ADAM OLMAK, Şiir. Av. Bahar Ünlüer Öztürk. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi G. Sekreteri



Benzer belgeler
TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

Hypatia öldürülmeseydi ve İskenderiye okulu kapanmasaydı insanlık bugünkü uygarlık düzeyine yüzlerce yıl önce kavuşur muydu?

İSTANBUL BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ 2011 YILI FAALİYET RAPORU

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

T.C. AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI Trabzon Koza Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi PINAR ÖŞME PSİKOLOG

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Sayın Konuklar; Saygıdeğer konuklar,

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞMA GÜNÜ

TÜSİAD KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ÇALIŞMA GRUBU BAŞKANI NUR GER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SON 10 YILDA YAŞANAN GELİŞMELER BAŞBAKANLIK TEFTİŞ KURULU 2010

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ÇOCUK HAKLARI

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

HUKUKSAL ETİK (LEGAL ETHICS) DERS NOTLARI

C E D A W KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ SÖZLEŞMESİ. Prof. Dr. Feride ACAR

FETHİYE. Tübakkom 10. Dönem Sözcüsü. Hatay Barosu.

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

9.Sınıf Sağlık Hizmetlerinde İletişim. 3.Ünte Toplumsal İletişim HUKUK KURALLARI / İNSAN HAKLARI 21.Hafta ( / 02 / 2014 )

ÜLKEMİZDE KADIN SAĞLIĞI KADINLA İLGİLİ YAPILAN ULUSLAR ARASI TOPLANTILAR

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

KADINA ŞİDDET SAATLİ BOMBA MI? ERAY KARINCA

CEZA MUHAKEMESİNDE KATILAN

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU

Sayın Komiser, Saygıdeğer Bakanlar, Hanımefendiler, Beyefendiler,

İSTANBUL BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ YILLARI FAALİYET RAPORU

EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

2 Kasım Sayın Bakan,

Gelinlik Değil Kefen Giydirilmiş Çocuklar*

IFLA/UNESCO Çok Kültürlü Kütüphane Bildirisi

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İhtisas Komitesi Fatma YÜCEL

İsyanım. Suskunluğumda. Şiddetin. Başucumda ŞİDDET VERİLERİ

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

İş Yeri Hakları Politikası

CİNSİYET EŞİTLİĞİ MEVZUAT ÇERÇEVESİ: AB/TÜRKİYE

Hürriyet Mah. Taşocağı Cad. No: 72/3 Kağıthane İstanbul GSM:

2 Aile yapısı ve yaşam şekli, yaşam evresi merasimleri ve dini bayramlar. 5 Çocuk hakları ve aile rolü. 8 Demokrasi ve değerler

EFA 2008 Küresel İzleme Raporu e Kadar Başarabilecek miyiz? Önemli Noktalar

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ ANKETİ

Buca da kadınlar yalnız değil Çaresiz Değiliz Çare Biziz

AKOFiS. Halkla İlişkiler Başkanlığı

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

ÇOCUK HAKLARI HAFTA 2

2013 YILI Faaliyet Raporu

EDİTÖRDEN. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olan ergenlik, insan hayatının en

Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması

WORLD FOOD DAY 2010 UNITED AGAINST HUNGER

HUKUK VE ADALET DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI (Ortaokul 6, 7 veya 8. Sınıf)

Tüm Güzellikler Çocuklarla Gelecek

T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ. DEKAUM Kadın Hakları Ve Sorunları Uygulama Ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliğinden Sorumlu 7. Bakanlar Konferansı Raporu Mayıs Bakü/Azerbaycan

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

SCA Davranış Kuralları

SEVGİ USTA VELAYET HUKUKU

ULUSLARARASI ŞEFFAFLIK DERNEĞI

İNSAN HAKLARI SORULARI

ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR. Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve 2030 Sonrası Kalkınma Gündemi

Namus adına kadınlara ve kızlara karşı işlenen suçların ortadan kaldırılmasına yönelik çalışma

Adli Yadım Bürosu ADLİ YARDIM BÜROSU

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ

KURULUŞ: Madde 2. Ankara Barosu Avukat Hakları Merkezi, Ankara Barosu Yönetim Kurulu kararı ile kurulur ve üyeleri atama yolu ile belirlenir.

Eğitimde ve Toplumsal Katılımda Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması Projesi

SÖĞÜT BELEDİYESİNE İLK DEFA ATANMAK ÜZERE MEMUR ALIM İLANI

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ

Erken Yaşlardaki Evlilikler ve Gebelikler

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ZEYTİNLİ/TÜRKİYE (Başvuru no /04) KARAR STRAZBURG. 26 Ocak 2010

Etik İlkeler ve Kurallar

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

Bu amaç çerçevesinde Yükseköğretim Kurumları aşağıda belirtilen faaliyetlerde bulunmayı taahhüt ederler:

Uluslararası İlişkiler ULUSLARARASI İLİŞKİLER

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Sentez Araştırma Verileri

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

Türkiye de Erken Çocukluk Gelişimi ve Binyıl Kalkınma Hedefleri Yolunda Gelişmeler. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Yıldız YAPAR.

EV İÇİ ŞİDDETE KARŞI HUKUK EĞİTİMİNDE NELER YAPILABİLİR? ÇALIŞTAYI

TBB BAŞKAN YARDIMCISI VE EĞİTİM MERKEZİ BAŞKANI AV

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ANAYASASI

ÜYE ROBERT CAROLAN TARAFINDAN BİLDİRİLEN KARŞIOY VE MUTABIK GÖRÜŞ YAZISI

Kadınların Çok Yönlü Güçlendirilmesi Projesi

Belediye Eğitim Müdürlüğü Veliler Kurulu (Konseyi) 200,00 700,00 700,00 //////////// 1.200, ,00 250,00 900,00 500,00 300,00 1.

