FONKSİYONEL DİSPEPSİLİ HASTALARDA HELICOBACTER PYLORI İNFEKSİYONUNUN SAFRA KESESİ MOTİLİTESİ VE PLAZMA KOLESİSTOKİNİN DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "FONKSİYONEL DİSPEPSİLİ HASTALARDA HELICOBACTER PYLORI İNFEKSİYONUNUN SAFRA KESESİ MOTİLİTESİ VE PLAZMA KOLESİSTOKİNİN DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİ"

Transkript

1 T.C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI Tez Yöneticisi Prof. Dr. Gülbin ÜNSAL FONKSİYONEL DİSPEPSİLİ HASTALARDA HELICOBACTER PYLORI İNFEKSİYONUNUN SAFRA KESESİ MOTİLİTESİ VE PLAZMA KOLESİSTOKİNİN DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİ (Uzmanlık Tezi) Dr. Ferda AKBAY HARMANDAR EDİRNE- 2007

2 TEŞEKKÜR Asistanlık dönemim boyunca mesleki bilgi ve manevi açıdan büyük desteğini gördüğüm, tez çalışmalarımda değerli fikirleriyle bana yol gösteren tez hocam Sayın Prof. Dr. Gülbin ÜNSAL a; Asistanlığım süresince her aşamada destek, ilgi ve yardımlarını gördüğüm, başta anabilim dalı başkanım olmak üzere tüm değerli hocalarım, ve birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum değerli uzman ve asistan arkadaşlarıma, tezimin maddi desteğini sağlayan Trakya Üniversitesi Araştırma Projesi Komisyonu na teşekkürü bir borç bilirim. Tezimin çalışma aşamasında yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Hasan ÜMİT, öğretim görevlisi Dr. Hakan KUNDURACILAR ve endoskopi hemşire ve çalışanlarına sonsuz şükranlarımı sunarım.

3 İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ. 1 GENEL BİLGİLER... 4 HELICOBACTER PYLORI... 5 FONKSİYONEL DİSPEPSİ SAFRA KESESİ VE KOLESİSTOKİNİN GEREÇ VE YÖNTEMLER BULGULAR TARTIŞMA SONUÇLAR ÖZET SUMMARY KAYNAKLAR EKLER

4 SİMGE VE KISALTMALAR AKŞ : Açlık kan şekeri AP1 : Activated protein 1 ATP : Adenosin Trifosfat Cag : Cytotoxin associated gene Cag-PAI : Cytotoxin associated gene Pathogenicity Island CCK : Kolesistokinin CCK-R : Kolesistokinin reseptörü CD : Cluster of Differantiation EF : Ejeksiyon Fraksiyonu ELISA : Enzyme Linked Immuno Sorbant Assay fv : Fasting Volume GİS : Gastrointestinal sistem GÖRH : Gastroözafagial Reflü Hastalığı HDL : Yüksek Dansiteli Lipoprotein (High Density Lipoprotein) HLA : İnsan Lökosit Antijeni (Human Leukocyte Antigen) HpS : Helicobacter pylori Stool Antigen Ig : Immunglobulin IL : Interlökin INF : Interferon Kb : Kilobayt Kdal : Kilodalton 1

5 LDL LPS MALT NO PAF PCR PP PPI RIA rv Th TNF Vac VIP VKİ : Düşük Dansiteli Lipoprotein (Low Density Lipoprotein) : Lipopolisakkarit : Mucosa Associated Lymphoma Tissue : Nitrik Oksit : Trombosit Aktive edici Faktör (Platelet Activating Factor) : Polimeraz Zincir Reaksiyonu (Polymerase Chain Reaction) : Pankreatik Polipeptid : Proton Pompa İnhibitörü : Radio Immun Assay : Residual Volume : T helper : Tümör Nekroz Faktör : Vacuolating cytotoxin : Vazoaktif İntestinal Peptid : Vücut Kitle İndeksi 2

6 GİRİŞ VE AMAÇ Helicobacter pylori (H. pylori) infeksiyonu dünyada en sık rastlanan kronik bir gastrointestinal sistem (GİS) infeksiyonudur (1). H. pylori nin ilişkili olduğu üst GİS hastalıkları arasında akut ve kronik gastrit, peptik ülser, gastrik adenokarsinom ile MALT (Mucosa Associated Lymphoma Tissue) lenfoma yer almaktadır (2-5). Ayrıca ateroskleroz, rosasea, çocuklarda büyüme geriliği, diyabet ve safra taşı hastalığı gibi sistemik diğer hastalıklarla da ilişkisi ileri sürülmektedir (6-8). İnfekte bireylerde, infeksiyonun alındığı yaş, süre ve immün cevap farklılığı ile H. pylori nin genetik heterojenitesine bağlı olarak klinik bulgular farklılık göstermektedir (9). Mikroorganizma insanlarda, midede ve ektopik mide dokusunun bulunduğu alanlarda mukoza ile mukus tabakası arasında çoğalır. Yerleşim bölgesi başlangıçta antrum ise de infeksiyon yayıldıkça mide proksimaline doğru ilerler. Gastrin, somatostatin ve kolesistokinin (CCK) gibi GİS hormonlarının salgılandığı bu bölgede paryetal hücrelerin yanı sıra hormon salgılayan hücreler de infeksiyondan etkilenirler. Bu durum parakrin ve endokrin etkili GİS hormon düzeylerinde ve etkilerinde değişikliklere ve bozukluklara yol açar. Nitekim H. pylori infeksiyonunun akut döneminde hipergastrinemi ve hiperasidite gözlenmektedir. İlerleyen dönemlerde süregen inflamasyon sonucu gastrik atrofi ve hipoasidite ortaya çıkar. Bu durumu ilk kez Levi ve ark. (10) Gastrin Link hipotezi ile açıklamışlar ve H. pylori nin erken dönemde antral gastrin salınımını ve dolayısıyla mide asit salınımını arttırdığını belirtmişlerdir. Daha sonraki çalışmalarda gastrin ve mide asiditesinin yanı sıra hastalıktan etkilenen CCK ve somatostatin gibi diğer hormonların veya reseptör cevaplarının bozukluklarının da çeşitli fonksiyonel ve organik bozukluklara 1

7 yol açabileceği ileri sürülmüştür (9,11). Yoğun olarak proksimal duodenumdan salınan kolesistokinin (Pankreozimin) esas olarak pankreas ve safra sekresyonu yanı sıra mide ve safra kesesi motilitesini de düzenler. Bunun yanısıra CCK, gastrin salınımı ve gastrik asit sekresyonunun feedback kontrolünde rol oynar (12-14). H. pylori infeksiyonunun GİS hormonlarının sekresyon ve fonksiyonlarına etkisi henüz tam olarak anlaşılamamakla beraber infeksiyonun eradikasyonu ile gastrik sekresyon ve gastrik mukozadaki inflamatuvar değişikliklerin azaldığı görülmüştür (15-17). Geçen yüzyıl ortalarından itibaren hormonal düzeylerin ölçümü ile yeni bir çığır açılarak, konu ile ilgili çalışmalar yoğunluk kazanmışsa da GİS hormonlarının kan düzeyleri ve fonksiyonlarının değerlendirilmeleri hala kolay değildir. Bunun nedeni bu hormonların salınımlarının kompleks mekanizmalarla düzenlenmesi, endokrin ve parakrin etkili olmaları ve serum düzeylerinin stabil olmamalarıdır. Ayrıca gerek mide gerekse bilyer sistemin sekretuvar ve motor fonksiyonlarının değerlendirilmeleri de kolay olmamaktadır. H. pylori infeksiyonunun gerek gastroduodenal mukoza üzerine olan direkt etkileri gerekse de intestinal hormonlar aracılığı ile olan indirekt etkilerinin safra kesesi hastalıkları ile de ilişkili olabileceğini ileri süren kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır (15,16,18). Bu çalışmalarda hormon ve motilite çalışmalarından çok, kolelithiasisli hastaların kolesistektomi materyalleri kullanılarak H. pylori sıklığına bakılmış olup, bu mikroorganizmanın safra taşı oluşumunda rol oynayıp oynamadığı araştırılmış ve etkisinin olabileceği ileri sürülmüştür (18-21). Literatürde görülebildiği kadarı ile H. pylori infeksiyonunun çeşitli GİS hastalıklarındaki sıklığı, serum gastrin düzeyi, mide asit sekresyonu ve motor aktivite üzerine olan etkileri araştırılmakla birlikte, CCK ve hepatobilyer sistem motor aktivitesi ile ilişkisi tam olarak bilinmemektedir. H. pylori infeksiyonunun dispeptik ve sağlıklı kişilerde, serum gastrin düzeyini arttırdığı fakat gastrik boşalma üzerine etkili olmadığı görülmüştür (14). İlginç olarak H. pylori li olgularda, safra kesesinin fonksiyonel hastalıklarının gastroduodenal mukoza hasarının derecesi ve H. pylori konsantrasyonu ile doğrudan ilişkili olduğu gösterilmiştir (22). Yapılan bir çalışmada, kolelithiasisli olgularda, kolesistokinin reseptörünün (CCK-R) kolesistokinine afinitesini yansıtan, CCK-R aktivitesi kontrol grubuna göre düşük saptanmıştır (12). Sonuç olarak literatür incelendiğinde, H. pylori infeksiyonunda GİS hormonları ile gastrik motilite ve H. pylori dikkate alınmaksızın GİS hormonları ile kese motilitesi araştırılmakla beraber, H. pylori li 2

8 olgularda GİS hormonları ve kese motilitesinin araştırıldığı bir çalışma bulunamamıştır. Bu nedenle bu çalışmada H. pylori (+) ve H. pylori (-) dispepsili olgularda kese motilitesi ultrasonografik yöntemle değerlendirlilerek, serum kolesistokinin düzeyleri ile ilişkisinin araştırılması planlandı. 3

9 GENEL BİLGİLER H. pylori infeksiyonunun kesin olarak tanımlandığı 1980 li yıllardan sonra, gastrik ve duodenal ülser patogenezindeki önemli rolü net olarak ortaya konmuştur. Nitekim infeksiyonun eradikasyonu sonucu peptik ülser hastalığının nüks oranları azalmıştır (23,24). İnfeksiyon, aynı zamanda akut ve kronik gastrit, gastrik kanser ve MALT lenfoma gelişiminden de sorumlu tutulmaktadır (25-29). Dünyada en sık görülen infeksiyon olan H. pylori infeksiyonu sıklığı, toplumun sosyoekonomik düzeyi ile ilişkili olup, gelişmekte olan ülkelerde %80 lerde, gelişmiş ülkelerde ise %20-50 oranında görülmektedir (30). Ülkemizdeki sıklığı ise bölgelere göre değişmekle birlikte erişkinlerde % olarak bildirilmektedir (31). Peptik ülser ve kronik atrofik gastritin en önemli nedeni olan H. pylori infeksiyonunun bunların dışında fonksiyonel GİS hastalıklarına hatta diğer sistemlere ait hastalıklara da yol açabileceği ileri sürülmektedir. Yapılan bir çok çalışmada infeksiyon sıklığı non-ülser dispepsili olgularda kontrol gruplarına göre daha sık olarak rapor edilmesine rağmen bakterinin fonksiyonel dispepsideki rolü hala açıklanamamıştır (32). Nitekim bu olgularda uygulanan eradikasyon tedavisi ile sadece %9 unda dispepsi şikayetlerinin gerilediği belirtilmektedir (33-35). Bazı çalışmalarda infeksiyonun mide, barsak ve safra motilitesini olumsuz etkilediği ve bunlarla ilgili hastalık tablolarına yol açtığı ileri sürülmektedir. Genel olarak H. pylori infeksiyonunun gastrointestinal motiliteyi azalttığı, mide ve safra kesesi boşalımını geciktirdiği, dispepsi ve safra taşı oluşumunu arttırdığı ve sonuçta kanser de dahil çeşitli tip bilyer sistem hastalıklarına yol açabileceği iddia edilmektedir. Kolesistektomili 4

