TÜRKİYE NİN MESELELERİ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Benzer belgeler
TÜRKİYE NİN MESELELERİ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

Ülkemizde Elektrik Enerjisi:

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

ELEKTRİK ve PLANLAMA 21. YÜZYILDA PLANLAMAYI DÜŞÜNMEK. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Cengiz GÖLTAŞ 14 Mayıs 2011

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI. Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim İstanbul

Dünyada Enerji Görünümü

KÖMÜRÜN ENERJİDEKİ YERİ

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer

Türkiye nin Enerji Teknolojileri Vizyonu

Kömür, karbon, hidrojen, oksijen ve azottan oluşan, kükürt ve mineral maddeler içeren, fiziksel ve kimyasal olarak farklı yapıya sahip bir maddedir.

ENERJİ VERİMLİLİĞİ MÜCAHİT COŞKUN

AR& GE BÜLTEN Yılına Girerken Enerji Sektörü Öngörüleri

İstanbul Bilgi Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği. Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir ve Yenilenebilir Enerji Üretimi ve Kullanımı

GÖNEN BİYOGAZ TESİSİ

ENERJİ. KÜTAHYA

Dünyada Enerji Görünümü

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

21. YÜZYILDA TEMEL RİSKLER

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

Nükleer Teknoloji Tarihçesi, Gelişimi ve Elektrik Üretimi. Dr. Halil DEMİREL

Yenilebilir Enerji Kaynağı Olarak Rüzgar Enerjisi

Türkiye nin Elektrik Üretimi ve Tüketimi

Hidroelektrik Enerji. Enerji Kaynakları

Enerji ve İklim Haritası

YENİLENEBİLİR ENERJİ ÜRETİM KOOPERATİFLERİ

BİYOKÜTLE ENERJİ SANTRALİ BİOKAREN ENERJİ

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı

Yakın n Gelecekte Enerji

Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü. Enerjinin Önemi? Enerji Sistemleri Mühendisi Kimdir?

AR& GE BÜLTEN. Ülkemiz önemli maden yataklarına sahip olup belirli madenlerde kendine yetebilen ender ülkelerden birisidir.

TÜRKİYE DE ENERJİ SEKTÖRÜ SORUNLAR ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ. 25 Kasım 2015

NÜKLEER ENERJİ. Dr. Abdullah ZARARSIZ TMMOB-Fizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

BİYOKÜTLE SİSTEMLERİ VE TÜRKİYE KAZAN SEKTÖRÜ

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

Enervis H o ş g e l d i n i z Ekim 2015

Sera Gazlarının İzlenmesi ve Emisyon Ticareti. Politika ve Strateji Geliştirme. Ozon Tabakasının Korunması. İklim Değişikliği Uyum

TÜRKİYE ELEKTRİK SİSTEMİ (ENTERKONNEKTE SİSTEM)

ENERJİDE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ. Özgür Gürbüz 20. Pratisyen Hekimlik Kongresi 4 Kasım 2016-Antalya

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Biyosistem Mühendisliğine Giriş

Beyin Gücünden Beyin Göçüne...

TEMİZ ENERJİ TEKNOLOJİLERİ KURSU. Harran Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü Osmanbey Kampüsü, Şanlıurfa

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ

Sayın Arsuz Belediye Başkanım,/ Saygıdeğer Konuşmacılar,/

5 Mayıs 2010 Mersin Üniversitesi. KORAY TUNCER MMO Enerji Birimi / Teknik Görevli Makina Yüksek Mühendisi

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

ENERJİ ÜRETİMİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ

BİTKİSEL YAĞ SEKTÖRÜNDE İTHALATA BAĞIMLILIK SÜRÜYOR

ENERJİ KAYNAKLARI ve TÜRKİYE DİYARBAKIR TİCARET VE SANAYİ ODASI

TMMOB Maden Mühendisleri Odası

4. Ünite 2. Konu Enerji Kaynakları. A nın Yanıtları

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

BU YIL ULUSLARARASI KOOPERATİFLER YILI!

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... XIII 1. GENEL ENERJİ...1

GIDA GÜVENLİĞİ VE YENİ TARIM POLİTİKASINA İLİŞKİN ÖNERİLER

RÜZGAR ENERJİSİ. Cihan DÜNDAR. Tel: Faks :

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı. 25 Şubat 2019

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

TÜRKİYE NİN RÜZGAR ENERJİSİ POLİTİKASI ZEYNEP GÜNAYDIN ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI ENERJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Tarım & gıda alanlarında küreselleşme düzeyi. Hareket planları / çözüm önerileri. Uluslararası yatırımlar ve Türkiye

TÜRKİYE DE TARIMIN GELECEĞİ ve AVANTAJLAR

TEB KOBİ AKADEMİ İLLER GELECEKLERİNİŞEKİLLENDİRİYOR: ADANA GELECEK STRATEJİSİ KONFERANSI 5 ARALIK 2007

T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü Ankara

GÜNEY EGE BÖLGE PLANI

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE TASARRUFU KURSU

Sağlık Sektörünün Olmazsa Olmazı: Tıbbi Malzeme Alt Sektörü

AB ve Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu - IV Tüketicinin ve Sağlığın Korunması Hibe Programı

Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü

AÇLIĞIN ÖNLENMESĠ ve GIDA GÜVENCESĠNĠN SAĞLANMASI

Yeniden Yapılanma Süreci Dönüşüm Süreci

Dünya Birincil Enerji Tüketimi Kaynaklar Bazında (%), 2015

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI. Gökhan BAŞOĞLU

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

LİNYİTLERİMİZ ENERJİ İHTİYACIMIZI KARŞILAR MI?

Sn. M. Cüneyd DÜZYOL, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı Açılış Konuşması, 13 Mayıs 2015

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

RÜZGAR ENERJĐSĐ. Erdinç TEZCAN FNSS

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TÜRKİYE DEKİ GELİŞİMİ

Liberalleşmenin Türkiye Enerji. 22 Şubat 2012

Dünya Enerji Görünümü Dr. Fatih BİROL Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Ankara, 25 Aralık 2012

Kuraklıkta Son Durum. Esin ERTEK TSKB Ekonomik Araştırmalar

ÜLKEMİZDE ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİ VE ALINAN TEDBİRLER

T.C. Kalkınma Bakanlığı

ÜLKEMİZDE ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİ VE ALINAN TEDBİRLER

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

İÇİNDEKİLER TABLO VE ŞEKİLLER...

Temel Ekonomik Göstergeler. İzmir

Türkiye nin Enerji Politikalarına ve Planlamasına Genel Bakış

plastik sanayi PLASTİK SEKTÖR TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ VE 2014 BEKLENTİLERİ 6 AYLIK Barbaros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

Rüzgar ın Tarihçesi lerde Rüzgar enerjisi sektörü ivme kazandı Petrol krizi. Yelkenli gemiler kullanılmaya başlandı.

AR& GE BÜLTEN. Enerjide Yeni Ufuklara

Transkript:

TÜRKİYE NİN MESELELERİ ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TEKNOLOJİ ARAŞTIRMA MERKEZİ (TEKAM) Yazan Ergün Çetin Araştırmacı erguncetin@ogu.edu.tr Danışman Muammer Kaya Prof. Dr. mkaya@ogu.edu.tr Giriş; İktisadi, içtimai ve siyasal gelişimle ifade edilen Modernleşme bütün toplumların ülküsüdür. Modern toplumlar yüksek hayat standartları geniş kişisel özgürlükleri ile geleneksel anlayışları insani gelişime uyarlama özelliğine sahiptir. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmayı 2023 yılında dünyanın 10 büyük devletinden biri olmayı hedefleyen Türkiye nin kalan 13 yılda aşması gereken önemli sorunları vardır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından her yıl yayınlanan İnsani Gelişme Endeksine göre Türkiye 2009 yılında 182 ülke arasında 0,806 lık insani gelişme endeksiyle 79.sıradadır. Norveç in ilk sırada olduğu insani gelişim endeksinde ilk sıralarda G8 ve bizim dışımızdaki OECD ülkeleri yer alırken Nijerya son sıradadır. BM İnsani gelişim endeksiyle, kalkınmanın ülke insanına yansımasını ölçerek ülkelerin gelişmişlik düzeyini sıralamaktadır. Türkiye yüksek gelişme düzeyi olarak kabul edilen 0,800 ün üzerinde bir değere sahip olmasına rağmen 78 ülkeden geride olması da yadsınamaz. Eğitim, sağlık, gelir dağılımı, çocuk ve kadınların toplum hayatında ki durumu, fertlerin satın alma gücü, saygın yaşam düzeyi gibi ölçütler esas alınarak hazırlanan insani gelişim endeksinde Türkiye nin GSYH daha düşük ülkelerden geride olmasının nedeni eğitim ve sağlık sorunları, kadınların toplum hayatında geri planda kalması olarak görülmektedir. Bu durumda Türkiye ye eğitim, sağlık ve cinsiyet ayrımcılığı konularında ciddi reformlar yapması gerektiği tavsiye edilmektedir. Türkiye nin uluslar arası ölçekte gelişmişlik düzeyi bu şekilde görülürken işsizlik ekonomik istikrarsızlık gelir dağılımı, eğitim ve terör gibi sorunlar vatandaşın günlük yaşamını olumsuz etkilemekte devleti yönetenlerden sorunlara çözüm beklemektedirler. Halka yönelik yapılan anketlerde ve gündemde en çok kalan siyasi tartışmalara baktığımızda da bir paralellik görülmekte; terör, işsizlik, eğitim, gelir dağılımı, yoksulluk, ekonomi, hukuk düzeni, sağlık, yolsuzluklar, iç-dış borçlar vb. alanlarda ki sorunlar Türkiye gündemini belirlemekte ve sorunların çözümüne yönelik tartışmalar birbirini kovalamaktadır. Dünyadaki gelişmiş modern ülkelerin birçoğu 2008 ekonomik krizine kadar bu gibi temel sorunlardan önemli ölçüde muzdarip değildi, 2008 küresel kriziyle işsizlik ve ekonomik sorunlar baş gösterse de daha sonra alınan önlemlerle o sorunları da hızla aşabiliyorlar. Türkiye ise çok uzun yıllar kangren olmuş aynı sorunlarla çarpışmasına rağmen temel sorunlarından kurtulamamaktadır. Türkiye içinde bulunduğu sorunlardan kurtulacak potansiyele ve kaynaklara sahiptir. Küreselleşme adına birtakım iç ve dış dayatmalarla Türkiye nin yönünün değiştirilmesi çabalarına prim vermeksizin ama demokratik sosyal ve hukuk devleti nizamı öncülüğünde ulusal kaynaklarımızın optimum kullanımıyla ülkemiz muasır medeniyetler seviyesine ulaşacaktır. Bu raporda, Türkiye nin kendi kendine yeterliliğinin kalkınmasının modernleşmesinin önündeki en önemli meselelerinin temelinde yatan sorunlar araştırılmış ve buna göre öncelikle çözümlenmesi gereken sorunlar incelenmiş ve çözüm önerilerinde bulunulmuştur. 1

