Kasım 2006/10 FİYATI 2 YTL (KDV DAHİL) ISSN X105

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Kasım 2006/10 FİYATI 2 YTL (KDV DAHİL) ISSN 1302-692X105"

Transkript

1 AYLIK SİYASİ GAZETE Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! l l l l l l SA Dünyaya yeni Ekimler gerek! Irak-Güney Kürdistan: Bağdat tan dönen hesaplar Kuzey Kore: Atom testi yaptı mı acaba? Tayland: Darbeleri bol bir ülke Paris-Ankara hattında iki-yüz-lülük Deri işçisi olmak zor! 25 Kasım: Kurtuluş kendi ellerimizde! Uluslararası Gençlik Hareketleri ve Gençliğin Sorunları paneli l HE J AR Kasım 2006/10 FİYATI 2 YTL (KDV DAHİL) ISSN X105 YI M Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir dünya var!

2 Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir dünya var! editörden - içindekiler Editörden... l l l l l l Kasım 2006/10 FİYATI 2 YTL (KDV DAHİL) ISSN X105 Dünyaya yeni Ekimler gerek! Irak-Güney Kürdistan: Bağdat tan dönen hesaplar Kuzey Kore: Atom testi yaptı mı acaba? Tayland: Darbeleri bol bir ülke Paris-Ankara hattında iki-yüz-lülük Deri işçisi olmak zor! 25 Kasım: Kurtuluş kendi ellerimizde! Uluslararası Gençlik Hareketleri ve Gençliğin Sorunları paneli Değerli Okuyucu, Yeni bir sayıyla yine sizlerle birlikteyiz. Geçtiğimiz dönemde iki tür anmalar yapıldı. Birisi Cumhuriyetin 83. yıldönümü idi, diğeri ise Büyük Sosyalist Ekim Devriminin 89. yıldönümü idi. Birisi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla ilgili, diğeri ise eski Çarlık Rusyası coğrafyasında gerçekleşen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği nin kuruluşuyla ilgiliydi. Başyazımızı ve başka bikaç yazımızı bu konuya ayırdık. Bu yazılardan da görülebileceği gibi, sözkonusu olan biri sömürücü sınıfların çıkarını temel alan burjuva cumhuriyetidir, diğeri ise işçilerin ve emekçilerin çıkarlarını temel alan bir cumhuriyetler birliğidir. Şimdi denebilir ki, iyi güzel de biz Türkiye de yaşıyoruz, Rusya bizi ne ilgilendirir. İşte bu yazılarda tam da bu soruya cevap veriliyor. Biz sınıfsız-sömürüsüz bir dünyayı hedefleyen işçilerin-emekçilerin AYLIK SİYASİ GAZETE SAYI HEJMAR cumhuriyetinden yanayız. Büyük Sosyalist Ekim Devriminin sonucunda kurulan cumhuriyet böyle bir cumhuriyetti. Görev bugün de böylesi cumhuriyetler için mücadele etmektir. Bu konuda Ekim Devrimi zengin derslerle dolu, tabu öğrenmek isteyene ve öğrenmesini bilene! Geçtiğimiz ay üç tanesi İstanbul da bir tanesi Adana da olmak üzere toplam dört tane panel gerçekleştirdik: Ortadoğu ve Filistin paneli (İstanbul), Ekim Devrimini anma paneli (İstanbul), Gençlik paneli (İstanbul) ve İşçi ve Sendika paneli (Adana). Bu paneller oldukça öğretici olmuştur. Kasım ayında da bir 25 Kasım kadın paneli (İstanbul) ve Ekim Devrimini anma paneli (İzmir) gerçekleştireceğiz. Tüm okurlarımızı bu panellere yoğun katılım sağlamalıdırlar. Bir önceki sayıda başlattığımız sağlık sigortası ve atom enerjisi ile ilgili yazıların devamını bu sayımızda bulacaksınız. Bu sayıda işçi yazılarının azlığı dikkat çekmiştir. Bunun nedeni okurlarımızdan az sayıda yazı gelmesidir. Buradan tüm okurlarımızı işçi sayfaları için yazı göndermeye çağırıyoruz. Tabi bunu yapmak için soğuk kış aylarında direnen ve mücadele eden işçi arkadaşlarımızı yalnız bırakmamalı, onlara her türlü maddi ve manevi destekte bulunmalıyız. Bir dahaki sayıda buluşmak üzere. YDİ ÇAĞRI, 08 Kasım2006 İçindekiler GÜNDEM 83 yıllık cumhuriyet işçilere, emekçilere saldırının adıdır Bize yeni bir cumhuriyet gerekli: Emekçilerin cumhuriyeti!. 3 Dünyaya yeni Ekimler gerek!. 5 Dünyaya Yeni Ekimler Gerek! paneli yapıldı PANORAMA Irak-Güney Kürdistan: Bağdat tan dönen hesaplar. 7 Kuzey Kore: Atom testi yaptı mı acaba? Tayland: Darbeleri bol bir ülke. 9 HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN Paris-Ankara hattında iki-yüz-lülük. 11 Mizgin Özbek le ilgili rapor hazırlayanlara soruşturma!. 12 YENİ İŞÇİ DÜNYASI Deri işçisi olmak zor!. EK 1 Graniser işçileri sendikalaşmak için oldukça kararlı... EK 2 Graniser işçileriyle dayanışma gecesi yapıldı. EK 2 Sağlık hak olmaktan çıkarılıp, ödev haline getiriliyor (2). EK 3 Tansaş Depo işçilerinin direnişinde anlaşmaya doğru... EK 4 YENİ KADIN DÜNYASI 25 Kasım: Kurtuluş kendi ellerimizde!. 13 Almanya da kadın örgütü Courage 7. Konferansını gerçekleştirdi Yeni Bir Dünya İçin: Öfkeli, sevecen, öngörülü!. 14 Türkiye Sosyal Forumu nda kadın sorunları tartışıldı YAŞAMA TEMELLERİNİ KORUMA MÜCADELESİ Atom öldürür - Doğa güldürür (2). 16 Sorumlu sadece şiddetli yağış mı?. 18 Fosil yakıtlara dayalı enerji türleri üzerine tartışma Fosil yakıtlarına karşı çıkmada biraz dikkatli olalım. 18 Fosil yakıtlarına karşı çıkmada biraz dikkatli olalım... üzerine Ortadoğu da emperyalist, Siyonist politikalar ve direniş konulu panel yapıldı. 20 YENİ GENÇLİK DÜNYASI Uluslararası Gençlik Hareketleri ve Gençliğin Sorunları paneli yapıldı 21 YÖK protesto edildi TMMOB un Mesleğimize ve ülkemize sahip çıkıyoruz mitingi. 22 İBRETLİK İbretlik Haberler. 23 v ÇAĞRI Basın Yayın Ltd. Şti Adına Sahibi: Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: İlyas Emir v Yönetim Yeri ve Adresi: Mahmut Şevket Paşa Mah., İmranlı Sk. No: 8, Şişli - İstanbul v Tel.: (0212) v Fax: (0212) v mail@ydicagri.com v web: v Banka Hesap: Türkiye İş Bankası Galatasaray-İstanbul, Hesap No: v SAYI: 105 KASIM 2006 ISSN X105 v Fiyatı: Türkiye: 2 YTL (KDV DAHİL) Türkiye Dışı: 2,50 Euro v Baskı: Uğur Matbaacılık ( ) v Yayın Türü: Yaygın Süreli

3 gündem 83 YILLIK CUMHURİYET İŞÇİLERE, EMEKÇİLERE SALDIRININ ADIDIR BİZE YENİ BİR CUMHURİYET GEREKLİ: Emekçilerin cumhuriyeti! Her yıl olduğu gibi bu yıl da, radyo ve televizyonların haberlerinde söylenildiği biçimiyle, Cumhuriyet Bayramı Türkiye de, Kuzey Kıbrıs ta ve dış temsilciliklerimizde törenlerle kutlandı. Bu Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının diğerlerinden farklılığı Cumhurbaşkanının makamındaki son bayram olması yanında, dincilaik çatışmasının hayli derinleştiği bir süreçte kutlanıyor olmasıydı. Türkiye de rejim tartışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde, başta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olmak üzere bir dizi devlet büyüğü, özellikle de ordu eksenli laik Kemalist kesim sözcüleri bayram dolayısıyla yaptıkları açıklamalarda cumhuriyetin yüceliğinden, kutsallığından, cumhuriyetin ilke ve inkılaplarının değiştirilemezliğinden bahsettiler, cumhuriyeti koruyup kollayacaklarına dair vurgu yaptılar. Cumhuriyetin ilelebet yaşatılıp korunması için çağrıda bulundular. Söylenenler 83 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca söylenmemiş şeyler değildi, ancak son yıllarda bu vurgulamaların bir anlamı var: Hakim sınıf siyaseti bir bölünmüşlüğü yaşıyor ve hakim sınıfların laik Kemalist kesimi açısından cumhuriyet özellikle dinci kesimin tehdidi altında Cumhuriyet dedikleri Osmanlı devletinin yıkıntıları üzerinde bir devlet kuruldu ve bu devletin şekli Cumhuriyet olarak belirlendi. Bu yönetimin niteliği, tüm Anayasalarda da ifadesini bulduğu biçimiyle, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti şeklinde ifade edildi. Yine, millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milleti ne ait olduğu ; Her Türk vatandaşının Anayasa da belirtilen temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu bu cumhuriyetin nitelikleri arasında sayıldı. Türk vatandaşlarının millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu; birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve Yurtta sulh, cihanda sulh arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu da Anayasada da yazılı cumhuriyet rejiminin nitelikleri arasında kabul edildi. Cumhuriyetin kâğıt üzerinde kabul edilen erdemleri bunlarla bitmiyor elbette. Bir dizi alanda daha bir çok şey yazılı olarak ortaya konuyor. Kâğıt üzerinde belirtilen cumhuriyetin tüm bu ve benzeri niteliklerin günlük yaşamda karşılığı var mı? Sorulması ve yanıtlanması gereken temel sorulardan birisi budur. Daha ifade edildiği biçimiyle bile bir çok sakatlığı içinde barındıran (örneğin anayasa, Türk Milleti ile başlayıp Türk Milleti ile bitmektedir, diğer ulus ve milliyetlerin varlığını, haklarını yok saymaktadır; örneğin ne idüğü belirsiz bir Türk milleti sıfatı altında sosyal ve sınıfsal bölünmüşlük gözlerden gizlenmektedir, vs. vb.) bu nitelikler silsilesinin bir tek anlamı vardır: İşçilerin, emekçilerin, yani Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, bu sınırlar içinde en geniş nüfusu bünyesinde barındıran emekçi sınıfların gözünü boyamak, onları demokrasi yalanıyla kandırmak, böylece gerçekte hakim sınıfların yönetimini ilelebet yaşatmak Bu gerçeği görebilmek için biz işçilerin, emekçilerin kendi yaşantımıza bakmamız yeterlidir. Örneğin, millet iradesinin mutlak üstünlüğünü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milleti ne ait olduğu niteliğini ele alalım. Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bir zaman millet iradesi tecelli etmemiştir. Etmemiştir, çünkü var olan iktidar, ezici çoğunluğunu yoksul işçilerin, emekçiler oluşturduğu millet in iktidarı değil, 83 yıldır sömürücü sınıf ların çıkarlarını herşeyin üstünde tutan bir devletin iktidarıdır. Böyle bir iktidarın işçilere emekçilere vereceği şey onların iradesi doğrultusunda adım atmak değil, ancak ve ancak onların sömürüldüğü rejimin devam etmesi için çalışmak olmuştur. Hakim sınıfların milletin iradesinden bahsettiği şey seçim zamanlarında emekçilerin oyları ile tüm kurum ve kuruluşlarıyla zorba devletlerinin meşruiyetini halka onaylatmaktan başka bir şey değildir. Hayır, bu sömürücü ve zorba sistemde bu halkın iradesinin tecellisi değildir, olamaz Örneğin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti şeklindeki cumhuriyetin niteliğini ele alalım. Cumhuriyet tarihine kısa bir göz atıldığında gerçekte ne demokratlıktan, ne laiklikten ve ne de hukuktan söz edilemeyeceğini görmek mümkündür. Hayır ortada bir demokrasi, laiklik ve hukuk vardır. Onların demokrasi dediği şey, adı cumhuriyet olan ama gerçekte faşist ilkelere göre yürüyen gerici, statükocu, zorba devleti şirin göstermek için taktıkları bir sıfattır. Onlar için demokrasi sermayenin çıkarlarına hizmet ettiği sürece vardır. Onların demokrasisinde görüşünü söyleyen, talebini dile getirenlere reva görülen koğuşturmalardır, mahkemelerdir, cezalardır. Onların demokrasisinde iş isteyen, aş isteyen insanları dövmek, cezalandırmak, haklarını talep edenlerin meşru eylemliliklerine saldırmak, tutuklamak demokrasinin gereği dir. Emekçiler üzerinde kullanılan zor, devlet terörü huzurun korunması adı altında sömürü sisteminin huzurlu bir şekilde sömürmesinin adıdır. Onların demokrasisinde işkence öyle olağandışı bir uygulama değildir vs. vb. Laiklik onlar için dinin siyasetten ayrılmasının ötesinde başka bir anlamı vardır. Onların laiklikten anladığı şey, dini kendi denetimleri altında tutmak ve kendi siyasi iktidarlarının devamı için kullanmak olmuştur. Onların laikliği bir dinin (İslamiyet) bir mezhebinin (Sünnilik) diğer din ve mezheplere üstünlüğünün sürmesi yönünde desteklenmesidir. Onların hukukunun temelinde mülk vardır; mülkün temelini korumak vardır. Sermayenin üstünlüğünü koruma üzerinde yükselir onların hukuku. Onların hukukunda emekçilerin hakları ayaklar altına alınmıştır. Örneğin; millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu; birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve Yurtta sulh, cihanda sulh arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu türünden niteliklere bakalım. Cumhuriyet rejimi altında hiç bir dönemde cumhuriyet sınırları içinde yaşayanlar arasında eşitlik, ortaklık gibi kavramlar hayat bulmamıştır. Bulamazdı da, çünkü cumhuriyet yönetimi sınıflı bir toplumu yönetmenin adıdır. Bu toplumda bir tarafta çalışan, toplumun tüm zenginliğini üreten ve ama bunun karşılığında akşamları aç yatan yoksul yığınlar vardır, diğer tarafta ise, bu yığınların ürettiği zenginliğe el koyan, sömüren, gücünü bu sömürüden alan sınıflar vardır. Böyle bir toplumda cumhuriyetin ve onun savunucularının eşitlikten, ortaklıktan anladığı, belirli bir sömürücü azınlık dışındakilerin yoksullukta eşitliğidir, açlıkta, işsizlikte, sömürülmede ortaklığıdır. Onların eşitliği halklar arasındaki varolan eşitsizliğin devamı istemini örten incir yaprağından başka bir şey değildir. Halklar arasındaki eşitsizlik öyle bir durum arzetmektedir ki, kâğıt üzerinde bile, örneğin Anayasada; onlara göre tek bir Türk Milleti vardır. Bu yüzdendir ki onlar, tüm cumhuriyet tarihi boyunca Türk Milleti dışında ezdikleri ve baskı altında tuttukları diğer ulus ve milliyetlerin varlığını, haklarını inkâr etmişlerdir. Onların her türlü varlıklarının ve haklarının tanınması istemlerini zor ve baskı yoluyla, kanla, kurşunla, dipçikle ezmişlerdir. Bunun için Ağrı yı, Dersim i, 6-7 Eylül olaylarını, Çorum u, Sivas ı, Diyarbakır ı hatırlamak yeterlidir. Ulusun Atası Mustafa Kemal in deyişiyle Yurtta sulh, cihanda sulh 3

4 gündem 4 sözünü cumhuriyet savunucuları, rejimin niteliklerinin temel taşlarından birisi yapıyorlar. Bu konuda da yapılan söylenenden farklıdır. Gerçekte söylenenin gerçek yaşamda karşılığı tam tersi olmuştur 83 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca. Öyle uzun boylu tarihe bakmaya gerek yok: Onların dilinde Kürt ulusunun temel hak ve istemlerinin kanla bastırılması yurtta sulh un; Kuzey Kıbrıs ın işgal edilmesi başta olmak üzere sınır ötesi harekâtlar, Adriyatik ten Çin Seddi ne kadar bir dizi bölgeye, Kore ye, Balkanlar a, Afgangistan a, Somali ye en son Lübnan a asker göndermeler cihanda sulh un karşılığıdır. Onların cihanda sulh dedikleri şeyin gerçek yaşamdaki karşılığı savaş kışkırtıcılığıdır, işgalciliktir, saldırganlıktır, komşularla didişmedir, bölgede halkları birbirine düşman etmektir vb. vb. Cumhuriyet elden gidiyor mu? Soğuk savaş döneminde Bu kış komünizm gelecek deniyor, cumhuriyetin elden gideceği söyleniyordu. Sonra söylemde bölücülük cumhuriyetin elden gitmesine temel yapılmaya başlandı. Son yıllarda hakim sınıf siyasetinde yaşananların bir sonucu olarak Cumhuriyetin elden gittiği vurgusuna bir başka gerekçe bölücülüğe eklendi: İrtica. İrticanın keşfedilmesi yeni bir şey değil. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda da esasta cumhuriyetin kimi ilkelerine ve dönemin siyasi yapısına ters düşen kimi parti ve kuruluşlar, kimi hareketler dinci gericilik, irtica adı altında susturulmuşlardı. Son yıllarda ise irtica tehditi üzerinde yoğunlaşılması AKP nin seçimlerde tek başına hükümet kurması sonrasına denk düşüyor. AKP seçime katılan seçmenin yüzde 34 küsurunun oyunu alarak hükümet kurdu. Bu parti esasta Türk büyük burjuvazisinin çıkarlarını savunan, siyasi planda bu kesimin istekleri doğrultusunda hereket eden bir parti olarak, Türk büyük burjuvazisinin bir kesiminin isteği olan Türkiye nin AB üyeliği misyonunun savunucusu bir parti. Ancak bu parti dayandığı taban itibariyle, kadroları itibariyle siyasal İslamı referans alan bir parti. Önceki yıllarda Türk siyaset arenasında dini siyasi ikbal için kullanan bir geleneğin içinden geliyor bu partinin kadroları. AKP hükümetinin büyük Türk hakim sınıflarının isteği doğrultusunda AB üyeliği ile ilgili yaptığı çalışmaların anlamı esasta Türk siyasal sisteminin Avrupa tipinde yeniden düzenlenmesini gerektiriyor. Ve AKP kısmi olarak kâğıt üzerinde de olsa bir takım yasaları değiştirmek zorundaydı. AKP hükümeti bunu yaptı. Kısmi olarak AB istekleri temelinde bir demokratikleşme çabası, yerleşik Kemalist yapının tasfiyesini de içeriyor. Ve bu durum Kemalist bürokrasinin hiç de işine gelmiyor. Onlar ellerinden gittikçe alınan devlet erkini kaybetmemek için direniyorlar. Bunun için AKP hükümetinin dini kullanmasını, tabanın dinci kimliğini vs. kullanarak hükümeti yıpratmaya çalışıyor, ordu üzerinden açıklamalarla gözdağı vermeye çalışıyorlar. Cumhuriyetin elden gitmesi vurgusu esasta bu kesime ait. Ama ortada elden giden bir cumhuriyet yok. Giden şey cumhuriyet değil, giden Kemalist bürokrat burjuvazinin iktidar erkidir. AKP hükümetinin istediği şey anda cumhuriyeti ortadan kaldırmak, şeriat hükümlerine dayalı bir devlet kurmak değil. Planları, programları böyle değil. Pratikleri de böyle değil. Onlar da laik Kemalistler gibi bu sistemden, bu devletin varlığından güçlerini alıyor, laik Kemalistler gibi aynı sınıfa, sömürücüler sınıfına hizmet ediyor, laik Kemalistler gibi cumhuriyetin nimetlerini hizmet ettikleri sınıfa sunuyorlar. Her iki kesim de işçi ve emekçi düşmanı Her iki kesim de şovenist. Her iki kesim de yayılmacı. Her iki kesim de emperyalizm işbirlikçisi. Her iki kesim de sömürü sisteminin, bu sistemi koruyup kollayan devletin, bu devletin dayandığı rejimin devamından yana. Çünkü cumhuriyet rejimi aynı sınıfa, sömürücüler sınıfına hizmet için varolan her iki siyasi kesimin de sebeplendiği bir çanak. Bu iki kesim ortak bir temele, büyük Türk burjuvazisinin çıkarlarını savunma temeline sahip olmakla birlikte bu işin nasıl yapılacağı, yapılması gerektiği konusunda farklılıklara da sahipler. Ordu eksenli laik Kemalist kesim bu işi kendi çizdiği çerçevede ve kendi konumu sarsılmadan yapmak isterken, AKP nin sözcülüğünü yaptığı kesim dünya siyasetinde anda geçer akçe olan liberalizm, globalizm gibi bir çizgi üzerinden hareket etmeye çalışıyor. Bu yönde demokrasiye sığınmak zorunda kalıyor, demokrasi lafzını daha çok ediyor. Onların plan ve programlarında cumhuriyet rejimini ortadan kaldırmak değil, (en azından bugün böyle bir dertleri yok); AB üyeliği için rejimin aksayan yönlerinde kimi değişiklikler yapmak, rejimi günün koşullarına göre yeniden elden geçirmek, onarmak istiyorlar. Avrupa tipi bir burjuva demokrasisini yerleştirmek bunların demokratlığının en üst sınırı. AKP hükümetine göre böylesi bir demokrasiyle herşey çözülecek; cumhuriyet daha sağlam temellere oturacaktır vs. vb. Bu tür demokrasinin kimi savunucuları da Türkiye de böylesi bir değişimle cumhuriyetin kendini yenileyeceğini belirtiyor ve projeleri olan yeni cumhuriyet i İkinci Cumhuriyet olarak adlandırıyorlar Üst sınırı AB türü bir demokrasi ile düzeltilmiş bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin, bir İkinci Cumhuriyet in, bir reforme edilmiş cumhuriyet rejiminde de esasta işçiler, emekçiler açısından özde değişen birşey olmayacaktır. Sömürü çarkı yine sürecek, yoksullar yine yoksul, zenginler yine zengin, hatta daha zengin olarak kalmaya devam edeceklerdir. Ulaşılması istenen AB demokrasisinin AB ülkelerinde yaşayan işçilere, emekçilere neler getirdiğini son yıllarda çok daha iyi görüyoruz: Her geçen yıl daha da artan işsizlik, ucuz işgücü, tırpanlanan sosyal haklar, yabancılar üzerinde artan devlet terörü, artan milliyetçilik, gittikçe gelişen faşist örgütlenmeler vb. vb. Biz işçiler emekçiler, birinci cumhuriyetin ne olduğunu, bize ne verdiğini 83 yıllık yaşananlardan tanıyoruz. İkinci cumhuriyetin de birincisinden özde bir farkı olmayacaktır. İmrenilen Avrupa tipi demokraside emekçilerin yaşadıkları yaşanacakların göstergesidir. Ulusal haklar için yola çıkan Kürt ulusunun kimi siyasi temsilcileri de son yıllarda demokratik cumhuriyet talebini ileri sürüyorlar. Onlara göre de devlet demokratikleştirilerek halkların kardeşçe birarada yaşayabildiği bir zemin yaratılabilir. İyi güzel de, sorun zaten burada yatıyor: Bu devlet demokratikleştirilemiyor. Bu devletin koşullarında gerçek demokrasinin yerleşmesi mümkün değil. Bu devletin kendisi bizzat gerçek demokrasinin engeli! Başka bir proje Sömürü, işsizlik, açlık, devlet terörü, zulüm ve baskı, katliam vb. vb. 83 yıllık cumhuriyetin biz işçilere, emekçilere verdiği şeyler bunlar. Reforme edilerek kaba saba hatalarından arındırılacak bir cumhuriyet yönetiminin bize vereceği de özde farklı olmayacak. İşsizlik, aşsızlık sürecek Gerektiğinde devlet terörü sürecek. İmha ve inkâr politikaları kılıfına sokularak bir türlü ve ama gerektiğinde mutlaka sürdürülecek vs. vb. Kimi hatalarının törpülenmesiyle de özde bir şey değişmeyecek, çünkü bizzat bu sistemin kendisi hata! Peki yok mu bir başka çözüm? Var: İşçilerin, emekçilerin cumhuriyeti! Böylesi bir cumhuriyette sömürüye son verilecek, insanın insana kulluğu, köleliği son bulacak. Sömürücü sınıflar, asalaklar ortadan kaldırılacak. Herkes toplumda üretime gücü ve yeteneği oranında katılacak, katkısı olduğu oranda kazanacak. İşsizlik son bulacak emekçilerin cumhuriyetinde. Konut sorunu, sağlık sorunu, eğitim sorunu gibi sorunlar ortadan kaldırılacak emekçilerin cumhuriyetinde. Emekçilerin cumhuriyetinde bir halkın diğer halka üstünlüğü olmayacak. Halklar arasında eşitlik ve kardeşlik sağlanacak, ulus ve milliyetler arasında tam hak eşitliği sağlanarak değişik kültürlerin, dillerin birarada serpilip gelişmesinin olanakları yaratılacak. Din, dil, ırk, milliyet vs. vb. farklılıklardan dolayı insanlar arasında yaratılan bölünmüşlük ve parçalanmışlık son bulacak, emekçiler arasına konulan bu tür çitler sökülüp atılacak. Emekçilerin cumhuriyeti ırkçılığın, saldırganlığın değil; gerçek barışın koruyucusu ve güvencesi olacak. Emekçilerin cumhuriyetinde gerçek demokrasi hüküm sürecek. Bizim, emekçilerin cumhuriyet projesi böyle bir proje. Böyle bir cumhuriyeti yaratmak mümkün. İşçiler, emekçiler böyle bir cumhuriyeti kurabilir, yaşatabilir. Sadece böyle bir cumhuriyetin oluşmasını istemek ve bu uğurda mücadele etmek gerek. Böyle bir cumhuriyetin kurulması için bu sömürücü devletten kurtulmak gerek. Bunun için devrim gerek. Çağrımız devrim mücadelesine! Çağrımız emekçi cumhuriyetini kurmaya! Çağrımız sosyalizme! 30 Ekim 2006