10 olgularda kese duvarından bakteri izolasyonu bu görüşü destekler niteliktedir (36). Fonksiyonel dispepsili hastada H. pylori infeksiyonunun gastrik boşalım üzerine olan etkilerinin ne yolla olduğu hakkında ortak bir görüş bildirilmemektedir (16). Bununla birlikte erken dönemlerde antrumdaki H. pylori kolonizasyonun somatostatin salgılayan D hücrelerinin inhibisyonuna, gastrin salınımının artışına, hipergastrinemi ve hiperasiditeye yol açtığı bilinmektedir (14,16). Yapılan çalışmalarda gastrin, CCK ve pankreatik polipeptid (PP) gibi bazı hormon düzeyleri ölçülerek infeksiyonun gastrin ve PP yi arttırdığı, CCK seviyesini azalttığı gözlenmiştir (14,20). Gecikmiş gastrik boşalma, antral hipomotilite ve anormal hormon seviyelerinin fonksiyonel dispepsi gelişiminde de etkili olabileceği düşünülmektedir (16). HELICOBACTER PYLORI Tarihçe Mide mukozasında spiral bakterilerin varlığı ilk kez 1874 yılında mide ülserli bir hastada G. Bottcher ve M. Letulle tarafından fark edilmiştir yılında Luch ve Seth, midenin bazı kısımlarında kaynağını bilmedikleri üreaz aktivitesi olduğunu belirttiler yılında ise Komberg ve Davies, bu enzimatik aktivitenin bakteriyel kaynaklı olabileceğini düşünmekle beraber bakteriyi izole etmeye muvaffak olamadılar. Marshall ve Warren ise 1983 yılında noel tatili nedeniyle unuttukları kültür vasatında iş başı yaptıklarında yuvarlak, üzerleri düzgün, şeffaf koloniler oluşturan bakteriyel çoğalma saptadılar ve benzerliği nedeni ile Campylobacter pylori olarak tanımladılar. Bundan sonra başlayan yoğun çalışmalarda bakterinin yol açtığı hastalıklar ve bakteriye ait özellikler yoğun olarak araştırılmaya başlandı yılında Goodwin ve arkadaşları bakterinin Campylobacter genusuna sahip olmadığını göstererek helikal görüntüsü nedeni ile ve en sık olarak midenin pilor bölgesinden izole edildiği için Helicobacter pylori olarak tanımlamışlardır. Mikrobiyoloji H. pylori, unipolar dört-altı adet kamçısı olan, gram negatif spiral şekilli bir mikroorganizmadır. Mikroaerofilik olan bakteri, 37 C de %5 oksijen ve %5-10 karbondioksit içeren çok nemli ortamlarda ancak 5-7 günde ürer. Oda sıcaklığında ise canlılığını hızla kaybeder, +4 o C da 2 gün, -70 o C da uzun süre canlı kalabilir. Besi 5

11 yerinde düzgün, pigmentsiz, 0.5 mm çapında koloniler oluşturan, üreaz, katalaz ve oksidaz aktivitesi gösteren gram negatif bakteriler, H. pylori olarak tanımlanır. Bakteri için ortamın uygun ph aralığı oldukça geniş olmakla birlikte ( ), en iyi üreme ph aralığında gerçekleşir. İnfeksiyon genel olarak çocukluk yaşlarında alınır. Bulaş, fekal-oral ve oral-oral geçiş şeklindedir (10,35,38,40,41). Bakteri esas olarak en çok antral mukozada kolonize olmakla birlikte, ektopik mide mukozasının bulunduğu duodenumda, meckel divertikülünde ve ayrıca diş plaklarında, kanda ve aterosklerotik plaklarda da bulunabilir (37). Bakterinin mukozada lokalize olmasına, salgıladığı üreaz ve mukolitik proteazlar gibi enzimler yardımcı olur. Bu enzimlerden en çok bilineni ve tanıda kullanılanı üreaz aktivitesidir (42). Üreaz aktivitesi ile oluşan amonyak, ortamın ph sını yükselterek, bakteriyi mide asit peptik aktiviteye karşı korur. Bakteri, genellikle mide epiteli ile mukus tabakası arasında yerleşir, gastrik hücre invazyonu söz konusu değildir. Esas olarak antrumda lokalize olan bakteri zamanla midenin proksimal bölgelerine doğru yayılabilir. Yüksek düzeyde üreaz aktivitesine sahip olan H. pylori ayrıca katalaz, alkalen fosfataz, sitokrom oksidaz, asit fosfataz, lösin arilamilaz, naftol-ab-b1-fosfataz, esteraz C4, esteraz C8 ve gama glutamil transpeptidaz enzim aktivitesine sahiptir (43,44). Bunun yanı sıra organizmanın kokoid şekle dönme yeteneği uygun olmayan koşullarda hayatiyetini devam ettirmesini sağlar. Diğer gram negatif bakterilerde görülmeyen, sadece H. pylori ye özgü Lewis x ve y antijenleri eksprese eden Lipopolisakkarit (LPS) tabakasına sahiptir. Diğer gram negatif bakterilerinkinden daha az toksik olan H. pylori LPS tabakası infeksiyonun klirensine yetecek ölçüde immün yanıt oluşumunu engeller (45). Bunun yanı sıra mikroorganizmanın düşük ph ve oksijen geriliminin söz konusu olduğu epitelin lüminal yüzeyinde lokalize olması ayrıca gastrik bezler ve paryetal hücre kanalcıkları gibi immün defansın göreceli olarak az olduğu yerlerde yerleşmesi çoğu kez yetersiz immün yanıta ve tedaviye dirence neden olur. LPS lerin ve Lewis determinantlarının H. pylori nin yol açtığı hastalıkların patogenezine etkisi, mide epiteline adezyonu ve kolonizasyonu kolaylaştırması, konak inflamatuvar cevabını azaltması ile ilgili olarak çok yönlü olabilir. Epidemiyolojik Özellikler H. pylori infeksiyonu, dünyada en yaygın GİS infeksiyonudur. Epidemiyelojik çalışmalar, genel olarak H. pylori infeksiyonu için en önemli risk faktörünün 6

12 sosyoekonomik şartlar olduğunu göstermektedir. Düşük sosyoekonomik durum, kirli su kullanımı, kalabalık ortamlar, prevalansın artışına ve infeksiyon etkeninin erken yaşta kazanılmasına neden olmaktadır (46,47). Gelişmiş ülkelerde toplumun %15-54 kadarının H. pylori ile infekte olduğu belirtilmektedir. İnfeksiyon prevalansı yaşla ilişkili olarak artmakta, 20 yaş altındaki grupta %20 nin altında olup, 40 yaşına kadar giderek artış göstermektedir. Houstan ve Texas ta yapılmış bir çalışmada, prevalansta yıllık %1 lik artış olduğu gösterilmiştir (35). Geri kalmış ülke oranları ise Asya da ve Güney Amerika da %70, Afrika da ise %69-85 tir. Hindistan, Suudi Arabistan, Vietnam gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun %80 i 20 yaşına kadar infekte olmaktadır, çünkü hastalık daha çok çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde prevelans yaşlarında pik yapmaktadır. Japonya da yapılmış bir çalışmada 9-70 yaş arası vakalarda yılları arasında infeksiyon oranı %20 azalma göstermiştir (48). Rusya da yapılmış bir çalışmanın sonucuna göre, H. pylori infeksiyonun prevalansı başlangıçta %44 iken 10 yıl sonra %13 e inmiştir. Yine Rusya da yapılmış bir çalışmada 5 yaşın altındaki çocuklarda prevelans 1995 te %30 iken, 10 yıl sonra %2 ye düşmüştür (p=0.001). Rusya daki bu sonuçlar, infeksiyonun kazanılma oranının, yaşam şartlarının düzelmesiyle yakından ilişkili olduğunu göstermektedir (35). İtalya da yapılmış bir çalışmada da kırsal ve kentsel kesimde yaşayan çocuklar karşılaştırılmış olup, H. pylori seroprevalansının kırsal kesimde yaşayan çocuklarda kentsel kesimde yaşayanlara oranla çok daha fazla olduğu gösterilmiştir (49). H. pylori nin kaynağı ve bulaşma şekilleri net olarak açıklanamamıştır. İnfeksiyon insanlardan, hayvanlardan ve çevreden alınabilir. Kişiden kişiye geçişinin, oral-oral ve fekal-oral şeklinde olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda kontamine yiyecek ve sularla da bulaşabilir (35). H. pylori infeksiyonunun klinik seyri; yaş, genetik yatkınlık, konakçı yanıtı, bakteri virulansı ve yaşam koşulları gibi değişik faktörlere bağlıdır. H. pylori infeksiyonu, kronik gastrit, peptik ülser, primer gastrik B hücreli lenfoma ve gastrik adenokarsinomaya sebep olur. Non ülser dispepsili olguların yaklaşık yarısında H. pylori pozitiftir. H. pylori infeksiyonu peptik ülsere sebep olan iki önemli etkenden biri olarak kabul edilmektedir, diğeri de non steroid antiinflamatuvar ilaç kullanımıdır. Birçok çalışma, infeksiyonda kür sağlandıktan sonra ülser nüksünün önlendiğini göstermiştir (50). 7

13 İnfekte olgularda peptik ülser gelişme riski, negatif olanlara göre dört kat daha fazladır. İnfeksiyon eradike edildikten sonra reinfeksiyon oranı, gelişmiş ülkelerde ilk yıl için %1, gelişmekte olan ülkelerde ise %10-40 olarak bildirilmektedir (6,43). Patogenez H. pylori infeksiyonu gerçekte daima kronik aktif gastrit ile birliktedir. H. pylori nin kronik diffüz süperfisiyal gastritin en önde gelen etyolojik nedeni olduğu ve bunun da duedonal ülser patogenezinde önemli rol oynadığı açıkça gösterilmiştir (10). Gastrik mukoza bakteriyel infeksiyonlara karşı iyi korunmuştur. H. pylori, gastrik epitel hücrelerinde mukus tabakasına yerleşerek, kolonizasyonlar oluşturabilir. İnsan gastrik epiteli üzerindeki mukus tabakası, özellikle antrum bölgesi, H. pylori nin en önemli yerleşim yeridir. Duodenum, özofagus, rektum ve Meckel divertikülü gibi metaplazik gastrik epitelin bulunabildiği diğer bölgelerde de yerleşebildiği bilinmektedir (43). H. pylori genomu yaklaşık 1500 proteini kodlamaktadır. Birçok gen tarafından kodlanan bu proteinler, yüzey molekülünün antijenik yapısını belirleyen, yabancı DNA ların bakteriye girişini kontrol eden ve bakteriyel motiliteyi etkileyen enzimleri içerir. Kronik kolonizasyon sürecinde, H. pylori genomu, karışık infeksiyonlarla elde edilen yabancı H. pylori DNA parçacıkları ile sürekli değişir (34,51). İnfeksiyonun ilk basamağında üreaz aktivitesi ve bakterinin motilitesi önemli yer tutar. H. pylori nin asidik midede yaşamasını sağlayan üreaz, üreyi karbondioksit ve amonyağa hidrolize eder ve bu da epitel hücrelerinde hasar yapabilir. H. pylori hücre içine invaze olmaz ve epitel üzerinde mukus içinde yaşar. Mide epiteline ulaşan bakteri PAF ( Platelet Activating Factor), sitokinler, IL (İnterlökin)-8, IL-6, IL-1, TNF (Tümör Nekroz Faktör) salgılar ve yüzey proteinleri ile mukozaya nötrofil ve monosit toplanmasını sağlar, inflamasyonu başlatır (52). H. pylori infeksiyonunda belirleyici lezyon mukozal bezlerin fonksiyon ve yapısındaki bozukluk ve mukozada inflamatuvar hücrelerde artmadır. Lamina propriada ve epitelyal bezlerde nötrofiller mevcuttur. Lamina propriadaki kronik inflamatuvar hücrelerde de artış saptanır (lenfosit, monosit, makrofaj, eozinofil ve plazma hücreleri). Plazma hücreleri spesifik IgG veya IgA salgılarlar. Her ikisi de serum ve tükrükte izole edilebilir. H. pylori ile infekte olan duodenal ülserli olgularda, bazal ve yemekle uyarılmış gastrin konsantrasyonu artmıştır. Ekzojen gastrin ile uyarıma ise maksimal yanıt söz 8

