PARAPNÖMONĐK PLEVRAL EFÜZYON TANISINDA PLEVRAL SIVI PROKALSĐTONĐN DÜZEYĐNĐN ROLÜ. Dr. Burcu CĐRĐT KOÇER

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "PARAPNÖMONĐK PLEVRAL EFÜZYON TANISINDA PLEVRAL SIVI PROKALSĐTONĐN DÜZEYĐNĐN ROLÜ. Dr. Burcu CĐRĐT KOÇER"

Transkript

1 TÜRKĐYE CUMHURĐYETĐ ANKARA ÜNĐVERSĐTESĐ TIP FAKÜLTESĐ PARAPNÖMONĐK PLEVRAL EFÜZYON TANISINDA PLEVRAL SIVI PROKALSĐTONĐN DÜZEYĐNĐN ROLÜ Dr. Burcu CĐRĐT KOÇER GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABĐLĐM DALI TIPTA UZMANLIK TEZĐ DANIŞMAN Doç. Dr. Akın KAYA ANKARA 2011

2 ÖNSÖZ Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı nda asistan olarak görev aldığım süre boyunca eğitimime katkısı olan Anabilim Dalı Başkanımız Sayın Prof. Dr. Oya Kayacan a, Kliniğe ilk başladığım günden itibaren kendisinden çok şey öğrendiğim, hekim olarak yetişmemde ve tezimde büyük katkısı olan, insanlığı ve yardımseverliğini kendime örnek aldığım değerli tez hocam Sayın Doç. Dr. Akın Kaya ya, Asistanlığım süresince bilgi ve deneyimlerini özveriyle paylaşan tüm hocalarıma, Yakın zamanda emekli olarak aramızdan ayrılan, asistanlığımda karşılaştığım sıkıntılarda pratik çözümleriyle bana destek olan, engin bilgisi, sevecenliğiyle Prof. Dr. Numan Numanoğlu na, Kendilerinden çok şey öğrendiğim, bilimsel alanda kendimi geliştirmemde büyük yardımları olan Doç. Dr. Banu Eriş Gülbay a, Doç. Dr. Elif Şen e, Uzm. Dr. Zeynep Pınar Önen e, her zaman desteğini hissettiğim tezimi hazırlarken de yardımlarını esirgemeyen Uzm. Dr. Aydın Çiledağ a, Uzm. Dr. Nalan Demir e, Tez çalışmama katkıları olan Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi nden Uzm. Dr. Aydın Yılmaz ve laboratuar sonuçlarına ulaşmamı sağlayan Özel TOBB ETÜ Hastanesi nden Doç. Dr. Abbas Taner e, Asistanlık hayatım boyunca birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum, başta Dr. Özlem Erçen Diken ve tez çalışmama topladığı sıvılarla katkıda bulunan Dr. Merda Erdemir Işık olmak üzere tüm asistan arkadaşlarıma, Hemşiresinden personeline tüm klinik çalışanlarına, Beni büyüten, bugünlere gelmemi sağlayan annem ve babama, tezimi yazarken de yardımını esirgemeyen çalışkanlığıyla örnek aldığım kardeşime ve her zaman desteğini hissettiğim sevgili eşime sonsuz teşekkürlerimi sunarım Dr. Burcu Cirit KOÇER ii

3 ĐÇĐNDEKĐLER Kabul ve Onay i Önsöz ii Đçindekiler iii Kısaltmalar Dizini v Şekiller Dizini vi Tablolar Dizini vii Grafikler Dizini viii 1. GĐRĐŞ 1 2. GENEL BĐLGĐLER Plevra Anatomisi ve Histolojisi Plevra Fizyolojisi ve Plevral Efüzyon Patogenezi Plevrada Aşırı Miktarda Sıvı Birikimi Mekanizmaları Plevral Efüzyon Etyolojisi Plevral Efüzyon Belirti ve Bulguları Plevral Efüzyonlu Hastaya Yaklaşım Parapnömonik Efüzyon ve Ampiyem Klinik Tanı Tedavi Antibiyotik Tüp Torakostomi Fibrinolitik Tedavi Terapötik Torakoskopi Torakotomi ve Dekortikasyon Açık Drenaj Prokalsitonin Prokalsitonin Kullanım Alanları GEREÇ VE YÖNTEM Đstatistik 40 iii

4 4. BULGULAR TARTIŞMA SONUÇLAR 58 ÖZET 60 SUMMARY 61 KAYNAKLAR 62 iv

5 KISALTMALAR DĐZĐNĐ ACCP ADA ANCA AUC BT CRP DM ECLIA HT IgA IgG IL KBY KKY KOAH LDH MODS MPE MR N-ProCT PA PCT PPE PSI ROC SLE TNF TPE YÇBT American College of Chest Physicians Adenozin Deaminaz Antinötrofil Sitoplazmik Antikor Area Under Curve Bilgisayarlı Tomografi C Reaktif Protein Diabetes Mellitus Elektrokemilüminesans Đmmünolojik Test Hipertansyion Đmmünglobülin A Đmmünglobülin G Đnterlökin Kronik Böbrek Yetmezliği Konjestif Kalp Yetmezliği Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Laktat Dehidrogenaz Multiple Organ Dysfunction Syndrome Malign Plevral Efüzyon Manyetik Rezonans Prokalsitoninin N-Terminal Bölgesi Posteroanterior Prokalsitonin Parapnömonik Efüzyon Pnömoni Ciddiyet Skoru Receiver Operating Characteristic Sistemik Lupus Eritematozis Tümör Nekrozis Faktör Tüberküloz Plörezi Yüksek Çözünürlüklü Bilgisayarlı Tomografi v

6 ŞEKĐLLER DĐZĐNĐ Şekil 2.1. Sıvı oluşum fizyolojisi 7 Şekil 2.2. Parapnömonik efüzyonda hasta gruplamaları ve tedavi yaklaşımı 25 Şekil 2.3. Prokalsitoninin aminoasid dizilişi 30 vi

7 TABLOLAR DĐZĐNĐ Tablo 2.1. Plevra anatomisi ve histolojisi 6 Tablo 2.2. ABD de plevral efüzyon nedenlerinin yıllık insidansı 10 Tablo 2.3. Plevral efüzyon ayırıcı tanısı 17 Tablo 2.4. Eksüdatif plevral sıvı ayırıcı tanısında kullanılan ek tanısal testişlemler 18 Tablo 2.5. Plevral efüzyonlarda tanısal yaklaşım 18 Tablo 2.6. Değişik pnömonilerde etken bakteriye göre plevral sıvı oluşma oranı 19 Tablo 2.7. Parapnömonik efüzyon ve Ampiyemde kötü prognostik faktörler 24 Tablo 2.8. Parapnömonik plevral efüzyon ve ampiyemde tanı ve tedavi yaklaşımı 26 Tablo 2.9. Farklı klinik tablolarda beklenen PCT değerleri 33 Tablo 4.1. Hastaların gruplara göre karakteristik özellikleri 41 Tablo 4.2. Gruplara göre ek hastalık varlığı 42 Tablo 4.3. Gruplara göre kan lökosit, nötrofil, sedimantasyon ve CRP ortalama değerleri 42 Tablo 4.4. Gruplara göre PA akciğer grafisindeki plevral efüzyon seviyesi 43 Tablo 4.5. Plevral efüzyonlarda ölçülen albümin, protein, LDH ve glukoz değerleri 44 Tablo 4.6. Plevral sıvı ve serum ADA düzeyleri 44 Tablo 4.7. Plevral sıvı ve serum PCT düzeyleri ve plevral sıvı PCT/serum PCT 45 Tablo 4.8. Transüda ve eksüda gruplarında plevra PCT, serum PCTdeğerleri ve plevra PCT/serum PCT 49 Tablo 4.9. PPE ve PPE olmayan gruplarda plevral PCT, serum PCT değerleri ve plevral PCT/serum PCT 50 vii

8 GRAFĐKLER DĐZĐNĐ Grafik 4.1. Gruplara göre sedimentasyon düzeyleri 43 Grafik 4.2. Gruplardaki plevral sıvı ve serum ADA düzeyleri 45 Grafik 4.3. Gruplardaki plevra sıvısında PCT ve serum PCT düzeyleri 46 Grafik 4.4.a) Transüda grubunda PCT düzeyinin noktasal dağılımı 46 Grafik 4.4.b) PPE grubunda PCT düzeyinin noktasal dağılımı 47 Grafik 4.4.c) MPE grubunda PCT düzeyinin noktasal dağılımı 47 Grafik 4.4.d) TPE grubunda PCT düzeyinin noktasal dağılımı 48 Grafik 4.5. Transüda ve eksüda gruplarındaki plevra ve serum PCT değerleri 49 viii

9 1. GĐRĐŞ Plevral efüzyonlar günlük pratikte sık karşılaşılan, birçok farklı hastalığa bağlı olarak gelişebilen ve de bazen tanı sorununun yaşandığı patolojilerdir. Birçok hastalığa bağlı olarak gelişmesine rağmen en sık plevral efüzyon nedenleri konjestif kalp yetmezliği, pnömoniler, maligniteler ve tüberküloz plörezidir. Parapnömonik plevral efüzyonlar, eksüda niteliğindeki sıvıların en sık nedenlerinden biridir. Đnflamatuvar sürecin viseral plevraya ulaşması ile gelişen parapnömonik plevral efüzyonlar, bakteriyel pnömonilerin yaklaşık %40 ında görülmektedir. Plevral efüzyon saptanan olgularda temel tanı basamağı torasentez ile sıvı örneği almaktır. Sıvının laktat dehidrogenaz (LDH), ph, protein, glukoz, sitolojik incelemesi, lökosit sayısı, gram boyama ve kültürü ile plevral efüzyona neden olan spesifik tanıya ulaşılmaya çalışılır. Parapnömonik efüzyon tanısı klinik, radyolojik bulgular ile plevral sıvının analizi ile konulmaktadır. Ancak günümüzde kullanılan mevcut testlerin hiçbiri yeterince özgül değildir. Bu nedenle bazı plevral efüzyonlu hastalar yanlışlıkla parapnömonik efüzyon tanısı almakta, bu nedenle gereksiz antibiyotik tedavisi uygulanmakta ve asıl hastalığın tanısının konulması gecikmektedir. Bu nedenle son yıllarda parapnömonik efüzyon tanısında ve diğer plevral efüzyon nedenlerinden ayrımda yeni belirteçler üzerinde durulmaktadır. Prokalsitonin, bu amaçla yakın zamanda kullanılmaya başlanmış bir moleküldür. Serum prokalsitonin düzeyinin infeksiyon sırasında arttığı ve özellikle bakteriyel infeksiyonları viral infeksiyonlardan ayrımda yararlı olduğu bildirilmektedir. Parapnömonik sıvılarda ise plevral sıvı prokalsitonin ölçümünün tanıdaki rolü ile ilgili olarak sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalarda plevral sıvı prokalsitonin düzeyinin parapnömonik sıvılarda diğer nedenlere bağlı sıvılara göre daha yüksek olduğu ve tanıda yararlı olduğu saptanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi prokalsitonin düzeyi bakteriyel infeksiyonlarda artmakta iken viral infeksiyonlarda düzeyinin değişmediği bildirilmektedir. Parapnömonik efüzyonlarda da bakteriyel efüzyonlarda bakteriyel olmayan efüzyonlara göre plevral sıvı prokalsitonin düzeyinin daha yüksek saptandığı bildirilmektedir. Böylece plevral sıvı prokalsitonin ölçümü ile infeksiyonun bakteriyel kökenli olup olmadığına karar 1

10 verilmesi mümkün olabilmekte ve gereksiz antibiyotik kullanımının önüne geçilebilmektedir. Parapnömonik efüzyonlar heterojen bir grup olup, sadece antibiyotik tedavisinin yeterli olduğu basit efüzyondan, cerrahi yöntem uygulanmasının gerektiği komplike ampiyeme kadar değişik şekillerde görülebilmektedir. Parapnömonik efüzyonda temel tedavi seçenekleri antibiyotik tedavisi, tüp torakostomi, fibrinolitik tedavi, dekortikasyon veya torakotomi ile açık drenajdır. Tedavi kararı, günümüzde radyolojik bulgular, sıvının ph, glukoz ve LDH düzeyi ile mikrobiyolojik inceleme sonuçlarına göre verilmekte ve en yararlı olanının da ph olduğu bildirilmektedir. Ancak tanıda olduğu gibi tedavi kararında da bu belirteçlerin spesifiteleri düşüktür. Bu nedenle hastalarda en uygun tedavi konusunda halen zorluklar yaşanmakta ve tedavi başarısızlığı görülebilmektedir. Plevral sıvı prokalsitoninin parapnömonik efüzyonlarda tedaviyi yönlendirmedeki rolü ile ilgili henüz sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda plevral sıvı prokalsitonin düzeyinin hastalık ağırlığıyla ilişkili olduğu ve prognostik bir belirteç olarak kullanılabileceği ve böylece de en uygun tedavi seçim kararında yararlı olabileceği bildirilmektedir. Bu çalışmada amaç, plevral sıvı prokalsitonin düzeyinin parapnömonik plevral efüzyon tanısındaki rolü, hastalık ağırlığı ile ilişkisi, tedaviyi yönlendirmesindeki rolü ve parapnömonik efüzyonların diğer plevral efüzyon nedenlerinden ayrımında kullanılabilirliğini araştırmaktır. 2

11 2. GENEL BĐLGĐLER 2.1. Plevra Anatomisi ve Histolojisi Plevra akciğerlerin hareketini sağlayan düz, parlak bir örtü olup, visseral ve pariyetal plevra olmak üzere iki membrandan oluşur. Visseral plevra akciğerleri ve interlober fissürleri, pariyetal plevra ise mediasten, diyafragma ve göğüs kafesinin iç yüzünü örter. Her iki plevral membran hilusta, pulmoner ve bronşiyal damarlar ile sinir ve lenfatiklerin eşlik ettiği ana bronşlar tarafından penetre edilerek devam eder (1,2). Bu iki plevra yaprağı arasındaki µm genişliğindeki boşluğa plevral boşluk denir. Tüm diğer vücut kaviteleri gibi plevral kavite de primitif çölomik kaviteden türemiştir. Plevral, perikardiyal ve peritoneal boşluklar gestasyonel dönemin üçüncü haftasında mezodermden biçimlenmeye başlar. Plevral boşluk akciğerin büyümesinden bağımsız olarak genişler ve dokuzuncu haftada perikardiyal ve peritoneal boşluktan ayrılmış olur. Çeşitli kist, divertikül ve defektler bu üç mezodermal boşluğun tam olarak bölünmemesinden kaynaklanabilir. Bu sırada akciğer tomurcukları visseral plevraya doğru invajine olur ve böylece plevral bir örtü meydana gelir. Đki plevra yaprağı arasında, her iki plevra yaprağın kolayca birbiri üzerinde kaymasını sağlayan, ince bir film şeklinde yaklaşık ml/kg plevra sıvısı bulunur. Berrak, renksiz görünümde olan bu sıvıda 1.5 g/dl den az protein, çoğu monosit, az miktarda lenfosit, makrofaj, mezotel hücresi, polimorfonükleer lökosit olmak üzere yaklaşık 1500 hücre/µl mevcut olup, eritrosit yoktur. Her iki plevral yüzey alanı visseral plevranın interlober fissürleri ve pariyetal plevranın kostofrenik köşeleri de dahil edilirse, yaklaşık olarak 70 kg lık bir erkekte 2000 cm 2 civarındadır (2). Işık mikroskobunda plevra 5 tabakadan oluşur: 1. Mezotel hücre katmanı 2. Submezotelyal bağdoku 3. Yüzeyel elastik katman 3