GÖÇLER İnsanların doğal, ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli yaşadığı memleketlerden başka memleketlere doğru toplu veya bireysel olarak yerleşmelerine göç denilmektedir. İnsanların bir umudun peşine düşerek doğup büyüdükleri memleketlerinden göç etmelerinden kaynaklanan genel sorunların çözümü, göçlerin önlenmesine yönelik çözümlerden daha külfetlidir. Göç kavramları, Net göç: belirli bir alanın aldığı göçle verdiği göç arasındaki farktır. Alınan göç verilen göçten fazla ise net göç vardır. İç göç: ülke sınırları içerisinde gerçekleşen göçlerdir. Mevsimlik göç: çoğunlukla yaz mevsimlerinde inşaat, turizm ve tarım alanlarında çalışmak üzere geçici müddet çalışmak üzere gerçekleşen göçlerdir. Dış göç: bir ülkeden başka bir ülkeye doğru yapılan göçlerdir. Savaş, baskı, mübadele, ekonomik, eğitim ve iş imkânları nedenleriyle dış göçler gerçekleşmektedir. Beyin göçü: bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek iyi yetişmiş nitelikli insanların, daha iyi çalışma olanakları sunan gelişmiş ülkelere göç etmesidir. Ekonominin üç temel sektörü; tarım, sanayi ve hizmet sektöründen, tarım işgücünün tarım dışı sektörlere yönelmesi göçler nedeniyle gerçekleşmektedir. Ekonomik, sosyal, siyasal sebep ve sonuçlarıyla Türkiye nin en önemli sorunlarının öncelikli kaynakları iç göçler ve beyin göçüdür. İç göçler ekonomik istikrarsızlık, işsizlik ve asayiş sorunlarına yol açarken, beyin göçü ise bilimsel ve teknolojik gelişmenin kalkınmanın yavaşlamasına neden olmaktadır. İç Göçler: Emeğin ülke içi hareketiyle sektör değişimi olarak da tanımlanabilen iç göçler önceleri çoğunlukla şehir kırsalından il merkezlerine doğru gerçekleşirken, daha sonra büyük şehirlere ve yakın çevredeki gelişmiş illere doğru kentten kente yaygınlaşmıştır. Yaklaşık 60 yıldır süren iç göçler günümüzde de yoğun şekilde artarak devam etmektedir. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında toplam nüfusun beşte dördü köylerde yaşıyorken günümüzde bu oran tersine dönmüş durumdadır. Sayım Yılı Toplam Nüfus Şehir oranı % Köy oranı % 1927 13 648 270 24.22 75.78 1940 17 820 950 24.39 75.61 1950 20 947 188 25.04 75.96 1960 27 754 820 31.92 68.08 1970 35 605 176 38.45 61.55 1980 44 736 957 43.91 56.09 1990 56 969 109 59.10 40.90 2000 67 803 927 64.90 35.10 2010 72 561 312 75.50 24.50 Tablo:1. Türkiye de kentleşme oranları 1980 li yıllarda artış kazanan iç göçler sonucunda kentleşme oranı hızla yükselirken kırsal alanlarda 2 milyon hektardan fazla tarım arazisi terk edilmiş, tarım ve hayvancılık gerilemiştir. 1980 li yıllara kadar dünyada gıda ambarı olarak görülen, ürün çeşitliliği ve bolluğu bakımından kendi kendine yetebilen ve ihraç eden Türkiye birçok üründe iç tüketimi karşılayamaz hale geldiğinden hayvancılık 2

ve hububat alımında ithalata yönelmiştir. Tarımsal ve hayvansal kaynaklar beslenme ihtiyacının karşılanması yanısıra birçok sanayi iş kolunun da ana hammaddesini oluşturmaktadır. Türkiye yüzölçümünün %36 sını kaplayan 28 milyon hektarlık tarım arazisi maalesef uygun nitelikte kullanılamamaktadır. 8,5 milyon hektarlık ekonomik sulanabilme imkânına sahip tarım arazilerinin 4 milyon hektarlık kısmının sulanabiliyor olması, çoğunlukla kuru tarım yapılması, arazilerin hala nadasa bırakılması, modern yöntemlerde bilgi eksikliği, tarım iş gücünün sürekli azalması vb. sorunlar sonucunda tarımın GSMH içindeki payı 1927 de %43 iken günümüzde %8 civarındadır. Göçlerle terk edilen kırsal alanlarda ziraatçılık ve hayvancılık azalırken, doğu bölgelerimizde kalan kırsal kesimde göçlerin yanısıra terör nedeniylede tarım ve hayvancılık gerilemektedir. TÜRKİYE'DE 2007/2008 VE 2008/2009 DÖNEMLERİNDE BELLİ BAŞLI İLLERİN GÖÇ DURUMU *(TUİK) İl ADNKS 2008 Nüfusu Aldığı Göç Verdiği Göç Net Göç Net Göç Hızı ADNKS 2009 Nüfusu Aldığı Göç Verdiği Göç Net Göç Net Göç Hızı İşsizlik Oranı % Adana 2.026.319 45.493 58.316-12.823-6,31 2.062.226 53.685 54.109-424 -0,21 26,5 Ankara 4.548.939 156.760 126.198 30.562 6,74 4.650.802 168.193 131.114 37.079 8,00 13,6 Antalya 1.859.275 92.031 55.806 36.225 19,68 1.919.729 75.696 58.632 17.064 8,93 12,7 Bursa 2.507.963 82.964 47.370 35.594 14,29 2.550.645 66.615 56.368 10.247 4,03 14,7 Diyarbakır 1.492.828 31.677 47.777-16.100-10,73 1.515.011 32.384 43.918-11.534-7,58 20,6 Erzurum 774.967 18.999 43.585-24.586-31,23 774.207 24.830 33.681-8.851-11,37 7,9 Eskişehir 741.739 31.731 21.970 9.761 13,25 755.427 32.346 23.225 9.121 12,15 15,2 Gaziantep 1.612.223 37.184 36.229 955 0,59 1.653.670 36.075 34.125 1.950 1,18 17,4 Mersin 1.602.908 46.776 50.110-3.334-2,08 1.640.888 48.377 49.209-832 -0,51 17,6 İstanbul 12.697.164 374.868 348.193 26.675 2,10 12.915.158 388.467 348.986 39.481 3,06 16,8 İzmir 3.795.978 117.067 89.819 27.248 7,20 3.868.308 116.390 89.517 26.873 6,97 16,2 Kayseri 1.184.386 30.021 28.621 1.400 1,18 1.205.872 31.075 28.831 2.244 1,86 14,1 Kocaeli 1.490.358 63.965 40.947 23.018 15,56 1.522.408 60.432 48.399 12.033 7,94 17,0 Konya 1.969.868 45.502 56.760-11.258-5,7 1.992.675 46.042 51.006-4.964-2,49 10,8 Manisa 1.316.750 38.301 35.458 2.843 2,16 1.331.957 28.781 34.262-5.481-4,11 11,7 Samsun 1.233.677 35.404 40.633-5.229-4,23 1.250.076 38.874 39.581-707 -0,57 7,3 Sivas 631.112 18.871 30.428-11.557-18,15 633.347 23.217 28.585-5.368-8,44 13,2 Trabzon 748.982 25.918 27.027-1.109-1,48 765.127 36.868 26.474 10.394 13,68 6,6 Şanlıurfa 1.574.224 25.510 37.282-11.772-7,45 1.613.737 27.190 35.154-7.964-4,92 17,0 Van 1.004.369 21.187 30.275-9.088-9,01 1.022.310 22.866 27.175-4.309-4,21 15,6 Tablo:2.Göçler ve illere göre işsizlik oranları Türkiye de toplam olarak 2007/2008 döneminde 2.273.492 kişi, 2008/2009 döneminde 2.236.981 yerleşim yerlerini değiştirmişlerdir. Göçlerin çoğunlukla Güneydoğu ve Karadeniz illerinden sahil kesimlerindeki Batı ve gelişmiş İç Anadolu illerine doğru olduğu görülüyor. Diğer dikkat çeken husus ise işsizliğin yoğun olduğu kent merkezlerinden sanayileşmiş şehirlere doğru göç hareketleri olduğu gibi işsizlik oranı daha düşük iller de göç verebilmektedir. Tarım arazilerinin yetersiz ve eşitsiz dağılımı hızlı nüfus artışı miras nedeniyle bölünmelerle kişi başına düşen tarım arazilerinin daralması(1965 de 26,7 dekar 2000 de 22 dekar), topraksız köylü oranının fazlalığı (1998 de %40) gibi nedenlerden kaynaklanan ekonomik tatminsizlik ve sosyoekonomik beklentiler göçleri teşvik etmektedir. Türkiye de iç göçlerin nedenleri Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı 3