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Konusunda Sağlanan Gelişmelerde Hukukun Rolü Deniz ÇELİK *

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Transkript:

2 6 KUTLA-YA-MIYORUZ! ADAM OLMAK, Şiir Kadın Hakları Merkezi 51 Rudyard KIPLING KÖRGÖRÜDEN ÖNGÖRÜYE OLMASAYDIN OLMAZDIK YOL ALMASI 52 Av. Bahar Ünlüer Öztürk 88 90 Av. Hale Akgün İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi G. Sekreteri HYPATiA 8 Derleyen: Av. Hale Akgün 52 14 İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Röportaj Av. Aydeniz Alisbah Tuskan 59 20 Çocuk ve Gelin Av. Nazan Moroğlu 62 25 26 İÇİNDEKİLER Kadına Yönelik Şiddet ve Kıskançlık OTHELLO SENDROMU Psikolog E. Selin Uçal AİLE İÇİ ŞİDDET OLGULARINDA MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM Prof. Dr. Oğuz POLAT, Adli Tıp Uzmanı ACI ÇEKEN MİNİK YÜREKLER 30 Av. Elif Turnacı Çavuş 71 KADINA YÖNELİK ŞİDDETE 32 ADLİ TIP YAKLAŞIMI LAİKLİK KADIN HAKLARININ TEMELİDİR Av. Hale Akgün İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı 64 Prof. Dr. Nevzat Alkan İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 76 Adli Tıp Anabilim Dalı 42 72 İKİNCİ CİNS Simone De Beauvoir Derleyen Av. Hale Akgün İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Röportaj Av. Ayşen ÖNEN Röportaj Av. Burçin Aybay, Av. Işık Umur, Av. Ayfer Coşkun KADINA YÖNELİK ŞİDDET BAĞLAMINDA CEZA MEVZUATINDA DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ Prof. Dr. Ayşe Nuhoğlu Bahçeşehir Ün. Hukuk Fakültesi Dekanı 15-18 YAŞ ARASI RIZAEN CİNSEL İLİŞKİDE KİM SUÇLU? Av. A. Gülen Köse İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkan Yrd. GÜNEŞLE YARIŞAN Av. Gülcan Karayel TÜRK CEZA KANUNU NDA DÜZENLENEN CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLARDA TEMEL SORUNLAR Namık Genel, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı 98 101 103 108 118 120 Atalardan SÖZLER Hazırlayan: Av. Nilüfer Ay DÜNYADA VE TÜRKİYE DE CİNSİYET AYRIMI AÇISINDAN KADIN İSTİHDAMI Prof. Dr. A. Can Tuncay Bahçeşehir Üniversitesi, Hukuk Fakültesi BOŞANMA VE BOŞANMANIN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Psikolog E. Selin Uçal ÇOCUKLARDA CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR Av. Aşkın Topuzoğlu İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi CEDAW KOMİTESİ TAVSİYE KARARI İNCELEMESİ Av. Sibel Kama İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Üyesi ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSAL MEKANİZMALAR ŞİDDET ÖNLEME VE İZLEME MERKEZİ (ŞÖNİM) Dr. Pelin FEYMİ, Sosyolog İSTANBUL BAROSU ŞÖNİM VERİLERİ KADIN HAKLARI MERKEZİ FAALİYETLERİ

İSTANBUL BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ KUTLA- -YA-MIYORUZ! 1977 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kadın Hakları ve Dünya Barışı Günü olarak 8 Mart ı kabul etti. Dünya Kadın Günü dünya kadınları arasında bir dayanışma günü olarak ülkemiz içinde de kadın haklarının kazanılması, iyileştirilmesi için konunun gündeme gelmesinde önemli bir gün. Kadının insan haklarını kazanım mücadelesinde mevcut duruma dikkat çekmek, sorunlarda farkındalığı artırarak çözüm yollarını ortaya koymak ve kazanılan deneyimlerin tüm ülke sathına yayılması için yılda bir gün olsa da Dünya Kadınlar Gününün tüm dünya çapında kadınlar arasında dayanışma günü olması bizim için ayrı bir önem taşıyor. Bugün biz kadınlar için cinsler arası eşitsizliğin, hak ihlallerinin halen sürdüğü günümüzde kutlama yapacağımız bir gün değil. Özellikle ülkemizde Kutlayamadığımız bir gün. Çünkü; Ülkemiz World Economic Forum (Dünya Ekonomi Forumu) 2013 Global Cinsiyet Uçurumu Raporunda (kadın-erkek arasındaki eşitsizliği ortaya koyan endeks) 136 ülke arasında en kötü tabloyu çizen ülkelerden biri. Eğitime ulaşım, iş yaşamına katılım ve fırsat eşitliği, siyasi hayatta yer alma, sağlık ve hayatta kalma başlıklarında hazırlanan raporda Türkiye, 120. sırada. Siyasal katılım, ekonomik eşitlik, eğitim ve sağlık hakkı gibi farklı alanlarda kadının yerine değinen raporda, Türkiye nin kadın-erkek eşitliği endeksindeki yeri 120. sırada yer alırken, Filipinler ve Nikaragua ise ilk 10 da yer aldı. Global Cinsiyet Uçurumu Raporu nda Türkiye nin hemen önünde Guatemala, Katar, Kuveyt, Fiji, Etiyopya, Ürdün var. Türkiye ye ait verilerin bazıları ise şöyle: 136 Ülke arasında İŞ YAŞAMINDA FIRSAT EŞİTLİĞİ ALANINDA 127 İŞGÜCÜNE KATILIM ALANINDA 123 EĞİTİM 104 SAĞLIK VE HAYATTA KALMADA 59 SİYASİ KATILIMDA İSE 103. SIRADA 2013 RAPORUNDAN TÜRKİYE YE DAİR BAZI ÇARPICI VERİLER DE ŞÖYLE KADINLAR ARASINDA İŞSİZLİK ORANI %11 (ERKEKLERDE 9) KADINLAR ARASINDA YARIM GÜN ÇALIŞMA ORANI %24 (ERKEKLERDE 9) TARIM DIŞI İSTİHDAMDA KADIN İŞGÜCÜ ORANI %23 BANKA HESABI OLAN KADINLARIN ORANI %33 (ERKEKLERDE 82) İŞLETMELERDE LİDERLİK KONUMUNA YÜKSELEBİLEN KADIN ORANI % 4