5 gündem Büyük Sosyalist Ekim Devriminin 89. yıldönümünde Dünyaya yeni Ekimler gerek! Bu yıl Büyük Sosyalist Ekim Devriminin 89. yıldönümüdür. Eski Rus takvimine göre 25 Ekim 1917, yeni takvime göre 7 Kasım 1917 tarihinde gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi yle Rusya işçileri ve emekçileri dünya tarihinde ilk kez, bilinçli, planlı ve örgütlü bir güç olarak burjuvazinin iktidarını yıkarak kendi iktidarını kurdu. Ekim devrimi ile birlikte buz kırılıp yol açılmıştı; o güne kadar bir ütopya olarak görülen işçi sınıfının iktidarı düşüncesi gerçekleşmiş, dünya işçi sınıfına örnek bir devrim olarak tarihteki yerini almıştır. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, emperyalist burjuvazinin korkulu rüyası olan devrim düşüncesinin gerçekleşmesinin adıdır. Dünya tarihinde birçok devrim gerçekleşti; tarih kölelerin isyanından, feodallerin, kapitalist burjuvaların egemenliğini kurduğu devrimlerle dolu iken Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin ayırıcı özelliği ne? Nedir Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ni ayırıcı kılan noktalar? Büyük Sosyalist Ekim Devrimi kendinden önceki devrimlerden ilkesinde ayrı bir devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi Paris Komünü deneyimi dışta tutulduğunda kendinden önceki bütün devrimlerden ilkesinden ayrı olan bir devrimdir. Stalin şunları söyler: Eskiden devrimler genellikle devlet yönetimine bir sömürücüler kümesinin yerine, bir başka sömürücüler kümesinin getirilmesiyle sonuçlanırdı. Sömürücüler değişirdi, sömürü kalırdı. (...) Ekim Devrimi, bu devrimlerden ilkesinde ayrılmaktadır. O kendine amaç olarak, bir sömürü biçiminin yerine bir başka sömürü biçimini, bir sömürücüler grubunun yerine bir başka sömürücüler gurubunu getirmeyi değil, insanın insan tarafından her türlü sömürülmesini ortadan kaldırmayı, kim olursa olsun bütün sömürücü grupları ortadan kaldırmayı, proletarya diktatörlüğünü kurmayı, bugüne dek var olan bütün ezilen sınıflar arasında en devrimci sınıfın iktidarını kurmayı, yeni bir toplum, sınıfsız, sosyalist toplumu örgütlemeyi almaktadır. İşte bu yüzden Ekim Devrimi nin zaferi insanlık tarihinde köklü bir dönemeci, dünya kapitalizminin tarihsel kaderinde köklü bir dönemeci, bütün dünyanın sömürülen yığınlarının mücadele yöntemlerinde ve örgütlenme biçimlerinde, yaşama tarzı ve geleneklerinde, kültür ve ideolojisinde köklü bir dönemeci kaydetmektedir. (Stalin Eserler, cilt 7, İnter Yayınları, İstanbul sayfa ) Bugün Rusya da sosyalizmin yıkılmış olması, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin insanlığa gerekli olan devrimlerin Ekim tipi devrimler olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Çünkü Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, sömürücü sınıfların iktidarına son veren örnek bir devrim olarak tarihte yerini almış bir devrimdir. En büyük ayrımlardan birisi, yıkılan sömürücü sınıfların yerine yeni bir sömürücü sınıfın değil, işçi sınıfının, yani sömürülen sınıfın iktidarının kurulduğu bir devrim olmasıdır. Bugünün dünyasında da bu tür devrimlere ihtiyaç vardır. Sömürücünün alternatifinin sömürücü olduğu bir kapitalist sistemin dünyayı ne kadar yaşanmaz hale getirdiğini, gelenin ağam, gidenin paşam olduğu bir sistemde sömürü çarkının sürdüğünü, işçilerin, emekçilerin her geçen gün daha çok açlığa ve yoksulluğa sürüklendiğini görüyoruz, yaşıyoruz. Bu sömürü çarkından, sömürücü sistemden kurtuluşun yolu Ekim tipi bir devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi emperyalist ülkelerde proleter devrimlerin ilk örneğidir. Ekim Devrimi Lenin in deyimiyle buzu kıran, yolu açan ve gösteren devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile emperyalist zincir en büyük kapitalist, emperyalist ülkelerden birinde, proletaryanın iktidarı ele geçirmesi ile ilk kez parçalandı; emperyalizm çağının ilk proleter devrimi olarak, yeni bir çağı, emperyalizm ve proleter devrimleri çağı nı başlattı. Ekim Devrimi ve onun eseri olan Sovyetler Birliği ndeki gelişmeler işçi sınıfının burjuvazi olmadan, dahası emperyalist burjuvazinin tüm saldırılarına karşı ülkeyi yönetebileceğini, ekonomik ve siyasal bir güç olarak işçi sınıfının tarih sahnesinde bağımsız sınıf tavrı takınabileceğini, devletini kurabileceğini, yaşatabileceğini, bunu ilerleterek bir sistem olarak dünya çapında geliştirebileceğini göstermiştir. Denilecektir ki, evet bunlar oldu Dünyaya Yeni Ekimler Gerek! paneli yapıldı... Büyük Sosyalist Ekim Devriminin 89. yıldönümünü Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi olarak bir panel ile andık. Panelimize konuk konuşmacı olarak KÖZ den bir arkadaş katıldı. Panelin ilk bölümünde giriş konuşmasında devrim mücadelesinde düşenler anıldıktan sonra Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi adına sunumlara geçildi. Sunumların ilkinde, Ekim Devrimine yol açan tarihsel koşullar anlatıldı. İkinci sunumu yapan kadın arkadaş Ekim Devriminin kadın sorunu bağlamındaki kazanımlarını TC deki kadınların durumuyla karşılaştırma içinde sundu. Panelin ikinci bölümünde yine YDİ Çağrı dergisi adına Ekim Devriminin dersleri özet halinde sunuldu, ardından KÖZ dergisinden arkadaş Ekim Devriminin karakteri üzerine bir değerlendirme yaptı. Soru-Cevap ve tartışma bölümünde, ağırlıklı olarak, işçi-köylü ittifakı, demokratik devrim/sosyalist devrim ilişkisi, tek ülkede sosyalizm sorunu vb. konular üzerine yoğun tartışmalar yürütüldü. Panelde yapılan konuşmalarda, burjuvazinin ve her türden oportünist ve revizyonistlerin Ekim Devrimini günümüzde ya unutturmaya, ya da içini boşaltmaya, çarpıtmaya çalıştıklarına, günümüzde Ekim Devriminin pratikteki kazanımlarının modern revizyonistlerin marifetiyle ortadan kalkmış olmasının burjuva kalemşorlar tarafından sosyalizmin olmazlığı, işçi sınıfının tarihsel rolünün inkarı için kullanıldığına dikkat çekilerek, gerçekte ise Ekim Devriminin şiddete dayalı devrim, işçi sınıfının tarihsel rolü ve devrimde öncülüğü, işçi-köylü ittifakının önemi, proleter devrim ve proletarya diktatörlüğü, ulusal sorunun proleter enternasyonalizmi temelinde çözümü, devrim için Bolşevik tipte partinin zorunluluğu vb. konulardaki zengin dersleriyle hala yolumuza ışık tuttuğu savunuldu. KÖZ dergisinden arkadaşların da katkısıyla 45 civarında insanın katılımıyla verimli bir panel gerçekleştirildi ve Ekim Devriminin günümüz için önemli dersleri tekrar hatırlandı. 25 Ekim 2006 ama sonunda bu devlet yıkıldı. Evet ama bu neyi değiştirir? Bu dünyanın ilk sosyalist devriminin esasta revizyonistlerin marifeti sonucu yıkılması sözkonusu tarihsel gerçekliği değiştirir mi? İşçi sınıfının Ekim Devrimi ile proletaryanın dünyanın altıda birini kaplayan bir ülkede iktidarı ele geçirmesi, burjuvazinin devlet aygıtını parçalaması, kapitalist demokrasi nin karşısına kendi sovyet demokrasisini geçirmesi olguları, sonraki yenilgiye rağmen, olgu olmaktan çıkar mı? Bu sorulara verilecek yanıt, elbette ki hayır olacaktır! Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, yenilgiye rağmen, kazanımlarıyla tarihte yerini almış; işçi sınıfının tarih sahnesine kendi devletiyle çıkması gerçekliği ortadan kalkmamıştır, kalkmayacaktır. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin ilk olma özellikleri yukarıda saydıklarımızla sınırlı değildir. Örneğin Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, sözde sosyal demokrat geçinenlerin burjuva parlamentarizmi üzerinden sosyalizme barış içinde geçileceği tezlerini tuzbuz etmesiyle de bir ilk olma özelliğine sahiptir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin bu ayırıcı özelliği İkinci Dünya Savaşı sonrasında değişen şartlar adına Kruşçev revizyonistleri tarafından geçersiz ilan edilmeye çalışıldıysa da Ekim Devrimi nin çağın ilk ve en önemli proleter devrimi olarak, emperyalist ülkelerde proleter devrimcilere ve proletaryaya verdiği dersin doğruluğunu değiştirmedi, devrimin bu noktadaki önemini ortadan kaldırmadı. Bugün Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin bu konudaki dersleri de hâlâ günceldir, geçerlidir. Bugün de emperyalist ülkelerde zora dayalı proleter devrimle emperyalist burjuvazinin iktidarını yıkmak, emperyalist burjuvazinin devlet aygıtını parçalamak ve proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirmek, proletarya diktatörlüğü şartlarında devrimi durmaksızın sürdürmek, sosyalizmi inşa etmek proletaryanın görevidir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ezilen ülkelerde proletarya önderliğinde devrimler çağının başlangıcıdır. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi öncesinde sömürge ve bağımlı geri ülkelerde kurtuluş burjuvazinin şu veya bu kesiminin önderliğine terkedilmişti. Devrimden, ulusal kurtuluştan burjuvazinin önderliğinde gerçekleşen hareketler anlaşılıyordu. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, çok 5

6 gündem 6 uluslu bir ülke olan Rusya da burjuva milliyetçiliğinin yerine proleter enternasyonalizmini; burjuvazinin önderliği yerine proletaryanın önderliğini pratikte geçirerek ulusal kurtuluş savaşlarında da yeni bir çağı açtı. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin bu tür ülkeler proletaryasına gösterdiği gerçek kurtuluşun biricik yolunun, işçi sınıfı önderliğinde, işçilerin, köylülerin antiemperyalist, antifeodal devrimi olduğu, bu devrimin işçi-köylü diktatörlüğü altında durmaksızın sürdürülerek sosyalist devrimle taçlandırılacağı dersi bugün de geçerliliğini koruyan önemli bir ders olarak dünya işçilerine ve emekçilerine yol göstermektedir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi kapitalizmin bağrında ölümcül bir yara açan devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, kapitalizmin bir bütün olarak dünya üzerinden silecek olan devrimlerin ilk halkası olarak kapitalizmin bağrında ölümcül yara açan ilk devrim olarak tarihte yerini almıştır. O, kapitalizme/emperyalizme vurduğu darbe ile Büyük Sosyalist Ekim Devrimi öncesinde genel çizgi itibarıyla yükselen bir eğri çizen kapitalizmin genel buhranını başlatan, eğrinin aşağıya doğru kırılma noktasını oluşturan tarihsel gerçekliktir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi kapitalist/emperyalist sistemin hiç de göründüğü kadar sağlam bir sistem olmadığını göstermiş ilk devrim olmasıyla da önemlidir. Bugün egemen ve yıkılmaz görünen, sosyalizmin içten teslim alınmasıyla kendisini çok daha güçlü hisseden/gösteren, bunu dünya işçilerine, emekçilerine çok yönlü olarak propaganda eden emperyalist/kapitalist sistemin yıkılabileceğini Rusya şahsında göstermesiyle önemli bir devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi oportünizme karşı Leninizm in zaferinin simgesidir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi Marksizm adına işçi sınıfı hareketi içinde egemen olan ve Birinci Dünya Savaşı sırasında burjuvazinin kuyruğuna takılan tavırları ile gerçek yüzünü pratikte gösteren oportunizme karşı Bolşevizmin, Leninizmin zaferini ilan eden devrimdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi Leninizmin emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizmi olduğunu, oportünizmin yenilgiye, Leninizmin/Bolşevizmin zafere götürdüğünü; Leninizmin, emperyalizmi yıkmanın, proletarya diktatörlüğünü inşa etmenin teori ve taktiği olduğunu açık bir biçimde göstermiştir. Günümüzde de proletaryanın ve tüm ezilenlerin kurtuluşunun yol göstericisi olan Leninizmin örgütsel temel aracının bolşevik/komünist parti olduğu gerçeği Rusya da gerçekleşen Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ile görülmüştür. Çok güçlü görünen oportünist partiler burjuvazinin safına geçerken enternasyonal sosyalist hareket içinde küçücük bir grup olan Bolşevikler, sabırlı ve sistemli bir çalışmayla işçi sınıfının çoğunluğunu kendi etraflarında birleştirmiş ve zafere ilerlemişlerdir. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi bu sabırlı, ilkeli çalışmanın ürünüdür. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi Leninizm biliminin üstünlüğünün ürünüdür. Emperyalistlerin saldırıları Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin gerçekleşmesi ve sosyalizmin kurulması emperyalist/kapitalist sistemin bağrında önemli bir yara açmıştı. Proletarya kendi iktidarı şartları altında, emperyalistlerin içteki karşıdevrimcilerle elele yürüttüğü tüm müdahalelere rağmen Lenin ve daha sonra Stalin in önderliği altında iktidarını koruma ve güçlendirme, sosyalizmi inşa etme yönünde muazzam başarılar elde etti. Lenin in partisi olan Bolşevik Parti önderliğinde gerçekleşen Ekim Devrimi ve onun ürünü olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği sosyalizmin bir ütopya değil, elle tutulur bir gerçeklik olduğunu göstererek bütün ezilen insanlığa umut verdi, dayanak oldu. Stalin önderliğinde Sosyalist Sovyetler Birliği, emperyalist çağda burjuvazinin egemenliğinin en barbar biçimi olan faşizmin dünyaya egemen olmak için giriştiği İkinci Dünya Savaşı nda antifaşist savaşın esas yükünü taşıdı. Bu savaşta nüfusunun yedide birini kurban verdi! Fakat antifaşist cephede birleşen halklarla birlikte, faşizmin dünya egemenliğini önledi. Emperyalizmin faşizmi doğurduğunu gören bir dizi halk, İkinci Dünya Savaşı sırası ve ertesinde halk demokrasili devletler kurarak emperyalizmden koptu. Emperyalist dünya sisteminin karşısına artık tek başına Sovyetler Birliği değil, onun etrafında birleşen ve sosyalizm yönünde ilerleme hedefini önüne koyan bir dizi devlet bir blok olarak çıktı! Sosyalizmin inşasında Sovyetler Birliği nde kazanılan muazzam başarılar, emperyalizmden bağımsızlık için mücadele eden bir dizi halka cesaret verdi. Emperyalizmin sömürgecilik sistemi çöktü. Gerek ezilen bağımlı ülkelerde, gerekse emperyalist/kapitalist ülkelerdeki işçilerin, emekçilerin Rusya daki sınıf kardeşlerinin kurduğu sosyalist devletin/sistemin varlığı, gerek kazanımlarıyla, gerekse dünya işçilerine, emekçilerine örnek olmasıyla emperyalistler açısından kabul edilebilir bir sistem olmadı, olamazdı. Emperyalist burjuvazi açısından, Proleter Dünya Devrimi nin ve dünyada demokrasinin, özgürlüğün, bağımsızlığın, insanlığın yarattığı tüm olumlu değerlerin simgesi, kalesi, merkezi haline gelmiş olan Sovyetler Birliği ni çökertmek ölüm-kalım meselesi haline gelmişti. Bunun için adına soğuk savaş denilen savaş başlatıldı. Komünizm emperyalist/kapitalist dünyanın işçilerine, emekçilerine en büyük öcü olarak tanıtıldı, komünist örgütlere saldırılar yoğunlaştırıldı, Sovyetler Birliği ne karşı ilan edilmemiş bir savaş yürütüldü. Yeni alanların komünistlerin eline geçmemesi için her alanda karşıdevrimci çeteler örgütlendi, silahlandırıldı, yer yer doğrudan askeri saldırılar düzenlendi. Hepsinden önemlisi, kaleyi içten fethetme, yıkma işine sarılındı. SBKP (Bolşevik) içinde revizyonizm gelişti daki 20. Parti Kongresi ile, emperyalizmle uzlaşma, onunla bütünleşme revizyonist çizgisi kesin egemenliğini kurdu. Lenin-Stalin in önderliklerinde, bütün dünyada işçi sınıfının ve tüm ezilen insanlığın umudu olan SBKP (B) revizyonist bir partiye; bir zamanlar sosyalizmin kalesi olan Sovyetler Birliği, sosyalemperyalist bir güce dönüştü. Kuşkusuz bu gelişmede gerçek komünistlerin hataları ve eksiklikleri de rol oynadı. Fakat belirleyici olan bunlar değil, komünizm maskesi takmış revizyonizmin ihaneti idi. Kale onlar aracılığıyla içten fethedildi ve yıkıldı. Sosyalizm lafzı, emperyalist siyasetin üzerini örtmek için 1980 li yılların sonuna dek kullanıldı. Sonunda bu maske de kaldırılıp atılmak zorunda kalındı. Sovyetler Birliği nin yıkılması emperyalist burjuvazi açısından büyük zafer çığlıkları ile karşılandı. Emperyalist burjuvazinin ideologları ve propagandacıları Doğu Bloku nun 1990 lı yıllarda çöküşünden bu yana, kapitalizmin komünist sisteme üstünlüğünün pratikte ispatlandığını büyük gürültülerle ilan ediyor. Emperyalist barbarlık, dünya nüfusunun % 80 ini açlık sınırında yaşamaya mahkum ederken, kapitalist sistemin insan doğasına uygun biricik sistem olduğu, komünizmin öldüğü her gün, her saat, her saniye emekçi kitlelerin kafasına kazınıyor! Emperyalist burjuvazi insanlık tarihi açısından büyük öneme sahip olan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi ni unutturmaya çalışıyor! Büyük Sosyalist Ekim Devrimi onlara göre tarihin bir kazasından başka bir şey değil. Yeni Ekimler gelecek! Büyük Sosyalist Ekim Devrimi nin öncesindeki emperyalist dünyanın gerçekliği ile günümüzün emperyalist barbarlığı arasında özsel bir fark yok Bugünün emperyalist dünyasında barbarlık daha katmerli bir şekilde sürüyor Başka bir deyişle kapitalist/emperyalist sistemi yıkmayı amaçlayan sosyalist devrimi gerektiren şartlarda 89 yıl öncesinden özde bir farklılık yok. Tersine objektif durum sosyalizmi daha da gerekli kılıyor. Emperyalist barbarlığın ulaştığı boyut sosyalist devrimleri, yeni Ekimleri daha da acil hale getiriyor. Geçen yüzyılın başındaki durumun tersine, bu yüzyılın başındaki duruma gözattığımızda kapitalizmin yıkıcı etkilerinin çok daha net olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Bu yıkıcılık, doğal kaynakların kurutulması, insanın yaşayabileceği çevresel ortamın yok edilmesine doğru ilerliyor! Emperyalizm insanlığı barbarlık içinde çöküşe sürüklüyor! Ancak bu gidişin emperyalizmin çanak yalayıcıları ne kadar tersini söylerse söylesin bir tek alternatifi var: Sosyalizm-Komünizm! Bu tek ve gerçek alternatif için yeni Ekimlere ihtiyaç var Gelecek yeni Ekimlerdedir, yeni Ekimler gelecektir! Olmaz değil; olur! Yeter ki burjuvazinin uyuttuğu dev, işçi sınıfı uyansın, örgütlensin! Yeter ki tüm ezilenler işçi sınıfı önderliğinde birleşebilsinler! Büyük insanlığın kaybedeceği bir şey yok gerçekte! İşçilerin, emekçilerin kazanacağı ve kendi kuracakları yepyeni bir dünya var: Sömürücüsüz, sömürüsüz; farklılıkların düşmanlık nedeni değil, bir zenginlik kaynağı olduğu; özgür bireylerin özgür birliğinin dünyası! İşçileri, emekçileri böyle bir dünyayı yaratmaya çağırıyoruz! 21 Ekim 2006