14 konusudur (53). Bakteri ile infekte olan duodenal ülserli olgularda artmış gastrin salınımına, azalmış somatostatin salınımı eşlik etmektedir. Hipergastrineminin diğer bir nedeni de bakterinin ürettiği amonyağın ph ı yükselterek asit salgısını uyarmasıdır. Ayrıca amonyak artışı ph dan bağımsız olarak da gastrin salınımını uyarmaktadır. Bunun yanı sıra antral bölgedeki inflamatuvar hücrelerden salınan medyatörler (IL-1, TNF vb.) de hipergastrinemiyi uyarabilir. Hipergastrinemi ile birlikte infekte kişilerde pepsinojen-1 düzeyi de yüksek bulunmuştur (54). H. pylori infeksiyonuna cevap olarak salınan sitokinlerin üretim seviyesini etkilediği bilinen birçok sitokin gen polimorfizmi söz konusudur. Bazı çalışmalar, bu polimorfizmleri, gastrik kanser riski ve H. pylori ile infekte midedeki inflamasyon düzeyi ile ilişkilendirmeye çalışmıştır. Bu tür çalışmalar, bu polimorfizmlerin gastrik adenokarsinom riskini arttırdığını, fakat paradoks olarak peptik ülser riskinde böyle bir etkisinin olmadığını göstermiştir (36,55). H. pylori infeksiyonunda genetik rolü irdeleyen çalışmalarda elde edilen konkordans oranları monozigotik ikizlerde, dizigotik ikizlerden daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca peptik ülser hastalığı bulunan ailelerin çocuklarında ülser hastalığı genel populasyondan iki kat yüksek bulunmuştur. Yine duodenal ve gastrik ülserli olgularda 0 grubu kanın baskın olduğu ileri sürülmektedir. Konak faktörü ile ilişkili olarak, H. pylori ile infekte olgularda infekte olmayanlara kıyasla HLA (Human Leukocite Antigen) DR ve HLA- DQA1*0301 in ekspresyonunun arttığını gösteren çalışmalar mevcuttur (39,54). H. pylori suşları fenotipik olarak iki major grup altında toplanırlar: Tip I (Ülserojenik Suşlar): Epitel hücresinde Vac A (Vacuolating Cytotoxin) ve Cag A (Cytotoxin Associated Gene) üreten iki gen içerirler ve duodenal ülserli olgular daima bu grup ile infektedir. Tip II (Ülserojenik Olmayan Suşlar): Cag A ve Vac A geni içermeyen ve peptik ülser oluşturmayan bakterileridir. İnfekte olguların çoğu yıllarca asemptomatik kalır ve ülserasyon gelişmez. Bunun nedeni muhtemelen bakteriye ve konağa ait faktörleridir. Klinik tablo, konak faktörlerinin yanı sıra bakteri virulans faktörleri, çevresel ve sosyal faktörlere de bağlıdır. H. pylori virulans faktörleri aracılığı ile gastrik mukozaya kolonize olur, konak defans mekanizmalarına karşı koyar ve konak dokusunu hasarlandırır. H. pylori nin farklı suşları farklı virulans faktörleri üretir. Patojenisite adası, Cag A virulans faktörünü kodlar. Vac A patojenisite adasında kodlanmadığı halde patojenisiteyi artırır (39). Bu virulans faktörleri, 9

15 ilave bakteriyel içeriklerin de katkısıyla mukozada hasara neden olabilir. Bakteri suşlarının %60 ının sahip olduğu Vac A geni kolonizasyon için gerekli değildir. Ancak bu gen tarafından yapılan 95 Kda (kilodalton) ağırılığındaki vakuol yapıcı toksinin hedefi mitokondriyal membran olup apopitozu indükler (56). Çoğu H. pylori türü, 37 Kb (kilobayt) ağırlığında 29 gen içeren Cag-patojenisite adasına (Cag- PAI) sahiptir ve bu gen tarafından konak hücresine 120 Kda ağırlığında Cag A proteini transloke edilir (34,57). Konak epitel hücresine girdikten sonra Cag A fosforile olup, SHP-2 tirozin fosfataza bağlanır ve hücresel cevaba ve sitokin üretimine yol açar (58). Duodenal ülserli olguların % ü Cag A pozitiftir. Bakteri, nötrofil ve monositler için kemotaktik olan bazı yüzey faktörleri üretir, bunlar da epitel hücre hasarını artırırlar. Bakteri suşları bunların yanısıra mukus jelinin glikoprotein lipid kompleksini parçalayan proteaz ve fosfolipazları da salgılayarak mukozal savunmayı azaltır. Ayrıca bakterinin mide epitel hücresine tutunmasını kolaylaştıran adezinler de salgılanmaktadır. Gram negatif bakteri LPS leri infeksiyonda önemli bir rol oynamakla birlikte diğer mikroorganizmalara kıyasla daha düşük immunolojik aktiviteye sahiptir ve zayıf immün yanıta yol açarlar (42). İnfeksiyonun seyrinde konağın verdiği immün yanıt da önemli olmaktadır. Bazı durumlarda infeksiyona verilen yetersiz inflamatuvar yanıt immunite oluşturmaksızın epitel hücre hasarının devamına neden olur. İnfeksiyonun farklı klinik tablolar oluştumasında konağa ait faktörler arasında; - Konağın asit sekretuvar durumu ve yaşı, - Konağın kan grubu antijenleri, - Gastrine verilen yanıt farklılıkları, - Mukozadaki Lewis antijenlerine karşı gelişen reseptörler, - Konağın HLA genotipi, - Konağın immün durumu sayılabilir. Patojen, gastrik epitelyal hücrelerin yüzeyindeki MHC sınıf II moleküllerine bağlanır ve epitelyal hücrelerin apopitozunu indükler. Epitelyal hücrelerdeki sonraki değişiklikler Cag A geninin gastrik epitelyal hücrelere transloke olması ile başlar ve bu da nötrofillerin ekstravazasyonuna ve kemotaksisine yol açar. Ek olarak, T lenfositler ve plazma hücrelerinin kronik inflamatuvar infiltrasyonun bir parçası olması, antijene özgü hücresel ve hümoral cevapların olaya karıştığını desteklemektedir. H. pylori infeksiyonuna cevap olarak hem epitelden, hem de immün modülatör hücrelerden bazı sitokinler salgılanır, bunların arasında proinflamatuvar sitokinler olan TNF-α, IL-1β, IL-6, IL-8, 10

16 interferon (INF) γ ve granülosit makrofaj koloni stimüle edici faktör vardır. Gastrik epitelyal hücrelerden salınan, güçlü bir nötrofil aktive edici kemokin olan IL-8 in bu inflamatuvar cevapta büyük rolü vardır (59). Cag- PAI pozitif H. pylori suşlarının, negatif olan suşlara göre IL-8 cevabı daha güçlü olup, bu cevap, nükleer faktör-κb ( NF-κB) ve erken cevap transkripsiyon faktör aktive edici protein 1(AP-1) in aktivasyonuna bağlıdır (34, 39, 59). H. pylori infeksiyonu, güçlü bir sistemik ve mukozal humoral cevaba yol açar. Oluşan bu antikorlar, infeksiyonun eradikasyonuna yol açmaz, fakat doku yıkımına yardımcı olurlar. H. pylori ile infekte bazı hastalar, korpus atrofisinin artışı ile korele olan gastrik paryetal hücrelerin H + / K + - ATPazına karşı otoantikor cevabı gösterirler (60). Spesifik immun cevap boyunca T hücrelerinin farklı subgrupları açığa çıkar. CD4 eksprese eden olgunlaşmamış yardımcı T (Th) hücreleri fonksiyonel olarak; IL-2 ve INF-γ sekrete eden Th1 hücreleri ve IL-4, IL-5 ve IL-10 sekrete eden Th2 hücreleri şeklinde iki alt gruba ayrılırlar. Th2 hücreleri ekstrasellüler patojenlere karşı cevabı oluşturan B hücrelerini sitümüle ederken, Th1 hücreleri genellikle intrasellüler patojenlere karşı cevabı uyarır. H. pylori invaziv olmadığı ve güçlü bir humoral cevabı uyardığı için, Th2 cevabı olarak kabul edilebilir. Parodoks olarak H. pylori spesifik gastrik mukoza T hücreleri genel olarak Th1 fenotipindedirler (61). Bu Th1 hücreleri, H. pylori infeksiyonuna cevap olarak antral bölgeden IL-18 salınımının artışından sorumlu olabilirler. Cag- PAI tarafından transloke edilen proteinlerle oluşan hasara ek olarak, birçok farklı mekanizma ile H. pylori infeksiyonu epitelyal hasara yol açar. Aktive olan nötrofillerden salınan reaktif oksijen ve nitrojen ürünleri epitelyal hücre hasarına yol açar. Kronik inflamasyon da epitelyal hücrelerin turnoverını ve apopitozisini arttırır. IL-1β genindeki proinflamatuvar polimorfizm, daha çok mide korpusundaki gastrit gelişiminden sorumludur ve bu da hipoklorhidri, gastrik atrofi ve gastrik adenokarsinom ile ilişkilidir. Bu proinflamatuvar polimorfizmin yokluğunda H. pylori nin neden olduğu gastrit, baskın olarak antrumda normal-yüksek asit seviyesi ile ilişkili olarak gelişir (55). Tanı Yöntemleri H. pylori infeksiyonunun tanısı olgu ve mevcut şartlara göre invaziv ve non invaziv yöntemler ile yapılmaktadır (62). İnvaziv yöntemler üst GİS endoskopisi ile özellikle prepilorik antrum ve korpustan alınan mukozal biyopsi örneklerinin direkt üreaz yöntemi ve histopatolojik olarak değerlendirilmesidir. Non invaziv testler ise üre nefes testi, serolojik testler ve H. pylori stool antigen (HpSA) testlerini içermektedir. 11

17 Üre nefes testi, midedeki H. pylori kaynaklı üreaz aktivitesine bağlı olup, aktif infeksiyonu %90 dan fazla duyarlılık ve özgüllük ile tespit etmektedir. Bu test, hem hastalığın başlangıçtaki tanısı hem de eradikasyon tedavisinin takibinde kullanılabilir. Eradikasyon tedavisinin takibinde, yanlış negatif sonuçları engellemek için dört hafta geçmeden uygulanmamalıdır. Üre nefes testi 6 yaşın üstündeki çocuklarda güvenilir olmakla birlikte daha küçük çocuklarda daha ileri doğrulamayı gerektirmektedir (63). H. pylori serolojik testi (anti Hp IgG) ucuz olup tedavi öncesi infeksiyonun tanısı için yaygın olarak kullanılmaktadır. Her ne kadar onaylanmış laboratuvar kaynaklı testler, üre nefes testine benzer duyarlılık ve özgüllüğe sahipse de, bazı klinik kaynaklı testler ile uygunsuz sonuçlar rapor edilmiştir. H. pylori suşları coğrafi bölgeye göre değişiklik gösterdiği için, yerel doğrulamalar yapılmalıdır. Serolojik test, tedavi başarısını değerlendirmede kısıtlı kullanımı olmakla beraber küçük çocuklarda güvenilir değildir. HpSA, %89 ile %98 arasında değişen bir duyarlılığa ve %90 ın üzerinde özgüllüğe sahip olmasıyla, üre nefes testine bir alternatif sağlamıştır (64). HpSA testi, tedaviden en az 8 hafta sonra bakılmak suretiyle infeksiyonun takibi için de uygundur. Gaitada antijen testi, her yaştaki çocuklarda iyi performans göstermektedir ve bu grup hastalar için non invaziv metod açısından seçenek olabilir (65). Anemi, gastrointestinal kanama, kilo kaybı gibi alarm semptomları olan ve 50 yaşın üstündeki hastalara, H. pylori infeksiyonu tanısı için endoskopi uygulanmalıdır. Endoskopi klinik olarak endike olduğu zaman ilk tercih test yöntemi, antral biyopsi örneğinde üreaz testidir (62). Bu test, % oranında duyarlılık ve % oranında özgüllükle biyopsi materyalinde üreaz aktivitesini ucuz ve hızlı bir şekilde tespite olanak sağlamaktadır (64). Tedavi H. pylori infeksiyonu tedavisinde amaç mikroorganizmayı tamamen eradike etmektir. Bakteri birçok antibiyotiğe duyarlı olup kullanılan çoğu antibiyotik infeksiyonu geçici olarak baskılıyorsa da henüz infeksiyonu eradike eden bir antibakteriyel tanımlanamamıştır. Oysa ki ideal tedavi ile en az %90 başarı sağlanmalıdır. Bu nedenle etkin bir tedavi için birbirlerinin etkinliğini artıran çeşitli antibiyotik kombinasyonları kullanılmaktadır. Antibiyotikler, luminal asiditeden etkilenmemeleri için etkin bir asit inhibitörü (PPI, H2 reseptör antagonisti) ile birlikte verilmektedir. Günümüzde uluslararası konsensus kararlarına göre 7-14 günlük PPI (Proton pompa inhibtörü) tedavisinin yanı sıra günlük 2 gr amoksisilin ve 1 gr klaritromisin tedavisi önerilmektedir. Ancak ideal olarak 12

