madde bizi endişeye sevk ediyor. Üyeler üzerinde demin bir an gördüğüm tereddüt bundan ileri geldi ve geliyor. Ordu kumandanlarının salahiyetleri saklı olmak üzere, kaydına lüzum nedir? Buna neden hissedilmiştir? Ben bunu anlayamadım. Evet seferberlik zamanında yapılan birçok kanunlarla ordu kumandanlarına bazı salahiyet verilmişti. Seferberlik zamanında cephede, ordunun gerisinde, Hükümetten karar almak uzun müddet aldığından, ordu kumandanı mesuliyeti üzerine alarak firarilere ceza verebilirdi. Firarın önüne geçmek için bu gibi salahiyetler onlara verilmişti. Bu kanun İstanbul Mebusan Meclisinde kabul edilmedi, şimdi oradan bahsetmeye lüzum yok. Esasen ordu ve kolordu kumandanlarının sahip oldukları salahiyet tabii ki vardır ve bunun burada ifadesine lüzum yoktur. Vatan ve Hilafet'in kurtuluşu ve istiklali için diye, Büyük Millet Meclisinin emeline muhalif ifade yer almaktadır. Bu ifade Vatan Hıyanet Kanununun 1. Maddesinde vardır, buna da lüzum yoktur. Burada kastedilen, düşman maksadını destekler mahiyette tahrik, fesat, casusluk meselesidir. Bunun hakkında bir kanun 74

75 vardır ve bu kanunda kafi derecede cezalar vardır. Bu mahiyetteki suçluları istiklal mahkemelerine vermek doğrudur, bunda da arkadaşlarımla beraberim. Fakat bunlar birçok yanlış anlamalara sebep olabilir. Böyle gerekçe zikrederek bu şekilde bir ilavenin Yüce Meclisten çıkmasına katiyen razı değilim. (bravo sesleri) Evet, şunu itiraf etmeli ki bu bir kanun şeklinde tanzim edilmiş değildir. Bu, gerekçe raporu olmak üzere yazılmış bir şeydir. Onun içindir ki demin bu teklifin komisyona gitmesini istemiştim. HACİM MUHİTTİİN BEY (Karesi): Benim de bir teklifim var, onunla birleştirilecekti, birleştirilmedi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Hacim Bey'in bir teklifi varmış, evvelce Komisyona gitmiş, bununla birleştirilerek müzakeresi daha uygundur zannederim. Komisyondan istenerek beraber müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Komisyondan getirilerek beraber müzakere edilecektir. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Hatırlarsınız ki İstiklal Mahkemeleri Kanunu müzakere edildiği gün ben kanunun tamamına taraftar olmakla beraber, bunun Büyük Millet Meclisi üyelerinden kurulmasına aleyhtar idim. İdam edebilecektir. Halbuki bunun tatbikine imkan yoktur. Binaenaleyh neticede bu Meclisin kudreti zarar görecektir. Ben bundan dolayı itiraz etmiştim, maalesef kabul edilmemişti. Sonra ikinci bir teklifte bulundum, hiç olmazsa askeriye adına bu mahkemelerde birer savcı bulunsun, dedim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mevzu dahilinde konuşunuz. HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Biradan da maksadım... (mevzuya gel sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Sözünüz mevzu dahilinde, teklif hakkında olsun. Çünkü bu Kanun Yüce Heyetin kabul ettiği kanundur. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Ben onu tekrar teklif edecek değilim. Fakat bu mahkemelerin muhakeme edeceği askerleri kim teslim edecek, kumandanlar değil mi? RASİH EFENDİ (Antalya): Rica ederiz, oraya geçmeyiniz. Başka mesele. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Efendim, Meclisin kararını beğenmek istemiyor musunuz? HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Hayır efendim, yani kumandanlar bu vazifeden uzaklaştırılma, kumandanlarla istiklal mahkemeleri arasında birçok mesele çıkacaktır. Şimdi diyoruz ki kanunlarla kumandanlara verilen salahiyet saklı kalsın. Rica ederim, bu istiklal mahkemelerine verdiğimiz salahiyeti geri almak demektir. Bunu mademki kabul ettik, muhafaza etmek lazım gelir. Ben bunun için bir teklif vereceğim. Uygunsa istiklal mahkemelerinde kumandanlar adına askeriyece seçilecek birer savcı bulunsun. Kumandanlarla istiklal mahkemeleri arasında çıkabilecek ihtilaflar da bertaraf olur. İkincisi Vatana Hıyanet Kanununa göre verilecek 75

76 idam kararları Meclisin tasdikine bağlıdır. Halbuki bunu istiklal mahkemelerine verdiğimiz takdirde bu kanunun yürürlükten kaldırılması lazım getir. Bunun için ya bu kanunun yürürlükten kaldırılması veya vatana hıyanet suçlularının bidayet mahkemelerinde muhakeme edilmesini teklif eylerim. TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Efendiler, istiklal mahkemeleri teşkilatını Mecliste doğuran bir şey varsa, yolsuz idamlar, yolsuz bir takım yakmalar, yağmalar ve bunlar gibi şeylerdir. Bu da Orduyu firarilerden kurtarmak demek idi. Ordumuz, hepimizce mukaddes ve bütün subaylar muhterem kimselerdir. Hiç birisi hakkında kötü niyet besleyemeyiz. Efendiler malumunuzdur ki Trakya, İstanbul'dan gönderilen subaylar ile elimizden çıktı, ona şüphe yoktur. Bizim cephelerimize de böyle satılmış, satın alınmış subaylar girdiğinden, gireceğinden şüphemiz var. Bu subayların harekâtına, bu subayların zehirlemelerine karşı koymak için birinci sebep de bu kanundur. Şimdi kumandanlara verilen salahiyetin saklı olmak üzere kaydı, buraya zannedersem bir iyi niyetle konulmuştur. O da yaptığımız İstiklal Mahkemeleri Kanunu kumandanlara itimatsızlık hissi verdi zannederim. Lakin efendiler, bu kayıt istiklal mahkemelerini kökünden deviriyor. Çünkü ordu kumandanlarına verilen salahiyet, bir askere, subaya kadar cezaların onlar tarafından verilmesidir. İstiklal mahkemelerine ne kalıyor? Ancak tali meseleler kalıyor. Filan teşvik etmişti, filan tahrik etmişti, filan muhafaza etmişti, bir takım tali suçlara bakacak. Bu da ordu ile istiklal mahkemeleri arasında bir köprü kurmak ise başka bir yoldan kuralım. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): O başka yolu söyleyiniz. SÜLEYMAN SIRIRI BEY (Yozgat): Malumunuz ordu kumandanı, maiyetindeki her hangi bir kumandanı işlediği bir suçtan dolayı cezalandırabilir. Bunun için ordu kumandanı ile istiklal mahkemesi arasında ihtilaf çıkacak. MUSTAFA BEY (Giresun) Onun kolayı kanunu geri almalı. SÜLEYMAN SERRI BEY (Devamla): Suç işleyen subayı istiklal mahkemesine kim havale edecek? Buna dair bir açıklık yoktur. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bir Meclis var, bir ordu var ve bir millet var. Yani aynı maksadı, aynı hedefi gören, kalpleri, fikirleri, maksatları, mücadele yolları bir olanların arasında ihtilaf ve emniyetsizlik asla olamaz. Şayet böyle olmaz da bu kuvvet Ordu ve Meclis şeklinde ayrılırsa, bu hal daima ihtilaf getirir, ayrılık getirir. Halbuki biz ayrılık için değil, birlik için çalışıyoruz. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Sözde kalır, tatbikat zamanında. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Şimdi efendim, ordu kumandanının istiklal mahkemeleri dolayısıyla kendilerinin gerek teamül ve gerek kanuni şekilde sahip oldukları salahiyetlere tecavüz olacağına dair bir kanaat edinmek kadar tabii bir şey yoktur. Fakat rica ederim, istiklal mahkemeleri, kutsiyetini ilan ettikleri emellerine ne ile ulaşıyor? Herhalde yine milletten doğan ve onu mukadderatında bizzat amil olan Ordu ve Hükümet olacak değil mi? İstiklal mahkemesi seyyar bulunacak, 76

77 istiklal mahkemesinin yanında top, tüfek bulunmayacak, bulunsa bile yine oradan alacak. Rica ederim, benim hayatımı müdafaaya emin bildiğim Ordudan ben nasıl şüphelenmezsem, ordu da benden şüphelenmeyecektir. Aksi olursa, o da aksini düşünmekte elbette yüz bin defa haklı olur. HASAN BASRÎ BEY (Karesi): Bunu evvelce düşünmek icap ederdi. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Ordu da muntazam bir kaidenin bozulmasından endişe eder. Mesela ben de bir ordu kumandanı olsam, maiyetimde bulunan bir subayın durup dururken geçici olarak gelmiş bir mahkeme tarafından alınmasından müteessir olurum. Nitekim bir vali bulunsam, hiç haberim olmadığı halde defterdarımın istiklal mahkemesi tarafından bir hapse atıldığını haber alsam müteessir olurum. Çünkü o vali ve kumandan da benim kadar milli meselelerle alakadardır. NAFİZ BEY (Canik): O halde mesele hallolundu. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): O halde efendiler, mesele herkesin kanunen mevcut olan salahiyetlerinin bozulması şeklinde değildir. Ancak kanunen mevcut olan salahiyetlerinin kullanılmasının tayinindedir. Mesela Isparta'da bulunan bir istiklal mahkemesi orada bulunan bir mutasarrıfın maiyetindeki nüfus müdürünün şu kanuna göre suçlu bir halini görürse, acaba o istiklal mahkemesi oradaki polis memuruna bir yazı yazarak o nüfus müdürünü huzuruna mı getirecektir? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Getiremeyecekse dağılsın. Bu Meclis elbette getirecektir. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Bu kadar ısrarla düşünmeye lüzum yoktur. Bizler buraya devlet çarkını bozmak için değil, düzeltmek için geldik. O istiklal mahkemesi reisi yazacağı yazıda, mutasarrıf beyefendi maiyetinizde bulunan nüfus müdürünü mahkemeye gönderiniz, şayet göndermezse 2.Madde gereğince istiklal mahkemesinin vermiş olduğu bu emri yerine getirmeyen vali veya mutasarrıf hakkında da takibat yapabilir. Şimdi gelelim ordu kumandanlarına, onlara verilen salahiyet elbette saklıdır. Hiç bir kimse cephede harp esnasında, firar eden bir askeri, hatta bir onbaşının askerini, bir yüzbaşının emrindeki subayını öldürmek salahiyetini inkar edemez. İstiklal mahkemesi böyle bir hali haber aldığı zaman, sen bu cepheden kaçan neferi niçin öldürdün, biz bakacaktık diyemez. Bu Ordunun bir hakkıdır. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Bu kanun lağvoluyor öyle ise. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Müsaade buyurun, rica ederim. Kanunun ruhu, cepheden firar edenler hakkındadır. Demek ki Ordunun elinden kaçanlardır. Cepheden firar edenler, firar ettikten sonra arkasında kimse yoktur, ancak istiklal mahkemeleri vardır. Cephede bulunanlar firara sebebiyet verenlerdir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Cephedeki bir subay ise... 77

78 REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Kanun gayet açıktır, subay olsa da istenebilir. Cephedeki subayı isteyip istemeyeceğini takdir etmek hakimlik makamında bulunan şahsa aittir. Efendim, esasen en çok ifa edilecek vazife Kanunun ruhuna ve bilhassa 1.Maddesine dikkat edilecek olunursa maksadımızın, firarların önünü almak üzere arkada tehdit meydana getirecek bir vaziyet kurmak olduğu anlaşılır. Cepheden firar edenler, geride kendilerine güvenli bir yer bulamayacakları ve takip edilecekleri için elbette firar etmek istemeyecekler. Onun için bence bu teklif katiyen lüzumsuzdur. Ancak istiklal mahkemelerinin muhakeme usulleri, askeriye ve idare ile münasebetleri için bir tüzük yapılacaktır ve bunlar orada gösterilecektir. Şimdiki teklif evhamla kaleme alınmıştır. Bu katiyen doğru değildir. İstiklal mahkemelerinin en büyük taraftarı olduğum halde ben bu kanunun bu ilave ile hiç kıymeti olmadığını arz ederim. Mehmet Şükrü Bey arkadaşımız mevcut bu mesele Vatana Hıyanet Kanununda vardır, diyor. Yine kendilerine hasbıhal esnasında söyledik ki altı gün içerisinde birçok gürültü ile çıkardığımız Vatana Hıyanet Kanunu noksanlığını gösterdi. Esasen burada ilk toplanmamızın hakiki gayesini bilen acaba kaç kişi? (gürültüler) Bilmem kaç kişidir? (hepimiz biliriz sesleri) Gayet tabi Beyefendi. Umumi sözlerle tabiatıyla oturup da burada laf etmedik. BİR MEBUS BEY: Tam manasıyla bilmeyen iştirak edemez. Hepimiz biliriz, şahsi haklara tecavüz ediyorsunuz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Karşılıklı konuşulmasın, efendim. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Müsaade buyurun, izahat vereyim. Saltanat ve Milleti esaretten kurtarmak maksadıyla hepimiz buraya geldiğimiz zaman, ilk toplantıda Mustafa Kemal Paşa tarafından verilen izahatı kaçta kaçımız biliyordu. Demek istediğini odur. Hatta bakınız efendim, bu kanunu yaptığımız zaman vatana hıyaneti nasıl tarif etmiştik? Büyük Millet Meclisinin meşruiyetini tanımayanlara, isyanlara ait değil midir? Ben hala bundan istifade edilmediğine inanıyorum. Onun içindir ki bu zamanda meydana gelen çeşitli hadiseler, tahrikler ve fesatlar Vatana Hıyanet Kanunu içerisine giremez. Mesela bir misal söyleyeyim. Yeni Dünya 1 isminde bir gazete var, bu gazete bir makale yazıyor. Mesela Büyük Millet Meclisi aleyhine yazı yazıyor, fakat hiç bir zaman isyan etmiyor. İşte bu Büyük Millet Meclisinin manevi nüfusunu kırıyor. Öyle kırıyor ki zannetmem ki Yunanlıların arzula yılında Eskişehir de Çerkez Ethem'in parasıyla çıkarılan ve kendisini İslami Bolşevik Gazetesi olarak tanımlayan günlük siyasi gazetedir. Mustafa Kemal Paşa'nın isteği üzerine gazete bir süre sonra Ankara da yayımlamaya başladı ve resmi Türkiye Komünist Fırkası'- nın bir yayın organı haline geldi. Bir süre sonra da gazete kapatıldı, matbaasına el konulup Hakimiyet-i Milliye gazetesine verildi. 78

79 rından daha aşağı bir şey yapmış olsun. Mesela Halk Zümresini 1 ele alarak işlerini, güçlerini bırakmışlar, milletin kesesinden para alıyorlar diyor. Yani biz burada hiç millet menfaatine görülmüyoruz, ancak kendi kesemizi dolduran adamlarız. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Bunu yapan Ajans'tır. Ajans her tarafta yayınladı. O da yazıyor, hata kimin? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Bir kanun teklif etseniz de basını kaldırsanız iyi olur. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Bu vaziyet karşısında Büyük Millet Meclisine isyan bahis mevzu olmadığına göre, böyle kendi aleyhimize, bilhassa birliğin lazım olduğu bir zamanda harici ve dahili gözlerin garazkar... FERİT BEY (Maliye Vekili): İstiklâl mahkemesine... REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Tabii değil mi efendim? Bu şekilde tahriklere ve teşviklere lakayt kaldıkça elbette Vatana Hıyanet Kanununa lüzum yoktur. Sonra Mehmet Şükrü Bey diyor ki casusluk meselesi askeriyeye aittir ve bunun için de bir kanun vardır. Bilhassa ben bu hususa dikkat ettim. Düşmana top miktarını bildiren, kalenin anahtarını teslim eden, bu gibi suçlar askeriyeye ait şeylerdir. Halbuki casusluğun içimizde, yani memlekette rica ederim korkuyorum, zira söz söylemek zor oldu, Memlekette eskisi gibi değil, pek fena ve zararlı bir şekilde cereyan ediyor. En ufak bir misal olarak kahve muhabbetlerinden birini söyleyeyim. Osmanlı üniformasını giyimli bir subayın bu kanun münasebetiyle söylediğini bir arkadaşım bana aynen hikaye etti. -İşte bunlar istiklal mahkemeleri halinde gidecekler, Orduda bulunan kumandanları cezalandıracaklar. Ben bundan sonra subaylık mı ederim? Arkadaşlarımı teşvik ederim, vazifesini ifa ettirmemeye çalışırım....bütün subayların böyle düşünmediklerini bilirim. İçlerinden birisi halkın huzurunda böyle söylemekle, bunun dilini kurutmaktan bir şey çıkmaz. Çünkü hep böyle değildir. İşte ancak bir tane yahut iki tane çıkar. Sonra efendim yalnız subay deyip geçmeyelim, sivillerde de mevcuttur. Bunu söylemeye lüzum yoktur. Fakat en çok 1 Büyük Millet Meclisi nde bazı milletvekilleri Sovyet İhtilalını kendilerine örnek alarak Anadolu da da buna benzer bir düzenin kurulmasını istemekteydiler. Halk Zümresi bu düşünce içerisindeki milletvekillerinin oluşturduğu bir gruptur. Mustafa Kemal Paşa nın sosyalizme karşı, fakat kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin doğrudan halka verilmesini öngören halkçılık yanlısı olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti nin ideolojisini Mecliste ortaya koyması bazı milletvekillerinin halkçılık düşüncesi etrafında örgütlenmelerine imkan vermiştir. Bu grubun meclisteki üye sayısı altmış, yetmiş milletvekili olarak belirtilmiştir. 79

80 kendilerinin canları uğraşan subay arkadaşlardan istediğimiz, beklediğimiz şey, fazlasıyla azimkar ve vazifelerinde cesaretli olmalarıdır. Onun için diyoruz ki geniş salahiyete sahip, tahrik ve fesat ne şekilde olursa olsun ve kimin tarafından gelirse gelsin, cezasız bırakmayacak bir yüce kuvvet lazım. Onun içindir ki Mehmet Şükrü Bey arkadaşımızın söylediği kanun buna kafi değildir. Süleyman Sırrı Beyin vatana hıyanet hakkındaki teklifi vardır. Mademki istiklal mahkemeleri bu işlere bakıyor, gittikleri yerde ayni vazifeyi görebilirler. Ancak hususi bir tüzük ile askeriyenin mahkemelerle münasebetini tanzim etmeyi uygun görüyorum. Vatana hıyanet suçlarına da istiklal mahkemelerinin bakması uygundur, efendim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Refik Şevket Bey arkadaşımız, istiklal mahkemeleri cephelerin gerilerinde vazife ile mükelleftir, dediler. Hayır arkadaşlar, bu böyle değildir. Ben ordu kumandanlarının, kolordu kumandanlarının, tümen kumandanlarının bu Meclisçe alınan kararları infaz ettirmeyecek kadar cüret göstereceklerine inanmıyorum. Çünkü bu Yüce Meclisin mevcudiyetiyle ordu ve kolordu kumandanları da bizim kadar alakadardır. Bizim verdiğimiz kararları onlar ifa etmezlerse efendiler memleket yıkılır ve dağılır, virane halini alır ve onlar da bizim gibi ezilir. Binaenaleyh kumandanlar bu Meclisin alacağı kararları infaz edemem diyemezler, böyle salahiyet hiç kimsede yoktur. Bu 1.Maddeye ayrıca bir fıkra ilavesine lüzum yoktur, mana yoktur. (zaten onlar muvafakat etti sesleri) Bilmiyorum, muvafakati işitmedim. Ordu kumandanları, diğer kumandanlar, bu memleket istikbalinin, bu gibi hareketler karşısında kararlılıklar göstereceğini ve Meclisçe meşruiyet dairesinde alınan kararların memleket için iyi olacağını takdir eden insanlardır. Onun için bu teklifin reddi lazımdır. Aynı zamanda Refik Şevket Bey'in izahat verdiği gibi, yalnız cephe gerisinde değil, her tarafta memleketin müdafaasını temin için çalışan kuvvetlerin arkasında çıkacak mikropları ezmek hakkını istiklal mahkemeleri sahiptir. Başka bir şekilde yapacak iseniz buna da bir fatiha okuyunuz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz Tunalı Hilmi Beyindir. Sözünüzden vaz mı geçtiniz? TUNALI HİMİ BEY (Bolu): Vazgeçtim. İHSAN BEY (Cebelibereket): Bugün İstiklal Mahkemeleri Kanununa ilave olmak üzere teklif edilen bu madde zaten o kanunun hedefidir, başka hiç bir şey değildir. Burada baştan okunduğu zaman nihayete kadar görülüyor ki Ordunun kuvvetini artırmak ve belki pek mukavemetsiz olan vatanımızı çiğneyen düşmanların bir an evvel atılmasını temin edecek kuvveti orduya vermek gayesidir. Yalnız arkadaşlar bir şeye dokunuyor ve diyorlar ki kanunlarla ordu kumandanlarına verilen salahiyet ne demektir? Bu, gayet tabii bir şeydir. Çünkü efendiler bilirsiniz ki memleket yer yer taksime uğradığı, istiklalimiz çiğnendiği bir zamanda, memleketin kurtarılmasına çalışmış olan Yüce Heyetinizdir ve en evvel koşan ve belki sizden daha fazla yaklaşan askerlerdir. Biz altı senelik her türlü mahrumiyetlere rağmen, muhtelif cephelerde ve adetçe çok fazla düşmanlara karşı kahramanca harp ettik. Askerle- 80

81 rimizin yarıdan fazlasını toprağa gömdük. Gösterdiğimiz bu fedakarlığa karşı vatanımıza uzatılan bu haince el ile size ve bütün İslam aleminin istiklaline vurulan bu darbeye uzaktan bir seyirci gibi kalamayız. Kanımız, canımız bu vazifeyi ifa edecek kadar yerindedir. Ateşi toparlayınız, biz size en evvel koşacağız, dediler ve çalıştılar. Rica ederim, hiç bir devletin gösteremediği bu büyüklüğü, o mahrumiyetler içerisinde bu kahraman ordu ve onun hakikaten fedakâr kumandanları bu şekilde zan altında bırakmaya ne mana vardır? Ordu bu mukaddes maksat etrafına en evvel koşmamış olsaydı Yüce Heyetiniz buraya toplanabilir miydi? Biz bu kanunla Orduyu zararlı ve tehlikeli insanlardan kurtarmak, ordunun maksadına doğru zaferle yürümesini temin etmek istiyoruz. O halde en evvel dikkate alacağımız şey, bütün kumandanların mevcut kanunlarla salahiyetli oldukları vazifelerini tanımaktır. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): O halde bu mahkemelere lüzum yoktur. İHSAN BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, biz ne İstiyoruz? Ordu kumandanlarının tarihe ve millete karşı aldıkları vazife ve aldıkları vaziyette muvaffakiyetlerini temin etmek için onlara, millet de sizinle beraberdir, millet de sizin içerisindeki hainleri temizlemek üzere sizinledir, size yardım edecektir, diyoruz. Öyle değil mi efendiler? O halde ordu kumandanlarının hiç bir şekilde salahiyetlerine dokunmak hatırıma gelmez. Dokunduğumuz zaman, ordu kumandanlığını manen öldürmüşüz demektir. İçinizde askerlik edenlere soruyorum, kanunun kendisine verdiği salahiyeti elinden aldığınız zaman bir kıtayı idare etmeye muvaffak olabilir mi? Binaenaleyh bundan ürkütecek ne var? Ben bundan başka türlü bir mana çıkarmakta bir mana görmediğim gibi, bunun izahında da bir mana göremiyorum. Yalnız şunu arz edeyim, istiklal mahkemesi bir yerde teşekkül edecek, ne yapacak? Doğrudan doğruya kıtaya gidip filan asker kaçmış, filan subay kaçmış, veriniz, muhakeme edeceğim mi diyecek? Emin olunuz, bunu dediğiniz andan itibaren orduda bir kıta yoktur. Bu şartlar içinde içinizden hangi bir kumandan vazife edebilir? Yalnız firarından dolayı mahkemeye herhangi bir subay gelir veya her hangi bir kumandan gelir, tahkikatı başlanır, tahkikat esnasında bunun firarına sebep olan ikinci bir şahıs çıkar, alay kumandanı tabur kumandanı, onbaşı, çavuş, ne olursa olsun, o şahıs ordu kumandanından istenilebilir. Zaten ordu kumandanı, orduyu bu gibi adamlardan temizlemek taraftarıdır. Gayelerimiz birdir. Seve, seve bu şahsı bizim elimize verecektir. Bundan başka türlü manalar çıkarmaya hiç lüzum görmüyorum, (vermez sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Bunu katiyen hatıra getirmem. Kendim bizzat cezalandırırım. Çünkü salahiyetim dahilinde diye bilirim. BİR MEBUS BEY: Fakat cezalandırmazsa? SÜLEYMAN SIRRI BEY (Devamla): O halde istediğini verir, istediğini vermez, öyledir efendim. BİR MEBUS BEY: İdam cezası alan bir adamı... 81

82 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim rica ederim karşılıklı konuşulmasın. Söz atmadan söylemeyiniz. İHSAN BEY (Cebelibereket): Güya Ordu ile bizim aramızda birlik yokmuş gibi muhakeme ediliyor. Buna imkan yoktur. Ordu kumandanları bizim kadar mesuliyeti üzerine almıştır. Emin olunuz kendi namusunu, kendi şerefini, kendi şöhretini muhafaza için bizden daha kılı kırk yararlar. Onun için ben bu ilave maddenin kanuna ilavesiyle hemen mahkemelerin teşkil ve işe başlanmasını teklif ediyorum. Başka şeye lüzum yoktur. HAŞİM BEY (Çorum): Dünkü gün İsmet Beyefendinin beyanatında cephelerde iki düşman var, birisi münafık düşman, diğeri Yunan düşmanı, dediler. Bu münafık düşman dediğimiz, zannedersem İstanbul'dan gelenlerdir. İstiklal mahkemesi cezalandıracak, dahilde ekilen fesat tohumunu öldürecek, evet bunu kabul ederim. Fakat esas olan o mikroptan kurtulmak lazımdır, bu da Ferit Paşa'nın öldürülmesiyle mümkündür. (gülüşmeler) Neden İstanbul'dan buraya kadar bu mikropları salmış olan Damat Ferit ve avenesinin ebediyete gönderilmesi düşünülmüyor? Kandırılmış ve masum ahaliden ne istiyorsunuz? İstiklal mahkemesi değil, bu adeta bir imha mahkemesi demektir. Yiğitseniz bir istiklal mahkemesi İstanbul'a gönderiniz, o herifleri öldürtünüz. İçinizde var mı bir babayiğit bu işi yapacak? (gülüşmeler, alkışlar) BİR MEBUS BEY: Siz ne duruyorsunuz? HAŞİM BEY (Devamla): Namusum üzerine size yemin ederim ki Dünya Harbi zamanında Mekke Emiri Şerif Hüseyin oğlu Emir Faysalı öldürmek için fedakarca bir hizmet ifa edeceğimi teklif etmiştim. (gürültüler, bravo sesleri) Söyleyeceğim, müsaade buyurunuz. (alkışlar) Mebusların içerisinde buna şahit olan üç kişi vardır. Ben burada size gösteriş yapmıyorum. Müsaade buyurunuz, iki üç teklifim var, kabul ederseniz hazırım, yoksa aynı zamanda bu kürsüde, şöyle keserim, böyle biçerim demek marifet değil. Peki efendiler hanginiz bana refakat edecekse şimdi burada ismini yazdırsın. (bravo sesleri, alkışlar) Vallahi böyledir. O zamanki İttihat ve Terakki Hükümeti bunu takdir edemedi. Yalnız bir teklifim vardı ki Suriye'de Cemal Paşa'yı da onlarla beraber... HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Haşim Bey, mevzu dahilinde söylemezseniz sizi konuşmaktan menedeceğim. HAŞİM BEY (Devamla): Halbuki efendiler, dahili fesadın sebebi olan ellerin değil, İstanbul'dakilerin mikrop vücutlarını kaldırmak lazımdır. Hatta bunun için gizli bir kanunun kabulünü teklif ediyorum (alkışlar) REFİK BEY (Konya): Efendim, bu teklif dolayısıyla söz söyleyen arkadaşların kanaatleri tamamen belli olmuştur. Kanaatlerin tamamı bu teklif ettiğimiz ilave maddenin fazla olduğu merkezindedir. Halbuki bu maddeyi teklif ettiğimiz zaman, Orduda bir intizam meselesi vardır, onun için buna lüzum görülmüştür. Bu gibi 82

83 meselelerde Ordunun disiplini için ordu kumandanlarına verilmiş olan salahiyeti bu kanunla teyit etmiş olacağız. Bundan dolayı kendimizi bir takım endişe içerisinde boğuyoruz. Halbuki başka bir şey verilmiş olmuyor. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Buna lüzum yoktur, efendim. Malum olan bu meseleyi bu kanunla teyit ediyoruz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beş, altı önerge vardır ve bilhassa üçü müzakerenin yeterliliğine dairdir. Müsaadenizle evvela müzakeresinin yeterliliğini oya arz edeceğim. Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsınlar. Kafi görüldü efendim. Şimdi değişiklik önergelerini okuyacağız. Müsaade buyurursanız Hacim Muhittin Bey'in teklifi ile birleştirilmek üzere teklifin Komisyona gitmesi ve orada birleşmesi lazımdır. (lüzumu yoktur sesleri) O önergenin müzakere olması kabul edildi, fakat elimize daha gelmedi. HACİM MUHİTTİN BEY (Karesi): Birlikte müzakere edilmesi kabul edildi, efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hacim Bey, şimdiye kadar bize getirmeleri lazımdı. HACİM MUHİTTİN BEY (Devamla): Efendim, Komisyona giden bir teklifimin kaybolacağını bilmiyordum. Binaenaleyh gelmesi lazımdır. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hacim Bey'in teklifi ile birleştirilerek hususi bir komisyon tarafından madde tertip edilsin. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi değişiklik önergelerini okutup oya koyuyorum. TBMM Başkanlığına Ek Maddenin ilk fıkrasının şu şekilde değiştirilmesini teklif eylerim. "Ordu, kolordu ve tümen kumandanlarıyla diğer kumandanların ve subayların mahiyetleri arasında temin edilecek disiplin için muhakeme edilmeksizin tatbikine idareten salahiyetli oldukları cezaların tatbiki ile harp esnasında sahip oldukları salâhiyetleri saklı kalmak üzere..." Adana Mebusu Zekayi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim rica ederim, gürültü yapıyorsunuz. Bu önergeyi mütalaaya alanlar ellerini kaldırsın. Mütalaaya alınmıştır, Efendim. (Beş değişiklik önergesi daha okundu, oylandı ve hepsi reddedildi.) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Pekala, bir kere düşününüz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hilmi Bey susunuz. 83

84 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Zaten susuyorum. Söz aldığım halde vazgeçtim. (gülüşmeler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Yüce Heyetin dikkate aldığı bir önerge var. Müsaade buyurursanız beş üye onu teklif şeklinde tertip etsinler. Celseyi on dakika tatil ediyorum. (Ara verilir. Bu sırada kabul edilen değişiklik önergesine göre ek madde yeniden yazılır ve oturum tekrar başlar.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celse açıldı. Ek Madde okunacaktır. İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNUNUN 1.MADDESİNE İLAVE EDİLECEK MADDE HAKKINDA KANUN "Kumandanların askeri rütbeler arasında itaat ve disiplini teminine dair hak ve salahiyetleri saklı kalmak üzere Vatan ve Hilafet'in kurtarılması ve istiklali için mücadele eden Büyük Millet Meclisinin emel ve maksadına aykırı olarak düşmanın maksat ve menfaatini gözetme yollu teşvik, tahrik ve fesatta bulunanlar, memleketin maddi ve manevi menfaatlerine her ne şekilde olursa olsun azaltmaya teşebbüs edenler ve düşmanlar hesabına askeri ve siyasi casusluk edenlerle, 29 Nisan 1920 tarihli Vatana Hıyanet Kanununun maddelerinden dolayı şüpheli bulunanların muhakeme ve hüküm salahiyeti istiklal mahkemeleri teşekkül eden mıntıkalarda bu mahkemelere verilmiştir. Halen bidayet mahkemelerinde bulunan davalar istiklal mahkemelerine devredilmeyip bidayet mahkemeleri tarafından neticelendirilecektir." HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Maddeyi değiştirilen bu şekliyle kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunluk ile kabul edilmiştir. 1 (İki ay sonra, 28 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İstiklâl mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması hakkındaki teklif ile Adalet Komisyonu raporu okunacaktır. TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemelerinin üyelerinin adedi üç olmak üzere teşekkül etmiş olan hakim heyetimizin, vazifelerin yoğunluğu sebebiyle birbirlerinden bir an bile ayrılmaları mümkün olamamaktadır. Bir hastalık mazereti olduğunda üyelerden birisinin bir süreliğine vazife başından ayrılmasına imkân olmamaktadır. Böyle bir mazeret çıktığında bir dördüncü üyenin yedek olarak hazır bulunması uygun 1 TBMM Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 84

85 olacağı mütalaasıyla Yüce Heyetinizin buna müsaade buyurmasını arz eylerim, efendim. 21 Ekim 1920 Eskişehir İstiklâl Mahkemesi Heyeti adına üyelerden Adana mebusu Zekayi TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemeleri üçer üyeden kurulmuş olup üyelerden birinin bulunmaması halinde noksanı tamamlayabilmek için dördüncü bir üye seçilmesine dair Eskişehir İstiklal Mahkemesi Heyeti adına Adana Mebusu Zekayi Bey tarafından verilen ve Komisyonumuza havale olunan önerge tetkik ve mütalaa olundu. Önergede ifade edilen husus netice itibariyle uygun bulunmuştur. Ancak mahkemelerin ahengi bozulur düşüncesiyle seçilecek üyenin yedek üye olarak isimlendirilmesi uygun bulunmamıştır. İcap ettiğinde boşluğu doldurabilmek ve vazife hususunda birbirlerinden farkları olmamak üzere istiklal mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması, içlerinden herhangi üçüyle mahkeme teşkil edilmesi, daimi ve müstakil bulunmaları esasını ihtiva eden fikir uygun görülmüş ve Firariler Hakkındaki kanunun 2.Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve tespit olunmuştur. Binaenaleyh Yüce Heyete arz olunur. Adalet Komisyonu Reisi a. Ahmet Nafiz Raportör Üye Mehmet Şevki Kâtip Üye Yusuf Madde 1. Firariler Hakkındaki Kanunun 2.Maddesi aşağıdaki gibi değiştirilmiştir. "Bu mahkemeler üç üye ile kurulurlar, ancak hakim heyetinde meydana gelecek noksanın tamamlanması için üye adedi dört olup Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilirler ve içlerinden biri kendileri tarafından reis olur." Madde 2. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 3. Bu kanunun yürürlülüğüne Büyük Millet Meclisi vazifelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İstiklal mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması hakkındaki kanun hakkında söz isteyenler isimlerini kaydettirsinler. (İstiklal mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması hakkında dört milletvekili kısa kısa olumlu görüş belirttiler ve değişikliği öngören kanun tasarısı oylanarak kabul edildi.) 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (28 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s.79-81, 85

86 CEPHE FİRARİLERİ HAKKINDA KANUN (İstiklal Mahkemeleri Kanunu) Madde 1. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine dahil olup da firar edenler veya her ne suretle olursa olsun firara sebebiyet verenler, firarları yakalama ve sevkinde ihmal gösterenler, firarileri yiyecek ve giyecek temin edenler hakkında idari ve askeri mevcut kanunların hükümlerine ve icabına göre ve diğer cezai hükümlere göre hüküm ve infaz etmek üzere Büyük Millet Meclisi üyelerinden istiklal mahkemeleri teşkil olunmuştur. Kumandanların askeri rütbeler arasında itaat ve disiplini teminine dair hak ve salahiyetleri saklı kalmak üzere Vatan ve Hilafet'in kurtarılması ve istiklali için mücadele eden Büyük Millet Meclisinin emel ve maksadına aykırı olarak düşmanın maksat ve menfaatini gözetme yollu teşvik, tahrik ve fesatta bulunanlar, Memleketin maddi ve manevi menfaatlerine her ne şekilde olursa olsun azaltmaya teşebbüs edenler ve düşmanlar hesabına askeri ve siyasi casusluk edenlerle, 29 Nisan 1920 tarihli Vatana Hıyanet Kanununun maddelerinden dolayı şüpheli bulunanların muhakeme ve hüküm salahiyeti istiklal mahkemeleri teşekkül eden mıntıkalarda bu mahkemelere verilmiştir. Halen bidayet mahkemelerinde bulunan davalar istiklal mahkemelerine devredilmeyip bidayet mahkemeleri tarafından neticelendirilecektir. 1 Madde 2. Bu mahkemeler üç üye ile kurulurlar, ancak hakim heyetinde meydana gelecek noksanın tamamlanması için üye adedi dört olup Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilirler ve içlerinden biri kendileri tarafından reis olur. 2 Madde 3. Bu mahkemelerin adedini ve mıntıkalarını Hükümetin teklifi üzerine Büyük Millet Meclisi tayin eder. Madde 4. İstiklal mahkemelerinin kararları katidir. Madde 5. İstiklal mahkemelerinin emir ve kararlarını tatbik etmeyenler ve tatbikince ihmal gösterenler bu mahkemeler tarafından muhakemeye alınır. Madde 6. Her istiklal mahkemesi katip ve müstahdemin maaşı yüz lirayı geçmeyecektir. Madde 7. Her istiklal mahkemesi vazifeye başlama anında firari askerlerin muayyen bir müddet içinde teslim olmalarını temin için her türlü tebliğ vasıtasına 1 26 Eylül 1920 tarihinde 1.Maddeye ikinci cümle eklenmiştir Kasım 1920 tarihinde 2.Madde bu şekilde değiştirilmiştir. Maddenin değiştirilmeden önceki hali: "Bu mahkemelerin üye adedi üç olup, Büyük Millet Meclisinin çoğunluğuyla seçilir ve içlerinden biri kendileri tarafından reis olur." 86

87 müracaat eder. Madde 8. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 9. Bu kanunun yürürlülüğüne Büyük Millet Meclisi vazifelidir. 19 EYLÜL 1920: ANKARA, ESKİŞEHİR, KASTAMONU, KONYA, SİVAS, ISPAR- TA VE KAYSERİ'DE İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULMASI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 67.Birleşim, Gündem: 4/2) 11 Eylül 1920 tarihinde, Firariler Hakkındaki Kanunun kabulünden sonra Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa on dört yerde istiklal mahkemesi kurulması için Meclise öneride bulundu. Fakat sayı çok görüldüğü için yedi mahkeme bölgesi belirlendi. Bir ay sonra Diyarbakır'a da bir mahkemesi daha kurulması kabul edilince sayı sekize yükseldi. Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı ve Diyarbakır'daki birinci dönem istiklal mahkemeleri 17 Şubat 1921 tarihine kadar görev yaptı. (Üç gün önce 16 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim istiklal mahkemeleri üyelerinin bugünkü celsede seçilmelerine dair Üsküdar Mebusu Selahattin Bey ve arkadaşlarının bir önergesi var. FERİT BEY (Maliye Vekili): Efendim gündeme dahil değildir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Önerge okunsun, havale ederiz. TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemeleri üyelerinin bugünkü toplantıda seçilmesini istirham eyleriz. 13 Eylül 1920 Üsküdar Mebusu Selahattin ve 10 arkadaşı VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müsaade buyrulur mu efendim? Yeni çıkan kanunda Hükümete istiklal mahkemelerinin nerelerde kurulması lazım gelir, teşekkülü ne tarzda olması lazım gelir, kaç taneye lüzum vardır, bunları beyan etmesi lazımdır. Hükümete havale edelim de onlar tespit etsinler (hay, hay sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hükümet burada bulunduğu zamanda münakaşa olunan bir meseleden dolayı ikinci bir önergeye lüzum göstermemeli idi. Vazifesini bilmeli ve bize bildirmeli. Rica ederim, Hükümete yazılsın. 87

88 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Yazalım efendim. 1 (Üç gün sonra, 19 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Firariler Kanunu gereğince kurulacak olan istiklal mahkemelerinin miktar ve mıntıkaları hakkında Genel Kurmay Reisliğinin tezkeresi var, okutuyorum. TBMM Başkanlığına Kabul edilen Kanun gereğince istiklal mahkemelerinin kurulacağı yerler hakkında Vekiller Heyetince tespit edilen liste ekte takdim kılınmıştır. 18 Eylül 1920 Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Vekiller Heyeti Reisliğine Büyük Millet Meclisince tanzim edilen Firariler Kanununda izah edilmiş olan istiklal mahkemelerinin adet ve mıntıkaları aşağıda arz ve teklif olunur. (Bunlardan altı kırmızı çizgiyle işaret edilenlerin acilen teşkili lazımdır.) 1. Kastamonu mıntıkası: Kastamonu Vilayeti, Bolu Livası 2. Eskişehir mıntıkası: Eskişehir, Bilecik, Kütahya livaları 3. Konya mıntıkası: Konya Vilayeti, Afyonkarahisar Sancağı 4. Isparta mıntıkası: Isparta, Antalya, Denizi, Muğla, Aydın livaları 5. Ankara mıntıkası: Ankara Vilayeti, Yozgat ve Çorum livaları 6. Kayseri mıntıkası: Kayseri, Kırşehir, Niğde, Silifke livaları 7. Sivas mıntıkası: Sivas Vilayeti, Canik, Amasya Tokat livaları 8. Maraş mıntıkası: Maraş, Kozan sancakları 9. Mamuretülaziz (Harput) mıntıkası: Mamuretülaziz Vilayeti 10. Diyarbakır mıntıkası: Diyarbakır Vilayeti 11. Bitlis mıntıkası: Bitlis Vilayeti 12. Refahiye mıntıkası: Giresun Kazası, Gümüşhane, Karahisar-ı Şarki, Erzincan livaları, 13. Erzurum mıntıkası: Giresun Kazası haricinde Trabzon vilayeti, Erzurum Vilayeti ve Beyazıt Sancağı 14. Van mıntıkası: Van Vilayeti ve Hakkari Sancağı Genel Kurmay Reisi İsmet 1 TBMM Zabıt Ceridesi (16 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 88

89 İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Bu müzakere olunacak mı efendim? Müzakere olunacak ise söz isteriz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Meclisten soracağız. Yani müzakere edeceksek Hükümete malumat verelim, onlar da bulunsun. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Gününü seçelim. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Geç kalmasın efendim. En mühim mesele budur. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun, eğer müzakere edilecekse Hükümete yazı yazalım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Yapmış olduğumuz kanun gereğince mıntıkaların seçilmesini Hükümete bırakmıştık. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Hayır, seçmeyi değil, teklifi bıraktık. Hükümet teklif edecek, biz müzakere edip kabul edeceğiz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim, müzakereye girişmedik ki şimdiden müzakereye başlayalım. Hükümete malumat vererek ikinci celseye tehirini kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi. Ayrıca firariler hakkında Milli Savunma Vekâletinin bir tezkeresi ve ona ek olarak bir şifreli telgraf var. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Konya'da kurulacak istiklal mahkemesine verilsin. DR. MAZHAR BEY (Aydın): İstiklal mahkemesine havale edilsin, şifreli telgraf okunmasın, efendim. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Meclise gelinceye kadar artık o şifrelikten çıkmıştır, efendim. RÜŞTÜ BEY (Kastamonu): Evet efendim, bir gizli celse yapalım orada okunsun. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Okunmayacaksa buraya neye geldi? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Şimdi efendim iki mütalaa oldu. Birisi kurulacak istiklal mahkemesine havalesi, diğeri bir gizli celsede okunmasıdır. Efendim gizli celse yapılarak burada okunmasını kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edildi. (İkinci oturumun gizli yapıldığı belirtilmesine rağmen tutanağı bulunmamaktadır.) DR. ADNAN BEY (İstanbul): Efendim, bugünkü gündemde istiklal mahkemelerinin müzakeresi vardır. Biraz evvel diğer celseye tehir buyrulmuştu. Genel Kurmay Reisi İsmet Bey de buradadır. Daha sonra mühim işleri olduğundan gelemezler, şimdi müzakeresini rica ediyorlar. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Adnan Bey yalnız sizin ifadenizle olmaz, işi oya koyalım, sonra etraftan laf oluyor. Efendim şimdi bu meselenin müzakeresi kabul 89

90 buyruluyor mu? Kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi. O halde müsaade buyurun efendim, istiklal mahkemeleri hakkında demin okunan liste malumunuzdur. Şimdi Hükümet de hazırdır. Söz bu hususta Hükümetindir. Buyurun İsmet Beyefendi. İSMET BEY (Genel Kurmay Reisi): Efendim Yüce Meclis istiklal mahkemeleri teşkilini kabul etmiştir. Bu kabulü gösteren kanunda bu mahkemelerin adedini ve mıntıkalarını Hükümetin teklifi üzerine Büyük Millet Meclisinin tayin edeceğine karar verilmiştir. Bunun üzerine teklif olmak üzere on dört mıntıka teklif ediyoruz ki bunlardan yedisi diğerlerine göre daha acildir. Meclis üyelerinin adedi kafi olursa ister on dördünü birden, ister yedisini şimdi yedisini sonra tayin etmek takdirinize aittir. Bu on dört mıntıkanın her birisi coğrafi vaziyetleri itibariyle arz edilmiştir. İhtiyaca göre mahkemeler vazifelerini belki diğer bir mıntıkaya nakil edebilirler veya mıntıkalarını değiştirebilirler. Üyelerin seçimine başlanarak bu meselenin Yüce Meclisin kabul ettiği şekilde tatbikatına girişilmesini teklif ederiz. REFET EFENDİ (Maraş): Antep mıntıkası niçin yazılmamış İsmet Bey? (ihtiyaç yok sesleri) ATIF BEY (Beyazıt): Bahtiyarsınız, orada kaçan yok demek. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, karşılıklı konuşma olmasın. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Ben şöyle anlıyorum ki bir kere bunlar daimi mahkemeler değildir. Bugünkü ihtiyaç ve lüzuma göre cephe arkalarında teşkil olunacak mahkemelerdir. Hükümetin teklifini kati bir teklif mahiyetinde düşünmüyorum. Ayrılan mıntıkalar üzerinde müzakere cereyan edip de şu kaza şu merkeze daha yakındır, şuradaki mahkemeye bağlı olsun gibi istekleri uygun bulmuyorum. Tabii bu hususta Hükümet ile de görüşürler. Yalnız acil olarak teklif ettikleri yedi mahkemenin bugün seçilmesinde ısrarlı değillerse, bence üç mahkemenin seçimini bugün yapalım işe başlattıralım. Diğerlerini de sonra seçeriz. Yok bu yedi mahkemeyi bugün seçiniz diyorlarsa, ona göre seçim yapalım. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Üç mıntıka neresi uygundur, söyler misiniz? HASAN FEHMİ BEY (Devamla): Isparta, Konya, Adana mıntıkaları. SOYSALLI İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Şimdi on dört mahkeme teşkiline katiyen lüzum yoktur. Hükümet yedi mahkemeyi acilen teklif ediyor. Fakat bu kadar arkadaşımız bulunmadığı için ben de bunun üçe veya dörde indirilmesi taraftarıyım. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Şimdi on dört mahkeme teşkiline lüzum yoktur. Esasen bu mahkemeler sabit değil, seyyar bir vaziyette bulunacaklar. Bence bütün cephe gerilerinde olmak üzere Konya, Eskişehir, Isparta ve Bolu'da teşkilini uygun buluyorum. On dört mahkemeye üç kişiden kırk iki kişi eder. Kırk iki kişi gittikten sonra bu Meclis tabiatıyla iş göremez. 90

91 KADRİ AHMET BEY (Diyarbakır): İzinlilerden istifade ederiz. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): İstiklal mahkemelerinin teşkiline sebep firarilerin önüne geçmek ve suiistimale mani olmaktır. Binaenaleyh arkadaşlarımızın teklifi gibi yalnızca cephe gerilerine gönderirsek o vakit mevcut ordumuzun yeterliliğini kabul etmiş oluruz. Halbuki ordunun takviyesi ve kuvvetlendirilmesi lazımdır. Ordunun kuvvetlenmesi için de cephe gerilerinde olan vilayetlerden başka yerleri de takviye etmek lazımdır. Mesela Sivas Vilayetinde mevcut kolorduyu takviye etmek icap eder. Binaenaleyh orada bir istiklal mahkemesi bulundurmak lazımdır. Hükümetin teklif ettiği şu esas, kolordu teşkilatına göre yapılmıştır, teklif edilmiştir. Benim kanaatimce derhal bugün kurulması icap eden mahkemeler için üye seçimine başlayalım. Hükümetin teklifinin derhal müzakereye başlanması kanaatindeyim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, bu kanun müzakere edilirken bu kanunun kabulüne bizi sevk eden sebepler bellidir. Zannetmem ki o sebepler iki, üç günde son bulmuş olsun. Binaenaleyh Hükümetin teklif ettiği mıntıkaların çok olduğuna inanıyorum. Hasan Fehmi Bey arkadaşımız evvela Konya, Burdur, Isparta'da yapılmasını teklif ettiler. Esasen buralarda yapılmıştır. Bunlar İzmir'in işgalinden beri bununla meşguldürler. Oralar bütün varlığını sarf etmişlerdir. Geride buralarını takviye edecek mahaller sarfiyatta bulunmamışlardır. Asıl bugün cephe olan mahalleri takviye etmek için gerilerde faaliyet edilmek lazımdır. Gerilerde faaliyet için Hükümetin acilen göstermiş olduğu yerlerdeki yedi mıntıkada mahkemelerin teşkili lazımdır. Yoksa üç mıntıkayla olmaz. Bu üç mıntıkada esasen buna benzer ve çoktan beri kanunsuz olarak devam eden çok şeyler vardır. Diğer mıntıkaların bu işle alakasızlık göstermesini hiç kimse kabul edemez. Vaziyet de müsaade etmiyor. Binaenaleyh bu yedi mıntıka için seçim yapılarak mahkemelerin işe başlamasını teklif ederim. Bununla beraber bir noktayı daha arz etmek isterim. Bu, memleketi batıracak bir mahkeme de olabilir, memleketi kurtaracak bir mahkeme de olabilir. Onun için seçimde çok dikkat etmek lazımdır. Bu seçimler yapılırken Hükümete de bir soru sormayı teklif ediyorum. Bu mahkemeler de gevşekliğe mahkum edilecek bir vaziyete sokulacak mıdır? Yoksa sokulmayacak mıdır? Bunun cevabını istiyorum. Hükümet bunun da cevabını vermelidir. Bunun cevabını verdikten sonra ciddiyet ve samimiyetle herhangi rütbe ve makamda olursa olsun, istiklal mahkemelerinin verdiği hükmün tatbikinde, kim olursa olsun kayırma yapmak isterse veya yapabildiği zamanlarda, bu heyet gevşekliğe mahkum edilecekse veya mani olacaklarsa, bu mahkemelerin teşkilinde hiçbir fayda olmaz. Bunu bugün bu kürsüden ve Hükümetin resmi lisanından işitmek isterim. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, ben mahkemelerin adedinden bahsedecek değilim, çünkü bu askeri bir meseledir. Elbette Hükümet kolordu teşkilatı üzerine düşündü ve karar verdi. Binaenaleyh bu mıntıkaların, yani yedisinin teşkiline taraftarım. Ancak seçimde nazarı dikkate alınması icap eden bir nokta vardır ki her mın- 91

92 tıkaya seçilecek mahkeme üyeleri o mıntıkadan seçilmiş mebuslar olmamalıdır. Bu mesele çok mühimdir, bu hususu arz ediyorum. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, müzakerenin yeterliliğine dair bir önergem var. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Hükümetten mıntıka istedik, onlar da yedi mıntıka verdi. Binaenaleyh, bunu dörde, üçe indirmek, öyle oyuncak işi olamaz. (gülüşmeler) Yedi mıntıka acilen isteniyor, bu yapılmalıdır. Mahkemeleri Şükrü Bey'in dediği gibi, Hükümet gevşekliğe mahkum edebilecek midir? Edemez ve hiç bir vakit Hükümet öyle bir şey düşünmez. Yoksa öyle tehdit ile, orada idam edilecek bir kumandan veya bir şahıs ihtimal ki tehdit de eder. Fakat tehditten çekinilmemeli. İşte öyle şahıs ve adamlar seçelim ki ona göre hareket etsinler. Hiç bir vakit de beni ne top, ne tüfek tehdit edemez. (gülüşmeler, alkışlar) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğine dair bir önerge var. (gürültüler) Müsaade buyurun, şimdi iki yol var. Birisi dörde indirmek, diğeri Hükümetin teklifi olan yedi mahkemedir. Hükümetin fikrini sormak lazımdır. (lazımdır sesleri) Hükümet buna karşı bir şey demeyecek mi? HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Dörde indirilmesini ilk olarak söyledim, fakat dört olarak değil, yani üçünün, dördünün bugün acilen yapalım, diğer mıntıkalar için sonraya bırakalım, dedim. HACI TAHİR EFENDİ (Isparta): Niçin üç, dört olsun? O mıntıkalarda bulunanları idam edeceğiz, asker yapacağız, diğerlerinde olmayacak. İSMET BEY (Genel Kurmay Reisi): Arz ettiğim teklif bellidir. On dört mahkeme teklif ediyoruz. On dörtten yedisini aynı derecede acil diyoruz. Yedi mahkeme seçilsin, bahis mevzu olan mesele budur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müzakerenin yeterliliğini ve yedi mıntıka için seçim yapılmasını teklif ederim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsınlar. Müzakere kafi görüldü. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Sorum cevapsız kaldı. Cevabı Hükümetin ağzından işitmek istiyorum. Yarın bu vaziyet önünüze dikilecektir. (cevaba lüzum yok sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Seçim yapmak için hiç olmazsa on dakika teneffüs etmek üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Aradan sonra diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve İstiklal Mahkemeleri üyelikleri için seçim yapılması ertesi güne bırakıldı.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (19 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 92

93 18 EYLÜL 1920 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMELERİ 1 ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Ankara, Çorum, Yozgat, Kırşehir) ( ) ESKİŞEHİR İSTİKLAL MAHKEMESİ (Eskişehir, Kütahya, Bilecik, İzmir, Bursa) ( ) KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu, Zonguldak, Çankırı, Sinop) ( ) KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Konya, Afyonkarahisar, Aksaray) ( ) SİVAS İSTİKLAL MAHKEMESİ (Sivas, Tokat, Amasya, Ordu, Giresun) ( ) ISPARTA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Isparta, Burdur, Antalya, Denizli, Muğla, Aydın) ( ) KAYSERİ İSTİKLAL MAHKEMESİ (Kayseri, Kırşehir, Niğde, Silifke) ( ) 20 EYLÜL 1920: İSTİKLAL MAHKEMELERİ ÜYELİKLERİNİN SEÇİMİ HAKKINDA YAPILAN GÖRÜŞME VE MAHKEMELERE ÜYE SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 68.Birleşim, Gündem: 7/1) Hükümetin kurulmasını istediği on dört istiklal mahkemesinden Meclis yedisine onay vermiş ve sıra mahkeme üyelerinin seçimine gelmişti. Kanuna göre mahkeme üyeleri milletvekillerinin arasından seçilecekti ve her mahkeme için üçer üyeden yirmi bir üyeye ihtiyaç vardı. Bu denli geniş yetkileri olan mahkemelere üye olmak çoğu milletvekilini ürkütmüştü. Kanun çıkartılırken gösterilen destek üye seçiminde görülmüyordu. Anlaşılan bu mahkemelere üye seçimi pek kolay olmayacaktı. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, şimdi istiklal mahkemelerinin seçimi meselesine geçiyorum. Müsaade buyurursanız söyleyeyim. Şimdi benim aklıma gelen seçimde iki husus var. Birisi, yirmi bir kişi toptan seçilsin, sonra dairelere ayrılsın üçer, üçer. (pek uygundur sesleri) Diğeri de her daireye üçer kişi seçmek. (öyle uzun olur sesleri) Efendim, hepsi birden seçilsin isteyenler ellerini kaldırsın. 1 Vekiller Heyeti'nin 18 Eylül 1920 tarihindeki toplantısında kurulmalarına karar verilmiş ve TBMM Genel Kurulunun 19 Eylül 1920 tarihindeki toplantısında bu karar onaylanmıştır. 93

94 Kabul olundu. Efendim, yirmi bir kişi istiklal mahkemelerine toptan seçilecek. O yirmi bir kişi sonra yedi mahkemeye üçer üçer nasıl ayrılacak? (Divan ayırsın sonra düşünürüz sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Reis Efendi, müsaade buyururlar mı? İsimlerimiz okundukça oylarımızı oraya bırakalım, çünkü oylar gizlidir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Bey, mutlak çoğunluk aranacak mı? Kolaylık olmak üzere bir şey arz edeceğim: Karar yeter sayımız seksen üçtür. Bunu dikkate alırsak ikinci, üçüncü defa seçime lüzum kalmasın, (öyle şey mi olur sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Mecliste hazır olanların sayısı itibariyle olacaktır. İsimler okunuyor, oy kullanmaya başlıyoruz. 1 (Ad okunarak oylama yapıldı. Oy pusulalarının sayımı için on beş dakika ara verildi. Aradan sonra diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve oylama sonuçları ilan edilmeden oturuma son verildi. Bir gün sonra, 21 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Dün istiklal mahkemelerinin seçimi yapılmıştı. Seçim neticesini arz ediyorum. Necati Bey (Saruhan) 89, Refik Şevket Bey (Saruhan) 80, Hamit Bey (Biga) 76, Tevfik Efendi (Çankırı) 73, Hüsrev Sami Bey (Eskişehir) 73, Muhittin Baha Bey (Bursa) 73, Bu vaziyette efendim altı üye seçilmiştir. Diğer oy alanlar karar yeter sayısını alamamıştır. Binaenaleyh bunlar hakkında, yani on beş kişi için tekrar seçim yapmak icap ediyor. RÜŞTÜ BEY (Kastamonu): Oylamaya kaç kişi katılmış? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Okuyacağım. ESAT BEY (Lazistan): Müsaade buyrulursa ben arz edeyim. 144 oy pusulası vardı. 14 ü çekimser, 130 u oy vermiş, Şimdi 73 ten aşağı oy kazananlar karar yeter sayısına ulaşamıyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): 70 ten aşağı oy alanları okuyorum. Rasih Efendi (Antalya) 46, Kılıç Ali Bey (Antep) 63, İhsan Bey (Cebelibereket) 58, Dr. Suat Bey (Kastamonu) 56, (yavaş okuyunuz sesleri) Necati Bey (Bursa) 55, Tevfik Rüştü Bey (Menteşe) 48, Mehmet Şükrü Bey (Karahisar) 47, Lütfü Bey (Malatya) 39, Dr. Abidin Bey (Lazistan) 38, Hamdi Bey (Biga) 37, Hacı Şükrü Bey (Diyarbakır) 36, BİR MEBUS BEY: Reis Efendi, bunlar ne için okunuyor, aday mı olacaklar? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim rica ederim sözümü kesmeyiniz. Üç dört isim kaldı. Hamdi Bey (İzmit) 34, Neşet Bey (Çankırı) 32, Nebil Efendi (Karahisar) 32, Osman Nuri Bey (Bursa) 32, 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 94

95 HAŞİM BEY (Çorum): Efendim beyhude yere vaktimizi ziyan ediyoruz. Bunları okumaktan maksat nedir? Rica ederim bu fazladır. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Lahavle vela kuvvete... RÜŞTÜ BEY (Kastamonu): Haşim Bey, tecavüz yok. Hepimize tecavüz ediyorsunuz. Divana hürmet, Meclise hürmet demektir. HAŞİM BEY (Çorum): Seçilen altı kişi okunsun diyorum. Diğerlerine ne lüzum var? Tecavüz etmiyorum efendim. (gürültüler, okunsun sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Haşim Bey sessizliğe davet ediyorum. Sesinizi kesiniz. HAŞİM BEY (Çorum): Tecavüz etmiyorum, Meclisi ikaz ediyorum. RÜŞTÜ BEY (Kastamonu): Efendim İç Tüzüğü tatbik ediniz. Nedir bu gürültü? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müsaade buyurun. Bu oylama neticelerinin aynen okunmasını kabul edenler el kaldırsın. Kabul edildi. Efendim bunların hiçbirisi ne babamın oğlu, ne amcamın oğlu. Şahsen bu kimseleri tanımam bile. Hacı Tahir Efendi (Isparta) 32, Zekayi Bey (Adana) 31, Emin Bey (Canik) 26. Efendim şimdi... İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Bir oy kazananın bile tutanağa geçmesi lazımdır. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Efendim, karar yeter sayısına ulaşmış olanların okunması gerekir. Ondan az oy alanların okunması bir malumattır. Tutanağa geçip geçmemesi ikinci bir meseledir. Okundu, oyların kimler üzerinde birikeceği hakkında bir fikir edindik. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bana oy verenlere teşekkür ederim. Fakat seçimin karışıklığa uğramaması için bana oy verilmemesini istirham ederim. Evvelki oylamada da arkadaşlarıma söylemiştim. Çünkü ben bu işin ehli değilim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim şimdi seçime başlıyoruz, kağıtlar dağılsın. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Dün yapılan oylamada bir çok vakit israf edildi ve yalnız altı üye seçilebildi. Bugün tekrar vakti öldürmemek için, dünkü oylamada en çok oy alanlardan on beşini ayırarak karar verirsek beyhude seçim yapmak külfetinden kurtulmuş oluruz. Ben bunu teklif ediyorum. (hayır, olmaz sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Basri Bey'in bu teklifini kabul edenler el kaldırsın. Kabul olunmadı, efendim. Yeniden on beş kişi seçilecek. Katip Haydar Bey, bana bazı arkadaşlar oy vermişler, beni de affetsinler diyor. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, arzu etmeyenler isimlerini söylesinler. Sonra yine seçim yapmak mecburiyeti olmasın. HÜSREV BEY (Trabzon): Ben de daha dün söylemiştim. Yine oy vermişler, binaenaleyh bu defaki seçimde beni itibara almamalarını rica ederim. 95

96 ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): İstiklal mahkemelerinin Yüce Meclisi temsil eden mahkemeler olması, hükümlerinin kati olması ve Meclisin tasdikine bile muhtaç bulunmaması itibariyle oylarımızı düşünerek verelim. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Herkes bilir vazifesini. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Herkes bilir ama oy için propaganda edenler var (gürültüler) Bir de efendim, şu hususu arz edeyim. Pek çok söyleyeceklerim var ama şimdilik lüzum görmüyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Propaganda, aydınlatmak demektir. ALİ SURURİ EFENDİ (Devamla): Bana da bir kaç oy verilmiş, verilmemesini rica ederim. Çünkü bu yükün adamı değilim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Ali Sururi Efendi, bugünkü vaziyetimizden daha ağır mıdır? ALİ SURURİ EFENDİ (Devamla): Bu daha mühimdir. Efendim, Yüce Meclisin vazifesi üç üyede toplanıyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, isimleri okuyalım mı? Evet efendim, oy pusulalarını toplamaya başlıyoruz. Lütfen isimleri okuyunuz. 1 (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve oylama sonuçları ilan edilmeden oturuma son verildi. Bir gün sonra, 22 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, istiklal mahkemeleri dünkü oylamasında oya iştirak edenler 148, bunun 39 u çekimser, karar yeter sayısı 75. Hiç bir aday karar yeter sayısına ulaşamamıştır. Adayların isimlerini okuyalım mı? Arzu etmiyorsanız tekrar seçime başlayacağız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bu oylama üçüncü olacağı için salt çoğunluk kafi olacaktır. En çok oy alanları seçmek lazım gelir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Alınan oyların okunmasını arzu ediyor musunuz? (hay hay sesleri) Kılıç Ali Bey (Antep) 71, Rasih Efendi (Antalya) 70, Emin Bey (Canik) 67, İhsan Bey (Cebelibereket) 65, Necati Bey (Bursa) 60, Osman Nuri Bey (Bursa) 54, Hamdi Bey (Biga) 52, Tevfik Rüştü Bey (Menteşe) 52, Hüseyin Bey (Elazığ) 50, Suat Bey (Kastamonu) 43, Fikret Bey (Kozan) 40, Atıf Bey (Beyazıt) 40, Hacı Şükrü Bey (Diyarbakır) 38, Lütfü Bey (Malatya) 29, Hamdi Bey (İzmit) 29, Hulusi Bey (Kastamonu) 28, Nebil Efendi (Karahisar) 28, Hakkı Bey (Ergani) 25, Tahir Bey (Isparta) 24, Hamdi Bey (Canik) 23, Haydar Bey (Kütahya) 23, Süley- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (21 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 96

97 man Sırrı Bey (Yozgat) 22, Refik Bey (Konya) 21, Hamdullah Suphi Bey (Antalya) 21, Besim Bey (Kastamonu) 20, Zekayi Bey (Adana) 19, Hüsrev Bey (Trabzon) 17, Müfit Efendi (Kırşehir) 16, Abidin Bey (Lazistan) 16, İsmail Suphi Bey (Burdur) 14. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Efendim, iki oylamada da arkadaşlar bana oy vermişler, teşekkür ederim. Lütfen bu oyları diğerlerine veriniz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Haydar Bey dün de bana oy vermeyin diye söylemişti. Bugün de bana oy vermeyin diyor. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Hüsrev Bey de gitmiyor. HAMDİ BEY (Canik): Benim için de arkadaşlar bir kaç oy vermek lütfünde bulunmuşlar, kendilerine şükranlarımı arz ederim. Mazeretim var, gidemeyeceğim, oylarını israf etmesinler, diğer arkadaşlara versinler. EMİN BEY (Canik): Beni de mazur görsünler. EMİN BEY (Erzincan): Yok, yok Emin Bey'in kabiliyeti var, özrü uygun değil. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Beni de mazur görsünler, oylarını israf etmesinler. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): O halde hariçten üye tayin edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Şimdi efendim, müsaade buyurun karşılıklı konuşulmasın. Seçime yeniden başlayacağız. Fakat bu üçüncü oylamadır ve bu hususta henüz içtihat meydana gelmemiştir. Çünkü istiklal mahkemelerine üye seçimi Meclisimizde yeni kabul edilen bir meseledir. Meclis Reisi seçiminde olduğu gibi üçüncü oylamada salt çoğunluğa itibar olunabilir. Bu usulü arzu buyurur musunuz? (tabii sesleri) Kabul edenler ellerini kaldırsın. Salt çoğunluk ile oylama yapmak kabul olundu. Şimdi efendim, oylamaya başlayacağız. On beş kişi yazılacak, RASİM BEY (Sivas): Müsaade buyurun efendim, yanlışlık olmasın. Bu, salt çoğunlukla olacağından, en fazla oy kazananlardan otuz kişi ayrılacak. O otuz kişiden başkasına oy verilmeyecek, İç Tüzükte böyledir. Yanlışlık olmasın. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Yazılan zaten otuzdur, Bu, salt çoğunlukla olduğundan doğrudan doğruya pusulaları sepete atalım. İsimleri okumaya lüzum yok. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): İsimler okunmasın, oy pusulaları sepete doğrudan doğruya atılsın diyenler var. (hayır, hayır sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): İsimleri okumak lazımdır. Usulü bozmayalım, rica ederim. Sonra kaç kişinin oy attığı ne malum olacak? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Pekala o halde isimleri okuyoruz. Oylarınızı kullanmaya başlayınız. 97

98 (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve bir süre sonra...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, seçimin neticesini okuyacağım. Oylamaya iştirak eden üyelerin adedi 144, çekimser HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Çok memnuniyet verici! BİR MEBUS BEY: Suikast var. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): İstiklal mahkemeleri üyeliklerini kazananlar ve aldıkları oylar, Rasih Efendi (Antalya) 65, Kılıç Ali Bey (Antep) 58, Osman Nuri Bey (Bursa) 57, Necati Bey (Bursa) 56, Emin Bey (Canik) 55, Tevfik Rüştü Bey (Menteşe) 45, İhsan Bey (Cebelibereket) 45, Hüseyin Bey (Elazığ) 41, Suat Bey (Kastamonu) 41, Hamdi Bey (Biga) 41, Atıf Bey (Beyazıt) 37, Fikret Bey (Kozan) 37, Zekayi Bey (Adana) 35, Besim Bey (Kastamonu) 34, Hacı Tahir Efendi (Isparta) 31. Şimdi on beş bitti efendim, isterseniz aşağısını okuyayım. (lüzum yok sesleri) İlk oylamada seçilen 6 üye ile birlikte istiklal mahkemelerine seçilen üyelerin tamamı 21 oluyor. DR. FİKRET BEY (Kozan): 67 çekimser var, benim kazandığım oy ancak çekimserlerin yarısı kadar. Bu mühim meselede, bu büyük ve ağır yükü bu kadar ve pek az oy ile katiyen kabul edemem. Binaenaleyh kati olarak istifa ediyorum. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Ben de istifa ediyorum, efendim. ZEKAYİ BEY (Adana): Ben de istifa ediyorum, efendim. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Bende aynı şekilde affedilmemi rica ederim, efendim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlar, bir kanun kabul ettik ve bu kanunu kabul ettiğimiz zaman memleketin dertlerine deva olacağı kanaatiyle düşündüğümüz içindir ki kabul ettik. O zaman denmiştim ki bugün cephelerde ve muhtelif yerlerde birçok adamlar asılıyor ve hem muhakeme edilmeden asılıyor. Bu salahiyeti aranızdan seçeceğiniz arkadaşlarınıza verecek olursanız bugünkü vaziyetten daha mı fenadır, demiştim. Bunu dediğim zaman bu kanun kabul edilmişti. Üç gündür devam eden oylamalar neticesinde arkadaşlarımızın arasından lazım gelen üyeleri maalesef seçemedik. Bugün görüyoruz ve hiç ümit edilmediği halde 67 çekimser çıkıyor. İlk oylamada 14 çekimser oy vardı. Bu çekimserlerin çoğalmasında bilmem ne gibi bir maksat var? Demek ki esas çekimserler 14 kişidir ve belki bu kanunun müzakeresinde onlar yine buna iştirak etmemişlerdir ve o kanaatlerimi belki bugün yine gösteriyorlar. Fakat son oylamada daha fazlalaştı. Tabii az oy alan arkadaşlarımız böyle mühim bir vazifenin altına girmek istemeyeceklerdir. Girerlerse bu, hakikaten bir fedakarlıktır. Efendiler, böyle mühim bir vazifeyi yerine getirmeleri esasen bir fedakarlık olmakla beraber, hiç şüphesizdir ki Meclisin büyük çoğunluğuna dayanmayan bu oylarla bu ağır vazife yapılamaz. Binaenaleyh bu arkadaşlarımızın, daha önce benzeri olduğu gibi işaret oyu ile bu 98

99 büyük vazifeyi kabul etmelerini rica edeceğim. Bu, oya konsun. (işaret oyu olamaz sesleri) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, bu kanun müzakere edilirken fikrimi söylemiştim. İstiklâl mahkemeleri kanununun arkadaşlarımız arasından teşkiline ait olan en son maddesi yavaş yavaş vicdanlarımızda bir hata şeklini almaya başlamıştır. Evvela 14 çekimser varken daha sonra 67 ye çıkması, müthiş olan hatanın tarafımızdan idrak edildiğine gayet güzel bir delildir ve bunda mesut olmalıyız. Büyük Millet Meclisi memlekete karşı daha müspet bir şey yapmamışken, son derece vahim olan bir mesuliyeti üzerine alması ve menfi bir hareket mahiyetinde olan bir hale teşebbüs etmesi, esasen halkın kalbinde sarsılan mevkiimizi son derece daha sarsacaktır. Buna mani olmak için istiklal mahkemeleri kanununda olan bu kaydın lağvedilmesini teklif ederim. Bu maddeyi lâğvetmekle üzerimize düşen büyük vazifeyi yapmış olacağız. (bravo sesleri, şiddetli alkışlar) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Dün kabul ettiğimiz bir şey bugün lağvediyoruz. İHSAN BEY (Cebelibereket): Efendiler, bundan sekiz on gün evvel istiklal mahkemelerinin teşkiline dair müzakerelere devam ettik ve Yüce Heyetiniz ittifaka yakın bir çoğunlukla, alkış tufanları arasında bu kanunu kabul etti ve mahkemelerin kurulması için üye seçimine başlanıldı. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hazreti Nuh tufanı gibi... İHSAN BEY (Devamla): Bu kanun yapılmakla bir hata yapıldığını ve bu hatanın vicdanlara yaptığı tesir neticesinde 67 arkadaşın çekimser kaldığını söyleyen bir arkadaşımızın da kanunun kaldırılması hakkındaki teklifini, bu kanunun kabulü anında gösterdiğiniz heyecanla karşıladınız. Şimdi Efendiler bana da 45 oy verilmiş, bundan dolayı teşekkür ederim. Fakat efendiler bu şartlarda böyle bir vazifeyi ben yapamam. Onun için affımı istirham ederim. (alkışlar) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, seçilmiş olan arkadaşlarımızın bu ağır vazifeyi bu kadar oy ile kabul etmek istememeleri gayet tabiidir. Yalnız bu vaziyeti Hamdullah Suphi Bey arkadaşımız, zannediyorum ki farklı bir kanaate göre müdafaa etti. Çekimser olmanın sebepleri birçok olabilir. Herhalde herkes bir sebep üzerine çekimser olmamıştır. Aramıza yeni katılan arkadaşlardan birisi bana dedi ki, -Henüz kimseyi tanımıyorum, yalnız bir kaç kişiyi tanıyorum, onlar da evvelce seçildiler, binaenaleyh çekimser kalacağım....dedi. Bu, çekimser kalma için bir sebeptir. Fakat bu tarzda çekimser olanlar az olabilir. Bence mesele, bu kanunun vicdanlarda yaptığı aksi tesir olduğunu sanmıyorum. Bu tarzda konuşan Hamdullah Suphi Bey de memleketi bugün kurtarmak için çalışanlardandır. (gürültüler) Müsaade buyurunuz efendim, rica ederim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Bu vazifeyi Orduya verirsiniz, yaparlar. Şimdiye kadar yapanlar asker değil midir? 99

100 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Vaziyeti kurtarmak ve firarın önünü almak için herhalde bir kanun yapılmaya kendisi de inanıyordu. O kanunda zannediyor ki esasen bu gibi kanunlarla iştigal eden, gerek proje halinde Meclise verilmesi ve bununla iştigal eden, gerek Harbiye Nezareti veya Milli Savunma Vekaleti, bu tarzda bu kanunu ortaya koyduğu halde, biz burada bu kanunu şiddetli gördük ve hakikaten zannediyorum ki ufak, tefek bazı şeyleri gözümüzün önünde büyüttük. Mesela bir köyün, bir evin yanmasını gözümüzün önünde büyüttük ve o günkü heyecan içinde bu tarzda bir kaç ev ve köyün yanmayacağını unuttuk ve bu itibarla o derece geniş salahiyeti haiz olan bir mahkeme kurmaya karar verdik. Zannediyorum ki hata buradadır. Çünkü seçilecek olan arkadaşlar gidecek, ne yapacaklarını onlar bilecek, temyizi olmayan bir hüküm verecekler. Neye dayanarak? Elde mevcut idari ve askeri kanunlara dayanarak karar verecekler. Bu ağırdır efendim, rica ederim. Kanunun aleyhinde değilim, ama arkadaşlar bu kanunun azameti karşısında ürktükleri içindir ki mesuliyeti almak istemediler. (hayır, hayır sesleri) Müsaade buyurunuz, rica ederim ben o kanaatteyim. Bu İtibarla ben dahi ürküyorum ve bu ürkmekten dolayı kendimin manevi mesuliyetimi düşündüm ve arkadaşlarımızın üzerlerine alacağı ağır yükü düşünmekle beraber oy verdim, çekimser olmadım. Fakat pek korkarak oy verdim. Öteden beri yapılan suiistimallere müteessir olduğumuz için, yine askerin eline verir isek, suiistimal ederler diye korktuğumuz içindir ki bunu bu şekle soktuk. Cenabı Hakkın emrine uyarak emaneti ehline vermek lazım gelir. Bu itibarla bu tarzda işleri yapan ve bundan müteessir olan kumanda heyetini biz lazım geldiği şekilde tetkik etmiş olsaydık zannederim ki bugün bu tarzda çekimserler görmeyecektik. Meselenin ruhu budur. Demin arz etmiş olduğum gibi yine bu kanunu Hükümetin teklif ettiği şekilde müzakere edelim. Zararın neresinden dönülse kardır. Müsaade buyurun. Yoksa şimdi tekrar seçim yapacak olursak daha fena bir vaziyette kalacağız. Bakınız şimdi fena bir vaziyette kaldık, işin içinden çıkamadık. Çünkü bu tarzda arkadaşlarımız gidemeyeceklerdir. Bence daha bu kanun meselesi tamam olmamıştır. Hükümetin kanununu ortaya alalım da, yeniden müzakere edelim. Ben bunu teklif ediyorum. (gürültüler) BESİM ATALAY BEY (Kütahya): İnkılabın ruhunu Meclis kadar kimse kavramamıştır. İnkılaba bütün varlığıyla titreyen Meclise bu vazifenin verilmesi icap ediyor. Biz bu emaneti evvelce askerlere verdik ve neticenin ne olduğunu gördük. Biz dünkü vermiş olduğumuz bir kararın aleyhine, dünkü yaptığımız kanunun aksine bugün tekrar bir karar vererek, başka bir kanun yapmış olursak, çocukçasına bir harekettir. Bunu değil Büyük Millet Meclisinin, aklı başında bir insanın yapacağını bile tasavvur edemiyorum. Hulasa eğer Allah emaneti ehline verin diye emir buyuruyorsa, arkadaşlardan daha ehil, seçilenlerden daha uygun kimse yoktur. Bunların kabulünü teklif ederim. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Arkadaşlarımın hakkımda gösterdikleri teveccühten dolayı teşekkür ederim. Fakat şimdi en müşkül bir vaziyet karşısında kaldık. 41 oy ile bu vazifeyi ne ben ve ne de bir arkadaşım katiyen kabul edemez. Sonra Ali Şükrü Bey arkadaşımız dediler ki bu vazifeyi ehline vermelidir. Anlaşılıyor ki Ali Şükrü 100

101 Bey'in nazarında biz bu vazifenin ehli değiliz. Biz değilsek, Yüce Heyet Ali Şükrü Bey'i seçsin. Ali Şükrü Bey'in bu sözünü geri alması lazım gelir. Ne demek, ehli neden değiliz? MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Muhterem efendiler, bu celsenin başından beri cereyan eden müzakere, evvelce İstiklâl mahkemesi için seçilen altı arkadaşın uzun uzadıya düşünmesini icap etti. Ben arkadaşlarımdan biri ile görüştüm. Meclisin bu acayip ruh hali karşısında ya bu vazifeden çekilmek veya Meclisin azınlığına rağmen mevkiimizi muhafaza ederek bize verilen vazifede ısrar etmek vardır. Arkadaşım bana dedi ki Meclisin verdiği vazifeyi kabul etmemek ve dün oy verenlerin bugün vazgeçmelerine karşılık, dün kabul edilen şeyi bugün hata yapanlara karşı reddetmek, o hataya iştirak etmek demektir. Binaenaleyh efendiler, biz bu hataya iştirak etmeyeceğiz. Bu mesuliyetin büyük olduğunu biliyoruz. Bu ağır yük omuzlara yüklenmiş değildir, kalp ve vicdanlarımıza yüklenmiştir. Fakat efendiler, unutmayınız ki bunu yükletenler sizsiniz. Meclisin çoğunluğunun verdiği karar, Meclisin tamamına mesuliyet yükler. Mademki birinci oylamada 14 çekimser vardı, bugün ona ilaveten 55 üyenin daha çekimser olması, onlara vicdani mesuliyetten kurtarmaz. Bunu da acı acı söylemek mecburiyetindeyim ki dün kendisini seçtirmek için kapı kapı dolaşan ve arkadaşlarından istirham eden iki kişi, şimdi kanunun kabul edilmemesi ve bu kanundan vazgeçilmesi hakkında bar, bar bağırmaktadır. BESİM BEY (Çorum): Acaba niçin? MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Efendiler, sırası geldikçe fevkalade salahiyeti... (gürültüler, devam sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): İfadenizi düzeltiniz. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hayır, o iki kişi bu kürsüye gelmemiştir. Efendiler sırası geldikçe fevkalade salahiyetten bahsediyoruz. Her türlü emirlerin bu Meclisten dağılabileceğini, Meclisin her şeyin üstünde olduğunu söylüyoruz. Sırası geldikçe para meselesi bahis mevzu olamaz, Meclisin haysiyeti vardır diyoruz, böyle geniş düşünen Meclis mesuliyete dair işlerde de rica ederim öyle düşünsün. (düşünür sesleri) Milli hudutlar yıkılırken burada bağırıyor, çırpınıyorduk. Bize Hükümet bir kanun getirdi. Dedi ki efendiler kaçan askerleri durdurmak için, onları kaçıranlar için, askeriyeyi her ne suretle olursa olsun zaafa düşürenler için şu cezaları vermek lazımdır, düşününüz dedi. Biz onların teklif ettiği meseleleri müzakere ederken bazı meseleler üzerinde takıldık kaldık. Dedik ya böyle olursa oradaki hakim ne yapar o zaman? Efendiler, sizin pek büyük gördüğünüz Meclisten ve hakikaten büyük olan Meclisten, büyüklere mahsus bir mesuliyeti omuza almak kararı çıktı ve dediniz ki biz içimizden namuslu adamları seçeriz (gürültüler) Haşim Bey susunuz, buraya çıkınız cevap veriniz. (bravo sesleri) Alay etmenin sırası değil, efendi. 101

102 DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): İç tüzüğü tatbik ediniz Reis Efendi Hazretleri Haşim Bey'i dışarı çıkartınız. HAŞİM BEY (Çorum): Sözünü geri alsın, efendim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Aramızdan namuslu adamları seçeriz, dedi. O halde Mecliste namuslu olmayanlar da mevcut demektir. (haşa, haşa sesleri) MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Haşa, haşa ben namuslu adamlar demiştim. Kendileri arasından seçilerek demek niyetiyle söylemiştim. Ben de Hamdullah Suphi Bey gibi Meclisin baştanbaşa namuslu adamlardan ibaret olduğuna iman ederim. (bravo sesleri) Efendiler, bu söz kastım olmayarak ağzımdan çıkmıştır. Alenen istifayı kusur ediyorum. Bu Meclis üyelerinin namuslu adamlar olduklarına en büyük delil, bu kadar tehlikeler karşısında buraya gelmeleridir. Başka delil istemez efendiler, insaf buyurunuz. Bu kanunla hâlâ alay ediyoruz. Palikarya dediğimiz bizi utandıracak bin vaziyet alan Yunan gözümüzün önünde, karşımızda duruyor. Bunun bu vaziyette bulunmaması ve haysiyetim için bir yol bulduk, Bugün ondan vazgeçmek ne demek oluyor? Efendiler, yarın Hükümet gelip ordu kaçıyor deyince ne yapacağız? Yeniden bir kanun yapacağız. Fakat o kanun yine ertesi günü bozulacak, büyük bir çoğunluk yine iki üç beş arkadaşın fikri ile veya teşviki ile bir çekimserler partisi olarak meydana çıkacak. Gayet kolay, bunu herkes yapabilir. Efendiler, durmayan yürüyen bir düşman vardır, Durmayan ve durmaması lazım gelen bir vatan vazifesi vardır. Durmayınız, yürüyünüz, dönmeyiniz. Sizin hepinizle beraber, bu oyu vermek suretiyle mesuliyeti kabul ettim. Bir de teveccühünüzü iyi bir şekilde kullanmaya çalışarak ve sırf efendiler sizin yardımlarınıza güvenerek bir vazife ve mesuliyet daha üzerime aldım, o da istiklal mahkemesi üyeliğidir. Fakat iyi düşününüz, iyi biliniz ki bugünkü vaziyet bizi vazife yapmamaya sevk ediyor ve yaptığınız kanunu siz yıkıyorsunuz, sahip olduğunuz kuvveti siz ihlal ediyorsunuz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Kanun bitmemiştir, üye seçimi ile bitecektir. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hayır efendim, çekimser kalanların vicdanlarına, akıl ve mantıklarına müracaat ediyorum. Efendim, onlar diyorlar ki bu kanun tatbik edildiği zamanda belki pek büyük tezatlıklar, zıtlaşmalar olabilir. Hayır, bu Meclis birlik içinde oldukça, bu Meclis herkesin muhterem haklarına riayet ettikçe bunlar olmaz. Yalnız efendiler, burada Meclisin yaptığı kanunların kuvvetlerini biz azalttıkça, burada bir gün evvel çoğunlukla kabul edilen kanunları bir gün sonra tatbik edilemez bir vaziyete koydukça, ne bu meclisin kuvveti vardır, ne yapılan kanunların tatbik kabiliyeti vardır. Efendiler, bu kürsüden ilan etmek isterim ki Meclis, Ordu, Millet bir olmadıkça, bunlar birbirine yan gözle baktıkça, birbirine yan gözle bakmak ihtimalini hatıra getirdikçe, Yunan Ordusu burada da durmaz, Sivas'ta da durmaz. Binaenaleyh, Allah bu işi anlamayanlara akıl ve irfan versin. (amin, amin sesleri) Efendiler, ben vicdani vazifemi ifa etiğimden eminim. Evvelce üzerime aldığım mesuliyetin bu sözlerimle daha da arttığını biliyorum. Eğer kusur bende 102

103 değil ise Meclistedir. Eğer muvaffakiyet olacaksa Meclisindir. Olmayacaksa yine bugünkü çürük müzakerenindir. Ben vazifemi ifa ettim. Binaenaleyh sözümü kesiyorum. Tarih hakem olsun. (sürekli alkışlar, bravo sesleri) MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Efendiler, büyük tehlike karşısında çareler arayan bizler, memleketin selameti, vatanın saadeti için bir kanun yaptık ve dedik ki bu kanun buna merhem olacak ve büyük bir çoğunlukla bu kanunu alkışladık. Kanun kabul edildi ve ilk seçimde altı arkadaş üye olarak seçildi. Sonra nasıl bir kanaatle bilmem, henüz kanunun kabul olunmadığından bahis olunuyor. Efendiler, bu kanun memleketin selametini, vatanın saadetini temin edecek bir kanundur. Düşmanın hücumu, düşman tehlikesi karşısında, askeri de cepheyi de tutacak olan bir kuvvettir. Demirden siperler yapacak bir kudrettir efendiler, ben bu kanunla değil vatanı tehlikeye düşüren bir adam görürsem, bu kanun elimde olmadığı zaman bile, yine onu öldürürüm. Çünkü bana vazife aşkı bunu telkin etmiştir, bana iman bunu emrediyor. Eğer memleketin tehlikesi karşısında askerden kaçanları öldürmezsek, askerden kaçanları cezalandırmazsak bu memleketi kim müdafaa edecek? Şunu katiyetle temin ederim ki ben üzerime aldığım bu vazifeden dönmeyeceğim ve vazifeme başlayarak katiyetle devamına çalışacağım. Nihayetine kadar devam edeceğim ve arkadaşım Muhittin Baha Bey'in takip edeceği yoldan gideceğim ve ben de beraber hareket edeceğim. Çünkü efendiler, biz inandık ve iman ettik ki bu memleketi kurtarmak için cüretli hareket etmek lazımdır. Bu hareketi kendimde görüyorum ve sizin de bu hareketi telkin eden kudretinize dayanarak bu işe haşlayacağım, bu işten dönmeyeceğim. Rica ederim, bu yoldan yürüyelim. Diğer arkadaşlarım da buna göre hareket ederler. Askeri taraf kıyamet koparıyor ve her gün başlayınız, gün geçilmeyiniz diyor. Rica ederim, niçin kaçıyoruz? Binaenaleyh bu kanunu tatbik etmek demek, düşmanın kuvvetini kırmak demektir. Seçilen arkadaşlarımızı çoğunlukla kabul ettik, (istifalarını kabul etmiyoruz sesleri) RASİH EFENDİ (Antalya): Bu hadise Meclisin tarihine öyle bir vaka kaydedecek ki... DR. MAZHAR BEY (Aydın): Kaydetti bile, efendim. Müzakere usulü hakkında bir şey söyleyeceğim. Malumunuz İstiklal Mahkemeleri Kanununun müzakeresi tamamlanmıştır. Bunun hakkında uzun sözün manası yoktur. Ben görüyorum ki Meclisin tamamı cidden salahiyetini muhafaza etmektedir. Binaenaleyh arkadaşlarımıza umumiyetle rica ederim, seçilen arkadaşlarımız vazifelerini kabul etsinler, biz de tasdik edelim. RASİH EFENDİ (Antalya): Değildir öyle. Dr. Mazhar Bey hiç bir arkadaşınız, bilir misiniz ki dört ay evvel toplandık, dört ay evvelki vaziyet ne ise bugünkü vaziyette o dur. Belki daha fenadır. Dört ay evvel kanaat ederek buraya gelen bir arkadaş hiç olmazsa bu kanaatini tespit etmesi icap ederdi. Çünkü bir hafta evvel bu kanun müzakere edilirken Hükümetin teklifi böyle fevkalade bir mahkeme kurulmasını lüzum gösteriyordu. Fakat Yüce Heyet öyle arzu gösteriyordu ki bu işi bu mesuliyeti kendi üzerine almaya hazırdır. Bir hafta evvel biz Hükümete bu kanunu verdik, niçin Hükümet tatbikata koymuyor? Niçin ve neden mıntıkaları tayin etmiyor diye 103

