YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU"

Transkript

1 CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 17 TBMM Tutanaklarında YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU ( ) 1

2 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 17 YENİ DEVLETİN TEMELLERİ VE ANAYASA İLKELERİNİ BELİRLEYEN TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ EDİTÖR CENGİZ ÇETİNTAŞ ISBN BASKI 2018 Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek koşuluyla kısmen kullanılabilinir. Ancak kitabın tümü dergi, kitap veya benzer şekillerde yayımlanamaz. 2

3 İÇİNDEKİLER TBMM TUTANAKLARI... 5 GİRİŞ EYLÜL 1920: NİSABI MÜZAKERE (GÖRÜŞME YETERLİLİĞİ) KANUNUNUN GÖRÜŞÜLMESİ VE KABULÜ EYLÜL 1920: HÜKÜMET TARAFINDAN HAZIRLANAN HALKÇILIK BEYANNAMESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ KASIM 1920: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ ARALIK 1920: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİNE DEVAM EDİLMESİ OCAK 1921: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİNE DEVAM EDİLMESİ VE KABULÜ OCAK 1921: TEŞKİLATI ESASİYE KANUNUNUN KABULÜ NEDENİYLE ADALET BAKANI CELALETTİN ARİF BEY'İN İSTİFASI VE BUNA DAİR GÖRÜŞME MART 1921: MİLLİ EĞİTİM BAKANI HAMDULLAH SUPHİ BEY'İN İSTİKLAL MARŞI GÜFTE YARIŞMASI HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI MART 1921: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ İSTİKLAL MARŞI HAKKINDAKİ TESKERESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ VE KABUL EDİLMESİ KASIM 1921: İSTİKLAL MARŞI BESTESİNİN İSTANBUL DA BİR MUSİKİ HEYETİ TARAFINDAN SEÇİLMESİNE DAİR TESKERENİN GÖRÜŞÜLMESİ SON NOT

4 4

5 TBMM TUTANAKLARI Tarih yazmak için çeşitli kaynaklardan yararlanılır. Arkeolojik buluntular, yazılı eserler, çeşitli yerlere çizilmiş resim ve gravürler vb gibi çeşitli kaynaklar vardır. Tarih'in veri kaynaklarından biri de tutanaklardır. Bu tutanaklar zamanının siyasi, sosyal, ruhsal, ekonomik, dini ve etnik durumunu en iyi yansıtan tarihi belgelerdir. Yaşadıkları dönemde toplantıya katılanların ağızlarından çıkan gerçek sözler, ifadeler bu tutanaklarda yer alır. Sonradan kurgulanmış, değiştirilmiş ifadeler değildir bunlar. Dobra, dobra, konuşmacının gönlünden nasıl geçiyorsa öyle dile gelmiş olan ifadelerdir. Günümüzde Büyük Önder, Başkomutan, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ün ve onunla birlikte Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran, Cumhuriyet'i kuran ve Anadolu'da yeniden aydınlanma dönemini başlatan milletvekillerinin, bir takım yanlışlıklara saplanmadan, saptırmadan, gerçek anlamda kim olduklarını ve neleri ne şartlarda başardıklarını, bu tutanaklar sizlere en iyi biçimde sunar. Doksan yılı aşkın bir süreden beri TBMM Genel Kurul tutanaklarını yazan, dergi haline getiren, onları bugüne kadar saklayan ve günümüzün teknolojik imkanlarından yararlanarak dijital ortamda yayınlayan binlerce Meclis çalışanının ve değerli Meclis başkanlarının üstün çabaları sayesinde bu tutanaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Onlar sayesinde dijital ortamda Meclis Genel Kurul tutanaklarını bir tık kadar yakın mesafede ulaşıp o günlerde neler olduğunu, neler konuşulduğunu, hangi kararlar alındığını ve hangi kanunlar çıkartıldığını öğrenebiliyoruz. Milletvekillerinin kişiliklerini, tartışmalarını, kavgalarını, uzlaşmalarını, ülkeleri için yaptıkları özverileri ve her şeyi öğreniyoruz. Ancak dikkat etmemiz gereken şey, o dönemin koşullarında söylenenleri bugünün değer yargılarıyla yorumlamamaktır. O dönemdeki sosyal, siyasal, ekonomik ve etik değer yargıları elbette bugünküne benzememekteydi. O nedenle Mustafa Kemal Atatürk'ü ve o dönemin bakanlarını, milletvekillerini bugüne göre değerlendirmemiz onlara büyük haksızlık olur. Onlar bugün yaşasalardı, söylem ve davranışları elbette daha farklı olurdu. Ancak farklı olmayacak şeyler de vardı, ülkelerini koruma içgüdüsü, azim ve irade, fedakarlık, çağdaş uygarlığa erişme isteği. Arşivin tozlu raflarında duran tutanakların kimseye bir yararı yoktur. Benim yaptığım iş, dijital ortamdan yararlanarak onları arşiv raflarından alıp çıkarmak, günümüzün anlaşılır Türkçesi ile kamuoyuna sunmaktır. Bu işi yaparken, kendimi doksan yıl öncesinin Meclis Genel Kurul salonunda stenograflara ayrılmış masada oturuyor hissediyorum. Meclis kürsüsünde ağızlardan çıkan her sözü not alıyor, temize çekiyor, derliyor ve o dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan telgraf ağıyla sizlere ulaştırıyorum sanki. Bu müthiş bir düş, keyif verici bir haz ve çok önemli bir toplum hizmetidir, benim için. 5

6 6

7 GİRİŞ Ankara da Büyük Millet Meclisinin açılması ile bir yandan işgallere karşı askeri direniş sergilenirken öte yandan idari yapı üzerine yasal düzenlemeler yapılmaya başlandı. O dönemin önemli siyasi akımı, halkçılık düşüncesi oldu. Bu dönemde gündeme gelen idari yapı ile ilgili düzenlemelere damgasını vuran da bu halkçılık anlayışı oldu. Meclis görüşmelerinde milletvekillerinin bir kısmı yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunurken bu anlayışa dayanmaktaydılar. Bir yanda bir an önce halka gidelim diyenlerle, diğer yanda henüz bunun zamanı değil önce sosyal yapıyı değiştirelim, ondan sonra gidelim diyenler devamlı çatışma halindeydiler ilkbaharında, Anadolu da, İttihatçı bazı milletvekilleri tarafından kurulan Yeşil Ordu, İslamiyet ile Sosyalizmi birleştiren bir anlayışa sahipti. Gizli bir örgüt olan Yeşil Ordu ya mensup milletvekilleri, Yeşil Ordu nun bir tür Meclis grubu niteliğinde olan Halk Zümresi ni 1920 yaz sonlarında örgütlemişlerdi. Bu muhalif grup, Meclis içerisinde gücünü iyice hissettirmeye başladı. Halk Zümresi nin siyasi programı da halkçılık ilkesi üzerine hazırlanmıştı. 8 Eylül 1920 tarihinde yayınlanan bu programdan yaklaşık beş gün sonra Mustafa Kemal Paşa Meclise Hükümet adına Halkçılık Beyannamesini sundu. Mustafa Kemal Paşa'nın amacı, gittikçe güçlenen Halk Zümresi nin bazı ilkelerini Hükümet programı haline getirerek Halk Zümresi üyelerini kendi yanına çekmekti. Beyannamedeki hükümler bir idari yapı düzenlenmesinin çok ötesindeydi. Bu bir tür siyasal sistem kurulması anlamına geliyordu. Nahiyelerden Millet Meclisi ne kadar uzanan bu sistem, halkın yönetimin her kademesinde söz ve yetki sahibi olması esası üzerine dayanmakta ve bu çerçevede yerel yönetimlere geniş özerklik tanımaktaydı. Meclis e bir Hükümet programı olarak sunulan Halkçılık Beyannamesi, bir Anayasa olarak değerlendirilme noktasına geldi. Ancak Meclisin kabul ettiği Anayasa, halen yürürlükte olan 1876 Kanuni Esasi'si idi. Bu beyannameden yola çıkılarak yapılacak olan ancak Anayasa hükümlerini düzenleyen bir kanun olabilirdi ve öyle de oldu Teşkilatı Esasiye Kanunu bir anayasa değildi ama Yeni Türk Devletinin temeline ilk harcı koyan bir düzenlemeydi. Bu kanun ile artık cumhuriyete doğru gidişin açık delilleri dile getirilmişti. Dağılan ve yok olmaya başlayan Osmanlı İmparatorluğu yerine, yeni bir milli devletin kuruluşunu hukuki yönden belirtmiş ve ortaya koymuştur. Milli hakimiyeti hakim kılan ve vatanın kaderine milli hakimiyetin temsilcisi Büyük Millet Meclisinin el koymasını mümkün kılan ve onun meşruluğunu da tanıtan bir düzenleme olmuştur. Artık egemenlik fiilen ve hukuken halkın eline geçmiştir. Yeni bir devlet kurulurken yasal düzenlemelerin yanı sıra insanları heyecanlandıracak, gönülleri coşturacak bir manevi atmosferin de oluşturulması zaruri idi. 7

8 Körükle basılan havanın demiri erittiği gibi, insanımızı birleştirip, yüce bir potanın içerisinde tek yürek, tek beden olmuşçasına dirilten milli sembollere ihtiyaç vardı. O zaman insanlar cephelerde yeniden ayağa kalkar, herkes erkek kadın kız, kızan evlerinden düşmanla kavga için tekrar koşarlardı. Bunu da ancak şiirin ve marşın hikmet yüklü nağmeleri ve notalarıyla yapabilirdiniz. İşte İstiklal Marşı bu amaçla yazdırılmak istenmiş ve 1920 yılının yaşlı ve yağmurlu Eylül Ayında bir yarışma açılmıştı. Ankara da temeli atılan bu devletin ülkesi, parçalanan Osmanlının bir parçasıydı, Anadolu idi, Türk vatanıydı. Bunun sınırları Milli Misak ile milli irade olarak yansıtılmıştı. Yeni kurulan devlet milli bir devletti. Nüfus yapısında kaynaşma ve birlik vardı. Yeni kurulacak olan devlet bir hanedan, imparatorluk veya din üzerine değil, Türk milletine dayanıyordu. 8

9 5 EYLÜL 1920: NİSABI MÜZAKERE (Görüşme Yeterliliği) KANUNUNUN GÖRÜ- ŞÜLMESİ VE KABULÜ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 67.Birleşim, Gündem: 3/1) Meclis açılalı beş ay olmuştu, fakat bütün temel kanunlar İstanbul Mebusan Meclisinin çıkardığı kanunlardı. Anayasa olarak Kanunu Esasi kullanılıyordu. Yeni bir anayasa yapmak hem siyasi dengeler bakımından ve hem de zaman bakımından uygun değildi. Anayasa ilkelerini belirleyen Teşkilatı Esasiye Kanunu hazırlık aşamasındaydı. Meclisin gayesi, işleyişi, milletvekillerinin maaşları gibi konularda yapılan çalışma ancak yeni hazırlanacak olan anayasanın bir ön hazırlığı olacaktı. (Bir gün önce, 4 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, nisabı müzakere hakkında önerge var. Ayrıca bu mevzuda kanun tasarısı var, okuyoruz. TBMM Başkanlığına Büyük Millet Meclisinin şeklini tespit ve devamını temin için aşağıdaki hususların acilen müzakeresini ve kararname şeklinde Meclis Umum Heyetine arz ve teklif eyleriz. 1 Eylül Büyük Millet Meclisi, Hilafet ve Saltanatın, vatan ve milletin kurtarılması ve istiklalinden ibaret olan gayesinin elde edilmesine kadar gelecekteki şartlar dairesinde devamlı toplantı halinde bulunur. 2. Büyük Millet Meclisi seçim mıntıkaları adedinin iki mislini müzakere yeterliliği olarak kabul eder. Ancak esas maddeleri alakadar eden hususlarda seçim mıntıkaları adedinin üç misli üzerinden üçte iki çoğunluk hesap ve itibar olunur. 3. Büyük Millet Meclisinde müzakere yeterliliğini muhafaza için izin talep eden üyenin seçim mıntıkasından en az iki üyenin Mecliste hazır bulunması şarttır. 4. Büyük Millet Meclisinde dört ay vazife eden her üyeye bin iki yüz elli lira tahsisat verilir. Bu dört ayın başlangıcı üyenin Mecliste hazır bulunduğu tarihten başlar. 5. Dördüncü madde gereğince dört ay tamamlandıktan sonra Mecliste vazife eden her üyeye aylık yüz lira tazminat verilir. Bu tazminat, toplanma tarihi olan gelecek 23 Nisan tarihine kadar devam eder. Senede bir defa izin alan üye de izinden dönüşüyle Meclis devamından itibaren bu tazminatı alır. Üst üste izin alanlar bu haklarından vazgeçmiş olurlar. 6. Büyük Millet Meclisi üyelerine senede bir defaya mahsus olmak üzere on bin kuruş maaş üzerinden Harcırah Kanunu gereğince yol ve yolluk harcı verilir. 7. Büyük Millet Meclisi üyeliği ile memuriyet bir kişi üzerinde birlikte bulunamaz. 9

10 Ancak Vekiller Heyetine dahil olanlarla, valiler, elçiler, müftüler, ordu ve kolordu kumandanları istisnadır. Antalya Mebusu Rasih ve 61 arkadaşı TBMM Başkanlığına Gerekçesiyle beraber aşağıda takdim kılınan kanun tasarısı Vekiller Heyeti tarafından hazırlanmış olmakla Meclis Umum Heyetine arzına delalet buyrulmasını rica ederim. 1 Eylül 1920 Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal GEREKÇE İstanbul'un işgali, Saltanat ve Hilafet Makamının esareti ve Milli Meclisin feshi üzerine toplanmaya davet edilen Büyük Millet Meclisi üyelerinin miktarı, İstanbul Mebusan Meclisi üyelerinin de katılmaları ile üç yüz altmışı geçmiştir. Bu miktar, memleket nüfusuna nispetle fazla olduğu gibi livaların büyüklüğüne ve kalabalıklığına göre eşit mebus seçimi de ivedilikli işlerden olması sebebiyle bu miktarın uygun bir adede indirilmesi bir zaruriyet olmuştur. Bu hususta Anayasa Komisyonunun daimi ve geçici mebuslar ayırmak suretiyle koymak isteği usul mebuslar arasında fark gözetmek gibi bir neticeye varacağı için uygun değildir. Binaenaleyh Vekiller Heyeti, mebusların her an ve zamanında aynı hak ve salahiyete sahip bulunmalarını ve fazla olan adedin her ne suretle olursa olsun boşalacak mebusluk makamlarının Kanunu Esasi ve Seçim Kanunundaki miktara ininceye kadar seçim yapılmayarak ve Meclise mazeretsiz iki ay devam etmeyenlerin müstafi sayılacakları kaydını şiddet ve ehemmiyetle tatbik edilerek Meclisin peyderpey tabii adedine ulaşmasını uygun tasavvur etmiştir. İşte Yüce Heyetinize takdim edilen kanun bu arzudan doğmuş bulunmaktadır. Mebusluk ile memuriyetin birlikte bulunması mebuslukta gaye olan fikir ve söz dokunulmazlığı memurlukta hakiki hedef olan disiplin ve itaat esaslarına uymamaktadır. Mebusların mevcut şartların mecburiyetinden dolayı aralıksız olarak toplantı halinde bulunduğu ve mebusluk tahsisatının geçimlerine kafi olmadığı aşikar olduğundan Meclisin kendi kendisine karar vereceği tatil devreleri istisna olmak üzere mebuslar toplantı halinde bulundukça her mebusa aylık ikişer yüz lira verilmesi Vekiller Heyetince uygun görülmüş ve şu kadar ki her ne suretle olursa olsun izinli bulunduğu zamanlarda ancak bu tahsisatın yarısını almalarına karar verilmiştir. Bu miktar İstanbul mebusları için Mebusan Meclisinin kapandığı tarihten ve sonradan mebus olanlar için de Büyük Millet Meclisinin toplandığı tarihten itibarendir. Binaenaleyh bu esaslara göre tanzim edilen kanun tasarısı Yüce Heyete arz ve takdim kılınmıştır. 10

11 Madde 1. Her livanın Büyük Millet Meclisinde mevcut miktar mebusu, Seçim Kanununun tayin eylediği miktardan aşağıya inmedikçe her ne suretle olursa olsun boşalması halinde yeni mebus seçilmez. Madde 2. Büyük Millet Meclisi üyelerinden mazeretsiz iki ay Meclise devam etmeyenler katiyen müstafi sayılırlar. Madde 3. Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle Hükümet memurluğu bir kimse üzerinde bulunamaz. Yalnız Vekiller Heyeti üyeliği ve Büyük Millet Meclisi üyeliğinin ve ilaveten valilik, elçilik, ordu ve kolordu kumandanlığı ve umumi müfettişlik memuriyetlerinin Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle birlikte olması uygundur. Madde 4. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her birine Meclisin toplantı halinde bulunduğu müddetçe aylık iki yüz lira tahsisat verilir. Madde 5. Her ne suretle olursa olsun izinli bulunanlar yarım tahsisat alırlar. Mazeretsiz Meclise gelmeyenlere gelmedikleri müddet içinde tahsisat verilmez. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kanun tasarısının umumu hakkında söz söylemek isteyenler isimlerini yazdırsınlar, efendim. RASİH EFENDİ (Antalya): Efendim, cümlenizin malumudur ki Yüce Heyetinizin bugün bu kanunun aciliyetle müzakeresini kabul etmekte bir maksadı vardır, o da bir aya yakın bir iş oluyor. Ortada güya Meclis başka iş düşünmüyor da yalnız kendi işini düşünüyormuş gibi bir zihniyet oluyor. Biraz başkalarından utanır olduk. Onun için bu işi samimiyet ve ciddiyetle tetkik edelim. Şimdi, Hükümetin teklifiyle bizim teklifimiz arasında bir iki noktada fark var. Meclis arzu buyurursa münakaşa eder, bazı değişikliklerle bizim teklifimize ilave ederse zannederim bizim teklifimizi imza eden arkadaşlarımız da kabul ederler ve hiç münakaşaya lüzum kalmaz. Zannederim bizim teklifimiz daha açıktır. Onun için bizim teklifimizde bulunmayan o üç maddeyi bazı değişikliklerle müzakeresini ki ikisini birleştirerek işin bu suretle acilen hallini teklif ediyorum. (uygundur sesleri) FERİT BEY (Çorum): Efendim benden evvel Rasih Bey arkadaşımız meseleyi izah ettiler. Yani Hükümetin teklifiyle bazı üyelerin teklifleri arasında, aşağı, yukarı, hemen fark yok gibidir. Esasen bu teklifin her hangisi olursa olsun çoğunluk meselesine alakası olmak ve bunu müzakere kararı temin edildikten sonra ona buna dair meseleleri beraber halletmek hususunda ve tereddüt edilmeyeceği şüphesizdir. Onun için müzakereyi uzatmayarak maddelere geçilmesini teklif ediyorum. (müzakere kafi sesleri) İSMET BEY (Çorum): Şimdi ortada bir kanun tasarısı var, bir de önerge var. Önergeyi bir kanun teklifi diyecek olursak o vakit İç Tüzüğe uymak zaruretinde bulunacağız. Bu önerge bir değişiklik önergesi şeklinde kabul edilirse o zaman müzakereyi daha seri yapacağız. Bunu bir kere tayin etmek lazımdır. 11

12 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İsmet Beyefendinin teklifini oya arz edeyim. Sonra müzakere ederiz. Değişiklik önergesi mahiyetinde telakkisini kabul edenler lütfen el kaldırsın, Kabul edilmiştir, efendim. Kanunun umumu hakkında müzakerenin devamı arzu buyrulursa devam edelim. (devam, maddelere geçilsin sesleri) Maddelere geçilmesini kabul edenler el kaldırsın. Kabul olundu. Madde 1. Her livanın Büyük Millet Meclisinde mevcut miktar mebusu, Seçim Kanununun tayin eylediği miktardan aşağıya inmedikçe her ne suretle olursa olsun boşalması halinde yeni mebus seçilmez. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Malumunuz bu Meclis fevkalade toplantıya davet ve seçimlerin yapılması emir buyrulduğu zaman biz mebus olarak buraya davet olunmuş değiliz. Fevkalade salahiyete sahip olmak suretiyle geldik. Elde mevcut bulunan Seçim Kanunu gereğince nüfus miktarını itibara almak şartıyla seçim yapılmış değildir. Burada bir an evvel bulunmak ve daha doğrusu muazzam bir kütlenin burada toplandığını millete göstermek için, her seçim mıntıkasından beş mebusun seçilmesi bildirilmiştir. Şimdi bu esasen kabul edilen beş rakamının beşten aşağı indirilmesi teklif olunuyor. Üç, dört ay içinde böyle fevkalade bir Meclise lüzum görüp de mebus adedini indirmekteki manayı ben anlayamıyorum. (doğru sesleri) Binaenaleyh maksat, Meclisteki mevcut üyelerin devamını temin etmek ve bu Mecliste muntazam müzakereler yapmak, muntazam kararlar almak, muntazam hareketlerde bulunmaktan ibaret ise bu maksadı temin etmek hususunda belki bizim teklifimiz daha faydalıdır ve kabul edilecek şekildedir. Bunun için bu maddenin lüzumu yoktur. Bu maddenin reddini teklif ediyorum. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Malumunuzdur ki her hangi bir Meclisin ana aanun çıkartmaya salahiyeti vardır. Buna kurucu meclis derler. Dünyanın her yerinde bu mahiyette bir Meclis kurulacağı zaman mebus miktarının iki misli kabul edilir. Kanunu Esasiyi bozmak için ne sebep olabilir? Bu Meclis hem Mebusan Meclisi ve sonra Ayan Meclisi hak ve vazifeleri buraya intikal etmiştir. Padişah hakları da buraya intikal etmiştir. Bu muazzam vazifeleri yapmak için yalnız her seçim mıntıkasından ikişer üye ile yetinilmesi doğru değildir. Böyle yapmakla bütün cihana karşı doğru bir hareket etmiş olmayacağız. Belki çocuklarımıza, tarihimize karşı iyi hareket etmiş olmayız. Bu beş adedinin neden çok görüldüğünü ben de anlayamıyorum. Onun için bu maddenin reddini ve birinci madde olarak Meclisin devamlı toplantı halinde olmasını gösteren maddelerin aynen kabulünü teklif ederim. (uygundur sesleri) RASİH EFENDİ (Antalya): Zannederim geçen gün de Komisyonda beş adet kabul edilmişti. Önergemizde birinci madde olan maddeyi kabul buyrulması daha uygun olacaktır zannederim. FERİT BEY (Çorum): Filhakika bu Meclis bütün vazifeleri, yine Suat Beyefendinin buyurdukları gibi, gerek Mebusan Meclisinin, gerek Ayan Meclisinin, gerek Padi- 12

13 şahın haklarını ihtiva ettiği için, alelade Meclislerin miktarında bulunması doğru olamaz. Her zaman esas kaidedir ki şimdiye kadar tarihte de görülüyor ki kurucu meclisler, alelade meclislerin adedinin altında olamaz. Binaenaleyh bence Hükümetin teklifi değiştirilmelidir. (daha iyi sesleri) ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Efendim, arkadaş beylerin dayandıkları nokta, biz beşer üye seçildik diyorlar. O halde beşler meclisi diyelim. Ben o zaman burada değildim. Fakat düşünerek buluyorum. Fevkalade vaziyet üzerine alelacele büyük salahiyetli bir meclis toplanmak istenmiş. İkişer, üçer dense az zamanda bir meclis teşekkül edemeyecek diye oradan gelebilenler gelsin denildi. BİR MEBUS BEY: Elmana fi batnış şair. 1 ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Elmana fi batnış şair değil, efendim. Başka nüfus adedini temsil etmek suretiyle bu miktarın bir ilmi kıymeti var. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Beş, neyi temsil ediyor? ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Kuzum Müfit Efendi, sözümü kesmeyin. Ben sözünüzü dinledim. Siz kürsüye çıkar söylersiniz, ondan sonra size yine cevap veririm. Nüfus adedini temsil etmek itibariyle elbette bu miktar mühimdir. Amma elli bin, elli bin azsa yirmi beş bin nüfusa bir mebus kabul ederiz. Yine bir esasa dayanır. Fakat beş üzerine dayanmak... Gayet büyük, on kazalı sancaktan, iki kazalı bir sancaktan yine beş mebus gelmiş, bu doğru değildir. Müfit Efendi Hazretleri buyurdular ki kendimizin seçiminde kabul ettiğimiz bir kanun şimdi esastır. Kendimiz seçilirken bir kanun yoktu. Beş dendi, beş seçildi. (kanundu sesleri) Kanun değildi. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Burası kabul etti, kanun oldu. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Velev ki kanun olsun. Eğer bu Meclisin salahiyetinin büyüklüğünü üye adedinde arıyorsak, o zaman başka bir şey kabul edelim yirmi beş bin diyelim. O zaman benim öteden beri üç mebus çıkaran seçim mıntıkam Amasya, yedi tane mebus çıkaran Konya ile aynı olmasın. Çünkü Konya'nın nüfusu herhalde daha fazladır, Amasya'nın nüfusu azdır. Sonra Suat Beyefendi dediler ki burası kurucu meclistir. Bunu ben bilmiyorum. Belki böyledir. Fakat biz şimdiye kadar kurucu meclis demedik, mebusan meclisi de demedik. Binaenaleyh ben maddenin aynen kabulünü teklif ediyorum. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Müzakerenin yeterliliğine dair önerge var. Başka zaman konuluyor da şimdi niye oya konulmuyor, anlayamıyorum? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade ediniz. Müzakerenin yeterliliğini kabul edenler ellerini kaldırsın. Birinci madde hakkındaki müzakerenin yeterliliği kabul edildi. 1 Mana şairin karnındadır. 13

14 (Birinci madde ile ilgili dört değişiklik önergesi okundu, oylandı ve reddedildi...) TBMM Başkanlığına Meclis üyeleri tarafından verilen, Meclisin şekli hakkındaki teklifin birinci maddesinin, bahis mevzu ve müzakere kanununun birinci maddesi olarak kabulünü teklif eyleriz. 4 Eylül Giresun Mebusu Ali Sururi Antalya Mebusu Rasih ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Bu maddenin yerine önergedeki birinci maddenin birinci madde olarak kabulünü teklif ediyoruz. Hükümetin teklif ettiği şu maddenin de ikinci madde olmasını istiyoruz. (olmaz, olmaz sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim, önergedeki birinci maddenin kabulü, Hükümetin teklifindeki ikinci maddenin müzakeresinin neticesi olmaz. Hüküm başka o başkadır. Onu daha müzakere etmedik. FERİT BEY İstanbul): O bahis mevzu olmaz. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Beyefendi benim maddenin kanundan çıkartılması teklifimi oya koyunuz. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Maddenin kanundan çıkartılması teklifini oya koymanız lazım gelir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ali Sururi ve Rasih efendilerin önergesini mütalaaya alanlar ellerini kaldırsın. (madde okunsun sesleri) MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Maddenin kanundan çıkartılması teklifini niçin oya koymuyorsunuz efendim?. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Önergeyi mütalaaya alanlar ellerini kaldırsın. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Önerge hakkında söz söyleyeceğiz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Çoğunlukla önerge dikkate alındı. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Maddenin kanundan çıkartılması teklifi yok mu efendim? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yok efendim, MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bu birinci maddenin kanundan çıkartılması teklifi var efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yüce Meclis bu madde hakkında bir önergeyi mütalaaya aldı. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Öyle şey yok, rica ederiz. Hakkımız yok mu söz söylemeye.

15 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz alırsanız kürsüye teşrif edersiniz. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Müzakere usulü hakkında söz söylenir. İç Tüzükte hüküm vardır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hükümetin teklifindeki birinci maddeyi ikinci madde olarak kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi efendim. (gürültüler) Müfit Efendi, Meclisin müzakerelerini ihlal ediyorsun, ihtar ediyorum sana. İhtar ediyorum sana. Oturunuz efendiler. (devam devam sesleri) (Bu sırada Müfit Efendi ve bazı mebuslar salonu terk ettiler.) Madde 3. Büyük Millet Meclisi üyelerinden senede iki ay mazeretsiz ve aralıksız Meclise devam etmeyenler Meclis Umum Heyeti kararıyla müstafi sayılırlar. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu maddeyi kabul edenler ellerini kaldırsın. (kabul, kabul sesleri) Üçüncü madde aynen kabul edilmiştir, efendim. Şimdi efendim, Hükümetin üçüncü maddesi dördüncü oluyor. Madde 4. Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle memuriyet bir kimse üzerinde bulunamaz. Ancak Vekiller Heyeti üyeliği ve Büyük Millet Meclisinde oylamalara katılma ile valilik, elçilik ordu ve kolordu kumandanlığı ve umumi müfettişlik memuriyetlerinin Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle birlikte olması uygundur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ömer Lütfi Bey, buyurun. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Efendim, Vekiller Heyeti için tabiidir. Bizim içimizden çıkıyorlar. Fakat görüyorum ki bu istisnalar biraz fazla miktarda tutulmuştur, efendim. Ordu kumandanları, kolordu kumandanları, müfettişlikler... Yarın biz livaları lağvedeceğiz. İhtimal ki mutasarrıflara bundan sonra vali diyeceğiz. Böyle dersek altmış bir tane valimiz olacak, efendim. Ordu kumandanlarımız elde şimdi üç tanedir. Lakin sekiz,dokuz kolordu olabilir. Elçiler bilmiyorum kaç devlete göre olacak? Binaenaleyh seksen altı kişi Büyük Millet Meclisine üye olabileceklerdir. Yahut Büyük Millet Meclisi üyelerinden bu kadar şahıs memur olacaktır diyorum. O halde Mecliste toplantı yeter sayısı kalmaz. Binaenaleyh bunu biraz daha kısalım. (gürültüler, devam sesleri) Ben düşündüğümü söylüyorum. A efendiler, niçin sözümü kesiyorsunuz? Söz söylemekle günah mı ediyorum? Fikrim böyledir, Sözümü kesmeyin. Nasıl isterseniz yapınız. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Uzun tereddütlerden sonra nihayet Yüce Meclis mebuslukla memuriyet birlikte olmaz kaidesini kabul etmek mecburiyeti karşısında bulundu. Bu kaideyi kabul ederken bir takım da istisnalar sokuldu. Ben istisnalar taraftarı değilim. Bir defa valilik, bunu hiç kabul edemiyorum. Doğrudan doğruya idare işlerle, halk ile alakadar olmak itibarıyla gayet hatalı olduğunu ge- 15

16 çenlerde Mecliste cereyan eden müzakere esnasında, Rıza Nur Bey'le Çorum Mebusu Dursun Efendi arasında meydana gelmişti. BİR MEBUS BEY: Vali değildi o. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): O da idare mevkiindedir. O da valilikten azledildikten sonra gelip Meclise girecektir. O vakit İçişleri Vekili ile karşı karşıya gelecektir. Mesele aynıdır. Sonra hiç şüphesizdir ve bilirsiniz ki efendiler, bugün başka devletlerle siyasi münasebetlerimiz yoktur. Lakin belki olabilir. Elçi göndermek ve münasebet tesis etmek elbette lazımdır, bugün için yoktur. Olsa olsa münasebet tesis için fevkalade delegeler göndermek suretiyle meseleleri müzakere etmek lazımdır. Elçileri katmayalım. Çünkü bu da iyi bir netice vermez. Yalnız bugünkü zaruret itibarıyla bir kaide kabul edebiliriz. Feda edemeyeceğimiz bir takım kolordu kumandanları vardır, hakikaten sekiz, on yerden seçilmişlerdir. Böyle arkadaşları feda edemeyiz. Ordu kumandanları olsa olsa iki veya üç olabilir. EMİN BEY (Bursa): Esasen hepsi mebus değildir, canım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bunlar doğrudan doğruya halk ile temasta bulunmadıkları ve yalnız bir askeri kıtayı emir ve kumanda ile mükellef oldukları için ordu ile kolordu kumandanlarından başka hiç bir istisna kabul edilmemesini arkadaşlara teklif ediyorum, müftüler de beraber. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Benim fikrim Ömer Lütfi Beyefendi ile Mehmet Şükrü Beyefendinin fikirlerinin zıddıdır, efendim. Çünkü bu Meclisin sıfatı yasama ve hem de yürütmedir. Benim doksan arkadaşımla beraber takdim ettiğim bir önerge vardır. Üçüncü maddenin müzakeresi esnasında bu önergenin de müzakere edilmesi lazımdır. Efendiler, bunu verdiğimiz zaman bizi buna sevk eden iki sebep vardı. Birincisi mesuliyet endişesi, ikincisi de maliye endişesi idi. Dedik ki Meclis Hükümeti idare eder ve memlekete vaziyet eder ve bundan mesul bizzat kendisidir. Vekiller Heyetinin Meclis üyelerinden seçilmeleri de yine bu sebeptendir. Bu idareye fazla şahsiyetlerin iştirak etmesi gayet tabii bir şeydir. Bir mebus zannederim ki vazifesini maaşlı bir memurdan daha ziyade müdriktir. Yalnız Vekiller Heyetine bu mesuliyeti yüklemek doğru bir şey değildir. İkincisi maliye endişesi demiştim. Malumunuz giriştiğimiz bu kavgada bize lazım olan şeylerin birincisi para, ikincisi yine para, üçüncüsü yine paradır. (mevzuya gel sesleri) Söylediklerim mevzuya dahildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu maddeye dair söyleyin (müzakere kafi sesleri, ayak patırtıları) (kafi değil sesleri) HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Memlekette para gittikçe azalıyor, masraflar ise devamlı artıyor. Binaenaleyh biz az para ile çok iş yapmak mecburiyetindeyiz. Bunda büyük bir tasarruf vardır. Binaenaleyh neticeye geliyorum. Valilik kelimesinden sonra, ihtimal ki valilere mutasarrıf unvanını vereceğiz veya mutasarrıflara 16

17 vali unvanını vereceğiz, bunun ikisinden birisini lağvedeceğiz. İkincisi yani mutasarrıflık, müsteşarlık şube müdürlükleri. Bunların ilavesini teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var. Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Değişiklik önergeleri okunacak. (Dört değişiklik önergesi okundu, oylandı ve reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurun, önergeler bitti. Hükümetin maddesini oya koyacağım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Önergem okunmadı. TBMM Başkanlığına Dördüncü maddenin aşağıdaki gibi değiştirilerek kabulünü teklif ederim. "Madde 4. Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle memuriyet bir kimse üzerinde bulunamaz. Ancak Vekiller Heyeti üyeliği ve Büyük Millet Meclisinde oylamalara katılma ile ordu ve kolordu kumandanlığı memuriyetlerinin Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle birlikte olması uygundur." Karahisar Mebusu Mehmet Şükrü HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler el kaldırsın. Kabul olundu, efendim. Şükrü Bey'in önergesindeki şekilde maddeyi kabul buyuranlar el kaldırsınlar. Madde bu şekilde kabul edilmiştir. RASİH EFENDİ (Antalya): Efendim dördüncü, beşinci maddelerin yerine üyeler tarafından verilen önergenin ve 6. maddelerinin şu kabul ettiğimiz kanuna ilaveten kabulünü teklif ediyorum. (doğru, okunsun sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Efendim, karanlık oldu. Rasih Efendi'nin teklifindeki maddelere ait mütalaamı müsaade ederseniz yarin arz edeyim. Şimdi imkan yoktur. Bunu teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim karanlık bastı. Binaenaleyh aynı gündem ile yarın müzakeremize devam ederiz. 1 (Bir gün sonra, 5 Eylül 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Nisabı Müzakere Kanununa dair dünden kalan maddeleri okuyunuz, efendim. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (4 Eylül 1920), 1.Dönem, c.3, s , 17

18 Madde 5. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her birine Meclisin toplantı halinde bulunduğu müddetçe aylık iki yüz lira tahsisat verilir. RASİH EFENDİ (Antalya): Aynı madde için bir teklifim vardır lütfen okunsun. Birinci, ikinci, üçüncü maddelerle dördüncü, beşinci maddelerin çıkartılmasını teklif ettik. Altıncı maddenin kanuna ilavesiyle kabulünü teklif etmiştik. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Rasih Efendi'nin söylediği herhalde ihtilafın olmadığı yolunda idi. Şimdi efendim, Hükümetin teklifi ile önerge arasında muhalefet vardır. Bir defa Hükümetin teklifinde yalnızca Büyük Millet Meclisi üyelerine aylık olarak verilecek para bahis mevzudur. Başka bir şey yoktur. Halbuki diğer maddeler arasında, yani önergede bulunmayan ve tabii konulması icap eden her bir madde de ayrı, ayrı hususlar müzakereye konulmuştu. Bir defa nisap, yani toplantı ve karar yeter sayıları meselesi vardır. Eğer her vakit dediğimiz gibi, başımızı muayyen bir usul ve kanuna bağlamak istiyorsak lazım gelen çoğunluk henüz burada teşekkül etmiş değildir. Ana kanun yapabilmemiz için, malumunuz toplam adedimiz üç yüz küsur olduğuna göre, herhalde iki yüzden fazlaya ihtiyacımız vardır. Halbuki biz bu miktarı aşamadığımıza göre, daha doğrudan doğruya lazım gelen miktarı bulamadık. Halbuki zaruretler yanlış olan şeyleri doğru kılacağına göre, biz toplam adedi değil, mevcudumuzun üçte iki çoğunluğunu kabul ettik. Fakat hatanın herhangi bir noktasından dönülmek şart olduğuna göre, toplantı ve karar yeter sayısı için bir kaydın ilavesi lazımdır. Efendim bu sayı nasıl olmalı? Mesela 360 mevcuda göre kaç olacağız? (183 sesleri) 183 olması lazımdır değil mi efendim? Şimdi demek ki biz burada müzakere edebilmek için 183 olmamız lazım. Fakat vaziyet icap ettiriyor ki 183 olamaz ve ihtimali de yoktur. Müsaade buyurunuz, nisabı müzakerenin dördüncü maddeye alakası vardır ve aynı zamanda üyeleri tahsisat itibariyle de ikiye ayırıyor. Dört ay için toptan bir para veriliyor. Sonra kalanlar için ayrı bir para veriyor ve bir takım kayıtlar da ilave ediyor. Bir defa izinli olanlar tahsisatını alır. Bir kaç defa izinli olanlar almazlar. Eğer tahsisat ve tazminat adı altında verdiğimiz para vazifeye devamın karşılığı ise iki defa, üç defa izin kullanmış bir üyenin, sen herhangi bir sebeple olursa olsun iki defa izinli oldun üç defa oldun diye emsalinden az para alacak bir mevkiye düşmesi zannetmem ki adaletle, eşitlikle izah edilsin. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): O halde istifa etsin, efendim. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Zaruret tabirini koydum efendim. Binaenaleyh intizam itibariyle Hükümetin teklifinde daha çok isabet vardır. (ne malum sesleri) Hükümet bu teklifi yaparken, elbette mebusların kesesinden evvel hazineyi düşünmüştür. Onun için istiyoruz ki Maliye Vekili Bey kendisine arz edilen ve kendileri tarafından teklif edilen şekillerden hangisini millet için daha iyidir, bunu bize izah etsinler. Çok zaman en basit görülen hesap işleri her kafanın salahiyetli ol- 18

19 madığı iştir. Onun için Ferit Bey, millet hazinesinin müdafaa itibariyle, hangi teklif uygunsa onu bize söylesinler, mesele hallolunsun. RASİH EFENDİ (Antalya): Rica ederim, Meclis oraya buraya bağlı değildir. Bir de Ferit Bey'e... REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Malumatı çok olanlardan malumatı, az olanların duaları bize pek çok faydalıdır. Rica ederim ben iddia edemem, hesap ve kitapta onun kadar malumat sahibi değilim. İzahat versinler. FERİT BEY (Maliye Vekili): Beyefendiler, hazinenin savunucu vekili ben değil sizlersiniz. Binaenaleyh bu meselenin savunması benden çok sizlere ait bir meseledir. Refik Şevket Bey arkadaşımın teveccühüne rağmen bunu arz edeceğim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Maliye Vekili olduğunuzdan söyledim. FERİT BEY (Devamla): Hükümetin Meclis müzakerelerine, hatta bir tarafı tutarak iştirak etmesi doğru değildir. Her biriniz ayrı ayrı hazinenin savunucusu ve vekili olmak itibariyle kendi hakkınızda lazım gelen kararı serbestçe ve istediğiniz tarzda verebilirsiniz. Çünkü devletin, milletin bütün mukadderatına el koymuş bulunan Yüce Meclisin kararlarına seçmiş olduğunuz Hükümet katiyen müdahale edemez. Mesele nazari olarak bu haldedir. Tatbikine gelince, Hükümetin teklif ettiği şekil ile üyeler tarafından teklif edilen şekil arasında büyük bir fark yoktur. Çünkü Hükümet bugünkü vaziyetimizin, zamanın ihtiyaçlarına göre değiştirmek için yaptığımız teklifte, mebusların aylık iki yüz lira almasının uygun olduğunu ve zamanımızın hayat pahalılığının yüksekliği dolayısıyla mebusların böyle bir ihtiyaç karşısında bulunduğu fikrindedir. Şimdi Yüce Heyetinizin bazı üyeleri tarafından teklif edilen önerge ile başka bir şekil ortaya çıkıyor. Yani Hükümetin düşüncesi ile Yüce Heyetinizin düşündüğü arasında bir fark ortaya çıkıyor. Üyelerin verdikleri önergede Meclistin devamlı toplantı halinde olması kabul buyruluyor. Tabii devamlılık kabul buyrulursa, harcırah bahis mevzu olamaz. Meclise bir gelindiği zaman harcırah alınır, bir de Meclis vazifesine son verdiği zaman. Bu hesapları yekdiğeriyle karşılaştıracak olursak ikisi birbirine aynı oluyor. Uzun uzadıya rakamlarla arz etmeye lüzum görmüyorum. Yalnız Hükümet kararıyla Yüce Heyetinizin teklifi arasındaki fark rakam meselesinden değildir. Biz Hükümet olarak bu kanun tasarısını teklif etmek lüzumunu düşündüğümüz zaman, arkadaşlarımızın söyledikleri gibi evvelce yapılan müzakereyi esaslı bir noktaya bağlamak fikriyle yaptık. Evvelce müzakere yapılmış ve bir netice alınamamıştı. Fakat o bize gösterdi ki mevcut vaziyetimizin ıslah edilmesi şarttır. Bir yeni kaide kabul emek mecburiyetindeyiz. İşte bu kanun teklifimizin gayesi budur. Hiçbir devlet, tamamıyla bedevi aşiret yahut gayri medeni bir cemiyet olamaz ve kendi esas kanunları mevcut olmaksızın hayat bulamaz. Biz düşündük ki her cemiyetin muhakkak bir esas kanunu ve bir esas hukuku mevcuttur. Kanunların baştan aşağı ıslah edilmek ve bazı noktaları değiştirmek lazım gelebilir. Binaenaleyh Kanunu Esasi diye, devletin öteden beri şeklini muha- 19

20 faza eden şeklin, biz bugün için de yine bir esas olduğu kanaati kabul ettik. Yalnız evvelce arz ettiğim gibi bunun bazı noktaları tamire muhtaçtır. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Maddeye dair söyleyin. FERİT BEY (Devamla): Bugünkü vaziyete göre, ne gibi bir şekil kabul etmemiz lazımdır? Meclisin vaziyetini düşündük, İstanbul düşman tarafından işgal edilmiş, Saltanat ve Hilafet Makamı esarete alınmış, devletin milli ve meşru Mebusan Meclisi cebren ve zorla kapatılmış, mebusları dağıtılmış. Bu hal ve vaziyette devletin ve milletin haklarını muhafaza etmek isteyen Anadolu milleti, Türk Milleti kalkmış, kendi haklarını, kendi menfaatlerini muhafaza etmek üzere burada Büyük Millet Meclisini toplamış. İşte bu Büyük Millet Meclisi bir hakikattir. Bütün kaidelerin ve bütün mevcut kanunların üstünde mevcuttur ve hayatını idame eden bir hakikattir. Binaenaleyh Büyük Millet Meclisi hakiki bir kuvvettir dedik. Bu hakiki kuvveti, şu hal ve vaziyette, muhafaza ve idame etmek lazım mıdır, değil midir? Bunu düşündüğümüz zaman gördük ki devletin bütçesi, mebusların lazım gelen ihtiyaçlarını temin etmeye muktedir olamayacaktır. Binaenaleyh hal çaresi düşündük, o hal çaresi ancak tabii surette devletin mukadderatına el koymuş olan bu Meclisin tabii bir surette küçülmesidir, dedik. Binaenaleyh yeni yeni boşalacak yerlere mebus seçtirmemek usulünü kabul ettik ve bunu Büyük Millet Meclisi kabul edecek olursa o vakit tabii bir surette kendi kudret ve kuvvetinden hiçbir şey kaybetmemek şartıyla mali vaziyetimizin icap ettiği şekle dönülecektir. KADRİ AHMET BEY (Diyarbakır): Biraz da harcırahlara dikkat edilse. FERİT BEY (Devamla): Harcırah meselesi zannederim bahis mevzu olamaz. Çünkü yüzde kırk azalttık ve zannederim ki daha fazla azaltmaya imkan ve müsaade yoktur. KADRİ AHMET BEY (Diyarbakır): Keskin'e üç kaymakam tayin edildi. Üç defa üçer bin kuruş harcırah verildi. FERİT BEY (Devamla): O büsbütün başka bir meseledir. İçişleri Vekilinden sorarsınız. Binaenaleyh beyefendiler, biz Yüce Heyetinizin hak ve salahiyetinin, geçici veya daimi surette bazılarının takviye, bazılarının da zayıflamasın uygun olmadığını düşünerek, bütün üyelerin aynı hak ve salahiyetle daima aynı kalmasını ve Meclis üyesi miktarının yavaş yavaş azaltılması şeklini uygun bulduk. Yani kabul ettiğimiz esas şekil budur. Şimdi tahsisata dair meseleye gelince, biz düşündük ki efendiler tahsisat meselesinde Meclisimizin ne kadar zaman açık kalacağı, ne kadar zaman faaliyete devam edeceği ve ne kadar zaman sonra kendi arzusuyla bir tatil müddetine tabi tutacağı meselesini müzakere ettik. Düşündük ki efendiler, Yüce Heyetiniz yazın bir türlü sıkıntılar altında burada toplantı halinde bulunmak zaruretinde bulunulduğu halde, ihtimal ki gelecek senenin aynı yaz mevsimlerinde tamamıyla değil, hatta bir kısmıyla burada daimi surette ikamete memur olsun. Biz öyle zannettik ki Meclisin tabii bir hale, bütün Milli Meclisin, bütün dünyadaki meclislerin kabul ettiği gibi, Meclisimizin de tabii hale dönerek gelecek senenin yazın- 20

21 da olmak üzere kabul ettik ve o vakte kadar bu hal devam edecektir. Bugün Yüce Heyetinizin kendisine tatil vermesi mümkün değildir ve kış da tabii böyle geçecektir. Fakat gelecek sene biz tahmin ettik ki of artık bıktık, sıkıldık bu sıcaklardan ve bu faaliyetlerden, biz kendi kendimize bir ay, iki ay izin veriyoruz, diyebileceğiz. Bu olmayacaktır, diyemeyiz. Çünkü olmuştur. İki bayram geçti ve her iki bayramda da Yüce Heyetiniz kendisine lazım gelen tatili verdi. BİR MEBUS BEY: Bayram münasebetiyle demiryolu güzergâhındakiler gitmiştir. FERİT BEY (Devamla): Hükümetinize terk ederek gittiniz. Vekiller Yüce Heyetinizin burada bulunmadığı zamanlarda, Heyetinize ait olan bütün vazifeleri ifa etti ve zaten ancak o tarzda ayrılabilirdiniz. Ancak bu tarzda kendinize tatil müddeti verdiniz. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Meclis tatil edilmemiştir. FERİT BEY (Devamla): Efendim, bayram tatili var, bunu inkar mı buyuruyorsunuz? Şimdi efendim, biz diyorduk ki Yüce Heyetiniz müsait bir zamanda, bundan sekiz, on ay sonra alacağı bir karar ile kendisine bir kaç aylık tatil müddeti bahşedecek olursa o zaman alacağı aylık tahsisat ile kendilerine her sene verilecek harcırah miktarı, yine Yüce Heyetiniz tarafından teklif edilmiş bulunan şekildeki senelik miktara tamamıyla denk bir halde olacaktır. Binaenaleyh bizim takip ettiğimiz fikir bundan ibarettir. Refik Şevket Bey arkadaşımız, her iki teklif arasındaki az olan ihtilaftan çıkmış bir meseledir diyor. Binaenaleyh bu on lira yukarı, on lira aşağı derecesinde gayet az bir fark ihtiva eylemektedir ve hatta on aşağı on yukarı olarak sizin teklif ettiğiniz biraz fazla veya eksik olsa, bizim teklifimiz biraz fazla biraz noksan olsa, Hükümetin bu hususta hiçbir kararı, hiçbir fikri yoktur. Yüce Heyetiniz ne tarzda kabul ederse, Hükümet de onu kabul edecek ve maliye de onu tamamıyla ödemeye mecbur olacaktır. RASİH EFENDİ (Antalya): Ben kürsüye üç defa çıktım ve üçünde de arz etmiştim ki bir an evvel şu müzakereyi neticelendirelim. ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Binaenaleyh kısa söyleyiniz. RASİH EFENDİ (Devamla): Kısa söyleyeceğim. Ferit Beyefendi Hazretlerinin beyanatlarında evvela şunu anladık ki Hükümet teklifinde biraz maliye korunmuş. Fakat Hükümetin teklifi daha fazladır. Üyeler tarafından yapılan teklif daha azdır. Maliyece tasarrufa ihtiyaç hasıl olunca, evvela kendilerinin izahatında beyan buyurdukları gibi bugünkü teşkilat için her şey Meclistir buyurdular. Mademki böyledir. Evvela Meclisi görmelilerdi, tasarruf için. FERİT BEY (Maliye Vekili): Ben böyle bir şey söyledim mi efendim? (hayır sesleri) RASİH EFENDİ (Devamla): Tasarruftan bahis buyruldu, efendim. FERİT BEY (Maliye Vekili): Üç yüz altmış kişiyi muhafaza mı etmek istiyorsunuz? 21

22 RASİH EFENDİ (Devamla): Hükümetin beşinci maddesinde üyeler izinli olunca yarı tahsisat verilir, diyor. O vakit zannederim Meclisin açık olacağı müddet kalmaz, bana kalırsa. Çünkü bu tahsisatın yarısını verilip de üyelere izin verilecek olursa, onların işleri tekrar dönmelerine mani olur. Zannederim herkes izinli olur. Bu suretle iş halledilecek olursa Hükümet zannederim bunu dikkate almamıştır. FERİT BEY (Maliye Vekili): İzinleri Yüce Meclisiniz verecektir. RASİH EFENDİ (Devamla): O şekil kabul olunmazsa daha başka şekilde halledilir. Binaenaleyh dün ikinci bir önerge vermiştim.uygun bulunur ise o önerge okunsun, müzakeresine başlayalım. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlar. bu meselenin daha fazla uzayıp gitmesine tabii hiçbirimiz razı olamayız. Fakat bu mesele halledilemediği için müzakere uzayıp gidiyor. Şüphesiz ki bu müzakerenin devamında gelecek olan şey, nisabı müzakere meselesidir. Halbuki dünden beri müzakeresine devam ettiğimiz Hükümetin teklifinde, nisabı müzakere hakkında kati bir esas yoktur. İkişer yüz lira tahsisat meselesi öyle bir şüphe veriyor ki insana Meclisin kapalı olduğu zamanlarda olacakmış gibi bir fikir veriyor. Halbuki Meclisin toplanmadığı bir zaman olmayacaktır. Demin Maliye Vekili Meclis iki bayram tatili yaptı dediler. Hayır efendiler, Yüce Meclis iki bayram tatil yapmamıştır. Meclis bayram münasebetiyle toplantılarına bir kaç gün ara vermiştir. Üyeler komisyonlarda çalışmıştır. Meclis açıldığı günden bugüne kadar tatili etmiş değildir. Benim bildiğim budur. DR. MAZHAR BEY (Aydın): Milli ve dini günleri saymak ve hürmet etmek zaruridir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Tatil meselesi bahis mevzu değil ve olamaz. Bu Meclisin sıfatı tatil meselesini kaldırmıştır. Tatile manidir. Nisabı müzakere ne olmak lazım gelir ve ilmen ne olabilir? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakere ettiğimiz, kanunun beşinci maddesidir. Beyanatınız o madde için olsun. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendim, oraya geliyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başka maddeden bahsediyorsunuz. İfadeniz yayılıyor. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Hayır Bey'im, oraya geliyorum. Müsaade buyurunuz, yayılmıyor. Bilakis toplanıyor. Malumunuz Temsil Heyetinin tebliğ edip Meclisin kabul ettiği bir esas, bir talimat vardır. O esas gereğince, her seçim mıntıkasından beşer mebus seçilmiştir. Altmış bir seçim mıntıkası vardır, beşer üyeden üç yüz kişi eder. Sonra bu mevcudun içine bir de İstanbul'dan gelen arkadaşlar kabul edilmiş ve katılmıştır. Mevcudun yarısından bir fazlası olan yüz elli üç toplantı yeter sayısı olması lazım gelir ve nisabı müzakere yüz elli üçtür. Yüz elli üç kişi ile bu Meclis açılır. Yüz elli üç kişi ile müzakeresine devam edebilir. 22

23 İSMET BEY (Çorum): Galiba onlar lüzumsuz oldu. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurum efendim, pek yanlış düşünüyorsunuz. Nisabı müzakereyi tayin için böyle ilmi bir esas olmalı. Yani yüz elli üç kişi olmalı. Ben ilme dayalı olmak ve bugünkü teşkilatımızla uygun bulunmak üzere bunu söyledim. Şimdi bu esasa dayalı olmak üzere ve Meclisin daimi olarak toplantı halinde olduğunu dikkate alarak bir madde teklif ediyor ve önerge veriyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bir noktayı açıklamak için... Şükrü Bey altmış bir seçim mıntıkası dediler. Halbuki Büyük Millet Meclisi seçimlerine iştirak elden altmış dört seçim mıntıkası vardır. Sonra Rasih Efendi bir önergeden bahsettiler. Önerge aranmış bulunamamıştı, şimdi bulunmuş geldi, Söz Suat Beyindir. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Efendim, asıl bahis mevzu olan maddeden uzaklaşıldı zannederim. Hükümetin teklifinde tahsisat bakımından hazine için daha az mı veya çok mu yük getireceği hususudur? Bu hususun tayini için ikisi de birdir deniliyor. Halbuki aynı değildir. Çünkü tahsisat, arkadaşların teklifinde 2050 liradır. Halbuki Hükümetin teklifinde ise 2400 lira tutuyor. Bundan başka arkadaşların teklifinde dört ay burada kaldıktan sonra isterlerse izinli olacakların tahsisat almayacakları ve burada olanların aylık yüz lira almaları teklif edilmiştir. Hükümetin teklifinde burada kalanlar iki yüz lira izinli gidenler yüz lira alacak deniliyor. Bunu tetkik ettiğimiz zaman arkadaşların teklifi tasarruf bakımından daha uygun geliyor. Sonra bir mesele daha var, bazı üyeler var ki 23 Nisan'da, bazısı Mayısta ve Haziranda ve bazıları da Ağustos ve Eylülde gelmiştir. Hükümetin teklifi kabul edilir de burada bulundukları müddetçe iki yüz lira kabul edersek, bir takım arkadaşlarımız mağdur olacaklar. Onun için ben Rasih Efendinin teklifine katılıyorum. Münakaşa uzun müddet devam etti. Mümkün ve münasip olan sözleri uzatmadan kısa keselim. Hükümetin son iki maddesinin yerine evvelce arkadaşlar ile kararlaştırılan dört maddeyi aşağı yukarı kabul edelim ve meseleyi kapatalım. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bu madde müzakere edilirken burada vazife yapan memur arkadaşlar da mebuslar kendi tahsisatları için böyle konuşup duruyorlar zannederler. Mesele tahsisat meselesi değildir. Dert vatanın derdidir. Dert milletin derdidir, dert şu içerisine düştüğümüz felaket girdabının derdidir. Hepimizin maksadı bir rivayetler muhtelif denildiği gibi, Hükümette bunu arzu ediyor, Millet Meclisi de bunu arzu ediyor. Fakat şu arzu şeklinde birleştirmek lazım gelir. Burada Meclis çoğunluğu meselesi müzakere edilirken, mesele başka şekillere girdi. Mesele, Maliye Vekillinin de buyurduğu gibi Meclisin tahsisatında, Meclislin devam ve diğer hususlarda alacağı kararlar kendisine aittir. Meclis ne kararlaştırırsa o bir kanundur. Onu hiç bir şey bozamaz. Şimdi öyle ise büyük bir çoğunlukla yaptıkları teklifleri vardır. Maliye Vekili Beyefendi de Hükümet tarafından bunu kabule hazır olduklarını söyledikten sonra mesele kalmadı. Binaenaleyh bu önergemizin oya konularak kabulünü teklif ediyorum. 23

24 DURAK BEY (Erzurum): Efendim, Büyük Millet Meclisi üyelerine toplantı olduğu müddetçe iki yüz lira verilir, deniyor. Toplantıda bulunduğu müddetçe ifadesini ya ben anlamıyorum, bu ne demektir? Bunun manası nedir bilmiyorum. Bu lüzumsuz bir şeydir. Buraya ilave edilmiştir. Bunu buradan kaldırmalı. Sonra aylık veriliyor. Efendiler, biz buraya memur mu geldik ki aylık alacağız? Rica ederim bunun şeklinden de bir şey anlamıyorum. Böyle bir şekil dünyanın hiç bir tarafında ne görülmüş ve ne işitilmiş bir şeydir. Eğer tarihte misali varsa söyleyiniz, biz de ona göre itaat edelim. FERİT BEY (Maliye Vekili): Gündelik de vardır, sizin haberiniz yoktur. DURAK BEY (Devamla): Söz söylemek hakkımdır, beyefendi. FERİT BEY (Maliye Vekili): Bilmiyorsunuz. DURAK BEY (Devamla): Biliyorum ve bilerek söylüyorum. Maliye Vekilli beyefendi diyorlar ki tahsisatta hiç fark yoktur, her ikisi de birdir. 400 liradan 360 mebus lira eder. Biraz de bütçemizi koruyalım lira az para değildir. Ben hesap alimi değilim amma, ufak aklımca zannediyorum ki pek büyük bir fark eder. FERİT BEY (Maliye Vekili): Toplantı halini anlamadınız da ondan dolayı. DURAK BEY (Devamla): Buraya teşrif buyurunuz da izah ediniz, biz de dinleyelim. Tabii bizim de aklımız keserse kabul edeceğiz. Sonra efendim, bunda da bir dengesizlik açık açık bağırıyor. Uzak mıntıkalardan gelenlerin hakkı bütün bütün kayboluyor. Hiç bunları dikkate alan yoktur. Evet burada bulunanlar için 200 lirayı almak iyi. Fakat zavallı ben ve ya diğer bir arkadaşlarım bir buçuk ayda memleketimize gideceğiz. Kış gelecek dönemez ki zaten yaz gelmiş, geçmiş masrafını yapmış, burada iki aylık vereceksiniz, verin çıksın, gitsin. Gerçi para için burada söz söylemek doğru değildir. Fakat esas itibarıyla eşitsizlik gördüğüm için bunu söylemeyi arzu ediyorum ve söylüyorum. (alkışlar) Sonra bir karışıklığa sebep olacaktır. Çünkü altta bir madde var. Eğer o madde kabul edilirse, her ne suretle olursa olsun izinli bulunanlara yarım tahsisat verilecek. Ben şimdi bir kere Erzurum'a kapağı attım mı ayda yüz lira gelecek. Her ay bir şey uydurur Meclisten izin koparırım. Böyle şey olur mu? Bu nasıl şeydir? RAGIP BEY (Kütahya): Hayır koparamazsınız, Meclis aldatılmaz. DURAK BEY (Devamla): İspat ediyorum müsaade buyurunuz, Meclisimizin adedi 365' tir. Halbuki burada 200 kişiden fazla gördünüz mü? Burada 165' ten fazla yoktur. BİR MEBUS BEY: Şimdi aylık zamanı değildir. DURAK BEY (Devamla): Dördüncü aydır burada bulunuyorum, ayni kimseleri görüyorum, hiç değişmedi. O 165 kişi. Dışarıda bulunanları hiç tanımıyorum. (doğ- 24

25 ru sesleri) İşte bundan büyük ispat mı olur? Binaenaleyh efendiler, bu maddenin yerine üyelerin vermiş olduğu bir madde vardır, onu kabul edelim rica ederim. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Görüyoruz ki birbirine hiç de uymayan ve hatta birbiri ile çelişen bir çok meseleler karşısında bulunuyoruz. Hepimiz iddia ediyoruz ki bu bir para meselesi değildir, bir idare meselesidir. Yoksa para ile alakası olmayan bir işittir. Fakat arkadaşlardan bazıları, uzak memleketlerin mebusları, menfaatleri bahis mevzu olduğu iddiasındadırlar. Diğer biri, mesela Suat Beyefendi, şöyle olursa böyle olur dediler... DR. SUAT BEY (Kastamonu): Yanlış anladınız. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Evet efendim, bir haksızlıktan bahis buyurdular ve bilhassa Durak Bey'in ismini hürmetle anarım, hususi olarak görüştüğümüz zaman, buraya para için gelmediklerinden uzun uzadıya bahsetmişlerdi. DURAK BEY (Erzurum): Yine öyledir. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Yalnız deniyor ki efendim, yetmiş imza ile verilen önerge bütçe için daha uygundur. Yine buyurdular ki lira fark eder. Evet bunu ben de bir şart ile kabul ederim. Hakikaten bu, milletin menfaatine ve Meclisin haysiyetine uygundur. Şu şart ile mademki Meclisin devamlı toplantı halinde olması kabul ediliyor, o halde rica ederim neden ve ne hakla harcırahtan bahsediliyor? Buraya geldiğimiz vakit, aldık ne vakit işimiz biterse, ne vakit memleketin işi biterse, o vakit memleketlerimize döner ve harcırahlarımızı alırız. Eğer hazinenin menfaati düşünülüyorsa, böyle efendim. (müzakere kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Daha beş kişi söz almıştır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Dinleye dinleye yorulduk. Ben hakkımdan vazgeçtim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. RASİH EFENDİ (Antalya): Önergem maddenin reddi ile alakalıdır. Evvela o oya konmalıdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ret ile alakalı önergelerin daha evvel oya konulmasına dair İç Tüzükte açıklık mevcut değildir. (Beş değişiklik önergesi verildi. Önergeler okundu ve her biri uzunca süre tartışıldı. Önergelerin oylanmasında karışıklık oldu ve içinden çıkılamayacak bir hale girildi. Bu sırada oturuma on dakika ara verildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celse açıldı. Buyurun Sururi Efendi, söz sizin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Söz benim, efendim. 25

26 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Buyurun. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendim, demin Maliye Vekili Beyefendi iki birbirine ters ifadede bulundular. Dediler ki Yüce Meclisin alacağı kararlara Hükümet uyar. Sonra dediler ki harcırah ve izin verilmesine Hükümet muvafakat edemez. Efendim, takdir buyurursunuz ki bu salahiyet Hükümetin elinde değildir. Yüce Meclisinizin salahiyeti dahilindedir. İzin verilip verilmeyeceği meselesi Hükümete ait bir şey değildir. Meclise ait bir şeydir. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Dikkate alınacak olursa ihtilafımızın esasını tahsisat meselesi teşkil ediyor ve bir de harcırah meselesi. Şurası muhakkak ki Mecliste vazife görmeye koşan her mebusun harcırahı alması kadar tabii bir şey yoktur. Ancak bizler diğer meclislerin üyeleri gibi, muayyen bir zamanda toplanıp, muayyen bir zamanda tatil ederek, muayyen harcırahı alacak vaziyette bulunmadığımız için memleketlerine gitmesine müsaade olunursa elbette harcırahsız gideceksin demek insafsızlık olur. Onun için biz birtakım arkadaşlarla bir değişiklik önergesi verdik ve senede bir defaya mahsus olmak üzere harcırah verilir, dedik. OPERATÖR EMİN BEY: Hiç uygun değil. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla): Uygundur. (uygun sesleri) Eğer müsaade buyurursanız bu mesele kapansın. Esasen bu önerge hepimizin arzusuna göre yazılmıştır. Okunsun, kabul buyrulursa meseleyi kapatalım. Artık ayıp bir şey olacaktır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergeyi Yüce Heyetinizin malumatı için okuyoruz. Arzu buyrulursa müzakere devam eder. TBMM Başkanlığına Vekiller Heyetinin teklif ettiği kanun tasarısının dördüncü ve beşinci maddeleri yerine beşinci madde olmak üzere aşağıdaki maddenin kabulünü teklif ederiz. "Madde 5. Nisabı müzakere her seçim mıntıkasından seçilen beşer mebusun toplamının yarısından bir fazlasıdır. Yani 153' tür. Nisabı müzakere muhafaza edilmek ve en az her seçim mıntıkası mebuslarından ikişer mebus bulunmak şartıyla diğer mebuslar seçim devresi başından itibaren dört ay nihayetinde ve sonraki sene toplantı devresi başında hazır bulunmak üzere izinli sayılırlar. İzinli olanlara harcırah ve tahsisattan başka bir şey verilmez. Burada kalıp Meclise devam edenlere tahsisattan başka kanunun kabul tarihiden itibaren aylık yüz lira tazminat verilir." Saruhan Mebusu Refik Şevket ve 47 arkadaşı (kabul, kabul sesleri) ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Söz istemiştim, efendim. 26

27 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görüyor musunuz? (evet sesleri) Müzakerenin yeterliliğine karar verildi. Önergeyi kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olundu. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Soygunculuğa başladık. İzinlilerin harcırah alması dünyanın neresinde görülmüş, efendim? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Maddenin.. (gürültüler) Müsaade buyurun, efendim. Maddenin bu şekil ile bundan sonra müzakeresine lüzum kalıp kalmadığını Yüce Heyet takdir edecek. Hükümetçe bir mütalaa var mı efendim? (hayır sesleri) ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Acelenin cezasını çekiyoruz. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Söz istemiştim, sözlerimiz var. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz, kanunun tamamını oya arz edeceğiz. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Müzakere usulü hakkında bir şey söyleyeceğim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bir dakika sabredin, kanunun tamamını oya arz edeceğiz. Çünkü diğer maddelerin müzakeresine lüzum kalmadı. RASİH EFENDİ (Antalya): Sözüm var. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, Hükümet teklifinde altıncı maddede ısrar etmiyor. Fakat malumunuz bir komisyondan çıkmayarak muhtelif önergeler ve teklifler Yüce Heyetiniz huzurunda müzakere edilirse ve kabul edilirse bir kanuni şekil vermek lazımdır. Şimdi o halde diğer bir kanun müzakeresine geçelim. Ortaya gelen şu kati şekli birleştirmek üzere iki arkadaşımız çalışsın. Yine bu celsede olmak üzere müzakere edeceğiz, efendim. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bir madde daha teklif etmiştik, Reis Beyefendi. RASİH EFENDİ (Antalya): Bir madde ilavesi hakkında bir teklif var. ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Söz istemiştim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun söz veririm. Şimdi bir teklif aldım. Antalya Mebusu Rasih Efendinin. TBMM Başkanlığına Kanuna aşağıdaki maddenin bir madde olarak ilavesini teklif eylerim. "Her üyenin senede bir buçuk ay izin hakkı vardır." Antalya Mebusu Rasih 27

28 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi mütalaaya alanlar ellerini kaldırsın (gürültüler, ret sesleri) Kabul olunmadı. ÖMER LÛTFİ BEY (Amasya): Müzakere usulü hakkında söyleyeceğim. Divan Reisliğine bir teklif takdim edildi. Bu önerge müzakere ve münakaşa edilmeksizin eller kalkarak kabul olundu. Bu bizim İç Tüzüğümüze aykırıdır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): O müzakere edildi. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Ben burada bulundum. Son önerge müzakere edilmedi (gürültüler) Müsaade buyurun, eğer siz dünyadaki bütün kanunların aksine olarak, izinli gittiğiniz halde de harcırah almak üzere Meclise ittifak ettik demek medeni cesaretini göstereceksiniz ben buradan aşağı ineceğim. Yoksa öldürseniz yine söyleyeceğim. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Söz istiyorum. ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Ben söz aldım, sözümü bitireyim rica ederim. Konuşmamı kesmeyiniz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurursanız, madde kabul edildi. Kanunun tamamını oya koyacağımız esnada... ÖMER LÜTFİ BEY (Devamla): Hayır, münakaşasız madde kabul ediliyor. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kanunun tamamı hakkında söz veririm, söylerseniz. ÖMER LÛTFİ BEY (Devamla): Münakaşasız madde kabul ettiniz. (gürültüler) İstediğiniz kadar bağırın, ben buradan inmeyeceğim. Sustuğunuz zaman söyleyeceğim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, kanunun tamamını oya koyacağımız zaman söylersiniz. O vakit söz söylemek hakkınızdır. Şimdilik kafi görünüz, bu mesele kapanmıştır, efendim. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Bir teklifimiz vardır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurursanız ilaveten bir mesele vardır. Bunu tabii takdir buyurursunuz ki İstanbul Meclisinden bu Meclise katılan üyelerin vaziyeti. Şimdi kabul ettiğimiz esas bu meseleyi de halletmiştir. Fakat Meclisçe bir idari karara bağlanması lazımdır. Bunu bitirelim. Uygun görürseniz Müfit Efendi, Mehmet Şükrü Bey, Refik Şevket Bey, bunlar bu kanunu tertip ederek, tamamını oya arz etmek üzere, bize getirsinler. Uygun mu? (uygun sesleri) ÖMER LÜTFİ BEY (Amasya): Lanet olsun. (gürültüler) Ayıp şey canım. Dünyanın hiç bir tarafında olmaz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim sakin olalım. Müsaade buyurun, üç kişi az mı? Pekala beş olsun. Rasih Efendi ile Ali Sururi Efendi de buyursunlar. 28

29 ALİ SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Reis Bey, evvelce bir değişiklik önergesi verilmişti. O da dikkate alınacak mıdır? (hayır, hayır sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim hayır, şimdi kabul edilen önerge oradadır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Tabiidir ki şimdi kabul ettiğimiz şekle göre 1250 lirayı dört ay için kabul ettik. Ondan sonra Mecliste hazır bulunarak vazife edecek üyelere de aylık yüz lira tazminat esasını kabul ettik. Fakat malumunuz arada bir fark vardır, İstanbul'dan gelen mebuslar, Büyük Millet Meclisinin resmi açılışından daha dört ay evvel vazifeye başlamasıdır. Demek oluyor ki artık hesapları günü gününe, ya yedi gün eksik, ya on gün fazladır, onu üyeler bildirsinler. Bunun için müzakere arzu ederseniz söz vereyim. Olmazsa aynen kabul edelim. (aynen kabul sesleri) Bu tutanağa geçsin, efendim. Bir yanlışlık olmaması için oya koyalım. İstanbul'dan Büyük Millet Meclisine katılan üyelerin geliş tarihinden itibaren bu seneye ait olmak üzere Büyük Millet Meclisinde vazife ettikleri müddetçe aylık yüzer lira verilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi efendim. O halde bunu da bir madde olarak kanuna yazacağız. (Bir süre gündemin diğer maddeleri görüşülür, ara verilir ve aradan sonra...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celse açıldı, efendim. Efendim arkadaşlar kanunu Yüce Heyetinizin kabul ettiği şekil ve mahiyette değiştirerek getirdiler. Birer birer maddeleri okuyup tamamı hakkında yalnız bir lehte ve bir aleyhte söz verip oya koyacağım. ALİ SURURİ EFENDİ (Giresun): Reis Bey, yazılsa çok iyi olur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Vakit müsait değildir ve müzakeresi bitmiştir. İSMET BEY (Çorum): Bir mesele arz edeceğim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Okunduktan sonra. Madde 1. Büyük Millet Meclisi, Hilafet ve Saltanatın, vatan ve milletin kurtarılması ve istiklalinden ibaret olan gayesinin elde edilmesine kadar gelecekteki şartlar dairesinde devamlı toplantı halinde bulunur. Madde 2. Her livanın Büyük Millet Meclisinde mevcut miktar mebusu, Seçim Kanununun tayin eylediği miktardan aşağıya inmedikçe, boşalması halinde yeni mebus seçilmez. 29