Miras yoluyla tarım alanlarının daralması, topraksız köylü oranının fazlalığı Tarım alanlarının ve sulama imkânlarının yetersizliği İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri ile doğal afetler, deprem, sel, kuraklık ve erozyonlar Tarımda makineleşmenin artması ve buna bağlı olarak tarımsal işgücüne ihtiyacın azalması Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler Terör ve töre baskısı Kırsal alanlarda Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği Kentlerde istihdam ve iş olanaklarının fazlalığı Kentlerde eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin yaygınlığı Akraba ve tanıdıkların daha önce göç etmiş olmasının teşviki Ulaşım ve iletişim alanlarındaki gelişmeler Yüksek gelir beklentisiyle daha iyi sosyoekonomik düzeye yükselme arzusu İç göçlerin sonuçları Ülke genelinde nüfus dağılımı dengesizleşir, kent nüfuslarında aşırı artışlar görülür Yatırım dengesi bozulur Kentler düzensiz genişler Sanayi tesisleri kent içinde kalır Kentlerde konut sıkıntısı çekilir Alt yapı hizmetlerinde yetersizlikler görülür Kentlerde işsizlik oranı artar Kentlerde arz/talep dengesi bozulur, ekonomi olumsuz etkilenir Başta çocuk ve gençlerde olmak üzere kültürel farklar uyum sorunları oluşur Yerel kültürlerden uzaklaşılır, akraba bağları ve aile yapıları zedelenir Asayiş sorunları artar Köyden kente göçlerin belli başlı sonuçları yanısıra; Kırsal alanlarda ziraatçılık ve hayvancılık gerilerken, gecekondulaşmalarla plansız genişleyen şehirler, hızlı artan şehir nüfusunun istihdam sorunları, ekonomik istikrarsızlık yanısıra ekonomiden pay alamamanın getirdiği sorunlar ve suç oranlarında artışlara neden olabilmekte anarşiye yol açabilmektedir. Birçok köy terk edilmiş durumda yahut sadece yaşlıların ikamet etmekte olduğu köyler de bir nesil sonra tamamen terk edilmiş duruma düşecektir. Kırsal alanlardan başlatılmayan kalkınma ülke kalkınmasının önünde en büyük engeldir. Köylerin kalkınması Türkiye nin kalkınmasının önünü açacaktır. Atatürk ün Köylü milletin efendisidir sözüne kulak verilmelidir. Ne Yapmalı? İç göçlerin olumsuz etkilerinden kurtulmak için öncelikle göçlerin engellemesi gerekir. Ancak göçleri yasaklayıcı tedbirlerle engellemeye kalkışmanın ilave sorunlara yol açacağı aşikârdır. Göçleri önlemek için vatandaşların refah düzeylerinin yükseltilmesi adına imkânlar geliştirilmeli (örneğin; ekim şartıyla arazi tahsisi, vergi muafiyeti vs.), bölgesel ihtiyaçlar avantajlar belirlenerek ve Türkiye nin ihtiyacı olan yatırım alanları tespit edilerek yeni istihdam alanları açılmalı, bunun için devlet kamu kuruluşları ve belediye işbirlikleriyle yatırımcılar teşvik edilmelidir. Kırsal alanlarda biyoenerji tarlaları oluşturup, elde edilecek bitkisel yakıt ve atıklar için lokal kojenerasyon santralleri kurularak çevredeki yerleşim yerlerinin elektrik ve ısınma ihtiyaçları bu tesislerden sağlanmalıdır. Kırsal alanlarda istihdama yönelik mesleki eğitime önem verilmeli geliştirilmeli ziraatçılık, hayvancılık ve ürünleri ile biyoenerji üzerine vasıflı ara iş gücü yaygınlaştırılmalıdır. Kırsal alanlarda tarım ve hayvancılık çoğunlukla babadan 4

dededen kalma usullerle yapılmaktadır. Kırsal alanlarda yaşayan vatandaşların modern tarım yöntemleri ve besicilik hakkında eğitime ihtiyaçları vardır ve Türkiye bunu sağlayacak düzeyde yeterli potansiyele sahiptir, bu iş gücü değerlendirilmeli ziraat mühendisleri kırsal alanlarda ziraat ajanı olarak görevlendirilmeli, bir miktar arazi verilerek görev alanında yerleşik hale gelmeleri sağlanmalıdır. Her köye bir imam bir öğretmen gibi uygulamaya bir de ziraat mühendisi eklendiğinde köylülere sayısız faydası olacaktır. Kırsal alanlarda hayvancılığın yaygın olduğu merkezi mahallerde (belde bucak vb.) hayvan hastaneleri açılmalıdır. Sulama olanakları artırılarak tarım alanları genişletilmeli, kümes, besi ve ahır hayvancılığı yeniden yaygınlaştırılmalı, Tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi kolları kırsal alanlara yönlendirilmelidir. Köylünün mazot, gübre ve tohum alımında yeniden teşvik uygulanmalıdır. Orman köylülerinin korunmasını teminen önlemler geliştirilmeli, ormanlardan elde edilen odun, yonga, kereste, reçine, kozalak vb. ürünlerini işletecek tesisler teşvik edilmeli orman köylerinde ortaklık ve istihdam olanakları sağlanmalıdır. Kıyı köylüleri balıkçılık deniz ürünleri, seracılık, turizm ve ortaklık konularında bilinçlendirilmelidir. Kırsal kesimlerde küçük sanayi kolları, kooperatifçilik ve dayanışma teşvik edilmeli, ortak girişimcilik teşvik edilmelidir. Yatılı bölge okulları, eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ile köyden kente göçlerin önüne geçilecek, yaygın işsizlik oranı yukarıdaki tedbirlerin uygulanmasıyla tersine göçleri teşvik edecektir. Beyin Göçü: Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz eğitim imkânlarıyla kıt ve sınırlı olanaklarla iyi yetiştirilmiş kalifiye iş gücünün gelişmiş ülkelere göç etmesidir. Beyin göçüyle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalkınma yavaşlarken, iyi yetişmiş nitelikli beyinlere daha iyi ekonomik ve sosyal imkânlar sunan gelişmiş ülkeler daha hızlı kalkınmaktadır. Türkiye beyin göçüyle iyi eğitim görmüş nitelikli 100 kişiden 59 unu kaybetmektedir. Dünya Bankası verilerine göre yurt dışında eğitim gören Türk gençlerinin yurt içinde eğitim görenlere oranı %3,2 civarındadır. Yurtdışında eğitim imkânı edinen Türk öğrenciler lisans, lisansüstü veya doktora eğitimlerinden sonra çoğunlukla yurda dönmemektedir. Türkiye nin, iyi yetişmiş nitelikli beyinlerden beyin göçü nedeniyle eğitim, bilim, teknoloji ve sanayide yeterince yararlanamaması büyük kayıptır. Beyin Göçü Veren Ülke Ücretler tatminsiz, vergi oranları yüksek Ekonomi istikrarsız, gelecek endişesi var Siyasal istikrarsızlık ve siyasetin iş hayatını kontrol etmesi Adaletsiz yöneticiler, atamalarda kayırma, kurumsallaşamama Bilim ve teknoloji politikalarında yanlışlar Ar-Ge'ye önem, altyapı ve teşvik az Eğitimde fırsat eşitliği yok Nitelikli iş gücüne talep az Teknoloji zayıf ve ithal ediliyor Beyin Göçü Alan Ülke Ücretler tatmin edici, fırsat işgücü maliyeti yüksek Gelişmişliğin cazibesi, yüksek yaşam standardı Politik istikrar, entelektüel bağımsızlık Hızlı kalkınma ve yüksek tüketim Bilim ve teknoloji zenginliği ve ihraç edebilme gücü Ar-Ge teşvikleri, deneyimli destek personeli imkânları Planlı eğitim, bilimsel tatminkârlık, kariyer fırsatları Nitelikli iş gücüne talep fazla Prestij ve çocuklarının geleceğine yönelik imkânlar Tablo:3. Beyin Göçünün Nedenleri Ne Yapmalı? Gelişmiş ülkelerin sundukları iş ve fırsat olanakları karşısında gelişmekte olan ülkelerin tek başına beyin göçünü önlemesi mümkün olmamakla birlikte beyin göçünü minimize etmek öncelikli hedef olmalıdır. Ülkemizin gelişmesinin önündeki önemli engellerden biri olan beyin göçünü önlemek için öncelikle beyin göçü ile kaybettiklerimizin farkında olunması, önemsenmesi, sosyal ve ekonomik gelişme ile beyin göçüne neden olan itici faktörlerin çekici hale getirilmesi gerekmektedir. 5