12 4. Gevşek bağ doku. 5. Derin fibroelastik katman. Hem visseral, hem pariyetal plevra tek sıra mezotel hücreleri, bazal membran, kollajen ve elastik doku tabakalarının yanında mikrodamarlar ve lenfatiklerden oluşur (2-4). Visseral ve pariyetal plevranın anatomik ve histolojik olarak bazı farklılıkları vardır (Tablo 2.1). Pariyetal plevral yüzeyin altındaki konnektif doku tabakası düzdür. Aksine visseral plevranın submezotelyal konnektif dokusu akciğerlerin içine doğru ilerleyen septalar oluşturur. Bu septalar pulmoner parankime destek sağlarken, öte yandan da gaz alışverişini kolaylaştıran alt bölmeler oluşturur (5). Genel olarak insanlarda visseral plevranın altındaki bağ dokusu pariyetal plevra altındaki bağ dokusundan 2-3 kat daha kalındır (6). Pariyetal plevra altında endotorasik fasia vardır ve pariyetal plevra bu fasia aracılığıyla göğüs duvarıyla gevşek bir ilişki kurar. Plevra yüzeyini tek sıra halinde döşeyen mezotel sadece koruyucu bir zar değil aynı zamanda sıvı ve madde transportu, inflamasyon durumunda lökosit migrasyonunu sağlaması gibi görevleri de bulunmaktadır. Ayrıca glukozaminoglukan ve başka kayganlaştırıcılar salgılayarak dokuların zedelenmesini önler ve enfeksiyon ve tümör yayılımına karşı korur. Mezotel hücreleri pleomorfiktir ve alttaki submezotelyal dokunun gerilme derecesine göre yassıdan küboid veya kolumnar şekle kadar değişiklikler gösterebilir. Morfolojilerindeki farklılıklara rağmen bütün alanlarda tek tabaka halini korur. Mezotel hücrelerinin kalınlıkları 1-4 µm ve yüzey çapları µm dur. Bu hücreler yaklaşık 0.1 µm çapında ve µm uzunluğunda olan yüzey mikrovillüsleri içerir. Bu mikrovililerin kesin fonksiyonu henüz bilinmemekle birlikte, hücre yüzey alanını ve bu şekilde aynı zamanda membranın bazı fonksiyonlarını (reseptör ve metalloproteinaz gibi enzimler) artırdığı düşünülmektedir (7). Visseral mezotel hücrelerindeki mikrovillüslerin dansitesi, özellikle toraksın alt kısımlarında akciğer ve göğüs duvarı arasındaki sürtünmenin azaltılmasını sağlamak için, olasılıkla hiyaluronik asitten zengin glikoproteini tutmak amacıyla pariyetaldeki mikrovillüslerin dansitesinden daha fazladır. Mezotelyal hücreler aralarında tight- veya gap-junction lar, bazı yerlerde dezmozomlar ile bağlantı kurarak, bazal laminaları ile destekleyici bağ dokusu üzerine otururlar. Mezotel hücreleri çok fonksiyonlu hücrelerdir; 4

13 Đmmunomodülatör hücrelere antijen sunusu yaparlar. Sitokin ve fibronektin salgılarlar ve makrofaj akımı oluşturabilirler. Fagositik aktivite yapabilirler. Stimuluslara cevap olarak reaktif oksijen ve nitrojen radikalleri salgılarlar. Mezotel hücre tabakasının plevral boşluğa bakan tarafındaki yüzey, mezotel hücre çıkıntıları tarafından salgılandığı düşünülen hiyaluronik asitten zengin sialomucin adı verilen glikoprotein nitelikte yarı akışkan bir sıvı tabakası ile kaplıdır. Sialomucin, mezotel hücre yüzeyine anyonik, yani negatif elektrik yüklü bir karakter kazandırır. Yine bu katman lizozim, başta immünglobülin G (IgG) ve immünglobülin A (IgA) olmak üzere immünglobulinler ve kompleman içerir. Bu yapısal özellik sayesinde, plevral yüzeyler karşı karşıya gelince mezotelyal örtüler birbirine değmez ve akciğer açılır kapanırken, glikoprotein örtü sayesinde her iki yüzey birbiri üzerinde kolayca kayar. Mezotelyal yüzeyi örten anyonik nitelikteki katman, bakteri, diğer organizmalar ve anormal hücrelerin mezotelyuma yapışma şansını azaltır. Lokal immün korunma sağlanır. Mezotel hücrelerin yüzeyindeki çok sayıda çıkıntı sayesinde normal yüzeye göre çok daha geniş bir aktif sıvı emilim yüzeyi oluşmuş olur. Her iki plevral yüzeyin lenfatik drenajı oldukça farklıdır. Pariyetal lenfatik sistem lenfin plevral boşluktan drene edilmesi için majör yol olup, pariyetal plevranın mezotelyal yüzeyinde komşu submezotelyal tabakadaki lenfatik ağa lakunalar yoluyla bağlanan ve stomata denilen, 2-12 µm büyüklüğünde açıklıklar mevcuttur. Plevral boşluğun değişik bölgelerindeki lenfatikler değişik lenf nodlarına drene olur. Kostal yüzeyden parasternal ve paravertebral lenf nodlarına, mediastinal yüzeyden trakeobronşiyal lenf nodlarına drenaj sağlanır. Pariyetal plevranın diyafragmatik yüzünün lenfatikleri karın içi lenfatikleriyle ilişkilidir ve lenfatik akım karından toraks içine doğru olduğundan, karın içindeki infeksiyonlar kolayca toraksa yayılabilir. Pariyetal plevranın tersine visseral plevrada lakuna ve stomatalar yoktur ve alttaki lenfatik damarların plevral boşluktan çok pulmoner parankime drene olduğu düşünülmektedir (5,8). Bol mikrovillus içeren visseral plevra mezotel hücrelerinin plevra sıvısı oluşum ve geri emiliminde önemli katkısı bulunmaz. Pariyetal plevra subklavian, mammaria interna ve interkostal arterler yoluyla 5

14 beslenir, venöz sistemi bronşiyal venlere drene olur. Visseral plevra ise bronşiyal arterden kan alıp, venleri büyük oranda pulmoner vene dökülür (9). Pariyetal plevradaki konnektif dokuda visseral plevrada olmayan ağrı lifleri vardır. Bu liflerin orijinleri, innerve ettikleri toraks alanlarına göre farklıdır. Kostal plevra ve diyafragmatik plevranın periferik kısmı interkostal sinirler tarafından innerve edilir. Bu bölgelerdeki ağrılı uyaranlar komşu göğüs duvarında hissedilir. Diyafragmanın merkezi kısmı ise frenik sinir tarafından innerve edilir ve bu alandaki uyarılar aynı taraftaki omuzda ağrı oluşturur. Visseral plevrada ağrı duysu taşıyan sinir lifi bulunmaz. Tablo 2.1. Plevra anatomisi ve histolojisi Visseral plevra Pariyetal plevra Mezotel hücreleri Bol mikrovillus bulunur Hücreler arasında lenfatik stomalar bulunur Subplevral bağ Septumlarla akciğere ilerler Düzdür dokusu Kanlanma Bronşiyal arter/pulmoner Sistemik arter/bronşiyal ven ven Lenfatik drenaj Akciğer lenfatikleri Lenfatik stomalar ve kanallar Đnnervasyon Ağrı duyusu yok Bol duyu lifi bulunur 2.2. Plevra Fizyolojisi ve Plevral Efüzyon Patogenezi Plevral boşluk mezotelyal hücrelerle kaplı olan pariyetal ve visseral plevra yaprakları arasında kalan alandır. Bu iki tabaka arasında bulunan sıvı, kayganlığı sağlayarak yaprakların birbirine sürtünmesini önlemektedir. Plevral boşluktaki negatif basınç ise akciğer elastik rekoil/geri çekim gücüne karşı koyarak alveollerin sürekli açık kalmasını sağlamakta ve solunum işinin devamlılığını gerçekleştirmekte önemli bir rol almaktadır. Plevral sıvı oluşumunda, sıvının geçtiği membran yüzeyine uygulanan hidrostatik ve onkotik basınçlar, sıvının geçtiği membran kalınlığı ve sıvı kaynağını oluşturan vasküler sistemin plevral membrana uzaklığının rol oynadığı saptanmıştır 6

15 (10-12). Normal koşullarda plevral sistemik damarlardan plevra boşluğuna ortalama 0.6 ml/saat hızla filtre edilen düşük protein içerikli plevral sıvı, aynı hızla plevra lenfatiklerinden absorbe edilmektedir. Sağlıklı bir bireyde ml/kg oranında bulunan plevral sıvının oluşumu ya da emilimi sırasında gelişecek bozukluklar plevral alanda aşırı plevral sıvı birikimine neden olmaktadır. Bu sıvının oluşumu hidrostatik ve onkotik basınçlar arasındaki dengeye bağlıdır. Bu denge Starling Kanunuyla açıklanmaktadır. Pariyetal kapillerler ile plevral boşluk arasındaki net basınç gradienti yüksektir. Bu nedenle pariyetal plevradaki kapillerlerden plevral boşluğa geçiş olur. Ancak visseral plevrada bu gradient sıfıra yakındır. Bu nedenle normal şartlarda visseral plevranın plevra sıvısına katkısı yoktur (Şekil 2.1) (13-15). Plevra boşluğunda bulunan sıvının ortalama miktarı 8-10 ml dir. Bu sıvı tüm plevra boşluğunu kaplayacak şekilde eşit dağılmıştır. Normal sıvıda 100 ml de 1-2 g protein ve hücre bulunur. Plevra sıvısında bulunan hücrelerin %75 i makrofajlardan oluşur. Geri kalan %25 ise lenfositler ve mezotel hücrelerinden oluşur. Nötrofiller ve eozinofiller ise %2 den azını oluşturur. VĐSERAL PLEVRA PARĐETAL PLEVRA Hidrostatik basınç 24 cmh 2 O Hidrostatik basınç -5 cmh 2 O Hidrostatik basınç 30 cmh 2 O P=0 cmh 2 O 29 cmh 2 O 29 cmh 2 O 35 cmh 2 O 29 cmh 2 O P=6 cmh 2 O Onkotik basınç 34 cmh 2 O Onkotik basınç 5 cmh 2 O Onkotik basınç 34 cmh 2 O Viseral plevrada net basınç farkı sıfırdır. Parietal plevrada ise net basınç farkı 6 cmh 2 O dur. Bu nedenle parietal plevra kapillerleri plevra sıvısının esas kaynağıdır. Şekil 2.1. Sıvı oluşum fizyolojisi 7

16 Plevral sıvı oluşumunu hidrostatik ve onkotik basınçlar (kapiller-plevra) arasındaki fark belirler. Đnterkostal arterler aracılığıyla sistemik arteryel dolaşımdan kanlanan pariyetal plevra hidrostatik basıncı 30 cmh 2 O, plevra içi basınç ise -5 cmh 2 O dur. Bu nedenle net hidrostatik basınç 30 (-5) = 35 cmh 2 O dur ve sıvının pariyetal plevradan plevra boşluğuna geçişini sağlar. Plazma onkotik basıncı 34 cmh 2 O iken plevral boşlukta onkotik basınç 5 cmh 2 O olup, net onkotik basınç 34 5 = 29 cmh 2 O dur. Bu değerlere göre plevral sıvı net 6 cmh 2 O luk basınç ile (35-29 = 6 cmh 2 O) pariyetal plevradan plevral boşluğa geçer (10,15). Pulmoner dolaşımdan kanlanan visseral plevrada ise kapiller net hidrostatik basınç pariyetal plevradan yaklaşık 6 cmh 2 O daha düşüktür. Visseral plevradaki onkotik basınç ise pariyetal plevra basıncı ile aynı değerdedir. Visseral plevradan sıvı 24 (-5) = 29 cmh 2 O luk hidrostatik basınç ile geçme eğilimindeyken, onkotik basınç 34 5 = 29 cmh 2 O dur. Bu nedenle visseral plevradaki net basınç farkı (hidrostatik-onkotik) sıfırdır ve bu basınçta gelişecek değişiklikler plevral sıvı oluşumunu etkilemektedir Plevrada Aşırı Miktarda Sıvı Birikimi Mekanizmaları Daha önce de belirtildiği gibi plevral sıvının oluşumu ya da emilimi sırasında gelişecek bozukluklar plevral alanda aşırı plevral sıvı birikimine neden olmaktadır (16): 1. Mikrovasküler dolaşımdaki hidrostatik basıncın artışı: Bu durumda sıvı oluşumunu belirleyen en önemli faktör pulmoner kapiller wedge basınçtır. Sistemik venöz (pariyetal plevra kapiller sistemini etkiler) ve pulmoner venöz basınçlardaki (visseral plevra kapiller sistemi etkiler) artış plevral sıvı yapımında artış ile sonuçlanır. Vasküler permeabilitenin değişmediği durumlarda, hidrostatik basınç artışı protein oranı düşük (plevral protein/serum protein) plevral sıvı birikimine neden olur. 2. Mikrovasküler dolaşımdaki onkotik basınç azalması: Serum albümini düşük olgularda plevranın interstisyel dokusunda sıvı birikir. Böylece hem pariyetal hem de visseral plevradan plevra boşluğuna düşük protein içerikli bir sıvı dolar. 3. Plevra boşluğunda basınç azalması: Plevra basıncı subatmosferik olup negatif değerdedir. Bunun daha negatif hale gelmesi basınç farkını artırır, böylece 8

17 plevra sıvısı artar. Bunun en iyi örneği atelektazidir. Atelektatik alan ve çevresinde kapiller basınçların azalması ile plevral boşluğa proteinden fakir sıvı geçişi olur. 4. Mikrovasküler dolaşımda permeabilite artışı: Kapiller damar duvarı geçirgenliğinde artış geliştiğinde, damar dışına sıvı ve protein geçirgenliği artar. Plevral dokuda gelişecek patolojiler (inflamasyon, infeksiyon) plevral kapiller sistemi de etkiler ve permeabilite artışı gelişir. Ayrıca, pnömonide pariyetal plevradaki stomaların fibrin, debris, mezotelyal ödem nedeniyle kapanmasıyla lenfatik drenajın bozulması da plevrada sıvı toplanmasına neden olur. 5. Plevra boşluğunun lenfatik drenajının bozulması: Lenfatik sistemin stomalardan mediastinal lenf nodlarına dek herhangi bir yerinde tümör veya fibrozis ile tıkanması sonucu plevrada sıvı toplanır. 6. Periton boşluğundan sıvı geçişi: Periton boşluğunda sıvı birikimine neden olan durumlarda sıvı, diyafragmatik lenfatikler veya konjenital diyafragmatik defektler yoluyla plevral boşluğa geçebilir. Sıvı, diyafragmanın iki tarafında oluşan basınç gradienti nedeniyle plevra boşluğuna geçer. Plevra içi basınç daima karın içi basınçtan düşük olduğundan sıvı karından toraksa doğru hareket eder Plevral Efüzyon Etyolojisi Plevral efüzyonlar, sık karşılaşılan problemlerden biridir (17,18). Đç hastalıkları kliniklerine yapılan tüm başvuruların yaklaşık %4 ünü plevral efüzyonlu olgular oluşturmaktadır (19). Genel popülasyon için plevral sıvı saptanma hızı yılda 4/1000 kişi civarında kabul edilir. Hastalıkların görülme sıklığı konusunda sağlıklı rakamların alınabildiği ABD istatistiklerine göre, bu ülkede her yıl yaklaşık kişide plevral efüzyon gelişmesi beklenmektedir. ABD de plevral efüzyonların en sık görülen nedenlerinin yıllık insidansları Tablo 2.2 de verilmiştir (20). Buna göre konjestif kalp yetmezliği, tüm sıvıların yaklaşık yarısını, transüdatif sıvıların da yaklaşık %90 ından fazlasını oluşturmaktadır. Parapnömonik efüzyon (PPE), malign plevral sıvı ve pulmoner emboli ise eksüdatif sıvıların yaklaşık %90 ından sorumludur. Plevral efüzyon nedenlerinin oransal dağılımı, coğrafi farklılıklara göre belirgin şekilde değişim gösterebilir. Bu değişimden, plevral efüzyona neden olan 9