30 Madde 3. Büyük Millet Meclisi üyelerinden senede iki ay mazeretsiz ve aralıksız Meclise devam etmeyenler Meclis Umum Heyeti kararıyla müstafi sayılırlar. (pekala sesleri) Madde 4. Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle memuriyet bir kimse üzerinde bulunamaz. Ancak Vekiller Heyeti üyeliği ve Büyük Millet Meclisinde oylamalara katılma ile elçilik, ordu ve kolordu kumandanlığı memuriyetlerinin Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle birlikte olması uygundur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, buraya komisyonumuz, eşçiliği ilave etmiş, sebebi de Moskova'da bir büyükelçilik açılmasına lüzum var ve teşekkül etmek üzeredir. 1 Hükümet lüzum gösteriyor, onun için Yüce Heyetinize haberdar ediyorum. (uygun sesleri) Madde 5. Her seçim mıntıkasından beş üye seçilmesi itibariyle üyelerin tamamının yarısından fazlası karar yeter sayısıdır. Madde 6. Büyük Millet Meclisi üyelerine dört ay için bin iki yüz elli lira tahsisat ve dört ayın nihayetinden toplantı devresi nihayetine kadar Meclise devam edenlere aylık yüzer lira tazminat verilir. (pekala sesleri) Madde 7. Büyük Millet Meclisi üyelerine senede bir defaya mahsus olmak üzere dört bin kuruş üzerinden geliş ve dönüş yolluk harcırahı ödenir. Madde 8. İstanbul Mebusan Meclisinden Büyük Millet Meclisine katılan üyelere katılma tarihinden itibaren aylık yüzer lira tazminat verilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, kanunun tamamını oya koyacağım sırada bir çok imzalı bir önerge aldım. Gerçi bu önerge bir değişiklik önergesi mahiyetindedir. Evvelce ait olduğu maddenin müzakeresi esnasında da bahis mevzu edilmişti. Yüce Heyetinize haberdar ediyorum. Müftülükle mebusluğun bir arada 1 Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa görevinden ayrılmış ve Moskova Büyükelçiliğine atanmıştı. 30

31 bulunmasının uygun olduğu teklif olunuyor. (ret sesleri) Müsaade buyurun, bu önergeyi kabul edenler el kaldırsınlar. Kabul olunmadı. ALÎ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, bir önergemiz daha var, rica ederim. İSMET BEY (Çorum): Efendim, müzakeresi son bulmuş, oya konulacak olan... ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Bu kanun doksan defa reddolundu, kabul olundu. Önergemizi izah edeceğim. (olmaz sesleri, gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, valilerin istisnası hakkındaki bu önergenin müzakere edilmesini Yüce Heyetiniz arzu ediyorsa lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Zaten bu reddedilmiştir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Kumandanı niçin kabul ediyorsunuz? Vali ile kumandanın farkı nedir? Nedir rica ederim, valilik ile kumandanlığın farkı nedir? (gürültüler) ÎSMET BEY (Çorum): Yüce Heyetinizin kabul ettiği bir önerge üzerine müzakeresi son bulan bu tasarıya bir madde konuldu. (gürültüler) HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Susun, burası kahvehane değil. İSMET BEY (Devamla): Bu önergeyi veren muhterem arkadaşımız Ali Şükrü Beyefendi de bu hususta izahat verdiler, İstanbul'dan gelen mebusların bu kanuna oy vermeye salahiyetleri var mı, yok mu? Çünkü her seçim mıntıkası için beş üyenin toplamı haricinde bırakılan üyelerin oy vermek salahiyeti olur mu? Bu meseleyi müzakere buyurun. RASÎH EFENDİ (Antalya): Bu nisabı müzakereye aittir. İSMET BEY (Devamla): Her seçim mıntıkası için beş üye diyorsunuz. Bu beş üyenin esas olmasına göre İstanbul'dan gelen mebusların hariçte kaldıkları anlaşılıyor. Hariç değilse düzeltin de oy verelim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Onlar iltihak etmiş, üye olmuşlardır. İstanbul mebuslarına da buraya iltihak ettiği tarihten itibaren aylık yüzer lira tazminat verilecek diyor, bu açıkça belli olan bir meseledir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Oylarınızı kullanınız, müzakere son bulmuştur. Yalnız ad okunarak oylanması hakkında on beş imzalı bir teklif var. Sepetler dolaştırıldıkça oylarınızı veriniz. ALI SÜRURİ EFENDİ (Giresun): Benim değişiklik önergem okunmayacak mı? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakere son buldu, mesele bitti artık. (Ad okunarak oylama yapılır. Oylar sayılırken diğer gündem maddelerinin görüşülmesine devam edilir ve oturumun sonunda...) 31

32 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dinleyelim efendim, nisabı müzakere ve diğer hususlara ait olup ad okunarak oya arz edilen kanun tasarısının oylamasında 157 üye oylamaya iştirak etmiş ve bunlardan 24 aleyhinde, 4 çekimser, 129 lehinde oy verilmiştir. Binaenaleyh kanun tasarısı kabul edilmiştir. (alkışlar) HAMDİ NAMİK BEY (İzmit): Efendim, üçtü iki çoğunluk yok, nasıl oluyor da böyle kanun kabul ediyoruz? 1 NİSABI MÜZAKERE KANUNU Madde 1. Büyük Millet Meclisi, Hilafet ve Saltanatın, vatan ve milletin kurtarılması ve istiklalinden ibaret olan gayesinin elde edilmesine kadar gelecekteki şartlar dairesinde devamlı toplantı halinde bulunur. Madde 2. Her livanın Büyük Millet Meclisinde mevcut miktar mebusu, Seçim Kanununun tayin eylediği miktardan aşağıya inmedikçe, boşalması halinde yeni mebus seçilmez. Madde 3. Büyük Millet Meclisi üyelerinden senede iki ay mazeretsiz ve aralıksız Meclise devam etmeyenler Meclis Umum Heyeti kararıyla müstafi sayılırlar. Madde 4. Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle memuriyet bir kimse üzerinde bulunamaz. Ancak Vekiller Heyeti üyeliği ve Büyük Millet Meclisinde oylamalara katılma ile elçilik, ordu ve kolordu kumandanlığı memuriyetlerinin Büyük Millet Meclisi üyeliğiyle birlikte olması uygundur. Madde 5. Her seçim mıntıkasından beş üye seçilmesi itibariyle üyelerin tamamının yarısından fazlası karar yeter sayısıdır. Madde 6. Büyük Millet Meclisi üyelerine dört ay için bin iki yüz elli lira tahsisat ve dört ayın nihayetinden toplantı devresi nihayetine kadar Meclise devam edenlere aylık yüzer lira tazminat verilir. Madde 7. Büyük Millet Meclisi üyelerine senede bir defaya mahsus olmak üzere dört bin kuruş üzerinden geliş ve dönüş yolluk harcırahı ödenir. Madde 8. İstanbul Mebusan Meclisinden Büyük Millet Meclisine katılan üyelere katılma tarihinden itibaren aylık yüzer lira tazminat verilir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (5 Eylül 1920), 1.Dönem, c.3, s , 32

33 18 EYLÜL 1920: HÜKÜMET TARAFINDAN HAZIRLANAN HALKÇILIK BEYAN- NAMESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 67.Birleşim, Gündem: 3/1) Türkiye Büyük Millet Meclisi ve o Meclisin meydana getirdiği Hükümet beş aydan beri çalışıyordu. Ama henüz çalışma esaslarını belirleyen bir anayasal yapı meydana getirilememişti Yılında çıkartılan Kanunu Esasi de yürürlükten kaldırılmamıştı. Bu Meclis ile millet, ilk kez devlet yönetiminde söz sahibi olmuş ve egemenlik hakkının millete ait olduğu ilan etmişti. Genel Kurula teklif edilen metin, bir anayasa tasarısı değildi. Adı Halkçılık Beyannamesiydi. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Hükümetin beyannamesi var okunacaktır. TBMM Başkanlığına Hükümetin siyasi, sosyal, idari, askeri kararlarını ihtiva eden programını Büyük Millet Meclisine takdim ediyorum. Bu esaslara dayanarak lazım olan kanun tasarısının hazırlanmasını arz ederim. 13 Eylül 1920 Gaye ve Usul 33 Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli hudutlar dahilindeki hayatın ve istiklalin temini, Hilafet ve Saltanat Makamının kurtarılması gayesiyle teşekkül eylemiştir. 2. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, hayat ve istiklalini kurtarmayı yegane maksat ve gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm baskısı ve zulmünden koruyarak idare ve hakimiyetin hakiki sahibi yapmakla gayesine ulaşacağı maksadındadır. 3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletin hayat ve istiklaline suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı müdafaa etmeyi ve dış düşmanlarla beraber hareket eden milleti kandırmaya ve isyana çalışan iç hainlerin yola getirilmesi için orduyu kuvvetlendirmeyi vazife sayar. 4. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, halkın içinde bulunduğu sefaletin sebeplerini ortadan kaldırarak, saadet ve refahın sağlanmasını ve binaenaleyh toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve bütün sosyal meselelerde asrın icaplarına ve halkın hakiki ihtiyaçlarına göre lüzumlu yenilikleri yapmayı başlıca vazife bilir. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, gaye ve maksatlarını temin için yapacağı bütün icraatında, millet ve memleketin içinde bulunduğu fiili tecavüze, fitne ve fesada karşı milletin birlik ve dayanışmasına mani olacak ve müdafaa kuvvet ve kudretini zayıflatacak faaliyetlerden özellikle uzak durur. Siyasi ve sosyal prensiplerini, milletin ruhundan almaya dikkat eden Büyük

34 Millet Meclisi Hükümeti, bu prensiplerin tatbikatında milletin temayül ve ihtiyaçlarını dikkate alır. Esaslar 5. Hilafet ve Saltanat Makamı kurtarıldıktan sonra, Padişah ve Halife kanunlara uygun olarak muhterem makamına verilir. 6. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesi esasına dayanır. 7. Yasama ve yürütme salahiyeti, milletin yegane ve hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde toplanmıştır. 8. Türkiye Halk Hükümeti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. 9. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca seçilen üyelerden meydana gelir. 10. Büyük Millet Meclisi üyelerinin miktarı her elli bin nüfusa bir üye olmak itibariyle tertip olunur. 11. Büyük Millet Meclisinin seçimi iki senede bir yapılır. Seçilen üyenin müddeti iki senedir ve tekrar seçilebilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayetin ayrıca vekili olmayıp bütün milletin vekilidir. 12. Büyük Millet Meclisi her sene Ekim ayı başında toplanır. 13. Büyük Millet Meclisi üyesi her toplantının başından itibaren dört ay sonra Büyük Millet Meclisine ait bütün hak ve salahiyeti haiz olmak ve gelecek devre toplantısına kadar toplantılarını devam ettirmek üzere her vilayetten en az birer üye bulunacak şekilde içlerinden üçte bir gizli oy ile seçer. 14. Kanun yapma, değiştirme ve kaldırma salahiyeti, sulh antlaşmaları yapma ve harp ilan etme salahiyeti Büyük Millet Meclisinin hakkıdır. 15. Büyük Millet Meclisi Hükümeti, kanunların hükümlerine göre, işbölümü yaparak, vekiller vasıtasıyla, Hükümet Reisinin reisliğinde devleti idare eder. Her türlü devlet işleri için vekillere vazife verir ve bunları değiştirir. 16. Ordu sadece Büyük Millet Meclisinin ordusudur. Emir ve kumanda salahiyeti Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde olup, emir kumanda ile alakalı vazifeler Genel Kurmay Reisliği tarafından yerine getirilir. 17. Büyük Millet Meclisi Reisi, aynı zamanda Vekiller Heyetinin de reisidir. Meclis Reisi sıfatıyla Meclis adına imza atma salahiyeti vardır. 18. Türkiye, coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet bakımından vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da nahiyelere ayrılır. 34

35 Vilayet 19. Vilâyetin mahalli olarak manevi şahsiyeti ve muhtariyeti vardır. İç ve dış siyaset, askeriye, milletlerarası münasebetler, iktisat ve Hükümetin umumi yükümlülükleri bakımından, vilayetin hususi şartları müstesna olmak üzere, Büyük Millet Meclisince çıkarılan kanunların hükümlerine göre maarif, sağlık, iktisat, ziraat, bayındırlık ve sosyal yardımlaşmanın tanzimi ve idaresi vilayet meclislerinin salahiyeti dahilindedir. 20. Vilâyet meclisleri, beş bin nüfusa bir üye olmak üzere vilayet halkı tarafından seçilir. Vilayet meclislerinin seçim süresi Büyük Millet Meclisinin seçim süresi kadardır. Toplantı süreleri senede iki aydır. 21. Vilayet meclisinde biri reis olmak üzere dört üyeden teşekkül etmek üzere bir idare heyeti seçilir. Yürütme salahiyeti daimi olan bu heyete aittir. 22. Vilayette, Büyük Millet Meclisinin vekil ve temsilcisi olmak üzere vali bulunur. Vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunup, vazifesi Hükümetin umumi ve müşterek vazifelerini yerine getirmektir. Mahalli idareye karşı vazifesi yalnız denetlemeden ibarettir. Kaza 23. Kaza, sadece idare, emniyet ve asayiş bakımından vilayetin bir parçasıdır. Manevi şahsiyeti yoktur. İdaresi Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından seçilen ve valinin emrinde olan kaymakama aittir. Nahiye 24. Nahiye, kendi içinde muhtariyete sahip manevi şahsiyeti olan bir idari bölümdür. 25. Nahiyenin bir meclisi, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır. 26. Nahiye meclisi nahiye halkı tarafından seçiler üyelerden meydana gelir. 27. İdare heyeti veya nahiye müdürü nahiye meclisi tarafından seçilir. 28. Nahiye meclisi idari, iktisadi ve mali salahiyete sahip olup, bunların hususiyetleri kanunla tespit edilir. 29. Nahiye bir veya bir kaç köyden birleşik olduğu gibi bir kasaba da bir nahiyedir. Bir veya birden fazla köyün birleşmesinden meydana gelen nahiyeye divan, bir kasabadan meydana gelen nahiyeye belde denilir. Umumi Müfettişlik 30. Vilayetler iktisadi ve sosyal münasebetleri bakımından birleşerek umumi müfettişlik bölgeleri meydana getirirler. 35

36 31. Umumi müfettişlik bölgelerinin asayişinin sağlanması temini ve bütün devlet işlerinin teftişi müşterek işlerindeki koordinasyon vazifesi, umumi müfettişlere aittir. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurun. Bunu her halde bir komisyona havale edip o komisyonda müzakere edilmesi lazımdır. (gürültüler) LÜTFİ BEY (Malatya): Şu beyanname birçok hususu ihtiva ettiğinden evvela Anayasa Komisyonuna gitmesi lâzımdır. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Bu kanun değildir, rica ederim. (Anayasa Komisyonuna sesleri, gürültüler) FERİT BEY (Maliye Vekili): Efendim şimdiye kadar üyeler tarafından teşkilat hakkında, bilhassa halkın haklarını artırmak suretiyle bazı değişiklikler yapılması ifade edilmiş ve Hükümetin bu hususta ne gibi fikirlerde olduğu sorulmuştu. Hükümet, programını Yüce Heyetinize yalnız muhtıra olmak üzere arz ediyor. Tabii bu, kanun değildir. Bu kadar özet bir kanun olamaz. Çünkü içinde teşkilata ait kısımlar vardır. Umumi idareye, mahalli idareye ait kısımlar vardır ki bunların her birisinin başlı başına birer kanun olması lazım gelir. Onların her birisi hakkında lâzım gelen kanunları da her vekalet bilhassa hazırlamaktadır ve Yüce Heyetinize gayet yakın bir zamanda takdim edilecektir. Bu, Hükümetin bu gibi hususlarda ne gibi bir yol takip ettiğini göstermek üzere bir programdan ibarettir. Böyle üç dört madde ile ne bir vilayet idaresi, ne de teşkilatı esasiye kanunu olur. Bu, Hükümetin siyasi programı mahiyetindedir. Bir kanun mahiyetinde olmadığını arz ederim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bir kaç öneri var. Bunlar okunacak. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Müsaade buyurun efendim, Hükümet adına söz söyleyen Maliye Vekili Beyefendinin ifadesinden anlaşılıyor ki bu okunan şey bir programdan ibarettir ve bu programa ait olmak üzere kanunlar yapıyormuş. Her Hükümet iktidara geldiği zaman bir program takdim eder. Ben bu tarzda bir program olmak üzere düşünüyorum. Hükümetin ne gibi şartlar altında kurulduğunu biliyoruz. Hükümet bence henüz kendisini toparlayamamıştır. Maliye Vekili Beyefendinin ifadesi de bunu teyit ediyor. Binaenaleyh Hükümet, idare şeklinde bir değişiklik istiyor ve bunun için gelişigüzel bir şeyler hazırlayıp programım budur diye atılıyor. Binaenaleyh ancak bugün söylemiş bulunuyor ve diyor ki bu programa göre lazım gelen kanunları hazırlıyoruz. Şimdi bu tarzda okunan programa ve çizilen esaslara karşı bir fikir varsa... (gürültüler) Müsaade buyurun. Binaenaleyh her kanun geldiği zaman Yüce Heyetiniz onun hakkında söz söyler, o başka. Şimdi ben müsaadenizle bu programda kendi fikrimce bazı şeyler düşünüyorum ve bunu arz etmek isterim ki bu tarzdaki müzakereden fayda meydana gelir. Hükümet de yapmış olduğu kanunlarda bunlardan istifade eder. Sonra bu vaziyet... 36

37 İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Efendim müzakere usulü hakkında söz söylemek istiyorum. Biz bu meselenin esasına girişiyor muyuz yahut Komisyona havale mi ediyoruz? Evvela bu hususu izah ediniz. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurun. Biraz evvel arz etmiştim ki bu bir programdır. Bu program okunduğu zaman, Yüce Heyetin söz söylemeye hakkı vardır ve bizim yaptığımız da budur. Bu bir kanun tasarısı değildir ki bir komisyona havale edelim. Bunun böyle okunup gitmesinde bir mana yoktur. Öyle olsa idi herkese birer tane verirlerdi, onlar da okurdu. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müzakere edilmesin mi? Bunun hakkında bir önergem vardır. Lütfen o okunsun. (gürültüler) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): O halde hiçbir şey söylemeyelim, kapansın gitsin bu mesele. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Sözünü bitirsin, gürültü etmeyin. (devam, devam sesleri) ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Efendim, bugünkü vaziyeti arz etmiştim. Tekrar uzun uzadıya izaha lüzum yoktur. Bugün düşüncemiz ve yegane vazifemiz, memleketi kurtarmaktır ve bunun için cephede lazım gelen müdafaayı yapacak ve memleketi kurtaracak bir ordumuz vardır. Fakat askerimiz firar ediyor. Açık görüşelim, memleketin muhtelif mahallerinde isyanlar çıkıyor. Daha açık söylüyorum. Memleketin birçok yerlerinde halk bize karşı pek de lazım geldiği kadar bağlı bulunmuyor. Fakat bu program halkın ruhu bakımından noksandır. Bir defa efendiler on üç sene öncesine gidecek olursak görürüz ki o vakit Meşrutiyet inkılabını yapanların zihninde olan düşünce batılılaşma idi. Ondan önce de büyük bir inkılâp yapmak istemişlerdi. Bu Tanzimat inkılabını yapanların düşüncesi de batılılaşma idi. Bunlar sadece Batı ya bakıyorlar, memleketi düşünmüyorlar ve Batı yı taklit ediyorlardı. İşte öyle hareket ettikleri içindir ki halkın ruhunda yer edemediler. Binaenaleyh halkı yanlarına alamadılar. Yalnız küçük bir zümre onlarla birlikte oldu ve bu sebeple Tanzimat devrinden bu ana kadar eski tas, eski hamam olarak kaldı. Şimdi ben bu hususta ufak bir açıklamada bulunacağım. (vakit yok sesleri) Vakit yok biliyorum, yalnız bir misal arz edeceğim. Çünkü bugünkü en mühim mesele, müdafaa meselesidir. Meşrutiyetin ilanı sırasında memleketin müdafaaya ait olarak dediler ki vatan bizim canımızdır, vatanı müdafaa edeceğiz. Bu vatan kelimesinin manasını bilmeyen halka bir gaye olmak üzere vermek istedik. Zavallı Mehmetçik yolda gelirken vatan bizim canımız, diye şarkı söyledi. Fakat vatan nedir, bunu katiyen anlamıyordu. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Mükemmel anlıyordu. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Ben bizzat gördüm, o zaman ben de asker olarak bulunuyordum. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Antalya): Mükemmel anlıyordu, mükemmel anlıyordu. 37

38 ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Müsaade buyurun, Balkan Harbinden kaçan askere, hemşerim nereye kaçıyorsun, dediğim zaman. Vatanımı müdafaa etmeye gidiyorum diyordu. O sadece evinin olduğu yeri vatanı biliyordu. Bütün askerlerimiz böyle idi. (gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Gürültü etmeyin. Söz isterseniz söz vereyim. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Halbuki bizim askerimizden o ana kadar, gerçi disiplinin bozukluğu yüzünden ve kötü idare yüzünden ara sıra kaçanlar da vardı ve Memleket bu tehlikeye düştüğü zaman, haydi denildiği zaman, Sancak-ı Şerif 1 çıkarıldığı vakit millet yekvücut olarak harp ederdi. Binaenaleyh bizim dinimize göre, din uğruna ya şehit ya gazi olunur, bunu gerçi bir tarafa atmadık. Tabii Avrupa daki vatan meselesini ileri sürdük ve gösterdik. Halkımızın ruhunda bu, yer etmediği için netice itibari ile bugünkü felaketlere maruz kaldık. Sonra bugün efendiler, bilirsiniz ki dünyada dini birlikten ayrı olan hiç bir kavim yoktur. Bundan on bir sene evvel İngiltere nin büyümesinden bahseden bir anket yapmışlardı, milleti kurtarmak için ne lazımdır, diye. Bunu okudum. Halkın hepsi, dine inanmayanlar bile din birliği demiştir. Bu yazı bende mevcuttur, isteyenlere gösterebilirim. Bizim halkımızın dini bağları gevşememiştir. Ben bu itibarla diyorum ki uzun söylemek lazım gelir, fakat kısa keseceğim, vakit dardır. Hükümet programını yaparken bir defa halkı hareket ettirecek bir kayıt yapsın. Din hususuna ehemmiyet versin ve bu kayıtları buraya ilave etsin. Bir bu efendim (ne gibi sesleri, gürültüler) İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Din kanunu ilahidir. Din hakkında kanun yapılmaz. Onu karıştırmayınız. FERİT BEY (Maliye Vekili): Nedir bu? Biz bundan bir şey anlamadık. Hükümet lazım gelen kanunları dini esaslar dairesinde hazırlar. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Müsaade buyurun. Şükrü Bey, bu programın tenkidi, benim ve diğerlerinin tenkidi gibi birçok noksanları vardır. Bunu bize gönderen Hükümete neticede güvenoyu mu vereceğiz? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Hayır, o halde niçin tenkide lüzum var? Mademki neticesi yoktur. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Öyle bir program niçin geldi buraya? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim izah edeyim, rica ederim (devam, devam sesleri) Bugün görüyoruz ki muhtelif düşünceler var. Yine bir taraftan, eskisi gibi yeni çıkan bir siyasi akıma bu memleketi kaptırmak isteyenler var. Bugün içimizde 1 Hazreti Muhammed zamanında kullanıldığına inanılan siyah renkte sancaktır. 16. yüzyıldan bu yana İstanbul'da muhafaza edilen bu sancak günümüzde Topkapı Sarayı'nda bulunan diğer Kutsal Emanetler arasında saklanmaktadır. 38

39 bulunanlar da var dışarıdan da var. Esas itibarıyla açık söylüyorum, Bolşevizm cereyanının aleyhinde değilim. Dünyanın geçirmekte olduğu bu büyük inkılaptan etkilenmeyeceğiz diye kimse söyleyemez. Etkileneceğiz, idaremizde değişiklik olacak, fakat bunu eskiden yaptığımız gibi yine taklit ederek, Rusların yaptığına yahut Almanların yaptığına bakarak onları taklit edecek bir şekilde yapacak olursak, memlekete ikinci bir nifak sokacağız. Biliyorum ki Bolşeviklerin hedefledikleri gaye, insanidir ve bizce malûmdur. Fakat zaten bizim dinimiz bunu emreder. Bu dini kaide ne yazık ki unutulmuştur. LÛTFÜ BEY (Malatya): Bir tek kelimeye itibar edilmiştir. Bizim dinimiz ilahi bir kanundur. Efendim, bizim dinimiz ulvi bir dindir. Dünya hayatımızı tayin eden kaideleri vardır. Hıristiyanlık gibi değildir. Bunu itiraf etmeliyiz, efendim. Kuranı Kerim, ne varsa apaçık bu kitaptadır diye buyuruyor. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Söz isteyene söz veririm beyefendi. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu itibarla eğer memleketimizin idaresinde değişiklik yapılmak isteniliyorsa, uzmanları toplansın, halkın ruhuna uygun bulunan bir esas bulunsun ve bu esasa göre değişiklik yapılsın. Şimdiye kadar yapılanlar halktan daima karşılık görülmüştür. Çünkü halkın ruhuna uygun yapılmamıştır ve bu itibarla halk daima muhalefet etmiştir. Bugün biz Bolşeviklerin gayet insani olan gayesine karşı bizim gayemizde budur diye ortaya atacak olur isek ve buna dinen lazım gelen hususları... FERİT BEY (Maliye Vekili): Yok Efendim, bu Bolşeviklik programı değildir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Rica ederim, bugünkü mevcut siyasi akımı söylüyorum. Rica ederim, bunu koymayacak olursak... FEYZİ EFENDİ (Malatya): Efendim, on beş dakika söyleyeceğin şeyi, yahu yarım saatten beri devam ediyorsunuz. İç Tüzüğe göre on beş dakika söyleyeceksin, yarım saat oldu. Yarım saat söylemeye ne hakkın var? ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Efendim, müzakerenin devamı için oylama yaparsınız. Eğer devam münasip görülmüyorsa o başka. (gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müzakere devam etmesini arzu edenler ellerini kaldırsın, kabul olundu. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Efendim, öncelikle müzakere usulü belli olsun ve şimdi söz söylenecek ise sıra hepimiz de söyleriz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim rica ederim, bu hususa dair bir kaç önerge var. Böyle kabul ediyor musunuz, yoksa önergeler okunsun mu? (önergeler okunsun, sesleri) Önergelerin okunmasını arzu ediyor musunuz? BİR MEBUS BEY: Böyle meselede önerge filan okunmaz. 39

40 VEHBİ BEY (Karesi): Eğer bu bir programsa, burada münakaşa ve tenkit edilecektir. Yok, kanun ise Komisyona havale edilecektir. ALİ ŞÜKRÜ BEY (Trabzon): Sanki hiç bir şey değildir. O halde kanun değildir. Çünkü hiç bir şey değildir. DR. TEVFİK RÜŞTÜ BEY (Menteşe): Müzakere usulü için müsaade buyurun bir şekil arz edeyim. Karşımıza bir program gelmiş bir Hükümet var zannediyoruz. Hükümet bizim tayin ettiğimiz bir Vekiller Heyetidir. Bu, bir programdır ki bütün mevzuatın esasları bu program dahilinde olacaktır. Böyle bir program Hükümetin değil, Meclisin olur. Binaenaleyh bunun hakikaten çoğunluğumuzun ruhunu ve dileğini temsil edip etmediğini anlamak için, bir hususi komisyon kuralım. Bu, orada tetkik edilsin, odan sonra müzakere edelim. (gürültüler, önergeler okunsun sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim, önergeler okunacak. TBMM Başkanlığına Vaziyetimizi düzeltme ve istiklalimizi sağlama maksadıyla toplanmış olan Büyük Millet Meclisinin, memleketin selametine, milletin saadetine cevap verecek esasları şimdiye kadar tespit ve ilan etmemesini uygun bir vaziyet değildir. Bu gaye için daha önce hazırlanan ve Yüce Meclise arz olunan Halk Zümresi Programı yanlış anlaşıldığı için Hükümet tarafından bu esaslara uygun bir program hazırlanmış, basılmış ve dağıtılmıştır. Hızla yuvarlanmakta olduğumuz felaketten kurtulmak çarelerini arayan bu milletin fertleri arasında en küçük bir ihtilaf, bir fikir ayrılığı bile pek kötü neticeler verebilir. Bu sebeple Din İşleri, İçişleri, Adalet, Maliye, Maarif, İktisat, Sağlık, Milli Savunma, Dışişleri, Bayındırlık mütehassıslarından seçilecek beşer üye ile bir komisyon kurularak bu programı acilen tetkik ederek Meclise sunmalarını arz ve teklif eylerim. 18 Eylül 1920 (uygundur, sesleri) TBMM Başkanlığına Giresun Mebusu Mesut Bu okunan kâğıt bir program ise esasları münakaşa edildikten sonra Hükümet güvenoyu isteyecek midir, istemeyecek midir? Eğer beyanname tarzında ise o halde münakaşaya lüzum olup olmadığının tespitini teklif ediyorum. (Diğer önergeler de okundu. Uzun süre usul tartışması yapıldı ve ) Karesi Mebusu Hacim Muhittin 40

41 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Müsaade buyurun efendim. Rica ederim meseleyi dağıtmayalım. Biz şimdi müzakereye devam etmek veya bir komisyona havale etmek hakkında karar vereceğiz. Bunları ayrı, ayrı reye koyuyorum. Efendim, evvela komisyona havale etmeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi. Şimdi komisyonun kurulması meselesi vardır. Bir mevcut olan Anayasa Komisyonu var, bir de ayrıca bir hususi komisyon kurulması meselesi var. (hususi komisyon kurulsun sesleri) Ayrı bir komisyon kurulmasını arzu edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi. FERİT BEY (Maliye Vekili): Her komisyondan ikişer kişi olsun. İSMAİL SUPHİ BEY (Burdur): Her komisyondan beşer kişi olsun. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Her komisyondan üçer kişi olsun. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Her komisyondan ikişer olsun diyen var, üç kişi olsun diyen var, beş kişi olsun diyen var, en uygunu üç kişi herhalde. Her komisyondan üç kişi olmasını kabul edenler ellerini kaldırsın. Her komisyondan üçer kişinin seçilmesi kabul edildi, Efendim KASIM 1920: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 99.Birleşim, Gündem: 8/1) İki ay önce Meclis e bir hükümet programı olarak sunulan Halkçılık Beyannamesi, bir anayasa olarak değerlendirilme noktasına geldi. Bu amaçla kurulan özel komisyonda bir takım değişiklikler yapıldı. İlk dört madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Beyannamesi olarak düzenlendi. Diğer maddeler ise anayasa ilkelerini belirleyen bir kanun tasarısı haline getirildi. Anayasa değildi, çünkü şekil ve maddeler yönünden yeterli değildi. Ama ileride yasalaşacak olan anayasanın temeli olacaktı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim Hususi Komisyon raporunun müzakeresine geçiyoruz. Söz Raportör Üye İsmail Suphi Bey indir. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Arkadaşlar bize Halkçılık Programı adı altında Hükümetin aşağı yukarı iki ay evvel gönderilmiş olan ve tarafınızdan kurulan Hususi Komisyonun Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısı adı altında Yüce Meclisinize sevk ettiği kanun tasarısının bugün müzakeresine başlıyoruz. Bu an memleketimiz tarihinde, idare tarihimizde hiç şüphesiz fevkalade bir andır. Memleketin dört tarafı ateşe verilmiş olduğu bir sırada beş altı cephede birden muharebe ettiğimiz bir sırada Yüce Meclisinizin bu kadar mühim bir 1 TBMM Zabıt Ceridesi (18 Eylül 1920), 1.Dönem, c.4, s , 41

42 kanun tasarısının müzakeresine başlamış olmasından dolayı ben sizinle birlikte kendimi bahtiyar sayıyorum. Böyle bir anı idrak edebildiğimden dolayı Allaha şükür ederim. Biliyorsunuz ki bu memleketin öteden beri bir hastalığı vardır. Bu hastalık kötü idare hastalığıdır. Memleket gerileme devrine başladığından itibaren kötü idare gittikçe artmış ve eksilmemiştir. Bizde kötü idare hastalığı çeşitli şekillerde görünmüştür. Biliyorsunuz kötü idareye çare olmak ve devlet bünyesindeki hastalıkları iyi etmek için Tanzimat'ı Hayriye Kanunu çıkarılmış ve Gülhane Hattı Hümayunu yayınlanmıştır. Bugün aradan yarım asır geçtikten sonra, biz bunu memleketin kötü idare hastalığına çare bulamıyoruz. Yani o zaman da teşhiste hata edilmiş, derdin ilacı çareleri bulunmamıştır. Tanzimat ı takip eden Abdülhamit devrinin başında, memleket Avrupalılaştırmak esasına doğru götürülmek istemiştir. Fakat biliyorsunuz ki Hükümdarın şahsi gayesi sebebiyle memlekette ilan edilen Meşrutiyet ve Kanunu Esasi askıya alınmış, memleketin kötü idare hastalığı esaslı şekilde tedavi edilememiştir. Gerek Tanzimat devri olsun, gerek Abdülhamit devri olsun, bize yalnız Avrupa yı getirmek istemişlerdir. Fakat nasıl Avrupa yı getirilmiştir? Dış görünüşü taklit edilerek getirilmiştir. Memurları değiştirilmiştir, taklit olarak jandarma yapılmıştır, taklit olarak meclis, nafıa vesaire yapılmıştır. Binaenaleyh memleketin esas bünyesi tetkik edilerek hastalığa hakikaten ilaç verilememiştir. Tanzimat ın bu memleketteki eseri, asırlarca zamandan beri devlet idaresinde hüküm süren asker, ulema ve memur sınıflarını yeni bir şekle sokmak oldu. Memur sınıfı bu memlekette yeni esaslar dairesinde teşekkül ettirilerek, zaten aristokrasi ve demokrasi esasları ayrı ayrı bir şekilde olmayan, sadece demokrat olan bu memlekette bir de memur sınıfı yaratıldı. Bu memur sınıfı halk ile katiyen temas ermiyorlar, halka yüksekten bakıyorlar, vekil ve amir olarak halkı diledikleri gibi idare ediyorlardı. Bu yanlış usul sebebiyle, üç asırdan beri göstermiştir ki bu memlekette hakiki idare, halkın ihtiyaçlarına uygun idare kurulamamıştır. Binaenaleyh Abdülhamit devrinin otuz, otuz beş senesinden sonra hükümetin yapısında iyileştirme yapmak her kalpte kuvvetle yer tuttu. O zaman bu memlekette iç tehlikeden çok dış tehlike daha tesirli olmaya başladı. Rumeli nin elimizden gitmesi tehlikesi, memlekette vatanseverleri böyle harekete geçirdi. Binaenaleyh Meşrutiyet ilan edildi. Fakat Meşrutiyet de biliyorsunuz ki kötü idare hastalığına çare olamamıştır. Türkiye köylüsü Meşrutiyetten evvel ne ise yine o halde kalmıştır. Yine Türkiye köylüsünün başında jandarma, yine Türkiye köylüsünün başında bitmez tükenmez harpler, vergiler başlamış ve devam etmiştir. Türkiye köylüsü yine Balkanlarda, yine Karadağ da, yine cephelerde, yine Yemen'de ölmüş, ölmüş, ölmüştür. Türk köylüsü, Kürt köylüsü, bu memleketin köylüsü harap olmuştur. Jandarmanın kırbacı altında, memurun baskısı altında, öküzünü satarak, teknesini satarak ölmüş, ezilmiş, harap olmuştur. Binaenaleyh o kadar şaşaalarla ilan ettiğimiz Meşrutiyeti köylü, halk hiç bir şey anlamamıştır. Sorunuz bu köylüye, sorunuz ahaliden her hangi birisine, sorunuz ki on iki senelik Meşrutiyetten ne anlamıştır? Anladığı, yalnız düşündüğünü kahvede serbest söylemekten ibaret bir şeydir. Meşrutiyet hafiyelik usulünü kaldırmıştır. Bu devirde pek az iyi idare görülmüştür. Ben hiç bir kimseyi doğrudan kötülemem. Bunlara sebep, otuz şu kadar 42

43 senelik Abdülhamit devridir. Bizde siyaseti idare edenler hatalar ettiler. Fakat malumdur ki sosyal hadiseler insanları rüzgârın bir yaprağı alıp sürüklediği gibi sürükler. Binaenaleyh bir millet on iki senelik Meşrutiyette ihtilaldan ihtilala, harpten harbe koşmuş ve huzur bulamayarak, biran rahat bir nefes alamayarak, istediği iyi idareye ulaşamamıştır. Biliyorsunuz ki Meşrutiyette vakit vakit iyi teşebbüsler oldu. Halkın ihtiyaçlarını düşünmek, yukarı tabakanın aşağı tabakaya doğru inerek, halkı anlamak, dinlemek, birlikte yükseltmek emelleri baş gösterdi. Fakat bunlar ihtilal gürültüleri ve harp topları arasına karıştı, gitti. Hiç bir netice alınamadı. Efendiler, bugün dünyanın pek az yeri vardır ki bizim üzerinde yaşadığımız topraklar kadar harabe olsun. Çin'e gitseniz, Japonya'ya gitseniz, Afrika'ya gitseniz, ancak vahşi kabilelerin oturduğu yerler böyledir. Bu memleket kadar küllük, harabe, baykuş yuvası olsun. Nüfusumuz azalmış, yolumuz kalmamış, orman yok, servet yok, insanlar hastalıktan kırılıyorlar. Bütün bunları bir kelime ile kötü idare kelimesiyle özetlenebilir. Bundan kimi mesul edeceğiz efendiler? Bundan okumuş sınıfı da mesuldür, memur sınıfı da mesuldür. Çünkü okumuş sınıfı hem sayıca azdı, hem de bunlar memleketin asıl düşüncesiyle, ananeleri ile uygun bir şekilde yetişmemişti. Bunu bu kürsüde itiraf etmek mecburiyetindeyiz. Biliyorsunuz ki Tanzimat, medrese ile mektebi fena şekilde ayırarak bu memlekette içinden çıkılmaz bir vaziyet yarattı. Biri doğuya, biri batıya bakar. Binaenaleyh okumuş sınıfı bu memlekette iş göremedi ve mesuldür. Avrupa nın da bize asla rahat vermediğini söylemeliyiz. Memur sınıfına gelince, bu memleketle kendilerinin adeta Allah tarafından idareye getirildiklerine inanırlar. Köylünün üzerinde kendilerinin idare etme hakkı olduklarını, bu olmazsa memleketin idare edilemeyeceğini her zaman söylemişlerdir. Köylüye gelince, daima işittiğine itimat etmeyerek, dur bakalım sonu ne olacak diyerek, boynunu bükmüş, cesur, sabırlı, aciz beklemiştir. Meşrutiyette köylü böyle idi ve bugüne kadar da böyledir. Bunu itiraf etmeliyiz ki derdin devasını bulalım. Nihayet efendiler, Mondros Ateşkesi ilan edildi. O sebeple burada toplandık. Ateşkes rezaleti, bize sunulan maddelerin zalim, katil hükümleri Yüce Meclisinizi buraya toplamıştır. Biz burada esasen bu inkılap için toplanmadık, esas itibariyle meşru müdafaa için toplandık. Fakat efendiler, burada toplandıktan sonra gördük ki bu memleketi uçuruma sürükleyen yalnız dışarıdan gelen kötülükler değildir. Memleketin kötü alışkanlıklarının, kötü idarenin büyük bir tesiri vardır. Gözümüzün önünde akan kanların, yıkılmış yuvaların tesiriyle kendiliğimizden ıslahat ve inkılap yapmanın lüzumunu anladık ve yeni bir idare kurmak için bir takım hazırlıklar yapmaya başladık. Binaenaleyh bugün Yüce Meclisiz, memleketi müdafaa için toplanmış olmakla beraber, bu memleketi, bu milleti yaşatmak için en iyi esas nerede ise onu bulmaya karar vermiştir. İşte Hükümetin halkçılık programı adı altında Yüce Meclisinize sevk ettiği program bu fikirlerin ürünüdür. Ben diyemem ki biz hiç bir taraftan hiçbir fikir almadık. Rusya'da patlayan inkılabın bizim üzerimizde tesiri olmuştur. Her millet iki sınıftır, biri idare edenler, diğeri idare edilen mazlum sınıftır. Her millette mazlum sınıf hakkında doğan düşüncenin de bizim üzeremizde tesiri olmuştur. Eğer bu memleketin eski toprakları bütün büyüklüğü ile bugün de elimizde olsaydı, yine de bu memleketi iyi bir şekilde idare et- 43

44 mek için inkılap yapmaya mecburduk. Esas düşüncemiz bu kötü idareyi kaldırmaktır. Efendiler, Yüce Meclis tarafından kurulan bu Hususi Komisyon, başlangıçta Hükümetten gelen ve elimize verilen Halkçılık Programını esas alarak bir program yapmak istedi. Fakat neticede böyle bir programın, Meclisin bütün üyeleri tarafından tasdik edilmesinin zor bir şey olduğunu gördü. Çünkü efendim, bir programı, bir fikir etrafında toplananlar yapar ve imzalar. Halbuki bu mecliste her düşünceden üyeler vardır. Meclis, bir siyasi parti değildir. Binaenaleyh Yüce Meclisimiz adına bir program yapmak doğru olmayacağı neticesine vardık. Onun için Hükümetin Halkçılık Programı adı altında gönderdiğini, biz size kanun şeklinde yolladık. Böyle olunca programın başında bulunan gaye, usul ve esaslar başlıklarındaki maddeleri, ancak Büyük Millet Meclisinin gayeleri olarak bir beyanname şeklinde yayınlamaya karar verdik. Bunlar zaten Yüce Meclisinizin çeşitli zamanlarda, ispat ve ilan ettiği esaslara aittir. Bunlar bizim için mukaddes gayelerdir. Bizim bu gayeleri bütün dünyaya bağıra bağıra ilan etmemize hiç bir şey mani değildir. Bunlar gayet meşrudur. Yalnız şuhu ilave edeyim ki efendiler, eğer biz bu beyannameyi yayınlamayı lüzum görmemiş olsak, bazı düşmanlarımızın aleyhimize uydurdukları propagandalara karşılık vermemiş oluruz. Çünkü düşmanlarımız, bazı Avrupa gazetelerinde diyorlar ki Türkler eski İmparatorluklarını istiyorlar, adalarını istiyorlar, Arap vilayetlerini istiyorlar, Arnavutluğu istiyorlar. Halbuki şimdi artık Türklerin oralarda hiç bir hakkı yoktur. Böyle bir propaganda yapıyorlar. Binaenaleyh nasıl ki İstanbul da toplanan Mebuslar Meclisi Milli Misakı ilan etmişse, biz de aynısını ilana mecburuz. Bizim gaye ve hedefimiz, ancak meşru emellerdir. Milli hudutlarımız dahilinde kalmak istiyoruz. Zulme, baskıya karşı isyan ediyoruz. Binaenaleyh bunu beyanname şeklinde yayınlamak faydalı olacaktır. Efendiler Kanun Tasarısının ilk maddesi Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. maddesidir. Bu maddeyi bu kürsü üzerinde okumaktan fevkalade iftihar duyuyorum ve diyebilirim ki hayatımın en kıymetli anı bu andır. Bu şeref Yüce Meclisinize nasip oluyor. Eski Kanunu Esasi'yi baştan aşağı tetkik ediniz, böyle bir maddeye tesadüf edemezsiniz. Şimdiye kadar bu memlekette teşekkül eden meclisler, daima seçkinler sınıfından teşekkül etmiş meclislerdi. Halktan kimse gelemiyordu. Bunun önüne geçmek için iki dereceli mebus seçimini kabul edeceğiz. Meclisimiz yasama ve yürütme salahiyetlerinin her ikisini de kendisi kullanacaktır. Hükümeti teşkil edecek vekiller Yüce Meclis tarafından tek tek seçilecektir. Hükümete İcra Vekilleri Heyeti denilecektir. Bu arkadaşa Vekiller Heyeti Reisi denilecektir. Sonra efendim, Büyük Millet Meclisi Reisi, ayrı, Vekiller Heyeti Reisi ayrı olacaktır. Şimdiye kadar memurların idaresinden çektiğimiz fenalıklar yüzünden Vilayet Encümenlerindeki memurlar halk tarafından seçilecek ve bu şekilde halkın doğrudan doğruya kendi işini kendi görmesi esasını kabul etmiştir. Bundan sonra vilayetlerde zalim bir nahiye müdürü, bir mutasarrıf, gaddar bir vali bulamayacaksınız. Bundan sonra memurlar o vilayet halkının seçtiği, o vilayet halkıyla iyi geçinmeye mecbur olan adamlar olacaktır. Binaenaleyh, halk kendisi seçecek, neticesini yine kendisi görecektir. Neticesine razı olacaktır. Bazılarımızın zannettiğimiz gibi halkımız da henüz bu seviye yoksa bunu tecrübe ile öğrenecektir. Bunun başka çaresi yoktur. 44

45 Ne vakit başlarsak geç başlamış olacağız. Hemen başlamalıyız, vakti gelmiştir. Ancak şu da vardır ki vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika Hükümeti gibi değildir. Her vilayetin sahip olduğu muhtariyet sınırlıdır. Binaenaleyh jandarma gibi umumi asayiş ait hususlar, demiryolları gibi birden fazla vilâyeti alakadar eden, vergiler, askerlik gibi mühim işler merkeze alınmıştır. Bunlar merkezden gönderilen vali tarafından yapılacak işlerdir. Ama küçük nafıa işleri, kanal, köprü inşası, sonra maarif, ziraat, orman işleri vilayetlere bırakılmıştır. Şunu itiraf ederim ki her geri kalmış memlekette olduğu gibi, bizde de ağalar, beyler sınıfı bulunduğu için bazı daha uzak vilayetlerde nüfuzlarını kullanarak, idareye karışıyorlar, idarecilere baskı yapıyorlar. Fakat halkı yetiştirmek için halka her şeyi öğretmek lazımdır. Buna inanmak lazımdır. Binaenaleyh efendiler bu milletin kendisini idare etmesi vakti pekala gelmiştir ve kendisini idare edecektir. (alkışlar) Eğer kendisini idare edemeyecekse, zaten biz idare edemiyoruz, zaten bizim ekseriyetle kötü memurlarımızın elinde aciz kalacak ise, kendi kendilerine idare etmeleri daha iyidir. (bravo sesleri) Efendiler, memleketin bütünlüğünü muhafaza için bir şey düşündük. İktisadi, coğrafi münasebetleri itibariyle memleketi bazı kısımlara ayırarak, buralara birer müfettiş göndereceğiz. Bu müfettişlerin yanına vilayetlerde bulunan memurları vereceğiz. Müfettiş hükümet ile vilayet arasında sıkı münasebeti tesis edecekti Binaenaleyh efendiler, bu kanun tasarısı bu memleketin inşallah kurtuluş gününün tarihi olacaktır. Biz birbirimizle anlaşalım. Ben zannediyorum ki bu derece mühim esaslı şeyler ile hiç bir meclis meşgul olmamıştır. Bundan dolayı sizleri tekrar tebrik ederken tekrar rica ederim bunu bir an evvel çıkaralım. (sürekli alkışlar) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Komisyon raporunu okutuyorum. TBMM Başkanlığına Hükümet tarafından Büyük Millet Meclisine takdim edilip, bunu için hususi olarak kurulan komisyonumuza havale edilen Halkçılık Programı, enine boyuna tetkik edildi. Önce bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Programı olarak çıkarılması ve yayınlanması ve sonra bu programa göre lüzumlu kanunların çıkarılması düşünülmüş, fakat bundan vazgeçilmiştir. Çünkü Yüce Meclisimizde çeşitli düşünce ve kanaatte olan üyeler bulunmakta, bu sebeple lüzumsuz münakaşalar ortaya çıkma ihtimali bulunmaktadır. Bir de şimdiye kadar halkımızın, her zaman vaatler karşısında kalarak, fakat çok az bu vaatlerin yerine getirilmiş olduğu düşünülerek, itimatsızlığa sebep olacağı düşünülmüştür. Komisyonumuz halkı sefalet ve zulümden kurtaracak işlerin zamanla tatbik edilmesini daha uygun bulmuştur. Hükümetin hazırladığı Halkçılık Programındaki Gaye ve Usul adlı bölümündeki ilk dört madde, bir Beyanname haline getirilmiştir. Bu Beyannamenin Yüce Meclisimiz tarafından yayınlanmasını istedik. 45

46 Programın diğer maddelerini de Teşkilatı Esasiye Kanunu adı altında bir kanun tasarısı halinde Yüce Meclisimizin tasvibine arz ediyoruz. 21 Ekim 1920 Komisyon Başkanı Yunus Nadi Raportör Üye İsmail Suphi BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BEYANNAMESİ Emperyalist devletlerin devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdiye kadar çeşitli zamanlarda ilan ettiği gayelerini bir kere daha bütün dünyaya arz etmek için bu beyannameyi yayınlamayı lüzum görmüştür. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli hudutlar dahilinde hayat ve istiklalini temin, Hilafet ve Saltanat makamını kurtarmak gayesiyle teşekkül etmiştir. Binaenaleyh hayat ve istiklalini tek ve mukaddes emel bildiği Türkiye halkını, emperyalizm ve kapitalizm baskısından ve zulmünden kurtararak iradesinin ve hakimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin hayat ve istiklaline kast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı koyacak bir orduya sahiptir. Emir ve kumanda salahiyeti, Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini yeni vasıtalarla ve teşkilat ile kaldırarak, yerine refah ve saadeti yerleştirmeyi başlıca hedef olarak görür. Binaenaleyh, toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve vakıf işlerinde ve diğer meselelerde, sosyal dayanışmayı ve yardımlaşmayı hakim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yeni teşkilatlar kurmaya çalışacaktır. Bunun için de siyasi ve sosyal prensipleri milletin ruhundan alarak ve tatbikatta milletin temayül ve ananelerini gözetmek fikrindedir. Binaenaleyh Türkiye Büyük Millet Meclisi, memleketin idari, iktisadi sosyal ihtiyaçlarına ait işleri zamanla tetkik ve kanun şeklinde tatbik etmeye başlamıştır. Allah yardım eden ve muvaffak edendir. 21 Ekim 1920 TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISI Umumi Hükümler Madde 1. Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesi esasına dayanır. Madde 2. Yasama kudreti ve yürütme salahiyeti, milletin tek ve hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde toplanır. Madde 3. Türkiye Halk Hükümeti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur 46

47 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca meslekler temsil edilmek üzere doğrudan doğruya seçilen üyelerden meydana gelir. Madde 5. Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi iki senede bir yapılır. Üyelik müddeti iki sene olup tekrar seçilmek mümkündür. Eski üyeler, yeni seçilen üyelerin toplanmasına kadar vazifeye devam ederler. Yeni üye seçiminin yapılmasına imkan görülemediği zaman, vazife süresi bir yıl daha uzatılır. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet ve mesleğin vekili olmayıp bütün milletin vekilidirler. Madde 6. Büyük Millet Meclisinin tamamı, her yıl ekim ayının başında kendiliğinden toplanır. Madde 7. Büyük Millet Meclisi üyeleri, her yasama yılından itibaren iki ay sonra, Büyük Millet Meclisine ait bütün hak ve salahiyetlere sahip olmak ve gelecek yasama yılına kadar toplanmak üzere içlerinden en az seçim bölgelerinin iki kat miktarda üyeyi gizli oy ile seçerler. Madde 8. Bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması ile harp ilanı gibi hukuki esaslar Büyük Millet Meclisine aittir. Madde 9. Büyük Millet Meclisi, Hükümeti kısımlara ayrılmış ve seçilmiş olan vekiller vasıtasıyla idare eder. Meclis vekillere yön verir ve ihtiyaç halinde bunları değiştirir. Madde 10. Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından seçilen Reis bir yasama yılı için Büyük Millet Meclisi Reisidir. Bu sıfatla Meclis adına imza etmeye ve Meclis kararlarını tasdike salahiyeti vardır. İcra Vekilleri Heyeti de içlerinden birini Vekiller Heyeti Reisi olarak seçer. İdare Madde11. Türkiye, coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet bakımından vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da nahiyelere ayrılır. Madde 12. Vilayetin mahalli olarak manevi şahsiyeti ve tam muhtariyeti vardır. Dış ve iç siyaset, adli ve askeri işler, milletlerarası iktisadi münasebetler, vergi hususları ve birden çok vilayete ait işler müstesna olmak üzere, Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlara göre maarif, sağlık, iktisat, ziraat, nafıa ve sosyal yardım işlerinin idaresi, vilayet meclislerinin salahiyetindedir. Madde 13. Vilayet meclisleri, mesleklerin temsil edilmesi üzere vilayetler halkınca seçilen üyelerden meydana gelir. Vilayet meclislerinin toplanma devresi iki senedir. Toplanma müddeti senede iki aydır. Madde 14. Vilayet meclisi üyeleri bir reis ile bir idare heyeti seçer. Yürütme 47

48 salahiyeti, devamlı toplanacak olan bu heyete aittir. Madde 15. Vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve temsilcisi olmak üzere vali bulunur. Vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunur ve vazifesi devletin umumi ve müşterek vazifelerini yerine getirmektir. Vali yalnız devletin umumi vazifeleri ile mahalli vazifeler arasında farklılık olduğunda müdahale eder. Madde 16. Kaza, sadece idare, emniyet ve asayiş bakımından vilayetin bir parçasıdır. Manevi şahsiyeti yoktur. İdaresi Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından seçilen ve valinin emrinde olan kaymakama aittir. Madde 17. Nahiye, kendi içinde muhtariyete sahip manevi şahsiyeti olan bir idari bölümdür. Madde 18. Nahiyenin bir meclisi, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır. Madde 19. Nahiye meclisi nahiye halkı tarafından seçiler üyelerden meydana gelir. Madde 20. İdare heyeti ve nahiye müdürü nahiye meclisi tarafından seçilir. Madde 21. Nahiye meclisi idari, iktisadi ve mali salahiyete sahip olup, bunların hususiyetleri kanunla tespit edilir. Madde 22. Nahiye bir veya birkaç köyden meydana geldiği gibi, bir kasaba da bir nahiyedir. Madde 23. Vilayetler iktisadi ve sosyal münasebetleri bakımından birleşerek umumi müfettişlik bölgeleri meydana getirirler. Madde 24. Umumi müfettişlik mıntıkalarının umumi surette asayişinin sağlanması ve devlet işlerinin teftişi, umumi müfettişlik mıntıkasındaki vilayetlerin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifeleri umumi müfettişlere aittir. Umumi müfettişler, mahalli idarelere ait vazifeleri daima denetlerler. Geçici Madde Gayeye ulaşıncaya kadar işbu Kanunun ve 7. maddeleri ancak yeni mebus seçiminden itibaren yürürlüğe girecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Önce Beyannameyi paragraf halinde okuyalım. Emperyalist devletlerin devlet ve milletimizin hayatına açıkça kastetmeleri neticesinde meşru müdafaa için toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, şimdiye kadar çeşitli zamanlarda ilan ettiği gayelerini bir kere daha bütün dünyaya arz etmek için bu beyannameyi yayınlamayı lüzum görmüştür. 48

49 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim birinci paragraf hakkında mütalaası olan var mı? (hayır, hayır sesleri) O halde oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler el kaldırsın. Birinci paragraf aynen kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli hudutlar dahilinde hayat ve istiklalini temin, Hilafet ve Saltanat makamını kurtarmak gayesiyle teşekkül etmiştir. Binaenaleyh hayat ve istiklalini tek ve mukaddes emel bildiği Türkiye halkını, emperyalizm ve kapitalizm baskısından ve zulmünden kurtararak iradesinin ve hakimiyetinin sahibi kılmakla gayesine ulaşacağı kanaatindedir. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Reis Bey buraya Komisyon bir yanlış anlamaya mani olmak için mili hudutlar dâhilinde Müslüman çoğunluğun ifadesinin ilavesini uygun gördü. Bunun kabulünü teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O şekilde okundu. (hayır, o şekilde okunmadı sesleri) HASAN BASRİ BEY (Karesi): Milli hudutlardan maksat ne ise tutanağa geçmesi için izahat versinler. İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Efendim, milli hudutlardan maksat, İstanbul Mebuslar Meclisi tarafından kabul edilen Milli Misakın çizdiği hudutlardır. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Bir şey daha soracağım. Emperyalizm ve kapitalizm zulmünden kurtararak" diyor. Maksat, dış emperyalizm ve kapitalizm midir, yoksa içerideki de bunun içinde midir? İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Biz he türlü emperyalizm aleyhindeyiz. Emperyalizm nereden gelirse gelsin. (alkışlar) Kendimiz emperyalist değiliz ve emperyalistlerin aleti de olamayız. Kapitalizm meselesine gelince, kapitalizm zulmü nerede olursa olsun aleyhindeyiz. (doğru sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başka mütalaa var mı efendim? İkinci paragrafı kabul buyuranlar el kaldırsın. Kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin hayat ve istiklaline kast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların tecavüzlerine karşı koyacak bir orduya sahiptir. Emir ve kumanda salahiyeti, Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Üçüncü paragrafı kabul edenler el kaldırsın. Kabul edildi, efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini yeni vasıtalarla ve teşkilat ile kaldırarak, yerine refah ve saadeti yerleştirmeyi başlıca hedef olarak görür. Binaenaleyh, toprak, maarif, adliye, 49

50 maliye, iktisat ve vakıf işlerinde ve diğer meselelerde, sosyal dayanışmayı ve yardımlaşmayı hakim kılarak, halkın ihtiyaçlarına göre yeni teşkilatlar kurmaya çalışacaktır. Bunun için de siyasi ve sosyal prensipleri milletin ruhundan alarak ve tatbikatta milletin temayül ve ananelerini gözetmek fikrindedir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dördüncü paragraf hakkında söz isteyen var mı efendim? Kabul edenler el kaldırsın. Aynen kabul edildi. Binaenaleyh Türkiye Büyük Millet Meclisi, memleketin idari, iktisadi sosyal ihtiyaçlarına ait işleri zamanla tetkik ve kanun şeklinde tatbik etmeye başlamıştır. Allah yardım eden ve muvaffak edendir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim mütalaa var mı? Son paragrafı kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. Efendim beyannamenin tamamı da kabul edildi ve zaten bir kanun şeklinde de değildir. Eğer uygun buyurursanız, belki kanunun müzakeresi birkaç gün sürebilir, bunu hemen yayınlayalım. Beyannamen hemen yayınlanmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edildi efendim. Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısının maddelerine başlıyoruz. TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISI Madde 1. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesi esasına dayanır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başlık hakkında mütalaa var mı? BİR MEBUS BEY: Kanunu Esasi denilmelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başlık ve birinci madde hakkında söz isteyenler var mı? (hayır, kabul sesleri) Başlığı ve birinci maddeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Madde 2. Yasama kudreti ve yürütme salahiyeti, milletin tek ve hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde toplanır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Binaenaleyh ikinci maddeyi kabul edenler el kaldırsın. Kabul edildi. Madde 3. Türkiye Halk Hükümeti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve Türkiye Büyük 'Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Bunun hakkında izahat vereceğim. (lüzum yok sesleri) Müsaade buyurursanız Türkiye Halk Hü- 50

51 kümeti oraya bir Devlet kelimesini ilave edelim. Türkiye Halk Hükümeti Devleti Hayır, hayır hata etmişim Türkiye Devleti olacak, Halk Hükümeti yok. HAYDAR BEY (Meclis Kâtip Üyesi): Efendim, değişiklikle birlikte üçüncü maddeyi tekrar okuyorum. Madde 3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. ŞEYH SERVET EFENDİ (Bursa): Efendim, değiştirildiği gibi Türkiye Devleti olarak kalacak olursa, asıl emeli açıkça belli olmuyor. Halk Hükümeti sözü de girmelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başka söz isteyen var mı? Maddeyi şimdi okunduğu gibi kabul edenler. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Meclis kelimesinden sonra Halk kelimesinin ilâvesi lazımdır. İSMAİL SUPHİ BEY: Buna lüzum yoktur. Çünkü İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesi esasına dayanır dedikten sonra buna lüzum yoktur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Halk kelimesinin ilâvesini arzu edenler el kaldırsın. Arzu edilmedi. Maddeyi son okunduğu gibi kabul edenler el kaldırsın. Madde kabul edildi. Dördüncü maddeyi okuyoruz. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca meslekler temsil edilmek üzere doğrudan doğruya seçilen üyelerden meydana gelir. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Halkı, mutlaka Meclise getirmek lazımdır. Komisyonumuz bunun için en uygun seçim şekli olarak meslek temsili usulünü bulmuştur. Bu usul dairesinde, bu memlekette şimdiye kadar söz söylemeye sahip olamayan, hukuken sahip fakat fiilen sahip olamayan halk, Meclise gelecek ve haklarını sözü ile fikri ile oyu ile müdafaa ve muhafaza edecektir. Binaenaleyh meslek temsili, en uygun usuldür. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Tekrar izah buyurunuz, iyi anlaşılamadı zannedersem. İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Şimdiye kadar seçim denildiği zaman, ancak seçkinler, millet sırtından geçinen okumuşlar veya memurlar hatırınıza gelir. Fakat bu usulü terk etmenin zamanı gelmiştir. Hakikaten halk idaresi kurmak için, halkı memlekete sahip kılmak için, halkı Meclise getirmek lazımdır. Bu halk diyeceksiniz ki cahildir, dünyadan haberi yoktur. Evet, belki bu halk memleketin haricini iyi bilmez, belki dünyayı iyi bilmez, belki siyaseti bilmez ve siyasetten anlamaz. Fakat kendi sanatını senden, benden iyi bilir. Bir saraç sanatını senden benden iyi bilir, 51

52 bir çiftçi, bir doğramacı, bir kunduracı kendi sanatlarının alimidir. Binaenaleyh, bu adamları Meclise getirecek olursak kendi haklarını müdafaa edebilir. Meslek temsili sayesinde, bu memlekette azınlığın, çoğunluğa tahakkümü gibi bir vaziyet olmayacaktır. Sonra, şimdiye kadar olduğu gibi millet mebusunu tanımadan seçmeyecektir. Meslekler arasında sendikalar yapılacak, cemiyetler kurulacaktır. Bu, hak ve adalete en uygun bir usuldür. Yalnız bunun bir noktası vardır ki o da bu usulün tatbikinin biraz güç olmasıdır. Fakat birtakım teşkilatlar yapacağız. Esnaf teşkilatı, cemiyet teşkilatı, sendikalar yapacağız. Senin, benim gibi onlar da Mecliste temsil edileceklerdir ve senin benim gibi bu adamlar politikayı sanat olarak görmeyeceklerdir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, bu usul bir parça güçtür. Fakat ne kadar evvel başlarsak sonra başlamaktan hayırlıdır. Bugün başlarız, yarın teşkilat yaparız, daha sonraki gün tatbik ederiz. Binaenaleyh Yüce Heyetinizden rica ederim, gayet makul ve meşru bir esastır, bunu kabul buyurunuz. RAGIP BEY (Kütahya): Müzakere usulü hakkında bir şey arz edeceğim. Arkadaşlar hususi surette bu mesele hakkında birçok şeyler dinlediler. Şimdi söz söyleyecekler. Lehte ve aleyhte olmak üzere müzakereye başlanırsa daha faydalı olur. (yarına kalsın, vakit yok, bugün sesleri, gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Rica ederim, daha söz alan birçok arkadaşımız var. Nasıl olsa bugün bitmez, karanlık da bastı. İki, üç dakika sonra elektrikler yanacaktır. Bir kaç arkadaşımız daha söylerse belki kafi görürüz. RAGIP BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz. Memleketin tarihi biraz kurcalanırsa, gerimize, mazimize bakarsak görürüz ki önceleri memleketimizde meslek teşkilatları mevcut imiş ve memlekete çok faydalı olmuşlar. Halen memleketimizdeki esnaf teşkilatını gözümüzün önüne getirirsek, meslek temsili usulünün ne kadar faydalı olacağını tamamen görürüz. Şu anda bizim memleketimizde esnaf teşkilatı mevcuttur. Her esnafın bir esnaf başı, bir de ihtiyarlar meclisi vardır. Mesela kunduracılar, saraçlar kendi sanatlarına dair hususları kendi aralarında hallederler. Bu teşkilatlar sebebiyledir ki bir ahenk ve bir intizam mevcuttur. Meşrutiyetten evvel istibdat devrinde toplantılar, cemiyetler yasaktı. Meşrutiyetten sonra, mesleklerin cemiyetleri ihtiyaç olduğundan dolayıdır ki bakkallar cemiyeti, dava vekilleri cemiyeti, muallimler cemiyeti gibi birçok cemiyetler kuruldu. O halde meslek temsili usulü, eskiden beri vardır. Meslek temsili şekliyle yapılacak seçimleri tamamı tamamına uygun buluyorum. Yani memleketimizin ruhundan, tabiatından doğmuş denilebilir. İsmail Suphi Bey bunun zor olduğundan bahis buyurdular. Ben bilakis daha kolay olduğundan bahsedeceğim. Mesela bir kazada çiftçi mutlaka Hükümetin emrini dinlemez, fakat çiftçi cemiyetinin bir emrine itaat eder. Seçime geliniz dendiği zaman onlar derhal gelirler. Şimdiki gibi halk bir taraftan diğer tarafa, bir ağanın elinden diğer ağanın eline ciro mahiyetinde gitmez. Doğrudan doğruya kendi kanaatine, kendi mesleğine uygun olarak gider. Şimdiye kadar kanunlarımızın tesiriyle ihmal edilmiş meslekler, sanatlar yeniden can bulmak suretiyle tamamıyla tekrar büyür, gelişirler. Diğer taraftan korkulan şey, seçimde bir kaç şahsın 52

53 halk üzerinde hakimiyet kurmasıdır. İnsanlar herhangi bir yerin ağası olursa olun, eşrafı olursa olun, yalnız kişiler üzerine hakimiyet kurarlar, cemiyetler üzerine kuramazlar. Binaenaleyh her halde maddenin aynen kabulü taraftarıyım. (vakit geçti, çoğunluk yok sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, rica ederim. Şimdi müzakere ediyoruz. Oylamaya arz edeceğim ve önergeleri okuyacağım zaman çoğunluğu düşünürüm. Müzakere beş kişiyle bile yapılır. Celseyi açmak, kapatmak Reisin hakkıdır. Söz söylemek arzu edenler buyursun. Mahmut Bey söz sizindir, buyurunuz. NAFİZ BEY (Canik): Müzakere usulü hakkında söz söyleyeceğim. İç Tüzüğe göre ne vakit istersem söz söyleyebilirim. Müzakerenin yeterliliği ve çoğunluğun kalmadığı hakkında önergem var. Okunmasını rica ediyorum ve okunacaktır. VEHBİ BEY (Karesi): Önerge okunsun, fakat oya konamaz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Okunamaz da efendim. Mahmut Bey buyurunuz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Katipler yazı yazamıyorlar, bir kere kapkaranlık oldu ortalık, efendim. Halbuki milletimizi aydınlığa kavuşturacağız. MAHMUT ESAT BEY (İzmir): Muhterem efendiler, Meslek temsili taraftarı olmakla, tarihin önünde vatani vazifemi yaptığıma inanıyorum. Aynı zamanda Büyük Millet Meclisinin önünde, sefalet içinde hakkını feryat eden bir tabakanın, öyle bir tabakanın ki bu memleketi asırlardan beri zayıf omuzlarında taşıyan o tabakanın adına burada feryat etmekle tekrar vicdani vazifemi yerine getiriyorum. Muhterem efendiler, parlâmento usulü, bir milleti doğrudan doğruya iş başına getirecek yollardan değildir. Fakat yalnız parlamento usulünü kabul etmekle ve her hangi bir seçim usulünü kabul etmekle, millete hürriyetini vermiş olmuyoruz. Belki parlamento usulü bu yoldan biridir, fakat hepsi değildir. İşte efendiler, Fransız İhtilalının kabul ettiği bu parlamento usulü, daha ondan evvel eski İngiliz İhtilalının kabul ettiği bu parlamento usulü, halkı memnun edememiştir ve zaman zaman dünyayı sarsan büyük ihtilallara meydan vermiştir. Çünkü parlamentoların kabulüne ve Kanunu Esasi'nin alkışlarla tasdikine rağmen bir tabaka vardır ki memleketi omuzlarında taşıyan bir tabaka vardır. O tabaka, daima esaret altında inlemiştir, efendi olmamıştır ve o sefalet içinde inlerken burjuva tabakası onun önüne çıkmış, elindeki Kanunu Esasi ile o zavallı tabakanın önünde alay etmiştir. Bizim memleketimizde de böyle olmuştur. Efendiler, memleket demek, o memleketin iktisadi hayatı demektir. Hiç bir zaman o memleketin yalan yanlış politikacıları demek değildir. Memleketi, sapanıyla, elinde o mübarek çekiciyle çalışan demircisi, çiftçisi idareye gelmedikçe, bu memleketin mukadderatını doğrudan doğruya eline almadıkça, memleketin refaha doğru yürümesinin imkanı yoktur. Zavallı halk Kanunu Esasi'ye rağmen esirdir, yine inlemektir, yine aç ve sefildir. O tabakayı buraya koymakladır ki biz açlığın önüne geçeceğiz ve o tabaka buraya geldiği zaman, kibar cümlelerle 53