7 PANORAMA Bağdat tan dönen hesaplar panorama - IRAK-GÜNEY KÜRDİSTAN - Irak-Güney Kürdistan da işgalcilerin hesaplarının tutmadığı, işgalden kısa süre sonra ortaya çıkmıştı. Irak halkları işgalcileri elde çiçek buketleri ile karşılamamıştı. Halkın önemli bir bölümü Saddam rejiminin yıkılmasına sevinmiş ama işgalcilerden de memnun değildi. İşgale karşı direniş giderek örgütlü bir hal almış ve savaşın bittiğinin ilan edildiği 1 Mayıs 2003 tarihinden sonraki süreçte, işgalcilere her geçen gün daha fazla kayıp verdirilmeye başlanmıştı. İşgale karşı mücadelede bazen daha az, bazen daha fazla şiddet uygulansa da, gelinen yerde şiddetin ve bunun doğal sonucu olarak ölü sayısında artış olduğu hemen herkesin teslim ettiği bir gerçeklik. ABD emperyalizmi ve müttefikleri yaklaşık üçbuçuk yıllık süreçte Irak taki hesaplarını gerçekleştirmek için değişik yollara başvurmaktan kaçınmıyor. Örneğin başta açıkladığı Baascılarla herhangi bir ilişki olmayacak, ya da onların devlet yönetiminde yeri olmayacak yönlü açıklamaları yalamak zorunda kaldılar. Baas rejiminin kalıntılarıyla görüşmeler, pazarlıklar; eski asker bozuntularını yeniden askeri yönetici konumlara getirmek vb. vb. noktalarda tavır değiştirdiler. İşgalcilerin değiştirdiği tavırlardan biri de dinci kesimle ilişkiler meselesiydi. Sözümona laik, demokratik bir düzen kuracaklardı(!) Şiilerle ve Sünnilerle dini temelde pazarlıklar yapmak zorunda kaldılar ve belli ölçülerde dincilere yer de açtılar. Tüm bu hesaplar işgale karşı direnişi ezmek, ya da durdurmaya yönelikti. Sözkonusu tavır değişiklikleri de Irak ta sükuneti ve yeraltı zenginliklerini istedikleri gibi talan etmeyi, Irak-Güney Kürdistan ı Ortadoğu daki planları için bir sıçrama tahtası yapmaya yetmedi. İşgale karşı direniş mücadelesi sürdü, sürüyor ve işgalciler her geçen gün daha da fazla çıkmaz sokağa ilerliyor. İşgalcileri zorlayan sadece işgale karşı direniş değil. Kendileriyle işbirliği içinde olan yerli güçler arasındaki çelişkiler ve bu çelişkiler hakkında sözkonusu yerli güçlerin tavırları da işgalci güçlerin hesaplarını gözden geçirmesine yol açıyor. Irak a karşı savaşın başlamasından önceki süreçte BM Örgütü nün temsilcisi olarak Irak ta kimyasal silahların olup olmadığını kontrol eden Hans Blix bile gelinen yerde ABD nin tavrını eleştirenler arasında yer alıyor. Blix, Irak taki durumu Saddam döneminden çok daha kötü bir durum olarak değerlendirmektedir. Irak-Güney Kürdistan da andaki durumu Saddam dönemiyle karşılaştırmak kuşkusuz ki iyi ve doğru bir karşılaştırma olmayacaktır. Bir haydutu başka haydutla, ya da bir zorbalığı başka bir zorbalıkla karşılaştırmak gibi olur. Irak-Güney Kürdistan halklarının ne Saddam dönemini ne de işgalcilerin dönemini daha iyi görüp göstermesi onların çıkarına değildir. Tek doğru tavır ne Saddam ne de işgalci güçler, hepsinin de köküne kibrit suyu tavrıdır. Biz bu karşılaştırmaya karşı çıkmamıza rağmen, savaşın ve işgalin Irak- Güney Kürdistan halklarına getirdiğinin de zulüm, ölüm, sürgün olduğunu ortaya koyma durumundayız. Evet, savaş ve işgal Saddam rejimini yıktı, ama Irak-Güney Kürdistan halkları kurtulmadı. Onlar işgalin, savaşın gölgesinde yaşam mücadelesi vermektedir. Her sömürücü toplumda çıkarlara göre tavır takınan kesimlerin olduğu gibi Irak-Güney Kürdistan da da işgalcilerden yana, onlarla işbirliği içinde olan kesimler vardır. Hem de, ne yazık ki nüfusun önemli bir kesimi işgalcilerle işbirliği içinde davranmaktadır. Buna rağmen ama savaşın Irak- Güney Kürdistan halklarına getirdiği yıkımın gerçek dökümü bile şimdiye kadar yapılmamıştır. Kimi araştırmalar ölülerin veya sürgün edilenlerin, evlerinden barklarından kaçmak zorunda kalanların sayısını yaklaşık olarak ortaya koymaktadır. Fakat savaşın Irak-Güney Kürdistan halklarına verdiği zararın gerçek boyutu hâlâ gizlenmektedir, ya da bilinmemektedir. Savaşın verdiği zararların, yıkımın gerçek boyutunu gizlemeye çalışsalar da, işgalci güçler, başta da ABD emperyalizmi ile İngiliz emperyalizminin temsilcileri hesaplarının Bağdat tan döndüğü nün bilincindeler. Önümüzdeki süreçte daha fazla zarar görmeden ve resmen yenilgiye uğramadan ya da yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmadan durumu nasıl kurtaracaklarının hesaplarını yapmaktalar. Bu hesaplar içinde kendilerinin iç dalaşı da yaşanmaktadır. Siyasetçilerle askerler arasındaki çelişkiler, siyasi kesimlerin kendi aralarındaki çelişkiler öyle ya da böyle gündeme gelmektedir. Örneğin ABD de 7 Kasım da yapılacak ara seçimler öncesinde Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasındaki propaganda dalaşında Irak a karşı savaşta Bush un başarısız olması kullanılmaktadır. Seçimler öncesindeki tartışmalara tuz-biber olan ise esasta savaş ve işgalden bu yana Irak ta yaşamını yitirenlerin sayısının açıklanması oldu. ÖLÜLERİN SAYISI KAÇ? ABD emperyalizminin başları Irak savaşı ve işgali sürecinde kabaca üçbuçuk yıllık süreçte ölenlerin sayısını olarak göstermekte kararlı görünüyorlar. İngiliz müttefikleri bu sayıyı e kadar çıkarıyor. Gerçekte tam olarak kaç kişinin yaşamını yitirdiği belli değil. Ama BM nin Irak Yardım Misyonu nun (UNAMI) iki ayda bir yayınladığı raporlara bakıldığında bile ölenlerin sayısının bu verilerden çok yüksek olduğu görülebilir. UNAMI nin verilerine göre sadece 2006 yılının ilk sekiz ayında Irak ta ölen sivillerin sayısı askerlerin sayısı bu hesapta yok tür. Bunu 8 aya böldüğümüzde ortalama olarak ayda 3470 insan yaşamını yitirmiştir. Bunu ikiye bölüp dört aylık bilançoyu sekiz aya eklersek toplam olarak bir yıl içinde civarında insanın yaşamını yitirdiği sonucu çıkar. Kuşkusuz ki bizim yaptığımız sadece kaba bir hesap. Ama UNAMI nin verileri gerçek sayıları bile daha az gösteren verilerdir. Bu hesaplara bakıldığında bile ABD ve İngiliz emperyalizminin temsilcilerinin verilerinin ne kadar düşük tutulduğu görülecektir. Onlar kendilerinin kurumlarının, bu somutta UNAMI nin hesaplarının üzerini bile örtmeye çalışmaktadırlar. UNAMI nin yayınladığı raporlarda yaşam hakkına ve kişi güvenliğine yönelik ihlallerin her geçen gün arttığı, üzerinde işkence izlerinin bulunduğu ve infaz edilen yüzlerce yeni cesetin bulunduğu, bölgelerde yerinden edilen nüfusun arttığı sadece bu yılın Şubat ayından bu yana evini-barkını terkedip kaçmak zorunda kalanların sayısı olarak verilmektedir; namus cinayetlerinde endişe verici düzeyde bir artış olduğu ve işkencenin giderek arttığı yönlü bilgiler de yer almaktadır. Tüm bu bilgiler de nedir ki(!?) dedirtecek veriler ise 12 Ekim de İngiliz Tıp dergisi The Lancet te yayınlandı. İki sene önce yayınlanan bir rapora göre o döneme kadar ölülerin sayısı civarında veriliyordu. Bu sefer ama ölülerin sayısı civarında gösteriliyor. Sözkonusu rakamlar, Amerikan John Hopkins Üniversitesi nden bir ekip ile onlarla ortak çalışma yapan Bağdat Al-Mustansiriya Üniversitesi nin kimi çalışanlarının 1849 hanede yaşayan ve yaklaşık kişiyle konuşarak yaptığı araştırma ve hesapların sonuçlarıdır. Sözkonusu araştırmada tesadüfen seçilen 47 bölgede Ocak 2002 den Haziran 2006 ya kadarki dönem için doğanların, ölenlerin ve göçenlerin sayısı soruldu, araştırıldı. Verilen yanıtlar sonucunda her kişiye düşen ölüm oranından savaşın başladığı dönem ile sonrasında (55 ten 133 e) büyük bir artış olduğu or- 7

8 panorama 8 taya çıkar. Bu 78 kişilik aradaki fark normal ölümlerin ötesinde yaşanan ölüm olayları olarak değerlendirilir. Bu Irak ın toplam nüfusuna oranlanır ve sonuçta savaştan kaynaklı ölümlerin sayısında ile arası bir rakama ulaşılmaktadır. Bunun ortalaması ise olarak alınır. Yapılan açıklamalara göre insan doğrudan silah veya şiddet sonucu yaşamını yitirmiş, kişi ise savaşa paralel oranı yükselen kalp hastalığı, kanserden vb. hastalıklardan dolayı ölmüştür. Bu raporun 7 Kasım seçimleri öncesinde yayınlanması kuşkusuz ki Bush takımının işine yaramamaktadır. Bunun da bir sonucu olarak sözkonusu raporu inanılır değil diye nitelediler. Araştırmayı yapanlar ise, araştırmanın bilimsel temellere dayandığını, eksik ve zayıf yanları olsa da sözkonusu rakamların yaklaşık gerçek rakamlar olarak kabul edilmesi gerektiğini açıklamaktadırlar. Hatta kendileriyle konuşulan insanların baskılardan korktuklarından gerçek rakamları da gizleme olasılığı olduğunu belirterek gerçek sayının daha yüksek olduğunun altını çizmektedirler. ABD emperyalizminin temsilcileri bu rakamları reddetseler de Irak ta neler yapmaları gerektiği üzerine tartışmak zorunda kalıyorlar ve tartışıyorlar. Bu tartışmalarda değişik senaryolar yazılıp çiziliyor Değişik olasılıklar üzerine tartışılıyor. Şimdilik kesin olarak sonuçlanan yeni bir siyaset değişikliği ortalıkta yok. Fakat yürüyen tartışmalarda işgal askerinin en yakın zaman içinde geri çekilmesinden, Irak ın üçe bölünmesine ve Maliki hükümetine karşı askeri bir darbe yapmaya kadar değişik versiyonlar tartışılmaktadır. ABD emperyalizminin ve müttefiklerinin hesapları Bağdat tan döndü. Ama hesaplarının farklı biçime bürünerek de olsa tutabilmesi için bundan sonraki seçeneklerinin ne olacağı tam belli değil. Açık olan, en azından şimdiye kadar ABD emperyalizminin esas hesabına, hedefine sarıldığıdır. Bush, tüm bu tartışmalar arasında Irak taki askerlerimizi, teröristler yenilene kadar çekmeyeceğiz. Irak, kendini yönetebilir, kendi kendine ayakta kalabilir ve kendini savunabilir hale gelmeden Irak tan çekilmeyeceğiz. (21 Ekim tarihli basından) yönlü açıklamada bulundu. Diğer bir deyişle ABD emperyalizmi kendisine bağımlı bir Irak yönetimini yerine oturtmadan, işi bitirmeden gitmeyecektir. Yürüyen tartışmalarda, tutmayan hesapların düzeltilmesi, zararın aza indirilmesi gündeme getirilirken bile, Irak a yönelik savaşın başlatılmasının esas nedeni ve amacı değişmemiştir. Tüm zorluklarına, hesaplarının tutmamasına rağmen, ABD emperyalizminin genel olarak Ortadoğu yla ve özel olarak da Irak la hesaplarına, projelerine bakıldığında Irak tan vazgeçmeyeceği açıktır. ABD nin çıkarları şimdilik Irak ta kalmayı gerektiriyor. Gündeme gelecek taktik siyaset değişiklikleri de, temel siyaseti değiştirmek olmayacaktır. Biçimi nasıl olursa olsun kısa sürede Irak tan çekilme durumu yok. Bu, sadece işgal gücü çekildiğinde Irak ın yerli güçleri Arap ve Kürtler ya da Şii ve Sünniler arasında çıkma olasılığı yüksek olan çatışmaların yaşanacağından dolayı değil; ABD em- Atom testi yaptı mı acaba? Kuzey Kore yet k ilileri 9 Ekim de ilk atom testi ni gerçekleştirdiklerini ve bu testin başarılı geçtiğini dünya kamuoyuna duyurdu. Söylenenlerin gerçek olup olmadığı ortaya çıkmadan, yani gerçekten atom testi yapılıp yapılmadığı belirlenmeden, hemen Kuzey Kore ye karşı yaptırımların karar altına alınması için ABD emperyalizminin temsilcileri BM Güvenlik Konseyi ni göreve çağırdı. AB, Japonya, Rusya ve Çin gibi ülkeler de Kuzey Kore yi uyardılar(!) Atom testi ni kınadılar Perde arkasını bilmeyenler, bu güçlerin gerçekten de atom silahlarına ve atom denemelerine karşı olduğu görüşüne kapılabilir. Her zamanki gibi büyük bir sahtekârlık sergilendi. Buna göre Kuzey Kore bölge ve dünya barışını tehdit ediyordu ABD ve diğer emperyalistler ise barışı ve müttefiklerini korumak için kendisini yükümlü ve sorumlu görüyordu Bu provokasyona sert cevap verilmesi gerekiyordu! Burjuva medyasının bile verdiği haberlerde yapıldığı söylenen atom testi vb. ifadeler kullanarak sözko- - KUZEY KORE - peryalizminin böylesi bir adımı atmasının onun yenilgiyi kabul etmesi anlamına geleceğinden; bunun da Ortadoğu ya egemen olma planlarından değişiklik yapılması anlamına geldiğinden de, şimdilik mümkün görünmüyor. Dergimizin 79. sayısında da tespit ettiğimiz gibi: ABD nin Bağdat tan dönen hesaplarının Bağdat a uydurulmaya, Bağdat ın da kendi hesaplarına uydurulmaya çalışıldığı bu sürecin karmaşık bir süreç olduğu, bugünkü hesapların-planların yarın gözden geçirilebileceği bir durumun nusu testin yapılıp yapılmadığının belli olmadığına işaret ettiler. Bu haberlere son veren nokta, 11 Ekim de ABD uçaklarının yaptığı keşiflerle atmosferde radyoaktif ışınların varlığına rastlandığını belirten açıklama oldu. Bu açıklamadan sonra hemen herkes testin yapıldığından yola çıkmaya başladı. Bu tartışmaya bir de patlatılan patlayıcının etki gücünün düşüklüğü, acaba test başarısız mıydı, gerçekleşmesi gereken patlamada terslik mi olmuştu, ya da Kuzey Kore şimdiye kadar bilinenin ötesinde yeni bir teknik mi geliştirdi? vb. vb tartışmalar yürüdü. Bizim için Kuzey Kore nin gerçekte atom testi yapıp yapmadığı, ya da başarılı mı başarısız mı yaptığı belirleyici değildir. Belirleyici olan atom silahları üzerinde ve atom silahlarına sahip olma amaçlı dalaşın varlığıdır ve bu temelde dalaş ve pazarlıkların yürütülmesidir. Biz kimin yaptığına bakmadan bir bütün olarak atom santrallerine, atom silahlarına ve evet atom denemelerine karşıyız. Büyük ya da küçük haydut ayrımı yapmıyoruz, tüm yaşandığı bilince çıkarılması gereken önemli noktalardan biridir. (Sayfa 18, Mayıs 2004) Evet, gelişmeler bu tespitimizi onayladı, onaylıyor. Bu süreçte yaşanan değişiklikler beraberinde yeni değişiklere yol açıyor, zorluyor. Tartışmalar da bunun bir göstergesi. ABD emperyalizminin Irak a yönelik temel siyasetinden değişiklik yapması ise çok yönlü hesaplara, gelişmelere bağlıdır. 28 Ekim 2006 haydutlara, yani emperyalistlere, kapitalistlere, tüm sömürücülere karşıyız. Bu temelde de Kuzey Kore nin de atom testine karşıyız. Sorun ama atom silahları meselesi olunca Kuzey Kore ye karşı gelmekle bitmiyor. Esas sorun başta ABD ve Rusya olmak üzere atom tekelini ellerinde tutmaya çalışan güçlerin sahtekârlıklarını ortaya koymak ve atom silahlarına, denemelerine karşı mücadeleyi bir bütün olarak kapitalist, emperyalist sisteme karşı mücadele olarak yürütmektir. Kuzey Kore ile atom reaktörünü çalıştırma veya atom silahına sahip olmaya çalışma meselesindeki çelişkiler ve çatışmalar yeni değil. İşin içinde yine ABD emperyalizmi var, Japonya, Çin ve Rusya var te Kuzey Kore ile yapılan anlaşmaya esasta uymayan ve yapmayı taahhüt ettiği iki hafif su reaktörü nü yapmayan; 2002 yılında Kuzey Kore yi şer ekseni içinde görüp Kuzey Kore ye saldırı malzemesi aramaya başlayan da ABD emperyalizmidir. Kuzey Kore nin 1994 te çalışmasını durdurduğu Yongbyon atom reaktörünü çalıştırmaya başlamasının perde arkasında da ABD, AB, Japonya ve Güney Kore nin Kuzey Kore ye karşı koydukları yakıt ambargosu vardır. Dergimizin 67. sayısında ABD ile Kuzey Kore arasında olan çelişkilerin ya da görüşmelerin perde arkasını ortaya koyarken, yazımızın sonunda ABD emperyalizminin planları hakkında şu tespiti yapmıştık: ABD nin Kuzey Kore yi daha geri düzeyde bir anlaşmaya zorlamak, bu da olmazsa durum ve ortama uygun yaptırımları gündeme getirme planları var Öyle ya da böyle Kuzey Kore deki rejim de ABD nin şer ekseni içinde gördüğü hedeflerden biridir. Sırada dır. Bu rejimin Irak taki gibi savaşla mı devrileceği, yoksa dıştan baskı ve ambargolarla, içten isyanla mı çökertileceği gelişmelere bağlıdır. (Çağrı sayı 67, sayfa 22, 17 Nisan 2003) Bunu yazmamızdan sonraki süreçte Çin in de araya girmesiyle başlayan görüşmeler ABD, Rusya, Çin, Japonya Güney ve Kuzey Kore nin katılmasına atıfta bulunularak altılı görüşmeler diyorlar buna 2005

9 panorama Kasım ayına kadar değişik biçimlerde sürdü. Görüşmelerde de esas olarak ABD emperyalizmi koyduğu ambargoyu kaldırmama, Kuzey Kore yi daha kötü bir anlaşmaya zorlama tavrını sürdürdü. Kuzey Kore görüşmelerden çekildi Kasım ayından beri altılı görüşmeler yok. Kuzey Kore nin atom testi yaptığını açıklaması başta ABD emperyalizmine olmak üzere Kuzey Kore ye karşı olan güçlerin eline bir koz verdi. Altılı görüşmelerde Kuzey Kore ye biraz yakın görünen Çin veya Rusya gibi ülkeler de Kuzey Kore ye atom testi için tepki gösterdi. Fakat ABD ile Japonya Kuzey Kore yi cezalandırmak isteyenlerin başını çekti, çekiyor. Japonya daha BM Güvenlik Konseyi karar almadan bile Kuzey Kore ye yönelik yaptırımları uygulamaya koydu. Bunun başında Japonya nın Kuzey Kore den yaptığı ithalatı durdurmak, tüm limanlarını Kuzey Kore gemilerine kapatmak ve Japonya ya seyahati sınırlamak gibi önlemler var. BM Güvenlik Konseyi yürütülen tartışmalar sonrasında Çin ve Rusya nın ABD tarafından sunulan taslağı yumuşatma çabaları ile sonuçta oybirliğiyle 14 Ekim 2006 da 1718 (2006) sayılı bir karar aldı. Karar şimdilik askeri müdahaleyi içermiyor ama böylesi bir müdahalenin yolunu kapatmıyor da. BM nin 5 sayfalık ve 17 maddelik kararında aslında savaş ilanından, askeri müdahaleden başka hemen her şey var. En başta nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların yaygınlaştırılmasının dünya barışını ve uluslararası güvenliği tehdit ettiği tespit ediliyor. Bunu yazdıranlar da ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere gibi atom gücü olan emperyalistler. Gerçekten de nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlara karşı çıkılıyorsa, en başta kendi ellerindeki onbinlerce atom silahını yok etmeleri gerekir. Böyle düşünmedikleri ve ellerindeki atom silahlarını yok etmeyecekleri açıktır. BM nin kararında tabii ki sözkonusu atom testi nin yapılması kınanıyor. Kuzey Kore ikinci bir test yapmamaya çağrılıyor ve sorunun diplomatik yollarla çözümü için Kuzey Kore nin altılı görüşmelere yeniden dönmesi talep ediliyor. Ayrıca Nükleer Silahların Yayılmasının Engellenmesi Anlaşması nı yeniden kabul etmesi; atom programını durdurması ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu nun (IAEA) kurallarına uyması talep ediliyor. Bunları yapmazsa ve de bunları yapana kadar yaptırımlar gündemdedir. Bu bağlamda öne çıkanlar ise Kuzey Kore ye yük taşıyan her türlü aracın kontrol edilmesi, deniz ve hava yollarının Kuzey Kore ile ticarete insani yardım dışında kapatılması, silah tekniğiyle ilgili olduğu düşünülen hemen her ticaretin ve hatta banka hesaplarının dondurulması vb. vb. yaptırımlar var. Kuzey Kore yetkilileri BM Güvenlik Konseyi nin aldığı bu kararı, BM nin çifte standartçı olduğunu, tarafsızlığını yitirdiğini gösteren bir karar olarak değerlendirip kararı kabul etmediklerini açıkladılar. Görüşmelere katılması bağlamında ise, kendilerinin diyalog ve müzakerelere açık olduklarını sorunun diyalog yoluyla çözülmesini istediklerini, ama ABD nin Kuzey Kore ye karşı baskısını artırmaya devam etmesi halinde, bunu savaş ilanı addedip buna karşı fiziksel tedbirler almaya devam edecek lerini açıkladılar. Altılı görüşmeler e yeniden katılması bağlamında da ABD nin Kuzey Kore ye uyguladığı ambargonun kaldırılması durumunda bu görüşmelere katılacaklarını bildirdiler. Bu bağlamdaki tavırlar aslında özde değişmemiştir. Dergimizin 67. sayısından aktardığımız tavrımızda da belirttiğimiz gibi, ABD emperyalizmi Kuzey Kore yi kendi istediği biçimde yeni bir anlaşmaya zorlamak; olmazsa da dıştan ambargo ve baskıyla zayıflatmak ve bu temelde hesabı tutarsa rejimi içten yıkmak istiyor. Kuzey Kore nin diyalog yoluyla sorunun çözümünü istediğini açıklaması ve altılı görüşmelere ABD nin ambargoyu kaldırması önkoşulunu koyması vb. tavırlar; Kuzey Kore nin atom testi yaptığını açıklamasının Satranç tahtasında bir hamle mi, ya da kağıt oyununda bir blöf mü yaptığı sorusunu da ortaya çıkarıyor. Herhalükarda Kuzey Kore nin atom testi yaptığını açıklaması çok yönlü hesaplara hizmet ediyor. En başta ABD nin eline yaptırımlara başvurma ve Kuzey Kore ye karşı kendisini haklı göstermenin bir aracı oldu. Buna BM Güvenlik Konseyi de refakat etti Çin ise, daha önce savunduğu Kuzey Kore beni her zaman dinlemiyor tezinin ispatı olarak gösteriyor atom testi ni. Rusya, hem Kuzey Kore nin atom testi ne karşı tavır takınır görünürken, hem de Putin şahsında yaptığı açıklamayla ABD yi altılı görüşmelerde sorunu çıkmaza sokmakla, sert davranmakla itham ediyor. Kuzey Kore nin atom testi yaptığını açıklamasından en kârlı çıkacak olan gücün Japon emperyalizmi olacağı yönlü gelişmeler var. Japon emperyalizmi İkinci Dünya Savaşı nda aldığı yenilgi sonucu imzaladığı anlaşmaları artık yırtma tartışmalarını başlatmış durumda. Kuzey Kore nin atom testi yaptığını açıklamasından sonra ise Japonya nın atom silahlarına sahip olması tartışmaları başlatıldı. ABD Dışişleri Bakanı Rice Japonya gezisinde iken, Japonya Dışişleri Bakanı Taro Aso, açıkça Eğer bir komşu ülke atom silahına sahipse, bizim bu konu üzerine tartışmamız reddedilemez diyerek silahlanma yolunun açılmasında bir köşe taşı daha dizdi Evet, Kuzey Kore nin atom testi yaptık açıklaması birçok gücün kendi hesaplarını yeniden gözden geçirmek ve dünya barışını ve uluslararası güvenliği koruma adına daha fazla silahlanmak, daha fazla tehditin ve savaşın temelini döşemek için kullanılmaktadır. Bu arada tabii ki Kuzey Kore ye sert davranılmadığı koşullarda İran ın da bundan güç alacağı ve atom silahı üretme plan ve programını hızlandıracağı yönlü tartışmalar da, Kuzey Kore ye yönelik yaptırım kararlarının kopmaz bir parçası durumundadır. Öyle ya da böyle emperyalistlerin tavırları, çıkar ve çelişkileri dünya barışı nı ve uluslararası güvenliği sağlamaya değil, yok etmeye yöneliktir. Uluslararası güvenliğin en büyük tehditi bizzat emperyalist güçlerin kendileridir. Emperyalizm sistem olarak varlığını koruduğu sürece de dünya üzerinde öyle ya da böyle savaşlar olacaktır. Savaşlara ve evet atom silahlarınadenemelerine son vermek isteyenlerin, sömürü sistemine karşı, emperyalist egemenliğe ve sisteme karşı devrim için mücadeleye katılması olmazsa olmazların başında geliyor. Ya sosyalizm, ya barbarlık içinde çöküş sloganı günümüzün somut koşullarını dile getiren güncel ve acil bir slogandır. Emperyalizm barbarlıktır! Herkes kararını bu bilinçle vermek zorunda! 29 Ekim 2006 Darbeleri bol bir ülke 19 Eylü l tarihinde Tayland da bir askeri darbe gerçek leştirildi. Sözkonusu darbe ciddi denebilecek hiçbir direnişle karşılaşmadı. Kimi tutuklamaları saymazsak, kimsenin burnu kanamadı. Bu yüzden de kansız darbe denildi bu seferki darbeye. D a r b e, Tay l a n d ı n a n d a k i Başbakanı Thaksin Shinawatra nın Birleşmiş Milletler toplantısına katılmak için New York ta bulunduğu bir zamana denk getirildi. Parlamento/ hükümet binası tanklarla çevrildi, Kraliyet Sarayı korumaya alındı ve darbe yapıldığı ilan edildi. Darbeye Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Sondhi Boonyaratkalin önderlik etti. Sondhi önderliğindeki cuntacıların yaptığı ilk işlerden bazısı, Parlamento - TAYLAND - ve Hükümeti feshetmek, Thaksin in görevden alındığını ilan etmek ve 1997 de kabul edilen anayasayı yürürlükten kaldırmak oldu. Darbecilerin Kral ın izni ve desteğiyle darbeyi gerçekleştirdikleri, darbe sonrası dönemdeki gelişmelerle de ispatlandı. Darbecilerin başı Sondhi, Kral a bağlı bir düzen kurmak üzere müdahalede bulunduklarını da açıkça ilan etti. Bunun yanısıra müdahalenin gerekliliği ise demokratik kurumların erozyona uğratılmasına son vermek ve Tay toplumu arasında ortaya çıkan derin ayrılıkları ortadan kaldırmak olarak açıklandı. Darbe yapılır da haklar kısıtlanmaz, yasaklar getirilmez mi? Ne demek? Kendisine İdari Reform Konseyi adını veren darbeciler bir 9