104 bağrışan bu Meclisti, bir hafta sonra ne oldu? Demek ki bu Meclise bir soru sormaya herkesin hakkı vardır. Buradakilerin de Anadolu'dakilerin de büyük bir hakkı vardır. O da şudur, Meclis dağılıyor mu, yoksa davasından vaz mı geçiyor? Bu mesele açıktır. Yok, yok, öyle olmaz, verilen bir kanunun bugün tatbikinden vazgeçmek nedir? Davadan feragat etmektir. Yahut açık söyleyelim, bu Mecliste İstanbul'un mühim bir eli vardır ve o el Meclisin içine girmiştir. (bravo sesleri, şiddetli alkışlar) Bir hafta evvel kanaat ve esasına göre tespit ettiğimiz bir kanunun tatbikinden feragat edilmez. (bravo sesleri) Efendiler, rica ederim bizim içimizden seçtiğimiz Hükümetten, vekillerden bir şey rica edeceğim. Mecliste kabul edilen kanunları hiç olmazsa tatbikata koymalıdırlar. Çünkü olur ki Meclis kararından vazgeçer. (gülüşmeler) Hükümet de mahcup kalmasın. FERİT BEY (Maliye Vekili): Bunu İçki Yasağı Kanunu hakkında yapalım mı? RASİH EFENDİ (Devamla): Binaenaleyh bu vaziyet karşısında seçilen arkadaşlarımızdan, zannederim birçoklarından istirham etmiştim, beni seçmeyiniz dedim. Fakat yine oy vermişler. Başka arkadaşınızı seçiniz dedim. Ben affımı istirham ederim. (yok, olmaz sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hacı Tevfik Efendi, söz sizindir. TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Feragat ettim, efendim. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar... REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Bey, Hamdullah Suphi Bay en sonra yazıldı. Rica ederim hakkımı muhafaza ediniz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Bey, Hamdullah Suphi Bey ve Tevfik Rüştü Bey benden sonra söz almıştı. Bunu gördüm. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Divan'a saygısızlık mı ediyorsun? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Sen bana karışamazsın. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Reis'e hakaret, Meclise hakaret demektir. Reis hepimizi idare eder. Senin hakaretin hepimizedir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hakaret değil katiyen... VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler, şahsıma ait bir kaç söz söyleyeceğim, lütfen dinleyiniz. Efendim liyakatim olmadığı halde, teveccüh ettiniz ve beni bu kürsüye getirdiniz. Buraya geldiğim zaman her birlerinizden ayrı ayrı yardım talep ettim. Hay hay sesleriyle arzumu uygun buldunuz. O vaadinizin kalbime bıraktığı teveccühü asla unutamam. Rica ederim vaadinizi unutmayınız. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Vaat değil, itimattır ve hâlâ bakidir. 104

105 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Emin Bey deminden şahsıma tecavüz etti ve taraflı davranıyor, dedi. Bu söz benim içerimde gittikçe büyüdü. Tarafgirlik yapan bir şahsın bu kürsü ile münasebeti yoktur. Ben istifa ediyorum. (hayır olmaz sesleri, şiddetti ve devamlı gürültüler) (Oturumu yöneten Reis Vekili Vehbi Efendi Divan Kürsüsünden ayrıldı. Bir süre sonra ikna edildi ve sürekli alkışlarla tekrar yerine oturtuldu.) OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Sabahleyin ben tecavüz kastıyla o sözü söylemedim. "Kellimunnase ala kaderi ukulihim" 1 fehvasınca iktidarım kadar söyleyebildim. Geciktirme diyeceğime tarafgirlik demişim. Benim maksadım unutulmuş bir meseleyi ortaya koymaktı. Eğer hakaret varsa geri alıyorum. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hilmi Bey'e gelince, her vakit tecavüz ediyor. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Kusurumuzu af buyurunuz, yalnız memleketin menfaatine çalışalım. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Efendim, bu meseleyi nihayet vermek niyetiyle arz ediyorum ki Meclis ve Hükümet zulmün ve zulme dayanak olan sistemin sabıkalı zalimlerine harp ilan etmeyi göze almış ve açık bir alınla insanlık aleminin huzuruna bir inkılapçı olarak çıkmıştır. Onun için her mesuliyeti kabul etmiş olan Meclisimiz işte bu azimle istiklal mahkemeleri kararını vermiştir. Bu Meclisin vermiş olduğu bir karar lüzumsuz yere tekrar bahis mevzu olamaz. Eğer çekimser olan arkadaşlarımızın fikrini tetkik edersek tereddüt derhal yok olur. Mesela biri, pek yakından tanıyorum, Vehbi Bey arkadaşımızdır. Kendisi alenen bana demiştir ki, -Meclisin her kararda olduğu gibi, çıkardığı bu kararda da ısrarcı olmalıdır ve ben de her üye gibi ısrarcıyım. Ancak seçim yapılırken bazı tereddütlerim oldu ve vakit bulamadım, meseleyi tetkik edemedim. Çekimser kalmaya mecbur oldum. Seçimde çekimser olmak demek, bu kararın lehinde bulunmak demek değildir....sözleriyle Büyük Millet Meclisine layık bir aza olduğunu göstermiştir. Onun için bu mesele artık bahis mevzu değildir. Ben istifa eden arkadaşların istifalarını kabul etmeyerek, millet ve memlekete faydalı meselelerle uğraşmak üzere gündeme geçilmesini teklif eylerim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bazı önergeler var, okuyalım. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Söz vermiştiniz Reis Bey, iki kelime ile söyleyeyim. Arkadaşlar, asabiyete kapılmayalım. Muhalif olan muhterem arkadaşlarımız da söylesinler, onların fikirlerinden de azami istifadeyi çıkarırız. Fakat vaziyetimiz hakkında, eğer olduğundan ayrı şeyler düşünürsek, bizim kararımızın kıymeti ne kadar büyük, ne kadar mühim olursa olsun memleket menfaatinden daha 1 "İnsanlarla akılları nispetinde konuşun" anlamında hadis. 105

106 yüksek tutarsak, bu ikinciyi birinciye feda etmiş oluruz. Yüz defa bir esası kati olmak üzere söylediler. Bu Meclis alelade yasama kuvvetine sahip bir parlamentodan ibaret değildir, bir Hükümettir. Hükümet misiniz? Aldığınız herhangi bir kararı, memleketin yeni bir ihtiyacı karşısında değiştirmek sizin ilk vazifenizdir. Hiç bir hükümet yeniden yeniye anlaşılan hakikatler karşısında vaktiyle bu kararı aldık diye ısrar etmez. Hükümetin kararları ihtiyaca göre her gün değişir. Çünkü onun kararlarından daha mühim bir şey vardır, o da memleketin menfaatleridir. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Mesele aleyhinde hâlâ söz söyleniyor. Buradaki Meclisin şeref ve haysiyeti vardır. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Müsaade buyurun efendim. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Efendim, memleket maddiyatla idare edilir, yoksa hissiyatla idare edilmez. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Mademki bu kadar alakadarsınız, siz de gelir söylersiniz. (gürültüler, devam sesleri) Arkadaşlar niçin bu kadar asabiyet gösteriyorsunuz? HAŞİM BEY (Çorum): Akşama kadar beklesen yine gürültü edeceğiz, yine gürültü edeceğiz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz bitireyim. Mademki Meclisin bu mesele üzerinde böyle bir kanaati vardır, ben de zıddına olarak, kanunu yeniden yeniye müzakere etmeyi hatırımdan geçirmem. Fakat siz son maddede ısrar ederseniz, biz oylarımız üzerinde asabiyetle duracağız. Kanun çıkmıştır, bunun üzerinde bir dakika tereddüt etmiyorum. Altmış yedi çekimser ile burada istifa eden arkadaşlarınızla ikmal edilmiş olan kanunun hukuka uygun olması bakımından garip bir vaziyetteyiz. Bunu dikkate alınız. Burada bir hakikat karşısında bulunuyorsunuz, o da kanunun tatbiki bakımından içimizde bir tereddüt peyda olmasıdır. Bir de yedi, sekiz arkadaşımızı alakadar eden ve mahiyet itibariyle alay ve hakaretten ibaret olan bir takım sözlerin hepinizin haysiyet ve şerefli üzerinde yarattığı tesirleri düşününüz. Evet efendiler, söze gelmiş bu fahiş hataları, bir kelime ile tamir eder ve düzeltirim. Son sözüm budur. Askeri Caza Kanunumu tatbik ettiriniz. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Muhterem arkadaşlar, ben şu dakikada, şu an içinde Büyük Millet Meclisinin vaziyetini bir sinema vaziyetinde görüyorum. Biri burada bir kanunun teklif edildiği zamanda bütün mukadderata el koyduğumuz bu kürsüden bağırıp durduğumuz halde bir kanun için yukarı kaldırılan eller, ikincisi şimdi çekimserleri alkışlayan ve takdir eden eller. Bu iki el arasında zannedenim ki on dakika geçmedi. Hangi salahiyetle iddia edebiliriz ki yaptığımız Gelir Kanunu, İçkinin yasaklanması Kanunu, şeriat ahkamı diye bar bar bağırdığımız kanunlar başarılacak? Hangi kanunun ve hangi maddenin tatbik edileceğini, hangi kanaat 106

107 ve hangi emniyet ile bağıracağız? Efendiler, biz alenen yalancıyız, yalancı... (sözünü geri al sesledi, şiddetli gürültüler) MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Yalancı sensin! (devam, devam sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hakikaten yoldan çıktık. Hakikatin zıddı olan her şey kiziptir, kizbin Türkçesi yalandır. (hafif alkışlar) Efendiler, yalan demek, hakikatten sapmak demektir. Biz hakikatten ayrıldık... DURSUN BEY (Çorum): Yalancı sensin, yalancı sen... REFİK ŞEVKET BEY (Devama): Ben isterim ki Hamdullah Suphi Bey o güzel ismiyle, o güzel heyecanıyla bu içinde yaşadığımız inkılabın yegane hatibi olsun. Maalesef en uğraşmak lazım geldiği zamanda kendi hayatını bahis mevzu ediyor. Daha işe başlamadan evvel ürkeklik gösterdi ve korktu. (şiddetli alkışlar) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Arkadaşlar, ürkeklik sözünü, sizin şahsi haysiyetinize, sizin muhakemenize ve size terk ediyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Söylüyorum efendiler, Ordu karşısına gelmeden aldığınız karardan vazgeçmezsiniz, o zaman söylediğim sözü ben üzerime alırım. Hakikat, sizi yola getirecektir. Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Reisi, Milli Savunma Vekili bu kanun için nutuk verirlerken Ordu ile geçinemeyeceğiz diyen Hamdullah Suphi Bey'e derim ki biz geçineceğiz. Köylü ile kentli ile bu maksadımızı muhafaza için çalışacağız, gideceğiz, asacağız, asılacağız, hapsedeceği ve ancak bu şekilde muvaffak olacağız, efendiler. Muvaffak olmak için de asacağız, keseceğiz, kesileceğiz... Efendiler, Hamdullah Suphi Bey çok namusludur, muktedirdir ve pek çok muhteremdir. Yalnız bir noksanı vardır. O da sosyal hadiseleri hisleriyle idare etmesidir. Rica ederim, ben bu kanunu teklif ettiğim zaman, o vakit el kaldırdığınız zaman, Hamdullah Suphi Bey gelip de bunun aleyhinde söz söylemedi. İlk defa olarak Hükümetin teklifini kabul etmek istemişti. Halbuki Hükümetin teklifimden daha kuvvetli, daha fevkalade salahiyetleri olan bu teklif karşısında söz söylemek için buraya çıkması lazımdı. Şimdiki gibi yapılmış bir binayı yıkmak vaziyetine düşmemeliydi. Rica ederim efendiler, ben 80 oy aldım ve bana oy veren arkadaşların teveccühüne erdim. Fakat ben bu kürsüde söz söylemekten çok, köy köy gezerek, kaza kaza dolaşarak, hiç olmazsa kendim Millet Meclisindenim diyerek konferanslar vererek, ahali ile, köylü ile yatıp kalkmayı, burada ailem ile yatıp kalkmaya tercih ederim. Altı arkadaşım benimle beraberdir zannederim, iki mahkeme kurarız. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Beraberiz. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Eğer Hükümet bizim istediğimiz gibi vazifeyi yapmazsa, biz herhalde Meclisin çoğunluğunun verdiği itimadı muhafaza ederiz. Efendiler, ilk oylamada 145 kişi oy kullandı ve l5 kişi çekimser vardı. İkinci oylamada 35 e yakın çekimser vardı. Üçüncüsünde ise 68 çekimser var. Eğer itimat ve bu işi bozmamak bahis mevzu ise on dördü, on beşi itibara almayacaktık. En bü- 107

108 yük kusurumuz bu olacaktır. Hakikatler karşısında tereddüt en büyük felakettir. Müspet ve menfi bir karar sahibi olmak, tereddütlü olmaktan çok iyidir. Her şey olalım, vatanperver olalım. Fakat her şeyden evvel muayyen bir fikir sahibi olalım. Bir maksat takip edelim. On gün içinde bir kanunu bozarsak, milletin bize itimat etmemeye hakkı vardır. Ben arz ediyorum, gideceğim, çalışacağım, itimadınızı sarsmamak için çalışacağım ve inşallah muvaffak olacağım. Fakat bir şartla efendiler, beni seçen arkadaşlarım, benim namusumdan emin olan arkadaşlarım, bana yardım ederlerse. Efendiler, biz köylere gideceksek, üç kişi ile gideceğiz. Ne silahlı kuvvetimiz bulunacak, ne topumuz bulunacak, ne tüfeğimiz, yalnız manevi bir kuvvetimiz bulunacak, o da Büyük Millet Meclisinden alınacaktır. Bugünden İtibaren sebatsızlık göstermeyenlere dayanarak, dün oy verip bugün oy vermeyecek kadar fikir değiştiren sebatsızların tesirlerine rağmen yine çalışacağız. Çalışırken bu seçimi bozanlara değil, seçenlere karşı bu yaptığımız kanunun iyi neticeye varacağına katiyen emin olacağız. Efendiler, tekrar arz ediyorum, istiklal mahkemesinin bir üyesi bulunmak sıfatıyla ve inşallah sizi mahcup etmeyeceğime emin olarak sözümü bitiriyorum. HAMDULUAH SUPHİ BEY (Antalya): Ya bu yalancı sözünüzü geri alınız veya size iade ediyorum. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler, müsaade buyurunuz. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Biri çıkar yalancı der, biri çıkar İstanbul Hükümetinin eli vardır der. Bunları bırakırsınız, buraya çıkan bizi tahkir edemez. (gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler; müsaade buyurun, dinleyin. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Yalancılara nasıl itimat ediyorsunuz? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Daha söz isteyen bazı arkadaşlar var. Müzakerenin yeterliliğine dair de önerge var, dinleyin. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Meseleyi kapatmayın rica ederim. Meclisi ikiye ayırdılar. Müzakere sabahtan akşama kadar devam etsin. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler dinleyiniz, sakinliğe davet ediyorum. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Rica ederim, sıra kimin ise söylesin. Meclis fena vaziyete düştü. Herkes söylesin. (kafi sesleri, gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Meclisin hali cümlenizin malumudur. Eğer söze nihayet verilip müzakerenin yeterliliğine karar verilecekse oya koyalım. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Oya koyunuz rica ederim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Söz söylemek istiyorsanız Meclisi Cumartesine tehir edeceğim. Cumartesi gününe kadar hararetiniz geçer. 108

109 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Mesele halledilmelidir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Oya koyacağım. (oya koyunuz sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Yeterlilik önergesinin lehinde söyleyeceğim. Neyi müzakere ediyoruz, neye karar vereceğiz? Bir tasarı veya teklif yoksa ortada, müzakere edilecek bir şey de yoktur, (mesele bitmiştir sesleri) Acaba Meclisin itimadı bizim hakkımızda devam ediyor mu, etmiyor mu diye istifa ettiler. Bunun üzerine yapılacak iş, ya istifalarını kabul etmek veyahut reddederek güvenoyu vermekten ibaret kalıyor. İstiklal mahkemeleri hakkındaki kanunun zayıf yahut iyi olması dolayısıyla değiştirilmesi ayrıca bir meseledir. Arkadaşların istifalarının kabul veya reddi meselesinde de bence kendilerine güvenoyu verilmesi daha doğrudur. O zaman mesele bitmiş olur. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Hasan Bey'in müzakerenin yeterliliğine dair söylemiş olduğu sözler pek doğrudur. Mesele başta gayet basit iken, o basit meseleye arkadaşlar gayet mühim bir şekil verdiler. Demin Hamdullah Suphi Bey'in dediği gibi bir kısmı içimize İstanbul eli girdi, bir kısmı bilmem ne dedi. Hulasa Meclis benim görebildiğim şekle göre iki kısma ayrıldı. Düşününüz 67 bir tarafta, 70 bir tarafta... Müsaade buyurunuz, peşinen söyleyeyim ki hakikat meydanda, hissi olarak söz söylemeyelim. Ben çekimserdim. (gürültüler) Hatta bir kaç arkadaşımızı da çekimser oy verdirttim. Fakat sonra fikir değiştirdim. Fakat her halde çekimser olsun olmasın, arkadaşlarımız hakkında birçok suçlamalarda bulunuldu. Müzakerenin devamına lüzum vardır. Meclisi muntazam, itidalli, yekvücut, evvelce olduğu hale sokmak mecburiyetindeyiz. Bu şekilde eğer açıklık devam ederse açar, açar ve memleket de gider. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Bir saat evvel açınız da yıkınız. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müzakerenin yeterliliği hakkında söz söylemiyorum. Pek rica edeceğim, hislerinize mağlup olarak kimseyi incitmeyelim. Çünkü kimsenin kimseyi itham etmeye hakkı yoktur, salahiyeti yoktur. Hepimizin himmeti birdir. Hepimizin kabul ettiği maddi ve manevi mesuliyet birdir. Bu itibarla kimsenin kimseyi ithama hakkı yoktur, sebatsız demeye hakkı yoktur. Herkes bir fikre sahiptir. Fakat ben arkadaşlarımın verdiği bir fikir üzerine fikrimi değiştirebilirim, kanaatimi değiştirebilirim efendiler. Binaenaleyh kimse beni sebatsızlıkla itham edemez. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Söz söylenirken bir mesele hakkında bir serzeniş olmuş. Zannediyorum ki meselenin tamiri için usulümüz pek müsaittir. Bu mesele ile hiç alakası yoktur. Arkadaşlara söz verilir, o zaman herkes ne demek istediğini söyler. HAMDULUAH SUPHİ BEY (Antalya): Ne demek istediklerini izah etsinler. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Mesele kapandı, müzakereyi uzatmaya lüzum yoktur. 109

110 HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Biz buraya arkadaşlarımızı küçük düşürmek için çıkmıyoruz. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Hakikat burada izah edilmelidir. Reis Bey, küçük düşürme yoktur. Fakat vaziyeti bütün açıklığı ile izah etmek vardır. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Müsaade buyurunuz, efendim. Ben meseleyi birleştirivereyim. Efendim mesele iyice anlaşılmıştır. Asabiyet, insan için hastalıktır ve hastalar mazurdur, rica ederim. (alkışlar) Bunda büyük bir telaşa yer yoktur. Bir arkadaş sebatsızlık demişse, demek istemiştir ki yirmi dört saat içinde bir kanaat, yani milletin mukavemetini artıracak bir tedbir, yirmi dört saat değil, belki yirmi dört günde bile değişmeyecek bir husustur. Bu hususta meydana gelen değişikliğe bir dereceye kadar sebatsızlık denebilir. Fakat sebatsızlık kötü bir şey değildir. Mesela sizi dün çekimser bırakan bir sebep, sizin aklınız, muhakemeniz üzerinde bir tesir yapmıştır. O şekilde düşünür ve çekimser kalırsınız, hakikate daha fazla vakıf olursunuz. Fakat bugün eski kanaatinizden vazgeçerseniz, bu sebatsızlık değildir. Fakat olabilir ki bugün herkes fikrini mantıklı deliller üzerinde yürütür. Mantık yanlıştır veya sizi aldatmış veya yanlış bir mantık kurmuş olabilirsiniz. Binaenaleyh bazen arkadaşlarımın çekimserliği veya karşı fikirlerde bulunmaları, doğrudan doğruya bu kanunun esasına itiraz ettikleri manası çıkmaz. Mecliste ikilik yoktur. Şekil de bir fikrin bir kanaatin mahsulüdür. Bugün bir lodos eser, insan hasta olur, ertesi gün poyraz olur, rahatı yerine gelir. Bunlar ehemmiyetsizdir. Rica ederim meselenin ehemmiyetini takdir buyurunuz. Hepiniz, ben iyi görüyorum demeyiniz. Cidden mesele galeyandadır. Daha fazla hislerimizin heyecanda olduğu bir zamanda, asabiyetin daha fazla yükseldiği bir zamanda, ben de bile ufak bir sürçü lisan olsa, yine bazı arkadaşlarımı gücendirmiş olurum. Hulasa iki arkadaşın birbirini eve götürüp getirmesi cinsinden bir şey olacak. Rica ederim, böyle giderse sabaha kadar uğraşacağız. Artık bu kafidir. Bütün arkadaşların müdafaa kuvvetini artırmak maksadıyla yaptıkları bir meseledir. BİR MEBUS BEY: Siz onu düzeltecek misiniz? DR. MAZHAR BEY (Devamla): Efendim, eğer taraflardan kabul buyrulursa bu düzeltmeyi yapmış olurum. Bunlar benim kadar samimidirler. Binaenaleyh rica ederim, bazı sürçü lisanı bile düzeltirsem bunu çok görmezler. Kabul ederler efendim. Yani kalplerimiz, vicdanlarımız bir olduğu için kabul ederler. Binaenaleyh mesele bitmiştir. Umumiyetle bir iyi niyete ulaşmış olan ve vatanın mukavemetini artırma maksadıyla yapılmış olan bu kanun etrafında herkes birleşmiştir. Arkadaşlarımızın artık tereddüdüne yer yoktur. Zaten arkadaşlarımızın telaşı da bugün yapılan bir kanunun, yarın yıkılması şeklinde olan tereddütlerin, her tarafta ve bilhassa memurların çalışması üzerinde, idare makineleri üzerindeki kötü tesirini yok etmek maksadından ileri gelmiştir. Çünkü hiç kimse üç yüz imza ile verilen bir kararın yarın yüz imza ile kabulüne emin değildir. İhtimal ki Maliye Vekili Hazretleri İçki Yasağı Kanununun suya düşeceğinden ümit vardırlar. Bunun için yeni bir ka- 110

111 nun tasarısı hazırlamakta haklıdırlar. Binaenaleyh bu kuşkuyu ortadan kaldırmak için rica ederim kararınızı veriniz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önerge var. Okunuyor, dinleyiniz. TBMM Başkanlığına Müzakerenin yeterliliğiyle istifa eden üyelerin istifalarının kabul edilmemesini, seçilen üyelere güvenoyu verilerek gündeme geçilmesini teklif eylerim. 22 Eylül 1920 Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi BİR MEBUS BEY: Yalancılardan meydana gelen bu Meclis... (gürültüler) İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Refik Şevket Bey, eğer sözünüzü geri almadınızsa ben kendi hesabıma onu size aynen iade ediyorum. (gelsin izahat versin sesleri) HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): O halde çıkıp söylemeye mecburdur. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, şu önergeyi oya koyalım. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Reis Bey, bu Meclis yalancılardan meydana gelen bir Meclis değildir. Yalancıların meclisi değildir. Bu düzeltilmelidir, efendim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyurunuz arkadaşlar, Refik Şevket Bey arkadaşımız yalancıyız dedi. Size yalancısınız demedi. Kendisini de o daire dahiline alıyor. Bu, aşağılama sayılmaz. ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Öyle tamire çalışma! 1 (Hiç bir karar alınamadan oturuma son verildi. Bir gün sonra, 23 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, gündemdeki maddelerin müzakeresine başlanıp yarım kalan istiklal mahkemeleri meselesi vardır. Hükümet bu meselenin Cumartesiye kadar tehirini arzu ediyorlar. (uygundur sesleri) Şimdi başka meseleye geçelim. 2 (Üç gün sonra, 26 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celse açıldı efendiler. Gündemimizin müzakeresine başlıyoruz. Buyurun Refik Şevket Bey. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (22 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (23 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s.301, 111

112 REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Geçen sefer bu istiklal mahkemeleri meselesi bahis mevzu olduğu zaman, her halde muhterem Meclisimizin yapmış olduğu bir kanunun on gün sonra faydasız olması endişesiyle bu kürsüye çıkarak hislerimi arz etmiş ve yasama haysiyetimize vurulacağını zannettiğim darbenin tartı tesiri ile her halde beni beş aydan beri dinleyen Heyetin hiç görmediği bir asabiyeti göstermiştim. Birçok arkadaşlarım kürsüden indikten sonra sen böyle yapmazdın diye serzenişte bulundular. Muhterem arkadaşlar, her zaman Yüce Meclise ve her üyesine hürmetle kalbim dolu olmuştur ve herkesten hürmet görmüşümdür. Sizinle ve bu teveccühle dalma iftihar etmiş bir arkadaşınızım. Sözlerimde ne Yüce Heyete ve ne de pek sevdiğim, kardeşim kadar sevdiğim Hamdullah Suphi Bey'e kinaye ve tahkir kastım mevcut değildir. (teşekkür ederiz sesleri) Olursa da evvela kendi nefsime olması lazım gelir. Çünkü ben de bu Meclisin bir üyesiyim. Mümkün değildir ki bir adam kendi nefsine hakaret etsin. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu mesele kapanmıştır. Geliyoruz seçim meselesine. Malumunuz evvela yedi istiklal mahkemesi kurulması esası üzerine karar vermiştik. Birinci seçimde altı üye çoğunlukla seçildiler. İkinci oylamada da mutlak çoğunluk arandı ve hiç seçilen olmadı. Üçüncüsünde salt çoğunluk ile yaptığımız oylamada on beş üye seçilmişti. Böylece yedi mahkemeye yirmi bir üye seçilmiş oldu. Kazananlardan on üye cereyan eden müzakere dolayısıyla Yüce Heyetinize bizi bu hizmetten affetsin dediler ve istifa ettiler. (olamaz sesleri) Şimdi efendim, mesele bahis mevzu olduğu için Yüce Heyetinize arz ediyorum, istifa eden üyelerden bir kısmı istifalarını geriye alıyorlar. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Sözüm var. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Benim de sözüm var. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, iki mesele var. Birisi istifa edenlerin istifa sebepleri hakkında müzakere açmak, ikincisi istifalarını kabul etmeyerek kendilerine güvenoyu vermek ve bu şekilde meseleyi kapatmaktır. Şimdi bu hususu Yüce Heyetinize arz ediyorum. Müzakere açmayı arzu buyuranlar lütfen el kaldırsın. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar) :Esasen müzakere devam ediyordu, vaktin geç olması sebebiyle yarım kaldı. Yalnız bir mesele vardır. O gün de söylemiştim. Arkadaşların istifası bir noktadan ileri geliyor. Yani oylar az olduğu için, biz böyle zayıf oylarla bu vazifeyi, bu ağır yükü kaldıramayız, dediler. Ben arkadaşlara tekrar teklif ediyorum. Seçilen bu arkadaşları, emsali olduğu gibi arkadaşların istifaları kabul edilmeyerek takviye edilmeleri lazımdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Netice yine odur. Şimdi bir defa bir teklif vardır ki müzakere edeceğiz, deniliyor. Müzakerenin yeterliliği hakkında bir karar evvelce verilemediği için Yüce Heyetiniz bu teklifi dikkate almazsa, müzakere kapanmış olur. Müzakerenin tekrar açılması hakkındaki teklif, İsmail Suphi Bey'le Hacım Muhittin Bey tarafından yapılmıştır. Bunu kabul edenler ellerini kaldırsın. 112

113 Kabul edilmedi. Peki efendim, müzakerenin tekrar açılmasına lüzum kalmadı, o halde kafi demektir. İkinci mesele şimdi istifaların kabul edilmeyerek, kendilerine güvenoyu verilip vazifelerine devamını oylarınıza arz ediyorum, Bunu kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Büyük bir çoğunluk ile istifaları kabul edilmeyerek kendilerine itimat beyan edildi. Binaenaleyh istiklal mahkemeleri hakkındaki mesele kapanmıştır. Belediye Kanununun müzakeresine geçiyoruz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyurunuz efendim, istiklal mahkemelerine ait başka bir şey... HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mesele kapandı. Belediye Kanununu müzakere ediyoruz. 1 (Dört gün sonra, 30 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kastamonu Mebusu Besim Bey'in, istiklal mahkemesi üyeliğinden affedilmesine dair istifa dilekçesi var. TBMM Başkanlığına Yaklaşan kış mevsiminde yolculuk şartlarına katiyen tahammül edemeyeceğimden seçilmiş olduğum İstiklal mahkemesi üyeliğinden istifa eylerim. 30 Eylül 1920 Kastamonu Mebusu Besim OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Daha önce en fazla oyu alanlardan bir tanesi yerine gider. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İstifayı oya arz etmeye tabii lüzum yoktur. 2 (İki gün sonra, 2 Ekim 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kastamonu Mebusu Suat Bey'in istiklali mahkemesi üyeliğinden istifasına dair kağıdı var. TBMM Başkanlığına Sağlık vaziyetim sebebiyle Kayseri İstiklali Mahkemesi heyetinden istifa eylediğim Yüce Heyete arzına delalet buyrulmasını ihtiram eylerim. 30 Eylül 1920 Kastamonu Mebusu Dr. Suat 1 TBMM Zabıt Ceridesi (26 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (30 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s.454, 113

114 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler el kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim EYLÜL 1920 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Necati Bey (Saruhan) 89 Refik Şevket Bey (Saruhan) 80 Hamit Bey (Biga) 76 Tevfik Efendi (Çankırı) 73 Hüsrev Sami Bey (Eskişehir) 73 Muhittin Baha Bey (Bursa) EYLÜL 1920 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Rasih Efendi (Antalya) 65 Kılıç Ali Bey (Antep) 58 Osman Nuri Bey (Bursa) 57 Necati Bey (Bursa) 56 Emin Bey (Canik) 55 Tevfik Rüştü Bey (Menteşe) 45 İhsan Bey (Cebelibereket) 45 Hüseyin Bey(Elazığ) 41 Suat Bey (Kastamonu) 41 Hamdi Bey (Biga) 41 Atıf Bey (Beyazıt) 37 Fikret Bey (Kozan) 37 Zekayi Bey (Adana) 35 Besim Bey (Kastamonu) 34 Hacı Tahir Efendi (Isparta) EKİM 1920: KAYSERİ İSTİKLAL MAHKEMESİNİN KAPATILMASI, DİYARBA- KIR VE POZANTI'YA İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULMASI KARARLARI VE BU MAHKEMELERE ÜYE SEÇİMİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 91.Birleşim, Gündem: 6/3) 11 Eylül 1920 tarihinde kabul edilen İstiklal Mahkemeleri Kanununda, nerelere istiklal mahkemesi kurulacağını Hükümet teklif eder ve Büyük Millet Meclisi tayin eder, hükmü yer almıştır. Bu konuda yeterince koordinasyon sağlanamadığı ve planlama yapılamadığı için bazı gereksiz yerlerde mahkeme kurulmuş, fakat ihtiyaç olan yerlerde kurulmamıştır. Bu nedenle Hükümet Kayseri İstiklal Mahkemesini kapatıp, diğer iki yerde mahkeme kurulmasını teklif etti. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kayseri İstiklal Mahkemesinin şimdilik lüzumu olmadığına dair Hükümetin tezkeresi okunacak. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Ekim 1920), 1.Dönem, c.4, s.487, 114

115 TBMM Başkanlığına Lüzum görüldüğü zaman Meclise bildirilmek üzere Kayseri'de kurulmasına evvelce uygun görülen İstiklal Mahkemesinin şimdilik kurulmasından vazgeçildiği arz edilir, efendim. TBMM Reisi Mustafa Kemal (kabul sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Malumat vermekten ibaret olduğu için oya koymuyorum. 1 (On üç gün sonra, 9 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Diyarbakır'da bir istiklal mahkemesi kurulması hakkında Hükümetten gönderilen tezkere var, okunacak. TBMM Başkanlığına Askeri kıtalardan firar hadiselerinin artması sebebiyle firariler hakkında seri ve tesirli bir şekilde kanuni muamele tatbik edilmek üzere Diyarbakır'da bir istiklal mahkemesi kurulması Elcezire Cephesi Kumandanlığının tarafından talep edilmiştir. Bu talep Milli Savunma Vekâleti tarafından 1 Kasım 1920 tarihli ve acil işaretli yazıyla Hükümetimize teklif edilmiştir. Gereğini ve neticeden malumat verilmesini rica ederim, efendim. TBMM Reisi Mustafa Kemal HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Diyarbakır'da bir istiklal mahkemesi kurulmasını kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul dilmiştir. Efendim, uygun bir zamanda üyelerinin seçimini yaparız. 2 9 KASIM 1920 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMESİ DİYARBAKIR İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis, Van, Hakkari, Genç, Muş ) ( ) (Altı gün sonra, 15 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (27 Ekim 1920), 1.Dönem, c.5, s.207, 2 TBMM Zabıt Ceridesi (9 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s , 115

116 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Pozantı'da bir istiklal mahkemesi kurulması hakkında İçişleri Vekaletinin tezkeresi var, onu okuyacağız. TBMM Başkanlığına Silah ve cephanesiyle firar öden askerler ile casusluk gibi vatana hıyaneti bulunan şahısları muhakeme etmek için Pozantı'da bir istiklal mahkemesinin kurulmasına lüzum görüldüğü Adana Vilayetinden bildirilmektedir. Bu mıntıka içinde bir istiklal mahkemesi kurulmasını teklif eylerim. İçişleri Vekaleti Vekili Dr. Adnan CEMİL BEY (Kütahya): Pek uygundur. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bunun seçimi ne gün yapılacak ise kararlaştıralım. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Gündemde istiklal mahkemesi üyelerinin dörde çıkartılması hakkında müzakere edilecek madde var. O madde ile birleştirerek müzakere edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, o halde ikisini birleştirelim. MUSTAFA BEY (Tokat): Diyarbakır için de vardır, efendim. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Bunların her üçü de birleştirilsin, bir günde bir neticeye varalım KASIM 1920 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMESİ POZANTI İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Adana, Kozan, Mersin, Niğde, Kayseri) ( ) (Üç gün sonra, 18 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kastamonu İstiklal Mahkemesi üyelerinden Tevfik Rüştü Bey'in Moskova'ya vazife ile gitmesinden dolayı yerine başka bir üyenin seçilmesine dair telgraf vardır. (niçin gidiyor, kaçıncı elçi sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Elçi yaveri. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (15 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s.374, 116

117 TBMM Başkanlığına Dışişleri Vekâleti tarafından vazife ile Moskova'ya gidecek olan Tetkik Heyetine katılmam teklifini memnuniyetle kabul ederek yarın hareket edeceğimden, Kastamonu mıntıkası İstiklal Mahkemesi işlerinin aksamaması için yerime bir münasip arkadaşımın seçilmesini istirham eylerim. 16 Kasım 1920 Menteşe Mebusu Tevfik Rüştü HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Malumunuz istiklal mahkemeleri için seçim yapacağız. Bunu ilk celsemizin birinde halledelim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bir kaç mahkemede daha böyle yerler vardır. NAZIM BEY (Tokat): Tevfik Rüştü Bey Meclisimizin üyelerindendir. Bizim oyumuzu alınmaksızın Petersburg'a gitmesi nasıl kabul ediliyor? HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): İstiklal mahkemelerine adam ister, adam. 1 (İki gün sonra, 20 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim istiklal mahkemeleri üye seçimlerinin gündemdeki diğer maddelere tercihen müzakeresine dair Bitlis Mebusu Hüseyin Hüsnü Bey'in önergesi vardır. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Reis Bey, söz istiyorum. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim, müsaade buyurun. Kastamonu İstiklal Mahkemesine bir üye seçilmesi için telgraf var. Ayrıca Uşak havalisine bir istiklal mahkemesi gönderilmesi hakkında Kütahya Mebusu Ragıp Bey'in bir önergesi var. Bunlar bir mesele demek oluyor. Şimdi istiklal mahkemelerine üye seçilmesine... ATIF BEY (Beyazıt): Bir de Adalet Komisyonunun bu hususta, yani üyelerin dörde çıkartılması hakkında bir raporu vardır. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Gündeme dahil değil, efendim. ATIF BEY (Beyazıt): Onun okunmasını ben de rica ediyorum, gündemde vardır. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Adalet Komisyonunun rapor, Diyarbakır, Pozantı ve Yenişehir istiklal mahkemeleri seçimi, bu da var, dört oluyor. Kastamonu'ya bir üye seçimi etti beş. Uşak havalisine bir istiklal mahkemesi gönderilmesi hakkında Ragıp Bey'in önergesi var, bunu da Hükümete havale ediyorum. Şimdi istiklal 1 TBMM Zabıt Ceridesi (18 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s.406, 117

118 mahkemeleri üyelerinin seçimini gündemdeki maddelere tercihen yapılmasını teklif ediyorlar. Teklifi kabul buyuruyor musunuz? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyrulur mu efendim? Bir kere arkadaşlarla istişare edelim, binaenaleyh Pazartesi gününe bırakılsın. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hilmi Bey, sizden evvel söz istediler. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Bir haftadan beri Eskişehir'de vazifem olduğu için yanınızda bulunamadım. Fakat bu, bir mecburiyet neticesidir. Zekayi Bey istifa ettiler, daha sonra vazgeçtiler. Arkadaşlarımdan Rasih Efendi'nin telgrafı buraya gelmeden Yüce Meclisiniz bu istifayı kabul etti. Şimdi Eskişehir'deki İstiklal Mahkemesi bir hafta, on gündür çalışamaz bir halde bulunuyor. Otuz, kırk tutuklu, yirmi, otuz dava vardır. Tabii bunların yüzüstü katmasını arzu buyurmazsınız. Bu itibarla hemen Eskişehir İstiklal Mahkemesine bir üye seçilmesini rica ediyorum. Zekayi Bey dün değil evvelsi gün bana bir telgraf çekmiştir. İstifasını geri aldığını, tekrar seçilmesi hakkında bir karar verildiği düşüncesiyle Eskişehir İstiklal Mahkemesi Üyesi sıfatıyla imza da atmıştır. Kendisi kalmak istiyor. (gürültüler, olmaz sesleri) Geçen gün arkadaşlarımızdan Basri Beyefendi, Eskişehir Mahkeme Heyeti arasında bazı anlaşmazlıklar mevcut olduğuna dair bir rivayet vermişse de bunun katiyen aslı yoktur. Biz gayet birlik ve beraberlik içinde vazifemizi icra ediyoruz. Zekayi Bey'in orada kalması, işlerin yolunda gitmesi bakımından uygundur. Çünkü malumatları vardır. Kendisi de zaten istifadan vazgeçmiştir. (yeniden seçilmesi lazım sesleri) ABDULLAH EFENDİ (İzmit): İstifa sebebinin ne olduğunu biliyor musunuz? MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): İstifasının sebebi mühim bir değildir. Sağlık vaziyetinden bahsetmiştir. Daha doğrusu kendisi burada Ankara'da bulunmak istiyordu. Sebebi budur, başka bir şey değildir. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Geçenlerde arz ettiğim mesele bir kaç mebusla beraber işittiğimiz bir rivayettir. Mademki Muhittin Baha Beyefendi böyle bir şey olmadığını söylüyorlar, onun ifadeleri resmidir. O halde bizim işittiğimiz rivayetin asılsız olduğu anlaşılıyor. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Rica ederim, meseleyi halledin. Bu işler de yüz üstü kalmasın. Pazartesi gününe tehirine imkan yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hususi olarak görüştüğüm arkadaşlarım pekala ifadelerini hatırlarlar ki bu meselenin bu derece gecikmesinden dolayı cidden üzülüyoruz. Böyle olmakla beraber arkadaşlarımdan rica ederim, istirham öderim, bu seçim Pazartesiye kalsın. Aramızda istişare edelim, Pazartesi günü seçim yapalım. Birincisi bu, ikincisi usulcülükten biraz vazgeçersek Meclisimizin hal ve şanına daha uygun olur zannımca. Binaenaleyh Zekayi Bey arkadaşımızı tekrar seçmek veya seçmemek gibi birtakım teferruat ile uğraşacağımıza, şu dakikada onu ev- 118

119 velce seçmiş bulunduğunuz için teklif ediyorum, kendisini işaret oyu ile tekrar seçelim. (hayır sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): İstiklal mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması hakkındaki teklif, bir kanun teklifi mahiyetindedir ve gündeme dahildir. Fakat biliyorsunuz ki mevcut olan meselelerin tercihan müzakeresi Yüce Heyetinizin kararı olduğu için tehir edilmiştir. Şimdi iki vaziyet vardır. Birisi halen açık bulunan istiklal mahkemeleri üyelerinin seçimi, ikinci de üyeleri dörde çıkaracak kanunu müzakere edip kabul ettikten sonra mevcut her iki seçimi beraber yapmaktır. Sebebini arz edeyim. Hatırlarsınız Hükümetten gelen bir teklif üzerine biri Diyarbakır'da diğeri Pozantı'da olmak üzere iki istiklal mahkemesi kurulmasına Yüce Heyetiniz karar vermiştir. Üçerden altı üye bu iki mahkeme için lazımdır. Bir de Zekayi Bey'in istifası dolayısıyla yedi, diğeri de Kastamonu'dan gelen ve perşembe günü Yüce Meclisinizde okunan Tevfik Rüştü Bey'in telgrafı üzerine, izin vermek veya vermemek ayrıca bir meseledir, tabii o ayrıca halledilecek bir meseledir, Kastamonu için bir üye seçimi yapılacak. O halde sekiz üye seçmek lazımdır. Bu sekiz üyenin seçimine karşılık Kayseri İstiklal Mahkemesinin lağvedilmesi üzerine açıtta kalmış yalnız bir arkadaşımız vardır. Demek yedi üye seçmek lazımdır. İstiklal mahkemeleri üyelerinin dörde çıkartılması hakkındaki kanun kabul edildiği takdirde sekiz istiklal mahkemesine sekiz üye daha lazım gelir. Bu vaziyette on beş üyenin seçimini birden yapmak zor ve biraz külfetli olduğu gibi, üye eksiği olan ve çalışamayan istiklal mahkemelerinin bir gün evvel vazifeye başlamaları İçin lazım gelen sürati temin etmiş olamayacağız. Bana kalırsa, bu eksik yedi üye üzerine yapılacak seçimi bugün icra edelim, ondan sonra kanun zaten gündemdedir, ilk fırsatta müzakere edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim şimdi Hasan Beyefendinin teklifine göre üye eksiği olan istiklal mahkemeleri ve yeni teşekkül edecek olan iki mahkeme için hemen seçim yapalım. Bunu kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim. HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Reis Bey, müsaade buyurursanız bu seçimi dörde çıkartacak kanunun kabulüne bırakmayalım. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim izah edeyim, istiklal mahkemelerine sekiz üye lazım. Kayseri İstiklal Mahkemesi kapatıldığı için bir üye oradan, o halde yedi üye seçeceğiz. Kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi, seçime başlıyoruz. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçilir. Oturumun sonunda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim seçimin neticesini arz edeceğim. Ne yazık ki mutlak çoğunluğa ulaşılamadı. 115 üye oylamaya iştirak etti. 15 çekimser 119

120 vardır. Mutlak çoğunluk 58 olduğu için yalnızca Abdülkadir Kemali Bey seçilmiştir. Pazartesi günü saat bir buçukta toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 22 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Geçende başladığımız bir seçim meselesi var. Katipler yoruldu, teneffüs zamanı geldi. Fakat lütfen yine seçim meselesini bir taraftan halledelim. ATIF BEY (Beyazıt): O zaman bir kişinin noksan olması lazım gelir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Geçen gün kimlerin seçildiğini bilmiyoruz. ATIF BEY (Beyazıt): Reis Bey, o zaman bir kişinin noksan olması lazım gelir. Mademki Tevfik Rüştü Bey'e izin verilmiyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Geçen gün arkadaşların aldıkları oyları okuyorum, dinleyin. Abdülkadir Kemali Bey (Kastamonu) 60 oy almış ve seçilmiştir. Haydar Bey (Kütahya) 54, Yusuf Ziya Bey (Bitlis) 38, Şevki Bey (İçel) 35, Mustafa Bey (Dersim) 35, Sıtkı Bey Malatya (31), Şeyh Servet Efendi (Bursa) 28, Zekayi Bey (Adana) 28, Mahmut Bey (Ergani) 22 oy almışlardır. Efendim, şimdi ikinci oylamaya başlıyoruz. Bu oylamada da mutlak çoğunluk aranacaktır. İsimler okunuyor, oylarınızı kullanmaya başlayınız. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçilir. Bir süre sonra...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim istiklal mahkemeleri oylamasında verilen oylar tasnif olunmuştur. Oylamaya iştirak eden 100, çekimser 10, Haydar Bey 69, Şeyh Servet Efendi 51 oy almışlar ve kazanmışlardır. Diğer üyeler kazanamamıştır. Fakat müsaade ederseniz onları da Perşembe günkü toplantıda seçeriz. ATIF BEY (Beyazıt): Seçim işaret oyu ile olsun, rica ederim. Bu mesele böyle kalmasın, efendim. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Hayır efendim, şahsiyet üzerine değil, oy veriliyor. Bir üçüncü oylama yapmak mecburiyeti var. Binaenaleyh yapılsın, işiniz yoktur. Bu mesele halledilsin, efendim. (işaret oyuyla yapalım sesleri) FEYZİ EFENDİ (Malatya): Bağırıyoruz ki iş görelim diye. YUSUF BEY (Denizli): Geçen oylamada aldığım oy tutanağa geçmemiş. Bu tarihi bir meseledir, Tutanağa geçmesini rica ederim, 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s , 120

121 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, geçende oy kazanan arkadaşlarımızdan Denizli mebusu Yusuf Bey 33 oy kazanmış. Diğer kazananların isimleri arasında okunmamış, unutulmuş, sonradan haberdar olduk. Meclise arz ediyoruz. YUSUF BEY (Denizli): Arkadaşlardan istirham ederim, bana oy vermesinler. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Hepinizden istirham ederim, bana oy vermesinler. ŞEMSETTİN EFENDİ (Ankara): En çok oy alanların isimleri okunsun, onlar arasından seçelim. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, isimler okunsun ki kimlermiş bilelim. HACI AHMET EFENDİ (Muş): Efendim istiklal mahkemesinden açık kalan üyelerin adedi kaçtır, dörttür veya beştir değil mi? Bunları lütfen kura ile seçelim. (neden sesleri) Çünkü biri kalkıyor, efendim beni seçin diye dolaşıyor, oy istiyor. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Allah versin deyiver. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Beyefendiler, ikinci defa yapılan oylamada alınan oyları okuyorum. Ziya Bey (Bitlis) 39, Şevki Bey (İçel) 35, Zekayi Bey (Adana) 35, Mustafa Bey (Dersim) 32, Sıtkı Bey (Malatya) 31, Hacı Şükrü Bey (Diyarbakır) 30, Mahmut Bey (Ergani) 30. BİR MEBUS BEY: Kaç kişi seçilecek, efendim? VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Dört kişi seçilecek. İsimler okunuyor, oylarınızı kullanmaya başlayınız. 1 (Ad okunarak oylama yapılır. Oylama sonunda gizli oturuma geçilir. Üç gün sonra, 25 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, geçen gün istiklal mahkemeleri üyeliklerine kalan dört üye lazım geldiği için oylama yapılmış, fakat o oylar tasnif edilmeden gizli celseye geçilmişti. Üçüncü oylama olduğu için salt çoğunluk kafi olup, Yusuf Ziya Bey (Bitlis) 51, Şevki Bey (İçel) 48, Mustafa Bey (Dersim) 44, Sıtkı Bey (Malatya) 39 oy alarak istiklal mahkemelerine üye seçilmişlerdir. (Allah muvaffakiyet ihsan etsin sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bir teklifim var, efendim. Müsaade buyrulur mu? İstiklal mahkemeleri üyeleri dörde çıkarılacaktır. Bu dördüncü üye doğrudan doğruya propaganda vazifesini kendi üzerine alırsa büyük bir hizmet edilmiş olur. Yalnız o şartla ki tabii teşkilatta bulunacak ve dolayısıyla genç ihtiyar her kim uygun ise onları bir takım kazalara göndermek mecburiyetinden dolayı bazı harcamalarda 1 TBMM Zabıt Ceridesi (22 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s.18-23, 121

122 bulunacaktır. O üyeye harcama salahiyetinin verilmesini ve bu gibi vazifeleri de ifa etmesini teklif ediyorum. (Uygundur sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bir önerge ver, efendim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bir önerge vereyim, efendim VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurunuz rica ederim. Önerge gelince o zaman müzakere ederiz. 1 (Yedi gün sonra, 2 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): İstiklâl mahkemesine birer üye seçeceğiz, bir önerge var, lütfen dinleyelim. TBMM Başkanlığına Ankara Birinci İstiklal Mahkemesi üyelerinden bir arkadaşımızın hasta olması sebebiyle mahkeme vazife yapamıyor. Birçok muhakeme edilecekler mevcuttur. Yüce Meclis tarafından dördüncü üye seçimine karar verildiği için dördüncü üyenin bugün seçilmesini teklif ederiz. 21 Kasım 1920 Antep Mebusu Kılıç Ali Cebelibereket Mebusu İhsan DR. ADNAN BEY (İçişleri Vekaleti Vekili): Ankara İstiklal Mahkemesi acilen Yozgat'a gidecek, bugün bir arkadaş seçelim, kalmasın gitsin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar) : Ankara İstiklal Mahkemesi Yozgat'a gidecek mi, yoksa İçişleri Vekaleti mi gönderecek? Çünkü Vekalete bağlı değildir, Meclis adına hareket ediyor. Meclis lüzum hissederse gider. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Şimdi efendim, Konya'ya gittiğimiz zaman anladık ki Konya İstiklal Mahkemesine gelen davalar çok fazladır. Mesela yalnız Ilgın kazasından 286 kişi sevk edilmiş. Konya Vilayetinin on bir kazası olduğuna göre mahkemeye verilecek şahısların aşağı yukarı iki bin kişi olması lazım gelir. Halbuki üç kişiden kurulu bir istiklal mahkemesinin bu kadar davayı az bir zamanda neticelendirmesine imkan yoktur. Konya'ya iki veya üç istiklal mahkemesi üyelerinin bugün seçilmesini teklif ediyorum. NAFİZ BEY (Canik): Efendim, Konya'da ikinci bir istiklal mahkemesine lüzum varsa zaten Hükümet o lüzumu hisseder ve teklif eder. Hükümet bize tebliğ etsin. Bu alelade bir teklifle kabul edilemez. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s.26, 122

123 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Yüce Heyetinizin arzusu bugün istiklal mahkemelerine seçilecek üyeleri seçimi meselesidir. Ben adedini unuttum, kaç istiklal mahkemesi vardır? (sekiz sesleri) O halde sekiz üye seçilecek. Oylamanın şimdi yapılmasını arzu edenler ellerini kaldırsın. Şimdi yapılacaktır. Efendim isimleri okuyoruz, lütfen oylarınızı kullanınız. 1 (Ad okunarak oylama yapılır. Oylamanın sonunda diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçilir. İki gün sonra, 4 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Geçen gün istiklal mahkemeleri üyelerinin seçimi için oylama yapılmıştı. 114 üye oylamaya iştirak etmiş, 10 üye çekimser kalmış. Cevdet Bey (Kütahya) 61, Sıddık Bey (Çorum) 58 oy almışlar ve bunlar mutlak çoğunlukla seçilmişlerdir. Bunlardan sonra, Dr. Abidin Bey (Lazistan) 48, Remzi Bey (Bitlis) 46, Vehbi Bey (Bitlis) 46, Hamdi Bey (Bilecik) 46, Yusuf Bey (Denizli) 45, Tahsin Bey (Maraş) 44, Hamdi Bey (İzmit) 35 oy almışlardır. Şimdi efendiler, seçim işini bitirelim. Fakat Heyetten bir şey rica edeceğim. İsimleri okunup da oy atma sıralarını beklemek suretiyle vakit kayboluyor. Zaten birkaç defa oldu. Sepet bir taraftan gezdirilerek oylar toplansın. Biz de müzakeremize devam edelim. Kabul buyrulur mu efendim? (hay hay sesleri) YUSUF ZİYA BEY (Yozgat): İsimler okunmadan böyle oy pusulalarını toplanmakla karışıklık olur. Göreceksiniz birçok yanlış oy çıkacaktır. Bu doğru değildir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Beyefendiler, Nafiz Bey (Canik) 57 oy almıştır, onu söylememişim. İsimler okunuyor, ikinci oylamaya başlıyoruz. Bunda da mutlak çoğunluk aranacaktır. (Ad okunarak ikinci oylama yapıldı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve bir süre sonra...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, ikinci oylamamızın neticeleri vardır, istiklal mahkemelerine birer üye seçimi. Çekimser 10, oylamaya iştirak eden 89, yalnızca Nafiz Bey (Canik) 51 oy alarak seçilmiştir. Bu vaziyette mutlak çoğunluk istendiği için başka kazanan yoktur. Üçüncü oylama yapılacaktır. Bu son oylamada salt çoğunluk kafi olacaktır. İsimler okunacak, oy kullanmaya başlayınız. BİR MEBUS BEY: Yazıldı hazır, toplasınlar efendim. (Oy pusulaları toplandı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve bir süre sonra...) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (2 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 123

124 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): İstiklal mahkemelerine salt çoğunlukla kazananların isimleri okunacak. Tahsin Bey (Maraş) 49, Yusuf Bey (Denizli) 41, Sırrı Bey (Ergani) 31, Necip Bey (Mardin) 30, Dr. Abidin Bey (Lazistan) 30 rey almışlardır KASIM 1920 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Abdülkadir Kemali Bey (Kastamonu) KASIM 1920 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Haydar Bey (Kütahya) 69 Şeyh Servet Efendi (Bursa) KASIM 1920 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Yusuf Ziya Bey (Bitlis) 51 Şevki Bey (İçel) 48 Mustafa Bey (Dersim) 44 Sıtkı Bey (Malatya) 39 2 ARALIK 1920 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Cevdet Bey (Kütahya) 61 Sıddık Bey (Çorum) 58 4 ARALIK 1920 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Nafiz Bey (Canik) 51 4 ARALIK 1920 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Tahsin Bey (Maraş) 49 Yusuf Bey (Denizli) 41 Sırrı Bey (Ergani) 31 (Beş gün sonra, 9 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) Necip Bey (Mardin) 30 Dr. Abidin Bey (Lazistan) 30 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bir önerge var, üç gün evvel istiklal mahkemeleri için yapılan oylamanın İç Tüzüğe uygun olmadığına dair bir kaç üyenin imzasıyla verilmiş olan bir önergedir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 124

125 TBMM Başkanlığına Karar yeter sayısı kanunen 86 olması lazım iken istiklal mahkemeleri üyelikleri oylamasında ancak 76 üyenin iştirak ettiği tahakkuk ettiğinden yeniden oylama yapılmasını teklif ederiz. Ertuğrul Mebusu Ahmet Hamdi ve 15 arkadaşı VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Malumunuz o gün yaptığımız son üçüncü oylamadır ve İç Tüzük gereğince salt çoğunluk kafidir. Onun için muamelenin tamam olduğu izah edilmişti ve ertesi günü de tutanak Yüce Heyetinizin oybirliği ile tasdik edilmişti. Bundan başka söz söyleyecek varsa söz vereyim. (hayır yoktur, ret sesleri) 1 (Üç hafta sonra, 30 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Konya'da ikinci bir istiklal mahkemesi kurulmasına dair Konya Tahkik Heyetinden gönderilen tezkere var. TBMM Başkanlığına İsyan hadisesinde şüpheli bulunan şahısların adedi pek fazla olduğundan ve bir mahkeme ile süratle bu işin neticelendirilmesinin mümkün olamayacağı anlaşıldığından Konya merkez ve civarına mahsus olmak üzere diğer bir istiklal mahkemesinin kurulması gerekmektedir. Müsaade buyrulması Heyetimiz kararıyla arz olunur. 22 Aralık 1920 Konya Tahkik Heyeti Reisi Ferit HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu mesele hakkında İzmit Mebusu Hamdi Namık Bey de önerge vermiş ve o önerge Hükümete havale edilmişti. Şimdi de teftiş ve tahkik için Konya'ya gönderilen arkadaşlardan böyle bir tezkere geliyor. Bu mesele için ikinci bir mahkemenin teşkiline lüzum olup olmadığına dair bir müzakere açarız veya evvelce yazıldığı gibi bunu da Hükümete göndeririz. (Hükümete sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bunun da Hükümete gitmesini kabul edenler. (aciliyetle sesleri) HAMDI NAMIK BEY (İzmit): Efendim, Hükümette bu da yine altı ay kalacak. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (9 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.286, 125

126 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hükümete havale etmeyerek gündeme alınmasını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Hükümete havale edildi. 1 3 OCAK 1921: YOZGAT HARP DİVANI'NIN GÖREVİNE SON VERMEMESİ HAKKINDAKİ SORU ÖNERGESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 128.Birleşim, Gündem: 5/2) Çerkez Ethem Haziran ayında Yozgat isyanını bastırınca Yozgat'- ta Harp Divanı kurmuş ve kardeşi Tevfik ile peş peşe idamlar yapmıştı. Harp Divanı Kırşehir Mebusu ve Ankara Valisi Yahya Galip in de derhal suç bölgesi olan Yozgat a gönderilmesini bizzat Mustafa Kemal den talep etmiş, ama bu istek kabul edilmemiştir. İstiklal mahkemeleri faaliyete geçince her yerde olduğu gibi Yozgat'ta da Harp Divanının vazifesine son verilmişti, fakat Yozgat Harp Divanı faaliyetine devam ediyordu. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yozgat'taki Harp Divanı hakkında Ankara İstiklal Mahkemesi Reisi izahat verecektir. İHSAN BEY (Ankara İstiklal Mahkemesi Reisi): Bir numaralı Ankara İstiklal Mahkemesi, vazifeye başladığı zaman kanun gereğince Ankara İstinaf Savcılığına, Milli Savunma Vekaletine, Genel Kurmay Reisliğine, Jandarma Umum Kumandanlığına, Merkez Kumandanlığına, hatta köylere kadar vazife ve salahiyetini bildirmişti. Malumunuz Kırşehir'de dahil olmak üzere Yozgat Ankara İstiklal Mahkemesinin dahilindedir. Biz resmen orada bir Harp Divanının mevcudiyetinden haberdar değildik. Orada İbrahim Bey müfrezesi adıyla bir müfreze eşkıya takibinde bulunuyordu. Yalnız bunu duyuyorduk, o da kulaktan. Sonra Feyyaz Ali Bey tarafından bir müracaat oldu. Dediler ki burada bir mahkeme var, hatta birçok adamları muhakeme etmiş, mahkum etmiş. Bunun üzerine biz işe el koyduk. Milli Savunma Vekaletine de yazdık. Dedik ki, -Yozgat bizim salahiyet mıntıkamız dahilindedir. Böyle bir mahkemenin mevcudiyetinden haberdar değiliz. Oradaki bu mahkeme bir iki şahsı da mahkum etmişse ve mahkumiyet kararı vermişse hükümsüzdür. Bu adamlar şüpheli iseler dosyalarıyla beraber bize havale etmek lazımdır....dedik ve bu dosyalar bizim mahkememize gelmek üzeredir. Binaenaleyh Sırrı Bey'in dediği işe de bu şekilde bizim tarafımızdan el konulmuştur. FEYYAZ ALİ BEY (Yozgat): Henüz Milli Savunma Vekaletinden bir cevap gelmedi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Gündemin müzakeresine geçiyoruz. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (30 Aralık 1920), 1.Dönem, c.7, s.96-97, 126

127 BİR MEBUS BEY: Şimdi ben Yozgat'tan bir telgraf aldım. Bu Harp Divanı bir kaç şüpheliyi daha ikişer, üçer seneye mahkum etmiş. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Burada İstiklal Mahkemesi yok mu? Hâlâ Harp Divanı orada adamları mahkum ediyor? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Gündemin müzakeresine geçiyoruz. Evvelce bir kararla Pazartesi günlerini Teşkilatı Esasiye Kanununun müzakeresine tahsis etmiştiniz. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): O Harp Divanı hâlâ çalışıyor mu? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Gündemimizde şimdi aciliyetle müzakeresini kabul ettiğiniz, idam hükümlerine dair bir mesele var. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Bu meselede hayat sönüyor. Reis Bey, rica ederim bunu müzakere edelim. Bu beş dakikalık bir iştir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yüce Meclisinizin arzu ve kararıyla gündeme alınmış birçok madde var. Onun için oya arz ediyorum. VEHBİ BEY (Karesi): Efendim, bu mühim bir meseledir. (doğru sesleri) REFİK BEY (Konya): Esasen istiklal mahkemelerinin salahiyet mıntıkaları dahilinde hiç bir mahkemenin faaliyet salahiyeti yoktur. Binaenaleyh verilmiş olan hükümler yok hükmündedir. Derhal Milli Savunma Vekaletine, verdikleri hükümlerin iptali için Yüce Meclisiniz tarafından emir ve tebliğde bulunulur ve mesele hallolunur. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Reis Beyefendi, benim teklifim zaten Refik Bey- 'in teklifi ve fikridir. Milli Savunma Vekâletine bu teklif hakkında bir şey yazılırsa mesele biter. İHSAN BEY (Ankara İstiklal Mahkemesi Reisi): Ankara İstiklal Mahkemesinin salahiyet mıntıkası dahilinde böyle bir Harp Divanının lüzumsuz olduğunu, binaenaleyh şimdiden vazifeye nihayet vermesini ve ellerinde mevcut dosyaları bize vermesini Milli Savunma Vekaletine, Ankara İstiklal Mahkemesi yazmıştır, efendim. DR. ADNAN BEY (İçişleri Vekaleti Vekili): Efendim, bu Yozgat'taki Harp Divanı aldığımız malumata göre lağvedilmiştir. Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri burada yoktur, ben kendilerinden işittim. Size tebliğ ediyorum, lağvedilmiştir. Milli Savunma Vekili Paşa burada olsalardı daha fazla izahat verirlerdi. İdam kararı meselesine gelince, İstiklal Mahkemesi buna el koymuştur. Hüküm yoktur, idam kararı icra edilemez zaten. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Milli Savunma Vekaletine şimdi icap eden tezkerenin yazılmasını, yani Yozgat Harp Divanının verdiği hükümlerin idam dahi olsa, hiç birinin infaz ve icra edilmeyerek Ankara İstiklal Mahkemesine 127

128 devir ve teslimi için icap eden yazının yazılmasını kabul buyuranlar ellerini kaldırsınlar. Kabul edilmiştir, efendim ŞUBAT 1921: ESKİŞEHİR, KONYA, ISPARTA, SİVAS, KASTAMONU, Dİ- YARBAKIR VE POZANTI İSTİKLAL MAHKEMELERİNİN ÇALIŞMALARINA ARA VERİLMESİ KARARI (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 152.Birleşim, Gündem: 3/1) 18 Eylül Şubat 1921 tarihleri arasında çalışan istiklal mahkemeleri askerlikten firar edenlerle alakalı davalara bakmanın yanı sıra gasp, soygun, iç güvenliği ihlal, bozgunculuk, eşkıyalık, casusluk gibi davalara da baktı. Ankara İstiklal Mahkemesi bu mahkemelerden farklı olarak gıyaben Damat Ferit, Çerkez Ethem davaları ile Mustafa Sağir ve Yeşil Ordu gibi siyasi ağırlıklı davalara da baktı. Mahkemelerden beklenen sonucun alınması üzerine kapatılmalarına karar verildi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ankara İstiklal Mahkemesi hariç diğer istiklal mahkemelerinin kapatılması hakkındaki Meclis Divanının karar var, okunacaktır. TBMM Umum Heyetine Memlekette isyan ve ihtilaf çıkartarak eşkıyalığın tahammül edilemez bir hale geldiği zamanlarda örfi idare ilanıyla suçluları alışılmış usullerle terbiye etmektense, hüküm vererek maksadı temin etmek daha mühim faydalar temin edeceği Yüce Meclisçe düşünülerek tanzim edilen kanun gereğince kurulan istiklal mahkemeleri vazifeye başlayarak bugüne kadar devam eden faaliyetlerinden memleket için hakikaten müspet ve iyi faydalar elde edildiği gerek firarilerin elde edilmesinden ve gerek hafiye ve casus teşkilatı üzerine büyük tesir bıraktığı ve ahlaken düşük olan menfaatçileri de edep ve ahlaka koydukları tecrübelerle sabit olmaktadır. Bununla beraber bir aydan beri Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin memnuniyet verici mesaisi neticesinde huzur ve sükunun temin edilmesi sebebiyle fevkalade mahkemelerin faaliyetlerine devam etmeleri o teşkilatın kıymet ve ehemmiyetini azaltacağından ve ileride ihtiyaç olduğu zaman yine Yüce Meclisin karar ve tensibiyle lüzum görülen yerlerde istiklal mahkemeleri kurulması her zaman için mümkün olacağından halen meşgul oldukları mühim işleri için şimdilik faaliyete devamı zaruri olan Ankara İstiklal Mahkemesi dışında diğer istiklal mahkemelerinin faaliyetlerini durdurarak Meclise katılmaları ve devam eden davaların kanunlar gereğince diğer mahkemelere ve askeri harp divanlarına verilmesi, Meclis Divanı tarafından uygun görül- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (3 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 128

129 düğünü ve Meclis Umum Heyetince aşağıdaki kararnamenin kabulünü teklif eyleriz. 17 Şubat 1921 TBMM Reisi Mustafa Kemal İdare Memuru Emir Kâtip Üye Rasim KARARNAME Reis Vekili Celalettin Arif Kâtip Üye Feyyaz Âli Kâtip Üye Ata İkinci Reis Vekili Hasan Fehmi Kâtip Üye Cevdet Kâtip Üye Ragıp Ankara İstiklal mahkemesi dışındaki istiklâl mahkemelerinin şimdilik faaliyetine nihayet verilmiş ve üyeleri Meclise davet edilmiştir. Bu mahkemelerde tutuklu bulunanlar, umumi kanunlar gereğince suçlu olanlar diğer mahkemelere, askeri suçlular da harp divanlarına devredilecektir. İstiklal Mahkemeleri Hakkındaki Kanunun tatbiki istiklal mahkemelerine aittir. Bu kararname Büyük Millet Meclisinin 17 Şubat 1920 tarihli umumi toplantısında kabul olunmuştur. (çok uygundur sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kararnameyi kabul buyuranlar el kaldırsın. (gürültüler) SALİH EFENDİ (Erzurum): Suiistimal edenler, hırsızlık edenler doğrudan doğruya istiklal mahkemelerine sevk edilmek üzere kararnameyi şey edelim. (ayrıca yaparız, kabul sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu kararnameyi kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. (kabul sesleri) Büyük çoğunluk ile kabul edildi, efendim. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Bir kere milletten sormalıdır ki bunun lüzumu var mı, yok mu? 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (17 Şubat 1921), 1.Dönem, c.7, s , 129

130 19 MART 1921: GÖREV YERLERİNDEN ANKARA'YA DÖNEN İSTİKLAL MAH- KEMELERİ ÜYELERİNİN AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 9.Birleşim, Gündem: 9/1) 17 Şubat 1921 tarihinde Mecliste kabul edilen Başkanlık Divanı kararnamesiyle kapatılan istiklal mahkemelerinin üyeleri görev yerlerinden Ankara'ya dönmüşlerdi. Mahkemelerin üyeleri ayrı ayrı toplanarak beş aylık icraatlar için raporlar hazırlamaya başladılar. Bu raporlar tamamlanınca Meclis Genel Kurulana sunulacak ve görüşülecekti. Doğaldır ki bu iş biraz zaman alacaktı. Ancak bir ay geçmesine rağmen hâlâ bu konu Meclis gündemine gelmemişti. (Beş gün önce, 14 Mart 1921 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Çorum Mebusu Haşim Bey'in, mıntıkalarından dönen istiklal mahkemeleri üyelerinin icraatları hakkında izahat vermelerine dair önergesi var. TBMM Başkanlığına Mıntıkalarından dönen istiklal mahkemeleri heyetlerinin memuriyet zamanlarındaki icraatlarını aşağıdaki maddelere göre Yüce Heyete arz etmelerini teklif eylerim. 12 Mart Siyasi suçları sebebiyle idam olunanlar, 2. Siyasi suçları sebebiyle müebbet veya diğer hapis cezalarıyla mahkum olanlar, 3. Adi suçları sebebiyle cezalandırılanlar, 4. Şüpheli olup da istiklal mahkemelerinin kapatılması sebebiyle henüz hüküm verilmeyip dosyaları ait olduğu mahkemelere gönderilenler, 5. Siyası suçlardan dolayı şüpheli olup da idamları lazım geldiği halde gizlice müsamaha edilenler veya göz yumma yüzünden millete ihanet edenler. 130 Çorum Mebusu Haşim DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu bir tekliftir. Arkadaşlarımızdan birisi istiklal mahkemelerinin icraatına dair izahat istiyorlar. Eğer bu izahat kabul buyrulursa bir gün tayin ederiz. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Esasen bu yolda verilmiş karar var, efendim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): O halde efendim, bir gün tayin ederiz. İlk toplantıda yahut cumartesi olabilir. BİR MEBUS BEY: Birer rapor göndersinler.

131 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Arz edeceğim efendim, birer rapor gönderirler. O raporlar geldiğinde isterseniz şifahen izahat verirler, isterseniz yazılı izahat gönderirler. MUSTAFA BEY (Tokat): Sivas Mahkemesinde mühim bir mesele var, mutlaka izahat verilmesi lazımdır. MUSA KAZIM EFENDİ (Konya): Onlar şimdiye kadar vazife ifa etmişlerdir. Bunlara şu veya bu şekilde vazife ettiniz, hata ettiniz, sevap ettiniz diyecek değiliz. Tabii neticeyi anlatacaklar, bir rapor verirler kafidir. ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): Zaten İstiklal mahkemelerinden on beş günde bir faaliyetleri ve kararları hakkında rapor gönderiliyordu. O gönderilen raporlar burada okunursa bu sorulara cevap verilmiş olur zannederim. HAŞİM BEY (Çorum): Ben seçim mıntıkama izinli gideceğimden bir gün evvel karşınızdaki ilan tabelasına bir şey yazmıştım. Orada demiştim ki, -Muhterem arkadaşlar cümlenizi Cenabı Hakka emanet bırakarak gidiyorum. İnşallah döndüğümde cümlenizi sağ ve salim görürüm ve Cenabı Hak o mesut dakikaları idrak ettirir....diye yazmıştım. Elhamdülillah cümlenizi sağ ve salim gördüm. (alkışlar) Teşekkür ederim. Yalnız beni düşündüren bir mesele var ki... DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergenize dair söyleyiniz. HAŞİM BEY (Devamla): Söylediklerim önergeye dairdir. Samsun'dan dönen İstiklal Mahkemesi Heyeti Çorum'a uğramışlardı. Ben de refakatlerinde olarak geldim. (safa geldin sesleri) Şimdi bir mesele var efendim, öyle anlıyorum ki istiklal mahkemeleri idamları icap eden vatan hainlerini savsaklamış, idam etmemişler. (gürültüler) Niçin idamı lazım gelen kimseler idam edilmemişler? (mevzu harici sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Önergenizdeki maksadınızı izah edeceksiniz. HAŞİM BEY (Devamla): Öyle değil... (mevzu harici, devam sesleri) Dosya İstiklal Mahkemesine verilmiş, ihmale uğramış, Ordu Kumandanlığına verilmiş, değiştirilmiş. İşittiğime göre, tabii kimsenin namusuna tecavüz gibi bir şey düşünülmesin, rüşvet henüz kalkmamıştır. Evet yüzde sekizi namussuzdur dersem abartmamış olurum. (kim sesleri) Gerek adliyede, gerek askeriyede... İspat edeceğim. Neden dosyalar oraya gidiyor? Niçin istiklal mahkemeleri vazifelerini kısmen ifa etmemiş? Ben diyorum ki... DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Önergedeki maksadınızı izah edin. HAŞİM BEY (Devamla): Mademki istiklal mahkemeleri lağvedilmiş... (lağvedilmedi sesleri) Bu dosyalar burada tetkikata alınsın. 131

132 ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): Kaldırılmamıştır. Kim kaldırmıştır? HAŞİM BEY (Devamla): Bunlara dair karar var. Bazılarının kanuna aykırı idam olunduğunu söylediler. Bir de kanunen idam edilmesi lazım gelirken idam edilmemiş olanlar da var. ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): Onu yapan kimdir? HAŞİM BEY (Devamla): Nedir şimdiye kadar yaptıkları muamele? Bu tetkik edilsin. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): Siz istiklal mahkemelerinden mi bahsediyorsunuz, diğer mahkemelerden mi bahsediyorsunuz? İstiklal mahkemelerinden bahsediyorsanız bunlar vazifelerini tamamıyla yaptıklarına kanidirler ve gereken cevabı buna siz mecbur tuttuğunuz için açıklığı ile vermeye hazırdırlar. Eğer diğer mahkemeleri, askeriyeyi kastediyorsanız onu da söyleyiniz, tutanağa geçsin. HAŞİM BEY (Devamla): Cebbarzade Halit Bey idamı lazım gelirken niçin idam edilmedi. REFİK ŞEVKET BEY (Kastamonu İstiklal Mahkemesi Reisi): Muhterem arkadaşlar Yüce Heyetinizin itimadı olarak sonsuz salahiyetlerle istiklal mahkemelerine gönderilen arkadaşlarınızdan birisi de benim. Sizden alınan itimada dayanarak beş ay mıntıkalarında çalışan arkadaşlarınız gibi ben de size bütün teferruatıyla hesap vermeyi en mühim bir vicdani vazife sayarım. Binaenaleyh sizden rica edeceğim bir şey vardır. Aradan zaman geçmeksizin bizden hesap aramak hususunda vazifenizi mümkün olduğu kadar çabuk kullanınız, efendim. İzahat verelim. Arkadaşlardan pek çoklarıyla görüştüm. Aldıkları malumat yalnız kulaktan duyulanlardan ibaret kalıyor. Halbuki bütün yaptıklarımız Büyük Millet Meclisinin adınadır. Bütün şeref ona aittir. Binaenaleyh şerefin, saadetin ve bütün muvaffakiyetin dayandığı şey rakamlarla sabit olursa ve bunlar tutanaklara geçerse bizim gördüğümüz işler tarihe geçer. Onun için geç kalınmasın. Bunları bizden çabuk isteyiniz. (doğru sesleri) ABDÜLKADÎR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): Efendim, Haşim Bey tarafından verilen önerge üzerine verdiği izahat meseleyi biraz karıştırdı. Haşim Bey Adalet Vekaletinin mahkemelerinin veya askeriyenin fenalığından bahsedebilir, istiklal mahkemelerinden bahsedebilir. Lakin kendilerinden açıkça sormak ve tutanağa geçirmek istiyorum ki söylediği namussuzlukları, münasebetsizlikleri yapanlar istiklal mahkemeleri midir? Bunun izahını rica ediyorum. HAŞİM BEY (Çorum): Ben istiklal mahkemeleri aleyhinde yanlış anlama icap edecek bir şey söylemedim. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Reisi): O halde Refik Şevket Bey arkadaşımızın söylediği gibi en ufak teferruata varıncaya kadar, adını- 132

133 za vazife eden arkadaşlarınız en ufak hesabı vermeye hazırdır. Buna mecbur etmediğiniz halde bunu vermeye hazırdır, efendim. HAŞİM BEY (Çorum): Pekala... MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Çorum Mebusu Haşim Bey arkadaşımızın vermiş olduğu bu önergenin müzakeresi başka safhaya girdi. Haşim Bey önergesini izah etmek üzere bu kürsüye geldiği zaman aldığı alkışlardan mağrur olarak galiba kendisini kaybetti. (bravo sesleri, gülüşmeler) Adliye memurlarının yüzde sekizinin rüşvet ve iltimasından bahsetmek suretiyle bir hatada bulundu. Memurların böyle yollara sapmaması bizce zaten asıldır. Binaenaleyh, Haşim Efendi'nin bu sözünün tutanağa geçmemesini istemekle beraber Büyük Millet Meclisi adına istiklal mahkemelerinde vazife eden arkadaşlarımızın da faaliyetleri hakkında birer raporu da Meclise vererek bu meseleye nihayet verilmesini teklif ederim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Şimdi istiklal mahkemelerinin faaliyetlerine dair raporların tanzimi için arkadaşlarımızdan rica edeceğiz. Zaten gönderilenleri de vardır. Gönderilmeyenlerin de tamamlanmasını rica edeceğim. Mesele bundan ibarettir. REFİK ŞEVKET BEY (Kastamonu İstiklal Mahkemesi Reisi): Reis Bey, Haşim Bey sözünü geri alıyor. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): O halde mesele yoktur. 1 (Beş gün sonra, 19 Mart 1921 tarihindeki oturumda...) HAŞİM BEY (Çorum): Reis Bey, benim bir önergem vardı. Müsaade buyurursanız izahat vereceğim, istiklal mahkemeleri hakkında. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, mahkeme üyeleri yaptıkları faaliyetler hakkında beyanatta bulunsunlar, sonra size de söz vereyim. MUSTAFA NECATİ BEY (Sivas İstiklal Mahkemesi Üyesi): Reis Bey, ben de söz istiyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Her mahkeme namına bir reis veya üye evvela faaliyetlerine ait izahatı versinler, ondan sonra söz alan üyelere sıra ile söz vereyim. Buyurunuz Refik Şevket Bey. REFİK ŞEVKET BEY (Kastamonu İstiklal Mahkemesi Reisi): Muhterem arkadaşlar Yüce Heyetinizin itimadına dayanarak Kastamonu mıntıkasında beş ay çalışan arkadaşlarınız adına sözüme başlamadan evvel Yüce Meclisin bilhassa gürültüler içerisinde çıkarmış olduğu iki mühim kanun, Milletin ruhuna pek uygun olduğu için Yüce Heyetinizi tebrik etmeyi en büyük bir vazife bilirim. Bu kanunlardan birisi 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Mart 1921), 1.Dönem, c.9, s , 133

134 İçkinin Yasaklanması Kanunu ve diğeri İstiklal Mahkemeleri Kanunudur. (bravo sesleri) Diğer kanunların millete uygun olmadığını söylemek istemiyorum. Fakat bu iki kanun hakikaten asırlardan beri devam eden ve herkesin kalbinde kökleşen bir ihtiyacı tatmin etmek itibarıyla yediden yetmişine kadar bütün millet üzerinde tesir bırakmıştır. Arkadaşlar İstiklal Mahkemeleri Hakkındaki Kanunun 1. Maddesine yapılan ilave hakikaten geniş salahiyeti omuzlarımıza yüklettiği için bizim vicdanlarımızda her dakika için sıkıntıya sebep oluyordu. Biz arkadaşlar, bütün kuvvet ve kudretimizi ve her gezdiğimiz yerde Büyük Millet Meclisinin temsilcisi olduğumuzu idrak ederek ve iyi düşünerek ve iyi muhafaza etmeye çalışarak, var kuvvetimizle çalıştık. Şunu söyleyebilirim ki arkadaşlarımızın salahiyetlerini kullandıkları esnada hataları olduysa bunun insanlık hali bir hata olarak kabul buyrulmasını rica ederiz. Şurasını da temin ederiz ki bütün harekâtımızda yalnız Meclisin, yalnız milletin ve yalnız mukaddes gayemizin, emelimizin husulüne gayret ettik. Bilhassa Mecliste ilk zamanlarda büyük endişe vardı. Vur abalıya ifadesini kullananlara temin ederim ki doğrudan doğruya kendi mıntıkamızda asker firarisi olarak bir tek adam asmadık. Bütün mesaimizin gayesi memlekette kati adaleti tesis etmek oldu. Mümkün olabildiği kadar ve herkesi mesul edebilmek için evvela aydınlatmak lazım geldiği esasını düşünerek köy köy, nahiye, nahiye dolaştık. (bravo sesleri) Efendiler, biz arkadaşlarınız mümkün olduğu kadar her nahiyede, her köyde halkla temasa gelmek neticesinde icraata başlamak için daha masaya oturmadan, kalemi hokkaya batırmadan evvel sözlerimizin ciddi telkini sayesinde muvaffakiyetler görmeye başladık. Biz bu muvaffakiyetleri görmeye başladıkça vazifemizin ağırlığını duymaya, vazifemizin ağırlığını duydukça icraat denilen ve herkesin zihninde şiddet diye şekillenen vaziyetten uzak durduk. Fakat icabında icap edenlere ceza vereceğimizi de gösterdik. Neticede efendim, beş ay içinde askeri firariler de dahil olmak üzere 823 kişiyi muhakeme ettik. Askerlere gelince, bunlar hakkında arzu etmem ki malumat verilmesini Meclis uygun bulsun. Yalnız şunu arz edeceğim, firar kelimesi herkesin ruhunda bir suç tesiri uyandırmıştır. Firar eden erkekleri karılarının eve koymadığına, firar eden evlatları babalarının tutup karakola teslim ettiklerine ve firar edenleri köylülerin telin ederek köye sokmadıklarına yüzlerce defa şahit olduk. Bizzat cepheden kaçmak zilletini yapan bazı adamlar köylerine uğramadan doğrudan doğruya mahkememize teslim oldular. Bizler de onlara lazım gelen insaniyeti yaptık ve tekrar ederim ki doğrudan doğruya hiç bir asker firarisi asmadık. Bütün astıklarımız, hakiki suçlu olarak zannederim ki on iki kişiden ibarettir. NECİP BEY (Kastamonu İstiklal Mahkemesi Üyesi): Dokuz kişidir. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Dokuz kişidir. Bunların dördü tamamıyla azılı eşkıyadır ve Kastamonu bu dört eşkıyanın asılmasından dolayı huzur ve sükunete kavuşmuştur. İkisi casustur, bunlardan biri Hıristiyan ve bir diğeri Müslüman'dır. Beş asker firarisi asılmıştır, fakat kendileri evvela tarafımızdan muhakeme edilmiş ve bir daha kaçarlarsa idam olunacakları tebliğ olunmuştu. Bu lafların şaka olmadığı lisanımızın yettiği kadar tebliğ olunmuş fakat, onlar yine kaçmıştır. Bunlar 134

135 idam olunmuştur. Bu ise hakikatte idam değil intihardır. Kaçma, idam olunursun dedikten sonra kaçan bir adama artık idam demek için bir söz bulmaya imkan yoktur. Sonra kardeşlerim, en çok muvaffak olduğumuz şey asayişi temin meselesi oldu. Kastamonu mıntıkasında köyden köye, pazardan pazara gitmek imkanını bulamayan zavallı halkı bizler kapı kilitlemek ihtiyacından uzak tuttuk. Binaenaleyh bunların meydana getirdiği manevi mükafat bütün şeref, bütün bu muvaffakiyetin vereceği zevk ve saadet, ancak bu Yüce Heyete aittir. Her hafta, her on beş günde bir Yüce Meclise yaptığımız işler hakkında bir rapor veriyorduk. Onların burada okunması lazım geliyordu, okunmamış. Yalnız efendi biraderler şunu söyleyeceğim ki istiklal mahkemelerinin nüfuzunun, resmi olsun olmasın pek büyük tesirini gördük. En büyük makamları işgal edenlerin ağzından işittik ki daha evvel kendilerinin çalıştırılması mümkün olmayacak kadar atıl ve batıl olanlar bu defa muvaffakiyet gösterdi. Dağlara çıkan eşkıyanın doğrudan doğruya gedip teslim olduklarına yüzlerce defa şahit olduk. Yalnız ayrılırken ahalinin hakkımızda gösterdiği tezahürat ki Büyük Millet Meclisine aittir, her halde milli tarihimizde iyi hatıralar sayılacak kadar pek kıymetlidir. Köylüler arasında bizim yolumuzu kesmek için, bırakmamak için teşebbüsler olduğunu haber aldık. Tabii biz buna mani olduk. Her halde Yüce Meclisin kararına uymak lazım geliyordu. Yalnız şurasını Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum. Uğradığımız bir nahiyenin belediye reisi diyordu, -Ankara'nın yaptığı her iş iyiydi. Yalnız bu mahkemeleri kaldırdılar, fena yaptılar, bizim işimiz fena olacak....efendiler, ben ve arkadaşlarım bu vazifenin mühim olduğunu ve zaten bir mebus olmanın en büyük bir mesuliyet yüklenmek demek olduğunu, bu vazife üzerine ayrıca böyle geniş salahiyetle uğraşmanın tahammül edilemez bir azap olduğunu bilerek arz ederim ki istiklal mahkemesi vazifesi tekrar tarafıma verilsin maksadıyla söylemiyorum. Memlekette yaptığımız bu eseri devam ettirmek için bir şey düşünelim. Adliye teşkilatının bağlanmaya mecbur olduğu usuller, harp divanlarının bugünkü vaziyeti katiyen bizim istediğimiz sürat ve çeviklikle iş döndüremez ve biz istiklal mahkemelerinde tamamıyla anladık ki adliye çarkları bugün bu şekilde iflas etmiştir. Onu değiştirmek bize aittir. Değiştirmek için lazım gelen faaliyeti verelim. İstiklal mahkemelerinin vazifesini devam ettirelim. Öyle istiyorum ki bunun yerine belki daha az salahiyetle yeni yeni işler, vaziyetler bulalım. Halkın ruhu üzerinde ortaya koymuş olduğumuz iyiliğin devamına çare bulalım. VEHBİ EFENDİ (Konya): Bu fikre iştirak ederiz, doğrudur bu. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Yine köyde görüştüğümüz ve evinde misafir olduğumuz bir adam diyor ki, -Osmanlı kanunu üç gün içindir....gayet doğrudur. (ne yazık ki sesleri) Hararetle kabul ettiğimiz ve kavga ettiğimiz bu kanunu, aleyhindeki arkadaşlarımızı lehine sevk edecek kadar iyi tesiri olan bu kanunu, Yüce Heyetiniz hiç olmazsa bu meşhur sözü tekzip edecek kadar uzun 135