*Ülkemizin gelecekte ihtiyacı olacağı ve istihdama yönelik nitelikli eğitim politikası geliştirilmelidir. *Gelişmiş ülkelere bedava nitelikli işgücü kazandıran yabancı dilde eğitim sistemi bilim dallarını kapsamayacak şekilde düzenlenmelidir. *Dönüş ve dolaşım programları geliştirilerek, dışarıda uzun yıllar kalan uzmanların yurda ailece dönüşüne yönelik cesaretlendirici (Kore, İrlanda, Tayvan örnekleri gibi) entegrasyon programları uygulanmalıdır. *AB tarafından da desteklenen uluslar arası anlaşmalar ile yüksek nitelikli işgücünün serbest dolaşım imkânına kavuşması ve yurt dışındaki nitelikli insanlar ile üniversitelerimiz işbirliğini geliştirecek uzman iletişim ağları kurulması bilgi ve teknoloji transferinde, yurt dışındaki bilim insanlarımızın ülkemize aidiyet duygularının gelişmesinde, bağlarının kopmamasında önemli yararı olacaktır. *Üniversite Sanayi Devlet işbirliği geliştirilmeli, Ar-Ge ve araştırma altyapıları güçlendirilmeli destek imkânları genişletilmeli, katma değer üretecek tatbiki mümkün projelerin ödüllendirilmesi araştırmayı teşvik edecektir. TERÖR Türkiye nin kalkınmasının önündeki diğer büyük engel terördür. Terörü önleme adına harcanan ülke kaynakları bütçenin büyük bölümünü oluşturmaktadır. Dış güçlerin parmağının olması devletin boşluk bırakmasındandır. Son 26 yılın terör bilançosuna baktığımızda 6700 şehit verilmiş, 5700 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 12 000 güvenlik personelimiz ve vatandaşımız yaralanmış yaklaşık 30 000 i ölü olmak üzere toplamda yaklaşık 50 000 terörist etkisiz hale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin 2010 yılı bütçesi 286,9 milyar TL dir yani yaklaşık 200 milyar dolar. Türkiye nin dış borcu Ocak 2010 yılı itibariyle 273,5 milyar dolardır. Türkiye nin terörle mücadele kapsamında israf olunan kaynakları ise 250 420 milyar dolar olarak ifade edilmektedir. PKK terör eylemlerinin başladığı 1984 yılından itibaren demokratikleşme adına birçok adımlar atılmış ancak terör eylemleri artarak devam ederken terör örgütüne güneydoğu halkının desteğinin de belirgin şekilde arttığı görülmektedir. Türkiye de göçlere de neden olan sosyoekonomik sorunlar terör örgütü ve destekçilerince araç olarak kullanılırken etnik ya da sınıfsal söylemlerle halkın ülkeye ve rejimine aidiyet duyguları zedelenerek siyasal hedefler gözetilmektedir. Terör örgütleri devletlerin yönetim sistemlerini hedef alarak rejimi tehdit ederken, terör örgütlerine gizli destek sağlayan dış güçlerde siyasal taleplerin yerine getirilmesi için devleti yönetenlere dayatmada bulunurlar. Devletler ise öncelikle her türlü dış ve iç tehdide karşı kendi varlığını devam ettirerek halkına huzur ve güven ortamı sağlamayı amaçlar. Terörle mücadelede devlet görevlilerinin illegal yöntemlere başvurması yasaların yetersiz kalmasındandır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarından başlayarak değişik isim amaç ve yöntemlerle dönemsel olarak terörizm ve yıkıcı faaliyetlerle mücadele etmiş, önemli miktarda ekonomik kaynaklarını ve zamanını tüketmek zorunda kalmıştır. Küresel güç olmayı hedefleyerek dünya nizamını istedikleri şekilde oluşturmak isteyen devletler ya da topluluklar, siyasal hedefleri doğrultusunda, hedef devletlerin egemenliğine, güvenliğine, rejim ve bütünlüğüne kastedecek şekilde ideolojik ve etnik özelliklerine hitaben ülkenin jeopolitik konumuna ve jeostratejik durumuna göre şekillenen tehditler üretir. Küresel güçler, hedef devletlerin ne kadar demokratik ve insan haklarına ne kadar bağlı olduklarına itibar etmezler, aksine bir taraftan demokrasiyi zedeleyecek faaliyetleri kışkırtırken diğer yandan insan hakları bahanesiyle baskı kurup siyasal dayatmalarda bulunurlar. Soğuk savaş dönemlerinde yoğun anarşik faaliyetlerle rejimi tehdit edilen devletlerin anarşiyi önlemek adına uyguladığı yöntemlerin demokrasiye olumsuz etkileri aynen 6

terör tehdidi altında bulunan ülkelerde de terörle mücadele kapsamında alınan güvenlik önlemlerinin aşırılaşması, demokratik kısıtlamalara neden olabilmektedir. 26 yıldır süregelen PKK terör örgütünün yıkıcı, bölücü eylemlerinin ülke güvenliği ve birliğine yönelik tehdidini ülkemizin jeopolitik konumu göz önünde bulundurarak değerlendirmeli, teröre dayanak olan etkin özellikler, terörün nereden ve nasıl yönlendirildiği, genel, bölgesel ve sosyoekonomik etkileri buna göre tahlil edilmelidir. Terör üretenlerin iç ve dış destekçileri ile düşünce ve söylemlerinin kitleler üzerindeki etkileri çok iyi incelenmeli buna göre önlemler geliştirilmelidir. 1984 yılında Kürtçe konuşma hakkı diye başlayan PKK terörü son yıllarda Kürtçenin resmi dil olması ve Kürtlere özerklik taleplerine dönüşmüştür. PKK ve destekçilerince dile getirilen talepler Güneydoğu halkının sosyoekonomik ve insani sorunlarıyla ilgili değildir, terörün güneydoğuya yatırımları, ormanları, kamu çalışanlarını ve mevsimlik Kürt işçileri de hedef alması göstermektedir ki, terör üretenlerin dertleri geri kalmışlık ya da insani gelişim değildir. PKK terörüyle halkta yılgınlık oluşturularak, kara propaganda desteğiyle paradigması değiştirilen halk yeni siyasal yapılanmalara ikna edilmeye kanıksatılmaya çalışılmaktadır. Siyasal taleplerin yerine getirilmesiyle ortalık güllük gülistanlık olmayacak yeni ve daha büyük vahim sorunlara yol açacaktır. Daha fazla etnik köken ayrımına yol açacak bu gibi gelişmeler küresel güçlerin amaçlarına hizmet edecektir. Küresel güçler; kendi ülkelerinde sınıfsal yâda etnik ayrımlara yol açabilecek her yolu tıkarken, hedef ülkelerde bu ayrımların uzun süreli iç karışıklıklara ve nihayetinde bölünmeye yol açacağının bilincindedirler. Binlerce yıllık kültürlerin harmanlandığı coğrafyada yaşayan Kürt topluluklarında, ikinci sınıf insan muamelesi yapılan, okumaktan yoksun bırakılan kızların mal gibi satıldığı, berdel gibi adetlerin töre diye sunulduğu, kan davası gibi geleneklerin soyut kanun haline geldiği ilkel anlayışlar, bölgede yerleşik kültürel toplum yapısının oluşmadığını göstermektedir. Kırsal kesimde yaşayan büyük çoğunluğu topraksız işsiz Kürt köylüleri töre diye dayattıkları adetlerle sömüren aşiret reisi denilen feodal derebeylerinin maraba olarak gördükleri Kürt halkının derdi Kürtçe okul ya da demokratik özerklik olması mümkün değildir, bu gibi taleplerin yerine getirilmesi yoksul işsiz insanlar aç mideler için bir şey ifade etmeyecektir. Umutsuz beklentisiz hayalsiz yetişen nesilleri bekleyen hayatın marabalık olduğu bölgede PKK nın siyasal sözcülüğünü üstlenen aşiret ağası derebeyleriyle işbirliği içinde olması gözlerden kaçırılmamalıdır. Ne Yapmalı? Güneydoğu meselesinin temelinde insani sorunlar yatmaktadır. Feodal ağalık düzeninin yıkılması, kırsal alanlarda yaşayan halkın toprak sahibi yapılması, işsizliğe çözüm yolları aranması en önemli hedef olmalıdır. Bölgede yatırımların ve hayvancılığın gelişmesi teşvik edilmeli, halkın uygun iskân politikalarıyla sulanabilir yeterli arazi tahsisleriyle üretime katılması sağlanmalıdır. Üreten bireyler hayal kurar kendini geliştirir ve ürettiği katma değerle ülkesine de katkıda bulunur. Din adamları törelerin dini emir olmadığını anlatmalı, eğitim önemsenmeli sadece yeni yetişen nesiller değil yetişkinler de eğitilmelidir. Böylece bölge halkının devletine güveni bağlılığı ve aidiyet duyguları gelişecek, teröre alet olmayacaklardır. Eğitimli bilinçli bölge insanları memleketlerinde görev yapmaya özendirilmeli, zengin aşiret ağalarına vergi baskısı ve vergi muafiyetleriyle devlet ortaklığıyla yatırım yapmaya iş sahaları açmaya özendirilmelidir. Tüm bunlar yapılırken ülkemizin birlik ve bütünlüğüne rejimine yönelik her türlü faaliyetlere karşı yasal boşluk bırakılmaksızın tüm tedbirler çağdaş ülkelerde olduğu gibi gerçekleştirilmeli, devlete karşı yıkıcı faaliyetlerde bulunanlara, terörist ve destekçilerine yönelik cezalar caydırıcı nitelikte ve en ağır şekilde uygulanmalıdır. 7