10 panorama 10 de Milli Güvenlik Konseyi oluşturdu. Ülkede savaş hali ilan edildi. Bu savaş halinin ülkede durumun normalleşmesine kadar süreceği açıklandı. Televizyon ve radyo binaları ele geçirildi, medyaya sıkı sansür getirildi. Özellikle de Thaksin i destekleyen ülkenin kuzey bölgesinde 300 civarında radyonun sesi kesildi. Partilerin siyasi çalışmaları, yine ülkede durumun normalleşmesine kadar yasaklandı. Beş kişiden fazla insanın siyasi amaçla yanyana gelmesine yasak getirildi. Kimi hükümet temsilcileri gözaltına alındı. Tüm bunlara rağmen bu darbenin bizim Türkiye de alıştığımız askeri darbelerden farkı, darbe sonrasında kitlelere yönelik özel kitlesel takibatlara, baskılara, tutuklamalara vb. başvurulmamasıdır. Bunun da esas nedeni darbecilerin halkçı olmaları değil, iktidar dalaşının esasta egemenler arasında yürümesidir. Gerçekleşen olayı kravatlıların yerine üniformalıların gelmesi olarak ifade edebiliriz. Bu noktadan itibaren doğal olarak şu soru ortaya çıkmaktadır: Neden, üniformalılar kravatlıları gönderdi? Ya da: Perde arkasında ne yatıyor? Bu soruya (sorulara) yanıt verebilmek için ülkedeki durumu ve son dönemdeki gelişmelere kısaca da olsa bakmak gerekiyor. Tayland, 1932 yılına kadar mutlak monarşik yönetim biçimine sahipti. Mutlak monarjik yönetim gerçekleştirilen bir darbeyle 1932 de yıkıldığında anayasal monarşiye geçildi. Anayasal monarşik yönetim bugüne kadar geçerli yönetim biçimi olarak varlığını sürdürdü. Kuşkusuz ki anayasal monarşik yönetim biçimi Kral ın kimi haklarını kısıtlamaktadır. Kral tek yönetici değil. Bu yönetim biçimine bağlı olarak ülkede parlamenter yönetim de var. Anda 9. Rama da denilen Kral Bhumibol Adulyadej 60 yıldır krallık tahtında oturuyor. Kimi açıklamalara göre Tayland ın en uzun süre krallığını yapan kişidir Kral Bhumibol Adulyadej. Sözkonusu bu 60 senelik süreçte sayısız kez darbe denemeleri yaşandı ve medyanın verilerine göre bu son darbeyle de 18. kez darbe yapıldı. 16 kez anayasa hazırlandı, 20 den fazla başbakan değişti ülkede ama Kral koltuğunda kaldı. Bu kısa özet bile Tayland da esas olarak Kral a karşı ciddi bir hareketin olmadığını, ya da varolanın da gelişmeden ezilmeye çalışıldığını göstermektedir. Gerçekleştirilen darbelerin de esas olarak darbeyi yapanlarla Kral arasında bir mutabakat temelinde yapıldığına işaret ediyor. Somut olarak 19 Eylül de gerçekleştirilen darbeden kısa süre önce darbecilerin Kral ile görüştükleri bilgisi de medyaya yansıyan ve Kral ya da darbeciler tarafından herhangi bir itiraz görmeyen bilgilerdendir. Darbe esas olarak Başbakan Thaksin e karşı gerçekleştirildi. Bunun perde arkasında ise Thaksin in 2001 yılından beri Başbakan olarak sürdürdüğü politika ve icraatlar var. Thaksin eski bir polis memuru. Ekonomik olarak milyar dolarlık telekom şirketi patronluğuna yükselir ve 2001 yılında da seçimleri kazanıp başbakanlık koltuğuna oturur. Başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra da zenginleşmesini sürdürür, hem de yönetimdeki gücünü kullanarak. Yolsuzluk, rüşvetçilik, akraba korumacılık vb. işlerde Thaksin başarılıdır Belki de Türk meslektaşlarını kıskandırabilecek düzeyde başarılıdır Thaksin. Thaksin bu arada sadece zenginliğine zenginlik katmayla uğraşmaz, Kral ın canını sıkacak işler de yapmıştır. Darbecilerin açıklamalarına göre Thaksin Kral a hakaret etmiştir. Nasıl ve niçin hakaret ettiğini bilmiyoruz ama Thaksin in parlamentodaki ezici çoğunluğu kullanarak tek başına iktidar gücü olmaya çalıştığı açıktır. Bu da Kral ın işine gelmez tabii ki. Thaksin 2005 yılında yapılan seçimleri de yine büyük çoğunlukla kazanır. Parlamentonun beşte dördü Thaksin cidir 2006 yılına gelindiğinde özellikle telekom tekeli Shin Corp un hisse senetlerini yakınlarına devretmesi(!), Thaksin e karşı yüzbinlerce insanın katıldığı kitlesel protesto eylemlerinin gelişmesine yol açtı. Haftalarca süren kitlesel protestolarda kitleler Thaksin in istifasını talep etti. Bu tepkiler sonucunda Thaksin Şubat ayında parlamentoyu feshetti ve seçimleri gündeme getirdi. Nisan 2006 da seçimler yapıldı ama Thaksin karşıtları seçimleri boykot etti. Seçimlerde kullanılan oylar temel alındığında, seçimin galibi Thaksin di. Fakat Thaksin karşıtları seçim sonuçlarını da kabul etmedi, parlamento toplanamadı. Sonuçta seçim sonuçları iptal edilerek seçimin yenilenmesi kararı alındı. Sözkonusu seçimler 15 Ekim için öngörülüyordu. 19 Eylül de darbe yapılması ile bu seçimler de gündemden düşürüldü. Bu gelişmelere bakıldığında darbenin esas olarak Kral yanlısı kesimlerle Thaksin yanlısı kesimler arasında yürüyen iktidar dalaşının sonucu olduğu savunulabilir, fakat, bu savunu eksik olur. Çünkü darbeyi gerektiren esas sorun yönetimdeki güçler arasındaki iktidar dalaşı olsa da, bu dalaş darbeyi gerekli kılan tek sorun değildir. Medyanın verdiği bilgiler arasında öne çıkmasa da, Tayland egemenleri, yöneticileri açısından önemli olan bir sorun, ülkenin güney bölgesinde özellikle de Narathiwat, Pattani ve Yala bölgelerinde yaşayan Müslüman nüfusun Budist çoğunluğun egemenliğine karşı sürdürdüğü mücadeledir. Sözkonusu mücadelenin geçmişi uzun yıllara dayanıyor. Ama yakın geçmişi ele alırsak, özellikle 2004 Ocak ayından bu yana sosyal ve siyasal ayrımcılığa karşı başlayan bir isyan sözkonusudur. Kimi verilere göre bu süreçte yürüyen çatışmalarda 1700 civarında insan yaşamını yitirmiştir. Darbe gerçekleştikten sonra da Pattani Birleşik Kurtuluş Örgütü (PULO) ikinci başkanı silahlı direnişin sürdürüleceğini açıkladı. Sözkonusu bu örgüt ya da diğer örgütler hakkında tam bir değerlendirme yapabilecek malzemeye, bilgiye sahip değiliz. Fakat medyaya yansıdığı kadarıyla bu örgütler esas olarak islamcı bir rejim kurmaya çalışmaktadırlar. Bunu da tüm Tayland da değil, yaşadıkları coğrafyanın bağımsızlığını gerçekleştirme temelinde sağlamaya çalışıyorlar. Tabii ki hepsinin aynı siyaseti savunmadığı da bilinmelidir. Bu örgütler Tayland egemenleri tarafından bölücü-islamcı gruplar olarak adlandırılmaktadırlar. Thaksin başbakanlığındaki hükümetin bu örgütlere karşı herhangi bir başarı elde edememesi de Kral ve yanlılarını ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak için harekete geçirdi. Darbecilerin sözcüsü ve de başı Orgeneral Sondhi nin Kral tarafından da İdari Reform Konseyi nin başına atanması vb.nin ardındaki gerçekliğin biri de Sondhi nin müslüman olmasıdır. Böylece Budist ve Müslüman kesim arasındaki bölünmeyi, çatışmaları durdurma ve böylece de ülkenin bölünmesini engelleme hesapları yapılıyor. Bunlara bir de Thaksin in son dönemde Sondhi nin birçok yandaşını ordudan uzaklaştırma ve böylece ordu içinde de Thaksin yanlılarını güçlendirme yönlü adımları da gözönüne alındığında, darbenin perde arkasındaki gerçekler yaklaşık ortaya çıkmaktadır. Thaksin in başbakanlığı döneminde yolsuzluk, rüşvet, yiyicilik vb. yoğun olduğundan ve kitlelerin bir bölümünün Thaksin e karşı olması darbecilerin, kendilerini siyasi reformlar yapmaya çalışanlar ve demokrasi savunucusu olarak göstermesini kolaylaştırıyor. GEÇİCİ HÜKÜMET ATANDI Darbecilerin amaçlarının Kral a bağlı bir hükümet kurmak olduğu ve yeni atanacak başbakanın da demokrasi ve Kral a bağlı olma özelliğini taşıması gerektiği, kendileri tarafından açıklandı. Darbeden sonra kısa sürede yönetimi sivillere devredeceklerini de açıkladılar. Yönetimi sivillere devrettiği belki tartışılır ama, kısa sürede emekli general Surayud Chulanont başbakanlığa atandı. Surayud Chulanont y ı l l a r ı n d a Tayland ordusunu yönetmiş ve Başbakan Thaksin ile görüş ayrılığına düşmüştü. Surayud Chulanont atanmasından hemen kısa süre sonra 26 kişilik hükümeti 9 Ekim de kurdu ve yeni kurulan hükümet Kral tarafından onaylandı. Böylece yönetim sivillere devrediliyordu Ama bu da yetmedi! Hükümetin hükümet edebilmesi için bir de parlamentonun ve parlamentoda da millet vekillerinin varlığı da gerekiyordu(!) Darbecilerin yaptığı liste temelinde 242 millet vekili atandı. Atananların önemli bir kesimi de asker ve polis kökenli. 8 atama daha yapılması gerekiyor ki 250 sayısı tamamlansın. Bu 8 kişinin neden atanmadığı belli değil Fakat Kral 242 kişinin atanmasını onayladı ve böylece Tayland da yine bir parlamento oluşturuldu. Savaş hali durumunun sürdüğü koşullarda demokrasinin faziletleri böyle oluyor! Atananlar ne yapacak? Yeni bir anayasa hazırlayacak ve en azından bir sene ülkeyi yönetecek. Anayasa onaylandıktan sonra genel seçimler gündeme gelecek. Yeni hükümetin İslamcılarla diyalog temelinde soruna çözüm bulmaya çalıştığı, kimi dini önderlerin görüşmelere ikna edildiği haberleri ile sözkonusu örgütlerin de görüşmelere sıcak baktığı da medyaya yansıdı. Fakat bu görüşmelerin temelinde yatan sorunun Tayland egemenleri otonomi bile tanımaya yanaşmazken, sözkonusu islamcıların kendi kendilerini yöneten bir nevi islam emirliği kurma çabası çözülebileceğini beklemek safdillik olur. Aslında bu gerçeğin farkında olan Tayland yönetiminin temsilcileri de, kendilerine ilk hedef olarak ateşkes üzerinde anlaşmayı koymaktadırlar. Darbeye karşı ciddi görülebilecek bir direnişin olmadığını yukarıda belirttik. Fakat zaman geçtikçe zayıf da olsa darbeye karşı protesto eylemleri gerçekleştirildi kişi de katılsa bu eylemlere, bu eylemlerin ilk protestolar olması ve konan yasaklara rağmen yapılması bakımından önemlidir. Evet, Tayland da Kral, Milli Güvenlik Konseyi ve atanan hükümet yönetimini şimdilik önemli bir zorlukla karşılaşmadan sürdürüyor. Fakat halkın bunlara karşı mücadeleyi yükselteceği günler de gelecektir elbette! Thaksin e karşı olan önemli bir kesimin aynı zamanda darbeye ve atanan parlamentoya ve hükümete karşı da olduğu basına yansıyan kimi açıklamalarda görülmektedir. Kısa sürede olmasa da bu bozuk sisteme, sömürücülerin egemenliğine son verecek halk hareketinin gelişmesinin nüveleri mevcuttur. 28 Ekim 2006

11 halkların kardeşliği için HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN Paris-Ankara hattında iki-yüz-lülük Ekim ayının ilk yarısında Türkiye medyasının gündeminde yer alan ve hemen herkesin tavır takındığı konu, Fransız Ulusal Meclisi nde, Mayıs ayında gündeme gelen, ama oylamaya sunulmadan ertelenen Ermeni Soykırımını İnkar Yasa Tasarısı nın 12 Ekim de yeniden gündeme alınması konusuydu. Eylül ayı sonlarından Ekim ayının ikinci yarısına kadar takınılan tavırları, kışkırtılan Türk şovenizmini ve bu temelde de Ermeni düşmanlığının hangi boyutlarda olduğunu takip etmek, görmek ve yaşamak zorunda kaldık yine. Yine diyoruz çünkü bu, ne ilk kez yaşanıyor, ne de son kez olacaktır. Avukat Fethiye Çetin in de dediği gibi 1915 Çözümlenmedikçe siyasi malzeme oluyor. Ya da Ragıp Zarakolu nun dediği gibi Fransa ve Türkiye, Ermeni insanlarının yaşadığı büyük bir acıyı karşılıklı olarak bir sömürü mevzu haline getir meyi sürdüreceklerdir. Sadece Fransa ve Türkiye değil, bu konuyu çıkarları için kullanmak isteyen diğer güçler de, örneğin ABD emperyalizmi, ya da Türkiye nin AB ye üyeliğine karşı olan AB üyesi bir başka ülke de bu konuyu bir sömürü mevzu haline getir iyorlar, getireceklerdir de. Emperyalistlerin uluslar ve halklar arasındaki farklılıkları kendi çıkarları uğruna, düşmanlığı körüklemek için kullandıklarına her seferinde şahit oluyoruz. Bu olgu, sömürücü sistemin egemen güçlerinin tarihleri kadar eskidir. Esas mesele halkların kendi egemenlerinin ve de emperyalistlerin oyunlarına gelip gelmemesi meselesidir. Türk halkının bu konuda maşaallahı var! Türkiye Cumhuriyeti tarihinde beyni sürekli başka millet ve milliyetlerden halklara karşı düşmanlıkla, Türk şovenizmiyle doldurulanların, Türklük için linç eylemlerine varana kadar değişik biçimlerde sömürücü egemenlerin oyununa geldiğine de hemen her gün tanık oluyoruz. Hele bir de araya gâvur ve bölücü tanımları eklendi mi, onları artık hiç kimse tutamaz Bölücü denince Kürtler, gâvur denince de esasta Rum ve Ermeniler hedef tahtasına konmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak da şu ya da bu ülke parlamentolarında Ermeni soykırımını tanımaya yönelik herhangi bir girişim ya da karar tasarısı gündeme geldikçe, her seferinde, Türkiye den şovenizminin yoğun görüntülerini görüp yaşamak zorunda kalıyoruz. Gelecek seferki görüntülerin ABD ye karşı bu arada seçimler yaklaşıyor yine sergilenmesine hiç de şaşırmayacağız. Tüm bunlar her seferinde burjuva sistemin sahtekârlığını, evet iki yüz-lülüğünü de gösteriyor. Böylesi dönemlerde ortaya serilen sadece sahtekârlık ve iki yüzlülük olmuyor. Türk şovenizminin gerçek yüzü de değişik biçimlerde sergileniyor. Örneğin, sözkonusu olan Fransa nın Ulusal Meclisi nde tartışılan bir konu. Ama yağız Türkçüler saldırılarını Türkiye de yaşayan Ermenilere karşı yönlendiriyor. Daha önceleri Tansu Çiller den duyduğumuz Türkiye deki Ermenistan vatandaşları olan Ermenileri sürgün etme yönlü talebin, yeniden gündeme geldiğine tanık oluyoruz. Bunun AKP Düzce Milletvekili Yaşar Yakış tarafından mı, ya da CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ tarafından mı gündeme getirildiği onca önemli değil. Önemli olan şu anda Türkiye de bulunan ve Ermenistan vatandaşı olan Ermenilere karşı takınılan tavırdır. Ermenilere karşı bu tavrın ırkçı bir tavır olduğu açıktır. Biz her türlü ırkçı tavırlara karşıyız. Bu arada şu soruyu sormadan da edemiyoruz: Yasa tasarısını gündeme getiren Fransa, ama hedefe konanlar neden Ermeniler oluyor? Mademki birilerini sürmek (tehcir etmek) istiyorsunuz, o zaman neden bunlar Fransızlar, örneğin Reno nun ya da Total veya Elf in temsilcileri olmuyor? Takınılan somut tavırların kendisi Ermeni düşmanlığını ortaya koymuyor mu? Böylesi soruları sormayı bırakıp yine gelişmelere bakalım. Fransız Ulusal Meclisi nin gündemine yeniden alınmadan önce, Türk medyasını Ermeni soykırımı bağlamında ilgilendiren esas mesele Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu nun tavrıydı. Bu komisyon, Türkiye nin AB ye üyeliği için soykırımın tanınmasını önkoşul olarak kabul etti. AB nin ilerleme raporunda yer almasa da, AP Komisyonu nun bu tavrı ve aynı zamanda Pontuslu Rumlara ve Süryanilere de soykırım uygulandığını sözkonusu rapora yazmaları sert tepkilerle karşılandı. Bunun hemen ardından Fransa da Ermeni yılı nın haberleri öne çıktı. Buna göre Ermenistan, Fransa nın çeşitli kentlerinde 21 Eylül Temmuz 2007 tarihleri arasında düzenlenecek 500 ü aşkın kültürel etkinlikle tanıtılacak tı. (bkz. www. milliyet.com.tr, 12 Eylül 2006) Türk medyasını ve yetkilileri böylesi kültürel etkinlikler de rahatsız etse de, gülünç duruma düşmemek için fazla tepki verilmedi. Ama Fransa nın Dostum Ermenistan adı altındaki bu Ermeni yılı programının bir parçası olarak Chirac ın Ermenistan ı ziyareti sırasında yaptığı açıklamalar, sadece Türk medyasının değil, devlet yetkililerinin de tepki göstermesine yol açtı. Ne söylemişti Chirac? Fransa nın Ermeni soykırımını tanıdığını bir kere daha hatırlatmak isterim. (Milliyet, 3 Ekim 2006) demiş ve soykırım tanımını sık sık kullanmış Buna bir de Türkiye nin AB ye üyelik için soykırımı tanımasının gerekip gerekmediği yönlü soruya Doğrusunu söylemek gerekirse evet. Her ülkenin gelişmesinin bir aşamasında geçmişinde yaptığı hataları kabul etmesi gerektiğine inanıyorum. Bence Türkiye bu konu üzerinde ciddi olarak düşünmeli. Türkiye de geçmişinde işlediği hatayı kabul ederse iyi olur. (Milliyet, 1 Ekim 2006) cevabını vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti nin devlet yetkilileri de yetkisizleri de kuşkusuz ki bu açıklamayı şiddetle ve nefretle reddedip kabul etmezdi, etmedi de Tüm bu tartışmalar Türkiye nin AB ye üyeliği meselesi çerçevesinde yürütülen tartışmalardı. 12 Ekim de sözkonusu Ermeni Soykırımını İnkar Yasa Tasarısı nın gündeme alındığı haberleri, bu tartışmalara tuz-biber kattı Yaklaşık üç hafta boyunca görüp yaşadığımız, medyadan takip ettiğimiz Fransız Ulusal Meclisi ne karşı alınmak istenen Türkish önlemler ve öne sürülen öneriler üzerine şimdilik durmayacağız. Bu tartışmalarda öne çıkan esas mesele düşünce özgürlüğü ve bu konuda burjuva demokrasisinin de, Türk şovenizminin de iki yüz-lülüğü meselesidir. Ermeni Soykırımını İnkar Yasa Tasarısı nı Meclis gündemine sunan Sosyalist Parti milletvekilleri. Böylesi bir yasa tasarısının kendisi, gerçekte düşüncesini ifade etme özgürlüğünü ayaklar altına alan bir yasa tasarısıdır. Fransa kendisini 1789 Devrimi nde dile getirilen Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik sloganlarına dayanarak da demokrasinin yeşerdiği ülke olarak satmaya çalışıyor. 200 yılı aşkın sürede ortaya çıkan değişiklikler gözönüne alınmazsa, gerçekten de durum böyledir. O dönemde burjuvazi feodalizme karşı Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik sloganı ile toplumda ilerici bir rol oynuyordu. Fakat bu olgunun üzerinden çooook sular aktı Özgürlüğün, Kardeşliğin ve Eşitliğin gerçek anlamda burjuvazinin egemen olduğu sistemde mümkün olmadığı, burjuvazinin feodalizme karşı egemenliğini sağlamasıyla birlikte ortaya çıktı. Hele bir de burjuvazinin egemenliğinin emperyalizme geliştiği çağda, burjuvazi için bu sloganların kitleleri aldatmaktan başka hiç bir rolü kalmamıştı. Özgürlük, Kardeşlik ve Eşitlik meseleleri proletaryanın omuzlarına bir görev olarak yüklenen mücadele sloganları ve artık proletaryanın önderliğinde, burjuvazinin iktidarına karşı yürütülecek devrim mücadelesiyle gerçekleşebilecek meseleler haline geldi. Bu bağlamda burjuva demokrasisinin savunucularının özgürlük, kardeşlik ve eşitlikten bahsetmeleri ve bunu burjuva demokrasisinin doğal bir karakteri olarak göstermeleri büyük bir sahtekârlıktır. Bunu niye anlatıyoruz ki? Ermeni Soykırımını İnkar Yasa Tasarısı nın kendisi de, buna karşı tavır takınan, ama Türkiye de kısa sürede ün kazanan 301. madde ve benzeri maddelerin savunucuları da düşünce özgürlüğü nden yana görünüyorlar. Evet, görünüyorlar! Gerçekte ise hem İnkar Yasa Tasarısı nı savunanlar, hem de Türkiye de Ermeni soykırımı vardır diyenleri mahkemelerde süründürenler düşünce özgürlüğü nün düşmanlarıdırlar. Bu bağlamda sembol olarak alırsak hem Paris hem de Ankara iki yüz-lüdür Fransız Ulusal Meclisi ne karşı tavırlara bakıldığında, bunların büyük bölümünün düşünce özgürlüğü nü savunduğunu sanırsınız. Amaaanııın amaaan! Ne de demokratik bir bir ülkede yaşıyoruz? Ne kadar çok demokrat varmış? diyesiniz geliyor belki de Diyemiyorsunuz! Çünkü, İnkar Yasa Tasarısı na karşı çıkanların çoook büyük bölümü, gerçek- 11