54 büyük nutuklar atmayacak, fakat çiftçi çiftliğini düşünecek, demirci demirciliğini düşünecek, ayakkabıcı ayakkabılarını düşünecek ve bu şekilde memleketi meydana getiren unsurlar, o memleketi hakikaten düşünmüş olacaklar. Binaenaleyh meslek temsili usulü, memleketin iktisadi hayatını Meclise sokmak için kabul edilmiş bir usuldür. On sekizinci asrın büyük uleması Jean Jacques Rousseau 1 demiştir ki, -Halk bizzat iş başına geçmedikçe hiç bir zaman haklarına sahip olamayacaktır ve öyle bir yerde devlet ve hükümetten bahsedilmesi doğru değildir. Doğrudan doğruya halkın mutlak ve mutlak hükümetin dizginlerini eline almasını gerekir....hiçbir vakit memleket, siyaset bildiğimiz şu fırıldaklardan ibaret değildir, Memleket iktisattır. Efendiler bu iktisat himaye görmekse memleket sefil olur. Evet, bundan bir asır evveline bakacak olursak görürüz ki bizde mükemmel Loncalar Teşkilatı vardı. Memleketin hayat meselesi orada, ilerlemesi orada, ihtilalı orada, sabanı da orada saklıydı. O Lonca Teşkilatı, esnafların memlekette hakim olan bu teşkilatı yıkıldıktan sonra çöküşümüzün tarihi başlamıştır. (alkışlar) O yıkıldı ve yabancı iktisat memlekete girdi. Binaenaleyh memleket iktisadi hayatını kaybetti. Kaybetmekle de efendiliğini de kaybetti ve müdafaa imkanı kalmadı. Birçok zırhlılar, ordular tedarik ettiğimiz halde memleketi kurtarmak imkanı kalmadı. Memnuniyetle haber aldığımıza göre İktisat Vekaleti İşçi Kanun Tasarısı hazırlamış ve orada bu sendikaları mecburi tutmuştur. Sendikalar yani loncalar gelecekler, bu memlekette bu Meclisten sonra hazırlanmış bir teşkilat meydana gelecek. Yalnız bir mesele daha var, okumuşlar tabakası Meclise girebilecek mi? HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Onu Tunalı Hilmi Bey düşünsün. MAHMUT ESAT BEY (Devamla): Binaenaleyh okumuş tabaka Meclise girebilecek mi? Tehlikelerden biri budur. İkincisi Hıristiyanlar da girmez mi? Efendiler okumuş tabaka, temsili usulünü kabul etmekle Meclisten atılmış olmayacaktır. Avukatlık da bir meslektir ve takdir buyurursunuz ki bu memleketin irfanını temsil eden en mühim tabaka avukatlardır ve hoca efendiler de kabul edilecektir. Çünkü o da bir meslektir. Olsa olsa, Tanzimat tan beri bu memleketin belli başlı burjuva tabakasını teşkil eden ve bu memleketin yalnız sırtından geçinmeyi kabul eden memur tabakası girmeyecektir. Onlar da vatandaşlarımızdır, onların girmemesini istemem, ama onlar girmemekle memleket kurtulacaksa girmesinler. Hıristiyanlara 1 Cenevreli filozof ve yazar. Siyasi fikirleri Fransız Devrimini etkilemiştir. Düşünceleri özellikle devrimden sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur. Aydınlanma çağında yetişmiş olmakla birlikte, uygarlık eleştirisi ve doğaya dönüş önerisiyle romantik akıma öncülük etmiş, monarşiye karşı halk iradesinin üstünlüğünü savunmasıyla da Fransız Devriminin radikal kanadı olan Jakobenleri etkilemiştir. 54

55 gelince, deniyor ki ayakkabıcı esnafı daha çok onlardanmış, bütün demirci esnafı Hıristiyan mış. Bu olamaz, çünkü öyle meslekler vardır ki birbirine çok benzerler. Mesela ayakkabıcılarla tabaklar, deri dolayısıyla veya diğer münasebetlerle birbirine benzeyebilir. Bunları bir araya getirdiğimiz zaman, mutlaka yine çoğunluk Müslümanlarda kalır. Bu şekilde bize, Hıristiyanları Meclise sokacaksınız diye korkanların korkusu giderilmiş olur. Binaenaleyh burada tehlike yoktur efendiler. Bu memlekette Hıristiyan tabakasının hiç bir hakkı olmadığına inanmış bir adam olarak söz söylüyorum. Onlar bu memleketin vatandaşlığından istifa etmişlerdir ve ihanetle, silah çekerek istifa etmişlerdir. Onlar Osmanlı tarihinin nankör çocuklarıdır ve bu memlekette hiç bir hakları kalmamıştır. Kendi haklarını müdafaa etmek isteyen bu memlekette onlar, emperyalizmin casuslarıdır ve bu vatanın hain çocuklarıdır. Onların bu Mecliste işi yoktur, efendiler. SALİH EFENDİ (Erzurum): Zaten rica etseniz de duramayacaklar, kendileri Erivan'a gidiyorlar. (aman gitsinler sesleri) MAHMUT ESAT BEY (Devamla): Efendiler, son söz olarak şunu söyleyeceğim. Meslek Temsili usulünü kabul etmediğimiz takdirde, Hususi Komisyonun büyük gayretlerle hazırladığı bu kanunun hiç bir hükmü kalmaz ve bu kanun ancak bu şekilde memlekette tarihi bir inkılap yapacaktır. Memleketimizde şayet meslek temsili usulünü kabul etmezsek, emperyalist memleketlerdeki hürriyetçi geçinen tabakanın halkı aldatarak Kanunu Esasi'den, hürriyetten bahsetmesine benzeriz. Halk buraya gelmedikçe, halk burada istikbalini idare etmedikçe, hiç bir zaman haklarını elde edemez. Ben ancak çiftçi tabakasının çarıklarıyla, demirci tabakasının çekiçleriyle ve ayakkabıcı tabakasının önlükleriyle bu meclise girdiği zaman, memleketin kurtulduğuna kanaat getirebilirim. Efendiler, bunların devlet idaresinden atılması dolayısıyladır ki bu memleket üç asırdır inliyor. O tabaka, yani memleketin iktisadi hayatı demek olan o hakiki tabaka ve bu memleketin efendisi olan o tabaka idareden çıkarıldığı içindir ki yabancı unsurlar memleketin mukadderatına hakim oldular ve bu memleket felaketten felakete sürüklendi. Çünkü o tabaka hiç bir zaman bu memleketi duyamaz, bütün varlığıyla hissedemezdi. Bu memleketi hissedebilecek olan, memleketin iktisadi hayatıdır. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. (alkışlar) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Diğer arkadaşların sözleri saklı kalmak şartıyla, Cumartesi günü aynı saatte toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (İki gün sonra, 20 Kasım 1920 tarihindeki oturumda...) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısının müzakeresine geçiyoruz. Dördüncü maddenin müzakeresinde idik, buyurun Abidin Bey söz sizindir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (18 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s , 55

56 MUSTAFA BEY (Giresun): Reis Bey bu meseleye dair orada bir önergem var. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Önergelerin okunmasına zaman var. Müzakere kafi görülürse o zaman önergeniz diğerleriyle birlikte okunur. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Muhterem arkadaşlar, şimdiye kadar emsali görülmemiş kuvvetli ve bütün manasıyla millet için hayatını feda edecek bir fevkalade Meclis teşkil ettik. Bunun için, buna dair de fevkalade işler görmemiz lazımdır. Arkadaşlar, kazancını temin eden fukaraya bu hakkı vermeliyiz, yani meslek temsili hakkını tamamen vermeliyiz. İSMAİL SUPHİ SOYSALLI BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Emekçi, emekçi. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Evet, emekçilere bu hakkı vermeliyiz. Vermezsek tarih bizi suçlar. Bu bir kuvvettir, bundan istifade edelim ve millete kendi hakkını, fazla bir şey değil, kendi hakkını verelim. Yalnız şunu arz etmek isterim ki bu milletin mümkün mertebe ihyasına, inkar olunamaz orta halli babalarla fakir babaların yetiştirmiş olduğu evlatlarını fevkalade çalışmasıyla, yanlış ve doğru çalışmasıyla muvaffak olunabilmiş ve Hükümet idaresi oluna gelmiştir. Ancak bu evlatları ilerletebilmek için, yükseltebilmek için mektepten yetiştikten sonra subay veya kurmay, memur... (doktor sesleri) Doktor başka... (gülüşmeler) MEHMET ŞÜKRÜ BEY: (Karahisar): Doktor niçin başka olsun? DR. ABİDİN BEY (Devamla): Rica ederim beni avutmayın, başka fikirde isen gelir söylersin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY: (Karahisar): Tamamen beraberim. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Efendiler ben bu fikirde öleceğim. Ben bu fikirde sebat ettikçe Lazistan sevinsin ve demesin ki bu adamı filan tarihte Meclise memur ettik, kendisini Müdafaayı Hukuk, bütün cemiyetler, belediye üyeleri, idare meclisleri ve ikinci seçmenler tayin ettiği halde fevkalade olarak gitti. Bize iş görmedi, fakir ve fukarayı yani köylülerimizi mahrum bıraktı demesin. Binaenaleyh bu orta halli babaların evlatları ile fakir babaların evlatları kendilerini kurtarmak için, istibdat devrinde büyüyebilmek için, bir parça ister ne olursa olsun ya memur, hiç olmazsa memur olarak şöyle hükümete girsin de ne olursa olsun. Şimdi eğer biz bu hakkı ki bu hak onların hakkıdır, inkar etmeyelim ve bu hakkı onlara verecek olursak o zaman herkes bir sanat sahibi olmaya başlayacak ve sanatı ilerleterek, çiftçiliğini ilerleterek buraya gelecektir. Arkadaşlar, evi, çifti çubuğu olan bir kimle ile dünyada dikili bir ağacı olmayan bir şahıs bir değildir. NAFİZ BEY (Canik): Siz hangisine dahilsiniz? DR. ABİDİN BEY (Devamla): Benim hiç bir dikili ağacım yok, sıkıştığım zaman giderim buradan Moskova'ya. Sonra bazı arkadaşlar diyor ki efendim, daha köylülerimiz yetişmemiştir. Ya öyle mi? Her zaman sana mı? Sen mi Hükümet edecek- 56

57 sin? Hayır, azizim. Köylü de diyor ki, senin hakkın yoktur, çünkü benim sayemde büyüdün, benim sayemde geldin, başıma bela oldun. Onun için bırak beni altı yüz senedir idare ettiğin zaman ne yaptın? Yol mu yaptın? Beni mi düşündün? Bırak beni, kağnıları da kaldıracağım, demiryolu, elektrik, tramvay yapacağım, ısınmak için kalorifer de yapacağım. Onun için bu büyük ve fevkalade olan Millet Meclisi bana bunu bahşetmezse nankörlük etmiş olur ve millet bunu zorla alır. Tüfekle mi alır, sopa ile mi alır? Ne ile alırsa alacaktır. Ben demiyorum ki memurlar buraya girmeyecektir. Hay hay girecek. Mesela Tunalı Hilmi Bey şimdiye kadar bir çok hikayeler söyledi. Ben de bir ufak hikaye söyleyeceğim, pek ufak. Ben askeri tabip çıktığım zaman paşaların birisinin yanına bir süvari kıtasına verdiler ve orada bana gayet çürük bir at ayırdılar. Selamünaleyküm taş, aleykümselam çamur diyen cinsten. (mevzuya gel sesleri) Yok, bu mevzu dahilindedir. Sordum niçin bana bu çürük beygiri verdiniz? Sen doktor okluğun için bu at yeter dediler. İyi hayvanlar harbe gider. Bu söz üzerine ben de öğrendim ve binicilikten aldım bir diploma (mevzuya gel sesleri) Kabul ediyorsanız söyleyeyim. (devam sesleri) Teşekkür ederim. Sonra bana, bu adam bir süvari bölük kumandanı kadar ata biner dediler. Binaenaleyh memurlar da mademki korkuyorlar ve diyorlar ki aman bizim rızkımız kesilecek, gitsinler çiftçiliğe başlasınlar. Mesela Tunalı Hilmi burada vakit geçireceğine gitsin çiftçi olsun. (şiddetli alkışlar, gülüşmeler) Madenci olsun ve ondan sonra bir hak kazansın, gelsin buraya. Binaenaleyh rica ederim. Bu maddeyi aynen kabul edelim ve benim hatırım için kırmayın beni. (gülüşmeler ve alkışlar) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Muhterem arkadaşlar, çok teşekkür ederim ki benden evvel söz söyleyen arkadaşlar meslek temsili usulünün lehinde bulundular. Kendilerinin fikirlerine iştirakle beraber düşündüğüm bazı hususları ilave etmeyi vazife bilirim. Efendim, kabul etmiş olduğumuz bu kanunun birinci maddesinde, hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir denildikten sonra, idare usulü halkın kararlarını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır, dedikten sonra mesleki temsil usulünü kabul etmemek birinci maddeyi reddetmekten başka bir şey değildir. Onu kabul etmek, birinci maddeyi teyit etmek demektir. Onun teyidinin kuvveti mesleki temsildir. Teyit kuvveti olmayan bir şeyin hiç bir kıymeti yoktur. Kitapların üzerine bir çok şeyler yazılmıştır. Millete hayali bir çok hakimiyet verilmiştir. Biz Meşrutiyeti ilan ederken milletin kendi kararlarına sahip olacağından, hakimiyetinden bahsetmiştik. Maalesef gördük ki millet kararlarına sahip olamadı. Çünkü olamazdı. Doğrudan kendini idare etmesi hakkı ona verilmemişti. Memlekette kimse inkar edemez ki yekdiğerlerine bağlı bir memur sınıfı ve tabakası vardır ki bunların teşkilatı her yerde birbirine bağlıdır ve daima o teşkilat ile halk ezilir. O ezilen halkın hakları da elinden alınır. Onun adına güya onlara da bir hak veriyormuş, ona haklarını verecekmişiz gibi, onu hakim kılacakmışız gibi yaparız, hakikatte hiç bir şey vermeyiz. Bilakis ona yapacağımız zulüm ve göstereceğimiz sefalet, şimdiye kadar hep böyle olmuştur. Ona yaptığımız şey, her zaman olduğu gibi bugünkü o sakat teşkilatı tamamen tatbik ettiğimiz İçindir ki bugün bizden halkın gördüğü şey zulümdür, sefalettir. Her tarafta olan budur. Çünkü o teşkilat kendisini 57

58 haklı göstermek için millete her iftirayı yapar ve her şeyi isnat eder, bu kabiliyetsizdir, bu vatan hainidir, bu bilmem nedir... Bunu biraz tetkik edecek olursak ve biraz bunun altını kurcalayacak olursak görürüz ki yapanlar bu memurin tabakasıdır, imtiyazı elimden kaybedeceğim endişesiyle çırpınan bu sınıftır. Halka bir an, bir dakika refah ve saadet yüzü gösterilmemiştir. Halk kendi kendine idare edemez deniliyor, en mühim itiraz bu noktadadır. Halbuki kendi kendini idare ettiği zamanlar da görülmüştür. Efendiler, işte Balıkesir'de halk kendi kendini idare ettiği zamanlar hiç yoktan bir idare tesis etmişler, bir müdafaa tesis etmişlerdir. 1 Kendisini gayet iyi idare etmiştir. İşte o kasaba halkı kendi kendini böyle idare ederken, maalesef onun içine memur tabakası girdiği anda iş karışmış ve halk bir çok sefaletle maruz kalmıştır. Halkın idaresi, halkı hakim kılmak onu idare esasına ve doğrudan işe başlatmak üzere meslek temsili usulünü kabul demektir. Bu usulün tatbik kabiliyeti var mıdır, yok mudur? En mühim itiraz bu oluyor. Ben kabili tatbik olup olmadığını arz edeceğim. Bilirsiniz ki insanlar çalışarak geçimlerini kazanırlar. Bizim memleketimizde kapitalist yoktur. Binaenaleyh tatbiki mümkün olan bir esastır. Bu memlekette esnaf teşkilatı vardır. Bu memlekette yaşayan insanlar hepiniz bilirsiniz ki kendi emekleri ile geçinen insanlardır, sermayedar yoktur, kapitalist yoktur. Az, çok herkes emeğiyle geçinir, şu gözünüzün önünde gördüğünüz sınıf hep emeği ile geçinir. Memleketin bütün yükleri onların omuzları üzerindedir. Mademki onlar sıkıntıyı çekiyorlar. Nimet külfete göredir. Onun külfetini çekenlerin onun nimetine erişmesi lazım gelir. Bu emek sahiplerini Meclise sokmak ve Meclisi onlardan teşkil etmek, daha doğrusu, memleket ne ise Meclis de o olması lazımdır. Biz bugün maalesef itiraf edelim, hakikat acıdır ve her ne kadar acı olursa olsun itiraf etmek mecburiyetindeyiz, biz bugün memleketi tamamen temsil edemiyoruz. Çünkü bizde, vaktiyle kurulan sakat seçim usulü olarak şüphesizdir ki bu millete yine içinden kendi emniyet ve itimat ettiği bizleri buraya gönderdi. Fakat ona verilen salahiyet kanun çemberleri, kanun hudutları içinde olan şey ancak bu kadar kendini gösterebilir. Çünkü kendisi buraya gelemez, onun kendisini buraya getirmek için ve memleketi olduğu gibi göstermek için, Meslek temsilini kabul etmek zarureti vardır. Bizim memleketimizde vaktiyle esnaf teşkilatı, esnaf loncaları vardı ve bu teşkilatın bir de tüzüğü vardı. Bu loncalar yakın zamana kadar münasebetlerini kaybetmemişlerdi. Fakat maalesef Hükümetin ortadan dağıtmak hususundaki baskısı dolayısıyla onlar bugün eski münasebetlerini kaybetmişlerdir, fakat aslı mevcuttur. HULUSİ BEY (Karahisar): Hatta burada var Haziran 1919 tarihinde Balıkesir Kongresi toplandı ve Yunanlıları Anadolu'dan çıkarmak için bir direniş hareketi oluşturuldu. Kongrenin Merkez Heyeti, teşkilatı kuvvetlendirmek için Erzurum Kongresi sürerken asker toplamayı ve gereken diğer bütün önlemleri almayı kararlaştırdı. 58

59 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Esnaf loncaları, aralarındaki ufak davaları halleder. Hatta o mahkemeye gidildiği zaman hakim bu gibi davaları dinlemezdi. Onun bir yiğitbaşı bulunur, bir ihtiyarı bulunur, bunlar o sınıfın menfaatleri için düşündüklerini yaparlar, yani esnafa da bu suretle hizmet ederlerdi. Bu suretle esnaf arasındaki ihtilaflar mahkemelere düşmezdi. Şimdi bu teşkilatı birbirlerine bağlamak, bunların arasındaki tesanütü temin etmek için, şüphesiz ki bugünkü adedi elli, altmışa varan meslekleri yedi, sekiz sınıfa sokmak lazımdır. Mesela demirci ve demir esası üzerine sanatkar olanları bir sınıfa sokabiliriz. Saraçlar, dericiler, yemeniciler... BİR MEBUS BEY: Gazeteciler hariç midir? MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Bu teşkilat, meslek temsili usulüyle yapılacak olursa seçimleri kolaylaştırmış oluruz. Her sınıftan gelecek mebuslar da memleketin bir aynası olur. O vakitler Meclise baktığımız zaman memleketi görürüz. Mahmut Esat Bey buyurdular ki memurlar giremeyecektir, hayır memurlar da memleketin evladı ve bu memleketin fikriyle yaşayan insanlardır. Onlar da fikirleriyle yaşıyorlar. Fakat fena bir teşkilatın zavallı insanlarıdır. Onlar halkın içinde bugünkü gibi, halkın tepesinde, halkı ezmeye memur olmayacaklardır. O vakit halkla karşı karşıya temasa gelecek, halkta görüşecek, o da halktan olacak, onunla çalışacak, kendisini sevdirecek, bir iş sahibi olacak ve bir iş tutacaktır. Memurlar da girecektir. Korkulacak bir şey yoktur. Teşkilatı Esasiye Kanununun en mühim maddesinden biri de bu meslek temsili usulüdür. Bu maddeyi aynen kabul etmekle memlekete Meclis en büyük bir hürmeti ifa edeceği gibi, tarihe karşı da vazifesini yapmış bulunacaktır. Ben Yüce Heyetinizden tekrar tekrar rica ederim, bu maddenin aynen kabulünü teklif eylerim. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Herkes kabul ediyor, aleyhinde söyleyen yok. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Şükrü Bey arkadaşımızdan evvel kürsüye gelen arkadaşımız bir iki söz söyledi. (ismi nedir sesleri) Rica ederim... (kim sesleri) Katiyen teessüf etmeye bile tenezzül etmedim. (bravo sesleri) Zira ben yaradılışça, bütün hayatımca onun, osun busun dediği Tunalıyım. Yeniden bir şey olmaya ihtiyacım yoktur. (var ol sesleri) Allaha hamdolsun ki beni böyle yaşatmış ve böyle yaşatacak. Arkadaşlar bu dakikada değil, bir iki aydan beri öyle gece geçiriyorum ki emin olunuz her dakikası bin türlü endişe, fakat endişelerle karışık bir sevinç içindeyim. (mevzuya gel sesleri) Zira Raportör arkadaşımızın dediği gibi, cephelerde kanlar dökerken, canlar verirken, henüz memleketi kurtaramadığımızı zannederken, tamamen kurtarmış olmak imanı ile memlekette asırlardan beri devam eden temeli değiştirircesine bir teşebbüste bulunuyoruz, BİR MEBUS BEY: Acınacak bir şey değil ki. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Arkadaşlar, hakikaten buna teşebbüs etmekle Allah'ın karşısında sarsılmaz... (inşallah sesleri) Arkadaşımız buyurdu ki Tunalı hikaye söylüyor, masal söylüyor. (gürültüler, gülüşmeler) Bir iman ile ben diyebili- 59

60 rim ki bugün memleketi kurtulmuş sayıyorum, Allahtan dilerim ki fethi mübin 1 aşkına... (amin sesleri) İnşallah sulh antlaşmasını da kendimiz imzalayacağız. ŞEYH SERVET EFENDİ (Bursa): Şahısları bırakınız da madde üzerine söyleyiniz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Arkadaşlar çok okumadım, çok yazamadım, tıpkı nalbantlıktan yetişmiş bir baytar gibiyim. Benim hayatım, benim kitabım hissiyattır, evet ara sıra hatıralarımdan bahsediyorum. Zira Karl Marks'ın fikirlerinden, falanın fikirlerinden bahsetmektense, kendi fikirlerimi ortaya koymayı tercih ediyorum. (yaşa sesleri) Ben bir insanım ve ameli bir insan olarak öleceğim. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Başka bir şey olmayacaksın değil mi? TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Avrupa'ya kaçtım... (yine masal sesleri) HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Canım hayat hikayesi dinlemeyeceğiz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Madde hakkında söylüyorum. Efendim, mürteci fikirler... (gürültüler) Madde hakkında kardeşlerim. Mürteci fikirler bir taraftan memlekette doğuyor, yağıyor. (mesele üzerine söyle sesleri) Üç gün de devam edebiliriz, on üç gün de devam edebiliriz. Bunda küçük bir hata, Allah korusun büyük şeylere sebebiyet verebilir. Diğer taraftan garip bir tesadüf olmak üzere anarşist ve bir takım sosyalist alemi içinde bulunuyoruz. Mürteci fikirler katiyen bize yakışmaz, bizim için bir noksan diyenler de vardır, istibdat diyenler de vardır. Aşırı fikirler, anarşistler, sosyalistler, komünistler bu yaldızlı kelimeler ne oluyor? Bu esas ne demek oluyor? Hep yalancılıktır. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Nerede işittin? TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): İsviçre'de arkadaşlar. Söylemek istemiyorum, istirham ederim, saçma olsun delicesine mantıksız olsun, fakat can kulağıyla dinleyelim. Beni değil, beni dinlemeyin her hangi bir arkadaşımızı, can kulağıyla sakin ve sessiz dinleyelim, rica ederim. Tekrar ediyorum, bir taraftaki bir hatamız pek büyük bir cinayettir. Zira pek büyük bir felâkete sebebiyet verebilir. Bunun bir takım esasları itibarıyla nasıl diyeyim? Halledilemeyecek noktaları karşısında bulundum, iki fikir arasında efendim. Batı bir iki asırdan beri bir çok tecrübeye rağmen, bir çok seçim usulleri bulmalarına rağmen yine parlamento usulünün terk etmemiştir. Memleketten memlekete, buradan şuraya hayat üzerinde geze toza, bir iki sene kafa patlatarak bir noktaya vardım o da efendiler, meslek temsili, nispi, gayri nispi her ne denilirse denilsin, bunlar ikinci üçüncü derecede kalıyor. Seçim meselelerinde, nasıl evvela bir arsa tedarik ederiz, sonra ona temel taşları koyarız, ondan sonra bk bina yapar, çatı kurarsak, seçim usulünde de kardeşler, evvela ma- 1 Açık ve parlak zafer. Hakkı batılın tahakkümünden kurtaran veya birbirine zıt olan hak ile batılın karışıklığını ayırarak hakkı galip kılan fetih ve zafer. 60

61 halli temsil usulü, arsa oluyor. Burada asıl dokunacağımız mesele, mahalli temsili temin etmektir. O da nedir arkadaşlar? Acizane kafa patlatarak bulduğum usul budur. Köylü Mehmet köy şurası için yüz kişi başına bir vekil seçer diyelim ki o köyde bin kişi vardır. O halde on üyeli bir şura teşkil edilecektir. Bu on kişi kendi aralarında üç kişilik bir heyet seçer, bunların reislerine muhtar deriz. Diğerleri üye olurlar. Köy şurası nahiye şurasına binde bir nüfus itibariyle bir üye gönderir. Fakat kendi arasından seçim yapar. Nahiye şurası beş binde bir nüfus itibariyle vilayet meclisi veya şûrası için bir üye seçer. Vilayet şurası elli binde bir nüfus itibariyle Büyük Millet Meclisi için kendi arasından veya hariçten bir üye seçerler ve Büyük Millet Meclisine gönderirler. (uygundur sesleri) Şimdi efendim parlamento usulünde benim Mehmet'im körü körüne seçiyor. Vilayette falan adaylığını koymuş, propagandacıları var, beni o Mehmet ne tanır ve ne de bilir. Doğrudan doğruya birinin tavsiyesiyle şeytani, rahmani hangi suretle olursa olsun, oyunu bana verir. Fakat ne beni görmüş, ne de benden haberdar. Katiyen benim mesleğimden haberdar değildir. Hatta arkadaşlarıma söyledim, iddia ederim vaktiyle yazdığım bir eserimde bu sözü söyledim. Nasıl olur da körü körüne mebus seçersiniz? Bu nasıl vekalet, nasıl seçimdir diye söylediğim, itiraz ettiğim için kendimi yalancı çıkarmamak için, bir çok masrafı gözüme alarak o sayede kendimi tanıtarak mebus oldum. Sözümün eri olmak itibarıyla bunu yapıyorum. (bravo sesleri) Efendim, daha evvel... HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Eserin ismi nedir, beyefendi? TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Osmanlı'da Ahali Hakimliği'dir 1 efendim. Şimdi burada bazı noktalarda arkadaşlarımın aklı karışabilir. Biz ikinci seçmenleri ortadan kaldırmak isterken, dört dereceli seçime mi kurban olalım, diyenlere tesadüf ettim. Arkadaşlar, bu ikisi arasında katiyen benzerlik yoktur. Zira ikinci seçmen demek, kaza merkezine toplamak demektir. İkinci seçmenler Ankara'da bulunan, İstanbul'da bulunan bir adayı bir istişare ile beş dakika içinde seçiyorlar. Halbuki benim teklif ettiğim usule göre köy seçimi yapıldıktan sonra, iki hafta birbirlerini tanımış olacaklar, köylü üye evvela kendilerini tartacaklar ve o tartıdan sonra na- 1 Tunalı Hilmi Bey'in Jön Türk hareketi içinde İsviçre'de bulunduğu sırada Ahali Hakimliği adı altında milli hakimiyet üzerine yazmış olduğu tezdir. Bu tezdeki düşüncesine göre köylüler meclisinden başlayarak Osmanlılar Meclisi'ne ulaşan dokuz kademede gerçekleştirmeyi amaçladığı katılım, aşağıdan yukarıya doğru bir halk egemenliği sağlayacaktı. Bu derinlik ve kapsamdaki temsil, modern toplumlarda görülen katılım sorunlarının bile önüne geçebilecekti. Bu yöntem ile halkın vekalet verme işi gerçek anlamda yerine getirilecekti. Avrupa'da olduğu gibi körü körüne seçim ve vekalet verme eksikliği olmayacaktı. Herkes köyünde, kasabasında bildiğini, tanıdığını seçecekti. Tunalı Hilmi Bey böyle bir uygulamanın aday listeleriyle sınırlı bir demokrasinin getirdiği sakıncaların da önüne geçeceğini düşünmüştür. 61

62 hiye şurasına vekil gönderecekler. Nahiye şurası bir ay toplandıktan sonra kendi üyelerini, kendi arkadaşlarını iyice tanıyacaktır, ondan sonra vilayet şurasına göndereceklerdir. Vilayet şurası iki ay toplandıktan ve birbirlerini tanıdıktan, bildikten sonra seçimlerini yapacaklar, mebuslarını Ankara'ya göndereceklerdir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Siz seçimi altı aya çıkardınız. (amma seçim ha sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Cevap vereyim, efendim. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Yarım saat oldu, beyefendi. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Efendim, mevzuyu toparlamam lazım. Gece yarısına kadar değil, üç gün, üç gece, hatta üç ay söyleyebilirim. (dinleyen olursa sesleri) Efendim, eğer bu usul kabul edilirse, bir kaç kişiyi kandırmak güç olduğundan yine iş mütegallibenin eline geçer gibi bir düşünce oluyor. Hayır arkadaşlar... DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Hay Allah razı olsun. EMİR PAŞA (Sivas): Pek doğrudur. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Hayır arkadaşlar, müsaade buyurun. Vilayetimizde yüz bin nüfus varsa, tasavvur buyurunuz ki beş binde bir itibariyle elli kişi mi edecek? (yirmi sesleri) Neyse, bu kadar kişiyi kandırmak mümkün mü, değil mi? Eğer mümkünse bu kanunu kaldırın. Benim milletimin seçeceği kimselere, eğer zavallı Mehmetçiğim gibi iki sözle kandırılabilecek, ikna edilecek kimselere, hiç şimdiye kadar hatır ve hayalimden geçmeyen bir sözü söyleyeceğim, ben bu memleketten ümidimi keserim. Halbuki benim ümidim daima artacaktır ve milletimin kabiliyeti daima bakidir, daima yükselecektir. Mehmet köyde köy şurası için bir seçim yapıyor, gerek şimdiye kadar devam eden o aldatıcı usullere göre bu seçimi yaptıktan sonra nahiyesi için de ayrıca bir seçim yapıyor. Mehmet bir aday işitiyor, vilâyet şurasına göndermek üzere seçimle meşgul oluyor. Mehmet Büyük Millet Meclisi için seçime iştirak ediyor. Dördüncü bir seçimle meşgul oluyor, fakat Mehmet benim usulümde yalnız bir seçimle meşgul oluyor ve bildiği Mehmet Ağa'yı seçiyor. Körü körüne katiyen bir seçim yapmıyor. Usulüme dair söyleyeceğim sözler bundan ibarettir. Burada arz ettiğim gibi mesele, Meclisi temsil meselesidir. Kanunun bu maddesinde meslek temsili katiyen ifade edilmemelidir. HULUSİ BEY (Karahisar): Mesleki temsile karar verdik. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Kanaatimce bu esas kabul edilirse orada arz ederim ve zannetmem ki benden aykırı mütalaa beklensin. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Yani meslek temsilini kabul ediyorsunuz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Nispi temsile çevrilmesi şartıyla. HULUSİ BEY (Karahisar): Fakat sonra koparamazsın. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Nispi temsil usulü parlamentolarda vardır. 62

63 TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Olur efendim. Zaten nispi temsili esas temsil bilirim. Zira üç kunduracı mutlak surette bir mebus gönderecek değildir. Binaenaleyh mesleki temsil denince anlamayabiliriz. Fakat nispi deyince anlaşılır. Meslek temsilinde katiyen hak yerini bulamaz ve emin olmalıyız ki o vakit memleketimizde temsil yalnız çiftçilere kalır. HULUSİ BEY (Karahisar): Bizzat çiftçilere kalırsa ne iyi olur. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Reis Bey kürsünün tapusunu buna versinler. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, bir kelime ilave edeyim. (gürültüler) Demem o ki benden almışlardır. Fakat arkadaşlar, bu arkadaşınızın usulü bugün üç seneden beri Rusya'da tatbik olunmaktadır. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Kitabınızı okumuşlardır. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Rica ederim, olabilir. Evet, Troçki'nin 1903 senesinde çıkardığı kitabından evvel 1902 senesinde bu bu arkadaşınızın bu eseri Fransızca basılmış ve yayınlanmıştır. Arkadaşlar, bana ben sahip değilim, bana milletim sahiptir. Benden olan her şeye de milletim sahiptir. Milletime yirmi beş seneden beri kazandırmak istediğim usulümü, sizden istirham ediyorum, milletime kavuşturunuz. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Cevap vereceğim, efendim. İki kelime ile Tunalı Hilmi Bey'e. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Efendiler, Hususi Komisyon hakikaten bu kanunu pek yüksek yazmıştır. Yani irfanlarına teşekkür ederim, yeni bir yüksekliğe adım atıyoruz. Emekçilere emekçi hakkını veriniz, atıl, batıl, boş duran adamın burada hakkı yoktur. İkinci maddeyi kabul ettik, bu milletin yegane hakiki temsilcisi olacak diyor. Ne yüksek bir sözdür. Madem ki milletin hakiki temsilcisi olacak bir heyet arıyoruz. Emekçiler de gelecek, çift sürenler de gelecek. Evet bugün onlar da gelecektirler. Ben çok çiftçileri biliyorum ki bir çifti yüz paraya sürüyor. Evet bir çifti yüz paraya, bin kütüğü yüz paraya kırıyor. Evet onların şimdiye kadar hakkı verilmedi. Zaten bizim çektiğimiz nedir, biliyor musunuz? Herkesin hakkını vermedik, zulmettik. O zulümdür ki bizi yıktı. Komisyonun irfanına çok teşekkür etmeli. Hazreti İmamı Ali bile diyor ki insanların birbirinden farkı yoktur. Oğlu İmamı Hüseyin daha yüksek söylüyor. İmamı Hüseyin bir meclise geldiği zaman dediğim İmamı Ali bunu kitabın ilk nüshasında yazıyor. İnsanlar her şeyde eşittirler. Şeref yoktur, iftihar temenni edersen ey Hüseyin çık kapıya. Senin benim hiçbirimizin farkı yoktur. Madem ki bu millet yükselmek istiyor ve size teşekkür ederim ki yükseltmek istiyorsunuz. Elbette evet, irfan seviyeniz pek geridir ve tamamıyla dimağınız daha olgunlaşmamıştır. Böyle bir kanunla seçim yaparsak elbette millet daha büyür. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Komisyonda arz ettiğim gibi ben de seçimin meslek temsili esasına göre yapılmasını bütün mevcudiyetimle taraftarım. Yalnız ben... 63

64 HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Öyle ise bırak, tadında bırak, HASAN BASRİ BEY (Devamla): Bunda tatbik kabiliyeti vardır diyemiyorum. Efendiler, biz henüz on iki senelik bir Meşrutiyet hayatına sahip bir milletiz. Siyasi inkılaplar böyle programlarla olamaz. Filozoflardan birisi diyor ki -Islahat halkın olgunlaşmasını takip etmeli ve bunun önüne geçmemelidir....eğer meslek temsili usulünü tatbik edebilirseniz, hakikaten memleket bahtiyardır. Yalnız tatbik edebilecek misiniz? İşte bunun hakikaten tetkik edilmesi gerekir. Dün İsmail Suphi Beyefendi kötü idarelerden bahsetti. Bu kötü idarelere mani olacak bir milli hareket gösteriliyor mu, gösterilmiyor mu? Bu tetkik edilmelidir. Mesela Kastamonu'da bir vali bazılarını haksız yere tevkif ediyor. Karahisar'da bir mutasarrıf keyfi muamele yapıyor. Orada, Kastamonu halkınca bu hale, bu tecavüze karşı bir hareket gösterilmiş midir, gösterilmemiş midir? Eğer gösterilmemişse demek ki bu zulme mani olunacak bir seviye olmamıştır. Babanzade İsmail Hakkı Bey 1 merhum, seçimlerin seviyece mühim bir mesele, yani bunlara uygun yürümek meselesi olduğunu izah ediyor. Biz evet iki senelik, yarım yamalak bir meşrutiyet tecrübesi ile acaba dünyanın hiçbir yerinde henüz kabul edilmeyen meslek temsili usulünü tatbik edebilecek miyiz? Eğer biz halkın seviyesinin üstüne çıkarak ıslahat yapmak istersek, efendiler emin olunuz bu ıslahatın neticesi yine hiçtir ve yine şikayet ettiğimiz işler başımıza gelir. Siz istediğiniz ıslahatı yapınız. Milletin seviyesi yükselmedikçe bu ıslahattan hiçbir netice alınmasının imkanı yoktur. (doğru sesleri) Bir de esnaf teşkilatı vardır diye söylediler. Evet var idi... HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Seviyeyi ne şekilde yükseltmeli? HASAN BASRİ BEY (Devamla): Terbiye ile. Esnaf teşkilatı vardı, buyurdular ve bugün de hakikaten hâlâ onlardan kalanlar mevcuttur ve bu gayet esaslı bir teşkilâttır. Bu teşkilâtın merkezi Ankara idi, Ahi teşkilatı. Meslek temsilinde tetkik edilecek mühim bir esastır. Fakat efendiler, o teşkilat bir çok sebep yüzünden, maalesef eski halini kaybetmiştir. Bir kere eskiden var olan esnafı, eskiden var olan meslekleri inkişaf ettirelim. Ondan sonra, biz meslek seçimini belki bir kaç seçim devresi geçtikten sonra tatbik edebiliriz. Efendiler, memleketimizde kapitalist yoktur, buyurdular. Hakikaten memleketimizde, hakiki manada kapitalist olmadığına ben de inanıyorum. Sonra sosyal sınıf farkları bizde yoktur. Efendiler, bugün en fakir bir adamın çocuğu tahsil sayesinde, ilim sayesinde en yüksek mevkilere çıkabilir. Bugün en zengin bir adamın oğlu, cehalet yüzünden sefalete inebilir. Yok olan ve hakikaten bir meziyet kabilinden olarak düşünmemiz icap eden bu şeyleri bırakıp da öteden beri olduğu gibi, her yeni cereyana uyarak taklitçilik yaparız. 1 Siyasetçi, yazar ve hatip. Meşrutiyet ilan edildikten sonra, 1908 yılında Bağdat milletvekili seçildi. Meclisteki konuşmalarıyla tanındı yılında Maarif Nazırı oldu. İstanbul Üniversitesinde anayasa hukuku dersleri verdi. 64

65 Sonra falan yerde şu şekildeymiş gibi kabul edersek, biz kendi milli kimliğimizi, kendi ihtiyaçlarımızı unutmuş oluruz. Mademki memlekette kapitalist yoktur, mademki sosyal sınıf farkları yoktur efendiler, mademki memleketimizin büyük kısmını çiftçiler teşkil etmektedir, bugün emin olunuz ki bu Meclis memleketi hakikaten temsil ediyor demektir. Eğer bizde yüksek ve sosyal sınıflar bulunsa idi o vakit hakikaten şikâyete hakkımız olurdu. Bugün rica ederim, hanginiz ziraattan anlamazsınız, hanginiz esnafın ve mesleklerin ihtiyaçlarını bilmezsiniz? Biz fikirlerimizi lüzumsuz hayallerde dolaştırıyoruz zannediyorum. Yine tekrar ediyorum, meslek temsili usulüne taraftarım, fakat bugün değil. Ben diyorum ki bu madde şu suretle tertip edilsin, "Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçiminin meslek temsili usulüyle yapılması bir gayedir. Bu gayeye erişilmesine kadar mesleklerin teşkilatlanmasına ait kanunlar tanzim edilecektir. Bununla beraber seçim şeklinin bir dereceli olması esası kabul olunmuştur."...eğer biz maddeyi bu şekilde değiştirirsek artık bizi idare edenlerin kabiliyetine bağlıdır. Bunlar esnafın, mesleklerin teşkilatlanmasına ait kanunları bir an evvel çıkarırlar ve tatbikatına başlanır. Fakat efendiler biz seçimler meslek temsili esasına göre yapılacaktır der de bunu da tatbik edemezsek veya ağzımıza yüzümüze bulaştırırsak pek gülünç bir vaziyette kalmış olacağız. Binaenaleyh ben dördüncü maddenin arz ettiğim gibi değiştirilmesini istirham eylerim. BİR MEBUS BEY: İnşallah kabul edilir. İSMAİL SUPHİ BEY (Komisyon Raportör Üyesi): Söz alan arkadaşlardan yalnız Tunalı Hilmi Bey, doğrudan doğruya Komisyonun kabul ettiği madde aleyhinde beyanatta bulundular. Basri Bey esas olarak kabul ediyorlar, yalnız tatbikatında mahzurlar düşünüyorlar. Malatya Mebusu Feyzi Efendi arkadaşımızın hakkımızda sarf ettikleri kelimelere canı yürekten teşekkür etmek borcumuzdur. Hilmi Bey'in teklifine gelince, şuradan şuraya seçim usulüdür. Bu teklif halen yürürlükte olan iki dereceli seçimden daha fazla bir netice elde edemeyecektir. Her ne kadar Rusya'da şuradan şuraya seçim usulü var ise de orada Rusya emekçileri diktatörlüğü vardır. Emekçiler diye tercüme edilen proletarya diktatörlüğü bizim memleketlerde yoktur. Rusya'da servet sahiplerinin, burjuvaların oy hakkı yoktur. Bizde herkesin oy hakkı vardır. Binaenaleyh Hilmi Bey'in bize getirebileceği Meclis, ancak bir eşraf meclisi olacaktır. (doğru sesleri) Çünkü vilayetlerin dar muhiti dahilinde seçilecek olan ağalar, mebus olarak buraya getirilecektir. Komisyonda Hilmi Bey'in buyurduğu teklif, enine boyuna tetkik edildikten sonra uygun görülmemiştir. Basri Beyin korktuğu hususa gelince, Komisyonda bazı taraftar fikirler vardır. Komisyon esas itibariyle meslek temsilinin bir gaye, bir adalet temsilcisi olacağına inanmaktadır. Fakat tatbiki itibariyle Komisyon da itiraftan çekinmez ki bu memlekette sendikalizm usulleri, kanunlar çıkartılması lazım gelir. Rize'de bulunan bir gemicinin İstanbul'da bulunan bir gemici ile ve onun İskenderun'da bulunan bir gemici ile tanışması, daha doğrusu bir teşekkül etrafında toplanması lazım gelir. Keza dül- 65

66 ger esnafı, çiftçi esnafı şüphesizdir ki bu teşkilat yapıldığı takdirde, Basri Beyin korktuğu, halkın bir sene içinde, iki sene içinde Büyük Millet Meclisi seçimiyle, vilayet meclisi seçimleriyle, nahiye seçimleriyle uğraşması, meşgul olması çok kolay olur. Bu teşkilât olursa temel kurulmuş demektir ve bu kolaylıkla yürür. Ancak bu teşkilatı kurmak için inkar değildir ki zaman lazımdır. Binaenaleyh arkadaşlar Komisyon esas olarak size dördüncü maddeyi, birinci madde olarak teklif ediyor. Eğer bunu kabulde tereddüt ederseniz size bir madde teklif edebilirim, o da Basri Bey'in teklifine yaklaşıyor. Eğer bu sizce tatbikat bakımından tereddütlü ise şunu kabul edebilirsiniz. "Büyük Millet Meclisi seçiminde meslek temsili usulü esas olarak kabul edilmiştir. Ancak bu gayenin tatbik imkan hazırlanıncaya kadar hususi kanuna göre vilayet ahalisince vasıtasız seçim usulü tatbik edilir."...(güzel, güzel sesleri) Eğer birinci dereceye taraftar olmazsanız Komisyon fedakârlık yapabilir. HULUSİ BEY (Karahisar): Biz de Komisyondayız, fedakarlık kabul etmeyiz. İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Müsaade buyurun efendim, Komisyonda bu meseleye dair iki fikir vardı. Birisi sonuna kadar dördüncü maddenin müdafaası, diğeri de büsbütün bu esasın kabul edilmesidir. Siz hakem olacaksınız. Arkadaşlar, ben Komisyonun fikirlerini hulasa ettim. Tekrar arz ediyorum, tatbikata ait kanunlar için eğer Yüce Meclisiniz çalışacak olursa, İktisat Vekaletinin yardımlarıyla çalışma hayatına ait kanunlar oradan çıkar. Beyanatım bundan ibarettir, efendim. HULUSİ BEY (Karahisar): Bir şey sormak istiyorum. Beyim, siz buyurdunuz ki Rusya'da emekçi diktatörlüğü mevcut olduğu için şuradan şuraya gitmekte tehlike yoktur. Binaenaleyh bizde madem ki emekçiler diktatörlüğü yoktur, halkı hakim kılabilmek, hakiki emekçileri buraya getirebilmek, meslek temsili ile olur dediniz ve sonra bazı arkadaşların dediği seçim şekli hususunda Komisyon adına fedakarlık yaptınız. Madem ki Meclis devamlı toplantı halinde olacaktır. Bu kanunla emekçileri hakim kılacak meslek temsili başlar. Sizin buyurduğu şekil vilayetler halkınca vasıtasız seçimdir ki bundan bir çok tehlike daha doğar. Bu suretle halkı yeniden aldatmış oluruz. Ağalar meclisi yapmayıp halkı temsil için meslek temsili yapılmalıdır. Çünkü başka türlü köylerde tatbik olunamaz. Bir kişi geldiği gibi olsa, fakat bir köyde on tane yumruklu kartal bulunur. Bunun için,.. (gürültüler) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim uzamasın. İSMAİL SUPHİ BEY (Devamla): Tekrar ediyorum, Komisyon dördüncü madde üzerinde ısrar etmez. Eğer bu maddeyi büsbütün reddetme temayülünde iseniz, memleket adına bu esasın... (hayır, hayır sesleri) Kabul ederseniz pekala. (müzakere kafi sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Benden bahsetdildiği için müsaade buyurunuz cevap vereyim. 66

67 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): On iki üye söz almış, arzu ederseniz devam edelim. Yeterlilik önergeleri vardır, oylarınıza arz edeyim, (devam sesleri, gürültüler) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müzakere kafi olamaz. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz, oturunuz yerlerinize. Müzakerenin yeterliliğini arzu edip etmemek sizin oylarınızla olur. Müsaade buyurun da... (gürültüler) EMİR PAŞA (Sivas): Mesele aydınlanmamıştır, acele etmeyelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Oturunuz rica ederim. Söz Mecliste çoğunluğundur. Oylarınıza arz ediyorum. Herkes elini kaldırsın kafidir, kaldırmazsa kafi değildir. Ne için aleyhinde bulunuyorsunuz? Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsın. (ret, kabul sesleri, gürültüler) Müzakere devam edecektir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, müzakere usulüne dair söz söyleyeceğim. HÜSREV BEY (Trabzon): Efendim bu gayet mühim bir mesele olduğu için mümkün ise gelecek celseye tehir edelim. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Tabii karanlık bastı hakkınız var. Vakit de daraldı. VEHBİ BEY (Karesi): Söz söylemeyeceğim, yalnız bugünkü tutanağa ait bir şey var. Düzeltmek isterim. Balıkesir'in teşkilatına memurlar müdahale etmemiştir. Çünkü edemezdi ve edemediler. Yalnızlık neticesi yıkılmıştır. Şimdi birlik neticesi inşallah kurulacaktır. (inşallah sesleri) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Pazartesi günü saat bir buçukta aynı gündem ile toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Dokuz gün sonra, 29 Kasım 1922 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Teşkilâtı Esasiye Kanunu Tasarısının müzakeresine başlıyoruz. Müzakere mevzu dördüncü maddedir. Evvelce söz alanların isim listesi mevcuttur. Şimdi o listeye göre söz vereceğim. Yeniden söz almak isteyenler isimlerini kaydettirsin. Bu madde hakkında iki gün yapılan müzakereler neticesinde verilen değişiklik teklifleri üç esas üzerinedir. Bilisi mutlak olarak meslek temsili esası üzerine seçim yapılması, diğeri meslek temsilinin bir gaye olarak kabulü, o gayenin edinilmesine kadar vasıtasız seçim yapılması. Üçüncüsü de meslek temsili usulünün gelecekte yapılmak üzere vilayetler ahalisince doğrudan doğruya yani bir derece üzerine seçim yapılmasıdır. Bir de dördüncü olarak Tunalı Hilmi Bey'in teklifi vardır ki o da şuralar üzerinden seçim yapılmasıdır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Altmış İmzalı bir önergemiz var, lütfen evvela o okunsun. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Kasım 1920), 1.Dönem, c.5, s , 67

68 HASAN BASRİ BEY (Karesi): Müzakere usulü hakkında altmış imzalı bir önergemiz vardır. Lütfen evvela onu okuyunuz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Önergemize dair söz istiyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz, sözünüz yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İç Tüzük değil, Kanunu Esasi bile yerin dibine batacak olsa ben hakkımdan vazgeçmem. Zira biz bugün büyük bir tarihin fihristini yazıyoruz. Öyle bir tarih ki ebediyete kadar gidecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, İç Tüzüğü değiştirmek için bir kanun teklifi yaparsınız, komisyona havale edilir, oradan gelir, Meclis Umum Heyetinde kabul edilir ve, maksat hasıl olur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Usulden mi efendim? Müsaade buyurun maksat nedir? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Maksat doya doya söz söylemek değil mi? Bir madde üzerinde iki gün müzakere olsun, yeter ki Heyetin çoğunluğu İç Tüzüğe muhalif bir kararla bağlanmış olmasın. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Kanunun leh ve aleyhinde bir çok üye söz söylediler. Ben lehinde bulunuyorum ve ona dair konuşacağım. Malûmunuz şimdiye kadar yapılan seçimler iki dereceli idi. Yani beş yüz nüfusa bir ikinci derece seçmen seçiliyor ve bu ikinci seçmenler de merkezlerde toplanarak yirmi beş binden elli bine kadar bir mebus çıkarıyorlardı. Bu ikinci seçmenler kendi oylarıyla katiyen hareket etmiyorlardı. Hükümet kimi tavsiye eder ve kimi aday gösterirse adeta onu seçmeye mecbur ediliyorlardı. Bu sebeple İstanbul Meclisi seçiminde kendi memleketimizde cereyan eden bir meseleyi arz edeyim. İkinci seçmenlerden birisi seçime iştirak etmezden evvel, -Benim vicdani kanaatim filan adamı seç diyor, ben onu seçeceğim....dediği halde seçimden sonra kimi seçtiğini sordum. -Kırk sene uykuya yatsam rüyada görmeyeceğim bir adamı seçtim. -Nasıl oluyor? -Evvelki seçimde bana gösterilen adaya oy vermediğim için bir nakliye vasıtası senedini tasdik için gönderdiğim vakit teftiş heyetinde bulunan şahıs bana o vakit Hükümetin tayin ettiği adaya oy vermiyordun. Kimin hakkında oy verdiysen senedini o tasdik etsin dedi. Bu defa da böyle bir müşkülata maruz kalırım diye mecbur oldum Hükümetin gösterdiği adaya oy verdim....ifadesinde bulundu. Meslek temsili usulüne gelince, mesela ben Yozgat mebusuyum, kunduracı değilim, ziraat bilmem, marangozluktan anlamam, terzilikten hiç anlamam, o halde ne oluyor? Bunların adına gelmiş, bunları adeta temsil etmeyi kendimde liyakat görmüş bir mebusum demektir. Bununla beraber meslek temsili 68

69 usulüyle seçim doğrudur. Halkın hakkını halka vermiş olacağız. Aynen maddenin kabulünü istirham ederim. MUSTAFA BEY (Giresun): Efendiler, Hükümetten verilen halkçılık programının doğurmuş olduğu bu kanun tasarısından evvel halkı anlamak mecburiyetindeyiz. Halk bizde başlıca üç tabakaya ayrılabilir. Bunun birinci tabakası münevver kısmıdır ki bunlar da memur ve dava vekilleri gibi kısımdır. İkinci tabakası da eşraf, hocalar, tüccarlar, itibarlılardan ibarettir, Üçüncü tabaka ise, başta çiftçiler olduğu halde, demirci, bakırcı, dülger gibi sanayi ve amele güruhunu teşkil eder. (güruh tabirini değiştir, sözünü geri al sesleri) Neyi geri ali. Birinci zaten milletin istikbalini elinde tutar. Bu birinci ve ikinci tabakanın geçimini temin eden ve bin türlü eziyet ve zorlukla beraber hazineyi dolduran, düşmanın top güllelerine göğüs geren ve büyük bir çoğunluğu teşkil eden üçüncü tabakadır. Halkçılıktan kastedilen halk, bu üçüncü tabaka halkı olacaktır. Şimdi müzakere olan meslek temsili üçüncü tabakanın haklarına ait demektir. Şimdiye kadar bu tabakadan ne mebus ve ne de bir memur yoktur. (olacak, olacak sesleri) Şimdiye kadar yediğimiz, içtiğimiz yeter. Bu tabaka içinde ehil bulunmaması ve kendilerinin birinci ve ikinci tabakalara nispetle pek aşağı seviye irfanda bulunmaları, zayıf ve zavallı olmalarıdır. Meslek temsili usulüyle bu üçüncü tabakadan mebus çıkarılmış olsa acaba bu halk bu mebusluktan istifade edebilecek mi? (elbette sesleri) Biz buna bir anda menfi bir cevap vereceğiz. Yani istifade edemeyecekler. Çünkü bu üçüncü tabaka büyük bir cehalet içinde olduklarından hiç bir şey yapamayacaklardır. Hiç bir istifade temin edilemeyecektir. Dolacaklar esnaf ve çiftçiler, birikecekler buraya, hiç bir şey anlamazlar. Bunların içinde bir kaç açıkgöz bulunacak, onlar ne derse onların sözüne tabi olup hiç bir iş yapamayacaklardır. RAGIP BEY (Kütahya): İşte senin gibi mebuslar oldukça, işte sen ve ben mebus oldukça onlar öyle cahil kalacaklardır. MUSTAFA BEY (Devamla): Öyle lafla olmaz, mebus olmanın lüzumu yok. Evvela onların terbiyesini yapmalı. Laf ile olmaz, işte bizim gibi mebuslardır ki onları bu hale düşürdük. Buna şüphe yoktur. Şurasını açıkça arz edeyim ki her şeyden evvel milletin başı üzerindeki çomak nüfuz sahiplerinin elindedir ve milletin doğrudan mukadderatına hakim olması için milleti cehaletten kurtarıp, milletin seviyesini yükseltmekten başka bir çare bulunamaz. Bunun önüne başka türlü geçmek ihtimali yoktur. Bin kere tecrübe olunmuştur, fayda vermez. O meslek temsili usulünü de yapsanız da yine o mebuslar geleceklerdir. Ben ziraat adamıyım derim, beni gönderirler. Diğer beyin birisi doktor, diğer köyde alakası var, o da çiftçi diye gelecek, yahut doktor olarak gelecek. Halkın büyük kısmı cahildir. Maarif için, bu cehaleti ortadan kaldırmak için bakalım şimdiye kadar ne yaptık, ne emek verdik, ne saffettik? Benim başlıca söyleyeceğim bu meseleden ibarettir. Böyle seçimler hiç bir vakit para etmez. Bu yapılacakların şimdiki Büyük Millet Meclisine ait olmayıp bundan sonra seçilecek mebuslar için olduğu söyleniyor ve doğrudur. Daha ileride, meçhul olan bir gaye için şimdiden gece gündüz uğraşarak kanun yapmaya 69

70 hiç lüzum yoktur. Hele acele etmeyin, bir kere maksadımız hasıl olsunda, ondan sonra bir ay, iki ay oturup da bir kanun yaparız. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Olmadı, Mustafa Bey olmadı. MUSTAFA BEY (Devamla): Çok güzel oldu, havaya uğratmaktan çok iyi oldu. BİR MEBUS BEY: Burada berbat ettin. MUSTAFA BEY (Devamla): Hiç berbat etmedim. İyi düşününüz efendiler, hakikat budur. Şimdi elde acil olan işlere bakınız. İki üç sene sonra lazım olacak bir kanunla şimdiden uğraşıyorsunuz. O kanunla uğraşmaktansa bu milletin terbiyesine bakmalıdır. Benim bildiğim budur. Benim diyeceğim bundan ibarettir. (doğru sesleri) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, ben meslek temsilinin ne lehlideyim, ne aleyhindeyim. Madem ki bu mesele müzakereye konmuştur, o halde söyleyeceğim. (gülüşmeler) Şimdi efendim, bu usulün tatbiki mümkün müdür, değil midir? Bu meseleyi ben düşündüm ve tatbikine imkan görmedim. Bundan bir buçuk sene evvel burada sanatkarları toplamak, anlamak istedik, Müslüman esnafı topladık, içimizde bazı arkadaşlarımız vardır ki bilirler. Nihayet çıka çıka Müslüman olarak iki bin kişi çıktı. Belki bugün Hıristiyan sanatkar olarak on beş bin kişi vardır ve bu memlekette mevcuttur. Meslek temsilini tatbik etmek istersek nasıl muvafık olacağız? SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Buyurduğunuz teşkilat meselesidir. YAHYA GALİP BEY (Devamla): Sonra halk hakkında söz söyleniyor, halkımız okuma yazma bilmez, fakat kainatı bilir. Bu kadar cahil değildirler, merak etmeyiniz. Cehalet yalnız okuyup yazmak hususundadır. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Yani çarıklı diplomattır. YAHYA GALİP BEY (Devamla): Birinci maddede diyor ki hakimiyet milletindir. Bunu biz mi veriyoruz, yoksa almışlar mıdır? (almışlardır sesleri) Ben diyorum ki millet kendi hâkimiyetini kendi almıştır, biz vermiyoruz. Bunların haklarını muhafaza etmek için mi meslek temsilini kabul ediyoruz? Onların hakları esasen vardır. (değildir sesleri) Büyük Millet Meclisi açıldığı sırada bizi buraya gönderenler doğrudan doğruya o köylülerimiz, o sanatkarlarımızdır, yoksa başka kimseler değildir. Bizi tutup da memurlar seçmemiştir. Sonra halkın içinde memurları istisna ediyor ve onların aleyhinde öyle bir şiddetle yürüyoruz ki ben memuriyetten ayrıldığım halde hâlâ acısını unutmadım. Elhamdülillah şimdi de bu kürsüden müdafaa etmek muvaffakiyetine eriştim. Bugün milli hakimiyete en fazla hizmet eden ve milletin saadeti için çalışan, canını feda eden memurlardır. İçlerinden çıkan üç beş alçak bahis mevzu olamaz. Bunlar kim ise meydana çıkarmalı, efendiler. Rica ederim iyi dinleyiniz. Bir binayı yapmazdan evvel diğer binayı yıkmak adetimizdir. Bugün bu kabul edeceğimiz projeyi tamamıyla davamızı kazandıktan sonra yapacağız. Bu meşru davamız içinde en fazla faaliyet gösterenler memurlardır. Bugün millete en büyük hizmeti etmiş olanlar, fedakârlık etmiş olanlar yine memurlardır. 70

71 Bunları hiç bir zaman rencide etmemek gerekir. Büyük Millet Meclisi üyeleri seçildikleri sırada belediye ve mahalli idareler ve Müdafaayı Milli Teşkilatı iştirak ettirilmişti. Derim ki biz bu seçimi eski usulde yapalım. Fakat beş yüz kişiden bir ikinci seçmen çıkıyorsa yüz kişiden yapalım. Çünkü meslek temsili yapamayız, tatbik kabiliyeti yoktur. Bunun aksini ispat ederlerse ben de teşekkür ederim. YUNUS NADİ BEY (İzmir): Arkadaşımız memurlar aleyhinde söz söylenmiş olduğundan bahsettiler. Meslek temsili usulü memurları ortadan kaldırarak yerine diğer memur olmayan adamları koyacak değildir. Bunu kabul etseniz de memleketin içerisinde elbette bir idare olacak ve o idarede bir takım adamlar tarafından yürütülecektir. O adamlar memur sınıfını yine teşkil edecektir. Mesele idare değildir. Mesele şimdiye kadar Hükümetin hakimiyeti zihniyeti yerine, halkın hakimiyeti zihniyetini koymak demektir. HALİL İBRAHİM BEY (Antalya): Tekrar aranıza geldiğim zaman istiklal için uğraşan bu Mecliste istikbal düşünüldüğünden dolayı pek sevindim. Müzakerenin başında bulunmamış isem de arkadaşlarınım beyanatından anladığıma göre meselenin halkçılığın tatbikine geçmek ve idareyi halkın eline vermek olduğunu anladım. Şüphesiz milletin istiklal ve hakimiyetini temin için teşekkül eden bu Meclis bundan başka bir şey düşünemezdi. Binaenaleyh bu fikrin Mecliste müzakeresinden fikren memnun ve milletim adına da müteşekkirim. Zaten komünistlikten gelen ve sel halini alan bu cereyanın önüne durmaktan ise, etrafa setler yaparak faydalı bir hale getirmek tabii daha iyidir. Gerçi hepimiz isteriz ki idare halkın eline verilsin ve ben de buna iştirak taraftarıyım. Çünkü kendim de demokrat bir aileye mensubum. Mamafih bu fikrin lehinde olmakla beraber şüphesiz bazı fikrime dokunan noktaları izah etmek isterim. Şimdi maddenin yazılış tarzından anladığıma göre, bütün meslek sahiplerinden, yani her meslekten birer mebus bulunacaktır. Fakat ben bakıyorum da bu Mecliste aramızda bey, paşa, ağa, hoca hepsinden bulunduğuna göre şimdiki kanunun da bunu yasaklamadığını anlıyorum. Bu usul değiştirilebilir, fakat reddedilmediğini anlıyorum. Sonra biz buraya milletin ihtiyaçlarını ve saadetini temin için geldik. Millet halkçılıktan çok hakkını istiyor. Mesela milletten ne kadar vergi alırsak alalım bunun aleyhinde değilim. Fakat bir adamcağız, bir çiftçi, bir köylü boyun eğerek Hükümete müracaat ettiği zaman biz ki onun işlerini görmek için bulunuyoruz, dilekçesine beş kuruş vermeyene bize beş kuruş vermedin diyerek onun dilekçesini almıyoruz. Sonra bir de kayıt harcı var, bir de ayrıca kayıt için beş kuruş daha vermezse onu dinlemiyoruz. Vergiyi ne kadar fazla alırsak alalım lakin halkın bir müracaatı olduğu zaman işi görülmelidir. Binaenaleyh hakkını vermek daha iyidir. Sonra muhtelif meslek sahiplerinin ihtiyacı bir mebus çıkarmak değildir. Onların ihtiyacı mebusluktan çok tutmuş oldukları mesleklerinin ilerlemesidir. Eğer biz bunların ilerlemesini istiyorsak ona göre tedbirler alalım. Efendiler onlara şimdiden o hakkı verelim, halkın saadeti ne ise onları yapalım. Bizim işimiz bitirdikten sonra onlara siz geliniz yapınız diyelim. Ne düşünüyor ve ne biliyorsak onu yapalım. Sonra her kime ve her ne olursa olsun bir ihtiyaç hissetmeden verilecek olursa heder olur. Mesela saat ihtiyacını hissetmeyen bir 71

72 kimseye altlından ve en birinci bir saat verirsek emin olumuz ya kıracaktır veya kaybedecektir. Mesela size küçük iken olmuş bir hadiseyi anlatayım. Akrabamdan birisinin deveci ortakları vardı. Bu deveciler gelmişti, mevsim kış değilse de Antalya'nın o kadar kışı yoktur, yaz da değildi, Onlara ayrıca bir oda verdik, döşeklerini filanını yaparak ateşlerini de yaktık. Biraz konuştuktan sonra yattık. Geceleyin uyandık. A nedir bu diye çıktık baktık ki avluda bir ateş var. Deveciler odadan döşeklerini filânını bırakarak dışarıya çıkmışlar yaktıkları ateşe ayaklarını vermişler. Şüphesiz milletin alışması gerekir. Malum ya ben kanepede oturmayı sevmem de minderde bağdaş kurarak otururum. Bunu söylemekten maksadım, milletimi küçümsemek değildir. Dedik ki, -Yahu siz odayı ne için bıraktınız? -Efendi bizim ayağımız ateş görmeden, yıldız görmeden rahat edemeyiz....ne olursa olsun ihtiyaç hissedilmeden verilirse o boşa gider. Bu ana kadar yaptığımız işler, söylediğimiz sözler millet adına, değildir de ya nedir? YUNUS NADİ BEY (İzmir): Nasıl yapılsın? HALİL İBRAHİM BEY (Devamla): Mesela bir sınıf meslek erbabı bana dese ki sen gideceksin, bizim yerimize. Ben de o mesleğin erbabı olmasam, o zaman hayır kendinizden göndereceksiniz mi diyeceğim? Çokları da gelmek istemeyeceklerdir. Çünkü o meslek erbabı eğer gelecek ise onların yüksek tabakası gelecektir. Yine maksat hasıl olmayacaktır. Mesela bakkal, semerci, demirci, kömürcü, ne olursa olsun her sınıftan gönderdiklerini farz edelim. Diğer sınıfı da avukatlardan, doktorlardan, mühendislerden, hocalarımızdan bir takım münevver saydığımız kimselerden farz edelim. Bir memleketten sekiz tane, yahut on tane mebus içinden bir tane de o memleketçe tanınmış münevver tabakanın mebusu gelse, o on kimse ona hürmet eder mi, etmez mi ve onun emrinden çıkar mı, çıkmaz mı? RAGIP BEY (Kütahya): Reis Bey, çeyrek saati geçti. (geçsin sesleri) HALİL İBRAHİM BEY (Devamla): Geçsin efendim. İki dereceli seçimi tenkit ediyorlar. Ben iki dereceli seçim iyidir veya fenadır demiyorum. Bir kimse diğerine benim işim gücüm var sen git, diyor. Emin olun seçim olacağı zaman kimse gelmiyor. Kim mebus olursa olsun diyor ve gelmiyor. Onun için ağalardan birisine benim yerime birini seç diyor. Eğer bunda bir mahzur görülüyorsa doğrudan doğruya seçim yapılsın. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Muhterem arkadaşlar, fevkalade hallerin karşısında fevkalade zamanlar vardır. Bu zamanlarda fevkalade işler yapılıyor ve unutulmaz büyük işler yapılıyor. Biz hâlâ kendimizden korkuyoruz. Yani kendi oturduğumuz yerden korkuyoruz. Aman terk etmeyelim, burası pek tatlı geldi. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Ben hiç korkmuyorum. 72

73 DR. ABİDİN BEY (Devamla): Sonra amma gittiğimiz mıntıkalarda da emin olun ki acısını göreceğiz. Çünkü bize millet diyecek ki siz fevkalade bir zamanda, fevkalade bir salahiyetle, sarsılmaz bir salahiyetle, Devleti Ali Osmaniye'nin hiç görmediği bir kuvvetle toplandınız ama bize hakkımızı vermediniz. Rica ederim halka, köylüye bir hak vermiyor musunuz? (veriyoruz sesleri, gürültüler) Vermiyorsunuz. Demin Yahya Galip Bey'in dediği gibi, topladım bin tane sanatkar... Fakat çiftçileri hiç katmamış. Yalnız kunduracısını, boyacısını, bilmem ne sini toplamış, çiftçileri katiyen dikkate almamış. Rica ederim Pasinler Ovasını, Muş Ovasını, Erzincan Ovasını... BİR MEBUS BEY: O başka söz. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Başka söz değil, bu söz. oradaki çiftçileri temsil ediyor? Söyleyiniz katiyen hiç... (var sesleri) Onlar size kölelik ediyorlar. Asıl kölesi olmamız lazım gelen efendilerimiz köle halinde bulunuyorlar. Efendiler diyorlar ki köylüler asıl efendilik ediyorlar. Bize kömürü on beş kuruşa veriyorlar. Kömürün okkasını kırka da verecek, kırk beşe de verecek, meslek temsili tatbik edildiği günde, o vakit kömür beş kuruşa ve yirmi paraya inecektir. Emin olunuz ki böyledir. Onlar daha fazla insaflıdırlar. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Ne güzel mantık neticesi. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Bu, böyledir. Sonra rica ederim eğer ki millet hakiki olarak temsil edilmiş olsaydı emin olunuz ki harp cephelerinden kimse kaçmazdı. Buradan her hangi bir birisini git cepheye görüş desek oradaki asker, bunu tanırım, bunun damadı da bunun oğlu da, hepsi de evinde oturuyor, bizi gelmişte kurşuna mı sevk ediyor, der. Fakat köylü kendisi gitmiş olsa, ulan ne yapıyorsunuz, çalışınız, işte benim evladım da buradadır. Bir taraftan boyuna uğraşıyoruz. Bir taraftan da bedelli askerliği kabul ettik. Kendimizi kurtarmak, kendi canımız için. Şurada abani sarıklı bir arkadaşımız var, ismini bilmiyorum. Dün Maliye Vekiline oturaklı sözler söyledi ve Vekil cevap veremedi. Çünkü o arkadaş koyundan anlıyor. Çünkü koyunu biliyor. Ben iftihar ederim böyle adamların gelmesine gelsin, ben buradan çıkayım. (gülüşmeler, sürekli alkışlar) Şimdi benim en son ricam şudur ki fevkalade zamanda fevkalade kuvvetten millete fevkalade kuvvet verelim ve millet de bizi alkışla kabul etsin. Tarihe karşı lekeleneceğiz, bilmem ne. Meslek temsilini kabul ettiğiniz anda buraya gelecekler de mesul olsunlar. Burada bulunan arkadaşlar olabilir ki bir çok kapitalistler, bir çok menfaat için bize harp de ettirirler. Onlar zengin olurlar, millet de sefalet çeker. Fakat meslek temsili kabul edildiği anda millet bu sefaletten, her şeyden kurtulmuş olacaktır. Gelelim Tunalı Hilmi Beyin mezhebine. Tunalı Hilmi Beyin mezhebi mahallidir, temsili kitap. Rica ederim, kimi temsil eder? Yine Paşa hazretlerini, ağa hazretlerini. Halbuki meslek temsilinde hiç bir vakitte katiyen öyle olmayacaktır. Köylülerden yavaş yavaş doğrudan doğruya nasırlı parmaklı olan şahıslar gelecektir. Bakınız ben Hınıs'ta kaymakam vekili bulunuyordum. Tunalı Hilmi Bey bir çok hikaye söylediği için benim de bir hikaye söylememe müsaade buyurursanız, kısadır. Bir gün çoban koyunla- 73