136 bir sürede, hiç olmazsa beş ay, altı ay, sekiz ay kadar daha devam ettirmeli idi. Maksadım tenkit değil, hakikati arz etmektir. Onun için efendim, kanaatimizi arz ederken, bize faaliyetlerinizi tatil ederek geliniz diye yazıldığı zaman, bundan doğacak mesuliyete bir mebus sıfatıyla iştirak edemeyeceğimizi bildirmiştik. İkinci meseleyi arz edeyim, Meclis Reisliğinden bir yazı aldık, bize tebliğ edilen karar, geçici tatil şeklinde idi. Bütün arkadaşlarımızdan işittiklerimiz de bu idi. Halbuki daha sonra aldığımız bir yazıda eşyanızı tamamen Maliyeye teslim ediniz, diyordu. Eğer bunun manası lağvedilmekten başka bir şey ise diyecek bir şey yok. Meclis Divanının lağvedilmesi şeklinde böyle bir şey yapmaya salahiyeti yoktur. Meclis, mahkemeleri geçici olarak tatil etmiştir ve bugün herhangi bir yerde lüzum görüldüğü zaman mahkemenin faaliyete geçmesi ihtimali vardır. Mahkeme faaliyete geçince o sandalyeleri, masalları tekrar kullanacaktır. Rica ederim, böyle pazarcı olmayalım. Yüce Heyetinize arz ediyorum, bunun geçici olduğunu teyit etsin. Eşyaların satılması lazım gelmediğin hususu kararlaştırılsın. Lüzum görülürse icap eden mahallerde bu mahkemelerin yerine geçecek, fakat aynı maksadı temin edecek yeni yeni usuller bulunsun. Bir mebus arkadaşınız sıfatıyla kanaatlerimi mahkeme arkadaşlarım adına da arz ederim. MUSTAFA BEY (Tokat): Hırsızlık hakkında ne yapıtınız, ahaliyi soyan memurlar hakkında ne yaptınız? Onlardan hiç korkan yok. Onlardan kimse asılmadı daha. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Rüşvet hakkında iki kişiyi muhakeme ettik efendim. Hayır, on bir kişi muhakeme ettik. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Kanunun hangi maddesine göre tevkif ettiniz? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Bu muhakeme ettiğimiz on bir kişiden ikisini beraat ettirdik, ikisini memuriyetten uzaklaştırdık, altısına hapis cezaları verdik, birini de müebbet hapse mahkum ettik. Efendiler, yalnız şurasını memnuniyetle söyleyeceğim, bizim mıntıkada vazifeye başladığımızdan itibaren kati surette söyleyebiliriz, hırsızlık, rüşvet ve irtikap kalkmıştır ve bunlardan söz etmek bile yasak olmuştur. Hulasa icraatın adalete uygun olması ve sürat anlaşılıyor ki bu milletin isteğidir. Askeriye hakkında fazla malumat vermeyi gereksiz buluyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Refik Şevket Bey'in sözlerinden bir noktayı izah etmek mecburiyetini hissediyorum. Eskişehir İstiklal Mahkemesi eşyasını orada teşekkül eden İstinaf Mahkemesi taliptir satalım yolundaki soruya, satmayınız oranın Muhasebe Müdürlüğüne bir makbuz karşılığında devrediniz yolunda Meclis Divanı tarafından bir karar verildi. Zannederim ki tebligatta bir aksama olsa gerektir. Eşyanın satılması hakkında bir şey yoktur. On beş imzalı bir önerge ile müzakere mevzu olan meselenin gizli bir celsede müzakeresi talep ediliyor. (hayır, hayır sesleri) Bu bir tekliftir, oylarınıza arz ediyorum. Gizli olmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Aleni olarak devamını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Aleni devam edeceğiz. 136

137 OSMAN BEY (Lazistan): Müsaade ederseniz müzakere usulü hakkında bir şey arz edeceğim. On altı imzalı bir önerge verildiği zaman celsenin gizli olarak devamı İç Tüzük hükmüdür. (Meclis kabul ederse sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Buyurun efendim, devam... MUSTAFA NECATİ BEY (Sivas İstiklal Mahkemesi Üyesi): Muhterem arkadaşlarım, buradan ayrıldıktan sonra Anadolu'muzun en mühim bir noktası olan Sivas, Tokat, Amasya ve Samsun mıntıkasına vardık ve vazifemize başladık. Ne yaptıklarımızı anlatmadan evvel o mıntıkanın umumi vaziyeti hakkında biraz izahat vermek isterim. Malumunuz Merkezi Anadolu'da muhtelif şahısların idare ettiği siyasi çeteler ve milli emelimizi yıkmak için İstanbul'dan akıp gelen bir cereyanın mühim amilleri vardı. Bunlar şimdiye kadar isimleri geçen şahıslar tarafından idare olunuyordu, Çapanoğulları, Aynacıoğulları, Çerkeş Hasan, Postacı Nazım ve adamları. Henüz mıntıkamıza vardığımız zaman bunların mühim faaliyetleri görülüyordu. Bilhassa Aynacıoğulları Tokat ve civarında hakikaten tüyleri ürpertecek zulümler icra ediyorlardı ve İstanbul'un emellerine vasıta oluyorlardı. Bir taraftan da Samsun civarında Rum çeteleri memleketin asayişini yıkmak ve bu şekilde bizi emellerimize kavuşturmamak planlarını takip etmek için harekete başlamışlardı. Binaenaleyh Memleketin bu vaziyeti karşısında bize düşen mühim vazifeyi ifa için halk ile temasa geçmek ve halka hakikati anlatmak lazım geliyordu. Halkın o vakte kadar kanaati değildi, efendiler. Binaenaleyh Büyük Millet Meclisinin umumi vaziyetini ve onun memlekete olan faydalarını görüyorlar ve Milli Ordunun hakikaten fedakar amilleri olmaya gayret ediyorlardı. Fakat biri tarafta Rumların tesiri bir taraftan da Aynacıoğulları'nın ve başka şahısların tesiri halkın hissiyatında değişiklikler yapmıştı. Onun için halka vaziyeti anlatmak ve hakikati göstermek icap ediyordu. İlk işimiz beyannamemizi ilan ederek umumi vaziyeti, giriştiğimiz mücadelenin azametini, cephelerdeki fedakarlıkları anlatmak oldu ve sonra kaza kaza, köy köy dolaşarak devamlı halkı ikaz ettik. Efendiler şunu şerefle söylüyorum ki milletimiz kendi ulviyet ve temiz kalpliliğine yakışacak şekilde davetimize katılmış, her vakit göstermiş olduğu büyüklüğü göstermiştir. Yani efendiler bu mühim ve asayişi oldukça bozuk olan mıntıkada bugün firar yoktur. Bu sırf halka hakikatin anlatılmasından ve halkın da bunu görmesinden ileri gelmiştir. Aynı zamanda halk bazı mühim meselelerden şikayetçi bulunuyordu. Bunların başında en mühim şikayet ettikleri, mütegallibenin tesirleri, memurların suiistimalleri idi. Binaenaleyh halkla uğraşmazdan evvel, asker firarisi meselesine başlamadan evvel, bu iki meseleyi halletmemiz gerekiyordu. Samsun'a gittiğimiz zaman zannettik ki başka bir memleketteyiz. Efendiler, sahil boş, memleketin gelirleriyle alakadar olan memurlar suiistimal etmiş bir tarzda bulunuyorlardı. En mühim gelir kaynağımız olan gümrük işlerinde suiistimaller vardı. Gümrük Müdürü, Muhasebecisi çalıyorlar, gelirlerimizin en büyük ve en mühim kısmını teşkil eden gümrük gelirleri bu şekilde zarara uğruyordu. Evvela bunları kırmak, bunları devirmek, sonra bazı memurların halk üzerinde yaptığı baskıyı ortadan kaldırmak icap ediyordu. Gümrük meselesini hallettik ve bugün devlet hazinesine hakikaten büyük fayda temin ettik. Mahke- 137

138 memizin gösterdiği seri icraat, halk üzerinde mühim tesir yaptı ve herkes Büyük Millet Meclisinin, halkın hissiyatına tercüman olan faaliyetlerini gördüğünden dolayı seviniyordu. Sonra efendiler, birçok vesikalar vererek Hükümetin emirlerine muhalif harekette bulunan memurlarını ve polislerini bulduk ve onların önünü kestik. Sonra bazı subaylar asker kardeşlerimizin haklarını yiyorlar ve onlara vermiyorlardı. Bunların da üçünü cezalandırdık. Bütün asker kardeşlerimizin önünde üniformalarını çıkararak milletlin icraatının ne kadar seri olduğunu asker kardeşlerimize gösterdik. (alkışlar) Bu şekilde suiistimal kapılarını kırdıktan ve memleketin gelirlerini, hayatını yıkmak isteyen adamların suikastlarını ezdikten sonra askerlerle temasa başladık. Tabiidir ki bu temasımızdan sonra hepsi hakikati görerek aman dilemeye başladılar. Efendiler, vaziyetimizi anlatmak için size kısa bir şey arz edeceğim. Bulunduğumuz dört ay iki gün içinde köylü tarafından bize bin sekiz yüz dilekçe verilmiştir. Zavallı köylü hep mütegalibeden şikayet etmiştir. Öyle mütegalibe ki köyün kazancını almış, köyü esir etmiş, efendiler. Biz bunlarla da uğraştık ve bunların bir kısmını cezalandırdık. Bunu üzerine köylü kendisini takip eden, kendisinin hissiyatını anlayan ve kendisine fenalık etmek isteyenleri şiddetle cezalandıran bir varlık gördü ve ismimize efendiler Üçler Mahkemesi dediler. Fakat efendiler, şimdi bu mütegallibenin taraftarları ne yazık ki korkuyorum bu bize bin sekiz yüz dilekçeyi veren köylü için bir zulüm sebebi olacak. Çünkü dayanacak yerleri kalmadı. Kime müracaat edecekler? Efendiler, mıntıkamızın bugünkü şekli, hakikaten Yüce Meclisinizin arzu ettiği bir şekildedir. Ordu teşekkül etmiş, ahali bütün samimiyetiyle Meclisimize sarılmış ve mıntıkamıza hariçten tesir icrasına imkan kalmamıştır. Halk vergisini vermiş, vatani vazifelerini ifa etmekte bulunmuştur. Fakat efendiler, kanaatimize göre arz ederim ki bugün yine bizim mıntıkamızda telkinlere ve halkla her gün temasa ihtiyaç vardır. Büyük Millet Meclisinin aralarından seçilecek arkadaşlar her gün halkı tetkik etmek ve kontrol altında bulundurmalıdır. Bunu niçin arz ediyorum? Efendiler, biz oraya gittiğimizde memurlar maaş almamıştı, asker kardeşlerimiz maaş alamamıştı. Çırpındık, maaşlarını verdirdik. Binaenaleyh benim kanaatimce her halde Büyük Millet Meclisi orada teftiş vazifesini ifa etmelidir. Efendiler, asker firarisi meselesinden başka yüz altmış davaya baktık. Bu miktar arasında mühim olarak casusluk, şüpheli şahıslar, altın kaçırmak ve eşkıyalık meseleleridir. Bu davalardan yirmisi beraat etmiş, diğerlerine çeşitli şekilde cezalar verilmiş ve on üç kişi de idam edilmiştir. Fakat efendiler, bu idam edilenler içerisinde hiçbir tek asker firarisi yoktur. Bu, milletimizin samimiyetle Meclisimize olan bağlılığını ve asalet ve temizliğini gösterir. Efendiler, şüpheli şahıslar ve casusluk suçları mühim meselelerdir. Mahkemelerimizin lağvından sonra bunların yine Anadolu'ya sarkması ihtimali mevcuttur. (lağvı yoktur sesleri) Binaenaleyh mahkememizin faaliyetlerini tatil etmesinden sonra bunların tekrar nüfuz etmek ihtimali mevcuttur. Mahkememiz sahilde bir demir kale gibi karşılarında bulunmuş ve bunlar korkularından içeriye girememiştir. Öyleyken bile efendiler on üç şüpheli şahıs yakalanmış ve bunlar muhtelif şekillerde cezalandırılmıştır. Bir de efendiler, altın kaçakçılığı meselesi vardır. Sahilde memleketimizin gelirlerini İstanbul'a, harice akıtmak isteyen adamlar bulunmuştur. Yağ tenekeleri içerisin- 138

139 de kaçırdıkları altınlara ve paralara el konulmuş ve bunlar da Hazineye verilmiştir. Burada şiddetli tedbirlere ihtiyaç varıdır. (ne kadar sesleri) İki bin lira kadar tutar efendim. Binaenaleyh idam kararı verdiklerimizin hepsi, en az ondan fazla adam öldürmüş, halkın emniyetini, asayişini ihlal etmiş ve halkın hayatlarını kast etmiş adamlardır. Bunların içerisinde Postacı Nazım ile arkadaşı Ali Hafız da vardır ki bunlar Anadolu dahilinde isyan çıkartarak halkın bütün hayatını kırmışlar ve namusuna tecavüz ederek, evler yıkarak, ocakları söndürerek milli menfaatlerimizi ihlal etmişlerdi. Bunlar da idam cezasıyla cezalandırıldı. (para ve altınlar ne oldu sesleri) Efendim, demin de arz ettiğim gibi Hazineye verilmiştir. YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Firari olup da istiklal mahkemesine teslim olunanların miktarı ne kadardır? MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Onların miktarını tabii söylemek istemem. Mıntıkamızda firari kalmamıştır. Elimizde mevcut olanlardan bir kısmını da Orduya verdik, bunlar altmış dokuz kişidir. Efendiler, bu işler içerisinde en mühim meseleler fesat Anadolu Cemiyeti meselesi, Pontus meselesi, bir de Çapanoğlu, Aynacıoğlu meseleleridir. Efendiler, tabii bu meselelere bakamadık. Bunlara bakacağımız zaman mahkememizin faaliyetleri tatil edilmişti. MUSTAFA BEY (Tokat): Rumlardan yakalananlar yetmiş bin lira vererek yakayı kurtarmışlar. Bunu da söyle de Yüce Heyet anlasın. HÜSEYİN HÜSNÜ EFENDİ (Isparta): Bu gibi casusları ve asker firarilerini size kim tutar getirirdi? MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Tabii o işlerle alakalı olanlar. HÜSEYİN HÜSNÜ EFENDİ (Isparta): Onlar şimdi orada mevcut değil mi? MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Mevcuttur. HÜSEYİN HÜSNÜ EFENDİ (Isparta): İstiklal Mahkemesi de burada mevcuttur. Hiç korkmayalım. MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Biraz da Pontus meselesinden bahsetmek isterim. Bugün dünyada tanınmış olan hükümetler içerisinde en adil ve en fazla memleketin hak ve hayatını müdafaa eden bir hükümet varsa o da bizim Hükümetimizdir. Efendiler, Karadeniz sahilinde hayatımıza kast etmek isteyen ve milli mevcudiyetimizi yıkarak Pontus Hükümeti kurmak isteyen bir kitle vardır, Rumluk kitlesi. Bunlar Pontus teşkilatı yapmışlardı. Bunların muayyen teşkilatı, muayyen esasları ve Avrupa'dan, İstanbul'dan elde ettikleri silahları mevcuttu. Bunlar Pontus faaliyete başlamazdan evvel yakalanmış ve faillerinin büyük kısmı tevkif edilmiştir. Efendiler, bir sebep yok iken İrlanda'da milyonlarca İrlandalıyı kesmek isteyen İngilizler gibi değil, sebep mevcut iken bizim karşımızda muntazam bir teşkilat varken, onu faaliyete geçmeden yakalamadık ve hakikate uygun bir usul dahilinde yürüdük. Binaenaleyh Yüce Meclisinizin Hükümetini bu itibarla da takdir 139

140 ederim. Tabiidir ki Pontus teşkilatı, elde edilmiş vesikalarla yakalanmış, silahlarının bir kısmı da toplanmıştır. Bunların tekrar faaliyete geçmeleri mümkündür. Fakat ona karşı Hükümetimiz uyanıktır ve icap eden vaziyeti almıştır. Arzu edilirdi ki İstiklal Mahkemesi bir müddet daha orada kalarak bu meseleyi kendisi halletsin. Fakat kararınız üzerine tabidir ki faaliyetini tatil etmiştir ve icap eden makamlara evrakları verilmiştir. Bu mühim meseleler içinde bir de Trabzon mebuslarının katilleri meselesi mevcuttur. O fedakar arkadaşlarımızı katleden caniler de yakalanmıştır. Hulasa olarak şunu arz etmek isterim ki her halde bugünkü mevcut kanun ile firar meselesinin tekrar ortaya çıkması ihtimali olmamakla beraber, gene de vardır. Şüpheli şahıslar meselesinin halledilmesi, mevcut kanunlar ile mühim meseledir. Sonra bazı zararlı teşkilatlar meselesi de vardır ki eldeki kanun ve imkanlarla bunların halledilmesi de müşküldür. Binaenaleyh istiklal mahkemeleri yerine her halde başka bir teşkilat düşünülmelidir. Arkadaşlarım adına bu hissiyatımı arz ederim. BİR MEBUS BEY: Bin sekiz yüz dilekçe verildiğinden bahsetmiştiniz. Köylü mıntıkası Amasya Livası Merkezi hakikaten... MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Hayır, Amasya Livası Merkezi faal bir livadır. Oranın halkının askeriyeye karşı göstermiş olduğu fedakarlık ve Amasya halkının Kuva-yı Milliye'ye karşı vaziyeti şükranla karşılanır. MUSTAFA BEY (Tokat): İnkar etmeyelim, her yerde vardır. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): İdam edilmiş olan Nazım'ın bir hatıra defteri olduğu söyleniyor. Bu, sizde midir? Bunun hakkında biraz izahat verir misiniz, efendim? MUSTAFA NECATİ BEY (Devamla): Meclis Reisliğine verilmiştir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Eskişehir İstiklal Mahkemesi adına Rasih Efendi, buyurunuz. RASİH EFENDİ (Eskişehir İstiklal Mahkemesi Üyesi): Muhterem üyeler, Yüce Heyetinizin itimadını aldıktan sonra Eskişehir'e 5 Ekim 1920 tarihinde hareket etmiştik. Kısmen İzmir üzerine, kısmen de İstanbul ve boğazlar üzerine olan harekâtımızın merkezini teşkil elden Eskişehir'e vardığımızda vaziyet şu haldeydi. İstanbul'dan akın akın çıkan propagandacılarla casusların İzmit, Adapazarı yoluyla gelenlerini Geyve civarında ve Bursa, Yenişehir yoluyla gelenleri de Ertuğrul, Eskişehir, Kütahya livalarında öyle büyük bir faaliyet devresinde bulduk ki adeta bir arı kovanındaki arıların gezintisine benziyordu. Onu bu tarafa, yirmisi diğer tarafa geçiyorlardı. Oraya varışımızın ertesi günü hazırlanmazdan evvel, vaziyeti hakiki bir şekilde görebilmek ve lazım gelen tedbirleri düşünebilmek için ordu kumandanları ve liva mutasarrıflarıyla temasımızı yaptık. Yüce Heyetinizden başka tabiidir ki memleket ve vatanın mukadderatıyla hiç kimse daha fazla alakadar olamaz. Fakat orada gittiğimiz makamlar da aynı Yüce Heyetinizin düşündüğü gibi memnuniyet 140

141 göstererek bize kolaylık için ellerinden geldiği kadar yardımı hiçbir vakit esirgememişlerdir. MAZHAR BEY (Üsküdar): Mecburdurlar zaten. RASİH EFENDİ (Devamla): Tabii, fakat çalışmaktan çalışmaya fark vardır. Eskişehir, Kütahya, Ertuğrul livalarında, kısmen de İzmit'e bağlı şimdi İzmit Livasının geçici merkezi olan Geyve'den ibaret olan mıntıkamız dahilinde harp ve vatana hıyanet meselelerine bakacak olan mahkememiz en fazla bu meselelerle alakadar olmuştur. Bunlardan vatana hıyanet davaları olarak yirmi iki... NEŞET BEY (Üsküdar): Geyve'ye ait bahsiniz Geyve'nin cephe olduğundan dolayıdır. Rica ederim Geyve'nin içinde olmadığını düzeltiniz. RASİH EFENDİ (Devamla): Hayır o değildir, efendim. Mıntıkamız dahilinde olduğundan dolayıdır. Kuva-yı İnzibatiye teşkilatında bulunmaktan dolayı 12, casusluk, düşman lehine propaganda 141, firar esnasında eşkıyalık yapmak 24 davadır. Bundan başka firarlara dair davadır, onun adedini söylemeyeyim. Bu davaların görülmesi esnasında efendim, Eskişehir'le vardığımız hafta idi Eskişehir'de bir taraftan Kuva-yı Seyyare'nin orada devam etmekte olan yolsuz harekâtı, bir taraftan da etrafta bulunan firari eşkıyanın baskısı yüzünden halk hatta evinde bile malından, canından, namusundan emin değil bir vaziyette idi. Maalesef bunu zikretmek mecburiyetindeyiz. Hatta biz vardığımız zaman söylediler, siz buraya gelmezden biraz evvel buradan hareket eden trenin birisinde, kiracı olarak girdiği evin eşyasını kendi malı gibi trene yükletip götüren bir adam vardı dediler. Yani bu dereceye kadar mala tecavüz, taarruz ilerlemiş bir vaziyette idi. BİR MEBUS BEY: Kim imiş bu, Rasih Efendi? RASİH EFENDİ (Devamla): Canım kim olacak, Kuva-yı Seyyare'den birisi. On beş yirmi gün sonra, bunlar yalnız halkın haklarına riayet etmemekle yetinmeyerek Hükümete de tecavüz etmek cüretini gösterdiler. Orada bulunan Kuva-yı Seyyare'nin İrtibat Subayı 1 bir Yüzbaşı, birisini alıp polis dairesine götürüyor ve kendisinin hususi bir işi için müracaat ediyor. Polis Komiserinin huzurunda o adamı takati kalmayacak derecede dövüyor ve sonra da yanında getirmiş olduğu adamına, -Bunu Kütahya'ya götürün, orada temizlersiniz, diye teslim ediyor....bu adam nasılsa oradan yakayı kurtarıyor ve mahkememize müracaat ediyor. Mesele yalnız darp olsaydı, mahkememizin salahiyeti dahilinde bir mesele olamazdı. Fakat döven bir defa askeriyeye mensup bir subay, ayrıca memleketin 1 Çerkez Ethem'in Kuva-yı Seyyaresi ile Garp Cephesi Komutanlığı arasında irtibatı sağlayan subaylar. Her ne kadar Ordu emrinde olsalar da fikir ve eylem olarak Çerkez Ethem'e bağlıydılar. 141

142 asayişini, milletin haklarını muhafazaya memur bir resmi dairede, yani polis karakolunda salahiyeti olmadığı halde milletin bir ferdini dövmesi her halde Hükümetin haklarını bu şekilde ihlale cüret edene karşı mahkememizin alakadar olması uygun görüldü. Dava açıldı ve o gün muhakemesi yapılarak kendisine altı ay hapis cezası verilmekle beraber memuriyetinden ihraç da edildi. Orada darp esnasında bulunan komiserin sessiz kalmasından dolayı o da memuriyetten ihraç edildi ve üç ay hapis cezası verildi. Bu şekilde mahkemenin salahiyeti dahilinde vazifesine devamı neticesinde, bütün Eskişehir Livasında firar, eşkıyalık kalmadığı gibi, Kütahya Livasında da son zamanda yalnız bir kişiden başka eşkıyalık yapan kimse kalmamıştır. Dünkü gün arkadaşlarımızdan birisi bir davayı bahis mevzu ettiler. O davaya mahkememiz bakalı zannedelim iki ay oldu. Ondan evvel Harp Divanı tahkikat yapıyordu, tahkikatını tamamlamamıştı. Tahkikatını bitirdikten sonra bize verdi. Davaların çokluğu, Eskişehir'in merkez olması dolayısıyla orada başlanmış işlerin neticelenmemesi yüzünden Kütahya'ya gidilemedi. Bir bu sebep, bir de o zamanlar Kütahya'da bulunan birçok şüpheliler Kuva-yı Seyyare tarafından himaye ediliyordu. Eğer orada çalışmaya başlayacak olursak başka bir vaziyet olması ihtimali de vardı. Mahkememiz onu itibara alarak bu şüphelileri Eskişehir'e getirtmek istedi. Eskişehir'de o sıralarda Kuva-yı Seyyare meselesinin halledilmesi meselesinin yaklaşmakta olduğu görüldüğünden, Kuva-yı Seyyare meselesinin hallinden sonra davaların Kütahya'da görülmesi uygun bulundu. Çünkü pek çok şahit, pek çok davalı ve davacı var. Bunların ise Eskişehir'e getirilmeleri zor olacak, Kütahya daha uygun görülüyordu. Bu gaye ile mahkememize faaliyetlerinin tatili kararı tebliğ edilmezden on beş gün evvel Kütahya'ya gidildi, orada muhakemeye başlanıldı. Bu da Kütahya Milli Alay Kumandanı İsmail Hakkı Bey'in davasıydı. Muhakeme neticelenmek üzere iken Eskişehir'e birçok muhakemesi icap eden şahısların geldiği, hapishane için müşkülat çekilmekte olduğu Garp Cephesi Kumandanlığından bildirildi. Acilen davet yapılıyordu. Bu mecburiyetle muhakeme neticelenmeksizin tekrar dönülmek üzere Eskişehir'e dönüldü. Eskişehir'e gelişimizin ikinci günü idi, Eskişehir'deki işler kısmen bitirildikten sonra istiklal mahkemelerinin tatil kararını aldık. Onun için Kütahya'ya gidip İsmail Hakkı Bey'in muhakemesini tamamlayamadık. Netice itibariyle İsmail Hakkı Bey'in dosyası Garp Cephesine ve ait olduğu Harp Divanına verildi. Dünkü kararnamenizle de dosya oradan buraya, Ankara İstiklal Mahkemesine nakli uygun bulundu. Mahkememizde neticelenmemiş 128 dosya vardı. Bunlardan askeri olanlar Harp Divanına verilmek üzere Garp Cephesine, diğerleri de oradaki mahkemelere havale edilmek üzere Eskişehir Savcılığına teslim edilmiştir. Yüce Meclisinizce çıkartılan bu kanunun tatbiki sırasında bizim kanaatimiz şu ki bizim milletimiz, gerek hukuk ve gerekse ceza işlerinde bugünkü mevcut mahkemelerin faaliyetlerinde bıkmış bir halde, davaların uzamasından pek muzdarip bir halde inliyor. Bu istiklal mahkemelerine karşı halkın göstermiş olduğu teveccüh ve rağbetin, Yüce Meclisinizin kabul buyurduğu kanunun tatbikatında kabul buyrulan birtakım usullere tabi olmamasında aramamız icap eder. Onu için bilhassa hukuk ve ceza mahkemelerimizi düşünürken, 142

143 memleketimizin bu husustaki ihtiyaçları düşünürken bilhassa bu hususları itibara almak icap eder kanaatindeyim. BİR MEBUS BEY: Kazaları gezdiniz mi? RASİH EFENDİ (Devamla): Hepsine gidemedik. OSMAN NURİ BEY (Konya İstiklal Mahkemesi Reisi): Ben de Konya istiklal Mahkemesi icraatı hakkında izahat arz edeyim. Yalnız mahkememizin faaliyet derecesini layıkıyla bilmek için ne gibi hadiselere maruz kaldığını ve bu hadiseleri ne gibi bir prensiple takip ettiğini ve neticesinde ne gibi tesirler yaptığını arz etmek mecburiyetindeyim. Şunu da kaydetmeden geçemeyeceğim. Konya İstiklal Mahkemesini, diğer istiklal mahkemelerimiz gibi düşünmeyiniz. Gerçi sahip olduğu salahiyet ve tetkik ettiği davalar itibarıyla hepsi birdir. Fakat o davaların çokluğu bakımından Konya İstiklal Mahkemesi pek benzersiz bir mevkide kalmıştır. Bu söylediklerimi ispat için gider gitmez karşılaştığımız vaziyeti izah edeceğim. Malumunuz biz işe başlamazdan evvel Konya hadisesi ve Konya isyanı meydana gelmişti. Konya'da kurulmuş olan on harp divanın seri faaliyetine rağmen, Konya Merkezinde sekiz yüzü aşkın tutuklu, Seydişehir'de, Beyşehir'de ve isyan çıkan bütün yerlerde beş yüzü aşkın tutuklu bizden icraat bekliyordu. Konya merkezinde hapishaneler, nezarethaneler tamamıyla bu gibi şahıslara tahsis edildikten başka kışlalar ve diğer böyle yerlerde yine bu gibi şahıslara ayrılmıştı. Camiler ve buna benzer yerler de keza şüphelilerin ikametine tahsis edilmişti. Diğer taraftan da isyana iştirak etmiş olduklarından şüphe edilen yüzlere şahıs da buraya sevk olunuyordu ve bunların niçin sevk olundukları da bilinmiyordu. Arz ettiğim şahısların isyana iştirak dereceleri ve alakaları nedir ve neden ibarettir bilinmiyor ve delilleri de yoktu. Yalnız isyana iştirak ettiğinden bahisle ve iki satırlık bir yazı ile bize veriliyorlardı. İşte Mahkememiz Konya'da işe başladığı zaman bu vaziyetle karşılaştı ve bu şekilde tahkikata başlandı. Birinci derecede harp divanlarının faaliyetlerini tatil ettik. Konya'ya varışımızın ertesi günü çıkarttığımız bir emir üzerine bütün harp divanları faaliyetlerine son verdiler ve onlardan dosyaları teslim aldık. Daha sonra Konya Merkeze, kazalara ve bütün köylere bir beyanname yayınladık. Beyannamemizin teslim alındığına dair de bütün dairelerden, birer teslim tutanağı istedik. Sonra bizzat hapishaneleri ve diğer hapishane olarak kullanılan yerleri gezdik. Bütün tutukluların tek tek hüviyetlerini tespit ettik. Bu şekilde hazırlanan listelerle Vilayetten, polisten, jandarmadan, kazalardan ve diğer bütün resmi makamlardan bunların tutuklu olmalarının sebeplerini sorduk. Ne yazık ki pek eksik cevaplar geldi. Öyle binlerce şahsın muhakemesini bakmaya mecbur olan Heyetimiz bir bilinmezlik içinde hareket mecburiyetinde kaldı. Tabii verilen cevapları da tetkik ettik ve bu cevaplar içerisinde delil gösterilemeyenleri ve neden dolayı ve kimin tarafımdan tevkif olunduğu bilinemeyenlerin muhakemelerini delil bulunduğu zaman haklarında kanuni tahkikat yapılmak üzere tehir ettik. Delil gösterilenler hakkında muhakemeye başladık ve bu şekilde çalışmalarımıza devam ettik. Geceli gündüzlü çalıştık. Şayet gizli bir celse yapılmış olsaydı bu hususta biraz daha tafsilat verebilirdim. Beş 143

144 yüzden fazla davayı karara bağladık. Konya hadisesinin çıkış sebepleri hakkında biraz izahat arz edeceğim. Konya hadisesi pek eskiden kurulmuş bir temelin mahsulüdür. Bunun daha aşikarı, bir buçuk sene evvel Konya Vilayetini işgal eden Vali Cemal Bey'in ve onun melun adamı olan Zeynelabidin'in ektikleri tohumun mesulüdür. Bunlar nüfuzlarından istifade ederek bu hareketi lazım geldiği kadar genişletmeye çalışmışlar ve ilk Kuva-yı Milliye'nin hareketi esnasında onu imha etmek için Bozkır hadisesini çıkarmışlardır. Bozkır hadisesi netice vermeyince noksan teşkilatlarını tamamlamaya çalışmışlar ve aralarına nüfuz sahibi çok miktarda şahsı katarak birinci Konya hadisesini çıkarmışlardır. Birinci Konya hadisesinde muvaffak olamamışlar, fakat yine yılmamışlar çalışmışlar ve bu defa daha mahirce faaliyete girişmişlerdir. Teşkilatlarının tamam olduğunu zannederek ikinci isyanı meydana getirmişler ve bunda da hamdolsun muvaffak olamamışlardır. Bu fesatçılar pişman olmamışlar, birinci ve ikinci hadiselerdeki noksanlarını tamamlayarak üçüncü hadiseyi meydana getirmişlerdir. Teşkilatları o muhitte gayet tesirli ve pek mükemmeldi. Maksatları, Konya Merkezinde isyan ve galeyan yapmak, orada geçici bir hükümet tesis etmek ve teşkilatı kazalara kadar büyüttükten sonra Karahisar'da Yunanlılarla birleşerek Ankara'ya doğru taarruz etmek ve sonra İstanbul yolunu açmak. Bu gayelerini tahkikatımız esnasında bazı tutukluların itiraflarından anladık. Konya hadisesi, işte böyle olmuş ve malumunuz neticesiz kalmıştır. Bu teşkilatı idare edenler, cidden fevkalade takdir edilecek şekilde hareket etmişlerdir. Fakat o teşkilatı idare edenlerin mahir olmamasından dolayı muvaffak olamamışlardır. Eğer bu program mahir bir elden takip edilmiş olsaydı muvaffakiyetler muhakkaktı. Bu teşkilatta muhitin bütün halk kesimlerini dikkate almışlar ve Hükümetimiz aleyhine teşvik etmişlerdir. Mesela cahil olanların yardımlarını temin etmek için, -Yapılan bu harekât doğrudan doğruya Halifemize isyandır. Kuva-yı Milliye'nin bu harekâtı, Ankara Hükümetinin ve Meclisin bu hareketi, bizim istiklalimizi muhafaza ve hakimiyetimizi temin için değildir. Sırf kendi ceplerini doldurmak ve Halifeye karşı yürümek içindir. Halbuki o hallere bizim Şeriatımız izin vermez. Kim onlara iştirak ederse, kim onlarla birlikte Yunan'a karşı giderse şer'an kafirdir....demişler ve bu şekilde halkın cahil kısmını elde etmişlerdir. Sonra Padişah Efendimizin... (kim o sesleri) Onun vaziyetini halka iyi göstermek için demişler ki, -Galip gelen İngilizlerin ve onlarla beraber hareket eden dört muazzam hükümetin fendeki ilerlemesine ve medeniyetine karşı Dünya Harbinden pek çaresiz çıkan Türkiye'nin ve biz Türklerin mukavemet etme imkanı yoktur. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Osman Beyefendi, bu telkinleri tek tek mi olmuş, yoksa aleni bir camide bir yerde nutuk şeklinde mi olmuş? OSMAN NURİ BEY (Devamla): Bir sene içinde yalnız Konya merkezinde gizli yirmi bir toplantı yapılmış. (Vali yok muymuş sesleri) BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Oradaki Vali ne yapıyormuş? (uyuyormuş sesleri) 144

145 MUSTAFA BEY (Tokat): Hükümetten evine, evinden Hükümete gitmiş. Buradaki Vali'ye de bir bakın? OSMAN NURİ BEY (Devamla): En başta Kadınhanlı Hoca Ahmet Efendi isminde birisi dokuz on ay evvel, oraya gelmiş, Mezarlıkta resmi yemin merasimi yapılmış, herkes nikahı üstüne yemin ederek, bu şekilde meseleye dahil edilmiş. Sonra Saray'dan gelmiş olan Celal isminde birisi, müthiş para ile ahaliyi aldatmaya çalışmış. Bunların safhaları muhteliftir ve şimdi söylemeyi lüzum görmüyorum. Propagandadan da bahsediyordum. Münevver halka Padişah'ın mağdur olduğunu ve memleketin selameti için İngilizlere itaat etmekten başka bir çare olmadığını ve bu suretle kurtulacağımızı ve Milli Harekâtın buna pek fena bir darbe olduğunu ve bunları imha lüzumundan bahsetmişlerdir. Buna muvaffak olunursa İstanbul yolu açılacağından ve ticaretin ilerleyeceğinden ve iflasa düşen tüccarların da bu şekilde kurtulacağından bahsetmişler, o kısım münevverleri de böyle aldatmışlardır. Köylülere asker olmayacaklarından, vergi vermeyeceklerinden, velhasıl onların gönüllerini okşayacak daha birtakım şeylerden bahsederek köylüleri de elde etmişler ve birden bire isyan meydana gelmiştir. İşte Konya hadisesinin sebepleri ve başlaması arz ettiğim vaziyetten ibarettir. Biz oraya gittiğimiz vakitlerde hakikaten çok müşkül bir vaziyete kendimizi bulduk. Çünkü binlerce tutuklunun muhakemesini icra etmek mecburiyeti altında bulunuyorduk. Halbuki bunların bir kısmı şüphe üzerine getirilmiş, kimisi kandırılmış, kimisi de maksadı bilmeksizin, münevverlerin icra ettiği tesir neticesiyle aldatılmış insanlardı. Halbuki Yüce Meclisiniz intikam peşinde değildir. İntikam hissi ile hareket etmez, sırf ıslah ve gayret maksadıyla hareket eder. Bu noktayı dikkate aldık. İsyana katıldıkları belli olmayanlar veya saflık ve cahillikten dolayı kandırılarak isyana iştirak edenler hakkında hoşgörü, fakat fikri tesirle ve sonra bu husustaki faaliyet gösterenler hakkında şiddet gösterdik. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Şayanı şükrandır. OSMAN NURİ BEY (Devamla): Zannediyoruz ki Konya civarında yaptığımız icraattan dolayı Yüce Meclisinize şeref verilmiştir. Asker firarileri hakkında ve diğer hususlar hakkında malumat vermek istemiyorum ve lüzum da yoktur. Esasen arz ettiğim gibi, Heyetimiz mühim bir meşguliyet arasında boğulmuştu. Konya hadisesi ile uğraşıyordu ve diğer hususlara pek o kadar bakamadı. Binaenaleyh söyleyeceklerim bundan ibarettir. 1 EMİN BEY (Eskişehir): Valilik bu tahriklere karşı bir şey yapmamış mı? OSMAN NURİ BEY (Devamla): Arz ettim ya efendim, bu yeni bir şey değil, bir buçuk seneden beri devam eden bir propaganda neticesidir. 1 Konya İstiklal Mahkemesi suçları sabit görülen yirmi dört kişiye idam cezası vermiştir. 145

146 HASAN SIDDlK BEY (Van): Vaziyet Vali'den soruldu mu, efendim? HAMDI NAMIK BEY (İzmit): Beyefendi istiklal mahkemelerinden bahsediyoruz. OSMAN NURİ BEY (Devamla): Soruldu efendim, her bakımdan soruldu ve lazım gelen tahkikat yapıldı. Bu meseleyi aydınlatmak için Yüce Heyetiniz ayrı bir heyet gönderdi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, meseleyi birbirinden ayrı tutunuz. İstiklal mahkemelerine ait olan mesele bitsin de Konya meselesine ait Tahkik Heyetini ayrıca müzakere ederiz. FERİT BEY (Çorum): Efendim, iki kelime arz edeyim. Biz Konya meselesi hakkında yaptığımız tahkikatı neticelendirdik ve raporu yazıyoruz. Yarın Yüce Heyetinize takdim edilecektir. Binaenaleyh, Konya meselesi hakkındaki müzakereyi ve buna ait izahatı tehir buyurmamanızı rica ederim. RİFAT BEY (Kayseri): Şimdiye kadar niçin rapor yazılmadı? FERİT BEY (Çorum): Cevapları bekledik, efendim. Vali Bey'den ve diğer vazifelilerden cevaplar bekliyorduk. Yarın takdim edilecektir. (pekala sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Pozantı İstiklal Mahkemesi adına söz söyleyecek var mı? ATIF BEY (Pozantı İstiklal Mahkemesi Üyesi): Ben Pozantı İstiklal Mahkemesi hakkında bazı malumat vereceğim. Evvelce mahkememiz diğer üyelerin seçilmeleri zamanında teşekkül etmemişti. Onların seçilmelerinden iki ay sonra görülen lüzum üzerine mahkememiz teşekkül etmiş ve gitmiştik. Mahkememizde bakılan suçların adedi hakkında arkadaşlarımızdan Abdülkadir Kemali Bey'in malumat vereceği düşüncesiyle rakamları yanıma almamıştım. Kendileri de burada mevcut olmadığından dolayı bunlardan bahsedemeyeceğim. Yalnız icraatımız hakkında hulasa malumat verebileceğim. Biz de Refik Şevket Bey'in buyurdukları tarzda seyyar olmayı uygun gördük ve binaenaleyh Kozluk, Pozantı, Hassa civarlarına kadar köy köy, kaza kaza dolaştık. Orada lazım gelen izahatlarda bulunmakla beraber, lazım gelen vazifelerimizi de yaptık. Mahkememizde birçok asker firarilerine ait hiçbir fert idam etmedik, yalnız bunların içerisinde üç asker firarisi idam etmiştik ki bunların suçları çok ağırdı. Yakalandıktan sonra kendilerine ayrılan yerde tutulduktan sonra sevk edilen ve beraberlerindeki jandarmayı doğrudan doğruya fırsatını bulmak suretiyle hayvanından indirip koyun gibi kesmeye teşebbüs etmişler ve biri yarıya kadar kesmiş, muvaffak olamamış, diğeri sen bir şey yapamıyorsun diyerek kendisi almış ve kesmiş, keserken maktulün boğazını tutmakta olan üçüncü arkadaşının da parmağını uçurmuştu. Bunlar böyle bir ağır bir suç işmişler ve bundan dolayı idam edilmişlerdir. (uygundur sesleri) Ayrıca biri, iki yolcuyu katlettiği için, bir başkasında yaraladığı için idam edilmiştir. Bir suçlu da gece baskın yapmak suretiyle ahalinin evlerini basarak kendilerinden para almak için paranın nerde olduğunu söyletmek için karısının başını ve saçlarını maşalarla 146

147 yakmak suretiyle yaptığı zulüm sebebiyle o da idam edilmiştir. İki de casus idam edilmiştir. Bu casuslardan biri on lira karşılığında ve köyünde bir ev verilmesi vaadiyle casusluk yapmakta olduğu bizzat söylediğinden dolayı idam edilmiştir. Diğer casus da dört şahidin ifadeli neticesinde... MUSTAFA BEY (Giresun): Kimin adına casusluk yapmışlar? ATIF BEY (Devamla): Fransızlara yapmış, efendim. Şahitlerin ifadeleri ile sabit olduğundan bunlar idam edilmiştir. Bir yedek subayın da emniyeti suiistimalden dolayı bir seneye mahkum edilmekle beraber almış olduğu, yani almaya cüret etmiş olduğu üç yüz liranın tazminine karar verilmiştir. Diğer bir jandarma yüzbaşısının da vazifesini suiistimal ederek ticaretle meşgul olması ve askerlerini uygun olmayan yerlerde istihdam etmesinden dolayı meslekten uzaklaştırılmasına karar verdik. NECİP BEY (Ertuğrul): Az ceza verilmiş. ATIF BEY (Devamla): Az verdik, fakat bazı fedakarlıkları olması dolayısıyla bu şekilde cezalandırdık. Diğer bir yüzbaşı Harp Divanı Reisi bulunuyormuş. Kozan mıntıkasında bir jandarma askerinin vazifesinde gevşekliğinden dolayı dosyasıyla beraber ahaliden yedi şahidi yirmi iki gün haksız yere hapsettiğinden dolayı altı ay müddetle hapsine karar verdik. HAYDAR BEY (Kütahya): Reis Beyefendi, Atıf Bey'e bir soru soracağım. Atıf Bey, Kolordu Kumandanı Selahattin Bey hakkında mahkemenizden çıkartılan gıyabi hüküm kendisine tebliğ edilmişse kanuni müddeti içinde itiraz etmiş midir? Etmemiş ise tebliğin kanuni müddeti zaman aşımına uğramış mıdır ve bu hüküm infaz edilmiş midir? Edilmemiş ise, infaz edilmemesinin sebebi nedir? ATIF BEY (Devamla): Remzi Efendi isminde bir jandarma subayı Kars'a götürmek üzerine Maraş'ta dul bir kadından iki tane hayvan kiralar. Hayvanların ücretlerini vermekle beraber hayvanları geri iade etmez. Aylarca yapılan müracaata karşı ancak birini getirtebilir. Biz oraya vardığımızda bize müracaat ettiler. Biz de doğrudan doğruya Kolordu Kumandanı Selahattin Bey'e, bu Remzi Efendi'nin Mahkememize gönderilmesi lüzumunu bildirdik. Kendisinden almış olduğumuz cevapta, -Böyle bir salahiyetin sizin mahkemenize verildiğine dair bir haberimiz yoktur, ben o subayı size gönderememem....deniyordu. Biz de tam muhakeme esnasında idik, düşündük mahkemenin bu gibi salahiyeti haiz olup olmadığı kendisine tebliğ edilmiş olacağı kati idi. Binaenaleyh bu tebliği okumadığına hükmederek, bir hafta hapis ve bir aylık maaş kesme cezasına karar verdik. (kime sesleri) Kolordu Kumandanı Selahattin Bey'e. Bu kararımızı kendisine doğrudan doğruya bildirmedik ve Meclis Reisliğine bir telgraf çektik. Milli Savunma Vekaleti vasıtasıyla tebliğini teklif ettik. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Hüküm verilmek üzere ifadesi alınacağını tebliğ ettiniz mi? 147

148 ATIF BEY (Devamla): İfadesi alınacağını tebliğ etmedik, doğrudan doğruya hüküm verildiğini tebliğ ettik. İfade almayı lüzum görmedik, çünkü salahiyetimizin ne olduğunu bilmiyordu. Bunun üzerine kendilerinden ikinci bir cevap telgrafı aldık. Telgrafında, -Bugün Büyük Millet Meclisinin dayanmış olduğu cephelerden birisinin yükünün omzumda olduğunu, hüküm verirken takdir ettiniz mi?...diyordu. Bunun üzerine kendisine lazım gelen cevap verilmiştir. O cevap da burada mevcuttur. Selahattin Bey meselesi bundan ibarettir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz almış olan arkadaşların sözleri saklıdır. Müsaadenizle beş dakika teneffüs etmek üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Aradan sonra toplantı yeter sayısına ulaşılamadığı için oturuma son verilmiş ve daha sonraki oturumlarda da bu konuya devam edilmemiştir.) 23 TEMMUZ 1921: KONYA, KASTAMONU VE SAMSUN'DA İSTİKLAL MAHKE- MELERİNİN KURULMASI VE ÜYE SEÇİMİ (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 54.Birleşim, Gündem: 2/1) Kütahya-Eskişehir Savaşında Yunan Ordusunun ilerleyişi durdurulamayınca Türk Ordusu düzenli bir şekilde ve fazla zarara uğramadan Polatlı önlerine kadar geri çekilmişti. Hükümet bu durumdan tedirgindi. Yunanlıların Ankara ya doğru daha da ilerleyecekleri endişesinin yanında, bazı fesatçıların tekrar isyanları başlatacakları endişesi vardı. Bu nedenle Hükümet tarafından kritik önemi olan bazı yerlerde istiklal mahkemelerinin yeniden faaliyete geçirilmesi Meclise teklif edildi. FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Yunan Ordusunun ileri harekatını fırsat bilerek memleketi böyle birtakım askeri ilerlemelerle dahilden fesada sevk etmek teşebbüsleri hissediliyor. Bunun için faaliyetlerini tatil etmiş olan istiklal mahkemelerinden bir kısmının Ordumuzun sağ kanadında bulunan mıntıkada, Kastamonu merkezi olmak üzere ve bir kısmının sol kanattaki Konya merkezi olmak üzere iki istiklal mahkemesinin gönderilmesini teklif ediyorum. Sırf bu düşmanın ilerlemesi halinde bazı fesatçıların milletimizi aldatmalarına mani olmak ve suçluları şiddetle cezalandırmak lüzumundandır. Şimdi Yüce Heyetiniz bunları seçer ve buralara gönderirlerse, Ordumuz tabii ki kumandanlarına emin olaraktan da milli vazifesine devam edecektir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (19 Mart 1921), 1.Dönem, c.9, s , 148

149 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Paşa Hazretlerinin Kastamonu ve Konya'ya birer istiklal mahkemesinin gönderilmesi hakkında teklifleri vardır. REFİK BEY (Konya): Müsaade buyrulur mu, efendim? Usul hakkında arz edeceğim. Evvelce seçilen arkadaşlarımız yine Yüce Meclisin kararıyla faaliyetlerini tatil etmişlerdi. Binaenaleyh yine onlar vazifelerine devam edebilirler. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Hükümet arzu ettiği arkadaşları alabilir. (hayır, hayır sesleri) Efendim, rica ederim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Hükümet Reisi Paşa Hazretlerine soracağım. Samsun havalisine de bir istiklal mahkemesi göndermekte bir fayda görmüyorlar mı? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Samsun için de talep vardır. Bu istiklal mahkemeleri hakkında başka söz isteyen yoktur. Şimdi efendim, Konya'ya, Kastamonu'ya, Samsun'a seçiliyorlar. BİR MEBUS BEY: Kastamonu'ya değil, Bolu havalisine gitmelidir. YUSUF BEY (Denizli): Ben Antalya'ya da teklif ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, Kastamonu, Konya ve Samsun, yani üç mıntıkaya tekrar istiklal mahkemelerinin gönderilmesi teklif olunuyor, bunu oylarınıza arz ediyorum. SIRRI BEY (İzmit): Bolu Mebusu Bey gayet dikkat çekecek söz söylemiştir. Kastamonu hiçbir zaman isyan sahası olmamıştır. Halbuki Bolu, Düzce, Gerede tarafları eskiden beri karışık olan yerlerdir. Onun için bu mahkemeye oranın merkez olmasını teklif ederim. REFİK BEY (Konya): Tekrar usul hakkında arz edeceğim. İstiklal mahkemeleri için tekrar seçime lüzum yoktur. Hükümet evvelce seçilmiş arkadaşların arasından gönderebilir. Zaten evvelce de seçildikten sonra bunların hangi mahkemelere gönderileceğini Hükümete bırakmıştık. (hayır sesleri) MUSTAFA BEY (Tokat): Vasiye muhtaç değiliz, biz seçeceğiz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, efendim. Bir kere üç yere, yani Kastamonu, Konya ve Samsun'a istiklal mahkemeleri göndermeyi kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edildi, efendim. 149

150 22 EYLÜL 1920 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMELERİ 1 İKİNCİ KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu, Zonguldak, Çankırı, Sinop) ( ) İKİNCİ KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Konya, Burdur, Denizli, Isparta, Antalya, Adana, Mersin) ( ) SAMSUN İSTİKLAL MAHKEMESİ (Samsun, Ordu, Giresun, Amasya, Tokat, Sivas) ( ) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir önerge daha var. TBMM Başkanlığına Denizli, Aydın, Muğla, Antalya, Isparta, Burdur livalarına da istiklal mahkemesi gönderilmesini ehemmiyetle arz ve teklif eylerim. 23 Temmuz 1921 NADİR BEY (Isparta): Oralarda artık koyun sürüleri kalmadı. Denizli Mebusu Yusuf FEVZİ PAŞA (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, lüzum yoktur. O havali Konya'ya dahildir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi itibara alanlar ellerini kaldırsınlar. İtibara alınmadı. Şimdi efendim, üye seçme meselesi kalıyor. Bu mesele hakkında şunu arz edeyim ki istiklal mahkemeleri malumunuz kaldırılmadı, faaliyetleri bir müddet Yüce Meclisinizin kararıyla tatil edilmişti. Binaenaleyh istiklal mahkemesi üyesi sıfatıyla aramızdan seçilmiş olan arkadaşlarımız mevcuttur. Bugünkü verdiğiniz kararla da üç istiklal mahkemesini tekrar faaliyete getirmiş oluyorsunuz. Meselenin kanuni ve hukuki vaziyeti budur ve bugünkü verdiğiniz kararla bu mahkemeler faaliyete geçmiştir. Olur ki bu mahkeme üyelerinden bazıları gitmek istemez. O zaman başkası gönderilir. MUSTAFA BEY (Tokat): Hayır, hayır... DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, hayır hayır diyebilirsiniz, ama esas mesele budur. Böyle olup olmadığı hakkında müzakere edilip edilmeyeceği lazım geliyorsa, müzakere edersiniz. (oya sesleri) 1 Vekiller Heyeti'nin 22 Temmuz 1920 tarihindeki toplantısında kurulmalarına karar verilmiş ve TBMM Genel Kurulunun 23 Temmuz 1920 tarihindeki toplantısında bu karar onaylanmıştır. 150

151 YASİN BEY (Gaziantep): Şimdi iki mesele var, tekrar mı seçelim, eskileri mi gönderelim? Bu, oya konulsun. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bunu oya koyamam, efendim. ABDULLAH AZMİ EFENDİ (Eskişehir): Efendim, istiklal mahkemelerinin tatil edilmesi Meclis Divanının bir teklifi üzerine kabul edilmişti. Bu karar nasıldı pek hatırımda değil. Binaenaleyh eski üyelerin tekrar vazifeye gitmesi, gitmemesi veya yeni üye seçilmesi meselesi, müzakere olunarak karar verilecek bir meseledir. Çünkü yeniden mahkemeler kuruluyor. Bana kalırsa Divanın o kararı okunmalıdır. Karar itibara alınarak izah edilecek bir meseledir. Müzakereye girişmezden evvel mümkünse o karar bir kere okunsun. HAKKİ HAMİ BEY (Sinop): Efendim, bu meselede izah edilecek bir şey yoktur. Hatırlarsınız ki Divan kararında Ankara İstiklal Mahkemesi hariç olmak üzere diğer yerlerde tekrar tabii hale dönülmesi sebebiyle şimdilik geçici olarak faaliyetini tatil kabul etmişti. Mevcut istiklal mahkemelerinin faaliyetlerini tatil etmek, üyelerinin bu vazifelerini sona erdirmek değildir. İstirham ederim, mesele hissi olmasın. İçinizde benden daha fazla hukuk işleriyle uğraşmış arkadaşlar var. Bunun hukuki şekli budur. Bunun haricinde hukuki bir şey varsa söylesinler, biz de istifade etmiş olalım. Geçici olarak faaliyetten alınmışlar demek, ihtiyaç görüldüğü zaman faaliyete sevk edilecekler demektir. Bu husus tutanakta da mevcuttur. Müzakereye başlamak ve yeniden üye seçmek icap etmez. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Efendim, bunda hukuki meselesi yok, rica ederim, münakaşaya ne lüzum var? Hukuk, hukuk, ne hukuku? Biz orada diyoruz ki tabii hale dönüldüğünden faaliyetleri tatil etmiştir. Tabii hale dönülmüş ve lüzum kalmamış. Her şeye Meclis hakimdir, bu kanun değildir, bir karardır. Bu Meclis de ona hakim olunca, isterse yeniden üye seçer, isterse eski üyeleri iade eder. Uzun uzadıya müzakereye ne lüzum var? Hukukmuş, yok bilmem ne imiş. (oya, oya sesleri) DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Şimdi arkadaşlar Mazhar Müfit Bey pek güzel söyledi. Üye seçilen arkadaşlar ila nihayet bu yere tapu almadılar ya... (gülüşmeler) Sonra efendim kendim etmişimdir. Delibaşı mı nedir, o Konya'da çeşitli zulümler yapmıştır ve bir arkadaşımızın kanı hâlâ orada duruyor. (mevzuya gel sesleri) Katiyen Konya İstiklal Mahkemesi ona bir şey yapmamıştır. Binaenaleyh yeniden üye seçimi yapılmasını istirham ederim. Gidecek heyet müteşebbis olsun ve korkak olmasın. HASİP BEY (Maraş): Bir mahkemenin faaliyetini tatile davet etmek o mahkemenin lağvı demektir. Lağvedilmesi ile beraber vazifelerine de nihayet verilmiştir. Yeniden üye seçmek lazımdır. SITKI BEY (Malatya): Efendiler, hislerinize mağlup olmayınız, Yüce Heyetten çıkmış olan bir karar adeta kanun şeklinde olur efendiler. 151

152 HAŞİM BEY (Çorum): Ondan geri dönüyoruz. SITKI BEY (Devamla): Geri dönemezsiniz. (ayak patırtıları) Bu kanuni bir haktır. (gürültüler) Böyle patırtı yapmak aciz olmak demektir, acizliğinizden gürültü yapıyorsunuz. (oya, oya sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Başka söz isteyen var mı? Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsınlar, müzakere kafi görülmüştür. İki teklif var, biri eski üyeleri bu yeni kurulan istiklal mahkemelerine göndermek, diğeri de yeniden üye seçmek. Yeniden seçim yapmak için Gaziantep Mebusu Yasin Bey'le Hakkari Mebusu Mazhar Bey'in bir önergeleri var. TBMM Başkanlığına Müzakere kafidir. Meclisçe istiklal mahkemeleri gönderilmesine karar verilen mıntıkalara yeniden seçim yapılmasını teklif ederiz. Gaziantep Mebusu Yasin Hakkari Mebusu Mazhar Müfit DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edilmiştir. O halde yeniden seçim yapılacaktır. Şimdi vaktimiz kalmamıştır. Yarın saat ikide toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Bir gün sonra, 24 Temmuz 1921 tarihindeki oturumda...) FAİK BEY (Başkan Vekili): Efendim, dünkü kararımıza göre üç istiklal mahkemesi için on iki arkadaş seçilecektir. Bunlar için de İbrahim Bey'le Tahsin Bey'in aday önergesi vardır. (uygun değildir sesleri) Ben okumak mecburiyetindeyim. Yirmi aday gösteriyorlar. Bunların içinden on ikisi seçilecektir. (yanlış sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Bey, müsaade ederseniz bir şey söyleyeceğim. Efendim, bu önerge hiçbirimizin hürriyetine karşı müdahale değildir. Yalnızca bizim önümüzde bu bir ışık vazifesini görüyor. Keşke otuz aday gösterseniz. Ben seçimin kolaylığı için bu isimlerin elde bulunmasını uygun görüyorum. Ondan hariç istediğimizi yaparız. FAİK BEY (Başkan Vekili): Müsaade ederseniz önergeyi okuyayım. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (23 Temmuz 1921), 1.Dönem, c.11, s , 152

153 TBMM Başkanlığına Kurulacak olan Konya, Samsun, Kastamonu istiklal mahkemeleri için bugün seçilecek üyelerin bir an evvel seçilmelerini kolaylaştırmak ve üyelerin dilediklerini seçmek için serbest kalmaları ve yalnız üyelerin isimlerini hatıra getirmeye faydalı olmak üzere aşağıdaki arkadaşların aday gibi düşünülmesini arz ve teklif ederiz. 24 Temmuz 1921 Necati Bey (Bursa), Necati Bey (Saruhan), Neşet Bey (Çankırı), Emin Bey (Canik), Basri Bey (Karesi), Yusuf Bey (Denizli), Hamdi Bey (Canik), Ali Saip Bey (Urfa), Şevket Bey (Sinop), Muhittin Baha Bey (Bursa), Kadri Bey (Diyarbakır), Fuat Bey (Çorum), Hakkı Hami Bey (Sinop), Haydar Bey (İçel), Refik Bey (Konya), Rasim Bey (Elazığ), Ferit BEY (Çorum), Yasin Bey (Gaziantep), Nebil Efendi (Afyonkarahisar), Mahmut Esat Bey (İzmir) Antalya Mebusu Tahsin Mardin Mebusu İbrahim HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Herkes arkadaşlarını tanır. Bu isimleri okumaya lüzum yoktu, efendim. FAİK BEY (Başkan Vekili): Arzu ettiğiniz herkes için oy kullanabilirsiniz. SITKI BEY (Malatya): Efendim, salahiyet vereceğimiz şahıslar İç Tüzüğe uygun olarak seçilsin. Meclis propaganda yeri değildir. (gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Beyefendi, bu önerge propaganda mahiyetindedir. Binaenaleyh arkadaşlar birbirini tanırlar. Yoksa kürsü propaganda yeri değildir. (gürültüler) ÖMER LÜTFİ BEY (Karahisar): Bu listeyi geri almalıdır. Reisin bunu teklif etmeye hakkı yoktur. FAİK BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurunuz ikinci bir liste daha var. NAFİZ BEY (Canik): Reis Bey, müzakere usulü hakkında söz söyleyeceğim. FAİK BEY (Başkan Vekili): Müzakere yoktur. NAFİZ BEY (Canik): Oylamada usul müzakeresi olmaz mı? Bu doğru değildir. ABDULLAH EFENDİ (İzmit): Bu önerge okunduktan sonra kabul edilmiş olsaydı, bunun üzerine hakkınız vardı. (oya koyun sesleri) 153

154 FAİK BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurunuz, hazır mıdır listeler? Şimdi oy kullanmaya başlayacağız, isimleri okuyacağız, başlayalım mı efendiler? (hayır, hayır sesleri) İsimlerinizi okuyoruz, oy pusulalarınızı atınız. 1 (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi. Oylama sonucu açıklanamadan, toplantı yeter sayısı olmadığı için oturuma son verildi. Dört gün sonra, 28 Temmuz 1921 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, geçen günkü istiklal mahkemeleri için yapılan seçimin neticesini arz edeceğim. 176 üye oylamaya iştirak etmiş ve mutlak çoğunluğa göre karar yeter sayısı 88'dir. Emin Bey (Canik) 89, Necati Beye (Saruhan) 84, Hakkı Hami Bey (Sinop) 79, Neşet Bey (Çankırı) 70, Şevket Bey (Sinop) 66, Necati Bey (Bursa) 64, Mahmut Esat Bey (İzmir) 56, Yusuf Bey (Denizli) 55, Ali Saip Bey (Urfa) 48, Veli Bey (Burdur) 47, Hamdi Bey (Canik) 47, Hacim Muhittin Bey (Karesi) 45, Nafiz Bey (Canik) 44, Muhittin Baha Bey (Bursa) 43, Refik Bey (Konya) 39, Selahattin Bey (Mersin) 36, Ali Sururi Efendi (Giresun) 35, Vehbi Bey (Karesi) 35, Fuat Bey (Çorum) 32, Rasim Bey (Elazığ) 27, Kadri Bey (Diyarbakır) 26, Haydar Lütfü Bey (İçel) 27, Rıza Nur Bey (Sinop) 24 oy almışlardır. Bu halde efendim, sadece Emin Bey (Canik) 89 oy alarak seçilmiş bulunuyor. Binaenaleyh yeniden on bir üye için seçim yapmak lazım geliyor. Bunun için ikinci oylamada yine mutlak çoğunluk aranacak. EMİN BEY (Canik): Efendim, arkadaşlarımın teveccühlerine çok teşekkürler ederim. Fakat beni mazur görünüz ve kendi kanaatimce burada çalışmakla memleketime daha fazla hizmet edeceğime tamamıyla inanıyorum. O itibarla gidemeyeceğim, istifamı kabul buyurursunuz. Binaenaleyh on iki üye seçiniz. (olamaz sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir arkadaşınızı seçmiştiniz, istifa ediyor. NEŞET BEY (İstanbul): Adnan Bey, bu doğru değildir. O havaliyi tamamıyla Emin Bey biliyor. MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Arkadaşlar bana teveccüh göstermişler ve oy vermişler. Fakat ne yazık ki gidemeyeceğim. Burada kalmayı arzu ediyorum, onun için bana oy vermemenizi rica ederim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Yüce Heyetiniz Emin Bey'in istifasını geri almasını teklif edebilir, ben de sizin adınıza rica ederim. Geriye almazlarsa tabii zorla gönderilemez. Emin Bey'in seçilmiş olmasını uygun görüyor musunuz? (hay, hay sesleri) Emin Bey, istifanızı geri alıyor musunuz? Yüce Heyet sizden rica ediyor. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Temmuz 1921), 1.Dönem, c.11, s , 154

155 EMİN BEY (Canik): Şimdi beyefendiler, bundan evvel ben istiklal mahkemesine gittim, Bursa Mebusu Necati Bey'le beraber. Sizin arzunuza uygun hizmet etmek ihtimali olmuyor. Çünkü her hangi bir memurun suiistimalini görüyorsunuz, bir şey yapamıyorsunuz. (bravo sesleri) Halbuki benim kanaatim, bu memlekette memurlar hakkıyla çalışırlarsa emin olun beyefendiler, memleket kurtulur. Bunları çalıştıracak başlarındaki kuvvettir. Bunları cezalandırdığımız zaman feryatlar koparıyor. Yani korkuyorum ki lekelenirim. (hayır, hayır sesleri) İstifamın sebebi başka bir şey değildir. Sonra, biliyorsunuz, mahkemelerin faaliyetlerine tatil kararını verdiniz. Fakat hiçbir şeye vakıf değildiniz. Sonra sizin teveccühünüze sığınarak buradan gidersem, ben ki hayatımda hamdolsun lekelenmemişimdir, korkuyorum, lekeleneceğim. (Böyle şeyler olmaz sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Meclis, böyle şeye vakıf olmadığını ikrar ediyor ve istifanızı geri almanız hususunda ısrar ediyor. Emin Bey ne dersiniz? EMİN BEY (Canik): Peki, o halde. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kendileri istifada ısrar etmiyorlar, o halde on bir kişi seçeceğiz. İsimler okunuyor ve oylama başlıyor. Oylama bitince on dakika tatil vereceğiz. 1 (Ad okunarak ikinci oylama yapıldı. Oylama sonucu açıklanamadan, toplantı yeter sayısı olmadığı için oturuma son verildi. İki gün sonra, 30 Temmuz 1921 tarihindeki oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Bundan evvel istiklal mahkemeleri için oylama yapılmış, son tutanağa göre yapılan seçimde mutlak çoğunluk olan karar yeter sayısında oy alınamamıştır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Buyurun, Nafiz Bey. NAFİZ BEY (Canik): Efendim, istiklal mahkemesi üye seçiminde arkadaşlardan bazıları bana da oy vermişler. Muhterem arkadaşlarımın teveccühüne teşekkür ederim. Gerek sağlık vaziyetim ve gerek hususi vaziyetim itibariyle bu vazifeyi yerine getiremeyeceğim. Onun için bana oy verilmemesini rica ederim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Üçüncü oylamaya başlıyoruz. Bunda salt çoğunluk kafi olacaktır. İsimler okunuyor. (Ad okunarak üçüncü oylama yapıldı. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi ve oturumun sonunda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, istiklal mahkemelerine üye seçiminin neticesini arz edeceğim. Oylamaya iştirak edenler 180, salt çoğunluk için karar yeter sayısı vardır. Veli Bey (Burdur) 118, Mahmut Esat Bey (İzmir) 115, Yusuf 1 TBMM Zabıt Ceridesi (28 Temmuz 1921), 1.Dönem, c.11, s , 155

156 Bey (Denizli) 110, Necati Bey (Bursa) 109, Mustafa Necati Bey (Saruhan) 104, Hamdi Bey (Canik) 103, Neşet Bey (Çankırı) 100, Şevket Bey (Sinop) 97, Ali Saip Bey (Urfa) 97, Hacim Muhittin Bey (Karesi) 96, Muhittin Baha Bey (Bursa) 91 oy alarak seçilmişlerdir TEMMUZ 1921 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Emin Bey (Canik) TEMMUZ 1921 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Veli Bey (Burdur) 118 Mahmut Esat Bey (İzmir) 115 Yusuf Bey (Denizli) 110 Necati Bey (Bursa) 109 Mustafa Necati Bey (Saruhan) 104 Hamdi Bey (Canik) 103 Neşet Bey (Çankırı) 100 Şevket Bey (Sinop) 97 Ali Saip Bey (Urfa) 97 Hacim Muhittin Bey (Karesi) 96 Muhittin Baha Bey (Bursa) TEMMUZ 1922: PONTUS İSYANI NEDENİYLE AMASYA'YA İSTİKLAL MAH- KEMESİ KURULMASININ KABUL EDİLMESİ VE ÜYE SEÇİMİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 80.Birleşim, Gündem: 2/1) Yunan Ordusuna karşı bir ay sonra başlaması planlanan Büyük Taarruzun hazırlıkları devam ederken Anadolu'nun diğer yerlerindeki kıtaların büyük bölümü Garp Cephesine kaydırılmaya başlanmıştı. Ancak bir türlü önlenemeyen Rum Pontus çeteleri bu yeni askeri düzenlemeyi fırsat bilerek tekrar isyana başladılar. Hükümet derhal Amasya'ya bir istiklal mahkemesi göndermek istiyordu, fakat bu mahkemelerin daha önceki uygulamaları nedeniyle Meclis'te sert bir muhalefet oluşmuştu. (Bir gün önce, 26 Temmuz 1922 tarihindeki gizli oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, gizli celse yapılması hakkında buyurunuz Rauf Beyefendi. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, Hükümet Amasya'nın hususi vaziyetini dikkate alarak Yüce Heyetinize acilen saha ve hududu sabit olmak üzere bir istiklal mahkemesi gönderilmesini teklif ediyor. Bu mevzuda bir tezkere vardır. Bu müzakerenin gizli celsede yapılmasını teklif ediyorum. Eğer Yüce Heyetiniz kabul ederse gizli celsede müzakere edilsin. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (30 Temmuz 1921), 1.Dönem, c.11, s , 156

157 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, bu meselenin gizli celsede müzakeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Gizli celsede müzakeresi kabul edildi. Tezkereyi okutuyorum. TBMM Başkanlığına Amasya ve havalisinde görülen lüzum üzerine bir istiklal mahkemesi kurulması ve muhakeme sahasının eski İstiklal Mahkemesi hududu dahilinde bulunması hususunun arz edilmesine Vekilleri Heyetinin 18 Temmuz 1922 tarihindeki toplantısında karar verilmiştir. İcap eden muamelenin ifasına ve neticelendirilmesinin müsaadesini istirham eylerim, efendim. 18 Temmuz 1922 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Buyurun Ali Beyefendi. 157 TBMM İcra Vekilleri Heyeti Reisi Hüseyin Rauf ALİ BEY (İçişleri Vekaleti Vekili): Samsun, Amasya, Tokat havalisinde eşkıya olduğu malumunuzdur. Bir çok asiler yakalanıyorlar, bunlardan bir kısmı Harp Divanına verilmek istenilmiş, bir kısmı diğer mahkemelere verilmek istenilmiş. (işitemiyoruz sesleri) Bu eşkıyaların bir an evvel cezalarını görmeleri için seri bir muameleye tabi tutmak icap etmektedir. Bu da birtakım kanuni formalitelere tabi olmayan bir fevkalade mahkeme tarafından yapılması lazım geliyor. Bunun için Samsun Mutasarrıfı ve Şark Cephesi Kumandanı lüzum gösteriyorlar. Tevkif edilenler nerede muhakeme edileceklerdir, ne gibi muamele göreceklerdir? Bunların işlerinin görülmesi pek uzamaktadır. İmkan yok, muamele de bunu gösteriyor. Bunun için Amasya merkezinde bu işlere bakmak üzere bir istiklal mahkemesinin bulunmasını uygun buluyoruz. SALİH EFENDİ (Erzurum): Bu eşkıya hangi sınıf eşkıyadır? ALİ BEY (Devamla): Pontus eşkıyaları. Bunu bir an evvel neticelendirmek, haklarında lazım gelen cezayı tatbik etmek, Amasya Şehrinde bulunmak ve sırf bu işlerle iştigal etmek üzere bir mahkemenin gitmesine lüzum görmekteyiz. SELAHATTİN BEY (Mersin): Eski mahkemeyi dinleyelim, bir kanaatleri var mı? HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Eğer İçişleri Vekili Ali Beyefendi buyursalardı ki Samsun İstiklal Mahkemesi Pontus Cemiyetine mensup, dağlarda dolaşan eşkıyanın evvelce yakalanmalarında bir muvaffakiyet gösterememiştir ve bundan sonra da bunları takip edip yakalayacaktır dese idi bir jandarma mahiyetinde ona bir diyeceğim yoktu. Fakat yakalanmış bir adamı mahkum edecek bir mahkeme yoktur, demesini ben katiyen uygun bulmadım. Çünkü bu, kanunların mevcudiyetini inkar mahiyetindedir. Efendiler istiklal mahkemelerinin ilk kurulduğu tarihi göz önüne getirecek olursak yegane asker firarileri olduğunu göreceğiz. Biliyorsunuz ki Yüce Meclisiniz burada toplandığı zaman elinde kuvvet olarak elinde beş on çeteden

158 başka kimse yoktu. Daha sonra Ordu meydana getirildiği zaman, yanı başında başı bozuk bir çete istediği zaman işe giriyor, onları disiplinlerini temin mümkün olmamakla beraber, bunların yanı başında muntazam bir kıta tutmak zor olduğundan şiddet göstermeye mecburiyet hissetmiştir ve bu şiddeti de kim yapabiliyor? İşte kabul ettiğiniz İstiklal Mahkemeleri Kanuniyle o şiddet kayboldu. İstiklal mahkemeleri ilk faaliyete geçtiği zaman asker firarilerinin firarına bulundukları mıntıkalarda oldukça mani olunmuş ve fayda görülmüştür. Fakat sonradan sonraya itiraf etmek lazımdır ki onlar da maalesef hiçbir şey yapamamıştır. Yani bugün teessürle ve teessüfle söylemek mecburiyetindeyiz ki hâlâ istiklal mahkemelerinin bulundukları yerlerde pek çok asker firarileri vardır. O halde istiklal mahkemelerinin hiçbir kıymeti yoktur ve tesiri kalmamıştır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Meğer ki jandarma da... HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Sonra efendiler, istiklal mahkemelerine zannederim 26 Ağustos 1920 tarihli ilave bir vazife daha verilmiş ve ne yazık ki mahkemeleri en fazla başarısızlığa sevk eden sebep bu olmuştur. Çünkü o kadar gariptir ki ben bu hususta istiklal mahkemelerini mazur görüyorum, kanun o kadar elastiki, o kadar şümullü, o kadar yani hukuka aykırı tarzda tanzim edilmiştir ki bir hareket olduktan sonra o hareketin failine senin yaptığın hareket bir suçtur, diyor. Canım bu kanunda da bunun bir suç olduğu yoktur. Bilmem, şu kanun ile Meclis bana salahiyet vermiştir. Ben diyorum ki bu bir suçtur. İstirham ederim, suç olmayan bir hareketten dolayı beni cezalandırırsanız benim ne kabahatim vardır? Bu, devletin manevi kuvvetine zarar verir. Binaenaleyh seni üç ay hapsediyorum, demek kadar mantıksızlık olmaz. Böyle verilen bir ilave ile istiklal mahkemeleri maalesef tavuk hırsızlarına kadar el uzatmış ve bu dereceye gelmesine sebebiyet vermiş ve en nihayet kıymetlerini sıfıra indirmiştir. Yani bunu istiklal mahkemelerinde bulunan arkadaşlarımızın kendileri de itiraf ediyorlar. Ellerindeki kanun tamamen bu vaziyete kadar düşürmüştür. Ben bunun hakkında bir şey söylemiyorum. Şimdi istiklal mahkemelerine lüzum var mıdır, yok mudur? Cenabı Hakka hamdederek söylerim ki şimdilik memleketimizin hiçbir tarafında istiklal mahkemeleri, fevkalade heyecanı teskin için ve fevkalade ihtiyaçlar için saklanacak bir alettir. Yoksa hiçbir tesiri olamayacaktır. Bu mahkemeleri alelade bir mahkeme gibi tutacak olursak efendiler, bunun hiçbir hükmü kalmayacaktır. Şimdi tutukluların süratle muhakemesi meselesine gelelim. Efendim, diğer mahkemeler istiklal mahkemelerinden daha elverişlidir. Bu mahkemeleri çoğaltalım, bir ise iki yapalım, iki ise üç yapalım. Süratle işlerini bitirsinler. Fakat böyle mahkemeleri seksen şekle sokmayalım. Pontus asilerinin hareketine gelince, bunların hareketi Vatana İhanet Kanununa tabidir. Bu Kanun hükümlerine tabi olan suçları istiklal mahkemelerinden daha çok bidayet mahkemeleri neticelendiriyor. Biliyorsunuz ki bidayet mahkemelerinde vatana ihanet suçlularının muhakemesinin yirmi günde neticelenmesi zaruridir. Halbuki bu suçlardan dolayı iki senedir tutuklu olanları gösterebilirim. Şimdi bidayet mahkemelerinde mi sürat bulunuyor, istiklal mahkemelerinde mi? Bidayet mahkemeleri yirmi günde neticelendirmek mecburiyetinde olduğu halde, istiklal mahkemeleri hiçbir 158

159 kanunun tesirine tabi değiliz diyerek, demek ki onlar da keyfi olarak bir buçuk sene uzatmışlardır ve zannederim ki bunu kimse inkar edemez. Bu itibarla İçişleri Vekilinin mütalaası doğru değildir, efendiler. Bir başka husus, on gün evvel idam edilecek adamı on gün sonra idam eder. Bidayet mahkemesi, idam edilecek adamın muhakemesini yirmi gün içinde hükme bağlayacakken, Samsun'dan istiklal mahkemesinin Amasya'ya gitmesi ve gelmesiyle kırk günde neticelenecek. Suçlu ele geçse anasının, babasının ismini sormadan maksat ipe çekmek ise istiklal mahkemesine lüzum yoktur. Bir manga asker gönderiniz, rast geleni vursunlar, mahkemeye lüzum yoktur. Lüzum varsa adalet bakımından bunu gösteriyorsanız memleketin teşkilatında ve cihan nazarında adli teşkilattan olmak üzere mahkeme gönderilir. Yoksa beş yüz tutuklu vardır, Samsun Bidayet Mahkemesi buna bakamıyor, binaenaleyh bir istiklal mahkemesi göndereceğiz demeyi gerekçe olarak ben uygun görmüyorum. Bu itibarla rica ediyorum. Eğer Samsun'daki Bidayet Mahkemesi yetmiyorsa oralarda kafi miktarda bidayet mahkemesi tesis edelim. İstirham ediyorum, istiklal mahkemelerini fevkalade hallere karşı kullanalım. Dışarıya karşı da terör, baskı usulünün memleketten kaldırılacak vaziyetimiz olduğu hissini verelim. Hiç olmazsa onlar da bizimle iktisadi münasebetlerde bulunsunlar. Efendiler istiklal mahkemeleri devam ettikçe bizimle kimse ticari münasebete girişmez. İtiraf etmek lazım gelir ki adeta Rusya'daki Çeka'lara 1 benziyor. Neden benziyor? Neden benzediğini söyleyeceğim. Rusya'da, biliyorsunuz ki, herhangi bir yerde bir fiilin suç olmadığına kanaat getirdiği halde, diğer yerde idam ediliyor. Rica ederim, bunlar nedir? Bu adeta Çeka mahiyetinde bir şeydir. Memleket içindeki vaziyetin tabii hale döndüğünü gösterecek emareler gösteremezsek, Avrupalılar bizimle gerek siyasi ve gerek iktisadi münasebetlerde bulunmazlar. Onun için çok rica ediyorum, istiklal mahkemelerini faaliyetten alalım ve tekrar ediyorum oraya icap ediyorsa bir iki bidayet mahkeme daha gönderelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, ilk günden beri istiklal mahkemelerinin aleyhindeyim. Bir kere Türkiye Büyük Millet Meclisine Allah'ın vermediği salahiyeti kendisi başkasına verdiğine hayretteyim. Yani Cenabı Hak, bir kimseyi asmak, öldürmek için o salahiyeti peygamberlerine bile vermemiştir. Fakat Meclis bu salahiyeti vermiştir. Binaenaleyh aslen batıl olduğunu iddia ederim. Sonra Amasya meselesine gelince, biz fevkalade bir vaziyetten geçiriyoruz diye kendimize böyle bakarız. Fransız bunu yapmıştır, filan bunu yapmıştır. Hayır efendiler onların milletleri bunu mecbur etmiştir. Biz her türlü harekâtı teskin ettikten sonra, her türlü galeyanı teskin ettikten sonra asker firarileri için fevkalade bir mahkeme teşkil ettik. Sonra şu casus geldi, bu geldi. Bugün istiklal mahkemelerinin dosyalarını tetkik ederseniz Pontus meselesi cidden ehemmiyetli, fakat ehemmiyetten uzak 1 Çeka, Sovyet Devletinin ilk güvenlik kurumu olan teşkilattır. Sovyet rejiminin ayakta kalması için hayati önem arz eden bir siyasi ve askeri kuvvet haline gelmiştir. Bütün Rusya'nın Karşı Devrim ve Sabotajla Mücadele Olağanüstü Komisyonu adının kısaltılmışıdır. 159

160 bir takım köylüler, fakirler, kalaycılar mahkemelere doldurulmuştur. Adliyemizi faydasız bırakmış ve Adliye bunun gölgesinde istirahatla uyumuştur. Memleketin asayiş ve emniyeti maddi ve manevi olarak artık ne kanuna girer, ne hiçbir salahiyete. Hal böyle iken halka karşı bir itimatsızlık, uyuşmazlık. Bütün sadakatiyle bize itaat eden, bağlı kalan haklımıza karşı itimatsızlık edip de daha doğrusu iş edinmek, iş görüyoruz diye görünmek, tarihte gülünç bir sahife teşkil edecektir ve istikbalde bize ne iş gördünüz diye hesap sorarlarsa cevap vermekten aciz kalacağımıza inanıyorum. Efendiler burada adliye kuvvetimiz vardır diyoruz. Daha kendi milletini idareden aciz olan inkılap nerede? İstanbul'dan buraya kadar geldik yine o eski kanun, yine o millet, o insanlar. Yalnız kendimize bir fevkaladelik verdik. Büyük bir inkılap yapıyoruz, asker topladık, bununla cepheyi tutuyoruz. Esasen muhtemel bir tehlikeyi anlamazsak sonra bunun üzerindeki fevkaladelik nedir? Bizde adli teşkilat yoktur demek, bu da kapitülasyonları koymak demektir. Herkes bir his altındadır. Samimi söylüyorum. Efendiler Ruslarda görüyoruz, tarihlerinde vardır. Fakat tarihteki bizim gibi değil. Sonra efendiler onlarda bir zaman içindi. Memleketlerinin kabiliyet ona göre idi. Memleketimiz üç istiklal mahkemesiyle mi idare ediliyor? Efendiler her kazada bidayet mahkemeleriniz vardır. Ağır ceza mahkemeleriniz vardır. Memleketin bir tarafında vicdani kanaatle üç adamı idam eder, diğer tarafında affederler. Ne güzel eşitlik, ne güzel adalet. Buna insan hayret eder. Bundan sonra millet bizden hesap sorduğu vakit cevap vermekten aciz kalırız. Efendiler, üç istiklal mahkemesi midir, bu memleketi idare eden? Efendiler, senede otuz bin firari vardır. Üç istiklal mahkemesine ne isabet eder? Biz kendi hatalarımızı düzeltirsek daha fazla fazilet sahibi oluruz. Vatana ihanet için bir kanunumuz vardır, eğer mahkemelerimiz kafi değilse, bütün millet hemen yapalım. On günde tatbik edilsin ve neticelensin. Halbuki adaleti tatbik edecekseniz böyle mahkemeleri kaldıralım, memlekette bir adam kalmayacak şekilde hepsini öldürmek kudretiniz varsa bunu yapabiliriz. Pontus eşkıyasından ne şikayet ediyorsunuz? Pontuscular hain imiş, idare edin efendiler. Siz kelleyi beyinle idare edemediniz, demek kabiliyet yok. RAGIP BEY (Kütahya): Avrupa da böyle sizin gibi söylüyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Evet, ben Yunanlıyım, teşekkür ederim. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, Pontus isyanını biz mi çıkardık? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Bunları terbiye edelim efendim, rica ederim. RAGIP BEY (Kütahya): Kanaatinizi değiştiriniz, yanlıştır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Benim maksadım sizin düşünceniz gibi değildir. Jandarmanı tesis et, hükümetini tesis et. Daha kendimize itimatsızlık yapıyoruz. Adliyeye itimadım yok diyen bir millet... (gürültüler) Rica ederim, nasıl üç kişi ile bu memleketi idare edersin? RAGIP BEY (Kütahya): Pontus isyanının mahiyetini iyi anla. 160

161 HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben Pontus'un mahiyetini bilirim. Ermenilerin de mahiyetini bilirim. Bu millet bütün adliyesi için iki buçuk milyon lira sarf ediyor. Mekteplere para veriyor, mektepte okutuyor ve yetiştiriyor. Mebus olmakla her türlü hukuk ilmi elde edilir mi rica ederim? Gelişi güzel üç kişiye kanaatinize göre siz hükmü verin deyip salahiyet veren millet, ilmi inkar etmek, haklarını tepelemek demektir. İhtilalın da bir hukuku vardır. Her milletin her zaman bir hukuku vardır. Hüner, isyan ettirmemektedir. İsyan ettirdiği zamanda onun bir kararı vardır. Kars- 'tan Ermenistan'a göç ediyorlar, beyefendi. Yarayı tedavi edin. Ben de bu milletin bir unsuruyum. Avrupalılar da böyle diyor. Avrupalıların söylemesini ihtar etmek lazımdır. Avrupalılara dedirtmemek hünerdir. Ali Kemal'in sözlerini tasdik ettirmeyin. RAGIP BEY (Kütahya): Ali Kemal de sizin gibi söylüyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben biraz küçük kalmışım affedersiniz. İdareden siz memnun musunuz, beyefendi? Rica ederim idaremizi düzelteceğiz. Bundan ben de mesulüm. Yine kendinizi başka görüyorsunuz. SALİH EFENDİ (Erzurum): Sen devam et canım. Seni anlamadan ne görebilecek? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Efendiler, kanun hakimdir. Büyük Millet Meclisi Ordusunun kuvvetini suiistimal etmemelidir. Kanun hakim olmalı. Şahısların hakimiyeti devamlı olamaz. Yarın gelirler üzerimize kül ekerler. Samsun ve havalisinde aşağı yukarı otuz kırk mahkememiz vardır. Rastgele adam seçmek, gününü yaşıyorum zannetmek ihtilal doğurur, efendiler. İsyanı bastıracağız, cihana asayiş getireceğiz. Hayır asayişsizlik değil, asayişe doğru gidiyoruz. Refaha da o nispette yaklaşmış olursunuz. Düşününüz ki efendiler, Türk olarak beş milyon nüfusumuz vardır. İslam olarak yüz milyon nüfus vardır. Onun için hedefinizi isteyin. Elinizde bir kanun vardır, tatbik ile mükellefsiniz. İçinizde hususi emel taşıyan, Hükümetinizi yıkmak isteyen bu gibi kimselere Ceza Kanunumuz gayet yüksek cezalar tayin etmiştir. Millet hükümetten adalet ister. O vakit meşru vekil olduğumuzu ispat edebiliriz. Acil olarak istiklal mahkemesini Hükümet adına şu fevkalade vaziyetten dışarının ne dereceye kadar tesiri olacağını Dışişleri Vekaletinin neden haberi yok? İçerideki fevkaladelik devam ettikçe bu adaletsizlik artar mı, eksilir mi? İçişleri Vekaleti bunu nasıl telakki ediyor? Niçin bunun farkına varmıyor? Adalet Vekaleti neden böyle memlekette mahkemelerin kaldırılması manasında olan fevkalade şeylere ehemmiyet vermiyor? Neden Din İşleri Vekaleti böyle meşru olmayan ve hukuka aykırı olan muameleye mani olmuyor? Allah, peygamberlerine bile bu kudreti vermemiştir. Siz nasıl hangi salahiyetle veriyorsunuz? Artık memlekette istiklal mahkemelerinin vazifelerine son verilmelidir. Memlekette kanunu hakim kılmalıyız. Bütün medeniyet alemine medeni işlerle atılarak onların bizim aleyhimizde propaganda etmelerine, söz söylemelerine imkan ve meydan bırakmamaya gayret ermeliyiz. Milletimizin kabiliyeti gayet yüksektir. Öyle ihtilal yapıyoruz zihniyetiyle, kendimizi iş görüyoruz diye aldatmayalım. İş göreceksek cephede görelim. Bunlarda fevkaladelik göstermeyin. Bunlar, hem memleketin siyasetine, hem istikbaline büyük birer darbedir. Bu darbeler telafi edilmez, zararlar doğurur. Bu fevkala- 161

162 deliğe nihayet vererek tabii hali iade kılmaya çalışılmalıdır. Bunun aksi memleket içinde fayda yerine zarar getirir. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, istiklal mahkemelerinin kaldırılmasını teklif eden arkadaşlarımın ifade ettikleri bütün gerekçeleri ben de tasvip eder ve bunlara tamamen iştirak eylerim. Yalnız, acaba bahsettikleri diğer mahkemeler bu memlekette meydana gelen fevkalade hadiselere karşı şimdiye kadar faydalı olabilmişler midir, olamamışlar mıdır? Zannediyorum ki olamamıştır. Bütün resmi müesseselerimiz gibi Adliye teşkilatımız da baştan başa ıslah edilmeye muhtaçtır. Fakat bunu temin edebilmek, oldukça uzun zaman alır. Bu uzun zamanı acaba hadiseler bekler mi? Efendiler, istiklal mahkemelerinin ilk teklifi zamanında ben bu teşkilatın ne lehinde ve ne de aleyhindeydim, çekimserdim. Bugün şunu da arz edeyim ki istiklal mahkemeleri memlekette arzu ettiğimiz gayeyi tamamıyla temin edememiştir. Fakat istiklal mahkemelerini bu mahzurdan dolayı kapatmak da katiyen doğru değildir. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Geçici olarak efendim, tamamıyla değil. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Ben de itiraf ederim ki bu memleket zorla, sopa ile yürümez. Bu memleketi hakkıyla idare etmek için memlekette yaşayan insanların ruhlarına göre idareyi temin etmek ve ruhlarını kazanmak lazımdır. Bu hususta tamamıyla arkadaşlarımla beraberim. Fakat bugün idari müesseselerimiz tamamen bozuk bir halde durup dururken bir de istiklal mahkemelerini kaldırmak, zannederim memleket için pek de hayırlı olmaz. Hükümet Reisi ve İçişleri Vekili diyorlar ki memlekette ve bilhassa bahsettikleri mıntıkada istiklal mahkemesine lüzum vardır. Bu söz zannederim ki salahiyetli kimseleri sözdür. Yürütme mesuliyetine sahip olan Hükümet, Amasya mıntıkasında istiklal mahkemesine lüzum vardır derse, bunun aksini daha açık ve daha kati delillerle ispat etmek lazımdır. İstiklal mahkemeleri sürekli bir şekilde devam ederse acaba diğer mahkemelerden farkı kalır mı? Evet, kalmaz ve nitekim kalmamıştır. Fakat istiklal mahkemelerinin tesiri diğer mahkemelerden çok fazladır. Efendiler, köylerde bir söz vardır ve bilhassa köy ihtiyarları söylerler. Derler ki eskiden örf mahkemeleri vardı. Örf mahkemeleri anında cezaları verir, hainleri asar, öyle aylarca günlerce süründürmezdi. Örf mahkemelerine karşı köylünün ruhu tamamıyla ve öteden beri alışmış ve bu mahkemelere karşı köylü büyük bir aşk saklamıştır. Adaleti bir an evvel tecelli ettirmek en mühim bir vazifedir ve bu mühim vazifeyi köylü her halde istiyor ve bunu istemekte de haklıdır. Eğer istiklal mahkemelerinde aylarca, yıllarca kalan dosya varsa o dosyaları çıkarmayan veya insanları hapseden arkadaşlarımız varsa bunlar hakkında bir muamele yapmak lazımdır. Eğer böyle mahkemeler varsa, heyetlerini değiştiririz, bunlar bizim elimizdedir. Bazı yerlerdeki istiklal mahkemeleri hakikaten iyi bir tesir bırakmıştır. Bazı yerlerde de faydalı olamamışlardır. Fakat istiklal mahkemelerini kaldırmak lazımdır, Amasya mıntıkasında da istiklal mahkemesi lüzumsuzdur denirse, bunun aksini ve bu iddianın doğruluğunu ispat edecek kati deliller göstermek lazımdır. 162