18 hastalıkların ülkelere/bölgelere göre gösterdiği epidemiyolojik özelliklerin farklılığı sorumludur. Türkiye de plevral sıvının nedensel dağılımı ile ilgili yeterli sağlıklı veriler bulunmamakla birlikte tüberküloz plörezinin mutlaka daha üst sıralarda yer alması ve bazı bölgelerde de mezotelyomanın daha üst sıraya çıkması gerektiği kabul edilebilir. Ülkemizde yapılmış çalışmalarda plevral sıvıların en sık nedeni olarak, çalışmaların çoğunda malign hastalıklar (%23-%51) saptanırken bazı çalışmalarda tüberküloz plörezi ilk sırada, malign plevral sıvılar ise ikinci sırada olarak bulunmuştur (21-29). Tablo 2.2. ABD de plevral efüzyon nedenlerinin yıllık insidansı Neden Đnsidans Konjestif kalp yetmezliği Parapnömonik plörezi Malign hastalıklar Akciğer Meme Lenfoma Diğer Pulmoner emboli Viral hastalıklar Koroner arter bypass cerrahisi sonrası Asitin eşlik ettiği siroz Gastrointestinal hastalıklar Kollojen vasküler hastalık Tüberküloz Asbest maruziyeti Mezotelyoma

19 2.5. Plevral Efüzyon Belirti ve Bulguları Hastaların şikayetleri sıvının kendisine bağlı olabileceği gibi, sıvıya neden olan hastalığa bağlı da olabilir. Plevral sıvılı bir hasta sıvı miktarına göre üç kategoride nitelendirilir: 1. Kostofrenik sinüsü kapatacak düzeyde sıvı; az miktarda sıvı 2. Hilus düzeyine ulaşacak kadar sıvı; orta miktarda sıvı 3. Hilus seviyesini geçen sıvı; masif plevral sıvı Plevral efüzyonlu olguların semptomları, esas olarak sıvı birikimine neden olan hastalıkla ilgilidir. Pek çok hastanın efüzyona bağlı hiçbir semptomu olmayabilir. Semptomlar efüzyonla ilişkili ise plevranın inflamasyonu, pulmoner mekaniklerin bozulması, gaz değişiminde bozulma veya nadir olarak da azalmış kardiyak output a bağlı olabilir. Plevral efüzyonlu olgularda sık görülen semptomlar plöretik ağrı, nefes darlığı ve öksürüktür. Ağrı plöretik tarzda veya künt bir ağrı şeklinde hissedilebilir. Sıvı miktarının artmasıyla ağrı azalabilir. Plevral efüzyon ile ilişkili plöretik ağrı, visseral plevranın ağrı lifleri olmadığından pariyetal plevranın inflamasyonunu gösterir. Đnterkostal sinirlerle innerve olan pariyetal plevradan kaynaklanan ağrı, göğüs duvarında inflamasyonlu bölge üzerinde hissedilir. Ancak bazen hasta ağrıyı karında hissedebilir, diyafram kubbesini örten plevranın inflamasyonunda ise ağrı omuzda hissedilir. Plevral efüzyonda ikinci bir semptom prodüktif olmayan öksürüktür. Her ne kadar plevral inflamasyona bağlı olabilirse de, öksürüğü ortaya çıkaran mekanizma açık değildir. Sıvının akciğere bası yapması, bronş duvarına temas nedeniyle öksürük refleksini uyarabilir. Plevral efüzyonu olan hastalarda, sık görülen diğer bir semptom dispnedir. Sıvı, orta miktarda veya daha fazla ise restriktif tipte solunum fonksiyon kaybı yaparak nefes darlığı yakınmasına yol açabilir. Plevral efüzyonlu olguların fizik muayenesinde, sıvı miktarı ile ilgili patolojik bulgular saptanabilir. Sıvı miktarı 300 ml den az olduğunda fizik muayene bulgusu yoktur. Fizik muayenede, özellikle hemitoraksların boyutlarına ve interkostal aralıklara dikkat edilmelidir. Birçok hastada, hemitorakslar eşittir ve interkostal aralıklar normaldir. Fizik muayenede eğer sıvı miktarı 300 ml den fazla ise 11

20 hemitoraksın solunuma az katıldığı görülür. Eğer plevral basınç, sıvı olan tarafta arttıysa, o hemitoraks daha genişleyecek ve interkostal aralıkların konkavitesi kaybolacak, hatta konveksleşecektir. Aksine, eğer efüzyon olan hemitoraksta büyük bir bronşun obstrüksiyonu ya da sıkışan akciğer gibi nedenlerle plevral basınç azalırsa o taraf daha küçülecek ve interkostal aralıkların konkavitesi daha abartılı hale gelecektir. Ayrıca bu durumdaki hastalarda inspiratuar efor ile interkostal aralıkta retraksiyon görülebilir. Göğüsün palpasyonunda hastalıklı tarafta solunuma katılım (ekspansiyon) azalmıştır. Plevral sıvı tarafında vibrasyon torasik yoktur veya akciğerden yayılan vibrasyonları sıvı absorbe ettiğinden azalmıştır. Perküsyonda matite olması ve dinlemekle aynı tarafta solunum seslerinin azalmış olması beklenir. Plevrada toplanan sıvının akciğeri alttan itmesiyle o bölgedeki alveoller kollabe olur, ancak daha rijid yapılar olan bronşlar açık kalır. Buna rölaksasyon atelektazisi adı verilir. Böylece plevra sıvısının üst sınırında bronşial ses duyulabilir. Plevral efüzyonların radyolojik görünümü, tetkik esnasında hastanın pozisyonuna, sıvının serbest veya loküle olmasına ve miktarına göre değişir. Konvansiyonel radyografi, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi, plevral efüzyonların saptanmasında kullanılan görüntüleme yöntemleridir. Đlk başvurulan görüntüleme yöntemi posteroanterior (PA) ve lateral göğüs radyografisidir. Đlave olarak lateral dekübitus pozisyonunda radyografiler alınabilir. Özellikle az miktarda plevra sıvısı olan vakaların tanısında lateral dekübitus pozisyonunda alınan grafiler, PA ve lateral radyografilerden daha duyarlıdır ml gibi çok az miktarda sıvıların bu grafilerle saptanabildiği bildirilmiştir (30). Plevra sıvısı başlangıçta akciğerin alt yüzeyi ile hemidiyafragma arasında toplanır. Subpulmoner plevral boşluktaki sıvı belli bir miktara ulaşınca önce posterior, daha sonra lateral kostofrenik sinüsü kapatır. PA radyografilerde plevral boşlukta sıvı birikmesine bağlı ilk bulgu kostofrenik sinüslerde küntleşmedir. Lateral kostofrenik sinüste küntleşmenin görülebilmesi için en az 175 ml sıvının birikmesi gereklidir. Sıvı miktarı arttıkça hemidiyafragma ve sinüslerin konturları silinir. Plevral sıvı X-ışınını büyük miktarda tuttuğu ve geçirmediği için standart akciğer grafilerinde radyoopak görünüm verir. Plevral sıvının toplandığı alanda, komşu yapıları silen tam bir radyoopasite vardır. Sıvı miktarındaki artışa bağlı diafragma ve kalp kenarını silen homojen gölge koyuluğu olabilir. Masif plevra sıvıları kalbin konturunun 12

21 silinmesine, mediastende karşı tarafa itilmeye yol açar. Plevra sıvısı masif olmasına rağmen akciğer parankiminde kollaps gelişmişse mediasten orta hatta izlenir. Santral hava yollarında tıkayıcı lezyonlara bağlı gelişen kollaps ile beraber plevral sıvısı bulunan vakalarda mediastende karşı tarafa itilme izlenmez. Plevral malign mezotelyoma ve plevranın malign tümörlerle invaze olduğu durumlarda da masif sıvıya rağmen mediasten orta hattadır (31). Plevra sıvısı interlober fissürlere uzanabilir. Sıvı fissür içinde loküle ise PA grafilerde yuvarlak veya oval şekilli düzgün konturlu nodül veya kitle şeklinde görülür. Ancak lateral radyografiler ile fissür içinde loküle sıvı tanısını koymak kolaydır. Sıvının loküle olması durumunda göğüs duvarına dayalı homojen gölge koyuluğu görülebilir (13,32). Plevral sıvı bazen subpulmoner bölgede toplanır. Bu durumda göğüs grafisinde kostofrenik sinüs keskin dar açı şeklini korur ve sanki diyafram yükselmiş gibi görünür. Subpulmoner sıvı şüphesinde, lateral dekübit grafisi ve ultrasonografi ie doğru tanıya ulaşılabilir. Konvansiyonel radyografilerde izlenen bulguları doğrulamak veya izlenemeyen olası bulguları saptamak açısından ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesi tercih edilir. Đleri inceleme amacıyla başvurulan bu radyolojik yöntemlerin seçimi klinik ve radyografik bulgulara göre yapılır. Yüksek çözünürlüklü BT incelemelerinin (YÇBT) plevra hastalıklarında tanı açısından kullanımı anlamsızdır. Ultrasonografi, X ışını içermeyen, invazif olmayan ve kolaylıkla uygulanabilen bir görüntüleme yöntemidir. Ultrasonografi, yatan hastalarda da kolaylıkla uygulanabilir. Temel olarak plevral boşlukta serbest veya lokülasyon gösteren sıvının saptanmasında, sıvı ile kalınlaşmanın ayrımında, çok az miktarda pevral sıvı tayini, pnömotoraks şüphesi, loküle-ankiste sıvı tayini, ampiyem ayrımı ve torasentez, sıvı drenajı, tüp yerleştirimi ve plevral biyopsi amacıyla lokalizasyonu göstermede faydalı bir yöntemdir. Transüda, anekoik yani plevra yaprakları arasında eko içermeyen sıvı şeklinde görülür. Eksüda ise, transüda karakterli sıvılarda izlendiği gibi, anekoik sıvı olarak görülebileceği gibi, septa içeren anekoik sıvı, septalı veya septasız heterojen veya homojen ekojenik materyal içeren sıvı olarak da saptanabilir. Ekojenik patern, sıvı içindeki eritrosit, inflamatuar hücreler, yağ veya hava habbeciklerine bağlıdır. Bu nedenle hemorajik sıvı, ampiyem, şilotoraks genellikle 13

22 homojen ekojenik sıvılar şeklinde görülür. Sonografi ile hemorajik sıvı, ampiyem, şilotoraks ayrımı yapılamaz. Bilgisayarlı tomografi (BT), plevral sıvı tanı ve ayırıcı tanısında, patolojik değişikliklerin komşu yapılarla ilişkisinin değerlendirilebilmesine ve ek patolojik bulguların saptanmasına fırsat vermesi ile çok önemli katkılar sağlayabilir. Ayrıca, diğer bir avantajı da iğne biyopsilerine yol göstericiliği yapabilmesidir. Plevra hastalıklarında BT incelemesinin amacı, plevra ve parankim tutulumunu ayırt etmek, gerek sıvı gerekse eşlik eden kitle lezyonlarında dansite değerlerine göre ayırıcı tanıya katkıda bulunmaktır. BT nin avantajı, mediastinal plevra da dahil olmak üzere, plevranın tüm komponentlerinin kolaylıkla değerlendirilebilmesidir. Bu nedenle plevrada lokal bir lezyon saptandığında ileri tetkik amacıyla yapılan BT incelemesi sadece bu lezyona yönelik olmamalıdır. Eşlik edebilecek parankim veya plevral anormalliklerin saptanabilmesi açısından toraks tümüyle görüntülenmelidir. Đntravenöz kontrast madde uygulaması hem akciğer parankiminin, hem de plevranın tutulduğu kompleks hastalıkların ayırıcı tanısında faydalıdır. Eksüda ile transüda ayrımında intravenöz kontrast madde enjeksiyonundan sonra alınan BT kesitleri faydalıdır. Plevrada kalınlaşma, plevral nodüller, lokülasyon gösteren sıvı, inflamasyonun plevradan ekstraplevral yağlı dokuya yayılımı sonucu ekstraplevral yağlı dokularda artmış dansite gibi özellikler ayırıcı tanıda faydalıdır. Bu bulgular transüdada görülmez. Ampiyem ve hemorajik sıvıların dansitesi daha yüksektir. Ampiyem, kalınlaşmış visseral ve pariyetal plevra yaprakları arasında düzgün keskin kenarlı, loküle koleksiyonlar olarak izlenir. Kontrast madde enjeksiyonundan sonra sıvıyı çevreleyen pariyetal ve visseral plevrada kontrast tutulumu, ekstraplevral yağlı dokuda kalınlaşma ve yağlı doku içinde dansite artımı ampiyemde görülen diğer özelliklerdir. Ayırıcı tanıda en önemli lezyon periferik yerleşimli apselerdir. Plevra hastalıklarında manyetik rezonans (MR) ın tanı değeri sınırlıdır (33,34). Plevra sıvıları T1 ağırlıklı görüntülerde düşük sinyal intansitesi (hipointens), T2 ağırlıklı görüntülerde ise yüksek sinyal intansitesi (hiperintens) içerirler. MR ile hemorajik sıvıları ayırt etmek mümkündür. Subakut ve kronik hemorajiler T1 ve T2 de hiperintens sinyal özelliğindedir. Transüda ile hemorajik olmayan eksüdaların ise MR sinyal özellikleri birbirine benzeyebilir. MR incelemesi, plevra tümörlerinde, özellikle malign mezotelyomada göğüs duvarı, diyafragma gibi komşu dokulara 14

23 tümörün lokal yayılımının değerlendirilmesinde tercih edilen görüntüleme yöntemidir. Plevranın fibröz tümörlerinde MR ile spesifik tanı koymak da mümkündür (35) Plevral Efüzyonlu Hastaya Yaklaşım Muayene ve radyolojik değerlendirme ile plevral sıvı saptanan bir olguda ilk verilmesi gereken karar tanısal torasentez endikasyonunun olup olmadığıdır. Plevral sıvılı bir hastada iki durumda torasentez yapmaya gerek yoktur: 1. Plevral sıvının kalp yetmezliğine bağlı olduğunu gösteren tipik radyolojik (bilateral plevral sıvı, kardiyotorasik indekste artış) ve klinik bulguların varlığı 2. Az miktarda sıvı (lateral dekübit grafide 10 mm den az kalınlık oluşturacak kadar sıvı) Plevral sıvının kalp yetmezliğine bağlı olduğu düşünülen ancak yan ağrısı, ateş veya atipik radyolojik bulguların (asimetrik bilateral sıvı veya tek taraflı çok miktada sıvı) bulunduğu hastalarda torasentez endikasyonu vardır. Plevral efüzyonlu bir hastada ilk basamak sıvı biyokimyasına bakarak Light Kriterleri ne göre transuda eksüda ayrımı yapılmasıdır. Bu sayede olası tanılar azaltılabilir (Tablo 2.3). Eğer sıvı eksüda ise sıvıya neden olan hastalığın tanısını saptamaya yönelik ek testler yapılması gerekir. Sıvı transüda ise neden sistemik bir patolojidir ve ek tanısal testlere gerek yoktur. Light Kriterlerine göre: Plevral sıvı protein/serum protein oranı >0.5 veya Plevral sıvı LDH /serum LDH>0.6 veya Plevra LDH değerinin serum LDH değerinin 2/3 den fazla olması. Kriterlerinden birisi varsa sıvı eksüda olarak sınıflandırılır. Light kriterlerinin duyarlılığı oldukça yüksek, özgüllüğü ise kısmen daha düşüktür (36). Transüdalı olguların yaklaşık %20-25 i eksüda tanısı alabilir. Ayrıca, kalp yetmezliği veya başka bir nedene bağlı olarak diüretik tedavi alan hastalarda da transüda niteliğindeki sıvı yanlışlıkla eksüda olarak değerlendirilebilir. Bu durumda, serum-plevral sıvı albümin farkı veya serum-plevral sıvı protein farkına bakılmalıdır. 15