74 rım kaybetmiş, uyumuş, almışlar, geldi bana müracaat etti, nokta kumandanı ile beraber oturuyordum. Dedi ki, efendim bu böyledir. -Sen neredeydin oğlum. -Efendim uyumuştum, bütün gece soğuktu, uyuyamadım, güneş çıkınca uyudum. -Ulan neye uyudun? -Ben gelmedim buraya bana soru sorasın diye. Benim koyunlarımı bul. Seni uyanık bilirdim de onun için uyudum....(gürültüler) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Bu Reşit Paşa'nındır. DR. ABİDİN BEY (Devamla): Katiyen bana da böyle söz söylendi, yemin ederim. Düşününüz bir köylü, bir çoban nasıl zihniyette bulunuyor. Hakkı Bey arkadaşımız da söyledi. Emin olunuz ki bu böyledir. Bırakınız be azizim, millet kendi hakkını kendisi müdafaa etsin. Evvelce de söylediğim gibi, şimdiye kadar beyefendi hazretleri, zatı aliniz gibi kibarlıklar yeter. Bunlarla memleketten kağnı ve tezeği kaldıramazsınız. Hiç bir zamanda bu memlekete elektrikli tramvay, bir tren sokamazsınız. Çünkü efendim hep memurlar, hep avukatlar, doktorlar toplandık, ne olacak, nasıl olacak, böyle olacak... (gürültüler, alkışlar) Katiyen böyledir. Çiftçiye, halka hakkını verin ve ben bunun taraftarıyım. Tamamen bunun taraftarıyım. MUSTAFA VASFİ BEY (Tokat): Sen kendine taraftar ol. ESAT EFENDİ (Aydın): Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir. Milletin saadetini temin ve idaresizlik yüzünden hazin ve kırılmış kalplerini teskin maksadıyla günlerce müzakere edilen şu halkçılık programı hakkında Cenabı Hak tatbikinde muvaffak eylesin demekten başka sözüm yok. (amin sesleri) En mühim işler de din ve devletin, vatan ve milletin muhafazası uğrunda cephelerde ilk saflarda bulunan halk neden böyle meclislerde bulunmasın? O muhterem arkadaşlar ilk safta bulunarak şeref vermesin. Cephelerin ilk saflarında bulunmak cinayet midir? Asıl vatana hizmet eden, en büyük ibadet olan, cephelerde din ve devletin, vatan ve milletin namus ve hayatını, istiklalini, istikbalini hazırlamak için göğüs geren bu kahramanlar neden Meclise girmesin? MUSTAFA VASFİ BEY (Tokat): Kim diyor girmesin, canım? ESAT EFENDİ (Devamla): İşte bu meslek temsili maddesini kabul edersek girer efendim, o vakit girecektir. Efendiler; rica ederim İç Tüzüğün elli beşinci maddesi bana bu kürsüde söz hürriyeti veriyor. Söz kesmek, yol kesmek gibidir. MUSTAFA VASFİ BEY (Tokat): Sen bakma onlara veriştir, veriştir. (Devam, devam sesleri) 74

75 ESAT EFENDİ (Devamla): Hakan Bey kardeşimize dostane olarak hitap ediyorum. (gülüşmeler) Seyyidül kavmi hâdimuhum, yani bir kavmin efendisi ona hizmet edendir, hadisini tabiidir ki takdir buyururlar. Rica ederim ey arkadaşlarım, ben de Hükümet memuriyetindeyim. Elimizi vicdanımızın üzerine koyalım, hangi bir köylü vardır ki Hükümete sevine gelsin. Hükümet kaplılarında günlerce sürünmesin. Büyüklerimizin huzuruna dilekçe ile varmadıklarını acaba gözlerimiz görmüyor mu? Arkadaşlar, hangi bir köylü vardır ki Hükümete gelsin de benim merhametli, şefkatli, adaletli bir Hükümetim var diyerek sevine sevine Hükümet kapısından içeri girsin. Binaenaleyh derin derin düşünelim. Ben acizane iki ellerimin arasına boş kafamı alarak bu hususta derin derin düşündüm ve dedim ki benim masum milletimi, benim uysal, itaatli ümmetimi ancak bu program kurtaracaktır. İşte arkadaşlarım Eskişehir'de Tatar Hayır Cemiyeti 1 programı sayesinde gösterdikleri muvaffakiyeti göz önüne alalım. OPARATÖR EMİN BEY (Bursa): Yapılacak en mühim işler bunlardır. ESAT EFENDİ (Devamla): Gümülcüne bizim memleketimizdir. Gümülcüneli olmak dolayısıyla sevgili vatanım benim Gümülcüne'dir. Orada istiklal dersi veren Eşref Bey gibi şerefli bir şahıs gelmiştir. Bizi burada istiklale davet etmiştir. Biz İslam cemaati olduğumuz için bu dürüst ve meşru sese hemen itaat ettik. Elli sekiz gün hüküm sürdük. 2 Lâkin bizi birden ayaklandıran İslam cemaati hayatı idi. Çünkü bu 1 İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra açılan ve İstanbul'da merkezi, Anadolu'da yoğun Kırım Tatar göçmen nüfusunun yaşadığı Bandırma, Eskişehir gibi şehirler ile diğer bazı merkezlerde şubeleri olan yardımlaşma kuruluşudur. Cemiyetin faaliyetleri arasında, Kırım Tatar göçmen mahallelerinde okuma-yazma kursları açmak, fakirlere yardım etmek, fakir göçmen çocuklarının okutulmasına maddi destekte bulunmak gibi hayır işleri vardı. 2 İkinci Balkan Savaşı sırasında Edirne Bulgarların elinden geri alındıktan sonra Kuşçubaşı Eşref komutasında üç bin kişilik bir kuvvet Batı Trakya'ya geçmiş ve Bulgar kuvvetlerini buradan temizlemiştir. Bunun sonucunda 12 Eylül 1913 tarihinde merkezi Gümülcüne olan Batı Trakya Bağımsız Hükümeti adıyla yeni bir Türk Devleti kurulmuştur. Bir tarafta kendi askerlerinin başarısı ve diğer tarafta güçlü devletlerin muhalefeti arasında sıkışıp kalan Osmanlı Devleti ve kendi politik çıkarlarına aykırı bulan Bulgaristan, yeni kurulan Türk Devletini resmi manada tanımamışlarsa da Yunanistan bu devleti memnunluk içinde karşılamıştır. Hatta Yunanlılar silah ve cephane yardımı yapabileceklerini belirtmişlerse de bu gerçekleşmemiştir. Osmanlı Devleti Bulgaristan la 29 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Antlaşmasını imzalamış ve Batı Trakya nın Bulgaristan a verilmesini resmen onaylamıştır. Elli sekiz günlük siyasi bir ömürden sonra Batı Trakya Türk Cumhuriyeti nin tarih sahnesinden çekilişi ve bölgenin Bulgaristan'a bırakılması Batı Trakya Türk Halkı üzerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. 75

76 memlekete İslam cemaati tamamen hakimdi. Binaenaleyh bu halkçılık programının kabulünden evvel milletin saadet halini temin için bu İslam cemaati teşkilatının girmesinin tamamen taraftarıyım. (o zaten lüzumludur sesleri) Bu meslek temsili maddesinin aynen kabulü taraftarıyım. MESUT BEY (Giresun): Meslek temsilini kabul edersek hakikaten milletin hakimiyetini eline vermiş olacak mıyız? Şimdiye kadar seçilen mebuslar bu millettendir. Milletin haricinde hiç kimse yok. Halk harbe gider, eşrafı da ağası da harbe gider. Vatanın her türlü felâketine iştirak ederler. (gitmiyorlar sesleri) Biz yaptığımız kanunlarla milleti ahlaksızlığa sevk ediyoruz, bedelli askerlik yaptırıyoruz. Milletin hiç bir ferdi vatani vazifeyi yapmaktan çekinmiyor. Meslek temsili usulünü kabul edecek olursak bunu ne şekilde tatbik edeceğiz. Bir kere onu anlayalım. Bir takım cemiyetler yapılacak, herkesin mensup olduğu cemiyetin bir umumi merkezi olacak, adaylar oralardan gösterilecek, filan adamı mebus yapın denecek, o adam seçilecek. Bundan evvel siyasi fırkalar da bunu yapıyordu. Şimdi fırka ihtiraslarını kendi halinde çalışmakta olanların boynuna takacağız. Bunun hiç bir faydası yoktur. Millet himayeye muhtaç değildir. Millete hakimiyetini verdiğimiz gün... SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Nasıl verilecek? MESUT BEY (Devamla): Haklarını vermekle olur. Biz kanun yapıyoruz, acaba milletin o kanunla idaresi mümkün müdür? (sen mi idare ediyorsun sesleri) Ben idare edemem. Sen hakimsin diyoruz, hem hükümdarlık süsü veriyoruz, hem de diyoruz ki kendisine seni idare edecek kanun ister senin arzuna uygun olsun isterse olmasın, tatbik edeceğimiz kanunu çıkartıyoruz. Madem ki milletimin arzu ettiği kanunu çıkarmaya hakkım olmalıdır. Hakkı teklif, bir de hakkı tasdik vardır. Bunu vermemiz lazımdır ve bu usul bütün Avrupa'da vardır. İster meslek temsili yapalım, isterse şimdiki gibi olsun, eğer hakkını milletin eline verecek olursak o zaman her hangisini seçersek seçelim, milletten herkes bir kanun tanzim eder, bu da Mecliste müzakere edilir, uygun görüldükten sonra kanun şeklini alır. Yoksa dört buçuk adamla milleti idare ve sevk ediyoruz. Millet bugün kan ağlıyor efendiler, vatan için her felakete uğruyor. Fakat zulüm altından da kurtulduğu yok. Zulüm içinde hakimiyetini verecek olursak bu millet kendi kendini güzel idare eder. İdareden maksat kanun yapmak ve kanunu hakkınca tatbik etmektir. Meslek temsili usulünde hiç bir fayda yoktur. Yine milleti zulüm altında ezmekten başka bir şeye yaramaz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz sırası gelen üyelere söz vermeden evvel Yüce Meclisinize bir izahatta bulunacağım. Memleketin girişmiş olduğu kurtuluş ve istiklal mücadelesinde pek mühim hizmetlerde bulunan, vatanın hayırlı evlatlarından biri olan mücahit muhterem Ethem Beyefendi Hazretleri Yüce Meclisinizi ziyaret etmek üzere teşrif etmişler ve misafir balkonunda bulunuyorlar. Başlanılan mücadelede neticeye ulaşıncaya kadar gaye uğrunda hizmetlerine devam ve muvaffakiyetlerinin tekrarı için Meclis adına temenni ederiz. (amin, Allah muvaffak etsin sesleri) Söz Hamdi Bey'indir. 76

77 HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendiler, ben de bir çok arkadaşlarım gibi halk idaresine taraftar olmakla beraber seçim usulünü değiştirmek lazım geleceği kanaatindeyim. Meslek temsilinde Komisyonun takip ettiği en birinci gaye memleketin idaresini ve Hükümeti halkın eline vermekten ibarettir. Fakat şu bulunduğumuz vaziyet ve şartlar dahilinde, bu hercümerç içerisinde doğrudan doğruya Hükümeti ve memleketi halkın eline vermek iyi neticeler mi verir, fena neticeler mi verir? Bunu pek dikkatli bir şekilde tetkik etmek lazımdır. Bana kalırsa ne bu ısrarda ve ne bu telaşta bir mana yoktur. Mesela bunu kabul hususunda ısrar eden Komisyonun fikrine muhalif olan arkadaşlar diyorlar ki siz bu Meclisi Babil Kulesine mi benzetmek istiyorsunuz? Halbuki bu telaşa lüzum yoktur. (anlayamadık sesleri) Emin olunuz meslek temsilini kabul ediniz, ne şekil kabul ederseniz ediniz, yine yapacağımız seçimlerde o iktidarda bulunan Hükümetin arzusuna uymak mecburiyetindesiniz. Binaenaleyh zannetmesinler ki buraya ne bir demirci gelir ne de bir terzi gelir, ne de bir kunduracı gelir. Gelecek sizin gibilerden ibarettir. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Geleceğini bilmiş olur ya o kafidir. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): Şimdi efendiler, ben eh büyük mahzur olmak üzere şunu tasavvur ediyorum ve diyorum ki bir seçim mıntıkasından beş mebus çıkacağını farz edecek olursak ve elli meslek sahibinin olduğunu kabul edersek o halde çıkacak beş mebusun bu elli mesleği temsil etmesine imkan olmadığına göre herkes kendi mesleğine mensup birini mebus yapmak için teşebbüste bulunacaktır. Bu da memlekette ayrımcılık yaratacaktır. (pek doğru sesleri) BİR MEBUS BEY: Maalesef Hamdi Bey anlamamışlar. HAMDİ NAMIK (Devamla): Sonra beyim anlatırım. Size de anlayacağınız bir tarzda anlatırım. Mademki bu Meclisin devamlı toplantı halinde bulunmasını kabul ettik ve bunun üç sene mi beş sene mi ne kadar devam edeceğini bilmiyoruz. O halde bu kanunu bu Meclisten sonra seçilecek bir meclis için yapıyorsak, beş sene sonra on sene sonra için bir kanun yapmak doğru değildir. Binaenaleyh bugün için tatbik kabiliyeti olmadığına inandığım dördüncü maddenin tasarıdan çıkartılmasını teklif ediyorum. ALİ RIZA EFENDİ (Batum): Efendim, bu kanun da pek mühim, bu madde de pek mühimdir. Akla bakılırsa idare yularını bizzat milletin eline vermek gayet tabii görülür. Nazari olarak gayet makul görünen bu maddenin tatbik kabiliyetine gelince insanın aklı almıyor, bilmem fikrim böyle. (doğru sesleri) Acaba milletler kendilerini idare edecek kadar tekamül etmişler midir? Bir misal arz edeceğim. Seçim mıntıkam olan Batum'da İslam cemiyeti heyeti idaresinde bulunuyordum. Bu usulü kabul etmiştik ki tabii olarak üyelerin hepsi köylü, hepsi çiftçi idi. Onlar da o derece bir şey yoktu ki oy verirken elimi kaldırsam onlar da kaldırıyorlardı. Eğer onları getirirsek... (mevzuya gel sesleri) Lütfediniz efendim arz edeceğim. Demek ki meslek sahiplerini buraya getirmiş olsak bile içlerinden her halde ilim sahibi, eşraf, hukuk erbabı, sözü geçen adamlar bulunacaktır. Onlar ne söyleyecek olurlarsa 77

78 diğerleri de onlara tabi olacaklar. üzülerek söyleyeceğim ismi Hüseyin idi kendisine bir yedi bir sekiz yazardık, aralarına bir de şöyle elif gibi bir hat yapıyorduk işte senin imzan böyle atılıyor diyorduk, imza attırıyorduk. Sonra arz edeceğim şey tetkik edilirse görülür ki Cenabı Hak insanları öyle toptan yaratıyor ve ne kadar tedrici bir surette büyütüyor. Bize evvela idrak, sonra mantık, sonra akıl, sonra kemal veriyor, böyle tekemmül ediyoruz. Mademki memleketteki milletimize maalesef ilim ve irfan vermemişiz, evvela onları tekamül ettirelim. Bu maddenin aleyhinde değilim, lehimleyim. Pek tabiidir, pek demokratıdır, pek uygundur. Yalnız şimdi bu kanunu kağıt üzerine tespit edip de o kanuna itaat etmemek bence bir suçtur. İnşallah milleti tekâmül ettiririz. Esnafın loncaları vardı falan falan... Az yok ta ilim veririz, ondan sonra sefa geldi hoş geldi, gelsinler. Biz kendimizi milletten hariç tutuyoruz, katiyen hariç değiliz. Onların evlatlarıyız, onların kardeşleriyiz, onlarla beraber büyümüşüz. Kendim köylüyüm, daima köylü ile yuvarlanmışım. Bu elbise ile beni köyde göremezsiniz. Hatta kazma da alıp kazdığım vardır, iftiharla söylüyorum. Efendiler köylü Ahmet ağayı görürsün ki elinde yağ, bal, bilmem ne, cebinde para, bir avukatın yazıhanesine dalar veya memleketin eşrafına müracaat eder. Pek basit, pek meşru olan hakkını ya bir kaymakamın, yahut bir müdürün huzuruna gidip de isteyemez. YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Bu iftihar edilecek bir şey mi, efendi? ALİ RIZA EFENDİ (Devamla): Üzülerek arz ediyorum, efendim. Hatta onlara acizane nasihatte bulunmuştum, meşru hakkınızdır dedim. Hazreti Ömer kadar adil kimse yoktur. Herkesi huzuruna isterdi. Bize düşen ikaz vazifemizi yapmışız, söylemişiz. Bu usulü kabul ettiğimiz takdirde elinize kiminiz kazma, kiminiz çekiç, tırpan, orak, kiminiz bilmem ne alıp meslek sahibi diye bu Meclise geleceksiniz. Geçen gün bir Paşa ile konuşurken diyordu ki bu arz edeceğim şey en büyük mahzuru teşkil ediyor ve bu kürsüde tafsilat vermeye salahiyetim olmadığı gibi müsaadesi de yoktur. Bu aleni celsede tafsilat ve izahat vermeyeceğim. Misal ile izah etmeye çalışacağım. Buyuruyorlardı ki, -Van'da askeri kumandanlardan birisi 1910 senesinde vefat etti. Cenazesi pazar gününe tesadüf etti. Tabutla defin edilecekti ki dükkanlar kapalıdır. Telaşa düştüler, ne yapalım dediler, biz de dedik ki yaptırın. Dediler ki efendim dükkanlar kapalıdır, çünkü pazardır. Benim de canım sıkıldı. Artık tabutsuz defnedecektik. Askeriyeden olan birinin Ermeni bir ahbabı varmış. O adam tabutu yapmış, getirdi, cenazeyi koyduk ve defnettik....işte bu kadarcık arz edeceğim. Bu mahzunu ben takdir edersem sizin daha fazla takdir edeceğinize kanaatim vardır. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. Binaenaleyh bu maddenin reddini teklif ediyorum. YUNUS NADİ BEY (Komisyon Reisi): Efendim, meslek temsilinin aleyhinde bulunan arkadaşlara dikkat ettim, bunun ne demek olduğunu anlayamamışlar yahut anlamaya vakit bulamamış olduklarını görüyorum. Bunu izah edeyim. Bu arada 78

79 Büyük Millet Meclisi devam edecek mi kim bilir? Üç sene mi, beş sene mi? Hamdi Bey arkadaşımız henüz kati bir şey söyleyemiyorlar. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Lütfen siz izah ediniz, kaç sene devam edeceğine kehanetiniz mi var? YUNUS NADİ BEY (Devamla): Yanlış anlamış olduğunu söylemek istiyorum. Sonra tatbikatta zorluklara tesadüf ettiklerini söylüyorlar ve diğer arkadaşla beraber ne yaparsanız yapın, en ağır olanı budur, yaparsanız yapınız buraya Hükümetin arzu edeceği adamlar gelecektir. Ben bunu kendi adıma ve bu Meclis adına Hamdi Bey'e kati olarak reddederim. (alkışlar) Eğer böyle bir şey varsa buna mani olmak için bunu ileriye sürüyoruz ve yaptıracağız. (bravo sesleri) (zorla mı yapacaksınız sesleri) Hayır efendiler, memleketi temsil etmek davasında iseniz halkın cehaleti bu işlere karışmaya manidir demeyiniz. Halkı temsil ediyorsanız halkı cehaletle itham etmeyiniz. O vakit o halkı temsil vazifeniz şüpheye düşebilir. Halkın haklarını kendisine vermek lazım getir. O hakları her ne sebep ve bahane ile olursa olsun elinizde bulundurmak gayesinde olmayınız (bravo sesleri) Büyük Millet Meclisi ne gibi hal ve şartlar içinde teşekkül etti bilirsiniz. Memleket zalim Avrupalılar tarafından yok edilmek tehlikesine maruz bulunuyordu. O zaman İstanbul'da sizi temsil eden Mebusan Meclisi tehlikeye düşmüş, İstanbul işgal ve esaret altına alınmıştır. Binaenaleyh burada sizi temsil edecek bir heyet yapıp bir hükümet ve devlet teşkilatını muhafaza etmek lazım olduğu anlatıldı ve bu ihtar memleketin her tarafına yayıldıktan sonra siz buraya gelmiş ve bu hakkı müdafaa etmekle meşgul bulunuyorsunuz. Efendiler Büyük Millet Meclisi hakikaten büyüktür. Bu büyüklüğe dikkatinizi çekerim. O, milletten aldığınız vekalete dayanır ve o büyüklük falanın filanın arzusuyla değildir ve bu milletin arzusuyla buraya gelmişsiniz. (bravo sesleri, alkışlar) Büyük Millet Meclisi bu suretle geldikten sonra, millete vekaleten ve milletin bütün arzusuna uyarak müdafaa olunması lazım gelen memleketin istiklalini milletle beraber, bu şartlar ve zorluklar içerisinde müdafaa etmekte şimdiye kadar devam etmiştir. Fakat Büyük Millet Meclisinin vazifesi yalnız memleketin müdafaa-sı ile kalamazdı. Büyük Millet Meclisi belki bir inkılap mahsulü değildir, fakat bir inkılabın amilidir. Zamanın mecburiyetiyle ortaya çıkmış bir inkılaptır. O Büyük Millet Meclisi nasıl ki bu memleketi tehlikeden kurtarmak için bir hükümet teşekkülü bir devlet teşekkülü mahiyetini muhafaza etmişse, bundan sonra da memleketin alacağı idare şeklinin ne olacağını tespit, etmek mecburiyetindedir. (bravo sesleri) Binaenaleyh Büyük Millet Meclisi diyor ki madem memleket işgal ve esaret altına girmiş, madem zalim Avrupa Türkiye'yi haritadan silmek istemişti ve madem bütün ihtimaller bu tehlikenin tahakkukuna doğru giderken millet kendisini toplayarak, yeni bir şekilde meydana çıkmıştır. Bu yeni şekle bir esas vermek hakkıdır ve bunu yapmak Büyük Millet Meclisinin vazifesidir. Efendiler, halkçılık diye gelen program Komisyonda müzakere olunurken, gerekçesinde ifade edildiği gibi Teşkilatı Esasiye kanunu ismini almıştır. Niçin program ismini almadığını izaha lüzum görmüyorum. Çünkü kafi derecede izah edilmiştir. Bunun ilk maddesi ve diğer maddelerinin çoğu ve Büyük Millet Meclisinin kabul etmiş olduğu şeylerdir. İlk 79

80 geldiğiniz gün dediniz ki hakimiyet kayıtsız ve şartsız şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını doğrudan idare etmek esasına dayanır. Bunu halkı aldatmak için mi söylediniz? Yoksa vicdanınızdan mı kabul ediyorsunuz? Ümit ederim ki vicdanınızdan kabul ediyorsunuz. Eğer vicdanınızla kabul ediyorsanız bunun mahalli tecellisi seçim meselesidir. Bir memleketin ve bir milletin idare tarzı ve bir milletin ne şekilde idare edileceği ve ne mahiyette olacağı seçimle tespit olunur. Çünkü onu idare edecekler seçimden çıkacaktır. Eğer derseniz ki kendi kendini idare hakkı halkın bizzat kendisinin olacaktır ve seçime gelince eğer halk cahildir, o zaman sen kim oluyorsun? Efendiler, Hususi Komisyon diye seçtiğiniz arkadaşlarınız bu meselede bilhassa bir madde ile çok meşgul olmuşlardır, o da seçim meselesidir. Meslek temsili usulünü kabul ettirmek için Komisyonun ne hususi bir fikri ve ne de bir menfaati vardır. Fakat bize verdiğiniz vazifeyi ifa sırasında ve bu meseleyi tetkik ederken, hakimiyet milletindir deniliyor, bunu nasıl tatbik ettirmek lâzımdır ki Büyük Millet Meclisi sözünde sadık olsun ve bu iş milletin hakimiyeti dairesinde neticelensin. Büyük Millet Meclisinin nasıl seçilmiş olduğunu biliyorsunuz. Büyük Millet Meclisi, milletin mühim tarihi anında seçim yapmak salahiyetine sahip resmî ve gayri resmi bütün milli teşekküllerin iştirakiyle yaptırılmıştır ve meşruiyetinde hiç kimsenin, hiç bir ferdin tereddüdü olamaz. Fakat bu secim şekli fevkalade bir zamanın şekli idi. Sonra gelelim bizim eski mebusların seçim usulüne, iki dereceli seçim usulüdür bilirsiniz. Bu iki dereceli seçim usulünü reddetmekte Meclis ve Komisyon ittifak etti. İki dereceli seçim millete verdiğimiz hakimiyetin tecellisine mani oluyordu. İki dereceli seçimde yalnızca bir kolaylık vardır. İki dereceli seçimde ahali davet olunuyor, ikinci seçmenler seçiliyor, onlar gidiyor, mebusları seçiyorlar. Hamdi Bey arkadaşımızın söylediklerine katılırım ki ikinci seçmenler çoğu zaman şunun bunun arzusuna uymuşlardır. İkinci seçmenler kendi fikirleriyle, hakikaten vicdani kanaatleriyle mebus seçmiş olsalardı bu şey vekalet itibariyle bir dereceye kadar doğru olur mu idi, olmaz mı idi? Hukukçular bunu daha iyi takdir ederler. Öyle olsa da milletin temsili bakımından hakiki bir manevi ifadeden çok uzak kalırdı. Çünkü istenilen şey Büyük Millet Meclisindedir, hakim olan odur. Fakat halkla alakası nedir? Bir köylü birini seçmiş de Ankara'ya gitmiş? Kendisi onun seçiminde ne kadar alakadar oldu? Hiç. Buradan giden Ahmet Bey'i köyündeki Ahmet Ağa seçmiştir. Ahmet Ağa da sonradan seçilen adama göre onu seçen bir ikinci seçmendir. Seçim ile alâkası o kadar kuvvetli olmayabilir. Binaenaleyh iki dereceli seçimi milli hakimiyete uygun görmeyerek bunu bir dereceye indirmeye karar verdik. Bir dereceye indirdikten sonra halkın doğrudan doğruya mebuslarını seçmesi meselesi geliyordu. Yine bu kanunda kabul ettiğimiz idari teşkilattan biri livaları vilayet diyoruz. Ahali belli bir günde seçim sandıkları başına davet edilsin ve bir derece üzerine seçim doğrudan doğruya yapılsın. Böyle bir dereceli seçimde gelişigüzel seçimin manası yoktur. Seçimde idare edici bir fikir, bir maksat lazım. Bu maksat Batı memleketlerinde bir esas ile telafi edilmiştir. O esas da Batı memleketlerindeki siyasi fırkalardır. Avrupa'nın her memleketinde ve hatta tuhaftır onları taklit eden ve meşrutiyete geçmiş olan İran'da bile demokrat, sosyalist, falan diye siyasi fırkalar yapılmıştır. İran'da taklit olunan bu şey Avrupa'- 80

81 da hakikaten vardır. Bu fırkalar teşekkül etmiş, ve etmekte bulunmuş milli teşkilatlar olduğu için memleket içinde seçimler üzerinde tesirler yaparlar. Memleket içirişinde kamuoyu meydana getirirler ve seçim yapılırken bu fırkalar mücadele ederler. Bizim memleketimizde meşrutiyet ilan edildiği zamanda siyasi fırka hayatı yoktu. Halka seçim yaptırmak için hareket rehberi olacak bir esas simdi de yoktur. Bunu hazırlamak lazımdır. Büyük bir noksandır ve fırkasız seçim yapmanın da manası yoktur. Halk arasında fırka mı yapalım? Komisyonumuz bunu tetkik zaman, Avrupa'da fırkaların mevcudiyeti ehemmiyetli olmakla beraber mücadeleleri bakımından kısmen zararları olduğunu da görmüş ve memleketimizde bunun teşekkül etmemiş olmasını, meslek temsili imkanını düşündüğü zaman pek iyi idrak etmiştir. Hatta biz de bir defa kabul etmek lazım gelir ki seçimler gerek bir derecede bırakınız, gerek iki dereceli yapınız, böyle başı boş bıraktıkça, halka bir hususiyet vermedikçe seçimler ve onun neticesi olan devlet teşkilatını yapmak ihtimali yoktur. Halkın fırkaları olmazsa bile, halkı düşündük ve gördük, hepimiz biliriz ki halkın, meşgul olduğu meslekler vardır. Hiç kimse boş değildir. Herkes bir meslekle vakit geçirir. Halil İbrahim efendi kardeşimiz seçmenlerin seçimlerle alakadar olmadıklarını söyledi. Doğrusu bu kadar manasız kaldıkça halkın seçimlerle alakadar olmasına akıl ermez. Halkın meşgul olduğu geçim meseleleri seçimlerle alakadar olursa, seçimlerin manası o zaman olacaktır diye Komisyonumuz düşündü. Geçim derdi ve bilhassa çalışma hayatı ki büyük çoğunluğu teşkil eden onlardır, bu memlekette ben bildiğim zamandan beri herkesin adeta dilinden düşürmediği bir hakikat vardır, bu memleket çiftçi memleketidir diye. Abdülhamit zamanında görmedim ve olamazdı, çiftçilerin menfaatleri düşünülmedi, onları soymak için bir işle meşgul edildi. Meşrutiyet zamanında da çiftçilerin menfaatlerinin düşünüldüğü bir zamanı görmedik. Hususiyetle çiftçileri söylüyorum, çünkü memleketin mübalağasız onda yedisi çiftçidir. Memleketin karnını doyuran ve onda yedisini teşkil eden memleketin bütün kahrını harpte, sulhta çeken, kan vergisini veren bu halkın bu mecliste temsil edilmeleri düşünülemez mi acaba? Mimse düşünmedi. Belki düşünmüş olanlar vardır. Fakat lazım gelenlerin işine gelmezdi. Evet efendiler. Şimdi Büyük Millet Meclisi hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu ve idare usulünü halkın bizzat ve bilfiil idare etmesi esası neticesine dayanmakta olduğundan, samimi olduğu için diyor ki bundan sonra yapılacak seçimlerde meslekler temsil edecek bir surette yapılır ve seçimlerin manası ancak böyle olabilir. Arkadaşlarımız, boyacıdan başlayarak oduncu ve kömürcü gelecek buraya diyorlar ki yanlış söylüyorlar. Efendiler, çalışma hayatında belki yirmi otuz çeşit bir takım meslek vardır. Demin arz ettiğim gibi memleketin onda yedisi çiftçidir. Onun haricinde sanatkarlar vardır. Onun haricinde ameleler vardır. Onun haricinde memurlar ve müstahdemler vardır, askerler vardır. Ben size bir hafta içinde Ankara nüfusunun mesleklerini tespit edebilirim. Bunlar temsil edilmek üzere yapacağımız bir meclisin memleketi temsil edeceğinden emin olabilirsiniz. Çünkü memleketi Meclise ufak bir şekilde nakletmiş oluyorsunuz. Avrupalını yapamadığı demokrasiyi, bunu kabul etmekle Türkiye yapacaktır. Çünkü Avrupa'da bir takım siyasi fırkaların kavgası, diğer tarafta onun üstünde bir kapitalizm, bir sermaye tahakkü- 81

82 mü vardır ki seçimler yarı yarıya onların elinde oyuncaktır. Onun için oralarda bu mesele şimdiye kadar tatbik edilememiştir. Türkiye bunu tatbik edebilir. Çünkü burada meslekler birbirleriyle kavga etmezler. Hiç görmezsiniz bir çiftçiyi bir sanatkarla, bir fırıncıyla kavga ettiğini. Onlar birbirlerini tamamlayan şeylerdir. MUSTAFA BEY (Tokat): Tatbik edebilirseniz kabul ediyoruz. (bir çeyrekten fazla oldu sesleri) YUNUS NADİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, Komisyon adına söylüyorum efendim. Avrupa'da siyasi fırkalar kavga halindedirler. Tatbikatta cehaleti bir kaç arkadaşım tarafından söylenilen halkın cehaleti iddiasını tekrar reddederim. Halk hususi hayatlarında, mesleki hayatlarında senden benden çok alimdir. Yalnız halkta bir noksan vardır, o sosyal meseleler arasında bu memlekette dayanışma olmamasıdır. Maalesef şimdiye kadar çiftçiler, sanatkarlar toplanarak menfaatlerini müdafaa edebilecek bir hale gelememişlerdir. Vaktiyle vardı. Bundan elli sene evvel bizde daha iyiydi. Meslek teşkilatları bir taraftan idarenin tahakkümü, diğer taraftan Avrupa'nın tahakkümü, Avrupa sermayesi o teşkilatı zarara uğratmıştır. O teşkilat bu zarara uğramakla memleket de büyük bir zarara maruz kalmıştır. Eğer meslek temsili gibi bir usul bulunmasa, Büyük Millet Meclisi halkın muhtelif zümreleri arasında bozulan dayanışmanın iadesini yine düşünecekti. Daha sonra yapacağımız bir kanun ile bu teşkilat gayet seri bir surette meydana gelecektir. Bu teşkilat olduktan sonra seçim yapmaktan basit bir şey yoktur. Bu yaptırdıktan sonra cahil mi gelecek diyorsunuz? Yaptırdıktan sonra menfaatlerini idare edecek adamları seçmekle bu meslek cemiyetleri gayet sağlam hale gelecektir. (bravo sesleri) Siz buraya kömürcü mü gelecek zannediyorsunuz? Küçümsediğiniz o kömürcü gelse bile hava hoştur. Fakat o gelmeyecek, kendi menfaatlerini en iyi müdafaa edecek adamı bulup gönderecektir. (alkışlar) Mesele bundan ibarettir. (alkışlar) HASAN BASRİ BEY (Kayseri): Efendim, geçenlerde de kısmen arz ve izah ettiğim gibi meslek temsiline aleyhtar değilim. Bir kere bu usul henüz katiyetle kabul edilmiş sabit bir nazariye değildir. Şimdiye kadar bu usul yalnız esas hukuku kitaplarının bazı sayfalarında kalmış ve yalnız hayali ve hatta rüya şeklinde mevcut bulunmuştur. YUNUS NADİ BEY (Komisyon Reisi): Hayalden değil, hakikatten bahsediyoruz. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Esas hukuk dedim. İtiraf ederim, ben esas hukuk mütehassısı değilim. Ben olmadığım gibi zannederim ki memlekette de bol bol esas hukuk mütehassısları yoktur. (doğru sesleri) Nitekim Yunus Nadi Beyefendi bu hakikati bildikleri için burada meslek temsili meselesini hepimize öğrettiler. Kendilerine teşekkür ederiz. Yalnız efendiler, ben esas hukuktan değil hayatımızdan biraz bahsetmek isterim. Çünkü hepimiz mazlum ve masum bildiğimiz halkı az çok tanırız. Bu halk ile az çok temasta bulunduk, daha doğrusu halktanız, halktan başka değiliz. Halktan bahsetmek için bilhassa kendimde bir salahiyet görüyorum. Çünkü efendiler haddim olmayarak memleketimde on sene halka hitap ettim. 82

83 (estağfurullah sesleri) On sene gazetende halka yazı yazdım. Ne yapalım? Memleketim, daha fazla meşgul olacak başka kimseler yetiştirmemiş, bu vazife bana nasip olmuş. Ben onlara on sene hitap ettim. Sonra bundan üç sene evvel sırf halkın dertlerini daha yakından anlamak için, sırf bir gaye için köylerde dolaştım. Elli köy üzerinde tetkikat yaptım. Sonra efendiler İngilizlerin takibi ve Ferit Paşa Hükümeti yüzünden talih beni dokuz ay dağlara attı. Bu dokuz ay müddet içinde yine köylülerle oturdum, kalktım ve köylülerle dertleştim, efendiler. Köylü ve halk arasındaki bu mecburi bulunuşum bende bu kanaati doğurdu ki halk hakikaten mazlum ve masumdur. Fakat halk kendi işleri için, kendisine yapılan zulümleri anlamak hususunda katiyen cahil değildir. Efendiler öyle köylüler gördüm ki bu gün Yunus Nadi Bey'e karşı meslek temsilinin mesela tatbik edilemez olduğunu Yunus Nadi Bey'in cevap veremeyeceği bir şekilde söyleyecek adamlar vardır. Bizde fikirli, gayet zeki, gayet kıymetli halk vardır. Efendiler Anadolu'nun bir çok yerinde cahil ve saf gördüğümüz öyle halk vardır ki bunların karşısında en zeki siyasetçilerimiz bile şaşkın kalır. Cehilden maksat siyasi malumat, bilgisizlik demek ise bu bilgisizlik maalesef vardır ve bunu kimse inkar edemez. Halkla olan temaslarımdan yine anladım ki halk hükümetten bıkkındır. Halk umumi meselelere karşı maalesef lakayttır. Mesela kendi menfaatlerini pek iyi takdir ettiği halde, yapılan haksızlıkları, zulümleri pek iyi gördüğü halde ve bu haksızlıkların giderilmesi hususunda maalesef lakayttır. Efendiler, halkı bu lakaytlığa, bıkkınlığa sevk eden, idaredeki kötü muameleler ve zulümdür. İdare memurları halkı bir esir gibi kullanmış, halkın mühim bir kısmında maalesef izzetinefis bırakmamıştır. Bugün köylerde bir jandarmaya gösterilen hürmetle en büyük bir alime gösterilen hürmet arasında mühim farklar vardır. Şimdiye kadar köylere giden adamlar hep kırbaçla, sopayla, dayakla vazife görmüşlerdir. Bu şekilde köylünün ve halkın günden güne onurunu kıra kıra bunlarda maalesef izzeti nefis bırakmamışlardır. Yine temaslarımla anladım ki efendiler bizde idare memurları halkın hissiyatını okşayacak, daha doğrusu bu hissiyata uyacak yerde hissiyatı daima rencide edecek ahlaksızlıklar göstermişlerdir. (pek doğru sesleri) Meselenin ruhu asıl bu kısımdır. FAİK BEY (Cebelibereket): Daima mı, yoksa bazen veya ekseriya mı efendim? HASAN BASRİ BEY (Devamla): Ben ekseriyetle böyle olmuştur kanaatindeyim. (daima öyledir sesleri) Hulasa efendiler halk bu gibi vaziyetler karşısında, umumi meseleler hususunda o derece lakayt kalmışlardır ki mesela seçimleri ele alalım. Bugün halk için seçim bir angaryadır. Meşrutiyetin başından beri hepimiz muhtelif seçim safhalarına daldık. Gerek fırkacılıkla, gerek propaganda suretiyle halkın seçim meselelerine burnumuzu soktuk. Maalesef o vakit anladık ve hâlâ anlıyoruz ki halk seçimleri bir angarya olarak düşünüyor. Binaenaleyh efendiler, evvela halka oy kullanmanın bir hak ve bir vazife olduğunu kabul ettirelim. Halkı oy kullandırmaya adeta zorla getirmiş olmayalım. Onu halka bir vazife olarak telkin edelim. Efendiler öyle seçmenler, hatta öyle ikinci seçmenler görülmüştür ki Abdülhamit'e oy vermişlerdir. Bu halkın seçim meselesindeki aczinden değil, lakaytlığındandır. Çünkü halk, 83

84 -Şimdiye kadar kimi seçtimse benim başıma felaketler getirmiştir, benim başıma musibetler getirmiştir, benim hissiyatıma riayet etmemiş, beni mahvetmiştir....diyor. Artık halk seçimlerden usanmıştır. (pek doğru sesleri) Bu efendiler, bir kaç senenin neticesi değildir. Bu, epeyce uzun bir zamanın tabii neticeleridir. Bir kere halkın asıl dertlerini, asıl sıkıntılarını araştırmalı. Bilhassa idaredeki zulümleri, haksızlıkları, adaletsizlikleri kaldırmaya çalışmalıyız. Efendiler bugün bizde yapılacak her nevi yenilik, bence şahıslar meselesidir. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Pek doğru. HASAN BASRİ BEY (Devamla): İyi idare adamı var mıdır? Bir memleketteki idareye halk yapışmıştır, idare kendi elindedir, o vilayette zulüm yapılamaz. Fakat o iyi idare memurunun yerine fena bir idare memuru gönderiniz ve meslek temsilini kabul ediniz, bu kağıt üzerinde kalmaktan başka bir netice vermeyecektir. Binaenaleyh biz evvela tayin edeceğimiz valileri, mutasarrıfları, kaymakamları ve diğer memurları ahlakları milli muhitimize tamamen uygun adamlardan seçmeliyiz. Bu pek mühim bir meseledir. Sonra madem ki halk umumi meselelere karşı lakayttır, halkı bir taraftan iyi idarelerle umumi meselelere yaklaştırmak, diğer taraftan halkı idare meselelerinde salahiyet sahibi kılmak için evvela halka mahalli idarelerde salahiyetler verelim. Bu şekilde halkı umumi meseleler ile alakadar etmeye çalışalım. Bir kere halk idarede salahiyet sahibi olduğunu görür ve bunun faydalarını gözüyle görmek bahtiyarlığına erişirse, emin olunuz o siyasi meselelerde, yani seçim ve diğer meselelerde de bizim boğazımızı sıkarak hakkını alacaktır. Ben bu söylediklerimle meslek temsilinin haşa aleyhinde bulunmuş olmuyorum. Aleyhinde isem bu aleyhtarlığı açıktan söylerim. YUNUS NADİ BEY (Komisyon Reisi): Teşekkür ederiz. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Efendiler, mukayese ediyorum. Bizdeki mantık dışı iki dereceli usule göre, meslek temsili usulü her halde adil ve mantıki bir usuldür. Bunu inkar edemem. Bu mesele bir ekseriyetle zulüm meselesidir. Biz de maalesef hakiki temsil her vakit mümkün olamıyor. Milletin dertlerine maalesef yakından vakıf olamıyoruz. Onun için yaptığımız işler daima aykırı gidiyor. İşte onun için eksik değil, tam temsilciler olmak üzere buraya vekiller gönderilirse halk her halde daha iyi refah ve saadete erişeceğinden şüphe yoktur. Yalnız efendiler, meslek temsili ismini işitir işitmez ve bunun adil olduğunu anlar anlamaz, her halde kendi milli muhitimizde, kendi memleketimizde bunun kolaylıkla tatbik edilebileceğini zannetmeyelim. Bugün umumi kaidelerdeki hatalardan doğan meslek temsili usulüne uygun seçim meseleleri, işittiğime göre, ben hukuk alimi değilim, fakat mütehassıslarla, yani Yunus Nadi Beyefendi gibi kimselerle temasım neticesinde anlıyorum ki bu meseleler belki yetmiş seksen seneden beri Batı hukuk alimlerince düşünülmüş ve henüz bu hususta da bir netice elde edilememiştir. Yani bunun adil bir usul olmasıyla, tatbiki kolay bir şey olduğuna hükmetmek icap etmez. Bilhassa sosyal şartları, siyasi şartları malum olan kendi muhitimizde, yani Anadolu'- 84

85 da, kendi muhitim demekle yalnız Karesi Livasından bahsetmiyorum, Karesi Livası meslek temsilini her halde diğer bir çok yerlere nispetle daha kolay bir şekilde tatbike muvaffak olacaktır ve bunu müdafaa meselesinde göstermiştir, ispat etmiştir, yalnız bütün Anadolu'yu itibara alarak fikrimi arz etmek istiyorum. Meslek temsili meselesinde en çok düşünülecek nokta, seçim mıntıkalarına göre yapılacak tatbikat tarzıdır. Bunu bir misal ile arz edeyim. Ben şöyle bir istatistikle bunun neticesine ulaşmak istedim. Yalnız rica ederim, siz de elinizi vicdanınıza koyarak bu listeye göre düşününüz, derhal tatbik edilecek bir usul müdür, değil midir, ona göre hükmünüzü veriniz. Mesela bir seçim mıntıkasını ele alıyorum. O seçim mıntıkasında seçim şartlarına sahip, yani kıymet olabilecek yüz bin kıymet var. Yüz bin kişi var farz ediyorum ki biz on bin kıymetinde bir mebus seçmek istiyoruz. On bin kıymetinde bir mebus seçeceğimize göre yüz bin nüfusta on mebus çıkarmamız icap ediyor. Şimdi bunun mesleklere göre tatbik tarzını itibara alalım. Birinci meslek olarak mesela çiftçiler oya sahiptir. Yani yüz binin, yetmiş dokuz bin iki yüzü çiftçidir. İkinci meslek kişidir. Üçüncü meslek 1.950, dördüncü, beşinci, altıncı meslekler biner kişiden ibarettir. Yedincisi üç yüz, sekizincisi iki yüz iki kişi, dokuzuncusu elli kişi, onuncu meslek olarak da diğerleridir. Yüz bine varmak için bunu da tufeyli denilen şahıslar için ayırıyorum. HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbakır): Tufeylileri anlamadım. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Hiç bir meslekle meşgul olmayan tabaka, serseri takımı. (gülüşmeler) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Doğrudur, o da bir meslektir. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Şimdi efendiler birinci sınıf saydığımız seçmenlerin miktarı olduğunu farz ettiğimiz çiftçiler on binde bir hesapla yedi mebus çıkaracaktır. Pekala bunu bir tarafa yazınız, ikinci meslek ve bir mebus çıkarıyor. Beş bini boşa gidiyor. Diğer saydığım hiç bir mebus çıkaramıyor. Bu suretle memleketin yüz binde seksen bini sekiz mebus çıkarıyor, geri kalan yirmi bini maalesef hiç bir mebus çıkaramıyor. Hatta oylarını vermiş olsalar bile boşa vermiş oluyorlar. Mebus çıkaramayanlar efendiler memleketimizde hep sanatkarlardan ibaret olacaktır. Efendiler, demin tufeyli dedim. Tufeyliden maksadım yalnız serseri demek değil, yeni nazariyeye göre kendisi bedeniyle çalışmayan ve yalnız zekasıyla, irfanıyla memlekete hizmet etmek isteyen, muallim değil amma siyasetle uğraşıyor, umumi meseleler ile uğraşıyor. Bunları demin istisna etmiştim. Bunları istisna etmek, memleketi yıkmak demektir. Muallim değil efendiler, müderris değil. (onlar meslek sahibi mi sesleri) Memur, yazar değil, fakat memleketin umumi meseleleriyle meşgul, böyle adamlar da memleketimizde yok değildir. RAGIP EY (Kütahya): Bir tane gösteriniz, kimdir onlar. (gürültüler) HASAN BASRİ BEY (Devamla): Efendiler, bu kalanları diğer seçim mıntıkalarındaki kalanlara eklemek istersek... 85

86 AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Yapamazsınız, yol yoktur. HASAN BASRİ BEY (Devamla): O halde efendiler muhtelif seçim mıntıkalarında bulunan seçmenler tanımadığı adamlara oy vermeye mecbur edilmiş demektir. Halbuki demin Yunus Nadi Beyefendi, tanımadık adama oy verilmesinin büyük mahzuru olduğunu burada söylemiştir. Bu seçim değil, adeta bir tayin olacaktır (hah yanaştın sesleri, gürültüler) Efendiler seçim mıntıkalarını ya şimdiki şeklinde bırakmak veya bir ikisini birleştirmek veya bütün Türkiye'yi yalnız bir seçim dairesi saymak suretiyle bunda üç ihtimal vardır. Dördüncü ihtimal yoktur. Efendiler, mutlaka meslek temsili usulünü inanmakla beraber, bu usulü bu milletin başında görmek eğer zararlıysa yapmayalım. Bu en mühim bir iştir. Bu gibi seçim usulünü fikir mücadelesi diyorlarmış. Binaenaleyh tanımadığımız adaylara, sırf bu mesleğe mensuptur diye oy vermek suretiyle yapacağımız fikir mücadelesi daha makul bir mücadele imiş, fakat rica ederim bizim memleketimizde tanımadığımız adamlara oy vermek uygun mudur, değil midir? Bunu takdir edelim. (misalleri var sesleri) Sonra efendiler beni düşündüren bir nokta var. Demin Yunus Nadi Beyefendi izah buyurdular, Avrupa'da seçimlerin dayandığı yer siyasi fırkalarmış. Bizde hamdolsun fırka belası kalmadı. Bunun yerine mesleklere dayanmak, meslekleri hakim kılmak istiyoruz. Alâ çok iyi, fakat acaba demin arz ettiğim gibi yalnız belli bir sınıfın menfaatlerini ekseriyet itibariyle takdir eden meslek sahipleri, tezgahlarını, çekiçlerini, körüklerini bırakıp da seçim mücadelelerine kalkışırlarsa acaba sanat aşkı, sanat merakı, sanat tekamülü kalır mı? Yoksa sessizce, gürültüsüzce, hatta hep birlikte başlayan sanatkar adamlar seçim gürültüleriyle bu sanatlar yerine, siyasetle mi uğraşmaya mecbur olacaklar? RAGIP BEY (Kütahya): Vah vah, iki gün değil mi? HASAN BASRİ BEY (Devamla): Siyasetle uğraşma meselesi bizim memlekette mevcut iki fırkanın mücadelesini itibara alırsak, doğru mudur, değil midir? Mamafih efendiler seçim mıntıkaları itibariyle tatbikatında zorlukları yalnız bir misal olarak arz ettim. İhtimal başka türlü daha zorluklar vardır. İhtimal değil vardır, mevcuttur. Bu söylediklerime göre meslek temsili usulünü mutlaka kabul etmeyelim demiyorum. Mukayese edince hiç olmazsa bunda evvelki seçime göre daha fazla bir temsil kudreti var. Evvelki seçim usulünde hiç temsil kudreti yoktu. Binaenaleyh mukayese edince meslek temsilini kabul zaruridir. Yalnız herhalde bunu tatbik edelim dersek aldanırız. Onun için diyorum ki meslek temsili usulü bir gayedir. Bu gayenin gerçekleşmesine kadar meslekler ve sanayi ilerletilecek ve bunun için icap eden kanunlar tanzim olunacaktır. Seçimlerde doğrudan doğruya seçim şekli kabul edilmiştir diye bu maddeyi değiştirmiş olursak çok uygun olur. Efendiler bunu derhal tatbik etmeye muvaffak olabilirsek, bu tarzdaki madde bizim tatbikatımıza mani değildir. Fakat tatbik edemezsek, halka karşı, dünyaya karşı gülünç oluruz. Bir hülyayı, böyle bir madde ile tespit edersek hakikati görmemiş oluruz. Binaenaleyh arz ettiğim gibi maddenin değiştirilmesi suretiyle, daha makul bir hareket olarak kabulünü Yüce Heyetinizden rica ederim. 86

87 YUSUF ZİYA BEY (Mersin): Ben ilk köylü mebusu olmam itibariyle bu madde hakkında kendi kanaatlerimi izah etmek isterim. Fakat bu kanaatler leh ve aleyhte olmak üzeredir. Efendiler bizi korkutan bir husus varsa o da memur meselesidir. Çünkü bir çok seneler bu memleketin mukadderatıyla oynayan memurlardır. Tabiidir ki bu memurların bir anda bir tarafa atılması belki imkansızdır. Bu gün memleketin içerisinde en fazla kahır ve mazlum olan bir halk var ki hepimiz onun mağdur ve masum olduğunu iddia ediyoruz, onlar çiftçilerdir. İşte o çiftçiler kadar memurlar da masum ve zavallıdır diyebiliriz. Arz edeyim efendim (çoğunluk yok sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bey, oylama yapılırken Mecliste çoğunluk aranabilir. Meclis toplantı yeter sayısı varken açılmıştır, müzakereye devam edebiliriz. YUSUF ZİYA BEY (Devamla): Binaenaleyh meslek temsili usulünü kabul etmekle memurları bu milletin içinden ayırmak istemiyoruz, memurlar da yine milletin fertleridir. Onlar da bu millet ferdinin sahip olduğu her türlü haklara sahiptirler. Bunun için katiyen memurlar için korkacak bir şey yoktur, yine memurlar kazanıyor demektir. Biz meslek temsili usulünü kabul edip de çiftçileri buraya getirmekle bu idareyi yıkacak değiliz. Bu idareyi yine memurlarla idare edeceğiz. Şimdiki gibi yaltaklanarak, dalkavukluk ile değil. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Efendi millet olacak. YUSUF ZİYA BEY (Devamla): İşte milletin içinde o memur da efendidir. Meslek temsili usulü kabul edilirse tatbiki için endişe ediliyor. Halbuki efendiler, bu mesele burada layıkıyla anlaşılmıştır. Bu memleketi kurtaracak bir sınıf varsa o da millettir. Fakat o milletin çoğunluğunu teşkil eden çiftçilerdir. Çiftçilerden maksadım, memleketi imar edecek, okutturacak, harp edecek, her şey yapacak millet. Fakat bunu çiftçiler yapacaktır. Bu memleketin iktisadi hayatına hakim olmadıkça o memleketi kurtulmuş saymak bence imkansızdır. Sonra efendiler Basri Bey, memleketin yüzde seksenini çiftçiler teşkil ediyor da o çiftçilerin haklarını muhafaza edecek hiç kimse yok, diyor. Halbuki böyle değildir. Bir kere biz meslek temsilini kabul etmekle her meslek erbabına bir seçme hakkı yereceğiz. Sonra efendiler, farz ediniz ki biz bu kanunu kabul etmeyecek ve millete seçim hakkı vermeyeceğiz, neden yüzde birin yüzde seksene tahakkümü kabul edilsin de, yüzde seksenin yüzde bire tahakkümü kabul edilmesin? Her mesleğe bir hak vermek azınlıkta kalacak meslekler için bir açık bir zulüm ise bugün bu zulmün içinde bulunan bu çiftçilere bir hak vermek zannederim onların hakkıdır, onu er geç alacaklardır. Sonra efendiler bir arkadaşın dediği gibi hakimiyet verilmez, alınır. Fakat burada pek büyük salahiyetle toplanan Büyük Millet Meclisi niçin bu millete bir parça müsaade göstermesin. Her ne şekilde olursa olsun millet hakimiyetini er geç alacaktır. Sonra efendiler bazı arkadaşlarımız diyorlar ki bir çok zaman sonra tatbik kabiliyeti olacak bu kanuna şimdiden zaman harcamaya ne lüzum vardır. Halbuki efendiler ben o kanaatteyim ki bir köylü olmam itibariyle bunu söylüyorum ve iki seneden beri köylerde vakit geçiriyorum. Her türlü idarede bulunduk, Hükümetsiz de kaldık. Ayrıca kendi memleketimizi hükümetsiz idare ettik. Bunun için bu millet 87

88 rüştünü ispat etmiştir. Biz o milletin rüştünü ispat ettiğini dikkate alarak onlara şimdiden imkan nispetinde müsaade göstermemiz bize farzdır, vaciptir zannederim. Sonra efendiler şunu da kemali teessüfle arz ederim ki eğer biz daha evvel Meşrutiyetin ilanını kabul etmiş olaydık bugün bu şekilde kalmayacaktık. Eğer bugün biz meslek temsili usulünü kabul etmezsek nasıl ki Meşrutiyette geri kaldığımız gibi bunlarda da geri kalacağımızı bu kürsüde bağıra bağıra söylüyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Komisyon adına cevap verecek misiniz? VEHBİ BEY (Komisyon Üyesi): Ben cevap vereceğim, fakat kimse kalmadı. Yarın cevap vereyim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yarın bir buçukta toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Bir gün sonra, 30 Kasım 1920 tarihindeki oturumda ) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Teşkilatı Esasiye kanununun dördüncü maddesinin müzakeresine devam ediyoruz. Dün söz alan üyelerin sözleri saklıdır. Yeniden söz vereceğim. Arzu eden ismini kaydettirsin. Vehbi Bey Komisyon adına söz istemiştiniz, buyurunuz. VEHBİ BEY (Komisyon Üyesi): Efendim, dört gündür Meclisin celselerini işgal eden meslek temsili meselesi hakikaten bir kaç celsesini daha işgal etse hiç birimizi müteessir etmez. Çünkü elimizdeki Teşkilatı Esasiye Kanununun adeta ruhu bu dördüncü maddedir. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir dedikten sonra bunun ne şekilde yapılacağını tetkik etmek hakkımızdır. Elimizdeki Seçim Kanunu milletin hakimiyetini kesinlikle temsil edememektedir. O takdirde bu elimizdeki seçim usulünün devamı demek, memlekette kabul ettiğimiz esas dahilinde milli hakimiyeti tesis edememek demektir. Siyasi fırkalar üzerine nispi temsil usulü mümkündür. Memleketimizde de şimdiye kadar fırka teşekkül edememesi, vatanperverler fırkası gibi bazı fırkalar teşekkül etmek istedi, fakat henüz bu husustaki tecrübesizliğimiz dolayısıyla onlar da birer suretle yıkıldı. Binaenaleyh memlekette muntazam teşkilata sahip siyasi fırka teşkilatları yoktur. Nispi temsil suretiyle hiç bir oyu öldürmeksizin, memlekette bulunan her ferdin oyunu, fikrini Mecliste tecelli ettirecek nispi temsil usulü bizim memleketimizde tatbik imkanı ve ihtimali yoktur. Memleketin bugüne kadar siyasi cereyanlara kapılarak ne gibi zararlara uğradığını göz önüne getirerek, memleketin himaye edilmesi lazım gelen çoğunluk ve azınlık haklarını dikkate alabiliriz. Memleketin çoğunluğu çiftçidir. Binaenaleyh, mecliste milleti tamamen temsil edebilmek için bunların mesleklerinin temsilcisi olmak üzere ister o meslek sahiplerinden olsun, ister onlarca vekil bulunsun, onlar adına 1 TBMM Zabıt Ceridesi (29 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s , 88

89 buraya vekiller gönderilmesi esastır. Geride memlekette meslekler mevcuttur. Her memlekette her sanatkarın ayrıca ağa babası veya ahi babası, başları, her memleketin mahalli başbuğu olacak bir adamı vardır. Bu teşkilat memleketimizin pek eski devirlerinden beri devam ede gelmektedir. Fakat memleket Avrupa'yı taklit ettiği zaman ve memlekette istibdat yerleşmeye başladığı zaman en evvel böyle cemaat ve cemiyet hayatlarının yıkılmasını Tanzimatçılar, bunlar eski kafa, eski işlerdir, diye bu gibi teşkilatları yıkmaya başladılar ve kısmen de muvaffak oldular. Yoksa bugün memleketin meslek teşkilatı yok değildir. Büyük Millet Meclisi vilayetler halkında meslekleri temsil edilmek üzere doğrudan, doğruya bu maddeyi kabul etmekle memleketi gülşene çevirmiş olacağız. Bu, bir tahmindir, bir nüvedir. Bunu ekeceğiz. Bunun için bize bu madde emredecek ki memlekette meslekler kanunu yapacağız. Meslekler temsil edilmek üzere demekle bugün memlekette derhal meslekler teşekkül etmiş, cemiyetler ve cemaatler meydana gelmiş ve hemen bu usulde bu seçim başlayacak demek değildir. Ancak iki sene veya üç senede meydana gelebilecek bir şeydir. Bu suretle efendiler, biz bununla şimdiye kadar Avrupa sermayesine karşı tahammül edemeyen memleketimizin mesleklerini, himaye etmiş olacağız. Çünkü meslekler teşekkül edince, meslekler adına buraya gelen her mebus kendi mesleğinin ne gibi darboğazlara maruz kaldığı ve ne gibi zarar gördüğünü burada tamamen takip edecektir. Maliye vekili Beyefendinin çiftçinin zararına olarak hayvan vergisine zam diye getirdiği kanun için çiftçilerin vekili olarak gelen mebuslar öyle rastgele yabana kağıt atamayacaklardır. AHMET FERİT BEY (Maliye Vekili): Vatan müdafaası icap ederse ne yapacaktır? Meclis vatanın müdafaasını düşündü ve kabul etti. Misal yerinde değildir. VEHBİ BEY (Devamla): Sizin kanaatinize göre yerinde olmayabilir. İhracat kanununu getirdiği zaman sanayiciler veya çiftçi mebuslar burada rastgele o kanun hakkında oylarını vermeyecektir. Bir kere bu meslekler arasında işbirliği olacak ve kendi sınıflarının menfaati için bir cemaat teşkilatına ve cemaat hayatına sahip olacaklardır. Böyle başı boş bir vaziyette her silleye boyun eğer, rüzgardan devrilir bir vaziyette kalmayacaklardır. Bu takdirde hem çoğunluğu teşkil eden çiftçiler himaye edilecek, hem de azınlıkta kalan sanayiciler himaye edilmiş olacaktır. Bunda mahzur olarak bazı arkadaşlarımız gayrimüslimlerin buraya mebus göndermek ihtimalinden bahsediyorlar. Efendiler bu Yüce Meclisiniz tabii ki cihana harp ilan etmiş değildir ve hatta en ufak Ermeni Hükümetine bile harp ilan etmiş değildir. Biz burada milli haklarımızı müdafaa etmek için toplandık ve karşımıza kim çıkarsa, cihan dahi çıkarsa onu devirmeye azmetmişiz. Binaenaleyh biz hak ve adaletten ayrılmış bir vaziyette, bulunmuyoruz. Memlekette eğer sanayicilerden buraya mebus olarak gelmek istidadı olan ve seçilebilen biri gelebilirse ve onlar da bizim katlandığımız zorluklara katlanırlarsa ve bizim gayelerimize riayet etmek şartıyla onlar da burada aynı hakla oturabilirler ve aynı suretle haklarını müdafaa edebilirler. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Acı tecrübeler unutuldu. 89

90 VEHBİ BEY (Devamla): Ben esastan bahsediyorum. İyi niyet sahibi bulunmayanlar cezalarını çekerler. Bazı arkadaşlarımız diyorlar ki buraya yine meslek sahipleri gelmeyecek, yine biz geleceğiz. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Biz meslek sahibi değil miyiz? VEHBİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, diyenlere söylüyorum. Bu da vardır. Efendim, meslek üzerine seçim yapmak demek, her halde meslek sahiplerinden olan boyacı, kunduracı hemen bu Meclise girecek demek değildir. Fakat boyacının kunduracının bu vatanda bir fert, bir meslek sahibi, memleketin evladı, bir vatan evladı olması dolayısıyla onların hakkını müdafaa edecek bir adam gelecektir. Eğer kendi meslekleri arasından değerli bir adamı bulup gönderebilirlerse daha iyi, bulamadıkları takdirde başka meslekten birisini gönderebilecektir. Bazı arkadaşlarımız da okuyup yazmak şart değildir, diyorlar. Bu arz ettiğim gibi mevcut Kanunu Esasi'mizin henüz yürürlükte olan kısımlarında vardır. Okuyup yazabilmek, Türkçe konuşabilmek bir mebus için şarttır. Arkadaşlarımızdan diğer biri de halk Meclisle alakadar olmuyor, lakayt kalıyor, diyor. Bu memleketin istediği yalnız adalettir, asayiştir diyor ve hatta şimdi devamlı arkadaşlar bunu iddia ediyorlar, (doğru sesleri) Bu, inkar edilemez bir hakikattir. Fakat memlekette asayiş ve intizamı, hak ve adaleti temin edecek hak sahiplerinin vekili olmalıdır. O suretle burada bulunacak vekiller memleketin o ezilen sınıflarıyla daha çok alakadar ve onların dertleriyle daha çok yanacaktır, diyorum. Efendiler hepimiz milletin vekilleriyiz. "Hâzâ min fadlı rabbi." 1 Meslek adına vekil tayin edilmiş ve onların dertleriyle daha çok alakadar olanlar daha iyi düşünecek ve oraya gönderilen memuru daha iyi seçtirecektir. Çünkü o adam seçmenlerine dayanacaktır. Binaenaleyh meslek temsilinin tamamen tatbiki, hakikaten üç beş senede olamaz. Beş sene, on senede olabilir. Fakat öyle kanaat ediyorum ki eğer meslekler hakkındaki kanunu derhal çıkarır ve memlekette bunun tatbikine hepimiz elbirliğiyle çalışırsak bu memleketin yegane kurtuluş çaresi bu olacaktır. Sonra efendiler en büyük itiraz olmak üzere bir çok arkadaşlarımız, bu Avrupa'nın neresinde tatbik edildi, diyorlar. Ha şunu arz edeyim ki hatırımda iken bizde esnaf teşkilatı yok deniyor. Dünya Harbinde bizde bir esnaf teşkilatı yapıldı. Şimdi hepimizin hatırına gelen, esnaf teşkilatı oldu da ne oldu. Bu pek doğrudur. Oldu da ne oldu? İçinde bulunanlar da vardır. Fakat ben inanıyorum ki bunu yakından tetkik ederek karını zararını bilmiş değildirler. Belki bundan istifade etmek isteyen vatansızlar, vicdansızlar, vurguncular, insafsızlar bulunmuştur ve bulunabilirler. Fakat şunu da biliniz ki efendiler, Ateşkes'te gerek dahili ve gerek harici düşmanlarımızın yegane ilk hedefi, yıkmağa uğraştıkları bu müesseseler olmuştur. Binaenaleyh düşmanlarımızın ilk hedefi Ateşkes'ten sonra uğraşarak yıktıkları bu teşkilat olmuştur. Bunu da dikkatinize arz ediyorum. Sonra deniliyor ki Avrupa'da bu usul tatbik edilmiş midir? Efendiler, daima Avrupa taklitçi- 1 Neml Suresi 40. Ayet: "Bu Rabbimin bir lütfüdür." 90

91 liğini, Avrupa kopyacılığını nefretle karşılarken, memleketin ihtiyacından doğan böyle bir esası reddetmek ve Batı'da yok diyerek reddetmek zannederim insafa uygun değildir. Sonra efendiler, her şeyi Avrupalılar icat etsin de biz de Avrupalılardan alalım demekten ise biz daha evvel böyle vaziyetimize uygun olarak meydana çıkmış ve dünyaya numune olabilir bir usulü onlardan daha evvel ve hakkıyla tatbik edelim. ALİ RIZA EFENDİ (Batum): Batı'yı dün övüyordun, bugün yermeye başladın. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önerge vardır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Çok isabet. (kafi değil sesleri) HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Kafi değildir, bir önerge var, seksen imzalı. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar, İslamiyetin ne yazık ki asırlardan beri ağza bile almadığı söz temsil ve intihap meselesidir. Allahıma hamdederim ki bu Meclis, Büyük Millet Meclisi olduğunu göstererek bu ulu mesele ile cidden meşgul olmaktadır. Maalesef arkadaşlar, altı asırdan beri, yedi asırdan beri bu Osmanlı memleketinde gayrimüslimler bu mesele ile alakadar olmuşlar ve bu hususta bizi solda sıfır bırakmışlardır. Yine Allahıma hamdederim ki bugün o şeref, o kutluluk bize de nasip oluyor. Bu meseleyi kavramak ve ruhundan kavramak lazımdır. Mesele basit olsa bile, onu kavrayabilecek insan dahi olsa bile bir çok zorda kalabilir. Raportör İsmail Suphi Bey, maddenin aleyhinde yalnız Hilmi Bey söylemiştir, binaenaleyh ona cevap vereceğim demişti. Gayet kısa olmak üzere ona cevap vereceğim (burada yoktur sesleri) Gayet kısadır, o yoksa vekilleri vardır. (gürültüler, devam sesleri) HASAN BASRİ BEY (Karesi): Kesmeyelim sözünü canım. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Arkadaşlar ben ahdetmişim, bilhassa bu kanun müzakere edildiği zaman kalbim, kendim, ruhum, bütün mevcudiyetim sıkılacak olsa yanımdaki arkadaşla bile fısıldamayacağım. RAGIP BEY (Kütahya): Aman her meselede böyle yap. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Raportör Bey'le hususi olarak görüştüğüm sırada biz Komisyonca oyu fırın kabul ettik, dedi. Ben de kendilerine biz de zaten umumi oy hakkı mevcuttur. Beni dinlemeye tenezzül etmeksizin savuştu gitti. Sonra burada uzun uzadıya izahat verdim. Evet arkadaşlar meşrutiyetin başından beri değil, Kanunu Esasimizin ayaklar altına alındığı istibdat devrinde bile bizde umumi oy hakkı var idi ve halen vardır. Raportör Bey'in dördüncü madde aleyhinde bulunduğum iddiasını reddediyorum. Zira ben madde aleyhinde bulunmadım. Sonra bu seçim meselesi o derece mühim ve çetrefillidir, dedi. Ben Raportör Beyi dinlerken vaktiyle Avrupa'ya kaçtığım zaman anarşistlerin serbest bulunmadığı Cenevre şehrinde gizli toplantılarına gidip de anarşistleri dinlediğimi zannediyorum. Zira arkadaşlar değil memurların, hükümdarların aleyhinde bulunmak anarşistlerin 91

92 hususiyetidir. Teşkilat düşmanı olan anarşistler bu dünyada tamamıyla serbest yaşamak isterler. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Yani hayvanlar gibi. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Ben de Raportör Bey'in bu meslekten olduğunu zannettim. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Arkasından böyle sözler söylemek ayıptır canım. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Şimdi arkadaşlar meslek temsili taraftarlığım, aleyhtarlığım var mı, yok mu? Buna dair bir mesele yoktur. Çünkü bu madde temel taşı değildir, çatı ve dam hiç değildir. Bu maddede temsil tarzından bahsedilmek isteniliyor. (müzakere kafi sesleri) RAGIP BEY (Kütahya): Müzakere kafi görülüyorsa vaz geçeyim. (söyleyiniz sesleri) Efendim, insanları cemiyet halinde yaşamağa sevk eden sebeplerin başlıcası ve en mühimi mesleklerdir. O halde seçim gibi, Büyük Millet Meclisine üye göndermek gibi en mühim işlerde niçin meslek ihmal edilsin? Büyük Millet Meclisinde bu meseleyi münakaşa ettiren manevi bir sebep varsa, o da vaktiyle bu memlekette, bu toprakta yaşamış, bulunan Ahilerin, Ahi şeyhlerinin manevi himmetleridir. Vaktiyle onlar Ankara'da yetişmişler ve yine Ankara'daki meslekler üzerine, Büyük Millet Meclisine, onların ruhaniyeti, onların maneviyatı tesiridir ki bu mesele münakaşa oluyor. Malumunuz Ahiler doğrudan doğruya, sanayii teşvik esasına dayalı olmak üzere bir cemiyet teşkil etmişlerdi. Bu teşkilatta esnafın, sanayinin ilerlemesi ve bütün meslek sahiplerinin birbirlerine karşı bağlarını temin edecek gayet mühim, gayet geniz esaslar mevcuttu. Vaktiyle her memlekette esnaf cemiyetleri vardı. Fakat bir çok zaman geçtikten sonra, bilhassa son zamanlarda bunların kıymeti azalmıştır. Binaenaleyh esnafı bilhassa seçimlerde daha fazla bir şekle getirmek için esnafa meslek adına bir salâhiyet verdiğiniz vakit burada, bu memlekette sanat yaşayacaktır ve çoğunluğun hakları tamamıyla elde edilecektir. (müzakere kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Tam anlaşılamadığı için, müzakereyi kâfi görmeyenler el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Bu dördüncü madde hakkında on altı değişiklik önergesi verildi. Bu önergelere göre şu fikirler ön plana çıkıyor. Önergelerden bir kısmı, tasarıda yazıldığı gibi, meslek temsili usulünün mutlaka kabul edilmesi şeklindedir. (ret, ret sesleri) Müsaade buyurun efendim, izah ediyorum. Önergelerin diğer bir kısmı, mebus seçimi meslek temsili usulü üzerinden olsun, fakat Komisyonun son defa söylediği gibi bu usulün korunması ile birlikte, mutlak değil şartlı olsun istiyor. Diğer iki önerge var ki bunlar da bütün halk tarafından seçilsin istiyor. Diğer bir önerge de dördüncü maddenin tamamen kaldırılmasını teklif ediyor. (en doğrusu sesleri) 92

