TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI 1171 HZ. MUHAMMED ve GENÇLIK (Kutlu Doğum Haftası : 1992) -- --------~ --- ANKARA 1995
TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYI.\; MATBAACILIK VE TiCARET işlet,\tf.si \\e;rutı\'e! Cod_ Bayrndor Sk. ~o: 55 KJJ_,ıJ,;A'.;(A~-\ Tel: ıl12) 418 59 49 417 09 04 42.0 2~ ~5 Tel~x:4343ltd,ktr. F,1X.!312J41-GIJW' Yayın No : ı 7ı Sempozyumlar ve Paneller Serisi - 5 ISBN 975~389~ı78~4 95.06Y0005. ı 7ı Bu kitap Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İsıetmesi'nin Dizgi. Fotomekanik. Ofset ve Ciiİ tesislerinde hazırlanmıştır
DİYANET, DİNİ HÜRRİYET, BASK! VE HOŞGÖRÜ ÜZERİNE Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN 1. İslamda teorik olarak ve ilk uygulama çağında din eğitim ve öğretinıi ile dini hizmetlerde rehberlik belli insanların görevi oln1amış, bunun için devlet tarafından maaşlı personel istihdam edilmemiş, bu hizmetlerden bütün ümmet sorumlu tutulmuş, ilmi ve eğitiıni uygun olanlar ümmet adına ve Allah nzası için bu hizmetleri yürütmüşlerdir. Eğitim, öğ;retim ve diğer dini hizmetleri yürütenler aynı zamanda bir başka iş tutarak geçimlerini sağlamış, halkın doğrudan yardımı ile geçinmeleri, görevlerini, hizmetlerini menfı yönde etkileyeceği için buna meydan verilmemiştir. Saltanat devirlerinde iman, ahlak ve dini heyecanın zayıflaması, mezkür hizmetlerin kapsamının genişlemesi, bütçeden bu hizmetleri yürütenierin geçimlerinin sağlanması uygulamasının terk edilmesi, bütün bu sebeplerle din hizmetlerinin aksaması, hizmetlerin belli kişiler tarafından ücret karşılığı yapılmasını zamret haline getirmiş, ulema da bunun cevazına fetva vermişlerdir. Zaman içinde müezzin, imam, vfuz, müftü, kadı, Kur'an öğreticisi, müderris, şeyhülislam gibi hizmet elemanları ortaya çıkmış, hizmetler teşkilata kavuşturulmuş, hizmet elemanlannın kimi geçimini, hizınet verdiği kimselerden aldığı ücretle, kimi de -zaman zaman- devletten aldığı maaşla sağlamış, bu arada vakıflar da devreye girerek geçime ve hizmete önemli katkılarda bulunmuştur. Din öğretiminden çok eğitiminde tasavvuf ve tarikatierin de büyük rolü olmuş, tasavvuf eğitimcileri (pir, ınürşit. şeyh...) hizmeti genellikle ücretsiz yürütmüşler, geçimlerini de çeşitli yollardan sağlamışlardır. Kaza sahasını ayırdığımız zaman diğer hizmetlerin; yani örgün ve yaygın din eğitimi ve diğer dini hizmetlerin bugün de ülkemizde devam ettiğini, bu hizmetleri yürüten elemanların devlet bütçesinden maaş aldıklarını; bu arada az da olsa halkın desteği ile mezkür hizmetleri yürüten elemanların da bulunduğunu görüyoruz. Bir toplum içinde müslümanlar bulunduğu müddetçe din hizmetlerine de ihtiyaç bulanacak, rejim ne olursa olsun bu "hizn1etler yürütülecektir. Hizınetin düzenli, yeterli ve amaca uygun olması başıbozuk olmamasına, bir teşkilat içinde nizarnianmış bulunmasına bağlıdır. Bu teşkllat ve nizamın devlete --KUTLU DOGUM 5