KADIN ve EĞİTİM OECD VERİLERİNE GÖRE Türk Eğitim Derneğ nin (TED) düşünce kuruluşu TRDMEM tarafından hazırlanan Türkiye eğitim atlası verileri ise şöyle; Türkiye de evlerinde eğitim kaynağı az düzeyde olan öğrenci oranı yüzde 54. Bu oran uluslararası ortalamada yüzde 21, Rusya Federasyonu nda yüzde 19. 4. sınıf düzeyinde temel beslenme eksikliği nedeniyle öğretimi aksayan öğrenci oranı Türkiye de yüzde 74, uluslararası ortalamada yüzde 29, Rusya Federasyonu nda yüzde 17. 4. sınıf düzeyini içeren okullarda kütüphanesi olmayan okul oranı Türkiye de yüzde 24 iken, bu oran uluslararası ortalamada yüzde 13, Rusya Federasyonu nda yüzde 1 dir. Türkiye de 4. sınıf düzeyinde dezavantajlı öğrencilerin bulunduğu okul oranı yüzde 63 iken, bu oran uluslararası ortalamada yüzde 30, Rusya Federasyonu nda yüzde 13 tür. 4. sınıf düzeyinde Türkiye deki okulların sadece yüzde 38 inde disiplinsizlikten kaynaklı sorun yaşanmazken, bu oran uluslararası ortalamada yüzde 61, Rusya Federasyonu nda yüzde 65 tir. 2011 yılında Türkiye deki yetişkin nüfusun yüzde 68 i ortaöğretim düzeyi altında eğitime sahip. OECD ülkeleri ortalamasında ise yüzde 25. 6-15 yaş aralığında öğrenci başına yapılan harcamada Türkiye, Lüksemburg un onda biri düzeyinde. Harcama sıralamasında Türkiye 19.821 dolar ile son sırada, Lüksemburg 197.598 dolar ile ilk sırada yer almaktadır. Sosyal, kültürel ve ekonomik (ESCS indeksi) olarak alt düzeydeki (-1 altı) öğrenci oranı Türkiye de yüzde 69, Rusya Federasyonu nda yüzde 12, OECD ülkeleri ortalamasında ise yüzde 15 tir. 2011 yılında yetişkin kadın istihdam oranı Türkiye de yüzde 31, Rusya Federasyonu nda yüzde 72, OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 65, Avrupa Birliği ortalamasında ise yüzde 66 tır. 3-4 yaş nüfusunda bir eğitim kurumuna kayıtlı nüfus oranı Türkiye de yüzde 12, Rusya Federasyonu nda yüzde 73, OECD ülkeleri ortalamasında yüzde 74, Avrupa Birliği ortalamasında ise yüzde 81 dir. 2000-2011 yılları arasında Türkiye de 15-19 yaş arasındaki bireylerin eğitime katılımlarında 41 yüzde puan artış sağlanırken, bu oran Rusya Federasyonu nda 7, OECD ülkeleri ortalamasında 8, Avrupa Birliği ortalamasında ise 6 yüzde puandır. (Kaynakça: Cumhuriyet Gazetesi 13 Şubat 2014) Toplumsal cinsiyet eşitliğinin dünyada ve ülkemizde sağlandığı 8 Martları görmek ve bu günü kutlayabilmek umutlarımızla.