12 halkların kardeşliği için 12 ten, insanların düşüncesini ifade etme özgürlüğünü savunmuyor. Az sayıda demokratı ve Türkiye nin çıkarlarını liberal tavır temelinde daha iyi savunduğunu düşünen kimi kesimleri bir kenara bırakırsak, bu konuda tavır takınan ve Fransa nın kendi değerleriyle ya da AB nin temel değerleriyle çeliştiğini ve düşünce özgürlüğüne sınır getirmeye karşı olduğunu söyleyenlerin çok büyük bölümü, Türkiye de düşünce özgürlüğüne karşıdır. İki yüz-lülük aslında sadece burjuva demokrasisinin özelliği değil, Türkiye toplumunun da özelliklerinden biridir. Türkiye de Ermeni soykırımı vardır diyen birinin takibata uğratılması, mahkemelerde sürünmesi ile, Fransa da soykırım yoktur diyenlere ceza verilmesi aynı madalyonun iki yüzü durumundadır. Ne de olsa burjuva demokrasisi ile faşizm burjuvazinin yönetim biçimleri değil mi? Ortak yanlarının varlığına da şaşırmamak lazım! Freni bozuk Türk şovenizminin yağız savunucularından, Türkiye nin ekonomisinde belirleyici rol oynayan kesimlere, aynı zamanda değişik ticaret odaları temsilcilerine, sendika konferedasyonlarından parti yetkililerine, milletvekillerinden bakanlara ve devletin en üst yetkilileri Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanlığı na kadar Bunlar da yetmedi, kendisine sivil toplum örgütü diyen değişik kesimlerden, görme özürlülerin derneklerine kadar genişleyen bir yelpazeden yükselen protesto sesleri; hatta Fransa ya lobi çalışması için giden heyetlerin tavrı ne ortadaki iki yüz-lülüğün üzerini örtebildi, ne de Fransız Ulusal Meclisi nin kararını etkileyebildi. YASA TASARISI MECLİSTEN GEÇTİ 12 Ekim de toplanan Meclis te, 1998 dekine benzer biçimde, Mecliste yer alan milletvekillerinin çoğunluğu yoktu. Sözkonusu yasa tasarısı gündeme getirildi, değişiklik önerileri sunuldu, üzerine tartışıldı ve sonuçta yasa tasarısı oylandı. 19 karşı ve 4 çekimser oya karşın 106 oyla yasa tasarısı kabul edildi. Aslında yasa tasarısının bu kadar oyla kabul edilmesi ve Meclis ten geçmesi de burjuva demokrasisinin bir fazileti Meclisteki Milletvekili sayısının 577 olduğu söyleniyor. Bu durumda kaba bir hesapla karar tasarısına oy verenlerin oranı %18 civarında olmaktadır. Milletvekillerinin yaklaşık %82 sinin oy vermediği ve bir kesiminin de açıkça karşı olduğu durumla karşı karşıyayız. Burjuva demokrasisine bunun nasıl uyduğunu açıklama yerine sözkonusu yasa tasarısının kaderinin ne olacağına bakalım. Fransa da herhangi bir yasa tasarısının karar altına alınmış bir kanun olarak yürürlüğe girebilmesi için Meclis te kabul edilmesi yetmiyor. Sözkonusu tasarının Senato tarafından onaylanmasının ardından da Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması gerekiyor. Bu bağlamda yasa tasarısının Meclis te kabul edilmesi, bunun kanunlaşmasının sadece bir ilk adımıdır. Üstelik bunun kanun haline gelip gelmeyeceği de belli değildir. Medyaya yansıyan açıklamalara göre bu tasarının Senato nun gündemine gelmesi bile şüphelidir. Soykırımın kabul edilmesi meselesi gibi birçok yıl süründürülebilir bir şeydir bu. Fransa Hükümetinin yetkililerinin açıklamalarına bakıldığında hükümet de bu tasarıya karşı. Peki o zaman bu şov neden? Fransa açısından bu yasa tasarısının esasta iki nedeni vardır. Biri, 2007 nin ilk yarısında gündeme gelecek olan seçim hesapları, diğeri de Fransa nın Türkiye nin AB ye üyeliğine karşı olmasıdır. Bu tavırla hem Fransa daki Ermeni kökenli yüzbinlerce insanın oyunu alma, hem de Türkiye nin AB ye üyelik yolunda varolan engellere bir yenisini katma hesapları yapılıyor. Türkiye açısında ise, zaten Ermeni soykırımı tanımını duyduklarında titreyip kendine gelme durumu yaşanıyor. Bunun perde arkasında ise, eğer Türkiye Ermeni soykırımını tanırsa, ardından tazminat ve toprak talebinin geleceği paranoyası yatıyor. 3T olarak da tanımlanan Tanınma, Tazminat, Toprak olarak da gösterilen bu sorun hatta kimileri buna dördüncü T olarak, Tekrar canlanmak ı da ekliyor Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve yetkililerinin başta olmak üzere bilimum Türk şovenlerinin korkulu rüyası durumunda. Bu yüzdendir bunların Ermeni soykırımı sözkonusu olduğu yerde bu kadar saldırganlaşması. Çakıl taşının bile kimseye verilmeyeceği yaklaşımı bilindiğinde, Türk şovenizminin Ermeni soykırımının tanınmasına karşı bu kadar tepki göstermesinin nereden kaynaklandığını anlamak mümkündür. Fakat bu kadar yoğun bir şovenizmle aynı coğrafyada yaşamanın dayanılmaz ağırlığı çekilecek gibi değil. Evet, bu şovenizm ve sahtekârlık çekilecek şey değil. Değişik halklardan bahsedildiğinde, aynı zamanda farklılıkların varlığından da bahsedildiği bilinmek zorundadır. Değişik halkların kardeşliğinin sağlanması, herkesin bir ve aynı olmasıyla değil, herkesin farklılığının toplumsal zenginlik olarak görülmesiyle; sözkonusu farklılıklarla birlikte eşit ve kardeşçe, özgürce bir biçimde yaşanmasıyla mümkündür. Tüm gerçek demokratların, devrimcilerin ve komünistlerin görevi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik toplumunu, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı yaratmak için mücadeledir. 29 Ekim 2006 Mizgin Özbek le ilgili rapor hazırlayan sivil toplum örgütlerine soruşturma! 5 Eylül tarihinde Batman da gitmekte olan bir araca jandarma tarafından ateş açılması sonucu, PKK li oldukları iddia edilen iki kişi ve 11 yaşındaki küçük Mizgin katledildi. Olayda arabanın içinde bulunan Mizgin in annesi Saniye Özbek ise ağır yaralı olarak, kardeşi Hadi Özbek ise yara almadan kurtulmuştu. Batman Cumhuriyet Savcılığı; olayla ilgili herhangi bir soruşturma açmazken, küçük Mizgin in öldürülmesinin insan hakkı ihlali içerdiği temelinde tespitler içeren rapor hazırlayan İHD, Mazlum-Der ve Batman Barosu temsilcileri hakkında, jandarmanın suç duyurusu üzerine Savcılık; Mizgin in ölümüyle ilgili rapor hazırlayanlar hakkında soruşturmanın gizliliğini ihlal, adil yargılamayı etkileme ve güvenlik güçlerini aşağılama suçlarını düzenleyen TCK 285, 288 ve 301/2 maddelerinden soruşturma başlattı. Jandarmanın suç duyurunda; Sivil toplum temsilcileri tarafından kurulan sözde inceleme heyeti yapmış olduğu faaliyetler sonucunda basın yoluyla güvenlik güçlerinin manevi şahsiyetlerini zedelemişlerdir. Yine kendilerini adli mercilerin yerine koyarak tanıklarla konuşmuş ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmişlerdir deniliyor. Dosyanın hâlâ gizli olduğunu dile getiren Batman Barosu; kendilerinin ve ailenin suç duyurularına bir sonuç alamadıklarını belirtiyor. Jandarmanın sözde heyet olarak lanse ettiği sivil toplum örgütleri, bölgeye giderek tanıkları dinlemiş, incelemeler yaparak bir rapor hazırlamıştı. 13 Eylül günü açıklanan ve soruşturma konusu olan raporun ayrıntıları şöyle: Öldürülenlerin sağ yakalanabilme ihtimali güçlüydü. Resmi açıklamaların aksine, araçtakilerin bomba attığını doğrulayacak bir bulguya rastlanmadı. Yaşanan olayda Mizgin Özbek ve ailesinin yaşam hakkı korunmadı. Görgü tanığı Hadi Özbek in beyanlarına göre, Mizgin in cansız bedeni saçlarından tutularak sürüklendi. Öldürülen diğer iki kişinin cesetleri de sürüklenip otomatik silahlarla tarandı. Kaynak;20 Ekim tarihli Radikal gazetesi ve 13 Eylül tarihli Batman gazetesi Olayla ilgili savcılığa ifade veren heyet; Savcılık ifademizde, hak ihlallerine karşı kurumsal sorumluluğumuz gereği olayı incelediğimizi, elde ettiğimiz bilgilerle oluşan kanaatlerimizi kamuoyuyla paylaştığımızı söyledik. Hak ihlallerinin her biri suç oluşturur ama bunların varlığını dile getirmek neden suç olsun. Demiştir. Vücuduna çok sayıda kurşun isabet eden küçük Mizgin in cansız bedeni, aynı zamanda görgü tanığı olan abesi Hadi Mizgin in gözlerinin önünde Jandarma tarafından sürüklenmesi, bu bölgede nasıl bir vahşetin yaşandığının iyi bir kanıtıdır. Hızını alamayan güvenlik güçleri, öldürdükten sonra sürükledikleri iki kişinin cesetlerini tekrar otomatik silahlarla tarayarak bölgede işlenen vahşetin boyutunu bir kez daha gözler önüne sermişlerdir. Diyarbekir Bağlar semtinde 7 si çocuk 10 kişinin ölümünün üzerindeki sis perdesi hala kalkmamıştır. Yalnız bu cinayetlermi? Bölgede yaşanan yüzlerce faili cinayetlerde hangisi bugüne kadar aydınlatıldı. PKK nin tek taraflı olarak ateşkes ilan ettiği günden bu yana bölgenin tek hâkimi olan ordu nun yetkili ağızları; Tek bir terörist kalana kadar savaşa devam diyerek, Kürt Ulusunun Ulusal hareketini bastırmada kararlı olduklarını bir kez daha ilan etmişlerdir. Bunun içinde ordu, bu bölgedeki hâkimiyet hakkına karşı soruşturmalara vs. karşı müsaade etmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. PKK özel temsilcisi olarak görevlendirilen general eskisi Edip başar; Bölgede halk tarafından seçilmiş belediye başkanları hakkında, PKK ye destek verdikleri gerekçesi ile görevden alınmaları ve yargılanmaları çağrısından bulunmaktadır. Bu çağrı ile devlet Kürt sorunu diye bir sorun görmediğini, Mizgin ve Uğur Kaymaz Cinayetlerinden olduğu gibi, Kürt olan herkesi çoluk çocuk demeden potansiyel suçlu olarak görmektedir. Kürt Ulusunun Ulusal Haklarını şiddetle, zorla bastırmanın dışında bir yol tanımayan bu devlet var olduğu müddetçe Kürt Ulusunun gerçek kurtuluşundan bahsetmek olanaksızdır. Kürt Ulusunun gerçek kurtuluşu için devrim gereklidir

13 Kasım 2006 yeni dünya için ÇAĞRI nın İŞÇİ EKİ Deri işçisi olmak zor! Yüzlerce irili, ufaklı küçük deri konfeksiyon atölyeleri yan yana. İçlerinde az sayıda bazı atölyeler çalıştırdıkları işçi sayısı fazla olduğu için 60, 70 işçi- büyük olarak adlandırılmaktadır. Bu konfeksiyon atölyelerinde işlenmiş deri dikiliyor. Deriden ceket, etek, pantolon, gömlek, eldiven, çanta vb. dikiliyor. Deri konfeksiyon ürünleri ihraç edilme, iç piyasada satılma yanında, Türkiye ye gelen turistlere yönelik olarak, turizm bölgelerinde satılıyor. Nisan ayından başlayarak, Eylül ayına kadar, Akdeniz sahillerinde turizme yönelik olarak çalışan, dükkan sahiplerinin siparişleri doğrultusunda, deri ürünler dikilip siparişler yerine getiriliyor. 15 Ağustos-15 Aralık arası işlerin en yoğun olduğu dönem. Şubat, Mart, Nisan aylarında İstanbul da iş oluyor. Bu aylarda, binlerce işçi 3 bin civarında- İstanbul a giderek, konfeksiyon atölyelerinde çalışıyor. Mayıs-Ağustos ayları arası, deri işlerinin en az olduğu dönem. Bu dönemde işçiler sıkıntılı bir dönem geçiriyorlar. İrili, ufaklı atölyelerin yoğun olarak bulunduğu, İzmir Kapılar bölgesinde, 7-8 bin civarında işçi çalışıyor. İşçilerin büyük bir çoğunluğu sigortasız çalıştırıldıkları için, -yüzde 80- çalışan işçi sayısını tam olarak bilmek mümkün değil. Mezarlıkbaşı, Gaziemir bölgesinde de, Kapılar a göre sayıca az deri konfeksiyon atölyeleri var. Çiğli Organize Sanayi Bölgesinde, deriyi işlemeye hazır hale getiren tabakhane işletmeleri var. İşçiler diktikleri parça başına ücret alıyorlar. Parça başına ücret 8 ile 12 YTL arasında değişiyor. Parçanın dikimi kolay ise ücret azalıyor. Parçanın dikimi zor ise ücret biraz daha fazla olabiliyor. Bu yılki ücretler 5-6 yıl önceki ücretler. İş azaldığı zaman, ücretler de azalabiliyor. Atölyelerde çalışma süreleri standart değil. Yer yer çalışma sureleri çok uzun olabiliyor. Sipariş alınan işin bitirilmesi gerektiği zaman, işçiler çok uzun süre saat çalışmak zorunda kalıyorlar. Çalışma zamanları işin durumuna göre, günübirlik belirleniyor. Büyük atölyelerde, normal çalışma zamanı dışında iş olduğu zaman işçiler çalışmak zorunda kalıyorlar. İşçiler mesai yapıyorlar. Fakat fazla mesailer ödenmiyor. Kapılarda sendikal örgütlülük yok. İrili, ufaklı atölyelerin çok büyük çoğunluğu kayıt dışı olduğu için sendikal örgütlenmenin zemini de yok. Bir kaç büyük atölyede sendikal örgütlenmenin zemini olmasına rağmen, bu işkolunda örgütlü tek sendika olan Deri-İş atölyelerde sendikanın örgütlenmesine gerekli önemi vermiyor. Deri-İş genelde tabakhane işletmelerinde örgütlü. Deri konfeksiyon atölyelerinde işçiler tam bir kölelik koşullarında çalışıyorlar. Sigortasız, güvencesiz, sosyal haklara sahip olmadan, kötü çalışma koşullarında çalışıyorlar. İş olduğu zaman, parça başına aldıkları ücret, ölmeye çok, yaşamaya az denilebilecek türden. Deri işçileri, kendi sorunlarını tartışma süreci içerisinde, çözüm yolları üretmek için Deri İşçileri Dayanışma Derneği kurma girişimi süreci yaşıyorlar. Deri-İş Sendikası dağınık olan işçileri toplama, örgütleme koşulları yaratabilecek durumda olmadığı için bir derneğin kurulmasının, Deri-İş Sendikasının işçileri örgütleme koşullarına hizmet edeceği düşünülmektedir. Kurulması düşünülen dernek, girişimci işçiler tarafından sendikanın alternatifi olarak düşünülmemektedir. Dernek, deri işçilerinin sorunlarını bilince çıkarma, ortak çözüm yolları arama, birlikte hareket etme zemininin yaratılması için düşünülmektedir. Dayanışma Derneği Girişiminin deri işçileri arasında çalışması devam ediyor. Sigorta, iyi bir ücret, sosyal haklar, izin parası, ikramiye, sendika, 7 saatlik işgünü, sağlıklı çalışma koşulları için vb. örgütlenmek, ortak mücadele etmek gerek. Ücretli kölelik düzeni olan kapitalizmin, işçi sınıfına reva gördüğü kölelik koşulları altında çalışmadır. Sigortasız, güvencesiz, düşük ücret, kötü, sağlıksız çalışma koşulları, uzun çalışma süreleri, sosyal haklardan yoksunluk vb. kader değildir. Ücretli köle olarak yaşamak istemiyorsak, ücretli köleliğin kaynağı olan Deri konfeksiyon atölyelerinde işçiler tam bir kölelik koşullarında çalışıyorlar. Sigortasız, güvencesiz, sosyal haklara sahip olmadan, kötü çalışma koşullarında çalışıyorlar. İş olduğu zaman, parça başına aldıkları ücret, ölmeye çok, yaşamaya az denilebilecek türden. İÇİNDEKİLER kapitalizme karşı örgütlenelim. Unutmayalım: Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya da hiç birimiz! 25 Ekim 2006 YDİ Çağrı/İzmir Deri işçisi olmak zor! 1 Graniser işçileri sendikalaşmak için oldukça kararlı... 2 Graniser işçileriyle dayanışma gecesi yapıldı 2 Graniser işçileriyle dayanışma gecesine... 2 Sağlık hak olmaktan çıkarılıp, ödev haline getiriliyor (2) 3 Tansaş Depo işçilerinin direnişinde anlaşmaya doğru

14 Graniser işçileri sendikalaşmak için oldukça kararlı... Graniser işçileri tarafından kullanılan irtibat bürosuna gittiğimizde, işçiler 28 Ekim de yapacakları dayanışma gecesi için yoğun bir tempoda çalışıyorlardı. Direniş Komitesi nden işçi arkadaşlar gelişmeler hakkında şu bilgileri verdiler: Normal çalışma zamanı 8 saat idi. Bu normal çalışma süresi, mesai ile birlikte 16 saata kadar çıkıyordu. Mesailerimiz doğru dürüst yazılmıyordu. Fazla mesailer ödenmiyordu. Bize izin olarak kullanırsınız deniliyordu. İzin istediğimizde, izin verilmiyordu. Fabrikanın bazı bölümlerinde çalışma koşulları ağırdı. Koruma malzemeleri, şapka, eldiven vb. verilmiyordu. Fabrikada içme suyu hakkında içilemez raporu var. Arıtma tesisi yaptılar. Suyun ne kadar temiz olduğunu bilmiyoruz. Zaman zaman su kanalı içinde kedi, köpek leşleri görüyorduk. Maaşlarımız düzenli olarak verilmiyordu. İki ayda bir bir maaş alıyorduk. Ekim ayındayız. Geçen yılın vergi iadelerini almayan arkadaşlarımız var. Bir yılı doldurmayan arkadaşlara asgari ücret veriliyordu. Bir yıldan fazla çalışan arkadaşlar 410 YTL alıyorlardı. 24 Temmuz dan bu yana sendikaya üye olan 53 arkadaşımız işten atıldı. Sayısını bilmediğimiz sendika üyesi arkadaşlarımız 60 gün ücretsiz izine çıkarıldı. Sendika üyesi olan arkadaşlara patronun baskısı var. Sendika üyeliğinden istifa etmeleri isteniyor. İşten atılan arkadaşlarımıza, sen- dikadan istifa ettikleri taktirde, işe alınacakları sözü verilmiş. Yer yer arkadaşlarımıza istifa etmeleri için rüşvet teklif ediliyor. Çalışma Bakanlığı ndan çoğunluk tespiti geldi. Patron itiraz etti. Hukuksal süreç sürüyor. Sendikal mücadele içinde öğrendiğimiz şeyler oldu. Atılan arkadaşlarla fabrika içinde doğru dürüst selamlaşmıyorduk. Fabrika içinde bölümler arasında, işçiler arasında rekabet vardı. Şimdi farklı. Ortam değişti. Aramızda dayanışma ön plana çıktı. Yasal haklarımızın ne olduğunu öğrendik. Önceleri yasal haklarımızı bilmiyorduk. İşçi arkadaşların bir bölümü korkuyor. Yanımıza yaklaşmıyorlar. Çalışırken aramızın iyi olduğu bir bölüm arkadaş, işten atıldıktan sonra selam vermemeye, hakkımızda olumsuz dedikodu yapmaya başladılar. Akhisar da kurulu bulunan fabrikalar, Graniser den atılan arkadaşları işe almıyorlar. Bize gösterilen dayanışma yer yer azalsa da memnunuz. Değişik çevrelerden, çeşitli insanlarla tanıştık. Graniser e sendika girecek. Bu saatten sonra patronun hiç şansı yok. Direniş Komitesi nden işçi arkadaşlar bunları anlattılar. Graniser işçileri ile dayanışma gecesi biletlerini, kendi çevremizde satmak için 20 adet aldık. İşçi arkadaşlara YDİ Çağrı nın 104. sayısından, Yeni İşçi Dünyası ekinden verdik. 19 Ekim 2006 YDİ Çağrı/İzmir EK: Kasım 2006 yeni dünya için ÇAĞRI nın İŞÇİ EKİ Graniser işçileriyle dayanışma gecesi yapıldı k i m t a r i h i n d e, Manisa nın Akhisar il- 28 E çesinde, Graniser işçileriyle dayanışma gecesi yapıldı. 24 Temmuz dan bu yana sendikalaşma mücadelesi yürüten Graniser işçileri, dayanışma gecesi organize ettiler. Amaçları; mücadelelerinin biraz daha fazla duyulmasını sağlamak, bir nebze de olsa maddi destekte bulunulmasını sağlamaktı. Salonun girişine, Yaşasın sendikalaşma mücadelemiz! Graniser işçileri pankartı asılmıştı. Salon içinde, Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakıyoruz!, Birleşe birleşe kazanacağız! pankartları asılmıştı. Dayanışma gecesi, adına iş kazası denilen, gerçekte iş cinayetlerinde hayatlarını kaybeden işçiler için yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Graniser den atılan işçilerin kendi aralarında oluşturdukları Direniş Komitesi adına Sezgin Çaybaşı adlı işçi konuştu. Sezgin Çaybaşı konuşmasında; İşyerinde sağlıksız çalışma koşulları olduğunu, toz içinde çalıştıklarını, asgari ücretten ibaret olan maaşlarını zamanında alamadıklarını, bu nedenlerle sendikalaşma mücadelesi başlattıklarını, bu mücadele içinde şimdiye kadar 56 işçi arkadaşlarının patron tarafından işten atıldığını, zorlukları yeneceklerini, örgütlülük ve mücadele sürdüğü sürece kazanacaklarını, sendikalaşma mücadelesinde kendilerine destekte bulunan herkese teşekkür ederek konuşmasını tamamladı. Graniser den atılan işçiler sahneye davet edildiklerinde, salonda coşku yükseldi. Birleşe birleşe ka- zanacağız!, Zafer direnen emekçinin olacak! sloganları birlikte atıldı. Dayanışma gecesinde, işçilerin sendikalaşma mücadelesini konu edinen sin e v i z y o n g ö s t e r i m i y a p ı l d ı. C e n g i z Fidan söylediği türk ü l e r l e, Grup Gün İzi söylediği parçalarla, Mak-Göç oynadığı Makedon halk oyunlarıyla, Tiyatro Değişim bir fabrikada sendika mücadelesini konu edinen tiyatro oyunuyla, yerel şairler okudukları şiirleriyle geceye renk kattılar. Dayanışma gecesinde çeşitli dayanışma mesajlari okundu. YDİ Graniser işçileriyle dayanışma gecesine... Graniser işçisi arkadaşlar! Dostlar! 24 Temmuz dan bu yana, kararlı bir şekilde sendikalaşma mücadelesi veriyorsunuz. Graniser patronunun işten atmasına, ücretsiz izine ayırmasına, sendika üyeliğinden istifa baskısına rağmen yılmadan mücadele ediyorsunuz. Bu kararlı, onurlu, haklı mücadelenizin yanındayız. Patronlar, yasal hak olan sendikal örgütlülüğü istemiyorlar. Onlar sendikal örgütlülüğü engellemek için, sizlerin de bildiği gibi, her türlü çareye başvuruyorlar. İstiyorlar ki, işçiler örgütlenmesin. İstiyorlar ki, işçiler kölelik koşullarında çalışsınlar. İstiyorlar ki, işçileri istedikleri gibi sömürsünler. İstiyorlar ki, işçilerin hiçbir hakları olmasın. Arkadaşlar! Dostlar! Biliyoruz ki, hak verilmez alınır! Hak almak için de örgütlenmek, mücadele etmek gerek! Hak alma mücadelesi yürüten Graniser işçilerini destekliyoruz. Mücadelelerini selamlıyoruz. Yaşasın işçilerin birliği! İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Yeni Dünya İçin Çağrı Gazetesi İzmir Temsilciliği Ekim 2006 Çağrı İzmir Temsilciliği, KESK Genel Başkanı İ. Hakkı Tombul, Emek Partisi Manisa İl Örgütü, Tümtis Genel Başkanı Sabri Topçu, Çiğli Organize işçilerinin mesajları okunan mesajlardan bazılarıydı. Gecede çeşitli konuşmalar da yapıldı. Güzel İzmir işçileri adına Özgür Aslan, İzmir Genel İş 4 No lu Şube Başkanı Erkan Karaca, SES Manisa Şube Başkanı Birol Aşık, Emek Partisi İzmir İl Başkanı Hasan Hüseyin Emin vd. konuştular. 300 civarında insanın katıldığı dayanışma gecesi, Graniser işçilerinin sendikalaşma mücadelelerine katkı, destek sunulması anlamında olumlu oldu. Bu ülkede sendikalaşma mücadelesi uzun sürüyor. Yasalar işçileri değil patronları koruyor. Yasal olarak sendikalaşma mücadelesinin uzun sürmesi, patronlara zaman kazandırıyor. Patronlar bu süre içinde işçileri işten atıyor, baskı ile işçileri sendika üyeliğinden istifa ettiriyorlar. İşyerine sendikanın girmemesi için her türlü çareye başvuruyorlar. Yer yer de amaçlarına ulaşıyorlar. Sendikalaşma mücadelesi yürüten, işten atılan işçilerin en büyük zorluğu maddi zorluklar. Graniser de işten atılan işçileri, Akhisar da hiçbir fabrika işe almıyor. Bu arkadaşlar maddi sıkıntı çekiyorlar. Sendika işten atılan işçilere maddi destekte bulunmuyor. Sendikalaşma mücadelesinin başarıya ulaşması, diğer etkenler yanında maddi destek gerektiriyor. Bu nedenle işçi sınıfını, sınıf dostlarını, tüm okurlarımızı, haklı bir mücadele yürüten, Graniser işçileriyle dayanışmaya çağırıyoruz. Yaşasın sınıf dayanışması! 29 Ekim 2006 YDİ Çağrı/İzmir