(hül.::ümete) baglı bulunması. yalnızca laik sisten1lerde degil. şeriat de'i' letlerinde de problemlere sebep olmuştur. Çok kısa süren gerçek hilafet döneminden sonra saltanat de\'irleri boyunca hükun1ete baglı din ve ilinı göredileri ile bağ'ımsız din ve ilin1 görevlileri bulunmıış; siyaset. menfaat n~ saminıi inançtan kaynaklanan taraf tutmalar, ihtilaflar ünımetin birlik \"C bütünlügünü bozmuş, alim ve ınürşitlerle halkın ilişkisini nıenfi yönde etkilenıiş, karşılıklı güveni sarsnıış, hatta bazen ortadan kaldırmıştır. Günüınüzde Diyanet İşleri Başkanlığ;ı, kin1i zaınan Bakanhga, kinıi zaman Başbakanlığı bağlı bir devlet dairesidir; yani devletin yönetim ve güctümüne tabidir. Laik devletin bir din kurumunu yönetim ve güctümü altına alnıası. dünyanın sekizinci haıikası olarak bizde bulunmaktadır. Diyanetin bu konumundan memnun olmak ınünıkün degildir. Din hizmetlerini yürütecek bir kuruma ihtiyaç -her zaman, her yerde ve her rejimde- vardır; ancak bu kurumun konumu ve statüsü bizdekinden farklı onıalıdır. 2. Din hizmetlerinin bir düzen ve bütünlük içinde yürütülebilmesi için gerekli bulunan "bir kuruma" karşı olmak makul ve meşru değildir. Müslümanlar böyle bir kuruma değil. bu olmak iddiasında bulunan Diyanet İşleri Başkanlığına: bunun konumuna ve statüsüne karşı olabilirler ve bunda da büyük ölçüde haklıdırlar. Türkiye'de iktidarlarla beraber Diyanet İşleri Başkanlan değişir, başkanlarla beraber dairenin ileri gelen elemanlan yedinci dereceden zelzeleye maruz kalır, arkasından sıra taşra teşkil.tına gelir; müftüler, vaizler, imamlar, kurs öğreticileri (tabii bir kısmı) tedirgin edilir, vazifeden alınır, sürülür, nakledilir. Personelin nakil ve tayini konusunda siyasi baskılar yapılır. Başkanlığın dinbilimi uzmanları, dünyada ve ülkede cereyan eden olaylar karşısında dinin hükmünü, kendi görüş ve yorumlarını serbestçe açıklama imkanından mahruın edilir. Üstelik zaman zaman belli bir görüş ve uygulamanın tasdiki yönünde zorlandıkları olur. Aynı kısıtlamalar taşrada eğitim ve öğretim hiznıetlerini yürüten elemanlar için de söz konusudur. Bütün bunları gören, din görevlileri ile beraber yaşayan halkın, mevcut konumu ve statüsü ile bu daireye hoş bakmaması beklenebilir bir tavırdır. Bu tavır ve karşı tavırlar, halkın sevgi ve saygı ile bağlı bulunması gereken bir kurun1 ile onun ınensuplannı -meşruiyet, gereklilik ve yeterlik açılarından- tartışma sahası içine sokar, kurum bir kere tartışma konusu olunca arkasından yıpranına gelecek, yıpranmayı güvenin sarsılması takip edecek. nihayet halk bu ihtiyacı karşılamak üzere başka merciiere yönelecek tir. 3. Hangi rejimde olursa olsun din eğitiıni, öğretinıi ve diğer dini hiz- 6 --------------KUTLU DOGUM--
metleri ihtiva eden "diyanet kuruınu bagımsız olmalıdır. İran'a yaptığ;ımız bir incelen1e ve araştırma gezisinde. bir ayetullah ile yaptığın1ız sohbette kendilerinin aynı şuur ve uygulaına içinde olduklarını hayret ve takdirle öğrenmiştik. Ayelullah ''bugün İran bir şeriat devleti olabilir, karar ve uygulamalarında isl<iına uygun davranabilir, ama yarın ne olaca,igı belli olmaz, her h Jükarda ruhani teşkilatın yani din eğitin1i, öğretinıi ve hizn1eti veren