KUTLA-YA-MADIĞIMIZ DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE KADINLARIMIZIN KÖRGÖRÜDEN ÖNGÖRÜYE YOL ALMASI Av. Hale Akgün İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Cinsiyet ayrımcılığının yapılmadığı, kadınların sadece kadın oldukları için ayrımcılığa, hak ihlallerine uğramadığı, evrensel insan haklarının kadın erkek tüm insan nesli için ırk, dil, din, mezhep ayrımı gözetilmeden uygulanabildiği, tüm insanların eşit ve özgür olduğu barışçıl bir dünya sadece ütopya mıdır? Yaşadığımız dünyanın şu an için öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki bunu nasıl değiştirebiliriz? Birey olarak toplulukları, ülkeleri, insanları etkileyenler yön verenler Hayatımızı, yaşadığımız toplumu, şartları sorgulamalıyız. Sorgulayan insan gelişir ve değişir. Koşulsuz kabuller, hiçbir çabanın değişimi sağlamayacağını düşünmek, özgür olmadığımız halde sadece bize verilen kadarını hakkımız, özgürlük sanmak yani özgürlüğü ararken kendimizi aldatmak kör görüsünden kurtularak; sonuçları algılayabilme yetisi olan öngörüye kavuşmalıyız. tarih boyunca her zaman olmuştur. Bu şahsiyetler insanlık, insan hakları yolunda önemli ilerlemeler de sağlamışlardır. Ancak dünyada kötülükler, hak ihlalleri, eşitsizlikler tüm hızıyla halen sürdüğü de malumuzdur. Tüm dünyayı kapsayacak değişimler için önce o dünya insanlarının bireysel bilinçte değişmesi gerekmektedir. Bu nedenle değişime kendimizden başlamalı, değişerek de değiştirmeliyiz. Kadınlarımızın haklarının bilincinde olması hukuki zeminde sağlanan haklarını bilmeleri yeterli değildir. Eğer kendi iç farkındalığımızı kendi çabamızla sağlamaz isek kendi bilincimizi açmaz isek o haklar bizim için yeterli eşitliği sağlamayacaktır. Toplumsal cinsiyet bakış açısında doğruları önce biz kadınlar benimsemeliyiz. Bize insan hakkı diye sunulan, bazen seçim yapma özgürlüğümüz, inanç özgürlüğümüz denilen bazen de yaradılıştan gelen doğanın kanunu diye empoze edilen uyulacak kurallar değerlerin bazen eşitlik ve özgürlüğümüzün en büyük engelleri de olabileceğini bu açık bilinçle fark edebiliriz. Başkalarının yargılarına göre hareket eden kişi, hem kendi varoluşuna hem de özgürlüğüne karşı duyarsız kalır ki bu bir akıl tutulmasıdır. Kadının doğasından gelen annelik içgüdüsü savına sığınarak toplumsal eşitliğini bozan kuralları dayatmak veya inanç duyarlılığını kullanarak sakınılacak, korunacak ve dahi en vahimi kendisinden sakınılacak meta haline dönüştüren düşünceleri empoze edilmesi çağlar boyunca süregelmiştir. Oysa insanlara özgürlüklerinin bilincini vermek, özgür eylemlerinin ortaya çıkardığı sonuçlar karşısında sorumluluklarını hatırlatmak, bu şekilde onları istedikleri gibi yaşamanın sorumluluğuyla baş başa bırakmak gerekir. Kendi bulunduğumuz durumlardan yakınırken, önce kendimizi sorgulamalıyız. Kendimize tarafsız gözle bakmalıyız, Düşüncelerimizde, algılarımızda bilinçli ya da bilinçsiz oluşan kalıplar bizleri de dar kalıplara sokmaktadır. İnsan kendini her türlü dış etkenden, otorite, baskıdan soyutlaması tarafsız bir gözle kendini gözlemlemesi ile kendini değiştirebilir. Kendi içimize yaptığımız gözlemler bizim algılarımızı açacaktır. Düşünce kalıplarımıza yönelik iç değerlendirmelerimiz, kendimizi gözlemlememiz, farkında olmadığımız kendi özgürlüğümüzü kısıtlamalarımızı da fark etmemizi sağlayacaktır. Birey olduğumuzun farkında olmakla, birey olmakla var olabiliriz ve ancak kendimizi böyle değiştirebiliriz. Hayatımızı, yaşadığımız toplumu, şartları sorgulamalıyız. Sorgulayan insan gelişir ve değişir. Koşulsuz kabuller, hiçbir çabanın değişimi sağlamayacağını düşünmek, özgür olmadığımız halde sadece bize verilen kadarını hakkımız, özgürlük sanmak yani özgürlüğü ararken kendimizi aldatmak kör görüsünden kurtularak; sonuçları algılayabilme yetisi olan öngörüye kavuşmalıyız. Öngörü için sorgulamak gerekir. Düşünmek, sorgulamak, sebep sonuç ilişkisi kurarak hayatın gerçeklerini keşfetmek durumundayız. Başkalarının bizim hayatımızın sınırlarını çizmesi, eşit iki insan cinsi için farklı sınırlar belirlemesi bizi de bunlara inandırmasına müsaade etmemeliyiz. Başkalarının bizlere biçtiği kalıplara rollere göre yaşamak, bunu değiştirecek gücün kendinde olmadığını düşünmek, var olanı kabul, kanıksama ile başkalarının çizdiği sınırlarda özgür olmayı özgürlük sanmak, kendini yetersiz, çaresiz görmek, mistizme, kaderciliğe kapılmak ise bir son görüdür ve bu bizi birey değil sürünün bir parçası yapar. Oysa akıl, muhakeme yeteneği verilmiş canlılar olarak en azından doğruyu yanlışı ayıracak seçimlerimizi de buna göre yapacak bilince erişmeye çalışmak gerek. Bu ise kendimizi önce sorgulayarak, eksik ve yanlışlarımızı fark ederek, bunları gidermeye çalışarak aklımızı özgür bırakarak sağlanabilir. Çünkü NEDENLERİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE SONUÇLARIN DEĞİŞECEĞİNİ SANMAK AHMAKLIKTIR (Einstein) Tüm kadınların kalıplaşmış toplumsal cinsiyet rollerinden önce kendilerini kurtarması, körgörülerden arınarak öngörüye ulaşmış eşit ve özgür insan olmaları dileklerimizle. 6 8 MART 14 8 MART 14 7