15 Sağlık hak olmaktan çıkarılıp, ödev haline getiriliyor (2) YDİ Çağrı: Buraya kadar GSS nın geneli ile ilgili, GSS nın özü ile ilgili bilgi verdiniz. GSS nın özü ifade ettiğiniz gibi; sağlığı bir hak olmaktan çıkarıp, ödev haline getirmesi oluşturuyor. GSS nın eskiden kimi olumlu, yararlı maddeleri nasıl ortadan kaldırdığına kimi örnekler verebilir misiniz? Dr. Zeki Gül: GSS, madde 73 de diyor ki, otelcilik hizmetleri ile öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmeti için ek ücret talep edilmesine olanak sağlamaktadır. Yani hastaneye yatmaktan bahsediyor. Hastanede yatmayı otelcilik olarak algılıyor. Ve diyor ki, öğretim üyesi tarafından sağlanan sağlık hizmeti için ek ücret alınır. Bu kulağa hoş gelebilir. Oysa bugüne kadar, SSK lılar, Bağ-Kurlular, üniversite hastanelerine gittiklerinde, eğitim hastanelerine gittiklerinde, ek para ödüyorlar mıydı? Hayır ödemiyorlardı. Ya da eski adıyla SSK, yeni adıyla Buca Devlet Hastanesi, en yeni hastane, yatak sayısı azdır. Daha konforludur. GSS uygulanırsa, SSK lıların parasıyla yapılan Buca Hastanesinde herkes cebinden para ödemek zorunda kalacak. Çünkü odaların çoğu iki kişilik, üç kişilik. GSS da bir cümle şunu söylüyor: çok hastanın yatmadığı, içinde tuvaleti olan, hani otelcilik denilince, içinde lüksü, konforu olan odalarda, artık cebinizden para ödeyeceksiniz. O z a m a n B u c a D e v l e t Hastanesi ndeki SSK lı hastaların tamamı her açıdan cebinden para ödemek zorunda. Eğitim hastaneleri denilince, İzmir de devlet hastanelerinin tamamı, SSK nın tamamı eğitim hastanesiydi. Şimdi bunları da kaldıracaklar yakında. Bu hastanelerin tamamını paralı hale getirmeye çalışıyorlar. GSS çıkmadan önce bıçak parası denilen yine şok bir cümle vardı. Yeni yasaya göre öğretim üyelerine, hastasının ek para ödemesi, aslında, devletin hastalardan bıçak parası almasıdır. Bir başka örnek de şu; maliyet, fayda, etkinlik üzerinden konuşuyorlar. Örneğin geçmişe bir dönelim. SSK dünyadaki özgün örneklerden biriydi. AKP Hükümeti nin ihale yasasıyla oynaması, SSK nın ucuz ilaç almasını engel teşkil etmesi var. İhale yasasını olumsuz değiştirdiği için bu sorunlar olmuştur. Şimdi bu, GSS, sosyal güvenlik yasaları, bu kurumu, hatta ye- şil kartı, tüm sosyal güvenliği tüm ülkeye yayacağını ve tek çatı altında birleştireceğini söylüyor. Buna itiraz etmek mümkün değil. İtirazımız, tek çatıya değil, tek çatının nasıl olacağınadır. Ben bunu prim temelinde yapacağım diyor. Prim temelinde olması demek bu sosyal güvenliğin tamamının iflas etmesi anlamına gelir. Bu ülkede yaşayanların sığınağı yok olacak. Neden iflas anlamına gelir? Yaşanmış örneğe bakalım. Örneğin Türkiye de şu an SSK hariç prim toplanamıyor. Emekli Sandığı prim topluyor. Çünkü maaştan kesiliyor. Bağ-Kurluların zaman zaman yüzde 50 si, yüzde 55 i primini ödeyemiyor. Yarısı. Tarım sigortalarının neredeyse tamamı primlerini ödeyemiyor. SSK primlerin yüzde 80 ini alıyormuş gibi görünüyor. O da sahtedir. Niye sahtedir? 10 milyona yakın kaçak işçi çalışmaktadır. Bu insanların primi toplanamıyor. Çalışma Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu kaçak işçilerin istihdamı konusunda bir çaba harcamamaktadır. 10 milyon kaçak işçinin olduğu bir ülkede, 10 milyonu önce kayıt altına alacaksınız, bu 10 milyondan prim alacaksınız. Bu mümkün değildir. O halde başlangıcından itibaren baktığımızda, prim toplamak mümkün görünmemektedir. Aynı zamanda ne diyor AKP hükümeti? Sosyal güvenliğe kaynak aktarmayacağım, sosyal güvenlik devlet üzerinde yüktür, kamburdur, en iyi halde kaldırılmalıdır, diyorlar. Nasıl kaldırılacak? Prim toplamak mümkün değil. Vergi temelli olsaydı bu sorunlar ortadan kalkacaktı. GSS nın en büyük sorunlarından bir tanesi bu. Yine yeşil kartlıları büyük bir olumsuzluk bekliyor. Toplumun beklentileri çok arttırıldı. Yeşil kart muhtemelen topluma bir rüşvet olarak sunuldu. Yeşil kart yasanın tanıdığı sınırın çok ötesinde topluma dağıtılmaya başlandı. Oysa ki, GSS da bu çok daraltılıyor. Diyor ki, ülkede yaşayan herkes GSS kapsamına girer. Sosyal güvencesi olmayan işsizler, eğer aylık gelirleri 116 milyon lira ise, primini kendi öder. 115 milyon ise ben öderim diyor. Eğer kişi ayda 116 milyon kazanıyorsa, bunun yaklaşık 80 milyon lirasını prim olarak geri alıyor. Yani 116 milyon kazanan bir kişiden, 80 milyon alındığında geriye maaşının üçte biri kalıyor. Yaklaşık olarak 10 milyon insana yeşil kart verildi. Demek ki bu yeşil kartlar geri alınacak. GSS da toplumun hiç hissetmediği bir şey var. Artık kişi temelli sigortalanmak esas. Nasıl birşey bu? Kişi yoksulsa, anne, babası yoksulsa, eşi çalışmıyorsa, anne, babası, herkes sağlık hizmetinden yararlanırdı. GSS nda bu yok. Her kişi ayrı ayrı sigorta primini kendi yatıracak, yatıramayanı güya devlet ödeyecek. Şimdi dayanışmacı öze baktığımızda, özellikle dar gelirli, kendisi üzerinden sağlık hakkından yararlanan, anne, baba, eş, çocuklar, kalabalık ailelerde, tek kişi üzerinden prim esası ile yoksullaşacağını görmek lazım. Nasıl yoksullaşacaklar? Kişi bazlı sigorta primi talep ediyor. Diyelim ki bunların her birinin 115, 116 milyon gelirleri olsun. Bunun 80 nini geri alacak. O kişiden babadan, anneden. Büyük babadan, büyük anneden. O 40 milyona nasıl geçinecek insanlar? Ekmek parasına yetmez o para. Ne yapacaklar? Çocuklar anne ve babalarına yardımda bulunacaklar. Zaten yoksuldular. Zaten açlık sınırında yaşıyorlardı. Aslında o ailenin sosyal güvencesi kişi bazlı hale getirildiğinde, birlikte yaşayan o aile, ya dayanışma usulü primlerini yatıracaklar, ya da sağlık güvencesinden mahrum hale gelmiş olacaklar. Yine GSS nın belki de, iç yüzünü en güzel gösteren noktalarından bir tanesi, sevk zorunluluğunun getirilmesi. Hastanelere, sağlık kurumlarına, sevk almadan giden hastalara sigorta o tedavi maliyetinin, muayene maliyetinin yaklaşık yarısını talep etmektedir. Hep beraber hatırlayalım. SSK devrolmadan önce SSK lılar devlet hastanelerinden ücretsiz yararlanır cümlesi olduğunda da sevk gerekiyordu. Pat diye altı ay sonra kaldırdılar. Şimdi baktığımızda, özellikle sevk zincirini ortadan kaldırdılar. Bizim toplum az çok sevk zincirine alışkındı. Sevk almadan hastaneye giderse geri döneceğini biliyordu. Bu davranış biçimini değiştirdiler. Davranış biçimini değiştirirken ellerinde yasa taslakları vardı. Taslaklar da söylüyordu. Toplumu kandırdılar. Şimdi değiştirilmiş davranış biçimi üzerinden insanlar Ocak ayından itibaren yasa yürürlüğe girerse hastaneye sevksiz geldiğinde, bırakın hastaneyi, sağlık ocağına, sağlık kurumuna sevksiz gittiğinde, tedavi maliyetinin, muayene maliyetinin yarısını cebinden ödemek zorunda. Bunun gibi birçok örnek var. Herkes GSS nı kendince okuyarak, kendince yorumlayarak, tanıyarak, bu yasaya güvenilemeyeceğini, sosyal güvensizlik organizasyonu olduğunu kavrayacaktır diye düşünüyorum. YDİ Çağrı: GSS nın doktorlar ve diğer sağlık çalışanları açısından ne getirdiği konusunda kısaca bilgi verebilir misiniz? Dr. Zeki Gül: Binlerce yılda oluşmuş hekimliğin davranış biçimi, Hipokrat yemini, bir kişi tarafından oluşturulmuş değildir. Aslında toplumun ihtiyaçları üzerinden tanımlanmış, bir metne dönüştürülmüştür. Bu davranış biçimi değiştirilmeye çalışılıyor. GSS nın ilk cümlesi, hekimin hastaya sorması gereken ilk cümlenin neyin var diye sormasını engelliyor. Yasa diyor ki, ilk soru olarak hastaya hastalığını soramazsın. Neyi sorarsın? Sosyal güvencen var mı? diye sorman lazım. İkinci cümle şunu söylüyor. Hekime; Eğer sosyal güvenlik primlerini ödemiyorsa hasta, hastaya adres bilgilerini sorman gerekiyor Ne için? İhbar etmen için. GSS ilk cümlesinde, bir hekime, bir sağlıkçıya ihbarcılığı emrediyor. Ölümcül hastalığı olan bir kişiye, önce hastalığını değil, primini sormayı, yoksa adresini almayı, eğer gelecekte de ödemede sorun olursa, hekimin maaşından keseceği tehdidinde bulunarak, ihbarcı hekimliği teşvik ediyorlar. Bir başka boyutu, Türkiye de artık oldukça fazla sayıda sağlık çalışanı var. Mezun olup da iş verilmeyenler de dahil. Hekimler insan. Hemşireler insan. Hepimiz hasta oluyoruz. GSS ndaki her olumsuzluktan tüm sağlık çalışanları da etkileniyor. Bir başka zorluğu var. O da şu: GSS nı çok iyi bir yasa olarak ele almamak lazım. Aslında bu GSS, IMF nin önerileri doğrultusunda, neoliberal ekonomik programın sağlık boyutu. Neoliberal politikaları sadece sağlıkta uygulamıyorlar. Bunun bir çok ayağı var. Sağlık çalışanlarını nasıl etkilediğine böyle bakmak gerekiyor. Sağlıkta bu özelleştirme furyası devam edecekken, sadece bu yasayla değil, mesela Kamu Yönetimi Yasası var. Aile hekimliğinin uygulanması var. Bunun dışında Kamu Personel Yasası var. Tüm bunlar üzerinden sağlık çalışanlarına yansımasını paylaşmak gerekir. Bu röportajı çok boğmadan şöyle değinebilirim: örneğin Aile Hekimliği hayata geçirildiğinde, tüm sağlık ocakları kapatılmış olacak. Sağlık ocaklarının binaları kiraya verilecek. Ve artık doktorlar birer bakkal gibi, birer esnaf gibi Bağ-Kurlu ve devletin görevlisi olacaklar. Sözleşmeli olacaklar. Yanlarında bir hemşire, SSK lı, ücretle çalışacak. Artık devletin sağlık ocakları gidecek. Kasım 2006 yeni dünya için ÇAĞRI nın İŞÇİ EKİ EK: 3

16 Kasım 2006 yeni dünya için ÇAĞRI nın İŞÇİ EKİ Peki buradan aile hekimliğine geçildiğinde ne olacak? Aile hekimi 3 bine yakın kişiye bakacak. Aile hekimi sevk etmeden, asla hiçbir sağlık kurumuna gidemeyeceksiniz. Asla bir uzman hekimle görüşemeyeceksiniz. Bu hekimler için de, hemşireler için de geçerli. Hekim ve hemşireler de aile hekimi, o sevk etmeden hiçbir yere gidemeyecekler. Yasa üstelik aile hekimliğini şöyle bağlıyor. Diyor ki, eğer belli bir oran üzerinde sevk yaparsan maaşını keserim diyor. Yani aile hekimini tehdit ediyor. Şimdi birey olarak baktığımızda, bu ülkede yaşayan her birey gibi sağlık çalışanları da risk altında. Aslında GSS da ve sosyal güvensizlik yasalarında, özellikle hekimleri teslim alabilmek için bir taraftan rüşvet mekanizmaları, bir taraftan da tehdit mekanizmaları kullanılmıştır. Kamu Personel Yasası önümüzde var. Meclis de bekliyor şu an. Daha doğrusu erken seçim olursa, sonrasına erteleniyor. Kamu Personal Yasası ile tüm hekimler, yani bu ülkede yaşayan asker, savcı, hakim, polis dışındaki tüm çalışanlar gibi sözleşmeli hale getirilecekler. İş güvenceleri ellerinden alınıyor. Sözleşmeli hale getirilecek olan hekimlere karşı da tehdit mekanizmaları başlayacaktır. Senin yerine başka doktor alırım. İzmir de yaşıyorsun, İstanbul da yaşıyorsun, bu koşullarda çalışman gerekiyor. Ücretin azalması anlamında, gerekse de yasanın emrettiği anlamda, hastayı hasta olarak görme yerine hastayı bir eşya olarak görme zihniyetini algılamak mümkün. Belki de ayrı bir konuşmanın konusu olabilir. Ama, hastalarımızla şunu paylaşırsam, belki de genel sağlık süreci ve önümüzdeki dönemde sağlıkla ilgili dikkatleri daha net olur okuyanların. Diyor ki AKP li bir bakan; bazı ilçelerde gece nöbetine uzman hekimler kalmıyor diyor. O halde ben komşu ilçelerde bir havuz oluşturacağım diyor. Herkes bir yerde nöbet tutacak diyor. Bunun bir örneğini yaşadık. İzmir den Ödemiş ten, Bayındır dan, Dikili den, hekimler toplanıp, gidip Bergama da nöbet tutuyor. Ertesi gün geri dönüyor. Hani İzmir de 8 saat çalışıyor. Arabaya atlıyor gidiyor Bergama da gece nöbet tutuyor. Sabah kendi arabasıyla geri geliyor kendi hastanesinde işine devam ediyor. Ne diyor bu yönetmelik biliyor musunuz? Hekim arzu ederse hastasını sabah kendisi ile birlikte kendi hastanesine geri götürebilir. Yani bir mal hastası. Yani İzmir den Bergama ya nöbet tutmaya giden bir kadın doğumcu bir tane doğum yaptırdıysa, ambulans eşliğinde anne ve bebeğini İzmir e getirecek. Hani tebessüm ettiriyor gibi geliyor, ama aslında bu ne anlama geliyor? Sağlığın ticaretini tanımlıyor. Hekimlerin hasta ile para ilişkisini keseceğim diyen zihniyet aslında, bu kadar ahlak sınırlarını zorlayacak yasal düzenlemelere gidiyor. YDİ Çağrı: Sosyal güvenlik sisteminin nasıl olması gerekiyor sizce? Dr. Zeki Gül: Sosyal güvenlik sisteminin ülkede yaşayan tüm bireyleri kapsaması gerekiyor. Bir başkası sağlık ocaklarının, sağlık basamaklarının kesinlikle korunması gerekiyor. Aile hekimliği son derece zararlı bir uygulamadır. Bunlara karşı çıkmak gerekiyor diye düşünüyorum. Öz olarak tek çatı olabilir. Fakat tek çatının prim temelli değil vergi temelli olması gerekir diye düşünüyorum. İşçilerle ilgili bir ayrıntıyı unuttuk. O ayrıntı çok önemli. Dünyada en fazla iş kazalarının olduğu Türkiye de, buna iş kazası demek mümkün değil, buna cinayet demek gerekiyor. GSS ne diyor bu noktada? İş kazalarında kasti hareketi gerekçe gösterilerek iş görememezlik ödeneği veya sürekli iş görememezlik gelirinden mahrumiyet söz konusudur. Oysa, iş sağlığı ve güvenliği bilincinin son derece düşük olduğu ülkemizde, işsizliğin de yüksek oranda olmasından dolayı, işini kaybetmemek adına işverenin önerdiği her türlü işi yapmak durumunda kalan işçiler var. Yani işveren gerekli önlemi almadan, tehlikeli işler verdiğinde işçinin hayır deme şansı yok. Hatta sigortasızken. Ne diyor GSS? İşveren sana kask vermeyebilir. Sen de giyseydin, talep etseydin diyor. Senin de sorumluluğun var. O halde GSS diyor ki, sana iş görememezlik ödeneği vermeyeceğim. Türkiye nin bir ayıbıdır bu. Uluslararası Çalışma Örgütü nün yetkilileri, Türkiye ye şunu sormakta zaman zaman, Türkiye dünyada iş kazalarının en fazla olduğu ülkelerin başında geliyor. Ama aynı zamanda, Türkiye meslek hastalıklarının en az görüldüğü ülke. Bunu nasıl başardınız? Yöntemini bize gösterir misiniz? Yani Türkiye de meslek hastalıkları bile kayıt dışı. YDİ Çağrı: Söyleşi için teşekkür ediyorum Eylül 2006 Tansaş Depo işçilerinin direnişinde anlaşmaya doğru... Yeni Dünya İçin Çağrı gazetemizin 104. Sayısında, Tansaş Depo işçilerinin direnişi hakkında bilgi vermiştik. İzmir Pınarbaşı Tansaş Deposu önünde, 25 Temmuz dan bu yana, çadır kurarak direnişe geçen işçileri 18 Ekim tarihinde, direnişlerinin 86. gününde ziyaret ettik. Z i y a r e t i m i z d e D i r e n i ş Komitesinden işçi arkadaşlarla, Onur, Ali Ekber, Mazlum, Salman, Mustafa ile direnişleri üzerine sohbet ettik. Nakliyat-İş Sendikası, taşeron A- Lojistik şirketi ile, işçilere Ağustos ayı maaşı, artı 2,5 maaş, ihbar ve kıdem tazminatlarının ödenmesi konusunda anlaşmaya varmıştır. İşçiler, parayı almadıkları sürece, anlaşma imzalanmasının yeterli olmayacağını, patronlara güvenmediklerini, bu nedenle direniş çadırını sökmediklerini söylediler. Anlaşma sonucu, ihbar ve kıdem tazminatlarını aldıktan sonra, direnişi nasıl sürdürecekleri konusunda, işçiler arasında yapılacak ortak toplantı ile karar vereceklerini vurguladılar. A-Lojistik Taşeron Şirketi devreden çıkarıldıktan sonra, Migros yönetiminin muhatap alınacağını, Koç ile görüşmelerin yürütüleceğini söylediler. Mustafa arkadaş; Dışarıdan bakıldığında bu çadır sıradan bir çadır olarak görünüyor. Oysa bu çadır direnişimizin simgesi. Bu çadır içinde çok olumlu şeyler yaşadık. Birlikteliği, paylaşmayı, ortaklığı öğrendik ve yaşadık. Bu çadır evimiz oldu. Tavrını takındı. Salman arkadaş; Sendika sayesinde kimliğimizi, gücümüzü öğrendik. Muhatabımız Türkiye nin önemli para babalarından Koç tu. Maddi olarak çok sıkıntı çektik. Davamıza inandık. Mücadele ettik. Sendikadan bir yanlış görmedik. Şeklinde düşüncelerini ifade etti. İşçiler mücadele içinde çeşitli deneyimler edinmişler. Bu deneyimleri bizimle de paylaştılar. Devletin, polisin, medyanın kimin yanında olduğunu, işçilerin birliğini, gücünü görmüşler. Patronların sendikalı işçi istemediğini, sendikalaşmak için mücadele etmek gerektiğini öğrenmişler. Yeni çalışacakları yerlerde, sendika yoksa, sendikalaşmak için mücadele edeceklerini söylediler. İşçiler, sendikalardan yeterli dayanışma görmediklerini, direnişlerine basında yer verilmemesinden yakındılar. Tansaş Deposunda; işçiler direnişe geçtiklerinde, mağazalarda çalışan işçiler kendileriyle dayanışma gösterip, mücadele etselerdi, patronların bu kadar pervasız davranamayacaklarını söylediler. Kendileriyle dayanışma bir kenara, patronun mağazalardan işçi getirip depoda çalıştırdığını anlattılar. İşçi arkadaşlara gazetemizin Ekim sayısını, Yeni İşçi Dünyası ekini verdik. Mücadele, direniş öğretiyor. Tansaş Depo işçileri de mücadele içinde öğreniyor. Gün gelecek, birleşik işçi sınıfı yenmeyi de öğrenecektir! Yaşasın işçilerin birliği! 19 Ekim 2006 YDİ Çağrı/İzmir EK: 4 ÇAĞRI Basın Yayın Ltd. Şti Adına Sahibi: Aziz Özer v Sorumlu Yazıişleri Müdürü: İlyas Emir Yönetim Yeri ve Adresi: Mahmut Şevket Paşa Mah., İmranlı Sk. No: 8, Şişli - İstanbul v Tel.: (0212) Fax: (0212) mail@ydicagri.com v v Banka Hesap: Türkiye İş Bankası Galatasaray-İstanbul, Hesap No: SAYI 105 in İşçi Eki Kasım 2006 v Baskı: Uğur Matbaacılık ( ) v Yayın Türü: Yaygın Süreli

17 yeni kadın dünyası Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz her yerde! Artık Yeter! Kurtuluş kendi ellerimizde! 25 Kasım 1960 tarihinde, Dominik Cumhuriyeti nde Sosyal Değişim Hareketi nden üç kız kardeş, Mirabel kardeşler, arabalarında saldırıya uğrayarak öldürüldüler. Onların suçu Trujilo diktatörlüğüne karşı aktif mücadeleye katılmalarıydı. Onların suçu, ellerinin hamuruyla politikaya karışmaları, kadınları aşağılayan ve küçümseyen her türden gerici anlayışa karşı koymalarıydı. Rejimin tüm baskı ve işkenceleri onları yıldırmadı. Sonunda vahşice katledildiler. Bu olay, Karay ibli ve Latin Amerikalı kadınların öfkesini taşıran son damla oldu. Onlar protestolarını yükselttiler ve 25 Kasım ı kadınlara yönelik her türden şiddetin protesto edildiği bir mücadele günü ilan ettiler. 25 Kasım ın kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele günü olarak kabul edilmesinin üzerinden 46 yıl geçmiş olmasına rağmen kadına yönelik şiddette değişen bir şey yok! Dünyanın her yerinde kadınlar çeşitli biçim ve boyutlarda şiddete maruz kalıyorlar. Koca dayağı; sokakta, işyerinde, evde, gözaltında, emperyalist savaşlarda şiddet, cinsel taciz ve tecavüz bize her gün, her saat erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü bir sistemde yaşadığımızı hatırlatıyor. Kimi ülkelerde bakireliği koruma adı altında çocuk yaşta kızlar zorla evlendiriliyor, kimi ülkelerde evlilik öncesi ilişkiye girmelerini engellemek için 7-8 yaşında sünnet ediliyor ve cinsel organları evlenince açmak üzere dikiliyor. Ülkemizde de yaygın olduğu gibi bir dizi ülkede erkeklere kayıtsız şartsız itaat etmeyen ve erkek egemen toplumun törelerine uymayan kadınlar namus ve töre cinayetlerine kurban gidiyor. Bunun basına yansıyan son örneği Naile Erdaş oldu. Van ın Başkale ilçesinde yaşayan Naile, komşusunun tecavüzü sonrası hamile kaldı. Baş ağrısı şikayeti ile hastaneye kaldırılan Naile nin 9 aylık hamile olduğu anlaşıldı. Ailesinin haberi olmadan doğum yaptırılan Naile ardından çıkarıldığı savcılık tarafından öldürülebileceği bilindiği halde ailesine teslim edildi. Nitekim ailenin namusunun kirlendiği gerekçesiyle abisi tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Erkek egemenliğinin bu en barbar yüzü olan töre ve namus cinayetleri, henüz 15 yaşında olan ve hiçbir suçu olmayan Naile yi ve daha nice Naile leri hayattan koparıp alıyor. Töre ve namus cinayetleri ile katledilen kadınlarla ilgili haberlerin ardı arkası kesilmezken, giderek artan kadın intiharları gündemi işgal etmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletlerinin verilerine göre 2006 yılı içerisinde, Türkiye de 40 tane kadın intihar etti. Kadın intiharları ile ilgili yapılan araştırmalara göre intihar eden kadınların çoğu aile bireyleri tarafından bizzat intihara zorlanıyor. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüz bir devlet politikası! Egemenler, kendilerine muhalif hareketlerin üzerine devlet terörüyle giderken, kadınlara yönelik cinsel şiddeti de daima özel bir bastırma-sindirme yöntemi olarak kullandılar. Bu ülkede gözaltında işkence, taciz ve tecavüz devlet güçlerince uygulanan yıldırma politikasının sistemli bir parçasıdır. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi nin yılları arası hazırladığı raporda, kadınlara yönelik devlet şiddetinin tüm hızıyla devam ettiğini, bu alanda özde hiçbir şeyin değişmediğini gözler önüne seriyor. Projenin yürütücülerinden Avukat Eren Keskin ve Fatma Karakaşın hazırladıkları raporda, cinsel şiddetin sistemli ve bilinçli bir işkence yöntemi olarak kullanıldığı belirtilirken, 1997 ile 2005 yılının sonlarına kadar toplam başvuru sayısı 221 iken 2006 nın Ekim ayına kadar, yani son 10 ay içerisinde bu sayı 236 ya çıkıyor. Siyasi nedenlerden dolayı işkenceye maruz kalan kadınların sayısı 206. Raporda 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü PROGRAM Konular: KURTULUŞ KENDİ ELLERİMİZDE! 25 Kasım Nedir? Sovyetler Birliğinde Kadına Yönelik Şiddete ve Fuhuşa Karşı Nasıl Mücadele Edildi? Sinevizyon: Şiddetin Ötesine Yolculuk (Belgesel) Tiyatro: Kadın Sığın-Ma Resort (Doğuş Elden) Saat: Tarih: 19 Kasım 2006 Pazar Yer: Güney Kültür Merkezi (Doğan Araslı Cad. Burhan Pasajı No:74 Kat:4 Esenyurt - İstanbul Tel: ) Düzenleyen: Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Gazetesi - Güney Kültür Merkezi cinsel işkence nedeniyle 8 kadının bebeğini kaybettiği, 7 kadının ise küçük çocuklarının gözleri önünde cinsel işkenceye maruz kaldığı belirtiliyor. Bu cinsel işkenceler sonucunda; 4 kadın hamile kalmış, 2 kadın uğradığı tecavüz sonrasında intihar etmiş ve 14 yaşında bir kadın ise maruz kaldığı tecavüz sonrası akrabaları tarafından namus adına katledilmiş. Raporda projeye başvuran kadınların uyrukları şöyle: 187 si Kürt, 41 i Türk, 4 ü Roman, 1 i Alman, 1 i Bulgar, 1 i Romen ve 1 i Avusturyalı. Bu rapordan da görüleceği gibi devlet cinsel işkence yöntemini en çok Kürt kadınlarına uyguluyor. Bunun böyle olmasının esas nedeni Kürt kadınlarının ulusal ezilmişliklerine karşı mücadele içerisinde aktif bir şekilde yer alıyor olmalarından dolayıdır. Kadınlara cinsel taciz ve tecavüzde bulunanların başında polisler geliyor. Yine rapora göre; faillerin 184 ünün polis, 55 inin asker, 12 sinin özel harekat timi, 13 ünün korucu, 11 inin infaz koruma memuru, 3 ünün itirafçı ve 1 inin gazeteci olduğu belirtiliyor. (Veriler: Ülkede Özgür Gündem, 31 Ekim 2006) Bu veriler kuşkusuz buzdağının yalnızca görünen ucudur. Özellikle bölgede jandarma, korucu vs.nin cinsel taciz ve tecavüzüne maruz kalan çok daha fazla sayıda kadın var. Bu ülkede egemen güçler kadınlara en adi cinsel saldırıları uygularken, ellerinde tutsak kadınlara topluca tecavüz etmekten dahi geri durmazken, bir şeyden çok cesaret alıyorlar: Cinsel saldırılara uğrayan kadınlar, bu saldırıları utanç meselesi olarak gördüklerinden ya da korktuklarından, üzerine konuşmaktan ve kişiliklerine yapılan bu saldırının hesabını yasal yollardan sorma yönünde adım atmaktan çekiniyorlar. Yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını hesaplayan ve cezalandırılma korkusu olmayanlar ise bunun verdiği rahatlıkla iğrenç saldırılarını sürdürüyorlar. Bu 25 Kasım da da gözaltında cinsel taciz ve tecavüze karşı mücadele kararlılıkla sürdürülmek ve devletin erkek egemen barbarlıkları teşhir edilmek zorundadır. Türkiye de kadına yönelik her türlü şiddet diz boyu iken, kadın hakları ve özgürlüklerinin çok geniş olduğu söylenen en ileri emperyalist ülkelerde de kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz devam ediyor. Kadın sığınma evleri aşağılanan, horlanan, şiddet ve tecavüze maruz kalan kadınlarla dolu. Bunun nedeni, kadınların mücadeleyle kazanmış olduğu tüm hak ve özgürlüklere rağmen en ileri emperyalist ülkelerde de erkek egemenliğinin sistem olarak varlığını sürdürmesidir. Kadınlara karşı şiddet hâlâ toplum genelinde çok büyük bir sorun olarak görülmemekte, tama tersine kanıksanmakta ve hatta doğrudan onaylanmaktadır. Son olarak çeşitli üniversitelerde 1449 öğrenci ile yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin %30.9 u namus için cinayet işlenir diye düşünüyor. 25 Kasım, kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele alanında daha alınacak çok mesafemizin olduğunu bilincimize çıkarıyor. Görevlerimiz büyük ve yükün esası bizim omuzlarımızda. Ezilen, emekçi kadınların örgütlenerek kendi hakları ve çıkarları için mücadele etmesinden başka yol yok. Devlet terörüne, feodal ya da burjuva her türden erkek şiddetine karşı isyan etmek haklıdır! Kadına yönelik her türlü şiddetin ortadan kaldırılmasının önkoşullarının yaratılması, emperyalist-kapitalist sistemin ortadan kaldırılmasından geçiyor. Kasım ayı aynı zamanda Büyük Sosyalist Ekim Devriminin yıldönümüdür. Bu konuda; Kadınların kurtuluşu bağlamında da yeni Ekimler gerek bize! diyoruz. Kasım