24 Bu fark kalp yetmezliğine bağlı transüda nitelikli plevral sıvılarda albümin için 1.2, protein için ise 3 veya daha fazla olmalıdır. Son yıllarda sıvının eksüda/transüda ayrımını Light kriterlerine göre daha yüksek özgüllükte yapabileceği öngörülen kolesterol, alkalen fosfataz, bilirubin, ürik asit gibi birçok parametre çalışılmış ancak bunların hiçbiri ile tek başına veya kombinasyon halinde Light kriterlerine göre daha yüksek özgüllük saptanamamıştır. Eksüdatif sıvılarda, sıvı nedenini saptamak amacıyla sıklıkla ek tanısal testler yapılmaktadır. Bu test spektrumu, basit invaziv işlemler, karmaşık mikrobiyolojik yöntemler, pahalı nükleer tıp çalışmaları ve ileri invaziv işlemleri içerebilir (Tablo 2.4). Bu testlerin hepsini aynı hastada yapmak gereksiz olup başlangıçta yapılacak basit sıvı değerlendirmesi ve laboratuvar çalışmaları ile genel bir yaklaşım yapmak ile sadece gerekli işlemlerin yapılması sağlanabilir. Tanı konulamayan hastalarda plevra biopsisi ve torakoskopi invazif tanı yöntemleri olarak kullanılabilir. Bazı vakalarda plevral efüzyon etyolojisini belirlemek, klinisyenler ve hasta için çok zor bir süreç olabilmektedir. Bu zorluk nedeniyle, plevral efüzyona yaklaşım ile ilgili birçok rehber ve algoritma yayınlanmıştır (Tablo2.5) (13,37,38). 16

25 Tablo 2.3. Plevral efüzyon ayırıcı tanısı Transüda Nedenleri Konjestif kalp yetmezliği Siroz Nefrotik sendrom Süperior vena kava obstrüksiyonu Ürinotoraks Periton dializi Glomerülonefrit Miksödem Pulmoner emboli Eksüda Nedenleri Đnfeksiyonlar Neoplaziler - Mezotelyoma - Metastazlar - Lenfoma Pulmoner emboli Gastrointestinal hastalıklar - Pankreatit - Özefagus perforasyonu - Subdiyafragmatik abse - Đntrahepatik/splenik abse - Diyafragma hernileri Kalp hastalıkları - Dressler sendromu - Perikardial hastalıklar Jinekolojik hastalıklar - Over hiperstimulasyonu - Postpartum plevral efüzyon - Meig s sendrom Kollajen vasküler hastalıklar Đlaca bağlı Şilotoraks Sarkoidoz Üremi Benign asbestozis 17

26 Tablo 2.4. Eksüdatif plevral sıvı ayırıcı tanısında kullanılan ek tanısal test-işlemler 1. Plevral sıvı görünümü 2. Plevral sıvı glukoz seviyesi 3. Plevral sıvı amilaz seviyesi 4. Plevral sıvı Adenozin Deaminaz (ADA) seviyesi 5. Plevral sıvı hücre içeriği 6. Plevral sıvıda immünolojik testler 7. Plevral sıvıda tümör belirteçleri 8. Plevral sıvıda genetik analizler 9. Plevral sıvıda mikrobiyolojik tetkikler 10. Plevral sıvıda sitolojik analiz Tablo 2.5. Plevral efüzyonlarda tanısal yaklaşım 1. Klinik (Öykü, fizik muayene) 2. Radyoloji (Konvansiyonel grafiler, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi) 3. Torasentez (Plevral sıvı analizi) 4. Plevra iğne biyopsisi 5. Bronkoskopi 6. Torakoskopi 7. Torakotomi (Açık plevra biyopsisi) 2.7. Parapnömonik Efüzyon ve Ampiyem Parapnömonik efüzyon (PPE) tüberküloz dışı her türlü akciğer infeksiyonuna (pnömoni, enfekte bronşektazi ve akciğer absesi) sekonder gelişen efüzyonlara verilen addır. PPE, pnömoninin en iyi bilinen komplikasyonlarından birisidir. Oran, sorumlu etkene bağlı olmakla birlikte (Tablo 2.6), bakteriyel pnömonilerin %40 ında PPE gelişir. Birçok ülkede eksüdatif sıvıların en sık nedeni olan PPE tüm plevral sıvıların da yaklaşık üçte birini oluşturur. Sadece pnömonili hastalara oranla, pnömoni ve plevral efüzyonlu hastalarda morbitide ve mortalite daha yüksektir. Toplumda gelişen pnömonili hastaları içeren bir çalışmada, bilateral plevral 18

27 efüzyonlu hastalarda, mortalitenin efüzyonu olmayan hastalara göre 7 kat, tek taraflı efüzyonlu hastalarda ise 3.5 kat daha yüksek olduğu saptanmıştır (39). Ampiyem, Yunanca bir sözcüktür. Plevral boşlukta püy olması anlamına gelir. Ampiyemlerin en sık nedeni bakteriyel pnömonilerdir. Göğüs cerrahisi, toraks travmaları, diyafram altındaki infeksiyonların transdiyafragmatik yayılımları, septisemiler diğer nedenleridir (20,40). PPE tüm ampiyemlerin yaklaşık %60 ından sorumlu iken, hastaların yaklaşık %20 sinde neden göğüs cerrahisi, geri kalan %20 sinde de torasik travma, özefagus perforasyonu, torasentez ve subdiyafragmatik infeksiyondur. Penisilin öncesi dönemde pnömokokal pnömonili olguların seyrinde %10-20 oranında ampiyem geliştiği gözlenmiştir yılları arasında akciğer infeksiyonlu olgunun incelenmesinde, antibiyotik tedavisi sonrası dönemde pulmoner parankim ile ilgili infeksiyonların sıklığında çok küçük değişikliklerin olmasına karşın ampiyem sıklığının dramatik azaldığı saptanmıştır. Parapnömonik efüzyonlar, parankimal inflamasyonun visseral plevraya ulaşması ve plevral kapillerlerde endotel inflamasyonuna ve permeabilite artışına yol açması ile ortaya çıkar. Kapiller permeabilite artışı nedeniyle eksüda niteliğinde olan plevral sıvı başlangıçta plevral lenfatikler tarafından uzaklaştırılır ve giderek lenfatiklerin uzaklaştırma kapasitesini aşan plevral sıvı birikmeye başlar. Tablo 2.6. Değişik pnömonilerde etken bakteriye göre plevral sıvı oluşma oranı Etken Plevral sıvı oranı (%) S.pneumoniae Anaeroblar 35 S.aureus 40 E.coli 40 Pseudomonas 50 K. pneumoniae 10 H.influenzae 45 Legionella spp Parapnömonik efüzyon gelişimi 3 aşamada incelenebilir. Birinci aşama eksüdasyon aşamasıdır. Đnfeksiyon nedeniyle intersitisyumda oluşan sıvı visseral 19

28 plevra aracılığıyla plevra boşluğuna geçer. Bu aşamada sıvı az miktardadır, sterildir, eksüda niteliğindedir, lökosit sayısı azdır, LDH düşüktür, şeker normal düzeylerdedir, ph 7.30 dan daha yüksektir, bakteri varlığı gram boyamada ya da kültürde gösterilemez. Komplike olmamış parapnömonik plevral efüzyon olarak isimlendirilen bu eksüdatif dönemde doğru antibiyotik tedavisi uygulanabilirse sıvı rezorbe olur, tüp torakostomi ya da başka bir ek girişime gerek kalmaz. Đkinci aşama fibropürülan aşama olarak adlandırılır. Uygun tedavi almayan hastalarda görülür. Mikroorganizma plevra boşluğuna geçer. Nötrofiller hızla çoğalır, interlökin-8 ve tümör nekrozis faktör-α gibi kemotaktik faktörler inflamasyonun şiddetlenmesi sürecinde önemli rol oynarlar. Bu aşamadan sonra bakteriyel çoğalma ve buna karşı gelişen savunma mekanizmaları sonucunda hücrelerce glukoz kullanımı artar. Bunun sonucunda sıvıda glukoz değerleri düşer. Glukoz kullanımı sonucunda ortaya çıkan CO 2 nedeniyle sıvı ph değerleri düşer. Beyaz küre ve LDH değerleri artar. Fibrin birikimi başlar. Zamanla sıvı loküle olabilir. Bu lokülasyonlar bir yandan ampiyemin tüm plevra boşluğuna yayılmasını engeller ancak diğer taraftan akciğer ekspansiyonunu önler. Bu aşamada da hala verilen tedavi uygun değilse organizasyon dönemi gelişir. Fibrolastlar çoğalır ve plevra yüzeyinde elastik olmayan bir zar oluşumuna neden olur. Plevral yüzeylerdeki ve sıvıdaki yoğun fibrin aktivitesi yer yer plevral yaprakların yapışmasına yol açar ve multipl poşlar gelişebilir. Hızla tedavi edilmez ve drene edilmezse cilde drene olarak ampiyema necessitiatis veya bronş ağacına açılarak bronkoplöral fistül gibi ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Parapnömonik efüzyon ve ampiyem bakteriyolojisi yıllar içinde farklılık göstermiştir. Antibiyotik öncesi dönemde pnömokok ve diğer streptokok türleri daha sık izole edilirken, penisilinlerin kullanılmasıyla beraber S. aureus ve gram negatif basillerin görülme sıklığı artmıştır. Kültür tekniklerindeki gelişmelere ve anaerobların öneminin anlaşılmasıyla beraber özel olarak anaerob kültürlerinin yapılmasıyla da anaerobların izolasyonu artmaktadır. Yapılan çalışmalarda değişik oranlar olmakla beraber S. pneumoniae en sık gram pozitif patojendir. Gram negatifler içinde E. coli en sıktır. Klebsiella, Pseudomonas ve H. influenza diğer gram negatif patojenlerdir. Anaeroblar içinde ise Fusobaktreium, Bakteroides, Prevotella ve Peptosptreptokok en sık patojenlerdir. Bunların dışında Actinomyces 20

29 spp, Nocardia spp veya başta Aspergillus olmak üzere fungal ajanlara bağlı olarak da efüzyon geliştiği bildirilmiştir (41). Yakın zamandaki komplike PPE li hastaların bakteriyolojisi ile ilgili en geniş verilerin yer aldığı çalışmada, 434 hastanın 250 sinde (%58) gram boyamanın pozitif olduğu, kültürde 151 hastada (%35) tek aerobik etkenin, 29 hastada (%7) tek anaerobik etkenin ve 52 hastada (% 12) birden fazla etkenin ürediği saptanmıştır (42). Aynı çalışmada 404 hastada moleküler mikrobiyololojik analiz yapılmış ve toplam 320 hastada (%74) mikrobiyolojik tanıya ulaşılmış. En sık sorumlu etkenler olarak, toplumda gelişen pnömonili hastalarda, S. intermedius-anginosus-constellatus (milleri) grubu (80), S.pneumoinae (70), diğer streptokoklar (25), S.aureus (34), gram negatifler (29) ve anaeroblar (67), hastanede gelişen pnömonili hastalarda ise S.aureus (21, 15 i metisilin dirençli S.aureus) bulunmuş. Genel olarak tedaviye başlanılmasında geç kalınmış veya yetersiz tedavi edilmiş parapnömonik efüzyonlar komplike hale veya ampiyeme dönüşebildiğinden PPE ye neden olan tüm etkenler ampiyem nedeni olarak alınabilir. Parapnömonik komplike olmamış efüzyonlardan farklı olarak ampiyemlerin %70 inden fazlasında birden fazla etken sorumludur. Ampiyeme yol açan bakterilerin nitelikleri, antibiyotik öncesi ve sonrası dönemlerde önemli farklılıklar göstermiştir. Antibiyotik öncesi dönemde ampiyemli olguların %60-70 inde S. pneumoniae, %10-15 inde A grubu β hemolitik streptokoklar ve %8 inde de S. aureus saptandığı bildirilmiştir. Penisilinin ilk yıllarını oluşturan yıllarında ampiyemli hastaların %30-60 ında etken izole edilememiştir. Anaerobik kültürün nadiren kullanıldığı bu dönemde, üreme saptanan olguların %5-10 unda S. pneumoniae, %5-10 unda S. aureus ve %30-60 ında koliform basiller izole edilmiştir. Son yıllardaki yayınlar ise ampiyemlerin anaerobik ve aerobik bakterilerle oluşan polimikrobik doğasını ortaya koymaktadır. Pnömoninin toplum ya da hastane kökenli oluşuna göre etkenlerin niteliği değişmektedir. S. pneumoniae, S. aureus ve gram negatif bakteriler sıklıkla izole edilen bakterilerdir (43). Ülkemizden yapılan bir araştırmada üniversite göğüs hastalıkları kliniğinde izlenen 134 ampiyem olgusunun %60 ında etken izole edilememiş, %20 sinde P. aeruginosa ve E. coli gibi gram negatif bakteriler saptanırken S. aureus %3, S. pneumoniae %1 oranında üretilebilmiştir (44). Yüz yirmi olgunun değerlendirildiği bir cerrahi kliniğinde ise en sık saptanan etken %42 21

30 oranıyla S. aureus tur (45). Üniteler arasındaki ve uluslararası deneyimden oldukça farklı olan veriler anaerobik kültür olanakları, uzamış ampiyem sürecinde eklenen sekonder bakteriler, cerrahi kliniklerde postoperatif ampiyemlerin de serilerde yer alması ile açıklanabilir (46) Klinik Parapnömonik efüzyon, pnömoninin klinik tablosunu çok fazla değiştirmez. Ateş, öksürük ve balgam önemli klinik bulgulardır Pnömoni tablosuna sadece plevral sıvı varlığının katkıları olabilir. Erken dönemde plöretik ağrı, daha sonra göğüste pnömonili tarafta göğüste sıkıntı, baskı, sıvı fazla ise nefes darlığı gelişir. Fizik muayene bulguları plevral efüzyon bulgularına benzer. Anaerobik etkenlerle gelişmiş akciğer infeksiyonları ve PPE li hastalarda genellikle, ağız hijyeni bozukluğu, alkol alımı, ilaç alımı veya diğer bilinç bozukluğuna yol açan durumlar gibi anaerobik infeksiyonların bilinen kolaylaştırıcı faktörleri vardır. Anaerobik bakteriyel infeksiyonlu hastalar genellikle subakut bir tablo ile başvururken, aerobik bakteriyel pnömonili hastalarda sıklıkla akut bir tablo söz konusudur. Klinik bulgular ve fizik muayene bulgularıyla parapnömonik plevral efüzyonu ampiyemden ayırmak olası değildir. Ayırımda altın anahtar plevral ponksiyondur. Ayırıcı tanıda, eksüda niteliğindeki plevral efüzyona neden olan durumlar akla getirilmelidir: pulmoner emboli, kollajen vasküler hastalıklar, tüberküloz, viral infeksiyonlar, fungal infeksiyonlar, postkardiyak hasarlanma sendromu, ilaç akciğeri, malign efüzyonlar, konjestif kalp yetmezliği (psödo-eksüda), subfrenik apse ve pankreatite bağlı transdiyafragmatik geçiş düşünülmelidir Tanı Parapnömonik efüzyon, standart grafilerde parankim infiltrasyonu varsa tipik klinik bulgularla kolayca akla gelebilir. Ancak parankimin gözlenemediği olgularda tek bulgu plevral sıvı görünümüdür. Efüzyon ile infiltrasyon ayırımının kolaylıkla yapılamadığı hastalarda dekubitus, lateral ve trandelenburg grafilerde serbest sıvının varlığı gösterilebilir. Ampiyemli hastalarda ise çoğunlukla ankiste efüzyon bulunur. 22