KADININ EVRENSEL İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ NE Soruşturma No : M.S. IV. ve V. yy Karar No : MS 415 İTİRAZ EDEN (MÜŞTEKİ) : Kadının İnsan Hakları Savunucuları SANIK/SANIKLAR SUÇ SUÇ TARİHİ İTİRAZ EDİLEN KARAR : Cehaletten beslenen insanları köleleştiren zihniyet : Erkek egemen bir toplumda onların düşüncelerine aykırı düşünceler üretmek : 08 Mart 415 MS : Cyril in keşişlerinin MS 415 tarihli ve Soruşturma No: MS IV./V. yy. Karar No: MS/415 sayılı Kararı. KONU : İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi kapsamında iade-i İtibar amaçlı YARGILAMA istemi. İTİRAZ NEDENLERİ : Bıkıp usanmadan düşünce özgürlüğü istediği için, düşündüğü için, düşündüğünü söylediği için, inandığı ve inandığını savunduğu için,, adaletsizliğe isyan etmeye kalkıştığı için, inandığı ve savunduğu akıl ve bilim için, inançlara düzene isyankarlıkla suçlanıp acımasızca öldürülen bir bilim kadını olan mağduru katleden zihniyet hiçbir ceza almadığı gibi yüzyıllar sonra hala faaliyetlerini sürdürmektedir. Tüm kadınlar için potansiyel tehlike oluşturan Hypatia katleden zihniyet bu suç kapsamında yargılanması her geçen gün daha da ivedilik arz etmekte olup hükme itirazlarımızı ve iade-i itibar amaçlı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazımızın sunulması gereği hasıl olmuştur. AÇIKLAMALAR HYPATiA * Ya zamanla birlikte yaşar ölürsün, ya daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın. Albert Camus * Agora(Hypatia Hayatı) 2009 Yönetmen Alejandro Amenába 415 yılında Cyril in keşişleri nın konuşmalarından birini tamamladığı müzenin önünde toplandılar. Bir atlı araba kapıya geldi ve Hypatia çıktı. Pusu yerinden fırlayan kalplerinde cinayet yatan grub Hypatia nın arabasını sarmıştı ve Hypatia yı inmeye zorladılar. Onu soydular ve çıplak olarak yakında bir kiliseye girmeye zorladılar, sunağa getirdiler. Bir ara eziyetçilerin ellerinden kurtulmuştu, etrafını sarmış kara cüppeli keşişlere karşı ayağa kalkmıştı. Bir çift laf söylemek için ağzını açmıştı, ama sesi çıkmadı. Çünkü o anda bir vuruşla onu yere yıktılar ve üzerine kapanarak parçaladılar. Ölü bedenini sokaklarda sürüklediler, istiridye kabuklarıyla etini kemiklerinden sıyırdılar ve kalanı yaktılar. Hypatia nın ölümü dünyanın bin yıl cehalet ve batıl inançlar bulutlarıyla kaplandığı Karanlık Çağların başlangıcını işaret etmiştir. 1 1 http://www.hermetics.org/hypatia.html 8 8 MART 14 8 MART 14 9

