ATATÜRK KÜLTÜRı DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZi YAYlNI, SAYI: 42 KONGRE VE SEMPOZYUM BiLDİRİLERi DiziSi, SA YI: 1 ULUSLARARASI İBN TÜRK, HAREZMİ, F ARABl, BEYRÜNİ, VE İBN SİNA SEMPOZYUMU BiLDİRİLERi (ANKARA, 9:.. 12 EYLÜL 1985) ANKARA, 1990
İBN-i SİNA RAFızt MİDİR, SÜNNİ MİDİR? MONTGOMERY WATI* Çeviren: MÜBAHAT TÜRKER-KÜYEL ** Bilgisinden yararlanabileceğimiz bir eleştirmen, şu yakınlarda, bana, İbn-i Sina gibi bir adamın, görüşlerinden anlaşıldığı üzere, Arap dilinde yazılmış olan Falsafdmn vasıflan gösterilmeden, "ratızi" olmakla damgalanamayacağı telkininde bulundu. Bu telkin, üzerinde durulmaya değer birkaç ilginç noktayı ortaya koymaktadır. Ben, Falsafa ve Faldsifa terimini, Arap (ve Fars) diliyle yazılmış felsefeyi ve bu felsefeyi İbn-i Rüşd zamanına kadar yazmış filozoflan işaret etmek için kullanıyorum. Şurası açıktır ki Faldsifa, Harici, Şii veya Mutezili gibi, bir mezhep oluşturmaz. Bu mezheplerde, dini ve siyasi görüşler başlangıçta birbiriyle kanşmış durumdaydı; çünkü, Müslümanlar hem dinsel hem de siyasal bir topluluk teşkil etmekte idiler. Bu bakımdan din bilginlerinin çoğu tarafından rafizi sayılan teolojik öğretiler, aynı zamanda siyasal faaliyetin temeli idi. Ama Müslümanların çoğu bu faaliyeti takbih etmiştir. Felsefi görüşlerinden bazısını İmami Şiasını destekler mahiyette ifade ettiği için, Farab.i, bazan, şüpheyi davet etmiş ise de, ne İbn-i Sina'da ne de genellikle Faldsifdde böyle bir şey yoktur. Faldsifddeki temel görüşlerden hiçbirisinin İslam devletinin nazannda siyasi bir yanı bulunmamaktadır. Faldsifa, mezheplerden, birbiriyle sımsıkı kilidenmiş olmaktan uzakta bulunmalda ayrılır. Bu hal, Faldsifdmn çalışma tarzından da ileri gelir. Yunan tıbbının okutulduğu bir takım hastanelerde, öteki Yunan bilimleriyle Yunan felsefesinin de tedris edildiği görülmüştür. Bundan başka Me'mı1n'un Beyt ul-hikme'si örneğine göre bir takım kütüphaneler de kurulmuştur. Bu kütüphanelerden çoğu hem Yunanca kitaplardan yapılmış çevirileri, hem de Arap dilinde yazılmış felsefe konulanndaki çalışmalan ihtiva ediyordu. Eğer herhangi bir kimse Fa/safa öğrenmek istiyorsa, o kimsenin bunu özel olarak gerçekleştirmesi mümkün idi. İşte İbn-i S"ma'nın ve daha sonra Gazali'nin yapmış olduklan da bu idi. Bundan şu.. *Profesör, İngiltere. **Profesör Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarilı-Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi. Fakültesi, Felsefe
232 MONTGOMERY WATI sonuç doğdu: Ortada bir türlü öğretimin devamına dayanan Falsafa okullan mevcut olmadı. Bununla birlikte felsefeyle ilgilenen bir grup insanın, tartışmak için, muntazaın surette bir araya geldiklerini de duyuyoruz. Böyle bir grup insan da Abft Süleyman al-mantiqi'nin etrafında bulunuyordu. Bu yüzden Faldsifa tek bir okul veya grup değildi, bir fertler demeti idi. Onlar için, felsefe, bir çeşit "merak" konusu idi. İbn-i Sina'nın zamanında, çekirdeğini Fıkh'ın oluşturduğu bir standart İslami eğitim gelişti; ama, programında çok çeşitli öğrenim dallan bulunmasına rağmen, bunların arasında felsefe ve "ulftm-u dabile" yoktu. Bunun anlamı şudur: Sünni ulemanın çoğunluğu Falsafa hakkında ya azıcık bir şey