31 Ultrasonografi, az miktardaki sıvılarda torasentez yerinin belirlenmesi dışında sıvının natürü hakkında da ek bilgi sağlar. Transüda karakterindeki sıvıların ultrason görüntüsü anekoiktir, ancak eksüda karakterindeki sıvıların da anekoik olabileceği unutulmamalıdır. Ekojenik veya septalı sıvılar hemen her zaman eksüda karakterindedir. Hemorajik efüzyonlarda ve ampiyemde ise sıvı ekojenitesi çok artmış olarak görülür. Ampiyemli hastaların tamamında, PPE li hastaların yaklaşık % 50 kadarında BT de pariyetal plevra kalınlaşmış olarak görülür. Plevral efüzyon saptanan olgularda temel tanı basamağı plevral ponksiyonla sıvı örneği almaktır. Az miktarda plevral sıvı varlığında lateral dekübitüs grafisi yardımcı olacaktır. Lateral dekübitüs grafisinde 10 mm yi aşan homojen opasite, ponksiyonla alınabilecek miktarda sıvının varlığını yansıtır. Sıvının LDH, ph, protein, glukoz, sitolojik incelemesi, lökosit sayısı, gram boyaması, aerobik ve anaerobik kültürü gereklidir. Plevra sıvısı eksüda niteliğindedir. Sıvı LDH düzeyi daima yüksektir, glukoz ve ph içeriği PPE seyrine göre düşer. Parapnömonik effüzyonların seyrinde sıvı ph sı glukoz seviyesinden daha önce düşer böylelikle ph parapnömonik effüzyonlarda daha önemli bir belirteçtir, ancak, Proteus tarafından oluşturulan komplike parapnömonik effüzyonlarda Proteus tarafından amonyak üretilmesi nedeni ile plevral sıvı ph sı yüksek olur. Özellikle loküle efüzyonlarda farklı ph değerleri ölçülebilir. Maskell ve arkadaşları 2 veya daha fazla lokülasyonu olan bölgelerde ph ölçmüşler ve farklı değerleri bulmuşlardır (47). Plevral efüzyonda 60 mg altında saptanan glukoz düzeyi komplike parapnömonik plevral efüzyon ve malignitelerde saptanabilir. Plevral sıvıda düşük glukoz düzeyine hemotoraks, tüberküloz, romatoid artrit, Churg-Strauss sendromu, paragonomiazis ve sistemik lupus eritematozus da neden olabilir. LDH düzeyi plevral inflamasyonla paralellik gösterir. Yinelenen ponksiyonlarda LDH artışı inflamasyonun sürdüğünü ve ileri inceleme gerekliliğini ortaya koyarken; sıvı LDH düzeylerinde düşme eğilimi klinik düzelmeyi yansıtır ve invaziv girişimlerin ertelenebileceğini vurgular. Sıvı, genel olarak başlangıç döneminde seroanginöz bir görüntü verir. Ancak sorun ilerliyorsa çok miktardaki polimorfonükleer lökositler nedeni ile sıvı görünümü bulanıklaşır. Plevral sıvıda nötrofillerin egemen oluşu, plevrayı etkileyen akut bir sürecin varlığını yansıtır. En sık nedeni parapnömonik 23

32 plevral efüzyondur. Pulmoner emboli, pankreatit, maligniteler ve tüberküloz, plevral sıvıdaki hücrelerin %50 den çoğunu nötrofillerin oluşturmasına neden olabilen diğer nedenlerdir. Plevral sıvının nötrofil sayısı ya da protein içeriği, parapnömonik plörezilerde komplike olmamış sıvıları komplike sıvılardan ayırmaya yardımcı olamaz; ayırımda sıvının biyokimyasal parametreleri kullanılır. Plevral sıvı kültürü, temel tanısal işlemlerden birisidir ancak önemli püf noktası sıvı kültürünün yatak başında ve hemokültür şişesine yapılmasıdır. Etken üretme şansı sorumlu etkene göre değişir, ancak genel olarak düşüktür Tedavi Temel tedavi seçenekleri antibiyotik seçimi, destek tedavisi, tüp torakostomi, fibrinolitik tedavi, dekortikasyon ya da açık drenajdır. Çoğu kez bu seçenekler bir arada birbirini tamamlayacak şekilde uygulanır. Tablo 2.7 de kötü prognostik faktörler gösterilmiştir. American College of Chest Physicians (ACCP) tarafından 2000 yılında yayınlanan parapnömonik efüzyonların tıbbi ve cerrahi tedavisi isimli uzlaşı raporunda hastalar 4 risk grubunda toplanmıştır (Şekil 2.2) (48). Hastalar gruplanırken plevral anatomi bulguları, gram boyama ve kültürde üreme olup olmaması, sıvı biyokimyası temel alınmıştır. Tablo 2.7. Parapnömonik efüzyon ve ampiyemde kötü prognostik faktörler Plevral boşlukta püy olması, Plevral sıvı gram boyamada pozitiflik, Plevral sıvı glukoz düzeyi 40mg/dl altında olması, Plevral sıvı kültür pozitifliği, Plevral sıvı ph<7,0 Plevral sıvı LDH >3x normal serum üst limiti Plevral sıvının loküle olması 24

33 Şekil 2.2. Parapnömonik efüzyonda hasta gruplamaları ve tedavi yaklaşımı Light ise yine ACCP nin kılavuzunda hasta gruplandırmasında kullanılan kriterleri temel alarak PPE ve ampiyemli hastaları, tanı ve tedavi yaklaşımı açısından yedi grupta toplamıştır (Tablo 2.8) (49). 25

34 Tablo 2.8. Parapnömonik plevral efüzyon ve ampiyemde tanı ve tedavi yaklaşımı Tanı Tanısal kriterler Tedavi Önemsiz, spesifik olmayan efüzyon Az miktarda (dekübitus grafisinde 10 mm den daha az) Antibiyotik, torasentez genellikle gereksiz Parapnömonik efüzyon Dekübitus grafisinde 10 mm den Antibiyotik, torasentez daha fazla sıvı Sınırda komplike parapnömonik efüzyon ph ve/veya LDH>1000IU/L, glukoz<40 mg/dl, gram boya ve kültür Antibiyotik, sık torasentez, tüp torakostomi bazen gerekli olabilir negatif Basit komplike parapnömonik efüzyon ph<7 ve/veya glukoz<40 mg/dl ve/veya gram boya veya kültür Antibiyotik ve tüp torakostomi pozitif Kompleks komplike parapnömonik efüzyon Yukarıdaki kriterlere ek olarak multipl lokülasyonlar Antibiyotik, tüp torakostomi ve fibrinolitik tedavi Basit ampiyem Cerahat (pü), serbest sıvı yada tek lokulus halinde sıvı Antibiyotik, tüp torakostomi±dekortikasyon Komplike ampiyem Cerahat, multipl lokülasyonlar Antibiyotik, tüp torakostomi ve fibrinolitikler, torakoskopi veya dekortikasyon Antibiyotik Tedavinin temelidir. Antibiyotik seçimi pnömoninin toplum kökenli ya da hastane kökenli oluşuna göre belirlenir. Tanı konulduğu anda kültür ve antibiyogram sonuçları beklenmeden tedaviye başlanmalıdır. Uygun olmayan veya gecikmiş antibiyotik tedavisi PPE seyrindeki kötü gidişin temel nedenidir. Ampirik tedavi intravenöz olarak uygulanmalıdır. Plevral sıvının gram boyasında, aerobik ve anaerobik kültüründe bakteri ürerse antibiyograma göre ampirik olarak başlanmış olan antibiyotikler gerekirse değiştirilir. Kötü kokulu plevral sıvılarda tedaviye anaeroblara etkili antibiyotikler eklenmelidir. Antibiyotiklerin plevral boşluğa ulaşmaları, penetrasyonları çok iyidir, bu nedenle plevral kateter içerisinden 26

35 antibiyotik verilmesine gerek yoktur. Ancak diğer antibiyotiklere oranla aminoglikozitlerin, bazı β-laktam antibiyotiklerin düşük ph, yoğun cerahat varlığı ve β-laktamazlar nedeniyle inaktive olabilecekleri bilinmelidir. Toplumda gelişen PPE veya ampiyemde önerilen tedavi, bir β-laktam (sefotaksim, seftriakson) ve metronidazol veya β-laktamaz inhibitörlü bir β-laktam (amoksisilin-klavulanat, ampisilin-sulbaktam) dır (50). Hem penisilin hem de sefalosporinlere allerjisi olan hastalarda siprofloksasin ve klindamisin kombinasyonu etkili olabilir. Hastanede gelişen veya toplumda gelişen ağır PPE veya ampiyemde tedavi seçimi gram pozitif ve negatif aeroblar ve anaeroblara yönelik olmalıdır. Önerilen tedavi, antipsödomonal bir β-laktam (sefepim) ve metronidazol veya β-laktamaz inhibitörlü antipsödomonal bir β-laktam (piperasilin-tazobaktam) veya antipsödomonal karbapenem (imipenem, meropenem) ile birlikte antipsödomonal florokinolon (siproflokasisin, levofloksasin) şeklindedir (50-52). Metisilin dirençli S.aureus u da içeren antistafilokoksik bir ajan (vankomisin, linezolid) sıklıkla gerekir (50). Antibiyotik tedavisinin süresini klinik gidiş belirleyecektir. Antibiyotikleri kesebilmek için hastanın ateşinin düşmesi, lökosit sayısının normale inmesi, grafide akciğerin tam ya da tama yakın ekspanse olması, tüp torakostomiden gelen sıvının debisinin günde 50 ml nin altına inmesi beklenmelidir Tüp Torakostomi Parapnömonik efüzyon tanılı bir hastada ateş ve lökositozun devam etmesi, akciger grafisinde hava-sıvı seviyesinin saptanması, hemitoraksın %40 ından fazlasını kaplayan plevral sıvı varlığı, toraks ultrasonografide septasyonlar, fibrin bantlar ve debris saptanması, BT de ekstraplevral subkostal dokuların kalınlaşması, ekstraplevral yağ attenüasyonunun artması, plevra yapraklarının kalınlaştığının belirlenmesi yeterli drenaj olmadığının bulgularıdır. Plevral aralıkta cerahat toplanması, sıvının biyokimyasal analizlerinde ph <7.20, LDH >1000 U/dL ve glukoz <40 mg/dl olması tüp endikasyonları olarak belirtilmektedir. ph nın sınırda olduğu olgularda sık aralıklarla sıvı incelemesi yapılması ve düşme eğilimi varsa tüp takılması önerilmektedir (40,53). Tüpün çıkarılabilmesi için hastanın semptom ve bulgularının en az 7 günden beri kontrol altında olması, günlük gelen sıvı miktarının 27

36 50 ml den az olması, akciğerin tam ya da tama yakın ekspansiyonu ve eğer bronkoplevral fistül varsa bunun iyileşmiş olması gereklidir Fibrinolitik Tedavi Günümüzde intraplevral fibrinolitik ajan uygulaması, özellikle tüp torakostomi ile drenaj ve antibiyoterapinin yeterli olmadığı loküle plevral efüzyon ve ampiyemlerin tedavisinde önerilmektedir (54-56). Đntraplevral fibrinolitik tedavinin temel endikasyonu komplike olgulardaki multipl lokülasyonlar arasındaki fibrin bantları açarak tek boşluk oluşturarak drenajı sağlamaktır. Parapnömonik efüzyon tedavisinde fibrinolitik ajan uygulamasının fibrozisin henüz gelişmediği erken dönemde yapılmasının daha etkili olduğu da bildirilmiştir (54). Bu nedenle tüp drenaj ve antibiyoterapinin yeterli olmadığı PPE de olabildiğince erken dönemde fibrinolitik ajan uygulaması yapılmalıdır. Özellikle şikayetleri yeni başlamış (< 2 hafta) yani erken evre olgularda fibrinolitik tedavinin faydalı olma ihtimali daha yüksek gibi görünmektedir. Đntraplevral fibrinolitik ajan uygulaması, 100 ml serum fizyolojik içerisinde U streptokinaz veya U ürokinaz ın tüp içerisinden verilip, fibrinolitik ajanın fibrin membranlarını eritmesi için tüp klampe vaziyette 2-4 saat beklenerek yapılır. Uygulama genellikle günde 1 kez olmak koşulu ile gün yapılabilir. Göğüs tüpünden drene olan sıvı miktarının artması uygulanan tedavinin etkinliğinin en önemli göstergesidir. Her iki ajanın etkinliği arasında fark yoktur ve sistemik koagülasyon üzerine etkileri de gösterilmemiştir (57). Streptokoklardan elde edilen bir bakteriyel protein olan streptokinaz, plasminojen ile birleşerek kompleks oluşturup antikor oluşmasına yol açabildiğinden, tekrarlanan uygulamalarda allerjik bir cevap gelişebilir. Bununla birlikte intraplevral fibrinolitik ajan uygulamasına bağlı yan etkiler nadir olup güvenli bir işlem olarak kabul edilmektedir Terapötik Torakoskopi Antibiyoterapi, tüp torakostomi ve intraplevral fibrinolitik ajan uygulamasına rağmen düzelmeyen komplike parapnömonik efüzyon ve ampiyem tedavisinde bir 28