ENERJİ Çağdaş yaşamın en gerekli unsurlarından olan enerjinin tam zamanında güvenilir, ucuz ve kesintisiz karşılanması ekonomik ve sosyal gelişimin kalkınmanın gereğidir. Türkiye de kullanılan belli başlı enerji kaynakları Petrol, Doğalgaz, Kömür, Akarsular, Jeotermal, Rüzgâr, Güneş, Biyoyakıt, Toryum, Asfaltit ve Bitümlerdir. Türkiye de kişi başına yıllık enerji tüketimi 1,2 ton, elektrik tüketimi 2278 KWh iken, enerji tüketiminde dünya ortalaması 1,45 ton elektrik tüketimi 2500 KWh, gelişmiş ülkelerde 3,1 ton-8900 KWh, ABD de 6,5 ton-13500 KWh dir. Türkiye de ekonomik durgunluklar haricinde elektrik enerjisine talep her yıl ortalama % 5-6 civarında artmakta, bunu karşılamak içinde her yıl 4-5 milyar dolarlık yeni enerji yatırımı gerekmektedir. Türkiye de 2008 yılında üretilen elektrik enerjisinin %82 si fosil yakıtlardan elde edilirken, %18 i alternatif enerji kaynaklarından elde edilmektedir. Fosil yakıtlar olarak nitelenen enerji kaynakları; linyit, taşkömürü, petrol ürünleri, doğalgaz, asfaltit ve bitümler gibi yer altı kaynaklarıdır. Türkiye deki zengin petrol türevi asfaltit ve bitüm kaynakları sadece ısınma amaçlı kullanılmakta olup, elektrik üretiminde kullanılmamaktadır. Türkiye nin Enerji Kaynakları Rezervleri (2008) Taşkömürü 1.334,62 milyon ton Linyit 8.375 milyon ton Ham petrol 42 milyon ton Doğalgaz 7 milyar m³ Rüzgâr 48.000 MW Güneş 380 GWh/yıl Tabii uranyum 9129 Ton Hidrolik 129.388 GWh/yıl Jeotermal 510 MW/yıl Biyoyakıt 2,6 milyon TEP Toryum 380 000 Ton Asfaltit 77.477 milyon ton Bitümler 18.454 milyon ton Enerji Bakanlığının 2008 yılı verilerine göre Türkiye nin Kurulu gücü 42.000 MW, Enerji arzı 200.000 GWh dır. Ekonomik gelişime parelel olarak 2020 yılına kadar kurulu gücün yaklaşık 80.000 MW a enerji arzının 360.000 GWh a ulaşması beklenmektedir. 2008 YILI ENERJİ DENGESİ *(TC Enerji Bakanlığı verilerine göre düzenlenmiştir) Enerji Kaynaklarının temini(tep) Enerji Kaynaklarının Kullanıldığı Alanlar (TEP) Enerji Kaynağına göre Enerji Kaynağı Yerli İthal Sanayi Ulaştırma Konut/Hizmet Tarım/Diğer Elektrik Elektrik Üretimi (GWh) Petrol 2.268 36.681 3.872 15.733 1.683 8.796 1.700 7.519 Doğalgaz 981 34.013 7.208 203 7.251 1.189 19.143 98.685 Taşkömürü 1.204 12.078 6.697 4.194 3.288 15.858 Linyit 15.205 1.966 2.216 10.822 41.858 Hidrolik 2.861 2.861 33.269 Jeotermal 2.167 1.016 791 220 140 162 Rüzgâr 73 73 847 Biyokütle 1.200 66 1.086 48 220 Güneş 420 126 294 ELEKTRİK ÜRETİM TOPLAMI Diğer 6.476 1.944 4.507 3.858 65 198.418 GWh Tablo:4. Enerji kaynaklarının kullanıldığı alanlar ve Enerji Kaynaklarına göre Elektrik Enerjisi Üretim Miktarları 8

Türkiye nin enerji ihtiyacı % 73 oranında dışa bağımlıdır. Elektrik üretiminin büyük kısmı %62 si ithal fosil yakıtlarla karşılanmaktadır. İthal enerjiye 2007 yılında 33,8 milyar dolar, 2008 yılında 48,2 milyar dolar, 2009 yılında 29,8 milyar dolar, 2010 yılının ilk yarısında 17,5 milyar dolar ödedik. Ülkemizde enerjinin verimli kullanılmaması, enerji tasarrufunun yeterince önemsenmemesi, alternatif enerji kaynaklarının yeterince değerlendirilememesi, elektrik enerjisine dönüşüm verimi %30 olan fosil yakıtlara dayanan enerji üretim ve tüketim yöntemleri, ülke ekonomik kaynaklarının büyük bölümünün yurt dışına çıkmasına neden olmaktadır. %18 oranında kaçak elektrik kullanımı ve %7 lik kayıplar, yüksek vergi oranları (%18 KDV) ile fonlar (TRT, Belediye ve Enerji Fonları) enerjinin tüketiciye pahalı (14 18 cent/kwh) ulaşmasına neden olmaktadır. Özellikle sanayide üretim maliyetlerini etkileyen bu durum yerli sanayicilerimizin küresel ölçekte rekabet gücünü düşürmekte, yurt içi pazar payını ithal ürünlere kaptırmakta, yerli sanayimizin gelişim imkânları azalmakta, üretim maliyetlerinin yükselmesi sonuçta tüketiciye, çalışanlara, istihdama ve yine dolayısıyla ekonomiye olumsuz yansımaktadır. İnsan yaşamının en temel gereksinimlerinden biri olan enerjinin maliyetleri direkt ve dolaylı olarak insani yaşam kalitesini de olumsuz etkilemektedir. Sürdürülebilir kalkınmanın doğal gereği olarak enerji ihtiyacının tam zamanında temiz, güvenilir ve ucuz karşılamanın önemi kadar enerji üretiminde çevresel faktörlerin ihmal edilmesi de toplumsal yaşam kaynaklarının israfına neden olmaktadır. Bu çerçevede fosil yakıtların çevreye olumsuz etkileri çözümü zor sorunlara neden olmaktadır. Fosil yakıtların büyük kısmını karbon ve hidrojen oluşturur, içlerinde kükürt, yanmayan maddeler ve radyoaktif madde bulundururlar. Fosil yakıtların yakılmasıyla ortaya CO2 ve SO2 yanısıra radyoaktif maddeler ve kül çıkar. Yanma sıcaklığına bağlı olarak kullanılan havanın içindeki azot gazının yanmasıyla oluşan NOx gazı, atmosferde ozon ile etkileşime girip ozon miktarını azaltır. Ortaya çıkan karbondioksit ve kükürt dioksit gazı asit yağmurlarına neden olur. Bu durumun bitki örtüsüne, ozon tabakasının delinmesine, atmosfer ısısının yükselmesine neden olduğu bilinmektedir. Nükleer santrallerde ise atıkların depolanması sorun oluştururken, çevreyi çok olumsuz etkileyen kaza ihtimalleri, çevreye duyarlı insanları endişeye sürüklemektedir. Ancak 50 yıllık süreçte 2 önemli kaza olmuş, güvenlik önlemleri önemsenen Three Mile Island nükleer reaktöründe ki kazadan reaktör çalışanları dâhil hiç kimse etkilenmemiştir, güvenlik önlemleri ihmal edilen Çernobil reaktöründe ki kazada ise çevre ülkeleri de önemli ölçüde etkilenmiş sonuçlarına katlanmak zorunda kalmışlardır. Çernobil kazasının öğretileri sonucu nükleer santraller de güvenlik önlemleri çok yüksek düzeye çıkmıştır. Günümüzde nükleer santrallere ilişkin tek sorun olarak atıklar gösterilmektedir. 1 GW elektrik üreten nükleer santralden yılda 60 m³ radyoaktif atık çıkmaktadır. Bu atıklar yüksek ısısı nedeniyle önce 5 yıl süreyle soğuk su havuzlarında dinlendirilip, sonra ışınım oranının düşmesi için 60 cm kalınlığında beton ve çelik duvarlarla her türlü deprem sel yangın gibi afetlere karşı korunaklı ara depolarda 30 yıl bekletildikten sonra yerin 200-900 mt. altındaki tercihen eski maden ocaklarına gömülmektedir. Nükleer Santral teknolojileriyle beraber güvenlik önlemleri ve çevre kirlenmesini önleyici faktörlerin gelişmesi ve yeni nesil nükleer teknolojide uranyum yerine toryum elementinin tercih edilmesi nükleer santral risklerini azaltmıştır. Hidroelektrik üretim santralarına ise ekolojik dokuya etkileri nedeniyle çevreciler tepki göstermektedir. Hidroelektrik santral yapımına uygun olup, biyolojik çeşitlilik ve doğal güzellik açısından önem arz etmeyen akarsu havzası olmayacağına göre, çevreyi olumsuz etkilemeyecek fosil yakıtlı termik santral günümüz koşullarında kurulamayacağına göre enerji üretim planlarında toplum yararı nasıl tecelli edecektir, çevre mi enerji mi? Dünya Enerji Konseyi WEC in öngörülerine göre 2020 yılına kadar tüm dünyada mevcut enerji talebi %50 artacaktır, bu oran gelişmiş ülkelerde %23 dolayında beklenirken, gelişmekte olan ülkelerde 9