biliyordu veya hiçbir şey bilmiyordu. Kelamcıların bazısı, herhalde, temin edebildiideri bir iki kitabı okuyordu; öyle görünüyor ki Cuveyni'nin, GazB.li'yi Falsafdyı tahsile teşvik ettiğinde, bu konuyu kafi derecede bildiği anlaşılıyor. Falsafa hakkında biraz bilgisi olanlar bile, felsefeyi açıktan açığa eleştirrnek için kendilerini herhalde uzman sayıyorlardı. Netice itibanyla,. Gazati "Tahô.füt al-falô.sifa"sım yazıncaya kadar, ortada, Sünni ulemanın, her ne kadar onların çoğu Falsafdyı tasvip etmiyorlar idi ise de, Falsafdnın bir. rafızilik olduğu hakkında ilan edilmiş bir şeyleri bulunmuyordu. İbn-i Sina, şüphesiz, kendisinin bir Müslüman, belki de iyi bir Müslüman olduğunu düşünmüştür; yoksa kötü bir Müslüman olduğunu düşünmemiştir. O, standart bir Müslüman eğitimi görmüştür. Kur'an'ı hıfz etmiş, Fıkıh tahsil etmiştir. Öyle anlaşılmaktadır ki, o, ulema arasında yaygın görüşün bazı ifade ediliş tarzlannın, normal Müslümanlara bildirilmediğinden haberdardı. Çünkü, normal Müslüman en ince ifade şekillerini anlamıyor, sadece onlan birbirine karıştırıyordu. Kendi görüşleri bakımından,. o, herhalde, İslami görüşlerin kendi felsefesi açısından yapılmış yorumlarını, din açısından mahzurlu olmayan. yorumlar olduğunu düşünüyordu. (Bu yorumlar, şüphesiz sınırlandırılmıştı.) Bütün bunlara rağmen, onun genel durumu, Farabi'ninkine benziyordu; ve Farabi bid'a ile itharn edilmemiştir. GazB.li, İbn-i Sina'nın ve öteki Faldsifdnın düşüncelerini incelemeye başladığında, İbn-i Sina öleli yarım yüzyıldan fazla olmuştu. Gazati girdiği "Ulftm-u Dabile"nin yeni dünyasına tamamen hayran kalmıştı. O, şu görüşü kabul etmişti: Bu bilimlerin ihtiva etmiş olduğu şeylerin çoğu Müslüman dini ile mükemmel surette bağdaşabilir. O, özellikle Aristo'nun mantığının İlabiyat gibi bir konuya uygulanabilir olduğunu
İBN-İ SINA RAFIZI MİDİR, SÜNNI MİDİR? 233 görmekten dolayı heyecanlanmıştı. Faldsifdnın görüşleri hakkındaki anlayışı "Maqiisid al-fa/iisifa"da kendini göstermektedir. Orada, bu görüşleri, üstadane bir şekilde özetlemiş ve daha ziyade İbn-i Sina'nın görüşlerine dayanmıştır. Bu arada Gazan, birçok noktalarda Faliisifdnın, Eşarici ilahiyatçıların ve, gerçekte, birçok sünni ulemanın düşündükleri gibi, islama karşıt olduğu fikrine de varmıştır; ve, Maqdsid'inin ardından bu düşünceleri dikkatli bir eleştiriyle eleştirmiş olduğu "Tahiifüt a/-faliisifa"sı, yani, "Filozofların Tutarsızlığı" gelmiştir. Başlık onun Faliisifdnın delillerinden çoğunun, üzerinde durolan noktanın. isbatından uzak bulunulduğuna ve onların tutarsızlıklarını ortaya koyduğuna.inandığını gösterir. Onun daha sonra kendi hayat hikayesi hakkında kaleme almış olduğu "Munqid" inde, Fa/iisifdyı eleştirmiş olduğu yirmi noktadan on yedi tanesinin "bid'at", üç tanesinin "küfr" olduğunu söylemiştir. On yedi noktadan üçü Faliisifdnın göksel kürelerinin hareketi ve onların canlı oldukları hakkındaki görüşlerine ilişkindir. Bundan daha fazlasını söylemeye ihtiyaç yoktur. Ötekilerin çoğu, Tanrı'nın tabiatına ilişkindir. Fa/iisifa, Tanrı'nın sıfatları veya mahiyeti olduğunu kabul etmez. Onlar cins ve ayrımın Tanrı'ya uygulanamayacağını söylerler. Bu bakımdan, Faliisifdnin durumu, Mu'tezile'ninkine