şahıs ve kurumların müstakil olması, hükıln1ete bağlı bulunn1aınası hatta onu İslam adına denetlernesi gerekir, biz de böyleyiz. bu statüyü korumaya devam edeceğiz. biz mall bakımdan da ilmi ve idari yönlerden de hükümetlere bağlı değiliz ve böyle kalacağız." diyordu. Bence diyanet hizınetleri her zaman ve her yerde hükümetlerden bağıınsız oln1alı, ilmi idari ve mali özerkliğe sahip bulunmalıdır. Ancak köprünün altından bunca su aktıktan ve Türkiye'de maltim sosyo-kültürel tablo oluşluktan sonra bir sıçrayışla Diyaneti özerk hale getirmek iyilik mi, kötülük mü getirir sorusuna gelince durup düşünmek gerekiyor. Kanaalimize göre bu hedefe bir zaman ve tedbirler süreci içinde, aşamalı olarak yürümek gerekir. Aksi halde büyük kargaşa ve dini tabirle "fitne" çıkar. İlk aşamada seçim sistemi getirilmelidir. Burada seçmen ve adayların vasıfları. seçim şekli gibi detaylara girmeden prensip olarak "seçin1" üzerinde duruyoruz. Diyanet işleıi Başkanı, din-bilimi uzmanlan, müftü, vftiz ve in~amlar seçimle tayin edilmelidiriler. Teşkilatta seçimle iş başına gelmiş bulunan en üst makam, alttakileri daldururken mutlaka ilgililerin rızasını esas almalıdır; bunun da yolu seçimden geçer. İkinci aşamada devlet, diyanet hizmetlerine müdahaleden kesin olarak vazgeçmeli. diyaneti hem yaygın. hem de örgün eğitin1 ve öğretim verme ikftnına kavuşturmalı, bu manada öğretünde birlik ilkesinden vazgeçmelidir. Üçüncü aşamada vaktiyle din ve diyanet hizmetlerine tahsis edilmiş vakıflar belirlenerek bunların yeniden diyanete devredilmesi suretiyle. bu yeterli olmazsa başka kaynaklar bulunarak milli özerkliğe geçilmelidir. Bunu da diğer aşamalar takip etmelidir. 4. Diyanet hizmetleri (eğitim. öğretim, teşkilat, yönetim. rehberlik...) yukarıda açıklanan özellikler içinde tek ve bütün bir teşkilat çerçevesinde yürütülmelidir. Teşkilat içinde örgün ve yaygın din eğitimi ve öğretiminin bütün nevileri (okul öncesi, okul, halk eğitimi, tasavvuf okullannın yaptığı manevl eğitim) yer alınış olmalıdır. Teşkilat din hizmetiilerinin seçimle işbaşma gelinesine nezaret etmeli. bütçeyi yapmalı. personelin diğer işleri ile de meşgul olmalıdır. İçinde oluşturacağı birime, dini-iln1i incelen1e ve araştırmalar yaptırınalı, bu konuda diğer --KUTLU DOGUM-------------- 7
iliııı kurumlan ile işbirliğ"i yapmalı. araştınna sonuçlarını uygun - L lı -ı" ı1 ıllz'ı ulac;tın11alı. öneınli dini ve sosyal konularda görüş ve \ ası a c_ ı u c ".,. fi.h::iı olusturup bunu serbestçe açıklayabilmelidir. s. CII.;::emizde orduda. bazı egitim,.-e öğretim kurumları ile devlet dairelerinde dirıdariara baskı yapıldığı, namaz kılmalarına, oruç tutınalanna. İslamın emrettiğ;i şekilde giyinınelerine. haramlardan sakınmalanna engel olunduğu. bunlara imk'in :erilmediğ;i. ısrar edenlerin vazifeden atılnıa, ierfi edenıeınek sürgüne gönderilille gibi cezalaı a maruz kaldıkları aı tık herkesin bilctig:i bir gerçektir. Bu tutum karşısında en azından şunların söylenınesi faydalı olur kan8atindeyin1: a) Toplumları birbilinden ayıran. onları ayrı