18 tanımlanan bu tedavi protokollerine rağmen olguların %15-25 inde eradikasyon başarısız olmaktadır (66). Tedavide kullanılan başlıca antibiyotikler; amoksisilin, metranidazol, tetrasiklin, klaritromisin, bizmut ve furazolidindir. Diğer nadir kullanılan antibiyotikler rifabutin ve fluorokinolonlardır. Tedavi rejimlerinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç gelişimi büyük problem oluşturmaktadır. Tetrasiklin ve amoksisiline karşı direnç gelişimi nadir iken, klaritromisine ve metranidazol direnci farklı toplumlarda değişkenlik göstermektedir. Bizmut ihtiva eden dörtlü tedavi protokolleri (10 veya 14 gün) birinci basamak tedavi için ideal bir seçim olabilir. Bizmutlu rejimler, metranidazol ve klartiromisine karşı oluşacak bakteriyel direnci ortadan kaldırmakta ve yüksek oranlarda eradikasyon sağlamaktadır (67,68). Tedavide kullanılan PPI ların etkinlik yönünden birbirlerine üstünlüğü yoktur. Tedavi süresinin yüksek kür sağlamadaki yararı tam olarak bilinmemektedir. Ancak son zamanlardaki metaanalizler 14 günlük tedavinin, bir haftalık tedaviye göre daha yüksek oranda kür sağladığını belirtmektedir (66). FONKSİYONEL DİSPEPSİ Dispepsi; karnın üst bölümünde ve epigastriumda tekrar edici ve ısrarcı rahatsızlık hissi olarak tanımlanabilir. Dispepsi tek bir semptom değil, bir semptomlar topluluğudur. Karında ağrı, gerginlik, postprandial dolgunluk, erken doyma, iştahsızlık, bulantı, geğirme ve regürjitasyon gibi şikayetler dispepsi terimi ile tanımlanır. Daha çok üst GİS e ait bir rahatsızlık olduğu düşünülmeli ve organik sebepler uygun araştırmalar ile ekarte edildikten sonra fonksiyonel hastalıklar tanımlanmalıdır (69). Disepsi üç alt grupta incelenebilir: 1. Semptomların altında belirlenebilen organik bir sebep olması ve bu semptomları uygun tedavi ile tamamen kaybolmaları (örn. peptik ülser, GÖRH, kanser, pankreatikobilyer hastalık), 2. Tanınabilen patolojileri olan, fakat bunun semptomlarla ilişkisi kesin olmayan durumlar (H. pylori, gastrit, histolojik duodenit, idiyopatik gastroparezi, ince barsak dismotilitesi), 3. Bugünkü teknololji ile semptomların altında tanınabilen bir sebep bulunamayanlar. İki ve üç numaralı kategoriler fonksiyonel (idiyopatik-esansiyel) dispepsi olarak tanımlanmaktadırlar (70). Fonksiyonel dispepsi herbir hastada değişik semptomlarla seyreden heterojen bir durumdur. Hastalar semptomlarına göre 3 farklı gruba ayrılabilirler. 13

19 Ülser benzeri dispepside semptomlar peptik ülser düşündürmesine rağmen incelemelerde ülser saptanamaz. Semptom kriterleri yemek yemek, antiasitler, H 2 reseptör antagonistleri ile gerileyen ağrı ve rahatsızlık hissidir. Klasik olarak semptomlar açlık halinde olurlar ve hastayı uyandırabilirler. Dismotilite benzeri dispepside ise klinik ipuçları gastroparezi veya bozulmuş motiliteyi düşündürür. Bu alt grubun semptomları arasında yemek sonrası ortaya çıkan erken doyma, şişkinlik, geğirme ve bulantı yer alır. Spesifiye olmayan dispepsi ise yukarıda sayılan gruplardan hiçbirine uymaz (71). Fonksiyonel dispepsi, fonksiyonel gastrointestinal hastalıkların tanımlandığı Roma III komite raporunda fonksiyonel gastrointestinal hastalıklar grubunda yer almaktadır. Birçok farklı semptom dispepsi olarak tanımlandığından Roma III komitesi fonksiyonel dispepsiyi gastroduodenal bölgeden kaynaklandığı düşünülen ve herhangi bir organik, sistemik ve metabolik neden bulunamayan semptomlar olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamada yer alan semptomlar epigastrik ağrı, yanma, yemek sonrası dolgunluk ve erken doygunluk hissidir. Bu semptomlardan bir ya da daha fazlasının bulunması dispepsi olarak tanımlanmıştır (71,72). Roma III komite raporu na göre fonksiyonel dispepsi tanı kriterleri Tablo 1 de gösterilmiştir. Tablo 1. Fonksiyonel dispepsi tanı kriterleri * 1. Aşağıdaki semptomlardan bir ya da daha fazlasının olması a. Yemek sonrası rahatsız edici dolgunluk hissi b. Erken doygunluk hissi c. Epigastrik ağrı d. Epigastrik yanma 2. Semptomları açıklayacak organik hastalık bulunmaması (Üst endoskopi dahil) * Semptomların başlangıcı 6 ay önce olmalı ve son 3 ay içinde tüm kriterler bulunmalıdır. Roma III komitesi tarafından fonksiyonel dispepsi iki alt gruba ayrılmış ve Roma II raporunda belirtilen alt grupların (Ülser benzeri dispepsi, dismotilite benzeri dispepsi, spesifiye olmayan dispepsi) kullanılmaması önerilmiştir. Roma III komitesinin önerdiği iki alt grup: 1. Yemek sonrası stres sendromu 2. Epigastrik ağrı sendromudur Bu sendromların tanı kriterleri Tablo 2 ve 3 te gösterilmiştir. 14

20 Tablo 2. Yemek sonrası stres sendromu tanı kriterleri* Aşağıdakilerden bir ya da her ikisinin bulunması 1. Haftada birkaç kez normal miktarda yemek sonrası dolgunluk hissi 2. Haftada bir kaç kez erken doyma nedeni ile normal öğünün tamamlanamaması Destekleyici kriterler 1. Üst abdominal şişkinlik, yemek sonrası kusma ya da geğirme 2. Epigastrik ağrı eşlik edebilir * Semptomların başlangıcı 6 ay önce olmalı ve son 3 ay içinde tüm kriterler bulunmalıdır. Tablo 3. Epigastrik ağrı sendromu tanı kriterleri* Aşağıdakilerden hepsinin bulunması 1. Haftada en az bir kez orta şiddette epigastrik bölgede lokalize ağrı ya da yanma 2. Ağrı aralıklı karakterdedir 3. Ağrı diğer karın bölgesi ya da göğüse lokalize olmamalıdır 4. Defekasyon ya da gaz çıkarma ile ağrı ortadan kalkmamalıdır 5. Safra kesesi ve Oddi sfinkteri hastalığı kriterleri olmamalıdır. Destekleyici kriterler 1. Ağrı yanıcı karakterde olabilir ancak retrosternal komponenti olmamalıdır 2. Ağrı genellikle yemeklerle indüklenebilir ya da rahatlayabilir, ancak açlık sırasında da oluşabilir 3. Yemek sonrası stres sendromu eşlik edebilir * Semptomların başlangıcı 6 ay önce olmalı ve son 3 ay içinde tüm kriterler bulunmalıdır. Fonksiyonel Dispepside Patofizyolojik Mekanizmalar Fonksiyonel dispepside patogenez henüz tam olarak açıklanamamakla birlikte, enterik sinir sistemini, afferent duysal nöronları ve santral sinir sistemini ilgilendiren kompleks etkileşimlerin, semptomların ortaya çıkmasında etkili oldukları düşünülmektedir. Motor fonksiyonlarda bozulma, visseral algılama bozukluklarının ve psikolojik durumun tabloya katkıda bulunduğu sanılmaktadır. Mide asit sekresyonu: Ülser benzeri dispepside asit sekresyon anormallikleri olduğuna dair kesin kanıt yoktur, ancak pentagastrin gibi sekretuvar agonistlere karşı 15

21 artmış duyarlılıktan söz edilmektedir. H2 reseptör blokerlerinin fonksiyonel dispepside semptomları azalttığına dair bilgiler ise tartışmalıdır. Helicobacter pylori: Fonksiyonel dispepside H. pylori nin yeri ve etkisi hakkında kesin bir karar yoktur. Batı ülkelerinde yetişkinlerin 1/3 ü H. pylori li olmasına rağmen asemptomatiktirler. Genel olarak düşük sosyoekonomik durum ve ileri yaş artmış prevalansla korelasyon göstermektedir. Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde çok yüksek infeksiyon insidansı vardır. Prevalans %90 lara ulaşmaktadır. H. pylori gerçekten kronik antral gastrit ile yakın ilişkilidir. Fakat aynı ilişki duodenit ve H. pylori arasında gösterilememiştir. H. pylori si olan bireylerin çoğu semptomsuzdur. H. pylori nin gastrik mukoza üzerine etkilerinin fonksiyonel dispepsi semptomları ile nasıl bağdaştırılabileceği henüz açık değildir. Ayrıca H. pylori varlığında görülen hipergastrineminin üst GİS motilitesini etkileyerek ne tür belirtiler verebileceği de açık değildir (73,74). Gastroduodenal motilite bozuklukları: Dispepsili hastalarda özellikle katı boşalım zamanının %30-80 oranında gecikmiş olduğu gösterilmiştir (69). Aşırı viseral hassasiyet: Yakın zamanlarda yapılan çalışmalarda dispeptik hastalarda gastrik distansiyonun neden olduğu rahatsızlık hissinin normallere göre artmış olduğu gösterilmiştir. Bunun da primer viseral duyu anormalliği ile ilgili olduğu belirtilmektedir. Psikososyal faktörler: Psikolojik faktörlerin rolü tartışmalıdır. Stresin somatik şikayetleri uyardığına yaygın olarak inanılmaktadır. Fakat akut ve kronik yaşam stresinin dispepside rolü belirsizdir. Dispepsili hastalarda anksiyete ve nörotizm dereceleri yüksektir. Diyet: Dispeptik hastalar şikayetlerini daha çok diyetle ilişkilendirseler de bunu bilimsel bir tabana oturtmak zordur. Yiyeceklerin içeriği gastrointestinal motiliteyi etkilemektedir. Birçok hastanın çeşitli gıdalara karşı farklı reaksiyonları vardır, ancak bunları kesin patofizyolojik mekanizmalar içine oturtmak mümkün değildir. Çevresel faktörler: Sigara ve alkol kullanımının kronik dispepsiyi arttırdığına dair objektif kanıt yoktur. Analjezik ve non steroid antiinflamatuvar ilaçların dispepsi ile ilişkisini kanıtlamak zordur, çünkü bunların kullanımı gastrik ve duodenal ülsere de sebep olabilir. Kolesistokinin: CCK, gastrik motiliteyi ve boşalmayı vagal yol üzerinden inhibe eder. Yemek alımına cevap olarak barsaktan salınır. CCK nın aynı zamanda fonksiyonel dispepsi semptomlarını arttıran ve ortaya çıkaran panik atak ve anksiyete gibi hastalıklarda 16