18 yeni kadın dünyası Almanya da kadın örgütü Courage 7. Konferansını gerçekleştirdi Yeni Bir Dünya İçin: Öfkeli, sevecen, öngörülü! 14 Yeni Dünya İçin Çağrı gazetemizin 84. (Aralık 2004) sayısında, Almanya da bir kadın örgütü olan Courage ın (Cesaret) gerçekleştirdiği 6. Kadın Konferansı hakkında bilgi vermiştik. Courage ın 6. Kadın Konferansı bizim YDİ Çağrı dergisinden kadınlar olarak aktif bir şekilde katıldığımız ilk konferansı idi. Courage kadın örgütünün iki senede bir organize ettiği bu konferans, bu sene Ekim 2006 tarihleri arasında Düsseldorf da Heinrich Heine Üniversitesinde yapıldı. Kadın ve erkeklerin katıldığı konferansa bu sene daha fazla kadın katılımı göze çarpıyordu. Etkinliklere yaklaşık 1500 kişi katıldı. Bu konferansa YDİ Çağrı gazetesinden kadınlar olarak bizler de aktif bir şekilde katıldık. Üç gün boyunca açılan standda Almanca ve Türkçe yayınlar sergiledik. Üç günlük yoğun bir programa sahip olan konferansın ilk günü, geçen sene olduğu gibi bu sene de Dünya kadınlarına doğru yolculuğa ayrılmıştı. Bu bölümde; Hindistan, Güney Afrika, Filipin, Kolombiya, Venezüella, Arjantin, Kongo, Çin, Irak, İran, Filistin, Türkiye ve Almanya gibi değişik ülkelerden kadın aktivistler kendi ülkelerindeki kadınların durumunu ve mücadelelerini anlattılar. Türkiye den geçen sene biz davet edilmiştik. Bu sene EKD Başkanı Çiçek Otlu davetli idi. Fakat Çiçek Otlu tutuklu bulunduğu için katılamadı. Onun yerine EKD den başka bir kadın arkadaş, son dönemde yaşanan kapsamlı saldırıları aktardıktan sonra dayanışma talebinde bulundu. Yukarıda ismi geçen ülkeler arasında en ilgi çekenleri kuşkusuz şu anda emperyalist işgal ve savaşların yaşandığı Afganistan, Irak ve Filistin oldu. Bu ülkelerden katılan kadınlar savaş ortamında kadınların yaşadığı acıları dile getirerek emperyalist savaşın ve işgalin son bulması talebinde bulundular. İran dan katılan kadın aktivist Mina Ahadi, İran daki kadın katliamları ve recm (taşlanarak öldürme) üzerine bilgi verdi. Bugüne kadar çok sayıda kadının recm ve idam edildiğini, şu anda da bu yollarla öldürülmek istenen 2 erkek ve 10 tane kadının bulunduğunu belirterek, uluslararası kamuoyunun buna dur demesi gerektiğini ve bu kadınların ve erkeklerin öldürülmemesi için her türlü maddi ve manevi desteğin son derece önemli olduğunu belirtti. Bu konu ile ilgili açılan standa ve İslamiyet ve Kadın konulu forum ve çalışma gruplarına katılımcılar tarafından büyük ilgi gösterildi. Afrika dan katılan kadınlar esas olarak kadınların yoksulluğu, en önemli sorunları olan tecavüz ve AIDS hastalığı üzerinde durdular. Afrikalı kadınların çekilmez hale gelen yaşantısının biraz da olsa düzeltilebilmesi için maddi ve manevi yardım talebinde bulundular. Latin Amerika dan katılan kadınlar esas olarak bu ülkelerdeki kadın hareketinin boyutlarını, emperyalist bağımlılığın emekçi kadınlar üzerindeki etkilerini aktararak, kadınların durumunu iyileştirmek için yürüttükleri sosyal çalışmalar hakkında bilgi verdiler. Konferansa Avrupa dan katılan kadınlar esas olarak savaş ve işgale karşı yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdiler. Rusya dan katılan temsilci siyasi görüşlerinden dolayı kontra güçler tarafından katledilen Anna Politkavskaya isimli kadın gazetecinin mücadelesini anlattı. Fransa dan katılan genç bir öğrenci kadın son dönemde zirveye çıkan öğrenci hareketi ve Fransa da ilticacıların yaşadığı sorunlar üzerinde durdu. Son olarak Almanya ile ilgili Courage dan bir kadın arkadaş rapor sundu. Almanya da günden güne artan işsizlik ve sosyal hak kısıntıları üzerine yaptığı konuşmasında tüm kadınlara, haklarını elde edebilmek için Courage da örgütlenme çağrısında bulundu. Konferansın ikinci günü çeşitli konularda toplam 16 forum ve 7 tane atölye çalışması gerçekleştirildi. Tek tek bütün forum ve atölye çalışmaları hakkında bilgi vermemiz mümkün değil. O nedenle en azından bir resim edinilmesi açısından forumların başlıklarını kısaca aktaralım: 1. İnsana yakışır bir sağlık sistemi - bu konudaki düşünceler ve oraya giden yol. 2. Çocuğum daha iyi bir geleceğe sahip olsun - ya da bugün çocuk yetiştirmek nasıl olmalıdır? 3. Çocukların, çocuk yuvalarına ihtiyacı var. 4. Depresyon kadının kaderi mi yoksa toplumsal bir sorun mu? 5. Modern matriarkal araştırma. Patriarkal toplum üzerine ve kadın, erkek ve çocuklar için daha iyi bir gelecek. 6. Uğruna mücadele etmeye değer. Sosyalizm de kadının kurtuluşu. 7. Demokrasi üzerine. 8. Genç kadınlar ve politika. 9. Doğu ve batı feminizmi. 10. İşçi hareketi ile kadın hareketi arasındaki bağ. 11. Devletin aile politikasına eleştirel bir bakış. 12. Araba endüstrisinde çalışan kadınların mücadelesi ve aileleri. 13. Yakın Doğu yanıyor! Barış, ekmek ve gül için kadın ve genç kızların hareketi. 14. Göçmenlerle birlikte, demokratik haklar için mücadeleye. 15. İslam ülkelerinde kadın hareketi. 16. Kadınsız, işsiz Biz bunda yokuz! Saat ile arasında aynı anda yapılan forumlardan Kadınsız, İşsiz Biz bunda yokuz! konulu forumu YDİ Çağrı gazetesinden kadınlar olarak biz örgütledik. Burada ilk olarak Almanya daki kadın işsizliği ile ilgili kapsamlı bir araştırmaya ve istatistiklere dayalı bilgiler verildi. Almanya da da gerek eşit işe eşit ücret gerekse erkek ile kadın arasındaki işsizlik oranı konusunda ciddi farklar var. Kadın işçiler erkek işçilere oranla %26 ile %29 arası daha az ücret alıyorlar, daha az sosyal haklardan yararlanabiliyorlar, ev işi ve çocuk bakımı çok büyük oranda yine kadınların sırtında. Almanya da kadın işsizliği bağlamında Alman ve Avrupalı kadınlara göre göçmen kadınlar daha fazla işsiz kalıyorlar ve daha kötü koşullarda çalıştırılıyorlar. Sosyal hakları budamak amacıyla çıkarılan yeni yasalar da en çok kadınları etkiliyor. Almanya ile ilgili verilerin ardından kısaca da olsa Türkiye de çalışan kadın sayısı, sigortalı kadın sayısı, kadın işsizliği, işsizlik parası, kadın işçilerin sendikal durumu ve sendikaların kadın politikaları hakkında bilgi verdik. Bu sunumların ardından soru cevap ve tartışmaya geçildi. Oldukça canlı tartışmaların yaşandığı bu bölümde, özellikle Hartz 4 denilen yasa, bu yasanın getirdiği bir dizi hak gaspı ve 1 Euro luk işler e (uzun süre işsiz kalanlar, İş Bulma Kurumu tarafından saatine 1 Euro ödenen işlere gönderiliyorlar, buna itiraz edildiği ve gidilmediği taktirde her türlü sosyal yardım kesiliyor) karşı nasıl mücadele edileceği üzerinde duruldu. İnsan onurunu ayaklar altına alan bu uygulamaya karşı hukuki mücadele de dahil mutlaka mücadele yürütmek ve kitleleri bu yasaya karşı harekete geçirmek gerektiği belirtildi. Bu mücadele içerisinde özellikle işyerlerinde aynı durumda olan işçiler arasında bir çalışma yapmanın ve işçileri bu somut sorun üzerinden harekete geçirmenin olanaklarını yaratmanın bu konuda takınılacak doğru tavır olacağı vurgulandı. Forumda yürütülen diğer tartışmalar şunlardı: Ev işi ve çocuk bakımının toplumsallaştırılması; sömürü sistemine karşı mücadele; işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmi birleştirme; genç kızların erkek mesleği denilen mesleklere ilgi duymaları için onların çeşitli araçlarla cesaretlendirilmeleri; kadın işçi ve emekçiler arasındaki dayanışma-

19 yeni kadın dünyası nın pekiştirilmesi. Forumların ardından saat ile arasında Workshop lar (atölye çalışmaları) yapıldı. Buralara da katılımcıların ilgisi yoğun idi. Bunlar içerisinde en ilgi çekeni Topluluk önünde korkmadan konuşmak konulu atölye çalışması oldu. Buraya katılanlar neden topluluk önünde konuşmaktan çekindiklerini dile getirdiler. Atölye çalışmasını yöneten Lisette Milde, bu korkuların nasıl aşılabileceği konusunda örneğin; çok okumak, yabancı kelimelerden kaçınmak, kendi kendine prova yapmak, çok fazla konu yerine bir iki konu ile konuşmayı sınırlamak vs. gibi- güzel önerilerde bulundu. Burada gördüğümüz bir şey topluluk önünde konuşmanın sadece kadınlara özgü bir sorun olmadığı, erkeklerin de yaşadığı önemli bir mesele olduğu idi. Cumartesi gecesi çok iyi bir kültür programı hazırlanmıştı. Burada değişik ülkelerden kadınların sunduğu gösteriler çok büyük ilgi ve bol alkışla izlendi. Konferansın üçüncü günü Pazar, sabah saatlerinden itibaren bütün forumlar ve Workshop lar sonuçlarını iki dakika ile sınırlı olmak şartı ile aktardılar. İki dakika az bir süre olsa da, bütün çalışmalara katılınamadığı için, tek tek gruplarda yürütülen tartışmalarla ilgili bilgi verilmesi, bir resim edinmek açısından iyi oldu. Tanıtımların ardından açık mikrofon bölümüne geçildi. Burada zaman darlığı nedeniyle öncelik değişik ülkelerden davet edilen katılımcıların duygu ve düşüncelerini dile getirdiği konuşmalara verildi. Konferansın son bölümünde Courage Kadın örgütünün yeni yönetim kurulu seçildi. Üç günlük konferans okunan dayanışma mesajları ve sonuç bildirgesi ile sona erdirildi. Sonuç bildirgesinde dünya kadınlarının ortak ve özgün sorunları için verdikleri mücadelenin güçlendirilmesi, destek ve dayanışmanın arttırılması vurgulandı. Konferansta yaşadığımız ve bizi rahatsız eden birkaç nokta şunlar idi: organizasyonu yapanların kendi standları dışındaki standları kuytu bir yerde konumlandırmaları, giriş ücretinin pahalı olması, elden yayın satışı ve bildiri dağıtımına izin verilmemesi vb. Konferans genel olarak değerlendirildiğinde oldukça iyi organize edilmiş, bir çok işin dayanışma içerisinde yürütüldüğü kolektif bir çalışmanın ürünü olduğu göze çarpıyordu. Uluslararası alandan kadın mücadelelerinin ve deneyimlerinin aktarıldığı başarılı bir etkinlik idi. Çalışmalarına çok öncesinden başlanan bu konferanslara daha fazla etkide bulunabilmek ve daha fazla söz sahibi olabilmek için şimdiden gücümüz oranında bu çalışmalara katılmalıyız. Kasım 2006 Türkiye Sosyal Forumu nda kadın sorunları tartışıldı... Gazetemizin bir önceki sayısında, 30 Eylül 1 Ekim tarihleri arasında İstanbul da gerçekleştirilen 1. Türkiye Sosyal Forumu hakkında bilgi vermiştik. Ayrıca Yeni Dünya Gençliği olarak genç arkadaşlarımızın, gençlik sorunları üzerine yapılan atölye ve seminerler hakkında yazdıkları bir değerlendirmeyi yayınlamıştık. Bu sayımızda ise kadın arkadaşlarımızın katıldığı kadın sorunu ile ilgili yapılan toplantılar hakkında bilgi vermek istiyoruz. Yaklaşık 40 atölye ve seminerin düzenlendiği TSF de, bir çok konunun yanında kadın sorunu konusunda da çeşitli çalışmalar gerçekleştirildi. Düzenlenen toplam 7 atölye ve seminer çalışmasından 4 tanesine katıldık. Bunlar dışında, eşcinsel, biseksüel, travesti ve transseksüellerin sorunlarının dile getirildiği ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir atölye çalışmasında da yer aldık. Kadın kurtuluş mücadelesi, sorunları ve örgütlenme deneyimleri konulu semineri düzenleyen kurum temsilcileri (EHP li kadın arkadaş dışında) esas olarak kendi kadın çalışmaları hakkında bilgi verip önümüzdeki dönem yapacakları çalışmaları aktardılar. Konuşmalar genel olarak uzun tutulduğu için, öngörülen soru cevap ve tartışma bölümü gerçekleştirilemedi. Seminer sonuçta herkesin kendisini anlattığı, amacına ulaşamayan bir seminer oldu. Ev-Eksenli çalışma, küreselleşme ve örgütlenme sorunları konulu atölye çalışması katıldığımız atölyeler içerisinde en ilginç olanlarından biriydi. Ev eksenli çalışma özellikle son yıllarda ev kadınları arasında son derece yaygınlaşmış bir çalışma biçimi. Kadınlar ailenin yeniden üretimi için evde yaptıkları işler yanında örneğin, halı dokuma, nakış dikiş işleri, başkalarının çamaşırını evde yıkama, küçük parçaları (bilgisayar parçası, kalem vs.) monte etme, kırlık bölgelerde fındık-fıstık çıtlatma gibi çok çeşitli işler yapıyorlar. Bu işleri daha çok kadınların yapmasının esas nedeni kadın emeğinin ucuz işgücü olarak görülmesi, geleneksel ev kadınlığı rolünden yararlanma, kadınların eğitimsizliği vs. Bu özellikler bir araya gelince sermaye için bu alan daha da cazip hale geliyor. Ev eksenli çalışan kadınlar 70 li yılların ortalarından itibaren örgütlü olmak ve sosyal güvence ve sendika hakkı için mücadele yürütüyorlar. Bu konudaki örgütlülüğün en gelişkin olduğu ülkeler uzak doğu ülkeleri. Türkiye de ilk defa 2004 yılında 1. Ulusal Konferans gerçekleştirildi. Türkiye de bu konudaki çalışmalar daha çok yereller üzerinden yürütülen bir çalışma şeklinde. Türkiye de ev-eksenli çalışanların %85-90 ını kadınlar oluşturuyor. Türkiye de ev eksenli çalışan kadınların durumu da diğer ülkelerinkinden farklı değil: süresi belli olmayan çalışma saatleri, çok düşük ücretler, ücret garantisi yok, herhangi bir sosyal güvenceden yoksun vs. Ev eksenli çalışanlar dizginsiz bir sömürü ile karşı karşıyalar. Sosyal güvence ve sigorta hakkı, ücret garantisi olan bir iş ilişkisi, ücretlerin asgari ücret seviyesine çekilmesi gibi talepler bu alanda çalışan kadınların esas taleplerini oluşturuyor. Kadın emeği, istihdam politika- ları, ayrımcılık ve mücadele yöntemleri konulu atölye çalışmasında, kadınların emeğinin %76 sının ücretsiz emek olduğu, kadın emeğinin daha çok sömürüldüğü, Türkiye deki kadınların %70 inden fazlasının sosyal güvenceden yoksun olduğu, kamusal alanın özelleştirilmesi ile birlikte kadınların işsiz kaldıkları, meslek seçiminde ve iş ilanlarında ayrımcılık yapıldığı, kadınların bilim ve teknolojiden uzak tutulmaya çalışıldığı, sadece Türkiye gibi emperyalizme bağımlı ülkelerde değil en gelişmiş emperyalist ülkelerde bile ev işi ve çocuk bakımının kadınların işi olduğu öne çıkarılan konular arasındaydı. Kadınların bütün bu ezilmişliklerinin farkında olmaları, ister üniversite isterse fabrika olsun her yerde dayanışmayı büyütmeleri, mücadele deneyimlerini paylaşmaları, sermayeye karşı mücadeleyi yükseltmeleri gerektiği belirtildi. Kapitalizm var oldukça kadınların insanca yaşamı ve kurtuluşunun mümkün olmadığı dile getirildi. K a t ı l d ı ğ ı m ı z s on t o p l a nt ı Ataerkilliğe karşı başka bir erkeklik mümkün konulu atölye çalışması idi. Bu atölyeye insanların ilgisi oldukça yoğun idi. Özellikle kalabalık erkek katılımı göze çarpıyordu. Katılan üç panelist, kadın sorununun çeşitli alanlarından sunumlar yaptıktan sonra söyleşi bölümüne geçildi. Burada esas olarak erkeklere söz verilerek kadın sorununa nasıl yaklaştıkları ve erkek egemen anlayışlardan nasıl etkilendikleri bunları aşmak için nasıl bir çaba içerisine girdikleri konusunda görüşlerini paylaşmaları istendi. Fakat söz alan erkeklerin çok büyük bir çoğunluğu erkek egemenliğini sorgulamak yerine kadınlara akıl öğretmeyi, kadınların da yanlışlar yaptığını vs. anlatmaya girişerek erkekleri kurtarmaya çalıştılar. Bu yaklaşım bize bir kez daha erkek egemenliğinin bırakalım geniş toplum içerisinde, devrimci demokrat çevrelerde de yorulmadan mücadele etmemiz gereken çok büyük bir sorun olduğunu gösteriyor.katıldığımız bütün bu panel ve seminerlerde kadın sorunu ve erkek egemenliği konusundaki siyasetimizi katılımcılara aktarmaya çalıştık. Ekim

20 yaşam temellerini koruma mücadelesi ATOM (NÜKLEER) ENERJİSİ TARAFTARLARI YALAN SÖYLÜYORLAR SADECE SİNOP A DEĞİL DÜNYANIN HİÇBİR YERİNE ATOM SANTRALI KURULMASIN! VAROLANLAR KAPANSIN! YALANA KARŞI DOĞRUSU.. Atom öldürür - Doğa güldürür (2) Dünyada nükleer enerjinin durumu ne? 16 Bugün yerküre üzerinde 443 tane nükleer enerji santrali mevcuttur. Bunların 151 tanesi B. Avrupa, 125 tanesi Kuzey Amerika, 92 tanesi Asya ve 67 tanesi Doğu Avrupa da bulunmaktadır. İnşa halindeki 27 sinin 18 tanesi Asya dadır. Bu santrallerden elde edilen toplam elektrik-enerjisi mevcut dünya ihtiyacının %16 dır ve 2030 yılında bu %9 a düşecektir. ABD 103 reaktörü ile başı çekerken, iptal edilen 138 reaktörle ve 1978 den beri yeni sipariş olmaması akıllara atık problemini getirmektedir. Bugün atık sorunu ile ilgili araştırmaya 38,5 milyon dolar fon ayrıldı. Avrupa daki duruma gelince nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payı; Fransa da %78,2; Belçika da %60,01; Almanya da %35, İspanya da %30, İngiltere de %28,6 ve Hollanda da ise %3,1 dir. (Kaynak: msnbcntv.com.tr/ Dünyada nükleer enerji 27 Şubat 2006) Nükleer Reaktörler ABD ve Kanada da yeni sipariş yok. Avrupa da ise sadece bir tane var, o da Finlandiya da. AB de 5 ülke (Almanya, İsveç, İspanya, İtalya ve Belçika) nükleer enerjiden kademeli olarak tümüyle vazgeçme kararı aldı. Avrupa da da sorun atık sorunu olarak bekle gör politikasında. Günümüzde nükleer enerji santralleri siparişinde öne çıkan Çin ve Hindistan dır. Buralarda anda inşalar sürmektedir. Genelde en gelişmiş ülkeler atom enerjisini terk etme durumundayken, neden Türkiye gibi ülkeler buna rağbet göstermektedir? Bu sorunun cevabı öncelikle yine emperyalist tekellerin ellerindekini değerlendirme isteğidir. Öte taraftan ise, bu enerjiye ihtiyacı olduğunu söyleyenlerin atom bombasına sahip olma isteğidir. Ülkemizdeki hakim sınıfların halkımıza yalan söylerken hem atom bombasına sahip olmak, ve hem de atom enerjisi tekniğine sahip bunu inşa edecek emperyalist tekellerden alacakları komisyon hesabı içindedirler. Atom atıkları neden problem? Güç Ülkeler İşletmede Ortalama Yaş İnşa Halinde Planlanan Elektrikteki Pay ABD % Almanya % Britanya % Çin % Finlandiya % Fransa % Hindistan % İran % İspanya % Japonya % Kuzey Kore % Rusya % Kararsız izotoplar kararlı hale (tehlikesiz hale) gelene kadar dışarıya enerji salar. İşte bu enerjinin adı radyasyondur. Zenginleştirilmiş Uranyum ve suni olarak reaktörlerde elde edilmiş olan plütonyumun bir kilosunun çıkaracağı ısı enerjisinin 16 milyon litre benzinin vereceği enerjiye eşit olduğu düşünüldüğünde bahsi geçen fiziksel-kimyasal olayın boyutunu anlamak belki daha kolay olur. Uzayda saniyede km hızla hareket eden, Gama-Alfa ışınları, nötronlar, elektronlar vb. tipte atom parçacıkları radyasyonu oluşturur. İşte reaktörlerde atık olarak geride kalan çöp bu parçacıklarla yüklüdür. Hem de bunların çözülmesi -insana zararsız hale gelmeleri- bazılarında binlerce yıl sürer. Yani önce radyasyon verme süreci yarıya iner, sonra gittikçe azalır. Örneğin Uranyum 238 izotopunun yarım değer süresi 4,5 milyar yılda tamamlanır. Bu süre Plutonyum da 244 bin yıldır. Bu ışınların içinde en etkili ve tehlikeli olanı gama ışınlarıdır. Bu ışınlar en hızlı olmasının yanı sıra en uzak mesafeye ulaştıkları gibi en katı maddelere girme gücüne de sahiptir. Birkaç örnek daha: İyot gün Sezyum yıl Karbon yıl Plutonyum yıl Uranyum milyon yıl. Bunlar önce 1/2, 1/4, 1/8 e düşerler... Bu ışınların bulunduğu ortamda insan vücuduna girmeleri çok kolaydır. Girdiklerinde vücudun yapısını oluşturan hücrelere zarar verir ve onları dumura uğratırlar. Bununla yetinmez üreme hücrelerinde yeralarak gelecek kuşaklara da tehlikeli yaşam hazırlarlar. Süreç içindeki genetik bozuklukların sebebi olurlar. İnsan yaşamı için gözle görülmeyen tehlikedirler. Hiroşimaya atılan atom bombasından bu yana geçen 60 yıllık süreç bu lanetin etkilerini ortadan kaldırmamıştır. Kuzey kapımızda Çernobil santralı kazasından çıkan-sızan ışınların (radyasyonların) etkileri hala günceldir. Daha yıllarca güncelliğini koruyacaktır. Buradaki dert mekanik zarar değildir. Yani bir çarpma sonucu ezilmekırılma-parçalanma, bir ısı sonucu yanma, bir ses sonucu duyma hissinin kaybolması, bir sel baskını, bir deprem vb. değildir. Görünmeyen, his edilmeyen ve fakat insanı yiyip bitiren bir tehlikedir söz konusu olan. Dün Hiroşima ve Nagazaki ye atılan atom bombalarının birkaç saniye içerisinde yüzbinlerce insanın ölmesine yol açan atomun içindeki korkunç gücün içini az biraz açtığınızda gördüğümüz manzara şöyledir: - Patlama anı: İlk parçalanan çekirdekten dışarı fırlayan nötronlar zincirleme tepkimelere yol açmış saniyenin milyonda biri kadar bir zamanda atom bombası 1000 milyar kilokalorilik bir enerji açığa çıkarmıştır. Bir anda milyon dereceye varan gaz basıncı atmosfere yayılmıştır. - Patlamadan saniyenin binde biri kadar sonra: Patlamış olan gaz kütlesinin çapı büyür ve etrafa çeşitli ışınlar yayılır. Patlamanın başlangıç parlaması olarak adlandırılan bu ışınlar, gözleri kapamaya zaman olmadığı için kör eder. Şokun basıncı tarif edilemeyecek kadar korkunçtur. - Patlamadan 2 saniye sonra: Bir ateş topu oluşur, yayılan ısı 4-5 km çapındaki alanda yanabilir herşeyi yakar. - Patlamadan 6 saniye sonra: Oluşan şok dalgası yeryüzüne çarpar. Şiddetli hava basıncı yaratır. Bu basınç atmosfer basıncının iki katıdır. Bu basınçtan sağ kalma ihtimali %1 dir. - Patlamadan 13 saniye sonra: Şok dalgası yeryüzünde yayılır, bu dalga ateş topunun kovduğu hava ile birleşince yeni patlamalar oluşur. Oluşan