milletler yapan özellik kültürdür. Kültürün en önemli, hatta bazı zaman ve zen1inlerde belirleyici unsuru ise dindir. Bizim kültürün1üzü dinden anndırmak, soyutlamak onun dinle alakasını kesrnek ınümkün değildir; bunun peşinde koşmak hayalın peşinde koşmak demektir. Koşaniann elde edecekleri sonuç hüsrandır, çoğunluğun nefretini kazanmaktır, dışlanmaktır. Cuınhuriyet aydınlanndan bu tutumu benimseyenlerin, yetmiş :yıllık tecrübeden de faydalanarak durumlarını yeniden muhakeme etmelerinin, tuttuklan yanlış yoldan dönmelerinin zamanı gelmiştir. Bir toplum içinde elbette dine inananlar ve inanmayanlar, inandığı dinin gereklerini yerine getirenler ve getirmeyenler olacaktır. Bu farklılık, karşılıklı hoşgörü ve anlayış içinde milli birlik ve bütünlüğü bozmaz. Ancak çoğunluğun benimsediği ve yaşadığı dine, dini hayata karşı çıkmak, zaman içinde dine bağlılığın ve inancın zayıflamasım sağlıyacak tedbirler almak. bunları alırken bazı maske ve tabuların arkasına sığınmak, milletten oy veya vergi isterken, askeri cepheye sürerken Allah' tan, dinden bahsetmek, bunları aldıktan sonra -onların oylarıyle sağlanan iktidarı ve vergileriyle sağlanan ekonomik gücü - onlann, uğrunda can verıneye hazır oldukları değerlerini yok etmek için kullanmak... İşte bunlar milli birlik ve bütürlüğü bozar. Yığınlar bir süre ümit eder, sabreder, bekler; ama asla aldanmaz, aldatılamaz ve unutmaz. Umut kırıklıkları öfkeye, öfke kine dönüşebilir. Bir toplumun bir kısım aydınları ve yöneticileri ile halkı arasında bu çeşit menfı duyguların oluşması kadar milli birlik ve bütünlüğe zarar verecek bir başka şey düşünülemez. Bu sebeple ınilletini ve ınernleketini seven aydınlar, şahsi kanaat ve tutum farkıarına bakmadan bir masa etrafında toplanmak, bizi millet yapan, biz yapan ve hala ayakta tutan değerlertınizi -ortak milli değerlerimizi- tesbit etmek ve bunları yetişen nesillere aktarmak için tedbirler almak, 8 --------------KUTLU DOGUM--
; nilli eğ;itiın ve öğ;retiıni buna göre pl8.nlanıak durumundadırlar. Böyle yapnıaz da ellerine geçirdikleri iınkanları, bu değerleri yok etn1e yönünde kullanırlarsa azınlığın çoğunluğa tahakkümü gerçekleşmiş, demokrasi adı alünda baskı rejimi uygulanınış olur. / bl Milletimizin göz bebeği ordusu, mensuplarının dini davranışlarını elığellemek bir yana. bunu özendirınenin tedbirlerini alınalıdır: çünkü bellü,g:enellikle bütün nıilletlerin. fakat kesin olarak bizinı milletiınizin hayatından dini çıkardığınız zanıan. ona vatan ve ınillet sevgisini, yüce amaçlar ugrunda fedakarlık şuürunu, ahlaki fazilet ve davranışları kazandıracak bir başka dayanak bulamazsınız. Dini, inıanı olmayan insan ne savaşabilir ne vatanı bekler ne de zafer kazanır! İnsanın dini ve imanı ise, ancak ona inanma ve inancını yaşama ve egitimini yapına imkanı verdiğiniz zaman olur. Diğer kurumlar da temel insan hak ve hürriyetlerine ve özellikle din ve vicdan hürriyetiı?