93 HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Reis Bey, maddenin ad okunarak oylanması için otuz imzalı bir önerge var. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Önce ad okunarak oylama teklifini oylayacak olursak değişiklik önergeleri hükümsüz kalmış olur. Halbuki İç Tüzük gereğince değişiklik önergelerini oya arz edeceğim. Yüce Heyetinizin vereceği karara göre madde ne şekil alırsa o vakit ad okuyarak oya arz ederim (uygundur sesleri) Madde üzerinde en fazla değişikliği teklif ettiği için, İç Tüzüğe göre Hüsrev Bey in önergesinden başlıyorum. TBMM Başkanlığına Dördüncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif eylerim. Trabzon Mebusu Hüsrev Madde 4. Büyük Millet Meclisi vilayetler halkı tarafından seçilen üyelerden meydana gelir. MAHMUT CELAL BEY (Saruhan): Manası nedir acaba? Önerge sahibi izah etsin. HÜSREV BEY (Trabzon): Manası seçim talimatnamesi gereğince seçim yapılmasından ibarettir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi itibara alanlar ellerini kaldırsın. İndiriniz. Almayanlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir, Komisyona gönderilecektir. TBMM Başkanlığına Dördüncü maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif eylerim. 20 Kasım 1920 Beyazıt Mebusu Atıf Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkı temsil edilmek üzere doğrudan doğruya seçilen üyelerden meydana gelmiştir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beyazıt mebusu Atıf Bey in önergesini itibara alanlar el kaldırsın. Kabul edilmedi. (Okunan ve oylanan yedi değişiklik önergesi de kabul edilmedi. Bu sırada usul tartışması başladı. Bir grup milletvekili, maddenin tasarıdan kaldırılmasını teklif eden önergenin ilk önce okunup oylanmasını istiyordu. Ancak Meclis Başkan Vekili buna karşı çıktı ve o önergeyi en son oylayacağını ifade etti. Öyle de oldu.) 93

94 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi dördüncü maddenin tasarıdan çıkarılmasını teklif eden önergeyi oylarınıza arz ediyorum. TBMM Başkanlığına Bugün için tatbik edilmesinin mümkün olamayacağına inandığım dördüncü maddenin, tasarıdan çıkarılmasını teklif eylerim. 29 Kasım 1920 İzmit Mebusu Hamdi CEMİL BEY (Kütahya): Önergenin gerekçesi de okunsun. (ret, kabul sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu önergeyi dikkate alanlar el kaldırsın. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Ad okunarak oya konulmalıdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, önergeyi dikkate almayanlar el kaldırsın Kabul olundu. dördüncü maddeye ait kabul edilen önergeyi Komisyona gönderiliyor. (gürültüler) Perşembe günü aynı saatte toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 7 ARALIK 1920: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ- NE DEVAM EDİLMESİ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 110.Birleşim, Gündem: 6/1) Bir hafta önce ilk üç maddesi kabul edilen ve dördüncü maddesi Komisyona iade edilen Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısının bu maddelerden sonra gelen altı maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş ve yetkilerini düzenleyen maddelerdir. O nedenle bu maddelerin gizli oturumda görüşülmesine karar verildi. Ancak bu maddelerde uzlaşma sağlanamayınca Komisyona geri gönderildi. Komisyon da bu maddelerin yeniden düzenlenmesinin zaman alacağını öne sürerek süre istedi. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısının müzakerelerine devam ediyoruz. beşinci madde müzakere olunacaktır. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Reis Bey, beşinci maddenin müzakeresi için gizli celse ister. Gizli celse yapılması için bir önergemiz var. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (30 Kasım 1920), 1.Dönem, c.6, s , 94

95 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, bir önerge var, gizli celse olmasını istiyorlar. Kabul ediyor musunuz? (Uzunca bir süre, gizli oturum yapılıp, yapılmaması ve madde numaraları konularında tartışma yaşandı ve sonunda gizli oturum isteyen önerge oylanarak gizli oturuma geçildi.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): beşinci madde okunacak, dinleyiniz. Madde 5. Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi iki senede bir yapılır. Üyelik müddeti iki sene olup tekrar seçilmek mümkündür. Eski üyeler, yeni seçilen üyelerin toplanmasına kadar vazifeye devam ederler. Yeni üye seçiminin yapılmasına imkan görülemediği zaman, vazife süresi bir yıl daha uzatılır. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet ve mesleğin vekili olmayıp bütün milletin vekilidirler. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Bu kanun tasarısıyla beraber müzakere edilmek üzere Giresun Mebusu Mesut Bey in bir önergesi vardır, okunacaktır. TBMM Başkanlığına Gerekçesini sözlü olarak arz edeceğim aşağıdaki maddelerin, dördüncü, beşinci ve altıncı madde olarak Kanunu Esasi ye ilave edilmesini teklif eylerim. Giresun Mebusu Mesut Madde 1. Siyasi ve sosyal prensipleri milletin ruhundan alan Büyük Millet Meclisi, halkın içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için, dostluk ve yardımlaşma hislerini artırmak maksadıyla idari, mali, iktisadi, sosyal meselelerde lüzum göreceği reformları yapmak üzere çıkaracağı kanunların, milletin istek, gelenek ve ihtiyaçlarıyla uygun olup olmadığını, anlamadıkça kabul etmez. Madde 2. Yeni kanun yapmak, bir kanunu değiştirmek ve bazı kanunları iki ay içinde milletin tasdikine arz ve teklif etmek, Hükümet ile Büyük Millet Meclisi üyelerinden her birinin ve milletin hakkıdır. Gerek Hükümetteki vekillerden yahut Büyük Millet Meclisinin üç üyesi ve gerek çeşitli vilayet halkından en çok on bin, en az iki bin beş yüz kişi tarafından yapılacak her teklifin müzakeresi ve oylanması mecburidir. Teklifler Büyük Millet Meclisi komisyonlarında tetkik ve Meclis Umum Heyetinde tasdik olunduktan sonra halkoyuna arz olunur. Çoğunluk ile kabul yürürlüğe girer. Madde 3. İstiklal mahkemelerinden başka, gerek harp divanlarınca ve gerek mahkemelerce verilen idam, müebbet hapis ve sürgün hükümleri Büyük Millet Meclisinin Adalet Komisyonunca tetkik ve Meclis Umum Heyetince tasdik olunmadıkça hiç bir sebep ve bahane ile icra olunamaz. 95

96 VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, müzakere edeceğimiz, beşinci madde ile Mesut Bey in bu teklifidir. HASAN HAYRİ BEY (Dersim): Bu halkçılık programını bir an evvel tamamlayarak tatbike geçmek gerekir. MESUT BEY (Giresun): Efendiler, kabul ettiğimiz birinci madde ile hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir, dedik. Benim ilave etmek istediğim madde buna bağlıdır. Diyoruz ki yasama kuvveti ve salahiyeti Büyük Millet Meclisine aittir. Halbuki hakimiyet millette aittir ama doğrudan doğruya, Hükümetin kararları kabul edilmiş demektir. Evet, Meclis yasama ve yürütme salahiyetini mademki haizdir, millet bize vekalet vermiş demektir. Halbuki hakimiyet hakkı vekaleten başkasına devredilemez. Bu şekilde millet hâkim değil, esir olur. Bizim vereceğimiz kararlara millet itaate mecburdur. Hakimiyet milletindir diyoruz, o halde milletin kanun teklif etmek hak ve salahiyeti olması lazım gelir. Bu hakkı vermekle millet kendi vekillerinden meydana gelen Büyük Millet Meclisinin icraatlarına bizzat iştirak etmiş demek oluyor. Çünkü milleti memurların, şunun, bunun zulmünden kurtarmak istiyoruz. O halde kanun yapma hakkını da millete vermeliyiz. Biz Hükümetin yanına gittiğimiz zaman vekiller bize hürmet ediyorlar, niçin? Çünkü kanunları biz yapıyoruz. Millet de memurların yanına gidecek olursa, o memurlar da millete hürmet eder. Madem ki halka doğru gidelim diyoruz, halka doğru gitmek işte budur yılı Temmuzunda Meşrutiyet yani Hürriyet ilan edildiği zaman yine istibdat getirdi ve o vakit o güneşin tesiriyle öyle zorbalar türedi ki milletin başına kara kuşlar gibi çöktüler, beynini yediler. Bu gibi şeylere meydan kalmadan doğrudan doğruya millete kendi hakimiyetini verirsek bir mahzur kalmaz. Millete kanun teklif etme ve değiştirme salahiyetini verecek olursak... RAGIP BEY (Kütahya): O zaman Meclise lüzum yok. MESUT BEY (Devamla): Meclis yine olabilir. Meclis kanun tasarılarını yapar. (gürültüler) Canım efendiler bu usul her yerde vardır. Efendiler bu usul Avrupa'da mevcuttur. MUSTAFA LÜTFİ BEY (Siverek): Nerede mevcuttur? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İsviçre'de referandum diyorlar buna, efendim? MESUT BEY (Devamla): Şimdi biz doğrudan doğruya hakimiyet hakkını millete vermezsek... YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Beyim vermiyoruz, millet kendisi almıştır yahu. (zaten mevcut sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Birinci maddeyi okudunuz mu? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Millet hakimiyetini almış da bizi göndermiş. 96

97 MESUT BEY (Devamla): Herkes gelir, burada söyleyebilir. Efendiler hakimiyet millette olmalıdır. Meşrutiyet ilan olunalıdan beri bu felaketler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Bu kadar mebuslar gelmiş, hangisi milletin refah ve ilerlemesine ait milletin ihtiyacına ilaç olacak, yaralarını tedavi edecek kanun çıkarmıştır? (hepsi sesleri) Hiç birisi yapmamıştır. Yapmış olsa millet böyle olmazdı. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Millet hakim değil, vekilleri hakim. MESUT BEY (Devamla): Vesayet altında hürriyet olmaz. Kendimiz şey yapıyoruz, elinizi vicdanınıza korsanız hakikati görürsünüz, anlarsınız. Neden millete kanun teklifi verme hakkını vermek istemiyorsunuz? TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Bütün İsviçre'de elli bin imzalı bir önerge ile kanun teklifi veriliyor. Ahali o vakit ya reddeder veya kabul eder. Fakat zannetmem ki biz o kadar ilerlemiş değiliz. (Madde hakkında iki milletvekili daha söz aldılar ve daha çok madde metninde kullanılan kelimelerin değiştirilmesi üzerine konuştular. Bu sırada vakit geç olduğu için salonda çok az sayıda milletvekili kalmıştı.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Oturunuz yerlerinize de bir yoklama yapalım. (akşam oldu sesleri) Toplantı yeter sayısı kalmamıştır. Perşembe günü öğleden sonra toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (13 Aralık 1920 tarihinde beşinci maddenin görüşülmesine devam edildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bugün Teşkilâtı Esasiye Kanun Tasarısının beşinci maddenin müzakeresine geçiyoruz. Geçen ki celsede beşinci maddeye ait müzakere kafi görülmüştü, söz alanlar da sözlerini söylemişti ve maddeyi oylayacağım esnada Mecliste toplantı yeter sayısı kalmamıştı. Şimdi bu madde ile ilgili verilen önergeler geçiyoruz. TBMM Başkanlığına Müzakere edilen beşinci maddenin son cümlesi olan Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet ve mesleğin vekili olmayıp bütün milletin vekilidirler. cümlesinin Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet halkının vekili olmayıp bütün milletin de vekilidir. şeklinde değiştirilmesini ve müddetin de iki sene yerine, üç sene olarak kabulünü teklif ederim. 7 Aralık 1920 Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı 1 TBMM Zabıt Ceridesi (7 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 97

98 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Süleyman Sırrı Beyin bu değişiklik önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Lütfen ellerinizi indiriniz. Kabul etmeyenler el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Komisyona vereceğiz. (Beşinci madde için verilen değişiklik önergeleri tek tek okundu, oya sunuldu ve biri hariç tamamı reddedildi. Böylece kabul edilen değişiklik önergesi nedeniyle madde Komisyona geri gönderildi. Bu arada Giresun Mebusu Mesut Bey in, Kanuni Esasiye üç madde eklenmesine dair önergesi de görüşüldü. Mesut Bey uzun bir konuşma yaparak önergesinin gerekçesini açıkladı. Bu sırada bir süre Mesut Bey le milletvekilleri arasında gergin diyaloglar geçti ve önerge oylama sonucu reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Altıncı maddenin müzakeresine geçiyoruz. Maddeyi okutuyorum. Madde 6. Büyük Millet Meclisinin tamamı, her yıl ekim ayının başında kendiliğinden toplanır. (Bu madde hakkında da milletvekilleri uzun uzun konuştular. Konu dışına çıktılar ve adeta sohbet ettiler. Değişiklik önergeleri okundu ve reddedildi. Sadece bir değişiklik önergesi kabul edildi.) TBMM Başkanlığına Altıncı maddeden tamamı kelimesinin çıkarılmasını teklif ederim. 13 Aralık 1920 Giresun Mebusu Mustafa Sırrı HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mustafa Bey in teklifini oylarınıza arz ediyorum. Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Madde yeni şekliyle şöyledir. Madde 6. Büyük Millet Meclisi, her yıl ekim ayının başında kendiliğinden toplanır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu Maddenin Komisyona gönderilmesine lüzum yoktur. Altıncı maddeyi yeni şekliyle kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir. Yedinci maddeye geçilmiştir, efendim. ( ve 10. maddeler görüşüldükten sonra herhangi bir değişiklik yapılmadan Komisyona geri gönderilmiştir. 1 Tasarının görüşmelerine ertesi gün, yani 14 Aralık 1920 günü açık oturumda devam edilmiştir. Komisyona geri gönderilen maddeler henüz Genel Kuru- 1 TBMM Zabıt Ceridesi (13 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 98

99 la gelmediği için o maddeler daha sonra görüşülmek üzere, Tasarının İkinci Bölümü olan İdari Bölümdeki maddelerin görüşülmesine geçilmiştir.) MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): On birinci madde okunuyor. Madde11. Türkiye, coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet bakımından vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da nahiyelere ayrılır. (Madde için milletvekilleri görüşlerini açıkladılar. Bu madde ile sancak ve liva diye adlandırılan idari üniteler vilayet adını alıyordu. Buna bazı milletvekilleri karşı çıktılar ve değişiklik önergeleri verdiler.) MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurun, kendi aranızda konuşmayınız. Şimdi söz kalmadı. Değişiklik önergeleri de reddedildi. Şimdi maddeyi aynen oya koyuyorum. Aynen maddeyi kabul edenler ellerini kaldırsın. (kabul sesleri) Aynen madde kabul olundu. On ikinci maddeyi okutuyorum. Madde 12. Vilayetin mahalli olarak manevi şahsiyeti ve tam muhtariyeti vardır. Dış ve iç siyaset, adli ve askeri işler, milletlerarası iktisadi münasebetler, vergi hususları ve birden çok vilayete ait işler müstesna olmak üzere, Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlara göre maarif, sağlık, iktisat, ziraat, nafıa ve sosyal yardım işlerinin idaresi, vilayet meclislerinin salahiyetindedir. (12.Madde için de milletvekilleri görüşlerini açıkladılar ve değişiklik önergeleri verdiler. Önergelerin bir kısmı kabul edildi ve bir kısmı reddedildi.) MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Önergeleri okumaya devam ediyoruz. TBMM Başkanlığına On ikinci maddenin Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlara göre maarif cümlesine medreseler kelimesinin de ilavesini teklif eyleriz.14 Aralık 1920 Karesi Mebusu Abdülgafur Erzincan Mebusu Osman Fevzi MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Medreseler kelimesinin ilavesi teklif olunuyor. Buna dair Komisyonun söyleyeceği var mı? VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): İşleri vilayetlere bırakmaktan maksat, eğer programını yapmaksa bu mümkün değildir. Bu doğrudan doğruya Din İşleri Vekaletinin vazifesidir. Eğer maksat medreselere yardım etmek ise bu her zaman yapılabilir. Ben bunu mahzurlu görüyorum, reddini teklif ederim. (gürültüler) 99

100 MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Rica ederim, müsaade buyurun, Komisyon cevabını verdi. Yüce Heyetiniz de kararını verir. Bu önergeyi kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. TBMM Başkanlığına On ikinci maddedeki vilayet meclisleri yerine vilayet şuraları ifadesinin kabulünü teklif ederim. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim bu önergeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. TBMM Başkanlığına On ikinci maddede maarif kelimesinden sonra vakıflar kelimesinin de ilâvesini teklif ederim. Kastamonu Mebusu Dr. Suat MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Suat Bey in önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. TBMM Başkanlığına On ikinci maddenin birinci satırındaki tam muhtariyeti ifadesinden tam kelimesinin kaldırılmasını teklif ederim. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Tam kelimesi yarın memleketin başında en müthiş bir kelime olarak ve bir tehlike olarak karşımıza çıkaracaktır. Binaenaleyh kaldırılmasını teklif ederim (doğru sesleri) VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Efendim, bu maddedeki tam kelimesinden maksat, Büyük Millet Meclisinin muhtariyetini ifade içindir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Doğru, öyledir ama şimdi kaldırırsanız faydalı, bırakırsanız zararlı olacaktır (gürültüler) Siz yine bildiğinizi yapın. VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Vilayetler İdaresi Kanunu çıktığı zaman, manevi tepkiler yüzünden birer birer maddelerini kıstılar ve şimdi bu kanundan şikayetçi oluyoruz. Maksat budur, maksat bunu temin etmektir. Siz bunu ister deyin, ister demeyin. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Vilayetin muhtariyeti demek, istiklali demektir. 100

101 MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, Hilmi Bey in önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmiştir. Kabul edilen diğer önergelerle beraber on ikinci madde Komisyona gidiyor. VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Maddeyi burada düzelttim efendim, Okuyayım. Komisyona gitmesine lüzum yoktur. Madde 12. Vilayetin mahalli olarak manevi şahsiyeti ve muhtariyeti vardır. Dış ve iç siyaset, adli ve askeri işler, milletlerarası iktisadi münasebetler, vergi hususları ve birden çok vilayete ait işler müstesna olmak üzere, Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlara göre vakıflar, medreseler, maarif, sağlık, iktisat, ziraat, nafıa ve sosyal yardım işlerinin idaresi, vilayet şuralarının salahiyetindedir. MUSA EFENDİ (Başkan Vekili): Efendim, kabul edilen önergelere göre Komisyon maddeyi değiştirdi. On ikinci maddeyi değiştirilen şekliyle kabul edenler ellerini kaldırsınlar. Kabul edilmiştir. 1 (Tasarıdaki maddelerin görüşülmesine 22 Aralık 1920 tarihinde devam edildi.) VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Sıra On üçüncü maddeye geldi. Komisyon tarafından yeniden hazırlanan maddeyi okutuyorum. Madde 13. Vilayet şuraları, vilayetler halkınca seçilen üyelerden meydana gelir. Vilayet şuralarının toplanma devresi iki senedir. Toplanma müddeti senede iki aydır. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Maddeyi aynen kabul edenler ellerini kaldırsın. On üçüncü madde aynen kabul olunmuştur. On dördüncü maddeye geçiyoruz. Madde 14. Vilayet şurası, üyeleri icra amiri olacak bir reis ile çeşitli devlet dairelerinden vazifelendirilen üyelerden meydana gelen bir idare heyeti seçer. Yürütme salahiyeti, devamlı toplanacak olan bu heyete aittir. (Madde için milletvekilleri görüşlerini açıkladılar. Sonra maddenin görüşülmesinin yeterliliğine karar verildi ve değişiklik önergelerinin okunmasına başlandı.) TBMM Başkanlığına On dördüncü maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini ve on beşinci maddenin kaldırılmasını teklif ederim, 22 Aralık 1920 Amasya Mebusu Ömer Lütfi 1 TBMM Zabıt Ceridesi (14 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 101

102 Madde 14. Vilâyet şurası üyeleri icra amiri olacak bir idare heyeti seçerler. Bu heyetin kendi arasından veya dışarıdan seçeceği reis, Merkezi Hükümet tarafından tasdik edildikten sonra, hem o heyetin reisi ve hem de vilayetin valisi olur. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Ömer Lütfü Bey in önergesini oya koyuyorum, kabul ediyor musunuz? Kabul edenler ellerini kaldırsın. Kabul edildi. TBMM Başkanlığına On dördüncü maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif ederim, 22 Aralık 1920 Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Madde 14. Vilayet şurası üyeleri, vilayete ait işleri icra etmek için daimi vekillerden bir vilayet divanı meydana getirirler. Bu vekiller, dairelerin işleriyle diğer devlet işlerini icra ederler. Divan reisi Büyük Millet Meclisine mensup validir. VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Ömer Lütfi Bey in önergesini kabul edildikten sonra, bu önerge de onun gibidir. Onu da komisyona havale buyurun. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Komisyona havale ediyoruz. Efendim on dördüncü madde müzakere neticesi Komisyona gitti. Bu vaziyette on beşinci ve on altıncı maddelerin de komisyona gitmesi lazım geliyor. Bunu kabul ediyor musunuz? (kabul sesleri) Kabul edildi. Efendim şimdi müsaade buyurunuz sıra on yedinci maddededir, dinleyiniz. Madde 17. Nahiye, kendi içinde muhtariyete sahip manevi şahsiyeti olan bir idari bölümdür. VEHBİ EFENDİ (Başkan Vekili): Maddeyi aynen kabul edenler lütfen el kaldırsın. On yedinci madde aynen kabul edilmiştir. Yarın aynı saatte on sekizinci maddeyi müzakere etmek üzere celseyi tatil ediyorum. 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (22 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s , 102

103 20 OCAK 1921: TEŞKİLATI ESASİYE KANUN TASARISININ GÖRÜŞÜLMESİ- NE DEVAM EDİLMESİ VE KABULÜ (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 134.Birleşim, Gündem: 8/1) Dört ay önce Meclis e bir hükümet programı olarak sunulan Halkçılık Beyannamesi Meclis tarafından kabul edilmişti. Bu beyanname esaslarına göre bir anayasa tasarısı hazırlanması için özel bir komisyon kuruldu. Komisyon bir kanun tasarısı hazırladı ve Kasım ayında Meclis Genel Kurulunda görüşülmeye başlandı. İki ay süren görüşmelerin sonuna gelindi. Tasarı şekil ve maddeler yönünden anayasa sayılamazdı. Ama üç yıl sonra yasalaşacak Birinci Anayasanın temeli olacaktı. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bugün Hususi Komisyon raporunun müzakeresine devam edilecektir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim benim bir önergem vardı. (modası geçti sesleri) VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Efendim, geçen defa on dördüncü madde müzakere edilmişti ve bunda vilayet ve validen bahis olunuyordu. Bir kaç maddeyi Komisyona göndermiştik. Onlar hakkında izahat arz edeceğim. Valiler Büyük Millet Meclisinin temsilcileri olacaklar ve fakat vilayet meclisleri tarafından seçilecekler diye bir önerge verilmişti ve o önerge de Yüce Heyetinizce dikkate alınarak Komisyona gönderilmişti. Memleketimizin içinde bulunduğu vaziyet, bu usulün henüz tatbik edilmesini mahsurlu olması dolayısıyla teklif sahibi de bu teklifinden vazgeçtiği gibi, Komisyon da evvelki fikrinde ısrar ederek maddenin aynen kabulünü teklif ediyor. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O halde on dördüncü maddeyi bir daha okuyoruz. Madde 14. Vilayet şurası, üyeleri icra amiri olacak bir reis ile çeşitli devlet dairelerinden vazifelendirilen üyelerden meydana gelen bir idare heyeti seçer. Yürütme salahiyeti, devamlı toplanacak olan bu heyete aittir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bu maddede bahsedilen reis, mahalli vilayetin mahalli valisi demektir. on beşinci maddedeki merkezden gönderilen vali, merkezin valisi demektir. Binaenaleyh bir postta iki derviş oturacak, bir tahtta iki padişah hüküm sürecek. OPERATÖR EMİN BEY (Bursa): Belediye reisi ile vali gibi bir şey olacak, fena mı? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bu Teşkilatı Esasiye Kanununun en dehşetli ve en tehlikeli bir maddesinde bulunuyoruz. Bir postta iki şeyh, bir tahtta iki padişah oturamaz. Bu böyledir beyim. Ben senelerden beri kuru ekmekle geçineyim, sonra 103

104 benim önüme bir kuzu dolması, ertesi günü efendim bir baklava tepsisi getirirseniz, daha ertesi gün, inna lillâh ve inna iliyehi raciüh. 1 Allah bana nasip etsin ki milletim bana lanet etmesin. Ben bu maddeyi kabul ettiğim takdirde emin olunuz çocuklarım, torunlarım bana lanet edecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Komisyon ne diyor bu fikir hakkında? VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Hilmi Bey arkadaşımız geçen defa da Yüce Heyetinizin hissiyatını gıcıklayarak, mahalli vali, vilayet valisi diye iki vali meydana koydular. Vali Yüce Meclisimizin seçtiğidir ve idare meclisi reisi mahallinde seçilendir. İki vali yoktur ortada. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Var, var, var. VEHBİ BEY (Devamla): Bugün encümenler vardır. Encümenlerin reisleri vardır. Bu encümenler mevcuttur. Fiilen bu teklif şu elimizdeki idare kısmı, memleketimiz mutlakıyetle idare edilseydi, memleketimiz hudutlu meşrutiyet ile idare edilseydi, cumhuriyetle idare edilseydi, Komünistlik ile idare edilseydi, hepsinde mahalline verilmesi lazım gelen bir haktır. Bu o kadar tabii haklardır ki bunda münakaşa bile caiz değildir. Bir köyün idaresini o köylünün elinden alacak bir hak, bir mantık, bir vicdan yoktur. Binaenaleyh bu o kadar basit bir tekliftir ve en basit bir idaredir. MESUT BEY: (Giresun): O halde mahalli muhtariyet kalmıyor. VEHBİ BEY (Devamla): Elbette, muhtariyeti kaldırdık. Bizim burada tanzim edeceğimiz şey, mahalli idareciler kanunlar dahilinde hareket edecekler ve kendilerine terk ettiğimiz hizmetleri yerine getireceklerdir. Ben bunu düşünürken ikinci valinin nereden çıktığına hiç bir türlü akıl erdiremiyorum. Nasıl memlekette belediye reisi ile vali hiç bir zaman memlekette iki vali olduğunu hatıra getiremezse bu da aynı öyledir. Mahalli azınlık cemaatleri de mahalli kanunlara göre serbestliklerini muhafaza edeceklerdir. Bu, pek tabiidir ki şayet icap eden tafsilat Vilayet İdaresi Kanununda gelecektir, orada müzakere edilebilir. Bu madde üzerine zannediyorum ki bu kadar uzun düşünceye lüzum yoktur (müzakere kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair bir önerge vardır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Yakın bir zamanda bir karar verilmişti ki mümkün olabildiği kadar, herkes söyleyebildiği kadar söylesin ve yeterlilik önergesi verilmesin. Bu memleketin temeli değiştiriliyor, gayetle büyük ve mühim bir vazife ve gayetle derin bir cemiyet meselesi karşısındayız. 1 Şüphesiz biz Allah tan geldik ve şüphesiz dönüşümüz onadır. Bu Ayet bir ölüm haberi alındıktan sonra söylenir. 104

105 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim, müzakerenin yeterliliğine dair oy vermeyecek olursanız, Yüce Meclisin kararına göre hareket edeceğimiz tabii değil mi? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Ben iki kelime ile meseleyi izah etmek istiyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsın. O halde efendim, Hilmi Bey in önergesini okuyacağız. TBMM Başkanlığına Vilayet meclisi üyeleri tarafından, vilayetin hususi idaresini icra etmek için daimi vekillerden bir vilayet divanı kurulur. Bu vekiller dairelerinin işleriyle bir esasta olan devlet idaresini nezaret ederler. Divan reisi, Büyük Millet Meclisince tayin edilen validir. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim bu önergeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde efendim on dördüncü maddeyi aynen olduğu gibi oya koyuyorum. Maddeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi, efendim. On beşinci maddeyi okuyoruz. Madde 15. Vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve temsilcisi olmak üzere vali bulunur. Vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunur ve vazifesi devletin umumi ve müşterek vazifelerini yerine getirmektir. Vali yalnız devletin umumi vazifeleri ile mahalli vazifeler arasında farklılık olduğunda müdahale eder. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Vilayetler umumiyetle sancak haline getirildi. Buraya mutasarrıf kelimesinin ilavesi lazımdır. (mutasarrıf yok sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Madde imla ve mantık hatalarıyla doludur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim cidden nazik bir noktaya temas edildi. Ben de bir valinin sıfatı hakkında bir iki söz söyleyeceğim. Millet Meclisinin vekili demek, Millet Meclisinin yapacağı şeyi yapmak demektir. Halbuki bu vali Millet Meclisinin memurudur. O sıfatla tayin olunur. Binaenaleyh temsilcisi yerine memuru şeklinde değiştirilmesi uygundur. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Arkadaşlar, ben on dördüncü madde aynen kabul edildikten sonra, Hüseyin Avni Bey in fikrindeyim. FEYZİ EFENDİ (Malatya): On dördüncü maddeye el kaldıran kimdi, kabul eden kimdi? (siz burada uyuyordunuz sesleri) DR. ABİDİN BEY (Devamla): Kabul edildi de on beşinci maddeye geçtik, kabul edilmeseydi tabii ben de kıyamet koparacaktım. Ben de şimdi on beşinci madde- 105

106 nin Hüseyin Avni Bey in dediği gibi kabulünü rica ederim. Hilmi Bey arkadaşımızın daima bir büyüklük sıfatı vardır, bu büyüklük hakkını bize hiç vermiyor ve vermek istemiyor. Ruhunda bir büyük olduğunu tahmin ettiğim arkadaşım, tekrar istibdada dönmeye, köylüyü ihya etmemeye, yani köylünün hakkını buradan vermemeğe çalışıyor. Burada bağırıyor, rica ederim biz köylüyü ihya etmeliyiz ve bu maksatla buraya toplandık. Köylüye hak verelim ve bu maddeye memur kelimesinin ilavesiyle kabulünü rica ederim. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Efendim, on dördüncü madde kabul ettikten sonra on beşinci maddeyi de aynen kabul etmek lazımdır. Zannederim ismi doğrudan doğruya vali olacaktır ve her vilayette iki vali olmayacaktır. Bunlar, üzerinde çok ısrar etmeye değer bir şey değildir. Aynen kabul etmelidir. VEHBİ BEY (Komisyon Sözcüsü): Hükümet, mahalli vazifeleri ile devletin umumi ve müşterek vazifelerine ve onların müşterek temas ettiği noktalara nezaret edecektir. Şimdi burada arkadaşlarımız yalnız temsilci kelimesine itiraz buyurdular. Siz bilirsiniz, memur da diyebilirsiniz. Bunun Komisyonda Soysallı Suphi Bey yazmıştı. Hilmi Bey arkadaşımız her nedense ona hücum etmekten bir zevk alır. Onun için daima imla kaidelerini tenkit eder. Valiler her vekaletin vilayetlerde vekil ve temsilcileridir. Şimdi hakimiyet doğrudan doğruya Meclisin manevi şahsiyetinde ifade ettiği içindir ki valiler, Büyük Millet Meclisinin vekil ve temsilcisi tarzında kabul edilmiştir. Siz buraya Büyük Millet Meclisinin memurudur dersiniz, fakat temsil etmez. Onun için biz bunu teklif ettik. Siz isterseniz kabul ediniz, isterseniz değiştiriniz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önerge var. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Efendim, tayin edilecek vali vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve temsilcisi olacaktır. Bu valiyi Büyük Millet Meclisinin Hükümeti tayin edecek. O halde Hükümetin tayin ettiği vali, Meclisin nasıl temsilcisi olur? Meclis tayin edecek ise Büyük Millet Meclisinin temsilcisi, vekili denilmelidir. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Sırrı Bey pek uygun söylüyor. Meclis tayin etmelidir. VEHBİ BEY (Devamla): Efendim, Meclisin şimdiye kadar daima ara sıra münakaşasını yaptığı bir mesele vardır ki bu da vekiller ayrı bir hükümet vaziyetinde midir? Yoksa Meclisin vekillerinden ibaret midir? Vekiller meselesi her halde halledilmelidir. Vekiller kabine vaziyetinde ise Hükümetin vekilleridir. Yok, her biri vekil ise ki bu kabul edilmiştir, oraya gidecek vali Meclisin vekili olarak düşünülmelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair önergeler var. Kafi görenler ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Önergeler var, okunacak. (Değişiklik önergeleri okundu, tek tek oylandı ve hepsi reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O halde on beşinci maddeyi olduğu gibi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. (kabul sesleri) Mühim bir meseledir, eller kalksın göremiyorum. 106

107 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İmla hatalarıyla beraber. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Onları lütfen izah ve düzeltecek bir önerge verebilirdiniz. Şimdi on altıncı maddeyi okuyoruz. Madde 16. Kaza, sadece idare, emniyet ve asayiş bakımından vilayetin bir parçasıdır. Manevi şahsiyeti yoktur. İdaresi Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından seçilen ve valinin emrinde olan kaymakama aittir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu madde hakkında söz isteyen var mı? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim Komisyon Raportörü izah buyursunlar, bizzat ben biraz öğrenmek istiyorum. NECİP BEY (Ertuğrul): Aynen vilayette arz ettiğim gibi doğrudan doğruya bir kaza geliyor. Bu kaza nereden çıkmıştır, nereden geliyor, nereye gidiyor? Evvela bir kere kaza, idare ve emniyet olarak vilayetin bir parçasıdır ve tüzel kişiliği yoktur. Bunu anlamıyorum, ismi manasız kalır. Kaza ismen de, cismen de manasızdır. Her halde bunun ne gibi ihtiyaçtan doğduğunu Komisyonun izah etmesi lazım gelir. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, kazanın nereden çıktığını sordular. Kaza on birinci maddeden çıktı. Bir memleketin idari teşkilatının bir parçası olarak nahiyeyi kabul ettikten sonra tabii onun üstünde vilayetin manevi şahsiyetini kabul ettik ve ikisinin arasında idari esasa haiz olmak üzere bir kademe mevcuttur ki o da kazadır. Kazalarda bir umumi meclis yoktur. Kazalar yalnız mahalli idareyi ve emniyeti, devlete ait bazı işleri olacaktır. Yoksa manevi şahsiyeti olarak mahalli bir mevcudiyeti yoktur ve bundan ibarettir. (Madde hakkındaki tartışma bir süre daha sürdü ve sonra görüşmenin yeterliliğine karar verildi. Değişiklik önergeleri okundu, tek tek oylandı ve hepsi reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, on altıncı maddeyi oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi, Efendim, on yedinci madde daha önce müzakere edilip, kabul edilmişti. Şimdi on sekizinci madde okunacak. Madde 18. Nahiyenin bir meclisi, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): On sekizinci madde hakkında söz söyleyecek var mı? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim bu, on yedinci maddenin esasına bağlıdır. Kaldırılmasını teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu Madde hakkında başka söz söyleyecek yok mu? (yok sesleri) Maddeyi bu şekilde kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. On dokuzuncu maddeyi okuyoruz. 107

108 Madde 19. Nahiye meclisi nahiye halkı tarafından seçilen üyelerden meydana gelir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Dördüncü madde, beşinci madde, yedinci madde, onuncu madde, on dördüncü madde ve yirminci madde tamamıyla seçimden bahsediyor. Bilemem bana karşı, bu ısrara karşı koymak neden icap ediyor? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Yanlış söylediniz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Başka söz isteyen var mı? (hayır, sesleri) Değişiklik teklifi de yoktur. O halde maddeyi aynen kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi, efendim. Madde 20. İdare heyeti ve nahiye müdürü nahiye meclisi tarafından seçilir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar, daire küçüldükçe tabiatıyla vazife mesuliyeti veya tehlike azalır. On dokuzuncu maddeyi Yüce Meclisiniz kabul etti. Allahımdan dilerim ki inşallah bu Yüce Meclis oyunda ısrar eder. Bu madde de arkadaşlar, bana göre, memleketin tehlikelerini arttıracak bir maddedir. Bir köy, bir nahiye düşününüz, ağalar karşı karşıya geliyorlar. Efendim sen olacaksın, ben olacağım, o olmayacaktır diye bir kavgadır başlıyor. Rica ederim efendim, dinleyelim. Efendim, diğer taraftan biz nahiyelere kaza salahiyeti vereceğiz. Bir nahiye müdürü yahut onun idare heyeti bir kimseyi bir suçtan dolayı yirmi dört saatten bir haftaya kadar hapseder. Bunu diyeceğiz. Ben bunu evvelden tatbik etmişimdir. Muhtarlara bile yirmi dört saatlik hapis salahiyeti vermişimdir. Kazanamayan Hilmi, arkadan arkaya nahiye müdürünün bütün icraatını baltalıyor. Şeytani olarak söylüyorum, efendim böyle uğraşmak istemiyorum. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Şeytan kürsüden söylemez. İniniz aşağı, o kürsü yüce, en yüksek bir kürsüdür. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Hariçtekinden bahsediyorum yanlış anlıyorsunuz. Hâlâ aranızda kin arttıkça, artıyor. Benim gibi bir ağanın bir hafta değil bir saat hapsi yeter. Benim haysiyetimi, nüfuzumu ve itibarımı kesmek için. Bana muhalif bulunanlar bir karar veriyorlar, bizim meseleden dolayı şahitler yaratıyorlar, haydi beni içeriye atıyorlar. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Kuşkuya lüzum yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Belediye heyetlerimizin birbiriyle ne dereceye kadar boğazlaşmakta olduklarını lütfen hatırlayınız. Bu arkadaşınız bütün memleketi dolaştı. Şimdi arkadaşlar, memleket henüz yalnız muhtarlıkla kendi kendini idareye alışmış bulunurken, nasıl olur da bir nahiyeye bir nahiye müdürünün salahiyetini verirsiniz? Rica ederim, bu sözüme lütfen iyi dikkat buyurunuz. Teklifim arkadaşlar, uzatmıyorum, bunda birçok mahzurlar vardır. Vilayet idaresi üç aday 108

109 seçer, bu üçten birini nahiye heyeti birini seçer. O zaman tamamıyla müdahale edilmemiş olur. Vilayet heyeti nahiye dahilindeki ağaların, mütegallibenin birbiriyle iyi geçineceklerine emin ise onlardan üç kişiyi seçer. Yok, bu gibi bir takım kinler mevcut ise nahiye dışından üç kişi seçer. Bu iş de biter ve işler devam eder. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Nahiye müdürleri seçimle olmalıdır. Mesela bir müdür tayin olunuyor ve nahiyeye gidiyor. Bir kere nahiyenin en şaki bir adamını tanımıyor. Nereye gittiğini sorduğunda Adana'ya gitti diyorlar. Biz bunu gözümüzle görmüşüzdür. Evet, nahiye müdürleri ahalinin seçimi ile olmalıdır. Bu madde pek uygun yazılmıştır. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Şimdi arkadaşlar, ben Tunalı Hilmi Bey e kendimi panzehir olarak düşünüyorum ve öyle olmakla iftihar ederim. Şimdi Tunalı Hilmi Bey in teklifi emin olunuz ki pek büyük bir rüşvet kapısıdır. Binaenaleyh madde aynen kabul edilmelidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliğine dair üç önerge var. Müzakereyi kâfi görenler ellerini kaldırsın. Efendim değişiklik önergelerini okuyoruz. (Değişiklik önergeleri okundu, oylandı ve reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O halde maddeyi aynen oylarınıza arz ediyorum. (uygundur sesleri) Kabul edildi. Madde 21. Nahiye meclisi idari, iktisadi ve mali salahiyete sahip olup, bunların hususiyetleri kanunla tespit edilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz isteyen var mı efendim? (aynen kabul sesleri). ZEKAİ BEY (Adana): Efendim zannederim bu yirmi birinci maddede nahiye meclisi ifadesi yerine nahiye şurası ve idare heyeti demek lazımdır. Nahiye meclisi senede ihtimal ki yirmi gün kadar toplanacak ve yalnız bütçe yapacaktır. Asıl idare heyeti ceza tertip edecektir ve başka işleri yapacaktır. Onlar ahali ile doğrudan doğruya temas edecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): O halde nahiye şurası mı denecek? VEHBİ BEY (Raportör Üye): Nahiye idare heyeti denecek, efendim. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Zekayi Bey in söyledikleri katiyen uygun değildir bence. Meclis, idare salahiyetlerini vilayet şuralarına verdikten sonra nahiye salahiyetlerini de nahiye şuralarına vermek pek tabiidir. Nahiye şurası senenin muayyen zamanlarında, mevsimlerinde toplanır. Dağıldıkları zamanlarda idare heyeti onların aldığı kararlar dairesinde lazım gelen idareyi temin eder. 109

110 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Basri Bey, nahiye şurası diyorsunuz değil mi? Fakat farz edelim bir hadise oldu ve birisine ceza vermek lazım geldi. Nahiye şurasının toplantı gününe kadar beklenecek mi? Orayı izah buyurunuz. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim idare heyeti, nahiye şuasından doğma bir heyettir. Her halde nahiye şurası toplanmadığı zamanlarda bir hadise olursa, buna idare heyeti bakacaktır. (müzakere kafidir sesleri) HAMDI NAMIK BEY (İzmit): Efendim, yirmi birinci maddede deniyor ki nahiye meclisi idari, iktisadi ve mali salahiyete sahiptir. Ben bu mali salahiyetten bir mana anlamıyorum. Yani bundan maksat, nahiye meclisleri icabında sözleşme imzalayacak, borçlanma yapacak, vergi tahsil edecek, yardım toplayacak gibi şeyler midir? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Elbette... HAMDI NAMIK BEY (Devamla): Eğer böyle ise ben bu kadar geniş salahiyetlerin nahiye meclisine verilmesine taraftar değilim. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Beyefendi tabii bugün de köylerde bu salahiyet mevcuttur. Hatta bunu ben de siz de bilumum memuriyette bulunan hepimiz tatbik etmişizdir. Nitekim filan köye deriz ki bize on bin kuruş gönderin ve o on bin kuruşu köylü toplar, gönderir. İşte bugün de köylünün mali salahiyeti mevcuttur. Yalnız kendi menfaatine bu salahiyeti, bunlara biz vermiş olacağız. HAMDİ NAMIK BEY (Devamla): İşte ben bunlara taraftar değilim. VEHBİ BEY (Devamla): Bunların teferruatını kanun gösterecek. Yani ne suretle yapılabilecek ve hangi makamdan salahiyet alacak, mesela mektep yapacaklar. Herkes birer araba taş getirecek diye şura karar verir. Camiini tamir edecekler, Şu kadar kuruş hane başına alabilir ve çift başına şu kadar alabilir diyecek. (anlaşıldı sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kafi görüldü. Şimdi Efendim madde hakkındaki değişiklik önergeleri okunuyor. (Değişiklik önergeleri okundu, oylandı ve reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi efendim Komisyonun bir teklifi var. nahiye meclisi ifadesinin nahiye şurası ve idare heyeti şeklinde değiştirilmesi teklif ediliyor. Maddeyi bu şekliyle okuyorum. Madde 21. Nahiye şurası ve idare heyeti, idari, iktisadi ve mali salahiyete sahip olup, bunların hususiyetleri kanunla tespit edilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler, kabul edilmiştir. Yirmi ikinci maddeye geçiyoruz. 110

111 Madde 22. Nahiye bir veya birkaç köyden meydana geldiği gibi, bir kasaba da bir nahiyedir. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Efendiler maddede nahiye, bir veya bir kaç köyden ibarettir diye yazılıyor. Lakin bu mesele çok yanlıştır. Biz görüyoruz ki öyle nahiyeler var ki bizim o havalide on beş saat gidersin bir nahiye gelir. O da üç, beş evden ibarettir. Rica ederim, buralarda bir nahiyeyi nihayet on beş köy olarak kabul etmelidir. (bir köy de olur sesleri) Bir köy de olur, iki köy de olur. Nüfus itibariyledir. Burada ne kadar nüfus olacağını tayin etmelidir. Her halde bu nüfus beş, altı bin veya on bin olmalı. Her ne ise, kabul edeceği derecede nüfus tayin edilmelidir. Beş bin nüfus veya şu kadar nüfus bir nahiye denilmelidir. Bu surette lütfederseniz daha güzel olur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Diğer maddelerin bence hiç ehemmiyeti yoktur. Gerçi köy, köy, köy efendim, şimdi o noktaya gelmiş bulunuyoruz. Cenabı Hak tan dilerim ki oyumda kararlı olayım. (amin sesleri) Nahiye bir veya bir kaç köyden meydana geldiği gibi, kasaba da bir nahiyedir. Acaba şehir nedir? Yahut kasaba ne demektir? Bunu bir kere ben kendimce tayin etmek isterim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Onu sizin lügatiniz yazıyor, Hilmi Bey lügati. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Pekala şehirler acaba nahiye itibar edilmeyecekler mi? Sonra İstanbul nasıl ki belediyeye ayrılmış, inşallah Cenabı Hakkın yardımıyla yakın bir zamanda kavuşacağız. İzmirimiz, mesela iki, üç daireye ayrılması için bu belediyeler acaba o vakit nahiye sayılacaklar mı? Lakin beyler bir veya bir kaç köy nahiyedir. Meselenin ruhu buradadır, bütün tehlike de buradadır. Bu zavallı fakir Türkiye'de diyebileceğim üç, beş haneli köylerden tutunuz üç, beş bin haneli köylere gidiniz hepsi birer köydür. Yarın buraya bir Köy Kanunu gelecek, yakında Hükümet tarafından gönderiliyor. Göreceksiniz ki bir okka kâğıttan ibarettir. Sırf vazifeleri sayıp döküyor. O vazifelere o kadar fakir olan köylü nasıl tahammül edecek? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, çoğunluk kalmıyor, sonra yoklama yapmak mecburiyetinde kalırım. TUNALI HİLMİ (Devamla): Yalnız kaza yok, hakikatte nahiye yok, rica ederim dikkat buyurunuz, Raportör, çocuğun ismini değiştirmekten başka çare görmüyor. Ancak benim bugünkü köyüme, bugün nahiye adını takıyor. Hakikat bundan ibarettir. Şimdi Ankara Vilayetini ele alınız, bilemiyorum onun en uzak yeri kaç saattir. Sancak itibariyle Ankara Sancağı diyelim, Efendim Ankara'nın en uzak köyü kaç saatlik yoldur? ÖMER MÜMTAZ BEY (Ankara): Otuz saat. 111

112 TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Pekala otuz saat, ben otuz saatlik köyden kalkacağım, Vilayetin merkezi olan Ankara'ya geleceğim. Rica ederim dikkat buyurunuz. Mesele gayet ehemmiyetlidir, gayet tehlikelidir. Köylüyü kurtarıyor musunuz, yoksa boğuyor musunuz? İyi dikkat buyurunuz, otuz saatlik köyden beyler, resmi bir iş işin bu Ankara'ya geleceğim. İki saatlik nahiye merkezine gidip, işi orada yarım saatte göreceğime ve halledeceğime, otuz saatlik Ankara'ya geleceğim, günlerce sürüneceğim, köyüme döneceğim. Abidin Bey, zannederim size büyük bir müjde veriyorum. DR. ABİDİN BEY (Lazistan): Ver bakalım. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Beyler bu madde, ademi merkeziyetçilikle dehşetli surette taban tabana zıt olmak üzere bilhassa benim koca köylümü eziyor, bitiriyor. Buna çare, bir kere köyde kafi derecede mali kudret yok ki üç köyü birleştirmek, o da katiyen yetmez. Binaenaleyh bir nahiye yapalım ki mümkün olabildiği kadar onun köylerinde nüfusu çok olsun, fakat arazi az olsun ve o sayede mümkün olduğu kadar kendi yağlarıyla kavrularak bir iş görsünler ve köylünün resmi işleri o nahiye dahilinde süratle halledilsin. Şimdi efendim, daha düşüneceğimiz ne gibi mahzurlar var? Konya ovasına çıkınız, saatlerce gidersiniz, bir köy gelir. Bir daha o kadar gidersiniz yine bir köy gelir. Bu köyleri mümkün olabildiği kadar nahiye halinde bulundurmak istersek, bu kadar iptidai bir hayatta yaşayan o zavallı köylerimiz nasıl olur da nahiyelere verilen bu mali, iktisadi bir takım vazifeleri ve masrafları üzerlerine alabilirler? Zengin köye geliniz. O zengin köy müstakil olarak burada iş görüyor. Fakat bu bağlı olan diğer fakir köyler olmadığı için bu köyün geliri kendinde kalıyor, öteki köy fakirdir, iş göremiyor. Mesela iki köy arasında bir köy yolu vardır, üç kilometredir. Onun bir kilometresi fakir köy dahilindedir, iki kilometresi bizim zengin köy dahilindedir. Onu fakir köy yapmaya mecburdur. Halbuki yapamaz, çünkü nüfusu azdır, parası yoktur. Lakin onları, birleştirirsek bu zengin köy fakir köye yardım etmeye mecburdur. Bu sayede işler güzelce neticelenecektir. NAFİZ BEY (Canik): Efendim, madde hakkında söyleyiniz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Madde hakkında efendim, rica ederim eğer sıkılıyorsanız çıkabilirsiniz. Efendim, merkeze iki üç saatlik bir yerde olan bir nahiyeyi ele alalım. Burada iş az ise bir nahiye müdürü bir de katip olur diyelim. Yok, eğer çok ise nahiye müdürüne iki katip, beş jandarma daha ilave ederiz. Arazinin büyüklüğüne göre en az bir saat, en çok üç saat olmalıdır. Çünkü ben öyle hesap ediyorum, kasaba köylere en uzak yerde bulunuyor. Köylü sabahleyin kalkıyor, üç saatte merkeze varıyor, üç saatte işini bitiriyor ve üç saatte köyüne dönüyor. Binaenaleyh nahiyenin hududu üç saatlik bir mesafe olarak kabul edilirse, zannımca memleketin tahammül edebileceği bir teşkilat vücuda getirilmiş olur. (Bir süre daha madde hakkında görüşmelere devam edildi. Sonra değişiklik önergeleri okundu, oylandı ve reddedildi.) 112

113 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim maddenin aslını oya koyuyorum. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Madde aynen kabul edilmiştir. Efendim Perşembe günü devam etmek üzere celseyi tatil ediyorum. 1 (Maddelerin görüşülmesine 17 Ocak 1921 tarihindeki oturumda devam edildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Malumunuz müzakeremiz Teşkilâtı Esasiye Kanununun yirmi üçüncü maddesine geldi. Madde 23. Vilayetler iktisadi ve sosyal münasebetleri bakımından birleşerek umumi müfettişlik bölgeleri meydana getirirler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim; madde hakkında söz isteyen var mı? TAHSİN BEY (Aydın): Efendim, vilayetlerde müfettişliklere tabii ihtiyaç vardır. Fakat vilayetleri iktisadi ve sosyal münasebetleri bakımından birleştirmek zannederim kafi ve doğru bir şey değildir. Malumunuz bir vilayetin idaresine memur olan bir vali, bazen bir memurun kusurlarını ve yine o memurun diğer bir takım meziyetlerini dikkate alarak görmezden gelebiliyor. Çünkü o vali, o memleketin idaresiyle mükelleftir. Fakat bir müfettişin vazifesi yalnız kusurları bulup meydana çıkarmak, o memleketi, o vilayeti idare etmek değil, kusurlu memurların kusurunu bulup meydana çıkarmakla mükelleftir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Bey müsaade buyurur musunuz? Ben idare kısmına ait bir ilave yaptım. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hatibin sözünü kesmeyiniz, sözünü bitirsin, ondan sonra söylersiniz. TAHSİN BEY (Devamla): Evet müfettişliklere ihtiyaç pek tabiidir ve bunsuz iş görülemez. Fakat efendim bir kaç vilayetin birleştirilmesi suretiyle meydana getirilecek umumi müfettişler, mümkün değil bir kaç vilayeti teftiş edemez. Bana kalırsa, her vilayet için bir müfettişlik bulunmalı ve onun reisliğinde maliyeden ve adliye müfettişler bulunmalıdır. Eğer umumi müfettişlikler kurulursa, bunlar Rumeli de vaktiyle Hilmi Paşa nın yaptığı müfettişlik gibi olur. Bu zat, o zamanki siyaset icabınca Avrupalıların kendisine vermiş oldukları o büyük, o fevkalade nüfuz sayesinde bazen bir memuru bir adamın ihbarı üzerine tereddüt etmeden azleder ve sonra kendisinin fahiş bir hata yaptığını anlayınca o memuru taltif etmeye çalışırdı. Binaenaleyh umumi müfettişlik yerine, her vilayet için bir müfettişlik bulunmalı ve onun reisliğinde maliyeden ve adliye müfettişler bulunmalıdır. Ben kanunun bu şekilde değiştirilmesini teklif ediyorum. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (10 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 113

114 VEHBİ BEY (Raportör Üye): Bir kere vilayetler Hüseyin Hilmi Paşa nın zamanındaki vilayetler değildir. Şimdiki vilayetlerimizin bir kaçı bir yere getirilirse o zamanki vilayetlerin ancak bir tanesini teşkil eder. Binaenaleyh üç, dört vilayeti birleştirmek hiç mahzurlu değildir. Bir vilayet nihayet yirmi beş, otuz kaza olacaktır. Zaten kazaları da küçülttük. Bir sene zarfında yirmi beş, otuz kazayı dolaşamayacak birine müfettiş demeyiniz. Müfettiş demekten maksat, hemen oraya gidip uzun uzadıya teftiş yapacak değildir. Umumi müfettişlerin maiyetinde yalnız adliye, maliye müfettişleri bulunacak değil, maarif ve nafıa müfettişleri de bulunacaktır. Umumi müfettişler yalnız teftişle değil, belki memleketin birliğini muhafaza ile de mükelleftirler ve asıl gaye de budur. Umumi müfettişler doğrudan doğruya Hükümet tarafından seçileceklerdir ve tabii ki memurdurlar. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Vilayetlerin müfettişlerini tayin etmeleri kendi salahiyeti dahilindeki hakkıdır. Eğer Vehbi Beyefendinin buyurdukları gibi olsaydı derlerdi ki Hükümet bu vilayetleri teftiş etmek üzere kasabalara müfettiş gönderir. Vilayetler bu işi yapmakta hürdür. Kendi müfettişlerini kendileri seçer ve tayin etmesi, bunun için ne lazımdır? Demek ki bir kaç vilayet birleşecek ve bir müfettişlik tesis edecekler. Bu yanlıştır, iddia ettikleri gibi değildir efendiler. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Efendim bu maddeye göre vilayetler kendi arzularıyla birleşerek bunu yapacaklar demek değildir. İçişleri Vekaleti bazı münasip vilayetleri bir araya getirip bazı umumi müfettişlik mıntıkaları meydana getirecektir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İktisadi, sosyal münasebetler, vilayetlerin kendi tabii haklarıdır. DR. SUAT BEY (Devamla): Yani vilayetler filanla birleşeceğiz diyecek değildirler. Buradaki maddenin ruhu itibariyle bazı vilayetler birleştirilerek umumi müfettişlikler yapılacak demektir zannederim. Yozgat'ta, Çorum'da, Kayseri'de, Sivas'ta vilayetler teşkil ettik, bu vilayetlere geniş salahiyetler verdik. Bendeniz zannediyorum ki gerek yirmi ikinci ve gerek yirmi üçüncü maddeler lağvedilmiş olursa maksat daha güzel temin edilmiş olacaktır. Çünkü bu vilayetlerin aralarındaki ahengi muhafaza etmek için birtakım kanunlar çıkaracağız. Bunların aralarındaki münasebetleri o kanunlar tespit edecektir. Eğer burada bu maddelerden maksat merkezle taşra arasındaki münasebetleri zaafa uğratmamak ise, bu maddelerin yerine, İstanbul'- da evvelce yapılmış olduğu gibi, mesela jandarma umum müfettişliği gibi umumi müfettişlikler kurularak daha sıkı ve teftiş altında bulundurabilirler. Biz bu kademeleri kaldırdık. Mesela nahiye, kaza, vilayet iken vilayeti aradan çıkardık, o vilayete liva dedik. Kazaya da bir şahsiyet vermedik. Liva ve kaza olmak üzere yalnız iki kademe kabul ettik. Şimdi biz yeniden bir umumi müfettişlik kabul edecek olursak, bu bir kademe teşkil edecektir. Eğer memleketteki idareyi sadeleştirmek istiyorsak, halkı bu gibi zor mevzuattan kurtarmak mecburiyetindeyiz zannediyorum. Onun için bu iki maddenin kaldırılmasını teklif ediyorum. 114

115 HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, ben söz istemedim. Yalnız müzakerenin yeterliliğine dair bir önerge verdim, o okunsun. Zannederim münakaşa sebebi olan yalnız bir kelimeden ibarettir. Onun hakkında önergemde bir şey vardır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Bunun manasını anlayamadık. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Güya müzakerenin yeterliliğine dair önerge verilmeyecekti. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Yani vilayetler kendi kendilerine birleşecek değildir. Bu maddeyi yazan arkadaşımız biliyorsunuz ki Soysallı Suphi Bey dir. Bunda biraz gazeteci lisanı kullanmışlar, adeta maddeyi hikaye eder tarzda yazmıştır. Bunu şu şekilde düzeltebilirsiniz. Madde 23. Vilayetler iktisadi ve sosyal münasebetler bakımından birleştirilerek umumi müfettişlik mıntıkaları meydana getirilir. (pekala sesleri) HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Vilayetlerin muhtariyeti kaybolur. (bir şey olmaz sesleri) VEHBÎ BEY (Devamla): Şimdi bu meselede Suat Bey arkadaşımız kademe teşkil edeceğinden bahsettiler. Bu, kademe değildir ve katiyen böyle bir salahiyetleri de yoktur. Yalnız memlekette yeni tatbik olunan bu usulle, mahalli idare ile merkezi idarenin birbirine temas etmemesi ve umumî idare memurlarının şimdiye kadar iş başında iken onları geri çekmek dolayısıyla meydana gelecek boşluğu doldurmak içindir. Çünkü bugüne kadar biliyorsunuz, mahalli idarelerin meclisleri adeta göstermelik bir şekilden ibaret bir hale gelmişti. İçişleri tasdik etmedikçe, vali taraftar olmadıkça onların bütçeleri katiyet kullanılamazdı. Valinin ufak bir itirazıyla reddedilir ve değiştirilirdi. Bu, kademe değildir ve hiç bir meselede merkezden izin alınacak değildir. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Mesele bu şekilde düzeltilirse olur. VEHBİ BEY (Devamla): Düzeltilmiştir efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beş değişiklik önergesi vardır. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldıran. Madde hakkında müzakere kafi görüldü. Değişiklik önergelerini okuyacağız. (Değişiklik önergeleri okundu, tek tek oylandı ve reddedildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yirmi üçüncü maddeyi, Komisyon Raportör Üyesi Vehbi Bey in değiştirdiği şekilde kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Yirmi dördüncü maddeyi okuyorum. 115

116 Madde 24. Umumi müfettişlik mıntıkalarının umumi surette asayişinin sağlanması ve devlet işlerinin teftişi, umumi müfettişlik mıntıkasındaki vilayetlerin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifeleri umumi müfettişlere aittir. Umumi müfettişler, mahalli idarelere ait vazifeleri daima denetlerler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Madde hakkında söz isteyen var mı? FEYZİ EFENDİ (Malatya): Bu kanunda umumi kelimesi yirmi otuz yerde tekrar ediyor. Lütfen bu düzeltilsin. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, bazen de tekrarında zarafet vardır. Herhalde zarar getirmez, bu da o türdendir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Şimdi yirmi dördüncü madde hakkında başka söz alan yok. Değişiklik önergesi de yok, maddeyi oya sunuyorum, kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul olundu. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, yirmi beşinci maddeden evvel bir madde teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Komisyondan gelen maddeler var, evvela onları müzakere edelim. Hilmi Bey yirmi üçüncü madde olmak üzere idari kısımda bir madde teklif ediyor. Bunu mütalaaya alanlar el kaldırsın. Mütalaaya alınmadı. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Ben vazifemi yaptım. Fakat Cenabı Haktan temenni ederim ki bu memleket tuz gibi dağılmasın. (amin sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dördüncü maddeyi okuyoruz. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca meslekler temsil edilmek üzere doğrudan doğruya seçilen üyelerden meydana gelir. VEHBÎ BEY (Raportör Üye): Şimdi efendim, iki ay önce bu maddeyi Komisyona iade etmiştiniz. Tabii siz Komisyona yeni arkadaşlar gönderdiniz. On beş arkadaştan onu yeni arkadaştır. Komisyon yeniden toplandı ve memleketimizin vaziyetini tetkik etti. Mebus seçiminde hangi esası takip etmek lazım geleceğine dair uzun uzadıya müzakerede bulunuldu. Bugünkü seçim usulümüzün iki dereceli ve çoğunluğa dayalı olduğu için azınlıklar temsil edilemiyor. Binaenaleyh bugünkü bu usulü terk edeceğiz. Meclis memleket demektir, yani Meclis milletin tamamını temsil edecek ve milletin her sınıfını burada gösterebilecek bir seçim usulünü ancak mesleklerin temsilinde bulduk. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Beyefendi, ikinci müzakeresinden evvel zannederim ki Komisyon bunu teklif edemez. Ben de mesleklerin temsiline taraftarım ama teklif edemezsiniz. 116

117 VEHBİ BEY (Devamla): Abidin Bey salam göndermiş (gülüşmeler) Binaenaleyh bu maddeyi aynen kabul edesiniz mesleklerin temsil hazırlıkları ancak bir iki sene alır. Binaenaleyh o vakte kadar memleketteki mesleklerin iktisadi vaziyetlerini muhafaza ve müdafaa etmek için bu mesleklerin temsili usulünün kabulünü rica ederim. (ret sesleri) BİR MEBUS BEY: Geçenlerde reddedilmiş, tekrar kabul olunamaz. VEHBİ BEY (Devamla): Şimdi efendim, mesleklerin temsili geçenlerde reddedilmemiştir. (madde kaldırılmıştır sesleri) Dördüncü madde kaldırılmamış, kabul edilen değişiklik önergesi ile birlikte Komisyonumuza gönderilmiştir. (gürültüler) Efendim, lütfen dinleyiniz. Herkes yerinde kendi kendine söylenecek olursa Meclisin müzakeresi olmaz. Söz söyleyecek arkadaşlarımız fikirlerinden istifade etmek için burada söylerler. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Yüce Meclis maddeyi değişiklik için Komisyona göndermiştir. Bu da kabul etmemiş demektir. Burada ısrar etmek demek, artık bu madde üzerinde Komisyonun yapabileceği bir şey olmadığını ima etmektir. Bizde maalesef henüz meslek teşekkülleri gelişmemiş olduğundan, beklenilen bu seçimleri yapabilecek kudrete haiz değildirler. Temenni ederiz ki, yakında inşallah ona muvaffak oluruz. Millet hakkıyla oyunu kullanamıyor. İkinci seçmenler tesir yapıyorlar. Tek dereceli seçimi bugün kabul edersek, buyurdukları gibi, mesleklerin temsili de daha sonra gelecektir. (gürültüler) Bence ilk evvela kabul edilecek bir şey varsa o da halkın tek dereceli mebus olmak üzere burada bulunmasıdır. Ben bunu teklif ediyorum. HAKKI HAMI BEY (Sinop): Yüce Meclis gayesini elde edinceye kadar vazifesini devam edeceğine göre, bu gayenin ne vakit elde edileceğini bilmiyoruz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Madem ki Komisyona bu salahiyet veriliyor. Ben aciz arkadaşınıza da verilmiş demektir. Şu halde ben de evvelki teklifimi tekrar edeceğim. Yalnız son derecede istirham ederim ki Vehbi Bey arkadaşımız lütfen bana karşı bilhassa o kadar ısrarlı davranmasınlar. Çünkü geçen gün seçim maddeleri vesilesiyle vilayetler kısmında bir şeyden bahsedince, bu burada bahsedilemez, aşağıda bahsedilmek lazım gelir dediğim halde, bunu reddetti. Sonra bilakis benden aldığı bu malı yine bana sattı veya Meclise sattı. Geçen gün Hüseyin Avni Bey, kanunun müzakeresini biran evvel son verelim dediği halde, Vehbi Bey buna karşı, memleketi kurtaralım da ondan sonra bahsedelim dedi. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Dördüncü madde hakkında söz söyleyiniz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Dördüncü madde hakkında söyleyeceğimi söyledim ya pekala. (gülüşmeler) Dördüncü maddeye gelelim arkadaşlar, doğrudan doğruya seçim körü körüne seçmek demektir, efendiler. Buraya kırk sekiz saat mesafede bulunan bir köylü, daha doğrusu köyde bulunan benim Mehmet Çavuşum, benim köylü dayım buradaki Ankaralıyı körü körüne seçerse, emrühüm şura 117

118 beynehüm 1 emri tecelli edemez. O seçilen de körü körüne bir mebus olur. Buna isterlerse mesleklerin temsili desinler, köy şurası, nahiye şurasına üye gönderir, nahiye şurası kaza şurasına, kaza şurası vilayet şurasına kendinden üye gönderirler. Çünkü onlar mahallin ihtiyaçlarını hakkıyla bilirler. Vilayet şuraları da Büyük Millet Meclisine kendinden veya hariçten icap ettiği kadar üye gönderirler. (o reddedildi sesleri) Demin Vehbi Bey e karşı niçin sesinizi çıkarmadınız? Şimdi efendim istirham ederim, bütün irfan ve vicdanınızı, şöyle bir noktada birleştiriniz, ondan sonra teklif ettiğim bu madde için oyunuzu veriniz. HÜSREV BEY (Trabzon): Dördüncü maddenin müzakeresi günlerce, haftalarca sürmüş ve Yüce Meclisiniz mesleklerin temsili usulünün bu memlekette tatbik edilemez olduğuna karar vermiştir. Binaenaleyh Hükümetin elimize vermiş olduğu bir halkçılık programı vardır ki bu ondan doğmuştur. Zannediyorum ki biz bu tabiri dördüncü madde olarak kabul etsek, sonra yapacağımız seçim kanunuyla tek dereceli seçimin ne şekilde tatbik olunacağına dair esaslı bir şeyi de yaparız. MUSTAFA BEY (Giresun): Bu dördüncü madde evvelce müzakere edilmişti. İki, üç gün uğraşıldıktan sonra nihayet kaldırılmasına karar verildi. Diğer madde ile Komisyona havale ve iade edildi. Gerçi kanunda bir açıklık yok. Komisyon kararında ısrar edebileceği gibi, Yüce Meclisin de ısrar etmesi normaldir. Binaenaleyh bu maddenin kaldırılması lazım gelir. Çünkü bu madde, bu Meclisten sonra yapılacak mebus seçimine dairdir. Bugün acil ve mühim olan işlerimizi görelim de ondan sonra inşallah onlara bakarız. Soğuk demiri dövmeye çalışmaktan ne çıkar? DR. SUAT BEY (Kastamonu): Tunalı Hilmi Bey in teklifine cevap vermek isterim. Malumunuz efendiler, insanların hak ve hürriyetlerini elde etmeye başlamaları bizde başlamamıştır. Birçok memleketlerde mutlak idareler şiddetle tatbik edildiği sıralarda, bilhassa On Dokuzuncu Asrın başında doğru her memlekette hak ve hürriyetlerin elde edilmesi için mücadele edilmekte idi. O vakit iktidarda bulunan hükümdarlar ellerindeki bu hakların bir zerresini bile feda etmek istemeyerek, halk üzerindeki baskıyı sürdürdüler. Bilhassa Fransa İnkılabı dünya kamuoyunda hükümdarların kuvvetini azaltarak ve ayni nispette milletlerin kuvvetini yükseltmek yolunda büyük bir hareket meydana getirmişti. Bilhassa Almanya ve Rusya hükümetleri, Fransız İnkılabından sonra da hükümdarların en çok kuvvetli iktidar oldukları bir idareyi temsil ettiler. Romanya'da hükümdar hiç bir şey vermemek istemesine rağmen halk arasında meydana gelen kuvvetli hareketler nihayetinde bir kısım haklarını isteyici bir vaziyete girdiler. Buna karşı hükümdar, mahalli idarelerden seçilmiş temsilcileri merkeze toplamak suretiyle kendi güya bir hak bahşetmiş gibi görünüyorlardı. Böylelikle milletin doğrudan doğruya istediklerine razı olmayarak Hükümetin etrafına toplanan ve yine hükümetle millet arasında bir tabaka teş- 1 Bütün ortak iş, mesele ve idareleri, aralarında şura ve danışma iledir. Ancak bu şekilde karar verirler. (Şura Suresi) 118

119 kil etmiş olan Meclisi merkezde toplamak üzere halkı oyalamak istiyorlardı. Yani verebildikleri bu idi. Üçüncü Aleksandır zamanında Rusya idaresinde bulunan halk ihtilal yolunu tutarak hükümdarların elindeki hakların bazısını almak istedikleri vakitte yine hükümdar doğrudan doğruya seçime ve Meşrutiyetin ilanına razı olmayarak, mahalli idareleri temin etmek için istedikleri idarelerden birer adam alarak, temsilci gibi meclise toplayarak yine halkı oyalamak istiyorlardı. Bunlara da zemistov diyorlardı. Şimdi çok hayret ediyorum ki Tunalı Hilmi Bey arkadaşımız böyle mühim bir hakkı milletin talep ettiği bir devirde bir nevi gericilik siyaseti yapıyor. Yani şuradan şuraya mebus seçmek halkçılığa doğru kuvvetli bir adım atmamaktır, diyor. Zannederim nahiyelerden, vilayetlerden, Büyük Millet Meclisine üye göndermek azami bir hak değil, asgari bir haktır. Millet için azami hak, doğrudan doğruya milletin sinesinden seçilmiş olan mebuslardan meydana gelen Büyük Millet Meclisinden ibarettir. Binaenaleyh bu, bizim takip ettiğimiz halkçılığa, yani birinci maddede tarif ettiğimiz şeyin ruhuna uygun bir davadır. Onun için dördüncü maddenin reddini rica ederim. Bu asıl dördüncü maddenin seçime ait şekline gelince efendiler, dünyada her şeyin kaynağı tabiattır. Bugün farz ediniz ki büyük bir topluluk, bir millet hakkına sahip olmasıyla teşekkül etmiş, orada sosyal saadetin meydana gelmesi için her şeyden evvel bir işbölümü yapılmak lazım gelir. Mesela falan yaylada elli bin kişi toplanmış, oradakilerin en basit hakkı, orada hayatı en uygun bir şekilde devam etmelerini sağlamaktır. Bunu nasıl yaparlar? İnsanlar toplandıkları yerde her şeyden evvel aralarında işbölümü yaparak sosyal saadeti sağlamanın yolunu bulurlar. Böylelikle çeşitli meslekler ortaya çıkar. Hangi millette vazife bu şekilde taksim edilmiş ise orada refah ve saadet daha fazladır. Mesela köylerde işbölümü yapılmadığı için orada sosyal saadet yeterince olamaz. Köylerden kasabalara, kasabalardan şehirlere geldikçe işbölümü kabul edilmiş olduğundan dolayı sosyal refah ve saadet artar. Onun için dördüncü maddedeki mesleki seçimin kabulünün, bu memleket için daha fazla refah ve saadet getireceğine inananlardanım. Acaba bunun tatbiki mümkün müdür, değil midir? Zannederim ki esas itibariyle refah ve saadetin bunda olduğunu düşünmek lazımdır. Bu, ilmin kabul ettiği bir hakikattir. Bunun tatbik imkanına gelince, geçenlerde Basri Bey ve Ragıp Bey kafi derecede ilan ve ispat ettiler ki bizim memleketimizde meslekler bir zamanlar daha iyi gelişmişti. Avrupa sanayi bizim karşımıza rakip olarak çıkmadığı zamanda, meslekler kendilerine geliştirmişlerdi. Arkadaşlarımızdan Bolu Mebusu Nuri Bey iddia ediyordu ki bundan yetmiş, seksen sene evveline gelinceye kadar Mudurnu da toplu iğne yapabiliyorlarmış. Bugün iğne değil, çivi bile yapılamıyor. Çünkü Avrupa sanayisi buna mani olmuştur. Şimdi bu rekabet arasında kaybolmuş olan bugünkü vaziyete bakarak sanıyoruz ki bu memlekette meslek yoktur ve olamaz. Halbuki efendiler, bu vardı ve olabilir. Eğer biz bunu yeniden yapabilirsek ve eğer memleketteki ithalat, ihracat ile karşılamak mecburiyetinde isek, memleketteki refahı artırmak için mesleklerin gelişmesini sağlama mecburiyetindeyiz. Bu dördüncü maddeyi teklif etmekle ve kabul etmekle her işi olup bitmiş olmayacak. Kabul ederim, fakat eğer mutlaka memlekette meslekleri geliştirerek refah ve saa- 119