37 sonraki aşama terapötik torakoskopidir. Torakoskop ile plevra boşluğu içerisindeki cepcikler parçalanarak drenaj sağlanır ve torakoskop rehberliğinde göğüs tüpü optimal pozisyonda yerleştirilir (58). Ancak terapötik torakoskopi erken dönemde yapıldığında daha başarılıdır, geç dönemde ise torakoskop ile debridman genellikle mümkün olmaz ve dekortikasyon için torakotomi gerekir (59). Tüp torakostomi + fibrinolitik tedavisi ile erken dönemde ilk tedavi seçeneği olarak tüp torakostomi ile eş zamanlı yapılan torakoskopinin etkinliğini kıyaslayan küçük olgu sayılı bir grupta erken torakoskopi yapılmasının tüp süresini ve hastanede kalış süresini kısalttığı, hastane maliyetini azalttığı bildirilmiştir (60) Torakotomi ve Dekortikasyon Tüp drenajı, fibrinolitik tedavi ve torakoskopiden yarar görmeyen hastalarda bir sonraki aşama torakotomi ve dekortikasyon işlemidir. Dekortikasyon ile visseral plevradaki fibröz doku ve plevra boşluğundaki pü tamamen temizlenebilir. Akciğer fonksiyonlarında kısıtlamaya yol açan plevra kalınlaşması zaman içerisinde kendiliğinden gerileyebileceğinden erken dekortikasyon sadece diğer yöntemlerle infeksiyonun kontrol altına alınamadığı olgularda uygulanmalıdır (50). Đnfeksiyonun kontrol altına alınmasına karşın aylarca gerilemeyen ve akciğer fonksiyonlarındaki kısıtlamanın hasta için zararlı olmaya başladığı durumlarda geç dönemde de dekortikasyon yapılabilir (61) Açık Drenaj Tüp torakostomi, antibiyoterapi ve intraplevral fibrinolitik ajan uygulamasına cevap vermeyen komplike parapnömonik plörezi veya ampiyemli genel durumu bozuk veya genel anesteziyi ve dekortikasyon için yapılacak torakotomiyi tolere edemeyecek hastalarda uygulanabilecek bir yöntemdir. Kot rezeksiyonu ile birlikte geniş çaplı tüp yerleştirilmesi veya deri ve kaslardan flap oluşturulması ile iki şekilde yapılabilir. Tüp torakostomi ile drenaja en önemli üstünlüğü hastanın daha rahat hareket edebilmesidir. Đyileşme aylarca sürebilir. 29

38 2.11. Prokalsitonin Prokalsitonin (PCT) moleküler ağırlığı yaklaşık 13 kda olan, 116 aminoasid içeren bir polipeptiddir (Şekil 2.3) (62). Đlk kez 1989 yılında tanımlanmış, infeksiyonda kan düzeyinin artış gösterdiği Assicot ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada gösterilmiştir (63). Şekil 2.3. Prokalsitoninin aminoasid dizilişi Prokalsitonin, tiroid bezinde üretilen ve 32 aminoasid içeren kalsitoninin prekürsörüdür. Aktif kalsitonin, tiroid bezinin C hücrelerinde spesifik proteolitik enzimler aracılığı ile prokalsitoninden üretilir. Prokalsitonin ve kalsitonin sentezi preprokalsitonin adı verilen 141 aminoasid içeren peptidin transkripsiyonu ile başlamaktadır. Bu protein bir sinyal dizisi (1-25.aminoasidler), prokalsitoninin N- terminal bölgesi (N-ProCT), kalsitonin dizisi ve katakalsin adı verilen PCT nin C- terminal bölgesini içermektedir. Sinyal dizisi proteinin endoplazmik retikuluma alınmasına aracılık eder. Endoplazmik retikuluma alındıktan sonra degrade olur, daha sonra ileri proteoliz ile kalsitonin prokalsitoninden ayrışır. Endotoksin ve sitokinlerin etkisiyle bu son basamak inhibe olur ve PCT fragmanları (kalsitonin ve N-ProCT) dolaşıma salınır. Normalde ise tüm PCT parçalanır ve kan dolaşımına 30

Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Göğüs Cerrahisi Plevral Sıvı Fizyolojisi Giriş: Plevral sıvının tespitinde; - Direk akciğer grafisi (Yan yatar pozisyonda) - Ultrasonografi

Detaylı

PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM

PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM Plevra boşluğu Seröz zarla kaplı kavite Mezotel hücreleri ile döşeli Parietal ve viseral plevra arasında Subatmosferik basınç Plevra sıvısı Parietal plevradan salınım (cephalad)

Detaylı

PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM

PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM PLEVRAL EFFÜZYON VE AMPİYEM Plevra boşluğu Seröz zarla kaplı kavite Mezotel hücreleri ile döşeli Parietal ve viseral plevra arasında Subatmosferik basınç Plevra sıvısı Parietal plevradan salınım (cephalad)

Detaylı

Malign Plevral Sıvılar ve Mezotelyoma. Dr. İhsan Atila Keyf

Malign Plevral Sıvılar ve Mezotelyoma. Dr. İhsan Atila Keyf Malign Plevral Sıvılar ve Mezotelyoma Dr. İhsan Atila Keyf Malign Plevral sıvı tanısı Plevral sıvıda Plevral dokuda malign hücrelerin görülmesi ile konulur. Paramalign sıvı Malign bir nedene bağlı olmasına

Detaylı

ikisi birden rol oynayabilir (non-hodgkin Lenfoma) Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi

ikisi birden rol oynayabilir (non-hodgkin Lenfoma) Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Malign Plevral Efüzyonlar Giriş: Malign plevral efüzyon (MPE) tanısı, plevral sıvıda veya plevral dokuda malign

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Kuthan Kavaklı Göğüs Cerrahisi Akciğer Kanserinde Anamnez ve Fizik Muayene Bulguları Giriş Akciğer kanseri ülkemizde 11.5/100.000 görülme sıklığına

Detaylı

Aksillanın Görüntülenmesi ve Biyopsi Teknikleri. Prof. Dr. Meltem Gülsün Akpınar Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı

Aksillanın Görüntülenmesi ve Biyopsi Teknikleri. Prof. Dr. Meltem Gülsün Akpınar Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Aksillanın Görüntülenmesi ve Biyopsi Teknikleri Prof. Dr. Meltem Gülsün Akpınar Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Meme kanserli hastalarda ana prognostik faktörler: Primer tümörün büyüklüğü

Detaylı

İnvazif Fungal İnfeksiyonlarda Tanı Klinik-Radyolojik Yaklaşım. Dr.Özlem Özdemir Kumbasar

İnvazif Fungal İnfeksiyonlarda Tanı Klinik-Radyolojik Yaklaşım. Dr.Özlem Özdemir Kumbasar İnvazif Fungal İnfeksiyonlarda Tanı Klinik-Radyolojik Yaklaşım Dr.Özlem Özdemir Kumbasar Bağışıklığı baskılanmış hastaların akciğer komplikasyonları sık görülen ve ciddi sonuçlara yol açan önemli sorunlardır.

Detaylı

PLEVRA SIVISI 1 PLEVRA SIVISININ RUTİN ANALİZİ; > / mm3. >10.000/mm3 >%50 >%50. Sitoloji Neoplastik hücrelerin bulunması Malignite

PLEVRA SIVISI 1 PLEVRA SIVISININ RUTİN ANALİZİ; > / mm3. >10.000/mm3 >%50 >%50. Sitoloji Neoplastik hücrelerin bulunması Malignite Tanım: Plevral boşlukta sekresyon absorbsiyon dengesinin bozulması sonucu sıvı birikmesidir. MEKANİZMA Hidrostatik basıncın artması ÖRNEK Kongestif kalp yetmezliği PLEVRA SIVISI 2 PLEVRA SIVISINDA YAPILABİLECEK

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı 5. Sınıf ders programı:

Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı 5. Sınıf ders programı: Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı 5. Sınıf ders programı: Amaç: Göğüs Cerrahisi stajı sonunda 5.sınıf öğrencileri, bir tıp fakültesi mezunu pratisyen hekimin bilmesi gereken konulara hakim olacak, gerekli

Detaylı

Plevral Efüzyon. geri emilir. Plevra sıvısı parietal plevradan süzülerek plevra boşluğuna geçer.

Plevral Efüzyon. geri emilir. Plevra sıvısı parietal plevradan süzülerek plevra boşluğuna geçer. Fatih Hikmet Candaş, Orhan Yücel Giriş Plevra, visseral ve pariyetal olmak üzere mezoderm kaynaklı iki membrandan oluşur. Visseral plevra, akciğerlerin tüm dış yüzünü ve interlober fissürleri, pariyetal

Detaylı

AKCĠĞER GRAFĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ UZM.DR.UMUT PAYZA KATİP ÇELEBİ ÜNV. ATATÜRK EAH ACİL TIP ANABİLİM DALI

AKCĠĞER GRAFĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ UZM.DR.UMUT PAYZA KATİP ÇELEBİ ÜNV. ATATÜRK EAH ACİL TIP ANABİLİM DALI AKCĠĞER GRAFĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ UZM.DR.UMUT PAYZA KATİP ÇELEBİ ÜNV. ATATÜRK EAH ACİL TIP ANABİLİM DALI ÖĞRENME HEDEFLERI PA AC grafisi çekim tekniği Teknik değerlendirme Radyolojik anatomi Radyolojik

Detaylı

TORAKS RADYOLOJİSİ. Prof Dr Nurhayat YILDIRIM

TORAKS RADYOLOJİSİ. Prof Dr Nurhayat YILDIRIM TORAKS RADYOLOJİSİ Prof Dr Nurhayat YILDIRIM PA AKCİĞER GRAFİSİNDE TEKNİK ÖZELLİKLER Film ayakta çekilmelidir. Göğüs ön duvarı film kasetine değmelidir. Işık kaynağı kişinin arkasında olmalıdır. Işık kaynağı

Detaylı

Patogenez Bronşektazi gelişiminde iki temel mekanizma rol oynar

Patogenez Bronşektazi gelişiminde iki temel mekanizma rol oynar Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Bronşektazi Giriş Subsegmental solunum yollarının anormal ve kalıcı dilatasyonu şeklinde tanımlanır Hastalık olmaktan çok çeşitli patolojik süreçlerin

Detaylı

HASTALIKLARINDA. Dr.Gürsu Kıyan PhD. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı

HASTALIKLARINDA. Dr.Gürsu Kıyan PhD. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı ÇOCUK GÖĞÜS G HASTALIKLARINDA CERRAHİ ACİLLER Dr.Gürsu Kıyan PhD Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Türk Toraks Derneği 11. yıllık kongresi Antalya 2008 Bronkoskopi gerektiren

Detaylı

Prof.Dr.Abdullah SONSUZ Gastroenteroloji Bilim Dalı. 2006-2007 Eğitim yılı

Prof.Dr.Abdullah SONSUZ Gastroenteroloji Bilim Dalı. 2006-2007 Eğitim yılı ASİT Prof.Dr.Abdullah SONSUZ Gastroenteroloji Bilim Dalı 2006-2007 Eğitim yılı Ders programı Asitin tanımı Fizik muayene bulguları Asit miktarının ifadesi Asit yapan nedenler Asitli hastada ayırıcı tanı

Detaylı

Plevral sıvı üzerine ne çalışalım : 1.Plevral sıvı sitoloji 2.Plevral sıvı amilaz 3.Plevral sıvı ADA 4.Plevral sıvı hücre bakısı

Plevral sıvı üzerine ne çalışalım : 1.Plevral sıvı sitoloji 2.Plevral sıvı amilaz 3.Plevral sıvı ADA 4.Plevral sıvı hücre bakısı Plevral sıvı üzerine ne çalışalım : 1.Plevral sıvı sitoloji 2.Plevral sıvı amilaz 3.Plevral sıvı ADA 4.Plevral sıvı hücre bakısı ADA 99, Glukoz 67 mg/dl, Yaymada tüm hücreler lenfosit Tetkik öneriniz:

Detaylı

A.B.D de her yıl yaklaşık spontan pnömotoraks vakası geliştiği rapor edilmektedir İnsidansı henüz tam olarak bilinmemektedir

A.B.D de her yıl yaklaşık spontan pnömotoraks vakası geliştiği rapor edilmektedir İnsidansı henüz tam olarak bilinmemektedir Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Arş.Gör.Dr.Engin ŞENAY 02.02.2010 Pnömotoraks : Viseral ve parietal plevra yaprakları arasına hava girmesidir Künt Spontan Travmatik olabilir İyatrojenik

Detaylı

Olgu sunumu. Doç. Dr. Erkan Çakır. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı

Olgu sunumu. Doç. Dr. Erkan Çakır. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Olgu sunumu Doç. Dr. Erkan Çakır Bezmialem Vakıf Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Şikayet ve hikayesi E.K 13 yaş kız hasta Özel bir tekstil atölyesinde

Detaylı

Böbrek kistleri olan hastaya yaklaşım

Böbrek kistleri olan hastaya yaklaşım Böbrek kistleri olan hastaya yaklaşım Dr. Ayşegül Örs Zümrütdal Başkent Üniversitesi-Nefroloji Bilim Dalı 20/05/2011-ANTALYA Böbrek kistleri Genetik ya da genetik olmayan nedenlere bağlı olarak, Değişik

Detaylı

Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları Erken Komplikasyonları Akciğer absesi,pnömatosel ve Ampiyem. Dr.Fazilet Karakoç

Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları Erken Komplikasyonları Akciğer absesi,pnömatosel ve Ampiyem. Dr.Fazilet Karakoç Alt Solunum Yolu Enfeksiyonları Erken Komplikasyonları Akciğer absesi,pnömatosel ve Ampiyem Dr.Fazilet Karakoç Çocuklarda Akciğer Absesine yatkınlık: Şiddetli enfeksiyonlar: Menenjit, Septisemi Osteomyelit,Septik

Detaylı

PLEVRAL EFFÜZYON ACİLMİDİR? Yrd. Dç.Dr Hacı Mehmet ÇALIŞKAN Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil tıp A.D.

PLEVRAL EFFÜZYON ACİLMİDİR? Yrd. Dç.Dr Hacı Mehmet ÇALIŞKAN Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil tıp A.D. PLEVRAL EFFÜZYON ACİLMİDİR? Yrd. Dç.Dr Hacı Mehmet ÇALIŞKAN Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil tıp A.D. PLEVRA ANATOMİSİ Plevra akciğerlerin hareketine katkı sağlayan seröz bir membrandır ve birbiri

Detaylı

PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ

PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ N Emiralioğlu, U Özçelik, G Tuğcu, E Yalçın, D Doğru, N Kiper Hacettepe Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Genel Bilgiler Primer

Detaylı

Adrenal lezyonların görüntüleme bulguları. Dr. Ercan KOCAKOÇ Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

Adrenal lezyonların görüntüleme bulguları. Dr. Ercan KOCAKOÇ Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul Adrenal lezyonların görüntüleme bulguları Dr. Ercan KOCAKOÇ Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul Öğrenme hedefleri Adrenal bez kitlelerinin BT ile değerlendirilmesinde temel prensip ve bulguları öğrenmek

Detaylı

Plevral Sıvılı Hastaya Yaklaşım

Plevral Sıvılı Hastaya Yaklaşım Plevral Sıvılı Hastaya Yaklaşım Dr. Hüseyin Yıldırım Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı TTD KIŞ OKULU 14-18 ŞUBAT 2018 ANTALYA Plevra sıvıları, plevra boşluğunda

Detaylı

AKCİĞER APSESİNDE CERRAHİ TEDAVİ

AKCİĞER APSESİNDE CERRAHİ TEDAVİ AKCİĞER APSESİNDE CERRAHİ TEDAVİ TTD 10. Yıllık Kongresi Antalya 2007 Dr. S.Ş. Erkmen GÜLHAN Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Akciğer apsesi, parankim destrüksiyonu

Detaylı

PLEVRAL EFÜZYONLARDA TRANSÜDA-EKSÜDA AYIRIMINDA sl-selectin DÜZEYLERİNİN TANI DEĞERİ

PLEVRAL EFÜZYONLARDA TRANSÜDA-EKSÜDA AYIRIMINDA sl-selectin DÜZEYLERİNİN TANI DEĞERİ T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI YEDİKULE GÖĞÜS HASTALIKLARI HASTANESİ VE GÖĞÜS CERRAHİSİ MERKEZİ ŞEF: Doç. Dr. GÜNGÖR ÇAMSARI PLEVRAL EFÜZYONLARDA TRANSÜDA-EKSÜDA AYIRIMINDA sl-selectin DÜZEYLERİNİN TANI DEĞERİ

Detaylı

Plevral Boşluğun Nadir Enfeksiyonları Plevral boşlukta sıklıkla gözlenen enfeksiyonlar parapnömonik

Plevral Boşluğun Nadir Enfeksiyonları Plevral boşlukta sıklıkla gözlenen enfeksiyonlar parapnömonik Plevral Boşluğun Nadir Enfeksiyonları Plevral boşlukta sıklıkla gözlenen enfeksiyonlar parapnömonik effüzyon ve sonrasında gözlenen ampiyemdir. Nadir olarak gözlenen enfeksiyonlar ise fungal, viral ve

Detaylı

Aşağıdaki 3 kriterin birlikte olması durumunda derin cerrahi alan enfeksiyonu tanısı konulur.