163 HAMDİ BEY (Biga): Hükümet, oradaki istiklal mahkemesini kaldırdıktan sonra bu ana kadar mahkemenin lüzumu vardır diye bir teklifte bulunmamıştır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hatibin sözünü kesmeyin, efendim. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Müsaade buyurun, hatta ben de açık söyleyeyim kısmen istiklal mahkemelerinin aleyhinde idim. Fakat Fevzi Paşa'nın bir cümlesi vardır. -Ordudan bazı askerler köylere mektup yazıyorlar. İstiklal mahkemeleri kalktı mı kalkmadı mı diye soruyorlar. Eğer kalktı ise firar için bir fırsat gözlüyorlar. Kalkmadı ise burada kalacaklar....demişti. Fevzi Paşa'nın bu sözü benim hâlâ kulağımdadır ve hafızamdadır. Eğer böyle bir mahzur varsa istiklal mahkemelerinin kaldırılmasıyla memlekete iyilik yapacağız derken, memlekete fenalık etmiş oluruz. RAGIP BEY (Kütahya): Usul hakkında bir şey arz edeceğim. Şimdiye kadar teskerenin aleyhinde söylendi. Bundan sonra da lehinde söylemek lazımdır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendiler, istiklal mahkemeleri hakkında söz isteyen arkadaşların büyük kısmı aleyhinde ve ben de aleyhinde söz istedim. Lehinde söz isteyenlerden yalnız Basri Beyefendi söz söyledi. Görülüyor ki esas itibariyle aykırı bir fikirde bulunmuyorlar. Lehinde bulunan arkadaşımızın nihai isteği istiklal mahkemelerinin kaldırılma esası üzerinedir. Halbuki aleyhinde bulunanlar istiklal mahkemelerinin kaldırılmasını istemiyorlar ve ben de talep etmiyorum. Biz geçici olarak tatil olmasını istiyoruz ve arkadaşlarımızdan bir çoğu da bu geçici tatilin icap ettiğine dair söz söylediler. Bunlardan en mühimini inkara yer yoktur ki istiklal mahkemelerinin bugünkü tesiri ile ilk kurulduğu zamandaki tesir arasındaki şekildir. Çünkü bu uzun müddet devam ettiği için bununla halk alışmıştır. Bizim fevkaladelik itibariyle edindiğimiz gayeye bugün erişemiyoruz. Kimse inkar edemez ki memleketin tabii hali geri gelmiştir, fevkalade tedbirlere lüzum yoktur, iddiasında bulunacak kimse yoktur. Yalnız fevkalade vaziyete karşı fevkalade tedbirler alınması ve bunun tesirli olması lazımdır. Halk üzerinde icap eden tesiri yapması lazımdır. Biz görüyoruz ki yapmıyor. Biz onun için istiklal mahkemelerini şimdilik, şöyle rafa koymak istiyoruz. Orada dursun, inşallah lüzum olmaz. Fakat lazım olacak olursa yeniden faaliyete getiririz. Yalnız bu hususta benim söylemek istediğim bir iki nokta var. Bir defa istiklal mahkemeleri sadece firariler için, yani firarın önünü almak için teşkil edilmiştir. Eğer İstiklal Mahkemeleri Kanununun yayınlandığı zamandan itibaren bu maksattan ayrılmayıp da kanuna sonradan yapmış olduğumuz bir ilave ile belli olmayan bir çok vazifeleri de kendisine vermeseydik, ihtimal ki bugün istiklal mahkemelerine lüzum vardır, yoktur meselesi bahis mevzu olmazdı. Biz vatana ihanet suçuyla askerlerin firarını birleştirdik, istiklal mahkemelerine verdik. Efendiler, bu doğru değildir ve bu itibarla bir çok yanlışlıklar yapılmıştır. Üç gün evvel şahit olduğum bir hadiseyi arz edeyim. Efendim, üç gün evvel bana zayıf, iskelet halinde bir asker geldi. Tabii tanıyamadım ve sordum. 163

164 -Ben seni bilemedim, kimsin? -Ben sizin komşunuzum. -Bu ne haldir. -Efendim, on bir aydır hapiste yatıyordum. Muhakeme edildim. Bu esnada hasta oldum ve hastaneye yatırıldım. -Oğlum hapse girmene sebep nedir?...diye sordum. Zavallı verem olduğunu bilmiyor, ben raporunda gördüm. Şimdi hastanede onu taburcu etmişler memlekete gidiyor. Sebebi bu adam yaralı olarak cepheden geliyormuş. Dikkat buyurunuz, hastaneye girmiş tedaviden sonra bir çavuş gelir, okumak yazma bilmiyor, bir dilekçe yazar mısın, der. Bu adam da yazmış. Sonra çavuş bu tezkereyi bir liraya, fazla paraya değil başkasına satmış. Vay sen bunun suç ortağısın diyerek bunu hapse tıkmışlar. Bu aslan gibi adam cephede vazifesini ifa etmiş, yaralanmış, hastaneye gelmiş ve bu suçtan dolayı verem olmuş. On bir ay hapishanede kalmış, şimdi memleketine gidiyor. Şimdi bu doğru mudur, rica ederim? RAGIP BEY (Kütahya): Onu hapsedeni de dinlediniz mi? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz onu da arz edeceğim. AHMET HİLMİ BEY (Kayseri): Hangi mahkeme onu hapsetmiş? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hüküm yoktur efendim, yatıyor. Hapis yattığı müddet kafi görülerek tahliye edilmiş. Kim affediyor, onu da bilmiyorum. Affedenleri de bilmiyorum. Bu meseleler bu kadar girift ve karışık oldukça ve bu yolsuzluklar devam ettikçe bir çok gürbüz vatan evladı verem olacaklar ve hatta bir çok hastalıklara yakalanacaklardır. Şimdi efendiler, asıl meseleye geliyorum. Bugün Hükümet geliyor, bize diyor ki Pontus eşkıyalarından bir kısmı yakalandı. Bunların muhakemelerinin süratle neticelendirilmesi lazımdır ve bunun için de Amasya'ya bir istiklal mahkemesi gönderiniz. Pontus eşkıyasının suçu vatana hıyanet suçudur. Bizim Yüce Meclisin kabul ettiği ikinci kanun da Vatana İhanet Kanunudur. Vatana ihanet suçlarının mahkemesi de kazalardaki bidayet mahkemesidir ve kanuna göre azami yirmi günde hüküm verilir, diyor. Acaba o havalide bulunan bidayet mahkemeleri yakalanan eşkıyaların çokluğu itibariyle bunları az zamanda hükme bağlayacak miktarda mıdır? Değilse efendiler o mahkemelerin adedini artırınız. Bir memlekette fevkalade mahkemelerin mevcudiyeti şüphesizdir ki o memlekette fevkalade halin devam ettiğine bir delildir. Biz bugün mesaimizi yalnız harp vaziyetine ayırmış bulunmuyoruz. Tabii Hükümetimiz bir takım siyasi işler de görüyor ve görmek istiyor. Hükümetin bu işlerde muvaffak olabilmesi için zannediyorum ki memlekette fevkaladelik olması da bir engeldir. Binaenaleyh biz bu istiklal mahkemelerini devam ettirdikçe memlekette fevkaladelik olduğunu itiraf etmiş bulunuyoruz. Sonra arkadaşlarımızdan birisinin işaret ettiği gibi memleketin iktisadi vaziyeti de 164

165 bundan zarar görüyor. Çünkü böyle fevkalade halin olduğu bilinen bir memlekette hiçbir taraftan on para girmez, efendiler. Binaenaleyh harbin de, darbın da hepsinin temeli para olduğuna göre, bu iktisat bakımından da böyledir. Ben diyorum ki Hükümetin bugün talep etmiş olduğu, fevkalade vaziyet için talep eylediği istiklal mahkemesi yerine bidayet mahkemelerinin vazife etmesini kabul edelim ve böyle yapalım. Böyle birisine bir dilekçe yazdın diye hapsedilip kalmamalıdır. Sadece firariler için istiklal mahkemeleri olmalıdır. Geçende Mazhar Müfit Bey'in söylediği gibi yalnız Kayseri mıntıkasında on iki bin firari sevk ettirilmiştir. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): On iki bin değil, yirmi iki bin. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bilmem, Kastamonu'dan geçerken de on beş bin firari sevk ettirilmiştir. Zannediyorum, bir mahkeme böyle on binlerce firarinin işine bakacak olursa iş göremez ve zannediyorum ki bundan Milli Savunma Vekili de şikayetçidir. Binaenaleyh teklif ediyorum. Hükümetin bu teklifine karşı bir cevap olmak üzere derhal bidayet mahkemelerinin Vatana İhanet Kanununa göre mevcut Pontus eşkıyasının muhakemesine bakmasını Hükümet tebliğ etsin, biz de karar verelim. Şimdiye kadar vazifesi olduğu halde bu işlere bakmayan bidayet mahkemelerini de bu işe bakmalarını Adalet Vekili Bey emir versin. İcap ederse Hükümet bizden istesin, imkana göre bir veya iki bidayet mahkemesi kuralım. RİFAT BEY (Tokat): Hepsi beraat ederler sonra. (müzakere kafi sesleri) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, hayli zamandan beri milli harekatın devamından itibaren memlekette bir Pontus isyanı vardır ve devam ediyor. Ara sıra azalıyorsa da fırsat buldukça şiddetli şekilde devam ediyor. Malumunuz memleketin herhangi bir noktasında isyan çıkarsa her medeni memleket askeri kuvvetlerini derhal oraya gönderir ve örfi idare ilan eder. O askeri kuvvet asileri muhakeme ederek asayişi iade eder. Daha evvel Merkez Ordusu mıntıkası denilen yerde bir askeri idare varmış. Ben son devirlerine bile yetişemedim ve o zaman asileri de o ordunun harp divanına sevk etmek lazım geldiği halde, aynı zamanda bir istiklal mahkemesine lüzum görülmüş, fakat bir müddet sonra Yüce Meclisinizin gösterdiği lüzum ve kararınızla o mıntıkadaki istiklal mahkemesi kaldırılmış. Fakat isyan sönmüş değildir. Her ne şekilde ifade edilirse edilsin, bugün Samsun havalisinde Pontus adı altında ve devletin hayatına kastetmiş bir güruh silahlı olarak milletle mücadele ediyor. Devletin mevcudiyetine isyan etmiştir. O halde efendim, İçişleri Vekili Beyefendi de izah ettiler, bugün asker asiler ile mücadele halindedir. Asiler hakkında da bir yeni karar yoktur. Çünkü bu hususta Yüce Heyetinizin bir kararı yoktur. İstiklal mahkemesi yoktur, harp divanı yoktur. Bidayet mahkemeleri ifade edildiği gibi vatana ihanet suçlarıyla meşgul olamıyor. Hükümet vaziyeti enine boyuna tetkik etti. Bir takım arkadaşlarımız da esas itibariyle istiklal mahkemelerinin bazı sebeplerden dolayı tesirlerini kaybettiğine dair mütalaalarda bulunarak istiklal mahkemelerinin faaliyetlerinin tatil ettirilmesi fikrinde olduğu halde, bilhassa Amasya'da bir istiklal mahkemesinin gönderilmesine Hükümetiniz lüzum gördü. Yüce Heyetiniz aksi bir kanaatle bunların tatil cihetine giderlerse herhalde Heyeti- 165

166 niz bu arz ettiğim noksanı tamamlamak için bir tedbir bulmalı, ondan sonra tatil kararını düşünmeli. Sonra arz etiğim gibi, gelişigüzel Pontus mıntıkasında yapılacak takibat pek noksan kalır ve zannederim idare memurlarını ve takibata vazifeli olan kumandanları üzecek bir şekil alır. Bundan başka bence Merkezde de bir istiklal mahkemesine lüzum vardır. Çünkü vatanın müdafaası ile meşgul olan Millet her noktasında casusluğa ve ihanete maruz kalabilir. Bunlar hakkında casusluk, vatana ihanet edenler hakkında tesirli ve derhal takibat yapabilmek için Ankara'da da bir istiklal mahkemesi lazımdır. Ben bu kanaatteyim. Benden sonra Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri de Ordu hakkında izahatta bulunacaktır. Yüce Heyetinize arz etmeye mecburum ki bu hususta Hükümette bir fikir birliği yoktur. Dün bu meseleyi müzakere ettik. Yüce Meclisinizin alacağı karara katılacağız. Onun için bu hususta serbest müzakereyi kabul ettik ve neticeye razı olacağız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Hükümetteki fikirleri anlayabilir miyiz, efendim? RAUF BEY (Devamla): Arz edeyim, Hükümette bir kısım vekiller istiklal mahkemelerinin tatil edilmesi kanaatinde, bir kısım vekiller de mahkemeler ile fevkalade mahkemeleri birleştirelim, diyorlar. Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri ve aynı zamanda Genel Kurmay Reisliğin4 vekalet buyuruyorlar. Kendileri de bazı değişikliklerle istiklal mahkemelerine lüzum gösteriyorlar. Ben kanaatimi de sizlere arz ettim. Zannediyorum, dört beş kanaat vardır. Zannederim maksadımı izah ettim. İzah edemedimse soru sormanızı arz edeyim, efendim. OSMAN ZEKİ BEY (Kayseri): İsyan ne vakitten beri devam ediyor? RAUF BEY (Devamla): Milli harekatın başında başlamış ve devam ediyor. Bazen azalıyor, fırsat bulunca yine şiddetleniyor. Tamamıyla teskin edilmiş değildir. OSMAN ZEKİ BEY (Kayseri): Bundan on beş yirmi gün evvel Ali Şükrü Bey'in gensorusuna cevaben İçişleri Vekili Beyefendi Pontus isyanı bitmiştir, Pontus meselesi kalmamıştır, buyurdulardı. Demek ki o vakit imha edememişler. RAUF DEY (Devamla): Efendim, ben o vakit de Vekiller Heyeti Reisi idim. Fakat hatırımda kaldığına göre o zamanki gensoruda deniliyordu ki Tokat veya Amasya civarında çıkan müsademede yedi yüz küsur asinin imha edildiği söylenmiştir. Pontus meselesi henüz bitmemiştir. Bunu Meclis takdir etmeli ve başka türlü olsaydı Amasya İstiklal Mahkemesine Hükümetiniz lüzum göstermezdi. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu istiklal mahkemesi dünyanın her devletinde var mı? Dünyanın her memleketi casus teşkilatına casus şebekesine karşı müdafaada bulunmuyor mu? Onlar buna karşı nasıl bir usul kullanıyorlar? Biz o usulü kullanamaz mıyız? Yani biz Ankara'da ve Pontus isyanı olan yerlerde örfi idare ilan eder ve orada mahkemelere adamakıllı mütehassıslar vererek iş yapılabilir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): İstemiyoruz, harp divanı istemiyoruz, aleyhindeyiz. 166

167 RAUF BEY (Devamla): Efendiler, içeride ve dışarıda düşmanlarla hayat ve memat mücadelesi yapıyoruz. En kuvvetli ve en yüksek düşmanlarla harpteyiz. Bütün millet harpte olunca, mübarek vatanının tamamında örfi idare ilan edilmek lazımdır ve buna taraftar mısınız? İngiltere, adalar tehlikededir diye vatan müdafaası yaptılar, mahkemeler kurdular ve bir kanunu yaptılar. O kanunla istedikleri yerlerde o adamları mahkemeye sevk ederek onları cezalandırabilirler. Fakat bugün cepheye bu kadar yakın olan Ankara'da bile harp divanı yoktur. Basın ve gazeteler yürürlükteki kanunlarımıza göre vazife ediyorlar. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Öyle değil. RAUF BEY (Devamla): Meşrutiyetin ilanından Dünya Harbi nihayetine kadar İstanbul da dahil olduğu halde bazı yerlerde uzun müddet örfi idare vardı. Nitekim milletin vekili olan Yüce Heyetiniz bunu kabul etmiyor. Eğer Yüce Heyetiniz memleketi askeri idare mıntıkalarına ayırmak ve örfi idare ilan ederek harp divanları istiyorsa o başka. (hayır, olamaz sesleri) Fakat halen bunun boşluğunu şimdiye kadar düşünebildiğimiz muayyen ve zaruri görülen şeyleri istiklal mahkemeleri vasıtasıyla muayyen bir zaman içinde vatana ihanet ve isyan suçlarını teskin eder. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bu davaları bidayet mahkemeleri bakacağı halde bunları istiklal mahkemelerine vermekte acaba fayda ve o bir nispetteki zararın hikmeti nedir? Lütfen izah ediniz. RAUF BEY (Devamla): Efendim, Müfit Efendi arkadaşımızın arzusunu tatmin edemeyeceğimden dolayı çok üzgünüm. Çünkü hukuk meselelerinde ihtisasım yoktur. Bu hususta ihtisası olan arkadaşlarla görüştüm. Bidayet mahkemeleri göndermek ve bu şekilde bu meseleyi Pontus havalisindeki suçları bir an evvel bitirmek için bütçe eksikliğini mazeret gösterdiler. Buna imkan göremedik. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Mümkündür, derhal tatbik ederler. RAUF BEY (Devamla): Efendim, bu hususta arkadaşlarım izah ederler. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Adalet Vekili Beyefendiyi de dinleyelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Yeni teşkilat değil beyefendi. Göndereceğiniz yerlerde otuz kaza vardır ve otuz bidayet mahkemesi var. Bir mahkemeyi bırakıp da otuz mahkemeyi işsiz bırakmak nasıl olur? Bunları imkanları sizin kurmak istediğiniz bir mahkemeden daha iyidir. Otuz mahkemeyi faaliyete getirmeli, onları vazifelerine devam ettirmeli ve bu fevkaladelik artık sönsün meselesi vardır. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim arz ediyorum, eğer Milli Savunma Vekili Paşa Hazretlerini dinledikten sonra Adalet Vekili kabul buyururlarsa bizce de kabul edilir ve Yüce Heyetinizin vereceği karar bizce muteberdir. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, ben esasen bu mesele bahis mevzu olmamış olsaydı, Yüce Meclise firariler hakkında istiklal mahkemelerinin değiş- 167

168 tirilmesi şeklinde bir teklifte bulunmak niyetinde idim. Malumunuz istiklal mahkemeleri başta firariler için teşekkül edilmiştir. Ondan sonra diğer vazifeler ilave edilmiştir. Tabii bu mahkemelerin ilk teşkili zamanında herkes bu mahkemeleri fevkalade kararlar verirler, doğru hüküm verirler ve her suretle tesir altında kalmazlar, bizi idam ederler, ağır ceza yaparlar diye korkmuş ve böylece firar etmekten korkmuşlardır. Daha sonra bu mahkemelerin tesiri azalmış olabilir. Fakat bugün firarilere hiç tesiri yoktur diye de iddia edemeyiz. Askerlerden bazılar cepheden firar ediyor ve bir kısmı da köylerine dönüyorlar. Çünkü firarı sanat edenler var. Cepheden firar edenler, Ali Şükrü Bey'in buyurduğu gibi, firar esnasında daha birtakım kabahatler işliyorlar. Fakat firar için azami ceza verildiği için istiklal mahkemesi ona ceza veriyor, mesela şu kadar değnek cezası ve o kıtasına gidiyor, istiklal mahkemesi tarafından ceza gömüş olduğu için kıtasında tekrar harp divanı tarafından muhakeme altına alınamıyor. Ben şunu rica edeceğim, istiklal mahkemelerinin şimdiki gibi vazifelerine devam ettiği müddetçe orduda firariler hakkında cepheden soruluyor, bunlar ne yapmıştır, diye. Cephe firarilerinin cephedeki harp divanlarında ve diğer suçluların da istiklal mahkemelerinde muhakeme edilmelerini rica edecektim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hükümet teskeresinin aleyhine oldu. KAZIM PAŞA (Devamla): Ben firariler hakkında söylüyorum. Diğer hususlardaki fikrimi söylemeyeceğim. İstiklal mahkemeleri firarileri muhakeme etmeli ve faaliyetlerini tatil etmemelidir. Tatil ederse ne olacaktır ve neden korkuyorum? Askerler cephede diyor ki acaba istiklal mahkemeleri var mı? Bundan korkuyorlar ve korktuklarına katiyen eminim. Binaenaleyh ben şundan korkuyorum ki istiklal mahkemeleri faaliyetlerini tatil etmiştir diye birden bire meydana böyle bir şey çıkarsa bizim askerimiz malum. Biraz da propaganda görecek olursa haydi bakalım firar edecek. Firari mahkemeleri lağvedilmiştir diye birer ikişer firar başlayacaktır. Buna şüphe yoktur. Binaenaleyh buna sebep olmayacak bir kararın çıkartılmasını rica edeceğim. Eğer istiklal mahkemelerinin geçici olarak faaliyetlerine tatil karar verilirse buna karşı ne olabilir? Cephe gerisinde harp divanları kurulabilir. Cephede bulunan askerler orada istiklal mahkemesi vardır diye korkar, ismi istiklal mahkemesi kalsın ve bu isim mevcut olsun, onlara bu mahkemeler kalkmış falan fikri gelmesin. Cephe firarileri için harp divanları faaliyete geçerler, firarilerin hepsini o mahkemelere gönderirim. Böylece suçlar hem daha teferruatına varıncaya kadar tahkik edilmiş olur. Tasavvur edilmiş olan mahzurlar bertaraf edilebilir. Benim fikrim budur. Esasen fazla firarlar cephe gerisinde oluyor. Cephede bulunan temasta bulunmadığı için gidersem asarlar diye korkuyorlar. Şimdi birdenbire istiklal mahkemeleri kalkmıştır dersek, korkarım ki arz edeceğim miktar fazlalaşacaktır. Cephe gerisindeki firarileri istiklal mahkemelerine, cephe firarilerini harp divanlarına verebilmek için Yüce Meclisinizin vereceği fevkalade bir karar en uygun bir karar olacaktır. Arz ettiğim budur. Yüce Meclis bunu itibara alarak uygun bir karar verirse bu mahkemeler münasip mahkemeler olacaktır. 168

169 MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Paşa Hazretleri, söylediğiniz istiklal mahkemesi olmuyor. Bunlar Milli Savunma Vekâletinin emrinde bir mahkeme oluyor. Arzu buyurduğunuzu mahkemeye vereceksiniz değil mi efendim? KAZIM PAŞA (Devamla): İstiklal mahkemesi firarları dava ediyor. Sen ne günü firar ettin, nereden firar ettin, niye gittin, niye kaçtın, ne olmuş, diyor. Ya idam ediyor veya affediyor ya da on değneğe mahkum ediyor. Bu firarinin kıtası içerisindeki muameleye tetkike vakit bulamıyor, amirlerinden soramıyor, binaenaleyh tahkikat noksan kalıyor. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Harp divanları var. KAZIM PAŞA (Devamla): Kafi değildir, hem tesiri kafi değildir ve hem de nüfuzları olamaz. Geniş salahiyetleri olursa daha iyidir. Bunlar emrimde değildir, tabii Yüce Meclisin emrindedir. Yüce Meclisinizin yürütmeye salahiyetli vekili olduğum için vazifeyi Meclisin adına ben ifa ediyorum. Neden emrimde olsunlar? SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, bir şey soracağım. Gerideki firariler zannediyorum bu yollardaki sevkiyat firarisidir. Bu yollardaki sevkiyat firarisi de yollardaki jandarmanın bilerek veya bilmeyerek menfaat veya ihmal dolayısıyla elinden çıkardığı adamlardır. Binaenaleyh ben böyle zannediyorum ki bu firarın miktarı elli tane de istiklal mahkemesi var deseniz yine azalmaz. İstiklal mahkemesiyle azalmak meselesi başka bir meseledir. Böyle bir kaç mahkeme ile olamaz. Memlekette jandarmanın ıslahı lazımdır. En yakın yerlerde davalara bakacak mahkemeler bulunmadıkça bu iş olmaz. İstiklal mahkemelerine binlerce işler gelecek ve bakılamayacak. Fikir güzel olmakla beraber uygun bulamıyorum. Efendiler, bu geride firar edenler firarı sanat edinenlerdir. Polatlı'ya kadar gidiyorlar haydi firar ediyorlar ve jandarmayı kandırıyor veya görmeden kaçıyorlar. Cephedeki askerlerin içerisinde firar edecek askerler korkuyorlar. Geride takibata maruz kalacaklarını sanıyorlar. Şimdi cephede bu kadar firari azken geride firari takibatından vazgeçilmesi korkarım ki firarı çoğaltacaktır. Benim korktuğum budur. Bana göre yine istiklal mahkemesi ismi bulunsun, öyle asacaklar, kesecekler diye cephede bulunan askerler korkmalıdır. Disiplinin cepheye büyük tesiri vardır, İnsanlar üzerinde elbette disiplini sağlamanın tesiri çoktur, bir korkusu vardır. KAZİM PAŞA (Devamla): Firar etmemesinde disiplinin tesiri varsa da bu korkuyu devam ettirmek için bu korkunun mevcut olduğuna Yüce Meclis bir çare bulsun. (gürültüler) SELAHATTİN BEY (Mersin): Bir kaç istiklal mahkemesinin tesisini mi uygun görüyorsunuz, yoksa jandarmanın maaşlarını muntazaman vermek suretiyle doğru iş gördürüp askerlerden para almamayı mı uygun görüyorsunuz? Mesele budur. Jandarmanın maaşlarını verirseniz... (Maliye Vekaletinden sorunuz sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliği hakkında önergeler var. (kafi değil sesleri) 169

170 RİFAT BEY (Tokat): Efendim, müzakere kafi değil. Biz bu memleketle alakadarız, dinleyelim. Biz de söz söyleyeceğiz. Yahu memleket kana batıyor. Harp oluyor. Yine bize söz vermiyorsunuz, Reis Beyefendi. BEHÇET BEY (Adalet Vekaleti Vekili): Fevkalade vaziyette fevkalade bir mahkeme vücuda gelmiş, fakat iki üç seneden beri bu devam etmek suretiyle halkın buna alıştığına kanaat ederim. Bir hukukçu olarak arz ederim ki memlekette daima kanun hükmü hakimdir. Adliye mahkemelerinin devamına taraftarım, fakat istiklal mahkemesine taraftar olamam. Fakat istiklal mahkemesinde bir vazife daha vardır ki bunlar gerek subaylardan, gerek jandarmadan ve gerek şube reislerinden de derhal cezalandırmak suretiyle yalnız askere değil, o askerler üzerinde hakim olanlar üzerinde bir hüküm yürütüyorlar. Bugün her meseleyi mahkemeye verdiğimiz takdirde, bunlar hariçte kalacaktır. Çünkü bir subayları muhakemesi ayrıdır ve keza bir jandarmanın de vazifesinden dolayı muhakeme edilmek lazım gelirse istiklal mahkemesine lüzum vardır. Şimdi Pontus meselesi vatana ihanetten farz olununca memlekette birçok suçlar daha vardır. birçok davalara bakmak mecburiyetinde kalacaklar, kafi olmayacaktır. Bunun için masraflar da fazla olacaktır. Mahkemelerin çoğalması gerekir ve bütçede kabul ederseniz arzu ettiğiniz yerlerde veya İçişleri Vekilinin arzu ettiği yerlerde mahkemeleri çoğaltırsanız ben bunu kabul ederim. Kanunen bunu kabul ederim ve kanun adına da bunu kabul ederim. Daima kabul ettiğim, kanun hakim olsun. Fevkalade muhakemeye hiçbir vakit taraftar değilim. DR. MUSTAFA BEY (Kozan): Reis Bey, müsaade ederseniz bir soru soracağım. Memlekette bugün tabii hal mi vardır, yoksa fevkalade hal mi vardır? Size Adalet Vekili sıfatıyla soruyorum. BEHÇET BEY (Devamla): Evvelce arz ettim, bir Adalet Vekili olarak benim temel hareketim kanundur. Daima istediğim kanundur. Memleketin idaresini, ihtiyaçlarını ve siyasetini de düşünmek vazifemdir. (gürültüler) Müstakil olarak kendi vazifesi dahilinde bulunan kimselerin göstereceği sebepler üzerine fevkalade hali de kabul etmek vazifemdir. Bunda hepimiz sizinle beraber olabiliriz. RAUF BEY (Vekilleri Heyeti Reisi): Efendim, bir noktayı izah etmek istiyorum. Adalet Vekili Behçet Beyefendinin kanaatini dinlediniz. Tabii hukukçu olması dolayısıyla ve bilhassa vazifesi olmak ve ihtisası bulunmak itibariyle de kanunların tatbikinde Behçet Beyefendinin fikirlerinin isabetine şüphe yoktur. Ancak istiklal mahkemeleri kanuna uygun değil midir? EMİR PAŞA (Sivas): Fevkalade kanuna uygundur. RAUF BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, İstiklal Mahkemeleri Kanunu da her kanun gibi Yüce Heyetinizin tasvibinden geçmiş ve tasdik edilmiş bir kanundur. (fevkalade bir kanundur sesleri) Müsaade buyurunuz fevkalade tarafına gelince, Hükümet Reisliğine seçmek şerefine layık gördüğünüz ben vazifeme müdrik olarak dünya ve ahretteki akıbetimi kabul ederek diyorum ki vaziyet fevkaladedir. 170

171 (doğru sesleri) Yarın daha fevkalade olacaktır. Bu milletin azim ve imanı inşallah bunu yıkacak ve nura çıkılacaktır. Bu ana gelinceye kadar, ordumuz süngüsüyle düşmanın karnını deşinceye kadar bu fevkalade vaziyet devam edecektir ve her yerin her noktasında fevkalade hal vardır. Kendimizi aldatmayalım. Şurada sükunet vardır, burada sükunet vardır demeyelim. Her şey vardır, fakat her şeyin üstünde de memlekette mali bir darlık vardır. Jandarmadan bahsediyorsunuz, sebebi parasızlıktır. Memurlar para alamamıştır, şu olmuştur, bu olmuştur. Bunların hepsi elim ve herkesi eritecek ıstıraptır. Fakat milletimizdeki hamiyet, azim, din kuvveti, istikbaldeki ümidi tutuyor, bizi bir arada yürütüyor ve muvaffakiyet hakkındaki birliği yaşatıyor ve bir olarak yürüyoruz. Bu birlikteliğimiz ta İran hududundan Rus hududuna kadar devam ediyor. Fakat efendiler, ta Irak hududundan Rus hududuna kadar etrafımız düşmanlarla çevrilmiştir. Memleketin en genç kahraman evlatları cephede çalışıyorlar. Jandarmamızın hali malumdur. Islahı için milyonlar lazımdır. Onun için millet vereceğini vermiştir. Demek oluyor ki bugün fevkalade olduğu gibi yarın, diğer gün daha fevkalade haller olabilir. Binaenaleyh ona göre müdafaa lazımdır. Düşünmek lazımdır. Behçet Beyefendinin bir ifadelerinde, benim anlayabildiğim şekli ile kendileri Hükümette bunu muhakeme edeceklerini beyan buyurdular. Tabii Behçet Beyefendi Hükümette muhterem bir arkadaşımız olmak itibariyle devletin umumi siyasetini de beraber tetkik ediyoruz. O bakımdan kanunun siyasetle telifi cihetini ifade buyuruyorlar ve buna kani oluyorlar. Tekrar ederim, Hükümetiniz sizden kanunsuzluk talep etmemiştir ve talebinin kanuna uygun olduğunu biliyor. BEHÇET BEY (Adalet Vekaleti Vekili): Muhterem Rauf Beyefendi Hazretleri, ben onları bu hususun izahı için söyledim. (oya sesleri) Aramızda ihtilaf var gibi mütalaa buyurdular. Ben mevcut bir fevkaladelik yoktur demedim ve bu fevkaladeliği itiraf ettim. Fakat umumiyetle... (otursunlar sesleri) Söylediklerim istiklal mahkemelerinin lüzumuna kani olunup, olunmadığını arz ittim. Başka bir fikir beyan etmedim. Ben bu kanunun tamamının tatbikine vazifeliyim. Eğer yüce heyetiniz bu vazifeyi kanuni mahkemelere verirse bunu kabul edeceğim. (öteki kanuni mahkeme değil mi sesleri) Bunun mümkün olduğunu söyledim. HAKKI HAMİ BEY Sinop): Adalet Vekaletine dahil olmayan mahkemeleri Adalet Vekili ne yapsın? BEHÇET BEY (Devamla): Bu, Yüce Heyetiniz tarafından kurulmuş olan fevkalade bir mahkemedir. Kendi kanununa göre vazife ve salahiyetleri çok geniştir. Binaenaleyh bu itibarla adliye usulü muhakeme buna müsaade edemez. Adliyede usul vardır. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Bravo Behçet Bey! BEHÇET BEY (Devamla): Bunu onunla kıyas etmek doğru değildir. Aslında bunların her ikisi de kanundur. Her ikisi de birdir ve aynı zamanda istiklal mahkemelerini Yüce Meclis seçiyor. Her ikisi de aynı vatanın evladıdır. Fakat vazife itibariyle 171

172 değişir. Vazifede şiddet var, vazifede azamet var. Bu sebeple istiklal mahkemeleri bir mevcudiyet göstermiştir. Bu bundan ibarettir. Eğer fikirlerimizde ihtilaf varsa ben bu vazifeden affımı istirham edeceğim. RAUF BEY (Vekilleri Heyeti Reisi): Behçet Beyefendi ile aramızda ihtilafı yoktur. Siyasette de beraberiz. Vazifeye kendileri uygunlar, hiç şüphe yok. Ben kanuna aykırı gibi beyan ettiler diye anladım. (hayır, hayır sesleri) Ben buna gayri kanuni değildir diyorum. vaziyetin de fevkaladeliği geçmemiştir. Eğer Behçet Beyefendi vaziyette sükunet vardır diyorlarsa, vaziyet fevkaladedir ve bunu söylemeyeceklerine inanıyorum. BEHÇET BEY (Adalet Vekâleti Vekili): Eğer öyle demişsem affımı rica ederim, efendim. EMİR PAŞA (Sivas): Vaziyetin fevkaladeliği olsa bile istiklal mahkemeleri fevkalade mahkemeler olarak bilinmiştir. Fakat istiklal mahkemelerinin devam etmesi ve o fevkalade zamanlara ait olan bu vazifeyi ifa edemeyecek bir hale gelmiştir. İşte mesele buradadır, efendim. RAUF BEY (Vekilleri Heyeti Reisi): Efendim, Emir Paşa Hazretlerinin ifadesine göre istiklal mahkemeleri o vazifeyi ifa edemez bir hale gelmiştir. Zannedersem bundan maksatlarının istiklal mahkemesinin kuvveti kafi gelmiyor gibi. EMİR PAŞA (Devamla): Hayır efendim, devamından dolayı istiklal mahkemeleri diğer mahkemelerin şekline girmiştir, diyorum. RAUF BEY (Devamla): Demek tesiri azalmış buyuruyorlar. Eğer lüzumuna inanmıyorsanız başka şekilde tedbirler düşünelim, tesiri fazlalaştıracak bir şey düşününüz. RİFAT BEY (Tokat): Efendim, müzakerenin şekli değişiyor. Efendiler değiştirmek ifade ediyor. Bir kanun var mı, yok mu? Buna bir karar verin. Amasya'ya istiklal mahkemesine lüzum var mı, yok mu? Bu meseleyi halledin bitsin vesselam. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Reis Bey, vekiller kendi aralarında daha iyi düşünselerdi iyi olurdu ve burada hep vekilleri dinledik. YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Bırakınız, çocukluk yapmayınız rica ederim, ATA BEY (İçişleri Vekaleti Vekili): Efendim, memlekette tabii hal, yani sulh hali olmadığı ve harp hali bulunduğu için görülen fevkalade lüzum üzerine istiklal mahkemelerinin kurulduğu malumdur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): O vakitler şartlar böyle değildi. ATA BEY (Devamla): Binaenaleyh istiklal mahkemelerinin daimi bir şekilde kalması da uygun olmayabilir. Binaenaleyh Samsun ve havalisinde takip olunmakta olan Pontus eşkıyasının yakalananlarının bir an evvel cezalandırılmak üzere hakikaten işi süratle neticelendirecek bir mahkemeye ihtiyaç vardır. Amasya'da, Samsun ve 172

173 Tokat havalisindeki Pontus eşkıyasını muhakeme etmek üzere bir mahkeme gönderilmesi lazımdır. İstiklal mahkemelerinin memlekette fevkalade hal yoktur diye kaldırılmalarını uygun görmüyorum. Binaenaleyh Amasya'ya bir mahkeme gönderilebilir ve bir de Ankara havalisinde lazım gelen hususları görmek üzere bir mahkeme kalabilir. Bir çok arkadaşlarımız bazı yerlere fevkalade mahkeme göndermek istiyorlar. Adana mebusları arkadaşlarımız Adana'da bazı hadiseler için fevkalade bir mahkeme istiyorlar. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Onlar bir kaç gün için istiyorlar. ATA BEY (Devamla): Binaenaleyh bu Pontus havalisinde bulunan eşkıya meselesinin halli için geçici olmak üzere bir mahkemenin gönderilmesini istiyoruz. SALİH EFENDİ (Erzurum): Beyefendi Hazretleri, Pontus teşkilatının Vatana İhanet Kanunundan evvel var olduğunu biliyorsunuz değil mi? O zamanlar bunların muhakemelerini orada bulunan adliye mahkemeleri yapıyordu. Binaenaleyh istiklal mahkemeleri de bu gibi vaziyetlere mani olunması için kurulmuştu. Halbuki mahkemeler salahiyeti haricine çıkarak bir çok işler yapmıştır. Binaenaleyh bugün istiklal mahkemelerinin hiç birisine lüzum yoktur. (bu soru değil sesleri, gürültüler) ATA BEY (Devamla): Efendim, istiklal mahkemelerinin kuruluş sebebini hepimiz biliyoruz. İhtiyaca göre vaktiyle o havalideki davalara bakmak için Samsun'a da bir istiklal mahkeme gönderilmiştir. Faydası da görülmüştür. Bu faydası görülen mahkemenin yeniden gitmesi her halde faydalıdır. Geçici olarak gitmesini temenni ediyoruz. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendim, Adliye mahkemeleri usulünü Vekalet kafi göremiyor, sürat için. Bundan daha fazla sürati temin edecek hangisi vardır. Bunu lütfen söylesinler. Ankara merkezindeki İstiklal Mahkemesinin devamı hakkındaki sebebi lütfen izah buyursunlar. Hiç bir fevkalade hali buçuk senedir değiştiremeyen bu mahkemenin devamının sebebi nedir? ATA BEY (Devamla): Birinci sorunuzun cevabı, adliye mahkemelerinin takip ettiği usul, bu işleri süratle neticelendiremediği meselesi izaha muhtaç değildir. Yirmi gün içinde mahkemeyi neticelendiremedikleri için müracaat vaki oluyor. Etselerdi zaten müracaat vaki olmazdı. Ankara ve havalisindeki istiklal mahkemenin kalmasına lüzum ise İçişleri Vekâletine teşrif buyurursanız, Genel Kurmay Reisliğinden aldığım malumatı ve tutulan adamları size birer birer arz ederim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğine dair önerge vardır. On beş, yirmi arkadaşımız da söz aldılar. Müzakerenin yeterliliğini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Müzakerenin yeterliliği büyük çoğunluk ile kabul edilmiştir. Önergeler olunacaktır, dinleyiniz. (On altı önerge okundu ve...) 173

174 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergeler okundu. Önergelerin bir kısmı Hükümeti teklifini, yani Amasya'da bir istiklal mahkemesi kurulması içindir. Bir kısmı da Selahattin Bey'in ve arkadaşlarının istiklal mahkemelerinin faaliyetlerini tatil etmesi ve yalnız Hükümetin teklif ettiği Amasya İstiklal Mahkemesinin kabulüdür. Diğer önergeler de bu etrafta toplanıyor. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Reis Bey, yanlış oluyor zannederim. Ankara İstiklal Mahkemesiyle Samsun'da bir istiklal mahkemesi kurulması hakkındaki bir teklif vardır, onu söylemediniz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hükümetin yazılı talebi Amasya'da bir istiklal mahkemesi kurulması şeklindedir. Müzakere edilen odur. Binaenaleyh bunu oya koyacağız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Başka önergeler de verilmiştir. İstiklal mahkemelerinin faaliyetlerinin tatili hakkında bir önerge vardır. Evvela değişiklik önergeleri oya konur. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Evvela değişiklik önergeleri oya konur. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun. Ben hiç bir önergeyi daha oya koymadım. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Hükümet her hangi bir önergenin oya konmasını talep ederse o önerge evvela oya konur. (şiddetli gürültüler, gensoru değildir sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, müsaade buyurun bu güvenoyu meselesi değil. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun, yalnız bir önerge vardır. Bu bir dereceye kadar bekleyen meseleyi neticelendirecek gibidir. Ama kabul olunur, olunmaz bilmem. Malatya Mebusu Reşit Ağa'nın bir önergesi vardır. Demek istiyor ki Başkumandanın fikri alındıktan sonra... (hayır sesleri, şiddetli gürültüler) Meseleyi neticelendireceği için oya arz etmek mecburiyetindeyim. Önergeyi bir daha okuyorum. TBMM Başkanlığına İstiklâl mahkemelerinin geçici olarak faaliyetlerini tatil eylemesine dair verilmiş bir önerge mevcut olduğuna göre, Hükümetin Amasya mıntıkasında yeniden bir istiklal mahkemesi kurulması yolundaki teklifinin bu önerge ile birleştirilmesini ve esasen bu mahkemelere ait kanunun asker firarileri ile alakadar olduğu için bir defa da Başkumandanlıktan malumat edinilerek ona göre müzakeresi yapılmak üzere Cumartesi günkü gündeme alınmasını teklif eylerim. Malatya Mebusu Reşit 174

175 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmemiştir. Efendim, Hükümetin teklifinin değiştirilmesi ile alakalı Selahattin Bey'le arkadaşlarının bir önergesi vardır. (kabul sesleri, gürültüler) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, gizli celse yapılması Hükümetin vermiş olduğu bir teklif üzerinedir. (birleştirildi sesleri) Efendim, müsaade buyurunuz. (önergeleri oya koyun sesleri) Bu müzakerede görüldüğü... (müzakere kafi sesleri, gürültüler) Usul hakkında söyleyeceğim. (usul olmaz sesleri) SELAHATTİN BEY (Mersin): Söz söylenecekse önerge sahipleri söylesin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Neyi müzakere ediyoruz ki usul hakkında söz söyleyeceksiniz? (şiddetli gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, istiklal mahkemeleri bahis mevzuu oluyor. (oya sesleri, şiddetli gürültüler) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, maksadımız Amasya'da bir istiklal mahkemesi kurulmasıdır. Bunun hakkında oy kullanılacak. Arzu ederseniz diğer mesele için ayrıca görüşürüz. (hayır sesleri, gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Kayseri Mebusu Rıfat, Mersin Mebusu Selahattin ve Sivas Mebusu Vasıf beylerin önergesini tekrar okuyorum. TBMM Başkanlığına Mevcut istiklal mahkemelerinin lüzumunda yenilemek üzere faaliyetlerini tatil ve Hükümetin gösterdiği lüzuma göre şimdilik yalnız Amasya ve havalisine bir mahkemenin kurulmasını arz ve teklif eyleriz. Kayseri Mebusu Rıfat Mersin Mebusu Selahattin Sivas Mebusu Vasıf DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, rica ederim. Yerinize oturun, oylamada zorluk çekeceğiz. Belki ayağa da kalkacaksınız. Şimdi efendim oya koyacağım, anlamadım meselesi olmasın. (susalım sesleri) Bu önergeyi kabul edenler... (katiyen olmaz sesleri, şiddetli gürültüler) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Reis Bey İç Tüzüğün tatbikini rica ederim. ALİ BEY (Karahisar): Bu ne edepsizlik... (şiddetli gürültüler) HAMDİ BEY (Tokat): Tahakküm mü, hâlâ tahakküm mü? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, sessiz olunuz, yoksa Meclisi tatil edeceğim. FEYYAZ ALİ BEY (Yozgat): Yeter yaptığınız. Terbiyesizlik diye söylemiştir, öyle şey yok, sözünü geri alsın. 175

176 HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Reis Bey, İç Tüzük hükümlerini tatbik edilmedikçe vazifeye devam edemezsiniz. (hep beraber sesleri) Çünkü milletin haklarına tecavüzdür. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Reis Bey, terbiyesizlik dedi ise iade ediyorum. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Müsaade buyurun efendim, rica ederim oya koyun mesele bitsin. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): İç Tüzüğe tecavüz olmuştur (şiddetli gürültüler, oturun sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir dakika müsaade buyurun, oya arz edeyim. Önerge iki fıkradır. Birisi, istiklal mahkemelerinin faaliyetlerinin tatil edilmesi, diğeri Hükümetin teklifi gibi Amasya'da bir istiklal mahkemesi kurulması. Şimdi ayrı, ayrı oya arz ediyorum. Rica ederim müsaade buyurunuz. Efendim, mevcut istiklal mahkemelerinin faaliyetlerinin tatilini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Efendim, oyları saymada tereddüt ediyorum. Ad okuyarak oya arz edeceğim. Zaten ad okunarak oylanmasına dair şimdi bir teklif verilmiştir. (hayır, hayır sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendiler. eğer Divan şüphe etmiş ise ayağa kaldırmak suretiyle bir daha oya koyar. Yine şüphe ederse o vakit ad okunarak oya konulur. Bu mesele masal değildir, öyle şeyi Meclis kabul etmez ve öyle hareket etmez. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim taraflar hararetlidir, hakkı tayin için ad okuyarak oylama daha uygundur. (teneffüs yapalım sesleri) Beş dakika teneffüsten sonra ad okuyarak oya koyacağım. Rica ederim usul böyledir. (doğru sesleri) (Ara verilir. Aradan sonra...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim; celseyi açıyorum. Geçen ki celsede önergenin oya konulması esnasında Mecliste biraz gürültü oldu. Şimdi Yüce Heyetinizden bir şey soracağım, bu esnada arkadaşlar tarafından iki önerge verildi. Daha başka önergeler de verilmişti. Eğer uygun görüyorsanız okuyalım. (hayır sesleri) O halde efendim önergede yazılı olan istiklal mahkemelerinin faaliyetlerinin tatili hakkındaki fıkrayı ad okuyarak oylarınıza arz ediyorum. (ikinci fıkra ne oluyor sesleri) İkinci fıkra kalıyor. (ikisini birden oya koyun sesleri) Müsaade ediniz, iki fıkrayı ayırmaktan bir şey çıkmaz efendim. Önergenin birinci fıkrasını kabul edenler beyaz... ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Yani faaliyetin tatilini kabul edenler beyaz, etmeyenler kırmızı oy verecektir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Evet, faaliyetin tatilini kabul edenler beyaz, etmeyenler kırmızı verecektir. Oylamaya başlıyoruz. (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar sayıldı ve...) 176

177 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, 163 üye oylamaya iştirak etmiş, 8 üye çekimser, 76 kabul edenler; 79 ret oyu vermiştir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bu halde çekimserler de lehte olarak dikkate alınacak olursa... (gülüşmeler) İSMAİL ŞÜKRÜ EFENDİ (Karahisar): Reis Bey. bu önerge reddolundu. Benim önergemi oya koyunuz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Mesele daha bitmemiştir, efendim. SELAHATTİN BEY (Mersin): Yüce Meclis adına vazife edecek mahkemeler üç oy fazla ile hizmet edilebilir mi? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Hayır, hayır mesele o değildir. Karar yeter sayısı yoktur. Reis Bey müsaade buyurun, muamele tamam değildir. 163 yarısı 81 eder. Halbuki kabul 79 dur. Önergenin bir daha oya konulması lazımdır. (bravo sesleri, alkışlar) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, malumunuz çekimserlerin adedi hesaba katılmaz. Hüseyin Avni Bey'in söyledikleri bu doğru değildir. (doğrudur sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, çekimserleri oyu hangi tarafa izhar ederse o taraf kazanmıştır. (öyle değildir sesleri, gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, İç Tüzüğün buna dair maddesini bulursunuz ve arkadaşlar ona göre söz söylerler. (çekimserleri çıkarırsınız) HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Çekimserler çıkarılmaz efendiler. Çekimserler oylarını bir tarafa izhar edecek. Yoksa çoğunluğu nasıl bulacaksınız efendiler? (gürültüler) YUNUS NADİ BEY (İzmir): Çekimserler bir nevi ret midir? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ne sanıyorsunuz efendim? Ya nedir? Müsaade buyurunuz, ikinci defa oya konur beyefendi. Onun usulü vardır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Çekimserlerin oyu belli değildir, ne lehte ve ne aleyhtedir. Yani oy beyan etmeyen kimselerdir. Yalnız oya iştirak edenler adedi, salt çoğunluğu bulmuş ise muamele tamamdır. Eğer dört oy daha olsa idi karar yeter sayısı olur ve muamele tamam olacaktı. Çoğunluk olmadığı için tekrar oya konulması lâzımdır ve zaruridir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Değildir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Değilse rica ederim mahkemeleri bu kadar oy ile mi kabul edeceksiniz? ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Efendiler, asabiyet göstermekle zannediyorum doğru bir şey yapmış olmuyoruz. İtidal ve sükunet lazımdır. İç Tüzüğe göre çekim- 177

178 serlerin miktarı oylamanın neticesi üzerinde tesir edemeyip bu lehte ve aleyhte bulunanların miktarına göre belli olur. Binaenaleyh tekrar oya koyalım demek doğru mudur? İç Tüzüğe göre mesele bitmiştir. EMİN BEY (Erzincan): İç Tüzük meselesinde zannederim arkadaşımız haklıdır. Bu meselede salt çoğunluk bahis mevzu olmaz. Basit çoğunluk ile önerge reddedilmiştir. Fakat ben zannediyordum ki bu mesele güvenoyu meselesi olmuştur. Yani istiklal mahkemelerine itimat ve itimatsızlık meselesidir. Bunun hukuki vaziyetini düşünecek olursak üç oy çoğunlukla hiçbir istiklal mahkemesi üyesi o vazifede kalmaz ve istifa eder. (bravo sesleri) İdam meselesi gibi bir ferdin hayatına nihayet verecek bir meseleyi zannetmem ki üç oy ile bir kimse veremez. Binaenaleyh çoğunluk yok demektir. Mutlaka bu adamlar vazifelerinde duracağız diyorlar mı efendim, rica ederim? YUNUS NADİ BEY (İzmir): Ben müzakerenin devam etmesinin sebebini anlayamıyorum. Meclis Divanı müzakereye hakim değil midir? Bunun şüphesi mi vardır? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bir mesele oya konulunca Yüce Mecliste bir ihtilaf çıkıyor ve her zaman böyle oluyor. Şimdi efendim, salt çoğunluğun olup olmadığında tereddüt ediyorlar. Halbuki şimdiye kadar Divan kırk defa böyle olduğunu söylemiştir. YUNUS NADİ BEY (İzmir): O halde müzakereye lüzum yoktur. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendiler, tarafların çok asabiyet gösterdiğini görüyorum. Bilmem bu ne dereceye kadar doğrudur? Biz taşrada mühim vazife verdiğimiz arkadaşlarımızı her halde müşkül bir vaziyette bırakacağız. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İçkinin Menedilmesi Kanununun kulağı çınlasın. Bir oy ile kazandı. MUSTAFA DURAK BEY (Devamla): Böyle Mecliste 76 oy ile 79 rey ile karşı karşıya gelen iki tarafın karşısında vazife edecek bir arkadaşa acırım. Fena bir yola gidiyorsunuz, Binaenaleyh zaten çoğunluk yoktur. Ali Sururi Efendi İç Tüzüğü okudu. Rica ederim, çekimser olan arkadaşlar evet mi diyorlar, hayır mı diyorlar? Hangi tarafa diyorsunuz? (gürültüler) Her halde yeniden oya koymak şarttır ve müzakereye lüzum yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Ali Şükrü Bey'e söz veriniz Reis Bey, çünkü İçkinin Menedilmesi Kanununu teklif eden odur. Güzel izah ederler. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Rakıyı bey yüze mi alıyor ki onun için bağırıyor? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, İç Tüzük açıktır. Rica ederim boşuna müzakere etmeyelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Mesele gayet yanlıştır. 178

179 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Böyle bir şeyde olduğunda Divan halleder. Burada ihtilaf varsa Divan Reisliğine gönderelim, orası halletsin. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Size bir misal söyleyeceğim, 5 çekimser, 15 ret, 20 kabul olduğu zaman kabul mü olur? (Kabul olur sesleri, gülüşmeler) Rica ederim, demek ki siz idam salahiyetine sahip olan bir mahkemeyi beş oy ile mi yaparsınız? YUNUS NADİ BEY (İzmir): Evet; hatta bir oy ile. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Ben o bir oyu da vermem. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, İç Tüzük açıktır. (gürültüler) Rica ederim, telaş buyurmayınız. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, müzakere devam edecekse Reis oyunu belli etmiş ve taraf tutmaktadır. Reis değişmelidir ve bu müzakere de öyle devam etmelidir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Ben taraf tutmuyorum İç Tüzüğü arz ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İç Tüzük gayet açıktır. Ali Sururi Bey'in misali ile hak belli olmuştur. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): 79'un 76'ya galibiyeti matematiğe dayalı bir haktır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) Efendiler, elimizde bir ölçü vardır. Kararlar çoğunluk ile alınır. Elimizde bunu değiştirecek hiç bir şey yoktur. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu şekilde katiyen bir neticeye varamayacağız. (gürültüler) Çok rica ederim efendim, bu iş gürültü ile hiç bir neticeye varamaz ve bunun imkanı da yoktur. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim, mesele elimizdeki İç Tüzüğün... (gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Rica ederim, dinleyelim ve bu işi neticelendirelim, efendim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Bu İç Tüzüğe uygun olsa da olmasa da, Yüce Meclisiniz kabul etse de etmese de mutlaka kabul ve tatbik edeceğiz diye fikir mevcut ise o mesele ayrı ve başkadır. Maalesef arkadaşlarımızdan birisi bir oy dahi fazla olsa tatbik edilecektir, dedi. Ne demek istediler, öğrenmek isterim. Eğer Yüce Meclis burada mevcut ise ve arz edilen şeyler salt çoğunluk ile kabul edilir. Eğer mevcut değilse, o işi bir oy da beş oy da yapar. O zaman hükümet olmaz. Ben iddia ediyorum ki memlekette bir meclis mevcuttur. Bu meclis hakim oldukça, Meclisin kararlarına hürmete mecburuz. Bunun aksine hareket edenlerin verilecekleri, gidecekleri yer istiklal mahkemeleridir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu tarzda müzakere devam ettikçe, öyle zannediyorum ki hiç bir neticeye varamayacağız. Şimdi ben bir şey söylemek 179

180 istediğimde arkadaşlar, taraf tutuyorsun diyorlar. Ne yapayım? Söyleyiniz, ona göre hareket edeyim. Şimdiye kadar yapılan muamele böyledir. (teamül yoktur sesleri) Teamül budur, efendim ve hep şimdiye kadar bu şekilde olmuştur. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Beyefendiler, rica ederim meseleyi sâkince muhakeme edelim. Rica ederim, biz bu iki oy üzerinde oynayacak olursak, maksat hasıl olmaz. Kendi kanaatimi söylüyorum. Eğer bu iki oy çoğunluktur ki bence bu yoktur, demin arz etmiştim. Eğer vardır diye karar verilirse benim yapacağım arkadaşlar ancak kırmızı vermektir. Arkadaşlarımı bilmiyorum. (tehdit mi sesleri) Binaenaleyh çok yanlış bir iş olur. Halbuki biz de iş görmek isteriz. Efendim esas itibariyle bu önergede kimsenin ihtilafı yoktur. Lüzumsuz yere her iki taraf da ısrar edecek olursa, Hükümetin teklif ettiği mesele bu akşam neticelenmez ve yarın, diğer gün de bayram tatili olacaktır. O zaman yapılamaz efendiler. Bu ise Hükümete lazımdır. Memleketin menfaati bugün Amasya'da Hükümetin talebi üzerine bu istiklal mahkemesini göndermek ise, her iki kanaat sahipleri de bunda birleşiyorlar ve bunun yapalım ve fakat oy için iki taraf da ısrar ederek şöyle olsun böyle olsun şeklinde bu işi geçirmeyelim, efendim. Bunu da bitirelim. İçki Kanununun hayırlı neticesini de unutmayınız. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Arkadaşlar gitmeyiniz, bu meseleyi bitirmeden, mühimdir. Arkadaşlar nereye gidiyorsunuz. Oya koyacağız efendim. (çoğunluk yok sesleri) Mesele çok mühimdir ve meselede ihtilaf oldu. Rica ederim, diğer bir reis gelsin, geçsin de o söylesin. (hayır sesleri) Anlamıyorum ki efendiler, o kadar müşkül bu mevzua göre İç Tüzük açıktır. Bu meseleyi Meclis Divanı yarın toplansın ve o fikrini söyleyerek halletsin. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Divan kanun yapamaz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu meseleyi Divan Reisliğine havale edelim, neticeyi arz edelim. Bunu kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (ikinci fıkrayı oya koyunuz sesleri) Rica ederim, bu ikinci fıkrayı da yarın, öteki meseleye karar verildikten sonra oya koyalım. (pekala sesleri) Efendim gizli celseye son verilmiştir. Aleni celseye geçilmiştir. 1 (Bir gün sonra, 27 Temmuz 1922 tarihindeki gizli oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Söz Rauf Beyefendinin, buyurun efendim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, dün yapılan müzakereden ve daha sonra üyeler ile yaptığım temaslardan anladığıma göre, Yüce Heyetinizce İstiklal Mahkemeleri Kanununun bir kere daha tetkik edilmek istendiği kanaatini edindim. Hükümet olarak Amasya'ya bir istiklal mahkemesi gönderilmesinin lüzumunu teklif 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (26 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.3, s , 180

181 etmiştim. Ben bu istiklal mahkemesine üye seçiminin tehir edilmesinde bir mani görmüyorum. Bunu Yüce Heyetinize arz ediyorum. SELAHATTİN BEY (Mersin): Dün usul noktasında bir mesele olmuştu. Bunun ilmi bir surette halledilmesi lazımdır. Bu hususta verilmiş bir önerge vardır. Bunu ya bir komisyona havale edin veya Divan Reisliğine havale edilsin. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Ben onu Divanı adına teklif edeceğim. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu mesele çok mühim bir meseledir. Bu meselenin halledilmesi için İç Tüzük Komisyonuna havale edilsin ve o mesele orada uzun uzadıya münakaşa edilir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Selahattin Beyefendinin teklifi uygun mudur? Uygun görenler lütfen el kaldırsın. Uygun görülmüştür TEMMUZ 1922 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMESİ AMASYA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Amasya ve havalisi) ( ) (On sekiz gün sonra, 14 Ağustos 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, gündeme geçmeden evvel bir şey hatırlatmak isterim. Malumunuz İstiklal Mahkemeleri Kanununu bayram tatilinden evvel çıkardık. Bu kanunun müzakeresine başlamadan evvel Hükümetin bir teklifi vardı. Hükümet Amasya'ya bir istiklal mahkemesi göndermek lüzumunu görmüş ve Meclise teklif etmişti. Halbuki bugünkü müzakeremiz Bütçe Kanunudur. Bu bapta nasıl isterseniz o şekilde muamele yaparız. Şimdi efendim, bütçeden evvel Amasya İstiklal Mahkemesine üye seçilmesi meselesini halledelim. Bu kabul edilmezse bütçe müzakeresine başlayacağız. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, bayram tatilinden evvel İstiklal Mahkemeleri Kanunu müzakere edilirken, bu müzakerenin tamamlanmasından sonra ilk fırsatta bu mahkeme için seçim yapılacağı bahis mevzu olmuştu. Bunun bir an evvel seçilmesini tekrar arz ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Amasya İstiklal Mahkemesine üye seçiminin hemen yapılmasını kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edilmiştir. O halde bütçeye başlamadan evvel seçimi yapacağız. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey, evvela oraya bir mahkemenin gidip gitmemesi bahis mevzu olacaktır. 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (27 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.3, s , 181

182 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): O evvelce kararlaştırılmıştır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Kanunun kabulünden sonra olmamıştır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kanunun kabulünden evvel karar verilmiştir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hüseyin Avni Bey'in buyurduğu doğrudur. Çünkü bu mesele kanunun kabulünden evvel olmuştu. Binaenaleyh kanunun kabulünden sonra tekrar oya konması lazım gelir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, mahkeme üyelerinin seçimini kabul buyurunca mesele bitmiştir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Yeniden oya koyunuz. (olmaz sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu esasen kabul edilmiş bir şeydir. Şimdi de üye seçimi oya konulduğu ve kabul edildiği için bu da kabul edilmiş demektir. Amasya ve havalisi için bir istiklal mahkemesi seçiminin yapılmasını oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler ellerim kaldırsın. Büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Efendim, malumunuz yeni kabul edilen İstiklal Mahkemelere Kanunu gereğince bir reis, bir savcı ve üç üye seçilecektir. Oylamaya başlıyoruz. (Ad okunarak oylama yapıldı. Bu arada gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçildi. Oylar sayıldı ve oturumun sonunda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Amasya İstiklâl Mahkemesine ait oylamaya 165 üye iştirak etmiş ve ne yazık ki hiç kimse karar yeter sayısı üzerinde oy alamamıştır. Yeniden oylama yapılacaktır. (oylar okunsun sesleri) Reisliğe; Refik Şevket Bey (Saruhan) 63, Emin Bey (Canik) 63, Abdülkadir Kemali Bey (Kastamonu) 15, Refik Bey (Konya) 2, savcılığa; Abdülkadir Kemali Bey (Kastamonu) 79, Refik Bey (Konya) 62, Refik Şevket Bey (Saruhan)1, Hakkı Hami Bey (Sinop) 2, üyeliklere; Hamdi Bey (Canik) 73, Sadık Bey (Kırşehir) 69, Hakkı Paşa Niğde (69), Dursun Bey (Çorum) 64, Hasan Basri Bey (Karesi) 56, Ömer Lütfü Bey 40, Haydar Bey 25, Tevfik Bey (Erzincan) 12. Bu halde efendim yeniden seçim yapmak lazım geliyor. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, bana oy vermişler, teşekkür ederim. Ben istiklal mahkemesi üyeliği yapamam. EMİN BEY (Canik): Efendim, bana karşı teveccüh buyuran arkadaşlarıma teşekkür ederim. Fakat biliyorsunuz ki ben bu mahkemelerde iki defa bulundum. Rahatsızım ve kabul edemem, yani hiçbir şekilde gidemeyeceğim. Beni de af buyurunuz. Diğer arkadaşları seçiniz. (gürültüler) 182

183 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun arkadaşlar istediklerini seçerler. 1 (İki gün sonra, 16 Ağustos 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Sırada istiklal mahkemesine üye seçimi vardır. Malumunuz bunun için geçen toplantıda seçim yapılmış ise de çoğunluk olmamıştır. Eğer uygun görürseniz Maliye Vekaleti bütçesine başlamadan evvel bu seçimi yapalım. Kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. O halde Amasya İstiklal Mahkemesi için seçim yapılacak. Yalnız ben bir şey arz ediyorum. Eğer uygun bulursanız iki sepet koyalım. Bir taraftan Adalet Vekaleti seçimini, diğer taraftan da istiklal mahkemesi seçimini yapalım. Çünkü tekrar tekrar yaparsak çok uzayacaktır. (uygun sesleri) O halde iki sepet koyalım. İsimler okundukça her arkadaş iki sepete oylarını atacaktır. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Üzerlerine birer kağıt yazılsın da bilelim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Peki efendim, üzerlerine birer kağıt koyalım. Efendim başlıyoruz. (Ad okunarak oylama yapıldı. Bu arada gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçildi. Oylar sayıldı ve...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim oy sayım tutanağında yazıldığı gibi Amasya İstiklal Mahkemesi üyelerini seçmek için yapılan oylamaya iştirak eden 164, çekimser 15. Oy alanların isimlerini okuyorum. Reislik için; Necati Bey (Saruhan) 75, Refik Şevket Bey (Saruhan) 70, savcılık için; Osman Nuri Bey (Bursa) 72, Abdülkadir Kemali Bey 68, üyelik için; Hamdi Bey (Canik) 141, Hamdi Efendi (Diyarbakır) 74, Hakkı Paşa (Niğde) 74, Dursun Bey (Çorum) 68, Sadık Bey (Kırşehir) 64, Nebizade Hamdi Bey 4, Mustafa Bey (Giresun) 4. Sadece üyeliğe Hamdi Bey (Canik) 141 oyla seçilmiştir. Diğerleri için tekrar oylama yapılacaktır. Bu ikinci oylamadır ve mutlak çoğunluk aranmaktadır. Üçüncü oylamada basit çoğunluk kafi olacaktır. 2 (Bir gün sonra, 17 Ağustos 1922 tarihindeki oturumda...) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, gündemimiz Amasya İstiklal Mahkemesi üyelerinin seçimi ve Maliye Vekaleti bütçesinin müzakeresidir. İstiklal Mahkemesi seçimine mi başlayalım yoksa Maliye Bütçesinin müzakeresini mi yapalım? (seçimi yapalım bitsin sesleri) Efendim, bir reis, bir savcı ve iki üye seçilecektir. İsimler okunuyor, oylarınızı kullanmaya başlayınız. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Ağustos 1922), 1.Dönem, c.22, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (16 Ağustos 1922), 1.Dönem, c.22, s , 183

184 REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bazı arkadaşlar beni seçmek istiyorlarmış. Ben hakikaten çalışmaktan yorulmuş bir haldeyim rica ederim. Kabul edemeyeceğimi arz ederim. Benim kadar herkes çalışsın bakalım. (kazandıktan sonra istifa edersin sesleri) (Ad okunarak oylama yapıldı. Bu arada gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçildi. Oylar sayıldı ve oturumun sonunda...) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Amasya İstiklal Mahkemesi üyeliği için yapılan oylamanın oyları tasnif olundu. Oylamaya iştirak eden 167, karar yeter sayısı vardır. Reis Necati Bey (Saruhan) 87, Savcı Osman Nuri Bey (Bursa) 91, Üye Hamdi Efendi (Diyarbakır) 91, Üye Hakkı Paşa (Niğde) 89. Üye Hamdi Bey de dünden kazanmıştı. Allah muvaffakiyet versin AĞUSTOS 1922 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Üye Hamdi Bey (Canik) AĞUSTOS 1922 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Reis Necati Bey (Saruhan) Savcı Osman Nuri Bey (Bursa) 91 Üye Hamdi Efendi (Diyarbakır) 91 Üye Hakkı Paşa (Niğde) TEMMUZ 1922: İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNUNUN DEĞİŞTİRİLMESİ- NE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULÜ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 83.Birleşim, Gündem: 10/2) 11 Eylül 1920 tarihinde Cephe Firarileri Kanunu adı ile kabul edilen kanun, istiklal mahkemelerinin kuruluş, yetki ve görevlerini belirleyen bir kanundu. Bu kanuna göre istiklal mahkemelerine çok geniş yetkiler verilmişti. İki yıl boyunca uygulamalarda görülen aksaklıklar göz önüne alınarak, bir hafta önce Meclisin gizli oturumunda yapılan görüşmede yeni bir kanun çıkarılmasına karar verildi. Büyük Taarruzun başlamasına bir aylık bir süre kalmıştı ve cephe gerisi güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. (Dört gün önce, 27 Temmuz 1922 tarihindeki gizli oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, İstiklal Mahkemeleri Kanununa dair bir teklif var. Müsaade buyurursanız, onu okuyayım. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (17 Ağustos 1922), 1.Dönem, c.22, s , 184

185 TBMM Başkanlığına İstiklâl Mahkemelerine sevk edilecek davaların çeşitleri, bu mahkemelerin tahkikat ve muhakeme usulleri, mahkemelerin muamelelerinin Meclise sevk şekli ve mahkeme heyetlerini teşkil edecek üyelerin vazife müddetleri hakkında azami bir hafta içinde bir talimatname hazırlamak üzere bir hususi komisyonun kurulmasını teklif ederiz. (uygundur sesleri) Mersin Mebusu Safa Saruhan Mebusu Refik Şevket DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önerge hakkında söz söyleyecekler var mı efendim? REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, geçen sene istiklal mahkemeleri yeni gönderildiği zaman ben Adalet Vekili olmuştum. İstiklal mahkemeleri gönderilirken arkadaşlara, mahkemelerin muamelelerini bir kayıt altına almak lazımdır diye kendi hazırladığım mütalaamı beyan ederken en çok kendime tesadüf eden kısımlardan tabii kimin söylediğini hatırlamıyorum, -İstiklal mahkemelerinin salahiyetini ne sıfatla tenkit ediyorsun? Adliye Vekili sıfatıyla söylüyorsun, ne hak ile buna dair mütalaa beyan ediyorsun?...diye adeta tehdit altında sözler söylenmişti ve bu kürsüden inmiştim. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Tehditle kürsüden indiğinize üzüldüm, Adalet Vekili Beyefendi. (gülüşmeler) Büyük Millet Meclisinin Adalet Vekili tehditle kürsüden iniyor. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Tehdit kelimesi burada tenkit manasınadır. Sonra efendim, iki günden beri ara sıra yapılan müracaattan ve Adalet Komisyonuna bazı yazıların sevk edilmesinden ve bilhassa pek hararetli cereyan eden müzakereden anlaşılıyor ki bu mahkemelere bir takım kaidelerin konulması lüzumu belli olmuştur. Memleketin mukadderatı üzerinde, asayiş üzerinde, hayatı üzerinde tesir ettirir diye kurduğumuz bu müessesenin bir önergeyle faaliyetlerine tatil edilmesi gibi karar vermektense, hakikaten ihtisaslarına itimat ettiğimiz arkadaşlardan bir hafta içinde bir hususi komisyonla bu işe bir şekil vermelerinde fayda vardır. Bir hafta sonra müzakere edilmesi mümkün olan bir mesele üzerine dünkü asabiyetin ilavesi bence lüzumsuz idi ve buna lüzum yoktur. Ben bu önergenin kabulünü arz ve teklif ediyorum. BİR MEBUS BEY: Bayram tatili geliyor. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Tatil zamanı toplanmaya mani değildir. 185

186 HÜSEYİN AVNI BEY (Erzurum): Efendim, Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri dün buyurdular ki istiklal mahkemelerinin maksadı orduyu takviye etmek ve cephe gerisindeki emniyet ve asayişi temin etmektir. Biz de şimdi bunun değiştirilmesini istiyoruz. Bu teklif de gayet makuldür. Fakat hususi komisyon yerine bununla en alakadar olan İçişleri, Milli Savunma ve Adalet kısımlarıdır. Halbuki bunların üçünü de demek, hiç bir şey yapmamak, iş görmemek demektir. Bunların üçünden de bir komisyon olunursa, alaka itibarıyla o hususi komisyon mahiyetinde olur. Mümkün olursa bir de bunu teklif ediyorum, süratle yapalım. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bir haftada. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Fakat bayram geliyor. Bu üç komisyondan kurulacak olan hususi komisyon bugünden işe başlar da yarınki cuma günü de çalışırsa mesele bir an evvel bitmiş olur. Bu bir veya iki günde neticelenecek bir şeydir. Müsaade buyurursanız bugünden faaliyete geçsinler. Herhalde bayrama kadar bitsin. Samsun'da da böyle fevkalade hareket varsa, onu da düşünürüz. Bunu bir an evvel bitirelim ve bu mesele de tatilden evvel pazar gününe kadar bitmiş olur. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, biraz evvel Amasya İstiklal Mahkemesi üye seçiminin bir müddet tehirini arz ettiğim zaman, bayram ertesine kalmasını ifade etmek istemedim. Yani mümkün olduğu kadar seri olmasını rica ettim. Ben Hüseyin Avni Beyin teklifini uygun görüyorum. Arkadaşlarımızın hamiyeti yarın için de çalışmayı kabul edecek derecededir. (hay hay sesleri) Herhalde cumartesi günü müzakeresi imkanı olsun ve Amasya İstiklal Mahkemesi seçimi neticelensin. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendim, bu mesele acilen arzu ediliyorsa hakikaten böyle yapmak lazımdır. Adalet Komisyonu İstiklal Mahkemeleri Kanunu üzerine epeyce uğraşmıştır. Bu hususta zaman zaman Yüce Heyetinizce tanzim edilen bir takım tasarılar da vardır ve tabii cereyan eden müzakerelerden de bir netice çıkarmışlardır. Adalet Komisyonuna havale edilsin. Bunun için bir hususi komisyon lazımdır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, Hükümet Reisi Beyefendi buyurdular ki bunun bir an evvel çıkması lazımdır. Bütün arkadaşlar da bu hususta aynı fikirdedirler. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, Hüseyin Avni Bey'in müzakerenin yeterliliğine dair önergesi var. 186

187 TBMM Başkanlığına Müzakere kafidir. Adalet, Milli Savunma ve İçişleri Komisyonlarından beşer üye ile bir hususi komisyonda İstiklal Mahkemeleri Kanununun acilen değiştirilmesiyle Yüce Heyete arz edilmesi için faaliyete geçmelerinin karara alınmasını teklif ederim. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunluk ile kabul edilmiştir. Önergenin ikinci bir bahsi vardır ki bir hususi komisyon kurulması teklif ediliyor. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Verilen bu önergede beşer kişi deniliyor. Üçer kişi olursa iyidir. On beş kişilik bir komisyon iş göremez. Üç kişi kafi. (yok sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurun, sizin teklifiniz bir kağıt üzerinde değildir, ne yapayım? Efendim, İçişleri, Adalet ve Milli Savunma komisyonlarından beşer üye ile bir hususi komisyon kurulmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunluk ile kabul edilmiştir. Şimdiden hemen faaliyete geçeceklerdir. Efendim, gizli celseye lüzum kalmamıştır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey, komisyonlar hemen seçim yapsınlar. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, gizli celseyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Celse aleni olmuştur. 1 (Ara verilir. Aradan sonra açık oturuma geçilir.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Komisyonların yazıları vardır. Onları okuyacağız. TBMM Başkanlığına Yüce Meclisin bugünkü kararına göre İstiklal Mahkemesi Kanununu değiştirmek için kurulacak olan Hususi Komisyona Milli Savunma Komisyonundan lüzum eden beş üye için gizli oy ile ve salt çoğunlukla Sivas Mebusu Vasıf, Mersin Mebusu Selahattin, Karahisar Mebusu Ömer Lütfü, Mersin Mebusu Yusuf Ziya, Trabzon Mebusu Ali Şükrü beylerin seçildikleri arz olunur. Milli Savunma Komisyonu Reisi Vasıf Raportör Üye Ali Rıza Kâtip Üye Yusuf Ziya 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (27 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.3, s , 187

188 TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemeleri Kanununun tetkik etmek ve değiştirmek için Meclis Umum Heyeti tarafından kabul olunan Hususi Komisyona İçişleri Komisyonundan Durak Bey (Erzurum), Tahsin Bey (İzmir), Hamdi Bey (İzmit), İhsan Bey (Cebelibereket), Atıf Bey (Kayseri) seçildikleri arz olunur. 27 Temmuz 1922 İçişleri Komisyonu Reisi Esat Raportör Üye Ahmet Hilmi Kâtip Üye Hulusi TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemeleri vazifelerini tetkik etmek ve teklifte bulunmak üzere teşekkül edecek Hususi Komisyona Adalet Komisyonundan aşağıda isimleri yazılı üyelerin seçilmiş olduğu Meclis Umum Heyetine arz olunur. 27 Temmuz 1922 Emin Bey (Canik) Ali Sururi Efendi (Giresun) Şükrü Bey (Karahisar) Mustafa Kemal Bey (Ertuğrul) Sadık Bey (Kırşehir) Adalet Komisyonu Reisi Emin ALİ SURURÎ EFENDİ (Giresun): Efendim, zannediyorum ki bir nokta belirsiz kalmıştır veya ben anlayamamışımdır. Verilen önerge istiklal mahkemeleri için bir talimatname kaleme alınması şeklindeydi. Halbuki malumunuz yapılacak talimatname kanunu şarta bağlayamaz. Binaenaleyh müzakere ve münakaşa ederek yeniden lazım gelen hususları kanun şeklinde tespit ederek bir tasarı olarak Yüce Heyetinize arz etmek lazım gelir. Bu husus belli olmalıdır. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Zaten karar bir kanun tasarısı kaleme alınmasına dairdir. 1 (İki gün sonra, 29 Temmuz 1922 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, istiklal mahkemeleri hakkındaki kanun tasarısı komisyondan gelmiştir. Onun müzakeresine başlayacağız. Münasip görülüyor mu? (uygundur sesleri) Bugün müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmuştur. Müzakeresine başlıyoruz. (acilen olsun sesleri) Efendim aynı zamanda aciliyetle müzakere edilmesini teklif ediyorlar. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmuştur. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (27 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.22, s.9, 188

189 İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNU Madde1. Hükümet tarafından gösterilecek lüzum ve Büyük Millet Meclisinin salt çoğunluğu ile verilecek karar üzerine gerekli görülecek yerlerde istiklal mahkemeleri kurulur. Madde 2. Bu mahkemeler Büyük Millet Meclisi nin salt çoğunluğu ve gizli oyla kendi üyeleri arasından seçecekleri bir reis, iki üye ve bir savcıdan oluşur. Ancak mahkeme heyetinde bulunmayan üyelerin yerini almak üzere bir de yedek üye seçilir. Madde 3. İstiklal Mahkemelerinin vazifeleri aşağıdadır. A. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine girip de firar edenler, kasıtlı olarak veya ihmal neticesinde firarlara sebep olanlar ve firarilerin yakalanması ve sevkinde ihmal gösterenler ve firarileri saklayanlar ve yedirip içirenler ve kıyafet temin edenler hakkında idari ve askeri kanunlarda belirtilmiş olan cezaları ve suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu taktirde yalnız bu fıkradaki suçlara has olmak üzere uygun göreceği diğer çeşitli cezaları hükmetmek. B. 29 Nisan 1920 tarihli Vatana İhanet Kanunundaki suçlar. C. Devletin dış ve iç emniyetini ihlal edenler hakkında Ceza Kanununun birinci bölümünün birinci ve ikinci fasıllarında yazılı olan suçlar. D. Askeri ve siyasi casusluk, siyasi suikast ve asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçları. E. Seferberlikte nakil vasıtaları sağlama komisyonlarının görevi kötüye kullanma hakkında Askeri Ceza Kanununun 1.Maddesine karşılık gelen 2 Mart 1915 tarihli kanunda açık bir şekilde ifade edilmiş olan olan suçlar. Madde 4. Büyük Millet Meclisi lüzumlu gördüğü istiklal mahkemeleri için 3. Maddede yazılı vazifelerden bazılarını kaldırabilir. Madde 5. İstiklal mahkemelerinin idam dışındaki hükümleri kesin olup tatbik edilmesinden silahlı ve silahsız bütün devlet kuvvetleri sorumludur. İdam hükümleri Büyük Millet Meclisi nce tasdik edildikten sonra infaz edilir. Acil ve mühim hal ve zamanda idam hükümlerinin de Meclisçe tasdik edilmeksizin infazına Meclis kararıyla izin verilebilir. Madde 6. İstiklal Mahkemelerinin kararlarına bu mahkemelerin savcılarının yalnız vazife noktasında itiraz hakkı vardır. İtiraz süresi kararın verildiği günün nihayetinden itibaren üç gündür ve yapılan itirazla Büyük Millet Meclisince kesin olarak karara bağlanır. Madde 7. İstiklal mahkemeleri heyetleri her altı ayda bir seçilir ve bu sürenin nihayetinden evvel heyet tamamen veya kısmen Meclis kararıyla değiştirebileceği gibi kurulma sebeplerinin sona ermesiyle faaliyeti tatil olunur. Madde 8. İstiklal mahkemelerinde haberleşme işleri, tebliğ ve tebligat savcılara 189

190 aittir. Madde 9. İstiklal Mahkemelerinin emir ve kararlarını infaz etmeyenler veya infazında ihmali görülenler, savcıların isteği üzerine aynı mahkemeler tarafından muhakeme edilirler. Madde 10. İstiklal mahkemeleri, Askeri Ceza Kanununun yedinci kısmında ifade edilen hukuki emirlerden başka şahsi haklara müdahale edemezler. Madde 11. Her istiklal mahkemesi katip ve müstahdemin toplam maaşları yüz lirayı geçmeyecektir. Madde 12. Her istiklal mahkemesi, ayda bir defa Büyük Millet Meclisine baktıkları davaların hüküm hülasalarını ve faaliyet raporlarını göndereceklerdir. Madde 13. Firariler hakkında çıkarılan 11 Eylül 1920 tarihli Kanun, İstiklal Mahkemeleri Kanununun 1.Maddesine ek 26 Eylül 1920 tarihli kanun ve firariler hakkındaki 11 Eylül 1920 tarihli Kanunun 2.Maddesini değiştiren 28 Kasım 1920 tarihli Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Madde 14. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 15. Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından yürütülür. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurun, kanun tasarısının safhaları sizlerce bellidir. Uygun görürseniz maddelerin birer birer müzakeresine geçelim. Maddelere geçilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. SELAHATTİN BEY (Mersin): Hayır, hayır efendim kanunun tamamı hakkında söz söylenecek. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Madde, madde müzakeresi kabul olundu. SELAHATTİN BEY (Mersin): O halde buna oy verilemez. Meclisin yarısı bunun esasına muhaliftir. Binaenaleyh sözümüz vardır, söyleyeceğiz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, kanun tasarısının tamamı hakkında söz söyleyeceklerin isimlerini yazıyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Usul hakkında söyleyeceğim. Efendim bir kanun müzakeresinde hareketimiz her halde İç Tüzük olmalıdır. Mevcut bir kanunu gelişi güzel beş, on arkadaşın tahta üzerinden kopya etmesi ile ehemmiyetli bir müesseseyi değiştirmek pek doğru değildir. Binaenaleyh efendim, kaidelere riayet edilsin. Eğer İç Tüzüğe göre hareket edeceksek hiç olmazsa bunun üzerinden yirmi dört saat geçmesi lazımdır. İkinci nokta şayet maddelerin müzakeresine geçilmesi hususundaki karar bahis mevzu ise ona riayet olunsun. Onun için Yüce Heyete rica ediyorum harekâtımız İç Tüzüğe uygun olsun. Meclisin kararı bu kanunun 190

191 Cumartesi günü çıkarılması hususunda değildir, Cumartesine yetiştirilmesi hakkındadır. Cumartesi gününe yetiştiren arkadaşlara çok teşekkür. Bunun pazartesi günü müzakeresine veya yarın hususi olarak toplanıp müzakeresine ne mani vardır, efendim? ZİYA HURŞIT BEY (Lazistan): Başkumandanlık Kanununda böyle söyleyenlere gürültü yaptınız. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Ben onlara dahil değilim ve hiçbir zaman yapmam. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Öyle zaman oluyor ki İç Tüzük harfiyen tatbik edilmiyor. Binaenaleyh bence bir hadise vardır. Burada İç Tüzük bahis mevzu olamaz. Biliyorsunuz ki bu tasarı bundan birkaç gün evvel birçok münakaşaları icap ettiren müzakere neticesi Yüce Meclis tarafından İçişleri, Adalet, Milli Savunma komisyonlarından seçilen beşer kişiden bir Hususi Komisyona gönderilmiş ve o Komisyon iki, üç gün aralıksız çalışmış ve bu tasarıyı Yüce Meclise getirmiştir. Eğer Yüce Meclisiniz bu kanunu reddetmek taraftarı olsa idi bir Hususi Komisyon kurmazdı. Yüce Meclisinizce çoğunlukla bu kanunun maddelerine geçilmesine karar verildiği halde bundan vazgeçilmesi İç Tüzüğe muhalefettir. Bu itibarla bu doğru değildir. Her halde maddelere geçilmelidir. (doğru sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler rica ederim, geçen perşembe günü bu kanunun cumartesi gününe yetiştirilmesi için Meclis bir karar verdi. Kanun bugün müzakere olunacak, bunu tekrar oylarınıza arz ettik. Bu yirmi dört saat durmalı, kırk sekiz saat sonra gelmelidir gibi sözler de vardır. (hayır sesleri) Bununla beraber efendiler, maddelere geçilmesini oya koydum, kabul olundu. Fakat birtakım arkadaşların itirazı üzerine kanunun tamamı hakkında söz söylemek için söz alacak isimleri yazdık. Yani Yüce Meclis hangisini kabul edecekse tespit buyursunlar. (maddeleri müzakere edeceğiz sesleri) Bir daha oya koyuyorum, maddelere geçilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Birinci maddeyi okuyoruz. İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNU Madde1. Hükümet tarafından gösterilecek lüzum ve Büyük Millet Meclisinin salt çoğunluğu ile verilecek karar üzerine gerekli görülecek yerlerde istiklal mahkemeleri kurulur. ZİYA HURŞİT BEY (Lazistan): Efendim, Komisyon fazla bir gayret göstermiştir. Diyor ki salt çoğunluk ile vereceği bir karar üzerine. Büyük Millet Meclisi salt çoğunluk olmadan karar vermez ki. Binaenaleyh bu ifadeyi kaldırmak lazımdır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim, Ziya Hurşit Bey arkadaşımızın söylediği doğrudur. Fakat zaman zaman bu mesele Meclisi oldukça meşgul ettiği için Komisyon bunu açıkça yazmayı uygun gördü. 191

192 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim 1.Madde hakkında başka söz isteyen yoktur. Maddeyi aynen oya koyuyorum, kabul edenler ellerini kaldırsınlar. 1.Madde büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Madde 2. Bu mahkemeler Büyük Millet Meclisi nin salt çoğunluğu ve gizli oyla kendi üyeleri arasından seçecekleri bir reis, iki üye ve bir savcıdan oluşur. Ancak mahkeme heyetinde bulunmayan üyelerin yerini almak üzere bir de yedek üye seçilir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bir reis ve iki üye diye ayırmak doğru değildir. Mahkemeye seçilen arkadaşların kendi aralarından bir reis seçmeleri ahenk noktasında daha uygundur. (Hükümet tayin eder sesleri) Hatta bana kalırsa beş üye seçmeli. Bunlar kendi aralarından birini reis olarak ve birini de savcı olarak ayırmalıdır. Bunlardan birisi de yedek olarak kalmalıdır. Kimin daha iyi reislik vazifesini yapabileceğini gece ve gündüz beraber çalışan arkadaşlar uyuşabilirler. (ya uyuşulamazsa sesleri) Onun ihtimali yoktur efendim. Bu kadar zamandan beri istiklal mahkemeleri vardır, aralarında reislik ihtilâfı olmamıştır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Komisyon, reis ve savcıların Meclisçe ayrı ayrı seçilmelerini istiklal mahkemesinde bulunan arkadaşların gösterdiği lüzumu dikkate alarak teklif etmiştir. Çünkü reislik meselesinin kendi aralarında ihtilafa sebep olduğu, istiklal mahkemelerinde bulunan arkadaşlar tarafından söylenmiştir. Bilhassa savcı olacak arkadaşların hukukçu olması gerekir. Dünyadaki bütün mahkemelerde şimdiye kadar yalnız Rusya'daki Çeka mahkemeleri istisna olmak üzere savcılar bulunmuştur. Bu savcıların mahkemelerde bulunması mahkemeyle kanun arasındaki adalet ve intizamı temin içindir. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): Efendim, istiklal mahkemesine reis, üye ve savcı olabilmek için kanuni vasıflara haiz olmak lazım gelir. Büyük Millet Meclisi üyesi olmakla kimsenin her işi yapabilmek kudretine sahip diye dava etmek hakkı değildir. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Bu işi yapabileni göndeririz. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Devamla): Belki ben iyi seçemem. Onun için benim oyuma bırakmak doğru değildir. Bakınız alelade bir mahkemeye bile reis ve üye olabilmek için kanuni vasıflar arıyoruz. Halbuki bu mahkemeler fevkalade mahkemelerdir ve idam hükümleri verecektir. Onun için elbette büyük ihtisas sahibi kimseler aramak lazımdır. Meclisimizin içinde de ihtisas sahipleri bulunabilir. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Arkadaşlar, savcıların Meclisten olmasına taraftar değilim. Çünkü Meclis istiklal mahkemesi esasını kabul etmekle, şu alelade bildiğimiz normal zamanlara ait ve bildiğimiz ihtilal ve inkılap haricindeki hukuki esaslara ait mahkemelerin haricine çıkmıştır. Bununla asıl sosyal sebebi olan müdafaa maksadı ve temin etmek istemiş, binaenaleyh bu üyelikleri de bizlere 192