120 detin artmasını beklemek lâzım gelirse, bu dördüncü maddenin olduğu gibi kabulünü rica ederim. ZEKAİ BEY (Adana): Yüce Meclis halkçılık yapmak, halk idaresi kurmak hususunda müttefiktir. Herkes halkçılık istiyor. Bu idareyi halk eline, ahali eline vermek istiyor. Eğer kanaatimiz bu ise ki öyle olmak lazım gelir, bunu yapmak için memleketi idare edecek olan heyetleri tamamen halkı temsil edecek şekilde seçmek lazımdır. Tabii bu düşünülünce evvela şuralar hatıra gelir, Büyük Millet Meclisi hatıra geliyor. Çünkü Büyük Millet Meclisi hem yasama ve hem de yürütme vazifesi yapıyor. Halkı tamamen temsil etmek nedir? Malumunuz halk bir takım sosyal sınıflara ayrılmıştır. Henüz bizde meslekler teşekkül etmiş veya etmemiş diye düşünmeye ve sınıflar yoktur demeye lüzum yoktur. Hakikat şudur ki halk bir takım sınıflara ayrılmıştır. İçlerinde amelesi vardır, çiftçisi vardır, az çok sınıflar vardır. Tüccarları vardır, sanatkarı vardır. Bunun yanında seçimlerde bu sınıfların her birini ayrı ayrı temsil edecek ve o şekilde teşekkül edecek olan şuralardan her sınıfın, her tabakanın ayrı ayrı ihtiyaçlarını dikkate almak lazımdır. Ancak düşünülen şey, bunun tatbik imkanının olup olmadığı meselesidir. Deniliyor ki bizde meslekler henüz teşekkül etmemiştir. Bence böyle değildir. Meslekler esasen mevcuttur. Yalnız bunları ayırmak meselesi tabii ayrıca Seçim Kanununda ele alınacaktır. Meslekleri, ticaret, sanayi, amele sınıfı, ziraat sınıfı ve belki büyük çiftçiler sınıflarına taksim edilebilir. İlmiye ve ulema sınıfı da ayrılabilir. Bunların her birinin mesleklerini şuralarda temsil etmesine mani olacak nedir? Esasen doğrudan doğruya tek dereceli seçim yapılırsa, deniliyor ki yine meslekler temsil edilecektir. Eğer bizim memleketimizde doğrudan doğruya tek dereceli seçim yapmaya uygun ise mesleki temsil usulünü kabul etmek daha kolaydır. Tek dereceli seçimi yapmaya muktedir olan halk, mesleki temsil esası üzerinden seçim yapmaya da muktedirdir. Böyle yapmakla doğrudan doğruya köylü dayıları Meclise sevk edecek, idare edecek, teşvik edecek, propaganda edecek adamların eline vermektir. SALİH EFENDİ (Erzurum): Köylü dayı dedin, burada birçok köylü dayı vardır. Ben de bir köylüyüm. ZEKAİ BEY (Devamla): Evet efendim, yani demek istiyorum ki onları mensup oldukları liva ve vilayet merkezlerinden kendilerinin itimat ettikleri adamların sevk edecekleri yola teslim etmek demektir. Seçim yapılacağı vakit gelip ondan soracaklar ve kimi yapalım diyecekler. Onların göstereceklerini onlar seçeceklerdir. Meslek temsil usulünü kabul etmekle, onlara bir ikinci kolaylık yapmış olacağız ki o adam esnaf ise esnaftan bir adam arayıp bulmakta ve soracaksa sorup tahkik etmekte biraz daha kolaylık bulacaktır. Eğer adliyeden ise kendisinin mensup olduğu meslek itibarıyla kolaylık görecektir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Demek ki tek dereceli seçimde, buyurdukları gibi, meslek temsili usulü de vardır. Eğer tercih ettikleri meslekler varsa, kendi mesleklerinden seçip gönderirler. Bunda mecburiyet olamaz. İster meslekten seçer, isterse seçmez. Buraya millet tarafından seçilen mebuslar gelir, ister köylü dayı gelsin, 120

121 ister Ahmet Ağa gelsin yalnız meşru mebus o dur. Onun yapacağı meşrudur, doğrudur. Meslekler belli olsun, onu kabul ediyorum. Onlar kendiliklerinden seçerler ve buraya gönderirler. Biz, neden bu usulü mecbur tutalım, böyle yapacaksınız diyelim? Biz meşrutiyetçi olarak iki derece koyuyoruz. Meslek erbabı göndersin, amma kimi gönderirse göndersin. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görüyorsanız... (hayır, hayır sesleri) Vehbi Bey buyurun. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim; arkadaşlar birden söyleyecek olurlarsa, kafam gramofon değil ki hepsine birden cevap vereyim. Hüseyin Avni Beyefendinin, ifade ettikleri tek dereceli seçimdir. Tek dereceli seçim başka mesele, meslek temsili usulü yine başkadır. Hakkı Hami Bey arkadaşımız bir soru sordular. Ben ona şu mevcut hale göre kanaatimi söylemiştim. Yoksa başka bir şey değil. Hilmi Bey ki bu meselenin kahramanlarındandır ve kendileri bu hususta otuz beş sene dirsek çürütmüş biridir. Ben kendilerine karşı hürmetsizlikte bulunmadım. Bulundum ise af buyursunlar. Yalnız kendileri nasıl otuz beş seneden beri kanaatinden vazgeçmiyorlarsa, sapmıyorlarsa, bizde otuz beş ay olsun bulunduğumuz kanaatlerimizden vazgeçebiliyoruz. Hilmi Bey ise daima aynı noktada duruyorlar. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İmla hatalarını bile düzeltmediniz. VEHBİ BEY (Devamla): Hüsrev Bey bunun tatbik imkanı olmadığından doğrudan doğruya seçim yapılmasını teklif buyurdular. Efendiler, hakikati göz önüne getirmek lazım gelirse, Meclis denilen şey milletin temsil edilmesi için lazımdır ve Mecliste bunun için de her mesleğin burada birer vekili, birer temsilcisi bulunması demektir. İşte Meclis odur. Bu memlekette meslek yok demek, memleket baştan aşağı serseri doludur demektir. Bu memlekette meslekler vardır. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Hayır! VEHBİ BEY (Devamla): Avni Bey, çıkar burada cevap verirsiniz. Siz konuşurken biz karşılık veriyor muyuz? Bu memlekette meslek yok demek, baştan aşağı serseri demektir. Bu memlekette meslek vardır ve yalnız onları bundan önceki idareler yıkmıştır. Memlekette meslekleri himaye etmek istiyorsak, bu memlekette sanayiyi ilerletmek istiyorsak ve bu memlekete sanat akımlarının girmesini istiyorsak, mesleki temsil usulünü kabul etmek mecburiyetindeyiz. Bu kabul edilmedikçe, memleketin ne çiftçisi, ne sanatkarı, ne de diğer meslekler sağlam bir şekilde himaye edilmiş olur ve ne de Meclis, milleti sağlam bir şekilde temsil eder. Mesleki temsil usulü kabul edilmediği takdirde, buraya politika serserileri gelecek ve memlekette yine gürültüler çıkaracaklardır. Bu usulden başka, memlekette başka türlü seçim mümkün değildir. Bu memlekette hangi teşkilatla doğrudan doğruya seçim yapmaya kalkışıyoruz? TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Yaşa Vehbi Bey, en nihayet beni tasdik ettin ya

122 VEHBİ BEY (Devamla): Yüz bin nüfuslu bir livayı dikkate alınız. Yüz bin nüfuslu bir livada bir aday kalkacak, halka doğrudan doğruya kendisini tanıttıracak. Henüz memleketimizde öyle seçkin simalar yoktur ki bütün halk, köylü onları tanısın. Zaten köylü kasabalısını güç tanır. Nasıl olur da kendisini köylüye tanıttıracak? Mesleğin haricinden ve filan yerden bir adam, bu şekilde doğrudan doğruya ondan oy alacak. Bu, memlekette tatbik imkanı olmayan bir şeydir. Nispi temsili alacak olursak, yani partiler, cemaatler üzerine... TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hayır meslekler üzerine... VEHBİ BEY (Devamla): O başkadır beyim, meslekler başka. Mesleklerde tabii ki nispi temsil olacak. Arkadaşların gösterebileceği şekli, seçim ya cemaat üzerine olacak veya partiler üzerine olacaktır. Efendiler, memlekette partiler yüzünden yapılan tahribatın memleketi ne felaketlere vardırdığını hepiniz gözünüzle gördüğünüz halde, hâlâ bu memlekette partiler kurulsun ve seçimler partiler üzerinden yapılsın istiyorsunuz. Eğer bunu istemiyorsanız geriye cemaatler üzerinden seçim yapmak kalır. Cemaat üzerine seçim yapmak, memleketin içine yeniden kundak koymak demektir. Çünkü cemaatler mezheplere ayrılacak, tabii mezheplerin türlü çeşidi meydana çıkacaktır. Binaenaleyh bu memlekette tatbik imkânı olan bir şey varsa, hakkıyla ve tarafsız olarak tetkik etmek ve memleketi dış siyasi akımlara karşı mesleki temsil usulünden başka bir fikri tercih etmemek lazımdır. Bundan başka bir şey düşünmek boştur. Onun için Komisyonumuz rica ediyor ki bu düşünceye Yüce Heyetinizin çoğunluğu da katılsın. Mustafa Bey, dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci maddelerin kaldırılmasını teklif ettiler. Bu maddelerin kaldırılması demek, memleketin, Meclisin kıymetini ve memleketin istikbalini kaldırmak demektir. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Hatta kanunu, kanunu... VEHBİ BEY (Devamla): Kanunu değil, memleketin ve meclisin istikbalini kaldırmak demektir. Bu Meclis, memlekette sağlam temeller atmak için toplanmış bir inkılap meclisidir. Bundan başka bir vazifesi de yoktur. Vazifemiz Meclisten ilk evvel böyle bil kanun çıkarmaktır. On ay geciktiği için manen mesulüz. Başka diğer arkadaşlarımız itiraz etmediler ve lehinde söylediler. Yalnız ben bir şey rica ediyorum, geçen defa bir hafta burada arkadaşlar mesleki temsil usulü hakkında konuştular. Binaenaleyh bunun hakkında bir kanaat meydana gelmiştir ve bunu bir an evvel neticelendirmek daha hayırlıdır. FEYZİ EFENDİ (Malatya): Dördüncü madde evet hakikaten çok yüksek yazılmıştır. Mesleki temsil usulü memleket için çok güzel yazılan bir kanun ise de Vehbi Bey in o köylü dayı anlamaz, bilmez sözüne teessüf ederim. Emin olsun ki o köylüler, o ayağı çarıklı Türkler, senden benden daha iyi bilirler. VEHBİ BEY (Devamla): Bunu düzeltin ki ben de köylüyüm. Köylüleri küçümsemedim, hürmet ettim. Onun tanımadığı sen ile benim, yani biziz. Onu demek istedim. 122

123 FEYZİ EFENDİ (Devamla): Köylü zekası itibariyle seni ve beni tanır. Sonra herkes büyük Millet Meclisine göndereceği mebusu, kendi oyuyla, kendi arzusuyla göndermelidirler. Biz de meslek temsili yok mu? Vardır. Hangi ikinci seçmeni seçti de bu doktordur, bunu kabul etmeyiz dediler? Hangi köylü mesela bir kunduracıyı, yemeniciyi, ikinci seçmensin dediler de kabul etmedi? Evet, bir köylü bir hocayı tayin eder, diğer köylü bir doktoru, diğer köylü bir mühendisi ikinci seçmen olarak seçer. Evet, bizim eski usulümüz iyidir. Meslek temsil usulü güzel bir kanundur, lakin bize göre değildir. HÜSREV BEY (Trabzon): Reis Beyefendi müsaade buyrulur mu? Müzakere usulü hakkında bir şey arz edeceğim. Görüyorum ki Efendim yine geçen defa olduğu gibi mesleki temsil hikayesi pişirilip, pişirilip önümüze konuluyor. Bıktık usandık. Zannederim Yüce Heyetiniz de bunu dinlemekten gına geldi. Onun için çok rica ediyoruz iki şekil var, ya dördüncü maddeyi hepimizin istediği ettiği gibi kaldırılmıştır... (hayır, hayır sesleri)...veya mutlaka dördüncü madde konulmak lâzım gelirse... (gürültüler, devam sesleri) FEYZİ EFENDİ (Malatya): Efendiler, doğudakiler tamamıyla Kürtlerdir ve çoğunluğu Kürtler teşkil ediyorlar. Nasıl olurda o Kürtler kendi taraflarından bir mebus göndermezlerde, mesleki temsil tayin edilsin derler. Köyden gelmeyen, mesleğini bilmeyen ve haklarını bilmeyen üyeler ne olur? (müzakere kafi sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu). En son söylenecek sözü en evvel söyleyeceğim. Allahın, Ulu Tanrımın büyüklüğüne karşı daima, elbette pek büyük kulluklarla mütehassis olan bu Tunalı Hilmi, bu dakikada o Ulu Tanrıya karşı daha bir başka türlü mütehassis bulunuyor. Zira Hususi Komisyon Raportörü Bey e doğrudan doğruya seçimin bu memlekette hayal muhal olduğunu söyletti. Arkadaşımız dediler ki otuz beş senelik kanaati olması dolayısıyla inadından vazgeçmiyor, vazgeçmek istemiyor, demek istediler. Onların ki daha otuz beş aylık imişler. Benimki otuz beş sene olursa, elbette ben onlardan otuz dört sene daha eski bulunduğum için o kadar daha ısrarlı bulunurum. VEHBİ EFENDİ (Konya): Rica ederim maddeye dair konuşunuz. TUNALI HİLMİ BEY ( Devamla ): Rica ederim, nasıl bana söylemişlerse, ben de söyleyeceğim. Binaenaleyh Komisyon raporu birtakım imla yanlışlıklarıyla, mantık hatalarıyla dolu olduğu halde o hataların aynen kabul edilmesi, Raportör Üyenin bana karşı başka türlü bir vaziyet aldığına delildir. Şimdi efendim, nispi temsilden de bahsettiler. Katiyen Vehbi Bey arkadaşımız yanılıyorlar. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Rica ederim Hilmi Bey, milletin kürsüsünde şahsiyetle münakaşa olmaz. Rica ederim madde üzerine konuşunuz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Nispi temsilden bahsettiler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Karşılıklı konuşmayınız rica ederim, dördüncü maddeye dair söyleyiniz. 123

124 TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Dördüncü madde efendim, nispi temsil deyince parti kavgası çıkar dediler, hayır katiyen. Cemaat teşkilatına izin verirsek mezhep kavgaları çıkar dediler, hayır katiyen. Arkadaşlar nispi temsil eğer kabul edilmezse, bu memlekette Vehbi Bey in tasavvur ve temsil ettiği ve muhakkak olduğunu bildiğim parti ve mezhep kavgası çıkacaktır, eğer kabul edilmezse çıkacaktır. Zira bir azınlığın hakları tanınmazsa, o azınlık bağıracak, o azınlık birtakım yollara müracaat edecek, memleketi yine alt üst edecek, burada söylemeyeyim dedim. Fakat Nuri Bey arkadaşımız pekala bilirler ki ben seçim esnasında konferanslar vermek üzere dolaşırken, demiştim ki Mebuslar Meclisi eğer feshedilmezse, sulhun imzasından sonra ben feshini talep edeceğim, dedim. Bir seçim kanunu tanzim ve kabulünü teklif ve o kanun kabul edildikten sonra Meclisin feshini talep edeceğim, dedim. Biz bütün bu telaş arasında yapılan seçimde, bizim Seçim Kanunumuzda nispi çoğunluk usulü bulunmadığı için, yaptığımız seçimlerde azınlıkların hakları zarar görmüştür. Yarın o çoğunluk, azınlıklara baskı ede ede nihayet bağıracaklar, memleketi alt üst edecekler. Dikkatle bendenizi dinleyiniz, arkadaşlar nispi temsil kabul edilmelidir ve bu da yirmi üçüncü madde olarak konulmalıdır. Eğer bunu koyacak olursak, bütün mahalli meclislerde bunu tekrar etmek lazım gelir. Ne yazık ki bütün meclislerin temelini teşkil eden nahiye meclisinde niçin mesleki temsilden vazgeçtiniz ve bahsetmediniz? SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Hilmi Bey, kafa bu canım. MAZHAR MÜFİT BEY (Hakkari): Kafamız şişti. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Suat Bey siyasi irtica buyurdular. Yaşasın o siyasi irtica ki benim milletime refah ve saadet bahşeder. Ne yapayım o sözden ibaret olan hakkı ki benim milletimin fakirine, zenginine, mesuduna, bedbahtına, hakiki bir saadet bahşedemez. Bana lazım olan vasıta değil beyler, bana lazım olan vasıta ile hakikate, hakka refah ve saadete ulaşmak olacaktır. Mesleki seçim de yaparım, doğrudan doğruya da, dereceli de, derecesiz de seçim yaparım. Fakat bunların hangisi bana hakkı temin ettirirse, refah ve saadeti temin ettireceği kanaatini bana bildirirse ben onu seçerim. O vasıta ile hak ve hakikate, refah ve saadete ulaşmayı bir gaye edinirim. Sorarım, Rusya'dan bahseden Dr. Fuat Bey arkadaşımıza, bugün koskoca Rusya Bolşevik alemi bu usulü neden tatbik etmektedir? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Bolşevizm in mahiyeti nedir, anlamadık. Bolşevik deyip duruyoruz. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): İyidir, kötüdür diye ben mahiyetinden bahsetmiyorum, dördüncü maddeden bahsediyorum. Efendim Bolşevik aleminden bahsederken, arz etmek istediğim, usulümün nazari olmadığını, tatbiki olduğunu anlatmaktır, maksadım budur, başka bir şey değildir. Uğurlar olsun o nazariyata ki ne kadar ulvi görünürse görünsün, havai fişek gibi benim gözümü aldatır, oyalar, fakat gönlümü memnun edemez. Binaenaleyh tamamıyla tatlı, güzel görünür bir nazariye- 124

125 dir, fakat zararlıdır. O halde arkadaşlar, asıl dördüncü madde, yirmi üçüncü madde olarak konulmalıdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakerenin yeterliliği hakkında birçok önergeler var. Oylarınıza arz ediyorum. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın, kabul edilmedi. Müzakereye devam edeceğiz. SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Efendim, ben de bu meslek temsili usulünün tamamen taraftarıyım. Yalnız burada bir şey var, mesela bizde sanayi henüz gelişmemiştir. Binaenaleyh sanayi azınlıkların ve yabancıların elindedir ve mesleki temsile göre seçilecekler de her halde onların istedikleri olur. Bence bu doğru değildir. Mesela sanayinin bir kısmı, kunduracılık gibi Müslümanların elindedir. Binaenaleyh bunlar temsilci çıkarılabilir. Binaenaleyh mesleki temsil uygundur. Yalnız madde ile maksat arasında kendi kanaatimce ben bir münasebet görmüyorum. Mesela Büyük Millet Meclisi vilayetler halkınca meslekler temsil edilmek üzere, deniliyor. Bu durumda meslekleri temsil etmek üzere gelecek üyelerin o sanattan olmaması da caiz olabilir gibi bir mana anlaşılıyor. Bu sebeple bu şekilde değişiklik yapılmalı. VEHBİ BEY (Konya): Efendim Komisyonumu bu raporu Hükümet tarafından bize geleli, Meclisimize verileli ve Komisyonumuzdan çıkıp müzakeresine başlanılalı dört ay oldu ve bu mesleki temsil meselesi koridorlarda konuşuldu, şubelerde görüşüldü, her birimiz şurada burada, sohbet sıralarında konuştuk ve sonra burada günlerce müzakere edildi. Söylenmedik söz kalmadı. Ben bu kadar daha uzayacağını ümit etmiyorum. Bu Meclisimizi düşünürsek, burada mesleki temsilden başka ne var. Çiftçi var, memur var, tüccar var, her şey var. Yalnız sanat sahipleri yoktur. Onlar da gelirse başka kim kalır? Bunu bu kadar neden çekip sunduruyoruz? Rica ederim iki şekil var, Madde evvelden reddedilip kaldırılmadı, Komisyona gitti. Şimdi ya kabul olunsun veya reddolunsun gitsin. RİFAT BEY (Tokat): Efendim, bu madde geçen günkü müzakerede katiyen kaldırılmamıştı. Madem tekrar müzakere ediliyor, müsaade buyurursanız ben de fikrimi arz edeyim. Bizde meslek temsili esasları üzerine seçim yapılması mümkün değildir. Çünkü bir takım ihtilaflar olur. Sen bakkalım dersin, o bakkal değildir der. Tüccarım der, tüccar değilsin der. Kunduracıyım, değilim gibi bir takım ihtilaflar ortaya çıkar. Halbuki bizde esas meslek olarak bir çiftçi, bir de memur meslekleri vardır. Meslek temsili usulü olursa bunlar kazanacak, diğerleri mahrum kalacak. Onun için bizde meslek temsili üzerine seçim yapılması mümkün değildir. Binaenaleyh bu maddenin kaldırılmasını teklif ederim. MAHMUT ESAT BEY (İzmir): Muhterem efendiler, ben mesleki temsilin memleketimin selameti için lüzumuna o kadar inanıyorum ki bunu ikinci defa daha müdafaa etmekle Türk tarihi önünde tarihi vazifemi yapmakta olduğuma eminim. Bu usul en evvel bizim memleketimizde bahis mevzu olmuş değildir ve en evvel bizim memleketimizde tatbik edilecek sistem de değildir. Meslek temsili Avrupa da uzun uza- 125

126 dıya münakaşa edilmiş, hakkında birçok siyaset uzmanı arasında münakaşa edilmiş ve doğruluğu kabul edilmiştir. Fransa'da hukuk adamlarından Dougie, meslek temsilini en evvela müdafaa etmiştir. Meslek temsili İtalya'nın birçok yerlerinde, mesela Floransa'da uzun müddet tatbik edilmiştir. MEHMET EMİN BEY (Ergani): Fransa nın yaptığı şeyi biz yapamayız. Fransa bizim düşmanımızdır. Fransa düşmanca dinimize, vatanımıza taarruz eden bir düşman olduğundan onu kabul edemeyiz, tatbik edemeyiz. MAHMUT ESAT BEY (Devamla): Efendim, Hazreti Peygamber diyor ki İlim düşmanlarınızda dahi olsa alınız. (bravo sesleri, alkışlar) İlmin memleketi yoktur. (bravo sesleri) Binaenaleyh Dougie bunu uzun uzadıya müdafaa etmiş ve meslek temsilini bir memlekette tatbik edilmedikçe Montesquieu nun eski fikirleriyle, parlamentarizm usulü ile memleketin hakkıyla müdafaa olunamayacağını beyan etmiştir. Yalnız buna karşı verilen cevaplar, meslek temsilinde memleketin bazı sınıflarının Meclise girememesi tarzında cereyan etmiştir. Fakat esas itibariyle hakkı teslim olunmuştur. Yine efendiler, Fransa'nın en büyük siyaset adamlarından Hanoto buna dair bir kitap yazmıştır. Bu kitapta vaktiyle Floransa'da meslek temsilinin tatbik edildiğini ve Floransa'nın bundan pek çok faydalandığını söyledikten sonra Fransa'da bulunan ahali en liberal olduğu halde Fransa'da memleket menfaatlerinin Milli Mecliste temsil edilememekte olduğunu, bunun memleketi felaketten felakete sürüklemek ihtimali olduğunu söylemiş ve Cumhuriyetten şikayet eylemiştir. Efendiler memleket demek, siyaset ve edebiyat demek değildir. Çiftçiliği, mimarisi, demirciliği, saraçlığı, bir takım meslekler o memleketi kurarlar, yaparlar. Bu meslekler yapılmadığı gün memleketten eser kalmaz. Malumunuz İbni Haldun Mukaddime 1 adlı eserinde toplumları sınıflandırırken, memleketlerin iktisadi hayattan ibaret olduğunu ve bir takım meslek adamlarının memleketleri meydana getirdiğini, bundan asırlarca evvel ifade etmiş, bizim kulaklarımıza bağırmıştır. Meslek temsilinde Meclise kimler girecek, efendiler? Bir takım arkadaşlarımız diyorlar ki meslek temsilinde, cahiller girecek, memleketi anlamayan adamlar girecektir. Hayır, efendiler ilim demek yalnız okumak, yazmak değildir. Bu Yüce Meclise, asırlardan beri bu memleketi kılıçları ile sabanları ile müdafaa eden çiftçiler girecektir. (alkışlar) Efendiler, bu memleketi asırlarca müdafaa eden, yalnız kılıçla değil, sanatlarıyla dünyaya karşı müdafaa eden sanatkarlar gelecektir ve onların hakları müdafaa edilecektir. Binaenaleyh bunlara cahil demek, bütün bir mukaddesatı küçümsemektir. Efendiler, görüyorum ki kolayca mesela bir çiftçi için, bırak şu cahili diyorlar. Fakat ben diyorum ki böyle değildir. O adam bana çiftçilikten bahsederse ben ona cevap veremem. Bana göre meslek erbabı olup da cahil denile- 1 Mukaddime, İbni Haldun'un en ünlü eseridir. Tarih, iktisat, sosyoloji, siyaset gibi birçok sosyal bilim için temel teşkil eden görüşleri içinde barındırır. 126

127 bilecek bir kimse yoktur. O adam kendi mesleğini, okuyup yazma bilmese bile, okuyup yazandan daha iyi müdafaa edebilir. BİR MEBUS BEY: İki lakırdıyı bir yere... MAHMUT ESAT BEY (Devamla): Efendim müsaade ediniz tamamlayayım, ondan sonra cevap vereceğim. Efendiler fetihlerimiz tetkik edilirse görülür ki bizim memleketimizde daima sanayi himaye etmiştir. Viyana önlerine kadar Osmanlı bayrağını dalgalandıran orduları yalnız kılıç yürütmemiştir. Lonca teşkilatını tetkik ediniz, fetihler devresinde görürsünüz ki saraçların kendilerine göre bir tertibatı vardır. Onun sayesinde saraçlık mesleği ilerlemiştir. Çiftçileri tetkik ediniz, onlar himaye edilmiştir. Demircileri tetkik ediniz, onlar da himaye edile, edile al bayrak dünyanın her tarafında dalgalanmıştır. Binaenaleyh yalnız kılıçla yürümemiştir. Bu sebeple sanayicilerin, diğer mesleklerin Meclise girmesi ve Mecliste mesleklerini Hükümete himaye ettirmesi, memleketimizin iktisadi hayatı için bir zarurettir. O meslek sahiplerinin sanatları muhafaza edilemediği, himaye edilemediği günden itibarendir ki bu memleket parça, parça kopmaya başladı. Efendiler, Avrupa nın sanayi, Avrupa nın iktisadı, memleketimizi esir aldı ve bu memleket yıkıldı. Bu memleketi yeniden korumak istiyorsak, her halde memleketin sanayisini temsil etmek, onu himaye etmek mecburiyetindeyiz. Bunun için bir yol vardır, o da sanayi adamlarının memleketin idaresine iştirak etmeleridir. Onlar memleketin mukadderatına katılmadıkça, onların menfaatlerinin gözetilmesine imkan yoktur. Hiç şüphesizdir ki bir çiftçiyi çiftçi kadar benim düşünmemin imkanı yoktur ve bir demirciyi demircinin düşündüğü kadar benim düşünmemin imkanı yoktur. Demirci olmayanın onun kadar iş görmesi ihtimali yoktur ve olmayınca bu memleketin sanayisinin ileri gitmesinin imkanı yoktur. Şimdiki seçim sistemi meslekleri, sanayiyi himaye etmekten pek uzaktır. Çünkü burada sanatlar temsil edilmiyor ve bu sanayi burada temsil edilmedikçe onları düşünmek imkanı da yoktur, var ise de pek azdır. Bu seçim sistemi ile kim iddia edebilir ki memleketimiz temsil edilir? Doğrudan doğruya halk, bu sistemle haklarını müdafaa edebilmiş ve Hükümete sözünü dinletebilmiş midir? Çok rica ederim, halkın idaresinde, halkın menfaatlerinde ne gibi bir değişiklik görebildik? (hiç sesleri) Yine her şey eskisi gibidir. Yalnız bizim memlekette değil efendiler, bu dünyanın her tarafında böyledir ve dünyanın her tarafında böyle olduğu için zaman zaman ihtilallar, büyük büyük inkılaplar önünde kalıyoruz. Bu inkılapların, bu ihtilalların sebebi hep burada saklıdır. Yani halkın doğrudan doğruya memleketin mukadderatını ellerine alamamasındadır. Memleketimizde meslek temsili kabul etmekle, millete en büyük bir eser bırakacağız. Esasen Teşkilatı Esasiye Kanununun birinci ve dördüncü maddeleri kaldırılırsa, diğer maddelerin hiç bir ehemmiyeti yoktur ve Yüce Meclis bu memlekete en büyük hizmeti, tarihlerin, ilimlerin söylediği hizmeti, istediği büyük vazifeyi, birinci maddeyi kabul etmekle tarih önünde yükselmiştir. Dördüncü maddeyi kabul etmekle de bir kat daha yükselmiş olacaktır. Efendiler, hepinizin malumdur ki memleketimizin çöküşünün en önemli sebebi, memleket mukadderatının memleketin sahibi olanların, halkın eline düşmemesi olmuştur. Büyük tarihçilerimizden Murat Bey, yazdığı bir 127

128 eserinde bu nokta üzerinde ısrar etmiştir. Mahmut Şevket Paşa da Osmanlı Askeri Kıyafetleri diye yazdığı bir eserinde, doğrudan doğruya bu noktaya ilişmiş ve memleketin mukadderatı tımar ve zeamet sahiplerinin elinde iken, yani doğrudan doğruya bu memleketle alakadar olan ve bu memleketi zenginleştiren ve bu memleketin sahibi olan insanların elinde iken iyi idare edildi, demiştir. Daha sonra Enderun'a yüzlerce yabancı çocuklarının dolması ve onların bu memleketi idrak edememeleri yüzünden, bu memleketin ihmal olunması, bizi felaketten felakete sürüklemiştir der ve Murat Bey de Ebülfaruk adlı eserinde ayni noktada ısrar eder. Binaenaleyh meslek temsilini kabul etmekle, tarihin bize haykırdığı bir tehlikenin ilacını bulmuş olacağız. Bu, bir tarihi yaradır, daima kanıyor, artık dinmek istiyor ve bu kanaya kanaya bu memleketi öldürmesi pek mümkündür. (Allah saklasın sesleri) Bunun önüne ancak Büyük Millet Meclisi geçmekle bu büyüklüğünü dünya önünde bir daha ispat etmiş olacaktır. Efendiler, çiftçimiz bu memleket tehlikeye düştüğü gün sabanını bıraktı, kılıcını çekti ve bu memleket için yedi yüz yıldan beri akıtmakta olduğu kanını yine akıttı. Binaenaleyh ona cahil diyemeyiz efendiler. Fakat Mecliste öyle bir kanaat var, onun için söylüyorum. On sekizinci asırdan beri zavallı memleketimizin Batı iktisadından yediği darbelerle meslek adamları hurdahaş oldu ve onun için bu memlekette sanayi darmadağın olmuştur. Loncalarımız yoktur, fakat loncacılık ruhu vardır. Bugün Anadolu'nun herhangi bir memleketine giderseniz esnaf kahyalarına, şunlara bunlara tesadüf edersiniz ki bunlar lonca teşkilatının izleridir. Bunları yeniden canlandırmak imkanı da mevcuttur. Yeter ki Yüce Meclis bunu kabul etsin. Son söz olmak üzere ilave edeceğim, mesleki temsili ilmin ve Osmanlı tarihinin, bu Büyük Meclisine kabulünü teklif ettiği bir sistemdir. Hiç bir hatibin teklif ettiği sistem değil, tarihin asırlardan beri haykırdığı bir sistemdir. İlmin asırlardan beri anlatmak istediği bir sistemdir. Memleketimizin selameti buradadır. Memleketin sahipleri ancak bu şekilde memleketin mukadderatına hakim olacaklar ve iktisadi hayat da ancak bu şekilde himaye edilecek ve asırlardan beri ağlayan çiftçi, köylü ancak bu şekilde gülecektir. Bunu Büyük Millet Meclisinden on milyonluk Anadolu halkı bekliyor. Halk hakkını istiyor, efendiler. RAGIP BEY (Kütahya): Efendim, meslek temsili hususunda konuşan arkadaşlar, bilhassa muhterem arkadaşım Mahmut Esat Bey gayet ilmi ve ciddi beyanatta bulundular. Yalnız ben iki noktaya dikkatinizi çekmeyi arzu ediyorum. Birisi, seçim meselesi mevzu olduğu vakit ben düşündüm, bu seçim işinin milletin en mukaddes ve en mühim bir vazifesi olduğunu anladım. Sonra kendi kendime sordum. Acaba insanlar niçin evvela cemaatler teşkil etmişlerdir? Acaba insanları böyle cemaatler, milletler haline sevk eden sebep nedir? Bu soruma bütün dünyanın, alimlerin verdikleri cevabı en uygun buldum. O da fırıncının çiftçiye, çiftçinin demirciye, her sınıf insanların birbirlerine olan ihtiyaçlarından dolayıdır ki insanlar bir araya gelmişler. Yani insanları bir araya getiren mesleklerdir. O halde yine kendi kendime diyorum ki acaba insanların insan halinde, cemaat halinde, millet halinde yaşamasına sebep olan meslekler, yine o insanların ilerlemelerine niçin sebep olmasın? İkincisi, seçimde herhalde iki şekilden birisini kabul etmeye mecburuz. O 128

129 da, ya seçimi mesleklere göre yapmak veya siyasi partilere göre yapmaktır. Seçimde bu iki şeye bakacağız, ya meslekleri kabul edeceğiz veya siyasi partileri kabul edeceğiz. Memleket için siyasi partiler mi daha iyidir, siyasetçilerden meydana gelecek bir meclis mi istiyoruz? Benim kanaatim, bu memleketi bir afet kadar zararlı olan siyasi partilerin tesirlerinden korusun, Cenabı Hak. Binaenaleyh meslek temsili usulünü kabul etmezsek bu memleket siyasi partilerin ve bir takım siyasetçilerin oyuncağı olacaktır. Amma memleket bu şekilde kurtulur mu? İyi mi olur kötü mü? Bilmiyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Meşrutiyet in ilanından sonra Mebusan Meclisini kurduk. Bu Mecliste de kanun yapmak hevesi baş gösterdi. Bu kanun yapmak hevesi bugün Büyük Millet Meclisine kadar geldi. Sorarım sizlere, bizdeki kanunlar kadar hangi memlekette kanun var? Zannederim ki on iki sene içinde on iki bin kanun yaptık. Fakat hiç bir vakit halkı idare ve milleti kalkındıramadık. Binaenaleyh milletin nasıl idare edileceğini bilmeli ve ondan sonra kanun yapmalıdır ki kanunlardan istifade edebilmelidir. Bugün elimizdeki mevcut olan bir sürü kanun, bir sürü kağıt parçasından ibarettir. Başka bir şey değildir. Kanunu Esasi yaptık, sonra bunu değiştirdik, bu kadar uğraştık. Sorarım sizlere kimin hakları saklı kaldı? Kanunu Esasiyi yapanlar, Kanunu Esasiyi çiğnediler ve dünyada yapmadık felaket bırakmadılar. Evet, ben bugün bunu itiraf ediyor ve kabul ediyorum ki meslek temsili bizi kurtarır. Ne vakit? Ne vakit bizde toplum hayatı baş gösterirse o vakit. Efendiler, bundan yüz sene evvel Tanzimat Fermanı diye ilan ettikleri şey bizi altüst etti. Bugün iktisadi hayatta Hıristiyanları üzerimize hakim kıldı. Bu tecrübe göz önünde dururken toplum hayatını meydana getirmeden ve Müslümanları cemaat hayatına sevk etmezden evvel meslek temsili usulünü tatbik etmek milletimiz hakkında kötüdür. Tanzimat gibi aynı hatadır. (alkışlar) Bu hataya girmeyelim efendiler. Binaenaleyh meslek temsilini kabul etmeli ama ne vakit? Ne vakit ki toplum hayatını ve sanatkarları birleştirmek usulünü tatbik edersek, ondan sonra düşünmemiz lazımdır. RAGIP BEY (Kütahya): Partiler buna müsaade etmezler. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, müzakere başka çığıra geçiyor. Rica ederim, burada sanayiyi teşvik meselesi konuşmuyoruz. Tarihi felaketlerimizi bilmeyen kimse yoktur. Sanayii teşvik için kanun yaparsak o vakit burada seçim usulünden bahsederiz. Evet, geçenlerde söylediğimiz gibi sanatlar teşekkül etsin, loncalar kurulsun. Millete hak verilmezse sırası gelince onlar haklarını bizden cebren alırlar. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim, geçenlerde bu kanunun ilk müzakeresinde İstasyon Fabrikasına gittim. Orada memlekete bizim kadar çalışan, bizim kadar hizmet eden fedakar gençler gördüm. Ellerinde örsler ve çekiçlerle bizim burada rahat rahat oturmamızı temin edecek silahları yapıyorlardı. Onları hürmetle selamladım. Alışmadıkları bu selam karşısında, mahcup kaldılar. Yanımda mebus arkadaşlarımızdan bir kaç kişi daha vardı. Bizim Büyük Millet Meclisi üyeleri oldu- 129

130 ğumuzu anladıkları ve kendilerine gösterdiğimiz samimiyeti gördükleri zaman dediler ki, -Meclisinizde bir kanun varmış, o kanuna göre sanatkarları da Meclisinize alacakmışsınız. -Evet, öyle, -Fakat efendim, almayacaklar ve almayacaklarını söyleyenler çoktur....dediler. Ben de, -Büyük Millet Meclisi hakkınızı verecektir....dedim. (gürültüler, patırtılar) Efendiler bu taraftan bugün ellerini vurmak suretiyle bana söz söyletmek istemeyen sizler, beni tekzip ediyorsunuz, hakkınızdır. Meslek temsili aleyhinde söz söyleyenler arasında Yahya Galip Beyefendiyi de gördüm. Cemaat teşkilatı yapılmayan bir memlekette meslek temsili usulü takip edilirse Müslümanlar kaybedeceklerdir, dediler. Hayır, Yahya Galip Bey, beyefendiler hâlâ Hıristiyanların haklarından bahseden bir Müslüman tasavvur etmezdim. Bunu Yahya Galip Bey in şahsında gördüm. Hıristiyanlar yarın hangi hak ve salahiyetle bu şartlar dahilinde bu Meclise girmek hakkını iddia edeceklerdir? Nasıl düşünebilirim ki Hıristiyanlar bizi aldatsınlar ve cemaat teşkilatından istifade ederek bu Mecliste çoğunluk teşkil etsinler? Buna imkan görmüyorum. Sonra daima iddia edenler içerisinde Yahya Galip Beyefendi vardır. Her yerde, Anadolu'nun her tarafında büyük çoğunluk Müslümanlardadır. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Sanat hususunda dedim, Beyefendi. MUHİTTİN BAHA BEY (Devamla): Ben onların sanat olarak üstünlüklerini ne yazık ki kabul ederim. Evet, her yerde ustalar onlardandır. Fakat adedine bakarsanız çoğunluk bizdedir ve çoğunluk bizde değilse bile ve bunu iki, üç sene içerisinde temin edemeyeceksek, vazgeçelim bu işten. Diyorlar ki sosyal sınıflar yoktur ki meslek temsili usulünde başarılı olunsun. İki sene içinde bu yapılabilir. Meslek temsili usulü tatbik edilemez, halk cahildir, halk bilmiyor, halk tanımıyor deniyor. Ne şekilde düşünürseniz düşününüz, sınıflara taksim etmek suretiyle on beş milyonluk ahaliden yapılacak seçim, bundan çok daha iyi olacaktır. Temenni ederim, böyle büyük bir idari inkılabı meydana getiren Meclis, böyle bir sosyal ve siyasi inkılabı da meydana getirsin. Tekrar sıra tahtalarına vurabilirsiniz, efendiler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim söz alan üyeler sözlerini söylediler. Müzakerenin yeterliliğini oya sunmaya lüzum görmüyorum. O halde umumi müzakereyi kapatıyoruz. Müzakereyi kafi görenler ellerini kaldırsın. Umumi müzakere kafi görüldü. Şimdi dördüncü maddeye dair değişiklik önergelerini okuyacağız. (İki değişiklik önergesi okundu, oylandı ve reddedildi. Sıra Trabzon Milletvekili Hüsrev Bey in önergesine geldi.) 130

131 TBMM Başkanlığına 4.Maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif eylerim. 131 Trabzon Mebusu Hüsrev Madde 4: Büyük Millet Meclisi, vilayetlerce doğrudan doğruya hususi kanuna göre seçilen üyelerden meydana gelir. (kabul sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim şimdi Hüsrev Bey in önergesi okundu. Bu önergeyi kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. İndiriniz ellerinizi. Önergeyi kabul etmeyenler lütfen ellerini kaldırsın. İndiriniz ellerinizi. Efendim Yüce Heyetinizin dikkatini çekiyorum. Dördüncü madde meslek temsili esası üzerine yazılmıştır. Önergeler onu değiştirmek üzere oya arz olunur. Kalkmayan eller vardır. Tabii çekimser vaziyetinde kalıyorlar. Her ikisinde de el kaldıranlar oluyor. Onun için bir daha oylarınıza arz ediyorum. Hüsrev Bey in okunan teklifini kabul edenler el kaldırsın. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyurun, efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Oylama yapılırken söz yoktur. Hilmi Bey rica ederim. Efendim önergede meslekler ifadesinin kaldırılması hususunu teklif ederim, diyor. Bu prensibi tayin ediyor. Bu önergeyi kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. İndiriniz ellerinizi. Şimdi bu okunan bu önergeyi kabul etmeyenler ellerini kaldırsın. Önerge kabul edilmiştir. (sürekli alkışlar) Müsaade buyurun celseyi tatil etmedik. Daha önergeler var. Efendim Tunalı Hilmi Bey in önergesini okuyorum. TBMM Başkanlığına Dördüncü maddedeki doğrudan doğruya ifadesinin kaldırılmasının kabulünü teklif ederim. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hüsrev Bey in teklifinde bulunamadım. Binaenaleyh ben de Hüsrev Bey arkadaşımızın fikrine katılarak yalnız doğrudan doğruya ifadesinin de kaldırılmasını teklif ederim. O da kaldırılsın. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurun, Maddenin aldığı şekli okuyoruz. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden meydana gelir.

132 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim doğrudan doğruya ifadesinin kaldırılmasını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. İndiriniz ellerinizi. Doğrudan doğruya ifadesinin kalmasını kabul edenler ellerini kaldırsın. Doğrudan doğruya ifadesi kaldırıldı, efendim. Madde şu şekli alıyor. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca seçilen üyelerden meydana gelir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu maddeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Madde kabul edildi. 1 (Diğer maddelerin görüşülmesine 20 Ocak 1921 tarihindeki oturumda devam edildi.) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Teşkilatı Esasiye Kanununa geçiyoruz. beşinci maddeyi okuyorum. Madde 5. Büyük Millet Meclisinin seçimi iki senede bir yapılır. Seçilen üyenin üyelik müddeti iki sene olup, fakat tekrar seçilmek mümkündür. Eski heyet, yeni heyetin toplanmasına kadar vazifeye devam ederler. Yeni seçiminin yapılmasına imkan görülemediği takdirde, vazife süresi yalnız bir yıl daha uzatılır. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayetin ayrıca vekili olmayıp bütün milletin vekilidirler. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Komisyonun teklif ettiği şekil budur. HÜSEYİN AYNİ BEY (Erzurum): Efendim, beşinci maddede lüzumsuz cümleler pek çoktur. Deniliyor ki Büyük Millet Meclisinin seçimi iki senede bir yapılır. Bundan ne anlarsınız? Sonra alt tarafına bakınız. Seçilen üyenin üyelik müddeti iki senedir." Bu da fazla değil mi? Bunların çıkarılmasını istiyorum, fazladır. (uygundur sesleri) SALİH EFENDİ ( Erzurum ): Bu maddede deniyor ki Yeni seçiminin yapılmasına imkan görülemediği takdirde, vazife süresi yalnız bir yıl daha uzatılır. Meclis seçimine o sene içinde de imkan olmazsa ne olacaktır? Buna, seçime imkan buluncaya kadar kaydının ilavesini talep ediyorum. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Bu madde bu imla hatalarıyla beraber mi kabul edilecek? İki arkadaştan biri iddia ediyor ki köprü bağında mutlak bir şekilde bir zincir var, diğeri diyor ki yoktur. Gidiyorlar, tetkik ediyorlar, yoktur diye gidiyor zinciri tutuyor. Yine yoktur, yoktur, yoktur diyor. (demiyoruz sesleri, gürültüler) SALİH EFENDİ ( Erzurum ): Bunu evvelce bir daha söyledin. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (17 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 132

133 TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Ben de sözümü kesiyorum. İnatlaşma var. O halde hiç kürsüye çıkmayalım, daha iyi olur. İstirham ederim, sizin için söylemiyorum. (devam sesleri, gürültüler) HASAN BASRİ BEY (Karesi): Hilmi Bey in hikayesine devam etmesi çok arzu olunur şeydir. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, Avni Bey arkadaşımızın buyurdukları düzeltilir, fakat açıkça ifade etmek daha iyidir. Zararı yoktur, karı vardır. HÜSEYİN AYNİ BEY (Erzurum): Bilinen bir şeyin tekrarı gibi... VEHBİ BEY (Devamla): Eğer beraber konuşacaksak, gel buraya beraber konuşalım. Sonra Salih Efendi, Meclis seçimine o sene içinde de imkan olmazsa ne olacaktır, buna, seçime imkan buluncaya kadar kaydının ilavesini buyuruyorlar. Kanuna böyle bir şey girmez. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Meclisin müddeti iki senedir, deniliyor. Bu toplantı devresi için mi müddet tayin olunuyor? Yoksa ilerideki devreler için mi? (gayemize ulaşıncaya kadar sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Söz alanlar sözlerini söylediler. Başka söz alan var mı? Müsaade buyurursanız değişiklik önergeleri vardır, efendim. ALİ RIZA EFENDİ (Batum): Her şeyin orta miktarı hayırlıdır. Seçim devresi dört sene çok, iki sene de az geliyor. Şunun üç sene olmasını söyleyeceğim (iki sene kafidir sesleri) VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim İstanbul Mebusan Meclisinde bu süre dört sene idi. Bu dört seneyi tamamlamış bir meclis görmedik. Bu süreyi tamamlayan meclis ise Dünya Harbi olduğu için tamamlanamadı. Halbuki Meclisimiz böyle bir meclis değildir. Bundan sonraki seçilecek olan meclis devamlı toplantıda bulunacaktır. Maksat memleketten taze kuvvet almak üzere, taze fikirleri temsil etmek üzere burada meclis üyelerini bulundurmaktır. Yoksa burada elinde mazbatası olan mebuslar bulundurmak değildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beşinci maddenin müzakeresini kafi görenler lütfen el kaldırsın. Başka söz alan yok. SABRİ BEY (Kastamonu): Reis Bey usul hakkında söz istiyorum. Bu beşinci madde, seçim devresi üç sene kabul edilerek Komisyona iade olundu. Komisyon, Meclisin çoğunlukla verdiği bu karara uymaya mecburdur. Süre meselesi, daimi toplantı halinde bulunan meclislere ait değildir. Çünkü bu Meclis önümüzdeki hadisenin sonuçlanmasına kadar devam edecektir. Bundan sonraya ait olmak üzere iki sene azdır. İki sene içerisinde milleti böyle boğaz boğaza getirmektense, kendi haline bırakmak uydundur. Binaenaleyh iki sene azdır. Bunun her halde üç sene yapılması lazımdır. (pek doğru sesleri) 133

134 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, Komisyonu müdafaa edeceğim. Onun için kürsüye çıktım. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Komisyon kabul etmiyor. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Müsaade buyurunuz, efendim. Vehbi Bey arkadaşımız geçen gün bu teklife karşı bir mütalaada bulundu ki son derece doğrudur. Keşke elimizden gelse de milletin, memleketin vaziyeti müsaade etse de her sene seçim yapabilsek. Ne çare ki milletin ve memleketin vaziyeti buna müsait değildir. Binaenaleyh iki seneyi uygun buluyor ve kabul ediyoruz. Mümkün ise her sene seçim yapılmalı ve mebusların yarısı değişmelidir. Böylece Meclis de devamlı açık olur. HALİL İBRAHİM BEY (Antalya): İki sene kafi ve tamdır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, değişiklik önergelerini okumak için beşinci madde hakkındaki müzakereyi kafi görüyor musunuz? Kafi görenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Önergeler okunacaktır. (Değişiklik önergeleri okundu, tek tek oylandı ve reddedildi. Sıra son değişiklik önergesine geldi.) TBMM Başkanlığına Beşinci maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif eylerim. Muş Mebusu Ahmet Hamdi Giresun Mebusu Mesut Madde 5. Nisabı Müzakere Kanununun birinci maddesi gereğince halen kararlaştırılmış bulunan Büyük Millet Meclisi, gayesinin elde edilmesine kadar devamlı toplantı halinde olup, ancak gayenin elde edilmesinden sonra üyelerin üçte iki çoğunluğu tarafından karar verildikten sonra, yeni mebus seçimine başlanacaktır. Seçilen üyelerin üyelik müddeti iki seneden ibarettir, fakat tekrar seçilmek mümkündür. Eski heyet, yeni seçilen üyelerin toplanmasına kadar vazifeye devam eder. Yeni üye seçiminin yapılmasına imkan görülemediği zaman, vazife süresinin uzatılması mümkündür. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet halkının vekili olmayıp bütün milletin de vekilidir. (kabul sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Komisyon adına söz istiyor musunuz? VEHBİ BEY (Raportör Üye): Zannediyorum buna lüzum yoktur. Esasen bu, Nisabı Müzakere Kanunu ile tespit edilmiştir. Meclis ara vermeden devam edecek ve bir yeni bir Meclis gelmeyince buradan gitmeyecektir. Binaenaleyh bu madde gelecek Meclisin hakkındadır. 134

135 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İmza sahibi olan Hacı Ahmet Bey le Mesut Bey'den birisi arzu ederlerse izahat verirler. (lüzum yok sesleri) Şimdi okunan önergeyi dikkate alanlar lütfen el kaldırsın. Ellerinizi indiriniz, efendim. Önerge dikkate alınmıştır. Bu maddeyi şimdi Komisyona veriyoruz. altıncı ve yedinci maddelere geçelim. Madde 6. Büyük Millet Meclisinin tamamı, her yıl ekim ayının başında davetsiz toplanır. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim altıncı madde Komisyona verilmemiştir. Birinci müzakeresinde Yüce Heyetiniz tarafından kabul edilmiştir. Arada kaldığı için okudum. Müzakeresine lüzum yoktur değil mi efendim? (evet, sesleri) Müsaade buyurursanız yedinci maddede Komisyonun son bir değişikliği vardır, arzu ederseniz ona göre müzakere edersiniz. Madde 7. Büyük Millet Meclisi üyeleri, her yasama yılı başından itibaren üç ay sonra, Büyük Millet Meclisine ait bütün hak ve salahiyetlere sahip olmak ve gelecek yasama yılına kadar toplantı halini muhafaza etmek üzere içlerinden en az seçim bölgelerinin iki kat miktarda üyeyi gizli oy ile seçerler. Her vilayetten bir üye kalması şarttır. MUSTAFA BEY (Komisyon Üyesi): Bana kalırsa bu yedinci madde bu şekilde olacak değildir. Bu maddeye göre aşağıdaki ek maddeye ihtiyaç kalmaması için bu maddenin de değiştirilmesi lazımdır. Bu yedinci maddede seçilecek üyelerin bir miktarının daimi heyet olarak kalması Komisyon tarafından beyan olunuyor. Zaten Meclis iki ay bulunacaktır. Gelecek iki ayda ne iş görecek? (üç ay sesleri) Üç ay da hiçtir. Altı ay da olsa hiçtir. Madem ki işi burada kalacak üyeler görecektir, o miktarda üye seçelim. Fazla üye seçmeye ne lüzum vardır. Bunun için ben bu maddenin değiştirilmesini teklif ederim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Biz bu kanun ile Mustafa Bey in ifade ettiği bu hataya düştük. Rica ederim, bunu yapacağınıza seçimi üç dereceli kabul ediniz. Yani millet yüz elli, iki yüz kişiyi içlerinden ayıracak, onlar buraya kadar zar zor gelecek, bir kaç ay kalacak, bir seçim daha yapacak, içerisinden bütün yasama ve yürütme salahiyeti olan kırk, elli kişiye seçecek, çıkıp gidecek. Bunun mantığını anlamıyorum. Eğer Meclisten fazla iş çıkmıyorsa bunun çaresini bulalım. Dört ay burada iki yüz kişi, üç yüz kişi kanun yapacak, ondan sonra her daireden bir kişi kalacak. Şimdi millet yüz kişi seçiyor ve biz salahiyetlerimizi otuz kişiye veriyor ve sonra gidiyoruz. Bugün yine millet mebuslarını seçerken her sınıftan mütehassıs seçti gönderdi. Sizin içinizden bugün yüz elli kişi gitmiş, memlekette dolaşıyor, masraf üstüne masraf, gidip gelirken harcırah veriliyor, millet hizmet bekliyor. Harcırahtan yılmıyor. 135

136 RAGIP BEY (Kütahya): Avni Bey, iki yüz kişiye elli kişinin vekaletini kabul etmiyorsunuz. Senin üzerinde bugün yüz seksen bin kişinin vekaleti vardır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hatta on milyon Osmanlının. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Ben onu ifade etmeye çalışıyorum. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Eğer efendiler bizi Mecliste çok görüyorsanız, istirham ederim hayat boyu uğramayalım. Ara vermeden toplantı yapmayı anlamıyorum. Bence devamlı olan Büyük Millet Meclisidir, yoksa üyeleri değildir. Bu vazifeyi üzerine alan millettir. Millet bu vazifeyi ifa etmek için yarın bir vekil daha gönderir. (alkışlar) Biz fazla mıyız efendiler? HÜSREV BEY (Trabzon): Avni Bey, anlayamadım. Bugünkü vaziyet için mi söylüyorsunuz? Memleketin vaziyetinde ikinci bir seçim yapmanın lüzum var mı? HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Biz vazifemizi yaptık Bu Hükümeti tayin edinceye kadardı vazifemiz. Tarihi vazifemiz bitmiştir. İstirham ederim. Bu milleti yaşatacak yine bu millettir. Sen ve ben değilim (alkışlar) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Başka mevzulara girmeyelim. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, madde her toplantı devresinin başından itibaren iki ay veya üç ay sonra, diyor. Halbuki üç ayda ancak gelip burada toplanmaya vakit bulabiliriz. Binaenaleyh bizim kabul edeceğimiz şey, o heyet gelir burada bir sene vazifesine devam eder, vazifesi bitince diğer heyete devreder, çıkar gider. VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim, Hüseyin Avni Bey in bazı noktalarda fikrine iştirak ediyorum. Biz Mecliste iki defa bulunduk. Yalnız bir reis seçimi için on beş, yirmi gün meşgul olduk. Üç ay müddet olunca, ayın birisi reis seçimiyle geçiyor. İkinci ayda şubeler ve encümenlerle geçer. Üçüncü ayda üyeler gitmekle meşgul olur. Mesele biter. Bunun için rica ederim, Toplantı süresini altı aya çıkaralım. Yahut sekiz aya çıkaralım. Ben burada üye seçip gideceğim. Millet bana bütün haklarını vermiştir. Binaenaleyh ben yerime kimseyi vekil bırakıp gidemem. (uygundur, doğru sesleri) HALİL İBRAHİM B. (Antalya): Bu madde bence lüzumsuz. Çünkü siz toplandığınız zaman içerinizden birilerini seçeceksiniz. Halbuki onlar toplandığı zamanda, şu maddede olduğu halde, hayır biz üç ay değil, hiç birimiz gitmeyeceğiz ve burada kalacağız, bu maddeyi değiştirelim derlerse, tabii bu madde değiştirilmiş olacaktır. Binaenaleyh bu yedinci madde lüzumsuzdur. Madem ki meslek temsil usulünü reddettik, o halde bu maddeyi kaldıralım. HULUSİ EFENDİ (Yozgat): Ben bu üç aylık toplantı devresini pek az görüyorum. Ne yapsak, Meclisimiz devamlı toplanamıyor. Bir kaç defa Meclisimiz karar verdi, öğleyin toplanalım diye, yine toplanamadık. Toplantılar yalnız haftanın iki, üç günü 136

137 yapıldı. Milletin bize verdiği salahiyet dairesinde vazife yapmak, milleti memnun etmek istiyorsak, üç ay içinde bir şey yapamayız. Hatta birbirimizi bile tanıyamayız. Biz üç ayın sonunda milletin bize verdikleri salahiyetleri, seçeceğimiz bir heyete havale edip gideceğiz. Nasıl olur da milletin bütün hak ve salahiyetlerini başkasına verip gideyim? Bunun derhal değiştirilmesi lazım gelir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendiler, zannediyorum ki bu yedinci madde daha evvel mevcut olan ve fakat kabul edilmemiş olan meslek temsili usulüyle alakalı bir maddedir. Halbuki Yüce Heyetiniz o esası reddetmiştir. Meslekleri temsil etmek üzere bir seçim yapılmış olsa sekiz yüz, bin kişilik muazzam bir meclis meydana gelecekti. O kadar büyük bir meclisin vazife etmesi fevkalade zor olduğundan yedinci madde konulmuştu. Bana kalırsa madem ki bu meslek temsili maddesi reddolunmuştur o halde artık bu yedinci maddeye lüzum kalmamıştır. (çok uygundur sesleri, alkışlar) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Yedinci maddenin kaldırılması hakkında çeşitli önergeler var. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kafi görüldü. Yedinci maddenin kaldırılmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Yedinci madde kaldırıldı. Bu vaziyette sekizinci madde, yedinci madde oluyor. Madde 7. Bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması ile vatan müdafaası ilanı gibi hukuki esaslar Büyük Millet Meclisine aittir. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendiler, burada bir vatan müdafaası ifadesi vardır ki katiyen bunun kullanılması uygun değildir. Yeni bir devre mahsus yeni bir ifade gibi bir fikir ile bu kullanılmış. Çünkü açık söylüyorum, yeni siyasi ifadelerde ekseriya vatan kelimesi bulunmaz ve hatta ona karşılık olarak memleket kelimesi kullanılır. Komisyon, eski ifadelerden olan, emperyalistliğe ve kapitalistliğe çok alakası olan harp ilanı ifadesini kullanmamayı tercih etmiştir. Halbuki vatan müdafaası denildiği zaman olabilir ki milletin hakları ona dahil değildir. Devlet hakları dersek veya devlet müdafaası dersek, bence daha iyi olur. Buna dair kabul edilmeyeceğini bildiğim için önerge vermiyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bu madde hakkında başka söz isteyen var mı? (Komisyon izahat versin sesleri) VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim bunun neresine dair izahat istiyorlarsa, onu arz edeyim. Hilmi Bey vatan müdafaası diyor ki vatan kelimesinden daha kapsamlı bir kelime bulmak güçtür ve imkanı yoktur. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Benim Tuna m nerede? O Tuna m hani? Vatanım nerde? VEHBİ BEY (Devamla): Başka ne izahat vereyim? Ben anlamıyorum. 137

138 HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Meclisin birinci gününden itibaren başlayacağı vazife, bu maddeye kalmıştır. Büyük Millet Meclisi kayıtsız, şartsız memleketin mukadderatına el koymuştur. Bunun yerine getirilmesi için bir takım vekiller tayin eder. Bu vekillerin vazifesi kayıt altına alınmalıdır, yoksa Büyük Millet Meclisinin vazifesi kayıt altına alınamaz. O her şeye mutlak olarak hakimdir. Meclisin salahiyetini bunlarla kayıt altına alırsanız, bunun haricinde olan şeylerde Hükümete salahiyet vermiş olursunuz. Siz bunu birinci gün geldiğiniz zaman kabul edecek değildiniz. Meclis bir kanun yapar, bunu ifade etmeye ne lüzum var. Harp ilan eder, nişan verir, her şeyi yapar. Evvela vekillerin kanunu yapılmalı. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Avni Bey, on ikinci maddedeki hükümler haricinde vilayet şuraları kanun yapmaya kalkışırsa ne yaparsınız? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Kanunu Meclis yapar. Onlar salahiyetleri dahilindeki işleri kendileri yapar. Milletin hakimiyeti üzerine kanun olmaz. Sen yalnız vekillerine ne salahiyet veriyorsun, reisine ne salahiyet veriyorsun, onu tespit et. O salahiyet dahilinde hareket etmesini emret. HULUSİ EFENDİ (Yozgat): Efendim ben de hakikaten Hüseyin Avni Bey in fikrinde bulunuyorum, Mademki birinci maddede milli hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir deniliyor, bu öyle bir madde ki zannederim dünyada medeni hiç bir millet böyle açıkça yazmamıştır. Ancak Allaha ait olan, Allaha mahsus olan bir hareketi üzerine almıştır. Böyle birinci maddede umumi ve açık bir şekil kabul olunduktan sonra, Meclisi başka bir şeyle tahdit etmeye hiç lüzum yoktur. Bu maddeyi doğrudan doğruya kabul etmemeliyiz. (gürültüler) Efendiler, müsaade buyurunuz. Yahya Galip Bey benim sözümü kesmeyiniz. Sen de çıkar burada söylersin. Millet beni buraya göndermiş. Aklım yettiğini söyleyeceğim efendim. Milletin sizden beklediği şer i ve İslami adaptır. Acaba bunu doğrudan doğruya kabul edersek, bizi seçenler bize sorduğu zaman ne diyeceğiz? Kanun ve fıkıh kitaplarının esas kaydını ne yaptınız dedikleri vakit ne yapacaksınız? MUSTAFA BEY (Tokat): Sormazlar efendim, kim soracak? VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim Ali Rıza Efendi Hocamızın buyurdukları şeriat hükümlerinin kaydedilmesini tabii kabul ediyoruz. Onları kabul etmeyecek bir kişi yoktur. Binaenaleyh Avni Bey in ve Hoca Efendinin buyurdukları mahzurlar söz konusu değildir. Burada bütün hukuk esasları dedikten sonra, onları Yüce Meclisiniz tasarruf etmiş demektir. Bunda tereddüde yer yoktur. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): O halde diğerlerini de şarta bağlamaya lüzum yoktur. VEHBİ BEY (Devamla): Sonra Hoca Efendinin buyurduğu mahzur ki yani bütün kanunların değiştirilmesi, feshi bunlar mutlaka yer alırsa, şer'i hükümlerin veya örf ve adetlerin dışında bu memlekette kanun yapılır diyorsunuz. Bu, Yüce Meclisinizce tekrar ile defalarca bahis mevzu oldu. Elimizdeki Kanunu Esasi nin bu ana ka- 138

139 dar fiilen veya kanunen değiştirilmeyen kısımları hâla yürürlüktedir. Böyle olmazsa memleketin temeli yok demektir. Sözünü ettiğiniz madde yürürlüktedir ve kanunların değiştirilmeleri veya yürürlükten kaldırılmalarında bu esaslar dikkate alınmak zorundadır. Sizin yapacağınız ikazlar bunu teyit eder ve Yüce Meclisinizin çoğunluğu ve belki her zaman tamamı Müslümandır. Onlar kendi dinlerine elbette uyacaklardır ve onun haricinde hareket etmeyeceklerdir. İslam Meclisi olup da İslam Dini aksine karar vermek, hiç bir kimsenin hatırına gelmez zannederim. HULUSİ EFENDİ (Yozgat): Efendim biz onu biliyoruz. Fakat onu oraya koymaktaki sebep ve hikmet nedir. Yani kaldırılmamıştır. O halde esas olarak bunun kabulünü istiyoruz. Başka bir şey demiyoruz. Bunda ne mahzur vardır? VEHBİ BEY (Devamla): Yalnız şimdi bizden sonra gelecek Meclis için bir zemin hazırlıyoruz. Meclisin vazifesini tespit etmek istiyoruz. O halde biz Kanunu Esasi yi almalıyız. Onu bozup yeniden Kanunu Esasi yapmalıyız. Halbuki bizim maksadımız, uğraştığımız bu değildir. Binaenaleyh ona lüzum yoktur. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim Hüseyin Avni Bey in beyanatına göre sekizinci madde Yüce Meclisinizin hak ve salahiyetini kısıtlıyor. Efendi Hazretlerinin beyanatına göre buna esasen lüzum yoktur. Çünkü birinci maddede Yüce Meclisin salahiyeti geniş bir şekilde verilmiştir. Bana kalırsa bu düşünce yanlıştır. Bir defa, birinci maddedeki ifadenin manası, hakimiyet kayıtsız, şartsız millete ait olduğuna dairdir. Fakat ondan sonra da halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesine dayanan bir idare usulünün de takip edileceği söyleniyor. Binaenaleyh halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan eline almasında gayet geniş bir mana vardır. Bunların her birini ayrı ayrı tayin etmek lazım gelir ve bu tayine başladığımız zaman bunun başlangıcı Yüce Meclisinizdir. Onun için Yüce Meclisinizin salahiyetinin, gayet açık bir şekilde bütün millet tarafından bilinmesi lazımdır. Yoksa kayıtsız, şartsız ifadesi ile başlayan cümle Yüce Meclisinizin salahiyetini ifadeye kafi değildir. Bir de Yüce Meclisinizce kabul edilmiş bir esas vardır ki o da mevcut kanunların yerine yenisi konulmadıkça diğerleri yürürlüktedir. Binaenaleyh öteden beri mevcut ve yürürlükte olan Kanunu Esasi maddelerinden herhangi birinin yerine diğer bir madde konulmadıkça veya tamamı yerine yeni bir Kanunu Esasi kitabı kabul edilmedikçe, bu yürürlüktedir. O halde birinci madde ile yetinirsek, sekizinci maddede Yüce Meclisinizin salahiyetlerini kısıtlayan hiçbir şey olmaz. Bunun olmayacağını anlamak için, sekizinci maddeye göre Yüce Meclisiniz kanun yapmaya salahiyetlidir, ifadesine bakmak kafidir. Halbuki mevcut olan Kanunu Esasi ye göre, Meclisin Kanunu Esasi yi tamamen değiştirmeye veya yürürlükten kaldırmaya bilmem ki salahiyeti var mıdır? Meclisin, Kanunu Esasi maddelerini üçte iki çoğunlukla değiştirme salahiyeti olduğuna dair bir işaret vardır. Fakat tamamen Kanunu Esasi yi kökünden yıkarak yerine diğer bir Kanunu Esasi koymaya salahiyeti var mıdır? Halbuki Yüce Meclisiniz aynı zamanda kurucu meclis salahiyetine sahiptir. Mevcut Kanunu Esasi yi kaldırıp, yerine yenisini koyabilir. Binaenaleyh bunu ifade etmezsek, Kanunu Esasi ye göre Kanunu Esasi yi değiş- 139

140 tirmeye cesaret bulamayız. Bundan dolayı bunu ifade etmek lazımdır ve bu Yüce Meclisinizin salahiyetini kısıtlamıyor, genişletiyor. Yüce Meclisinizin ayni zamanda bir de Kurucu Meclis mahiyetinde olduğunu da tamamen ispat ediyor. Ateşkes ve sulh imzalama, vatan müdafaası ilanı, yani harp ilanı gibi salahiyetlerin, mevcut olan Kanunu Esasi de kime ait olduğu malumdur. Halbuki zannediyorum ki milletin hakiki vekillerinden meydana gelen Yüce Meclisiniz artık bu salahiyetleri bir şahsa bırakmak istemiyor. Kendi yapmak ve tamamen üzerine almak istiyor. Binaenaleyh bunu ifade etmek lazımdır. (alkışlar) Avni Bey diyorlar ki bunun lüzumu yoktur. Ancak vekillerin hak ve salahiyetlerini tespit etmeliyiz. Efendiler vekillerin vazifelerini tayin meselesi gayet basit teferruattan ibarettir. Onu istediğiniz gibi yapabilirsiniz. Hatta talimatla bile yaparsınız. Bunun için böyle esas kanunlarda madde koymaya bence lüzum bile yoktur. O her zaman elinizdedir. Fakat Yüce Heyetinizin salahiyetlerini tayin edecek esasları koyarsanız, diğerlerini her zaman yapmak elimizde olur. Bence bu madde tabii ki lazımdır. MUSTAFA SABRİ EFENDİ (Siirt): Efendiler, bu Muhammed Ümmetinin evvelce bir hakimiyet hakkı, bir hürriyet hakkı vardı. Bu hakimiyet hakkı, bu hürriyet hakkı elinden alındı. Zorla, haksız yere, bilmezden gelinerek, zorbalıkla bu milletin bu hakimiyet hakkı elinden alınmıştır. Haksız yere alındığına şu ayet şahittir. Ve emrühüm şûra beynehüm. 1 Bu ayete göre harp ilanı ve sulh imzalama, bilmem madalya verme, rütbe dağıtma salahiyeti öyle bir şahsa ait değildir. Bu hak ve salahiyetleri şimdiye kadar cebren gasp edilmiş olan haklarını bugün bu Yüce Heyet geri almak istiyor. Bunu bir şahsa vermek istemiyor. Bu, Hüseyin Avni Beyefendi Hazretlerine cevaptır. OSMAN FEVZİ EFENDİ (Erzincan): Efendim Meşrutiyette Meclis karışık idi. Musevi, Hıristiyan bir çok mebuslar bulunduğu halde, özellikle Ermeni Zührap ve Rum Kozmidi, Buşo gibi hukukçu mebuslar vardı. Bunlar Mecliste iken uzun müzakerelerden sonra bir karar alınmıştı. Esas müzakeremizin mevzuu olarak deniliyor ki biz şimdi yeni bir inkılap devresindeyiz. Avrupa kanunlarından birini seçerek kanun yapalım. Bunun üzerine herkes bir kanunu tatbike çalıştı. Kimi dedi, Yunan Kanunu uygundur. Kimisi İtalya kanununun tatbiki kolaydır. Kimisi de Fransızlar medeniyetin hocasıdır, onların kanununu alalım. Nitekim medeniyet ve insaniyet hocası olduklarını şimdiki insaniyetin, medeniyetin gözüne kurşun almakla ispat ettiler, o lazım değil. Bunun üzerine denildi ki bizim fıkıh kitaplarımızda her asrın ve hadisenin en güzel ve mükemmel olarak hükümleri mevcut iken, başka kanunlara müracaat etmek uygun değildir. Zaten Büyük Napolyon demiş ki ben kanunlarımı Müslümanların fıkıh kitaplarından aldım. Şimdi Müftü Efendi Hazretlerinin teklifi gibi ben de bir önerge takdim ettim. Kabulünü istirham ediyorum. Fakat buna 1 Şura Suresinden bir ayet. Bütün ortak iş, mesele ve idareleri aralarında şûra ve danışma iledir. Ancak bu şekilde karar verirler. 140