22 da rolü olduğu gösterilmiştir. CCK nın damardan verilmesi ile fonksiyonel dispepsi semptomlarının arttığı bildirilmiştir (75,76). SAFRA KESESİ VE KOLESİSTOKİNİN Safra Yapımı Ve Safra Kesesi Sfinkter Fonksiyonları Hepatik lobullerde yapılan safra; kanaliküller, küçük safra kanalları ve karaciğer lobulleri arasındaki portal mesafede yer alan ve lenfatikler, hepatik arter ve portal venin dalları ile beraber uzanan daha büyük safra kanallarının oluşturduğu karmaşık bir ağın içinden salgılanır. Bu interlobuler safra kanalları birleşerek daha büyük safra kanallarını oluştururlar. Septal safra kanalları bir araya gelerek sağ ve sol hepatik kanalları, bunların birleşmesi de ortak karaciğer kanalını oluşturur. Ortak hepatik kanal, safra kesesinin sistik kanalı ile birleşerek ortak safra kanalını meydana getirir. Bu da sıklıkla pankreatik kanalla birleşerek Ampulla vateri nin içinden duodenuma girer (77). Günlük toplam bazal safra salgısı yaklaşık ml dir. Safra akımının düzenlenmesinde 3 mekanizma önemlidir: 1) Safra asitlerinin hepatositten safra kanalikülüne aktif transportu, 2) Diğer organik anyonların aktif transportu, 3) Kolanjiyoselüler sekresyon. Açlık durumunda, Oddi sfinkteri, safra akımının ortak safra kanalından duodenuma akmasına direnç gösteren bir yüksek basınç bölgesi sağlar. Bu tonik kontraksiyon, duodenal içeriğin pankreatik ve safra kanalı içerisine geri kaçmasını engellemeye ve safra kesesinin safra ile dolmasına yardımcı olur. Bütün bu fonksiyonlar, safra kesesi düz kaslarının kasılıp-gevşemesine ve safra kesesi, sistik kanal, Oddi sfinkteri ve barsaklar arasındaki nöroendokrin koordinasyona bağlıdır (78). Safra kesesinin boşalmasını kontrol eden ana faktör, duodenum mukozasından, gıdadaki yağ ve aminoasitlere cevap olarak salgılanan peptik hormon kolesistokinindir. CCK, safra kesesindeki spesifik reseptörleri ile etkileşerek düz kaslardaki membran sonrası sinyal akımını sağlar ve safra kesesinin kasılmasına yol açar (79). Bundan başka, açlık durumunda, intestinal hormon motilinin salınımıyla ortaya çıkan kayda değer bir kasılma da olmaktadır (80). CCK safra kesesinin güçlü kontraksiyonunu sağlar, Oddi sfinkterinin direncini azaltır, safranın hepatik salgılanmasını arttırır ve bu şekilde duodenuma gelen bilyer içeriğin akımını arttırır. 17

23 Kolesistokinin Kolesistokinin, diğer adı ile pankreozimin gastrointestinal kanalda en yoğun olarak ince barsaklarda bulunan peptid hormondur. Yemek ile dolaşımına salınan hormon, besinlerin sindiriminde, absorpsiyonunda, intestinal motilitede, doygunluk sinyalinin santral sinir sistemine iletiminde ve mide sekresyonun inhibisyonunda önemli roller oynar. Proteinli ve yağlı gıdalar CCK salınımının güçlü uyaranlarıdır. CCK, safra kesesinin kasılmasına yol açarak safranın duodenuma akışını sağlar, ayrıca pankreatik sekresyonların düzenlenmesinde de etkilidir. Bir gastrointestinal hormon olmanın yanısıra CCK, santral ve enterik nöronlarda bir nörotransmitter olarak da görev yapmaktadır. CCK, santral sinir sisteminde en çok bulunan nörotransmitterdir (81). Kolesistokinin preprohormon olarak sentezlenen lineer bir peptiddir. CCK geninin ürünü olan preprokolesistokinin den translasyon sonrası modifikasyonla değişik sayıda aminoasitten oluşan bir peptid olarak üretilir. CCK-58, CCK-33 ve CCK-8 sırasıyla 58, 33 ve 8 aminoasitten oluşmaktadır. 8 aminoasitten oluşan CCK-8 tüm biyolojik aktiviteye sahiptir, ancak belirli oranlarda 58, 33 ve 59 aminoasit içeren peptidlerde sentezlenmektedir (82). CCK bir başka gastrointestinal hormon olan gastrin ile son derece benzer yapıdadır. Gastrin ile CCK nın C terminalindeki son 5 aminoasidi aynıdır (83,84). Kolesistokininin bağlandığı 2 ayrı CCK reseptörü (CCK-R) tanımlanmıştır. CCK-A reseptörü en çok pankreatik asiner hücrelerde bulunur. Gastrin reseptörü olarak da görev yapan CCK-B ise en çok beyin ve midede bulunmaktadır (85). Kolesistokinin, pankreatik salgıların ve safranın barsağa akışından sorumlu primer hormondur. CCK salınımı için en önemli uyaran ise duodenum lümeninde kısmen parçalanmış olarak bulunan yağlı ve proteinli materyaldir. Kanda CCK düzeyinin artması ile sindirimi hızlandıran iki major etki oluşmaktadır. Bunlardan birincisi pankreatik enzim salınımında artış, diğeri ise safra kesesinin kasılarak safranın duodenuma akışının hızlanmasıdır. Bu yolla CCK nın salınımını artıran moleküllerin sindirimi ve absorpsiyonu sağlanmaktadır. Absorpsiyon sonrasında CCK düzeyleri düşmektedir. Gastrin, duodenal asit içeriğini arttırıp bu şekilde ekzokrin pankreas dokusunu stimüle ederek, ekzokrin pankreas üzerinde CCK benzeri etki gösterir. Fakat, hem duodenal hiperasidite, hem de hipergastrinemi, esas olarak CCK tarafından düzenlenen postprandiyal ekzokrin pankreas sekresyonunun stimülasyonu üzerinde daha az etkilidir (15). İtalya da yapılmış bir çalışmada, dispeptik ve sağlıklı olgularda H. pylori infeksiyonunun gastrik boşalma ve gastrointestinal hormonlar üzerine etkisi araştırılmış ve 18

24 CCK, gastrin, PP gibi hormonlara bakılmış. H. pylori (+) olgularda CCK seviyelerinin anlamlı olarak düşük olduğu görülmüş (p<0.05). Gastrin seviyelerinin de H. pylori (+) olgularda daha yüksek olduğu saptanmış (14). Almanya da yapılmış bir çalışmada da H. pylori (+) hastalarda gastrin seviyelerinin yüksek, somatostatin seviyelerinin daha düşük olduğu gösterilmiş olup, eradikasyon sonrasında da basal asit sekresyonu ve gastrin seviyelerinin düştüğü belirtilmiştir (17). Safra Kesesi Motilitesi Oldukça kompleks mekanizmaların olduğu sindirim işleminde safra kesesi de oldukça önemli fonksiyonlara sahiptir. Safra kesesi açlık sırasında safrayı depolamakta ve yemek alımından sonra safranın duodenuma serbestleştirilmesinde görev almaktadır. Bu olaylar sırasında safra kesesi mide, ince barsaklar ve pankreas gibi diğer organlarla etkileşmekte ve safra kesesi hareketleri düzenli olarak sağlanmaktadır. Başta CCK ve diğer GİS hormonlar olmak üzere yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi gibi bir çok faktör safra kesesi motilitesini etkilemektedir (86). Safra kesesinin alınan gıdaların etkisi ile kasılması, birikmiş safranın duodenuma akışı ve Oddi sfinkteri gevşemesi hormonal (CCK) ve nöral (vagus) kompleks bir mekanizma ile düzenlenmektedir (86). Endokrin faktörler, intrensek ve ekstrensek hormon ve/veya hormon gibi davranan peptidleri kapsar. İntrensek nörotransmitterler asetilkolin, vazoaktif intestinal peptid (VIP), nitrik oksit (NO), gastrin salgılatıcı peptid ve substans P yi içerir. Ekstrensek hormonlardan en önemlisi CCK olup, diğerleri somatostatin, motilin, peptid YY, PP şeklinde sayılabilir (86,87). Safra kesesi boşalımının bozulması, safra taşı oluşumunun faktörlerinden biridir. Almanya da, yüksek doz CCK infüzyonunun kese motilitesi üzerine etkisini araştıran bir çalışmada, 21 safra kesesi taşı olan hasta ile 6 sağlıklı olguda, CCK infüzyonunun kesenin boşalmasını hızlandırdığını göstermişlerdir (21). Çin de yapılmış bir çalışmada, bozulmuş safra kesesi motilitesinin, safra kesesindeki CCK-R aktivite düşüklüğü ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (12). Bu çalışmada, 33 safra kesesi taşı olan olgu ile 10 sağlıklı kontrol grubunda ultrasonografik yöntem ile kese motilitesine bakılmış ve safra kesesi taşı mevcut hastalarda, CCK-R defektine bağlı, safra kesesi boşalmasının bozulmuş olduğu belirtilmiştir. Yine Amerika da safra kesesi taşı olan 21 olgu ele alınmış ve bu olgulara 3 19

25 ng/kg/dk CCK infüzyonu 10 dakika boyunca verilmiş ve infüzyonun başlamasından sonraki 2 dakika içinde safra kesesinin hızla boşalmaya devam ettiği görülmüş (88). Adana da yapılmış bir çalışmada da safra kesesi taşı olup, kolesistektomi yapılmış olguların keseleri kültüre gönderilmiş ve H. pylori ve diğer bakteriler araştırılmış ve H. pylori içeren bakteriyel populasyonun kolesterol taşı oluşumunda olası rolleri olduğu ortaya koyulmuştur (19). Safra Kesesi Motor Fonksiyonlarının Ölçümü Safra kesesi ve safra yollarının görüntülenmesinin yanısıra motor fonksiyonlarının ölçümü için çeşitli yöntemler kullanılabilir. Bunlar arasında oral ve iv kolesistografi, ultrasonografi, kolesintigrafi, endoskopik ve peroperatuvar yolla Oddi basınç ölçümü gibi yöntemler sayılabilir (86-88). Ayrıca daha invaziv bir yöntem olan duodenal perfüzyon yöntemi vardır ki bu yöntemde, hastaya nazoduodenal tüp yerleştirilerek, duodenal salgı oranı ölçülür ve bu yöntemle toplam bilyer salgı ölçülmüş olur. Duodenal perfüzyon yöntemi ile de safra kesesi boşalımı değerlendirilebilmekte olup, Almanya da ultrasonografik yöntem ile duodenal perfüzyon yöntemini karşılaştırmak amacıyla yapılmış bir çalışmada her iki yöntemle de benzer sonuçlar elde edildiği görülmüş, fakat ultrasonografik yötemin daha kolay ve non invaziv olması nedeni ile daha çok tercih edildiği belirtilmiştir (89). Eski yıllarda en sık oral ve iv kolesistografi gibi radyolojik ve invaziv yöntemler kullanılmaktaydı (16,17). Günümüzde bilyer sisteme ait organik hastalıkların tanısının yanısıra tedavisinin de yapıldığı gelişmiş birçok radyodiagnostik ve endoskopik yöntemden fonksiyonel hastalıkların tanımlanmasında yararlanılabilinir. Ancak bunların her ünitede uygulanamaması, pahalı ve invaziv olmaları kullanım alanlarını sınırlamaktadır. Bu nedenle bilyer sistem hastalıklarında en sık ultrasonografi ve kolesintigrafik yöntemler yoğun olarak kullanılmaktadır. Özellikle yaklaşık çeyrek asırdır ultrasonografinin tıpta kullanıma girmesi ile bilyer sistemin organik ve fonksiyonel hastalıklarının değerlendirilmeleri daha kolay olmaktadır (18). Safra kesesi boşalımının ultrasonografik yöntemle ölçülmesi ilk olarak Ornstein ve ark. ları (86) tarafından rapor edilmiş olup, kısa zamanda safra kesesi hacim ölçümünde en çok tercih edilen yöntem olmuştur. Ultrasonografinin daha pratik, non invaziv ve ekonomik olması nedeni ile kolesintigrafiye tercih edilmesini sağlamıştır. Ancak bu yöntemin yorumlayan kişinin tecrübesine göre değişkenlik göstermesi bir dezavantajdır. 20