Hypatia İskenderiye li filozof, matematikçi ve astronomdur. Babası filozof Theon İskenderiye, Mısır da yaşamış Yunan bilgin ve matematikçidir. İlk eğitimlerini aldığı babası, dogma düşüncelere saplanmasına izin vermedi. Kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak hiçbir bilginin kabul edilmemesi gerektiğini, düşünme hakkını hep kullanmasını, yanlış düşünmenin hiç düşünmemekten yeğ olduğunu öğretti. Hypatia Atina da eğitimini aldıktan sonra 400 yılına doğru İskenderiye ye döner ve İskenderiye Kütüphanesi ndeki Platon Okulu nda dersler vermeye başlar. Doğayı; mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalışır. Hypatia bu okulda, içerisinde çeşitli inanca sahip öğrencilerine Platon ve Aristo nun öğretilerini kazandırdı. Öyle ki bu öğrencileri arasında ileride İskenderiye valisi olacak olan Orestes ve Ptolemais in piskoposu olacak olan Synesius da vardı. Dönemin İskenderiyesi nin çok kültürlü ve inançlı toplumunun içerisinde İskenderiye Eklektik Okulu, Yeni Platoncu geleneği hangi inanca, felsefi tarza sahip olursa olsun herkese açarak ve farklılıkları bir çatışma unsuru olarak algılamayı değil, çeşitli görünümlerde olan temellerini aldıkları bir ve aynı olan kaynağa yönelterek insanlık tarihinin belleğindeki kadim bilgiyi inisiyelerden filozoflara ve topluma aktarma çabası gösteren bir felsefe okuludur. Hypatia, sahip olduğu bilgileri cesurca ve kaygı duymadan öğrencilerine anlatmaya, dönemim önemli siyaset, bilim, din adamlarıyla görüşmeler yapmaya devam ediyordu. Bu bilgiler görünüşte ayrı olan inançların özündeki ortak bilgiye dayanıyordu.. 2 Hypatia nın yaşadığı zamanda İskenderiye Roma nın bir eyaletiydi. Şehir, müze ve kütüphanesi ile ünlü zamanının kültür merkeziydi. İskenderiye, felsefe okulu, kütüphanesi, müzesi ve her şeyden önemlisi eklektik olarak adlandırdığımız geniş bir bakış açısına sahip öğretisi ile tanınırdı. Zaman içerisinde pek çok defa saldırıya uğramış, en son M.Ö. 391 de din kavgalarının artması sebebiyle şehirde bulunan ünlü Serafis tapınağı ve ardından kütüphane, içindeki çok değerli eserleriyle birlikte yakılmış ve kompleks diyebileceğimiz yapının diğer bölümleri de çokça tahrip edilmiştir. Hypatia oldukça zor ve kargaşa dolu bir dönemde yaşamıştır. Genel eğitim seviyesinin düşük olduğu, mesafeleri aşmanın ve bilgi edinmenin oldukça zahmetli olduğu, kısacası tam anlamıyla ortaçağın yaşandığı bir dönemde ışık olmuştur. Hypatia, matematik, astronomi ile ilgili kitaplar yazmıştır ki, bunlardan biri Astronomik Kanun adlı bir eserdir. Eski diye adlandırılan bilgileri yeniden ortaya çıkarmış ve onlara hayat vermiştir. Öğrencilerine de bu bilgileri aktarmıştır. Plotinus tan, Platon ve Aristo nun ve halkın öğrenmek istediği diğer eserleri şehrin ortasında halka yorumlamış ve bu öğretilere yeniden hayat vermiştir. Her zaman adil 2 http://blog.milliyet.com.tr/hypatia-nin-ha- zin-oykusu-ve-yitirilen-degerler/blog/?blog- No=351633 ve iffetli olarak anılmıştır. Günümüze kendisi ile ilgili papirüslerin kopyaları kalmıştır. O yıllarda İskenderiye şehri (bu şehir Büyük İskender tarafından kurulmuştur) içerisindeki önemli yapılardan biri, dünyaca ünlü Serafis tapınağıydı. Bilindiği üzere Serafis, mitolojide Tıp Tanrısıdır. Ama daha önce Büyük İskender in generali olan ve ölümünün ardından Mısır a gelip kendini firavun ilan eden Ptolemy, bu Tanrı kültünü ilk yerleştiren firavundur. İlk başta şehir, bu külte karşı çıkmıştır. Ama firavun rüyasında bunun Osiris tarafından kendisine söylendiğini belirtmiş ve tartışmaları sona erdirmiştir. Bunun üzerine şehirde muazzam bir tapınak yaptırılmıştır. Bu tapınak suni bir tepe üzerinde 100 basamakla çıkılan bir yapıydı. Pek çok yapıdan meydana geliyordu. Bir tıp eğitimi yuvası ve tedavi merkeziydi. Bu yapı, İskenderiye okulunun bulunduğu kütüphane ve müze, Hristiyanlık için önemli engellerdi. Theodisius, imparatordu. İskenderiye psikoposundan eski dine ait her şeyin yok edilmesini istedi. Baş psikopos Theophilius, elinde bir haçla ve ona eşlik eden rahiplerle tapınağa gitti. Tapınağın kollarını dışarı doğru çekip parçalattı. Bu olayda pek çok tapınak görevlisinin, hekimlerin öldüğü bilinmektedir. Aynı yere bir kilise dikilmiştir. Bu hareket, İskenderiye okulunun üzerine bir baskı kurmuş ve ayrıca fanatizmi de kuvvetlendirmiştir. İskenderiye psikoposunun yerini almak için baş piskopoz Timotheus ile rekabet halinde olan piskopoz Cyril in onun şehirdeki etkisinden ve liderlik özelliğinden hiç hoşlanmadığını kaynaklardan öğreniyoruz. Piskoposun şehirde rakibi sayılabilecek vali Orestes de, Hypatia nın dinleyicileri arasındaydı. Piskopos Cyril, Hypatia nın sonunu hazırlarken, cemaati önce Hypatia nın değersiz olduğuna ikna etmesi gerekiyordu. İncil den yaptığı alıntılardan yardım alıyordu ( Kadın, sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır ). Cyril, Hypatia nın ölümünü doğrudan emretti veya halkı bunun için teşvik etti. Halkı kışkırtmış ve Hypatia, halk tarafından dinsiz ve şeytan olarak nitelendirilmiştir. Böylece Hypatia yok oldu ve ölümüyle Yeni Platoncu okul sona erdi. Bazı filozoflar Atina ya gittiler, ama okullar İmparator Justinian emriyle kapatıldı. Yeni Platoncu hareketinin yedi filozofu Hermias, Priscianus, Diogenes, Eulalius, Damaskias, Simplicius ve Isidorus un Justinian ın zulmünden Uzak Doğuya kaçışıyla bilgelik öğretisi kapanmıştı. 3 Hypatia, ölümünden bu yana unutulmayan bir isimdir. Adeta bir efsane haline gelmiştir. Bilim ve sanat alanında sembol olmuştur. Zamanla hakkında romanlar, oyunlar, şiirler yazılmıştır. Feminist sanata da konu 3 http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=89:meral-en&catid=18:67&itemid=26 http://www.gizlimabet.com/threads/10099-%c4%b0skenderiyeli-hypatia olmuştur.. Feminist sanatçı Judy Chicago, 1979 da San Francisko modern sanat müzesi nde açtığı heykel sergisinde Hypatia yı o şiirlere konu olan güzelliği ile değil de tüm görkemiyle ünlü ve yetenekli kadınlarla birlikte göz kamaştıran bir akşam yemeğinde sunar. Voltaire göre Hypatia, bağnazlığın masum bir kurbanı; öldürülmesi ise, yunan tanrılarıyla beraber, sorgulama özgürlüğünün de ortadan kalkışının bir simgesi dir. Voltaire bir aydınlanma filozofudur ve Hypatia onun muhalifliğinde sembol olarak kullandığı bir isimdir. Diğer yandan, kendisine karşı bir grup içinde hep İskenderiyeli hayasız bir kadın öğretmen, olarak kabul edilmiştir. Eserlerinden günümüze ulaşabileni yoktur; fakat Sinesius ile yazıştığı mektupların bir bölümü mevcuttur. Bu mektuplarda Synesios, ona duyduğu hayranlığı ve bilimsel çalışmalarına duyduğu saygıyı bildirmektedir. 4 Çalışmaları: Aritmetik üzerine 13 ciltlik bir yorum/ Apollonius un Konik leri üzerine yorum/ Ptolemy nin Almagest i üzerine düzenleme/ Babası Theon un yazdığı Öklid in Elementleri adlı eser üzerine düzenleme/ The Astronomical Canon (Astronominin Kanunları) adlı kitabı. Hypatia nın bilime katkıları; gök cisimlerinin sınıflandırılmasında, hidrometre nin bulunmasında, sıvıların yoğunluk derecesinin belirlenmesinde ve daha birçok konuda etkili olmuştur. 5 4 Hypatia, Alfred Seifert 5 http://tr.wikipedia.org/iki/%c4%b0skenderiyeli_hypatia#ya.c5.9fam.c4.b1 Hypatia nın hayali resmi Elbert Hubbard un Büyük Öğretmenlerin Evlerine Küçük Yolculuklar ( Little Journeys to the Homes of Great Teachers, New York, Roycrafters, 1908, alınmıştır. Gerçek Hypatia nın portresi mevcut değildir. İnsan esasen ne erkektir ne de dişi. Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp yalnızca üremeye yarar (Marie Le Jars de Gournay: Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine) Kalıplaşmış toplumsal rollerimiz, cinsel rolümüzün cinsiyet faktörü ile sınırlanarak doğru değerlendirilmemesi bunda da din, inanç üzerinden destek alınmaya çalışılması Hypatia nın da ölümüne neden olan zihniyettir. Bu zihniyetle hala eve itilen, çalışmaları ciddiye alınmayan, bebek doğurmak, ev içi iş yapmak varlık sebebi sayılan, hayatı, en temel insan hak- 10 8 MART 14 8 MART 14 11