%100 ün üzerinde artış beklenmektedir. Yine enerji üretiminde petrol, doğalgaz ve kömürün başı çektiği fosil yakıt kullanımı %90 civarında olacağı düşünülürken, nükleer enerji üretim oranlarının %7,6 dan %4 e düşeceği öngörülmekte, alternatif enerji kaynaklarından elektrik üretiminde artış beklenilmektedir. Fosil enerji kaynaklarının büyük kısmını elinde bulunduran yâda işletmesine hâkim gelişmiş ülkeler, elektrik enerjisi üretiminde alternatif enerji kaynaklarına yönelirken 2009 yılında bir önceki yıla göre rüzgâr enerjisi üretimini %29,9, güneş enerjisi üretimini ise %69 oranında artırmıştır. Alternatif enerji kaynaklarına yönelerek büyük yatırımlar hedefleyen gelişmiş ülkeler, bu yatırımları devreye alırken termik ve nükleer santralleri zaman içinde devreden çıkarmayı planlarken, en büyük alternatif enerji yatırımcılarından Almanya, önemli alternatif enerji yatırımlarına yönelmesine rağmen nükleer enerji santrallerini 2030 a kadar devre dışı bırakmayacağını açıklamıştır. OECD ÜLKELERİNDE ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMLERİ (TEAŞ) - 2007 - GW Ülkeler T. Kurulu Güç Termik Nükleer Hidrolik Diğer ABD 1 089,40 863,22 105,76 99,77 20,65 ALMANYA 132,6 77,74 20,21 8,59 28,06 İSPANYA 88,9 47,41 7,37 18,37 15,75 KANADA 124,72 35,85 13,35 73,62 1,9 FRANSA 116,55 25,67 63,26 25,13 2,49 İNGİLTERE 84,5 66,76 10,98 4,27 2,49 İTALYA 93,59 68,7-21,12 3,77 JAPONYA 279,16 178,4 49,47 47,31 3,98 G. KORE 73,38 49,89 17,72 5,49 0,28 YUNANİSTAN 13,7 9,69-3,15 0,86 İSVEÇ 34,3 7,88 9,07 16,64 0,71 TÜRKİYE 40,84 27,27-13,4 0,17 OECD 2521,53 1668,29 318,58 441,24 93,42 Tablo:5. Belli başlı OECD ülkelerinde Elektrik Üretimi Türkiye nin 2009 itibariyle 44600 MW olan kurulu gücünün 8109 MW lık bölümünü linyit kömürü ile üretim yapan termik santraller oluşturmaktadır. Bilinen linyit kaynaklarının tümünün elektrik üretiminde kullanılması halinde 10000 MW ilave kurulu güce yetebilecek, henüz aranmamış tahmin edilen yeni linyit, taşkömürü ve asfaltit kaynaklarının bulunmasıyla çok daha fazla termik santralin ihtiyacı temin edilebilecektir. Hidrolik kurulu güç potansiyelimiz 36000 MW olmasına rağmen bunun ancak 1/3 ü elektrik üretiminde kullanılmaktadır. 1997 yılında %38,5 olan hidroelektriğin üretim payı 2008 yılında %16,8 e düşmüş, doğalgaz çevrim santrallerinden elektrik arzı ise 2007 de %44 iken 2008 de %49,7 ye çıkmıştır. İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki çift yönlü akıntılar ile denizlerimizde ki gel-git akıntıları önemli bir enerji potansiyeli olarak değerlendirilmeyi beklemektedir. Rüzgâr enerjisi potansiyelimiz 48000 MW Kurulu güce tekabül etmesine rağmen mevcut kurulu güç 640 MW civarındadır. Ancak 2007 yılında 147 MW olan Rüzgâr santrallerinin kurulu gücünün bugün 640 MW a ulaşması olumlu bir gelişme olmakla beraber halen yetersizliği aşikârdır. Rüzgâr enerjisine dayalı elektrik santrallerinin kurulu gücü Almanya da 24000MW, İspanya da 17000MW, İtalya da 3736MW, Danimarka da 2862 MW, Yunanistan da 985 MW olduğu göz önüne alındığında eksikliğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Güneş enerjisinde dünyanın en şanslı ülkelerinden birine sahip olmamıza rağmen, tüm Avrupa ülkelerinin toplamına eşit miktarda ki güneş enerjimizden elektrik üretiminde halen kayda değer oranda yararlanılmamaktadır. Termik santrallerin kuruluş maliyetleri ucuz olmakla beraber, 10

ithal yakıt kullanılması, işgücü maliyetlerinin yüksekliği işletme maliyetlerini oldukça etkilemekte elektrik üretim maliyetlerini artırmaktadır. Önlenemeyen çevre etkileri göz önüne alındığında bu maliyet daha da yükselmektedir. Nükleer santrallerin ise kurulum maliyetleri oldukça yüksek, işletme maliyetleri düşüktür etüt fizibilite çalışmaları uzun zaman almakta temel atıldıktan sonra yapımı 6 8 yıl sürmektedir. Rusya ile yapılan 4800 MW Kurulu güce sahip 4 reaktörden oluşacak Nükleer santral anlaşmasının birinci ünitesinin gerçekleştirilmesi bile yaklaşık 10 yıllık sürece tekabül edecektir. G. Kore ile yapılan görüşmelerinde olumlu sonuçlanmasıyla Türkiye nin 20 yıllık süreçte 8-10 bin MW lık Nükleer güç santraline sahip olması planlanmaktadır. Ekonomik gelişime parelel olarak 2030 yılında ulaşılması muhtemel 110 bin MW Kurulu güç içinde nükleer santrallerin payı %9 dolayında olacaktır. Enerji arzında liberalleşme çerçevesinde yapımı süren ve planlanan ancak cansuyu hesapları yapılmadığı ve ekolojik dengeyi bozduğu gerekçesiyle bölge halkının ve çevrecilerin tepkisini çeken 2000 den fazla nehir tipi HES projesinin 2020 yılına kadar gerçekleştirilmesiyle toplam 25000 MW ilave kurulu güç ile hidroelektrik enerji arzında 125 000 GWh artış beklenmektedir. Enerji üretiminde kamu yararı ne yönde tecelli etmelidir, çevre mi enerji mi? Bölgemizdeki devletlerden Rusya nın yanısıra Ermenistan, İran, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna nın nükleer santrale sahip oldukları bilinmektedir, İsrail in de nükleer güce sahip olduğu tahmin edilmektedir. Nükleer güç, ülke güvenliği açısından en caydırıcı unsur olarak görülmektedir. Çevremizdeki Nükleer Santraller (wikipedia.org) ÜLKE Reaktör İnşaat Halinde Hizmet Dışı T. Kurulu Güç - MW Rusya 43 7 5 28 967 Ukrayna 21 2 4 19 635 Romanya 2 1 412 Bulgaristan 8 2 4 6 200 Ermenistan 2 1 916 İran 2 1 2 000 Tablo:6. Bölgemizde Nükleer durum(askeri amaçlılar hariç) 2006 yılında dünya çapında 36 ülkede kurulu 465 Nükleer santralde toplam 367 793 MW kapasite ile elektrik üretilmiş, 29 661 MW kapasiteli 34 nükleer reaktör inşaat halindedir. 17 ülkede ilk nükleer santral inşaatı devam etmekte yahut planlama safhasındadır. Nükleer Santral petrol ihraç eden OPEC ülkelerinde de tercih edilmekte ve enerji üretim planlarına dâhil edilmektedir. Nükleer santral yatırım maliyetlerinin yüksekliği, yüksek güvenlik gerektirmesi, atıkların depolanması gibi dezavantajlarına rağmen temiz, güvenilir, kesintisiz, ucuz enerji üretim ve yerli kaynakların kullanılabilmesi imkânları yanısıra çevreci olması ve gelişen nükleer teknolojinin sağladığı güvenlik nedeniyle günümüzde nükleer santral yatırımlarına karşı çıkmak anlamsızlaşmıştır. Türkiye nin bilinen Toryum ve Uranyum rezervleri enerji ihtiyacımızı yüzlerce yıl karşılayacak düzeyde olup, enerjide dışa bağımlılığımızı önemli ölçüde azaltacaktır. Küresel ısınmaya karşı atıklar biyoyakıta dönüştürülerek enerji üretiminde kullanılmakta böylece doğadan karbondioksit azaltılarak çevre korunurken önemli miktarda enerji ihtiyacı karşılanmakta endüstride de kullanım alanları sağlanmaktadır. Yenilenebilir çevre dostu sosyoekonomik gelişme sağlayan karbon ve hidrojence zengin ve yüksek ısıl değeri nedeniyle değişik enerji formlarına dönüşebilen biyoyakıtlar günümüzde stratejik alternatif enerji kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Doğada her yıl 150 milyar ton biyokütle üretilmekte ve birçok gelişmiş ülke bu potansiyeli 11