26 Ultrasonografik olarak safra kesesi motor fonksiyonlarının değerlendirilmesinde, safra kesesi açlık volümü, safra kesesi doluşu ve safra depolaması, safra kesesi boşalma oranı gibi parametreler kullanılmaktadır. Safra kesesi motor fonksiyonlarının değerlendirilmesinde kese volümünün ölçümü temel oluşturmaktadır. Safra kesesinin dolum ve depolama fonksiyonu kısa süreli kolesintigrafik yöntemle, depolama fonksiyonu ise duodenal perfüzyonla incelenmektedir. Safra kesesi boşalma fonksiyonu ise kolesintigrafi ve ultrasonografi ile değerlendirilmektedir. Bu yöntemde bazal kese volümü ve uyaran sonrası volüm karşılaştırılarak sonuca varılmaktadır (89,90). Romanya da yapılmış bir çalışmada safra kesesi motilitesini dışarıdan verilen prokinetik ajan görevi gören ilaçların nasıl etkilediğine bakılmış, bunun için de sağlıklı olgularda yemek sonrası klaritromisin veya eritromisin verilmiş. Her iki ajanın da kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede ejeksiyon fraksiyonunu (EF) arttırdığı, safra kesesi boşalımını hızlandırdığı görülmüş. Safra kesesinin tekrar dolmaya başlamasının ise klaritromisin sonrası, eritromisin sonrasına göre daha erken olduğu saptanmış (91). Safra Kesesi Motilitesinin Ultrasonografik Ölçümü Ultrasonografik yöntemle aç karnına kese ortalama 4x2x6 cm büyüklüğünde armut şeklinde karaciğer sağ lobunun altında kolayca görüntülenebilir. Safra kesesi değerlendirilirken; şekli (regüler, irregüler), duvar kalınlığı, hacmi (artmış, azalmış, normal), içeriği (nonekoik, çamur, taş, neoplazi) hakkında bilgi verilir. Ana fonksiyonu, beslenme sonrası konsantre olmuş safra içeriğini boşaltmak, öğünler arası dönemde karaciğer safrasını doldurmak ve içeriği karıştırmaktır (78). Tüm bu fonksiyonlar safra kesesi düz kasının kasılıp, gevşemesi ve safra kesesi, sistik kanal, Oddi sfinkteri ve barsaklar arasındaki nöroendokrin koordinasyonla sağlanmaktadır. CCK, yemek sonrası safra kesesi kasılmasını sağlayan ana hormondur. Safra kesesinin motor fonksiyonu, açlıkta ve düz kasları kasıcı bir uyarıcı sonrası değerlendirilir. Eş zamanlı ultrasonografi ile zamana bağlı olarak kesede meydana gelen değişiklikler kolayca kaydedilir. Eksojen ve endojen uyaranlar ile safra kesesi hacim değişiklikleri ölçülür. Eksojen uyaranlar iv CCK-oktapeptid (CCK-8) veya CCK analoğu olan cerulein infüzyonu, yine damardan kolesistokinetik ilaçların verilmesi veya safra kesesi boşalımında etkili olan aminoasit karışımların infüzyonu şeklinde olabilir. Endojen uyaran olarak da, endojen CCK salınımını arttıran, standart bir öğün verilerek kese kasılması sağlanabilir (92,93). 21

Otakoidler ve ergot alkaloidleri

Otakoidler ve ergot alkaloidleri Otakoidler ve ergot alkaloidleri Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 1 Antihistaminikler 2 2 1 Serotonin agonistleri, antagonistleri, ergot alkaloidleri 3 3 Otakaidler Latince "autos" kendi, "akos"

Detaylı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Probiyotik suşları Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı İnsan ve bakteri ilişkisi İnsan vücudundaki bakterilerin yüzey alanı = 400 m 2 (Tenis kortu kadar) İnsandaki gen

Detaylı

Yeliz Çağan Appak¹, Hörü Gazi², Semin Ayhan³, Beyhan Cengiz Özyurt⁴, Semra Kurutepe², Erhun Kasırga ⁵

Yeliz Çağan Appak¹, Hörü Gazi², Semin Ayhan³, Beyhan Cengiz Özyurt⁴, Semra Kurutepe², Erhun Kasırga ⁵ Helicobacter pylori enfeksiyonlu çocuklarda klaritromisin direncinin ve 23s rrna gen nokta mutasyonlarının parafin bloklarda polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile belirlenmesi Yeliz Çağan Appak¹, Hörü

Detaylı

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KRONİK KARIN AĞRISI

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KRONİK KARIN AĞRISI ÇOCUKLUK ÇAĞINDA KRONİK KARIN AĞRISI Prof. Dr. Aydan Kansu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı 7 y, ~ 1 yıldır karın ağrısı Göbek çevresinde Haftada

Detaylı

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ Kronik Pankreatit Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ Tanım Pankreasın endokrin ve ekzokrin yapılarının hasarı, fibröz doku gelişimi ile karakterize inflamatuvar bir olay Olay histolojik

Detaylı

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı?

İMMUNİZASYON. Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? İMMUNİZASYON Bir bireye bağışıklık kazandırma! Bireyin yaşı? İmmunolojik olarak erişkin mi? Maternal antikor? Konak antijene duyarlı mı? Sağlıklı mı? Canlıya antijen verdikten belli bir süre sonra, o canlıda

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes

Detaylı

SİNDİRİM SİSTEMİ. Prof. Dr. Taner Dağcı

SİNDİRİM SİSTEMİ. Prof. Dr. Taner Dağcı SİNDİRİM SİSTEMİ Prof. Dr. Taner Dağcı Sindirim Sistemi Organları GASTROİNTESTİNAL KANALIN YAPISI GASTROİNTESTİNAL KANALIN YAPISI Sindirim Sisteminin Görevleri Sindirim sistemi, alınan besin maddelerini

Detaylı

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer Solunum sistemi farmakolojisi Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 2 1 3 Havayolu, damar ve salgı bezlerinin regülasyonu Hava yollarının aferent lifleri İrritan reseptörler ve C lifleri, eksojen kimyasallara,

Detaylı

Diyaliz Hastalarında Dispepsi, GIS Problemler. Dr. Başol Canbakan

Diyaliz Hastalarında Dispepsi, GIS Problemler. Dr. Başol Canbakan Diyaliz Hastalarında Dispepsi, GIS Problemler Dr. Başol Canbakan Giriş ve Tanımlar Dispeptik semptomların değerlendirilmesi Dispepsinin yaşam kalitesi ve beslenme üzerine etkisi Helicobacter pylori ve

Detaylı

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ Yaşar Çalışkan 1, Abdullah Özkök 1, Gonca Karahan 2, Çiğdem Kekik 2, Halil Yazıcı 1, Aydın

Detaylı

PRİMER GASTRİK LENFOMA OLGUSU DR SİNAN YAVUZ

PRİMER GASTRİK LENFOMA OLGUSU DR SİNAN YAVUZ PRİMER GASTRİK LENFOMA OLGUSU DR SİNAN YAVUZ A C I B A D E M Ü N İ V E R S İ T E S İ T I P F A K Ü L T E S İ İ Ç H A S T A L I K L A R I A N A B İ L İ M D A L I A C I B A D E M A D A N A H A S T A N E

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

GOÜ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II IV. KURUL 2009 2010

GOÜ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II IV. KURUL 2009 2010 IV. Kurul Gastrointestinal Sistem ve Metabolizma IV. Kurul Süresi: 5 hafta IV. Kurul Başlangıç Tarihi: 17 Şubat 2010 IV. Kurul Bitiş ve Sınav Tarihi: 22 23 Mart 2010 Ders Kurulu Sorumlusu: Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI TİP I TİP II TİPII TİPIII TİPIV TİPIV TİPIV İmmün yanıt IgE IgG IgG IgG Th1 Th2 CTL Antijen Solübl antijen Hücre/

Detaylı

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite Prof.Dr. Yılmaz Akça Prof.Dr. Feray Alkan Prof.Dr. Aykut Özkul Prof. Dr. Seval Bilge-Dağalp Prof.Dr. M. Taner Karaoğlu Prof.Dr. Tuba Çiğdem Oğuzoğlu DOĞAL SAVUNMA HATLARI-DOĞAL

Detaylı

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX! Özel Formülasyon DAHA İYİ Yumurta Verimi Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Detaylı

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ III. Doç.Dr. Senem Güner

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ III. Doç.Dr. Senem Güner SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ III Doç.Dr. Senem Güner MİDE Mide gıdaların depolandıgı, karıstırıldıgı ve sindirildigi organdır. Özefagustan gelen gıdalar midye altözefageal giristen girerler ve pilor pompası

Detaylı

İNTERAKTİF VAKA TARTIŞMASI

İNTERAKTİF VAKA TARTIŞMASI İNTERAKTİF VAKA TARTIŞMASI Olgu 1: Yaşlı mide kanserli olgu OLGU 1: 77 yaşında, erkek hasta, 2 yıl önce antrum lokalizasyonunda mide kanseri tanısıyla opere edildi subtotal gastrektomi- D1 lenfadenektomi

Detaylı

*Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir.

*Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir. * *Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir. *Bu hipotez, memelilerin evrimsel geçmişlerinin bir parçası

Detaylı

İntestinal Mikrobiyota Nedir? Ne yapar? Dr. Taylan Kav Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji BD

İntestinal Mikrobiyota Nedir? Ne yapar? Dr. Taylan Kav Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji BD İntestinal Mikrobiyota Nedir? Ne yapar? Dr. Taylan Kav Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji BD En iyi mikrop ölü mikrop (mu)? Vücudumuzdaki Mikroplar Bakteriler Mantarlar Virüsler Bakterilerle

Detaylı

CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ

CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ CANDİDA İLE UYARILMIŞ VAJİNAL VE BUKKAL EPİTEL HÜCRELERİNİN SİTOKİN ÜRETİMİ Emine Yeşilyurt, Sevgi Özyeğen Aslan, Ayşe Kalkancı, Işıl Fidan, Semra Kuştimur Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji

Detaylı

GASTRİN. Klinik Laboratuvar Testleri

GASTRİN. Klinik Laboratuvar Testleri GASTRİN Kullanım amacı: Pernisiyöz anemi, kronik atrofik gastrit, Zollinger Ellison sendromu ve gastrinoma gibi hastalık olasılıklarının değerlendirilmesi amacıyla kullanılır. Genel bilgiler: En önemli

Detaylı

Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran

Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran Yağlı Karaciğer (Metabolik Sendrom) Modeli Geliştirilen Sıçanlarda Psikoz Yatkınlığındaki Artışın Gösterilmesi ve Bu Bulgunun İnflamatuar Sitokinlerle Bağlantısının Açıklanması Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar

Detaylı

VİRAL ENFEKSİYONLAR VE KORUNMA. Yrd. Doç. Dr. Banu KAŞKATEPE

VİRAL ENFEKSİYONLAR VE KORUNMA. Yrd. Doç. Dr. Banu KAŞKATEPE VİRAL ENFEKSİYONLAR VE KORUNMA Yrd. Doç. Dr. Banu KAŞKATEPE VİRAL HASTALIKLARDA İMMÜNİTE Virüsler konak hücreye girdikten sonra çoğalır ve viral çoğalma belirli bir düzeye ulaştığında hastalık semptomları

Detaylı

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Dönem III - 5. Ders Kurulu. Gastrointestinal Sistem. Eğitim Programı

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Dönem III - 5. Ders Kurulu. Gastrointestinal Sistem. Eğitim Programı ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2017-2018 Dönem III - 5. Ders Kurulu Gastrointestinal Sistem Eğitim Programı Eğitim Başkoordinatörü Dönem Koordinatörü Koordinatör Yardımcısı : Doç.Dr.Erkan

Detaylı

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık Fagositik hücreler (makrofajlar, mast hücreleri) Kompleman sistemi(direkt bakteri hücre membranı parçalayarak diğer immün sistem hücrelerin bunlara atak yapmasına

Detaylı

Özofagus Mide Histolojisi

Özofagus Mide Histolojisi Özofagus Mide Histolojisi Sindirim kanalını oluşturan yapılar Gastroıntestınal kanal özafagustan başlayıp anüse değin devam eden değişik çaptaki bir borudur.. Ağız, Farinks (yutak), özafagus(yemek borusu),

Detaylı

ÜREAZ. HAZIRLAYANLAR: Muhammed BEKTAŞ ( ) İlyas Ramazan KARATAŞ ( ) Sedat SARICA ( )

ÜREAZ. HAZIRLAYANLAR: Muhammed BEKTAŞ ( ) İlyas Ramazan KARATAŞ ( ) Sedat SARICA ( ) ÜREAZ HAZIRLAYANLAR: Muhammed BEKTAŞ (040559006) İlyas ÇELİK (040559009) Ramazan KARATAŞ (040559017) Sedat SARICA (040559025) Prof. Dr. Figen ERKOÇ Gazi Eğitim Fakültesi GAZİ ÜNİVERSİTESİ Ürenin yapısal

Detaylı

TÜM MİDE BİYOPSİLERİNE RUTİN OLARAK GIEMSA VE ALCIAN BLUE UYGULAMALI MIYIZ?