141 karşı deniliyor ki bu Kanunu Esasi de mevcuttur. Efendiler, Kanunu Esasi harfiyen yürürlükte olsa bile, nitekim buyurdukları gibi değiştirilemiyor. Eğer yapacağımız kanunları bu gibi mukaddes maddeler ile taçlandırırsak büyük fayda olur. Şimdi şu yaptığımız kanunların içerisine şöyle bir madde ilave olunursa tesiri inkar olunamaz. Size arz edeyim fesatçılar neyi alet ediyor? Şeriat perdesini alet ediyor. Demek ki bizde oraya yönelme görünüyor. Biz vatan muhafazası uğrunda bu kadar fedakarlığa katlanıyoruz. Vatanı niye bu kadar müdafaa ediyoruz? Tabii dinimizin, ırzımızın, malımızın, canımızın selamet ve muhafazası için. Bundan başka yine o şer i hükümlerden olmak üzere hıyanette bulunmayan gayrimüslimlerin de ayinleri, ırzları, malları, canları, bizim gibi bu İslam Hükümeti, Türkiye sayesinde muhafaza edilecektir. Maksadımız bunları muhafaza olduğu halde, biz bunu niçin anlatmayalım da öyle bir takım fesatçılar fırsat bulsun da ondan istifade etsinler? Bundan dolayı istirham ediyorum, takdim ettiğim önergenin ikinci maddeye ilave edilmesini veya bir madde olarak kabul buyrulmasını rica ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hoca Efendi Hazretleri, Komisyon o maddeyi kabul etti. Raportör de bu kürsüde izah etti, madde de şu şekli alıyor. Lüzumsuz yere müzakere cereyan ediyor. Maddeyi okuyorum. Madde 7. Şeriat hükümlerinin yerine getirilmesi, bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması ile vatan müdafaası ilanı gibi hukuki esaslar Büyük Millet Meclisine aittir. OSMAN FEVZİ EFENDİ (Erzincan): Yapılacak kanunlar her ne olursa olsun oraya bu ifade konulsun. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Bu ifadeyi buraya koysanız da koymasanız da esasen vardır. Kanunu Esasi nin maddesi mevcuttur, duruyor. İkincisi, kanunlar burada yapılacaktır. Buradan eğer şer i hükümlere muhalefet varsa, kalkar söylersiniz. Burada karşı gelen olursa veya koymak istemezlerse o vakit dersiniz ki Kanunu Esasi de vardır. Bu manasız bir müzakeredir ki devam edip duruyor. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim, Paşa Hazretleri buyurdular ki birinci madde zaten bunu temin etmiştir. Yalnız Padişahın haklarından olan şeyler vardır ki onu burada ifade ediyoruz. Bunu belirtelim. Esasen, bu kayıtsız, şartsız ifadesi kaldığı zaman Padişahın haklarını bu Meclis kendi manevi şahsına aldığına karar vermiştir. Padişaha ait olan idam kararlarının tasdikini Yüce Meclisin yapması istemişti. Efendim, aciliyetle müzakere edilecekti, tehir olundu. İşte bugün onun müzakeresine sıra gelmiştir. Padişaha ait olan her türlü hususta Yüce Meclis salahiyetlidir. Buyurdukları gibi şimdi açıklamak lazım gelirse daha böyle idam kararları gibi pek çok şeyler vardır. Daha bu cümleden olarak terfii rütbe var, Hükümetin tayini var, düşürülmesi var. BİR MEBUS BEY: Nişan, rütbe, terfi bunlar teferruata aittir. 141

142 HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Nasıl teferruat olur? Onların bu madde ile şiddetli alakası vardır. Bu madde Komisyona gitmeli, tamamlandıktan sonra buraya gelmelidir. Efendiler bunu teklif ediyorum. Bu madde noksandır. Şimdi müzakere edilemez. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Hüseyin Avni Bey'in bu maddeye ilave ettirmek istediği yahut değiştirtmek istediği husus gayet mühim ve esaslıdır. Hilafet ve Padişah hakları zannediyorum ki kendileri burada ya hazırdı yahut değildi, gizli bir celsemizde bu meseleye ait kanaatimizi muhafaza etmeye Yüce Meclisiniz karar vermişti. Şimdi beyefendi nişandan bahsediyor, rütbeden bahsediyor, bilmem neden bahsediyor. Bunları kim verecek, diyor. Ben diyorum ki bugün bunları açık bir ifade ile söylemek uygun değil. Biz prensip olarak Hilafet ve Saltanat makamını kabul ediyoruz. Bunu kabul ettikten sonra efendiler, İslam hukukuna göre lazım olan bir takım hak ve salahiyet vereceğiz. Fakat istiyor musunuz bunları bugün konuşmaya karar verelim? (hayır, sesleri) Bugün konuştuğumuz, ona vermeyeceğimiz şeylerdir. Ona vermek istemediğimiz şeyleri konuşuyoruz. Fakat vereceğimiz ve vermek istediğimiz şeyleri bahsetmenin zamanı değildir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Rica ederim, Padişahın hakları yoktur demiyoruz. Padişahın bütün haklarını biz yapacağız. Onu da millet vermelidir. Bu Meclis şudur. Kanunu Esasi yapıyoruz. Sonra gizli celsede kararlar alıyoruz. Hayır, bu aleni celsede müzakere edilmeli. Acaba neymiş, bunu herkes bilmeli değil mi? Nişan, rütbe ve imtiyazı kim verecektir? Yüce Meclis verecektir. Çünkü Padişahın makamındadır. Rica ederim, kendi salahiyetinizi talep ediniz. (herkes bilir salahiyetini sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, müzakerenin yeterliliği hakkında çeşitli önergeler var. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. (kafi sesleri) Yedinci maddenin müzakeresi kafi görüldü. Değişiklik önergelerini okuyoruz. TBMM Başkanlığına Yedinci maddenin Bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, İslam hukukunun muhafaza ve kanunları tatbik... şeklinde değiştirilmesini teklif eylerim. 20 Ocak 1921 Batum Mebusu Ali Rıza FEYAZ ALİ BEY (Divan Kâtip Üyesi): Komisyon bunu kabul etti. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Komisyon bu fıkrayı ilave etti. Artık oya sunmaya lüzum kalmadı. 142

143 TBMM Başkanlığına Yeni Heyetin üye miktarı, her seçim mıntıkasının iki misli nispetinde olacaktır. Yedinci maddenin yukarıdaki şekilde değiştirilmesini teklif eyleriz. 20 Ocak Giresun Mebusu Mustafa Giresun Mebusu Mesut HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İzahat var mı? Şimdi okunan önergeyi dikkate alanlar el kaldırsın. Ellerinizi indiriniz. Dikkate almayanlar el kaldırsın. Efendim, tekrar dikkate alanlar lütfen bir daha el kaldırsın. İndiriniz beyler. NAFİZ BEY (Canik): Ne sayıyorsunuz? Rica ederim, işte çoğunluk var. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, rica ederim. Şüpheye düştük. Efendim önerge dikkate alınmıştır. Komisyona veriyoruz. TBMM Başkanlığına Yedinci maddenin aşağıdaki gibi değiştirilmesini teklif eylerim. Kanunu Esasi nin 118. Maddesi esas alınarak bütün kanunların değiştirilmesi, yürürlükten kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması, vatan müdafaası ilanı gibi meseleler Büyük Millet Meclisine aittir. Yozgat Mebusu Mehmet Hulusi MEHMET HULUSİ EFENDİ (Yozgat): Önergeme dair söz istiyorum, izah edeceğim. Bu madde noksan olarak gelmiştir. Tamamlanmak üzere Komisyona iadesini teklif ederim. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Padişahın tasdikine ait olan memur tayinleri de Yüce Meclisin tasdikine mi gelecek? HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): İcap ederse tasdik ederiz. Size ne? VEHBİ BEY (Devamla): Avni Bey, ben de Meclis üyesiyim. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Reis Bey, ben de Hükümet adına bir şey söylemek istiyorum. Müsaade buyrulursa, Padişahın tasdikine ait olan her şey Yüce Meclise gelecektir buyruluyor. Bir defa bugünkü vaziyetimize göre hangi hususlar Padişah tasdikine lazım gelecektir ve hangisi gelmeyecektir. Bu belli değildir. Mesela kaymakam tayini gibi, mutasarrıf tayini gibi, sefir tayini gibi, eğer bunları Hükümet hemen hallediyorsa evvela Hükümetin kanaatini dinlemek faydalı olacaktır. Çünkü bu kayıt ve şartla ihtimal ki bu dakikadan itibaren ben de dahil olduğum halde, Hükümet vazifesine devam edemez. Belki Yüce Heyetiniz içerisinde, mese-

144 la Hüseyin Avni Bey arkadaşımız vardır ki bu kayıt ve şartla Hükümet olmaya cesareti olabilir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendim ben size şurada söz veririm ki ne Hükümete girmek istiyorum, ne de hiçbir şey olmak istiyorum. İhtiras bende yoktur. Bu, bir Kanunu Esasidir. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Mesuliyeti üstüne alma meselesidir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla): Biz Kanunu Esasiyi yaparız, o şartlar dahilinde kim kabul ederse o gelir Hükümete, etmezse gider başkaları gelir. Gidenlere uğurlar olsun. (şiddetli gürültüler) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): İşte pekala biz gideriz, siz gelirsiniz. MUSTAFA BEY (Tokat): Öyle şey olmaz. Akla gelen her şey söylenmez. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurursanız bu önergeyi de diğerleri ile birlikte Komisyona gönderelim. Bu önergenin Komisyona gitmesini kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (Okunan diğer değişiklik önergeleri görüşüldü, oylandı ve reddedildi. Oturuma ara verildi. Bu sırada Komisyon toplanarak geri gönderilen maddeleri görüştü ve aradan sonra kalan maddelerin görüşülmesine devam edildi.) VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, üç önergeyi dikkate almıştınız. Birisi Yozgat Mebusu Mehmet Hulusi Efendi Hazretlerinin önergesidir ki bunu Komisyonumuz kabul etti ve o ifade yedinci maddenin sonuna ilave edilecektir. Komisyonumuz zaten mevcut bir esası tanımıştır. Bugün Yüce Meclisiniz, Saltanatın ve Hilafetin bütün haklarını bizzat üzerine almıştır. Bu hususta hiç bir şüphe yoktur ve bu haklardan zerre kadar terk edilmesini ne Komisyonunuz, ne Yüce Meclisiniz arzu edecek değildir. Buna hiç kimse taraftar değildir ve Hükümet de taraftar değildir. Yalnız bu tarzda maddeyi kabul etmek, işin bir çıkmaz yola gitmesini sebep olacaktır. Mesela bir kaymakam tayini için burada müzakere cereyan edecektir. (hayır, sesleri) Müsaade buyurun efendim. Ben tatbikattan bahsediyorum. Bir memurun muhakemeye alınması için burada müzakeresi cereyan edecektir. Bu gibi teferruat, Padişah tasdikinde olduğu gibi adeta merasimden ibaret olmuştu ve öyle olacaktır. Bu, Meclisin vaktini işgal edecek mühim bir mesele değildir. Yalnız Yüce Heyetiniz... ABDURRAHMAN LAMİ EFENDİ (Antep): Meclis merasimden ibaret kalır. VEHBİ BEY (Devamla): Müsaade buyurunuz, biz bu maddeyi burada bırakmakla... (gürültüler) Rica ederim müsaade buyurunuz, ben bitireyim de ondan sonra söyleyiniz. Burada bu maddeyi bu tarzda yerinde bırakacak olursak, Yüce Heyetiniz bütün salahiyetleri eskisi gibi, Padişahın yaptığı gibi kendinde toplamış, zapt etmiş olacaktır. Bunun için salahiyetlerinden dilediğini Hükümete terk edecek bir 144

145 mahiyette bulunacaktır. Onun için oraya bir fıkra ilave edeceğiz. O fıkra da Hükümetin vazife ve mesuliyeti hususi bir kanunla tayin edilir tarzında olacaktır. Bu kanunu bir hafta, on gün içinde yaptık mı mesele biter. (kabul sesleri) SELAHATTİN BEY (Mersin): Ne vakit yapılacak? Siz zaman kazandırmak istiyorsunuz. VEHBİ BEY (Karesi): Yarın teklif edebilirsiniz ve sizin malumatınızdan istifade ederiz. Yedinci maddenin bu şekilde değiştirilmesini ve kabulünü rica ederim. Şimdi ben maddeyi okuyayım. Madde 7. Şeriat hükümlerinin yerine getirilmesi, bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması ile vatan müdafaası ilanı gibi hukuki esaslar Büyük Millet Meclisine aittir. Kanun ve tüzüklerin tanzim edilmesinde halkın adetlerine uygun ve zamanın ihtiyaçlarına en elverişli, şeriat ve hukuk kaideleri ile örf ve adetler dikkate alınır. Hükümetin vazife ve mesuliyetleri hususi kanunla tayin edilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Zaten müzakere kafidir. Müzakere açmaya lüzum görmüyorum. Madde okundu, oylarınıza arz edeceğim. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Dokuzuncu madde sekizinci madde oluyor. Okuyoruz. Madde 8. Büyük Millet Meclisi, Hükümetinin ayrıldığı daireleri, hususi kanun hükümlerine göre seçilmiş olan vekiller vasıtasıyla idare eder. Meclis, yürütme işleri için vekillere yön verir ve lüzum gördüğünde bunları değiştirir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Sekizinci madde hakkında söz isteyen yok. Değişiklik önergesi yok. Oylarınıza arz ediyorum. (uygundur sesleri) Sekizinci maddeyi aynen kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Onuncu madde dokuzuncu madde oluyor. Okuyoruz. Madde 9. Büyük Millet Meclisi Umum Heyeti tarafından seçilen Reis, bir seçim devresi boyunca Büyük Millet Meclisi Reisidir. Bu sıfatla, Meclis adına imza etmeye ve Hükümet kararlarını tasdike salahiyeti vardır. İcra Vekilleri Heyeti de içlerinden birini kendilerine Reis seçerler. Ancak, Büyük Millet Meclisi Reisi, aynı zamanda Hükümetin de tabii Reisidir. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, bu madde için değişiklik önergeleri vardı. O önergelere göre değişiklik yaptık. Madde böyle oldu. (uygundur sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Madde hakkında değişiklik önergesi yok. Söz alan yok. Dokuzuncu maddeyi değiştirilmiş şekliyle kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim, Teşkilatı Esasiye Kanununun bundan evvelki 145

146 müzakerelerinden birisinde idari kısma ait aciliyet kararını Yüce Heyetiniz kabul etmişti. Daha sonra aciliyet kararının kaldırılması için Tunalı Hilmi Bey ve arkadaşları tarafından bir önerge verildi. (gürültüler) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Acilen müzakere edilecek Bütçe var. Milyonlarca lira avans olarak sarf ediliyor. Yüce Heyetinizi haberdar ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, aciliyet kararının kaldırılması hakkındaki teklifi kabul buyuranlar, el kaldırsın. Kabul edilmedi, efendim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): İzah edeceğim, efendim. Bir kere önergem okunmadı. Önce önergem okunsun. Orada gerekçesi vardır. İstirham ederim, söz istiyorum efendim. Yüce Heyetiniz... HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hilmi Beyefendi, söz vermiyorum. Kararınızdan dönüyor musunuz beyler? (hayır, sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Önergemin gerekçesi anlaşılmayınca nasıl olur? HASAN BASRİ BEY (Karesi): Reis Bey, müzakere usulü hakkında bir şey arz edeceğim. Teşkilatı Esasiye Kanununun onuncu maddesi dokuzuncu madde oldu. Halbuki Teşkilatı Esasiye Kanununun idari kısmına on birinci maddeden itibaren başlanıyor. Bu maddelerin rakamları üzerinde de düzeltme yapmak icap eder. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Tabii. HASAN BASRİ BEY (Devamla): Biz Abdurrahman Lami Efendi Hazretleriyle müştereken bir önerge verdik. Eğer bu önerge kabul edilip de Kanuna onuncu madde olarak girerse, rakamlar üzerinde ayrıca değişiklik yapmaya lüzum kalmayacağı gibi Kanunu Esasi maddelerinin de yürürlükte olduğu temin edilmiş olacaktır. Bunu teklif ediyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Önergeniz şimdi okunur. TBMM Başkanlığına Bu maddelere aykırı olmayan Kanunu Esasi maddeleri ve hükümleri yürürlüktedir ifadesinin, Kanunun son maddesi olarak kabulünü arz ve teklif eyleriz. Antep Mebusu Abdurrahman Lami Karesi Mebusu Hasan Basri VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, Kanunu Esasinin Teşkilatı Esasiye aykırı olmayan maddeleri tutanağa geçmiştir, yürürlüktedir ve öyle olmadıkça memleketin temeli yok demektir. Tabii bu şekilde tutanağa geçmesini kafi görmezseniz maddeyi kabul edersiniz. 146

147 TUNALI HİLMİ B (Bolu): Arkadaşlar, bir memleket on beş günde batmaz. Fakat bir hatta beş dakikada, bir saniyede batar. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Efendim, bu husus tutanağa geçmiştir. Ama gene de onuncu madde olarak bu kanunda yer almasında zarar yok, fayda vardır. Tekrarı güzel olan şeylerdendir. Binaenaleyh ben bunun eklenmesini Yüce Heyetinizden istirham ederim. (hiç lüzum yok sesleri) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim, Beyefendinin teklifleri çok doğru, çok tabii. Fakat zaten Yüce Heyetinizce kabul edilmiş bir karar vardır. Bunu bir madde olarak buraya yer vermeyi ben uygun bulmuyorum. Çünkü bizim yapacağımız kanunlar yalnız bundan ibaret değildir. Daha birçok kanunlar yapacağız. Ancak arzu edilirse bu ayrıca bir madde halinde gizli ve mütenasip olarak kalabilir. Yoksa buraya katmayı ben lüzumsuz görüyorum. YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Lüzumsuzdur efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim mesele anlaşıldı, önergeyi dikkate alanlar lütfen el kaldırsınlar. Dikkate alınmadı. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Peki ret mi edildi? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Evet, reddedildi. VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim önergede ifade edilen esas reddedilmiş manasında değildir. Yalnız bu maddenin bu kanuna ilavesine ihtiyaç yoktur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ek Maddenin müzakeresine başlıyoruz. EK MADDE. Bu Kanun, yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girer. Ancak, mevcut Büyük Millet Meclisi, 5 Eylül 1920 tarihli Nisabı Müzakere Kanununun birinci maddesinde gösterildiği üzere, gayeye ulaşıncaya kadar devamlı toplantı halinde bulunacağı için, bu Teşkilatı Esasiye Kanunun maddeleri gayeye ulaşılıncaya kadar, mevcut Büyük Millet Meclisi nin üçte iki çoğunluğu tarafından karar verildiği takdirde, ancak yeni seçimden itibaren yürürlüğe girecektir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Ek Madde hakkında mütalaa var mı? (yok, kabul sesleri) Ek Maddeyi kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Ek Madde kabul edildi. Kanunun bir maddesi kaldırıldığından dolayı rakamlar arasında değişiklik yapacağız. (aciliyetle sesleri) Efendim, evvelce kanunun tamamı hakkında aciliyeti kabul buyurmadınız. Yalnızca aciliyet kararı, idari kısmına ait idi. (hepsine sesleri) Kanunun tamamı hakkında aciliyet kararını oylarınıza arz ederim. (kabul sesleri) Tamamı hakkında aciliyet kararını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. Efendim, kanunun tamamını oylarınıza arz ediyorum. 147

148 HASAN BASRİ BEY (Karesi): Reis Bey, kanun tasarısının baş tarafında bir beyanname var. Efendim, ilk müzakereye başlandığı zaman beyannamenin de müzakere edileceği söylenmişti. Binaenaleyh, yalnız beyannamenin yazılması lazımdır. MUSTAFA BEY (Giresun): Aciliyet kararı doğru değildir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Mustafa Bey susunuz. Komisyona gönderilen beşinci madde hakkında Komisyonun fikrini alacağız. Vehbi Bey, beşinci madde hakkında izahat verecek misiniz? VEHBİ BEY (Raportör Üye): İzahat vereceğim. Beşinci maddeye arkadaşlarımızdan birisi, şimdiki Meclisimizin üçte iki çoğunlukla karar verilmedikçe, yani gayenin elde edildiğine dair Mecliste hazır olan üyelerin üçte ikisi karar vermedikçe yeni seçimin yapılmamasına dair bir fıkra ilavesini teklif ediyor. Tabii müstakil bir madde olduğundan biz buraya, yani beşinci maddeye koymayı uygun bulmadık. Onu Ek Maddeye koyduk. Madde 5. Büyük Millet Meclisi seçimleri, iki yılda bir kez yapılır. Seçilen üyelerin görev süresi iki yıl olup, yeniden seçilmeleri mümkündür. Önceki meclis, yeni meclis toplanıncaya kadar göreve devam eder. Yeni seçimlerin yapılma imkanı bulunmadığı takdirde, toplantı devresi yalnızca bir yıl süreyle uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, kendini seçen vilayetin ayrıca temsilcisi olmayıp, bütün milletin temsilcisidir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Beşinci maddeyi okunduğu gibi kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. RAGIP BEY (Kütahya): Reis Bey, benim sözüm vardı. Ek Maddeye ilave edilecek fıkra hakkında yine söz istiyorum. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Ek Madde kabul edildi. Fakat bu teklif beşinci maddeye ait olmak üzere ilave şeklinde olduğu için yeniden müzakeresi mümkündür. Onun için söz Ragıp Bey in, Yüce Heyetinize şunu da arz edeyim ki sözler yalnız ilave edilecek fıkraya ait olmalıdır. RAGIP BEY (Kütahya): Bir an için tarihi bir vazifenin başında bulunduğumuzu göz önüne getirirsek, Ek Maddeye ilave edilecek bu fıkranın ne kadar vahim netice doğuracağı, ne dereceye kadar kötü bir şekle döneceği gözümüze çarpmış olur. (beşinci maddeye dair konuş sesleri) Kabul olunan maddeye dair değil, ilave olunacak fıkraya dair söylüyorum. Sözümü kesmeyiniz rica ederim. Diyorsunuz ki Büyük Millet Meclisinin üye sayısı 365, üçte iki çoğunluk 220, Meclis vazifesinin son bulduğuna karar vermedikçe Meclis fesih olunmayacaktır. Yani Meclis kendisinin feshine kendisi karar vermedikçe fesih edilmeyecektir. Bundan tamamı tamamına çıkan mana, biz Büyük Millet Meclisi üyeleri mahşere kadar burada kalacağız demektir. (gürültüler) İspat edeceğim. (gürültüler, patırtılar) İspat edeceğim. 148

149 Bakınız efendiler, bir kere bu Meclisin tamamı hiç bir vakit burada toplanamaz. Hiç bir vakit, dünyanın hiç bir tarafında görülmüş değildir ki bir meclisin üçte iki çoğunluğu kendi kendisinin feshine karar vermiş olsun. (gürültüler) Ben tarihi vazifemi yapıyorum. Tarihi vazifemiz son bulduğu bir dakikadan itibaren şanımızla, şerefimizle memlekete ettiğimiz hizmetler ile gönlümüz iftiharla dolu olduğu halde işin başından kolaylıkla çekilmek yollarını aramamız lazım gelirken, kendimizi böyle demir kazıklarla çakmamız her halde tarihi vazifemize şimdiden isyan demektir. (gürültüler, patırtılar, alkışlar) YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Asıl mühim mesele Meclis feshini kendi kendine vermeli. Bilir misiniz Mithat Paşa kendi ipini kendi çekmiştir. Binaenaleyh şimdiye kadar Meclisin feshini Padişaha verdiniz, bu millet berbat ve döküntü oldu. Binaenaleyh Meclisin bu teklifi karşısında emin olunuz ki bu millet ihya olacaktır. (bravo sesleri) VEHBİ EFENDİ (Konya): Efendim ben Ragıp Bey den bir şey soracağım. Meclis kendisinin feshine üçte iki çoğunlukla karar vermezse, bu Meclisi acaba kim feshedecek? Gökten melekler mi gelecek? Bunu sorarım bir, ikincisi biliyorlar ki Meclis vazifesini bitirdiği dakikadan itibaren çekilip gitmeli. Acaba gitmeyecek olursa ben vazifemi bitirmedim der mi? Üçte iki çoğunluğu kabul etmeyen Meclis, vazifesini bitirdiğini ne ile tayin edecek? Üçte iki çoğunluk olsun, vazifesini bitirdiğinde kendisi çekilip gitmek olsun, bunun ikisi de bir manadır efendiler. Bu Meclis kendi göbeğini kendisi kesecektir. (bravo sesleri) Başka kesecek yoktur. İnşallah gayeye yakında ulaşırız, yakında dağılır gideriz. Gayeye ulaştık demek de bu Meclisin elindedir, üçte iki çoğunlukla feshi de kendi elindedir. Onu başka fesih edecek yoktur. Binaenaleyh Ragıp Bey in bu ifadesi beyhudedir, mümkün değildir. (alkışlar) RAGIP BEY (Kütahya): Çok rica ederim efendiler, yapılan işlerin tatbik kabiliyetini düşünelim. 365 üyenin üçte iki çoğunluğu... (gürültüler, patırtılar) İstediğiniz kadar takırdatınız. Zaten tarihe karşı isyanınız şu takırtılarla ayyuka kadar çıkacaktır. (gürültüler) VEHBİ BEY (Raportör Üye): Efendim, bu kadar gürültüye değmez zannederim. İnşallah gayemiz hakikat olur da ondan sonra burada karar vermeyecek mebusun alnını karışlarım. (bravo sesleri, alkışlar) SIRRI BEY (İzmit): En kati, en mantıki sözü Hoca Efendi buyurdular. Biz kendi işimizi kendimiz bitireceğiz. Başkalarının buna müdahale etmesi kendi varlığımızı ihlal eder. Binaenaleyh bu oy vermek bize aittir. Meclise bir müddet tayin etmek mecburiyeti de bize ait değildir. Tarihten istifade edeceğiz. İngiltere'de on beş sene devam etmiş, Uzun Parlamento adıyla devam etmiş meclisler vardır. Keza İsviçre'de yedi sene gibi uzun müddet devam etmiş meclisler olmuştur. Binaenaleyh Meclisin bir sene, iki sene, üç sene açık bulunması, tarihin şartlarına muhalif ve aykırı olamaz. 149

150 MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): On beş sene devam eden meclisin neticesi ne olmuş? Onu söyleyiniz. SIRRI BEY (İzmit): Onu da siz tetkik buyurunuz. Binaenaleyh biz buraya milletin iradesiyle geldik ve milletin iradesini temsil ediyoruz. (müzakere kafi, oya koyunuz sesleri) SALİH EFENDİ (Erzurum): Meclisin devamını zaman tayin eder. Bir senede devam eder, on beş senede devam eder, üç senede devam eder. Yalnız biz burada kendimize ait bir şekil düşüneceğiz. Hoca Efendi diyor ki acaba hangi heyet, hangi arkadaş diyecektir ki vazifemiz son bulmuştur. Gidelim efendiler, burada yüz lira ile durmak bir fedakarlıktır. VEHBİ EFENDİ (Konya): Söylediğimi yanlış anlama. Vazife bittikten sonra burada duracak hiç kimse yoktur, yanlış anlamayınız. SALİH EFENDİ (Devamla): Burada yüz lira ile durmak büyük bir fedakarlıktır. (müzakere kafi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Efendim maddeye ilave edilecek fıkra ki okundu, oyunuza arz ediyorum. Münakaşa üçte iki çoğunluk, salt çoğunluk mevzuu üzerine idi. Fakat elimde bir değişiklik önergesi olmadığı için ilave edilen fıkrayı sözlü olarak oylarınıza arz ediyorum. Komisyon Raportörünün okuduğu gibi Ek Maddeye ilave edilecek fıkrayı kabul edenler lütfen el kaldırsın, kabul etmeyenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi. Kanunun tamamını kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kanunun tamamı kabul edildi. (ad okunarak oylansın sesleri) Kabul etmeyenler lütfen el kaldırsın, o halde kabul edildi. (alkışlar) 1 TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU (1921) Umumi Hükümler Madde 1. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve doğrudan idare etmesi esasına dayanır. Madde 2. Yasama kudreti ve yürütme salahiyeti, milletin tek ve hakiki temsilcisi olan Büyük Millet Meclisinde ortaya çıkar ve toplanır. Madde 3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti unvanını taşır. Madde 4. Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkı tarafından seçilen üyelerden meydana gelir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 150

151 Madde 5. Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçimi iki senede bir yapılır. Üyelik müddeti iki sene olup tekrar seçilmek mümkündür. Eski üyeler, yeni seçilen üyelerin toplanmasına kadar vazifeye devam ederler. Yeni üye seçiminin yapılmasına imkan görülemediği zaman, vazife süresi bir yıl daha uzatılır. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri kendini seçen vilayet ve mesleğin vekili olmayıp bütün milletin vekilidirler. Madde 6. Büyük Millet Meclisinin tamamı, her yıl ekim ayının başında davetsiz toplanır. Madde 7. Şeriat hükümlerinin yerine getirilmesi, bütün kanunların çıkarılması, değiştirilmesi, kaldırılması, ateşkes ve sulh imzalanması ile vatan müdafaası ilanı gibi hukuki esaslar Büyük Millet Meclisine aittir. Kanun ve tüzüklerin tanzim edilmesinde halkın adetlerine uygun ve zamanın ihtiyaçlarına en elverişli, şeriat ve hukuk kaideleri ile örf ve adetler dikkate alınır. Hükümetin vazife ve mesuliyetleri hususi kanunla tayin edilir. Madde 8. Büyük Millet Meclisi, Hükümetinin ayrıldığı daireleri, hususi kanun hükümlerine göre seçilmiş olan vekiller vasıtasıyla idare eder. Meclis, yürütme işleri için vekillere yön verir ve lüzum gördüğünde bunları değiştirir. Madde 9. Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından seçilen Reis, bir seçim devresi boyunca Büyük Millet Meclisi Reisidir. Bu sıfatla, Meclis adına imza etmeye ve Hükümet kararlarını tasdike salahiyeti vardır. İcra Vekilleri Heyeti de içlerinden birini kendilerine Reis seçerler. Ancak, Büyük Millet Meclisi Reisi, aynı zamanda Hükümetin de tabii Reisidir. İdare Madde10. Türkiye, coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet bakımından vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar da nahiyelere ayrılır. Madde 11. Vilayetin mahalli olarak manevi şahsiyeti ve muhtariyeti vardır. Dış ve iç siyaset, adli ve askeri işler, milletlerarası iktisadi münasebetler, vergi hususları ve birden çok vilayete ait işler müstesna olmak üzere, Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlara göre vakıflar, medreseler, maarif, sağlık, iktisat, ziraat, nafıa ve sosyal yardım işlerinin idaresi, vilayet şuralarının salahiyetindedir. Madde 12. Vilayet şuraları, vilayetler halkınca seçilen üyelerden meydana gelir. Vilayet şuralarının toplanma devresi iki senedir. Toplanma müddeti senede iki aydır. Madde 13. Vilayet şurası, üyeleri icra amiri olacak bir reis ile çeşitli devlet dairelerinden vazifelendirilen üyelerden meydana gelen bir idare heyeti seçer. Yürütme salahiyeti, devamlı toplanacak olan bu heyete aittir. Madde 14. Vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve temsilcisi olmak üzere vali 151

152 bulunur. Vali Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunur ve vazifesi devletin umumi ve müşterek vazifelerini yerine getirmektir. Vali yalnız devletin umumi vazifeleri ile mahalli vazifeler arasında farklılık olduğunda müdahale eder. Madde 15. Kaza, sadece idare, emniyet ve asayiş bakımından vilayetin bir parçasıdır. Manevi şahsiyeti yoktur. İdaresi Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından seçilen ve valinin emrinde olan kaymakama aittir. Madde 16. Nahiye, kendi içinde muhtariyete sahip manevi şahsiyeti olan bir idari bölümdür. Madde 17. Nahiyenin bir meclisi, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır. Madde 18. Nahiye meclisi nahiye halkı tarafından seçilen üyelerden meydana gelir. Madde 19. İdare heyeti ve nahiye müdürü nahiye meclisi tarafından seçilir. Madde 20. Nahiye şurası ve idare heyeti, idari, iktisadi ve mali salahiyete sahip olup, bunların hususiyetleri kanunla tespit edilir. Madde 21. Nahiye bir veya bir kaç köyden meydana geldiği gibi, bir kasaba da bir nahiyedir. Umumi Müfettişlik Madde 22. Vilayetler iktisadi ve sosyal münasebetler bakımından birleştirilerek umumi müfettişlik mıntıkaları meydana getirilir. Madde 23. Umumi müfettişlik mıntıkalarının umumi surette asayişin sağlanması ve devlet işlerinin teftişi, umumi müfettişlik mıntıkasındaki vilayetlerin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifeleri umumi müfettişlere aittir. Umumi müfettişler, mahalli idarelere ait vazifeleri daima denetlerler. Ek Madde Ek Madde: Bu kanun, yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girer. Ancak, mevcut Büyük Millet Meclisi, 5 Eylül 1920 tarihli Nisabı Müzakere Kanununun birinci maddesinde gösterildiği üzere, gayeye ulaşıncaya kadar devamlı toplantı halinde bulunacağı için, bu Teşkilatı Esasiye Kanunun maddeleri gayeye ulaşılıncaya kadar, mevcut Büyük Millet Meclisi nin üçte iki çoğunluğu tarafından karar verildiği takdirde, ancak yeni seçimden itibaren yürürlüğe girecektir. 152

153 24 OCAK 1921: TEŞKİLATI ESASİYE KANUNUNUN KABULÜ NEDENİYLE ADALET BAKANI CELALETTİN ARİF BEY'İN İSTİFASI VE BUNA DAİR GÖ- RÜŞME (1.Dönem, 1.Yasama Yılı, 137.Birleşim, Gündem: 3/1 Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk oluşumunun desteği ile açılan son Osmanlı Mebusan Meclisinin Reisi Celalettin Arif Bey idi. Bu Meclis kapanıp TBMM açıldığında Mustafa Kemal Paşa ile birlikte reis adayı olmuştu. Ancak Mustafa Kemal Paşa Meclis Reisi seçilince, o da Reis Vekili olabilmişti. Aynı zamanda deneyimli bir hukukçu olduğu için Adalet Bakanı yapılmıştı. Celalettin Arif Bey, hiç bir zaman Mustafa Kemal Paşa'nın, ileride kurulması düşünülen Türk Devleti'nin yapısı hakkındaki gizli ve açık fikirlerini benimsememişti. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Celalettin Arif Beyin istifa dilekçesi okunacaktır. TBMM Başkanlığına Teşkilâtı Esasiye Kanununun bazı noktalarını siyasi ve vicdani kanaatlerime uygun göremediğimden Adalet Vekaletinden affımı istirham eylerim efendim. 24 Ocak 1921 TBMM Reis Vekili Erzurum Mebusu Celâlettin Arif (izahat versin sesleri) CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Efendim, izinli bulunduğum sırada Yüce Meclis devlet teşkilatı hakkında bir kanun yapılması için bir hususi komisyon kurmuş, bu komisyon Teşkilatı Esasiye Kanun Tasarısı hazırlanmış ve bu tasarı Yüce Meclisinizde müzakere edildiği bir zamanda ben Ankara'ya gelmiştim. 1 Fakat esas 1 Meclis açıldığında TBMM Başkan Vekili ve Adalet Vekili görevlerini üstlenmiş olan Celalettin Arif Bey, Ağustos ayında sağlık durumunu öne sürerek Meclis'ten iki ay izin aldı. Mustafa Kemal Paşa'nın sayesinde, yine Erzurum mebuslarından Hüseyin Avni Bey'in de bu süre içerisinde izinli sayılmasını sağladı. Celalettin Arif Bey, Hüseyin Avni Bey'le birlikte Erzurum'a gider gitmez orada bulunan Şark Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa ile anlaştı ve Erzurum'a Vali Vekili olarak atanmak isterdi. Mustafa Kemal Paşa bu isteği olumsuz karşılar. Bunun üzerine 22 Eylül 1920 tarihinde Celalettin Arif Bey, Büyük Millet Meclisi Reisliğine ültimatom tarzında bir telgraf göndermiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın, bu ültimatoma verdiği cevap oldukça sert olmuştur ve Celalettin Arif Bey'i Meclis huzurunda da izahatta bulunmak üzere Ankara'ya hemen geri çağırmıştır. Bu hadiseler cereyan ederken Kazım Karabekir Paşa Gürcistan ve Ermenistan'a askeri harekâta başladı ve Celalettin 153

154 itibariyle Teşkilâtı Esasiye Kanunu adının da tamamen işaret ettiği gibi bu bir anayasadır. Yani Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşkilat yapıyor ve bu şekilde yeniden bir Kanunu Esasi kabul ediyor demektir. Daha doğrusu mevcut olan Kanunu Esasi'nin bir çok maddelerini değiştiriyor. Bu hususta müsaade buyrulursa halen yürürlükte olan Kanunu Esasi'nin 116. maddesini okuyayım. Madde 116. Kanunu Esasi nin içinde yer alan maddelerden bazılarının vaziyete ve zamana göre yenilenmesi ve değiştirilmesi açıkça mecburiyet ve kesinlik taşıdığı takdirde, geleceğin şartlarına uygun olarak değiştirilmesi mümkündür. Hükümet, Ayan Meclisi veya Mebusan Meclisi tarafından, değişikliğe dair bir teklif getirildiği takdirde, evvela Mebusan Meclisinin üye tamsayısının üçte iki oy çoğunluğuyla kabul edilir ve ardından Ayan Meclisinde de yine üçte iki oy çoğunluğuyla onaylandıktan sonra, Padişah iradesi de aynı yönde gerçekleşirse, bahis mevzu değişiklikler yürürlüğe girer. Kanunu Esasi'nin değiştirilmesi teklif edilen bir maddesi, anlatıldığı üzere, müzakere gereklerinin yerine getirilmesiyle Padişah iradesinin ortaya çıkmasına kadar geçen zaman içinde, hüküm ve gücünü kaybetmeksizin yürürlükte kalır. CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Kanunu Esasinin bu maddesi gayet açıktır. Bundan dolayıdır ki ben belki hata ve kusur ettim. Benim vazifem Reis Vekili sıfatıyla Yüce Meclisinize hemen o zaman bu hususu hatırlatmaktı. Ben bu vazifede gevşek davrandım ve bu gevşekliğimi tamamen görüyorum. Binaenaleyh evvela adaleti kendimize tatbik etmek isterim. Onun için Reis Vekilliğinden affımı istirham ediyorum (yok, yok sesleri) MEHMET RAGIP BEY (Amasya): Beyefendi bir şey soracağım, bu esas kanunların işaret oyuyla veya ad okuyarak oya konulması hakkındaki fikrinizi izah eder misiniz? CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Kanunu Esasi için, alakalı maddeyi okudum, gayet açıktır. Bir defa üye tam sayısının üçte iki mevcudu ile oy verebilmek için zannediyorum ki esas itibarıyla bu mesele tarihe kalacak bir mesele olduğundan ad okunarak oylanmasının lüzumu vardır. Arif Bey'i Vali Vekili yapmaktan vazgeçti. Celalettin Arif Bey de Erzurum'dan ayrılması gerektiğine inanarak ve 26 Kasım 1920 tarihinde Hüseyin Avni Bey'le birlikte Trabzon, Samsun üzerinden Ankara'ya hareket etti. Bu sırada Hükümet, Adalet Vekili seçimi için Meclise adaylarını bildirir bir teskere göndermişti. Bu teskere uyarınca 16 Aralık 1920 tarihinde yapılan oylamada Celalettin Arif Bey Ankara'ya gelinceye kadar Adana Milletvekili Zekayi Bey Adalet Vekâleti Vekilliğine seçildi. Ancak Zekayi Bey, Celalettin Arif Bey'in Ankara'ya döneceğini öğrenince Vekalet görevinden istifa etti ve Ankara'ya dönen Celalettin Arif Bey tekrar göreve başladı. 154

155 HÜSREV BEY (Trabzon): Ben Kanunu Esasi'nin maddelerinden, ne de bu muamelelerden bahsetmek istemiyorum. Çünkü ihtisasımın haricindedir. Yalnız Celalettin Arif Beyefendi arkadaşımızın pek kıymetli bir şahsiyet olmaları sebebiyle bulundukları vekaletten istifaları beni cidden müteessir etmiştir. İstifalarını sebep olarak Meclisin kabul ettiği Kanunu Esasi makamında bulunan Teşkilatı Esasiye Kanununun kendi siyasi ve vicdani kanaatlerine uygun olmadığını söylüyorlar. Hükümetimiz bir kabine değildir. Ben Vekiller Heyetini bizden sayıyorum. Çünkü her birini biz ayrı ayrı seçtik. Ondan dolayı Hükümet Meclis demek, Meclis Hükümet demektir. Binaenaleyh öyle hatırımda kaldı ki bu kanun müzakere olunurken Meclis oy birliği ile kabul etmişti. Tabii o zaman Hasan Fehmi Beyefendi birçok celselerde reislik yapmışlardır. Onun için icap ederse bizi aydınlatırlar. Ben bu meselede Hükümetten istifaya mecbur olacak bir şey göremiyorum. Yani istifa sebebi bu değildir. Bana öyle geliyor ki ben olsaydım, Yüce Meclis benim kanaatimin aksine bir karar verirse mebusluktan da istifa ederdim. Halbuki iyi hatırımdadır. Mecliste Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamı oya konulduğu zaman aksi de oya konulmuştu. Celalettin Arif Bey de burada idiler. Kimsenin aleyhinde olarak eli kalkmamıştı. Doğrusu istifa etmelerini kalbim kabul etmiyor. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Cezamı ödüyorum, Hüsrev Beyefendi. VEHBİ BEY (Karesi): Efendim, Celalettin Arif Beyefendinin gerek vekaletten ve gerek Meclis Reis Vekilliğinden istifaları Hüsrev Bey arkadaşımızı ne kadar müteessir etmiş ise beni de ve belki hepimizi de o kadar müteessir etmiştir. Fakat ben kendilerine karşı hukuk münakaşalarında bulunacak değilim. Tabii kendilerinin kitaplarından az çok istifade ettik. Fakat bugünkü vaziyeti olduğu gibi izahat ve tafsilat etmek mecburiyeti vardır. Efendim, Yüce Meclisinizin çoğunluğu ile müzakere etmeksizin Nisabı Müzakere Kanunu kabul ettiniz. O kanun belki ondan daha kuvvetti olmak üzere, bir anayasa mahiyetindedir ve onu ad okuyarak oya koymadınız. İkincisi, o kanunu kabul ettikten sonra İcra Vekilleri Kanununun ikinci maddesinin değiştirildiği bir madde kabul edildi. O zaman ben kürsüye çıktım ve dedim ki, -Bu, anayasa mahiyetindedir, binaenaleyh Anayasa Komisyonuna gitmelidir. Nisabı Müzakere Kanunu gereğince bütün Meclisin salahiyeti bu heyette olmakla beraber bu heyetin üçte iki çoğunluğu lazımdır....dedim. Yüce Heyetiniz o vakit reddettiniz, tutanaklar meydandadır. Hüsrev Bey arkadaşımızın buyurdukları gibi, Teşkilatı Esasiye Kanunu burada müzakere edilirken Celalettin Arif Bey de vardılar. Kendileri de buyuruyorlar, hiç bir kimse aleyhinde olarak el kaldırmamıştır. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Ben kaldırdım. VEHBİ BEY (Devamla): Sonra efendim, Teşkilatı Esasiye diye ortaya koyduğunuz Kanunu zannediyorum ki yeni hiç bir madde konulmamıştır. Teşkilatı Esasiye Kanunu, Nisabı Müzakere Kanunuyla meydana konan maddelerin tespitinden ibarettir. Çok zamanlarda Meclisin verdiği kararların tespitinden ibarettir. Hiç bir yeni 155

156 şeye karar verilmemiştir. İdare kısmına gelince, bugüne kadar bütün memleketlerde tatbik edilen idarenin en az kısmı kabul edilmiştir. Binaenaleyh biz Celalettin Arif Beyden vatan adına hizmet beklerken, böyle Teşkilatı Esasi Kanununu öne sürerek istifa etmelerini ümit etmezdik. Bunu geri alsınlar. Yoksa Teşkilatı Esasiye Kanununun üçte iki çoğunluk kararına uyan Yüce Heyetinizin şimdiye kadar tuttuğu tarz ile verdiği kararlara lüzum yoktur ve hatta lüzum olsa da o zaman buradaki üçte iki çoğunluk Yüce Meclisin mevcudun üçte iki çoğunluğudur. Nisabı Müzakere Kanunu gereğince buradaki heyet o salahiyete sahiptir ve bu kanun Meclis mevcudunun üçte iki çoğunluğu ile kabul edilmiştir. Halbuki muhalif olarak yalnız Hilmi Bey çıktılar ve hatta o zaman yoktular, bugün muhalif oldular. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, o gün Mecliste idim. VEHBİ BEY (Devamla): Evet, yani muhalefetiniz meydanda yoktu. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Katiyen, ben o gün el kaldırmadım. VEHBİ BEY (Devamla): Binaenaleyh, bu meselede üçte iki çoğunlukla karar verilmiştir. Binaenaleyh Yüce Heyetinizin kabul ettiği İç Tüzük gereğince de bunu bu sene içinde bahis mevzu etmek de doğru değildir. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Efendim, arkadaşlar tarafından hakkımda gösterilen teveccühlere teşekkür ederim. Fakat diğer taraftan Hüsrev ve Vehbi Bey arkadaşlarımız istifada başka bir sebep aradılar. Sizi namusumla temin ederim ki hiç başka bir sebep mevcut değildir ve onun için... MUSTAFA BEY (Giresun): Müzakere olunurken niçin söylemediniz, Beyefendi? CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): Şimdi efendim, Nisabı Müzakere Kanunu bu şekilde yapılmış, olabilir ki orada bir hata yapılmıştır. Yalnız Yüce Meclisinizden şunu istirham ederim ki kanun her şeyin üstünde olmalıdır. Yüce Meclisiniz kanun yapar ve fakat yapmış olduğu kanuna uyulmalıdır. Onun dışına çıkamaz ve çıkmamalıdır. Nizam ve intizam bu sayede muhafaza edilebilir. Müzakere esnasında ne için söylemedim buyurdular. Zannederim söz aldığımda söyledim. Bu kanun ile Ankara'ya gelir gelmez alakadar olmaya vakit bulamadım. Bir çok işlerim vardı, onları yapmakla uğraşıyordum. Gözümden kaçtı, dedim. Onun için cezamı kendime veriyorum ve Yüce Meclisinize ikaz etmediğimden dolayı da kendimi azledilmiş olarak düşünüyorum ve istifa ediyorum, dedim. MUSTAFA BEY (Giresun): Bizi ikaz etseydiniz de siz de istifa etmeseydiniz, daha iyi değil mi idi? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Efendim, ben şahsım itibariyle Celalettin Arif Beyefendi Hazretlerine gayet hürmet ederim. Kendilerinin faziletini gayet takdir ederim. Fakat Teşkilatı Esasiye Kanununu kabul etmemesi sebebiyle istifa etmelerini uygun bulmadım. Malumunuzdur ki İstanbul Mebusan Meclisine köpekçe hücum edildikten sonra tatil edilip Kanunu Esasi çiğnendikten sonra teşekkül etmiştir. Bu 156

157 hususta millet, hakimiyetini kayıtsız ve şartsız kullanmıştır. Teşkilatı Esasiye Kanununda hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletin, diyor. Madem ki böyledir, millet hiç bir kayıt ile baskı altına alınamaz. Yapılan bu kanun burada günlerce, aylarca müzakere edildi ve Meclis bunu kabul etmiştir. Ben kabul edemiyorum, Adalet Vekaletinden ve Meclis Reis Vekilliğinden çekiliyorum denmesini ben doğru bulmuyorum. Benim kanaatim budur ve bundan dolayı kendilerinden izahat talep ediyorum. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Efendim Celalettin Arif Beyefendi üçte iki çoğunluğun lüzumundan bahis buyurdular. Eğer bunu kabul eder ve mutlaka kanunların kabulü için bunu lüzumlu görürsek, Yüce Meclisinizin teşekkülünden itibaren bir çok kanunların kabulünde hata ettiğimizi kabul etmemiz lazım gelir. Hatta bu Meclisin teşekkülü meşruiyetini kabul etmemiz bile hatadır. (ne demek sesleri) Efendileri Celalettin Arif Beyefendi bu Meclise katıldıklarında her halde 244 kişi yoktu. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Temsil Heyeti Reisi sıfatıyla size yeni şekli, yeni vaziyeti anlattıkları zaman bunu kabul ettiniz. Bu kabulünüz eminim ki 150 üyelik bir kabuldü, yani yüz oy ile alınan bir kabuldü. O halde Meclisin teşekkülü ve meşruiyetine dair olan kararda bile üçte iki çoğunluk yoktur. Sonra Hükümetin teşekkülü hakkındaki kanunu kabul ettiniz. Yine 244 kişi mevcut değildi. Nisabı Müzakere Kanununu kabul ettiniz. Yine 244 kişi mevcut değildi. Efendiler, şunu kabul buyurmanız lazımdır ki Yüce Meclisin teşekkülünden bugüne kadar Mecliste 244 kişi toplanmış bir halde değildir. Üçte iki çoğunluğu kabul etmemiz halinde hiç bir kanun maddesini müzakere etmememiz icap eder. Ben öyle diyorum ki hakikat de budur. Yüce Meclisinizin verdiği kararlar, kanun mahiyetini haizdir ve sizin yaptığınız teamül ile Meclis açıldığından beri mevcut salt çoğunluk ile her şeyi kabul ve tatbik ettiniz ve etmektesiniz. Bu Teşkilatı Esasiye Kanunu da mevcudun üçte iki çoğunluğu ile değil, yalnız Hilmi Bey istisna edilirse, bütün üyelerin oybirliği ile kabul edilmiştir. Artık bunun meşruiyetinde şüphe yoktur, zannederim. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Efendim, bahis mevzu olan vaziyet beyefendinin istifalarıdır. İstifanın sebebini tetkik mi edeceğiz, yoksa istifanın kabul veya reddi mi bahis mevzu olacak? Eğer bu bahis mevzu olacaksa, yani istifanın sebebi tetkik edilecekse, Komisyon raporunu yeniden iade ediyoruz demektir ve bu da zannederim ki faydadan fazla zararı olacaktır. Binaenaleyh bu istifayı kabul edip etmemek bahis mevzu olmalıdır. (bravo, kabul etmeyiz sesleri) MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Karahisar): Celalettin Arif Beyefendinin ilim, fazilet ve namusuna hepimizin hürmeti vardır. Diğer arkadaşların beyan ettikleri gibi, ben de aynı fikirdeyim. İstifaya sebep olmak üzere ileri sürdükleri noktayı katiyen uygun bulamam. Çünkü bir şey hatırlatmak isterim. Yüce Meclisin burada teşekkülünde Refik Şevket Bey arkadaşımız esas kanun niteliğindeki kanunlar ad okunarak oya konulmalı ve üçte iki çoğunlukla kabul edilmelidir diye teklif etti ve bu prensip olarak kabul edildi. Efendiler, o zaman Meclisin üye mevcudu Celalettin Arif Bey de dahil olduğu halde seksen, doksan, nihayet yüz kişi idi. Bazı üyeler tarafından, 157

158 Kanunu Esasi ve İç Tüzük gereğince Meclis üye sayısının üçte iki çoğunluğu olması lazım gelir denildi, fakat biz o vakitler Celalettin Arif Beyin ağzından duyduk ki Kanunu Esasi yoktur, dediler. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Hâşâ, rica ederim öyle demedim. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Tutanaklarda mevcuttur. Ben sizinle karşı karşıya geldiğimiz vakit mebuslukla memurluğun meselesinde bu böyle geçmişti ve siz buradan bana hitap ettiniz. Tutanaklarda mevcuttur. -Kanunu Esas yoktur, hâlâ mı Kanunu Esasiden bahsediyoruz....dediniz. Zaman bunu ispat etti. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Hayır, hayır. MEHMET ŞÜKRÜ BEY (Devamla): Tutanakları getirir okuruz. Bununla beraber burada bulunan arkadaşlar bunu bilirler. O zamanlar o mesele müzakere edildi, İcra Vekilleri Kanunu Meclis üye sayısının üçte iki çoğunluğu ile değil, celsedeki mevcut üyelerin üçte iki çoğunluğu ile kabul edildi. Binaenaleyh o zamanlar düşüncelerine uygun olmayan bu meseleyi daha o zamanlar ileri sürmeleri lazım gelirdi, şimdi ileri sürmeleri doğrusu uygun değildir. İstifanın hakiki sebebi varsa, onu ileri sürmeleri icap eder. Fakat kendileri de buradan namuslarıyla temin ederek ki itimadımız vardır, başka sebep yoktur, dediler. O halde başka sebep yoksa istifanın manası da yoktur. Beyefendiden rica ederiz, istifasını geri alsınlar veya istifayı gerektiren başka bir sebep varsa onu söylesinler. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Celalettin Arif Beyefendi Kanuni Esasi'den bir madde okudular. Kabul ettiğimiz esasa göre Teşkilatı Esasiye Kanununa muhalif olmayan Kanunu Esasi maddeleri yürürlüktedir. Fakat Celalettin Arif Beyefendinin burada okudukları maddede adı geçen Ayan Meclisi diye tasdik edecek bir makam burada yoktur. Binaenaleyh o madde şu anda ve esasen yürürlükte değildir. Efendiler, Büyük Millet Meclisi fevkalade vaziyetten ve milli heyecandan doğmuş bir meclistir. Bu Meclisi, evvelki Mebusan Meclisine ait Kanuni Esasi maddeleri ile ölçmek zannederim ki bir hata olur. Evvelce Mebusan Meclisi yalnız yasama salahiyetine sahipti. Halbuki fevkalade vaziyetten ve milli heyecandan doğmuş olan Büyük Millet Meclisi yalnız yasama değil, fakat yürütme salahiyetine de sahip bir meclistir. Hepinizce malumdur ki yasama ve yürütme salahiyetlerine sahip olan Büyük Millet Meclisinin üç yüz küsur üyesi vardır. Efendiler hem yasama ve hem yürütme salahiyetlerine sahip olan bir meclisin her iki vazife ve salahiyetini muntazaman ifa etmesi zannederiz ki mümkün değildir. Tatbikatta bu kabiliyetsizliği ispat ettiği içindir ki biz Nisabı Müzakere Kanununu kabule mecbur olmuştuk. Binaenaleyh Kanunu Esasi'yi değiştirme şeklinde burada icra edilen müzakerede kanunsuzluk görmek zannederim ki mantıklı değildir. Efendiler, bu millet Teşkilatı Esasiye Kanununun bir an evvel ilanını dört gözle bekliyordu. Adalet Vekaletinden istifa ettiklerini gösteren ve hepimizi müteessir eden kağıtta, Teşkilatı Esasiye Kanunu- 158

159 nun bazı maddelerinin kanaatlerine muhalif olduğunu beyan buyuruyorlar. Efendiler, kanaatlere uygun olan şeyler zannederim ki fikirlerdir. İstifalarında çoğunluk meselesi bahis mevzu olmamasına göre ve esasen yazdıkları tarza göre istifalarında fikre dayanan hakiki bir kanaatin mevcut olduğu düşüncesindeyim. Bu zamanda, bu vatani hizmetten istifa olunmaz. Eğer buyurdukları gibi istifaları bir şekil meselesinden dolayı ise ben rica edeceğim ki hakikat ve zaruret karşısında bu şekil meselesini lütfen bıraksınlar. Eğer Celalettin Arif Beyefendi istifalarında ısrar ediyorlarsa, şimdiye kadar yaptıkları hizmetlerinde kendilerine Allah razı olsun deriz ve zorla yerinde oturtamayız. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendim, kendilerine hürmetkar olduğum Celalettin Arif Bey'in istifalarından dolayı arkadaşlarımın ifade ettikleri üzüntüye ben de kalben iştirak ederim. Celalettin Arif Beyefendi Adalet Vekaletinden istifa etmelerinde belki haklı olabilirler. Çünkü Teşkilatı Esasiye Kanununa karşıdır. Binaenaleyh Adliye teşkilatında bu Kanuna göre yapılacak değişikliklerle memlekete iyi olacağını kabul etmediğinden istifa ediyor ve belki bunda haklı olabilir. Fakat Meclis Reis Vekilliğinden istifalarını ben uygun görmüyorum. Yüce Meclis bu kanunu ister doğru, ister yanlış olsun kabul ettiğinden dolayı istifa etmek, mebusluktan da istifa etmek gibi bir şey olur. Çünkü Meclis bir çoğunluğa tabidir ve ona uymak mecburiyetindeyiz. Yalnız bir nokta vardır. Muhittin Baha Bey arkadaşımız misal olarak Meclisin meşruiyetini bahis mevzu ettiler. Evet, belki doğrudur, o zaman bir kati zaruret karşısında idik. Buraya 23 Nisan günü 150 kişi toplandığımız zaman, bu memleketi idare edecek bir hükümete ihtiyaç vardı. Fakat Nisabı Müzakere Kanununu çıkardığımız zaman böyle yüz yirmi kişi değil, üç yüz kişi yoktu. Mecliste kalacak seksen dört kişiye yasama ve yürütme vazifelerini terk ediyoruz. Fakat ben de zannediyorum ki böyle Kanunu Esasi'nin değiştirilmesine dair olan şeylerin üçte iki çoğunlukla olması lazımdır. Eğer bunda Meclis gevşeklik etmiş ise bunu tetkik etmek, yeniden münakaşa etmek bence uygundur. (gürültüler) Çünkü zararın neresinden dönülürse kârdır. SIRRI BEY (İzmit): Celalettin Arif Bey burada hazır oldukları için kendilerine karşı beslediğim hislerimi arz etmeyi fuzuli bulurum. Arkadaşlarımızdan bazıları iki mevzu üzerinde konuşmuşlardır. En esaslı olarak Doktor Suat Bey'in mütalaasını gördüm. Bir kanun vardır ki Meclisin kararı ile kabul olunmuş ve yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun daha mürekkebi kurumadan usule uygun olup olmadığından bahsedildi. Zannediyorum ki bu mesele en küçük bir kaza idare meclisinde bile yapılmayacak bir mahiyettedir. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Bahis mevzu olamaz, doğrudur. SIRRI BEY (Devamla): Rica ederim, ben hürmetle sizlerin beyanatlarınızı dinledim, istirham ederim lütfen beni dinleyiniz. Binaenaleyh bu kanunu şimdi usule uygundur, değildir diye bahsetmek, bence adeta vaktimizi israf etmek demektir. Ortada bir istifa vardır. Bize düşen, bu istifayı kabul edip etmemektir. Biz meseleyi tekrar ortaya koymakla dün tasdik ettiğimiz kanunun batıl bir şekilde ortaya ko- 159

160 nulmasına sebebiyet veriyoruz ki kamuoyu karşısında bizim ciddiyetimizi azaltır. Böyle yapacağımıza, Celalettin Arif Beyefendinin istifası kabul edilecek mi, edilmeyecek mi, bunu müzakere etmek lazımdır. (gürültüler) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz efendim, bu istifa mutlak bir istifa değildir. Sınırlı bir istifa olduğu ve sebep olarak Teşkilatı Esasiye Kanunu gibi memleketin en hayati bir noktasına itiraz olduğu için, Yüce Meclisin bu nokta üzerinde açtığı müzakerenin geniş bir şekilde cereyan etmesini ve üyelerin bu hususta kanaatlerini ifade etmelerini bir vazife saydım. Sırrı Bey arkadaşımıza hatırlatırım ki Meclis reisliği vazifesini bilirler, kendileri mevzu haricine çıkmasınlar ve Meclis Divanına İç Tüzüğün vermiş olduğu haklarına tecavüz etmesinler ve onun kutsiyetini muhafaza etsinler. (doğru sesleri) MAHMUT ESAT BEY (İzmir): Muhterem efendiler, bana göre arkadaşımız Doktor Suat Beyefendi ile Sırrı Beyefendi meselenin ruhunu doğru temas ettiler. Efendiler, meselenin düğümü Meclisin şeklindedir. Ben öyle zannediyorum ki Büyük Millet Meclisi alelade bir meclis değildir. Binaenaleyh elimizdeki Osmanlı Kanunu Esasisi'nin bu hususla alakalı maddesi bizi kayıt altına alamaz. Meclisimizin şekli bir kurucu meclistir ve binaenaleyh bu Meclis Kanunu Esasi'nin herhangi bir maddesini değiştirmek salahiyetine sahiptir. Meclisimizin alelade bir meclis olmadığını ve bir kurucu meclis olduğunu mebus seçimleri göstermiştir. Bu seçimlere yalnız ikinci derece seçmenler iştirak etmedi. Vatan batarken bütün millet iştirak etti ve fevkalade salahiyet ile bizi buraya gönderdi. Binaenaleyh biz Teşkilatı Esasiye Kanunu'nu yapmakla Osmanlı Kanunu Esasisi'nin haricine çıkmış olmayız. Belki ana kanun yapmak kudretine haiz olan bu Yüce Meclis, memlekete karşı aynı zamanda ve vatani vazifesini ancak hukuk kaidelerine dayanarak yapmış olur zannındayım. Bundan ibarettir sözüm. (bravo sesleri) SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): Celalettin Arif Beyefendi, Teşkilatı Esasiye Kanunu Meclisin mutlak mevcudunun üçte iki çoğunluğu ile kabul edilmediğinden istifa ediyorum, diyorlar. Malumunuz Nisabı Müzakere Kanunu müzakere edilirken bu husus kabul edilmemişti. Bununla beraber bu kanununun ikinci maddesinde her livanın Büyük Millet Meclisinde mevcut üye miktarı ikiden aşağıya inmedikçe yeni üye seçilmez, diyor. Mademki ikiye inmedikçe seçim yapılmıyor, o halde bana göre Meclisin mutlak miktarı her livadan iki üye kalıncaya kadardır. RAGIB BEY (Kütahya): Efendim asıl konuya başlamazdan evvel Muhittin Baha Bey arkadaşımızın beyanatına biraz dokunacağım. Ben geçen gün ayak patırtıları arasında bu Meclisin üye sayısının, yani 360 üyenin üçte iki çoğunluğunun bir arada toplanması imkanı olmadığını, binaenaleyh Teşkilatı Esasiye Kanununun beşinci maddesinin tatbikinin de mümkün olmadığını söylemiştim. Muhittin Baha Bey ve Basri Bey arkadaşlarımız onu tamamen kabul ettiler. Şimdi konumuza dönelim. Zannediyorum ki Celalettin Arif Bey in düşüncelerine göre, Yüce Meclis açıldığından beri Kanunu Esasi hükümlerine aykırı olarak karar alınan ne kadar madde varsa, bunlar hükümsüzdür. Yüce Meclis herhangi bir mesele üzerinde, 160

161 her ne şekilde olursa olsun, bir karar aldı ise, o karara aykırı Kanunu Esasinin o kararla ilgili o maddesi hükümsüzdür. Binaenaleyh biz burada, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da herhangi bir meseleyi, herhangi bir şekilde bir karara bağlarsak, Kanunu Esaside buna aykırı bir madde varsa hükümsüzdür. Bu itibarla Teşkilatı Esasiye Kanununun herhangi bir şekilde kabul edilmesi, Kanunu Esasiye aykırı değildir. Celalettin Arif Beyefendi, bunun Kanunu Esasinin 116. maddesine aykırı olduğundan dolayı istifa ettiklerini beyan buyurdular. Şimdi Yüce Meclis açıldığından beri kabul ettiği kanunlar, Kanunu Esasiye aykırı kanunlar oldukları için Kanunu Esasinin 116. maddesini yürürlükten kaldırmış oluyoruz. Bu itibarla Celalettin Arif Bey in ortaya koyduğu düşünceleri, istifaya sebep teşkil etmeyeceğinden istifalarını lütfen geri almalarını veya Yüce Meclisçe kabul edilmemesi teklif ediyorum. (görüşme kâfi sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Bir arkadaşımız kaldı, Salih Bey o da söylesin. SALİH EFENDİ (Erzurum): Efendim, Celalettin Arif Beyefendi hakikaten hukuk bilir, kanun bilir bir şahsiyettir. Tabii düşünmüş, taşınmış bu istifasını vermiştir. Bu şahsa en büyük hürmetlerimi takdim ile diyebilirim ki bir koltukta iki karpuz gezmez efendiler. Celalettin Arif Beyefendi uzun senelerin dava adamıdır. Şimdi de hakikaten gece gündüz çalışıyor. Bir taraftan Adalet Vekaleti, diğer taraftan Meclis Reis Vekilliği gibi iki vazifeyi bir kişiye yükleyip de çalıştıra çalıştıra öldürmekte bir mana yoktur. Bir teklifte bulunuyorum, Adalet Vekaletinden istifasının kabulünü ve Meclis Reis Vekilliği vazifesine devam etmesini kendilerinden rica ediyorum. CELALETTIN ARİF BEY (Erzurum): Efendim, milletin hakimiyetini tabiidir ki hepimiz takdir ederiz ve ben bunu hiç bir vakit inkar edemem. Millet tabii bir şekilde mukadderatını tayin etme hakkına sahiptir. Bu da Teşkilatı Esasiye Kanununun başında yazılmıştır. Yalnız bir noktada ihtilafa düşüyoruz. Kanun demek efendiler, esas itibariyle şekil demektir, usul demektir. Eğer kanunda usule, şekle lüzum olmasaydı bugün Temyiz Mahkemesi gibi bir takım mahkemelere de lüzum kalmazdı. Ben yirmi yedi senedir hukukla uğraşıyorum ve daimi olarak biz hukukçular şekilciyizdir, usule bağlıyızdır. Bugün bir mahkeme oluyor, mahkeme huzuruna o adam gidemiyor ve gıyabında hüküm veriyorlar. Müddeti içinde itiraz etmiyor. Şimdi demek oluyor ki esas itibariyle kanunda da gözetilmesi lazım gelen şey şekildir, usuldür. Ben yine tekrar arz ediyorum, şu kadar senelik hukukçu kimliğimle söylüyorum, beni şekilciyimdir. Evet, üyelerden pek çokları dediler ki Meclis açıldığında yüz, yüz elli arkadaş bulunduğumuz zamanda bugüne kadar o kimselerin kimlerden ibaret olduğu açık olarak bilinemiyordu. O vakit yine Meclis, Hükümet için lazım gelen esasları tespit için Teşkilatı Esasiye hakkındaki maddeleri kabul eyledi ve bunları ad okuyarak ve üçte iki çoğunlukla kabul etti. Bugün diyorum ki farz edelim bir hata oldu. Teşkilatı Esasiye Kanununun yeniden oya konulmasını arzu etmiyorsunuz, bu olmaz diyorsunuz. Ben de olur diyorum. Yalnız mevcut olanların arasında da yine aynı şekilde üçte iki mevcudiyet lazım gelirdi. 161

162 Fakat milletin hayatına dair olan diğer hususlarda salt çoğunluk aranıyor. Bence milletin hayatı, Meclisin hayatının üstündedir. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Eşittir, Beyefendi... CELALETTİN ARİF BEY (Devamla): O Nisabı Müzakere Kanununda yapıldı. Ne deniliyor orada? Evet bir takım üyeler gidebilecekler, diğerleri kalıp onlar adına vekalet edecekler ve oy kullanacaklar. Hangimiz seçilirken milletten bu salahiyeti aldık? Hiç birimizin başka bir mebusun vekili olma salahiyeti olmadığı için millet adına böyle bir kanun yapıldığı zaman, böyle esaslı bir kanunda eğer ben hata etmiş isem hatamı affediniz. Onu söylüyorum. Bugün bu memlekette yüz otuz, yüz kırk mebusa ihtiyaç vardı. Üç yüz altmış mebus seçilmemesi icap ederdi. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Kanunları müzakere edeceksek, söz istiyoruz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Müzakereyi kafi görenler lütfen ellerini kaldırsın. Müzakere kafi görüldü. Verilen önergeleri bir sıraya koyalım, okutacağım, dinleyiniz. önergelerde şu fikirler var. Celalettin Arif Bey'in Adalet Vekaletinden istifası kabul edilmemelidir. Diğer bir kısmı da Adalet Vekaletinden istifasının kabulü ile Meclis Reis Vekilliğinden istifasının kabul edilmemesidir. Diğer önergelerde de Teşkilatı Esasiye Kanunu sebebiyle olan istifasındaki o kaydın yok sayılmasıdır. Diğer bir önerge de Teşkilatı Esasiye Kanunu aleyhinde böyle bir müzakere cereyan etmesi dolayısıyla kanunun yeniden oylanmasıdır. (olmaz sesleri, gürültüler) Evvela istifa meselesini hal edelim. Erzurum mebusları Nusret, İsmail Hakkı, Asım beyler tarafından verilen önerge okunacaktır. TBMM Başkanlığına Adalet Vekili Celalettin Arif Bey'in gereksiz olan istifası, sonradan uydurulmuş bir sebebe dayandığı için, bu istifanın kabul edilmemesiyle vazifesine eskiden olduğu gibi devamını teklif eyleriz. Erzurum Mebusu Nusret 162 Erzurum Mebusu Asım Erzurum Mebusu İsmail HÜSREV BEY (Trabzon): Bir şey arz edeceğim. Şimdiye kadar olan teamül, istifalar hakkında oylama yoktur. Yalnız Yüce Meclisin şahsına hürmeti dolayısıyla kendilerinden rica ediyorum, istifalarını geri alsınlar. İsterlerse alırlar, isterlerse almazlar, onun için biz burada istifayı okuruz. Kabul ve ret meselesi bahis mevzu olamaz. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, bahis mevzu olan Adalet Vekaleti meselesidir. Yüce Meclisinizin izinleriyle ben bir daha Celalettin Arif Beyefendiye Adalet Vekaletinden istifalarını geri almalarını rica ediyorum. Lütfen geri alsınlar. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Efendim, muhterem mebusların bu şekilde göstermiş olduğu arzuya memnuniyetle katılmak isterim. Fakat arz ediyorum, bu