kullanabilmek için önemli yatırımlar gerçekleştirmektedir. Brezilya akaryakıt ihtiyacının % 80 ini biyoyakıtlardan karşılarken ABD ye de ihraç etmektedir. Malezya ve Endonezya da biyoyakıttan akaryakıt üretip ihraç etmeye başlamıştır. ABD, Almanya, Çin ve Hindistan da yaygın kullanım alanları vardır. ABD biyoyakıtın yan ürünü gliserinden kalp stendi üretirken, Almanya biyoyakıttan doğalgaz üretmeyi başarmıştır. Almanya 2006 yılında 3500 biyogaz tesisinden elektrik ihtiyacının % 1 ni karşılarken 2020 de %17 yi hedefliyor. Bunun için 7,6 milyar euro yatırımla 85000 kişiyi de istihdam etmeyi planlamaktadırlar. Türkiye de halen çöp ve biyogazın yakıt olarak kullanıldığı toplam 14,6 MW Kurulu güce sahip 4 adet santralden yılda 220 GWh elektrik arzı gerçekleştirilmektedir. Büyükşehir Belediyelerinin girişimleriyle, kentsel atıkların yakıt olarak kullanılacağı yap işlet devret modelli muhtelif elektrik üretim santralleri kurulmasına yönelik çalışmalarla yakın dönemde biyokütle santrallerinin kurulu gücü 200 MW ı aşacaktır. Atıkların enerji kaynağına dönüştürülmesi kuşkusuz çevre için olumlu olmakla beraber metan gibi zehirli gaz salınımı nedeniyle ve tarım alanlarının biyoyakıt için ürün yetiştiriciliğinde kullanılması eleştirilmektedir. Su insan yaşamının olduğu kadar doğal hayatında en temel yaşam kaynağıdır. Can suyu denildiği zaman; bitki örtüsü ve hayvan türlerinin su talebi, ekolojik asgari su ihtiyacı anlaşılmalıdır. Tabiatın doğal döngüsü içinde çevre korunduğu sürece su kaynakları yaşamaya devam edecektir. Enerji üretiminde çevrenin ihmal edilmesi bindiğin dalı kesmektir. Çağdaş yaşamın ve kalkınmanın gereği olarak enerjinin üretimi de bir gereksinim olduğuna göre elbette enerji üretilecek ancak ekolojik şartlar da gözetilecektir. Bunun için yapılması gereken, enerjide liberalleşme şartları oluştururken çevreyi enerji üreticilerinin insafına bırakmayacak kuralların konulması, önlemlerin planlama ve sözleşme safhasın da alınmasıdır. Çevre faktörü ve doğal yaşam gözetilerek planlanarak kurulmuş Hidroelektrik santraller tercih edilen çevreci elektrik üretim sistemleridir. En çevreci enerji potansiyeli olarak kabul edilen Güneş, Rüzgâr, Jeotermal, denizlerimizde ki gel-git dalgaları ve boğazlarımızda ki denizaltı akıntılarından elektrik üretimi tüm enerji kaynaklarına alternatif olarak sunulmaktadır. Türkiye sadece Alternatif Enerji Potansiyelini kullanarak uzun yıllar tüm enerji ihtiyacını karşılayabilecek konumdadır. Ancak sistemin önündeki ekonomik teknolojik stratejik ve politik boyutta ki engellerin zorlanması aşılması gerekmektedir. Ne Yapmalı? Türkiye enerjide izleyen değil izlenen ülke olmalı ve bunun içinde önce paradigmasını değiştirmelidir. Her il bazında enerji envanteri çıkarılarak, öncelikle her ilin kendi kaynaklarından enerji ve elektrik üretim ile enerji verimliliği yöntemleri araştırılmalıdır. Bunun içinde her ilde Akademisyen, EİE, TEDAŞ ve Sanayi Sektör temsilcilerinin katılacağı Enerji Koordinasyon Kurulları oluşturularak tamamı merkezi Enerji Verimliliği Koordinasyon Kuruluna bağlanmalıdır. Enerji Koordinasyon Kurullarının hazırladığı proje ve öneriler, merkezi kurullarda ortak stratejik gelişim programı çerçevesinde değerlendirilerek her ilin enerjide kendi kendine yeterliliğini sağlayacak projelerin hayata geçirilmesini teminen Enerji Bakanlığına önerilmelidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesiyle bile her ilimizin kendine yetecek enerji potansiyeline sahip olduğu görülecektir. Enerji sektöründe liberalleşme çerçevesinde yap işlet devret modeliyle de hayata geçirilebilecek yeşil enerji olarak da adlandırılan yenilenebilir enerji projeleri, BM ve AB tarafından da finansal olarak desteklendiğinden kaynak temininde önemli bir sorun olmayacaktır. Üç yıl önce yürürlüğe giren 5627 sayılı Enerji Verimliliği Yasasının somut uygulamalarla altyapı-kapasite geliştirilmesini teminen il koordinasyon kurullarının teşkili ile merkezi Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulunun yetkileri genişletilmelidir. Üniversitelerin 12

bütün teknik bölümlerinde Enerji Verimliliği ders olarak okutulmalı, Enerji Mühendisliği ve Alternatif Enerji Kaynakları üzerine akademik çalışmalar yaygınlaşmalı teşvik edilmeli bu yönde hazırlanacak projeler ödüllendirilmelidir. Enerji verimliliği ve tasarruf yöntemleri üzerine görsel yayın ve afişler hazırlanarak halkın enerji tasarruf bilinci artırılmalıdır. Bazı illerde %80 dolayında olan kaçak elektrik kullanımı mutlaka önlenmeli, %25 lere ulaşan kayıp kaçak oranları toplamı, dünya normlarında kabul edilebilir %5 seviyesine çekilmesini teminen yasal ve teknolojik önlemler alınmalıdır. Enerjide liberalleşme kuşkusuz enerji arzını çeşitlendirecek uzun vadede rekabet, ucuzluk getirebilecektir. Ancak, serbestleşme koşullarında kurallar elektrik üreticisi firmaların insafına bırakılmamalı, yasal önlemlerle, elektrik üretim ve arzında güvenlik, çevre ve tüketicilerin korunmasına yönelik yaptırımlar sağlanmalıdır. Rüzgâr ve güneş enerjisinden elektrik üretimine yönelik vergi avantajları getirilerek desteklenmeli, kırsal alanlarda biyokütle ve atıklara dayalı elektrik santralleri ve ısınma yöntemleri teşvik edilmelidir. Türkiye kısa ve uzun vadeli enerji politikalarını oluşturarak kendi enerji potansiyeline uygun teknoloji ve projeler geliştirerek enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacak, yerel kaynaklarımızın kullanımı ulusal kalkınmamızı hızlandıracaktır. EĞİTİM Eğitim ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlayan insan gücünü üreten araç olarak geleceğe yönelik en önemli yatırımdır. Günümüz dünyasında anlaşılmıştır ki, geleceği kurtarmanın ve başarının en önemli kriteri insana yapılan yatırımdır. Kaliteli eğitim görmüş nitelikli bireyler, kültürel bilimsel ve teknolojik gelişimin en güçlü lokomotifini oluşturur, geleceğin dünyasını belirler. İşte bu nedenle nitelikli eğitim, para ve diğer her şeyden daha önemlidir. Gelecekte nasıl bir toplum, nasıl bir ülke, nasıl bir dünya hedefleri eğitimin temel önceliklerini belirler. Ülkelerin eğitim sistemleri gelişmişlik düzeyleriyle orantılıdır. Bilimsel düşünmeyi ve bilimsel yöntemleri yaşam biçimi haline getirebilmiş İleri teknoloji üretebilen toplumların hızlı kalkınma sürecine girerek modernleşmelerinin temeli düşünebilen sentezleyen ve analiz edebilen bireyler yetiştiren eğitim sistemlerine dayanmaktadır. Eğitim uzun vadede sonuç alınacak bir yatırım olmakla beraber, ülkelerin sosyal ve ekonomik gelişiminin temel unsurlarını oluşturan insan gücünü hazırlayan bir araç olarak gün geçtikçe daha çok önemsenmektedir. Nitelikli eğitim yöntemleriyle kendini ifade ve özgüveni güçlenmiş aidiyet duygusu gelişmiş, ülke sorunlarının farkında olan ve sorumluluk duygusuna sahip bireyler üretilir. Türkiye de eğitim sisteminin temeli 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu ile 1926 tarihli Maarif Teşkilatı Kanununa dayanmaktadır. Bu yasalarla eğitim müesseselerinin tümü Milli Eğitim Bakanlığına bağlanarak eğitim sistemi kontrollü bir yapıya dönüştürülmüş, bireylerin baskı ve yönlendirme altında kalmadan inançlarını yaşamlarını, farklı inançlara saygı çerçevesinde toplum yaşamının uyum içinde sürdürülmesini varsayan laik bir milli eğitim sistemi oluşturulmuştur. Bu amaç doğrultusunda Türk alfabesinin Latin harflere göre düzenlenmesiyle Türk dilindeki seslere daha uygun ve anlaşılmasındaki kolaylık gibi nedenler ve bu değişimi takip eden okuma-yazma seferberliğiyle okur-yazar oranında önemli bir artış gerçekleştirilmiştir. Türk Tarih Kurumuyla milli tarih şuur ve anlayışının gelişmesi hedeflenirken, Türk Dil Kurumu ilede Türkçenin sadeleştirilmesi ve zenginleştirilmesi amaçlanmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin Milli Eğitim Sistemi, Osmanlı dönemi medreselerinden mektebe geçiş işlemini tamamlarken, laik eğitim düzeninin dini eğitimi daraltıcı yâda engelleyici şekilde uygulanması ise politik mülahazalara neden olmuştur. Bunun sonucunda İmam Hatip okulları yaygınlaşmış ve bu da adeta medreselerin yeniden kurulması gibi algılanmış, bu tartışmalarda 1997 de 8 yıllık zorunlu ilköğretim uygulamasını getirmiştir. Yüksek öğretim düzeninde ise 1946 ve 1960 yıllarında çıkarılan 13