TÜM MİDE BİYOPSİLERİNE RUTİN OLARAK GIEMSA VE ALCIAN BLUE UYGULAMALI MIYIZ? TÜM MİDE BİYOPSİLERİNE RUTİN OLARAK GIEMSA VE ALCIAN BLUE UYGULAMALI MIYIZ? PROF. DR. SÜLEN SARIOĞLU¹, DR. EVREN UZUN¹, DOÇ. DR. MEHTAT ÜNLܹ, PROF. DR. HÜLYA ELLİDOKUZ² DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ TIBBİ

Detaylı

Gastroduodenal fonksiyon bozukluklarına (disorders-düzensizlik)

Gastroduodenal fonksiyon bozukluklarına (disorders-düzensizlik) güncel gastroenteroloji 21/1 Roma IV-2016, Dispepsi Tedavisine Yaklaşım Ali ÖZDEN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Ana Bilim Dalı (Emekli Öğretim Üyesi), Ankara Gastroduodenal Rahatsızlıklar

Detaylı

11. SINIF KONU ANLATIMI 43 SİNDİRİM SİSTEMİ 2 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI

11. SINIF KONU ANLATIMI 43 SİNDİRİM SİSTEMİ 2 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI 11. SINIF KONU ANLATIMI 43 SİNDİRİM SİSTEMİ 2 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI 4) Mide Tek gözlü torba şeklinde olan, kaburgaların ve diyaframın altında karın boşluğunun sol üst bölgesinde, yemek borusu ve ince

Detaylı

PEPTİK ÜLSER. Uzm. Hem. Oya SAĞIR Bahçelievler Aile Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: Haziran 2014

PEPTİK ÜLSER. Uzm. Hem. Oya SAĞIR Bahçelievler Aile Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: Haziran 2014 PEPTİK ÜLSER Uzm. Hem. Oya SAĞIR Bahçelievler Aile Hastanesi Eğitim ve Gelişim Hemşiresi Hazırlanma Tarihi: Haziran 2014 İçerik Planı Peptik Ülser Nedir? Kimlerde Görülür? Nasıl Oluşur? Helicobakter Pylori

Detaylı

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık ÖZEL FORMÜLASYON DAHA İYİ Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık DAHA DÜŞÜK MALİYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA İÇİN AGRALYX

Detaylı

Midemizdeki davetsiz konuk: Helicobacter pylori. Dost mu, düşman mı?

Midemizdeki davetsiz konuk: Helicobacter pylori. Dost mu, düşman mı? Midemizdeki davetsiz konuk: Helicobacter pylori. Dost mu, düşman mı? Bilindiği gibi her gün yediğimiz besinlerin yolculuğu ağzımızdan başlar. Lokmaların çiğnenerek yutulmasından sonra yemek borusu aracılığıyla

Detaylı

HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi

HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi Uzm. Dr. Sinem AKKAYA IŞIK Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi HIV & CMV Gastrointestinal ve Solunum Sistemi AIDS CMV; nadir ölümcül İlk vaka 1983 Etkili ART sıklık azalmakta, tedavi şansı

Detaylı

Gestasyonel Diyabette Nötrofil- Lenfosit Oranı, Ortalama Platelet Hacmi ve Solubıl İnterlökin 2 Reseptör Düzeyi

Gestasyonel Diyabette Nötrofil- Lenfosit Oranı, Ortalama Platelet Hacmi ve Solubıl İnterlökin 2 Reseptör Düzeyi Gestasyonel Diyabette Nötrofil- Lenfosit Oranı, Ortalama Platelet Hacmi ve Solubıl İnterlökin 2 Reseptör Düzeyi Yrd. Doç. Dr. Cuma MERTOĞLU Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Gestasyonel

Detaylı

HELİKOBAKTER PYLORİ VE PANKREAS KANSERİ İLİŞKİSİ

HELİKOBAKTER PYLORİ VE PANKREAS KANSERİ İLİŞKİSİ T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 2.İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ Şef. Doç.Dr. Refik DEMİRTUNÇ HELİKOBAKTER PYLORİ VE PANKREAS KANSERİ İLİŞKİSİ UZMANLIK TEZİ Dr. Fatih SARITAŞ

Detaylı

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler ENDOKRİN SİSTEM Endokrin sistem, sinir sistemiyle işbirliği içinde çalışarak vücut fonksiyonlarını kontrol eder ve vücudumuzun farklı bölümleri arasında iletişim sağlar. 1 ENDOKRİN BEZ Tiroid bezi EKZOKRİN

Detaylı

BALIKLARDA SİNDİRİM VE SİNDİRİM ENZİMLERİ. İlyas KUTLU Kimyager Su Ürünleri Sağlığı Bölümü. vücudun biyokimyasal süreçlerinin etkin bir şekilde

BALIKLARDA SİNDİRİM VE SİNDİRİM ENZİMLERİ. İlyas KUTLU Kimyager Su Ürünleri Sağlığı Bölümü. vücudun biyokimyasal süreçlerinin etkin bir şekilde BALIKLARDA SİNDİRİM VE SİNDİRİM ENZİMLERİ İlyas KUTLU Kimyager Su Ürünleri Sağlığı Bölümü Proteinler, yağlar ve karbohidratlar balıklar amino asitlerin dengeli bir karışımına gereksinim tarafından enerji

Detaylı

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel LİPOPROTEİNLER LİPOPROTEİNLER Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı olarak çözündüklerinden, taşınmaları için stabilize edilmeleri gerekir. Lipoproteinler; komplekslerdir. kanda lipidleri taşıyan

Detaylı

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir.

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir. * *Aşılama öncesinde ve beraberinde probiyotik kullanma veya aşının içine serokonversiyon oranını arttıracağına inanılan suşların eklenmesi ilgili çalışmalar son birkaç yılda hızla artmıştır. *Şimdiye

Detaylı

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Halil Yazıcı 1, Abdullah Özkök 1, Yaşar Çalışkan 1, Ayşegül Telci 2, Alaattin Yıldız 1 ¹İstanbul

Detaylı

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER Varlık Erol, Cengiz Aydın, Levent Uğurlu, Emre Turgut, Hülya Yalçın*, Fatma Demet İnce* T.C.S.B. Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi,

Detaylı

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır Arı Sütü Arı sütü koyu kıvamda jelatinöz vasıfta olup beyaz-sarı renktedir. Arı sütü için uluslararası üretim standartları bulunmayıp Brezilya, Bulgaristan, Japonya ve İsviçre de uygulanan ulusal standartlar

Detaylı

ği Derne Üroonkoloji

ği Derne Üroonkoloji İNTRAVEZİKAL BCG UYGULAMALARI ÖNCESİ PPD. TESTİ ÖLÇUM DEĞERİ ILE IDRAR IL-2 VE IL-lO DÜZEYLERİ ARASINDAKİ KORELASYON AMAÇ Transizyonel hücreli mesane karsinomlarında transüretral tumör rezeksiyonu sonrası

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI ADIM ADIM YGS LYS 177. Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI Hastalık yapıcı organizmalara karşı vücudun gösterdiği dirence bağışıklık

Detaylı

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın Hücre iletişimi Tüm canlılar bulundukları çevreden sinyal alırlar ve yanıt verirler Bakteriler glukoz ve amino asit gibi besinlerin

Detaylı

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ

VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ VİRUS HASTALIKLARINDA TANI YÖNTEMLERİ Doç. Dr. Koray Ergünay MD PhD Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Viroloji Ünitesi Viral Enfeksiyonlar... Klinik

Detaylı

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM Gastrointestinal Sistem Hastalıkları Dr. Nazan ÇALBAYRAM ÇÖLYAK HASTALIĞI Çölyak hastalığı bir malabsorbsiyon sendromudur. Hastalık; gluten içeren unlu gıdalara karşı genetik bazda immünojik bir intolerans

Detaylı

APRAZOL 30 mg Mikropellet Kapsül

APRAZOL 30 mg Mikropellet Kapsül APRAZOL 30 mg Mikropellet Kapsül FORMÜLÜ: Her kapsülde mide asidine dayanıklı enterik kaplı mikropelletler halinde; Lansoprazol 30 mg Boyar madde olarak: Kinolin sarısı (E 104), İndigokarmin (E 132), Titandioksit

Detaylı

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ Bağışıklık sistemini etkileyen (uyaran veya baskılayan) maddeler özellikle kanser ve oto-bağışıklık hastalıklarının sağaltımında kullanılan ilaçlar Organ nakillerinde reddin

Detaylı

Multipl Endokrin Neoplaziler. Dr. Tuba T. Duman-2012

Multipl Endokrin Neoplaziler. Dr. Tuba T. Duman-2012 Multipl Endokrin Neoplaziler Dr. Tuba T. Duman-2012 Multipl Endokrin Neoplaziler Klinik gözlemlerle, endokrin bezleri içeren neoplastik sendromlar tanımlanmıştır. Paratiroid, hipofiz, adrenal,tiroid ve

Detaylı

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet Chapter 10 Summary (Turkish)-Özet Özet Vücuda alınan enerjinin harcanandan fazla olması durumunda ortaya çıkan obezite, günümüzde tüm dünyada araştırılan sağlık sorunlarından birisidir. Obezitenin görülme

Detaylı

Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme

Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Uz. Dr. Tevfik Kalelioğlu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Nöroinflamasyon nedir? Temel mekanizmaları ve ölçümleme Uz. Dr. Tevfik Kalelioğlu

Detaylı

Hücresel İmmünite Dicle Güç

Hücresel İmmünite Dicle Güç Hücresel İmmünite Dicle Güç dguc@hacettepe.edu.tr kekik imus Kalbe yakınlığı ve Esrarengiz hale Ruhun oturduğu yer Ruh cesaret yiğitlik Yunanlı Hekim MS 1.yy Kalp, pankreas, timus imus yaşla küçülür (timik

Detaylı

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Kahramanmaraş 1. Biyokimya Günleri Bildiri Konusu: Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi Mehmet Aydın DAĞDEVİREN GİRİŞ Fetuin-A, esas olarak karaciğerde

Detaylı

BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI

BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI SAĞLIK BİLİMLERİ ENSİTÜSÜ İ Yüksek Lisans Programı SZR 101 Bilimsel Araştırma Ders (T+ U) 2+2 3 6 AD SZR 103 Akılcı İlaç Kullanımı 2+0 2 5 Enstitünün Belirlediği

Detaylı

Helicobacter pylori nin Tanı ve Tedavisinin İzlenmesinde Laboratuvar Testleri, Yenilikler, Değerlendirme, Klinisyene Katkısı (Doç. Dr.

Helicobacter pylori nin Tanı ve Tedavisinin İzlenmesinde Laboratuvar Testleri, Yenilikler, Değerlendirme, Klinisyene Katkısı (Doç. Dr. Helicobacter pylori nin Tanı ve Tedavisinin İzlenmesinde Laboratuvar Testleri, Yenilikler, Değerlendirme, Klinisyene Katkısı (Doç. Dr. Füsun Can) 20.yüzyılın başlarından beri insan ve hayvanların midesinde

Detaylı

İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ. Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD

İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ. Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD İMMÜN YANITIN EFEKTÖR GRUPLARI VE YANITIN DÜZENLENMESİ Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD HÜCRE İÇİ MİKROBA YANIT Veziküle alınmış mikroplu fagosit Sitoplazmasında mikroplu hücre CD4 + efektör

Detaylı

Erişkinde Mikrobiyota. Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

Erişkinde Mikrobiyota. Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Erişkinde Mikrobiyota Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı İnsan ve bakteri ilişkisi İnsan vücudundaki bakterilerin yüzey alanı = 400 m 2 (Tenis kortu kadar) İnsandaki gen sayısı:

Detaylı

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN SİNDİRİM SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Sindirim Sistemi (Gastrointestinal Sistem) Sindirim sisteminin fonksiyonu, vücuda alınan besin maddelerini mekanik ve kimyasal olarak parçalamak ve

Detaylı

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ Sağlık hizmeti veren, Doktor Ebe Hemşire Diş hekimi Hemşirelik öğrencileri, risk altındadır Bu personelin enfeksiyon açısından izlemi personel sağlığı ve hastane

Detaylı

EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ANTALYA 2016 DR YÜKSEL ATEŞ BAYINDIR HASTANESİ ANKARA

EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ANTALYA 2016 DR YÜKSEL ATEŞ BAYINDIR HASTANESİ ANKARA EOZİNOFİLİK ÖZOFAJİT ANTALYA 2016 DR YÜKSEL ATEŞ BAYINDIR HASTANESİ ANKARA 1. vaka S.P ERKEK 1982 DOĞUMLU YUTMA GÜÇLÜĞÜ ŞİKAYETİ MEVCUT DIŞ MERKEZDE YAPILAN ÖGD SONUCU SQUAMOZ HÜCRELİ CA TANISI ALMIŞ TEKRARLANAN

Detaylı

BİY 471 Lipid Metabolizması-I. Yrd. Doç. Dr. Ebru SAATÇİ Güz Yarı Dönemi

BİY 471 Lipid Metabolizması-I. Yrd. Doç. Dr. Ebru SAATÇİ Güz Yarı Dönemi BİY 471 Lipid Metabolizması-I Yrd. Doç. Dr. Ebru SAATÇİ 2008-2009 Güz Yarı Dönemi Lipoproteinler Türev lipidler: Glikolipidler Lipoproteinler Lipoproteinler, lipidlerin proteinlerle oluşturdukları komplekslerdir.