193 vermiştir. Bu iş için yalnız arkadaşlarımız içinden hukukçular aransa ve bu fikir galip gelseydi böyle bir mahkeme yapılmasına lüzum kalmazdı. Meclisin ve memleketin asıl maksadını temin etmek üzere geçici olarak yapılmış bir müessese huzurunda bulunuyoruz. Orada savcılık hakkını gerek umum ve gerekse hususi müdafaa edecek birine vermemek, müdafaa hakkı için iyi bir şey değildir. Meslekten insanlar ayrılmalı, yani bir askeri suçtan dolayı ise savcı orada bulunan bir subay olmalıdır. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Efendim, bundan evvelki istiklal mahkemelerinde üyeler içlerinden birini kendilerine reis seçerlerdi. Bu usul istiklal mahkemeleri üyeleri arasında daima dedikoduya sebep olmuştur. Mesela Refik Şevket Bey arkadaşımıza soruyorum, istiklal mahkemesinde bulunduğu zaman reis iken kendileri hakkında ne kadar dedikoduya şahit olmuşlardır? Tutanakları nasıl imzalarlardı? Haftada bir reis değişir, sen bu hafta aşağıyı imzalayacaksın, ben yukarısını imzalayacağım, çünkü aramızda bir fark yoktur, çünkü hepimiz mebusuz, gibi birçok dedikodular olmuştur. Kastamonu İstiklal Mahkemesinde bulunan bir arkadaş bunu söylemişti. Bu kadar ihtilaf ortaya çıkmışken yine eski kanunu muhafaza etmek doğru değildir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bu hususta dedikodu yoktu. Eşitlik vardı. MAZHAR MÜFİT BEY (Devamla): Beyefendi buyuruyorlar ki eşitlik için yaptık. Demek ki eski kanunda eşitlik yoktu, bu kanun eşitliği temin ediyor. (gülüşmeler) ÖMER LÜTFÜ BEY (Amasya): Refik Şevket Bey'in fikrine iştirak edemeyeceğim. Üyeler aynı dereceye haizdir, buna şüphe yoktur. Fakat zaten dünyada iki mahluk yoktur ki birbirine tamamen benzesin. Buna imkan yoktur, iki parmağın çizgileri bile birbirine benzemez. Ancak hepimiz seçilmekte eşitiz. Her halde içimizden bir reis seçilmesi mecburidir. Bundan dolayı mahkeme reisinin Meclisten seçilmesine taraftarım. Tevfik Rüştü Bey buyurdular ki o meslekten insanlar ayrılmalı, yani bir askeri suçtan dolayı ise savcı orada bulunan bir subay olsun diyorlar. O halde efendiler demirciliğe dair bir dava varsa savcıyı bir demirciden yapmak lazım gelir. Kendilerinin bu husustaki fikrini kabul edemem. MUSTAFA BEY (Giresun): Efendiler böyle fevkalade mahkemeler kurulması zaten Kanunu Esasi'nin hükümlerine göre yasaktır. Fakat ihtilal harbinde olduğumuz için bunu kabul ediyoruz. Buna peki diyelim. Fakat acaba bu mahkeme heyetinin bizzat Meclisten olmasının ne faydası vardır? Halkı ikna için, diğer mahkemelerden daha fazla itinalı olmak ve daha fazla hak ve adaleti gözetmek lazım gelir. Zira halkın gözleri bu istiklal mahkemelerindedir. Bu mahkemelere üye olarak Adalet Vekaleti Temyiz Mahkemesi üyeleri derecesinde hakimlerden seçmelidir. Rica ederim, bu mesele pek mühimdir, bunu Meclis üyelerine vermek katiyen doğru değildir. Hem ayıp değil ya gücenmeyelim, bu vazifeye giden mebuslar hiçbir vakit laubali hareketten feragat etmemiştir. Çünkü mevkii sağlamdır, muhakemeye alınmaktan korkmaz, mesuliyetten korkmaz, ne vakit oradan gelir, yine burada iki 193

194 yüz lira mevcuttur. Daha neden korksun? (gülüşmeler) Eğer Meclis haricinden yaparsak onlar korkarlar, daha adaletli hareket ederler. Kırmak, dökmek, bu gibi vazife Hükümete ait bir vazifedir. Meclis tasdik makamıdır. Ben bunu doğru bulmuyorum, hem Meclisten bir adam hiçbir zaman milleti temsil etmez, Meclisin tamamı temsil eder. Bu doğru değildir. Bu kanunun burasını düzeltirseniz bu mahkemelerden daha fazla istifade olunur, düzeltmezseniz işler çorbaya döner. SALİH EFENDİ: (Erzurum): Efendim muhterem, tecrübeli Mustafa Bey'in beyanatını tasdik için iki söz de ben söylemek istiyorum. Hiçbir hakim hiçbir vakit mesuliyetsiz olamaz. Eğer istiklal mahkemelerini Meclis dışından muktedir, hukuk bilen kimselerden kurursak hem Yüce Meclisten, hem vicdan mesuliyetinden ve hem memleketin kendilerini mesul edeceğinden korkarak işi daha iyi kavrar ve her halde daha iyi iş görürler. Binaenaleyh ben de teklif ediyorum bu mahkemelere hariçten üye kabul edelim, vesselam. SELAHATTİN BEY (Mersin): Efendim, Giresun Mebusu Mustafa Bey'in teklifine ben de tamamen katılıyorum. Yüce Meclis bu memleketteki yasama ve yürütme vazifelerine bilhassa yargı meselelerinde fazlaca bulaştırmamalıdır. Binaenaleyh bu memlekette en büyük mevkii olması lazım gelen Milli Meclis aleyhine sevk ve tahrik edebilecek her türlü icraattan sakınmalıdır. Bu gibi vazifeleri başkasına yaptırmalıdır. Kendisi hakim bir vaziyette kalmalıdır. Bu mesele, her şeyden evvel liyakat meselesidir. Cümlemiz itiraf ve tasdik ederiz ki bir mahkemede liyakat ne kadar yüksek olursa işler daha iyi olur. Binaenaleyh Meclisin en ehliyetli ve isabetli arkadaşlarını şuraya buraya dağıtması suretiyle ayırması, kendisinin yasama ve yürütme kuvvetlerini azaltır. Hulasa ben esas itibariyle fevkalade salahiyet ile mahkeme kurulmasına taraftarım, fakat Meclisten olmasına karşıyım. Meclis isterse savcı sıfatıyla kendisinden bir üye bulundurabilir. MUSTAFA BEY (Giresun): Ona da hiç lüzumu yok. SELAHATTİN BEY (Devamla): Olmasa da olabilir. Binaenaleyh mahkeme üyelerinin memlekette en yüksek hukukçulardan olması ve Meclisin doğrudan doğruya bu işe kendi elini sürmemesi daha doğru bir şeydir. Benim teklifim 3.Maddenin müzakeresine geçmek ve 2.Maddeyi Komisyona havale etmektir. HASİP BEY (Maraş): Selahattin Bey, bu kanun giderse eski kanun kalır mı? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim bu mesele Komisyonda dikkate alınarak müzakere edildi, fakat tasvip edilmedi. Sebebi istiklal mahkemelerine verilen salahiyet gayet geniştir. Belki Yüce Heyetiniz kendi üyelerinden olmayan birilerine bu salahiyeti vermekte biraz kıskanç olabilir. HASAN BEY (Trabzon): Bu kanunla vermiş olduğunuz salahiyet eski kanundaki salahiyetten daha azdır. Eski kanundaki salahiyeti verirseniz anlarım. Fakat bu kanunla istiklal mahkemesine verdiğiniz salahiyet, diğer mahkemelerin salahiyetinden daha dar ve daha azdır. 194

195 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendiler, Yüce Meclisinizin hedefini takip edecek ancak Yüce Meclisinizin üyeleri olabilir. Dışarıdan hukukçulardan kurulacak olan istiklal mahkemesi heyeti Yüce Meclisinizin takip ettiği siyaseti elbette sizler kadar idrak edemez. Aksini iddia etmek, doğru olamaz. Biz her gün Mecliste yapılan a!eni ve gizli müzakereleri dinliyoruz. Bunlardan dışarıdakilerin haberi var mıdır? Onlar korkacaklardır, sinirlerine hakim olamayacaklar ve iş yapamayacaklardır. İstiklal mahkemelerinin kuvvet ve kudretinin yüksek olması bu sebeptendir. Halk üzerindeki tesiri de buradadır. Binaenaleyh Komisyonun kanaati budur. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, arkadaşların hepsinin kanaati esasta aynıdır ve istiklal mahkemelerine lüzum vardır. Fakat istiklal mahkemeleri üyeleri Meclisten mi yoksa dışarıdan mı olsun? Ben de esas olarak bu gibi yargı vazifelerinin Meclis haricinde kalmasına taraftarım. SÜLEYMAN SUDİ BEY (Beyazıt): Öyle ise Hükümeti de dışarıdan seçelim. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Efendiler, Büyük Millet Meclisi bu milletin ilk ve son dayanağıdır. Büyük Millet Meclisinin ne gibi şartlar içinde açıldığı henüz unutulmamıştır. Mebus arkadaşların her şeye muktedir olması lazım gelmez. Büyük Millet Meclisi bir bütün olarak elbette büyük bir kıymete sahiptir. Fakat bilhassa yargı gibi her halde ihtisas ve ihtisastan başka birtakım şartlar isteyen mühim bir işe böyle kıymetli arkadaşlarımızı içimizden seçmek suretiyle Meclisi o arkadaşlardan mahrum etmek doğru değildir. Rastgele, iyice düşünmeden her hangi birini mahkemelere gönderirsek, Büyük Millet Meclisini temsil eden bu mahkemeler Büyük Millet Meclisini belki iyi bir mevkide bulundurmayabilir. Yok, böyle istemiyorsak istiklal mahkemeleri üyelerinin dışarıdan olması lazım gelir. Yalnız şunu ilave edeyim ki yalnız istiklal mahkemesine ait olan icraat değil, idareye ait bütün meseleler hakkında da aynı kanaatteyim. Efendiler biz büyük bir fırtına içinde çalkanan geminin içindeyiz. Bu gemiyi kurtarmak için maharet lazımdır, ihtisas lazımdır. Bu ihtisası dışarıda bulursak niye bu ihtisasından milleti faydalandırmayalım? Binaenaleyh ya dışarıdan seçelim veya içimizden yapılacak seçimde fevkalade dikkat edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendiler iki önerge var, 2.Maddenin müzakeresinin yeterliliği hakkında. Oya koyuyorum, kabul olunmazsa yine müzakereye devam olunur. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Efendiler, müzakerenin kafi olmadığına kanaat getirdim. Çünkü arkadaşlarımızdan bir kısmı teşkilat yapmak için bir mesele ortaya koydular. İhtimal ki onlar da haklı olabilirler. Bilmem ki biz yeniden bir adliye teşkilatı mı yapıyoruz, Yoksa fevkalade bir mahkeme mi yapıyoruz? (bravo sesleri) Yapmış olduğumuz fevkalade bir mahkemedir. Dünyanın her hangi bir memleketinde bu gibi mahkemeler adli olmaktan ziyade idaridir. Efendiler, rica ederim iyi düşünelim. Acaba dışarıdan tayin edeceğiniz her hangi biri bu işi nasıl yapacak? Memleketimizin öteden beri pek fena bir şeyi vardır. Taşradan seçeceğiniz adam- 195

196 lar tesir altında kalırlar ve iş yapamazlar. Arkadaşlarınız ise tesirsiz iş yaparlar. Fevkalade işlerde tesir altında kalmayacak adamları seçiniz. Dışarıdan her hangi bir kimseyi seçersek belki gayet namuslu bir adam olabilir, fakat ne çare ki bir memurdur. Zavallı bir kere Adalet Vekilinden korkar, Adalet Vekilinin ahbaplarından, akrabasından birisi hakkında bir mesele olursa korkar. Vekillerin her hangi birinin akrabasından veya tanıdığından birinin hakkında yapacağı muamelede titrer. Halbuki bunlar doğru değildir, yapacağımız iş mühimdir. Onun için uzun boylu düşünmeye lüzum yoktur. Komisyonun vermiş olduğu maddeyi aynen kabul edelim. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendiler, Memleketin tamamını alakadar eden bir mesele bahis mevzu olmuştur. Türkiye'nin Adliyesi hiç kimsenin nüfuzu altında değildir, rica ederim. Adliye Teşkilatı serbesttir, kanunları tatbik etmektedir. Fenalık yapan hakimi Hükümet azleder. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): O halde bunları mahkemeye verin. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliği hakkında üç önerge var. Müzakereyi kâfi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görülmüştür. Şimdi efendim, maddenin değiştirilmesi hakkında birtakım önergeler vardır. (Verilen üç değişiklik önergesinden ikisi reddedildi ve...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Amasya Mebusu Ömer Lütfü Bey'in önergesini okuyoruz. TBMM Başkanlığına 2.Maddenin son cümlesinin, "Ancak mahkeme heyeti içinde değişik sebeplerle bulunamayan üyelerin yerini almak üzere bir de yedek üye seçilir." şeklinde değiştirilmesini teklif ederim. 29 Temmuz 1922 Amasya Mebusu Ömer Lütfü MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Bunu biz de kabul ediyoruz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu önergeyi Komisyon da kabul ediyor. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Müsaade buyurun, değiştirildiği şekliyle maddeyi okutturuyorum. Madde 2. Bu mahkemeler Büyük Millet Meclisi nin salt çoğunluğu ve gizli oyla kendi üyeleri arasından seçecekleri bir reis, iki üye ve bir savcıdan oluşur. Ancak mahkeme heyeti içinde değişik sebeplerle bulunamayan üyelerin yerini almak üzere bir de yedek üye seçilir. 196

197 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Maddeyi bu şekliyle kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Büyük çoğunlukla kabul olunmuştur. 3.Maddeyi okuyoruz. Madde 3. İstiklal Mahkemelerinin vazifeleri aşağıdadır. A. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine girip de firar edenler, kasıtlı olarak veya ihmal neticesinde firarlara sebep olanlar ve firarilerin yakalanması ve sevkinde ihmal gösterenler ve firarileri saklayanlar ve yedirip içirenler ve kıyafet temin edenler hakkında idari ve askeri kanunlarda belirtilmiş olan cezaları ve suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu taktirde yalnız bu fıkradaki suçlara has olmak üzere uygun göreceği diğer çeşitli cezaları hükmetmek. B. 29 Nisan 1920 tarihli Vatana İhanet Kanunundaki suçlar. C. Devletin dış ve iç emniyetini ihlal edenler hakkındaki Mülki Ceza Kanununun birinci bölümünün birinci ve ikinci fasıllarında yazılı olan suçlar. D. Askeri ve siyasi casusluk, siyasi suikast ve asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçları. E. Seferberlikte nakil vasıtaları sağlama komisyonlarının görevi kötüye kullanma hakkında Askeri Ceza Kanununun 1.Maddesine karşılık gelen 2 Mart 1915 tarihli kanunda açık bir şekilde ifade edilmiş olan olan suçlar. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, bu asker firarilerinin mühim bir illeti vardır. Her asker bir kere kıtasından ayrıldı mı onu bulmanın imkanı olmaz. O dağlarda ve diğer yerlerde vaktini geçirir. Yakalandığı zaman da eski kıtasına gönderilmez. Çünkü bir kıta kumandanı asker miktarı çoğalsın diye bu gibi askerleri kendi kıtasına kabul eder. Yakalanan firari askerleri bilerek kendi kıtasında istihdam edenler diye bir şey teklif ediyorum. İstirham ederim Komisyon bu hususu dikkate alsın. Çünkü asker bir kıtadan firar etti mi şube onu yakalıyor, jandarma da istihdam ediyor veya sevk olunurken başka bir vazifeye gidiyor. Derken o askerin yaptığı vazifeden bir şey anlaşılmıyor. Bazen esir oluyor, hâlâ firar görünüyor. MUSTAFA BEY (Kozan): Bunun hakkında usul var. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Usul var ama, o usule riayet edilmediği için maddeye bunun da ilavesini istiyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Beyefendi bu madde pek uzundur. Müsaade ederseniz fıkra fıkra müzakere olunsun daha iyidir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim. Bu teklifi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Şimdi efendim A fıkrası hakkında söz isteyen var mı? HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendim A fıkrasında, suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu taktirde uygun görülecek kararları vermek ifadesi bana göre yan- 197

198 lıştır. Bütün mahkemelere takdir hakkı verilmişken siz istiklal mahkemesine böyle yapacaksınız demek, bunların cahil olduklarını düşünüp bunu yüzlerine vurmak gibi bir şey olur. Yani seçeceğiniz arkadaşlarınız hafifletici sebep görülmediği zaman yoktur diye kendileri ayrıca hüküm mü verecekler? Mahkeme kanunlara göre hüküm vereceği için zaten hafifletici veya ağırlaştırıcı sebepler tayin edilmiştir. Bunlar mevcut iken mahkemeye daha az ceza ver, daha yüksek ceza ver diye kanunda mevcut bir şeyi tekrar etmekte fayda yoktur. Bence o fıkrayı lüzumsuz görüyorum ve çıkartılmasını teklif ediyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): A fıkrasının son cümlesinde askerin firar sebeplerini tetkik ile gören ve anlayan hakimleri mutlaka ceza kanunlarındaki belli cezaları vermek azabından, mecburiyetinden kurtarmak için yani bazen bir askere mahallinde verilecek bir nasihatin cezayı kafi olacağı için böyle yazılmıştır. Komisyonun buradaki maksadı ceza vermemek salahiyetini de mahkemeye vermek istemesidir. Mutlaka mahkemenin ceza vermeye değil, affetmeye de salahiyeti olduğunu göstermek içindir. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Firar eden askerin ailesine taarruz edenlerle, asker ailesini kaldırıp dağlarda gezdirenler de istiklal mahkemesinde muhakeme edilmeli ve onlara da ceza verilmelidir. Bunu da teklif ediyorum. RIZA BEY (Kırşehir): Kardeşin firar etti, amcan firar etti, diye birtakım aileleri toplayıp dağlarda, bağlarda dolaştırıyorlar ki bu gayet çirkin bir şey oluyor. CEMİL BEY (Kütahya): A fıkrasının muhteviyatıyla asker firarileri ne kadar alakadar ise askerlik şubeleri de zannediyorum ki daha fazla alakadardır. Efendiler, bir asker cepheden veya cephe gerisinden firar edebilir. Lakin rüşvet alan bir askerlik şubesi reisi firar eden bir askeri orduya karşı saklayabiliyor. Bunlar sık sık görülen şeyler değil midir? Bunun hakkında bir önerge veriyorum. Binaenaleyh uygun görürseniz bu fıkraya ilaveyi kabul edersiniz. NUSRAT EFENDİ (Erzurum): Efendim, A fıkrasının ilk cümlesinde firar edenler deniliyor. Buraya firar edenlerden evvel "kasten" kelimesinin ilavesini teklif edeceğim. (kasıtsız firar olmaz sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim, Hakkı Hami Bey Komisyonun maksadını iyice anlayamamışlardır. Yani oradaki son fıkradaki kayıt askerin lehinedir. Hafifletici sebepleri göz önüne almadan asker firarilerini mahkum edecek olursak, bütün hapishaneleri asker firarileriyle doldurmuş olacağız. Refik Şevket Bey'in izah ettiği gibi nasihat kafi gelecek bir firari ise ona nasihat eder ve kıtasına gönderir. Bunlara üç dört değnek vurmak veya üç gün hapsetmek için o salahiyet verilmiştir. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Eğer buyurduğunuz gibi yalnız hafifletilmiş sebep takdirine göre ceza tayin ederler, derseniz doğru. Fakat ağırlaştırılmış sebep olduğu takdirde ne olacaktır? Binaenaleyh bu madde Komisyonun maksadını ifade etmiyor. 198

199 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, belki bu madde Komisyonun maksadını ifade etmez. Fakat verilecek değişiklik önergeleri ile icap eden eksiklik tamamlanabilir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Biz bu kanunu istiklal mahkemelerinin istediği gibi hükümler vermesine mani olmak için yapıyoruz. Rica ederim, Meclisin arzusuna muhalif olmak üzere tanzim edilmiş bir maddede bu kayıt olmazsa, ceza takdiri hakimin kendi takdirine kalmış olur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hayır, olmaz efendim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Aksi takdirde tehlikesi daha büyük olur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz efendim, istiklal mahkemesi böyle suç işleyenlere idari ve askeri ceza kanunlarındaki maddelere göre hüküm verecektir. Komisyonun maksadı budur. Bu sizi temin etmiyorsa bir önerge verirsiniz ve madde o yolda değiştirilebilir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Suiistimale meydan verilmemeli. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Suiistimale meydan vermemek için ona meydan vermeyecek kayıtlar teklif edersiniz, biz de kabul ederiz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliği hakkında önerge vardır. Daha birçok arkadaşlarımız da söz almıştır. Oya koyuyorum. (asker aileleri meselesi ne olacak sesleri) 3.Maddenin 1.fıkrasının müzakeresini kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Kafi görülmüştür. Efendim, şimdi 1.fıkrada bazı kelimelerin kaldırılmasına ve bazı kelimelerin ilavesine dair önergeler var. Lütfen iyi dinleyelim. Mesele mühimdir. Birer birer okunsun. (Verilen yedi değişiklik önergesinden dördü reddedildi ve...) TBMM Başkanlığına A Fıkrasındaki "cezaları" kelimesinden sonra "hüküm" kelimesini ve "diğer çeşitli" kelimesinden sonra "karar vermek" kelimelerinin ilavesini teklif eylerim. 29 Temmuz 1922 Saruhan Mebusu Refik Şevket MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Bunu Komisyon da kabul ediyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bu önergeyi Komisyon da kabul ediyor. Bu önergeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir efendim. 199

200 TBMM Başkanlığına 3.Maddenin A Fıkrasından "kasten veya ihmal neticesinde" ifadesinden "kasıt ve ihmal" kelimelerinin çıkartılmasını, "firara sebebiyet verenler" şeklinde yazılmasını teklif ederim. 29 Temmuz 1922 Kırşehir Mebusu Müfit VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu önergeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmuştur. TBMM Başkanlığına 3.Maddeye aşağıdaki fıkranın da ilavesini teklif eyleriz. "Asker ailesine taarruz edenler ve dağlarda gezdirenler." Kırşehir Mebusu Rıza Kırşehir Mebusu Müfit VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu önergeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmuştur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Müstakil bir fıkra olarak kabul edilsin. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Muhittin Baha Bey 3.Maddeye iki fıkranın daha ilavesini teklif ediyor. Münasip görürseniz bu maddenin fıkraları bittikten sonra bu fıkraları okuyalım, efendim. Efendim değişiklik hakkında kabul edilen önergelerle beraber maddeyi Komisyona veriyoruz. B fıkrası hakkında söz söyleyecek var mı? (hayır sesleri) Söz söyleyecek yok. Fıkrayı aynen kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Fıkra aynen kabul edilmiştir. C fıkrası hakkında konuşacak var mı? ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Hakkındaki deniliyor. Oradaki "ki" fazla olsa gerek. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Sururi Efendi "ki" yi kaldıralım diyor. Bunu kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kaldırılması kabul edilmiştir. REFİK ŞEVKET B. (Saruhan): Efendim, Mülki Ceza Kanunu diye bir kanun yoktur. Ceza Kanunu vardır. Binaenaleyh "mülki" kelimesini arkadaşlar münasip görürse bu kaldırılsın. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurun, Refik Şevket Bey şöyle teklif ediyor. Mülki Ceza Kanunu yoktur. Doğrudan doğruya ceza kanunu diyelim diyor. Bunu kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Fıkra şöyle oluyor. 200

201 C. Devletin dış ve iç emniyetini ihlal edenler hakkında Ceza Kanununun birinci bölümünün birinci ve ikinci fasıllarında yazılı olan suçlar. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Fıkra hakkında başka söz isteyen yok. Fıkrayı değiştirildiği şekilde kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. D fıkrasına geçiyoruz. (D ve E fıkraları hakkında kısa birer görüşme olur ve bu iki fıkra Komisyonun teklif ettiği gibi değiştirilmeden kabul edilir.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim buraya bir fıkra ilavesine dair İstanbul Mebusu Ali Rıza Bey'in önergesi var, okuyoruz. TBMM Başkanlığına 3.Maddenin E fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın ilâvesini teklif eylerim. "F. Ordunun maddi kuvvetini azaltan rüşvet ve vurgunculuğa ait suçlar." 201 İstanbul Mebusu Ali Rıza MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Benim önergem daha umumidir, onu da okuyun. TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemelerine ait kanunun 3.Maddesine aşağıdaki fıkraların ilavesini teklif ederim. "F. Vurgunculuk yapan, rüşvet alan bütün sivil ve asker memurlar ve hangi kesimden olursa olsun bunlara katılanlar ve yardımcı olanlar." "G. Memuriyet nüfusundan istifade ederek halka zulüm ve işkencede bulunan sivil ve asker memurları muhakeme etmek." Bursa Mebusu Muhittin Baha MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, tecrübelerime dayanarak malumat vereceğim. Rüşvet alan ve vurgunculukta bulunan bütün sivil ve askeri memurlar ile bunlara her ne suretle olursa olsun, iştirak ve yardım edenlerin istiklal mahkemesince muhakemeye alınmasını teklif ediyorum. Beyefendiler, istiklal mahkemelerinin halk nazarında birinci derecede yeri, haysiyet ve şerefte bulunmasını temin eden sebeplerden birisi budur. Halk, şimdiye kadar ceza görmemiş olan ve kendisini idare eden adamlara ceza verildiğini görünce memlekette adaletin tatbiki hakkındaki emniyetini kuvvetlendirir. Rüşvet alanlar, vurgunculuk yapanlar emin olun diğer mahkemelerde uzun seneler serbest kalmaktadırlar. (doğru sesleri) Konya'-

202 da ve diğer yerlerde dolaştığımız zaman birçok memurların bu suçlardan dolayı hapse atılmayarak serbest gezdiklerini gördüm. Bunların daha sonra tevkif edilmelerini müteakip memleket dahilinde öyle fevkalade bir memnuniyet görüldü ki bununla Meclis adalet tatbik ettiğinden dolayı iftihar edebilir. Antalya'da bulunduğum zaman bir mülkiye müfettişi bana geldi, -Bir seneden beri burada gümrükte yapılan suiistimalleri tetkik etmekteyim. On memuru açığa çıkardım, kırk bin lira rüşvet tespit ettim. Fakat bu memurlar tevkif edilmemişler ve bir seneden beri serbest gezmektedirler. İstiklal mahkemesi bunların işlerine el koysun....dedi. Binaenaleyh efendiler, bu izahattan sonra teklifimin kabul edilip edilmemesi oylarınıza aittir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): İkinci fıkraya lüzum yok. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Sonra efendim, ikinci fıkrayı arz ediyorum. Memuriyet nüfusundan istifade ederek halka zulüm ve işkencede bulunan memurların muhakeme edilmesi meselesinde, halkın da hakkı vardır. Halkın da, adaletin hızla tatbikini talep etmek hakkıdır. Binaenaleyh haksızlık eden memurları istiklal mahkemelerince muhakemeye almak lazım gelir. (kabul sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Bu çeşit suçlar istiklal mahkemelerine verildiği takdirde halk üzerinde iyi tesir bıraktığından dolayı bunun iyi olacağına inanmakla beraber, efendiler memlekette ya Adalet teşkilatının varlığını kabul edeceğiz veya inkar edeceğiz. Bunu kabul edersek alelade vurgun ve rüşvet gibi suçları istiklal mahkemelerine vermek doğru değildir. (gayet doğrudur sesleri) Müsaade buyurun beyefendiler, Ceza Kanununda bu suçlara dair hükümler bulunduktan sonra diğer mahkemelerin vazifesi nedir? Ben anlayamıyorum. (çok vazifeleri var sesleri) Fakat Adalet teşkilatı vazifelerini ifa etmiyorsa, edemiyorsa onun sebebini anlamalı ve o teşkilatı kaldırmalıyız. Yoksa diğer mahkemeler şu işi yapamıyor diyerek şunu alalım istiklal mahkemesine verelim demek, bir iş yapmak değildir. Siz, mahkemeler bağımsızdır, hakimler vazifelerinde hürdür dediğiniz halde ne yazık ki bir taraftan her hangi birinin bir yazısıyla bir savcının ve diğer taraftan her hangi birinin işaretiyle bir mahkeme reisini oradan buraya kadar fırlatırken istediğiniz kadar istiklal mahkemesi kurunuz, memlekete adalet getiremezsiniz. İstiklal mahkemesi korku demek değildir, adalet demektir. Efendiler, rüşvet ve vurgunculuk suçları için Ceza Kanununda maddeler vardır ve bu mahkemeler öteden beri bu davalara bakıyorlar ve bundan sonra da bakacaklardır. Şunu da rica ederim ki hissi hareket etmeyelim ve hakikatler üzerinde yürüyelim. Efendiler emin olunuz ki diğer mahkemelerdeki hakimler de bu memleketin evladı ve bizim kadar bu memleketi seven ve memleketin ihtiyacını ve mukadderatını bizzat anlayan kimselerdir. Yeter ki efendiler biz... NURİ BEY (Bolu): Mahkemeler jandarmalara bile söz geçiremiyorlar. 202

203 HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Efendim, mahkemeler jandarmaya bile söz geçiremiyorlarsa, rica ederim istiklal mahkemelerine verdiğiniz salahiyeti onlara da verseniz söz geçirirler. Bu fıkra ilave edildiği takdirde istiklal mahkemeleri vazifede halka fenalık edecek ve yapacaktır demiyorum. Fakat efendiler bu gibi vazifeleri de tamamen istiklal mahkemesine vermekle memlekette Adalet teşkilatının varlığını inkar ediyorsunuz. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Yanlış anlamışsınız. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): İstirham ederim Abdülkadir Kemali Bey, Adliyemize tecavüz etmeyiniz, memleketimizde bir Adliyemiz vardır, memleketimizde bir adalet vardır diyen sizsiniz. Böyle olduğu halde nasıl olur da teklif ettiğiniz bu fıkra ile Adliyenin varlığını inkar ediyorsunuz, rica ederim. Efendiler, Adliye ya vardır veya yoktur. Adliye yoksa, bütün kanunların tatbikine istiklal mahkemeleri vazifelidir diyelim ve Adliye teşkilatını kaldıralım. Yok Adliye teşkilatı varsa bu teklif doğru değildir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, devletin kanunlarını tatbik etmeyenler hakkında bir kontrol lazımdır. Alakalı memurlar bu kanunları ya kasten ifa etmiyorlar veya tatbikinde ihmal ediyorlar. Kendi ifadeleriyle arz edeceğim. Buyurdular ki bir müfettiş rüşvet alan ve hakkında tahkikat icra ettiği bir memurun serbest olarak dolaştığını bana söyledi. Şimdi kabahat rüşvet alan memurun ve müfettişin midir? Yoksa mahkemenin usulünde midir? Kabahat eğer mahkemenin usulünde ise her halde elimizde bir kanun vardır. Malumunuz böyle bir meseleden dolayı başta bir tahkikat yapılır yapılmaz, o tahkikat Devlet Şurasına kadar yükselir. Devlet Şurası muhakeme lüzumuna kararı verir vermez Adliyece tahkikat başlar ve sonra... SÜLEYMAN SUDİ BEY (Beyazıt): Bu kaç sene sürer? (kaç sene sonra sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Bu kaç sene sürer diye söyleyen mebuslara soruyorum, Süleyman Sudi Bey on iki senelik bir mebustur. Kanunun noksanı nerede ise onu niçin şimdiye kadar tamir etmediler ve noksanlar hakkında niçin teşebbüste bulunmadılar? Binaenaleyh tahkikat kaç sene sürerse sürsün, maksat haklıya hakkını vermek meselesidir. Sürati düşünüyorsunuz da yatacak adamı niye düşünmüyorsunuz? Belki kabahati yoktur veya haksız yere yatıyorsa. Efendiler, adalet böyledir. İlk tahkikat bir sene sürdü değil mi? Bir sene sonra da adli tahkikat başlar ve bu başlar başlamaz hemen adamı hapse tıkarlar. Eğer adliyemizin kudreti buna da kafi değilse o başka meseledir. Efendiler, suiistimal olmuyor değil. Kanunun bu gibi hikmetini bilmeden ve sebebini görmeden bir adam rüşvet aldığı halde serbest dolaşıyor diye bir anda söylemek doğru değildir. Evet, ceza muhakemeleri usulümüz böyledir ve onun da hikmeti şudur. Bunları bir anda yıkmak kudreti elimizde ise o vakit bunu istiklal mahkemeleri yapmaz, çünkü Devletin terazisi bozulur, sizin gördüğünüz vurgunlar sınırsız olur. Çünkü bir memlekette kanun hakim olmaz ve o memleket mahkemelerinin de tesiri kalmazsa, o devletin manası da kalmaz. Halbuki ben vaziyeti böyle görmüyorum. Herkes suçunun ce- 203

204 zasını görmektedir. Rüşvet alanlar da cezasını görüyor. Bunu görmek istemeyen arkadaşlarımız... NURİ BEY (Bolu): Yapılan kanunlar hep Fransız kanunlarından tercümedir ve bunlar memleketimize uymuyor, vesselam. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Nuri Bey'in mütalaası bu yoldadır, benim mütalaam da şudur. Kanunlardan hep şikayetçiyiz. Fakat Fransız kanunları tercüme edildikten ve bu devlet onu kabul ettikten sonra artık o Fransız kanunluğundan çıkmış ve bu devletin kanunu olmuştur. Eğer kabahat Adliye teşkilatımızda ise onu ıslah edelim. Öyle hafif bir histen dolayı bu yüzden umumi bir yol açarsak istiklal mahkemeleri de bu yolda batar, kaybolur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Efendim, ya istiklal mahkemelerine ihtiyaç vardır veya yoktur. Bunun ortasını aramak ve ortasının ortasında diğer bir şekil araştırmak beyhudedir. Eğer istiklal mahkemeleri lazımsa, bu mahkemelere fevkalade salahiyetler de verilmelidir. Fevkalade salahiyetler verilmeyecekse diğer mahkemeler vazifelerine devam etmelidir. Muhittin Baha Bey'in teklif ettiği fıkrayı arzu ederim ki hukukçu olan ve pek sevdiğim kardeşim Hakkı Hami Bey memnuniyetle kabul etsin. Bir kere adliyeciler bazı suçların Adliyeye verilmemesinden dolayı müteessirdirler. Adliyeler memlekette mala, ırza ve cana tecavüzleri kanun ile karşılayacak bir kuvvettir ve bunu temin etmek de bizim vazifemizdir, ihtilalın vazifesidir. Fakat maalesef bütün gürültülere ve gazetelerde yazı yazılmasına ve hususi görüşülmelere rağmen Vilayetler İdaresi Kanununun set çektiği adliye kapıları maalesef açık bulundurulamamıştır. Mesela bir posta ve telgraf memuru rüşvet alır fakat beyler, savcının doğrudan doğruya bu mesele hakkında tahkikat yapma salahiyeti yoktur. O tahkikatı evvela o memurun amiri kim ise o yapacak ve neticelendirecek. Dosya vilayetin idare meclisine gidecek ve orası muhakemeye lüzum kararı verdikten sonra o memurun muhakemesi yapılabilecek. Rica ederim efendiler, memlekette bütün milletin arzusuna karşı olan bu hali dün düzeltemedik, bugün de münakaşa ile vakit geçiriyoruz. Elimize bir kuvvet geçmiş, niçin bu kuvveti lazım gelenlere vermiyoruz? Memlekette o kadar fenalık o kadar rezalet oluyor ki çıkartılan bir kanun vatan endişesiyle değil, yalnız meslek endişesi yüzünden birçok cinayetlerin suçlularını bir polis, bir jandarma takip edemiyor. Her hangi bir memuru rüşvet ve irtikap suçundan dolayı takip imkanı mevcut olmuyor. Bu imkanı bize veren bir salahiyeti ortaya atarlarsa bunu niçin reddedelim? (doğru sesleri) Sonra memleketin düzeltilmesini arz ediyorum. Bu gayemi sekiz kere belki burada söyledim. Benim gayem böyle olduğu gibi hepinizin de gayesi budur. Bu memlekette mal, can ve ırz düşmanlarına niçin tecavüz ettin, diye soracak mahkemelerdir. İhtilalın gayesi de budur, efendiler. Fakat bugün bu imkan dahilinde midir? Bugün bunlar hakkında müzakere edildiğini memnuniyetle görüyorum. Efendiler, istiklal mahkemelerine verdiğimiz salahiyetleri tekemmül etmiş, öyle bir idare ile hakim olmuş değil, ilmen, ruhen ve ahlaken tekemmül etmiş bir halde 204

205 hakimlere bu salahiyetlerin verildiği günü gördüğümüz gün, ihtilalımızın neticesini, semeresini elde ettiğimizi anlayacağız. (doğru sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendiler Abdülkadir Kemali Bey arkadaşımızın şikayet ettiği meseleden müteessir olmayan kimse yoktur ve bunların düzelmesini hepimiz arzu ediyoruz. Fakat bu müzakere edilen kanun dikkate alınacak olursa istiklal mahkemelerinin diğer mahkemeler yerine geçecek teşkilat olmadığı anlaşılır. Bu, fevkalade vaziyet üzerine bazı mıntıkalarda yapılacak istiklal mahkemeleridir. Bütün mahkemeleri kaldıralım, her tarafa istiklal mahkemeleri gönderelim diye bir şey yoktur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Her taraf zulüm altındadır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurun efendim, bizim yaptığımız kanun bir defa geçici olan fevkalade mahkemelerdir. Binaenaleyh Muhittin Baha Bey arkadaşımızın teklifine samimiyetle iştirak ediyorum, fakat istiklal mahkemeleri her suça bakamazlar. Bunun yanında Adalet teşkilatımızda değişiklik düşünelim, memleketin her tarafına adaleti yayalım. Yoksa istiklal mahkemeleri geçici ve fevkalade mahkemelerdir. Her şeye bakarlarsa hiç iş göremezler. Bunun için bunun reddini teklif ederim. VASIF BEY (Sivas): Efendim, Abdülkadir Kemali Bey'in sözünü teyit ediyorum, fakat teklifine iştirak etmiyorum. Memlekette bu gibi suçlar için bir teşkilat vardır. Eğer o teşkilat kafi gelmiyorsa o ıslah edilmelidir. Biz Adliye teşkilatımızı bırakıp yerine başka mahkemeler teşkil edecek değiliz. Binaenaleyh bu kanun fevkalade hal için, yani bizim gayemizi ve vatanın selametini sarsacak ihtilallar, ihanetler için, bir de orduyu sarsacak firarlara karşı durabilmek için bir çaredir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim, İstiklal mahkemeleri 1.Maddede kabul ettiğimiz gibi Hükümetin göstereceği hakiki lüzum üzerine fevkalade vaziyet için bir veya iki yerde kurulacaktır veya ani olarak Büyük Millet Meclisinin meşruiyeti aleyhine çıkacak isyanların söndürülmesi için derhal göndereceği istiklal mahkemeleri olacaktır. O zaman onun yalnız vazifesi, o isyanı bastırmak olacaktır. Onun haricindeki suçlara bakmaya vakti olmayacaktır. Eğer bir memur suiistimal etmiş, rüşvet almış diye bunlara da bakacak olursak, söndürmek istediğimiz isyanın mıntıkası ve derecesi artar. Sonra bunların bir kısmını cennete, bir kısmını cehenneme atmak gibi olacaktır. Bir yerde istiklal mahkemesi olacak, bu mıntıkada mevcut istiklal mahkemesinin dahilinde bulunan memurları doğrudan doğruya istiklal mahkemesine vereceğiz. Halbuki istiklal mahkemesi olmayan yerlerde memurlar hakkında başka bir muamele tatbik edilmiş olacaktır. Halbuki Hükümetin vazifesi bütün memurlar hakkında eşit bir muamele yapmaktır. Abdülkadir Kemali Bey'in mütalaasına tamamen iştirak ederim. Memurların ayrı bir muhakeme usulüne lüzum yoktur. Onlar da ahali gibi işlemiş oldukları suça göre muhakeme olunmalılar. Eğer memurlardan şikayet ediyorsak haklarındaki muhakeme usulünü değiştirmeliyiz. İstiklal mahkemelerinin salahiyetlerini genişlettirecek olursak bu mah- 205

206 kemeler işin içinden çıkamayarak eski şeklini alır ve hepimizin şikayeti olacak bir hale gelir. Binaenaleyh Komisyon bu teklifi kabul etmiyor, efendim (müzakere kafi sesleri) MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, hakikaten hakimlerimiz muhterem ve namusludur. Ben memurların muhakemesinin diğer mahkemelere verilmemesini arz ederken ne onların namuslarından, ne de iktidarlarından şikayet ettim. Yalnız hırsızların gezmekte olduklarını ve mahkemelerimizin onlara adalet elini uzatamadıklarını söyledim. Öyle muhakeme usulleri vardır ki içinden kolay kolay çıkamazsınız ve bunun için beş altı ay uğraşırsınız. Binaenaleyh bugün memlekette adalet dağıtmak ve bunu süratle yapmak isterken halkı bir tarafta, memurları ise diğer tarafta bırakmak doğru olmaz. Bu memlekette ahali iki taraftadır. Memur gelecek şu adam şunu yapmıştır diyecek. Bunun üzerine o adam hakkında kanunu süratle tatbik edeceksiniz. Sonra yine o memlekette ceza gören daima hakkını müdafaa etmek istediğimiz halktan bir adam gelecek bu memur, bu vali, bu kumandan veya bu askerlik şubesi reisi bana fenalık etti, benden rüşvet aldı, beni kurtarın, diyecek. Buna karşı hayır, biz bu vazife ile gelmedik, git demek, derdini Marko Paşa'ya anlat demektir. Memleketin bir kumandanını muhakeme edecek hangi mahkeme var? ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar) Yüce harp divanı var. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hangi harp divanı? ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar) Konya'daki yüce harp divanı. 1 MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Hırsızlık eden, rüşvet alan adam her kim olursa olsun, istisnasız mahkemenin adaletine verilmeli. Yani Büyük Millet Meclisine ve millete hesap vermelidir. Her zaman Büyük Millet Meclisinin kudret ve kuvvetinden bahsediyoruz. Binaenaleyh, teklifimin kabul edilmesini memleket ve adalet adına rica ediyorum. (kabul, ret sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair bir önerge var. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görülmüştür. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Rüşvete vasıta olanlar hakkında da bir kayıt ilave edilse... (var sesleri) Yılında Konya İsyanı bastırıldıktan sonra kurulan Harp Divanının, gerek Konya mebusları hakkında ve gerekse isyana katılan suçluların yargılanmasında gösterdiği sert ve acımasız tutum Mecliste tartışmalara yol açmıştı. Bilhassa sıradan gerekçelerle birçok kişinin suçlanması, gerçek suçluların yanında, suçsuz kişilerinde tutuklanarak cezalandırılması gibi olaylar, verilen kararların adil olmadığı yolunda Meclis'te genel bir kanaat oluşturmuştu. 206

207 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Muhittin Baha Bey'in önergesini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir, efendim. Şimdi de Ali Rıza Bey'in önergesini oya koyuyorum. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Muhittin Baha Bey'in önergesi kabul edildikten sonra artık buna lüzum kalmadı. ALİ RIZA BEY (İstanbul): Benim teklifim hususidir. Muhittin Baha Bey'in teklifi ise daha umumi olduğundan teklifimden vazgeçiyorum. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): O halde efendim, 3.Maddenin A fıkrası kabul edilen değişiklik önergeleriyle birlikte Komisyona gönderilmişti. Bu fıkra değiştirilerek Komisyondan geldi. Muhittin Baha Bey'in kabul edilen önergesiyle 3.Maddeye iki fıkra daha ilave edildi. Bu haliyle 3.Maddeyi okutuyorum. Madde 3. İstiklal Mahkemelerinin vazifeleri aşağıdadır. A. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine girip de firar edenler ve firara sebep olanlar ve firari yakalanması ve sevkinde ihmal gösterenler ve firarileri saklayanlar ve yedirip içirenler ve kıyafet temin edenler hakkında Ceza Kanunu ile askeri kanunlarda belirtilmiş olan ceza ve suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu taktirde yalnız bu fıkradaki suçlara has olmak üzere uygun göreceği kararları vermek. B. 29 Nisan 1920 tarihli Vatana İhanet Kanunundaki suçlar. C. Devletin dış ve iç emniyetini ihlal edenler hakkında Ceza Kanununun birinci bölümünün birinci ve ikinci fasıllarında yazılı olan suçlar. D. Askeri ve siyasi casusluk, siyasi suikast ve asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçları. E. Seferberlikte nakil vasıtaları sağlama komisyonlarının görevi kötüye kullanma hakkında Askeri Ceza Kanununun 1.Maddesine karşılık gelen 2 Mart 1915 tarihli kanunda açık bir şekilde ifade edilmiş olan olan suçlar. F. Vurgunculuk yapan, rüşvet alan bütün sivil ve asker memurlar ve hangi kesimden olursa olsun bunlara katılanlar ve yardımcı olanlar. G. Memuriyet nüfusundan istifade ederek halka zulüm ve işkencede bulunan sivil ve asker memurları muhakeme etmek. 207

208 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim 3.Maddeyi değiştirildiği şekliyle kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Pazartesi günü aynı saatte toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 31 Temmuz 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Gündemin müzakeresine devam ediyoruz. İstiklal mahkemesinin hakkındaki kanunun müzakeresinin 4.Maddesinde kaldık. Madde 4. Büyük Millet Meclisi lüzumlu gördüğü istiklal mahkemeleri için 3. Maddede yazılı vazifelerden bazılarını kaldırabilir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, madde hakkında söz isteyen var mı? (hayır sesleri) Madde hakkında söz isteyen yok, maddeyi aynen oya koyuyorum. Maddeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Madde 5. İstiklal Mahkemelerinin idam dışındaki hükümleri kesin olup tatbik edilmesinden silahlı ve silahsız bütün devlet kuvvetleri sorumludur. İdam hükümleri Büyük Millet Meclisi nce tasdik edildikten sonra infaz edilir. Acil ve mühim hal ve zamanda idam hükümlerinin de Meclisçe tasdik edilmeksizin infazına Meclis kararıyla izin verilebilir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, istiklal mahkemelerinden beklediğimiz faydanın en mühimi, muamelelerin seri olmasıdır. Şimdi bu madde idam hükümlerinin tasdikini Meclise veriyor. Halbuki on beş seneye, yüz bir seneye, mahkum olan bir adam hüküm anından itibaren tevkif edilmiştir. Binaenaleyh bu adam hakkında yapılacak muamele hükmün icrasına tesir değildir. Bu kanunun hükümlerinden biri olmak üzere her ay istiklal mahkemeleri kararları bir liste ile Yüce Heyetinize takdim edecektir. Bu listeleri tetkik etmek için mutlaka bir komisyon lazımdır. Ben böyle bir komisyon kurulmasını teklif ediyorum. Bu komisyon istiklal mahkemelerinin verdiği hükümleri tetkik ve tasdik etsin ve kararları kati olsun. Artık Umumi Heyete gelmesine lüzum kalmasın. Esasen idam dışındaki hükümlere ait muamelelerin seri olmasında da esaslı bir fayda yoktur. Çünkü failleri zaten hapistedir. Fakat idam hükümlerinin muameleleri daha seri olsun diye Meclise gelmesi gerekiyor. Bunu teklif ediyorum. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim, bu madde çıkartılan isyanların bastırılması ve bir an evvel önünün alınması için yapılmış ve hakikaten ehemmiyeti olan bir maddedir. Hüseyin Avni Bey'in idam cezaları dışındaki cezaların tasdikinde acele etmeyelim fikrine iştirak edemeyeceğim. Çünkü böyle fevkalade bir mahkemenin kurulmasından maksat, isyanların bir an evvel söndürülmesi için bu mahkeme 1 TBMM Zabıt Ceridesi (29 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.22, s.34-64, 208

209 heyetlerinin süratle muamele görmesidir. Fakat orada diğer bir nokta görüyorum. O nokta da acele idam hükümlerinin tasdiki gerekiyorsa Meclisçe tasdik edilmeksizin infazına Meclis kararı ile izin verilecek. Acaba hangi idam hükmü acil, hangisi acil değildir? Burasını ne ile anlayacağız ve (Meclis karar verecek sesleri) İdam hükmü mahiyet itibariyle aynı iken bunun bir kısmını mahkemeye vermek ve bir kısmını da buraya almak hususunda Komisyonun gösterdiği tenakuz kadar bir tenakuz tasavvur edemem. Binaenaleyh mutlaka idam hükümleri Yüce Meclisin tasdikinden sonra icra edilmelidir. Çünkü on, on beş, belki yirmi gün içinde Yüce Meclisten tasdik için geçecek olan bir idam hükmünün sahibi o müddet içinde hapishanede bulunacağı için bir fenalık yapamaz. Belki de idam kararının kalmasıyla neticelenecek bir hükmün Meclisten tasdiki için on beş gün geçiyor, diyerek o adamı derhal idam etmek kadar adaletsizliği ben hiçbir vakit düşünemem. Yüce Heyetinizden istirham ediyorum ki idamlar mutlaka doğrudan doğruya Yüce Meclis tarafından tasdik edildikten sonra tatbik edilsin. HAKKI HAMI BEY (Sinop): Efendim, ben de Müfit Efendi Hazretlerinin fikirlerine iştirak ediyorum. Yalnız bir noktada tamamen iştirak edemiyorum. Malumunuz ihtilal başlamış olan bir mıntıkada bu ihtilal bastırılıncaya kadar yapılması lazım gelenler şiddete dairdir. İhtilalın parlamış olduğu bir noktada şiddet icra etmek ihtilala iştirak etmemiş olan birçoklarının ihtilala iştirakini mani olur. Böyle bir zamanda Meclis istisnai karar bir verebilir. Fakat ihtilal bastırıldıktan sonra artık bir sebep kalmamasından dolayı tabiidir ki bunlar hakkındaki hükümlerin Meclise gönderilmesi pek doğru ve adilce bir harekettir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Arkadaşlar, Komisyon eğer idam hakkının Meclisçe tasdik edildikten sonra kullanılacağına dair bir hüküm koymasaydı, istiklal mahkemelerinin hiçbir kıymeti olmayacaktı. İdam hakkının olması istiklal mahkemelerine bir dehşet vaziyeti veriyor. Binaenaleyh Komisyon güzel düşünmüş ve pek uygun bir madde tanzim etmiştir. Yalnız Mecliste uzun uzadıya müzakerelerle haftalarla devam edecekse, geçecek zamanlar dolayısıyla hükmün yapacağı tesir gayet az olur. Hüseyin Avni Bey'in teklifi gibi bir komisyonu teşkil etmekle istiklal mahkemelerinden gelecek evrakı diğer komisyonlara benzetmeyerek tetkik edeceklerini mi zannediyoruz? Ben diyorum ki hayır, mevcut komisyonlara ismen bir komisyon daha ilave etmiş olacağız. Birçok evrak sandıklar içinde mahzende birikecektir. Binaenaleyh Hüseyin Avni Bey'in fikrine iştirak etmiyorum. Maddenin aynen kabulünü ve ancak sürati temin için de arz ettiğim kaydın ilavesini rica ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, idare ile adaleti karıştırmayalım. Maksadımız halk üzerine adaleti tatbik etmektir. Teklif ettiğim şey bir komisyon değil, bir hakim heyetidir. Meclis içerisinden bir komisyon kurulacak, bugünkü Vatana İhanet Kanunu gereğince istiklal mahkemeleri tarafından verilen hükümler buraya gelmeyip orada tetkik edilecektir. Her gün burada vatana hıyanet diye istiklal mah- 209

210 kemeleri tarafından verilmiş olan hükümlerden yüzde altmışını kaldırdığımızı unutmayınız. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Yüzde altmış değil. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Burada defalarca hüküm değiştirilmiştir. Verilen birçok ceza hafifletilmiştir. Adalet Komisyonu istatistiğine bakarsınız. Efendiler, tasdik olunan hükümler yüzde kırktır. Yüzde kırk değil yüzde bir de olsa adaleti arayacağız, efendiler. Yüz bir sene bir adamı hapsediyorsunuz. Onun ailesini, çocuğunu çoluğunu sefalete düşüreceksiniz. Belki bunda bir hata olur. Bu hataları düzeltmekte ne zarar var? Bence bu meseleyi idare zihniyetiyle değil, adli zihniyetle düşünmek zorundayız. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): İstiklal mahkemelerinin teşkilinden maksat sürat ve şiddettir. (bir de adalet sesleri) Adalet diğerlerinde de vardır, adalette beraberdir. Yani fazla olarak sürat, şiddettir. İdam hükümlerinin Meclisçe tasdiki zaten uygun görülüyor. Fakat bunlardan bir kısmı istisna ediliyor. Bu istisnalar içinde de bir kısmının masum olmak ihtimali mademki var. Hükümleri infazında acele etmek zarureti varsa telgraf çekilir ve Meclis gece olsa bile derhal toplanarak bir karar verebilir. Adaleti muhafaza etmek için, idam hükümlerinden hiçbirini istisna etmemeli. Bütün idam hükümleri derhal tasdik edilmelidir. Sonra diğer cezalara gelince, bunlar idamdan daha fena cezalardır. İdamda adam bir defa ölür kurtulur, fakat müebbet hapiste eceli gelinceye kadar mahkumu azap içinde bırakacak, her türlü felaketlere maruz kalacaktır. Yani o mahkum her gün ölecektir. Birden ölmek ondan daha iyidir. Fakat bu gibi hükümler de Meclise gelsin sonra icra olunsun teklifi doğru değildir, diyorlar. Ya ne yapmalı? O mahkumlar hakkındaki hükmü tasdik etmek için beş on gün geçmiş bunda hiçbir mahzur yoktur. Hiç kimse de duymaz. Arkadaşlardan birisi dediler ki iş çoktur, filandır ve bunun altından çıkılmaz. E canım, iş çok diye adaletten vaz mı geçmeli? Rica ederim biz adaletle belki bir tesir yapabiliriz, yoksa şiddetle, süratle bir şey olmaz. Mamafih şiddetten bir şeyin ihlal edildiği de yok. O adam yine mahkumdur, istersen ayağına zincir de tak, onun için her halde öyle hükümler de Meclise gönderilmelidir. (müzakere kafi sesleri) EMİR PAŞA (Sivas): Bu tekliften siz ne anladınız? Ben daha bir şey anlayamadım. Bundan evvelki celselerde Hükümet Amasya'ya bir istiklal mahkemesi gönderilmesi lüzumunu teklif etmişti. Bu esnada istiklal mahkemelerinin devamı, diğer mahkemelerin lüzum ve lüzumsuzluğu ve ikisinin birlikte olup olmaması meselesi burada uzun uzadıya müzakere edildi. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Mütalaanız kanunun tamamına aittir, halbuki maddeler müzakere edilmektedir. EMİR PAŞA (Devamla): Bu maddeyi anlatabilmek için biraz etraflı söylemek icap ediyor. Yüce Heyetin, Hükümetin istiklal mahkemesi gönderileceği yerler için göstereceği lüzum üzerine cereyan edecek müzakere neticesinde bu maddenin müzakeresine lüzum olup olmadığı belli olacağından, esas kabul edildikten sonra 210

211 müzakere edilmek üzere yalnız bu maddenin müzakeresinin tehirini talep ediyorum. O vakit idam cezalarının buraya gelmesi, gelmemesi, diğer müebbet cezaların da icra edilip edilmemesi bahis mevzu olabilir. Çünkü bu gayet ehemmiyetli bir meseledir. İstiklal mahkemeleri fevkalade mahkemeler ise inceden inceye tahkikat değil, ani denecek surette hükmünü vermek ve icra etmekle vazifesini ifa etmiş olur ve öyle olmak lazımdır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Engizisyon mahkemesidir. EMİR PAŞA (Devamla): Onun için diyorum ki İstiklal mahkemelerinin kabul veya kabul edilmemesi kararından sonra bu madde müzakere edilmelidir. Ben bunu teklif ediyorum. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Reis Bey müsaade buyurur musunuz? Komisyon adına izahat vereyim. Belki o zaman söze lüzum kalmaz. Arkadaşlarım istiklal mahkemeleri kararlarının ikinci bir derecede tetkike tabi tutulmasını adalet bakımından lazım ve zaruri görüyorlar. Hiç şüphesiz ki böyle bir tetkik, adalet bakımından iyi olurdu. Fakat bu istiklal mahkemelerinin o vakit manası ne olur? Kanunun 1.Maddesinde kabul ettiğiniz gibi bu mahkemeleri Yüce Meclisiniz Hükümetin göstermiş olduğu lüzum üzerine kabul edilecek bir fevkaladelikten dolayı gönderecektir. Zannetmem ki Yüce Meclisiniz isabetle takdir edemeyeceği bir yere istiklal mahkemesi göndersin. Biz bu kanunu yapmakla her tarafa istiklal mahkemesi göndermeyi kabul etmiyoruz. Fevkalade haller içinde, mesela isyanlar, ihtilallar gibi fevkalade vaziyet olursa onları bastırmak için örfi idare ilan etmeyelim diye gönderecektir. Tabii o zaman bunların kararlarını ikinci derecede bir tetkike tabi tutarsak bu mahkemelerin diğer mahkemelerden farkı kalmaz. Diğer mahkemelerin sahip olduğu bütün salahiyet örfi idareye geçer. Örfi idarelerin de memlekette öteden beri uzun zamanlar devamı dolayısıyla askeri mahkemelerin bu işlerde ne dereceye kadar muvaffak olduğu hepimizce malumdur. Öyle haksızlıklara meydan vermemek üzere Meclis kendi içinden isabetle seçerek gönderdiği mahkemelerle bu işi temin ediyor ki istiklal mahkemelerine idam hükümlerinden başka salahiyet verilmesi zaruridir. Çünkü zaten İstiklal Mahkemeleri Kanununu bir takım şartlara bağlayarak yeniden yapmaktan maksat da Hüseyin Avni Bey arkadaşımızın da şiddetle talep ettiği adaleti temin içindir. Adaleti temin için bu şartlar ve kayıtlar konulmuştur. Maksat hem sürati, hem de adaleti temindir. Burada adaletsizlik yoktur. Müfit Efendi Hazretlerinin beyan ettikleri hususa Komisyon da iştirak eder. Zaman zaman meydana gelen yolsuzlukları telafi etmek üzere Yüce Meclis böyle bir yol açmıştır. Bu itibarla idam haricindeki istiklal mahkemeleri kararlarının Meclisçe tetkik olmasına Komisyon taraftar olamamıştır. Zira bu taktirde istiklal mahkemelerinin kıymeti kalmaz. Müfit Efendi Hazretlerinin ilk söylediklerinin Komisyonla bir ihtilafları yoktur. Fakat ikinci fıkra hakkında Komisyonun maksadını pek iyi anlayamamışlar diyeceğim. Tenakuzdan bahis buyurdular. Halbuki maddede tenakuz yoktur. Fevkalade haller içinde Meclis, istisna olarak onlara salahiyet verecektir. Yoksa daimi bir salahiyet verilmiş değildir. Mesela memleketin her 211

212 hangi bir tarafında Meclisin meşruiyeti aleyhine bir isyan çıkmış ve o isyanı derhal bastırmak için, oraya askeri bir hareket de başlamış ve bir de istiklal mahkemesi gönderilmiş. Orada istiklal mahkemesi işe başlamış, fakat isyanın bir an evvel bastırılması için ani icraata lüzum vardır. Mahkemelerin ani icraat yapabilmesi için de hükümlerin hemen infaz ve icrası lazımdır. Halbuki böyle zamanlarda mahkemenin bu husustaki hükümlerini buraya sevk etmesi ve burada tetkikten sonra gönderilip icrasına müsaade olunması pek uzun zaman alacaktır. Burada bu vesile ile Mustafa Taki Efendi Hazretlerine de cevap vermiş oluyorum. İdam hükümlerinin telgrafla bildirilmesi ile derhal tatbik edilmesi arasında bir fark yoktur. Böyle hükümlere ait dosyalar buraya gelmeden ve burada tetkik edilmeden telgrafla idam hükümlerini tasdik etmek manasızdır, doğru değildir. Telgrafla idam hükümleri tasdik edilemez ve bu kendilerinin istedikleri adalete uygun değildir. Bunun için ikinci fıkranın her halde istisnası mevcut bulunması lazımdır ve bunu takdir de Yüce Meclisinizin elindedir. Yani istediğiniz zamanlarda bu salahiyeti verirsiniz veya geri alırsınız. Müfit Efendi Hazretleri, fevkalade hadiseler olduğunda zaruret olup olmadığını söylerlerse daha isabetli mütalaada bulunmuş olurlar. Binaenaleyh bu kaydı maddeye koymakta hiçbir mahzur yoktur. Çünkü zarureti takdir edecek Meclistir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Bu zarureti izah buyurur musunuz? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu zarureti izah ettim. Dinlemiş olsaydınız anlardınız. Dinlememişsiniz. SALİH EFENDİ (Erzurum): İstiklâl mahkemeleri doğduğu günden bugüne kadar bahis mevzu olan bu zaruret nedir? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Zaruret şudur, Memleketin her hangi bir yerinde bir isyan çıkan yere karşı askeri harekât başlamış ve oraya bir de istiklal mahkemesi gönderilmiş. İstiklal mahkemesi hadiseye el koymuş ve hükümler veriyor. Oradaki isyanı bir an evvel yatıştırmak için de acilen infaza lüzum var. O zaman mahkeme bu zaruret ile beraber vaziyeti Yüce Meclisinize bildirir. Siz zaruret vardır diye takdir ederseniz o zaman mahkemeye hükümlerinizi derhal infaz ediniz diyeceksiniz ve böyle bir salahiyet vereceksiniz. Çünkü idam hükümlerinin böyle birtakım meseleler yüzünden geriye kalması doğru değildir. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, isyan başlayınca, istiklal mahkemelerinin gönderilmesi zamanına kadar ne muamele yapılacak? İkinci sorum, verilecek idam hükümlerinin telgrafla bildirilmesi daha faydalı değil mi? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendim, birinci sorunuz hakkında Komisyon bir şey müzakere etmiş değildir. İkinci noktaya gelince, Meclise telgrafla idam hükümlerinin bildirilmesi belki hadiseyi bir an evvel haberdar etmek noktasından iyi olabilir. Fakat telgrafla bildirilen bu gibi meseleler üzerinde Meclisin karar vermesi doğru değildir. 212

213 HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Komisyon şu hususu düşündü mü? İstiklal mahkemelerine birer savcı gönderilecek. Bu savcılar davalarda açıktan açığa salahiyet dışında bir hüküm verildiğine şahit olurlarsa ve feryat ederse ne olacak? Savcı zehirle ölecek mi, yoksa o feryadı dökeceği bir yer var mı? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Komisyon bunu da düşünmüştür. İstiklal mahkemelerinde böyle kanunsuzluklar ve kanunsuz meseleler gördükleri zaman bu yolsuzluğu denetleyerek Yüce Meclisinizi haberdar etmek için bu savcılar konmuştur. Savcıların müracaatı üzerine Yüce Meclisiniz böyle bir kanunsuzluğa ve yolsuzluğa karşı salahiyetini kullanarak lazım gelen cezayı vermekte tereddüt etmezsiniz. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim acaba, hükme itiraz edildikten sonra bir haksızlığı savcı Meclise bildirirse, Meclis o hükmü düzeltebilecek midir? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Arz edeyim, telafisi mümkün olmayan cezalar idam cezalarıdır. Onun için Komisyon bu cezaların tasdik hakkını Meclise vermiştir. Diğer cezaları düzeltmek Yüce Meclisin kudretindedir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): O halde savcılara salahiyet verin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Gerek yok efendim. Her şey maddeye yazılmaz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliğine dair iki önerge var. MUSTAFA KEMAL BEY (Ertuğrul): Efendim, bu madde çok mühimdir, öyle kafi deyip geçilemez. Bu madde idam cezası ile alakalı bir maddedir. Yani telafisi mümkün olmayan bir maddedir. Bu böyle kısa bir şekilde müzakere etmekle geçilecek madde değildir. İyice müzakere edilmelidir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğini oylarınıza arz edeceğim. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Müzakerenin yeterliliği büyük çoğunluk ile kabul edildi. Efendim değişiklik önergeleri vardır. (Verilen üç değişiklik önergesinden ikisi reddedildi ve...) TBMM Başkanlığına 5.Maddenin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim. "İdam hükümleri, Büyük Millet Meclisince diğer bütün meselelerden önce incelenip tasdik edildikten sonra infaz edilir." Çankırı Mebusu Tevfik DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu değişikliği kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. O halde maddeyi değiştirilmiş olarak tekrar okuyoruz. 213

214 Madde 5. İstiklal Mahkemelerinin idam dışındaki hükümleri kesin olup tatbik edilmesinden silahlı ve silahsız bütün devlet kuvvetleri sorumludur. İdam hükümleri, Büyük Millet Meclisince diğer bütün meselelerden önce incelenip tasdik edildikten sonra infaz edilir. Acil ve mühim hal ve zamanda idam hükümlerinin de Meclisçe tasdik edilmeksizin infazına Meclis kararıyla izin verilebilir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): 5.Maddeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Madde 6. İstiklal mahkemelerinin kararlarına bu mahkemelerin savcılarının yalnız vazife noktasında itiraz hakkı vardır. İtiraz süresi, kararın verildiği gününün nihayetinden itibaren üç gündür ve yapılan itirazlar Büyük Millet Meclisince kesin olarak karara bağlanır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Komisyon bu 6.Maddede savcı yalnız vazife noktasından itiraz hakkını kullanabilir, diyor. O sıfatla bu hususu kabul edecekler mi? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Komisyon diğer meseleler için itiraz hakkı vermemiştir. Sebebi ise birçok meselelerin Meclisi işgal etmesi endişesidir. Birçok evrakın gelmesi yüzünden Meclisin işgal edilmemesi dikkate alınarak yalnız buna karar verilmiştir. İstiklal mahkemeleri kanunen kendilerine verilen vazife ve salahiyetin haricine çıkacak olurlarsa, savcılar derhal Yüce Meclise haberdar etmek suretiyle o haksızlığın önüne geçeceklerdir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Efendim, bir istiklal mahkemesine ait olmayan meseleyi diğer istiklal mahkemesi bakmak isterse, bu da bir salahiyet meselesidir ve bunlara savcıların itiraz salahiyeti olmayacak ise savcı kelimesinin ifade ettiği mana yoktur. Savcıların itiraz hakkı olarak üç gün kaydı burada gösteriliyor ki o kayıt kafidir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): O halde yalnız vazife noktasından cümlesinin çıkması lazım gelir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Savcıların yalnız mahkemeler tarafından çıkacak kararlar için hakkı itirazları vardır ki... MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Meclis kabul ederse, Komisyon da kabul eder. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Bu hususta birçok ihtilaflar ve münasebetsizlikler ortaya çıkar. İstiklal mahkemeleri arasında itilaf olan bir davaya savcılar karışamayacaktır. 214

215 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Beyefendiler, bu mahkemelerde bulunacak savcılardan bahsediliyor. Eğer savcılara diğer mahkemelerdeki salahiyeti bu istiklal mahkemelerinde de verecek olursak istiklal mahkemesinin kurulmasında bir mana yoktur. Çünkü, istiklal mahkemeleri adalet temin etmekle beraber ayrıca şiddet ve sürat için de lüzumludur. Bu sebeple rica ediyorum ki müzakere ettiğimiz kanunun fevkalade mahkemelere ait bir kanun olduğunu göz önünde tutalım ve ona göre müzakere edelim. Binaenaleyh savcıların bu mahkemelerde de bulunması tekamüle doğru atılmış bir adımdır. Zira evvelce hiç mevcut değildi. İşte buradaki savcının vazifesi bugün kabul buyuracağınız kanunun haricinde hiçbir meseleye baktırmamak için hakim heyetini denetlemektir, başka bir şey değildir. Binaenaleyh eğer buna alelade mahkemelerde bulunan savcıların salahiyetini verecek olursak istiklal mahkemelerini kaldırır ve diğer mahkemelere bu vazifeyi verir ve çıkar gideriz. (bravo sesleri) HÜSEYİN AVNI BEY (Erzurum): Efendiler, istiklal mahkemesi deyince onu memleketin içinde bir cellat mı yapmak istiyoruz? Rica ederim, efendiler, bir mahkeme teşkil ediyoruz ve biz bir devletiz. Biz adalet dağıtmak için mahkeme teşkil ediyoruz, yoksa Engizisyon zulmü işlemek için heyetler göndermeyeceğiz. O üç kişi her zaman hata edebilir, hem de onların hataları hazmedilip yutulmaz. Eğer öyle olacaksa buna kanun demeyin ve müzakere etmeyiniz. Savcı, devletin kanunlarına ve bu milletin hissiyatına hürmet ederek hareket edecek olan heyetin başında kontrolördür. Bütün devletin kudreti savcının beyninde toplanır. Bu devletin vatandaşı olmak için bu memleketin toprağına ayak basan her hangi bir adam bu memlekette asayiş var mı, adalet var mı, ben haksızlık yaparsam şikayette bulunabilecek adalet adına savcılar var mı, demez mi efendiler? Hangi kuvvet vardır ki savcıların haklarını tahdit etsin? Efendiler, mahkemeyi teşkilden maksadımız hayatımızı, istiklalimizi muhafaza etmek içindir. Efendiler, millet seni niçin seçiyor ve sana tabi oluyor? O bize hayatının muhafazası için tabi oluyor. Onun haklarına hürmet etmezsek manevi şahsiyetimize de hiçbir yerde hürmet göremeyiz. Savcıların haber alacakları her türlü haksızlıklar için itiraz kapıları açıktır. Onlar için itiraz kapılarının kapanması imkanı yoktur. İstiklal mahkemeleri şiddet gösterecek Engizisyon mahkemesi değildir. Biz bu mahkemeleri işlerin seri ve daha emniyetle neticelendirilmesi için teşkil ediyoruz. Binaenaleyh savcılar itiraz mercii olan Büyük Millet Meclisine karşı mahkeme şu noktadan adaleti tatbik edememiştir, şu kanunun ruhuna uygun şekilde hüküm vermediler ve benim iddiam şu oldu, diye bize haber vermesinler mi? Yoksa istiklal mahkemelerinin kusursuz olduğunu mu kabul ediyorsunuz? ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Şikayet etsin. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Tabii şikayet de eder, itiraz da eder. Çünkü o da arkadaşımızdır. Herkesin bir kanaati vardır. Ben kanaatlere hürmet ederim. Fakat üzerime aldığım milletin haklarını da muhafaza ederim. Bunun aksine başka düşünceler de olabilir. İşi seri yapacağım, haksız yapacağım, şiddet yapacağım diye 215

216 fikirler olabilir. Fakat böyle istiklalin manası olmaz ve böyle istiklal devam edemez, çabuk söner. Biz işlerimizi adaletle, nezaketle yapacağız. Şimdiye kadar istiklal mahkemelerimiz yokken altı yüz seneden beri kendi memleketlerini terk ederek aramıza girmiş olan milletleri unutmayınız. Bu ancak adaletimiz sayesindedir, yoksa cebir ve şiddetle değildir. Efendiler, milletler de bundan böyle gelişi güzel idare edilemez. Savcılar kanun dairesinde milletin hürriyetini, hayat hakkını muhafaza edecektir. Kendisine emniyet olunabilmek için kanunlarımızın muhafazasına memur olan savcılara şikayet hakkı verilmelidir. Onlar gördüklerini söylemelidirler. Sonra bunun manasına hükümet demezler. İyi düşünmüyorsunuz, efendiler? MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Efendim, savcılar birçok haklara sahiptirler. Savcılara verilecek vazife asıl hukuk noktasından düşünülürse istiklal mahkemesinde davaları görülecek şahıslardan kendi haklarını müdafaaya muktedir olmayanların mevcudiyetini tasavvur buyurunuz. Kendi haklarını müdafaaya muktedir olmayanlar için bir avukat tayin etmeleri kabul edilmediği cihetle savcı gerek davalının ve gerekse halkın ve Hükümetin haklarını muhafaza edecek kimsedir. O hale savcılar böyle bir sıfata sahip olunca biz ona senin vazifen yalnız şu meseledir diyeceksek ve başka bir işe karışmayacaksa o vakit savcının istişari bir mahiyetten başka hakları yok demektir. (müzakere kafi sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Efendim değişiklik önergeleri vardır,okutuyorum ve oya arz ediyorum. (Verilen dört değişiklik önergesinden üçü reddedildi ve...) TBMM Başkanlığına Savcıların yalnız vazife noktasına dair itiraz haklarının kayıt altına alınması savcılık teşkilatına fayda temin etmeyeceğinden, bu maddede yazılı olan "yalnız vazife noktasında" ifadesinin kaldırılmasını teklif eylerim. Muş Mebusu Abdülgani DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Abdülgani Bey'in önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim 6.Madde şu şekilde oluyor. Madde 6. İstiklal mahkemelerinin kararlarına bu mahkemelerin savcılarının itiraz hakkı vardır. İtiraz süresi, kararın verildiği gününün nihayetinden itibaren üç gündür ve yapılan itirazlar Büyük Millet Meclisince kesin olarak karara bağlanır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Maddeyi oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. 216

217 (7.Madde okundu. Söz alan olmadı. Değişiklik önergesi verilmedi ve madde Komisyondan geldiği şekliyle aynen kabul edildi.) MADDE 8. İstiklal mahkemelerinde haberleşme işleri, tebliğ ve tebligat savcılara aittir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, savcıların buradaki vazifeleri kısa yazılmıştır. Savcılar suç işleyenleri duyduklarında dava açarlar, sonra istiklal mahkemesi tarafından verilen cezaları infaz ederler. Vazifeleri yalnızca tebliğ değildir. Bunların da ilavesi lazımdır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Bu madde 5.Maddeye göre yazılmıştır. Yalnız vazife noktasına göredir. Binaenaleyh o madde değiştirildikten sonra Hüseyin Avni Bey'in kanaati gayet doğrudur. Komisyon bunu kabul ediyor. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Başka söz isteyen var mı? Yalnız Hüseyin Avni Bey'in bir önergesi var. Onu okuyacağız. TBMM Başkanlığına 8.Maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif ederim. "Madde 8. Savcılar, bu kanun hükümleriyle alakalı haber alacakları suçlar hakkında kanuni tahkikat yaparlar. Savcıların talebi ile mahkemece tevkif yazısı çıkartılmadıkça tevkif yapılamaz. İstiklal mahkemelerinin haberleşme işleri, tebliğ ve tebligat savcılara aittir. İstiklal mahkemelerinin kararlarının ve emirlerinin infazı hususunda silahlı ve silahsız kuvvetlere emir vermeye savcılar salahiyetlidirler." Kırşehir Mebusu Müfit Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Erzurum Mebusu Hüseyin Avni REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, bu teferruatlı bir önergedir. Bunun içinde bazı noktalar vardır. Onun için Komisyon toplansın, bunun üzerinde biraz işlesin. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, bu önergeyi dikkate alanlar lütfen ellerini kaldırsın. Dikkate alınmıştır. Şimdi Komisyona verelim de değiştirilsin. (9. ve 10. maddeler okundu. Milletvekilleri maddeler hakkında kısa kısa konuşmalar yaptılar. Değişiklik önergesi verilmedi ve her iki madde de Komisyondan geldiği şekliyle aynen kabul edildi.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, 11.Madde olmak üzere iki teklif var. İkisini de okutturacağım. Bunlardan hangisini kabul ederseniz onu kanuna koyacağız. 217

218 TBMM Başkanlığına 11.Madde olmak üzere aşağıdaki maddenin kabulünü Komisyon adına arz ve teklif ederim. "Madde 11. İstiklal Mahkemeleri ile diğer mahkemeler arasında meydana gelebilecek ihtilafların çözüm mercii, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Adalet Komisyonudur ve diğer işlerden evvel hallolunur." Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi 11.Madde olarak bir bu var. Eğer bu kabul edilirse diğer teklifin başka madde olması lazım gelir. Efendim, bu okunan maddenin müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İstiklal mahkemeleri ile savcılar arasında ihtilaf olan meselenin Yüce Heyete arz edilip halledilmesi lazımdır. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): İhtilaf iki mahkeme arasında olursa? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Savcı zaten gönderecek. Yine aynıdır efendim. RİFAT BEY (Kayseri): İhtilaf meselesi nereden çıktı? İstiklal mahkemeleri ile diğer mahkemeler arasında ihtilaf ne demektir? İstiklal mahkemesi kendisine ait olan vazifeyi görür. İhtilaf merciine ne lüzum vardır? Sonra haysiyeti kalmaz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim başka söz isteyen yok. Binaenaleyh bunu 11.Madde olmak üzere oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Şimdi bundan sonra bir şey daha var. Hüseyin Avni Beyin önergesi var, okunacak ve kabul edilirse 12.Madde olacak. TBMM Başkanlığına İstiklal mahkemelerinin, avukatları kabul etmediklerini haber aldım. Böyle tabii bir haktan kimseyi mahrum etmeye kudretimiz olmaması sebebiyle aşağıdaki maddenin 12.Madde olmak üzere ilavesini teklif ederim. "Madde 12. İstiklal mahkemeleri diğer mahkemeler gibi avukat kabul ederler." 218 Erzurum Mebusu Hüseyin Avni MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Reis Bey bu mesele Komisyonda müzakere edildi ve kabul edilmedi. Eğer istiklal mahkemelerine avukat kabul edecek olursak istiklal mahkemelerine lüzum yok. Tabii maznunun da müdafaa hakkını kabul etmek lazım gelecektir. NUSRAT EFENDİ (Erzurum): Neden, söz söyletmeden mi asacaksınız?