163 bir siyasi kanaat meselesidir. Onun için istifamı kabul buyurmanızı yeniden istirham eylerim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): İstifada ısrarlı oldukları anlaşılıyor. Bu mesele oya konulmaz. Adalet Vekaleti meselesi halledilmiştir. HÜSREV BEY (Trabzon): Demin de arz ettiğim gibi istifalar oya konmaz. Yalnız bir önerge takdim etmiştim. Orada bir husus vardır. Meclisin tamamı Celalettin Arif Beyefendinin siyasi kanaatine iştirak etmiyor. Şayet istifaları aynen kabul edilecek olursa yanlış olur. Çünkü Meclis sebebi değil, istifayı kabul etmek istemiyor. Onun içindir ki sebebin istifadan çıkması lazımdır. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Onda da benim kalemim hakimdir, değil mi beyefendi? HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Teşkilatı Esasiye Kanunu hakkındaki önergeleri okuyayım. Ondan sonra oya koyayım. Yalnız Meclis Reis Vekilliğinden istifası yoktur. CELALETTİN ARİF BEY (Erzurum): Onu şifahen yaptım. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Reis Bey, Yüce Heyetin Nisabı Müzakere Kanununda ve diğer meselelerde hata ettiği gibi burada bir içtihatta bulundular. Herkes içtihadını söylemekte serbesttir. Ben bu hususta affınıza sığınarak söylüyorum. Yalnız bu içtihadını sükunetle karşılamak zannederim ki zordur. Yüce Meclis yaptığı işlerinde hata etmemiştir, isabet etmiştir. Buna bütün Meclis de iştirak etmelidir. (doğru sesleri) TBMM Başkanlığına Celalettin Arif Beyefendinin Adalet Vekaleti ile Meclis Reis Vekilliğinden istifalarına Teşkilatı Esasiye Kanununun kabulünü sebep göstermiş olmaları söz konusu değildir. Bu şekildeki sebebin reddiyle Kanunun bir daha teyit edilmesini teklif ederiz. İzmir Mebusu Yunus Nadi ve 4 arkadaşı TBMM Başkanlığına Usulen istifalar okunur ve Heyetçe kabul edilir. Yalnız Celalettin Arif Beyefendinin bu istifalarında gösterdikleri sebep müzakerenin uzamasına sebep olmuştur. Binaenaleyh Büyük Millet Meclisi tarafından mutlak çoğunluk ile kabul edilmiş olan Teşkilatı Esasiye hakkındaki gösterdikleri sebebin yok sayılarak gündeme geçilmesini teklif eylerim. Trabzon Mebusu Hüsrev 163

164 HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Diğer bir önerge de Teşkilatı Esasiye Kanununun yeniden oylanmasıdır. (hayır, oyuncak mı yahu sesleri) MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Yanlıştır, Efendim. Yanlış anlaşıldı. Biz Öyle Teşkilatı Esasiye Kanununu yeniden görüşerek onaylayalım demedik. Biz dedik ki istifanamede gösterilen sebep kabul edilir bir sebep değildir. Bu sebebi kabul etmeyiniz. Bunu kabul etmemekle mesele hallolur. Yani yanlış düşünmeyiniz, efendim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Hüsrev Bey in önergesi daha açık olduğu için onu oylarınıza sunuyorum. Kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Hüsrev Bey in teklifi, Teşkilatı Esasiye Kanunun kabulünün gayrikanuni olduğu şeklindeki zan ve düşünceye Meclisin katılmadığı hususundadır. Bu önergeyi kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (gürültüler) Bu önergeyi kabul etmeyenler lütfen Aksini reye koydum, beş el var efendim. Önerge kabul edilmiştir. Bu mesele hakkında akıllarda soru işaretleri kalmıştır. Memleketin esas kanunudur bu. Reis Paşa Hazretleri teşrif ederlerse ben de bazı düşüncelerimi aktaracağım. (Mustafa Kemal Paşa başkanlık kürsüsüne geçti. Başkan Vekili Hasan Fehmi Bey, milletvekili sıfatıyla konuşma kürsüsüne geldi.) HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane): Mesele halledilmiştir. Yalnız, bir nokta üzerinde kısa bir açıklamada bulunmak lüzumunu hissettim. Malumunuz Kanunu Esasinin üçte iki çoğunluğundan bahseden madde, sadece Kanunu Esasi demek değildir. Kanunu Esasi'nin bütün maddeleri yekdiğerine benzer. Kanunu Esasi'ye göre her elli bin nüfusa bir mebus seçilir. Milli hudutlar diye kabul ettiğimiz kıtada 165 veya 166 mebus seçilmişti. Kanunu Esasi'deki mutlak çoğunluk dikkate alınarak yüz beştir ki dün de bugün de her gün Yüce Mecliste o miktardan fazla üye mevcuttur. Büyük Millet Meclisinin seçimine dair Kanunu Esasi'nin hiç bir maddesinde ne mevcuttur ve ne onunla telif kabul eder. Binaenaleyh mesele zannediyorum ki bir yanlış anlamadan başka bir şey değildir. Yalnız bir noktayı daha hatırlatacağım. Teşkilatı Esasi Kanununun haftalarca süren görüşmelerinde ne biliyorsunuz. Yalnız ben yahut Celalettin Arif Bey veya Paşa Hazretleri oturumları yönetmemişlerdir. Her üçümüz de bu kanunun görüşmelerine reislik ettik. Yüce Meclisinizde haftalarca süren görüşmelerde karanlık ve kapalı bir şey kalmamıştır. Hiçbir noktası yoktur. Binaenaleyh şahsi fikrime göre, Kanunu Esasinin tamamen uygulanmasını kabul ettiğimiz takdirde bile, onun tayin ettiği nüfusa göre üçte iki çoğunluk olsa bile, o sayıya göre bu Mecliste üye mevcut idi ve kanunun kabulü Kanunu Esasiye de uygundu. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendiler, bu mesele iki noktadır. Birisi Celalettin Arif Beyefendinin Adalet Vekaletinden yazılı istifası, diğeri de sözlü olarak yaptığı Meclis Reis Vekilliğinden istifası. Bunlardan birincisi hal olmuştur. İkincisinin halli için ne yapılsın? 164

165 MUSTAFA BEY (Giresun): Ben söz istiyorum. Mebusluktan istifa kendi isteğiyle olur. Başkan Vekilliği de mebusluğun vazifelerinden biridir. Binaenaleyh ikisi bir demektir. Öyle yazılı istifa yoktur. Yalnız şifahi sözden ibaret kalmıştır. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Müsaade buyurursanız, herhangi bir şey verilmediği için bu meseleyi bahis mevzu etmeyelim. Ne vakit müracaat ederse o vakit görüşürüz. Binaenaleyh Çarşamba günü toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. 1 1 MART 1921: MİLLİ EĞİTİM BAKANI HAMDULLAH SUPHİ BEY'İN İSTİKLAL MARŞI GÜFTE YARIŞMASI HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 1.Birleşim, Gündem: 4/2 TBMM'nin açılış gayesi her ne kadar Saltanat ve Hilafet makamının işgalden kurtarılması olsa da artık yeni bir devletin temeller atılıyordu. Anayasa ilkelerini belirleyen düzenleme gelenekçi milletvekilleri ile varılan uzlaşmayla tamamlanmıştı. Bu devletin bayrağı belliydi ama bir de milli marşı olmalıydı. Milli Eğitim Bakanlığı, beş yüz lira ödüllü İstiklal Marşı Güfte Yarışması düzenledi. Bazı milletvekilleri para ile ısmarlama istiklal marşı yazılmasından duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdi. (Üç ay önce 20 Aralık 1920 tarihindeki oturumda...) HASAN FEHMİ BEY (Başkan vekili): İstiklal marşı hakkında bir önerge var, okutuyorum. TBMM Başkanlığına Giriştiğimiz şu büyük vatan mücadelesinde, içeride ve dışarıda maruz kaldığımız çeşitli zorluklara rağmen, Necip milletimizin gösterdiği azim ve sarsılmaz metanetini musikileştirmek üzere milli bir istiklal marşı müsabakaya konularak Maarif Vekaletince her tarafa ilan edilmiştir. Teşekkül edecek bir edebiyat heyeti huzurunda seçilecek olan istiklal marşının güftesi ve bestesi için beş yüz lira ikramiye verileceği öğrenilmiştir. Binaenaleyh Maarif Vekaleti mekteplerdeki muallimlerin maaşlarını ödemekte zorluk çektiği böyle bir zamanda, güfte ve beste için beş yüz lira ikramiye vermesini israf derecesinde gördüğümden muvafık ve münasipse, ikramiyenin yüz liraya indirilmesini ve neticesinin Maarif Vekaletine tebliğini teklif eylerim. 15 Aralık 1920 Kütahya Mebusu Cemil 1 TBMM Zabıt Ceridesi (24 Ocak 1921), 1.Dönem, c.7, s , 165

166 (ret sesleri) (tam sırasıdır sesleri) CEMİL BEY (Kütahya): İsraftır, efendim. Beş yüz lira verilemez. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Hatta bin beş yüz, beş bin lira da verilebilir. (gürültüler, ret ret, sesleri) HASAN FEHMİ BEY (Başkan vekili): Efendim, Maarif Vekaletine gönderilmesini arzu buyuruyor musunuz? (ret sesleri) Kabul olunmadı, reddedildi. CEMİL BEY (Kütahya): Reis Bey, ret mi olundu? Bir kere aksini koyunuz belki kabul olunur. HASAN FEHMİ BEY (Başkan vekili): Reddolundu ve arz ettim Meclise. 1 (1 Mart 1921 tarihindeki oturumda...) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim, bir önerge vardır. Arkadaşlardan Basri Bey in, Hamdullah Suphi Beyefendi tarafından İstiklal Marşının kürsüden okunmasına dair önergesi var. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Hangi istiklal marşı, Basri Bey söylerler mi? BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Daha kabul edilmedi efendim, bir komisyon kurulacaktı. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Maarif Vekaletince yedi şiir seçilmiş. Bunlardan herhangi birisi okunsun. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Maarif Vekaletince seçilmiş olanlardan birisinin okunması uygun görülüyor. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Hamdullah Suphi Bey, Basri Bey hangisini isterlerse okusunlar. MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim Basri Bey in bu önergesini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Kabul olunmuştur, efendim. Hamdullah Suphi Beyefendi buyurun. (burada değil, şimdi gelir sesleri) Geldikleri, zaman okurlar. Yeni bir önerge var, Saruhan Mebusu Reşat Bey'indir. Bu mübarek Meclisimizin toplantısının sonunda Abdülgafur Efendi tarafından bir dua okunmasını arz ve teklif ederim, diyorlar. (Din İşleri Vekili efendi var sesleri) Dua okunmasını kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edildi. İstiklal marşlarından bir tanesinin kürsüden okunmasına karar verilmişti. Buyurun Hamdullah Suphi Bey. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Maarif Vekili): Arkadaşlar, hatırlarsınız Maarif Vekaleti son mücadelemizin ruhunu anlatacak bir marş için şairlerimize müracaat etmiştir. 1 TBMM Zabıt Ceridesi (20 Aralık 1920), 1.Dönem, c.6, s.436, 166

167 Birçok şiirler geldi. Aralarından yedi şiir en fazla vasıfta olarak görülmüş ve ayrılmıştır. SALİH EFENDİ (Erzurum): İsimleri nedir? HAMDULLAH SUPHİ BEY (Devamla): Ayrıca arz edilecektir. Yalnız Vekalet yapmış olduğu araştırmada, fevkalade kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissettiği için, ben şahsen Mehmet Akif Beyefendiye müracaat ettim ve kendilerinin de bir şiir yazmalarını rica ettim. Kendileri çok asil bir endişe ile tereddüt gösterdiler. Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikramiye konmuştur. Halbuki buna, kendi adının karıştırılması arzusunda bulunmadıklarını ve bundan çekindiklerini söylediler. Ben şahsen müracaat ettim. Lazım gelen tedbirleri alırız ve icap eden ilanı yaparız dedim. Bu şartla Büyük dini şairimiz bize fevkalade nefis bir şiir gönderdiler. Diğer altı şiirle beraber incelemenize arz edeceğiz. Seçmek size aittir. Arkadaşlar seçimimi belli ediyorum. Beğenmek, takdir etmek hususunda hürriyetim var. Seçimimi yaptım, fakat sizin seçiminiz benim seçimimden başka olabilir. Arkadaşlar bu size aittir, efendim. Okuyorum. Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, 'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. 167

168 Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ. Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! (sürekli alkışlar) MUSTAFA KEMAL PAŞA (Meclis Başkanı): Efendim yarın öğleden sonra saat üçte toplanmak üzere celseyi tatil ediyorum. Kabul buyurduğunuz gibi Abdülgafur Efendi Hazretlerinin duasına âminhan olalım. (Abdülgafur Efendi tarafından dua edilmiştir.) 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (1 Mart 1923), 1.Dönem, c.9, s.12-14, 168

169 12 MART 1921: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ İSTİKLAL MARŞI HAKKINDAKİ TESKERESİNİN GÖRÜŞÜLMESİ VE KABUL EDİLMESİ (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 6.Birleşim, Gündem: 7/1) İstiklal Marşı için altı ay önce yarışma açılmış ve Aralık ayına kadar 724 şiir teslim edilmiştir. Bu şiirler incelenmiş ve altı şiir seçilmiştir. Sonra Mehmet Akif Bey e de bir şiir yazması konusunda teklif götürülmüştür. Mehmet Akif Bey, mebus olması nedeniyle yarışmaya katılmasının bir görev olduğunu, bir şiir yazmayı kabul ettiğini, ama maaştan başka bir ücret alınmaz düşüncesiyle, yazacağı şiir Meclis tarafından İstiklal Marşı güftesi olarak seçildiği takdirde, verilecek ödülü alamayacağını belirtmiştir. HAMDULLAH SUPHİ BEY (Maarif Vekili): Arkadaşlar, istiklal marşları hakkında Vekalet tarafından yapılan davet üzerine ne kadar marş elimize gelmiş ise bunları bir komisyon marifetiyle tetkik ettirdik, neticeyi Yüce Heyetinize arz ettik. Bunları görmek arzu buyurdunuz. Basıldı ve sizlere dağıtıldı, efendim. Bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim. Bu istiklal marşları tarafınızdan tetkik edildikten sonra seçimleriniz hangi şiir üzerinde çok olursa ikinci bir muamele daha yapılacaktır. Bestekarlara, yollayacağız. Bestekarlar da bize muhtelif besteler yollayacaklardır. Onlar arasında bir seçme daha yapılacaktır. Anadolu mücadelesi uzun müddetlerden beri devam ediyor. Bunu ifade etmek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmış olan bu şiirler ne kadar evvel bir karara bağlanırsa şüphesiz ki daha fazla memnun oluruz. Yüce Heyetinizden istirham ediyorum. Bunu bir heyete mi, bir komisyona mı verirsiniz? Ne arzu buyurursanız yapınız. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Maarif Vekaleti bu istiklal marşının bugün gündeme alınarak müzakeresini arzu ediyor. Bugün müzakeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi, efendim. MUHİTTİN BAHA BEY (Bursa): Muhterem efendiler, söyleyeceğim sözlerin yanlış anlaşılmamasını, bir hususi maksadı olmadığının bilinmesini belirterek bir hakikatten bahsedeceğim. Bu milli marş müsabakası ilan edildiği zaman müsabakaya ben de iştirak etmek istedim. Fakat bu mesele öyle bir şekil almıştır ki ben bu müsabaka işinden ayrılıyorum. M imzalı şiir benimdir. Bunu seçime almayınız. Gene Kemalettin Kami adında biri vardır ki aynı sebepten dolayı gazetemizde kendi şiirini geriye almıştır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Burada bir mesele var. İstiklal marşlarını doğrudan doğruya müzakere ederek bir karar mı vereceksiniz, yoksa bir komisyona mı havale edeceksiniz? YAHYA GALİP BEY (Kırşehir): Burada olsun, hepimiz anlarız. BESİM ATALAY BEY (Kütahya): Efendim, şiirler iki türlüdür. Ya hislere hitap ederler yahut derin, ağlatıcı bir ruhun, yansımasıdır. Şiir bu iki şekil üzerine doğarsa makbul ve muteberdir. Dünyada o şiirlerdir ki halk arasında yaşar. Böyle olmayıp 169

170 ta ısmarlama yoluyla yazılırsa bu şiirler yaşamaz. Efendiler, bizim Cezayir Marşımız vardır. Bu, halk arasında yaşıyor. Bu, müsabaka ile yazılmamıştır. Bu, ağlayan bir ruhun, eline silahını alarak düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun hissiyatını anlatır. Marseyyez'in nasıl söylendiğini bilirsiniz. Büyük inkılap esnasında silahını almış, koşan bir gencin söylediği şiir birden bire millete mal olmuştur. Evvela bu gibi şiirlerin memleketin maruz kaldığı felaketlere ağlayarak, titreyerek evvela güftesi değil, bestesi söylenir. Ismarlama şiirlere verilecek memleketin parası yoktur. HAMDULLAH SUPHİ BEY(Maarif Vekili): Arkadaşlar, bir hata üzerine dikkatinizi çekmek isterim. Bilhassa para meselesi ile bu şiirler arasında bir münasebet bulmak, gayet yanlış bir durumdur. Memleketin maddi ve manevi gücü vardır. Vatanını kurtarma mücadelesini yapan milletin vekilleri, onun vekillerinin vekilleri halkın heyecanını ifade etmek üzere memleketin şairlerine müracaat etmiştir. Bu şairler ilk defa şiir yazmamışlardır. Arkadaşlar, bize şiirlerini yollayan şairler, seneler içinde bütün memleketin kederlerini, ıstıraplarını, bütün övgüsünü söyleyen şiirler yazmışlardır. Demek para mukabilinde şiir bahis mevzuu değildir. Biz halkın ruhunu, heyecanını ifade eden şiirler yazmaları için şairlerimize müracaat ettik. Hiçbirisi para hakkında, bir şey söylememiştir. Geçen defa işaret ettiğim üzere dikkatinizi çekmek istiyorum. Mehmet Akif Bey ki şairler arasında para meselesinden kaçan arkadaşlarımızdan birisidir, zaten senelerden beri en yüksek ve en ilahi bir duyguyla yazmıştır. Yeniden yazmaktan çekinmesi bazılarının hatırına para gelir, diye korkmasındandır ve o sebeple yazmamıştır. Ben bu iş için vazifelendirdiğiniz bir arkadaşınız sıfatıyla gelen şiirleri okuduktan sonra, arzu ettim ki bir kuvvetli şiir daha bulunsun diye kendilerine müracaat ettim. Bunun üzerine kendileri de bir şiir yazdılar ve gönderdiler. Besim Atalay Bey in halk şiirlerinin, bilhassa büyük milli olaylara ait şiirlerin, sipariş üzerine doğmadığı sözü gayet doğrudur. Yalnız bizim şimdiye kadar mevcut olan şiirlerimiz bugünkü mücadelemizi ifade etmiyorsa şairlerimizin kendi duygularını ifade etmeleri katiyen doğru değildir. Kendileri şu noktada haklıdırlar. Bütün şiirler ve milli şiirler dünyanın en ünlü olan şiirleri, halk hareketleri arasından doğmuş olan şiirlerdir. Fakat itiraf ederim ki bu şiirler bizde daha doğmamıştır. Doğmasını arzu etmek bizim için bir vazifedir. Şairlerimize müracaat ettik ve bize çok güzel şiirler yazdılar. Bu şiirler arasında seçme hakkı Yüce Heyetinize aittir. Şiirleri okuyunuz. Ben istirham ediyorum ki bir an evvel bu şiirin bestelenmesi için bir karar veriniz ve tebliğ ediniz. DR. SUAT BEY (Kastamonu): Beyler, esasen mesleğim şiirle, edebiyatla uğraşmaya müsait değildir. Bu itibarla arz edeceğim izahatı şiir ve edebiyat eleştirisi gibi arz etmeyeceğim. Ancak Hamdullah Suphi Beyefendi geçenlerde bu kürsüde, bu şiiri okuduğu vakit, Mecliste büyük bir gürültü olmuştu. Ondan anlaşılıyordu ki istiklal marşı olarak bu şiirin seçilmesini teklif ederlerse çok güzel bir şey olacak. Ben Akif Bey in diğer eserlerini de okudum. Esasen bir marş, bir milletin heyecanlarını, duygularını ortaya çıkarmak itibariyle kıymetli ise, Akif Bey'in son yaptığı istiklal marşından evvel yazmış olduğu şiirler, zaten çok evvel bizim hissiyatımızı, 170

171 duygularımızı ifade etmiştir. Kendisinin, memleketin duygularına karşı ne kadar kuvvetli bir şair olduğunu, batı ve doğu alemi hakkındaki duyguların en güzel numunelerini Safahat ismindeki eserleri gösterir. Bu itibarla bu edebiyat kahramanını saygı duymamak mümkün değildir. Ben kendi adıma Mehmet Akif Bey in büyük bir unvan ile tertip ettiği eseri eleştirmek istemem. Hele de bu meselede bunların içinde yazmış olduğu marşların en güzeli istiklal marşıdır ve bundan evvel de Mecliste büyük bir aşk ve muhabbet uyandırmıştır. Onun için itirazsız, mütalaa etmeksizin bunun seçilmesini teklif ederim. HACI TEVFİK EFENDİ (Çankırı): Efendiler, ben bu şiirin şu hakikat kürsüsüne nasıl çıktığına hayret ediyorum. Bunu Maarif Vekaleti kendisi seçer, kendisi tercihini yapar. Gerçi şiir bir meziyettir, gerçi şiir bir güzelliktir, lakin bir hayaldir. Eğer tercih lazım geliyorsa Akif Bey in şiiri gayet güzel yazılmıştır. Lakin biz bugün Aşiyan da değiliz. Millet Meclisinin kürsüsünde olduğumuzu unutmayalım. Bunu Maarif kendisi mütalaa etsin, kendisi takdir etsin, kendisi tercih etsin. (doğru sesleri) TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Arkadaşlar mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise onda ufacık bir yakışıksızlık diyelim, sonra o marş için pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyleyemiyorum kusura bakmayınız. Burada edebi tenkide girişecek değilim. Binaenaleyh yalnız fikrimi kısaca arz edeceğim. Katiyen Hamdullah Suphi Bey in aceleciliğine iştirak edemem. (biz ederiz sesleri) Ben edemem, zira bir kere bu marş milletin ruhundan doğma bir marş değildir. Besim Atalay Bey in hakkı vardır. Milletin ruhuna tercüman olacak bir marş olmalı. (gürültüler) Müsaade buyurunuz. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Sözünü kesmeyelim, böyle müzakere edemeyiz ki. TUNALI HİLMİ BEY (Devamla): Bu o kadar müzakereye layıktır ki siz takdir edemezsiniz. REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Bey, müzakere usulü hakkında söz isterim. Müsaade buyurur musunuz? Şiirler sahiplerinin malıdır. Beğenirsek oy veririz, beğenmezsek oy vermeyiz. Herkesin muhterem şahsiyetine tecavüz etmeyerek kabul edelim veya etmeyelim, rica ederim. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Gerek şu şiire ve gerek diğerlerine karşı bir şey söyledim mi ki böyle söylüyorsunuz? İsim zikretmedim. İyi dinleseydiniz, kulaklarınızı açınız. Arkadaşlar istirham ederim, bunun için bir hususi edebiyat komisyonu teşkil edelim, oraya havale edelim, bu şiirlerin birisini seçsin. Meselenin asıl ruhu budur. O komisyon şiirin sahibini çağırır, der ki ona, şu sözü çıkarınız veya şu manada değiştirirseniz o zaman şiir daha güzel olur. Sahibi muvafakat eder ve şiir daha iyi olur. İstirham ederim, bu noktaya dikkat buyurunuz. Arkadaşlar şiirin baştan sona iyi olmasını bütün samimiyetle arzu ediyorum ve bu teklifte bulunuyorum. (gürültüler) Müsaade buyurunuz bana biri imzalı, biri imzasız iki mektup geldi. Bu mektupta deniliyor ki diğer verilmiş olan şiirleri de okuyunuz. Onların içinde seçilmiş olanlardan daha iyileri vardır. (gülüşmeler, Memiş Çavuş sesleri) Mektup sa- 171

172 hibi Garp Ordusuna gitti. İmzasıyla gösterebilirim. Arkadaşlar tekrar ısrar ediyorum, bir komisyon teşkil edilmelidir ve seçme işi ona bırakılmalıdır. (hayır, hayır sesleri, gürültüler) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz. Trabzon Mebusu Celal Bey in istiklal marşı ile bir önergesi var. TBMM Başkanlığına Haddim olmayarak karaladığım baskıya girmemiş istiklal marşının Yüce Meclis huzurunda okunmasını teklif eylerim. Trabzon Mebusu Celal DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz rica ederim. Zannediyorum ki, bu sizlere dağıtılan şiirler muayyen bir müddet zarfında toplanıp da şimdi seçilenlerdir. Bunun müsabakaya alınması mümkün müdür, efendim? (hayır, hayır sesleri) İHSAN BEY (Adana): Şekil aramıyoruz, iyi ise dinleyelim. (uygundur sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müsaade buyurunuz. Tekrar ediyorum. Muayyen bir zaman zarfında marş müsabakası ilan edildi. Gelen şiirlerin içinden Maarif Vekaleti seçmiş ve bize göndermiş. Şimdi bu gönderdiği şiirlerden birinin seçilmesini yapıyor ve müzakere ediyoruz. Bu sırada birisi bir şiir gönderiyor. Bunu kabul ettikten sonra yarın yapılacak müracaatları da reddedemeyeceğiz. REFİK BEY (Konya): Nasıl reddedeceksiniz? Nihayete kadar devam edecektir. İHSAN BEY (Adana): Marş için şiir lazımdır. Hangisi güzel olursa o lazımdır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergede ifade edilen şiirin okunmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi, efendim. HAMDİ NAMIK BEY (İzmit): Efendiler milli bir marş yapmak ihtiyacı hasıl olmuş. Maarif Vekili şairleri müsabakaya davet etmiş, birçok şiirler içerisinden birkaçı seçilmiş, basılmış ve bizlere dağıtılmıştır. Ben anlamıyorum. Bu bir Milli Meclis işi midir? Bir edebiyat komisyonu işi midir? (millet işidir sesleri) Millet işidir, şüphesiz efendiler. Fakat malumunuz şiir meselesi bir sanat meselesidir. Eğer bunu tercih etmek hakkını biz yerine getiriyorsak, aramızda şiirle uğraşan arkadaşlarımızdan bir edebiyat komisyonu teşkil edelim, onlar tetkik etsinler. Geçen gün bu maksatla söylediğim bir söz yanlış anlaşıldı. Binaenaleyh eğer bunun tetkiki için içimizden bir komisyon teşkil etmeyecek olursak o hak doğrudan doğruya Maarif Vekaletine aittir. Bu durumu ya kabul edersiniz yahut kabul etmezsiniz. Bunun uzun uzadıya sürünmesine hacet yoktur (gürültüler) 172

173 HÜSEYİN BEY (Elazığ): Maarif Vekaletine ne kadar şiir verilmiş ise onlar yeniden bir komisyona verilsin ve orada yeniden tetkik edilsin. HAMDULLAH SUPHİ BEY(Maarif Vekili): Arkadaşlar, Refik Şevket Bey in sözünü tekrar ediyorum. Bu şiirler bahis mevzuu olduğu vakit lüzumsuz yere, hatta mevzu dışında şiirler yazmış olan arkadaşlarımız için böyle bir söz buradan çıkmamalıdır. Bilhassa ki arkadaşlar, ısmarlama ve halkın tercümanı olmaz sözleri yanlıştır. Çünkü halkın temsilcileri olan sizlerin huzurunda okunan şiirin Yüce Heyetiniz üzerindeki yüksek tesirine ben de şahit oldum. Eğer halk üzerine olan tesirini anlamak için kendi kalbimizden başka ölçünüz varsa o başkadır. Eğer halkın elemini, üzüntüsünü kendimiz anlayacak olursak, halkın kalbini de anlamış oluruz. Şimdi arkadaşlar ben diyeceğim ki eğer kuracağımız komisyon kararını verip bitirecek ise bir fayda olabilir. Fakat zannediyorum Meclisinizin verdiği karar ve ısrar ettiği nokta, kendisinin bu işi halletmesidir. O halde komisyondan çıkıp yine buraya gelecektir. Yine bu vaziyet meydana gelecektir. O halde burada yedi şiir vardır. Meclis Divanı bunları ayrı ayrı oya sunsun, hangisi tarafınızdan takdir olunursa onu kabul edersiniz. (doğru sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim müzakerenin yeterliliğine dair önergeler vardır, oya koyacağım. Müzakereyi kafi görenler lütfen el kaldırsın. Kabul edildi. Kırşehir Mebusu Yahya Galip Bey in bir önergesi var. TBMM Başkanlığına Baha Muhittin Bey in yazdıkları marşın kürsüde kendileri tarafından okunmasını teklif eylerim. 12 Mart 1921 Kırşehir Mebusu Yahya Galip DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Kabul edilmedi, efendim. Muş Mebusu Abdülgani Bey in bir önergesi vardır. TBMM Başkanlığına İstiklâl Marşı için Maarif Vekâletince müsabaka ve seçme yapılmış olduğundan ve Mecliste bir edebiyat komisyonu bulunmadığından, seçiminin de Maarif Vekaletince yapılmasını arz ve teklif eylerim. 12 Mart 1921 Muş Mebusu Abdülgani DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi, efendim. Saruhan Mebusu Avni Bey in önergesi var, 173

174 TBMM Başkanlığına İstiklâl Marşı, vatani bir parça olmakla beraber, milletimizi temsil eder. Şiiri, musikisi, vatani olması lazım gelen bu marşın seçilmesi her halde bir ihtisas meselesidir. Binaenaleyh, bu marşın seçilip kabulü için uzmanlardan kurulacak bir komisyona havalesini ve bestelendirilmesini teklif eylerim. 12 Mart 1921 Saruhan Mebusu Avni DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Efendim, bu teklifi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın, kabul edilmedi. Şimdi efendim, müzakerenin yeterliliğine dair muhtelif önergeler var. Yahut her marşı Yüce Heyetinizin reyine koyalım. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Reis Bey, bizim bir önergemiz vardır. Suat Bey in de bir önergesi var. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Meclis kararını ne şekilde verirse, ondan sonra anlaşılacaktır. TBMM Başkanlığına Müzakerenin yeterliliğini ve Mehmet Akif Bey in İstiklâl Marşı nın kabulünü teklif ederim. 12 Mart 1921 Kastamonu Mebusu Dr. Suat TBMM Başkanlığına İstiklâl marşının Meclis şubelerce kurulacak bir hususi komisyon tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif ederim. 12 Mart 1921 Bolu Mebusu Tunalı Hilmi DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergeleri kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddolunuldu. TBMM Başkanlığına Şiirin besteye gelip gelmemesi meselesi vardır. Bestekarlardan bir komisyon kurulmasını teklif eylerim. 12 Mart 1921 Ertuğrul Mebusu Necip DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Aynı hususta birçok önergeler vardır. Necip Beyin önergesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. Reddolunuldu. 174

175 TBMM Başkanlığına Bütün Meclisin ve halkın takdirlerini toplayan Mehmet Akif Beyefendinin şiirinin tercihan kabulünü teklif ederim. Karesi Mebusu Hasan Basri TBMM Başkanlığına Müzakerenin yeterliliğini ve Mehmet Akif Bey in marşının kabul edilmesini teklif eylerim. 12 Mart 1921 Ankara Mebusu Şemsettin TBMM Başkanlığına İstiklâl marşlarını bize dağıttığınız basılı ksğıtlarda hepimiz ayrı ayrı tetkik ettiğimizi için, komisyona havalesine lüzum yoktur. Mehmet Akif Bey e ait olanının milli marş olarak kabulünü teklif ederim. Bursa Mebusu Operatör Emin TBMM Başkanlığına Bütün İslam slemi üzerinde okunması heyecanlar doğuracak derecede mükemmel olan, Büyük İslam Şairi Mehmet Akif Bey in marşının takdir edilerek kabulünü teklif eylerim. 12 Mart 1921 Bitlis Mebusu Yusuf Ziya TBMM Başkanlığına Öteden beri İslam ın ruhunu okşayan Şair Akif Beyefendinin istiklal marşı, diğerlerinden daha üstün ve Yüce Meclisin ruhi maneviyatına uygun olduğu için kabul edilmesini teklif ederim. 12 Mart 1921 Isparta Mebusu İbrahim Galip TBMM Başkanlığına Mehmet Akif Bey tarafından yazılan marşın kendisi tarafından kürsüde okunmasını teklif eylerim. 12 Mart

176 Kırşehir Mebusu Yahya Galip DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergelerin hepsi, Mehmet Akif Bey in şiirinin kabulüne aittir. (oya sesleri) Müsaade buyurunuz, rica ederim müsaade buyurunuz efendiler. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Reis Bey müsaade buyurursanız Mehmet Akif Bey in marşının oya konulmasından evvel, ufacık bir şey rica edeceğim. Değiştirilmesi lüzumu vardır. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakere bitmiştir efendim rica ederim. SALİH EFENDİ (Erzurum): Ben bir şey arz edeceğim. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müzakere bitmiştir. Maarif Vekaletinin teklifi vardır. Her marşı ayrı ayrı oya koyunuz diye teklif etmişlerdi. Her marşın ayrı ayrı oya konulmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde bu önergeleri reye koyacağız. Basri Bey in önergesini oya koyuyorum. Kabul buyuranlar ellerini kaldırsın. Kabul edildi, efendim. (gürültüler ve ret sesleri) REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan): Reis Bey, Mehmet Akif Bey in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsın ki ona göre muhaliflerin miktarı anlaşılsın. (uygundur, anlaşılsın sesleri) DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Bu önergeyi kabul edenler, yani Mehmet Akif Beyefendi tarafından yazılan marşın istiklal marşı olmak üzere tanınmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın. Büyük bir çoğunlukla ile kabul edildi. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Reis Bey, yalnız bir şey arz edeceğim. Hamdullah Suphi Bey in bu marşı kürsüden bir daha okumasını rica ediyorum. (gürültüler) REFİK BEY (Konya): Milletin ruhuna tercüman olan bu istiklal marşının ayakta okunmasını teklif ediyorum. DR. ADNAN BEY (Başkan Vekili): Müsaade buyurunuz, efendim. Muhterem Heyet bu marşı kabul ettiğinden tabii ki resmi bir istiklal marşı olarak tanınmıştır. Binaenaleyh ayakta dinlememiz icap eder. Buyurunuz efendiler. (Kabul edilen İstiklal Marşı, Milli Eğitim Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından kürsüde okundu ve milletvekilleri ayakta dinlediler.) 1 1 TBMM Zabıt Ceridesi (12 Mart 1923), 1.Dönem, c.9, s.85-90, 176

177 1 KASIM 1921: İSTİKLAL MARŞI BESTESİNİN İSTANBUL DA BİR MUSİKİ HE- YETİ TARAFINDAN SEÇİLMESİNE DAİR TESKERENİN GÖRÜŞÜLMESİ (1.Dönem, 2.Yasama Yılı, 103.Birleşim, Gündem: 4/4) İstiklal Marşının Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan güftesi kabul edildikten yedi ay sonra, Milli Eğitim Bakanlığı beste yarışması düzenlendi. Beste yarışması güfte kadar ilgi görmedi. Bu da memleketin o zamanki musikiye olan ilgisini yansıtmaktadır. Beste yarışmasına ancak yirmi dört besteci katılmıştı. Güfte yarışmasında olduğu gibi, beste yarışması da Mecliste görüşüldü. O sıralarda Anadolu'daki savaş iyice kızıştığı sıralarda beste yarışması ilgisini tabii olarak kaybetmiştir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, istiklal marşı bestesinin İstanbul'da bir musiki heyeti tarafından seçilmesine dair Maarif Vekaletinin tezkeresi vardır. TBMM Başkanlığına Burdur Mebusu Mehmet Akif Beyefendinin Büyük Millet Meclisince milli marş olmak üzere kabul edilen şiiri hakkında memleketin en ünlü musiki üstatları tarafından tertip edilen besteler Vekaletimize gönderilmiş ve bu bestelerin kabulüne ait süre sona ermiştir. Gönderilen besteler arasında en uygun olanın seçilmesi için İstanbul'da teşekkül edecek bir uzman heyete havale edilmesi düşünülmektedir. Bu hususun Yüce Meclisin tasvibi olup olmadığının kararı hususunda yardımlarınızı istirham ederim, efendim. 177 Maarif Vekili Hamdullah Suphi HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, istiklal marşı bestesinin İstanbul'da bir uzman heyet tarafından seçilmesine dair izin isteniyor. Uygun buyurursanız bunu Maarif Komisyonuna gönderelim. HASAN BASRİ BEY (Karesi): Reis Bey, musiki meselesi bir ihtisas meselesidir. Vekalete seçtiğimiz arkadaşımızın kendi salahiyetinden istifade ederek uygun bir marş ve beste kabul etmesi hakkında Meclis tarafından bir salahiyet vermekten başka çare yoktur. Binaenaleyh bunu Maarif Komisyonuna veya başka bir komisyona göndermekte fayda yoktur. Her halde Maarif Vekaletine bu hususta salahiyet vermeliyiz. TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Efendim, hatırlanırsa buraya takdim etmiş olduğum bir önerge üzerine, Maarif Vekaleti güftelerin seçimi hususunda her ne kadar bir salahiyete sahip ise de tasdik için buraya getirilsin denilmişti ve güftesi burada tasdik olundu. Binaenaleyh bestesinin de bu şekilde tasdiki icap eder. DURAK BEY (Erzurum): Reis Bey, rica ederim her işimiz bitti de şimdi marşlara mı kaldık? Bunları bırakalım, boşuna vakit geçiriyoruz. Bırakınız rica ederim, bırakalım bu münakaşaları, başka işlere geçelim. Memleket kan ağlıyor. (gürültüler)

178 TUNALI HİLMİ BEY (Bolu): Onun kutsiyetini takdir edemeyen ağzını açmasın. (gürültüler) Zira burada milli marş üzerine konuşuluyor. Milletin marşı mukaddestir. O mukaddesata karşı marşı takdir etmek lazım. (şiddetli gürültüler) Ona hürmet lazım. Ankara bütün işini yapacaktır. Bu yetim, kendi göbeğini kendi eliyle kesti ve bugün rüştünü ispat etti. Bu marş İstanbul'a gidemez. Ankara her şeyi kendisi yapar. (alkışlar) VEHBİ BEY (Karesi): Durak Bey arkadaşımız şairlere destek verici beyanatta bulundular. Ama düşünmediler ki Ey Gaziler Marşı bütün bir ordunun hayatını fedaya sevk etti. Binaenaleyh milli marş olarak kabul edilecek marş nesilden nesile kıyamete kadar devam edip gidecektir. Binaenaleyh bunu doğrudan doğruya Maarif Vekaletine bırakmak doğru değil. Maarif Vekaleti salahiyet almak istiyor. Biz o salahiyeti verebiliriz. Maarif Vekaletinin salahiyeti dahilindedir, demek doğru değildir. Bu besteyi Maarif Vekaleti seçtirebilir ve Meclise ondan sonra gelir ve kabul edilir. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, Maarif Vekaletinden gelen tezkerenin müzakeresini kafi görenler el kaldırsın. (gürültüler) DURAK BEY (Erzurum): Müsaade buyurunuz efendim, cevap vereceğim. HASAN FEHMİ BEY (Başkan Vekili): Efendim, şimdi Maarif Vekaleti bana izin verin, bu besteyi İstanbul'a göndereyim, bir heyete tetkik ettirelim diyor. (ret sesleri, gürültüler) Efendim Maarif Vekaletinin tezkeresini oylarınıza arz edeceğim. Maarif Vekaletinin tezkeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmedi. O halde Ankara'da bir musiki heyetine tetkik edecek demektir. (o da yok, ret sesleri) 1 (1924 yılında Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığında toplanan bir kurul, Ali Rifat Çağatay- 'ın marşını resmi marş bestesi olarak kabul etti. Bu marş, 1924 yılından 1930 yılına kadar söylenip çalındıktan sonra 1930 yılında yeni bir emirle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası şefi Zeki Üngör'ün bestesi milli marş bestesi olarak kabul edilmiştir.) 1 TBMM Zabıt Ceridesi (1 Kasım 1921), 1.Dönem, c.14, s.17-18, 178

179 SON NOT İki aylık süre içinde ve yoğun fikir münakaşaları arasında toplam yirmi dört maddelik kısa bir temel kanun ortaya çıktı. Meslek temsili hakkında günlerce süren tartışmalarda pek çok milletvekili bu sistem lehinde görüş bildirdilerse de Meclis çoğunluğu bunu kabul etmedi. Kimilerine göre bu kanun ilk anayasadır, kimilerine göre anayasa ilkelerini belirleyen bir temel kanundur. Görüşülme yöntemi ve kabul yetersayısı bakımından normal kanunlardan farklı özel kurallara bağlanmamıştır. Bu nedenle 1921 Anayasası veya anayasa ilkelerini düzenleyen Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, yumuşak bir anayasa olmasıyla anayasalarımız arasında da bu niteliği itibariyle tektir. Bu iki özelliği sebebiyle olağanüstü bir anayasa niteliğindedir. Bu da onun Kurucu Meclis tarafından çıkarılmış olduğunu gösterir. Olağanüstü şartlar sonucunda ortaya çıkan olağanüstü yetkilere sahip bu olağanüstü Meclis, bu niteliklerinin bir gereği olarak, şartlar ne gerektiriyorsa o şekilde davranmıştır Teşkilatı Esasiye Kanununun kabulünden sonra iki anayasalı bir dönem ortaya çıkmıştır. Asıl anayasa, Teşkilatı Esasiye Kanunudur. Ama bu kanunun değiştirmediği hükümler bakımından da 1876 Kanun-u Esasisi yürürlüktedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi olan Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda Birinci TBMM Hükümetinin de Reisi idi. Kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince bu iki makam birbirinden ayrıldı. Hükümet, Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa'yı o zamanki adıyla İcra Vekilleri Heyeti Reisi seçti. Birinci Hükümetin bakanları istifa etmedikleri için Hükümet Reisi dışında İkinci Hükümette bakanlar aynı kaldı. Teşkilatı Esasiye Kanunu yürürlüğe girdikten sonra İstiklal Marşı kabul edilerek yeni devletin temeline bir tuğla daha konulmuş ve 1844 yılında çıkartılan kanunla kabul edilen ay yıldızlı Türk bayrağı, yeni devletin bayrağı olarak kullanıl- 179

180 maya devam edilmiştir. Çetecilik dönemine son verilerek Kuva-yı Milliyenin tasfiyesi büyük ölçüde tamamlanmış ve düzenli ordu kurulmuştur. Yeni devlet teşkilatının tamamlanması için o günlerin şartlarında atılan adımlar oldukça yeterliydi. Çünkü tekrar taarruza geçen Yunan Ordusunun durdurularak Milli Misak'ın gerçekleştirilmesi ve vatanın işgallerden kurtarılması yeni Türk devletinin birinci önceliğiydi. 180

181 BU DİZİNİN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI 181

182 182

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu -KAPANIŞ KONUŞMASI- M. Recai KUTAN 7 Kasım 2014 I. DÜNYA SAVAŞININ 100. YILDÖNÜMÜ ULUSLARARASI

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi 4/28/11 12:00 PM Page 67 DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP kürşad Sait BaBUçcU İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi GENEL OTURUM II 1 u?nal tekinalp:layout

Detaylı

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU

İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 1 İCRA VEKİLLERİ HEYETİ (Bakanlar Kurulu) KANUNU 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli egemenlik prensibini kendisine siyasi ve hukuki temel edinmiş, kuvvetler birliği esasına

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi 29 Ekim 1923, saat 20.30 Tarih : 28.10.2011 29 Ekim 1923, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biriydi. TBMM de saat 20.30 u gösterirken Anayasa da gerekli değişiklikler yapıldı,

Detaylı

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA

KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ. 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA / DONEM: II t KIBRIS GEÇİCİ TÜRK YÖNETİMİ MECLİSİ Z A B I T L A R I 12'nci Birleşinr 18 ARALIK 1970 CUMA - 2 - GÜNDEM; BOLUM: A 1. 1970 Disiplin Adliye Kurulları (Geçici Hükümler) Kural Tasarısı. 2. Sosyal

Detaylı

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ ESKİ METİN YÖNETİM KURULU MADDE 8- Şirket Yönetim Kurulu tarafından yönetilir ve temsil edilir. Şirket Yönetim Kurulu altı üyeden oluşur ve bu üyelerin tamamı

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 http://www.cengizcetintas.com/index.html TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN AÇILIŞI VE BİRİNCİ TBMM HÜKÜMETİ İstanbul'un İtilaf askerleri tarafından resmi olarak işgal edildiğini öğrenen Mustafa Kemal

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 2 TBMM Tutanaklarında TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ' NİN AÇILIŞI VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞKANLIĞINDAKİ 1.TBMM HÜKÜMETİ (23 Nisan 1920-24 Ocak 1921)

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ

VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 9 TBMM Tutanaklarında VATANA İHANET KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir?

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir? 1.Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesinin sadece şekil olarak incelediği bir konudur? A) Anayasa değişiklikleri B) İç Tüzükler C) KHK D) Kanunlar E) Tüzükler 3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek

Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek Dönem : 4 Topiant, : 3 MİLLET MECLİSİ S. Sayısı : 194'e 2 nci Ek 2 ve 4ncü Maddelerinin Değiştirilmesine, Değişik 60 nci ve Bu Kanuna Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde İlâvesine Dair nın C. Senatosunca

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

3346 SAYILI KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

3346 SAYILI KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN 3346 SAYILI KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN

Detaylı

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI

AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI AKTAY TURİZM YATIRIMLARI VE İŞLETMELERİ A.Ş. ANASÖZLEŞME TADİL TASARISI ESKİ METİN YÖNETİM KURULU VE SÜRESİ: Madde 7: Şirket işlerinin idaresi, genel kurul tarafından, hissedarlar arasından en çok üç yıl

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ. Sorular Cevaplar ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ Sorular Cevaplar Soru 1. Halkın oylarıyla seçilen Cumhurbaşkanı görevini yaparken taraflı mı olmalı? Tarafsız mı olmalı? Cevap 1. Tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı cumhur u yani milletin

Detaylı

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ.

EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. 1 ALTERNATİF AKIM Excellence and innovation built into every design. EFENDİLER! YARIN CUMHURİYETİ İLAN EDECEĞİZ. ALTERNATİF AKIM 2 1914-1918 Dünya Savaşı Bu savaş dünyada bazı şeylerin değişmesine sebep

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 06/04/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1-2014 Yılına Ait Denetim Komisyonu Raporu 2- Seçimlerin

Detaylı

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI HÜRRİYET İLKOKULU 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI 1 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI Sayın Müdürüm, Saygı Değer Öğretmenlerim,Kıymetli

Detaylı

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ GENEL KURULUNUN TOPLANTI, ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı, Türkiye Adalet Akademisi

Detaylı

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz Kasım 09, 2013-11:57:28 anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez" dedi. anda bulunduğu noktadan asla geri gitmez, bunun teminatı AK Parti ve AK Parti hükümetleridir"

Detaylı

Birinci Dünya Savaşı ndan yenik. Yılmadan Yorulmadan. Demokrasinin tam ve en bariz hükümet şekli Cumhuriyettir M. Kemal Atatürk. Dr.

Birinci Dünya Savaşı ndan yenik. Yılmadan Yorulmadan. Demokrasinin tam ve en bariz hükümet şekli Cumhuriyettir M. Kemal Atatürk. Dr. Yılmadan Yorulmadan Dr. Cihangir Dumanlı Demokrasinin tam ve en bariz hükümet şekli Cumhuriyettir M. Kemal Atatürk Birinci Dünya Savaşı ndan yenik çıkmış, orduları dağılmış, savaş yorgunu, yoksul Türk

Detaylı

d) Hakem Heyeti: Türkiye Bankalar Birliği Müşteri Şikayetleri Hakem Heyetini, e) Kanun: 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununu,

d) Hakem Heyeti: Türkiye Bankalar Birliği Müşteri Şikayetleri Hakem Heyetini, e) Kanun: 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununu, Türkiye Bankalar Birliği Müşteri Şikayetleri Hakem Heyeti Tebliği ile Türkiye Bankalar Birliği Bireysel Sözleşmeler Tebliğine Aykırılık Başvurularını Değerlendirme Komisyonu Çalışma Esas ve Usulleri Amaç

Detaylı

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME Bu sözleşme, ILO'nun temel haklara ilişkin 8 sözleşmesinden biridir. ILO Kabul Tarihi: 18 Haziran 1949 Kanun Tarih

Detaylı

AKÇANSA ÇİMENTO SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ESAS SÖZLEŞME TADİL METİNLERİ

AKÇANSA ÇİMENTO SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ESAS SÖZLEŞME TADİL METİNLERİ AKÇANSA ÇİMENTO SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ESAS SÖZLEŞME TADİL METİNLERİ ESKİ ŞEKLİ Madde 6 Sermaye ve Hisse Senetleri 1- Şirket 3794 sayılı Kanun ile değişik 2499 sayılı Kanun hükümlerine göre kayıtlı sermaye

Detaylı

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN

KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN 3287 KÖY İÇME SULARI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 7478 Kabul Tarihi : 9/5/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 16/5/1960 Sayı : 10506 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 41 Sayfa : 1019 Kanunun

Detaylı

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Cumhurbaşkanı Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu 2 3 Cumhurbaşkanı bir ülkede yönetim hakkının kalıtımsal, soya dayalı, kişisel olmadığını Kanyanğının dinsel kaynaklardan ilahi tanrısal

Detaylı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ PAKETİ Ne getiriyor, Ne götürüyor? Onur Bakır Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Uzmanı TOPLUM BİR NOKTADA HEM FİKİR PEKİ AMA NASIL: ÜÇ TEMEL SORU Toplumun görüşleri alındı mı? Katılımcı

Detaylı

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP: SORU : Yediemin deposu açmak için karar aldım. Lakin bu işin içinde olan birilerinden bu hususta fikir almak isterim. Bana bu konuda vereceğiniz değerli bilgiler için şimdiden teşekkür ederim. Öncelikle

Detaylı

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN (1)

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN (1) 6927 KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ İLE FONLARIN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNCE DENETLENMESİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN (1) Kanun Numarası : 3346 Kabul Tarihi : 2/4/1987 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih

Detaylı

TBMM İÇTÜZÜĞÜNÜN KOMİSYONLARLA İLGİLİ MADDELERİ

TBMM İÇTÜZÜĞÜNÜN KOMİSYONLARLA İLGİLİ MADDELERİ TBMM İÇTÜZÜĞÜNÜN KOMİSYONLARLA İLGİLİ MADDELERİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Komisyonlar Komisyonların adları (*) MADDE 20 Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları şunlardır : 1. Anayasa Komisyonu; 2. Adalet Komisyonu;

Detaylı

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921)

CENGİZ ÇETİNTAŞ. TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16. TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 TBMM Tutanaklarında LONDRA KONFERANSI (1921) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 16 LONDRA

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır.

Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. Vergi İncelemeleri Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamaktır. İncelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme,

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN 7117 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 3620 Kabul Tarihi : 28/3/1990 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 6/4/1990 Sayı : 20484 Yayımlandığı Düstur

Detaylı

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966 1-) 1921 Anayasası ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Milli egemenlik ilkesi benimsenmiştir B) İl ve nahiyelerde yerinden yönetim ilkesi kabul edilmiştir. C) Yasama ve yürütme kuvvetleri

Detaylı

KOMİSYON ÜYELERİ. (İmza) (İmza) (İmza) Komisyon Raporu üzerinde meclisçe yapılan müzakerelerden sonra;

KOMİSYON ÜYELERİ. (İmza) (İmza) (İmza) Komisyon Raporu üzerinde meclisçe yapılan müzakerelerden sonra; T.C. ANTAKYA BELEDİYE MECLİSİ DÖNEMİ :ŞUBAT 2016 BİRLEŞİM :4 OTURUM :1 TOPLANTI TARİHİ :05.02.2016 GÜNDEM MADDE NO :2 KARAR NO :29 ÖZÜ :ANTAKYA BELEDİYESİ MUHTARLIK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ NÜN GÖREV, YETKİ VE

Detaylı

http://www.cengizcetintas.com/index.html

http://www.cengizcetintas.com/index.html http://www.cengizcetintas.com/index.html 1 İÇKİ YASAĞI (Men'i Müskirat) KANUNU Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi nin ilk kabul ettiği kanunlardan biridir. Yasa bugünkü gibi alkollü içkilerin ticaret

Detaylı

TEKSTİL BANKASI A.Ş. ANA SÖZLEŞME TADİL METNİ VE GEREKÇELERİ

TEKSTİL BANKASI A.Ş. ANA SÖZLEŞME TADİL METNİ VE GEREKÇELERİ ESKİ ŞEKİL YENİ ŞEKİL GEREKÇE YÖNETİM KURULU TOPLANTILARI MADDE 38 Yönetim Kurulu, Banka işleri gerektirdikçe her zaman toplanır. Ancak, ayda en az bir toplantı yapılması zorunludur. Yönetim Kurulu, Yönetim

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÎLE FEDERAL ALMANYA CUMHURİYETİ ARASINDA 16 ŞU BAT 1952 TARİHÎNDE ANKARA'DA AKDEDİLMİŞ OLAN TİCARET ANLAŞMASINA EK PROTOKOL -. '. ' J ı 156 16 Şubat 1952 tarihli Türkiye Batı - Almanya Ticaret ve ödeme Anlaşmalarına Ek 21 Aralık 1954 tarihli Protokollerle Ekleri Mektupların Tasdikine dair Kanun (Resmî Gazete ile ilâm.- 2.II.

Detaylı

İSTİKLAL MARŞI' NIN KABULÜ

İSTİKLAL MARŞI' NIN KABULÜ 1 İSTİKLAL MARŞI' NIN KABULÜ Türkiye Büyük Millet Meclisi açılalı henüz beş ay olmuştu. Dünyanın en güçlü devletleri üstümüze çullanmış. Anadolu insanı masum bir ceylan gibi. Mehmetçik ise sanki can pazarında,

Detaylı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı Karar Tarihi : 06/04/2009 Karar No : 08 Belediye Meclisi; nın 01/04/2009 tarihli yazılı daveti üzerine Belediye Başkan üyelerin tamamının mevcut olduğunu açıklayarak, 2009 yılı döneminin 4.toplantısının

Detaylı

MADDE 9 - YÖNETİM KURULUNUN SEÇİMİ, GÖREVLERİ, SÜRESİ VE YÖNETİM KURULU TOPLANTILARI

MADDE 9 - YÖNETİM KURULUNUN SEÇİMİ, GÖREVLERİ, SÜRESİ VE YÖNETİM KURULU TOPLANTILARI AKFEN HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞME TADİL METİNLERİ ESKİ METİN MADDE 9 - YÖNETİM KURULUNUN SEÇİMİ, GÖREVLERİ, SÜRESİ VE YÖNETİM KURULU TOPLANTILARI A. Yönetim Kurulunun Seçimi ve Görevleri Şirket in işleri

Detaylı

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 29 EKİM TÖRENLERİ Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi 1923 Cumhuriyet ilân edildi. Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk

Detaylı

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU

İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU CENGİZ ÇETİNTAŞ TBMM Tutanaklarında Kurtuluş Savaşı: 10 TBMM Tutanaklarında İÇKİNİN YASAKLANMASI (Men-i Müskirat) KANUNU (1920-1923) http://www.cengizcetintas.com cengizcetintas@outlook.com 1 TBMM Tutanaklarında

Detaylı

GENEL MEKTUP İstanbul, 4 Temmuz 2017

GENEL MEKTUP İstanbul, 4 Temmuz 2017 GENEL MEKTUP İstanbul, 4 Temmuz 2017 NO: 37 KONU: 16.06.2017 Tarihli Olağan Genel Kurul Toplantısı Vakfımızın 16 Haziran 2017 tarihinde İstanbul da yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısına ilişkin Tutanak

Detaylı

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ

GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ GÜLER YATIRIM HOLDİNG A.Ş. ESAS SÖZLEŞMESİ ESKİ METİN YÖNETİM KURULU MADDE 8- Şirket Yönetim Kurulu tarafından yönetilir ve temsil edilir. Şirket Yönetim Kurulu altı üyeden oluşur ve bu üyelerin tamamı

Detaylı

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU

T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük SANAT VE SPOR - ÇAĞDAŞ TÜRK KADINI - SOYADI KANUNU 1 2 Atatürk e göre; «Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musiki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.» «Efendiler!

Detaylı

Dışişleri Komisyonu raporu

Dışişleri Komisyonu raporu S.Sayısı: 161 Yabancı memleketlerle geçici mahiyette ticaret anlaşmaları ve Modüs vivendiler akdine ve bunların şümulüne giren maddelerin gümrük resimlerinde değişiklikler yapılmasına ve anlaşmaya yanaşmıyan

Detaylı

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe DONEM : 21 ÇILT ; 1 YASAMA YILI: 1 4 üncü Birleşim 20.5.1999 Perşembe

Detaylı

Sosyal Düzen Kuralları

Sosyal Düzen Kuralları TEMEL HUKUK Sosyal Düzen Kuralları Toplum halinde yaşayan insanların yerine getirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara, sosyal düzen kuralları veya sadece sosyal

Detaylı

AYIKLAMA VE İMHA İŞLEMLERİ

AYIKLAMA VE İMHA İŞLEMLERİ AYIKLAMA VE İMHA İŞLEMLERİ AYIKLAMA: Arşiv Malzemesi ile cari işlemleri devresinde bir değere sahip olduğu halde, hukuki kıymetini ve bir delil olma vasfını kaybetmiş, ileride kullanılmasına ve muhafazasına

Detaylı

YENİ METİN Yönetim Kurulu Madde 8:

YENİ METİN Yönetim Kurulu Madde 8: ESKİ METİN Yönetim Kurulu Madde 8: Şirketin işleri ve idaresi Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca Genel Kurul tarafından Hissedarlar arasından seçilecek 7 üyeden oluşan bir Yönetim Kurulu tarafından

Detaylı

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5

SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 SULTAN MEHMET REŞAT IN RUMELİ SEYAHATİ 5 BAKİ SARISAKAL SELANİK Selanik 26 Mayıs: Selanik Limanında Padişahın Gelişini Bekleyen Selanik Valisi İbrahim Bey ve Hükümet Erkânı Selanik Limanında Padişahı Bekleyen

Detaylı

TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ. Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı " TEKNİK EĞİTİM VAKFI" dır.

TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ. Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı  TEKNİK EĞİTİM VAKFI dır. Tüzük VAKFIN ADI Madde:1 TEKNİK EĞİTİM VAKFI SENEDİ Vakıf senedinin altında isim ve adresleri belirtilen şahıslar tarafından kurulan vakfın adı " TEKNİK EĞİTİM VAKFI" dır. VAKFIN MERKEZİ Madde:2 Vakfın

Detaylı

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir.

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir. İDARE HUKUKU Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur. 1982 Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir. Bu düzenlemede yer alan ilkeler şunlardır; - Hukuk

Detaylı

B.M.M. Yüksek Reisliğine

B.M.M. Yüksek Reisliğine SıraNQ 139 Askerî hastanelerde bulunan hasta bakıcıları ile hemşirelere bir nefer tayını verilmesi hakkında m numaralı kanun lâyihası ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları T.C. Başvekâlet Muamelat

Detaylı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ 1919-1922 MUSTAFA KEMAL İN SAMSUN A ÇIKIŞI GENELGELER KONGRELER Milli mücadele Hazırlık Dönemi Kronoloji 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal in Samsun a Çıkışı 28 Ocak 1919 Havza Genelgesi

Detaylı

ANAYASA HUKUKU DERSİ

ANAYASA HUKUKU DERSİ ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ ANAYASA HUKUKU DERSİ ARA SINAVI (11 Kasım 2010 Saat 15:00) 1- Avrupa modeli anayasa yargısıyla ilgili olarak

Detaylı

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI

KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI KURTULUŞ SAVAŞINDA BİR VATANDAŞIMIZIN UÇAK BAĞIŞI Süreyya Hami ŞEHİDOĞLU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 24, Cilt: VIII, Temmuz 1992 Nafiz KOTAN İsmail Habip, Kurtuluş Savaşı nı anlatırken:...

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ. Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI

KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ. Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI DÖNEM; II YIL: 3 KIBRIS TÜRK YÖNET+HÎ MECIÎSİ Z A B I T L A P. I Vuncü Birleşin 31 EKİİI 1972 SALI - 2 - GÜÎp)EM: BÖIJ^Î: A 1. 1970 ICira Kontrol (Geçici Hü-ümler) Kural Tasarısı 2. 1971 Kıbrıs Türk Yönetimi

Detaylı

VAKIF FİNANSAL KİRALAMA A.Ş. ( ANA SÖZLEŞMESİ )

VAKIF FİNANSAL KİRALAMA A.Ş. ( ANA SÖZLEŞMESİ ) VAKIF FİNANSAL KİRALAMA A.Ş. ( ANA SÖZLEŞMESİ ) ESKİ HALİ Şirket Merkez ve Şubeleri Madde 4 - Şirketin Merkezi İstanbul İli Şişli İlçesindedir. Adresi Büyükdere Caddesi Gazeteciler Sitesi Matbuat Sokak

Detaylı

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI

SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI SAĞLIK KURUMLARI MEVZUATI KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE- MEVZUAT

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 05/01/2015 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1- Kozluk Mahallesi İmar Plan Tadilatına Ait Komisyon

Detaylı

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ

ERENLER BELEDİYE MECLİSİNİN 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ ERENLER N 04/04/2016 TARİHİNDE YAPMIŞ OLDUĞU TOPLANTISINA AİT TUTANAK ÖZETİ G Ü N D E M : Bir evvelki Meclis Toplantısına ait Tutanağın okunarak kabulü 1- Erenler Mahallesi 1085 Sokakta Bulunan Parka İsim

Detaylı

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi Taylan BARIN Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: 2011-2013 TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi AK Parti, CHP, MHP ve BDP

Detaylı

V. : 4/7/2001, : 631 : 10/4/2001, : 4639 : 13/7/2001, : 24461 : V

V. : 4/7/2001, : 631 : 10/4/2001, : 4639 : 13/7/2001, : 24461 : V 973 MEMURLAR VE DİĞER KAMU GÖREVLİLERİNİN MALİ VE SOSYAL HAKLARINDA DÜZENLEMELER İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME Kanun Hük. Kar. nin

Detaylı

GÖRÜŞ BİLDİRME FORMU

GÖRÜŞ BİLDİRME FORMU Konusu: İlgili Mevzuat: Bakanlık İl Müdürlükleri ile Eğitim Merkezi Müdürlüklerinde düzenlenen çiftçi eğitim kurslarında teknik ve sağlık hizmetleri sınıfındaki personelden öğretici/uzman öğretici veya

Detaylı

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR

GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR GÜCLÜ DEMOKRASİ GÜCLÜ MECLİS MECLİS CUMHURBASKANINI VE BAKANLARI DENETLİYOR Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ortadan kalkıyor, yani yetkili ama sorumsuz olmaktan çıkıyor. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanı denetlenemiyor,

Detaylı

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Yardımcı Kuruluşlar Hükümete veya bakanlıklara görevlerinde yardımcı olmak, belirli konularda görüş bildirmek, bir idari

Detaylı

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ

MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ MADDELER T.C. İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENÇLİK MECLİSİ YÖNETMELİĞİ AMAÇ Madde 1 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gençlik Meclisi Yönetmeliği nin amacı; gençlerimizin demokratik katılımını sağlayarak

Detaylı

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI 1.... ilkesi, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmez. Belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret olup bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğunu anlatır.

Detaylı

Turizm Şurası Yönetmeliği

Turizm Şurası Yönetmeliği TURİZM ŞURASI YÖNETMELİĞİ Turizm Şurası Yönetmeliği Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi Gazete Tarihi: 13/10/1998 Resmi Gazete Sayısı: 23492 BİRİNCİ BÖLÜM : Genel Hükümler Amaç Madde 1 -Bu Yönetmeliğin amacı;

Detaylı

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ ORGANİZASYON ŞEMASI BELEDİYE BAŞKANI BELEDİYE BAŞKAN YARDIMCISI HUKUK İŞLERİ MÜDÜRÜ AVUKAT BÜRO ELEMANI

Detaylı

KAMUYU AYDINLATMA PLATFORMU. BİSAŞ TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Genel Kurul İşlemlerine İlişkin Bildirim

KAMUYU AYDINLATMA PLATFORMU. BİSAŞ TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Genel Kurul İşlemlerine İlişkin Bildirim KAMUYU AYDINLATMA PLATFORMU BİSAŞ TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Genel Kurul İşlemlerine İlişkin Bildirim Genel Kurul İşlemlerine İlişkin Bildirim Özet Bilgi Yapılan Açıklama Güncelleme mi? Yapılan Açıklama

Detaylı

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve

40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve 04.10.2010 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sayın Cumhurbaşkanı, Muhterem Konuklar, 40 yılı aşkın bir süre, önce öğrenci, sonra değişik unvanlarla öğretim elemanı ve yönetici olarak içinde yer aldığım Ankara

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ün öğretmenlere yaptığı konuşmalar Tarih : 24.11.2011 ATATÜRK ÜN KÜTAHYA LİSESİ NDE ÖĞRETMENLERE YAPTIĞI KONUŞMA Muallime hanımlar ve muallime

Detaylı

Ü Y E L E R. Meclis Başkanın açılış konuşmasını tamamladıktan sonra Gündem Maddelerini okudu ve gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi.

Ü Y E L E R. Meclis Başkanın açılış konuşmasını tamamladıktan sonra Gündem Maddelerini okudu ve gündem maddelerinin görüşülmesine geçildi. KARAR NUMARASI : 07 Belediye Meclisi 5393 Sayılı Belediye Kanunun 20. maddesi uyarınca 2014 yılı Nisan ayı toplantısı için Belediye Hizmet binası, Başkanlık odasında toplandı. Toplantı başında yapılan

Detaylı

MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki.

MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki. MECLİS KARAR ÖZETLERİ KARAR SAYISI- 1: Açılış Yoklamanın yapılması ve gündemin tetkiki. Çoğunluk olduğundan oturum açıldı, gündem tetkik edildi. KARAR SAYISI- 2: 2015 Yılı Mart ayı meclis karar özetlerinin

Detaylı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ŞİRKETİN YÖNETİMİ

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ŞİRKETİN YÖNETİMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ŞİRKETİN YÖNETİMİ YÖNETİM ORGANLARI Madde 21- Şirket Yönetim Organları Yönetim Kurulu, Kredi Komitesi, Murahhas Üye veya Genel Müdür den veya bu vazifeyi gören kimseden ibarettir. YÖNETİM

Detaylı

ÇERKEZKÖY BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ NE AİT TEŞKİLAT GÖREV VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA YÖNETMELİK İKİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, HUKUKİ DAYANAK, KURULUŞ

ÇERKEZKÖY BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ NE AİT TEŞKİLAT GÖREV VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA YÖNETMELİK İKİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, HUKUKİ DAYANAK, KURULUŞ ÇERKEZKÖY BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ NE AİT TEŞKİLAT GÖREV VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA YÖNETMELİK MADDE 1- AMAÇ BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, HUKUKİ DAYANAK, KURULUŞ Bu yönetmeliğin amacı Çerkezköy Belediyesi

Detaylı

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44

Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 9- ATATÜRK OSMANİYE DE İKEN ÇEKİLEN RESİMLERİ BULMA YARIŞMASI PROJESİ Osmaniye Belediyesi Osmaniye Kent Konseyi Eğitim, Kültür ve Sağlık Meclisi Sayfa 44 ATATÜRK ÜN OSMANİYE DE ÇEKİLEN FOTOĞRAFLARINI BULMA

Detaylı

Ulaştırma Komisyonu raporu

Ulaştırma Komisyonu raporu S. Sayısı: 75 Posta Kanununa ek 2721 ve bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkındaki 4646 sayılı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ve Ulaştırma ve Bütçe Komisyonları raporları

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

TEK HEKİMİN SÜREKLİ İCAP NÖBETÇİSİ OLAMAYACAĞINA İLİŞKİN DANIŞTAY KARARI Cuma, 12 Ağustos :53 - Son Güncelleme Perşembe, 05 Ocak :01

TEK HEKİMİN SÜREKLİ İCAP NÖBETÇİSİ OLAMAYACAĞINA İLİŞKİN DANIŞTAY KARARI Cuma, 12 Ağustos :53 - Son Güncelleme Perşembe, 05 Ocak :01 T.C. DANIŞTAY ONİKİNCİ DAİRE Esas No : 2011/311 Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını isteyen:... Vekili :Av. Semih Önem Karşı Taraf :1) Sağlık Bakanlığı, ANKARA 2) -ANTALYA İsteğin Özeti : Dava, radyoloji

Detaylı

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI 3.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER HUKUKUN KAYNAKLARI Yargı organları kararlarını, hukuka dayanan, hukuktan kaynaklanan, hukukun gerektirdiği kararlar olarak sunarlar. Bu açıdan yargı

Detaylı

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME 34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME Aynı konudaki 96 sayılı sözleşmenin onaylanması sonucu yürürlükten kalkmıştır ILO Kabul Tarihi: 8 Haziran 1933 Kanun Tarih ve

Detaylı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI PERSONELİNE BAŞARI, ÜSTÜN BAŞARI BELGESİ VE ÖDÜL VERİLMESİNE DAİR YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI PERSONELİNE BAŞARI, ÜSTÜN BAŞARI BELGESİ VE ÖDÜL VERİLMESİNE DAİR YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI PERSONELİNE BAŞARI, ÜSTÜN BAŞARI BELGESİ VE ÖDÜL VERİLMESİNE DAİR YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Tebliğler Dergisi : Mart 2013/2666 Amaç Madde 1- (1) Bu

Detaylı

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı TÜRK ANAYASA DÜZENİ 2016 Bahar dönemi Ara sınavı 1. Divan-ı Hümayun hangi Osmanlı padişahı döneminde kurulmuştur? A) I. Osman B) Orhan C) II. Murat D) III. Selim E) II. Mahmut 2. Divan-ı Hümayunun kaldırılmasıyla

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

T.C. ANTALYA İLİ KAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI BİRİMLERİN GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

T.C. ANTALYA İLİ KAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI BİRİMLERİN GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK T.C. ANTALYA İLİ KAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI BİRİMLERİN GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ KISIM Amaç, Kapsam, Hukuki Dayanak, Tanımlar ve İlkeler Amaç Madde 1- (1) Bu Yönetmelik, 5393 Sayılı

Detaylı

KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI. HAKKINDA KANUN ileti5176

KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI. HAKKINDA KANUN ileti5176 KAMU GÖREVLİLERİ ETİK KURULU KURULMASI VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN ileti5176 Kanun Numarası : 5176 Kabul Tarihi : 25/5/2004 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 8/6/2004 Sayı :25486

Detaylı

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ. Osmaniye de yaşayan Kahramanmaraş lılar tarafından kurulan Osmaniye Kahramanmaraşlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği nin

Detaylı

Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması

Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Algısı Araştırması Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Çalışmaları Araştırma Merkezi Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Algısı Araştırması Kantitatif Araştırma Özeti

Detaylı

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ

İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ İLK İTİRAZ, CEVAP, TEMYİZ VE KARAR DÜZELTME SÜRELERİ *TABLODA YER ALAN İLK İTİRAZ VE CEVAP BİLGİLERİ 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU NA GÖRE DÜZENLENMİŞTİR. ASLİYE HUKUK ASLİYE TİCARET SULH HUKUK

Detaylı

T.C. PALANDÖKEN İLÇE BELEDİYE MECLİSİ. Dönemi : 2014 Karar Tarihi : 08.04.2014 Karar No : 20

T.C. PALANDÖKEN İLÇE BELEDİYE MECLİSİ. Dönemi : 2014 Karar Tarihi : 08.04.2014 Karar No : 20 Karar No : 20 5393 Sayılı Belediye Kanununun 19. Maddesi ile Belediye Meclisi Çalışma Yönetmeliğinin 5.ve 19.maddesi uyarınca görev süreleri tamamlanan 1. Meclis Başkan Vekili ve 2. Meclis Başkan Vekilinin

Detaylı

T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve Temel İlkeler

T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve Temel İlkeler T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve Temel İlkeler Amaç MADDE 1 (1) Bu yönetmeliğin amacı; Beşiktaş Belediyesi Yazı

Detaylı