-e saygının bir gereği olarak bu tutumlarını terketmek durumundadırlar:) 1 c) inanan ve inancının gereğini yerine getiren insanlara bazı kurum ve kuruluşlarda baskı yapılmasının -söylenen veya söylenmeyen-bir gerekçesi de laikliği, laik düzeni korumaktır. Bu davranışlara izin verildiği, müsamaha edildigi takdirde çıg gibi büyüyecegi, milleti ve özellikle yeni yetişen nesli saracağı. iman ve ibadet müslümanlığının arkasından düzen müslümanlığının (fundamentalizmin) geleceği sanılmakta, bundan endişe duyulınaktadır. Burada, n1illetin çoğunluğunun istediği bir sosyal değişmeye, ne adına olursa olsun, topla, tüfekle, ceza ile karşı çıkn1anın deınokrasiye, insan haklarına, hatta laiklik ilkesine sığıp sığmadıgını tartışacak degiliz. Ancak şu noktaya işaret etmeden de geçemi yeceğiz: Gerek Cuhruriyetten önce ve gerekse Cu:rphuriyet devri boyunca ınüslümanlar, muhten1el sonuç ne olursa olsun içlerinde, islama inanmıyanları, onun istediği bir hayatı yaşamıyanları barındırmış, onlara hayat ve gelişme hakkı vermiş, onlara karşı hoşgörülü davranmışlardır. Gerçek manada çogulcu toplum müslüman toplumdur, yabancı kültürleri koruyan, hatta yok olmamalan için tedbirler alan kültür ve medeniyet İslam medeniyetidir. İslam, kendini koruyabilmek amacıyla insan hak ve hürriyetlerini hiçbir zaman çiğnememiştir. Bu tutumu benimsemiyen, ne amaçla olursa olsun insanlara baskı yapan, hakları çiğneyen bir kültür, bir zihniyet, adına "çagdaş, ileri, medeni" denilse de ilkeldir, gayr-i insanidir. Batı kültürü ve medeniyeti. iddiaların aksine asla çogulcu degildir; bütün yerli ve yerel kültürleri yok etmiş, genel çiz gileriyle tek bir Batı kültürünü dünyanın önemli bir bölgesinde hakim --KUTLU DOGUM------------~ 9
kılnııştır: an1acı medyayı, san'atı. ve ekonomiyi ve diğ" er araçları kullanarak geri kalan kültürleri de yok etn1ek ve bütün dünyayı kendine benzetınektir. İçimizde bu cerayanı benimseyen. bu benzerneye can atanlar olabilir. Bu tabii ise. karşı çıkanların, öz kültürünü koruyarak çagdaşlaşınak isteyenlerin bulunması da tabiidir. Öz kültürü belirleyen unsurun din olduğunu yukanda zikretıniştik. Din dahil. kültürünıüzü yok etmek, başka kültürlerin içinde eritmek isteyenler bu hakkı kendilerinde görüyorlarsa. buna cesaret edcbiliyorlarsa, millet çoğunlugunun da buna karşı direnn1eyi, kültürlerini korumak için elden geleni geri koymamayı en tabii ve tenıel haklan olarak görnıelerini yadırgamaınak gerekir. Yollar bu Olçüde ayrılınca karşımıza iki çözüm çıkar: Çatışma ve uzlaşına. Çatışma kimseye fayda getirn1ez, milletini ve memleketini sevenler bunu göze alamazlar. O halde çözüm tekdir: Uzlaşma. Uzlaşmanın ilk adıını, vazgeçilnıez şarb, tarafların "dediğim dedik" tavrından vazgeçmeleri, yeniden durum muhakeınesi yapmaları, gerçek manada çogulcu sistemi beniınsemeleri. birbirlerine hoşgörü ile bakmaya alışmalan ve en öneınlisi her birinin digerine hayat hakkı tanımasıdır. Dünyanın gözü üzerimizde iken ınodernist ve gelenekçi aydınlarıınız, iç ve dış düşmanların1ı2111 oyunlarına gelmemeli, her s.hada lllilli ın u tabakat zeminleri oluşturmalı ve uygulamaları bu zeminlere oturtınalıdırlar. -- 10 ---------------KUTLU DOGUM--