Aşağıdaki 3 kriterin birlikte olması durumunda derin cerrahi alan enfeksiyonu tanısı konulur. TYBD SEPSİS ÇALIŞMASI ENFEKSİYON TANIMLARI Derin Cerrahi Alan Enfeksiyonu(DCAE) Aşağıdaki 3 kriterin birlikte olması durumunda derin cerrahi alan enfeksiyonu tanısı konulur. 1.Cerrahi girişimden sonraki

Detaylı

PERİKARDİT GİRİŞ PATOFİZYOLOJİ. Dr. Neslihan SAYRAÇ

PERİKARDİT GİRİŞ PATOFİZYOLOJİ. Dr. Neslihan SAYRAÇ GİRİŞ Perikard PERİKARDİT Dr. Neslihan SAYRAÇ AÜTF Acil Tıp Anabilim Dalı 05/01/2010 Visseral Parietal 50 ml seröz sıvı İnsidansı net olarak bilinmiyor Ancak acil servise AMI olmayan göğüs ağrısı ile başvuran

Detaylı

30 Plevral Efüzyonun Eşlik Ettiği Bir Multipl Myeloma Olgusu

30 Plevral Efüzyonun Eşlik Ettiği Bir Multipl Myeloma Olgusu OLGU 30 30 Plevral Efüzyonun Eşlik Ettiği Bir Multipl Myeloma Olgusu 193 Plevral Efüzyonun Eşlik Ettiği Bir Multipl Myeloma Olgusu Ercan Kurtipek 1, Yaşar Ünlü 2, Yıldız Atlı 1, Abdülkadir Baştürk 3 1

Detaylı

AKCİĞER GRAFİLERİ. Dr. Özlem BİLİR RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ ACİL TIP A.D.

AKCİĞER GRAFİLERİ. Dr. Özlem BİLİR RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ ACİL TIP A.D. AKCİĞER GRAFİLERİ Dr. Özlem BİLİR RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ ACİL TIP A.D. HEDEFLERİMİZ!!! Radyolojik anatomi, Değerlendirme, Pozisyonlar, Teknik, Lezyonlar ve radyografik örnekleri Akciğer Grafisi;

Detaylı

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM Dünya genelinde 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmekte Gelişmiş ülkelerde artan prevalansa sahip Hasta veya toplum açısından yüksek maliyetli bir hastalık

Detaylı

HASTALIKLARINDA. Dr.Gürsu Kıyan. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı

HASTALIKLARINDA. Dr.Gürsu Kıyan. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı ÇOCUK GÖĞÜS G HASTALIKLARINDA CERRAHİ ACİLLER Dr.Gürsu Kıyan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Türk Toraks Derneği 9. yıllık kongresi Antalya 2006 Bronkoskopi gerektiren

Detaylı

Plevra hastalıklarında tanısal işlemler

Plevra hastalıklarında tanısal işlemler Plevra hastalıklarında tanısal işlemler Doç.Dr.Sevda Şener Cömert SBÜ Kartal Dr.Lütfi Kırdar SUAM Göğüs Hastalıkları Kliniği Plevra hastalıkları Plevral efüzyon Diğer plevra hastalıkları Plevral kalınlaşma

Detaylı

Toraks BT Angiografi Pulmoner emboli tanısı

Toraks BT Angiografi Pulmoner emboli tanısı Toraks BT Angiografi Pulmoner emboli tanısı 64 yaşında erkek hasta 10 yıldır KOAH tanılı ve diyabet hastası 25 gün önce göğüs ve sırt ağrısı, nefes darlığı PaO2: 68.2; PaCO2:36 ; O2 satürasyonu: 94,4 FM;

Detaylı

TORAKS DEĞERLENDİRME KABUL ŞEKLİ 2 (Bildiri ID: 64)/OLGU BİLDİRİSİ: MEME KANSERİ İÇİN RADYOTERAPİ ALMIŞ OLGUDA RADYASYON PNÖMONİSİ

TORAKS DEĞERLENDİRME KABUL ŞEKLİ 2 (Bildiri ID: 64)/OLGU BİLDİRİSİ: MEME KANSERİ İÇİN RADYOTERAPİ ALMIŞ OLGUDA RADYASYON PNÖMONİSİ TORAKS DEĞERLENDİRME ŞEKLİ 2 ( ID: 64)/OLGU Sİ: MEME KANSERİ İÇİN RADYOTERAPİ ALMIŞ OLGUDA RADYASYON PNÖMONİSİ SONRASINDA GELİŞEN ORGANİZE PNÖMONİ (OP/ BOOP) Poster 3 ( ID: 66)/Akut Pulmoner Emboli: Spiral

Detaylı

PLEVRA HASTALIKLARI (Olgularla) Dr. Öner Dikensoy Gaziantep Ünv. Tıp Fak. Göğüs Hast. AD.

PLEVRA HASTALIKLARI (Olgularla) Dr. Öner Dikensoy Gaziantep Ünv. Tıp Fak. Göğüs Hast. AD. PLEVRA HASTALIKLARI (Olgularla) Dr. Öner Dikensoy Gaziantep Ünv. Tıp Fak. Göğüs Hast. AD. dikensoy@yahoo.com Öğrenim Hedefleri Plevral sıvıların: 1. Tanım ve sınıflandırmasını 2. Epidemiyolojisi ve Etyolojisini,

Detaylı

AKUT PULMONER EMBOLİDE RADYOLOJİK ÖNEMLİ MESAJLAR

AKUT PULMONER EMBOLİDE RADYOLOJİK ÖNEMLİ MESAJLAR Pulmoner Vasküler Hastalıklar AKUT PULMONER EMBOLİDE RADYOLOJİK ÖNEMLİ MESAJLAR Dr. Recep SAVAŞ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir AKCİĞER HASTALIKLARI VE YOĞUN BAKIM GÜNLERİ TANI VE TEDAVİDE

Detaylı

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ Sağlık hizmeti veren, Doktor Ebe Hemşire Diş hekimi Hemşirelik öğrencileri, risk altındadır Bu personelin enfeksiyon açısından izlemi personel sağlığı ve hastane

Detaylı

Pnömotoraks. Akif Turna. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı. aturna@istanbul.edu.tr

Pnömotoraks. Akif Turna. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı. aturna@istanbul.edu.tr Pnömotoraks Akif Turna! Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı aturna@istanbul.edu.tr! Sunum Sırası Pnömotoraksın tanımı ve sınıflandırılması Tedavi (Konservatif ve Cerrahi tedavi) Bilateral

Detaylı

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı.

Gerçek şilöz asit: yüksek trigliserid oranlarına sahip sıvı. GİRİŞ Süt rengi Şilus un peritoneal kaviyete ekstravazasyonudur. Oldukça nadir görülen bir durumdur. Asit sıvısındaki trigliserid seviyesi 110 mg/dl nin üzerindedir. Lenfatik sistemin devamlılığında sorun

Detaylı

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ İNFLAMASYON VE ONARIM İNFLAMASYON Yaralanmaya karşı dokunun vaskülarizasyonu yolu ile oluşturulan bir seri reaksiyondur. İltihabi reaksiyon.? İnflamatuar

Detaylı

Tanı: Metastatik hastalık için patognomonik bir radyolojik. Tek veya muitipl nodüller iyi sınırlı veya difüz. Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak

Tanı: Metastatik hastalık için patognomonik bir radyolojik. Tek veya muitipl nodüller iyi sınırlı veya difüz. Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak Göğüs Cerrahisi Metastatik Akciğer Tümörleri Giriş İzole akciğer metastazlarına tedavi edilemez gözüyle bakılmamalıdır Tümör tipine

Detaylı

Pnömotoraks Tanım Akciğerler ile göğüs duvarı arasındaki plevral boşlukta hava birikmesine pnömotoraks denilmektedir.

Pnömotoraks Tanım Akciğerler ile göğüs duvarı arasındaki plevral boşlukta hava birikmesine pnömotoraks denilmektedir. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Pnömotoraks Tanım Akciğerler ile göğüs duvarı arasındaki plevral boşlukta hava birikmesine pnömotoraks denilmektedir. Primer spontan pnömotoraks

Detaylı

SPONDİLODİSKİTLER. Dr. Nazlım AKTUĞ DEMİR

SPONDİLODİSKİTLER. Dr. Nazlım AKTUĞ DEMİR SPONDİLODİSKİTLER Dr. Nazlım AKTUĞ DEMİR Vertebra Bir dizi omurdan oluşur Vücudun eksenini oluşturur Spinal kordu korur Kaslar, bağlar ve iç organların yapışacağı sabit bir yapı sağlar. SPONDİLODİSKİT

Detaylı

Solunum Sistemine Ait Tıbbi Terimler. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire

Solunum Sistemine Ait Tıbbi Terimler. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire Solunum Sistemine Ait Tıbbi Terimler Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire Solunum sistemi kan ile atmosfer havası arasında gaz değişimini oluşturabilecek şekilde özelleşmiş bir sistemdir. Solunum sistemindeki

Detaylı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Olgu Sunumu 28 Haziran 2016 Salı Yandal Ar. Gör. Uzm. Dr. Kübra Öztürk Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

Detaylı

İnvazif Mantar Enfeksiyonlarının Takibinde Takım Çalışması DR. AHMET ÇAĞKAN İNKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TİP FAKÜLTESİ

İnvazif Mantar Enfeksiyonlarının Takibinde Takım Çalışması DR. AHMET ÇAĞKAN İNKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TİP FAKÜLTESİ İnvazif Mantar Enfeksiyonlarının Takibinde Takım Çalışması DR. AHMET ÇAĞKAN İNKAYA HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TİP FAKÜLTESİ Son 20 yılda IFH sıklığı arttı Hematolojik maligniteler Kompleks hastalar ve hastalıklar

Detaylı

Nonimmun Hidrops Fetalis Tanı ve Yaklaşım. Prof. Dr. Acar Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

Nonimmun Hidrops Fetalis Tanı ve Yaklaşım. Prof. Dr. Acar Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Nonimmun Hidrops Fetalis Tanı ve Yaklaşım Prof. Dr. Acar Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Sıklık: 1 / 2500 4000 NIHF Tanı Kriterleri: Ascit Plevral efüzyon

Detaylı

ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ

ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ ORTOPEDİK PROTEZ ENFEKSİYONLARINDA SONİKASYON DENEYİMİ Dr. Şua Sümer Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Enf. Hast. ve Klin. Mikr. AD 17 Mayıs 2016 Prostetik eklem ameliyatları yaşlı popülasyonun artışına

Detaylı

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire ÜST SOLUNUM YOLU Farenjit :Farenks mukozasının iltihabi bir hastalığıdır. Akut ve kronik olarak seyreder. Larenjit :Üst solunum yolunun bir parçası

Detaylı

Akciğer Grafisi Yorumlama

Akciğer Grafisi Yorumlama Türkiye Acil Tıp Derneği Akciğer Grafisi Yorumlama Hazırlayan Doç. Dr. Özlem Köksal Sunum Hedefleri AC grafisi çekim tekniği Teknik değerlendirme Radyolojik anatomi Radyolojik değerlendirme PACS Sistemi

Detaylı

Akciğer Grafisi Yorumlama UZ. DR. EMRE BÜLBÜL

Akciğer Grafisi Yorumlama UZ. DR. EMRE BÜLBÜL Akciğer Grafisi Yorumlama UZ. DR. EMRE BÜLBÜL Giriş Hasta gören her hekim göğüs röntgeninin tamamına hakim olmalıdır. Genç bir hekim kıdemli bir seviyeye gelmesinde akciğer grafisi yorumlama önemli bir

Detaylı

TÜBERKÜLOZ PERİTONİT VAKA SUNUMU

TÜBERKÜLOZ PERİTONİT VAKA SUNUMU TÜBERKÜLOZ PERİTONİT VAKA SUNUMU GÜLDEN ÇELİK Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Araştırma Ve Uygulama Hastanesi Nefroloji Bilim Dalı Periton Diyalizi Ünitesi PERİTONİT Parietal ve visseral peritonun

Detaylı

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Öğretim Yılı. Dönem 4 GÖĞÜS HASTALIKLARI STAJ TANITIM REHBERİ

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Öğretim Yılı. Dönem 4 GÖĞÜS HASTALIKLARI STAJ TANITIM REHBERİ İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi 2018-2019 Eğitim Öğretim Yılı Dönem 4 GÖĞÜS HASTALIKLARI STAJ TANITIM REHBERİ Hazırlayan: Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı 1 GÖĞÜS HASTALIKLARI STAJI TANITIM

Detaylı

GIS Perforasyonları. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK-2012

GIS Perforasyonları. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK-2012 GIS Perforasyonları Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK-2012 Sunum Planı Özefagus perforasyonu Ülser perforasyonları Tanım Epidemiyoloji Klinik Tanı Ayırıcı tanı Tedavi Özefagus Perforasyonu

Detaylı

BÖLÜM PLEVRA HASTALIKLARI

BÖLÜM PLEVRA HASTALIKLARI BÖLÜM 10 PLEVRA HASTALIKLARI Plevra, Plevral Aralığın Yapı ve İşlevi 30 Plevra, Plevral Aralığın Yapı ve İşlevi Prof. Dr. Muzaffer Metintaş Plevra hastalıkları ve çoğu zaman plevra hastalığına eşlik eden

Detaylı

İDİOPATİK İNTERSTİSYEL PNÖMONİLER (IIP) DE RADYOLOJİK BULGULAR. Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD İzmir

İDİOPATİK İNTERSTİSYEL PNÖMONİLER (IIP) DE RADYOLOJİK BULGULAR. Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD İzmir İDİOPATİK İNTERSTİSYEL PNÖMONİLER (IIP) DE RADYOLOJİK BULGULAR Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD İzmir IIP (İdiopatik İnterstisyel Pnömoniler) 2002 yılında ATS-ERS bir sınıflama

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Künt Toraks Travmaları Ülkemizde künt toraks travmaları trafik kazalarına ve yüksekten düşmelere bağlı daha sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Travmaya

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM-V DERS PROGRAMI

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DÖNEM-V DERS PROGRAMI DÖNEM-V DERS PROGRAMI TEORİK DERSLER: 1- Toraksın cerrahi anatomisi (Yrd.Doç.Dr.Rasih YAZKAN) 2- Göğüs cerrahisinde invaziv tanı yöntemleri (Yrd.Doç.Dr.Rasih YAZKAN) 3- VATS (Video yardımlı torakoskopik

Detaylı

VENA CAVA SUPERİOR SENDROMU. Dr.Serdar Onat

VENA CAVA SUPERİOR SENDROMU. Dr.Serdar Onat VENA CAVA SUPERİOR SENDROMU Dr.Serdar Onat VENA CAVA SUPERİOR SENDROMU Vena Cava Superiorda kan akımının tıkanıklığa uğraması sonucu gelişen klinik tablodur. Acil olarak tanısal değerlendirme ve tedaviyi

