Kiliseler ile yap lan Resmi Sözleflmeler ve her iki ülkede ibadet yerlerininin yap m Rainer Korten 6 yıldan beri Türkiye de yaşama memnuniyetini tadiyorum ve sayıları yaklaşık 12-14000 i bulan, ana dili Almanca olup, sürekli burada yaşayanlar ve her yıl Alanya ya gelen yaklaşık 2,5 milyon turist ile birlikte burada yaşamaktan son derece mutluyum. 2004 yılına gelininceye dek, her ne kadar Almanca konuşan bir Katolik ve bir Protestan rahibi konsolosluğun diplomatik himayesi altında İstanbul da faaliyet gösterseler de, yukarıda bahsi geçen bu insanların dini ihtiyaçlarını karşılamaları için hiçbir olanak bulunmamaktaydı. Ancak, oradaki cemaatlerin hukuki bir statüsü bulunmamaktaydı, başka bir deyişle, 71
Kiliseler ile yap lan Resmi Sözleflmeler ve her iki ülkede ibadet yerlerininin yap m çok az istisnalar dışında, tıpkı diğer tüm Türk Hıristiyan kiliselerinde de olduğu gibi, herhangi bir banka hesabı açtıramıyorlardı. Türkiye nin Avrupa Birliği ne katılım müzakerelerinin başlatılması için Brüksel de alınan karar doğrultusunda, Akdeniz şeridindeki Almanca konuşan bölge sakinlerine ve turistlere din hizmetleri sağlamak üzere, 2003 yılında bana Katolik rahibi olarak bir resmi çalışma ve ikamet izni verildi. 2004 yılında, bizleri yeniden bir taşınmaz kiralayabilecek, bir banka hesabı açtırabilecek v.b. konuma getirebilecek şekilde, Hıristiyan cemaati olarak hukuki bir statü elde etmek için, büyük güçlükler altında bir dernek kurmak durumunda kaldık. Bildiğim kadarıyla, 1923 tarihli Lozan Antlaşması ndan bu yana, bu yollardan ilk kez geçilmekteydi. Ben dernek tüzüğündeki 4 maddeye özellikle büyük önem verdim: 1) kilise ya da bina, polis kontrolü ve pasaport kontrolü olmaksızın, herkesin girişine açık olacaktır. 2) dini içerikli yazılı materyalin, örn. ilahi kitapları v.b. ithal edilmesi ve cemaate yönelik olarak yazılmış bir mektubun yayımlanması mümkün olacaktır. 3) hastanelere ve hapishanelere ziyarette bulunulmasına müsaade edilmiştir. 4) bir taşınmaz kiralama veya inşa etme hakkına sahip olacağız. Bahsi geçen bu 4 koşul, 2004 yılında onaylandı. O zamandan bu yana, kimsenin rahatsız etmediği bir cemaat hayatı sürdürmekteyiz ve artık yalnızca Almanca konuşan bir Hıristiyan kuruluşu olmaktan çıkıp, uluslar arası bir kuruluş olma yolunda gelişme kaydettik; diğer bir 72
Rainer Korten ifadeyle, Hıristiyanlığın önemli yortularında 10 un üzerinde farklı milliyetten insanlar cemaate katılmakta, normal Pazar günlerinde ise bu sayı 4 ve üzerinde olmaktadır. Almanların büyük çoğunluğunun yaşadığı Alanya da kendimize ait bir binamız yok, ancak bunun Almanlarla ilgili nedenleri var; Almanca konuşan cemaat, kültür merkezinin bodrum katındaki bir mekanda toplanmaktadır. Parantez içerisinde ekleyecek olursak: mezhebin herhangi bir rolü yok, Alanya da ikamet eden ve aynı şekilde resmi bir çalışma iznine sahip olan Protestan meslektaşım ve ben, cemaatin ismi St. Nikolaus Antalya/Alanya olacak şekilde, yakın işbirliği içerisinde çalışmaktayız. Sorumlu kuruluş, merkezi Antalya da bulunan St. Nikolaus Derneği dir. Ancak bu dernek statüsü, Türkiye içerisinde bulunan Hıristiyan cemaatleri ve kiliseleri için potansiyel bir statü değildir. Dernek statüleri