1508-1511 arasında Raffaello tarafından yapılan bu muhteşem freskte Hypatia öldürülmeye götürülürken, Louis Figuier (1866) ları kısıtlanan, erkeğin mülkiyeti sayılan kadınlar.. Erkek egemen toplumun benimsetmeye çalıştığı, kadın üzerinde doğumundan itibaren kurduğu baskı, erkeklerin kadınlardan daha üstün olduğu yaygın ve yanlış yaklaşımı bugün hala değişmedi. Günümüzde hala bir erkeğin kızı, karısı, kardeşi olan kadınlar toplumsal cinsiyet bakış açısının kurbanlarıdır. Öyle ki yoğun çaba özveri ile kendini ispatlayan kadınlar dahi böyle anılmaya devam etmiştir yüzyıllar boyu (erkeklere ait bilim dünyasına girmek için büyük çabalar harcayan Fransız matematikçi, fizikçi ve yazar Emili du Châtelet -1706-1749-hala Voltaire in sevgilisi olarak anılmaktadır ki örnekleri pek çok çoğalmak mümkün. Birlikte anıldığı kişi, filozof Voltaire ise Emilie yi övmek adına sarf ettiği sözlerle adeta zamanın erkek egemen zihniyetinin baskınlığını yansıtır: Tek eksiği kadın olmak olan büyük bir adam.!!! Emilie ise isyanını Prusya Kralı Büyük Frederick e şu sözlerle dile getirir: Beni meziyetlerimle ya da meziyetlerimin olmaması ile değerlendirin, fakat beni şu büyük generalin, bu büyük bilginin, Fransa da parlayan bir yıldız veya meşhur bir yazarın eklentisi olarak görmeyin. Ben kendi doğrumla, tüm söyledikleri ve yaptıkları ile sadece kendisine sorumlu olan büyük bir kişiyim. Henüz karşılaşmamış olmama rağmen benden bilgisi daha fazla olan metafizikçi veya filozoflar olabilir. Ancak onlar da beşeri zafiyetleri olan insanlardır. Dolayısıyla, tüm faziletlerimin toplamını aldığımda, itiraf etmeliyim ki, kimseden aşağı kalmamaktayım 6 ). Fromm un deyişiyle her bir insanın insanlığı temsil etmesi, bireyselliğini algılaması ve aynı zamanda kendisini aşarak evrensellik deneyine ulaşması daha yaşanabilir bir dünya için gereklidir. Kendi kişiliğine bütünsel olarak önem veren, kendi seçme, yaratma olanağını, değerlerini fark eden, kendisini seven bir insan diğer insanları da aynı düşüncelerle kucaklayacaktır. Her türlü dış etken, otorite, baskı karşısında insan sahip olduğu aklıyla hareket ederek kendini gerçekleştirmeli, bireyselliğini korumalı, sürekli değişimi hedeflemelidir. Yani farkında olmakla kendimizi değiştiririz. Kendi yaşamlarını ve içinde yaşadıkları dünyayı etkileyip değiştirmiş olanlar farkındalıkları yüksek insanlardır. Farkında olan insan, ister istemez hem kendine hem de çevresine katma değer oluşturabilir. Hypatia, Katledilen Güzel Bir Kadın 6 sendikahttp://www.haberlink.com/haber. php?query=83877#.ulgudfoazqm Filozof olarak hafızamıza yazık dedirten bir şekilde yerleşmemelidir. Eğer Hypatia yaşıyor olsaydı, o, kendini bizim değerlendirdiğimiz gibi güzel, kadın, öldürülen zavallı! sıfatlarıyla mı değerlendirirdi, yoksa ruhun cinsiyetsiz olduğunu ifade edip, özde tüm sorunların ve ihtiyaçların ortak insan sorunları olduğunu, bunları anlamak için felsefe yoluyla kendi bütünlüğünü kurmaya çalıştığını mı söylerdi? Doğru bildiğini yaşamaya çalıştığını geri kalan şeylerin de yaşamında karşısına çıkan, değiştirebildiği veya değiştiremediği bazı olaylar olduğunu mu söylerdi? 7 Ya sizce? Bir matematikçi, bir filozof, bir özgürlük, bir bilim savaşçısı, bir zavallı, bir büyücü, bir cadı, güzelliğiyle insanları kandıran bir kadın? Sizce, Hypatia kimdir? 8 DELİLERİMİZ: Hypatia nın ölümü hakkında bugün en güvenilir kaynak, Socrates Scholasticus un 439 da yazmayı tamamladığı Historia Ecclesiastica adlı yapıtıdır. Bu yapıta göre olaylar Socrates Scholasticus un anlatımı ile şöyle gelişir: 7 sendikahttp://www.haberlink.com/haber. php?query=83877#.ulgudfoazqm...hypatia nın sık sık Vali Orestus ile görüşmesi hoşa gitmiyordu. Hypatia nın, Vali Orestus ile Piskopos Cyril in uzlaşmasını engellemeye ça- http://blog.milliyet.com.tr/hypatia-nin-ha- zin-oykusu-ve-yitirilen-degerler/blog/?blog- No=351633 8 http://blog.milliyet.com.tr/hypatia-nin-ha- zin-oykusu-ve-yitirilen-degerler/blog/?blog- No=351633 lıştığı düşünülüyordu. Böyle düşünen bir grup bağnaz, Peter adındaki çete liderleri ile birlikte Hypatia nın evinin önünde pusuya yattılar ve onu beklemeye başladılar. Hypatia eve geldiğinde ise onu kaçırıp Caesareum adındaki bir kiliseye götürdükten sonra tamamen soydular. Ardından onu taşlayarak öldürdüler. Daha sonra Hypatia nın parçalanmış bedenini alıp Cinaron adındaki bir yerde yaktılar. Socrates Scholasticus, Ecclesiastical History SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve re sen göz önüne alınacak nedenlerle, itiraz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılarak, yeni deliller yasal dayanaklar göz önüne alınarak itibarın iadesi amacıyla kamu davasının açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz. Türkçe de hakkında iki kaynak vardır: 1. Kadın Filozoflar/ Kabalcı yayınları, 2. İskenderiyeli Hypatia/ Maria Dzielska/. Derleyen: Av. Hale Akgün İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı 12 12 8 MART 14 14 8 MART 14 13