Detaylı

Öksürük. Pınar Çelik

Öksürük. Pınar Çelik Öksürük Pınar Çelik Öksürük Öksürük, akciğerleri aspirasyondan koruyan, sekresyonların atılmasını sağlayan, istemli veya istemsiz refleks yolla oluşan, ani patlayıcı ekspirasyon manevrasıdır. Öksürük refleksinin

Detaylı

Benin Plevral Efüzyonlar: (Plevra tüberkülozu, Parapnömonik sıvılar ve diğerleri)

Benin Plevral Efüzyonlar: (Plevra tüberkülozu, Parapnömonik sıvılar ve diğerleri) Benin Plevral Efüzyonlar: (Plevra tüberkülozu, Parapnömonik sıvılar ve diğerleri) Doç. Dr. Öner Dikensoy Gaziantep Üniversitesi Göğüs Hastalıkları AD. 2009-TTD-Kurs Öğrenim Hedefleri Sık karşılaşılan benin

Detaylı

Akciğer Kanserinde Evreleme SONUÇ ALGORİTMİ

Akciğer Kanserinde Evreleme SONUÇ ALGORİTMİ Akciğer Kanserinde Evreleme SONUÇ ALGORİTMİ Doç. Dr. Tuncay Göksel Ege Ü.T.F. Göğüs Hast. A.D. SONUÇ Konuşması Yöntemi Toraks Derneği Akciğer ve Plevra Maligniteleri Rehberi 2006 + Kurs Konuşmaları Prognozu

Detaylı

MENENJİTLİ OLGULARIN KLİNİK VE LABORATUAR ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ

MENENJİTLİ OLGULARIN KLİNİK VE LABORATUAR ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ MENENJİTLİ OLGULARIN KLİNİK VE LABORATUAR ÖZELLİKLERİNİN RETROSPEKTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Mine SERİN 1, Ali CANSU 1, Serpil ÇELEBİ 2, Nezir ÖZGÜN 1, Sibel KUL 3, F.Müjgan SÖNMEZ 1, Ayşe AKSOY 4, Ayşegül

Detaylı

TOPLUM KÖKENLİ DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARINDA RİSK FAKTÖRLERİNİN BELİRLENMESİ VE TEDAVİDE SIK KULLANILAN ANTİBİYOTİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

TOPLUM KÖKENLİ DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARINDA RİSK FAKTÖRLERİNİN BELİRLENMESİ VE TEDAVİDE SIK KULLANILAN ANTİBİYOTİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI TOPLUM KÖKENLİ DERİ VE YUMUŞAK DOKU ENFEKSİYONLARINDA RİSK FAKTÖRLERİNİN BELİRLENMESİ VE TEDAVİDE SIK KULLANILAN ANTİBİYOTİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI Nurcan Arıkan, Ayşe Batırel, Sedef Başgönül, Serdar Özer

Detaylı

KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE TANI VE EPİDEMİYOLOJİ. İNT. DR. BURCU TURAN Nisan 2014

KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE TANI VE EPİDEMİYOLOJİ. İNT. DR. BURCU TURAN Nisan 2014 KÜÇÜK HÜCRELİ DIŞI AKCİĞER KANSERİNDE TANI VE EPİDEMİYOLOJİ İNT. DR. BURCU TURAN Nisan 2014 EPİDEMİYOLOJİ Akciğer kanseri, günümüzde, kadınlarda ve erkeklerde en sık görülen ve en fazla ölüme yol açan

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi

Göğüs Cerrahisi Alkın Yazıcıoğlu. Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Mediastenin Nadir Görülen Tümörleri Tüm mediastinal kitlelerin %10 dan azını meydana getiren bu lezyonlar mezenkimal veya epitelyal kökenli tümörlerden oluşmaktadır. Journal of linical and nalytical Medicine

Detaylı

ALT SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI. Prof. Dr. Abdullah Sayıner

ALT SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI. Prof. Dr. Abdullah Sayıner ALT SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONLARI Prof. Dr. Abdullah Sayıner Akut bronşit Beş günden daha uzun süren öksürük (+/- balgam) Etkenlerin tamama yakını viruslar Çok küçük bir bölümünden Mycoplasma, Chlamydia,

Detaylı

AKCİĞER GRAFİSİ YORUMLAMA. Doç. Dr Bülent ERDUR PAÜTF Acil Tıp AD ATOK 2011

AKCİĞER GRAFİSİ YORUMLAMA. Doç. Dr Bülent ERDUR PAÜTF Acil Tıp AD ATOK 2011 AKCİĞER GRAFİSİ YORUMLAMA Doç. Dr Bülent ERDUR PAÜTF Acil Tıp AD ATOK 2011 Öğrenme Hedefleri PA AC grafisi çekim tekniği Teknik değerlendirme Radyolojik anatomi Radyolojik değerlendirme Radyografi örnekleri

Detaylı

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ

Kronik Pankreatit. Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ Kronik Pankreatit Prof. Dr.Ömer ŞENTÜRK KOÜ Gastroenteroloji, KOCAELİ Tanım Pankreasın endokrin ve ekzokrin yapılarının hasarı, fibröz doku gelişimi ile karakterize inflamatuvar bir olay Olay histolojik

Detaylı

Dönem 3 Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri:

Dönem 3 Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Konu: Amaç: Öğrenim Hedefleri: Dönem 3 Konu: Solunum sistemi hastalıklarında semptomlar Amaç: Dönem 3 öğrencileri bu dersin sonunda solunum sistemi hastalıklarında öksürük,balgam çıkarma,nefes darlığı,gögüs ağrısı,hemoptizi gibi semtomları

Detaylı

Dr. Seçkin Pehlivanoğlu. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul Hastanesi

Dr. Seçkin Pehlivanoğlu. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul Hastanesi Dr. Seçkin Pehlivanoğlu Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul Hastanesi Ö, K 47 y, E Şikayeti: Bilinen sistemik hastalığı olmayan hastanın, 3 gün önce yağmurda ıslanma sonrası kuru öksürük ve nefes

Detaylı

KL N K DE ERLEND RME

KL N K DE ERLEND RME KL N K DE ERLEND RME Do anay ALPER Plevral efüzyonu olan olgularda öykü, belirti ve bulgular plevral efüzyona neden olan patolojiye ve s v n n miktar na ba l d r. Plevral efüzyonlu olgular n semptomlar,

Detaylı

AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015 AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015 Nonkardiyojenik Akciğer Ödemi Şok Akciğeri Travmatik Yaş Akciğer Beyaz Akciğer Sendromu

Detaylı

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu

Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu Membranoproliferatif Glomerülonefriti Taklit Eden Trombotik Mikroanjiopatili Bir Olgu Sevcan A. Bakkaloğlu, Yeşim Özdemir, İpek Işık Gönül, Figen Doğu, Fatih Özaltın, Sevgi Mir OLGU 9 yaş erkek İshal,

Detaylı

MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ

MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ Dr. Filiz Yenicesu Düzen Laboratuvarı Görüntüleme Birimi Meme Kanserinde Tanı Yöntemleri 1. Fizik muayene 2. Serolojik Testler 3. Görüntüleme 4. Biyopsi Patolojik

Detaylı

Parapnömonik Plevral Efüzyon Tanısında Plevral Sıvı Prokalsitonin Düzeyinin Rolü

Parapnömonik Plevral Efüzyon Tanısında Plevral Sıvı Prokalsitonin Düzeyinin Rolü ÖZGÜN ARAŞTIRMA ORIGINAL INVESTIGATION TANI YÖNTEMLERİ DIAGNOSTIC METHODS Parapnömonik Plevral Efüzyon Tanısında Plevral Sıvı Prokalsitonin Düzeyinin Rolü The Role of Pleural Fluid Procalcitonin Level

Detaylı

KANSERDE RADYOLOJİK GÖRÜNTÜLEME DOÇ. DR.İSMAİL MİHMANLI

KANSERDE RADYOLOJİK GÖRÜNTÜLEME DOÇ. DR.İSMAİL MİHMANLI KANSERDE RADYOLOJİK GÖRÜNTÜLEME DOÇ. DR.İSMAİL MİHMANLI AMAÇ Kanser ön ya da kesin tanılı hastalarda radyolojik algoritmayı belirlemek ÖĞRENİM HEDEFLERİ Kanser riski olan hastalara doğru radyolojik tetkik

Detaylı

GÖĞÜS CERRAHİSİ CEP KİTABI

GÖĞÜS CERRAHİSİ CEP KİTABI GÖĞÜS CERRAHİSİ CEP KİTABI Mayıs 2012 Copyright 2012 ISBN : 978-605-87501-3-5 Eser Editörler : Göğüs Cerrahisi Cep Kitabı : Editör İletişim Bilgileri : GATA Göğüs Cerrahisi AD Öğretim Üyesi, Etlik, Ankara,

Detaylı

İNVAZİF ASPERGİLLOZ Radyolojik Tanı. Dr. Recep SAVAŞ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

İNVAZİF ASPERGİLLOZ Radyolojik Tanı. Dr. Recep SAVAŞ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir İNVAZİF ASPERGİLLOZ Radyolojik Tanı Dr. Recep SAVAŞ Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir AMAÇ Radyolojik olarak algoritm Tanı ve bulgular Tedavi sonrası takip İnvazif Asperjilloz Akciğer

Detaylı

PARAPNÖMON K PLEVRAL EFÜZYON VE AMP YEM

PARAPNÖMON K PLEVRAL EFÜZYON VE AMP YEM PARAPNÖMON K PLEVRAL EFÜZYON VE AMP YEM Eyüp Sabri UÇAN Parapnömonik plevral efüzyonlar, eksüda niteli indeki s v lar n en s k nedenleridir. nflamatuar sürecin visseral plevraya ulaflmas ile geliflen parapnömonik

Detaylı

Göğüs Cerrahisi Sedat Gürkok. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

Göğüs Cerrahisi Sedat Gürkok. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Soliter Pulmoner Nodül Tanım: Genel bir tanımı olmasa da 3 cm den küçük, akciğer parankimi ile çevrili, beraberinde herhangi patolojinin eşlik

Detaylı

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit

NEFRİT. Prof. Dr. Tekin AKPOLAT. Genel Bilgiler. Nefrit NEFRİT Prof. Dr. Tekin AKPOLAT Genel Bilgiler Böbreğin temel fonksiyonlarından birisi idrar üretmektir. Her 2 böbrekte idrar üretimine yol açan yaklaşık 2 milyon küçük ünite (nefron) vardır. Bir nefron

Detaylı

PLEVRAL EFÜZYONLU HASTALARDA SERUM C- REAKTİF PROTEİNİN TANISAL DEĞERİNİN ARAŞTIRILMASI

PLEVRAL EFÜZYONLU HASTALARDA SERUM C- REAKTİF PROTEİNİN TANISAL DEĞERİNİN ARAŞTIRILMASI T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HEYBELİADA SANATORYUMU GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM - ARAŞTIRMA HASTANESİ ŞEF DR ARMAĞAN HAZAR PLEVRAL EFÜZYONLU HASTALARDA SERUM C- REAKTİF PROTEİNİN TANISAL DEĞERİNİN

Detaylı

Bağışıklığı Baskılanmış Olguda Akciğer Sorununa Yaklaşım. Klinik-Radyolojik İpuçları

Bağışıklığı Baskılanmış Olguda Akciğer Sorununa Yaklaşım. Klinik-Radyolojik İpuçları Bağışıklığı Baskılanmış Olguda Akciğer Sorununa Yaklaşım Klinik-Radyolojik İpuçları Çalıştığınız bölüm? 1-İnfeksiyon Hastalıkları 2-Hematoloji 3-Onkoloji 4-Göğüs Hastalıkları 5-Radyoloji 6-Diğer Bağışıklığı

Detaylı

MEMENĐN LENFATĐK ANATOMĐSĐ

MEMENĐN LENFATĐK ANATOMĐSĐ MEMENĐN LENFATĐK ANATOMĐSĐ Dr. N. Zafer Utkan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Meme Kanseri Sempozyumu Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi 10 Mart 2010 Lenfatik Sistemin Genel

Detaylı

FUNGAL İNFEKSİYONLARDA TANI SORUNLARI RADYOLOJİK SORUNLAR

FUNGAL İNFEKSİYONLARDA TANI SORUNLARI RADYOLOJİK SORUNLAR FUNGAL İNFEKSİYONLARDA TANI SORUNLARI RADYOLOJİK SORUNLAR Dr. Can Zafer Karaman Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı AYDIN cankaraman@hotmail.com BASKILANMIŞ BAĞIŞIKLIKTA PÖMONİLİ

Detaylı

PLEVRAL EFÜZYON. Dr. Z. Toros Selçuk

PLEVRAL EFÜZYON. Dr. Z. Toros Selçuk PLEVRAL EFÜZYON Dr. Z. Toros Selçuk Plevra hastalıkları farklı akciğer hastalıklarının yanında çok çeşitli sistemik hastalıkların tutulumunun sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Akciğer ya da akciğer

Detaylı

Sunu planı. Solunum yetmezliği NON-İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON NIMV

Sunu planı. Solunum yetmezliği NON-İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON NIMV Sunu planı NON-İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON DOÇ. DR. HAKAN TOPAÇOĞLU İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Neden Endikasyonlar Kontrendikasyonlar Hasta seçilmesi Komplikasyonlar Solunum yetmezliği IMV

Detaylı

Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir SİSTEMATİK DEĞERLENDİRME Yorumlama dıştan içe veya içten dışa doğru yapılmalı TORAKS DUVARI Kostalar Sternum Klavikula Torasik vertebralar

Detaylı

- Transjügüler intrahepatik porto sistemik shunt. Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine

- Transjügüler intrahepatik porto sistemik shunt. Göğüs Cerrahisi Hasan Çaylak. Göğüs Cerrahisi. Journal of Clinical and Analytical Medicine Journal of Clinical and Analytical Medicine Göğüs Cerrahisi Benign Plevral Efüzyonlar Transudatif Plevral Efüzyonlar: Konjestif Kalp Yetmezliği: Plevral efüzyonların en sık sebeplerinden biridir Efüzyon

Detaylı

KRİYOGLOBÜLİN. Cryoglobulins; Soğuk aglutinin;

KRİYOGLOBÜLİN. Cryoglobulins; Soğuk aglutinin; KRİYOGLOBÜLİN Cryoglobulins; Soğuk aglutinin; Kriyoglobülin kanda bulunan anormal proteinlerdir ve 37 derecede kristalleşirler. Birçok hastalık sırasında ortaya çıkabilirler ancak vakaların %90ı Hepatit

Detaylı

Tıkanma Sarılığı. Yrd. Doç. Dr. Zülfü Arıkanoğlu

Tıkanma Sarılığı. Yrd. Doç. Dr. Zülfü Arıkanoğlu Tıkanma Sarılığı Yrd. Doç. Dr. Zülfü Arıkanoğlu Normal serum bilirubin düzeyi 0.5-1.3 mg/dl olup, 2.5 mg/dl'yi geçerse bilirubinin dokuları boyamasıyla klinik olarak sarılık ortaya çıkar. Sarılığa yol

Detaylı

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

Nocardia Enfeksiyonları. Dr. H.Kaya SÜER Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

Nocardia Enfeksiyonları. Dr. H.Kaya SÜER Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Nocardia Enfeksiyonları Dr. H.Kaya SÜER Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Nocardia Enfeksiyonları Nocardia insanlarda ve hayvanlarda lokalize veya dissemine enfeksiyonlardan sorumlu olabilen

Detaylı

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul Öğrenim hedefleri Mezenterik vasküler olay şüphesi ile gelen hastayı değerlendirmede kullanılan

Detaylı