kanunlarla Milli Eğitim Bakanlığının üniversiteler üzerindeki yetkileri azaltılmış, 1961 Anayasası üniversiteleri özerk eğitim kurumlarına dönüştürmüş, 1982 Anayasası ise tüm üniversiteleri Yüksek Öğretim Kurumuna bağlamıştır. Günümüzde Türk Milli Eğitim sistemi Örgün Eğitim ve Yaygın Eğitim olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Örgün Eğitim; Okul öncesi, zorunlu ilköğretim, genel ve mesleki teknik ortaöğretim ile yükseköğretim kurumlarını kapsamaktadır. Engelli ve üstün yetenekli çocuk ve gençler içinde Özel Eğitim Kurumlarında eğitim hizmeti verilmektedir. Yaygın Eğitim ise; örgün eğitim sistemine girmemiş yâda herhangi bir eğitim kademesinden ayrılmış bireylere okumayazma, meslek kazandırma amacıyla halk eğitimi, çıraklık eğitimi, uzaktan eğitim gibi metotlarla verilmektedir. Ayrıca Türk Milli Eğitim Sisteminde eğitim kurumunun tür ve özelliğine göre kurgulanmış Rehberlik ve Psikolojik Danışma Merkezlerinde öğrencilerin özellik ve ihtiyaçlarına göre kişisel, sosyal gelişim ile kariyer gelişim ve kariyer planlamasına yönelik hizmetler yürütülmektedir. Milli Eğitim Göstergeleri Öğrenci başına düşen Eğitim Kademesi Okul Derslik Eğitmen Öğrenci Derslik Eğitmen Okul Öncesi 3 877 45 703 14 513 980 654 21.45 67.57 İlköğretim 33 310 332 902 485 677 10 916 643 32.79 22.47 Ortaöğretim 4 067 65 314 111 896 2 420 691 37.06 21.63 Mesleki Ortaöğretim 4 846 44 996 94 966 1 819 448 40.43 19.16 Üniversite 1 495 32 638 100 504 2 757 828 84.50 27.43 Yaygın Eğitim 13 439 83 708 92 976 7 062 429 84.36 75.96 Toplam 61 034 605 261 900 532 25 957 693 42.89 28.82 Tablo:7. 2009/2010 Dönemi eğitim göstergesi (MEB/YÖK) Bilgi ve teknolojik gelişmelerin insan yaşamına egemen olduğu çağımızda bilginin üretim ve tüketim boyutu, toplumların gelişmişlik göstergesi sayılmaktadır. Büyük savaşlardan sonra barış ve istikrarı korumak adına uluslar arası işbirliklerinin geliştirilmesi bilimsel çalışmalarda da uluslar arası işbirlikleri doğurmuş, son yarım yüzyılda tüm insanlık tarihinde üretilenden daha fazla bilgi üretilmiştir. Soğuk savaşın sona ermesiyle daha da gelişen işbirlikleri sonucu; son çeyrekte dünya ekonomik, sosyal, politik, bilim ve teknoloji alanlarında çok önemli değişim ve dönüşümler yaşamıştır. Avrupa Birliği gibi uluslar arası örgütler, toplumsal yaşamın her kesiminde bu işbirliklerini geliştirerek sinerji yaratmak ve bu sinerjiyle yaşam standartlarının yükseltilmesini hedeflemektedir. Bu çerçevede AB üye ülkelerle eğitim alanında işbirliği ve kaliteyi geliştirmek adına sekiz eylem planından oluşan Sokrates programı başlatmıştır. AB aday ülkesi Türkiye birliğe uyum çerçevesinde eğitim alanında iyileştirmeler yaparak Sokrates programlarına dâhil olmuştur. Ancak AB eğitim standartlarıyla kıyaslandığında belirgin fark ve yetersizliklere sahip Türk eğitim sisteminin, AB üyeleriyle entegrasyonu ve eğitim kalitesinin AB standartlarına yükseltilmesi için mantalite değişikliği gerekmekte, yapısal ve işleyiş sorunları çözüm beklemektedir. Avrupa da güven ve beyana dayalı, sorumluluğu üstlenen bir eğitim sistemine karşılık Türk eğitim sisteminin güvensizlik ve kontrole dayanan, sistem yerine öğrenciyi suçlayan bir yönetim anlayışında olması, sistemin önünde aşılması gereken en önemli handikap olarak durmaktadır. Türk eğitim sistemi örgün eğitimde 19 milyon öğrencisi ve 800 bini aşan eğitmen kadrosuyla birçok ülke nüfusundan daha fazla kitleye sahiptir. Elbette bu kadar büyük bir nüfusun eğitimi için de büyük fedakârlık, yapısal ve işlevsel önlemler, uluslararası işbirliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak 14

birey için en iyi olanın yani düşüncenin değil sistemin standartlaşması eğitim sistemlerinin statükodan arınıp kurumsallaşmasıyla mümkün olacaktır. Bütçe kalemleri MEB Üniversiteler Toplam 28 237 412 000 9 355 457 600 Personel Giderleri 19 984 011 000 4 727 494 000 SGK Primleri 3 405 144 000 916 186 000 Mal ve Hizmet Alımları 2 145 023 000 1 338 123 000 Cari transferler 901 107 000 209 011 600 Sermaye giderleri 1 472 827 000 2 164 643 000 Yatırım Ödeneği 1 785 327 000 Merkezi Yönetim Bütçesi 288 216 351 892 GSYH 1 028 802 000 000 Tablo:8. Bütçeden eğitime ayrılan paylar(meb-2010/tl) Türk eğitim sistemine bütçeden ayrılan pay, fiziki altyapı, donanım ve okullaşma oranları bakımından son yıllarda gelişme içerisindedir. Ancak okul öncesi eğitimde okullaşma oranı hala Avrupa normlarına göre çok gerilerdedir. Halen okul, derslik, eğitim araçları ve laboratuar eksiklikleri yanı sıra eğitmen sayı ve niteliklerindeki yetersizlikler eğitim kalitesine olumsuz etki etmektedir. Çocukların kişilik gelişiminde ve yaratıcılıklarının ortaya çıkmasında, zihinsel ve sosyal gelişimiyle toplumsallaşmalarının sağlandığı 3-6 yaş eğitiminin daha fazla önemsenmesi gerekmektedir. Eğitim kademelerinde mevcut laboratuar araç ve gereçlerin yeterliliği ile bunların eğitim sürecinde hangi sıklıkta kullanıldığı, öğrencilerin bunlardan ne derecede yararlandığı muammadır. Eğitim ödenekleri yanısıra hayırsever vatandaşların ve ailelerin eğitime katkıları da eğitim sistemine önemli miktarda kaynak sağlamaktadır. Eğitim kalitesinin artırılmasında mali kaynakların nitelikli kullanımının da büyük önemi vardır. Göçler nedeniyle kırsal alanlarda birçok okul atıl durumdayken kentlerde aşırı yığılma sonucu hala 50-60 kişilik sınıflarda ikili eğitim yapılmaktadır. Zorunlu ilköğretimden sonra okullaşma oranının önemli ölçüde azalması, zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkartılması tartışmalarını başlatmıştır. Okullaşma oranı kadar nitelikli eğitimin geliştirilmesi de önemsenmelidir. Test çözümleri ve ezberci eğitim yöntemleriyle sınıfta kalmanın zorlaştırıldığı bir eğitim modelinden optimum fayda beklenmemelidir. Katılımcı eğitim yerine sınav merkezli bilgi aktaran ezbere dayanan eğitim yöntemiyle düşünen, tartışan, araştıran ve bilgisini geliştiren nesillerin yetiştirilmesi beklenemez. Öğretmenin anlattığı öğrencinin dinlediği not aldığı sistemde kendi dünyasında düşünceye dalan öğrenci sınav zamanı aldığı notları ezberlediği ölçüde başarı elde etmekte ve sonra unutmaktadır. Mesleki eğitimin seçenek olarak sunulduğu ama meslek edinmek için üniversite eğitimini gözeten öğrencilerini yarış atı gibi sınavlara hazırlatan bir eğitim sisteminin başarı ölçütü yüksek eğitime hak kazanmış öğrenci sayısı olamamalıdır. Mevcut sistemde üniversiteyi kazanamama ihtimali, öğrenci ve ailelerine kâbus yaşatmaktadır. Benim çocuğum nasılsa üniversiteyi kazanır inancıyla lise eğitimine yöneltilen bir öğrencinin üniversiteyi kazanamaması durumunda ve birkaç denemeden sonra umudu kestiğinde artık 20 yaşlarında hiçbir mesleği olmayan vasıfsız bir işgücü olarak hayattan ne gibi bir beklentisi olabilir? Çoğunlukla 18 yaşına kadar ailelerin insiyatifiyle okul kayıtları yapılan öğrenciler üniversite ve meslek tercihlerinde kendi iradeleri öne çıkabilmektedir. Üniversite tercih aşamasına gelmiş öğrenciye katsayı dayatarak ilgi duyduğu sevdiği bir eğitimi almasının engellenmesi hangi demokrasi anlayışıyla bağdaşır, bu uygulamada fırsat eşitliğinden söz edilebilir mi? Yaşadığımız çağda 18 yaşına gelmiş bir gencin geleceğini kendi iradesiyle belirlemesine destek olunması Türkiye nin yararınadır. 15