219 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Söz söyletmeden değil. Savcılar milletin adına da hareket edecek tarafsız memurlardır. (gürültüler) Bu itibarla Komisyon avukat kabul etmemiştir. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): Komisyon izahat versin, istiklal mahkemelerinde gıyabi verilmiş hükümler vardır. Bu gibi dosyalar nereye devredilecek ve ne şekilde olacaktır? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Sözünüz bu maddeye dair değildir, Durak Bey. MUSTAFA DURAK BEY (Erzurum): O maddeye ait olduğu zaman soru soracaktım, söz vermediniz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, mahkemelerde şüphelilerin müdafaa hakkına hiç kimse mani olamaz. Müdafaanın kutsiyetini tasdik eden her fert bunu tereddütsüz kabul eder. Efendiler olabilir ya ben müdafaadan acizim, o zaman vekil tayin ettiririm. Savcı kanunun vekilidir, kamunun vekilidir. Yoksa ferdin vekili değildir. İstiklal mahkemeleri maalesef avukatları kabul etmemişlerdi. Eğer maksat medeni haklardan vazgeçmek ise o başka. Yoksa bu hakkı kendilerinden mahrum bırakmak Büyük Millet Meclisinin kudreti haricindedir. REFİK ŞEVET BEY (Saruhan): Tabii haklar kabul edince böyle bir teklife lüzum yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Ben zaten böyle bir maddenin konmasını Hükümet için ayıp telakki ederim, fakat beni sevk eden sebep Yüce Heyetiniz adına adalet icra eden ve hükmeden istiklal mahkemelerinin milleti bu haktan mahrum etmesidir. Bunu eğer reddeder de tahliye hakkının muhafazasını ilan buyurursanız ben önergemi geri alırım. Benim önergemin geri alınması Büyük Millet Meclisinin şerefini yükseltir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Komisyon kabul ediyor mu? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Komisyon fikrini söyledi. ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Efendim Komisyonda bu mesele bahis mevzu oldu. Her maznunun avukat bulundurması, vazgeçilemeyecek bir hakkıdır, demiştim. İstiklal mahkemeleri hakkında evvelce yapılan kanunda maznunlar vekil tutamaz diye bir kanuni kayıt olmadığı için ve bu tabii hakkı kaldırmaya imkan bulunmadığından bu hak vardır. Onun için Komisyon Raportörü Şükrü Beyefendi pek fazla sıkıştırıldığından dolayı böyle bir mütalaada bulunmuş olsa gerektir. Kanuna böyle bir madde koymak hakikaten pek abes olur. İstiklal mahkemeleri şimdiye kadar avukat kabul etmemişlerse büyük bir kanuni hata yapmışlardır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim, şahsi kanaatim Sururi Bey'in kanaatiyle birleşir. Komisyonda Sururi Bey aynı mütalaada bulundular. Canik Mebusu Emin Bey buna şiddetle itiraz ettiler. Eğer istiklal mahkemelerine avukat kabul edecek olursanız bu mahkemeleri zora düşürürsünüz, iş göremezler, birta- 219

220 kım dolandırıcı dava vekillerinin elinde oyuncak yapacaksınız, dediler. Ben şahsi kanaatimi değil, Komisyon çoğunluğunun kararını müdafaa ediyorum. Yüce Heyetinizin sıkıştırmasıyla aklımda herhangi bir karışıklık olmamıştır. (gülüşmeler) Binaenaleyh ben söylediğimi bilirim, düşündüğümü bilirim. Ali Sururi Bey sözlerini geri alsınlar. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Müsaade buyurun, yanlış anlaşılmıştır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, sonra izah edersiniz. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Müsaade buyurun efendim, Şükrü Bey'e kinaye için söz söylemedim. Rica ederim, Komisyonda öyle bir karar yoktur, dedim. MUSTAFA TAKİ EFENDİ (Sivas): İstiklal mahkemelerince avukat kabulü bir tabii haktır, bir meşru haktır. Müdafaa maznunun bir tabii hakkıdır ve kullanacaktır. HASAN BEY (Trabzon): Rica ederim, Yüce Heyet bunun tabii bir hak olduğunda müttefiktir. Binaenaleyh Komisyon ister muvafık, isterse muhalif olsun, bu ehemmiyetli değildir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliği hakkında... MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Reis Bey, Hasan Bey'e nasıl söz verdiniz? OSMAN BEY (Kayseri): Vermedi, vermeden söyledi. (gürültüler) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Müzakerenin yeterliliği aleyhinde söz isterim. Efendim, bu vekil avukat meselesi hakikaten mühim bir şeydir. Müzakerenin yeterliliğine birdenbire karar vermemek lazımdır. Başımdan geçmiş bir vakayı arz edeyim. Üç kişi yol üzerinde giderken, Pozantı'ya giderken on bir asker firarisine rast geldik, bunlar yakalandı. Şimdi bunlara Pozantı gibi bir yerde avukat mı araştıracağız? (bulursunuz sesleri) Rica ederim, mahkeme isterse bulundurabilir. Mademki avukat bulundurabilmek şeyini kabul ediyorsunuz. Bunu bir madde ile tespite lüzum yoktur. Bu hakkı kimse inkar edemez. Tutanağa geçmesi kafidir. Bunun bir madde halinde olması gayet fenadır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliği aleyhinde söylemediniz. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): İşte bunları müzakerenin yeterliliği aleyhinde söyledim. (gülüşmeler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliğini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kafi görülmüştür. Efendim önergeyi oya koyacağım. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Yüce Heyet bu tabii hakkı tasdik ediyorsa ben bu önergemi geri alıyorum. (tasdik ediyor sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim Hüseyin Avni Bey, Yüce Meclis eğer istiklal mahkemelerinde avukat bulundurmayı tabii bir hak olarak kabul ediyorsa 220

221 önergemi geri alıyorum, diyor. (tabii sesleri) Yüce Meclis bunu tabii hak olarak kabul ediyorsa lütfen ellerini kaldırsın. O halde önerge geri alınmıştır. Ayrıca maddeye lüzum kalmamıştır. 8.Madde Komisyondan gelmiştir. Madde 8. Savcılar, bu kanun hükümleriyle alakalı haber alacakları suçlar hakkında kanuni tahkikat yaparlar. Tevkif ve tahliye kararlarında savcıların mütalaası alınmadıkça tevkif ve tahliye yapılamaz. İstiklal mahkemelerinin haberleşme işleri, tebliğ ve tebligat savcılara aittir. İstiklal mahkemelerinin kararlarının infazı hususunda silahlı ve silahsız kuvvetlere emir vermeye savcılar salahiyetlidirler. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim Komisyon tarafından değiştirilmiş bu madde hakkında söz isteyen var mı? (hayır sesleri) Değiştirilen 8.Maddeyi aynen oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Eski 11.Madde kanuna bir madde ilavesinden sonra on 12.Madde oldu. Onu okuyacağız. Madde 12. Her istiklal mahkemesi katip ve müstahdeminin toplam maaşları yüz lirayı geçmeyecektir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, öyle memur istihdamına bir meselenin bu kanuna girmesi doğru değildir. Bu maddenin çıkarılmasını teklif ediyorum. Esas tahsisat yüz lirayı geçmeyecektir, ne demektir bu? ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Tahsisat meselesi hariç. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Bizim eski usul ne ise o suretle hareket edelim. Zannediyorum ki böyle memur istihdamına dair fazla madde ilavesine lüzum yoktur. Bu maddenin çıkarılmasını teklif ediyorum. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim bu eski kanunda da olduğu için buraya koyduk. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Ben Hüseyin Avni Bey in sözlerine katılmıyorum. Bu maddeye lüzum var ve şiddetle lüzum var. Evvelce istiklal mahkemelerinde istihdam edilen katiplere maaş olmak üzere yüz lira veriliyordu. Şimdi bir de savcılık teşkilatı vardır. İstiklal mahkemelerine iyi katipler temin etmek istiyorsak evvelce mahkemeler için verilen paralardan böyle savcılık katiplerine de vermek suretiyle cüzi bir miktara indirmek muvafık değildir. Savcılık teşkilatını kabul ettiniz, tabiidir ki onun katiplerini de kabul edeceksiniz. Çünkü ilk evrak savcılığa geliyor, savcı bunu mahkemeye sevk ediyor. Lazım gelen emirleri kendisi yazacak değildir, onun da katipleri olacaktır. Şu halde hiç olmazsa otuz, kırk lira daha zam zaruridir, efendim. CEMİL BEY (Kütahya): Bundan iki sene evvel istiklal mahkemeleri teşkil edildiği zaman arkadaşlardan birisinin bu kürsüde mahkemelerin masrafı ayda yüz lirayı geçmeyecek diye Meclise teminat vermesini Meclis yeterli bularak istiklal mahke- 221

222 melerinin teşkilinde öyle müsait bir vaziyet almıştır. Fakat daha sonra karar mercii Meclis olduğu halde, Meclisin haberi olmadan Başkanlık Divanı istiklal mahkemeleri üyelerine üçer buçuk lira ikamet yevmiyesi tahsis etmiş olduğu için Mecliste istiklal mahkemesi üyeliğinin kıymeti arttı, herkes bu yevmiyeyi heves ederek mahkeme üyeliği hevesinde bulundu. (kanunidir, öyle şey yok sesleri, gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Cemil Bey beni dinleyiniz. Burada bahis mevzuu olan üye tahsisatı değildir. CEMİL BEY (Kütahya):Binaenaleyh ben de bu madde hakkında söylüyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Mevzuya geliniz. CEMİL BEY (Devamla): Tekrar ediyorum, ben bu madde hakkında söylüyorum. Maddeye, istiklal mahkemesi katip ve müstahdemlerinin maaşlarının yüz lirayı geçmeyeceği kaydından sonra, istiklal mahkemesi üyeliği tahsisatından ve kanuni harcırahlarından başka ikamet yevmiyesi gibi bir şey alamazlar, kaydının ilavesini teklif edeceğim. YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Meclisin bu hususta kararı vardır. CEMİL BEY (Devamla): 21 Aralık1920 tarihinde Trabzon Mebusu Hüsrev Bey'in teklifi üzerine ikamet yevmiyelerinin on beş günle sınırlandırılması hakkında Meclisin bir kararı vardı ve böyle bir karar olduğu halde bu karar tanınmadı ve istiklal mahkemeleri üyeleri yine ikamet yevmiyelerini aldılar ve bu kanunda böyle bir kayda lüzum vardır. Ben bu hususta bir önerge verdim. Her şey maddelerde açık olmalıdır. Gizlilik üzerine iş yürümez, efendim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim bu maddenin kalmasında Hazinenin menfaati vardır. Yalnız Abdülkadir Kemali Beyefendinin dediği gibi bir savcılık teşkilatı olduğuna göre bu maddeyi kaldırmak değil, paranın miktarını azaltmak icap eder. Hususi bir vazife ile taşrada bulunan, bilhassa Meclis adına doğrudan doğruya en büyük salahiyetle vazife yapan mebusların masraflarının karşılanması tabiidir. Bunlar hakkında ilk defa olduğu gibi merkezden hariç bir yerde bulundukları vakit Harcırah Kanununun tatbikini, Meclisi teşkil eden arkadaşların haysiyeti adına bilhassa rica ederim. Çünkü o kanunidir. Bunun hakkında birçok defa Mecliste bazı şeyler oldu. İdari kararlar verdik, ben merkezden hariç bulundukları vakitte onlar hakkında Harcırah Kanununun tatbikini zaruri görüyorum. (uygundur sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, başka söz alan yok, bir değişiklik önergesi var, okuyacağız. 222

223 TBMM Başkanlığına 12. Maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim. "Madde 12. Her istiklal mahkemesinin katip ve müstahdemlerinin maaşları yüz lirayı geçmeyeceği gibi, istiklal mahkemesi üyelerine de mebusluk tahsisatından ve harcırahlarından başka ikamet yevmiyesi gibi hiçbir para verilemez." Kütahya Mebusu Cemil DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim bu değişiklik önergesinden başka önerge yok. Bunu oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmemiştir, Efendim. 12. Maddeyi oyluyorum. Maddeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Yüz lira ile bu iş yürümez, efendim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Şimdi 13. Maddeyi okuyoruz. Madde 13. Her istiklal mahkemesi, ayda bir defa Büyük Millet Meclisine baktıkları davaların hüküm hülasalarını ve faaliyet raporlarını göndereceklerdir. CEMİL BEY (Kütahya): Efendim idare memurlarına soracak olursak, yakın zamana kadar istiklal mahkemelerinin hesap cetvellerini alamadıklarını anlarız. (bu hesap ile alakalı değil sesleri) Ben ona dair söyleyeceğim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Hesap meselesi değil bu. Beyefendi, 13. Maddeye dair söyleyiniz. CEMİL BEY (Devamla): Hem maddeye ve hem ona dair söyleyeceğim. Sonra Başkanlık Divanına, kanunda yazılı olan hüküm karar hulasalarını göndermişler midir? Binaenaleyh ben hem hüküm karar hulasalarını, hem de hesap cetvellerini göndermeleri için maddeye ilave yapılmasını teklif edeceğim. ABDULLAH EFENDİ (İzmit): Başkanlık Divanının vazifesine tecavüz ediyor. Bu Divanının vazifesine aittir. CEMİL BEY (Devamla): Başkanlık Divanı vazifesini yapmamıştır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Cemil Bey in maddeye dair bir değişiklik önergesi var. Onu okuyacağım. (geri alıyor, sesleri) CEMİL BEY (Devamla): Hayır Efendim, geri almıyorum. Beni kanaatimden ordu bile çeviremez. Ben tarihi ve vicdani vazifemi yapayım da siz reddedin. 223

224 TBMM Başkanlığına 13. Maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim. "Madde 13. Her İstiklâl mahkemesi ayda bir defa Meclise, hüküm karar özetlerini ve mesai cetvellerini göndermeye mecbur olduğu gibi, her ay sonunda da Meclis Başkanlık Divanına masraf cetveli göndermeye ve hesapları muntazam tutmaya mecbur olup, yapmayanlar mesul tutulur." Kütahya Mebusu Cemil DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu değişiklik önergesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmemiştir. 13.Maddeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. ( ve 16. Maddeler okundu. Her madde ile ilgili kısa konuşmalar yapıldı. Değişiklik önergesi verilmedi ve bu üç madde Komisyondan geldiği şekilleriyle kabul edildi.) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kanunun tamamını oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunlukla kanun kabul edilmiştir. 1 İSTİKLAL MAHKEMELERİ KANUNU (1922) Madde1. Hükümet tarafından gösterilecek lüzum ve Büyük Millet Meclisinin salt çoğunluğu ile verilecek karar üzerine gerekli görülecek yerlerde istiklal mahkemeleri kurulur. Madde 2. Bu mahkemeler Büyük Millet Meclisi nin salt çoğunluğu ve gizli oyla kendi üyeleri arasından seçecekleri bir reis, iki üye ve bir savcıdan oluşur. Ancak mahkeme heyeti içinde değişik sebeplerle bulunamayan üyelerin yerini almak üzere bir de yedek üye seçilir. Madde 3. İstiklal Mahkemelerinin vazifeleri aşağıdadır. A. Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine girip de firar edenler ve firara sebep olanlar ve firari yakalanması ve sevkinde ihmal gösterenler ve firarileri saklayanlar ve yedirip içirenler ve kıyafet temin edenler hakkında Ceza Kanunu ile askeri kanunlarda belirtilmiş olan ceza ve suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu taktirde yalnız bu fıkradaki suçlara has olmak üzere uygun göreceği kararları vermek. B. 29 Nisan 1920 tarihli Vatana İhanet Kanunundaki suçlar. C. Devletin dış ve iç emniyetini ihlal edenler hakkında Ceza Kanununun birinci bölümünün birinci ve ikinci fasıllarında yazılı olan suçlar. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (31 Temmuz 1922), 1.Dönem, c.22, s , 224

225 D. Askeri ve siyasi casusluk, siyasi suikast ve asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçları. E. Seferberlikte nakil vasıtaları sağlama komisyonlarının görevi kötüye kullanma hakkında Askeri Ceza Kanununun 1.Maddesine karşılık gelen 2 Mart 1915 tarihli kanunda açık bir şekilde ifade edilmiş olan olan suçlar. F. Vurgunculuk yapan, rüşvet alan bütün sivil ve asker memurlar ve hangi kesimden olursa olsun bunlara katılanlar ve yardımcı olanlar. G. Memuriyet nüfusundan istifade ederek halka zulüm ve işkencede bulunan sivil ve asker memurları muhakeme etmek. Madde 4. Büyük Millet Meclisi lüzumlu gördüğü istiklal mahkemeleri için 3. Maddede yazılı vazifelerden bazılarını kaldırabilir. Madde 5. İstiklal mahkemelerinin idam dışındaki hükümleri kesin olup tatbik edilmesinden silahlı ve silahsız bütün devlet kuvvetleri sorumludur. İdam hükümleri, Büyük Millet Meclisince diğer bütün meselelerden önce incelenip tasdik edildikten sonra infaz edilir. Acil ve mühim hal ve zamanda idam hükümlerinin de Meclisçe tasdik edilmeksizin infazına Meclis kararıyla izin verilebilir. Madde 6. İstiklal mahkemelerinin kararlarına bu mahkemelerin savcılarının itiraz hakkı vardır. İtiraz süresi, kararın verildiği günün nihayetinden itibaren üç gündür ve yapılan itirazlar Büyük Millet Meclisince kesin olarak karara bağlanır. Madde 7. İstiklal mahkemeleri heyetleri her altı ayda bir seçilir ve bu sürenin nihayetinden evvel heyet tamamen veya kısmen Meclis kararıyla değiştirebileceği gibi kurulma sebeplerinin sona ermesiyle faaliyeti tatil olunur. Madde 8. Savcılar, bu kanun hükümleriyle alakalı haber alacakları suçlar hakkında kanuni tahkikat yaparlar. Tevkif ve tahliye kararlarında savcıların mütalaası alınmadıkça tevkif ve tahliye yapılamaz. İstiklal mahkemelerinin haberleşme işleri, tebliğ ve tebligat savcılara aittir. İstiklal mahkemelerinin kararlarının infazı hususunda silahlı ve silahsız kuvvetlere emir vermeye savcılar salahiyetlidirler. Madde 9. İstiklal mahkemelerinin emir ve kararlarını infaz etmeyenler veya infazında ihmali görülenler, savcıların isteği üzerine aynı mahkemeler tarafından muhakeme edilirler. Madde 10. İstiklal mahkemeleri, Askeri Ceza Kanununun yedinci kısmında ifade edilen hukuki emirlerden başka şahsi haklara müdahale edemezler. Madde 11. İstiklal mahkemeleri ile diğer mahkemeler arasında meydana gelebilecek ihtilafların çözüm mercii, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Adalet Komisyonudur ve diğer işlerden evvel hallolunur. Madde 12. Her istiklal mahkemesi katip ve müstahdeminin toplam maaşları yüz lirayı geçmeyecektir. 225

226 Madde 13. Her istiklal mahkemesi, ayda bir defa Büyük Millet Meclisine baktıkları davaların hüküm hülasalarını ve faaliyet raporlarını göndereceklerdir. Madde 14. Firariler hakkında çıkarılan 11 Eylül 1920 tarihli Kanun, İstiklal Mahkemeleri Kanununun 1.Maddesine ek 26 Eylül 1920 tarihli kanun ve firariler hakkındaki 11 Eylül 1920 tarihli Kanunun 2.Maddesini değiştiren 28 Kasım 1920 tarihli Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Madde 15. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 16. Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından yürütülür. 27 KASIM 1922: AMASYA İSTİKLAL MAHKEMESİNİN KAPATILMASI (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 146.Birleşim, Gündem: 11/1) Dört ay önce, Büyük Zafer'e sayılı günler kala Orta Karadeniz yöresindeki Pontus isyanını bastırmak üzere kurulan Amasya İstiklal Mahkemesi artık çalışamaz olmuştu. Ege Bölgesinde Yunan Ordusunun büyük bir bölümünün imha edilmiş olması ve geri kalanının da denize dökülmesi sonunda Pontus çeteleri büyük bir dayanaktan yoksun kalmışlar ve topluca teslim olmaya başlamışlardı. Bu nedenle reisi ve savcısı istifa etmiş olan mahkemenin görevine devam etmesine gerek kalmamıştı. (Kırk gün önce, 18 Eylül 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Amasya İstiklal Mahkemesindeki vazifelerinden istifalarına dair Bursa Mebusu Osman Nuri ve Saruhan Mebusu Necati beylerin önergeleri var. Onlar okunacak. TBMM Başkanlığına Amasya İstiklal Mahkemesi Reisliğinden affımı rica ederim efendim. 16 Eylül 1922 Saruhan Mebusu Mustafa Necati TBMM Başkanlığına Memleketim olan Bursa'nın kurtuluşundan dolayı ihtiyaç olan tetkik vazifesi ehemmiyetli olmuştur. Bu sırada Amasya'ya gitmem mümkün olamadığından, Amasya İstiklal Mahkemesi vazifesinden affımı Yüce Meclisten rica eylerim. 16 Eylül 1922 Bursa Mebusu Osman Nuri 226

227 DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Amasya İstiklâl Mahkemesinde Reis ve Savcı olan iki arkadaş istifa ediyorlar. Tabii onların yerine diğer arkadaşların seçilmeleri lazım gelir. Bunu da gündeme alırız ve ilk fırsatla seçeriz, efendim. (uygundur sesleri) 1 (Beş gün sonra, 23 Eylül 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, Amasya İstiklal Mahkemesine bir savcı ve bir reis seçimine başlıyoruz. (çoğunluk yok sesleri) Efendim çoğunluk olup olmadığı yoklama ile anlaşılır. Yoklama ile birlikte oylama da yapıyoruz. Efendim, rica ederim, isimleriniz okunacaktır. Şimdi isimleri okumaya başlayabilir miyiz? (hay hay sesleri) Pekâlâ, efendim. (Ad okunarak oylama yapıldı. Oylar sayılırken ara verildi. Aradan sonra...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim celseyi açıyorum. Oylamanın neticesini arz edeceğim: 151 üye oylamaya iştirak etmiş olduğuna göre karar yeter sayısı yoktur. Muamele tamam olmamıştır. 59 oy Emin Bey (Canik), 57 oy Haydar Bey (İçel) almıştır. Daha az oy alan arkadaşlarımız da vardır. Binaenaleyh yeniden seçim yapılması lazımdır. SELAHATTİN BEY (Mersin): Çekimserler ne kadar? DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Seksen. SELAHATTİN BEY (İçel): Demek kimse istemiyor. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, ben o manayı vermek istemiyorum. Mecliste çoğunluk olmadığı anlaşılıyor. 2 (Daha sonraki günlerde de oylama yapılmasına teşebbüs edilmiş, fakat bir sonuç alınamamıştır. İki ay sonra, 27 Kasım 1922 tarihindeki oturumda...) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, malumunuz Hükümetin teklifiyle Amasya'da bir istiklal mahkemesi kurulmasına teşebbüs edilmiş ve üye seçiminde muvaffakiyet hasıl olamamıştı. Fakat iki arkadaş seçilmişti. Bunlardan biri halen Amasya'da bulunuyor, bunu müsaade buyurursanız, Hükümetten soralım. Hâlâ kararlarında ısrarcı iseler karar yeter sayısı bulununcaya kadar oylamaya devam etmek lazımdır. Yok eğer ısrar etmiyorlarsa, diğer arkadaşları da çağıralım. (lüzum yok sesleri) İçişleri Vekili Bey bu hususta söz söyleyecektir. ALİ FETHİ BEY (İçişleri Vekili): Efendim, bu hususta bundan evvel tezkere göndermiştik. Fakat Reis Bey almadım, diyorlar. Amasya'da istiklal mahkemesinin 1 TBMM Zabıt Ceridesi (18 Eylül 1922), 1.Dönem, c.23, s.96-97, 2 TBMM Zabıt Ceridesi (23 Eylül 1922), 1.Dönem, c.23, s , 227

228 bulunmasını gerektiren sebep kalmamıştır. Pontus eşkıyası şiddetli bir takip neticesinde imha edilmiştir. Bugün de almış olduğum bir telgrafta eşkıyanın çok miktarda silahlarıyla beraber birçoklarının teslim olduğu, bazılarının da imha edildiği yazılıyor. Hükümet istiklal mahkemesine lüzum kalmamış olduğu fikrindedir. Fakat Yüce Meclisiniz yine hakemdir. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, demek ki Hükümet teklifini geri alıyor ve artık lüzum görmüyor. Binaenaleyh bunu hem gündemimizden çıkaracağız ve hem de Amasya'da bulunan arkadaşları geri çağıracağız. 1 4 ARALIK 1922: İŞGALDEN KURTARILAN YERLERE İSTİKLAL MAHKEMELERİ GÖNDERİLMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 150.Birleşim, Gündem: 9/1) Yunan işgali sona erdikten sonra, Hükümet işgalden kurtarılmış yerlere gezici özel mahkemeler gönderilmesi için bir kanun tasarısı vermiş, fakat bu tasarı Mecliste bir türlü görüşülememişti. Sonunda bu yerler için verilen diğer kanun tasarılarıyla birlikte bu tasarı da görüşülmeye başlandı. Ancak Meclis, özel mahkemeler yerine istiklal mahkemeleri gönderilmesini benimsedi. Hükümet ise olağanüstü mahkeme sayılan istiklal mahkemelerinin Lozan Konferansına olumsuz etki yapacağı düşüncesindeydi. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi İstiklal mahkemelerini görüşeceğiz. Lehte ve aleyhte fikir belirtecek arkadaşlara evvela söz veriyorum. Buyurun Ragıp Bey. NECATİ EFENDİ (Lazistan): Bu nokta hakkında evvela ben söz aldım. RAGIP BEY (Kütahya): Ben daha evvel aldım. Efendim, malumunuz Seyyar Mahkemeler Kanununun tamamı görüşülmezden evvel Abdülkadir Kemali Bey arkadaşımız bir önerge vermiş ve o önerge ile o kanunun tamamının birilikte görüşülmesi kararlaştırılmıştır. Binaenaleyh Seyyar Mahkemeler Kanun tasarısı ile İstiklal mahkemelerine ait olmak üzere yapılan mütalaalar ayrı ayrı bir şey değillerdi. İkisinin birlikte görüşülmesi kabul edilmiş ve görüşme o şekilde olmuştur. Hatta Seyyar mahkemeler Kanun tasarısının tamamı üzerine hiçbir arkadaşımız tek bir kelime bile söylememişti. Mütemadiyen söylenen sözler, mütalaalar istiklal mahkemelerinin lüzumuna ve lüzum olamadığına dairdi. Tamamının görüşülmesi esnasında verilen önergeler dahi buna dairdi. Buna dair yapılan görüşmenin yeterliliğine karar verildikten sonra aynı görüşmeyi bir daha tekrar ettirmek, açmak uygun değildir. Şimdi yapılacak olan muamele, yalnız mevcut olan önergeleri oya koy- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (27 Kasım 1922), 1.Dönem, c.23, s.92, 228

229 maktır. Zira o önergeler üzerine görüşme yapılmıştır ve onlar yapılan görüşme üzerine verilmiştir. Yeniden görüşme açmak doğru değildir. HASİP BEY (Maraş): Usule dair söz istiyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): İstiklal mahkemeleri için yeniden müzakere açmak mecburiyetindeyim. OSMAN BEY (Lazistan): Hükümetin teklifi reddedilince Ragıp Bey'in dediği gibi önergeleri oya koymaktan başka yapılacak bir şey yoktur. HASİP BEY (Maraş): İstiklal mahkemeleri hakkındaki kanun gereğince Hükümet lüzum gördüğü yerlerde istediği kadar istiklal mahkemesi gönderilmesi için Meclise bildirir. Meclis de onun üzerine müzakere eder. Bence müzakere edecek bir şey kalmamıştır. RAGIP BEY (Kütahya): Meclis resen yapabilir. HASİP BEY (Maraş): Bence Meclis resen mıntıka taksim edemez. Beyefendi kanun böyledir. Kanuna uymazsanız başka meseledir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Kanunu çiğneriz, ne lazım gelir. HASİP BEY (Maraş): O başka, efendim. NEBİL EFENDİ (Karahisar): Eğer bu istenilen istiklal mahkemeleri talebi bir kanun teklifi ise Tasarı inceleme Komisyonuna gitmesi zaruridir. (hayır sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendim, önergenin mahiyeti anlaşılmadıkça müzakeresine geçmek yanlıştır. İstiklal mahkemeleri hakkındaki kanun, Hükümetin göstereceği lüzum ve ihtiyaç üzerine göstereceği mahallere birer istiklal mahkemesi gönderir, diyor. Bu kanun mevcut iken ve Hükümet istiklal mahkemesine lüzum yoktur derken... DR. MUSTAFA BEY (Kozan): Kim demiştir? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade edin efendim, Hükümet buradadır. Söz istiyorsanız söz vereyim. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Mustafa Bey arkadaşımıza hürmet ederim. Ben Meclisin celselerine devam etmiş ve bütün burada cereyan eden hadiseleri nokta nokta takip etmiş bir arkadaşınızım. Hükümet Reisinin iki gün evvel burada söylediğini siz işitmemiş olabilirsiniz ama ben işittim, arkadaşlarım da işitmiştir. Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum ki arkadaşlarımızdan biri tarafından bir teklif yapılmıştır. Eğer bu teklifi Hükümet kabul ederse mesele halledilmiş olur. Fakat Hükümet lüzum yoktur derken, önergeyi kabul ederseniz hem kanuna muhalif bir vaziyeti kabul etmiş ve hem de Hükümeti müşkül bir vaziyete sokmuş olursunuz. 229

230 RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendiler Hakkı Hami Beyefendinin buyurdukları gibi bundan evvelki celsede şahsi kanaatim olarak seyyar mahkemeler usulünü tercih ettiğimi arz etmiştim, bu doğrudur. Ancak vaziyeti hakkıyla takdir edebilmek için bu meselenin başından bugüne kadarki safhalarını bilmek lazımdır. Malumunuz işgal altında bulunan mıntıkalar Hakkın yardımıyla kurtuluncaya kadar uzun müddet düşman baskısı ve istilasında kalmıştır. Ahalinin akla gelen bazı haklarını halletmek, aynı zamanda düşmanın feci bir şekilde tahrip ettiği sevgili vatandaşlarımızı bir an evvel barınabilecek bir hale koymak, asayişi tam manasıyla temin etmek, hulasa bu gibi umumi meseleleri takip ve temin için bir takım şekiller düşünülmüştür. Yüce Heyetinizden Hükümetimize gönderilen önergede bir takım esaslara işaret edilmiştir. Hükümetiniz bu hususlarda düşündüklerini kanun tasarıları halinde Yüce Heyetinize sevk etti ve bu da efendiler takriben iki buçuk ay evvel idi. Daha sonra gerek İzmir'e giden Meclisteki arkadaşlar, gerekse Maliye Vekili Bey'in İzmir'e seyahati neticesinde bilhassa Yüce Meclisinize İzmir'in vaziyeti arz edilmişti. Birçok malların zayi edildiğine dair Yüce Heyetinize bir fikir gelmiştir. Buna acil bir çare olmak üzere de istiklal mahkemeleri gönderilme arzusu birçok üyeler tarafından dile getirilmiştir. Daha evvel arz ettiğimiz husus, bütün kurtarılan yerlerdeki mevcut tahribata karşı ahalinin iskan ve yiyecek ihtiyaçlarına karşı düşünülmüş tertibat idi. Bu seferki bahis mevzu olan şey, doğrudan doğruya terk edilmiş malların yağmalanmasına mani olmak için bir tedbirdir. Evvelki tasarıda Hükümetiniz bu husus için seyyar mahkemeler teklif etmişti. Yüce Heyetinizin bugünkü fikri, istiklal mahkemelerinin teşekkül etmesidir. Bu vaziyet içinde Hükümetinizce yapılacak ancak bir iş vardır. O da Yüce Meclisinizin kararına uymak ve onu tatbik mevkiine koymaktır. Yapılacak başka bir şey yoktur. Başka yapılacak bir şey yoktur. ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Efendim, benim takdim ettiğim önerge kanun teklifi şeklinde olmadığı için Tasarı İnceleme Komisyonuna havalesine lüzum yoktur. Arkadaşlardan bazıları çıktılar ve dediler ki istiklal mahkemelerinin nereye gönderileceğini Hükümet teklif eder. Ben bunu uygun bulmuyorum. Vekiller Heyeti bizde kabine şeklinde değildir. Vekilin yapacağı şey asilin yapabileceği şey kadar kudretli olamaz. Onun için bizim istiklal mahkemesini göndermek salahiyetimiz Hükümet istemese bile mevcuttur. Biz diyoruz ki Hükümetin teklif ettiği seyyar mahkemeler neticeyi temin etmez. Bizim teklifimiz neticeyi halleder. İstiklal mahkemeleri hakkındaki benim teklifimin oya konması icap eder. Bu teklif alelade bir önerge halindedir. Kanun teklifi şeklinde değildir. Hükümetin teklifi reddedildikten sonra daha boşa geçirecek vaktimiz de yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaadenizle, bu hususta birçok arkadaşlarımız söz almıştır. Bir de müzakerenin yeterliliğine dair önerge vardır. (kafi değil sesleri) Efendim, kafi görülmezse devam ederiz. Şimdi Maraş Mebusu Hasip Beyefendinin bir önergesi var. Bu hususta müzakere cereyan etmesin, çünkü seyyar mahkemeler reddedilmiştir. Hükümet istiklal mahkemelerinin yerlerini tayin ederek bize bildirsinler ona göre müzakere cereyan etsin, diyor. 230

231 ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Bu doğru değildir. Hükümete lüzumundan fazla salahiyet verilmiş olur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Abdülkadir Kemali Bey'in de bir önergesi var. O da istiklal mahkemesini teklif ediyor. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, istiklal mahkemeleri göndermek esası Yüce Meclis tarafından kabul edilince, Hükümete şu şu mıntıkalar için istiklal mahkemeleri teşkil edin, diye mi teklifte bulunacaksınız? Efendim bu meselede Yüce Meclisin kararına tabi olduğumuzu bir kere daha arz ettim. Yüce Meclis bir karar verdi, bizim teklif ettiğimiz şekildeki mahkemeleri reddetti. Ortada ne kalıyor? Ortada kalan eğer istiklal mahkemeleri ise ona karar veriniz. HASİP BEY (Maraş): Abdülkadir Kemali Bey'in istiklal mahkemeleri kurulması hakkındaki temenni önergesi kabul edilmiştir. Şimdi istiklal mahkemelerinin nerelerde ve ne kadar teşkili meselesi Hükümete ait bir vazifedir. Yüce Meclis mi bunu tespit edecektir? RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Yüce Meclis esas itibariyle istiklal mahkemelerinin gitmesine karar verir ve Hükümete havale eder. Adedini, mıntıkasını İçişleri Vekaleti tespit eder, Hükümete arz eder ve Hükümet de Yüce Meclisinize arz eyler. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Hükümet işgalden kurtarılmış yerlere istiklal mahkemesi gönderilmesine lüzum olduğuna inanıyor ve Yüce Meclise bir teklif mahiyetinde şifahen teklif mi ediyor? RAGIP BEY (Kütahya): Hakkı Hami Bey, neyi anlatmak istiyorsun? (Rauf Bey açık söylemiyor sesleri) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Vallahi ben zannediyorum ki gayetle açık söylüyorum. Eğer Türkçemde hata ediyorsam düzeltiniz de öyle söyleyeyim. (estağfurullah sesleri) Başından bugüne kadar olanları arz ettim. Bugün Hükümet istiklal mahkemelerini teklif ediyor mu diyorsunuz, efendiler. Hükümet iki buçuk ay evvel düşündüğü tedbirleri Yüce Heyetinize arz etti. Fakat Yüce Heyetiniz bunların bir kısmını reddetti. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Mesuliyet reddedenlere aittir. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Müsaade buyurun, bunun yerine Yüce Meclisinizin salahiyeti vardır, böyle olmasın, şöyle olsun diyorsunuz. Hükümetiniz de bunun üzerine harekâtını tanzim eder. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Efendim, istiklal mahkemeleri hakkında Hükümetin ayrıca bir kanaati var mıdır? RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Beyefendi, bu sorunuzun cevabını benden beklemek biraz vakitsiz ve mevsimsiz olur. İstiklal mahkemelerine memlekette 231

232 lüzum görüldüğüne dair kanaatim vardır. Lüzum görülmeseydi kanun olmazdı. Fakat filan yer için lüzumu var mı, falan yer için yok mu, buna cevap vermek için müsaade buyurursanız evvela düşünülmelidir ve bu düşünülecek bir meseledir. Her şeyden evvel Yüce Heyetinizin fikrini anlamak lazımdır. Biz iki buçuk ay evvel fikrimizi anlattık. İki buçuk ay evvel verilen mahkemelere ait kanun tasarılarını Yüce Heyetiniz reddetti. Bugün kalkıyorsunuz bana diyorsunuz ki istiklal mahkemeleri hakkında Hükümetin kanaati nedir? Böyle olmaz. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Yüce Meclisin kararı, kanaatinize uymazsa bunun mesuliyeti kime ait olacak? Hükümetin mesuliyeti üzerine alması lazımdır. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendim, müsaade buyurursanız gayet nazik bir noktaya temas buyurdunuz. Hükümet prensipleri Yüce Heyetinizden alır. Binaenaleyh efendiler, kendi kafamızda düşündüğümüz istiklal mahkemeleri kanun tasarılarını bile Yüce Heyetinize teklifte çok ihtiyatlı davranıyoruz. (prensip üzerine hareket şart mı sesleri) Efendiler, Hükümetiniz halk lisanının Hak lisanı olduğuna iman edenlerdeniz. Bu itibarla vereceğiniz kararlar, bizim için en hakiki prensiplerdir. (alkışlar) Kararınızı veriniz, biz tatbik edelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, usul görüşmesinin yeterliliği hakkında Yusuf Ziya Bey'in bir önergesi vardır. İstiklal mahkemelerinin gönderilip gösterilmemesi hakkında yeniden müzakere açılıp açılmaması için müzakere usulüne dair söz verdim. Yüce Heyetin bir karar vermesi gerekir. Verilmiş çeşitli önergeler vardır. Usul hakkındaki görüşmenin yeterliliğini yüksek oylarınıza sunmaya mecburum. Usul hakkındaki müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kabul buyruldu, efendim. O halde istiklal mahkemelerinin gönderilip gönderilmemesine dair olan görüşmeye geçiyorum. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, bu meseleye dair söz söyleyeceğim. Bu hususta müzakereye lüzum yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Karar verildikten sonra aleyhine söz söylenmez. RAGIP BEY (Kütahya): Hayır efendim, karar yoktur. Şimdi cereyan edecek görüşmeye lüzum olmadığını arz ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Demin söylediniz, efendim. RAGIP BEY: Görüşümü demin arz ettim ama benim görüşüm ile sizin görüşünüz arasında ihtilaf mevcut idi. Bu durumu oya koymadınız. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Önerge vermediniz ki neyi oya koyayım? Önerge verdiniz mi efendim? NECİP BEY (Ertuğrul): İstiklal mahkemelerinin gitmesini lüzum görmeyen arkadaşlar olsa olsa, Hükümet teşkilatı var, mahkemeler var, bunlar işlesin, vazifesini görsün, diyecekler. Hükümet teşkilatının ve mahkemelerin, halkın ne kadar ihtiya- 232

233 cını temin ettiği ve bu mahkemelerinin halkın ruhuna ne kadar işlediğini anlamak için size bir misal arz edeyim. 10 Temmuz 1908 tarihinde bir köyde bulunuyordum. Kasabadan köye gelen birisi, -Kasabada şenlikler oluyor, acaba nedir?...diyor. Zavallılar bunun ne olduğunu bilmiyor. Meşrutiyet İnkılabının şenliklerini köylüler bilmiyor. Diyorlardı ki, -Olsa olsa mahkemeler kalkmıştır. Bu şenlik onun için oluyor....böyle mana verdiler. İşte halkın adliye hakkında gösterdiği hissiyatı bundan anlarsınız. Sonra kurtarılmış yerlerde fevkalade tedbirlere ihtiyaç olmadığını söyleyen arkadaşlar, eğer oralara gitseler veya azıcık kenarından geçmiş olsalar, mutlaka fikirlerini değiştireceklerdir. Bunun misali, Abdülkadir Kemali Bey'dir. Evvelce muhalif idi, fakat gitti ve gördü Eskişehir'i, Kütahya'yı. Sonra fikrini değiştirdi ve bugün istiklal mahkemelerinin lehinde çalışıyor. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Efendim, istiklal mahkemeleri fevkalade mahiyeti haizdir. Fevkalade kanun ne vakit tatbik edilir? Fevkalade vaziyet tahakkuk ettiği takdirde tatbik edilir. Biri Hükümetin aczi, ve zaafı diğeri Hükümetin takviyesi maksadıyla yapılır. Hükümetin bu vazifeyi görüp göremeyeceği, mevcut yolsuzlukları giderecek mahiyette olup olmadığı anlaşılmalıdır. Hükümet hakikaten acizlik gösteriyor mu? Öyle ise fevkalade vaziyet mevcuttur. O zaman Yüce Meclis tahkikat yaparak meseleye bizzat ele almak mecburiyetinde kalır. Halbuki bütün gayemiz, bütün maksadımız Hükümetimizi kuvvetli göstermektir. Bir millet fevkalade mahkemelerle idare edilmez. Hükümetleriyle, kanunlarıyla idare edilir. Fevkalade vaziyet geçmiş, bitmiştir. (vardır sesleri) Zannedersem bugünkü vaziyet, İstiklal Mahkemesi Kanununun hudut ve vazifesi haricindedir. İşgalden kurtarılan yerlerde pek çok yolsuzluklar vardır. Bu mevcuttur ve mutlaktır. Fakat bu yolsuzlukların önünü almaya Hükümet mecburdur ve mevcut kanunlarımız bu yolsuzlukların önünü almaya kafidir. Ayrıca fevkalade tedbirler almak ve fevkalade mahkemeler göndermek doğru değildir. Hükümet ya acziyetini, zafiyetini itiraf eder, ondan sonra fevkalade mahkemeler gönderilir veya kuvvetli olduğunu söyler ve biz de onu teyit ederiz ve meseleye nihayet veririz. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Efendiler bunu biz değil, siz söylersiniz. Hükümete itimat buyurdukça, Hükümet en kuvvetli hükümettir, itimat buyurmadıkça hiç kıymeti olmayan bir hükümettir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Yaşa Rauf Bey. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendiler, Rauf Beyefendi işgalden kurtarılmış yerlerde pek acil olan vazifeler için Yüce Meclise kanun tasarıları vermiş, fakat bunlar hâlâ çıkmamış. Efendiler, bugün oradaki halkın mesken buhranına çare bulunmuş, halkın yiyecek ihtiyaçları temin edilmiş de ortaya büyük hırsızlıkların, suiistimallerin çıkması, Hükümete asıl vazifesini ifa etmeyi unutturmuş. Bence bu garip 233

234 bir ruh halidir. Bence bu düşünülerek ve muayyen bir program karşısında iş görmek değildir. Anide karşımıza çıkacak olan meseleler ile uğraşmak ve gününü gün etmek siyasetini takip etmektir. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Kim? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hükümet ve biz... Dinlemiş olsaydınız, zannederim anlardınız. Efendiler Hükümetin vaziyeti takdir ederek orta yere attığı birtakım kanun tasarıları, muhtelif meselelerin halli için zaruri olan kanun tasarılarıdır. Biz bugün bunu unutmuşuzdur. Bu vaziyet karşısında bütün işimiz bu hırsızları cezalandırmak için istiklal mahkemeleri gönderelim mi, yoksa ne yapalım? Efendiler, istiklal mahkemeleri kabul olunduğu zaman burada uzun müzakereler cereyan etmişti. Hakikaten istiklal mahkemesi gibi bir mahkemeye lüzum görüldüğü fevkalade bir zamanda bile bu Meclis birçok tereddütlerle, birçok itirazlarla karşı karşıya kalmıştı. İstiklal Mahkemeleri Kanununu adeta zoru zoruna kabul edilmiştir. Biliyorsunuz ki memlekette yer yer isyanlar çıkar, ordu dahilinde birtakım karışıklıklar meydana gelir, asker geri kaçmaya teşvik edilir de devleti, milleti sağlam tutmak için elbette istiklal mahkemesine lüzum vardır. Şimdi ne olmuş da buna karşı istiklal mahkemeleri göndermeye kalkıyoruz? NECİP BEY (Ertuğrul): Yalnız hırsızlık değil, hıyanet de var. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Rica ederim, suiistimal ve hırsızlık, başka bir şey değildir. SELAHATTİN BEY (Mersin): İdaresizliktir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Yalnız burada mı idaresizlik vardır? Bu idaresizliğin önüne istiklal mahkemeleriyle mi geçeceğiz, rica ederim? Efendiler orta yerde bir misal vardır. Şu Hükümeti teşkil ettik, şu Meclisi teşkil ettik. O vakit biliyorsunuz ki elimizde bir şey yoktu. Fakat bütün Millet, bütün Meclis olanca kuvvetiyle çalıştı. Bir ordu vücuda getirdi. Ordu vazifesini yapmıştır. Maliyesini de o hale getirin. Karşımıza bir mesele çıkar çıkmaz birtakım tedbirler düşünüyoruz. Bu doğru bir şey değildir. Nasıl ki ordunuzu mükemmel bir makine haline getirdiniz ve işinizi gördünüz, adliyenizi de o hale getireceksiniz, maliyenizi de o hale getireceksiniz. (bravo sesleri) İstiklal mahkemeleri dünyanın her yerinde vardır. Fakat bunlar ihtilallara karşı, isyanlara karşı ve daha bilmem buna benzer fevkalade hallere karşıdır. Yoksa hırsızlık, fevkalade hal değildir. AVNİ BEY (Saruhan): Oraları, hırsızlığın da vatana hıyanetin de fevkalade olarak cereyan ettiği bir mıntıkadır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendiler, hırsızlığın olduğunu kimse inkar etmiyor. Fakat hırsızlığın derecesi, büyüklüğü ne olursa olsun hırsızlıktır. Burada yapılacak şey, hırsızı yakalayıp cezalandırmaktır. Soruyorum, İçişleri Vekaleti, Adalet Vekaleti hırsızı yakalamaktan aciz midir? Orada acizse burada da acizdir. 234

235 AVNİ BEY (Saruhan): Orası fevkalade hadiseler cereyan eden bir muhittir. RAGIP BEY (Kütahya): Mazur görünüz, görmemiş, bilmiyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz efendim, hatibin söz söyleme hürriyet ve hakkını elinden almaya hakkınız yoktur. AVNİ BEY (Saruhan): Biz o mıntıkaların mebusları dışarı çıkalım. Yapmasınlar, istemiyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Beyefendi, devam ediniz. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendiler, ben de Trabzon mebusuyum. Fakat aynı zamanda bütün Memleketin mebusuyum. Trabzon kadar İzmir'i de düşünmek mecburiyeti karşısındayım. Efendiler, sözümü tekrar ediyorum, istiklal mahkemesinin gitmesini icap ettiren ve ortaya sürülen mesele, hakikaten herkesin tüylerini ürpertecek suiistimal ve hırsızlıktır. Fakat istiklal mahkemelerinin manası düşünülecek olursa hırsızlıkla, para ile istiklal mahkemesini temas ettirmek bence katiyen doğru değildir. İstiklal mahkemelerinin bakacağı suçlar, vatana hıyanet suçlarıdır. Binaenaleyh bu kanunu, buradan çıkartmak için yine zaman geçecektir. Bence atı alan Üsküdar'ı geçmiştir, efendiler. Yapılan hırsızlıkların bir kısmı taşınır malların hırsızlığıdır ki bunların geri alınmasının imkanı yoktur. Çünkü yerini bulmuştur. Geri kalan gayrimenkullerin hırsızlığıdır. Hiçbir kimse bir köşkü alıp başka bir yere götüremez. Bu daima yerinde mevcuttur. Oraya giden bir mahkeme sekiz ay sonra dahi bunları geri alır. Binaenaleyh bu husustaki teklifim, hırsızları bulup cezalandırmak için idare teşkilatına kuvvet verelim. İçişleri Vekaletine kuvvet verelim. O hırsızlık ve suiistimal edenleri yakalasın. Sonra onları cezalandıracak mahkemeler lazımdır. Binaenaleyh mahkemelerimizi ikmal edelim ve bu işleri oraya verelim, onlar baksınlar. Kendi hesabıma benim aklım kabul etmiyor. Hırsızlık için fevkalade salahiyeti haiz istiklal mahkemesi gönderilmek isteniyor. Orada tehlike mi vardır? Ben tehlike görmüyorum, gören varsa bu mahkemeleri göndersin, ben aleyhindeyim. HACI VELİ EFENDİ (Eskişehir): Efendiler, ben memleketimden yeni geldim. İstiklal mahkemeleri lazımdır. Adliye mahkemeleri memlekete hafif geliyor. Adliyenin gönderdiği hakimler hafif geliyor. Zenginler bu mahkemelerden kurtuluyor. Fakirler mahkum oluyor. Dört tane zengin edepsizin şerrine burada senelerce uğraşmayalım. Zenginler ahaliye, her şeye tahakküm ediyor. Mahkemede mahkum oluyor, bir sene yatmıyor derhal çıkıyor. Fakirler senelerce yatıyor. Bu zenginler Yunan idaresi zamanında, mutasarrıf olmuşlar, ahaliye zorla muhtariyeti mühürletmişler, şimdi onlar mahkum olmuyor da diğerleri mahkum oluyor. RIFAT BEY (Adalet Vekili): Kimlerdir, isim söyler misiniz? HACI VELİ EFENDİ (Devamla): Adliyenin gönderdiği memurlar hafiftir. Orada iş göremezler. Yunan idaresinde mutasarrıf olan, belediye reisi olan adamlar mey- 235

236 danda elini sallayıp geziyorlar. Fakat süngü kuvvetiyle kâğıt imza ettirdikleri günahsız adamlar hapishanede inliyor. Anladınız mı? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bunlar adliye meselesi değildir. ŞÜKRÜ BEY (Bolu): Adliye meselesi değil de nedir? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Şükrü Bey, hatibin sözünü kesmeyiniz rica ederim. HACI VELİ EFENDİ (Devamla): İstiklal mahkemesi lazımdır. Benim bildiğim bu kadardır. (gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim biz müzakere edeceğiz. Konuşmak isteyenler dışarı çıksınlar. SELAHATTİN BEY (Mersin): Eğer bu memleketin her hangi bir noktasında kanunlarımızın tatbikiyle mükellef olanlar, bu kanunları tatbik edemiyorlarsa ve ettirilmiyorsa yapılacak çare nedir, efendiler? Başlarındaki amirleri mahkemeye sevk etmektir. Memleketin mahkemeleri, kendilerine verilen vazifeleri yapmıyorlar mı? Mesele onların mahkemeye verilmemesidir. (gürültüler) Bunu yapan kimlerdir? Tabii ki memleketin idaresi ile alakadar olanlardır. Bunlar düzelmedikçe her hangi bir mahkemede bu işler yapılamaz. Binaenaleyh vaziyet bu şekilde olunca, fevkalade bir mahkeme neye yarar? El ve maşanın düzelmesi, ıslah olunması lazımdır. Bu maşa düzelmeden, ıslah olunmadan mahkeme ile ne yapabileceksiniz? Memlekette iyi bir idare tesis edelim. Memleketin şerefi bunu icap ettirir. Vazife budur. Binaenaleyh alakalı vekiller bu vazifeyi ifaya çalışırlar. İçişleri Vekili Beyefendi işgal mıntıkasına giderler. Orada bir ay, on beş gün bulunurlar. Kanunları tatbik etmekte acizlik gösteren memurları kolundan tutarlar, dışarı atarlar. Efendiler, eğer lazımsa başka türlü salahiyet veririz. Fakat ben inanıyorum ki mevcut salahiyetiler her şeyi yapmaya kafidir. Biz birtakım hayali şeyler yapmaya, istiklal mahkemeleri göndereceğimize, neden onlardan mahkemelerin faaliyetini istemiyoruz? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Yaşasın o istiklal mahkemesi, yeter ki hayali olsun. (gürültüler, gülüşmeler) SELAHATTİN BEY (Devamla): Binaenaleyh efendiler bütün dünya yüzünde medeni bir devlet olduğumuzu, bütün kuvvetimizle çalışacağımızı ve bunun ehli olduğumuzu dünyaya karşı ispat etmek için, içişlerimizin kabiliyet ve kudretini, adliyemizin kabiliyet ve kudretini yükseltmek lazımdır. Yapacağımız şey, bu ikisinin takviyesidir. Bugün İstanbul'da Temyiz Mahkemesi ve saire gibi yerlerde bulunan yüksek kabiliyette birçok hakime beyhude para vermekteyiz. Bu efendileri buraya sevk ederek istediğimiz kadar mahkemeler teşkil edebiliriz. Yeter ki Hükümet yapar denilsin ve memleketin evladı her idare tarzından memnun olduğunu göstermiş olsun. 236

237 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar, iki kelime için söz aldım. Fakat saatlerce söylesem zannederim ki derdimi yine bitiremeyeceğim. (söyle sesleri) Arkadaşlar iki kelime için söz almıştım, evvela o iki kelimeyi söyleyeyim. Ondan sonra bahse geçeyim. O da havalar soğudukça odam soğuyor. Şikayet ediyorum, yarabbi benim bu halim ne olacak diyorum, dışarı çıkıyorum. Yağmurdan, çamurdan şikayet ediyorum. Halbuki arkadaşlar, kurtarılan yerlerdeki yüz binlerce kardeşimizin sıcak ocak karşısında benim gibi titrediğini, yüz binlerce kardeşlerimizin çamurlar üstünde, yağmurlar altında tiril tiril titrediğini düşündükçe kendi kendime, utanmıyor musun be vicdansız adam, sıcak bir ocağın var da sıcak bir soban var da pencerenin ufacık bir deliğinden soğuk girmekle şikayet ediyorsun, diyorum. Bana vicdanım diyor ki senin yüz binlerce kardeşin çamurlar içinde yuvarlanıyor da senin yüz binlerce kardeşini Yunanlılar elinde titretmiş olan o hainler, Hacı Veli babamızın dediği gibi o hainler yaşıyorlar. Senin o mazlum kardeşlerin hâlâ Milli Hükümeti kucağında onlara karşı boynu bükük bulunuyor, utanmıyor musun sen? Arkadaşlar hatırlıyorum ki Hükümetiniz bu işler için 17 Eylülde bu kürsüye gelmişti. Bugün Aralık ayının dördüncü günüdür. Kendi hesabıma söylüyorum. Utanmıyor mu benim vicdanım ki ben hâlâ bu meseleyi halledemedim ve edememiş bulunuyorum. (hangi meseleyi sesleri) Bundan iki sene evvel günlerce lehinde ve aleyhinde söz söylenmiş olan istiklal mahkemelerine ait müzakereler neden iki aydan beri devam ediyor, duruyor? Arkadaşlar vicdanınıza hitap ediyorum, aziz kardeşlerim. Yüz binlerce kardeşiniz bu karda kışta titrerken, Azrail'in pençesinde can verirken bizim vicdanımız titremiyor mu? Bu kürsüde bir saatten beri söylenen sözlerin birkaçını ele alıp ben de onlara karşılık vermek istiyorum. Fakat vicdanım bana, utanmıyor musun be adam, hâlâ lakırdı ile dedikodu ile vakit geçiriyorsun, diyor. NECİP BEY (Mardin): O kürsüden öyle söyleyemezsin. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Ben kendime söylüyorum. Fakat mademki benim arkadaşlarım birtakım fikri ve vicdani kanaatleri üzerine bazı mütalaalarda bulunmuşlardır. Maalesef iki buçuk seneden beri tekrar edilmiş olan sözleri yine burada tekrar ediyorlar. Bismillahirrahmanirrahim... CELAL BEY (Genç): Reis Bey, boş sözlerle uğraşıyoruz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Arkadaşlar, besmeleyi çektim. Arkadaşlar, fevkalade vaziyet mevcut mu, değil mi? (mevcut sesleri) Ben ağlıyorum, siz gülün arkadaşlar. Fevkalade hal bu Meclisin açıldığı günde yoktu, benim kanaatim. Zira bu Anadolu'daki Hükümet yoktu. Var olan Anadolu'da bir karışıklıktı ve o karışıklık, o yokluk bizim için tabii bir haldi. Biz o karışıklığı ıslah ede ede fevkalade hal safhalarına geçmeye başladık. Arkadaşlar o gün ki isyana başladık, fevkalade halin ilk temel taşını attık. Zira ben kazandığımı Allah korusun elimden kaçırmış olsaydım büsbütün harap olacaktım. Birinci İnönü fevkalade vaziyeti azalttı. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Beyefendi, mevzuya geliniz. 237

238 TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Ben mevzu hakkında söylüyorum, beyefendi. Fevkalade hal yoktur, diyenleri niçin mevzuya davet buyurmadınız? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Devam ediniz, efendim. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Efendiler, Birinci İnönü Zaferi fevkalade hali azalttı. Zira ben kazandım. Ben kazandığımı Allah göstermesin, kaybedecek olursam neticesi pek fena olacak. Ben fevkalade tedbirlere başvurarak fevkaladeliği Allahım bana bahşetti, ihsan etti. Ben fevkaladeliği azaltmaya mecburum, ikinci İnönü Zaferinde daha da azaldı. Sakarya Harbinde iyice azaldı. Kılıçla kazanılan zaferin yanında siyasi birtakım haller ortaya çıktı. Binaenaleyh fevkalade hal yalnız silah tarafından değil, siyaset tarafından da tecelli etti. Bu arz etmek istediğim mesele ilk meseleydi. Devamını bugüne kadar getiririz. Arkadaşlar, katiyen bugünkü kadar fevkalade vaziyet karşısında bulunmadık. Allah korusun, müsamaha bana bütün kazandıklarımı kaybettirebilir. O halde istiklal mahkemeleri mademki fevkalade haller için kabul edilmiştir, bugün memlekette o istiklal mahkemelerinin unvanını göklere kadar yükseltmek ve ondan sonra onları yerlerine göndermek lazımdır. İstiklal mahkemeleri yetersizdir, buyruldu. İstiklal mahkemeleri nasıl yetersiz olabilir? Yetersiz olan mahkemeler, karmakarışık şeylere boğulmuş adliye mahkemeleridir. İstiklal mahkemeleri vicdani salahiyete haiz olmakla ulvi ve vicdan kadar yüksek ve vicdan kadar geniştir. Hırsızlık varmış, bu alelade bir şeydir. Hırsızlık yok efendiler, yağmacılık var, çapulculuk var. Efendiler, onlar hâlâ sokaklarda otlanacaklar mıdır? Onlar darağacında sallanacaklardır. (bravo sesleri, alkışlar) Birtakım hainler külahını eğip ellerini arkasına bağlayarak, caka satarak gezemeyeceklerdir. Efendiler, Hilafet Ordusundan itibaren ta Yunanlıların defolup cehennemin dibine gömülmüş olduğu zamana kadar, Yunanlılara hizmet etmiş olan o hainleri eğer bu Yüce Meclis istiklal mahkemeleri vasıtasıyla tam bir inkılapçı, tam bir ihtilalcı gibi bunları tamamen temizlemezse, vazifesini yapmamış olur. Arkadaşlar buyuruyorlar ki kanunlar tatbik edilsin. Hükümet, memurlarından hırsızları ve rüşvetçileri kollarından tutup atmalıdır. Efendiler, daima tekrar ettiğim bir söz vardır. Hastalık üç günlük, üç aylık değil, üç buçuk asırlık müzmin bir hastalıktır. O üç yüz senelik hastalık ancak otuz senede tedavi edilebilir. Bu da ciddi çalışmak ve istiklal mahkemeleri gibi müesseseleri meydana getirmekle olabilir. Efendiler, isyanları bastıran istiklal mahkemeleri değil mi? O halde efendiler, soruyorum şu veya bu işi gören istiklal mahkemeleri değil mi? Fevkalâde neticeleri meydana getiren istiklal mahkemeleri değil midir? (gürültüler) Gürültücü arkadaşlar beyhude yoruluyorsunuz. Zira şu anda vicdanımın sesinden başka kulağıma hiçbir ses girmez. (gürültüler) Arkadaşlar son sözümdür. İstirham ederim, buraya dikkat buyurunuz. Eğer istiklal mahkemelerini kurmasaydık ve göndermeseydik istiklal mahkemeleri vasıtasıyla isyanlara, şunlara, bunlara galebe çalmamış olsaydık, şimdi ne olacaktı? Buraya dikkat ediniz rica ederim. Hükümet teşekkül edemeyecekti. İstiklal mahkemelerini, atacağımız temeller için kullandık. O halde ancak ve ancak bugün istiklalin son tabakasında bulunuyoruz. Mademki fevkalade halin en yüksek bir tabakasında bulunuyoruz, o halde yine istiklal mahkemelerini gönder- 238

239 meye mecburuz. En son sözüm arkadaşlar bir teşbih yapacağım. Teşbihte hata olmaz. Bilirsiniz arkadaşlar, bir söz vardır, kendisi gitmese de ünü gitsin. SALİH EFENDİ (Erzurum): Köroğlu, Allah ondan razı olsun. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar, bugün alelade mahkemeler iş göremezler. Çünkü fevkalade vaziyet vardır. O fevkalade haller dolayısıyla alelade mahkemeler iş göremezler. Zira arkadaşlar istiklal mahkemesinin ismi anılınca ulvi ruhlar onun hayali karşısında huşu ile boyun eğiyorlar. Arkadaşlar kirli ruhlar, İstiklal mahkemelerinin adı anılır anılmaz ifrit gibi tiril, tiril titriyorlar. Arkadaşlar biz onları bugün göndereceğiz ve o kirli vücutlar daha çok titreyeceklerdir. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Muhterem arkadaşlar, (efendim sesleri) Dünkü ve bugünkü celse kadar benim zihnimi karıştıran bir celse olmamıştır. (Allah, Allah sesleri) Hakikaten neye karar vereceğimi ve nasıl bir karar alacağımızı tayin etmekte kendim çok şaşkın kalıyorum. İHSAN BEY (Cebelibereket): Reis Bey, hatip kendilerinin bir şey anlamadıklarını beyan buyurdular. Bizi nasıl aydınlatacaklar? DR. ABİDİN BEY (Devamla): Vallahi İhsan Bey, o kadar şaşkınım ki beni siz aydınlatabilirseniz bravo. Hükümet meçhul bir karar ile karşımıza geliyor. Hükümetin bu hususta malumat vermesini cidden ben arzu ederim. Tunalı Hilmi Bey söylediler, şöyle oldu, böyle oldu. Fakat Tunalı Hilmi Bey isyanlar esnasında burada oturmuştur, ben orada silah atmışımdır. (bravo sesleri) Orada ilk evvela o Abazalara karşı evvela tüfeği ben atmışım. (bravo sesleri) Fakat bu sayede asayişi temin ettim. İşte Lazistan Mebusu Necati Bey ve Ali Fuat Paşa benim şahidim olabilirler, zannederim. (alkışlar ve bravo sesleri) Binaenaleyh Tunalı Hilmi'nin söylediği bir ruh ve korkak olmayan bir ruh varsa onda değil, bendedir. Yalnız arkadaşlar fevkalade işlerin fevkaladeden mahkemeleri lazımdır. Buna göre çarçabuk bir yaraya merhem olmak üzere buna razıyım. Yok olmadığı takdirde azizim işte İçişleri Vekili burada oturacağına gitsin, asayişi temin etsin. Evet ben bu salahiyeti istiyorum, gideceğim, bunların tamamını yakalayacağım ve cezalarını vereceğim, desin. MUSTAFA VASFİ BEY (Tokat): Eşkıya mı var orada? DR. ABİDİN BEY (Devamla): Mahkemelerle beraber gitsin. (eşkıya mı var sesleri) Tabii eşkıya var. Eşkıya ile hırsız var. (aynı sesleri) Firar eden üç beş kişiyi takip etmek kolaydır, arkadaşlar. Asıl bu zenginleri, oraya giden tüccarları, kimler ise İçişleri Vekili onları yakalayıp kanuna vermelidir. (alkışlar, bravo sesleri) Bu onu yapabilir, yapamıyorsa o vakit ben giderim. Çünkü müşterekim, müşterekim. NECİP BEY (Ertuğrul): Kiminle? DR. ABİDİN BEY (Devamla): Doğrudan doğruya, Hükümet bizden ayrılmış, bizden olmadığı için eğer onlar yapamıyorsa

240 MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): İçişleri Vekili yapamazsa, seni İçişleri Vekili yaparız. Gidersin sen bu işleri ifa edersin. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Müşterek olduğum için, öyle Yunus Nadi'nin yazdığı gibi, Hükümete bırakalım denmemelidir. Yürütme salahiyeti yalnız Hükümete ait değildir. Efendiler, bizde de yürütme salahiyeti vardır. (yapamazsın sesleri) Yapamazsam beni idam etsinler burada. Binaenaleyh bu tarzda ifadeyi İçişleri Vekilinden ve Dışişleri Vekilinden aldıktan sonra o vakit Abidin gider. (alkışlar) ALİ FETHİ BEY (İçişleri Vekili): Efendiler, muhterem arkadaşımız Mersin Mebusu Selahattin Beyefendi, Hükümetin mevcut imkanları ile neden bunları bastırmadığını ileri sürdüler. İşgalden kurtarılmış mıntıkalara gitmiş olan arkadaşlarınız orada fevkalade bir halin mevcut olduğunu burada beyan ettiler. Onların kanaatlerine iştirak etmek mecburiyeti vardır. Hiç şüphe yoktur ki oralarda fevkalade vaziyet vardır. Bize verilmiş olan vazife, asayiş ve inzibatı temin edecek bir kadro iledir. (doğru sesleri) Bugün elimizde İzmir gibi bir şehirde yalnız 130 polisimiz vardır ve ona göre de jandarmamız vardır. Halbuki hiç olmazsa şehirde tamamıyla asayişi muhafaza etmek lazım gelirse belki bin yerde devriye gezdirmek lazımdır. Bugünkü kuvvetimiz ise buna yetmemektedir. ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar): Efendim, istiklal mahkemesi bin yerde nöbetçi bulunduracak mı? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Efendim müsaade buyurun, mevcut olan kuvvetimizle yine birtakım hırsızları, yağmacıları yakalıyoruz ve mahkemeye veriyoruz. Efendiler, malumunuz mahkemelerimizin usulü böyle fevkalade anda halkı hırsızlardan, yağmacılardan dolayı fenalıklardan koruyacak kadar süratli değildir. İstiklal mahkemeleri veya fevkalade mahkemeler gönderilecek olursa gayet ani bir şekilde kabahatlileri cezalandırmak ve bu suretle ibret tesiri yapmaktır. (doğru sesleri) Seri ve acil bir tedbirler almak için fevkalade mahkemeler göndermek lazımdır. ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar): Efendim, Vekil Beyefendi İzmir'de bizim elimizde yüz otuz polis var. Eğer fevkalade mahkeme gönderilecek olursa ihtimal bin yere polis koymak lazım gelir, buyurdular. ALİ FETHİ BEY (Devamla): Hayır, öyle söylemedim. ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar): İstiklal mahkemelerinin icra memurları kimlerdir? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Hükümetin icra memurlarıdır. ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar): O yüz otuz polis neden vazifesini yapamıyor? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Efendim, zannedersem ifadelerimi anlayamadınız. Onun üzerine yanlış sorular soruyorsunuz. Dedim ki büyük şehirlerde hırsızlık ve yağmacılığa mani olmak lazım gelirse bin adet polisin devriye gezmesi lazımdır. ÖMER LÜTFÜ BEY (Karahisar): Bunlar askerlerden mi olacak? 240

241 ALİ FETHİ BEY (Devamla): Polisten ve jandarmadan olacak. HASİP BEY (Maraş): İşgalden kurtarılmış mıntıkalarda fevkalade vaziyet vardır, buyurdunuz. Bundan maksadınız ihtilal mı var, isyan mı var? Yoksa adi suçlar mı var? Adi suçlar ile meşgul olan mahkemeler bununla da meşgul oluyor mu? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Zannedersem bu mesele ile alakadardır. Bugünkü mesele bu saatlik mesele değildir. Zannedersem iki aylık bir meseledir. Muhtelif hatipler uzun uzadıya söz söylemişler ve fevkalade vaziyetin de ne olduğunu uzun uzadıya izah buyurmuşlardır. Bu izahattan sonra ayrıca size fevkalade vaziyeti izah etmeye lüzum görmedim. HASİP BEY (Maraş): Bu fevkalade vaziyet içinde adi suçlar, yani alelade soygunculuk filan gibi şeyler de var mı? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Efendim, hırsızlık var, yankesicilik var, yol kesicilik var, düşmanla birlik olanlar var, düşmana yardım edenler var. SALİH EFENDİ (Erzurum): Vekil Beyefendi, İzmir'e gidip gelen arkadaşlarımızdan bizim anladığımız mesele, terk edilmiş sahipsiz mallarda hırsızlık var. Fakat bu hırsızlığı yapanlar bu mallara ait işlerde çalışan memurlardır. Bu memurlar ve ondan istifade eden adamlar beş on kimseden ibarettir. (kimler sesleri) Ben zannediyorum ki şehirlerin fukarası, köylülerin fukarası veya askerler bu işle alakadar değildir. Binaenaleyh polisinle, jandarmayla bu işin önüne geçmek imkanını göremiyor musunuz? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Söyledim Beyefendi, kuvvetlim buna kafi değildir. SALİH EFENDİ (Erzurum): O halde istiklal mahkemeleri için vazifelendireceğiniz yeni bir kuvvet var mı Beyefendi? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Efendim, istiklal mahkemelerinin kendisine mahsus bir hüviyeti vardır. O da ani bir surette ceza vermesidir. Bir şey çalmış olan adam derhal cezasını görür. Binaenaleyh cezasını görür görmez de diğerleri vazgeçerler ve cesaret edemezler. Bu şekilde meselenin önünü alırlar. SALİH EFENDİ (Erzurum): Peki efendim. İzmir'de bir odada otururken bu meselenin önüne nasıl geçeceğim? ALİ FETHİ BEY (Devamla): Bir iki kişi yakalamak ve derhal cezasını vermek suretiyle önüne geçilebilir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim şu olmuş mu, olmamış mı? Böyle soru olur mu? Halbuki mevzu başkadır. Efendim, on dört arkadaşımızın sözü vardır. Müzakerenin yeterliliğine dair de bir önerge var. Müzakerenin yeterliliğini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunluk ile müzakere kafi görüldü. Evvela buna ait olan önergeleri okuyacağız. Abdülkadir Kemali Bey'in önergesini tekrar okutuyoruz. Dün de okunmuştu. 241

242 TBMM Başkanlığına Gerek kurtarılan yerlerden dönen mebus arkadaşların ve gerekse Maliye ve Milli Savunma vekillerinin verdikleri izahattan anlaşılıyor ki işgalden ve harpten dolayı fevkalade idari, mali ve adli meseleler içinde kurtulmuş farz ettiğimiz kardeşlerimiz perişan vaziyettedirler. Fevkalade vaziyetler karşısında fevkalade tedbirler alma mecburiyeti olduğu için daha evvel arz olunan hususları kati olarak halletmek üzere Bursa, Bilecik, Eskişehir ve Karesi'de bir, Kütahya, Karahisar, Aydın, Denizli civarında bir, İzmir, Saruhan civarında keza bir, tamamı üç istiklal mahkemesinin hemen kurulmasının karara alınmasını teklif ederiz. 30 Kasım Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemali Bitlis Mebusu Yusuf Kemal HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim kanun teklifi mahiyetinde gelmiştir. ŞÜKRÜ BEY (Bolu): O zaman istiklal mahkemeleri teklifi yoktu. O vakit muvakkat ceza mahkemeleri teklifi vardı. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Beyim, bu mesele burada halledilemez, bu Tasarı İnceleme Komisyonuna gider. Bu hususta verilmiş olan diğer önergeler de var. Belki değişikliğe ait bir şeyler olabilir. TBMM Başkanlığına İşgalden kurtarılmış vilayetlere istiklal mahkemeleri göndermenin esas itibariyle kabul edilmesiyle mıntıka tayini için kararın Hükümete havalesini teklif ederim. Gaziantep Mebusu Yasin TBMM Başkanlığına Müzakere kâfidir. Abdülkadir Kemali Bey'in işgalden kurtarılmış yerlere istiklal mahkemesi gönderilmesi hakkındaki teklifinin oya konulmasını teklif ederim. Çorum Mebusu Sıddık 242

243 TBMM Başkanlığına Mesele, işgalden kurtarılmış yerlerde Hükümet kuvvetinin vazifesini hakkınca yapmaya iktidar sahibi olmasıdır. Gerek İçişleri Vekaletinin, gerek Adalet Vekaletinin buralarda kanun hükümlerini tatbik ettirecek yeterli teşkilatı yapılması lazımdır. Vekil beylerin bu teşkilatı kurup işletinceye kadar başlarında bulunmaları münasiptir. Her iki vekaletin vazife yaptırmaya kanuni salahiyetlerinden daha fazla salahiyete ihtiyaçları varsa bunun halledilmesi mümkündür. Yoksa idari imkanlar, inzibat teşkilatı ve adliye kuvveti ıslah olunmadan fevkalade bir teşkil ile ıslah etmek muvakkattir. Memleketin esaslı bir adalete ve huzura ihtiyacı vardır. Binaenaleyh İçişleri, Adalet ve lazımsa Milli Savunma vekillerinin işgalden kurtarılmış yerlerdeki kanuni vazifelerini teftişle ıslah etmelerinin ve fazla tahsisat ve salahiyete lüzum görürlerse Meclise arz eylemelerinin kararlaştırılarak gündemin müzakeresine geçilmesini teklif eylerim. 243 Mersin Mebusu Selahattin HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim önergeler okundu. Bir kısım önergeler Abdülkadir Kemali Bey'in önergesinin oya konulması hakkındadır. Selahattin Bey, vekilleri gerek idari tedbirler hakkında olsun, gerek... YAHYA GALİB BEY (Kırşehir): Öyle şey olmaz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Beyim, olup olmayacağı oyunuzla belirtiniz. Evvela Selahattin Bey'in önergesini başka mahiyette olduğu için onu oya arz etmek mecburiyetindeyim. Şimdi o istiklal mahkemesinin lüzumu olmadığına dairdir. (ret ret sesleri) NECİP BEY (Mardin): Reis Bey esası oya koyunuz. Tekrar okunmasına lüzum var mıdır? (hayır sesleri) HÜSEYİN BEY (Elazığ): Efendim, istiklal mahkemeleri kabul edilmiştir. Onun reddini nasıl oya koyacaksınız? ABDÜLKADİR KEMAL BEY (Kastamonu): Reddedilirse bir daha görüşülemeyecek bir dereceye gelir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Selahattin Beyefendinin önergesini oylarınıza sunuyorum. RAGIP BEY (Kütahya): Reis Bey bir kelime müsaade buyrulur mu? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Neye dair? RAGIP BEY (Kütahya): Bilindiği gibi dün ve bugünkü görüşülen mevzu, Hükümetin kanun tasarısı olduğundan dolayı evvela onun reye konulması lazımdır. Şimdiki önergede mevzu olan şeyler Abdülkadir Kemali Bey'in teklifine göre yazılmıştır.

244 Abdülkadir Kemali Bey'in önergesinin reddolunması için bu önerge oya konulabilir. Bundan evvelki yaptığımız iş bu mevzu üzerine değildir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): İstiklal mahkemelerinin aleyhinde bir önergedir. Mevzuun aleyhinde olmak dolayısıyla dünkü ile mukayese edilemez, efendim. RAGIP BEY (Kütahya): Görüşülmüş ve kabul olunmuştur. MUSTAFA BEY (Giresun): Canım, işte görüşme mevzuu olduğu için onun aleyhine verilen önergeler reye konuluyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): İstiklal mahkemelerinin lüzumu olmadığına dair bir önergedir. (oya sesleri) Selahattin Bey'in önergesini kabul edenler, lütfen el kaldırsın. (ret, ret sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu): Reis Bey bir kelime söyleyeceğim. Bu neticeye münasebeti itibariyle fevkalade önemlidir. Bugünün meselesi değildir. Şahsi kanaatimce bu, yeniden tekrar görüşmeye mani olur. Çünkü biz mahkemelerimizi her halde düzelteceğiz ve her halde bu şekilde devam ettirmeyeceğiz. Rica ederim bu, bugünün işi değildir. Reddedilirse altı ay müzakere edilemez. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Selahattin Bey'in önergesi, Hükümetin seyahatten, bilmem neden menedilmesine dair değildir. Yalnız bu nokta, istiklal mahkemelerine lüzum olmadığına dairdir. Diğer görüş Hükümeti vazife yapmaktan menetmez. Şimdi Selahattin Bey'in önergesini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. (ret, kabul sesleri) Kabul edilmedi. Şimdi diğer önergelerden Abdülkadir Kemali Beyin önergesi vardır. YASİN BEY (Gaziantep): Reis Bey benim önergem esasa aittir. Benim önergem, Abdülkadir Kemali Bey'in önergesinin değiştirilmesi mahiyetindedir. Evvela onu oya koyunuz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, ad okunarak oylanması teklifi vardır. Yasin Bey'in önergesi değişiklik mahiyetinde olduğu için evvela onu oya koyacağım. (esas kabul edilsin sesleri) Esasın değiştirilmesi hakkında önerge vardır. AVNİ BEY (Saruhan): Ortada bulunmayan esas değiştirilemez. Kabul edilmiş bir esas var mıdır ki değiştiriliyor? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Yasin Bey'in önergesi esasa dair değil, müzakere haricindedir. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Onun ad okunarak oylanmasını teklif ediyorum. Abdülkadir Kemali Bey'in önergesi kabul edilmemiş ki onun değiştirilmesini isteyen önerge oya konsun. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Abdülkadir Kemali Beyin önergesinin ad okunarak oylanması için on beş imzalı önerge var. (hayır sesleri) 244

245 Abdülkadir Kemali Bey'in önergesi hem istiklal mahkemelerinin gönderilmesine ve hem de mıntıkalara ayrılmasına dairdir. Her ikisini de oylarınıza arz ediyorum. (okunsun sesleri) Efendim Abdülkadir Kemali Bey'in önergesi üç teklifi ihtiva ediyor. Hepsini tek tek oylamaya sunacağım. (tamam sesleri) HÜSEYİN BEY (Elazığ): Reis Beyefendi istiklal mahkemelerin gönderilmesi reddedilirse sonra ne suretle müzakere yapılacak? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Evvela istiklal mahkemesinin gönderilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Elhamdülillah! HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim şimdi üç mahkeme olmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Abdülkadir Kemali Bey'in üçüncü teklifi nerelere gönderileceğinin tayini meselesidir. Bunu oya... (onu Hükümete bırakalım sesleri) ABDÜLKADİR KEMALİ BEY (Kastamonu) Önergemden ben de vazgeçiyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz. YASİN BEY (Gaziantep): Reis Bey şimdi benim önergem bahis mevzudur. Abdülkadir Kemali Bey mıntıkaların tayini teklifinden vazgeçtiler. Benim önergemde mıntıkalar Hükümet tarafından tayin edilsin, şeklindedir. Önergemin bu suretle reye sunulmasını teklif ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim mıntıkaların Hükümet tarafından tayinini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Bu da kabul buyruldu. Tamamını ad okunarak reye koymaya mecburum. (olmaz sesleri) RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, Başkanlık Divanından kabul denilmiştir. Bir daha ad okumaya lüzum yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim evvela o şartla oya koydum. Oylarınızı kullanmaya mecbursunuz. YAHYA GALİB BEY (Kırşehir): Kabul edildi denildikten sonra ad okumaya lüzum var mı ya? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim tamamını kabul buyuranlar beyaz, etmeyenler kırmızı rey verecektir. (oylar toplanmaya başlandı) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim oyunu kullanmayan arkadaşlar lütfen kullansınlar. (Ad okunarak oylar toplandı, oylar sayıldı ve...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Ad okunarak yapılan oylama son bulmuştur. Efendim neticeyi arz ediyorum. 143 üye oylamaya katılmış, 95 kabul, 31 ret,

246 çekimser. Böylece işgalden kurtarılmış yerlere istiklal mahkemeleri gönderilmesi kabul edilmiştir. On dakika istirahat buyurmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Aradan sonra toplantı yeter sayısı olmadığı için Genel Kurul toplanamamıştır. İki gün sonra 6 Aralık 1922 tarihindeki oturumda...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Geçen günkü celsede işgalden kurtarılmış yerlere istiklal mahkemelerinin gönderilmesi kabul edilmişti. Bu kararın tatbik edilebilmesi gayesiyle Gaziantep Mebusu Yasin Bey'in İstiklal Mahkemeleri Kanununun değiştirilmesi hakkında kanun teklifi var. Okutuyorum. TBMM Başkanlığına İşgalden kurtarılmış yerlere gidecek olan istiklal mahkemelerinden beklenilen faydayı temin edebilmek için, İstiklal Mahkemeleri Kanununun 3. Maddesine aşağıda yazılı olan fıkranın ilavesini arz ve teklif ve acilen gündeme alınarak müzakere edilmesini istirham eylerim. H) Terk edilmiş mallardan dolayı işlenmiş bütün suçların sahiplerini muhakeme etmek." Gaziantep Mebusu Yasin HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim arkadaşımız, bir fıkra olarak kanuna bir kayıt ilave edilmesini teklif ediyor. Aynı zamanda gündeme alınmasını teklif ediyor. (uygundur sesleri) Müsaade buyurunuz, bunun acilen müzakeresini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi efendim. HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Bir fıkradır, kabul edelim çıksın. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Fıkra hakkında söz isteyen var mı? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar, istiklal mahkemelerinin işgalden kurtarılmış yerlere gönderilmesinin sebebi hiç şüphesiz, terk edilmiş mallardan dolayı işlenen suçlar içindir. Bu hususi bir vaziyettir. Fakat İstiklal Mahkemeleri Kanunu başkadır. Bu salahiyeti istiklal mahkemelerine gidecek heyete vermek başkadır. Bu kanuna fıkra halinde ilave edilecek olursa, günün birinde bir yere başka şekil ve mahiyette istiklal mahkemesi gönderilecek olursa bu fıkra o zaman ona da dahil olacaktır. Binaenaleyh bu, İstiklal Mahkemeleri Kanununa katiyen giremez. Ancak ayrıca bir kanun olarak tespit edilebilir. İdari, mali işlerden dolayı böyle kanun teklif edilmez. (kabul et Yasin Bey sesleri) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Aralık 1922), 1.Dönem, c.25, s , 246

247 YASİN BEY (Gaziantep): Anlamadım ki kabul et diyorsunuz. İstiklal Mahkemesi Kanununun 3.Maddesinde "G" harfine kadar fıkra var. Bunu da ben "H" fıkrası olarak kabul ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim başka söz alan yok. Mehmet Şükrü Bey, bu hususi meseledir umumi kanun arasına girmesin, diyor. Bu husustaki şekil elime geçmediği için bir şey yapamayacağım. (yazılıyor sesleri) Arkadaşlarımız teklifi bekliyorlar. TBMM Başkanlığına Madde 1. İşgalden kurtarılmış yerlere gidecek olan istiklal mahkemeleri, terk edilmiş mallardan dolayı işlenmiş bütün suçların sahiplerini muhakeme etmeye vazifelidir. Madde 2. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 3. Bu kanunun yürürlüğüne Büyük Millet Meclisi vazifelidir. 247 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Bu şekil hakkında söz isteyen var mı? ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Efendim bence her iki fikrin netice itibariyle pek farkı yoktur. İşgalden kurtarılan yerlere gidecek olan istiklal mahkemeleri bilhassa terk edilmiş mallar hususundaki suiistimallere mani olmak için gidiyor. Fakat istiklal mahkemeleri şahsi haklara dair hüküm veremezler. Şimdi istiklal mahkemesi gönderiyorsunuz. Güzel, fakat o mahkeme ancak ceza için hüküm verebilecektir. Çalınan malın tazmin edilmesi meselesi ne olacaktır. Eğer uygun bulursanız bu kanun teklifini Adalet Komisyonuna havale buyurunuz. Bu arz ettiğim şekilde bir madde daha ilave edilsin. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Başka söz alan var mıdır, efendim? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar, bu hususta histen çok serinkanlılıkla takip etmek mecburiyetindeyiz. Malumunuz İstiklal Mahkemeleri Kanunu vaktiyle tatbik edildiği zaman, o mahkemelerin hükmettiği şahsi haklar meselesine itiraz edilerek bu hükümlerin hemen çoğu kaldırılmıştı. İstiklal mahkemeleri bunların birer birer ispatıyla meşgul olacak olursa bu mahkemeler lazım gelen tesiri gösteremezler. Bugün yalnızca terk edilmiş mallara ait olsun deyince arz ettiğim gibi şahsi hukuk meselelerini mahkeme delil olmadan hükmedecek bu hükümler birçok şikayete sebep olacaktır. Çünkü, şahsi haklar meselesinde tazminat vardır, efendiler. Usulüne uygun olmayan şeylerin tazminine Konya isyanında olduğu gibi hükmedilecek olunursa, bunun bir hukuki mahiyeti olamaz. Filan gelmiş bir liste vermiş, yüz bin lira dava ediyor. Ne şahit var, ne şu var, ne bu. Bu itibarla istiklal mahkemelerinin terk edilmiş mallardan dolayı şahsi hakları hükmetmeye izin ve-

248 rilmesi, daha sonra Yüce Meclisinizi çok meşgul edecek ve o hükümleri kaldırmak mecburiyetinde kalacaksınız. Bundan dolayı işgalden kurtarılmış yerlere gidecek olan istiklal mahkemelerine yalnızca suçlara bakması için izin verelim. Şahsi hukuk meseleleri diğer mahkemelere havale edilsin. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, Ali Sururi Efendi arkadaşımızın teklif ettiği gibi hakikaten bir kere tetkik edilmek için Adalet komisyonuna gönderilmesini teklif ediyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, evvela müzakere usulüne dair önergeler var, okunacaktır. TBMM Başkanlığına İşgalden kurtarılmış yerlere gönderilecek istiklal mahkemelerinin yalnız terk edilmiş mallara ait suçlara bakmak üzere şahsi haklara ait meselelerde hüküm vermemeleri lazımdır. Binaenaleyh, bu manada bir madde ilave edilmek üzere kanun teklifinin Adalet Komisyonuna havale buyrulmasını teklif ederim, 6 Aralık 1922 Giresun Mebusu Ali Sururi TBMM Başkanlığına Müzakere kâfidir. Müzakere olunan Kanun Teklifinin Adalet Komisyonuna havalesini teklif ederim. Hakkari Mebusu Mazhar Müfit TBMM Başkanlığına Şükrü Beyin teklif ettiği Kanun Teklifi ile benim teklif ettiğim fıkra esas itibariyle asıl maksadı temin ettiğinden ve arada bir şekil ihtilafı olduğundan Sururi Efendinin ortaya attığı meselenin müzakeresinin yeterliliğiyle fıkra veya kanunun oya konulmasını teklif ederim. Gaziantep Mebusu Yasin HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim usul itibariyle teklifin evvela Adalet Komisyonuna havalesi teklif ediliyor. Bu hususta, yani usul hakkında müzakerenin 248

249 yeterliliğini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Acilen Adalet Komisyonuna havalesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1 (Terk edilmiş sahipsiz mallar sorunu iyice karmaşık bir hal almıştı. Beş gün önceki oturumda Lazistan Milletvekili Dr. Abidin Bey tarafından, İzmir'e gidip gelen milletvekillerinin, gönderilecek İstiklal Mahkemesine seçilmelerinin uygun olmadığı ifade edilmişti. Bu şaibeli ifade, terk edilmiş mallar sorununu ilk defa Mecliste dile getiren Kütahya Milletvekili Ragıp Bey'i çileden çıkardı ve 7 Aralık 1922 tarihindeki oturumda...) RAGIP BEY (Kütahya): Efendim müsaade ederseniz, Yüce Meclisin haysiyetine ve dolayısıyla şahsıma ait bir meseleden dolayı kısaca malumat vereceğim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Dün de size söz verilmişti. Binaenaleyh buyurun. ESAT EFENDİ (Aydın): Hüseyin Avni Bey, Ragıp Bey'den sonra bana da söz veriniz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Sizinki neye dairdir, efendim? ESAT EFENDİ (Aydın): Aynı meseleye Efendim. RAGIP BEY: (Kütahya): Muhterem arkadaşlarım. İşgalden kurtarılmış yerlere ait müzakereler esnasında bilhassa İzmir'e gidip gelen mebusların suiistimalinden bahsedildi ve buna dair önergeler de verildi. Hatta en son, Lazistan Mebusu muhterem arkadaşımız Abidin Bey, Yüce Meclisin dikkatini çekmek niyetiyle, bir şey söyleyeyim mi, dediler. Mebus arkadaşlar da söyle, dediler. O da İzmir'e gidip gelen mebusların seçilmemeleri şartıyla, İstiklal mahkemelerinin kabulü taraftarıyım, dedi. Efendiler ben seçilmek arzusunda değilim. Çünkü arkadaşlarım arasında benden çok malumatlı, benden çok yüksek arkadaşlarım pek çoktur. Ancak ben de İzmir'e gidip gelen arkadaşlarınız arasında bulunduğumdan dolayı şahsımı ilgilendiren bir meseleyi yüksek huzurunuzda arz etmek istiyorum. Efendiler, ben İzmir'e gittim, geldim. İzmir'de on beş gün kaldım. İzmir'e niçin gittiğimi, nerelerde bulunduğumu, ne işle meşgul bulunduğumu ve hangi kişilerle ile temas ettiğimi tafsilatlı olmak üzere bir belgeyi, bir seyahat belgesini istiklal mahkemesine sunacağım. Kanunu Esasinin 48. ve 70. maddelerinin hakkımda bahşettiği dokunulmazlığı huzurunuzda arz ediyorum ve tamamen kendim kaldırıyorum. Bu, doğrudan doğruya bana ait bir haktır. Ben bu hakkımı, teşekkül edecek istiklal mahkemesine devrediyorum. Tahkikat sonunda da verilecek cezaya göre mebusluğumun kaldırılmasına ait kararın da o mahkemeden verilmesini teklif ve temenni ederim. NAFİZ BEY (Canik): Gündemde, bizim bu hususta önergelerimiz vardır. Hasıraltı yapılmıştır. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (6 Aralık 1922), 1.Dönem, c.25, s , 249

250 HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Hasıraltı yoktur Efendim. Burada şahıslardan bahsedilmeyerek umumi surette mebusluk sıfatına, şaibeli bir şekilde söz söylendiğini iddia ediyor arkadaşımız. Bu hususta şu veya bu söylenemez. HACI MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Kimler almış ise şaibe onlaradır. Biz de gitmişizdir. Fakat almamışız. Bunun hakkında söz istiyoruz. Evvelce de istedik vermediniz. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Söz isterim Reis Bey. RAGIP BEY (Kütahya): İzmir'e giden mebuslar kimlerse onlara aittir. HACI MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Biz de İzmir'e gitmişiz, fakat ev almamışız. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Bu yolla söz söylenmiştir. Bu sözü söyleyen kişinin ya iddiasını ispatlaması yahut haklarında takibat yapılması için, Avni, Necati ve Nafiz beylerin önergeleri vardır. Arkadaşlarımız, İzmir'e gitmekle hiçbir zaman bununla alakadar olamaz. Mebusluk sıfatı ile her arkadaş alakadardır. Bu sıfatın müdafaasından da Meclisin umumu sorumludur. Bunun hakkında her arkadaş söz söyleyecekse bunun sonu gelmez. Yalnız arkadaşlarımızın şikayet önergeleri var. İş buradan başlar. İthamda bulunan arkadaşlar ya isim belirtirler veya herkes şaibe altında kalamaz diye önergeler vardır. Eğer bu hususta Meclis görüşme açacaksa... (açacağız sesleri) Dava bu sözü sarf eden arkadaşınız... (bu mesele halledilmelidir sesleri) Müsaade edin efendiler. Yani müzakere açarsak, arkadaşlarımızın hepsi bu gibi sıfattan ayrıdır. Yalnız isnat eden arkadaşımız hakkında açacağız. Bu söz kime isnat edilmiştir? Bunun için evvela kim söylemişse onun üzerine söz alınabilir. Bu şaibeden temizlenmek için, söz söyleyen arkadaşımız kimin üzerine söz söylemişse ya düzeltmeli, ya da sözünü geri almalıdır. AVNİ BEY (Saruhan): Mebusluğun tamamı bahis konusudur. Bunu örtbas edecek bir vaziyette kalamayız. YASİN BEY (Gaziantep): Efendim tahkikat yapılır. Sonra gelecek tahkikat raporları üzerine muamele yapılır. Yoksa şimdi bunun müzakeresi imkanı yoktur. MUSTAFA BEY (Giresun): Böyle şifahi mütalaa üzerine müzakere açılamaz. İHSAN BEY (Adana): Efendim, hepiniz pekala biliyor ki oralara istiklal mahkemesi göndermeyi kararlaştırdınız. Gidecek istiklal mahkemesi bu gibi meselelerle alakadar kimlerse, makam ve merciine bakmaksızın onlara bakacak, haklarında takibat yapacaktır. Böyle konuşmalarla beyhude vakit geçiriyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim ortada kalan bir mesele var. Mebusların şaibeli olduğu ortaya sürülmüştür. Fakat herkes zan altından kurtulmak için uğraşıyor. Binaenaleyh ya bu sözü söyleyen arkadaşımız, mesele şudur diye sözünü söyleyip bitirmeli veya kendisi hakkında Meclis bir karar verir. Verilen önergeler bunun içindir. Yalnız bu husus hakkında, bu sözü söyleyen arkadaşımı- 250

251 zın ifadesini düzeltmesi için görüşme açılmasını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi Efendim. Kim söylemişse bu arkadaşlardan... (önergeler de okunsun sesleri) Önergeler de okunacak. Bugün bu gündeme alınarak... OSMAN BEY (Lazistan): Cumartesi günü görüşülmek üzere... HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim bugünkü gündemde, Nahiyeler ve Avans kanunları vardır. Bu meseleyi de gündeme alıyoruz. Fakat bunun, bugünkü gündeme alınıp görüşülmesi hususunu da reylerinize başvuracağım. Bunun esasen bir kısmı görüşülmüştür. Arkadaşlar da zaten Cumartesi görüşülmesini teklif ediyorlar. Cumartesi günü görüşülmesini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Cumartesi günü müzakere edilecektir. 1 (Altı gün sonra, 13 Aralık 1922 tarihindeki oturumda...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): İşgalden kurtarılmış yerlerde kurulmasına karar verilen istiklâl mahkemelerinin mıntıkalarına dair İcra Vekilleri Heyeti Reisliğinden gönderilen tezkere vardır. Okunacaktır. Malumunuz mıntıkaların tayin ve taksimi Hükümete bırakılmıştı. TBMM Başkanlığına İşgalden kurtarılmış yerlerde kurulmasına karar verilen istiklal mahkemelerinin mıntıkaları, İçişleri Vekâletince aşağıdaki gibi tespit edilmiştir. 1. İzmir Vilayetinin tamamı, Aydın Sancağı (Aydın, Nazilli, Söke), Denizli Sancağı (Denizli, Buldan, Sarayköy, Çal) 2. Bursa Vilayetinin tamamı, Karesi Sancağının tamamı, Çanakkale Sancağının tamamı, Ertuğrul Sancağı (İnegöl ve Yenişehir) 3. Eskişehir Sancağının tamamı, Karahisar Sancağı (Karahisar, Sandıklı, Çivril, Bolvadin, Aziziye), Kütahya Sancağının tamamı, Ertuğrul Sancağı (Bilecik, Söğüt) Vekiller Heyetinin 10 Aralık 1922 tarihli toplantısında bu mıntıkalar olduğu gibi kabul edilmiş olmakla, lüzumuna binaen arz ve istirham eylerim efendim. 10 Aralık 1922 Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf RASİH EFENDİ (Antalya): Saruhan Livası unutulmuştur. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (7 Aralık 1922), 1.Dönem, c.25, s , 251

252 HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Sorarız, efendim. 1 (On gün sonra, 23 Aralık 1922 tarihindeki oturumda...) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Müsaade buyurun, Efendim. İşgalden kurtarılmış yerlere ait iki mühim meseleyi istirham edeceğim. Birisi, işgal esnasında mahkemeler tarafından verilen kararların tatbiki hakkında teklif edilmiş ve Meclis Umumi Heyeti tarafından bir numaraya alınmış olan teklifin görüşülmesi. Diğeri yine bu yerlerin ihtiyacı olan istiklal mahkemelerinin bir an evvel gönderilmesi hakkındaki kararın infazı. Binaenaleyh elde mevcut bir kanun vardır. Yani Gelir Kanununun görüşülmesini müteakip bu kanunların görüşmesini rica ediyorum. Bu iki işi tercihan çıkarmak lütfünü geri çevirmeyiniz. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, Refik Şevket Bey'in teklifi, işgal altında iken o vakit verilen hükümler, var. Sonra... RAGIP BEY (Kütahya): Ben de aynı mesele üzerinde konuşacağım. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Rica derim, sözümü kesmeyiniz. İkinci mesele de istiklal mahkemeleri seçimi meselesidir. Bunların Gelir Kanunundan sonra görüşülmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddedilmiştir, efendim. Gelen kağıtları okumaya başlıyoruz. RAGIP BEY (Kütahya): Paşa Hazretleri, söz istiyorum. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Neye dair? RAGIP BEY (Kütahya): Benden evvel söz söyleyen arkadaşlarım neye dair söyledilerse ben de ona dair söyleyeceğim. Muhterem arkadaşlarım, seçim mıntıkamdan döndükten sonra burada yaptığım konuşmamdan bugüne kadar yapılan görüşmelerde yalnız bir şey yapılmak isteniliyordu. O da istiklal mahkemeleriydi. İki, iki buçuk ay Yüce Meclisi meşgul ettikten sonra, verilen bu karar maalesef her gün gecikmektedir. Halbuki kurtarılan yerlerde üç ay evvel hapsedilip de henüz bir defa kendisine, sen niçin hapsedildin, sen necisin, diye sorulmayan on binlerce insan var. Bunların içinde bir an evvel cezayı layık olacak insanlar olduğu gibi, birçok da masum olması ihtimali bulunanlar da var. Fakat mesele yalnız bu değildir. Daha mühim birçok meseleler vardır ki istiklal mahkemelerinin salahiyetinde belirsizlik vardır. Her gün memleket mühim zararlara uğramaktadır. İstirham ediyorum, zaten Yüce Meclisin bir kararı vardır. İstiklal mahkemeleri seçimi bitmeden başka işe bakılmaması. Bugün gelen yazılar okunmadan evvel seçime başlayalım. Seçimden sonra oyların tasnifi esnasında da gelen yazıların okunmasına başlanır. (doğru sesleri) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (13 Aralık 1922), 1.Dönem, c.25, s.342, 252