benzemez. Bu da Gazilli'nin bu noktalarda onların "rafızi" veya "münkir" oldukları bakkındaki hükmünün temelini şüpheye düşürür. Bununla birlikte mutlak surette basit olan bu Tanrı anlayışı normal Müslümanın, aslında da, birçok Sünni ulemanın, inançıarın:.. dan çok uzaktır. Tanrı'nın, tasvibi imkansız olan bu tür kavranışı arasmda öyle biri vardır ki insanın mönkir olmakla vasıflandırılmasma sebep olur. O da Tanrı'nın yalnız küllileri bilip ama cüz'ileri bilmemesidir. Miiminlerirf: içinde bulundukları herhangi bir zamandan cüz'i şartları bilmiyorsa, Tann, onlann dualarına icabet etmez. Oysa bütün Müslümanların inançları bazı özel durumlarda, Bedr savaşmda olduğu gibi, Tanrı'nın dualara icabetidir. Başka kelimelerle, İbn-i Sina'nın tasavvur etmiş olduğu Tanrı, insan hayatına, Kur'an'da vahy edilmiş olan Tanrı'dan daha uzak bulunmaktadır. Bir kişiyi mönkir ilan eden ikinci görüş bedenler için ölümden sonra 5ir dirilme olmayıp, sadece ruhların teşahhusudur. Bu da, eğer, aşağı yukarı, harfiyyen, manasma bakılırsa, açıkça, Kur'an'da tasvir edilen cennet ve cehenneme aykındır. Nitekim, normal Müslüman öyle yapar. Tasvirlerin, ne harfiyyen ne metafizik olarak değil de biliikeyf olarak anlaşılması
234 MONTGOMERY WATI gerektiğine inamlmış olsa bile, "açıkça, nasd olduğu söylenmedikçe" -bu cümleyi bazı Kelamcılar telaffuz etmiştir-, hüküm, hii.la, bir Müslüman'ın itirazlarına maruz demektir. Hüküm, insan hakkında ikinci bir görüş ihtiva eder: Bu hükme göre beden insana has değildir, ona yamanmıştır; oysa İslilıni görüşe göre beden, insanın özsel bir parçasıdır. Bu ikinci görüş bedenin kötü bir şey olduğu fikriyle ve bedenin insanın hayatın mükemmel sadeliğinden zevk almasını engelleyen meyelaruarının kaynağı olduğu fikri ile bağlanır. Küfr'e ilişkin üçüncü nokta, evrenin ezeli olduğu fikridir. Bu da Tanrı'nın evrenin yaratıcısı olduğunu söyleyen isiilmi görüşle çelişir; öyle ki, eğer, Tanrı evreni yaratınamışsa hiç onu her yönden denetleyebilir mi? Bu üçüncü nokta, öyle görünüyor ki, insan bedenine ilişkin olan ikinci nokta ile bağlıdır. Her iki halde de fiziksel ve maddi olan, manevi veya ruhi olan bir şeyin, insan ruhunun veya Tanrı'nın, karşısına konmaktadır. Bazı araştırıcılar, hatta, öyle ileri giderler ki, bu iki hüküm, eski İranhların İyi ve Kötü ikiciliğinin bir dirilişidir, derler. Bu telkin ister isabetli, isterse isabetsiz olsun, şurası açıktır ki, Gazan'nin, bu üç son noktada, İbn-i S"ına'nın ve öteki Falasifdnın, İslam inancına aykırı düşen görüşler ileri sürdüklerini söylemesi meşrulaşmış oluyor. Not: Tartışmadan Sonra Düşülen Kayıt: Eğer, dinleyiciler arasından bazdan için, "Rfifı.zi" kelimesinin anlamım açıklamayı gerçekleştirebilseydinı, fikrinıi, bir parça tadil etmek isterdini. "Rfifı.zi" kelimesini, tam teknik anlamda, Sünni ulemadan olup, irikadı temsil eden başlıca kitle tarafından sapık telakki edilen görüşlere sahip olan kimseyi kasteden anlamda kullandım. Yoksa İbn-i S"ına'nın otoritesini herhangi bir şekilde küçültıneyi telkin etmiş değilim. Tam tersine, ben, İbn-i Sina'nın, değil sadece İslam düşüncesine, ama, aym zamanda, bütün insanlığa da önemli katkıda bulunmuş olduğunu düşünmekteyim.