devlet tarafından kısa vadede değiştirilebilir, dernekler hükümetler tarafından tasfiye edilebilir. Avrupa yolundaki Türkiye, kendi Hıristiyan azınlıkları için dernek statüsünün çok daha ötesinde, Avrupa ile uyumlu bir statü bulmak durumunda kalacaktır. AB nin yıllık ilerleme raporları, bu eksikliği her raporda yeniden dile getirmektedir. Üzülerek söylemeliyim ki, bu husus Hıristiyan azınlıkları ilgilendirmektedir, 2005 yılından beri bu konuda bir duraksama tespit edilmektedir. Tarsus'taki eski bir kiliseyle ilgili oldukça yakışıksız olayları hatırlıyorum. Ne de olsa Tarsus Hıristiyanlık dininin en tanınmış evlatlarından birisinin doğum yeridir. Epeyce hasara uğramış, eski bir kiliseyi dini ayinlerini yapmaları için Hıristiyan hacıların kullanımına sunmanın neden mümkün olamadığını anlamış değilim; bu durum aynı zamanda Avrupa'da çok fazla sempati kaybedilmesine mal olmuştur. Aynı durum, sürekli olarak İstanbul'da- 73
Kiliseler ile yap lan Resmi Sözleflmeler ve her iki ülkede ibadet yerlerininin yap m ki Ekümenik Patrik Bartholomeus'a çıkarılan güçlükler için de geçerlidir. Bana göre bunlar, Avrupa'ya giden yol üzerine döşenen tamamen gereksiz tökezleme taşlarıdır. Aynı zamanda, Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların ve onların cami inşa etme isteklerinin benimsenmesi açısından da çok fazla teveccüh kaybedilmesine mal olmaktadır. En azından Almanya'nın eyaletlerinde ve Türkiye'de, dini gereksinimlerin yerine getirilmesi ve örneğin Alman din adamlarının Türkiye'de, imamların da Almanya'da çalışma olanakları konusunda, karşılaştırılabilir standartlar mevcut olmalıdır. Almanya'daki imamlar Hamburg'daki yabancılar dairesinin talimatı doğrultusunda, Almanya'ya giriş yaptıkları sırada 4 yıllık bir çalışma müsaadesi alırlarken, ben oldukça zahmetli ve masraflı bir şekilde her yıl çalışma müsaademi yenilemek zorunda kalıyorum. Kendiliğinden döşenmiş bu tökezleme taşlarının sebeplerini aramaya kalktığımda, Türkiye'de yapılan ve İngilizce olarak yayımlanan Daily News gazetesinin 1 Haziran 2009 tarihli sayısında sonuçları açıklanan bir anket çok faydalı oldu. Buna göre, ankete katılanların %64'ü Musevi hemşerilerin yanında, %52'si Hıristiyan hemşerilerin yanında ve %72'si içki içen komşuların yanında yaşamak istemiyordu. Şu sonuç da oldukça ilgi çekicidir: halk aşağı yukarı ikiye ayrılmakta, bunların yarısı dini ve etnik azınlıkları Türk devletinin bütünlüğü açısından bir tehlike olarak görürken, diğer yarısı şunları söylemekteydi: etnik ve dini azınlıklar, bir toplumu zenginleştiren unsurlardır. Azınlıklara karşı, özellikle Hıristiyan azınlıklıklara karşı derinlerden gelen bu korkunun nereden kaynaklandığını öğrenmeyi çok isterdim; diğer yandan, burada neredeyse her gün karşılaştığım gibi, Türk toplumu insani zenginliklerle dolup taşmaktadır (ki çok sayıda Alman 74
Rainer Korten burada bu nedenle severek yaşamaktadır) ve bu durum, Batı Avrupa'nın bu konuda giderek fakirleştiği bir sırada, ülkeye büyük ölçüde özgüven kazandırmaktadır. Türkiye'nin dini azınlıklarıyla çok daha fazla dayanışma içerisinde olmasını temenni ederim, zira bu azınlıklardan ulusun bölünmesine yol açacak bir tehlike ortaya çıkmayacağı muhakkaktır. 75