253 ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Ragıp Bey de aynı Refik Şevket Bey'in teklifleri gibi teklifte bulunuyorlar. Oya koydum reddedildi. (anlaşılmadı sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Paşam benim teklifim iki madde idi. (anlaşılmadı sesleri) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, gelen yazıları okumaya başlıyoruz OCAK 1923: YUNAN İŞGALDEN KURTARILMIŞ YERLERE GÖNDERİLECEK OLAN İSTİKLAL MAHKEMELERİNE ÜYE SEÇİMİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 177.Birleşim, Gündem: 2/2) Yunan işgali sona ermiş ve Batı Anadolu kurtarılmıştı, ama olağan duruma henüz geçilememişti. İstiklal mahkemelerinin gönderilmesine karar verilmiş fakat henüz Meclis tarafından mahkeme üyelerinin seçimi yapılmamıştı. Lozan Konferansında İtilaf devletleri genel af ilanından söz etmeye başlamışlardı. Kurtarılmış yerlerde işgal zamanı Yunanlılarla işbirliği içinde olanlar kısmen tutuklanmış, bir kısmı dışarıdadır. Haksız yere tutuklananlar da vardır. Bölge milletvekilleri tedirginlik içindedirler. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): İşgalden kurtarılmış yerler için istiklal mahkemelerine üye seçimi vardır. Malumunuz geçen toplantıda bugün seçim yapılmasını kabul etmiştiniz. Bu husustaki Hükümet tezkeresini okuyacağız. TBMM Başkanlığına İşgalden kurtarılmış yerlerde kurulmasına karar verilen istiklal mahkemelerinin mıntıkaları, İçişleri Vekâletince aşağıdaki gibi tespit edilmiştir. 1. İzmir Vilayetinin tamamı, Aydın Sancağı (Aydın, Nazilli, Söke), Denizli Sancağı (Denizli, Buldan, Sarayköy, Çal) 2. Bursa Vilayetinin tamamı, Karesi Sancağının tamamı, Çanakkale Sancağının tamamı, Ertuğrul Sancağı (İnegöl ve Yenişehir) 3. Eskişehir Sancağının tamamı, Karahisar Sancağı (Karahisar, Sandıklı, Çivril, Bolvadin, Aziziye), Kütahya Sancağının tamamı, Ertuğrul Sancağı (Bilecik, Söğüt) Vekiller Heyetinin 10 Aralık 1922 tarihli toplantısında bu mıntıkalar olduğu gibi kabul edilmiş olmakla, lüzumuna binaen arz ve istirham eylerim efendim. 10 Aralık TBMM Zabıt Ceridesi (23 Aralık 1922), 1.Dönem, c.26, s.4-5, 253

254 Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, bu tezkereden anlaşılıyor. Üç istiklal mahkemesi seçeceksiniz. İzmir, Bursa ve Eskişehir merkez olmak üzere her üç mahkeme için bir reis, bir savcı ve üçer üye seçilecektir. Müsaade ederseniz şuraya üç sepet koyalım, ayrı ayrı oylarınızı atınız. EMİN BEY (Ergani): Efendim, ayrı ayrı seçelim. Böyle hep birden zor olacaktır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim o vakit sabaha kadar bitiremeyiz. Üzerlerine isim yazarız. İsimler okunuyor. Oy pusulalarınızı sepetlere atınız. 1 (Oylama sonuçları tutanakta yer almamaktadır. Anlaşılan karar yeter sayısı olmadığı için oy tasnifi yapılmamıştır. On gün sonra 3 Şubat 1923 tarihindeki oturumda...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Elcezire Cephesine bir üye, bir de İzmir İstiklal Mahkemesi Heyeti seçilecektir. NECİP BEY (Mardin): Bursa, Eskişehir yok mu? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): İki sepet koyarız. (ayrı ayrı sesleri) SALİH EFENDİ (Erzurum): Reis Bey Elcezire'ye mi yapacağız, yoksa birkaç yerlere mi yapacağız? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir kere daha arz edeyim. Elcezire Cephesine bir üye ve bir de İzmir İstiklal Mahkemesi Heyeti seçilecektir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Ne lüzum vardır? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Vaktimizin zayi olmaması için ikisini birden yapalım. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Her ikisini beraber yaparsanız iştirak etmeyiz. İzmir- 'inkine iştirak etmeyiz, Elcezire için belki iştirak ederiz. HASİP BEY (Maraş): Vaziyet belli oldu. Hükümet yeniden İzmir için İstiklal Mahkemesi istiyor mu? MUSTAFA NECATİ BEY (Saruhan): Bu mesele bir aydan beri gündemimizdedir. Hükümet Reisi Rauf Beyefendi istiklal mahkemelerine ihtiyaç olduğunu millettin kürsüsünden söylemiştir. Bundan bir hafta evvel beyan etmiştir ve Yüce Meclis de buna karar vermiştir. ALÎ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): O Elcezire içindi. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Ocak 1923), 1.Dönem, c.26, s , 254

255 HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Hükümetten şimdi yine soramayız. Bugün aksine dair iddia yoktur. Hükümet istemiyorum dememiştir. Binaenaleyh vazifemiz bugünkü seçimi yapmaktır. Yüce Heyet gündemini tertip etmiştir, mesele yoktur. Oylarınızı kullanınız. HÜSEYİN BEY (Erzincan): O halde biz iştirak etmiyoruz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, oya koymak mecburiyetinde kaldım. NECİP BEY (Ertuğrul): Ne mecburiyeti, maksat süründürmek mi? ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Meclis Divanı icap eden vazifeyi yapar. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Öyleyse Divan icap eden vazifeyi böyle görmüştür. Menfaat vardır burada. MUSTAFA BEY (Giresun): Reis Bey, bu meseleyi tekrar oya koymaya hacet yoktur. İsteyen istediği oy pusulasını verir. Ayrı ayrı yapmaya ne lüzum var efendim? HÜSNÜ BEY (Bitlis): Mevcuda iştirak etmiyorum. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Mevcuda ben de iştirak etmiyorum. HULUSİ BEY (Karahisar): Tutanağa geçmesin, İzmir'in oylamasına iştirak etmiyorum. ÂLİM EFENDİ (Kayseri): İzmir'e iştirak etmiyorum. CELAL BEY (Genç): İştirak etmiyorum. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim oylarını kullanmayan var mı? Oylama son bulmuştur. Oy kullanmayanlar yok yazılacaktır. (Oylar sayılırken ara verildi. Aradan sonra...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, celseyi açıyorum. İzmir'e gidecek olan İstiklal Mahkemesi oylamasına 139 üye katılmıştır. Karar yeter sayısı olmadığından oylar tasnif edilmemiştir. Yeniden seçim yapacağız. 1 (Daha sonraki günlerde de oylama yapılmasına teşebbüs edilmiş, fakat bir sonuç alınamamıştır. Bu nedenle işgalden kurtarılmış yerlere istiklal mahkemeleri gönderilmesi hakkında karar alındığı halde üye seçimi yapılamadığı için bu mahkemeler faaliyete geçememiştir.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (3 Şubat 1923), 1.Dönem, c.27, s , 255

256 20 OCAK 1923: GÜNEYDOĞU ANADOLU'YA İSTİKLAL MAHKEMESİ GÖNDE- RİLMESİNE DAİR HÜKÜMET TESKERESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 3.Yasama Yılı, 177.Birleşim, Gündem: 5/1) Musul Vilayeti, Milli Misak haritası içinde yer almış olsa da halen İngiliz işgali altındaydı. Lozan Konferansında İngilizler Musul konusunda hiç bir geri adım atmıyorlardı. Bunun yanında Güneydoğu Anadolu'nun feodal yapısı Ankara Hükümetine her konuda zorluk çıkarıyordu. Bölge halkı askere alınıyor ama silahları ile birlikte firar ediyorlardı. Hükümet bu bölgeye istiklal mahkemesi göndermek için teşebbüse geçti. Bazı milletvekilleri sadece firar konusunda mahkeme gönderilmesini istemektedirler. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Merkezi Diyarbakır'da bulunmak üzere Elcezire Cephesi mıntıkasına istiklal mahkemesi gönderilmesine dair Hükümetin iki tezkeresi var, okunacaktır. TBMM Başkanlığına Milli Savunma Vekaletince görülen lüzum üzerine merkezi Diyarbakır'da bulunmak, sahası Elcezire Cephesi mıntıkası olmak ve sadece askeri firarileri muamelelerine ait olmak üzere bir istiklal mahkemesi gönderilmesi hususunun Yüce Meclise arz edilmesi, İcra Vekilleri Heyetinin 9 Ocak 1923 tarihli toplantısında karar verilmiş olmakla neticelenmesini istirham eylerim, efendim. TBMM Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf TBMM Başkanlığına Merkezi Diyarbakır'da olmak üzere kurulmasına lüzum görülen istiklal mahkemesinin faaliyet sahasının Elcezire Cephesi mıntıkasının ihtiva ettiği Diyarbakır, Bitlis, Elazığ vilayetleriyle Malatya, Urfa, Mardin, Siverek, Erganimaden, Genç, Muş, Siirt livalarına içine almasına uygun görüldüğü İçişleri Vekâletinden bildirilmekle ona göre karar verilmesini istirham eylerim, efendim. (izahat versinler sesleri) TBMM Vekiller Heyeti Reisi Hüseyin Rauf MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Bu evrak yeni gelmiştir. Evvela gündeme alalım. Bugün müzakere edecek değiliz. Müsaade buyurunuz. (gürültüler, ret ret sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Efendim, Elcezire Cephesinde bir istiklal mahkemesi kurulması lüzumu Cephe Kumandanlığının isteği üzerine Milli Savun- 256

257 ma Vekâletinden teklif edilmiştir. Tensip buyurursanız bunu gündeme alırsınız. Paşa Hazretleri teşriflerinde size izahat verir. Ondan sonra kararınızı verirsiniz. (hayır, hayır, ret, ret sesleri, gürültüler) LÛTFÜ BEY (Malatya): Hiç bahis mevzu olamaz. (gürültüler) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Şimdi müzakere açmıyoruz. Gündeme alacağız. (gürültüler) Bugünkü gündeme dahil değil, yeni gelmiş bir tezkeredir. Gündeme alalım, Hükümet gerekçesini izah eder. LÜTFÜ BEY (Malatya): Hayır, hayır katiyen ret, orada istiklal mahkemesine lüzum yoktur, hırpalanmadık bir orası kaldı. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim oya koyacağım şey, doğrudan doğruya gündeme alınması. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Ben bugün gündeme alınıp gizli celsede acilen müzakeresini teklif ederim. (ret, uygun sesleri) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurunuz, gündeme alalım. LÛTFÜ BEY (Malatya): Hayır, hayır dahili kapitülasyonlara lüzum yok. HAMDİ BEY (Genç): Reis Bey, anlayalım. Belki bir sebebi vardır. DR. MUSTAFA BEY (Kozan): Ön sıraya oturarak bağırmakla kimsenin işitmemesi lazım ise herkes bağırsın. Hükümet Reisi Rauf Bey bunun gerekçesini anlatsın, ondan sonra oya koyarsınız. Gerekçesini izah etmeden nasıl oya koyarsınız? MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Gerekçesini izah için evvela gizli celse istiyorlar. (kabul sesleri) Gizli celseyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Misafirler ve memurlar lütfen salonu tahliye etsin. 1 (Gizli oturuma geçilir...) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Gizli celseyi açıyorum. Efendim çok rica ederim, dinleyelim. Celse gizli olarak açılmıştır. Rauf Beyefendi izahat verecekler, dinleyelim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Arkadaşlar, istiklal mahkemeleri hakkındaki fikirlerinizi açık bir şekilde bilen bir arkadaşınızım. Elcezire Cephesi için istiklal mahkemesinin kurulmasını teklif etmeden evvel enine boyuna düşünmüş bulunuyoruz. Arkadaşlar Meclisinize açık ve çıplak vaziyeti söylemek için gizli celse yapılmasını istedim. Bazı üyeler aleni olsun dediler. Bu söylediklerimden sonra aleni olsun derseniz çekinen ben değilim, efendim. Fakat vatanın menfaati beni gizli 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Ocak 1923), 1.Dönem, c.26, s , 257

258 celse talebine sevk etmiştir. Hiç bir şeyden çekindiğimden değildir. Arkadaşlar bir Milli Misakımız vardır. Bunun harfiyen elde edilmesi için burada bulunuyoruz. Bu Milli Misak hudutları dahilinde ve geçenlerde Ziya Bey'in izah ettiği gibi bir de Musul'un hususi mahiyeti vardır. İcabında orayı kuvvetle almak için her türlü gayrette bulunuyoruz. (bravo sesleri) Fakat bu gayretlerimize rağmen ve her türlü mesai sarf ettiğimiz halde ne yazık ki müspet bir netice alınamıyor. Sebebi asker oluyor, bu kadar mahrumiyete rağmen elbise buluyoruz, tüfek veriyoruz, silah veriyoruz, firar ediyorlar. SELAHATTİN BEY (Mersin): Demek Askeri Ceza Kanunu kafi değil? RAUF BEY (Devamla): Selahattin Beyefendi, Askeri Ceza Kanunu vardır ve tatbik edilmiştir. Tatbik eden arkadaşınız da Cevat Paşa Hazretleridir. Onun ne kadar kanun adamı olduğunu Selahattin Bey arkadaşımız bizim kadar da tasdik buyururlar. Cevat Paşa buna rağmen her hafta vaziyetin mühim olduğunu izah ede ede biz mecbur olmuşuzdur, böyle bir teklifte bulunmaya. Vaziyet o kadar tehlikelidir ki arkadaşlar... (kabul sesleri) Vaziyet o kadar endişe vericidir ki inşallah muhtaç olmayız. Fakat muhtaç olup da fiilen elde etmek lazım olduğundan elimizin havada kalma tehlikesi vardır. Şimdiden bunu biliniz. Bir de biz oraya kuvvet yığmak için Erzurum'dan iki ay vatan evlatlarını köstebek gibi karın içinden sürdük, getirdik. Efendiler, o mıntıkanın askerleri firar ediyorlar. Onun için arkadaşlar elim zaruret vardır ve en kanuni şekil için bunu gördük. Arzu buyurursanız bu malumattan sonra teklifimizi kabul etmezseniz vatan benim kadar da sizindir. Milli Misak benim kadar da sizindir. Siz ne ferman buyurursanız o olacaktır. Fakat düşünüp kararınızı veriniz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Bu kadar kaçak adamları istiklal mahkemesi tutacak mı? RAUF BEY (Devamla): Son tedbirimizdir. Eğer o da tutamazsa tehlike mevcuttur. Oradaki vatandaşlarımız da hepimiz kadar vatanseverdirler. Fakat vaziyetin, zamanın biriktirdiği elemli hadiseler dolayısıyla bizim gibi açık göremiyorlar, o itibarla askere gitmiyorlar, gitmek istemiyorlar, huy edinmemişler. Birçok tedbirler vardır, siz de bilirsiniz, ben de bilirim. Ben de aşiretçilik etmiş bir adamım. Fakat o tedbirler Yüce Meclisiniz nazarında gayrı kanuni telakki edilir. Biz bunu da istemedik. Bizim istediğimiz Yüce Meclisinizin kabul ettiği fevkalade hali tatbik ede geldiği, fayda görülen bir şekli oraya tatbik edip son bir tecrübe ile bu işin önüne geçmek istedik. Salahiyeti de yalnız asker firarilerine ait olmak üzere istedik. İşte efendiler, biz böyle düşündük ve siz nasıl düşünürseniz öyle olacaktır. Vicdanen bu dakikadan itibaren iki noktadan müsterihim. Birincisi vaziyeti size arz ettiğimden, ikincisi de bundan sonra olacaklar sizin kararınızla olacaktır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Yalnız asker firarilerine ait olduktan sonra kabul ederiz. Reis Bey, asker firarilerine ait olmak üzere oya koyunuz. 258

259 NUSRET EFENDİ (Erzurum): Reis Bey, bir soru soracağım. Rauf Beyefendi, bunlar adi firarlar mıdır yoksa siyasi firarlar mıdır? RAUF BEY (Devamla): Bunu arz etmiştim, adi firarlardır. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Cehalet neticesi o mıntıka halkının da bu gayeden başka düşündükleri yoktur. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Hükümetten bu tezkere geldi ve müzakeresi bugün gizli cereyan ediyor. Rauf Beyefendi bugün müzakeresiyle kabulünü rica ediyor. (söz istiyoruz sesleri) LÜTFÜ BEY (Malatya): Bize söz hakkı yok mu? MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Siz söz söylemeyin demiyorum. LÜTFÜ BEY (Malatya): Beni söz söylemekten alıkoyuyor musunuz? MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Söz söylemekten alıkoyan yoktur efendim. Müzakere edecek miyiz, etmeyecek miyiz, oya konacak. Efendim Rauf Beyefendi gizli celse istedi ve bugün gündeme alınarak müzakeresini teklif ediyorlar? Fakat gündeme alınmayan meseleyi müzakereye arz edemem. Oylarınıza arz ediyorum. Evvela bugün bunun müzakere edilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. (kabul sesleri) Kabul edilmiştir efendim. (söz istiyoruz sesleri) Söz Lütfü Bey'in, buyurun. LÜTFÜ BEY (Malatya): Efendim, bugün Hükümet doğu vilayetlerine istiklal mahkemesi gönderilmesini teklif ediliyor. Fakat gerek istiklal mahkemeleri ve gerek harp divanları gibi mahkemelerle elde bulunan kanunların tatbikinin kafi olamadığı belli olmuştur. Elde bulunan Askeri Ceza Kanununun tatbiki ile maksat temin edilememiş midir? Cephe Kumandanının böyle keyfi olarak istiklal mahkemesi istemesi ve askeri ceza mahkemesi yerine böyle bir fevkalade mahkemenin gönderilmesinin hakiki sebebi, Meclisin kanaatini tatmin edebilecek mahiyette midir, değil midir? Evvela bunu anlamak gerekir. Garp Cephesinde zaten asker firariliği de yine dışarının telkin ve teşvikleri ile meydana geliyordu. Bununla beraber harbin en şiddetli devresinde bulunduğumuz zamanda Garp cephesindeki istiklal mahkemeleri tesir edemediği için tamamen kaldırılmıştır. YUSUF BEY (Denizli): Hayır mesele öyle değil. LÜTFÜ BEY (Devamla): Halbuki bugün o, kaldırılmış olan istiklal mahkemelerinin doğu vilayetlerinde yeniden kurulması hiç bir akıl ve mantıkla izah edilemez. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Size göre öyle olabilir. LÜTFÜ BEY (Devamla): Tenkit buyurabilirsiniz, ben burada milletvekili sıfatıyla fikrimi söylüyorum. ZAMİR BEY (Adana): Milli Misaktan vaz mı geçiyorsunuz? 259

260 LÜTFÜ BEY (Devamla): Hayır vazgeçmiyorum. Yalnız istiklal mahkemesinin yapacağı icraatın derecesi ve o muhitte nasıl bir tesir yapabileceğini de Hükümetin bir an için düşünmesini rica ederim. O muhitin vaziyetini iyi bilen Yüce Heyetinizden temenni ediyorum. Çoğu kanunlar vardır ki şekli itibariyle iyi ve uygun görülür, fakat tatbikatta birtakım kötü tesirler husule getirir. Bunun için doğu vilayetlerinin vaziyetinin hakiki maksadımızı temin edebilecek şekilde iyi netice vereceğine kanaat hasıl olmuş mudur? Buna Yüce Heyetiniz de kani olursa zaten oy ve irade sizindir. Yalnız hakiki sebepler üzerinde tetkik ederek hakiki kararlar vermenizi rica ederim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Aziz Lütfi Beyefendinin mantıksızlıkla açıkladığı Hükümetimiz tezkeresini bir kaç cümle ile izah edince, zaruretle kabul edeceğine eminim. (işitemiyoruz sesleri) İşittirecek kadar yüksek sesle söylediğim zaman, bazı arkadaşlarım sokaktan işitiliyor diye şikayet ediyorlar. Buyurdular ki istiklal mahkemelerinin kurulma sebebi vatana hıyanet suçlarıdır. Benim bildiğim kadarıyla İstiklal Mahkemeleri Kanununun maksadı asker firarileri içindir. Ondan sonra diğer vatana hıyanet suçlarını da bakmaya başlamıştır. Efendiler, Anadolu'nun bir kısmında tatbik edilirken silah altına gelmeyen askerler dışarının teşvikiyle mi gelmediler? Hain mi idiler? Beyler, hepimiz biliyoruz ki çalıştığımız ve Cenabı Hakka çok şükürler olsun çok yaklaştığımız gayeyi elde etmeye başladığımız zaman milletimiz harpten yorulmuş bir halde idi. Bu yorgunluğa rağmen bu davayı başarmak için çok çalıştık. Bunu yapamazsınız diyenler ya memleketi bırakıp kaçtılar veya fena bir vaziyete düştüler. Biz bugün davamızın neticesini tespit etmekle meşgulüz. Neticesini kuvvetlendirmekle meşgulüz. Arz etiğim gibi yakın zamanda da inşallah muvaffak olacağız. Musul, maden ve toprağından başka doğu vilayetlerimiz bakımından çok mühim ve çok hayati bir yerdir. Bunu müzakere ediyoruz. Fakat düşmanımız çok entrikalı, çok hilekar ve bununla beraber çok zeki bir düşmandır. Karşımızda bununla uğraşıp, uğraşıp muvaffak olamadıktan sonra sözü silahlar söyleyecektir. Yalnız şunu iftiharla arz edebilirim ki manen ve maddeten milletimiz düşmanımıza karşı o mıntıkada hakimdir. Fakat bu hakimiyeti, bu manevi ve maddi hakimiyeti temin edecek silah miktarıdır. Netice itibariyle işte biz bunu temine çalışıyoruz. İnşallah silahların patlamasına da lüzum kalmadan temin edilecektir. Fakat her ihtimale karşı tüfek tedarik ediyoruz. Nasıl tedarik ettiğimizi bilirsiniz. Elbise tedarik ediyoruz, nasıl tedarik ettiğimizi biliyoruz. Elbiseleri askerler giyiniyorlar, tüfekleri kuşanıyorlar ve ertesi günü gidiyorsunuz bir de bakıyorsunuz ki falan aşiret reisinin yanına kaçmışlar. (gürültüler) Müsaade buyurun efendiler, beyler, arkadaşlar, bu arkadaşınız da aşiretçilik nedir, aşiret nedir, tesiri nedir, reisi nedir, bilir. Bunlarla pek çok zaman beraber yaşadım. Bunun için diğer çareler de vardır. O aşiret reisini çalyaka edip getirmek, bir yere hapsedip, tehdit etmek. Fakat o vakit hepiniz bağıracaksınız ve diyeceksiniz ki örfi hareket ediyorsunuz, kanunsuz hareket ediyorsunuz, diyeceksiniz. (hayır, hayır sesleri) Müsaade buyurun beyefendiler, biz şimdi bunu yapabilmek için en hafif, en adil bir tarzda insanın en yüksek insani hakkı olarak müdafaasını kullanarak yaptırmak için adil 260

261 bir istiklal mahkemesi istiyoruz. Karşınızda efendiler, hainlik ettiler mi, bilmem ne yaptılar mı lüzumu var mıdır? Değildir, efendiler. Vatan müdafaasının icap ettirdiği son bir şekil olmak üzere bunu tatbik edeceğiz. SELAHATTİN BEY (Mersin): Müsaade buyurun bir soru sorayım. Böyle bir teşkilatı bundan bir ay evvel yapmak uygundu, bugün böyle bir şey yapmak için çok geç kalınmıştır. (gürültüler) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Selahattin Bey, kendinizi müdafaa ediyorsunuz. SELAHATTİN BEY (Devamla): Rica ederim efendiler müsaade buyurunuz. Benim ne söylediğimi sonra anlarsınız. Musul'un şu veya bu tarzda hallolunacağından dolayı burada istiklal mahkemesinin mi gönderilmesi gerekir? Yoksa Orduyu bir ay evvel mi hazırlamak lazım idi. Bugün oraya istiklal mahkemesi gönderiyoruz diye gazeteler ilan edecekler. Binaenaleyh vaziyeti kendi içinizde idare ediniz. Vaziyetin ehemmiyeti malumdur. Böyle işlere meydan vermeyerek orada orduyu kuvvetli göstermeniz lazımdır. Yoksa hakikaten bu meselede çok geç kaldınız. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): O halde acele edelim. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Bu, soru değildir, Selahattin Bey. SELAHATTİN BEY (Devamla): Niçin geç kaldığınızı tenkit ediyorum. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Soru soracaktınız da neticesi başka çıktı öyle mi? SELAHATTİN BEY (Devamla): Niye bir buçuk ay evvel yapmadınız diyorum. RAUF BEY (Devamla): Müsaade buyurun arz edeyim de sükunet bulursunuz. Ben bu kadar gülünç hitabınıza vesile olduğumu zannediyorum. SELAHATTİN BEY (Devamla): Hayır efendim, fikrimi arz ediyorum. RAUF BEY (Devamla): Arz edeyim beyefendi, buyurduğunuz gibi geç kalmadık ve o iddiamı ispat ederim. Bizim hareketimiz Yüce Meclisin kararlarına tabi olmaktan başka bir şey değildir. Bunu pek iyi biliyorsunuz ki üç ay evvel İzmir için muhtelif şekillerde mahkemeler teklif ettik. Hâlâ neticelenmedi. Kabahatli ben miyim? Günahkar ben miyim? SELAHATTİN BEY (Devamla): O başka maksat. RAUF BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, Yüce Heyetinizin istiklal mahkemeleri hakkında karar vermeyi uzatmakla ben ne yapabilirim? Söyleyiniz? Kanun haricine çıkmamak için her türlü vasıtaya müracaat ederek bu mıntıkada istiklal mahkemesine ihtiyaç gösterilmemesi için çalıştık. Bunda da ben günahkar isem bunu da kabul ediyorum. Rica ederim münakaşa etmeyelim. Sizin de vaktiniz beyhude geçmesin. Mahkemeyi bir an evvel kabul buyurarak gönderiniz (oya sesleri) Bunu arz ediyorum. 261

262 LÜTFÜ BEY (Malatya): Deminki izahatımda, oradaki ahalinin zaman, zaman isyan ettikleri için istiklal mahkemesi gönderilmesine o zaman lüzum görülüyordu. Yoksa asker firarilerini mani olmak maksadıyla değildi. O firarilerin büyük kısmı isyan hadiselerinde... RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Lütfi Bey, bana soru mu soruyorsunuz? LÜTFÜ BEY (Devamla): Yani demek istiyorum ki sorduğum şudur, arz ettiğim noktada o muhitin tatbik kabiliyeti itibariyle meydana getireceği tepkiler de bir kere dikkate... (ne tepkileri sesleri, gürültüler) RAUF BEY (Devamla): Efendim, istiklalimizi temin için çalışıyoruz. Biz vaktiyle bütün mevcudiyetimizi ortaya koyduk. Binaenaleyh orada mevcut olan kardeşlerimizin de bizimle beraber yaşamak için imana azmetmiş olduklarını biliyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Yüzde doksan dokuz buçuğu böyledir. RAUF BEY (Devamla): Yüzde yüzü böyledir. Oradaki aşiret reisi olanlar cahil adamlardır. Hakikati anlayınca derhal yanlış fikirlerinden vaz geçeceklerdir. Yani tepki olup ne yapabilirler? Nihayet sözünü dinletecek gayet kuvvetli ve parçalanma kabul etmez bir Meclis ve onun Hükümeti vardır. Babayiğit olan talihini tecrübe etsin. FEYZİ BEY (Nafıa Vekili): Arkadaşlar, bu meselede benden daha fazla, o vilayetleri temsil eden mebus arkadaşlara hitap ediyorum. Hepiniz elinizi vicdanınız üzerine koyunuz. Belki ben Diyarbakır'ı bilirim, fakat Bitlis'i bilmem. Şehir halkından başka taşralarda köylülerimizin, ağalarımızın öteden beri bu meselede alışmadıklarından dolayı firar ederler ve bunu hepiniz benden iyi bilirsiniz. (bravo sesleri) EMİN BEY (Ergani): Sende de var, bende de var, hepsinde de var. Bu istiklal mahkemesi gitsin. Hepsinin de foyası meydana çıkar. FEYZİ BEY (Devamla): Efendim, arz edeyim. Yani Selahattin Bey arkadaşımıza söylüyorum, Cevat Paşa Hazretleri cidden orada asayişin tesisi hususunda bizzat bütün mıntıkayı gezdi ve hatta bir çok aşiret reislerini de makamına getirtti. Bunları ayrı, ayrı vatani vazifeye davet için her ne lazımsa, yani telkinde ve her şeyde bulundu. Mal hususunda, para hususunda, diğer hususlarda azami yardımda fedakârlıkta bulunuyorlar. Fakat ne yazık ki askerlik vazifesine öteden beri alışamadıklarından buna bir çare bulunamadı ve bunu ben kendi çiftliklerimde her şey ettiğim halde imkân bulamadım. Yani bütün şehir halkı yedek subayları vazifesine davet etmişlerdir. Fakat köylerde bütün ağalar, ben hakikati arkadaşlara söylüyorum. Oraları bilen arkadaşlara, firariler silahlarını yanında bırakmak içindir. EMİN BEY (Ergani): Yine kumandanlarınız yapıyor. FEYZİ BEY (Devamla): Yok müsaade buyurun en evvel kusur bizimdir. Bunu hepimiz itiraf ederiz. Eğer cehalet ananevi bir şey... Yüzde kırkı geliyor, yüzde altmı- 262

263 şı kaçıyor. Son zamanlarda gelenler de silahlarını alıp gidiyorlar. Bu lüzum da yalnız asker firarilerine aittir. Lütfü Bey'in dediği gibi isyan filan katiyen başka bir şey yoktur. Bunun binde bir ihtimali bile yoktur. Halk bu fikirde değildir. Bu endişelerle buraya heyetler göndermiştik. Bunların binde biri yoktu. İzmir zaferi de yoktu. Endişe yoktur. (bravo sesleri) Bu cehalet işidir. Halk azami olarak bu memlekete bağlı ve bu milletle beraber yaşamak istiyor. Rica ederim bir kaç menfaatperestin belki menfaatine mani olur. Yoksa bunu kendi seçim mıntıkamdaki ve civarındaki arkadaşlarım pek iyi takdir ederler. Herkes kendi seçim mıntıkaları adına ellerini vicdanlarına korlarsa benim sözüme iştirak ederler. Benim seçim mıntıkamda yalnız yüzde altmışı en çok vazife başında, hudut başlarında yine Diyarbakır Vilayeti ahalisi olduğu halde kazalarımız halkı ne yazık ki iştirak etmiyor. Nusaybin'- den fayda yoktur. Askerlik şubelerine gittim. Bizzat şiddet göstermedikten sonra bir şey olamaz ve imkan yoktur. Bu lazımdır. İstiklal mahkemesi yalnız askeri firarilerine ait olmak üzere... ŞÜKRÜ BEY (Bolu): Yalnız askeri firariler için olmasın. Subayların suiistimalleri de vardır. Onlara da içine alınız. FEYZİ BEY (Devamla): Evvelkine taraftar olduğum gibi buyurduğunuza da taraftarım, yine takdir Yüce Heyetinize aittir. RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Buyuruyorlar ki bu subaylara da olmayacak mı? Efendim rica ederim, istirham ederim subaylar melek değildir. Günahkarları olabilir, hatalıları olabilir. Eğer bunlar askerin firarını kolaylaştırıyorlarsa derhal bunlar istiklal mahkemesinin hükmü içerisine girer. (pekala sesleri) REFİK BEY (Konya): Suiistimale mani olunursa firarın önü alınır, mesele budur. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Ben o muhitin mebusu sıfatıyla efendiler, istiklal mahkemesinin lüzumuna inanıyorum ve ihtiyaç vardır. BİR MEBUS BEY: Zaten bunu inkar eden yoktur. Yalnız mahzuru vardır. YUSUF ZİYA BEY (Devamla): Yalnız Hükümet ve Rauf Beyefendi bana şu teminatı versin. İstiklal mahkemeleri hükümlerinde tehir ve ihmal olmayacak şekilde her tarafta icra edilebilecek ve her fert hakkında tatbik olabilecektir. Bu teminatı verdikten sonra tekrar ediyorum o havalide istiklal mahkemesine ihtiyaç vardır. Şimdi müsaadenizle, affınıza sığınarak bir şey daha arz edeceğim. O havaliyi şöyle çerçeve halinde göz önüne getirdiğiniz zaman yer, yer birer aşiret ağası, birer reis, birer mütegallibe yaşadığını görürsünüz. Bu inkâr edilemez. Yani o muhitten olmam itibariyle itiraf ediyorum. Bu ağaların her birinin ayrı ayrı üç yüz, dört yüz, beş yüz, hatta iki bin kişilik silahlı kuvvetleri vardır. Bir asker firarisi firar etti mi o ağaya iltica ediyor. Ağa onun tüfeğini de alıyor, yanında onu besliyor. Hükümet bunu biliyor, bütün idare memurları da biliyor. Fakat hiç kimse ağaya bunu ver, silahını ver demiyor. Efendiler, istiklal mahkemesinin hükmünü ağaya ver demekle beraber, ağayı da cezalandırmakla beraber bu hükmü icra edebilecekse memnu- 263

264 niyetle buna taraftarız. Fakat istiklal mahkemesinin hükmü icra edilmeyecekse son bir tehdit olarak onların üzerinde bulundurduğumuz bir neticeyi de elden kaçırmak istemem. Çünkü onları bu şekilde tehdit ediyoruz. Her tarafa istiklal mahkemeleri gitti, gelir şöyle yapar böyle yapar diye tehdit ediyoruz. Sonra bu kuvvetimizin de boş olduğunu görürlerse iyi bir fikir vermez. Arkadaşlar Rauf Beyefendi buyurdular ki askerler firar ediyorlar. Bunun, yani firarın bir kaç mahiyeti vardır. Buradaki firar mahiyeti yalnız cehalettir. Cehaletle beraber o ağanın onları himaye edeceğine dair olan kanaatlerdir. Binaenaleyh doğu vilayetlerini muntazam bir muhit haline getirmek için yalnız istiklal mahkemesi yetmez. Doğu'da ciddi ve hakiki bir ıslahat yapılmasını istirham edeceğim. Bin üç yüz seneden beri son Berrani 1 adıyla bir mütegallibe yaşar ve katil yaşarsa o muhit hiç bir vakit idare olunamaz. (bravo sesleri) Hükümetin hiç bir vakit hükmü oraya girmemiştir. Hükümetin manası oraya girmemiştir. Ben bunu milletin bir vekili sıfatıyla Yüce Heyetinizden temenni ediyorum. Arkadaşlar zannetmeyiniz ki o millet haindirler. Hayır, arkadaşlar orada yaşayan o millet o insanlar cahildirler. Onları cahil bırakan ve cahil yaşatan yine bu hükümetlerdir. Çünkü o ağaları besliyor o ağaların bir çok zorbalık neticesinde o hali vücuda getiriyor ve ondan da bu gibi vaziyetler doğuyor. Dünya Harbi her tarafı yaktı, yıktı. Emin olunuz doğu vilayetlerinin çoğu yerlerini çöle çevirdi. Fakat ne yazık ki o mütegallibe o havaliye dönmekle beraber yine eski sistemde teşkilatını yaptı. Yine eski sistemde bu milletin başına bela oldu. Bugün o havali halkına gidiniz sorunuz her hangi bir köylüyü konuşturursanız konuşturunuz Hükümetten şikayet etmiyor. Başındaki o ağadan şikayet ediyor. Feryat ediyor, bağırıyor Hükümet o ağayı getirtiyor o ağayı ta yukarı başta oturtuyor. Onu gördüğü vakit köylü o ağaya itaat ediyor. Ne vakit ki Hükümet o ağaya silahlarını çevirir, işte o vakit o muhitte asker kaçmaz. O muhitte adalet olur, her şey olur. Her şekilde de o muhitten istifade edilir. Fakat Rauf Beyefendi evvela bu köylerde beni temin etsin ki istiklal mahkemesi orada hükmünü icra edecek, o ağaları getirtecek, cezalandıracak, ben de ondan sonra kanaat edeceğim ki istiklal mahkemesi orada hakiki bir icraat yaptı ve hakiki bir fayda gösterdi. Yoksa istiklal mahkemesi göndermekle o muhitte bir şey yapmak imkânı yoktur. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğine dair iki önerge var. TBMM Başkanlığına Müzakere kâfidir. İstiklal mahkemelerinin şekli ve salahiyetleri hakkındaki Kanun dairesinde vazife etmek ve Pazartesi günü seçim yapılmak üzere gündeme geçilmesini teklif ederiz. Saruhan Mebusu Reşat Biga Mebusu Hamdi Çorum Mebusu İsmet 1 Dine uymayan 264

265 SELAHATTİN BEY (Mersin): Müsaade buyurunuz, bunun için söz istiyorum. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bir önerge daha var. TBMM Başkanlığına Müzakere kafidir. Bu gibi vatani meselelerde Hükümetin vazifesini kolaylaştırmak hepimizin vazifesidir. Asker işlerinden başka meselelerle alakadar olmamak üzere Elcezire Cephesine istiklal mahkemesi gönderilmesini teklif eyleriz. 21 Ocak 1923 Erzurum Mebusu Salih Erzurum Mebusu Süleyman Necati Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hükümet Reisi yalnız askerlere mahsus olmak üzere teklif ediyor. Hükümet gayet açık olarak istiklal mahkemesini askerlere mahsus olarak talep ediyor. Bunun ötesinde bir şey kalmamıştır. YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Rauf Bey'den bir teminat istemiştim. O teminatı versin. NECATİ BEY (Saruhan): Efendim, verilen önergede istiklal mahkemesinin yalnız askeri meseleler ile alakadar olması talep olunmaktadır. Efendiler, İstiklal Mahkemelerinin Kanunu umum için yapılmıştır. Yüce Meclis yalnız askerlere mahsus olmak üzere kanun yapamaz. Millete ait bir kanundur. Hiç bir ferdin hiç bir kimsenin bu kanunun haricinde kalması imkanı yoktur. Kanunlar umumi olarak çıkar. Asker firarilerine sebebiyet verenler emin olunuz idareden olabilir, kumandan olabilir, vali olabilir. Binaenaleyh istiklal mahkemesi umumi olmalıdır. Onun için askerlere ayırıp sınırlı tutmak olmaz. SELAHATTİN BEY (Mersin): Yalnız firar meselesinde... SALİH EFENDİ (Erzurum). Bu önerge benimdir. Mamafih teklif talepten başka bir şeyi ihtiva etmiyor. Hükümetin talebini biz de kabul ediyoruz. Hükümet askeri işlerle uğraşmak için bir istiklal mahkemeli istiyor. Biz de onu talebini kabul ediyoruz. Başka bir şeye lüzum kalmıyor. Hükümetin askere dair olan istiklal mahkemesi talebini kabul ediyoruz. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, Hükümetin teklifi asker firarilerine dair mesaili içindir. Muamelede yalnız askerler değil, fakat asker kaçırtanlar olur, sivil de olur, memur da olur, jandarma da olur. Fakat hepsi firarilerle alakalıdır. SALİH EFENDİ (Erzurum): Efendim, biz de onu kabul ediyoruz. KADRİ BEY (Siirt): Bir soru soracağım efendim. İstiklal mahkemesi aşiretler hakkında hüküm verebilecekler midir? 265

266 KAZIM PAŞA (Devamla): Efendim, istiklal mahkemesinin hükmünü tatbik için Hükümetin jandarması kafi gelmezse askerler vardır. Asker ile onlara tatbik ettirecektir. KADRİ BEY (Siirt): Çünkü bunlardan kim firar ederse ağalara iltihak ediyorlar. Şimdi onlar hakkında tatbik edilmedikten sonra oraya istiklal mahkemesinin gitmesine hiç lüzum yoktur. KAZIM PAŞA (Devamla): Harp divanlarının kararı, istiklal mahkemelerinin kararı gibi kati ve seri olamaz. Onun için istiklal mahkemeleri istiyoruz. KADRİ BEY (Siirt): Yalnız askerlere ait olduğunu teminat edin, doğu vilayetleri adına hepimiz kabul edelim. KAZIM PAŞA (Devamla): Cephe Kumandanı diyor ki harp divanı kafi gelmiyor, daha kuvveli tedbirler düşününüz. Firar edenleri, ettirenleri, rüşvet alıp kaçıranları bütün muhakeme edecek. NACİ BEY (Elazığ): Hiç bir askerlik şubesi reisi yoktur ki bu işlerle alakadar olmasın. KADRİ BEY (Siirt): Mesela bir adam askerden kaçmış, aşirete katılmış, Hükümet onu yakalayamıyor. Gidecek istiklal mahkemeleri bu aşiretlere sığınan adamları yakalayamayacak ise bu mahkemelere hiç lüzum yoktur. KAZIM PAŞA (Devamla): İstiklal mahkemesi karar verecek, Hükümet o vakit getirecektir. İcap ederse silah kullanacaktır. KADRİ BEY (Siirt): O halde kabul ederiz. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, Hükümet Meclis üyelerine harp divanı üyelikleri teklif eder. Ben kendi hesabıma memlekette kanunu hakim kılmaya ve tatbik etmeye çalışan arkadaşlara bir bütün halinde bulunan bir kanunun bir kısmının tatbikine salahiyet verilip de bir kısmının tatbikine salahiyet verilmemesi meselesini hayret ediyorum. (kanun böyledir sesleri, gürültüler) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, oturalım rica ederim. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendim, böyle bir istiklal mahkemesine kocaman bir sahayı vererek iş gördürmektense Hükümete akıl öğreteyim. Bir istiklal mahkemesi göndereceğine, bir kaç harp divanı göndersin daha çabuk, daha seri, daha tesirli ve daha iyi iş görür. Binaenaleyh eşkıyalığa teşebbüs eden bir adama istiklal mahkemesi dönüp bakmayacaktır, kulaklarını tıkayacaktır. İstiklal mahkemesine müracaat olduğunda benim salahiyetim dahilinde değildir, deyip o suiistimale bakmayacaktır. Meclisin manevi şahsiyetinin tesiri ve bilhassa istiklal mahkemesinin bu kadar geniş bir sahada yalnız firarilerle uğraşması umumi fayda sağlayamayacağından Hükümet eğer istiklal mahkemesi gönderecekse kanundaki umumi salahiyet ile gönderilmesi lüzumuna inanıyorum. Çünkü doğu vilayetlerinde vatana hıyanet, casusluk, rüşvet ve askeri mallara tecavüz gibi hakikaten dikkat 266

267 çekici bir takım hususlar vardır. Gidecek istiklal mahkemesi bunlara karşı kayıtsız kalıp yalnız firarilere bakacak olursa bunun manası yoktur. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Hükümetin bir teklifi var, iki de önerge var. FEYZİ BEY (Nafıa Vekili): Efendim, biz, yani Hükümet bunu yalnız asker firarileri için teklif etmiştik. Hükümetin fikri budur. Hükümetin fikri bu yoldadır. Başka meselelere bakmayacaktır. Ben Hükümet adına bunun kabulünü rica ederim. (hay hay sesleri) YAHYA GALİP BEY (Devamla): Hükümet istiklal mahkemesi göndereceğim diye teklif ediyor. Burada doğu mebuslarından arkadaşlarım çıktılar, ağalar şöyle yaptı, böyle yaptı diye bahsettiler. Efendiler hepiniz bilirsiniz ki kaçan adamlar paralı olan adamlardır. (hayır sesleri) ve onları kaçıran ağalar değil, asıl onunla alakadar olanlardır. İstiklal mahkemesi elinizdeki kanunun tamamını ister tatbik etmesin. Sizin yalnız düşüneceğiniz şey oraya göndereceğiniz üyeleri iyi bir şekilde tayin etmektir. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliğini oylarınıza arz ediyorum. Kafi görenler ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görülmüştür. Erzurum Mebusu Salih Efendi ve iki arkadaşının önergesi, Hükümetin teklif ettiği şekilde muamele yapılmasından ibarettir. Hükümetin teklif ettiği şekil de merkezi Diyarbakır'da bulunacak istiklal mahkemesinin faaliyetinin, Elcezire Cephesi mıntıkasının ihtiva ettiği Diyarbakır, Bitlis, Elazığ vilayetleriyle Malatya, Urfa, Mardin, Siverek, Erganimaden, Genç, Muş, Siirt livalarını içine alması şeklindedir. HACIM MUHİTTİN BEY (Karesi): Elcezire Cephesi nerelere aittir? YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Teklif üzerine söz söyleyeceğim, efendim. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Bir defa Hükümetin teklifi asker firarileriyle bunların muamelelerine ait meselelere bakmak üzere Salih Efendi'nin önergesi de tıpkı bunun aynıdır. Mevcut kanun dairesinde vazife etsin. (hayır, yalnız asker muamelelerini ifa etsin sesleri) Çorum Mebusu İsmet Bey'le Hamdi Bey'in önergesi Hükümetin teklifine karşı değişiklik mahiyetindedir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Kraldan fazla kral taraftarı olunmaz. Değişiklik olamaz. Katiyen oya konamaz. Hükümetin teklifinden evvel değişiklik önergesi oya konamaz. Oy vermeyiz. (Hükümetin teklifi sesleri, gürültüler) Meclis Hükümetin teklifini kabul edebilir. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, istiklal mahkemesi orada bir isyan var da asayişi temin için gidecek değildir. Sadece askeri meselelere bakacaktır. Hükümetin fikri budur. Bir asayişsizlik yoktur. Binaenaleyh iş uzamasın. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, rica ederim müzakere yapacaksak oturalım. Rica ederim müzakereye imkan kalmadı. Gürültü edilmesin. 267

268 HULUSİ BEY (Karahisar): Siz aksi teklifi oya koyuyorsunuz. MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, karar yeter sayısında tereddüt ediyoruz. Ad okuyarak oya koyuyorum. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Neyi oya koyuyorsunuz? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar Hükümet Elcezire Cephesinde yalnızca asker firarisi dolayısıyla istiklal mahkemesi istemektedir. Binaenaleyh bunun haricinde hiç bir şeye lüzum olmadığını söylemektedir. Biz şimdi Hükümetin haricinde bütün istiklal mahkemelerinin haiz olduğu salahiyeti haiz olmak üzere istiklal mahkemesi gönderirsek memleketin o ucunda bir ihtilal var demektir. Kanunun firariler hakkındaki maddesi gayet açıktır. Hükümet İstiklal Mahkemeleri Kanununda bulunan yalnız bir maddeyi veyahut bir kaç maddeyi ve ona salahiyet vardır. İşte o salahiyeti kullanıyor. (kimse üye olarak gitmez sesleri) İsterse gidebilir, isterse gitmez. Evet istiklal mahkemesine gidecek arkadaşlar caka yapmak için mi gidiyor? Ne için gidiyor? (gürültüler) İşte o kanun söylüyor. Siz o kanunu okumamışsınız. ZAMİR BEY (Adana): Pekala okudum. (şiddetli gürültüler) YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Asayişi ihlal ediyorsunuz. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Kim ediyor? Söz söyleme hakkım vardır. YUSUF ZİYA BEY (Devamla): Güzel söyle, nedir bu herkesle kavga eder gibi bağırıyorsunuz. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Binaenaleyh Hükümetin teklifinden evvel oya konamaz. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, istiklal mahkemeleri hakkında Yüce Meclisinizi daha iyi aydınlatabilmek için bu evrakı alıp dosyayı tetkik edeyim. Yarın tekrar getireyim. BİR MEBUS BEY: Tetkik etmeden mi getirdiniz? KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Hayır efendim. Görüyorum ki bazı arkadaşlar tamamen aydınlanmamışlar. (anladık sesleri) Bazıları askeri firarilerine ait olsun diyorlar. Sonra bu mesele neticesiz kalacaktır. Orada kırk, kırk beş bin davet edilmiş. Beş bin kişi gelmiş suya düşecektir. Bunun için daha iyi anlatayım Yüce Meclisinize. HULUSİ BEY (Karahisar): Anlamayan son önergeyi veren arkadaşlardır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Yüce Meclisin anlayıp, anlamadığı oya konmakla halledilecek meseledendir. Eğer hükümet fikrini iyi tespit etmeyerek gelmiş ise teessüf olunur ki pek ehemmiyetli olan bir meseleden dolayı buraya tetkiksiz ve iyi 268

269 tespit etmeyerek buraya gelip Yüce Meclisin bu kıymetli saatlerini boşu boşuna geçirmiştir. Bunun için oya konur. Ya kabul edilir ya reddedilir. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, Meclis anlamışsa da bazıları anlamadık diyor. SELAHATTİN BEY (Mersin): Bu sefer de biz anlamayacağız. (gürültüler) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim dinleyelim. Kazım Paşa Hazretleri dosyasını tekrar tetkik etmek üzere istiyor, bunu zaten teklif eden kendileri. Eğer Birinci Grubun fikri başka ise o başkadır. HÜSEYİN BEY (Elazığ): Biz doğu mebusları Hükümetin fikrine iştirak ediyoruz. (hayır sesleri) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, tekrar tetkiki için Hükümete iadesi talep olunuyor. Oya arz edeceğim. Müzakere olan teklifin Hükümete iadesini oya arz ediyorum. (hayır, anlaşılmadı sesleri) Dinlemediniz ki anlaşılsın. Müzakere edilen istiklal mahkemesinin teşkili hakkındaki tezkere müzakere edilmişti. Bu müzakerenin bir gün sonra, iki gün sonra müzakere edilmek üzere iadesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Efendim karar yeter sayısı hususunda Divan ittifak edemedi. Binaenaleyh ad okuyarak oya arz ediyorum. Efendim, müzakere edilen tasarının iki gün sonra iade edilmek üzere Hükümete verilmesini kabul edenler beyaz, kabul etmeyenler kırmızı oy versinler. (Ad okuyarak oylama yapılır, oylar sayılır ve...) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim oylamaya iştirak eden üye 173, kabul 105, ret 65, çekimser 3. Binaenaleyh 105 oyla tasarı Hükümete tetkik için iade edilmiştir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Bir daha iyi okusunlar da öyle getirsinler. 1 (İki gün sonra, 22 Ocak 1923 tarihindeki oturumda...) KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim evvelsi gün Elcezire Cephesine gidecek istiklal mahkemesi hakkında yaptığımız teklifi, üyelerden bazılarının beyanatı üzerine İstiklal Mahkemeleri Kanununa göre tetkik etmem için geri almıştım. SALİH EFENDİ (Erzurum): Gizli celsede. KAZIM PAŞA (Devamla): Evet, gizli celsede olmuştu. (kabul sesleri, gürültüler) Efendim, İstiklal Mahkemesi Kanunundaki maddelere uygunluğunu tetkik etmek üzere almıştım. Bunun sadece asker firarilerine ait olmak üzere demiştik. Asker 1 TBMM Gizli Celse Zabıtları (20 Ocak 1923), 1. Dönem, c.3, s , 269

270 firarilerine ait hüküm 3.Maddenin A fıkrasında vardır. Müsaade buyurursanız okuyorum. A) Muvazzaf ve gönüllü olarak askerlik hizmetine girip de firar edenler ve firara sebep olanlar ve firarın yakalanması ve sevkinde ihmal gösterenler ve firarileri saklayanlar ve yedirip içirenler ve kıyafet temin edenler hakkında Ceza Kanunu ile askeri kanunlarda belirtilmiş olan ceza ve suçu hafifleten ve ağırlaştıran sebepler olduğu takdirde yalnız bu fıkradaki suçlara has olmak üzere uygun göreceği kararları vermek. KAZIM PAŞA (Devamla): Sonra efendim, Ç fıkrasının sonunda asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçları var, bu da firarileri alakadar ediyor. Sonra E fıkrasında, vurgunculuk yapan, rüşvet alan bütün sivil ve asker memurların ve hangi kesimden olursa olsun bunlara katılanlar ve yardımcı olanlar, diye yazıyor. İşte istiklal mahkemesinin bu kanuna göre haiz olması lazım gelen salahiyet bu kadar kafidir. Bunun bu şekilde kabulünü rica ediyorum. (kabul sesleri) SALİH EFENDİ (Erzurum): E fıkrasına kadar kabul ediyoruz. KAZIM PAŞA (Devamla): Efendim, E fıkrasında asker ailelerine tecavüz suçları var. (kabul, kabul sesleri) SALİH EFENDİ (Erzurum): O halde emrettiğiniz yerleri tespit edelim, Paşam. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Milli Savunma Vekili Paşa Hazretleri, İstiklal Mahkemeleri Kanununun verdiği hakka dayanarak Elcezire Cephesine bir istiklal mahkemesi gönderilmesi talebinde bulunuyorlar. Buna da bu kanunun A fıkrasını tamamını, Ç fıkrasının fıkrasının tamamı... (hayır bir kısmını sesleri) Yalnız asker ailelerine taarruz, tecavüz suçlarını ve bir de E fıkrası vardır. MEHMET RAGIP BEY (Amasya): Vurgunculuk, rüşvet gibi suçlar buna dahil değil midir? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim! Bu mahkemenin vazifesi firari askerlere aittir. Bu hususta. Söz isteyen var mı? (hayır sesleri) ŞÜKRÜ BEY (Bolu): F fıkrasını ilave etmek lazım gelir. (lüzum yok sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): O askeri mesele değil, Milli Savunma Vekili Paşa talep etmiyor. O umumi olarak bir maddedir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Benim bir önergem var. O okunsun. RESUL BEY (Bitlis): Efendim, istiklal mahkemesinin merkezi Diyarbakır gösteriliyor. Halbuki Genç'ten, Muş'tan, Bitlis'ten Diyarbakır'a kadar olan mesafe yedi, sekiz günlük bir mesafedir. Oradan buraya, adam getirmek uygun değildir. Bu heyetin seyyar olmasını teklif ediyorum. (mahkeme zaten seyyardır sesleri) 270

271 KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim, mahkemenin yalnız bir yerde kalacağı anlaşılmasın. Malumunuz istiklal mahkemelerinin yevmiyeleri ve harcırahları bir yere göre hesap olunur. Onun için bir merkez göstermek lazımdır. Yoksa mahkeme, o mıntıka dahilinde her yere gidecektir. (pekala sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Efendim, İstiklal Mahkemesi Kanununun 5. Maddesinde, idam cezaları Yüce Meclis tarafından tasdik edildikten sonra infaz edilir, deniliyor. Bu maddenin son fıkrasında da acil ve önemli durumlarda dahi Meclisin onayı alınmaksızın idam yapılmasına yine Meclis kararı ile izin ve salahiyet verilir diyor. İzin alınmaksızın infazına Yüce Meclis müsaade edecek midir? (mahkeme isterse o zaman düşünürüz sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu hususta söz alan yok. Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Bu hususta Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü Bey'in önergesi vardır. TBMM Başkanlığına Elcezire Cephesine gidecek istiklal mahkemesi, İstiklal Mahkemeleri Kanununun A fıkrasındaki suçları, Ç fıkrasının yalnız asker ailelerine taarruz ve tecavüz suçlarını, D fıkrasındaki suçları görmeye salahiyetli olmak üzere bir İstiklal Mahkemesi gönderilmesini teklif eylerim. 22 Ocak 1923 Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim önerge Hükümetin teklifinin aynıdır. Yalnız önergedeki bir hususu dikkatinize arz edeyim. D fıkrasındaki suçlar mutlak olarak değil, yalnız askeri muamelelere ait kısım olması lazımdır. Binaenaleyh arkadaşımızın önergesi Paşa Hazretlerinin talepleriyle birleşiyor. Bu hususu oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Bu şartlar dahilinde vazife eylemek üzere bir istiklal mahkemesi gönderilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi OCAK 1923 TARİHİNDE KURULAN İSTİKLAL MAHKEMESİ ELCEZİRE İSTİKLAL MAHKEMESİ (Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Elazığ, Malatya) ( ) (Üç gün sonra, 25 Ocak 1923 tarihindeki oturumda...) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (22 Ocak 1923), 1.Dönem, c.26, s , 271

272 ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Gündeme geçiyoruz, efendim. Malumunuz gündemde istiklal mahkemesi üyelerinin seçimi vardır. Müsaade buyurursanız bugün yapalım. Çünkü üç gündür kaldı. Elcezire Cephesine bir istiklal mahkemesi gönderilecek. Bir reis, bir savcı ve üç üye seçilecek. Efendim, Elcezire Cephesi istiklal mahkemesi için oy kullanacak üyelerin isimleri okunuyor. Bu yoklama mahiyetindedir. İsimleriniz okundukça oyunuzu kullanmaya buyurunuz. İsimleri hizasına işaret edilecektir. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılır ve...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, müsaade buyurursanız Elcezire Cephesi İstiklal Mahkemesi oylama neticesini arz edeyim. İstiklal mahkemesi üyeleri için 204 üye oylamaya iştirak etmiştir. 60 çekimsere karşı, Hacim Bey (Karesi) 114 oy ile Mahkemenin Reisi olmuş, Halil İbrahim Bey (Antalya) Savcı olarak 99 oy almış, Hoca Nusrat Efendi (Erzurum) 131 oy, Hakkı Paşa (Niğde) 126 oy ile üye olmuşlardır. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Şimdi oyları sayan arkadaşlar, Halil İbrahim Bey- 'in eğer üye olarak kazandığını oyları da savcılık oylarına ilave edersek karar yeter sayısına ulaşılacaktır, diyorlar. (olamaz sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Usule aykırı hareketler icat etmeyelim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Nasıl olsa bir daha seçim yapacağız. O vakit yaparız. 1 (Dört gün sonra, 29 Ocak 1923 tarihindeki oturumda...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Celseyi açıyorum efendim. Malumunuz Elcezire Cephesi için istiklal mahkemesi üyelerini seçiyorduk. Arkadaşımızın biri istifa etmiştir. Bir arkadaşımız da karar yeter sayısını kazanamamıştır. Ondan dolayı iki üye seçilecektir. Şimdi başlıyoruz. Efendim toplanacak oylar aynı zamanda yoklama mahiyetindedir. Ona göre oylarınızı kullanınız. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılır. Bu arada diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçilir ve...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, Elcezire Cephesi istiklal mahkemesi için yapılan oylamanın neticesini arz ediyorum. 186 kişi oylamaya iştirak etmiş, Rıza Vamık Bey (Sinop) 98 oy ile Şevki Bey (İçel) 109 oy ile üyeliğe seçilmişlerdir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Allah selamet versin. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Ocak 1923), 1.Dönem, c.26, s , 272

273 KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Efendim mahkeme seçildi, bugün yarın hareket edecektir. Mahkemenin gideceği yer malumunuz pek uzaktır. Göreceği vazife sadece asker firarilerine dair olduğuna göre bunlara verilecek salahiyeti arz etmek istiyorum. Malumunuz cephede bir asker firarisi hakkında harp divanının verdiği kararı cephe kumandanı derhal tasdik ve infaz etmek salahiyetine sahiptir. Bu gidecek mahkeme, inşallah adam asmaya filan hacet kalmaz, belki hiçbir adam asmayacaktır. Fakat cephe kumandanının ve oradaki harp divanın üstünde salahiyeti olmazsa tesiri o kadar görülmez. Rica ederim, inşallah kullanmaya lüzum kalmaz, gidecek mahkemeye bir salahiyet veriniz. (çoğunluk yok sesleri) FEVZİ EFENDİ (Batum): Bir kanun lazım, kararla olmaz. KAZIM PAŞA (Milli Savunma Vekili): Kanunda açıklık vardır efendim, Yüce Meclis arzu ederse istiklal mahkemelerine lüzumunda idam kararı vermek ve infaz etmek salahiyetini verir. Onun için bu mecburiyetin lüzumunu arz ediyorum. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Paşa Hazretlerinin buyurmuş oldukları meseleyi talep etmek haklarıdır. Kanunda da açıklık vardır. Fakat Mecliste bugün bu meseleyi halledecek kara yeter sayısı yoktur. Başka gün müzakeresini yaparız efendim. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim hakikaten çoğunluk yoktur, vakit de geç oldu. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Kendileri gider, salahiyetleri daha sonra tebliğ olunur. 1 (Beş gün sonra, 3 Şubat 1923 tarihindeki oturumda...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Elcezire istiklal mahkemesi üyeliğinden istifa ettiğine dair Sinop Mebusu Rıza Namık Bey'in önergesi var. TBMM Başkanlığına Meşru mazeretim sebebiyle Elcezire İstiklal Mahkemesi üyeliğinden istifaya mecbur kaldığımı arz eylerim, efendim. Sinop Mebusu Rıza Vamık HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Beyefendilerden kim gidecekse istifa etmemek şartıyla adaylıklarını koysunlar da biz de ona göre seçelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Yüce Heyet teveccüh gösteriyor, ne yapsın? Yeniden seçim yapıyoruz. Elcezire Cephesine bir üye, bir de İzmir 1 TBMM Zabıt Ceridesi (29 Ocak 1923), 1.Dönem, c.27, s.55-63, 273

274 İstiklal Mahkemesi Heyeti seçilecektir. Vaktimizin zayi olmaması için ikisini birden yapalım. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Her ikisini beraber yaparsanız iştirak etmeyiz. İzmir- 'inkine iştirak etmeyiz, Elcezire için belki iştirak ederiz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim oylarını kullanmayan var mı? Oylama son bulmuştur. Oy kullanmayanlar yok yazılacaktır. (Oylar sayılırken ara verildi. Aradan sonra...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, celseyi açıyorum. Elcezire'ye gidecek istiklal mahkemesi üyesi için oylamaya iştirak eden 171 üye vardır. 74 oy Aslan Bey (Maraş), 24 oy Hasip Bey (Maraş) ve diğer üyeler de muhtelif miktarda oy almışlardır. Yeniden seçim yapacağız. HASİP BEY (Maraş): Efendim, arkadaşlara çok teşekkür ederim. Elcezire istiklal mahkemesi için bana oy verilmiştir. Fakat ben gidemem, oylarınızı diğer gitmek isteyen arkadaşlara lütfediniz. 1 (İki gün sonra, 5 Şubat 1923 tarihindeki oturumda...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Celseyi açıyorum. Efendim malumunuz Elcezire istiklal mahkemesi için seçim yapacağınız bir üye kalmıştı. Binaenaleyh şimdi onun seçimini yapacağız. İsimler okunuyor, lütfen oylarınızı kullanınız. Efendim aynı zamanda yoklama mahiyetindedir. (Ad okunarak oylama yapılır. Sonra gündemin diğer maddelerinin görüşülmesine geçilir. Oturumun sonunda...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, Elcezire Cephesi İstiklal Mahkemesine üye seçimi için yaptığımız oylamada 194 üye oylamaya iştirak etmiştir. Binaenaleyh karar yeter sayısı vardır. 115 oy kazanarak Gaziantep Mebusu Yasin Bey seçilmiştir. (Allah muvaffakiyet versin sesleri) 2 25 OCAK 1923 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Reis Hacim Bey (Karesi) 114 Savcı Halil İbrahim Bey (Antalya) 99 Üye Nusrat Efendi (Erzurum) 131 oy Üye Hakkı Paşa (Niğde) OCAK 1923 TARİHİNDE MUTLAK ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Üye Şevki Bey (İçel) 109 Üye Rıza Vamık Bey (Sinop) 98 1 TBMM Zabıt Ceridesi (3 Şubat 1923), 1.Dönem, c.27, s , 2 TBMM Zabıt Ceridesi (5 Şubat 1923), 1.Dönem, c.27, s , 274

275 5 ŞUBAT 1923 TARİHİNDE BASİT ÇOĞUNLUK İLE SEÇİLEN ÜYELER: Üye Yasin Bey (Gaziantep) NİSAN 1923: SALTANAT'IN KALDIRILMASI KARARINA UYGUN OLARAK VATANA İHANET KANUNUNUN İKİ MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULÜ (1.Dönem, 4.Yasama Yılı, 25.Birleşim, Gündem: 5/2) Kurtuluş Savaşının başında çıkartılan Vatana İhanet Kanununun 1. Maddesinde, Saltanatın kurtarılması ifadesi yer almıştı. Ancak Lozan Konferansı başlamadan önce Osmanlı Saltanatına son verilmesi ile 1. Maddenin değiştirilmesi gündeme gelmişti. Osmanlı Saltanatının devamından yana olan ve genellikle muhalefette bulunan İkinci Gruba mensup milletvekilleri bu maddenin değiştirilmesini önlemek için büyük çaba harcadılar. Birinci Dönem Meclisinin sona ermesine de bir iki gün kalmıştı. (Dört gün önce, 11 Nisan 1923 tarihindeki oturumda...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkındaki teklifin acilen müzakeresine dair Mardin Mebusu Necip Bey'in önergesi vardır. TBMM Başkanlığına Vatanın en ağır felaket devrinde mutlak kurtuluşumuzu fiilen temin eylemiş bulunan milli hakimiyetin istikrarı için Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi yerine aşağıdaki maddenin acilen ve bugün müzakere edilmeden kabulünü teklif eylerim. Mardin Mebusu Necip 29 NİSAN 1920 TARİHLİ VATANA İHANET KANUNUNUN 1.MADDESİNİ DE- ĞİŞTİREN KANUN Madde 1. Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Saltanatın kaldırılmasıyla, hakimiyet ve hükümranlık haklarının imkansız olarak terk edilemez, parçalanamaz ve vazgeçilemez şekilde Türkiye halkının hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde saklı bulunduğuna dair 1 Kasım 1922 tarihli kararın aksine veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin meşruiyeti aleyhine sözle, yazı ile veya fiilen muhalefet, fesat veya neşriyatta bulunan herkes vatan haini sayılır." 275

276 Madde 2. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 3. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet Vekili vazifelidir. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Evvela bunu oylarınıza arz edeceğim. (Komisyona sesleri) (lüzum yok sesleri) Efendim Yüce Heyetiniz her şeye hakimdir. Birçok kanun bu yolda müzakere edilmiştir. (olamaz sesleri) NEBİL EFENDİ (Karahisar): Olamaz efendim, İç Tüzük açıktır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim kabul edip etmemek elinizdedir. VEHBİ BEY (Karesi): Usul hakkında söz istiyorum. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Usulü biliyorum, efendim Necip Bey'in teklifinin bugün acilen müzakere edilmesini oya arz ediyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmemiştir. O halde Tasarı İnceleme Komisyonuna havale ediyoruz. OSMAN BEY (Lazistan): Kanun teklifinin tamamı reddedilmiştir. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Acilen ve bugün müzakeresini oya koydum, kabul buyurmadınız. Binaenaleyh Komisyona havale ediyoruz. (reddedilmiştir sesleri) Kabul edilmedi. Usulüne göre kanun teklif Komisyona gider. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Teklif reddedilmiştir. (anlaşılmadı sesleri) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim oya koyduğum husus bugün acilen müzakeresi idi. Kabul edilmedi, binaenaleyh Tasarı İnceleme Komisyonuna gönderilecektir. HASAN SIDDIK BEY (Van): Esas kabul edildi, aciliyet kabul edilmedi. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Necip Bey'in teklifinin bugün acilen müzakeresini oylarınıza arz ettim. Bugün müzakeresi kabul edilmedi. BİR MEBUS BEY: Aynen oya koyuyoruz dediniz. NECİP BEY (Mardin): Bugün acilen müzakeresini teklif etmiştim. Anlaşılmadı. Tekrar oya koyunuz. OSMAN BEY (Lazistan): Acemi aktörün işi bu kadar sürer. 1 (Bir gün sonra, 12 Nisan 1923 tarihindeki oturumda...) MUSA KAZIM EFENDİ (Başkan Vekili): 29 Nisan 1920 tarihli Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkında Tasarı İnceleme Komisyonunun raporu var. Adalet Komisyonuna gönderiyoruz. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (11 Nisan 1923), 1.Dönem, c.29, s.31-32, 276

277 (Üç gün sonra, 15 Nisan 1923 tarihindeki oturumda...) NECİP BEY (Mardin): Muhterem arkadaşlar, milli hakimiyetin kuvvetlenmesi için bir kanun teklifim vardı, Adalet Komisyonuna havale edilip lüzumsuz sebeple bu kanunun müzakeresi tehir edildi. Binaenaleyh bu kanun Meclisin koyduğu esaslara uygundur. Rica ederim, bugünkü gündeme alınız, müzakere ediniz. (kabul sesleri, hayır sesleri, gürültüler) Bu hususta bir de önergemiz vardır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Şimdi efendim, İç Tüzüğe göre her hangi teklif komisyonda üç aydan evvel neticelenmezse talep edilebilir. Fakat bunun manası bu müddetten evvel her hangi bir mebusun bir teklifi komisyondan talep etmemesi manasına gelmez. Binaenaleyh Yüce Heyet bu hususta her vakit hakem olmuştur. Bu hususta Divan oylama yapabilir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Paşa müsaade et, Divan'a karşı bir şey arz edeceğim. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, şimdi bu kanun teklifinin gündeme alınmasının ad okunarak oylanması hakkında bir teklif vardır. (uygundur sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Paşam, usul hakkında bir şey arz edeceğim. HAKKI HAMI BEY (Sinop): Önerge bu mesele hakkında mıdır? TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkındaki teklifin halen müzakerede bulunduğu Adalet Komisyonunda neticelenmeden Meclis Umum Heyetinde müzakereye konulması hakkında bu defa İç Tüzük hükümleri dışında ileri sürülen isteğin ad okunarak oyalamasını teklif eyleriz. 15 Nisan 1923 Erzurum Mebusu Mehmet Salih ve 19 arkadaşı ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, yine tekrar ediyorum İç Tüzüğe göre böyle bir teklif yapılamaz diye bir kayıt yoktur, fakat üç seneden beri Yüce Heyetiniz bunu teamül haline koymuştur. Binaenaleyh bu noktayı oylarınıza arz edeceğim. Necip Bey'in bu kanun teklifinin bugün müzakere edilmesi hakkındaki önergeyi kabul etmek isteyenler beyaz, reddedenler kırmızı oy versinler. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Reis Bey müsaade buyurun, oya koyamazsın. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Hüseyin Avni Bey, üç seneden beri bu Meclis buna dair birçok şeyler yapmıştır. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (12 Nisan 1923), 1.Dönem, c.29, s.65, 277

278 YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Komisyon tehir kararını veremez. Ya reddeder veya kabul eder. (gürültüler) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Her şey yaparsınız. Fakat Mecliste bir mesele yoktur ki Komisyondan üç ay evvel gelsin. (pek çok var sesleri) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Yüce Heyet her şeye hakimdir. Şimdi müzakere edilmesini kabul edenler beyaz, aksini kabul edenler kırmızı oy pusulası versinler. Mesele hallolunur. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Reis Paşa, gündem hakkındaki bir mesele ad okunarak oya konamaz. HAMDİ BEY (Genç): İşaret oyu kafidir. NEBİL EFENDİ (Karahisar): Bu mesele gündem meselesidir. Bu meseleyi ad okuyarak oya koydunuz. Önergeyi verenler dışarıya çıkmışlardır. Karar yeter sayısı olmayacaktır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Meclis toplantı yeter sayısıyla açılmıştır. Efendim, lütfen arz ettiğim gibi oylarınızı kullanınız. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Bu mesele iyi bir şey değildir. Bu mesele neticesiz kalacaktır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Meclis toplantı yeter sayısıyla açılmıştır. Lütfen arz ettiğim gibi oylarınızı kullanınız. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylamadan sonra oturum başkanlığına Meclis Başkan Vekili Hüseyin Avni bey geçer. Bir süre gündemin diğer maddeleri görüşülür ve...) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Mardin Mebusu Necip Bey'in önergesinin oylamasına 136 üye iştirak buyurmuş, 131 kabul, 2 çekimser ve 1 ret vardır. Muamelesi tamam değil, yarın bir daha oya konacak. Buna göre Mecliste çoğunluk olmadığı anlaşılıyor. HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Meclis, çoğunlukla açılmıştır. Bugün dört oylama yapılmış ve hepsinde karar yeter sayısına ulaşılmıştır. Bu son oylamada anlaşılıyor ki arkadaşların bazıları oylamaya iştirak etmemiştir. Çekimser vaziyetinde kalmışlardır. Binaenaleyh müzakere devam edebilir. Hiçbir mani yoktur. Bir gün içinde müzakerede beş defa çoğunluğun tahakkuku lüzumundan daha açık misal olamaz. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Son defa yapılan oylamada çoğunluğun olmadığı anlaşılıyor. Binaenaleyh yoklama yapacağız. HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Reis Bey yoklama yapılacaksa doğrudan doğruya İç Tüzüğe göre yoklama yapılsın. Salonda bulunanlar oy verecekler. Dışarıda oturanlar vermeyecekler. Binaenaleyh sonra çoğunluk yoktur denecek. Meclisin 278

279 faaliyetleri engellenecek. Bu doğru değildir. Her gün yüz binlerce lira gidiyor. Bu kanunun müzakeresine gelince daima bu netice oluyor. HACI İLYAS SAMİ EFENDİ (Muş): Reis Bey, bu mesele hakkında söyleyeceğim. Çok rica ederim, Hasan Beyefendi kısmen söyledi. Oyların sayılması neticesinde 136 ya ulaşıldı. İki çekimsere karşı 134 üye önergenin lehinde oy vermişlerdir. Diğerlerinin kasten oylamaya iştirak etmedikleri sabittir. NEŞET BEY (Çankırı): Haklarıdır. HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Hayır, vazifeden kaçmaktır. Oylamaya iştirak etmemek vazifeden kaçmaktır. HACI İLYAS SAMİ EFENDİ (Muş): Onların hakkıdır, ben de kabul ediyorum. Üyelerin bu silahı vardır. Lakin o silah karşılığında oyların çekimser sayılması gerekir. Oyların sayımında 136 çıktı. (hayır, hayır sesleri) HAFIZ MEHMET BEY (Trabzon): Ben buradayım fakat oy vermeyeceğim. (vermezsen çekimsersin sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Rica ederim, oturunuz. VEHBİ BEY (Karesi): Reis Bey, müzakere devam eder de oya konacağı zaman çoğunluk aranır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Yoklama yapacağız, aksi sabit oldu ne yapalım? MUSTAFA BEY (Tokat): Yoklama yapınız. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, 136 üyenin oylamaya iştirak etmesinden karar yeter sayısının olamaması meselesidir. Burada 161 kişi yok demek midir? Sizlere soruyorum, 161 kişi bulunarak mı müzakere ediyoruz? Meclis daima açıktır ve vazifesine devam eder. Binaenaleyh Mecliste çoğunluk olmadığı düşünülemez. Vazifesini bilenler gelir, devam ederler. Vazifesini bilmeyenler... HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Herkes vazifesini bilir. Rica ederim, yoklama yapacağız. Başka bir şey yapamam. Elimdeki İç Tüzük bana bundan başka bir salahiyet vermiyor. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): O halde toplantı yeter sayısı yoksa Meclisi tatil mi edeceksiniz? Reis Bey, rica ederim müzakere için her zaman çoğunluk bulunuyor mu? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Her zaman bunu yapıyoruz. Aksini ispat etmeniz lazımdır. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Soruyorum, vicdanınıza müracaat ediyorum. Biraz evvel Reis kürsüsüne çıkıp Yüce Heyeti idareye başladığınız zaman Meclis- 279

280 te elli kişi olduğu halde müzakere devam ediyordu ve devam ettik ve o zaman ne yaptınız? HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi itiraz oldu arkadaşlardan. REFİK ŞEVKET B. (Saruhan): Yoktur itiraz, oy sayımında ihtilaf oyduğunda yoklamaya müracaat mecburidir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Divan arasında ihtilaf var. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Tabii ki ihtilaf vardır. (Bu sırada Hüseyin Avni Bey Divan Reisliği makamından ayrıldı ve yerine Meclis İkinci Reisi Ali Fuat Paşa geçti) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Oturalım efendim. Zannediyorum ki bir çoğunluk meselesi bahis mevzuudur. Halbuki celseyi açtığımız zaman üç oylama yaptık, çoğunluk vardı. Şimdi bumdan sonra daha iki oylama yapıldı. Bunlardan birisinde 136 kişi oylamaya iştirak etmiş. Zannediyorum ki bir saat içinde yetmiş arkadaşımız birden Meclisi terk etmiş gitmiştir. (dışarıdalar sesleri) Müsaade buyurun, binaenaleyh bu arkadaşlar buradadırlar. (gelmemişlerdir sesleri) Şimdi görüyorum ki çoğunluk vardır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Elinizde çoğunluk olmadığı, toplanan 106 oyla sabit olmuş iken rica ederim ekseriyet vardır, yoktur diye konuşulmaz. Şimdi çoğunluğun mevcut olup olmadığı, yapılacak yoklama ile belli olur. Yoklama neticesinde ise 136 kişi mevcut olduğu ve 161 den noksan bulunduğu için artık bu noksan karşısında ekseriyetin mevcudiyetinden bahsetmek doğru olur mu? İHSAN BEY (Cebelibereket): Soruyorum Hakkı Bey'e, deminki oylamada kendisinin oyu var mıdır? HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Onu sormak hakkı Divan Reisliğine aittir. Siz soramazsınız. Ben vazifesini hakkıyla bilen bir mebusum. Sizin katiyen müdahaleye hakkınız yoktur. Söz söylemek isterseniz kürsüye buyurunuz. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Sen ne söylüyorsun aşağıdan. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Evet, bundan yarım saat, bir saat evvel yapılan oylama neticesinde 136 mevcut olduğu anlaşılıyor. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, o zaman ekseriyet yokmuş fakat şimdi bakıyorum çoğunluk var. O zaman dışarıda bulunan arkadaşların şimdi burada mevcut oldukları anlaşılıyor. (çoğunluk var, müzakereye devam edelim sesleri) Efendim, Mardin Mebusu Necip Bey'in kanun teklifi hakkında Şeref Bey ve arkadaşlarının bir önergesini şimdi aldım, okuyoruz. 280

281 TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun değiştirilmesine dair kanun teklifinin müzakeresi hakkında ad okunarak yapılan oylamada karar yeter sayısı olamadığından, meselenin ehemmiyet ve fevkalade aciliyeti ve vaktin darlığı sebebiyle ikinci defa olarak tekrar derhal oya konulmasını teklif eyleriz. 15 Nisan Edirne Mebusu Şeref ve 16 arkadaşı ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): İç Tüzüğe göre bir madde aynı celsede iki defa ad okuyarak oya konamaz. Fakat arz ettiğim gibi birçok teamül vardır. Gündeme Yüce Heyetiniz hakimdir. (oya, oya sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Efendim, rica ederim... (oya sesleri) Bunun misali yoktur, Paşa Hazretleri. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): İkinci defa ad okuyarak oya koyacağım. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Bir şey soracağım müsaade buyurunuz. İç Tüzükte böyle bir şey var mıdır, yok mudur? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Vardır... (oya sesleri) REFİK BEY (Konya): İç Tüzük Meclisin kararıdır. Bir kararla İç Tüzüğün bir maddesi değiştirilebilir. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Eğer bir İç tüzük varsa, eğer o İç Tüzük Meclisin her hangi bir kararıyla değişecekse bu Meclis hangi tüzükle ile idare edilecektir? REFİK BEY (Konya): Emsalleri vardır. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Eğer Yüce Meclis İç Tüzüğüne riayet etmeyecek olursa burada milli hakimiyetten bahsetmek... (şiddetli gürültüler, oya sesleri) HÜSEYİN BEY (Elazığ): Ad okunarak oya konsun diye arkadaşlarımız burada oy kullanmamışlardır. (şiddetli gürültüler) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Memlekette geçecekte... (şiddetli gürültüler, patırtılar) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): On dakika teneffüs etmek üzere celseyi tatil ediyorum. (şiddetli gürültüler) (İyice gerginleşen ortam bir süre sonra sakinleşir ve...) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Celseyi açıyorum, efendim. Müsaade buyurursanız bir şey arz edeceğim. Malumunuz Mardin Mebusu Necip Bey'in teklif ettiği kanun tasarısını ad okuyarak oylarınıza arz etmiştim. Karar yeter sayısı olmadığından dolayı ancak netice ikinci defa oya konulunca anlaşılabilecek. Bugün aynı zamanda Şeref Bey ve arkadaşları da bir önerge vermiştir. O da bu mesele acildir, diyor

282 ve Necip Bey'in önergesinin ikinci defa ad okunarak oylanmasını istiyor. Bunun yanında bir de Erzurum Mebusu Mehmet Salih Efendi ve on beş arkadaşı şöyle bir önerge vermiştir. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkındaki teklifin halen müzakerede bulunduğu Adalet Komisyonunda neticelenmeksizin Meclis Umum Heyeti tarafından müzakereye konulması hakkında bu defa İç Tüzük hükümlerinin aksine ileri sürülen teklifin ad okunarak oya konulmasını teklif eyleriz. Erzurum Mebusu Mehmet Salih ve 15 arkadaşı ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Şimdi efendim, öyle bir vaziyet ortaya çıktı ki Divan, yani ben bunu halledemeyecek bir vaziyete geldim. Binaenaleyh ricam, Yüce Heyet bu hususta bir müzakere kabul etsin ve bunu tespit etsin. HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili): Efendim, bence Yüce Meclis aciliyetle kabul ettiği her hangi bir maddeyi komisyonlara göndermeksizin gündemine alır ve müzakeresine geçer. Bir defa İç Tüzük bunu emreder. İkincisi, bir meselenin gündeme alınması için ad okunarak oylanmasına lüzum yoktur. FEYYAZ ALİ BEY (Yozgat): Hangi madde gereğince? HASAN FEHMİ BEY (Devamla): İç tüzük gereğince her hangi bir teklif müzakere edildikten sonra ad okunarak oya konur. Yoksa gündeme alalım mı almayalım mı diye ad okunarak oya konulması hiç olmamıştır. Üçüncü nokta, Meclis bir meselenin müzakeresini arzu ederse hiçbir vakit İç Tüzük Meclisin arzusuna mani olamaz, çünkü İç Tüzük Meclisin kararından ibarettir. Bir defa oya kondu, çoğunluk olmadı, oylamaya iştirak etmemek veya her hangi bir sebepten dolayı ikinci bir defa ad okuyarak oya koyalım mı, koymayalım mı, efendiler bu böyle devam eder gider. REFİK BEY (Konya): O zaman hiçbir kanunu çıkarmak imkanı olmaz. HASAN FEHMİ BEY (Devamla): Binaenaleyh efendiler, bence mademki bir defa müzakereye başlanmış, işaret oyu ile ya gündeme alınır veya alınmaz. Eğer ad okuyarak oylama yapmayı böyle alışkanlık haline getirirsek Meclisten ebediyen hiçbir iş çıkamayacaktır. Her hangi bir kararı çıkarmamak için 350 üyesi bulunan bir Mecliste on beş üye ittifak edebilir. Bunun daimi olmasını kabul etmek Meclisin faaliyetlerine mani olmak, meclisi yok etmek demektir. Bunu kabul eder misiniz? (hayır sesleri) Hayali bırakalım, hakikate gelelim. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Muhterem arkadaşlar, eminim ki şu Yüce Meclisin üyelerinin hepsi şimdiye kadar göstermiş olduğu bütün hareketleriyle milli hakimiyetin en büyük taraftarı olduğuna inanıyorum. Ancak ve ancak efendiler, milli ha- 282

283 kimiyetin icaplarını bilerek, bilmeyerek ihlal edersek hariçte bizi görenler, fiillerimizle sözlerimiz arasındaki tezattan dolayı bizim harekâtımız için iyi söz söylemezler. Onun için pek ehemmiyetsiz görülen bu meselenin layık olduğu bir ehemmiyetle halledilmesi memleketin ve bilhassa milletin mukadderatını üç senedir eline almış ve tarihinde pek parlak sahifeler yazmış ve en nihayet bu hayatını parlak bir sayfa ile kapatmak mecburiyetinde kalan Yüce Meclisiniz için en birinci vazifedir. (zavallı milli hakimiyet sesleri) Efendiler, bütün arkadaşlarımın kanaatine hürmet ediyorum ve çok istirham ederim, meselenin ehemmiyetle mütenasip olarak müzakeresini neticelendirmek için bu mesele aydınlatılmalıdır. Arkadaşlar söz alsınlar, söylediklerimi tenkit etsinler, beni ikna etsinler. Onları hürmetle dinlerim. Yoksa buraya çıkan her arkadaşa söz söyletilmeyecekse beyhude bu kürsüye çıkmayalım. İç Tüzük demek, af buyursunlar Hasan Fehmi Beyefendinin dedikleri gibi değildir. Meclisin İç Tüzüğü demek, Meclisin kanunu demektir. İsmi tüzük olmasından dolayı bunu, her hangi bir vekaletin tüzüğü gibi düşünürsek yanlış olur. Bunun en açık misali de Yüce Meclisinizin komisyonları arasında, İç Tüzük Komisyonu diye bir komisyonun bulunmasıyla bunu Yüce Heyetinize ispat etmek istiyorum. Acaba bu İç Tüzük Komisyonunun vazifesi nedir? İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Aksini ispat eder. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Eğer İç Tüzük, Meclisin her gün alacağı kararlarla değişirse İç Tüzüğe lüzum yoktur. Meclisi her gün ertesi gün yapacağı muamele hakkında karar alır gider ertesi gün gelir yine o kararı o günkü verilecek kararlarla değiştirirse İç Tüzük demek o demek değildir. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Eni konu düşünmekten bahsediyorsunuz. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Efendiler, nasıl ki bir cemiyetin ahengini muhafaza etmek için kanuna ihtiyaç varsa, her hangi bir meclisin iyi vazife yapabilmesi için de elbette bir tüzüğe ihtiyacı vardır. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Onu Meclis kendisi yapar, kendisi bozar. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Efendiler, Mazhar Beyefendinin buyurduğu bu sözler dolayısıyla hatırınıza bir şey getirmek isterim. Kendisi yapar, kendisi bozarsa efendiler, buna mutlakıyet idaresi derler. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Yok... HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, arz edeceğim. Bir hükümdarın mutlakıyet ile memleketi idare etmesi, kanunlara aykırı olarak emirlerle memleketi idare etmesidir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Hükümdara ait söz istiyoruz. Hangi hükümdara ait olursa olsun. 283

284 HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Fakat bir meclis tabi olduğu tüzüğe riayet etmez, çıkarttığı kanunlara riayet etmez de ben kanunum, benim çıkarttığım kararlar kanundur, derse efendiler bence bunun ismine mutlakıyet ve istibdat derler. (gürültüler) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Zaten kanun istibdat demektir... HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Hukuk adamlarının insaflarına, vicdanlarına müracaat ediyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Hukuk adamlarının düşündükleri vatanseverliktir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Kararla kanun değiştirilir mi? Eğer kararla kanun değiştirilirse ve bugün için bu karar yapılacaktır derse bunun doğru olup olmadığını hukukçuların insafına, vicdanına, ilmine terk ediyorum. İşte efendiler, İç Tüzük böyle olunca ve itaat edilmediği takdirde, numunesi buradadır bir kere ad okunarak oya konuldu. Karar yeter sayısı çıkmadı. İç Tüzüğe aykırı olduğundan başka güne tehir edilmesi söylendiği halde on beş arkadaşımız tarafından önerge verildi. İşte Meclisin nizam ve ahengi bozulmuştur, çünkü İç Tüzüğe riayet edilmemiştir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Oyunuzu kullanaydınız da ret oyu vereydiniz. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Beyefendi, oyunu kullanmadı diye bir mebusun diğer bir mebusa söz söylemeye hakkı yoktur. Bir mebus, milletin yüksek menfaatlerine uygun gördüğü şekilde oyunu kullanmakta serbesttir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Oy kullanmakta serbesttir. Kullanmamakta serbest değildir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Mebus, bir kimsenin tahakkümünde, tesirinde bir kimse demek değildir. Rica ederim, zorlayamazsınız. (gürültüler) MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Kim zorluyor? REFİK BEY (Konya): İtiraz etmeyin de sözün arkası gelsin. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Söylenen sözlere karşı cevap veriyorum. Onun için efendiler, eğer biz işlerimizi muntazam bir surette neticelendirmek ve iddia ettiğimiz gibi eğer milli hakimiyetin tecellisini istiyorsak evvela kendi İç Tüzüğümüze hürmet edelim. Eğer kendi İç Tüzüğümüzü hürmet etmez, ayağımızın altında çiğnersek sonra bu gülünç olur. HACI İLYAS SAMİ EFENDİ (Muş): Meclis çoğunluğunu oyuncak yapmayalım. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Ne yazık ki İlyas Sami Efendi kendileri söylediği için mecbur oluyorum, efendiler bugün alınan karar, sizin buyurduğunuz şekildedir. (hayır sesleri) Memlekette kanunların hakimiyeti temin edilmedikçe milli hakimiyetten bahsetmek blöften başka bir şey değildir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Sizinki blöftür. 284