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ! DÜNYA BARIŞININ GÜVENCESİ İŞÇİ SINIFIDIR! HAKSIZ, GERİCİ VE EMPERYALİST SAVAŞLAR EMPERYALİST KAPİTALİST DEVLETLER TARAFINDAN SÜRDÜRÜLMEKTEDİR! EMPERYALİST SÖMÜRÜ SİSTEMİ İŞÇİ

Detaylı

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! Clara Zetkin haklı olarak Kadının özgürlüğünün, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, emeğin sermayenin

Detaylı

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*) İçinde Bulunduğumuz Evre Ve Gençliğin Durumu Türkiye gibi yarı sömürge ve az gelişmiş

Detaylı

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ... ÖRNEK SORU: 1 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından, 30 Ekim 1918 de, yenilgiyi kabul ettiğinin tescili niteliğinde olan Mondros Ateşkes Anlaşması yla sona erdi. Ancak anlaşmanın,

Detaylı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı İş ve aş için, Demokrasi ve özgürlük için, barış sürecinin ilerlemesi için, 7 Haziran seçimlerinde HDP yi desteklemek için, Haydin

Detaylı

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), Barzani nin liderliğinde 25 Eylül tarihinde bir referandum yapılacağını duyurdu. Referandumda KBY nin bağımsız

Detaylı

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni ziyaret eden ilk Türk siyasi lider olan Perinçek, onurlarına verilen yemek sırasında bir konuşma gerçekleştirdi. ABD'nin savaş

Detaylı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz

Detaylı

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi Bugünlerde bu üç adı bir araya getiren ortak özellik, her birinin uluslararası sınıflar mücadelesinde bölgesel etkilere yol

Detaylı

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek! Cezayir'de 1990'lı yıllardaki duvar yazıları, İslamcılığın yükseldiği döneme yönelik yakın bir tanıklık niteliğinde. 10.07.2017 / 18:00 Doksanlı

Detaylı

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar. Boyun eğmeyenler bu yana BU DÜZENİ SIFIRLA AKP eliyle sürdürülen gerici diktatörlük Türkiye'nin kaderi değildir. Bu diktatörlük bir kaza veya arızanın sonucu ortaya çıkmış da değildir. Sömürü düzeni kendini

Detaylı

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI HAFTALAR KONULAR 1. Hafta TÜRK DEVRİMİNE KAVRAMSAL YAKLAŞIM A-) Devlet (Toprak, İnsan Egemenlik) B-) Monarşi C-) Oligarşi D-) Cumhuriyet E-) Demokrasi F-) İhtilal G-) Devrim H-) Islahat 2. Hafta DEĞİŞEN

Detaylı

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler Açılış Tarihi Kapanış Tarihi Sona Eriş Nedeni 1 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17.11.1924 05.06.1925

Detaylı

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem NEDEN Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem YERLi VE MiLLi BiR SiSTEM Türkiye, artık daha büyük. Dünyada söz söyleyen ülkeler arasında. Milletinin refahını artırmaya başladı. Dünyanın en büyük altyapı

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 Rapor No: 41, Mart 2011 KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Center for Mıddle Eastern Strategıc Studıes mezhepçilik Irak

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler Geçtiğimiz ay Suriye de Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalif güçler arasında yaşanan çatışmaya ilişkin, Suriye Devrimci Sol

Detaylı

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ... İçindekiler ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ... 5 I.1. Arnavutluk Adının Anlamı... 5 I.2. Arnavutluk Adının Kökeni... 7 I.3.

Detaylı

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Kamuoyu Yoklaması Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket) Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi Vizyon Siyasi Kalkınma Merkezi 2017 1 Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen Karl Heinrich MARX 1818-1883 Eserleri Kutsal Aile (1845) Felsefenin Sefaleti (1847) Komünist Manifesto (1848) Fransa'da Sınıf Kavgaları (1850) Ekonominin Eleştirisi (1859) Kapital (Das Kapital-1867-1894).

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. SİYASAL PARTİLER Siyasi Parti Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. Siyasi partileri öteki toplumsal örgütlerden ayıran

Detaylı

işçiokulu FASİKÜL 22:

işçiokulu FASİKÜL 22: Emperyalizm nedir? Emperyalizm dünya üzerinde uluslararası sermayenin tek tek ülkelerdeki emekçileri sömürmesi ve baskı altına almasının adıdır. Bütün yeraltı ve üstü zenginliklere el koyma, pazarı ele

Detaylı

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK 2 Takdim Planı Modernleşme Süreci Açısından Devlet Devlet-Toplum İlişkileri Açısından Devlet Teşkilatlanma

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

Devrim Öncesinde Yemen

Devrim Öncesinde Yemen Yemen Devrimi Devrim Öncesinde Yemen Kuzey de Zeydiliğe mensup Husiler hiçbir zaman Yemen içinde entegre olamaması Yemen bütünlüğü için ciddi bir sorun olmuştur. Buna ilaveten 2009 yılında El-Kaide örgütünün

Detaylı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH CEVAP 1: (TOPLAM 2 PUAN) Savaş 2450-50=2400 yılının başında sona ermiştir. (İşlem 1 puan) Çünkü miladi takvimde, MÖ tarihleri milat takviminin başlangıcına yaklaştıkça

Detaylı

Teröre karşı mücadele cephesi!

Teröre karşı mücadele cephesi! Teröre karşı mücadele cephesi! Türkiye, teröre karşı mücadele adı altında, birlik ve beraberlik içinde emekçilere yönelik bir terör rejimine sürüklenmek isteniyor. Bu nedenle milli seferberlik dahi ilan

Detaylı

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42 İÇİNDEKİLER 15 Ekonomi Politiğin Konusu 16 Toplum Yaşamının Temeli Olan Maddi Malların Üretimi 17 Üretici Güçler ve Üretim İlişkileri 23 Toplumun Gelişmesinin Ekonomik Yasaları 26 Ekonomi Politiğin Tanımı

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

ÖZEL SAYI Haziran / Hezîran 2010 Fiyatı / Biha: 2 YTL. Programı VE TÜ ZÜĞÜ

ÖZEL SAYI Haziran / Hezîran 2010 Fiyatı / Biha: 2 YTL. Programı VE TÜ ZÜĞÜ Haziran / Hezîran 2010 Fiyatı / Biha: 2 YTL Programı VE TÜ ZÜĞÜ İÇİNDEKİLER 3 Bolşevik Parti Programı 35 BOL şe VİK PAR Tİ (KU ZEY KÜR DİS TAN-TÜR KİYE) NİN TÜ ZÜĞÜ (ÖR GÜT SEL KU RAL La RI) V.i.S.d.P.

Detaylı

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ Bismillairrahmanirrahim 1. Suriye de 20 ayı aşkın bir süredir devam eden kriz ortamı, ülkedeki diğer topluluklar gibi

Detaylı

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları Cumhuriyetin kuruluşu Anadolu insanının iman, namus, bağımsızlık, özgürlük, vatan ve millete sevgi ile bağlılığının inancı ve iradesi ile kendisine önderlik yapan Mustafa

Detaylı

Uluslararası Kadın Hareketinin Uyanma ve Ayağa Kalkma Zamanı Gelmiştir! 2011 Venezüella Dünya Kadınları Konferansı için hep birlikte ileri!

Uluslararası Kadın Hareketinin Uyanma ve Ayağa Kalkma Zamanı Gelmiştir! 2011 Venezüella Dünya Kadınları Konferansı için hep birlikte ileri! Uluslararası Kadın Hareketinin Uyanma ve Ayağa Kalkma Zamanı Gelmiştir! 2011 Venezüella Dünya Kadınları Konferansı için hep birlikte ileri! Dünyanın her yerinde milyonlarca kadın kendi geleceklerini kendi

Detaylı

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz Mescidi Aksa hatibi Şeyh İkrime Sabri, Filistinlilerin Mescidi Aksa daki haklarına bağlı olduklarını, bunun bir karışından bile taviz vermeyeceklerini

Detaylı

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır.

İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. İNSAN HAKLARI İNSAN HAKLARI İnsanların, sadece insan olması nedeniyle sahip oldukları devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Bu haklara herhangi bir şart veya statüye bağlı olmadan doğuştan sahip oluruz

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 2018-2019 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI SÜRE SÜRE: 12 DERS İ 1. ÜNİTE ÜNİTE ADI: BİREY VE EYLÜL. SB.7.1.1. İletişimi etkileyen tutum

Detaylı

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Yakın Doğu Üniversitesi Uzaktan Eğitim Merkezi ne aittir. Bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan

Detaylı

EKİM DEVRİMİ VE SAVAŞ Ekim Devrimi öncesinde emperyalist

EKİM DEVRİMİ VE SAVAŞ Ekim Devrimi öncesinde emperyalist Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir

Detaylı

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi Devrimci Marksizm Yayın Kurulu Uzun vadede bu felâket konusunda suçun nasýl daðýtýlacaðý çok þeyi belirleyecektir. Ýþte bu, önemli bir entelektüel

Detaylı

Referandum ve tezkere

Referandum ve tezkere Referandum ve tezkere Hani bir laf vardır İnsanoğlu kuş misali, dün neredeydik bugün nerede diye; aynen öyle. Türkiye, hemen hepsiyle açıkörtülü bir düşmanlık, anlaşmazlık, geçimsizlik, çıkar çatışması

Detaylı

NKP

NKP 24 Haziran da Ülkemiz adım adım bir nükleer bataklığa doğru sürükleniyor. AKP, hayati önemdeki bu konuyu her türlü hukuksal ve siyasal denetimden kaçırıyor. Nükleer santrallerin ya da bu santraller gerekçe

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ 209 ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nun 20 Aralık 1993 tarihli ve 47/135 sayılı Kararıyla ilan edilmiştir.

Detaylı

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ Türk-İş Dergisi, Ekim-Kasım 2000 Genel Başkan Danışmanı Avrupa Birliği nin kasım ayı içinde yayınlanan iki belgesi, Avrupa Birliği nin Türkiye yi üyeliğe almak

Detaylı

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye

Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye Türkiye küçük Millet Meclisleri Nisan 2011 Raporu Libya ya Uluslararası Müdahale ve Türkiye Nükleer Enerji Santralleri ve Türkiye nin Enerji Politikası Ortak Paydalar Ortadoğu ve Kuzey Afrika da ki rejimlerin

Detaylı

TÜRKİYE PROLETARYASININ SOSYALİST VE DEMOKRATİK PLATFORMU

TÜRKİYE PROLETARYASININ SOSYALİST VE DEMOKRATİK PLATFORMU TÜRKİYE PROLETARYASININ SOSYALİST VE DEMOKRATİK PLATFORMU Türkiye proletaryası, ekonomik, toplumsal ve politik kurtuluşu için bütün dünyada mücadele eden dünya proletaryasının bir kolu olarak, Türkiye'de

Detaylı

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ. 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 Adı Soyadı : No: Sınıf: 11/ SĠYASET Siyaset; ülke yönetimini ilgilendiren olayların bütünüdür.

Detaylı

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

SAYIN BASIN MENSUPLARI; SAYIN BASIN MENSUPLARI; BUGÜN TÜM TÜRKİYE DE, BAŞTA ULUSLARARASI SENDİKALAR KONFEDERASYONU İLE TTB OLMAK ÜZERE FİLİSTİN KATLİAMININ DURDURULMASI İÇİN ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER DÜZENLENMEKTEDİR. İsrail ordusunun

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim 1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim Türkiye de 2007 genel milletvekili seçimlerine ilişkin değerlendirme yaparken seçim sistemine değinmeden bir çözümleme yapmak pek olanaklı değil. Türkiye nin

Detaylı

Türkler ve Kürtler üzerine yanlış düşünceler

Türkler ve Kürtler üzerine yanlış düşünceler Devrimci Marksizm Türkler ve Kürtler üzerine yanlış düşünceler Necati Yıldırım Türkiye solunda uzun yıllar Kürtlerin ulus olup olmadıkları tartışıldı. Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkından rahatsız

Detaylı

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Bashar al-assad ın Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve Bayan Hayrünnisa Gül onuruna verilen Akşam Yemeği nde yapacakları konuşma 15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye

Detaylı

UIT-CI bildirisi: Kobane de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya!

UIT-CI bildirisi: Kobane de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya! UIT-CI bildirisi: Kobane de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya! Nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Suriye nin kuzeyindeki Kobane kenti, Beşar Esad diktatörlüğüne karşı 2011 de başlayan halk

Detaylı

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ! Silahlý Propaganda ve Gerilla Savaþý Nikaragua da Devrim ve Seçim Proletarya ve Sosyalist Siyasal Bilinç Demokratik Muhalefette Demokrat! Türkiye Devriminde Kürt

Detaylı

KOR KİTAP STRATEJi ve TAKTiK - J. V. STALiN. ÇEVİREN A. FIRAT KAPAK ve İÇ TASARIM DEVRİM KOÇLAN

KOR KİTAP STRATEJi ve TAKTiK - J. V. STALiN. ÇEVİREN A. FIRAT KAPAK ve İÇ TASARIM DEVRİM KOÇLAN 1 KOR KİTAP - 20 CEPhane - 2 STRATEJi ve TAKTiK - J. V. STALiN ÇEVİREN A. FIRAT KAPAK ve İÇ TASARIM DEVRİM KOÇLAN ISBN 978-605-2283-02-8 Birinci Basım Kasım 2017 Ginko Kitap Ltd. Şti. 2017 BASKI: Ezgi

Detaylı

1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN

1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...V İÇİNDEKİLER...IX KISALTMALAR...XV GİRİŞ...1 1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN I. KENDİ KADERİNİ TAYİNİN ANLAMI...5 A. Terim Sorunu...8

Detaylı

Marksist-Leninist Parti(Bolşevik) Sosyalist Devrim Programı:

Marksist-Leninist Parti(Bolşevik) Sosyalist Devrim Programı: Marksist-Leninist Parti(Bolşevik) Sosyalist Devrim Programı: I. Giriş Çağımız Emperyalizm ve Proleter devrimleri çağıdır: Bugün,(21. yüzyılın ilk on yılı içinde de) emperyalizm ve proleter devrimleri çağında

Detaylı

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB 2010-2012 ISBN 978-605-01-0372-4 Baskı Mattek Basın Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti Adakale Sokak 32/27 Kızılay/ANKARA Tel: (312)

Detaylı

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI / Üniversite Senatosu Rektör Prof. Dr. Sait BİLGİÇ başkanlığında saat 15:00 da toplandı. Yeterli çoğunluğun olduğu anlaşıldı. Gündem onaylanarak kabul edildi. Konuların görüşülmesine geçilerek aşağıda yazılı

Detaylı

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum: T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU Ekonomik Durum: 1. Avrupa daki gelişmelerin hiçbiri yaşanmamıştır. Avrupa da Rönesans ve Reform

Detaylı

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son 10-11 senesinde bizim de katkılarımızın olması bizi her zaman çok mutlu ediyor çünkü Avrupa da yaşayan

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI 2018-2019 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI SÜRE SÜRE: 12 DERS İ 1. ÜNİTE ÖĞRENME ALANI-ÜNİTE: BİREY VE TOPLUM KONU KAZANIM BECERİLER AÇIKLAMA

Detaylı

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ No.12, ARALIK 2016 TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ NO.12, ARALIK 2016 ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI 30 Kasım 2016 Çarşamba günü Ortadoğu Stratejik

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! 1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek 1 Mayıs, bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır.

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Türkiye de temaslarına CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile görüşerek başladı. Görüşmeye katılan Loğoğlu açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Detaylı

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam 978-605-5952-25-9 Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011 Seri/Sıra No 2000 li Yıllar / 8 Kitabın Adı Türkiye de Eğitim Editör Bekir S. GÜR Yayın Hazırlık Arter Reklam ISBN 978-605-5952-25-9 Baskı Tarihi Ağustos-2011 Ofset Baskı ve Mücellit Ömür Matbaacılık Ömür

Detaylı

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ INSTITUTE FOR STRATEGIC STUDIES S A E STRATEJİK ARAŞTIRMALAR ENSTİTÜSÜ KASIM, 2003 11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ 11 EYLÜL SALDIRISI SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ FİZİKİ SONUÇ % 100 YIKIM

Detaylı

4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI

4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI 4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI TÜRKÇE 1 Dersin Adı: ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 2 Dersin Kodu: OATA204 3 Dersin Türü: ZORUNLU 4 Dersin Seviyesi: ÖNLİSANS 5 Dersin Verildiği Yıl: 2 6 Dersin Verildiği

Detaylı

BİZ KİMİZ? ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu, Atatürk ü ve ideolojisini daha iyi tanımak ve tanıtmak için 1989 yılında ODTÜ Kültür İşleri Müdürlüğü bünyesinde kurulmuş olan bir düşünce topluluğudur. Atatürkçü

Detaylı

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları Kıbrıs açıklarında keşfedilen doğal gaz rezervleri, adada yıllardır süregelen çatışmaya barışçıl bir çözüm getirmesi umut edilirken, tam tersi gerilimi tırmandırmıştır.

Detaylı

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI Uluslararası Arka Plan Uluslararası Arka Plan Birleşmiş Milletler - CEDAW Avrupa Konseyi - Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Detaylı

SENDİKALAŞMA EYLEMİ İÇİN İLERİ

SENDİKALAŞMA EYLEMİ İÇİN İLERİ grevli,toplu sözleşmeli SENDİKALAŞMA EYLEMİ İÇİN İLERİ [TfH TüR K iy E [-C JTEK N İK ELEMAN i ^ M k u r u lta y i 22-23 Mayısı Maltepe Alemdar Sineması 'saat X) > T ü rk iy e 3. t e k n ik elem a n k u

Detaylı

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2 Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2 Evde, Okulda, Sokakta, Kışlada, Gözaltında Şiddete Son 18-19 Mart 2006, Diyarbakır ŞİDDETE KARŞI KADIN BULUŞMASI 2 EVDE, OKULDA, SOKAKTA, KIŞLADA, GÖZALTINDA ŞİDDETE SON

Detaylı

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI . SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI 08-09 Soru Bankası.hafta - Eylül BİREY VE TOPLUM Öğrendiklerimi Uyguluyorum... 6.hafta - 0 Eylül Olaylar ve Sonuçları....hafta 0-0 Ekim Biz Bu Toplumun Bir Üyesiyiz...

Detaylı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı Orta Doğu Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı Ali SEMİN BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı 56 Stratejist - Temmuz 2017/2 Orta Doğu da genel olarak yaşanan bölgesel kriz ve

Detaylı

İlerici Kadınlar Kimdir?

İlerici Kadınlar Kimdir? İlerici Kadınlar Kimdir? Türkiye de AKP iktidarı ile ivme kazanan piyasacılık ve gericilik kadınlar üzerindeki baskıyı daha da artırmıştır. Özellikle son on yılda toplumsal yaşamın dincileştirilmesi kadın

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

8 Ekim'de "Emekçilerin, Ezilenlerin Sokak Meclisi"ni Kurmak İçin Ankara'dayız!

8 Ekim'de Emekçilerin, Ezilenlerin Sokak Meclisini Kurmak İçin Ankara'dayız! DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, Eşit, Özgür, Demokratik Bir Türkiye İçin, İnsanca Yaşamı Savunmak İçin 8 Ekim de Ankara da miting düzenleyecek. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, KESK Genel Başkanı Lami Özgen,

Detaylı

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron Komple saldırı mı komplo tezgâh mı? -PARİS- İki devlet düşünün. Biri, güçlü ve etkili bazı devletler tarafından kuşatılmak istenirken, diğeri ise

Detaylı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI! Türkiye nin önemli toplumsal ve politik konularının tartışıldığı İstanbul Aydın Üniversitesi

Detaylı

ESKİ SOL UN ÇÖKÜŞÜ VE YENİ SOL YUTTURMACASI 1

ESKİ SOL UN ÇÖKÜŞÜ VE YENİ SOL YUTTURMACASI 1 ESKİ SOL UN ÇÖKÜŞÜ VE YENİ SOL YUTTURMACASI 1 Prof.Dr.Coşkun Can Aktan Sosyal demokratlar partiler sağdadır. Gerçek sosyal demokratlar, sosyalistlerdir. The Economist Sosyalistler birbirinden tamamen farklı

Detaylı

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı. Kahramanmaraş Platformu ndan Şenliği Kadın Cumhuriyet On bir kadın derneğinden oluşan Kahramanmaraş Kadın Platformu, Müftülük Meydanı nda düzenledikleri Cumhuriyet Şenliği ile Cumhuriyet in önemine dikkat

Detaylı

KÜRDİSTAN SORUNU VE İŞÇİ SINIFI SORUNU Irak Kürdistan ındaki (Güney Kürdistan) ayaklanma ile birlikte, Kürt ulusal sorunu, her tür sınıfsal çatışma

KÜRDİSTAN SORUNU VE İŞÇİ SINIFI SORUNU Irak Kürdistan ındaki (Güney Kürdistan) ayaklanma ile birlikte, Kürt ulusal sorunu, her tür sınıfsal çatışma KÜRDİSTAN SORUNU VE İŞÇİ SINIFI SORUNU Irak Kürdistan ındaki (Güney Kürdistan) ayaklanma ile birlikte, Kürt ulusal sorunu, her tür sınıfsal çatışma ve mücadelenin üstünü örterek geçici olarak öne geçti.

Detaylı

SARACAĞIZ YARALARIMIZI

SARACAĞIZ YARALARIMIZI BİRBİRİMİZLE KONUŞARAK, DİNLEYEREK, SARACAĞIZ YARALARIMIZI 1 Tek adam rejimi kurulacak, tek adam herşey olacak, devletin tümüne hükmedecek. Bir kişi Başkan seçilecek ve o kişi hem hükümet, hem Meclis,

Detaylı

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5 HAZİRAN 2012 Araştırmacılar Derneği üyesi olan GENAR, araştırmalarına olan güvenini her türlü denetime ve bilimsel sorgulamaya açık olduğunu gösteren Onur

Detaylı

Kore: Yeni bir savaş mümkün mü?

Kore: Yeni bir savaş mümkün mü? Kore: Yeni bir savaş mümkün mü? Kuzey Kore ile Güney Kore ve ABD arasında karşılıklı askeri tehditler son bir aydır artmış durumda. Kuzey Kore, Güney Kore ile (saldırmazlık anlaşmasını sona erdirdiğini)

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012 İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 01 31 ARALIK 2012 M. SEZGİN TANRIKULU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları

Detaylı

SSCB - KADIN DEVRİMİ ÜLKESİ TEMEL GÖSTERGELER (100. YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ) 7. Makale

SSCB - KADIN DEVRİMİ ÜLKESİ TEMEL GÖSTERGELER (100. YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ) 7. Makale SSCB - KADIN DEVRİMİ ÜLKESİ TEMEL GÖSTERGELER (100. YILINDA BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİ) İBRAHİM OKÇUOĞLU 7. Makale Kadının toplumda eşit haklara sahip olmaması bütün dünyada ilerici insanların tepkisine

Detaylı

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu Orkun GÖDEK, Grup Araştırma Yönetmeni Banu GÜLTEKİN, Grup Araştırma Uzmanı 31.05.2017 1 DenizBank Yatırım

Detaylı

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00

ANAYASA CEVAP ANAHTARI GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI Ocak 2019 saat 13.00 HİTİT ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANAYASA CEVAP ANAHTARI 2018-2019 GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI --- 9 Ocak 2019 saat 13.00 1. a) Demokrasi sandıktan

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı)

(DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) GAU AKADEMİK PERSONEL AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ FORMU Prof.Dr. Meltem DİKMEN CANİKLİOĞLU Kastamonu 01/08/1962 Profesör 07/12/2010 (DEÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Anayasa Hukuku Anabilim Dalı) İzmir Ekonomi

Detaylı