Detaylı

Sebahat Usta Akgül 1, Yaşar Çalışkan 2, Fatma Savran Oğuz 1, Aydın Türkmen 2, Mehmet Şükrü Sever 2

Sebahat Usta Akgül 1, Yaşar Çalışkan 2, Fatma Savran Oğuz 1, Aydın Türkmen 2, Mehmet Şükrü Sever 2 BÖBREK NAKLİ ALICILARINDA GLUTATYON S-TRANSFERAZ ENZİM POLİMORFİZMLERİNİN VE GSTT1 POLİMORFİZİMİNE KARŞI GELİŞEN ANTİKORLARIN ALLOGRAFT FONKSİYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Sebahat Usta Akgül 1, Yaşar Çalışkan

Detaylı

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (15 ARALIK 2014 17 OCAK 2015) DERS PROGRAMI DEKAN BAŞKOORDİNATÖR

Detaylı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II. KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II. KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU Doç.Dr. Engin DEVECİ İMMÜN SİSTEM TİPLERİ I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık Fagositik hücreler (makrofajlar, mast

Detaylı

* Madde bilgisi elektromanyetik sinyaller aracılığı ile hücre çekirdeğindeki DNA sarmalına taşınır ve hafızalanır.

* Madde bilgisi elektromanyetik sinyaller aracılığı ile hücre çekirdeğindeki DNA sarmalına taşınır ve hafızalanır. Sayın meslektaşlarım, Kişisel çalışmalarım sonucu elde ettiğim bazı bilgileri, yararlı olacağını düşünerek sizlerle paylaşmak istiyorum. Çalışmalarımı iki ana başlık halinde sunacağım. MADDE BAĞIMLILIĞI

Detaylı

ETKİN İLAÇ KULLANIMINDA GENETİK FAKTÖRLER. İlaç Kullanımında Bireyler Arasındaki Genetik Farklılığın Önemi

ETKİN İLAÇ KULLANIMINDA GENETİK FAKTÖRLER. İlaç Kullanımında Bireyler Arasındaki Genetik Farklılığın Önemi ETKİN İLAÇ KULLANIMINDA GENETİK FAKTÖRLER İlaç Kullanımında Bireyler Arasındaki Genetik Farklılığın Önemi PLAVİX FİLM TABLET 75 mg KISA ÜRÜN BİLGİSİ 4.2. Pozoloji ve uygulama şekli Farmakogenetik CYP2C19

Detaylı

Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller. Dr. Dilara İnan Isparta

Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller. Dr. Dilara İnan Isparta Prediktör Testler ve Sıradışı Serolojik Profiller Dr. Dilara İnan 04.06.2016 Isparta Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) HBV yüzeyinde bulunan bir proteindir; RIA veya EIA ile saptanır Akut ve kronik HBV

Detaylı

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bruselloz Brucella cinsi bakteriler tarafından primer olarak otçul

Detaylı

Parkinson Hastalığı ile α-sinüklein Geni Polimorfizmlerinin İlişkisinin Araştırılması

Parkinson Hastalığı ile α-sinüklein Geni Polimorfizmlerinin İlişkisinin Araştırılması İ.Ü. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TIBBİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI Parkinson Hastalığı ile α-sinüklein Geni Polimorfizmlerinin İlişkisinin Araştırılması Araş.Gör. Yener KURMAN İSTANBUL

Detaylı

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ... BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ... 1 Bilinmesi Gereken Kavramlar... 1 Giriş... 2 Hücrelerin Fonksiyonel Özellikleri... 2 Hücrenin Kimyasal Yapısı... 2 Hücrenin Fiziksel Yapısı... 4 Hücrenin Bileşenleri... 4

Detaylı

Tam Kan Analizi. Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ

Tam Kan Analizi. Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ Tam Kan Analizi Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ Tam Kan Analizi Tam kan analizi, en sık kullanılan kan testlerinden biridir. Kandaki 3 major hücreyi analiz eder: 1. Eritrositler 2. Lökositler 3. Plateletler

Detaylı

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler EGZERSİZ VE KAN Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler Akciğerden dokulara O2 taşınımı, Dokudan akciğere CO2 taşınımı, Sindirim organlarından hücrelere besin maddeleri taşınımı, Hücreden atık maddelerin

Detaylı

Normal Mikrop Florası. Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu

Normal Mikrop Florası. Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu Normal Mikrop Florası Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu Vücudun Normal Florası İnsan vücudunun çeşitli bölgelerinde bulunan, insana zarar vermeksizin hatta bazı yararlar sağlayan mikroorganizma topluluklarına vücudun

Detaylı

Pankreas hem endokrin hem de ekzokrin fonksiyona sahip bir bezdir. Ekzokrin fonksiyonu bikarbonat ve sindirim enzimlerini oluşturmaktır.

Pankreas hem endokrin hem de ekzokrin fonksiyona sahip bir bezdir. Ekzokrin fonksiyonu bikarbonat ve sindirim enzimlerini oluşturmaktır. PANKREAS HORMONLARI PANKREAS HORMONLARI Pankreas hem endokrin hem de ekzokrin fonksiyona sahip bir bezdir. Ekzokrin fonksiyonu bikarbonat ve sindirim enzimlerini oluşturmaktır. Endokrin fonksiyonu ise

Detaylı

NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ

NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ Doç. Dr. Okan Çalıyurt Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, Edirne Temel Kavramlar Madde kötüye kullanımı Madde bağımlılığı Yoksunluk Tolerans

Detaylı

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Kronik enflamatuar hastalıklar, konak doku ve immun hücreleri arasındaki karmaşık etkileşimlerinden

Detaylı

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri

Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Doç.Dr.Berrin Karadağ Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Geriatri Hastalıkların tedavisinde kat edilen yol, bulaşıcı hastalıklarla başarılı mücadele, yaşam koşullarında düzelme gibi

Detaylı

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN KAS FİZYOLOJİSİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Uyarılabilen dokular herhangi bir uyarıya karşı hücre zarlarının elektriksel özelliğini değiştirerek aksiyon potansiyeli oluşturup, iletebilme özelliği göstermektedir.

Detaylı

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK 1 LERDE LABORATUVAR İPUÇLARI GENEL TARAMA TESTLERİ Tam kan sayımı Periferik yayma İmmünglobulin düzeyleri (IgG, A, M, E) İzohemaglutinin titresi (Anti A, Anti B titresi) Aşıya karşı antikor yanıtı (Hepatit

Detaylı

DÖNEM II DERS YILI SİNDİRİM VE METABOLİZMA DERS KURULU ( 25 ARALIK 02 MART 2018)

DÖNEM II DERS YILI SİNDİRİM VE METABOLİZMA DERS KURULU ( 25 ARALIK 02 MART 2018) 2017-2018 DERS YILI SİNDİRİM VE METABOLİZMA DERS KURULU ( 25 ARALIK 02 MART 2018) DERSLER TEORİK PRATİK TOPLAM Anatomi 26 5X2 31 Biyofizik 4-4 Fizyoloji 22 5X2 27 Histoloji ve Embriyoloji 12 6X2 18 Tıbbi

Detaylı

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM 1) Aşağıdaki hormonlardan hangisi uterusun büyümesinde doğrudan etkilidir? A) LH B) Androjen C) Östrojen Progesteron D) FUH Büyüme hormonu E) Prolaktin - Testosteron 2)

Detaylı

Anti-HIV Pozitif Bulunan Hastada Kesin Tanı Algoritması. Doç. Dr. Kenan Midilli İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

Anti-HIV Pozitif Bulunan Hastada Kesin Tanı Algoritması. Doç. Dr. Kenan Midilli İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Anti-HIV Pozitif Bulunan Hastada Kesin Tanı Algoritması Doç. Dr. Kenan Midilli İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Testler farklı amaçlarla uygulanabilir: - Tanı, tarama, doğrulama,

Detaylı

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi TEMEL SLAYTLAR Kardiyovasküler Hastalıkların Epidemiyolojisi

Detaylı

Prof.Dr. Meltem Yalınay Çırak Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. SALGINLARIN İZLENMESİ VE MOLEKÜLER

Prof.Dr. Meltem Yalınay Çırak Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. SALGINLARIN İZLENMESİ VE MOLEKÜLER SALGIN ARAŞTIRMASINDA MOLEKÜLER MİKROBİYOLOJİ LABORATUVARININ ROLÜ Prof.Dr. Meltem Yalınay Çırak Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. SALGINLARIN İZLENMESİ VE MOLEKÜLER

Detaylı

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (15 ARALIK 2014 17 OCAK 2015) DERS PROGRAMI DEKAN BAŞKOORDİNATÖR

Detaylı

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri Kansızlık (anemi) kandaki hemoglobin miktarının yaş ve cinsiyete göre kabul edilen değerlerin altında olmasıdır. Bu değerler erişkin erkeklerde 13.5 g/dl, kadınlarda 12 g/dl nin altı kabul edilir. Kansızlığın

Detaylı

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU Arı Zehiri - Tanım Arı zehiri, bal arıları tarafından öncelikle memelilere ve diğer iri omurgalılara karşı

Detaylı

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı.

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı. GİRİŞ Süt rengi Şilus un peritoneal kaviyete ekstravazasyonudur. Oldukça nadir görülen bir durumdur. Asit sıvısındaki trigliserid seviyesi 110 mg/dl nin üzerindedir. Lenfatik sistemin devamlılığında sorun

Detaylı

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara

Detaylı

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Travma ve cerrahiye ilk yanıt Total vücut enerji harcaması artar Üriner nitrojen atılımı azalır Hastanın ilk resüsitasyonundan sonra Artmış

Detaylı

TÜRKİYE DE MİDE KANSERLERİ SIKLIĞI, COĞRAFİ DAĞILIMI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ. Prof.Dr.Fikri İçli

TÜRKİYE DE MİDE KANSERLERİ SIKLIĞI, COĞRAFİ DAĞILIMI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ. Prof.Dr.Fikri İçli TÜRKİYE DE MİDE KANSERLERİ SIKLIĞI, COĞRAFİ DAĞILIMI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ Prof.Dr.Fikri İçli ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİNDE 1990 YILINDA GÖRÜLEN KANSERLERİN DAĞILIMI (PATOLOJİ KAYITLARI) Erkek 1898

Detaylı

GASTROSKOPİ YAPILAN HASTALARIN DIŞKI ÖRNEKLERİNDE TEDAVİ ÖNCESİ VE SONRASI H. PYLORİ ANTİJENİNİN ELISA YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI

GASTROSKOPİ YAPILAN HASTALARIN DIŞKI ÖRNEKLERİNDE TEDAVİ ÖNCESİ VE SONRASI H. PYLORİ ANTİJENİNİN ELISA YÖNTEMİ İLE ARAŞTIRILMASI T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMASI HASTANESİ İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ KLİNİĞİ Şef: Uzm. Dr. Özcan NAZLICAN GASTROSKOPİ YAPILAN HASTALARIN DIŞKI ÖRNEKLERİNDE TEDAVİ

Detaylı

Prof. Dr. Cihat GÜZEL. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Cihat GÜZEL. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihat GÜZEL Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Gastrointestinal Fizyoloji İnsan yaşamı için gerekli enerjiyi, ancak besinlerdeki kimyasal maddelerden alabilir.

Detaylı

SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (23 ARALIK OCAK ŞUBAT 2014)

SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (23 ARALIK OCAK ŞUBAT 2014) T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2013 2014 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM II SİNDİRİM VE METABOLİZMA SİSTEMLERİ III. DERS KURULU (23 ARALIK 2013 24 OCAK ŞUBAT 2014) DERS PROGRAMI DEKAN BAŞKOORDİNATÖR

Detaylı