285 HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Milli hakimiyet yoktur, efendiler. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Demek olmamasını temenni ediyorsunuz? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Paşa Hazretleri, çoğunluğun kararı blöften ibaret olamaz. Çoğunluğun verdiği karar mukaddestir. Binaenaleyh sözünü geri almalıdır. (gülüşmeler) HACI İLYAS SAMİ EFENDİ (Muş): Efendim, kanaatinizi ifade edelim, kafi. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Efendim rica ederim, kanaatimi Yüce Heyetinize arz ediyorum. (anladık sesleri) Fakat diyorum ve tekrar ediyorum ki milli hakimiyet ve milli irade mevcut kanunlara uymak demektir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Siz de uyunuz efendim. Çoğunluğa uyunuz. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Rica ederim, öyle ise kanunu belleyiniz de geliniz. Kanun başka, karar başkadır. Eğer bu meseleyi İç Tüzüğe uygun halletmek istiyorsanız her hangi bir madde ad okunarak oya konur, karar yeter sayısı olmazsa ondan sonraki toplantıda oya konulur. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Celsedir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Celse değil, toplantıdır. İç Tüzüğü açınız okuyunuz. Eğer vaziyeti gizlemek istersek o vakit söz söylemeyelim. Rica ederim, bu itibarla yarın veya diğer gün, Meclis ne vakit açılacaksa o toplantıda oya konması lazım gelir. (müzakere kafi sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar, bu kanun teklifi iki üç gün evvel Yüce Meclise aciliyet kararıyla teklif edildiği halde bu kabul etmeyerek usulen Komisyona havale edildi. Doğru olan da milli hakimiyete yakışan da buydu. Bu karar alındıktan sonra, henüz Komisyonda tetkik edilmeden bugün tekrar önergeler verilerek İç Tüzüğün aksine, şimdiye kadar emsali görülmedik bir şekilde teklif edilip, eller kalkıp kabul edilmesi doğru değildir. (gürültüler) Eğer meclisler kendi yaptıkları kanunlara itaat etmezlerse bir meclisin istibdadıyla bir hükümdarın istibdadı arasında fark yoktur, efendiler. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Asla, asla! MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Mutlakıyet hükümeti demek, kanunlara riayet etmemek demektir. (gürültüler, ayak patırtıları) Söyleyin bir millet meclisinin yaptığı kanunlara yine o meclis riayet etmez ve her gün değiştirirse o istibdat olur, mutlakıyet olur ve kanunsuz bir hükümet olur. (gürültüler) Kanunlara riayet Meclisin vazifesidir. (gürültüler, müzakere kafi sesleri) Ona riayet edip etmemek de Meclisin alacağı karara bağlıdır. SIRRI BEY (İzmit): Söz değil, ilhamı Rabbani bu! 285

286 MEHMET ŞEREF BEY (Edirne): Efendiler, İç Tüzüğe muhalefetten bahis olunuyor. İç Tüzük tetkik edildiğinde aynen "ertesi Meclis" kaydı vardır. Ertesi Meclis kelimesi eğer bir diğerini takip eden meclisse doğrudur. İkincisi, Yüce Meclisin bir kararıyla hatırımda kaldığına göre, 1920 senesinde Meclis, yasama ve yürütme salahiyetlerine sahip olduğu için, aldığı kararların pek çoğu yalnız yasama salahiyetine sahip olan İstanbul Mebusan Meclisinin yapmış olduğu İç Tüzüğe uymayan birçok hususlar burada bir karar hükmündedir. Daha sonra alınacak her hangi bir karar İç Tüzük hükmündedir, diyoruz. Bu, kendi kararımızdır. Bu kararı verdiğiniz vakitte ben Malta'da idim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Ondan sonra Meclisin İç Tüzük hakkında kararı vardır. MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Sonra İç Tüzük dediğimiz şu mecmua, doğrudan doğruya milli hakimiyeti temsil eden, Saltanatın beline tekmeyi indiren, memlekette hakimiyeti millete veren bir Meclisin yasama ve yürütme salahiyetlerini tamamıyla tayin edecek kuvvette değildir. Her vakit için karşı karşıya geldiğimiz meselelerde daha geçen gün bir arkadaşımızın burada verdiği bir önergeyi Meclisin kabulü üzerine o karar kanun hükmünü alıvermiştir ve hiçbir komisyona uğramamıştır. 1 Hatta ihtar ederim ki o karar, doğrudan doğruya kanunlarımızdan birinin bir maddesini değiştirecek mahiyette olduğu halde, Yüce Meclis onu kabul etmiştir. Çünkü efendiler, bizim sahip olduğumuz sıfat, doğrudan doğruya hakimiyet hakkını kullanan milletimizin bize vermiş olduğu yasama ve yürütme salahiyetleridir. REFİK BEY (Konya): Yarım saat evvel kabul edilen taşınmaz mallara ait olan kanun da bu şekilde çıktı. Meclisin verdiği karar aynen kanundur. MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Ben Hakkı Hami Bey oğlumuzun söylemiş olduğu söze tamamıyla iştirak ediyorum. Milli hakimiyeti temsil eden Meclis kendi yaptığı kanuna itaat etmezse o Meclis yoktur. Bu doğru, fakat bu teklif edilen kanun teklifi milli hakimiyeti temsil etmek için teklif ediliyor. Çünkü Vatana İhanet Kanununun 1. Maddesinde, Saltanat Makamından ve Memaliki Mahrusai Şahane'den 2 bahsediliyor. Efendiler, sorarım milli azim ile ortadan kalkan Saltanat Makamı nerede, Padişah nerede? Binaenaleyh Memaliki Mahrusai Şahane diyen madde kalkınca Yüce Meclis yapılan... MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Ceza Kanununu da değiştirmek etmek lazım. (hayır sesleri, gürültüler) yılında çıkartılan İçkinin Yasaklanması Kanununun, henüz İtilaf askerlerinin işgali altında bulunan İstanbul'da bir süreliğine uygulanmaması hakkındaki Hükümet kararı 22 Mart 1923 tarihinde Meclis tarafından kabul edilmişti. 2 Osmanlı İmparatorluğu. 286

287 SIRRI BEY (İzmit): O kanuna göre yemin etmedik mi? MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Hangi kanuna Sırrı Beyefendi. İstanbul Mebusan Meclisinde hepiniz Padişah'a yemin ettiğiniz halde ben etmedim. (alkışlar, bravo sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): O yeminin hükmü 1 Kasım 1922 tarihinde Saltanatın kaldırılmasıyla bitti. MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Onun için efendiler, telaşla gerek yok. Gelelim müzakerenin tıkanması meselesine. Müzakerenin sekteye uğratılması hiçbir vakit bir hak değildir. Müzakereyi tıkamak hiçbir mebusa verilmiş hak değildir. Zira bizi buraya gönderenler, bir mebusun eline soru sorma, gensoru önergesi verme ve oy kullanma hakkını vermişlerdir. Bir kararı kabul etmeme hakkı ancak oylama esnasında ret oyu kullanarak tecelli eder. Evet oyu vermenin de ne ile tecelli ettiğini biliyorsunuz. O halde herhangi bir azınlık mensubu arkadaş her vakit için... MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Çekimser oyu da vardır. MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Hatta arkadaşlar şu kadarını da söyleyeyim ki bir mesele müzakere olurken, o mesele hakkında diğer arkadaşlar ayrıca toplanır da, müzakereye nasıl mani olacaklarını konuşurlarsa burada bizim vaziyetimiz ne olur? Buraya niçin geldik? O vakit bütün Milletin bize karşı ne demesi lazım gelir? Efendiler, oraya gittiniz ne yaptınız, demezler mi? Sonra telaş etmeye lüzum yoktur. NAFİZ BEY (Canik): Kasıtlı muameleler karşısında kalırız. MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Kasıt olacak bir şey yoktur. Daha henüz bu kanun teklifinin leh ve aleyhinde müzakere açıyoruz, esasa girmedik. Arkadaşların izahına göre o teklif belki uygun değildir. NAFİZ BEY (Canik): O kanun teklifinin aleyhinde olmanız mümkün mü? MEHMET ŞEREF BEY (Devamla): Belki mümkündür. O müzakere esnasında muhalefetin de söz söyleme hakkı vardır. Belki çoğunluğun içinde o müzakere esnasında fikir değiştirecek her hangi bir arkadaş da bulunabilir. Muhalefetin vazifesi, doğrudan doğruya müzakereyi açarak hataları izah etmek, mücadele ederek kanaat telkin eylemektir. Müzakereye daha girmeksizin pürtelaş, yalnız İç Tüzüğe göre bu müzakere edilir mi, edilemez mi kavgasındayız. Efendiler, bir arkadaşımızın Meclis Divanına vermiş olduğu bir kanun teklifinin gündeme alınması, Meclisin iradesiyle kabul edildikten sonra artık İç Tüzüğe aykırıdır demek, onun müzakeresinin Meclisin salahiyeti dahilinde değildir, demektir. Onun için bu hususta telaş etmekte bir mana yoktur. Bu, kanun teklifi müzakereye konur, taraflar sözlerini söyler, iddiaları anlaşılır. Meclis meseleyi anlar, o vakit hakikat meydana çıkar. Hakikat budur. (müzakere kafi sesleri) 287

288 ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var, evvela onu oya arz edeceğim. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Müzakere çoğunlukla kafi görülmüştür. Önergeleri okuyacağız. TBMM Başkanlığına Usule dair müzakere kafidir. Ad okunarak oya konulması teklifinin bu celsede devamı hususunun işaret oyuna müracaat edilerek halledilmesini teklif ederim. 15 Nisan 1925 Konya Mebusu Refik ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Refik Bey'in okunan bu önergesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Şeref Bey'in önergesini oya koyacağım. Tekrar okunuyor. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun değiştirilmesine dair kanun teklifinin müzakeresi hakkında ad okunarak yapılan oylamada karar yeter sayısı olamadığından, meselenin ehemmiyet ve fevkalade aciliyeti ve vaktin darlığı sebebiyle ikinci defa olarak tekrar derhal oya konulmasını teklif eyleriz. 15 Nisan 1923 Edirne Mebusu Şeref ve 16 arkadaşı ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Bu önergeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Binaenaleyh şimdi Necip Bey'in önergesini ad okuyarak ikinci defa oylarınıza arz edeceğim. Kabul edenler beyaz, reddedenler kırmızı oy pusulası versinler. (hayır sesleri) BİR MEBUS BEY: Ad okuyarak oylama da nereden çıktı? ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim. Benim şüphem, böyle bir teklif olmadıkça ad okunarak oya konması lazımdır. (gürültüler, hayır sesleri) Bu hususta Meclis Divanı meseleyi halledemedi. Binaenaleyh Necip Bey'in kanun teklifini ikinci defa oya koymaya mecburum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Ad okuyarak oylama yok efendim. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, benim müzakere ettiğim mesele Şeref Bey'in önergesinin doğrudan doğruya oya konulması hakkındadır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Öyle değil, Paşam. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Siz başka bir şey bahsetmediniz ki ben bahsedeyim. 288

289 YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Paşam, karar verilmemiş, karar verdiniz diye iddia olunabilir mi? ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Arz ediyorum efendim. Eğer Necip Bey'in kanun teklifinin ikinci defa ad okunarak oylanmasından vazgeçilir de Yüce Heyetiniz bugün müzakeresini işaret oyuyla kabul ederse mesele hallolur. (evet sesleri) Bu şekilde kabul edenler lütfen el kaldırsın. Necip Bey'in kanun teklifinin bugün müzakere edilmesi işaret oyuyla kabul edilmiştir. Efendim, kanun teklifinin tamamı hakkında söz isteyenler varsa isimlerini yazdırsınlar. Söz Refik Şevket Bey'indir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, kanun teklifi bir maddelik olduğu için tabii doğrudan doğruya mütalaam 1.Maddeye dair olacaktır. SIRRI BEY (İzmit): Olamaz Paşam, usule aykırıdır. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendim, ben meseleyi kısa olması bakımından söyledim. 1.Maddeyi çıkarttığımız gibi mahiyeti kalmaz. Binaenaleyh işi uzatmak değil bilakis kısa tutulmasını Sırrı Beyefendiden rica ederim. SIRRI BEY (İzmit): Teşekkür ederim. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendim, 1 Kasım 1922 tarihinde Saltanatın kaldırıldığı ilanına dair kararı çıkarttığımız gün, yüce davamızı ittifakla ilan ettiğimiz gün, icap ediyordu ki bu esaslı kanaatimizi teyit edecek bir ceza maddesi koymamız lazımdı. Fakat her nedense bu karar gecikti ve bugün o kararın teyidine destekleyici olmak üzere o kararın ilanı için bu kanunun tasdiki lazım olacağına inananlardan birisi de benim. Bu kanun teklifi gayet açıktır. Hiçbir söz ilave etmeksizin tekrar arz ediyorum efendiler, gurur ve iftihar ile, vicdani kanaatimle bu kararı muhafaza etmek istiyorum. Hangi fert ve hangi şahıs bunun aleyhinde bulunabilsin. Burada yaşayan ve bu havayı teneffüs eden her arkadaşım eminim ki bu davanın, bu kararın samimi vicdandan taraftarıdır. (alkışlar) Samimi vicdandan taraftarı olan arkadaşlar eğer bu karara hakikaten bağlı iseler elbette ve elbette bunu ihlal edecek elleri ve bunu ihlal edecek kolları kırmaya ve buna yapılacak taarruzu defetmeye aynı samimiyetle mecburdurlar, mükelleftirler. İşte arkadaşlar, bu kanunun o mükellefiyeti, o mecburiyeti millete yüklenen bir maddedir. Bunun aksine her hangi bir fiil cezayı gerektirir. Efendiler, size en basit bir meseleden bahsedeyim. Biz burada üç seneden beri Milletten aldığımız kuvvete dayanarak devamlı yine millet adına vazife yapıyoruz. Bilmem birisi bir kadeh rakı içtiği için cezaya mahkum ediliyor ve hapsediliyor. Bilmem gümrükten mal kaçırdığı için üç kat ceza veriyor. En ufak bir hareketten dolayı şu cezayı görüyor. Fakat buna karşılık, bütün milletin hayatı ve namusu olan refah ve saadeti ona dahil bulunan bir kararın aleyhine hareket edenler cezasız kalsın? Bu hangi akıl, hangi mantık ile izah olabilir? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Aferin, yaşa! REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendiler iki günden beri Adalet Komisyonunda temas ettiğim arkadaşlarımın kanaatlerine göre söylüyorum ki iki noktada itiraz 289

290 bulunuyor. Biri, Ceza Kanununda Hükümeti yıkma maddesi vardır. O maddeyi değiştirelim, bunu ona göre yapalım, deniliyor. İkinci nokta, şimdi sırası değil binaenaleyh tehir edelim, deniliyor. Efendiler, 1 Kasım kararından sonra lazım gelen bir vazifenin tehir edilmesinden dolayı manevi mesuliyeti duyduktan sonra o mesuliyeti devam ettirmek lazım mıdır? Yoksa imkanını gördüğümüz anda ondan kurtulmak mı lazımdır? Binaenaleyh ben bugün Yüce Meclisin bu prensibini, bu hakiki ve samimi kanaatini temine başlamak üzere müzakeresine giriştiğimiz bu kanundan dolayı ayrıca tebrik ediyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Necip Bey'i de tebrik ederiz. NECİP BEY (Mardin): Teşekkür ederim. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendim, itirazın ikincisi Hükümeti yıkma maddesidir. Bu kanunu teklif eden arkadaşlarımız Ceza Kanununun içerisinde bizim ruhumuza uymayan hususları görmüşler ve hakikaten ittifak etmişlerdir ki yeni bir Ceza Kanunu lazımdır. O tafsilatlı Ceza Kanununda memleketin ve milletin teşekkülüne uygun hükümler bulunsun. Bu sıralarda o kadar muntazam bir kanun çıkartmak imkansızdır. Hiç olmazsa kendi ruhumuzdan doğan kanuna yeni bir şekil vermek imkanı da yok mu? Elbette var. Nitekim bugünkü yeni müzakere odur. Arkadaşların pek çok haklı olarak heyecan gösterdikleri bir nokta daha vardır. Diyorlar ki bu kanun teklifi herkesin söz hürriyetine ve ilmi meseleler ile tenkit hakkına aykırıdır. Ben bu kanunun öyle ilmi, mantıki sırf bir fikir alış verişinde yürütülecek mütalaalara mani olmadığına inanmakla beraber, bilhassa milli hakimiyet adına memlekette ancak hürriyetin yerleşmesi sayesinde bir milletin yaşayabileceğini kabul maksadımız olduğunu ve hiç kimsenin ağzına kilit vurmak ve ne de düşüncelerini iptal etmek olduğunu, bu memleketin havasını teneffüs eden ve bu memlekete evlatlık eden herkesin kanun dairesinde serbest olduğunu ilave ediyorum. Böyle bir de önerge veriyorum. Arkadaşlar, bu hususu destekleme yolunda mütalaadaki isabeti görerek ben bu önergeyi vermekle beraber sözle, fiille veya yazı ile muhalefet veya fesat cümlesi geliyordu. Bu sefer de kasten muhalefet ifadesini görüyorum ve ilave edilmesini kabul ediyorum. Yani hakim görsün ki huzuruna vatan haini olarak sevk edileceklerin fiillerinde hıyanet hakikaten Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin ve onun kabul ettiği prensiplerin aleyhine isyankar bir şekilde kasten muhalefet, fesat veya neşriyat ise ondan sonra ceza versin. Yoksa sırf vatan evlatlarına malumat vermek için akıl ve mantığın emrettiği tenkitler ise ondan dolayı cezalandırmasın. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Öyle şey olmaz. Hatta bir söz söylese bile vatan hainidir. SOYSALLIOĞLU İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Vatan evlatlarına malumat vermek ne demektir? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Vatan evlatlarına malumatta bulunurken hiçbir şekilde suç vaziyeti yoktur, efendim. 290

291 YAHYA GALİP EY (Kırşehir): Böyle şey yoktur, zaten madde açıktır. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Ben bu iki kelimenin ilavesiyle ne dereceye kadar hürriyet taraftarı olduğumuzu ve ancak bir hususi maksat altında teşkilatımıza tesis ettiğimiz prensiplere muhalefetin cezayı gerektirdiğini izah etmek üzere Büyük Millet Meclisinizin bu madde ile de milli hakimiyetini ilan etmesini teklif ediyorum. HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Muhterem arkadaşlar, ben bu kanun teklifinin aleyhindeyim. Sebebini arz edeceğim. Efendiler, bu kanunun aleyhindeyim demek, 1 Kasım Saltanatın kaldırılması kararının aleyhindeyim demek değildir. Tutanaklar meydandadır. 1 Kasım kararında Yüce Meclisinizin kabul ettiği maddenin altındaki ikinci imza benimdir. O karar üyelerle beraber tanzim edilirken ben de beraberdim. Mamafih metnin düzeltilmesi esnasında bazı kelimeler ilave edilmiş ve o yolda Yüce Meclisiniz oybirliğiyle kabul etmiştir. Demek ki bu kararın aleyhinde kimse yoktur. O halde bu kanun teklifi hakkında, lehine veya aleyhine söz alan kimse 1 Kasım kararının aleyhinde demek değildir. Ancak kanunun mahiyeti hakkında ve teklif itibariyle belki bu kanun getireceği mahzurları dikkate alarak böyle aciliyetle değil, evvelki alınmış kararlar dairesinde Komisyonun kararını beklemenin daha uygun olacağı kanaatindeyim. Çünkü bu kanun teklifi Komisyonda müzakere edilirken ben de bulundum. Vatana İhanet Kanununda Yüce Hilafet Makamı ve Saltanatı denildikten sonra alt tarafta da Osmanlı Devleti deniliyor. Bir defa efendiler, 1 Kasım kararından evvel yaptığımız şeylerde itidal ile hareket edersek maksada yetişiriz. 1 Kasım kararını vermezden evvel zaten bir defa Teşkilatı Esasiye Kanununda Saltanat kaldırılmıştı. Teşkilatı Esasiye Kanunu ile açıkta kalan Hilafet şöyle olacaktır denilmiş ve Meclisiniz 1 Kasım kararını vermiştir. Binaenaleyh Teşkilatı Esasiye Kanunu ile Yüce Meclisin kabul buyurmuş olduğu o karar bir daha teyit edilmiş oluyor. İşte Yüce Meclisin kabul etmiş olduğu o kanun aleyhinde çalışacaklara tabiatıyla kanun bir ceza verecektir. Bu değişiklik ne şekilde olacaktır, ne yolda olması lazım gelir? Kanunda bulunması lazım gelir. Ne yolda ceza verilecektir? Bunlar tespit edilmelidir. ABDULLAH EFENDİ (Sinop): Canım alemin doğrusu sen misin? Hainse yakalanır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaş naziktir. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Hürmet ederim, büyüğümüzsünüz. Tabii yorulduğundan dolayı öyle söylerler. Efendim, Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesini değiştirmek ve aldığımız kararlar aleyhinde bulunacaklar veya bulunanlar hakkında muamele yapmak lazım geliyorsa bunu yapmanın şekli vardır. Komisyon da zannederim bu hususları düşündü ve kanun teklifini tehir etti. Fakat bu büsbütün başkadır. Eğer bu teklif edilen şekil kabul edilecek olursa, Hukuk Mektebinde yani Darülfünunda hukuk dersleri verecek olan muallimler biraz düşünecektir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Vallahi bu sözlerinden hiçbir şey anlayamadım. 291

292 HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Evet, Tunalı Hilmi olmak lazım. Bu itibarla efendiler, memlekette hürriyeti tesis edeceğiz diye uğraşırken belki suiistimallere yol açacak bir kanunla, bilhassa şu umumi seçimler sırasında meydana çıkmayı ben memleketin selameti adına menfaatli bulmuyorum, (ha sesleri) Ha demeye başlamayın. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Devam buyurunuz, efendim. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Efendiler, benden evvel söz söyleyen muhterem arkadaşımız Refik Şevket Bey'in son fikri cidden endişeye düşüren Komisyondaki mütalaaları olsa gerektir. Hatta mütalaa şu tarzda idi. Efendiler, biz milli mutlakıyet ile hareket edeceğiz. Milli mutlakıyetin manasını elbette Yüce Heyetiniz pekala biliyorsunuz. Her dili boğazında tıkamaktır. (milli mutlakıyet nedir sesleri) Milli mutlakıyetin manası Meclis istibdadıdır. Mutlaki idare denilirse hükümdarın istibdadıdır. (bu nasıl şey sesleri) Ben hukukta böyle bir şey görmedim. (öyle şey yok sesleri) Hayır efendim, Yüce Meclis hiçbir kimsenin ağzına kilit vurmak ve hiç kimseyi düşünmekten menetmek istemez. Çünkü gayesi her şeyde ilerleme olduktan sonra bilhassa ilmi söndürecek değildir. Herkes düşünecek, memleketin yüksek menfaatleri adına, ilmi ne ise onu söyleyecektir. Böyle olmakla beraber o söylenen söz arkadaşlarımı düşündürmüştür. Efendiler, hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir demek, yalnız bizim zamanımızda değil, hukuk esaslarında zaten mevcuttur. Belki bin seneden iki bin seneden beri bu kitaba yazılmış bir şeydir. Onu temin ve teyit etmekle hakimiyetin manası anlaşılmazsa milli hakimiyeti kısıtlayacak kanunlar çıkartılırsa tabii milli hakimiyet o vakit tehlikeye düşer. Şimdi efendiler, Yüce Meclisinizin çıkardığı birçok kanunlar vardır. Bunlar arasında istiklal mahkemelerine geniş salahiyet veren bir ilave vardır. O ilave madde ile birçok mesele bunların içerisine girdi ve en nihayet Yüce Meclisinizde birçok münakaşalara sebebiyet verdi. Binaenaleyh bu kanun teklifine göre birisi şu hükümet şekli buna göre daha iyidir derse bu fesat olmaz mı? (olmaz sesleri) Canım efendim biz olmaz diyoruz. Bunu fesat mahiyetine sokmak lazım gelirse ve bu mütalaada bulunanlar olursa doğrudan doğruya mahkemeye sevk edilir. Eğer Necip Beyin teklifi gibi kabul edersek temin ederim ki birçok yanlış izahlara gidilecek ve mekteplerde okunan hukuk esasları derslerinin birçok sayfaları orta yerden kalkacaktır. SOYSALLIOĞLU İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Daha neler. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Daha nelere hacet yok. Ben Yüce Meclisin zamanı idaresinde çıkan kanunları misal olarak arz ediyorum. Bunun aksini siz iddia eder, ispat edersiniz. SOYSALLIOĞLU İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): İnkılabımız aleyhine söz söyletmeyiz. HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Beyefendi, 1 Kasım kararının altında benim imzam vardır. Lütfen tutanağı okursunuz ve ben aldığımız karardan imzayı geri alacak bir adam değilim. Çıkarttığımız kanunlara hakikaten karşı olanlara sizin kadar ben de düşmanım. Fakat benim ifade ettiğim husus birtakım masumların cezalandırılmalarına, kanunsuz muamelelere sebebiyet verilirse onun maddi mesuliyetine maruz 292

293 kalmasanız bile elbette manevi mesuliyeti vardır. Onun için efendiler, Refik Şevket Bey'in son söylediği bu mahiyettedir. Fakat bunu mutlaka bu akşam çıkaracağız derseniz belki içine yanlış bir kelime sokarız. Tekrar arz ediyorum, ben manevi mesuliyetinden korkuyorum. Maddi mesuliyet fanidir, insanlar doğar, ölür. Fakat manevi mesuliyet ebedidir. Bu akşam biteceğine yarın bitsin. Rica ederim, suiistimale sebebiyet verecek şekilde çıkarmayalım. Hepimiz vebal altında kalacağız. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliği hakkında önergeler var. (kafi sesleri) Kanun teklifinin tamamı hakkındaki müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Kafi görülmüş ve maddelere geçilmiştir. 29 NİSAN 1920 TARİHLİ VATANA İHANET KANUNUNUN 1.MADDESİNİ DE- ĞİŞTİREN KANUN Madde 1. Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Saltanatın kaldırılmasıyla, hakimiyet ve hükümranlık haklarının imkansız olarak terk edilemez, parçalanamaz ve vazgeçilemez şekilde Türkiye halkının hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde saklı bulunduğuna dair 1 Kasım 1922 tarihli kararın aksine veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin meşruiyeti aleyhine sözle, yazı ile veya fiilen muhalefet, fesat veya neşriyatta bulunan herkes vatan haini sayılır." SIRRI BEY (İzmit): Ben bu kanunun lehinde veya aleyhinde mütalaa etmeyeceğim. (niçin çıktınız sesleri) Kanun, lazım gelen muamelelerden geçtikten sonra Meclisin kabul etmesiyle her fert ona itaatle mükelleftir, ben de onların arasındayım. (bravo sesleri) MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): İsterseniz olmayın. (gülüşmeler) SIRRI BEY (Devamla): Memleketin kanununa itaat, bir insan için, bir fert için en büyük fazilettir. Bunu Beyefendiye hatırlatmak isterim. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): İşte onun için söylüyorum. SIRRI BEY (Devamla): Beyefendi birazcık felsefe tarihini okumuş olsalardı, idama mahkum birisine firar teklif edildiği zaman firarı kabul etmeyerek ertesi gün celladın önüne oturduğunu hatırlarlardı. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Demek felsefe tarihi imiş. Bu normal tarihtir ayol. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): O halde aleyhindesin. SIRRI BEY (Devamla): Hayır, lüzumu olmadığı hakkındadır. Ruhu hakkında, değil. (o halde aleyhindesin sesleri) MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Bu da Sırrı Bey'in felsefesi. (gülüşmeler) 293

294 SIRRI BEY (Devamla): Bu kanunun kelimelerini tarta tarta manasını anladığımız zaman hakikaten hürriyetle, mutlak serbestlikle, insanlıkla beraber doğan insanlığın fikrine, düşüncesine pranga vuruyor. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Mutlak serbestlik hayvanlara mahsustur. SIRRI BEY (Devamla): Ayaklara pranga vuruyorlar, ellere kelepçe vuruyorlar. Fakat fikirlere katiyen vurulamaz, fikirler muhteremdir. Bu yol ilmin faziletine karşı tecavüzdür. İlim, insana hürriyet fikrini bahşediyor. İnsan hürriyetiyle doğar, hürriyetiyle büyür, hürriyetiyle ölür. Bu kanun ise insanın iftihar sıfatı olan hürriyetini, hürriyet fikrini kaldırıyor. İşte bundan dolayı ben, bu kanunun kabul edilmemesi taraftarıyım. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Abdülhamit devrini arayanlar çok. SIRRI BEY (Devamla): Çok korkarım ki bu kanunun kabul edilmesini müteakip, bu kanunun fikirler üzerine baskısına tahammül edemeyerek nur fikirli gençlerimiz, memleketi terk etmek mecburiyetinde kalacaktır. (gürültüler) Bu kürsü fikir ifade etme yeridir. REFİK BEY (Konya): Bu kanunun ihtiva ettiği esastan dolayı gençler giderse millet istifade etmiş olur. SIRRI BEY (Devamla): Bu kürsüden her mebus fikirlerini serbestçe söyleme hakkına sahiptir ve söyleyebilir. Hiçbir fikirlerinden dolayı tenkit olunamazlar. Bu Kanunu Esasi bunu temin ediyor. Ben burada her hangi bir kanunun her hangi bir maddesi hakkında mütalaa beyanı ettiğim gibi bunda da mütalaa beyan etmek hakkımdır. Bana bu hakkı Kanunu Esasi vermiştir. İHSAN BEY (Cebelibereket): Milli Saltanat aleyhinde söyletmeyiz. Memleketi kana boyayacak fikir, bu memleketten kovulmuştur. SIRRI BEY (Devamla): Daha evvel söyledim. Bu kanun yürürlüğe girdiği gün en itaatli hürmetkarı ben olacağım. Fakat kamuoyunu aydınlatmak için ben de fikrimi, kanaatimi söylemek mecburiyetindeyim. Nasıl ki siz söylüyorsunuz. REFİK BEY (Konya): Evvelce gençlerimiz mürteci miydi? SIRRI BEY (Devamla): Beyefendiler, Abdülhamit devrinde on senelik hayatımı hapishanede geçirdim ve onun için hürriyetin kıymetini senden daha iyi bilirim. Çok arzu ederdim, fakat bir hareket beni bu noktada söz söylemeye mecbur etmiştir. Şahsi Haklar Kanunu burada müzakere edilirken İçişleri Vekili Fethi Beyefendi, bu kanunun memlekete anarşi getireceğini söylemişlerdi. Çok rica ederim, bu kanuna bugün memleketin ihtiyacı var mı, yok mu? Burada mütalaada buyursunlar. ALİ FETHİ BEY (İçişleri Vekili): Müsaade buyurur musunuz? 294

295 SIRRI BEY (Devamla): Sırası gelince, Refik Şevket Bey arkadaşım dedi ki her hareket hürriyet ve kanun dairesinde serbesttir. Bu söz beni korkuttu. Abdülhamit devrinde Basın Kanununun bir maddesi, basın kanun dairesinde serbesttir, şeklinde idi. İşte benim korktuğum bu fena benzerliktir. Bu fena benzerlikten benim kuruntumu benim korkumu giderdiğiniz dakikadan itibaren ben de sizinle beraber olurum. Bu mümkün değildir beyler. Sonra fikir hürriyeti meselesi. Fikirlerin Müslümanlıkta verilen kıymeti benden daha iyi bilirsiniz. Hata eden on sevaba naildir. (bir, bir sesleri) Yani fikirler o kadar muhteremdir. Biz bu içtihadı nasıl kendiliğimizden tahdit edebiliriz? İlk defa Hasan Fehmi Beyefendinin telkinlerini dinlemekle iftihar ederim. Başka defa tekrar etmem. Sonra şekil hakkında, biz 1 Kasım tarihinde oybirliği ile bir karar verdik. Bu doğrudur ve bu bir karardır. Bu kararı bir kanun ile teyit etmek doğru değildir. (neden, nasıl olur sesleri) Nasıl olur diyen, arkadaşlara söyleyeceğim ve size anlatacağım. (anlamıyorsunuz diyorsun sesleri) Hayır demedim, onu anlamıyorsunuz demedim. Keşke bu 1 Kasım kararımız madde şekline konarak Teşkilatı Esasiye Kanunumuza eklensin. Bunun usulü buydu. Sözlerimle alay edilmesin, rica ederim. Tarihe, benim sözlerime karşı intikal eden sözleri ilim adamları tetkikten geçireceklerdir ve hükümlerini vereceklerdi. Ben ise mutlaka lehinde olacağını bildiğimden dolayı söylüyorum ve 1 Kasım kararı öylece bırakmalı ve bir kanun mahiyetine getirilmemelidir. Teşkilatı Esasiye Kanunumuza ilave edilmelidir. Bunun lüzumu böyleydi, fakat biz o lüzumu anlamak istemedik. Hakikaten bu doğrudur. (vazifenizi idrak edemediniz sesleri) Hakikaten öyledir. Ben bunu idrak ettiğim halde vaktiyle bunu kanun şeklinde söylemediğimden istifayı kusur ediyorum. Milletim beni affetsin. Bugün arkadaşlar, hür milletler dendiği zaman hiçbir vakit Avrupa'nın milletleri anlaşılmaz. Hür millet tabirinden iki üç millet kastedilir. Bundaki maksat da serbest farz ettiğiniz bütün Avrupalıların kanunlarının tam hürriyete göre tanzim edilmiş olmamasıdır. Bizim burada tesis ettiğimiz ve devam ettiğimiz şekil bize o hür milletlerin üstünde bir yer temin etmişti. Çünkü biz onlardan daha fazla milletin hürriyetine hürmet etmiş oluyorduk. Millet fertleri istedikleri gibi düşünüyorlardı, fakat kabul edeceğimiz bu kanun ile çok korkarım ki o hür milletlerden daha az hürriyete sahip olmayalım. Bunu bilhassa insaf ve imanınıza arz ederim. Bize milli mücadelemizin başlangıcında bütün hür alemin, yani insanlık aleminin yardım etmesi ancak hürriyet için çalıştığımız ve hürriyet için ölümü göze almamızdan idi. (hangi yardım sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): İstiklal için ölüm. SIRRI BEY (Devamla): Şimdi o yardımı, o şefkati kendi elimizle defetmiş olacağız. Bize diyecekler ki bunlar hürriyetin kıymetini bilmiyorlar. Hürriyetin manasını bilmiyorlar. Bizim bildiğimiz hürriyet Türklerin, Kürtlerin bildiği hürriyet değildir, diyecekler ve o vakit biz mecbur olacağız. Bütün ilim ve irfan aleminin bildiğinden başka türlü bir şekilde olarak düşündüğümüzü sanacaklar. Biz ilim ve irfan aleminin teveccühünden, yardımından, takdirinden hiçbir zaman faydalanamayız. O teveccühe ve yardıma daima muhtacız. Halbuki bizi o teveccühü kabul etmeyerek memleketimizin medeni kıymetini şaibeli yapacağız. 295

296 DR. MAZHAR BEY (Aydın): Bugün hürriyet alemi demekle, bütün düşman alemini mi kastetmek istiyorsunuz? SIRRI BEY (Devamla): Sonra acaba bu kanun, daha bizim için ne gibi sosyal meseleler doğuracaktır? SOYSALLI İSMAİL SUBHİ BEY (Burdur): Manası? SIRRI BEY (Devamla): Evet, şimdi en yeni fikir akımı olarak hürriyet aleyhtarlığı da vardır. Mesela faşistler hürriyetin aleyhindedirler. Şüphesiz benim gibi siz de okumuşsunuzdur. Diyorlar ki hürriyet eski zamanda olduğu gibi, uğrunda binlerce adamın canını feda edeceği bir gelin değildir. İnsanlık hürriyetten bıkmıştır, diyorlar. Eğer biz de faşist olacaksak, faşist teşkilatını... YUNUS NADİ BEY (İzmir): Bolşevik mi olalım? SIRRI BEY (Devamla): Memlekette teşekkül edeceksek, bu pek doğrudur. Yoksa aleyhimizde netice verecek bir sebeptir. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): 1.Maddenin müzakeresinin yeterliliği hakkında önergeler var. (müzakere kafi sesleri) ALİ FETHİ BEY (İçişleri Vekili): Şahsi Haklar Kanunu müzakere olduğu zaman, bu kanunu anlaşamazlık yüzünden anarşi olacağını söylemiştim. Hakikaten kanuni anlaşamazlıklar bu ifademde haklı olduğumu göstermiştir ve neticede Adalet Komisyonu kanunun eksikliklerini takdir etmiş ve kanunu herkesin anlayabileceği bir şekilde açıklama mecburiyeti göstermiştir. Teklif edilen bu kanunun lüzumu olup olmadığına gelince, Sırrı Bey arkadaşımız bu kanunun aleyhinde bulundular. Fakat esas itibariyle Yüce Meclisinizin 1 Kasım 1922 tarihinde almış olduğu o mukaddes ve ulvi kararın taraftarı olduğunu söylüyorlar. Bugün de bu kanun ile Saltanatın kaldırılması kararının alındığı 1 Kasım gününü, muhterem Reisimiz Rauf Bey'in teklifi ile bayram günü olarak kabul edilmişti. Binaenaleyh o zaman bu kadar hararetle kabul ettiğimiz kararın şimdi aleyhinde bulunmanın hikmetini bir türlü anlayamadım. Sırrı Bey beyanatının sonlarında, ilim ve irfan aleminin, şayet böyle bir kanunu kabul edecek olursak, bize karşı olan teveccühünün eksik edeceğini ve bizim bu teveccühe muhtaç olduğumuzu söylediler. Efendiler, memlekette milli hakimiyetin teşekkülüne ve bu kanunla tanzim olunmasına dair olan bir teklifin ilim ve irfan aleminin teveccühünü kaybettireceği yolundaki fikre, mantığa bir türlü aklımı erdiremiyorum. Mesele 1 Kasım kararı hepimizin muhabbetle aldığımız bir karardır. Bu kararın kanun şeklinde memlekette teyit edilmesi ve bu karara muhalif bulunacakların kanun dairesinde cezalandırılmalarından ibaret olan bu teklif mutlaka lazımdır. Bu teklif kabul olunmayacak olursa Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi ki Osmanlı Devletinin muhafazası gibi aynen kaldığı için kanunlara muhalif hareket etmiş olacaksınız. Binaenaleyh 1 Kasım kararını Vatana İhanet Kanununa ilave ile takviye ve tatbik etmek lazımdır. Bunun için kabulü gereklidir. 296

297 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Söylenen sözler teklifin tamamı hakkındadır. 1.Madde hakkında yalnızca Refik Şevket Bey arkadaşımız mütalaada bulunmuştur. Bu gibi ceza kanunlarının biraz işlenerek yapılması lazımdır. Adalet Komisyonunda bu işlenmemiştir. Komisyonda bunun üzerinde çalışılmalıdır. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Bir kere kanun teklifinin tamamı hakkında uzun uzadıya bahsedildi, maddelere geçtik. Zaten bahis mevzu olan bir maddeden ibarettir. ŞÜKRÜ BEY (Bolu): Zaten 1.Madde hakkında kimse bir şey söylememiştir. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, 1.Maddenin müzakeresinin kafi görülmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kafi görülmüştür, efendim. TBMM Başkanlığına 1.Maddeye "meşruiyeti aleyhinde" ifadesinin yerine "meşruiyetine isyan" fıkrasının ve muhalefet kelimesinden evvel "kasten" kelimesinin ilavesini teklif ederim. Saruhan Mebusu Refik Şevket ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey önergesindeki değişiklikleri itibara alanlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. 1.Maddeyi değiştirerek okuyoruz. VATANA İHANET KANUNUNUN 1.MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKIN- DA KANUN Madde 1. Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Saltanatın kaldırılmasıyla, hakimiyet ve hükümranlık haklarının imkansız olarak terk edilemez, parçalanamaz ve vazgeçilemez şekilde Türkiye halkının hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde saklı bulunduğuna dair 1 Kasım 1922 tarihli kararın aksine veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edici sözle, yazı ile veya fiili olarak kasten muhalefet, fesat veya neşriyatta bulunan herkes vatan haini sayılır." ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, madde bu şekle girdi. Bu şekilde kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (İkinci ve üçüncü maddeler okundu, söz alan ve değişiklik önergesi veren olmadı. Her iki madde de aynen kabul edildi.) 297

298 ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Şimdi kanunun tamamını işaret oyuna arz ediyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Çoğunlukla kabul edilmiştir. (oybirliğiyle sesleri) Hayır, hayır bir iki kişi elini kaldırmamış olabilir, karanlık var. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, Yüce Meclisinizin bundan evvel gösterdiği temayül üzerine arz ediyorum. Adalet Komisyonunda Vatana İhanet Kanununun 8.Maddesi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde tetkik edilmekte olan dava dosyalarının bundan böyle Temyiz Mahkemesine gönderilmesi hakkındadır. Bu Vatana İhanet Kanunu bahis mevzu olduğu zaman bu da lazımdır ve tek bir maddedir. Lütfen uygun bulursanız bir maddelik şeydir, okunsun. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Müsaade ederseniz, çok yorulduk, yarın müzakere edelim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Arkadaşlar, Refik Şevket Bey'in buyurduğu bir maddeden ibarettir. Yarın Yüce Meclis her hangi bir şekilde Ramazan tatili yaptığı zaman birçok mahkumlara ait dosya vardır. Adalet Komisyonu bunlara bakamaz. Bunu yapıverelim. (devam sesleri) RAUF BEY (Vekiller Heyeti Reisi): Kısa bir zaman olsa da Ramazan tatilinin başlamasından evvel Hükümetimizin Yüce Meclisçe kabul etmesi lazım gelen bazı kanunlar vardır. Bunları çıkarmak için yarın da toplanırız, diğer gün de toplanırız ve müşterek karar vererek tatilimizi tertip ederiz. Yani memleketin, milletin acilen refahını veya derdini tatmin edecek kanunları inşallah çıkartırız. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim Adalet Komisyonunun Vatana İhanet Kanununun 8.Maddesi hakkındaki raporu gündemimizdedir. Esasen bir maddedir. TBMM Başkanlığına Vatana ihanet suçlarından dolayı bidayet mahkemelerin tarafından verilecek hüküm ve kararların infazının Büyük Millet Meclisinin tasdikine bağlı olduğu 29 Nisan 1920 tarihli Vatani İhanet Kanununun 8.Maddesi gereği olmakta ise de o zamanlarda Temyiz Heyetinin teşekkül etmemiş olması ve Büyük Millet Meclisinin meşru mevcudiyetine karşı fiilen ve söz ile karşı gelinmesinin cezalandırılması taraftarı ve Milli Mücadeleye muhalefet ve isyan edenlerin korkutulması gibi sebeplerle bugünkü sakin hal ile devamına artık lüzum olmadığına kanaat edilmiştir. Bundan başka vatana ihanet hükümlerinin bir an evvel tetkikiyle Yüce Meclise takdimi için Komisyonun bu hükümlere ait tetkikata vakit ve zaman ayırmasının diğer vazifeleri yapmasına mani teşkil etmekte bulunmasından dolayı vatana ihanet suçlarına ait bidayet mahkemelerinden çıkacak hüküm ve kararların Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre üst mahkemelerce tetkik ve infaz olunmasında mahzur görülmediğinden vatana İhanet Kanununun 8.Maddesi yerine geçmek üzere Komisyonumuzca kaleme alınan aşağıdaki üç maddelik kanun tasarısının acilen müzakere ve 298

299 kabulünü teklif eyleriz. Adalet Komisyonu Reisi (İmza atmamıştır) Raportör Üye Hamit Kâtip Üye Hacı Tahir 29 NİSAN 1920 TARİHLİ VATANA İHANET KANUNUNUN 8.MADDESİNİ DE- ĞİŞTİREN KANUN Madde 8. Vatana İhanet Kanununun 8.Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu kanuna göre mahkemelerde verilen hükümlerle mahkum olanlar, beraat veya takipsizlikle vazife ve salahiyet gibi kararlar savcıların veya alakadar olanların başvurmaları ile Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesince tercihan tetkik olunur. Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi bu hüküm ve kararları vazife ve salahiyetten ve tahkikatın hükme tesir edecek şekilde noksanından ve iptal hakkına sebep olacak şekilde muhakeme usulüne riayetsizlikten ve hükmün kanuna muhalefetinden dolayı hükmü bozar ve tekrar muhakeme edilmek üzere hükmü veren mahkemeye iade eder. Bozulan kararlara karşı ısrar uygun değildir." Madde 2. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 3. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet Vekili vazifelidir. ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Efendim, kanun teklifinin tamamı hakkında söz iste var mı? (hayır sesleri) HAKKI HAMİ BEY (Sinop): Canım efendim, dar zamana geldi diye baştan savma gitmesin. Bu oraya temyize mi gidecek, yoksa tetkik edilmek üzere mi gidecektir? Yoksa ne için gidecektir? Malumunuz Vatana İhanet Kanununa göre verilen hükümler katidir. Yüce Meclise gelmesi ancak Yüce Meclisin memleketi idare etmesi ve Temyiz Mahkemesi kararlarının da... MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Okunan maddeyi dinlemediniz mi? HAKKI HAMİ BEY (Devamla): Canım neye acele ediyoruz, böyle mühim bir karar için? Yarın müzakere edelim. Kanuna aleyhtar olan kimse yok. DURAK BEY (Erzurum): Bu kadar mühim olan bir şeyde aceleye lüzum yoktur. Yarın çıkarırız. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Bir defa şurasını arz edeyim ki bu kanun teklifinin altında Hakkı Hami Bey'in de imzası vardır. Bizim kabul ettiğimiz şekil, Temyiz Heyeti bizim yaptığımız tetkikatı yapacaktır. Şimdi burada diğer meselelerde Temsil Heyetinin karar bozmalarına karşı mahkemenin itiraz hakkı vardır ki burada yoktur. Evvelce Büyük Millet Meclisinden çıkan kararlar umumi kaidelere uygun şekilde olmak üzere tatbik edilmiştir. Yaptığımız şey Meclisin yaptığı tetkikatı 299

300 Temyiz Mahkemesine devretmiş oluyoruz ve artık bu gibi meseleler Meclise gelmeyecek. DURAK BEY (Erzurum): Meclisin tasdik hakkı ne olacak? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): O gelecek efendim. Meclisin tasdikinden evvel hüküm infaz edilmez. Şimdiye kadar... DURAK BEY (Erzurum): Yani Temyiz Mahkemesine gittikten sonra mı gelecektir, efendim? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Temyiz Mahkemesine gidecek, ondan sonra bize gelecek, ondan sonra hüküm kati olacak. DURAK BEY (Erzurum): Yani Temyiz Mahkemesinin tasdikinden sonra bize de gelecek ve tasdik edeceğiz, değil mi? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Evet efendim, Büyük Millet Meclis de onu tasdik edecek. DURAK BEY (Erzurum): Öyle ise tutanağa geçsin de anlaşılsın. Yalnız idam cezaları değil mi? REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Efendim, bir de bu meselede dikkat edilecek olursa Temyiz Mahkemesine bu vazife verilmesi dolayısıyla her halde lazım olduğu şekilde tetkikatı da yapılmış olur. (oya sesleri) NAFİZ BEY (Adalet Komisyonu Reisi): Meclis bunlarla meşgul olup durmasın, doğrudur. (Maddeler okundu, söz alan ve değişiklik önergesi veren olmadı. Her üç madde de aynen kabul edildi.) ALİ FUAT PAŞA (Başkan Vekili): Kanunun tamamını oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kanunun tamamı aynen kabul edilmiştir. 1 VATANA İHANET KANUNU (15 Nisan 1923 tarihli değişiklik) Madde 1. Saltanatın kaldırılmasıyla, hakimiyet ve hükümranlık haklarının imkansız olarak terk edilemez, parçalanamaz ve vazgeçilemez şekilde Türkiye halkının hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde saklı bulunduğuna dair 1 Kasım 1922 tarihli kararın aksine veya Türkiye Büyük Millet Meclisi- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (15 Nisan 1923), 1.Dönem, c.29, s , 300

301 nin meşruiyetine isyan edici sözle, yazı ile veya fiili olarak kasten muhalefet, fesat veya neşriyatta bulunan herkes vatan haini sayılır. 1 Madde 2. Doğrudan vatan hainliği yapanlar asılarak idam edilir. Suça iştirakte bulunanlar ve teşebbüs edenler Ceza Kanununun 45. ve 46. maddelerine göre cezalandırılırlar. Madde 3. Vaazlarıyla ve hitabetleriyle alenen vatan hainliği suçunu işlemeye tahrik ve teşvik edenlerle, bu teşvik ve tahriki yazılarıyla ve çok değişik vasıtalarla yazı ve resim şeklinde yayanlar geçici hapis cezasına çarptırılırlar. Tahrik ve teşvik sebebiyle fesat çıkarsa teşvik ve tahrik edenler idam olunurlar. Madde 4. Vatana ihanet zanlılarının mahkemesi suçun işlendiği yerdeki bidayet ceza mahkemesidir. Aciliyet ve fevkaladelik gerektiren durumlarda zanlının yakalandığı yerdeki mahkeme de muhakeme etmeye ve karar vermeye salahiyetlidir. Madde 5. Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi, bidayet ceza mahkemelerinden verilecek geçici olmayan tevkif vesikası üzerine her yerde tutuklu olarak yapılır. Madde 6. Adli zabıta memurlarının tanzim edecekleri ilk tahkikat evrakı sorgu hakimliğine havale olunmaksızın o yerin en yüksek rütbeli idare amirine verilir ve onun tarafından da savcılar vasıtasıyla yirmi dört saat içinde mahkemeye verilir. Madde 7. Vatana ihanet zanlılarının muhakemesi mecburi bir sebep olmadıkça azami yirmi günde hükme bağlanacaktır. Mecburi bir sebep olmaksızın bu süreyi aşan vazifeliler ve mahkeme heyeti Ceza Kanununun 102.Maddesi eki gereğince suçunun derecesine göre cezalandırılmak üzere alakalı mahkeme tarafından yirmi gün içinde muhakeme edilerek bir karara varılacaktır. Madde 8. Bu kanuna göre mahkemelerde verilen hükümlerle mahkum olanlar, beraat veya takipsizlikle vazife ve salahiyet gibi kararlar savcıların veya alakadar olanların başvurmaları ile Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesince tercihan tetkik olunur. Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi bu hüküm ve kararları vazife ve salahiyetten ve tahkikatın hükme tesir edecek şekilde noksanından ve iptal hakkına sebep olacak şekilde muhakeme usulüne riayetsizlikten ve hükmün kanuna muhalefetinden dolayı hükmü bozar ve tekrar muhakeme edilmek üze- 1 1.Maddenin değiştirilmeden önceki şekli. "Yüce Hilafet Makamı ve Saltanatı ve Osmanlı Devletini yabancı devlet kuvvetlerinden kurtarmak ve taarruzlarına mani olmak maksadı için teşekkül eden Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine isyan edenler, söz ile ve fiili olarak muhalefet edenler veya fesatta bulunanlar vatan haini sayılırlar." 301

302 re hükmü veren mahkemeye iade eder. Bozulan kararlara karşı ısrar uygun değildir. 1 Madde 9. Bu suçların muhakemesi için mahkemelerce istenen şahsa mahkemenin davet yazısına lüzum kalmaksızın mahkeme karşısına çıkarılır. Madde 10. İsyanlara katılmayanlar hakkında kasten suçlamalarda bulunanlar, iddia ettikleri suçun cezası ile cezalandırılırlar. Madde 11. Haklarında gıyaben hüküm verilenler, yakalandıkları anda yeniden muhakeme edilirler. Madde 12. Bu kanun her mahallin idare amiri tarafından nahiye ve kaza, liva ve vilayet merkezlerine ve köy ihtiyar heyetleri topluca çağrılarak izah edilir ve üyelerin imzaları bulunan tutanaklar tutularak idare meclislerince saklanmakla beraber kanunların yayınlanma ve ilanı hakkındaki kanuna göre ayrıca yayınlama muamelesi yapılacaktır. Madde 13. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet ve İçişleri vekilleri vazifelidir. Madde 14. Bu kanun her yerde yayınlandığı ve ilan olunduğu tarihten kırk sekiz saat sonra yürürlükte olacaktır. 1 8.Maddenin değiştirilmeden önceki şekli. "Bu kanuna uygun olarak mahkemelerce verilecek olan kararlar kati olup Büyük Millet Meclisinin tasdikinden sonra mahallerinde infaz olunur. Tasdik edilmediği takdirde Meclisin vereceği karara uygun olarak muamele olunur." 302

303 25 ŞUBAT 1925: ŞEYH SAİT İSYANI NEDENİYLE VATANA İHANET KANUNUNA BİR MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULU (2.Dönem, 3.Yasama Yılı, 64.Birleşim, Gündem: 3/1) Saltanatın kaldırılmasıyla 15 Nisan 1923 tarihinde Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin meşrutiyetine karşı davrananlar vatan haini sayılır, milli hakimiyetin temsilcisi milli devlete karşı durmak vatan hainliğidir, şeklinde değiştirilmişti. Fakat iki yıl sonra Şeyh Sait ayaklanması nedeniyle kanunda yeniden ek bir düzenlemeye gidilmesi gündeme gelmişti. Bu isyan hareketini bastırmak için Meclisin derhal ve gecikmeksizin yasal düzenleme yapması gerekiyordu. MAHMUT ESAT BEY (Adalet Vekili): Efendim, Başvekil Beyefendi Hazretlerinin verdiği izahattan da anlaşılacağı gibi dini veya mukaddesatı siyasete alet edenler hakkında, Adalet Vekaletiniz bir kanun hazırladı ve Başvekalet tarafından Yüce Meclisinize takdim edildi. Bunun acilen müzakeresini teklif ve rica ediyorum. KAZIM PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, bugünkü kağıtlar arasında Adalet Komisyonuna havale edilen bu kanun tasarısı Komisyondan gelmiştir. (hemen müzakeresi sesleri) Hükümetin teklif ettiği gibi bunun derhal ve tercihan müzakeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Oybirliği ile kabul edilmiştir. (tercihan sesleri) Evet efendim, tercihan ve acilen kabul edilmiştir. Kanun okunurken daha yavaş okunur ve not edersiniz. TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkındaki 15 Nisan 1923 tarihli kanuna ilave edilmek üzere Adalet Vekaleti tarafından tanzim edilen ve İcra Vekilleri Heyetinin 24 Şubat 1925 tarihli toplantısında Yüce Meclise arzına karar verilen kanun tasarısı ve gerekçesi ekte takdim edilmiştir. Lazım gelen muamelenin ifası ile neticelendirilmesini rica eylerim efendim. 24 Şubat 925 Başvekil Ali Fethi GEREKÇE: İnsanlığa saadet vermek üzere indirilen ve yayılan mukaddes dinler, tarihin seyrinde ihtiraslı, hak gözetmeyen ve zalimane emellerin destek ve tatminine vasıta edilmek gibi gayeler ile tamamen zıt ve muhalif bir akıbete sevk edildiler. Denebilir ki insaniyet en tahammülsüz, en kanlı hayat safhalarını, talihin hazin bir tecellisi ile din ve mukaddesat mücadeleleri arasına yazdı. Tarihin elleri satırlı, gaddar ve zorba hükümdarları, maceracılar, türediler, zulümlerine, baskılarına ve zorbalıklarına dini dayanak gösterecek kadar ilahi hükümlerden istifade etmek yollarını buldular. Hatırdadır ki pek elimdir insaniyete bir saadet 303

304 rehberi olmak ve yüceltmek üzere vahiy olunan mukaddes dinler mazlum insanlığın en mukaddes haklarını en kati bir azim ile inşaya vasıta olan inkılapların pek amansız bir hasmı olan zalimler hesabına irtica yolunda kullanıldı. Esasen siyasete alet olunan dinlerin, insanlık hayatındaki akıbeti bundan başka bir şekilde tecelli edememiş ve bundan başka bir netice verememiştir. İşte insanlığın mukadderatı en karanlık ve en kanlı yaprakları bunlardır. İslamiyet tarihi din adına işlenen bu facialardan uzak kalamadı. Yüksek esaslarına rağmen İslam Dini, Dört Halife devrinden sonra gaddar hanedanların elinde on dört asır İslam milletlerinin istibdatçı, saltanatlarının en kan dökücü sistemleriyle idaresine gerekçe olarak gösterildi. O rütbe ki halifeler ve sultanlar ilâhi hükümler adına Allah- 'ın Gölgesi unvanını takınarak İslam milletlerinin mukadderatında en kanlı tahakkümleri reva gördüler. Bunları pek canlı bir şekilde yaşayan Türk vatanı ve Türk Milleti, İstiklal Harbinde kovulmuş Hilafet hanedanı, din adına mücahitlerin katline fetva çıkartacak kadar, Türk tarihinin asla affedemeyeceği haince cüretlerde bulundu. Yılmaz ve kararları çok kati inkılabımızın en zor günlerinde, din düşmanları kullanıldı. İnkılabımıza ve bunun en kuvvetli eseri olan Türk Milletinin sosyal ve siyasi rüştünü ispat eden Cumhuriyetimize karşı son günlerde irticai suikastlarla hareket edenlerin, gene mukaddes din hükümleri ile bir kısım halkı aldatmakta oldukları tahakkuk etmiştir. Vicdan ile Allah arasında bir vasıta olan dinler, siyaset vasıtası ve neticede ihtiras vasıtası oldukça ahlaki hislerin müteessir olacağına şüphe yoktur. Hükümetimiz vicdan ile Allah arasında siyasetin ve siyasi teşekküllerin vasıta salahiyeti olamayacağına kanidir. Tarihin çeşitli tecrübelere dayanarak vecize haline koyduğu bu hakikatlerden ilham alan Hükümetiniz, bundan böyle dinin ve mukaddesatın bir siyaset vasıtası ve neticede menfaat ve ihtiras edilmemesini ve ona hakiki ve mukaddes yerini temin için hazırladığı bu kanunu aciliyetle Yüce Meclisin tasvibine arz eder. VATANA İHANET KANUNUNUN 1.MADDESİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKIN- DAKİ 15 NİSAN 1923 TARİHLİ KANUNA EK KANUN Madde 1. Dini veya mukaddesatı siyasi gayelere esas veya alet etmek maksadıyla cemiyetler kurmak yasaktır. Bu gibi cemiyetleri kuranlar veya bu cemiyetlere girenler vatan haini sayılır. Dini veya mukaddesatı alet ederek, devletin şeklini değiştirmeye ve yıkmaya veya devletin emniyetini ihlal veya dini veya mukaddesatı alet ederek her ne şekilde olursa olsun ahali arasına fesat ve nifak sokmak için gerek tek başına ve gerek birlikte sözlü veya yazılı veya fiili bir şekilde veya nutuk atmak veya basın yoluyla harekette bulunanlar keza vatan haini sayılır. Madde 2. Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girer. Madde 3. Bu kanunun yürürlülüğüne Adalet Vekili vazifelidir. 304

305 TBMM Başkanlığına Vatana İhanet Kanununun 1.Maddesinin değiştirilmesi hakkındaki 15 Nisan 1923 tarihli kanuna ilave edilmek üzere Adalet Vekaletince tanzim edilip Başvekaletin 24 Şubat 1925 tarihli teskeresi ile Komisyonumuza havale buyrulan kanun tasarısı ile gerekçesi mütalaa ve tetkik olundu. Gerekçede izah olunduğu üzere, aslında pek yüce ve mukaddes olan dini ve mukaddesatı birtakım ihtiras sahiplerinin şahsi emelleri uğrunda kullanarak masum halkı aldattıkları, kandırdıkları ve vatan ve millete zarar vere geldikleri pek çok tarihi misalleri ile müspet bir hakikat olduğu bilinmektedir. Son isyan hadisesinde bunun en bariz ve kati bir misali olmasına ve Hükümetin gerekçesi tamamen doğru olup, bu gibi harekâta teşebbüs edenlerin sürat ve şiddetle cezalandırılmaları millet ve memleketin hayır ve selameti bakımından gereklidir. Bu sebeple teklifin aynen kabulü Komisyonumuzca tasvip edilmiş ve meselenin malum olan ehemmiyeti sebebiyle bu kanun tasarısının acilen ve diğer gündem maddelerine tercihan müzakere edilmesi ricasıyla Meclis Umum Heyetinin tetkik ve tasvibine arz edilmesine karar verilmiştir. Adalet Komisyonu Reisi a. Münir Raportör Üye Münir Katip Üye Ahmet Hamdi KAZIM PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, kanunun tamamı hakkında söz isteyen var mı? (hayır sesleri) Maddelere geçilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsınlar. Kabul edilmiştir. 1.Maddeyi okuyoruz. (Maddeler okundu. 1.Madde hakkında kısa bir görüşme oldu ve her üç madde de Hükümetin teklif ettiği şekliyle kabul edildi.) KAZIM PAŞA (Meclis Başkanı): Kanunun tamamını kabul edenler el kaldırsınlar. Kabul edilmiştir. (alkışlar) On dakika teneffüs etmek üzere celseyi tatil ediyorum. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (25 Şubat 1925), 2.Dönem, c.14, s , 305

306 306

307 SON NOT Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından dört gün sonra 29 Nisan 1920 tarihinde İstanbul'daki Ferit Paşa Kabinesine karşı kabul edilen Vatana İhanet Kanunu, Cumhuriyet ilan edildikten sonra bazı dini ve bölücü ayaklanmalara karşı, devleti korumak maksadı ile değişikliğe uğramış ve yetmiş bir yıl yürürlükte kalmıştır. 12 Nisan 1991 tarihinde Turgut Özal Hükümeti zamanında yürürlükten kaldırılmış ve yerine Terörle Mücadele Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanunun hızlı ve etkin bir şekilde uygulanması amacıyla kurulmuş olan ve Kurtuluş Savaşı boyunca faaliyette bulunan istiklal mahkemelerinin vermiş oldukları cezalardaki asıl amaç, asker kaçaklarını cepheye döndürmekti. Ancak ağır suç işlemiş olanlar, firar etmeyi alışkanlık haline getirenler ile firarları teşvik edenler ve yardım edenler suçlarının ağırlığına göre çeşitli cezalar almışlardı. Sadece birkaç kez kaçmış askerlere halka açık bir yerde ve doktor gözetiminde kırktan yüz değneğe kadar ceza veriliyor, künyelerine de kaçak olduğu ve tekrar kaçmaları haline idam edileceği yazılıyordu. Kaçağın idam edilmesi en ağır cezaydı. Bunun dışında evinin yakılması, firari dönene kadar ailesinden birisinin kendisi yerine asker alınması yanında, eğer yaşadığı mahallenin muhtarı veya imamı kaçağı yetkililere haber vermezse ağır para ve hapis cezası alıyorlardı. Rüşvet karşılığı firari askeri koruyan devlet görevlileri, görevlerinden alınıyor ve on beş, yirmi sene ağır hapis cezası veriliyordu. Eğer kaçağı hem haber vermemiş hem de saklamışsa daha ağır hapis cezası alıyorlardı. Rum asıllı Osmanlı vatandaşları esir düştüklerinde haklarında soruşturma yapılıyor, vatandaş oldukları için sadece asker kaçağı değil aynı zamanda vatan haini olarak yargılanıyor ve suçlu bulunurlarsa idam ediliyorlardı. Türk askeri birliklerine sabotaj yapan yerli Rumlar da vardı ve elli dokuz yerli Rum bu suçtan vatan haini olarak yargılandı ve idam edildi. Düşmana yardım ve düşmanla işbirliği yapanlar ve düşman ordusuna katılanlara idam cezası veriliyordu. Casuslara eğer suçu sabitse idam cezası veriliyordu. Delil yetersizse sürgün veya beraat kararı veriliyordu. Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra, olağanüstü tehlikenin bittiği düşünülerek, Meclis çoğunluğunun isteğiyle, Hükümet mahkemelerin çalışmasında ısrarlı olmasına rağmen, son verildi. Ancak Cumhuriyet'e geçiş döneminde ve daha sonra görülen olağanüstü koşullar nedeniyle bazı yerlerde zaman zaman istiklal mahkemeleri görev yapmışlardır. 307

308 308

309 BU DİZİNİN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI 309

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 http://www.cengizcetintas.com/index.html TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN AÇILIŞI VE BİRİNCİ TBMM HÜKÜMETİ İstanbul'un İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edildiğini öğrenen Mustafa Kemal

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com

MİLLİ MÜCADELE TRENİ www.egitimhane.com MİLLİ MÜCADELE TRENİ TRABLUSGARP SAVAŞI Tarih: 1911 Savaşan Devletler: Osmanlı Devleti İtalya Mustafa Kemal in katıldığı ilk savaş Trablusgarp Savaşı dır. Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal in ilk askeri

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer

KURTULUŞ SAVAŞI ( ) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Gülsema Lüyer KURTULUŞ SAVAŞI (1919-1922) Mondros Mütarekesi ve Mütareke Sonrası Genel Durum İşgaller ve Kurtuluş Savaşı Hazırlık Evresi T.B.M.M. nin Açılması Düzenli Ordu Hazırlıkları,

Detaylı

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 1 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli egemenlik prensibini kendisine siyasi ve hukuki temel edinmiş, kuvvetler birliği esasına

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 2 TBMM Tutanaklarında TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ (23 Nisan 1920-24 Ocak 1921)

Detaylı

SAYFA BELGELER NUMARASI

SAYFA BELGELER NUMARASI İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... SAYFA BELGELER NUMARASI 1. 27 Ekim 1922 tarihinde İsmet Paşa nın Dışişleri Bakanlığına ve Fevzi Paşa nın Batı Cephesi Komutanlığına atanması... 1 2. İstanbul daki mevcut

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ KANUNU

SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ KANUNU 6197 SEFERBERLİK VE SAVAŞ HALİ KANUNU Kanun Numarası : 2941 Kabul Tarihi : 4/11/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 8/11/1983 Sayı : 18215 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 838 * * *

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük

T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük 2015-2016 T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Arif ÖZBEYLİ Türkiye Büyük Millet Meclisi nin Açılması Meclis-i Mebusan ın dağıtılması üzerine, Parlamento nun Mustafa Kemal

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 1919-1922 MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER Milli mücadele Hazırlık Dönemi Kronoloji 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal in Samsun a Çıkışı 28 Ocak 1919 Havza Genelgesi

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLÎ YARGI MAHKEMELERİ, BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, BÖLGE İDARE MAHKEMELERİ,

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir. Şeyh Şamil (k.s) in Sözleri Kahrolsun Sefil Esaret! Yaşasın Şanlı Ve Güzel Ölüm! Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Detaylı

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler On5yirmi5.com Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler nelerdir? Yayın Tarihi : 12 Kasım 2012 Pazartesi (oluşturma : 12/22/2018) Cemiyetler-Zararlı ve Yararlı

Detaylı

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara Harf üzerine ÎÇDEM A Numara Adliyenin manevi şahsiyetini tahkir... 613 G Ağır Tehdit 750 Aleniyet deyim - kavram ve unsuru... 615 Anarşistlik - kavram ve suçu 516 Anayasa Nizamı 558 aa Anayasa Nizamını

Detaylı

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI 3.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER HUKUKUN KAYNAKLARI Yargı organları kararlarını, hukuka dayanan, hukuktan kaynaklanan, hukukun gerektirdiği kararlar olarak sunarlar. Bu açıdan yargı

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

L 1 S E ... TURKIYE CUMHURiYETi INKILAP TARiHi VE ATATURKÇULUK KEMAL KARA ÖNDE YAYINCILIK

L 1 S E ... TURKIYE CUMHURiYETi INKILAP TARiHi VE ATATURKÇULUK KEMAL KARA ÖNDE YAYINCILIK L 1 S E..... TURKIYE CUMHURiYETi INKILAP TARiHi VE...... ATATURKÇULUK KEMAL KARA Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 31.05.2006 tarih ve 233 sayılı karan ile 2006-2007 öğretim

Detaylı

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK TEOG ÇIKMIŞ SORULAR - 3. ÜNİTE Batı cephesinde Kuvâ-yı Millîye birliklerinin faaliyetlerini ve düzenli ordunun kurulmasını değerlendirir.türk milletinin Kurtuluş Savaşı

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ *

KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * ÇTTAD, X/23, (2011/Güz), s.s.187-232 Albüm KURTULUŞ SAVAŞI KARTPOSTALLARI MEHMED İN HİKAYESİ * Kurtuluş Savaşı nın bitmesinin hemen ardından, verilen bu büyük mücadeleyi kamuoyuna anlatmanın bir aracı

Detaylı

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER

İÇİNDEKİLER... SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp BELGELER İÇİNDEKİLER SUNUŞ İÇİNDEKİLER... BELGELER III SAYFA NUMARASI 1. Genelkurmay Başkanlığının Afyon ve Kocaeli mıntıkalarındaki duruma dair 3 Ekim 1921 tarihli Harp Raporu... 1 2. Ali İhsan Paşa nın Güney

Detaylı

9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL

9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL 9 EYLÜL 1922 BAKİ SARISAKAL 9 EYLÜL 1922 Güzel İzmir imizin kurtuluşu, bugün doksan birinci yılına basıyor. Bu mutlu günü anarken, harp tarihinde eşi görûlmiyen Başkomutanlık Meydan Muharebesindeki geniş

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER KAMU YÖNETİMİ 5.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 TÜRK KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI (MERKEZ ÖRGÜTÜ) DEVLETİN TEMEL ORGANLARI KAMU YÖNETİMİNİN YAPISI MERKEZ (BAŞKENT) ÖRGÜTÜ Cumhurbaşkanı Bakanlar kurulu Başbakan

Detaylı

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966 1-) 1921 Anayasası ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Milli egemenlik ilkesi benimsenmiştir B) İl ve nahiyelerde yerinden yönetim ilkesi kabul edilmiştir. C) Yasama ve yürütme kuvvetleri

Detaylı

MADDE sayılı Kanunun 20 nci maddesinin ilk fıkrası aşağıdaki şekilde

MADDE sayılı Kanunun 20 nci maddesinin ilk fıkrası aşağıdaki şekilde 9 - Maliye Vekâleti kuruluş ve görevleri hakkındaki 99 sayılı Kanunun bâzı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bâzı maddeler eklenmesine dair sayılı Kanunla sayılı Kanunun nci maddesinde ve sayılı

Detaylı

Seda DUNBAY Avukat. Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı ( )

Seda DUNBAY Avukat. Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı ( ) Seda DUNBAY Avukat Türk Parlamento Tarihinde Yasama Sorumsuzluğu ve Dokunulmazlığı (1876-1995) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... IX GİRİŞ...1 BÖLÜM I Parlamento Üyeliğinin Tarihsel ve Siyasal Olarak

Detaylı

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ *TABLODA YER ALAN İLK İTİRAZ VE CEVAP BİLGİLERİ 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU NA GÖRE DÜZENLENMİŞTİR. ASLİYE HUKUK ASLİYE TİCARET SULH HUKUK

Detaylı

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz ANMA PROGRAMI 1. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı 4 2. Çeşitli Yönleriyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 (Yrd. Doç. Dr. Levent KALYON) 1. Resimlerle Atatürk 15 2. Kendi sesiyle Atatürk 18 2 Beni görmek

Detaylı

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9

2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 2018-LGS-İnkılap Tarihi Deneme Sınavı 9 1. Mudanya Mütarekesi, Yunanlıların aslında Osmanlı Devleti nin paylaşımı projesinde bir alet olduğunu, arkalarındaki gücü İngiltere başta olmak üzere İtilâf devletlerinin

Detaylı

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ T.C. ANKARA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ BELEDİYE MECLİSİ Karar No: 81 23.02.2004 - K A R A R - ASKI Genel Müdürlüğünün 1. Hukuk Müşavirliğinin

Detaylı

GLn ipisi için..." omülki A^mır. fark yaratmak istepenkre... Tarih. 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular.

GLn ipisi için... omülki A^mır. fark yaratmak istepenkre... Tarih. 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular. GLn ipisi için..." omülki A^mır "9 fark yaratmak istepenkre... // Tarih 300 Adet Tamamı Özgün Çözümlü Açık Uçlu Sorular n www.nextlevelkariyer.com 0312 418 99 99 09 EYLÜL 2017 KAYMAKAMLIK SINAVI HAZIRLIK

Detaylı

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ortadan kalkıyor, yani yetkili ama sorumsuz olmaktan çıkıyor. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanı denetlenemiyor,

Detaylı

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ 1908 II. Meşrutiyete Ortam Hazırlayan Gelişmeler İç Etken Dış Etken İttihat ve Terakki Cemiyetinin faaliyetleri 1908 Reval Görüşmesi İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli ni düzenleyen

Detaylı

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi 4/28/11 12:00 PM Page 67 DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP kürşad Sait BaBUçcU İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi GENEL OTURUM II 1 u?nal tekinalp:layout

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, DANIŞTAY - UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ - ANAYASA MAHKEMESİ

Detaylı

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ ESKİ METİN YÖNETİM KURULU MADDE 8- Şirket Yönetim Kurulu tarafından yönetilir ve temsil edilir. Şirket Yönetim Kurulu altı üyeden oluşur ve bu üyelerin tamamı

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ Genel Kurul tarafından kabulü; Karar Tarihi : 24.02.1992 Karar No. : 15-5 Kuruluş Madde 1 Bursa

Detaylı

U M U M Î F İ H R İ S T

U M U M Î F İ H R İ S T UMUMÎ FİHRİST I CEZALARIN İNFAZINDA DİKKATE ALINACAK HUSUSLAR Ceza 5 Asli ceza, feri ceza, mütemmim ceza 5 Cezaların nev'i ve şiddeti 5 Müddetlerin hesabı (j Mevkuiiyetin ceza mahkûmiyetinden mahsubu (i

Detaylı

MALİYE BAKANLIĞI BAŞHUKUK MÜŞAVİRLİĞİ VE MUHAKEMAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İÇ GENELGELER

MALİYE BAKANLIĞI BAŞHUKUK MÜŞAVİRLİĞİ VE MUHAKEMAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İÇ GENELGELER MALİYE BAKANLIĞI BAŞHUKUK MÜŞAVİRLİĞİ VE MUHAKEMAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İÇ GENELGELER 1 31 Sayılı BAHUM İç KONU; 659 sayılı KHK nın Adli uyuşmazlıkların sulh yoluyla halli, uzlaşma ve vazgeçme yetkileri başlıklı

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI Süreyya Hami ŞEHİDOĞLU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 24, Cilt: VIII, Temmuz 1992 Nafiz KOTAN İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı nı anlatırken:...

Detaylı

Kanun No. 5717 Kabul Tarihi: 22/11/2007

Kanun No. 5717 Kabul Tarihi: 22/11/2007 ULUSLARARASI ÇOCUK KAÇIRMANIN HUKUKÎ YÖN VE KAPSAMINA DAİR KANUN Kanun No. 5717 Kabul Tarihi: 22/11/2007 BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam ve Tanımlar Amaç MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; velâyet hakkı ihlâl edilerek

Detaylı

Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI

Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI Bu doküman eğitim amacıyla hazırlanmış ve öğrenciye verilmiştir. İzinsiz çoğaltılması ve satılması halinde gerekli cezaî ve hukukî yollara başvurulacaktır.

Detaylı

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921)

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 LONDRA

Detaylı

10 Ocak 2013 BASIN AÇIKLAMASI

10 Ocak 2013 BASIN AÇIKLAMASI BASIN AÇIKLAMASI 10 Ocak 2013 1. 10 Ocak 2013 tarihli Star gazetesinde KARARGÂHTA 107 SAYFA başlığı atında ve Samanyolu Haber Televizyon kanalının yine 10 Ocak 2013 tarihindeki haber bültenlerinde Balyoz

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

6 Mayıs 1922 - Başkomutanlık kanunu süresinin meclisçe tekrar uzatılması. 26 Ağustos 1922 - Büyük Taarruzun başlaması

6 Mayıs 1922 - Başkomutanlık kanunu süresinin meclisçe tekrar uzatılması. 26 Ağustos 1922 - Büyük Taarruzun başlaması 6 Mayıs 1922 - Başkomutanlık kanunu süresinin meclisçe tekrar uzatılması 26 Ağustos 1922 - Büyük Taarruzun başlaması 30 Ağustos 1922 - Başkumandan meydan muharebesi 2 Eylül 1922 - Yunan orduları başkomutanı

Detaylı

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ BAKİ SARISAKAL SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ 1880 yılının başında Samsun da açıldı. Üçüncü Ordu nun sorumluluğu altındaydı. Okulun öğretmenleri subay ve sivillerdi. Bu okula öğrenciler

Detaylı

KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ. Youtube Kanalı: tariheglencesi

KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ.  Youtube Kanalı: tariheglencesi KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ www.tariheglencesi.com Youtube Kanalı: tariheglencesi 20.08.2017 T.C İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük Arif ÖZBEYLİ Türkiye Büyük Millet Meclisi nin Açılması Meclis-i Mebusan

Detaylı

T Ü R M O B TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ SİRKÜLER RAPOR MEVZUAT

T Ü R M O B TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ SİRKÜLER RAPOR MEVZUAT Sirküler Rapor Mevzuat 16.08.2016/100-1 MESLEK MENSUPLARININ HİZMET SÖZLEŞMELERİNİ KENDİLİĞİNDEN UZATAN İFADE NEDENİYLE TARH EDİLEN DAMGA VERGİSİ VE KESİLEN CEZAYA İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI ÖZET

Detaylı

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK T.C. BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 88 OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK A N K A R A 2 0 0 7 1 P r o j e Y ö n e t i c

Detaylı

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ *TABLODA YER ALAN İLK İTİRAZ SÜRESİ VE CEVAP SÜRESİ BİLGİLERİ 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU NA GÖRE DÜZENLENMİŞTİR. Asliye Hukuk Asliye Ticaret

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi 29 Ekim 1923, saat 20.30 Tarih : 28.10.2011 29 Ekim 1923, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biriydi. TBMM de saat 20.30 u gösterirken Anayasa da gerekli değişiklikler yapıldı,

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 10 TBMM Tutanaklarında İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

GENEL KURUL ÇALIŞMA ESAS VE USULLERİ YÖNERGESİ

GENEL KURUL ÇALIŞMA ESAS VE USULLERİ YÖNERGESİ Sayfa : 2/5 Amaç Madde 1- Bu Yönergenin amacı; Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Genel Kurulu nun çalışma esas ve usullerinin belirlenmesidir. Kapsam Madde 2- Bu Yönerge, Vakfın tüm olağan ve olağanüstü

Detaylı

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (5219 sayılı, numaralı, nolu yasası)

Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (5219 sayılı, numaralı, nolu yasası) Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu, Yasası 5219 sayılı, numaralı, nolu kanun, yasa Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun No. 5219 Kabul Tarihi : 14.7.2004 MADDE

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA 15/06/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, genel gerekçe ve madde gerekçeleri ekte sunulmuştur. Gereğini

Detaylı

Adresini tespit edemedim. ARZ EDİLEN MAKAM : DÜZCE NÖBETÇİ CUMHURİYET SAVCILIĞI

Adresini tespit edemedim. ARZ EDİLEN MAKAM : DÜZCE NÖBETÇİ CUMHURİYET SAVCILIĞI 05.HAZİRAN.2013 DÜZCE CUMHURİYET BAŞ SAVCILIĞI NA DÜZCE KONU : 1) Bilişim Yoluyla Hakaret ve Tehdit (Twitter üzerinden) BAŞVURU SAHİBİ (Mağdur) : ERKUT ERSOY ŞİKAYET EDİLEN (SANIK) : FURKAN ELBİR 2) 5186

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN 6405 TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN Kanun Numarası : 3002 Kabul Tarihi : 8/5/1984

Detaylı

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'na Kürtler Katıldı mı? Atatürk şehitlere ihanet etmiş! DTP'li Muş milletvekili Sırrı Sakık Çanakkale Şehitlikleri'ni gezmiş ve şu açıklamalarda bulunmus: "Bu ülkede burada

Detaylı

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine,

KARMA TESTLER 03. A) Yalnız l B) Yalnız II. C) Yalnızlll D) I ve II E) I, II ve III. 2. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'na girmesine, KARMA TESTLER 03 1. Osmanlı Devleti'nde matbaanın kurulması, I. Sanayi II. Ticaret III.Kültür alanlarından hangileri ile ilgili değişikliğin hız kazanmasını sağlamıştır? A) Yalnızl B) Yalnız II C) Yalnızlll

Detaylı

Ulaştırma Komisyonu raporu

Ulaştırma Komisyonu raporu S. Sayısı: 75 Posta Kanununa ek 2721 ve bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki 4646 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ve Ulaştırma ve Bütçe Komisyonları raporları

Detaylı

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2019/078 Ref: 4/078

SİRKÜLER İstanbul, Sayı: 2019/078 Ref: 4/078 SİRKÜLER İstanbul, 09.04.2019 Sayı: 2019/078 Ref: 4/078 Konu: DÜZELTME BEYANNAMELERİNİN İHTİRAZİ KAYITLA VERİLEBİLECEĞİNE DAİR ANAYASA MAHKEMESİ KARARI Vergi dairesinin, taşımacılık işi ile iştigal eden

Detaylı

B.M.M. Yüksek Reisliğine

B.M.M. Yüksek Reisliğine SıraNQ 139 Askerî hastanelerde bulunan hasta bakıcıları ile hemşirelere bir nefer tayını verilmesi hakkında m numaralı kanun lâyihası ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları T.C. Başvekâlet Muamelat

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR M. A. G. J. BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2015/1832) Karar Tarihi: 13/2/2015 ARA KARAR ler : Alparslan ALTAN : Serdar ÖZGÜLDÜR Osman Alifeyyaz

Detaylı

Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun No. 5194 Kabul Tarihi : 22.6.2004

Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun No. 5194 Kabul Tarihi : 22.6.2004 Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun No. 5194 Kabul Tarihi : 22.6.2004 MADDE 1. 24.6.1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde

Detaylı

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe DONEM : 21 ÇILT ; 1 YASAMA YILI: 1 4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 İÇKİ YASAĞI (Men'i Müskirat) KANUNU Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi nin ilk kabul ettiği kanunlardan biridir. Yasa bugünkü gibi alkollü içkilerin ticaret

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : GK. SEÇ. I: BİLGİ TOPLUMU VE TÜRKİYE Ders No : 0310250040 Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü

Detaylı

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI Sirküler Rapor 08.10.2013/180-1 EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI ÖZET : Danıştay Dokuzuncu Daire Başkanlığının 25.04.2013 Tarih,

Detaylı

KRONİK 1957 YILI MEVZUATI [*]

KRONİK 1957 YILI MEVZUATI [*] KRONİK! 1957 yılı mevzuatı; II. Mahkeme içtihatları; m. Eser tahlil ve tenkitleri. 1 1957 YILI MEVZUATI [*] (l/vti/1957 31/XII/1957) A) Kanunlar; B) T.B.M.M. kararları; C) Tefsirler; D) Nizamnameler; E)

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR D. M. BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2015/4176) Karar Tarihi: 17/3/2015 İKİNCİ BÖLÜM ARA KARAR Başkan ler : Alparslan ALTAN :

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI Sirküler Rapor 28.03.2013/84-1 ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI ÖZET : Anayasa Mahkemesi, 5.3.2013 tarihli ve 2012/829 sayılı Başvuru Kararında,

Detaylı

YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU

YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 17 TBMM Tutanaklarında YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU (1920-1921) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com

Detaylı

Aşağıdakilerden hangisi parlamenter sistem ile ilgili doğru bir bilgi değildir? A) Yasama organı, güvensizlik oyu ile Bakanlar Kurulunu düşürebilir.

Aşağıdakilerden hangisi parlamenter sistem ile ilgili doğru bir bilgi değildir? A) Yasama organı, güvensizlik oyu ile Bakanlar Kurulunu düşürebilir. SORU 1 Aşağıdakilerden hangisi parlamenter sistem ile ilgili doğru bir bilgi değildir? A) Yasama organı, güvensizlik oyu ile Bakanlar Kurulunu düşürebilir. B) Yürütmenin yasama ile yasamanın yürütme ile

Detaylı

SİRKÜLER İstanbul, 08.02.2012 Sayı: 2012/33 Ref: 4/33. Konu: ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN YAYINLANMIŞTIR

SİRKÜLER İstanbul, 08.02.2012 Sayı: 2012/33 Ref: 4/33. Konu: ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN YAYINLANMIŞTIR SİRKÜLER İstanbul, 08.02.2012 Sayı: 2012/33 Ref: 4/33 Konu: ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN YAYINLANMIŞTIR 03.02.2012 tarih ve Mükerrer 28193 sayılı Resmi Gazete de 5941 Sayılı Çek Kanunu

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS ATATÜRK İLKELERİ VE İNKİLAP TARİHİ I AI0 2 + 0 2 2 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze /

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI 7.DÖNEM 4.TOPLANTI YILI MART AYI TOPLANTILARININ 2.BİRLEŞİMİNE AİT M E C L İ S K A R A R I D I R

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI 7.DÖNEM 4.TOPLANTI YILI MART AYI TOPLANTILARININ 2.BİRLEŞİMİNE AİT M E C L İ S K A R A R I D I R KARARIN ÖZÜ: Kartal, Çavuşoğlu, 2370 Ada 788 Parsel Ve Bir Kısım Tescil Dışı Alana İlişkin 12.05.2017 onanlı Uygulama İmar Planı 5608,80 Plan İşlem Numaralı 1/1000 Uygulama İmar Planı Değişikliği İtirazı.

Detaylı

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek 2 ve 4ncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 nci ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde İlâvesine Dair nın C. Senatosunca

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

20 Derste Eski Türkçe

20 Derste Eski Türkçe !! 20 Derste Eski Türkçe Ders Notları!!!!!! Cüneyt Ölçer! !!! ÖNSÖZ Türk Nümismatik Derneği olarak Osmanlı ve İslam paraları koleksiyoncularına faydalı olmak arzu ve isteği île bu özel sayımızı çıkartmış

Detaylı

AR& GE BÜLTEN ARAŞTIRMA VE MESLEKLERİ GELİŞTİRME MÜDÜRLÜĞÜ. Teşvik Yasasındaki Değişiklikler Ekonomiyi Nasıl Etkileyecek (II)?

AR& GE BÜLTEN ARAŞTIRMA VE MESLEKLERİ GELİŞTİRME MÜDÜRLÜĞÜ. Teşvik Yasasındaki Değişiklikler Ekonomiyi Nasıl Etkileyecek (II)? Teşvik Yasasındaki Değişiklikler Ekonomiyi Nasıl Etkileyecek (II)? Ahmet KARAYİĞİT Bültenimizin önceki sayısında teşvik konusuna genel bir girişten sonra ülkemizdeki teşvik sistemini incelemeye çalıştık.

Detaylı

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ ORGANİZASYON ŞEMASI BELEDİYE BAŞKANI BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ AVUKAT BÜRO ELEMANI

Detaylı

ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI

ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU 2016 Bahar dönemi Yılsonu sınavı CEVAP ANAHTARI 1. Bir idari işlemin anayasa ve yasalarca yargı denetimi dışına çıkarılması

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu DAMGA VERGİSİ ve HARÇLAR BİLGİSİ DERSİ Açık Ders Malzemesi

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu DAMGA VERGİSİ ve HARÇLAR BİLGİSİ DERSİ Açık Ders Malzemesi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Meslek Yüksekokulu DAMGA VERGİSİ ve HARÇLAR BİLGİSİ DERSİ Açık Ders Malzemesi 1 Onüçüncü Hafta Ünite 3 devam 2 İDARİ YARGI DANIŞTAY Bölge İdare Mahkemeleri İdare

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? Yargı nedir? Türk hukukunda yargının bölümleri Anayasa Yargısı İdari Yargı Adli Yargı TEMEL HUKUK YARGI Yargı, devletin hukuk

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL -. '. ' J ı 156 16 Şubat 1952 tarihli Türkiye Batı - Almanya Ticaret ve ödeme Anlaşmalarına Ek 21 Aralık 1954 tarihli Protokollerle Ekleri Mektupların Tasdikine dair Kanun (Resmî Gazete ile ilâm.- 2.II.

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde devlet yöneticileri, parçalanmayı önlemek için ortak haklara sahip Osmanlı toplumu oluşturmak için Osmanlıcılık fikrini

Detaylı

Dışişleri Komisyonu raporu

Dışişleri Komisyonu raporu S.Sayısı: 161 Yabancı memleketlerle geçici mahiyette ticaret anlaşmaları ve Modüs vivendiler akdine ve bunların şümulüne giren maddelerin gümrük resimlerinde değişiklikler yapılmasına ve anlaşmaya yanaşmıyan

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. 1 ALTERNATİF AKIM Excellence and innovation built into every design. EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. ALTERNATİF AKIM 2 1914-1918 Dünya Savaşı Bu savaş dünyada bazı şeylerin değişmesine sebep

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU DERSİ ARA SINAVI (11 Kasım 2010 Saat 15:00) 1- Avrupa modeli anayasa yargısıyla ilgili olarak

Detaylı