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi ve Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Kadın Hakları Savunucusu Öncü Kadınlarımızdan Av. AYDENİZ ALİSBAH TUSKAN Hazırlayan: Av. Bahar Ünlüer Öztürk İstanbul Barosu Kadın Hakları G. Sekreter Kadınlarımızın insan hakları mücadelesinde senelerdir büyük bir azimle emek veriyor, çalışmalarınızla bizlere örnek oluyorsunuz. Bu alana gönül vermeniz hangi etkenlerle nasıl başladı? Çalışmalarınız nelerdir? AV. AYDENİZ ALİSBAH TUSKAN, İstanbul doğumlu olup, 1973 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Serbest avukat olarak sürdürdüğü meslek hayatında, 1996-2000 Türk Hukukçu Kadınlar Derneği Başkanlığı, 2007-2009 Dönemi Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Sözcülüğünü yapmıştır. İstanbul Barosu Tüketici Hakları Merkezi Kurucu Başkanı ve Türkiye Baroları Kadın Hukuku Komisyonları kurucu üyesidir. Uzun dönemler İstanbul Barosu Kadın Komisyon / Merkezi Başkanlığı yapan Tuskan, TBB İstanbul Barosu delegeliği görevlerinde de bulunmuştur. Halen İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesidir. Aynı zamanda İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi koordinatörü ve Adli Yardım Birimlerinden sorumlu yönetim Kurumlu Üyesidir. Staj Eğitim Merkezi ve Bahçeşehir Üniversitesi Toplum Akademisinde Tüketici Hakları dersi vermektedir. Evlidir ve bir kızı bulunmaktadır. Kendisine çalışmalarımıza verdiği koşulsuz destek ve zaman ayırdığı için Teşekkür ederiz. Bu alanda çalışmaya ilk defa Türk Hukukçu Kadınlar derneğinde başladım. Prof. Dr. Aysel Çelikel başkandı. Sınıf ve dava arkadaşım Av. Nazan Moroğlu genel sekreterdi. Onlarla birlikte kadınla ilgili çalışmalarımız sürdü. Sonra Nazan Moroğlu başkan oldu. Arkadaşım başkan olduğu için ona var gücümle destek olup her şeye yardımcı olmaya çalışıyordum. O zaman yedek yönetim kurulu üyesiydim. Tüm arkadaşlarım benim başkan olmam gerektiğini söyleyerek genel kurulda oy birliği ile seçerek beni bu göreve getirdiler. İşim çok zordu. Cumhuriyetin ilk kadın hukukçularının kurduğu hocalarımın ve çok değerli hukukçu kadınların başkanlığından sonra eksik ve yanlış yapmamak daha iyi ve yapılmayanları yapmak için çok uğraştım ve kendim bu görevi 4 yıl sürdürdüm. Tüm kadın kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yaptık. Ayşen Önen ve Ayla yurt dışı çalışmalarında bana çok destek oldular. Yol arkadaşım Nazan Moroğlu, 2. Başkan Burçin Aybay inanılmaz destek sundular. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. İKKB koordinatörü Prof. Dr. Necla Arat la ortak çalışmalarımıza devam ettik. Ayrıca bu arada çalıştığım en önemli insanlardan ikisi Prof. Dr. Türkan Saylan ve Prof. Dr. Türkel Minibaş dır. Onları da rahmet ve minnetle anıyorum. Bu ülkeye çok şey kattılar. Yerleri dolduru- lamaz. Bu görev süresince İrtibat toplantısı Türkiye de yapıldı. Kadın kolları çalışmaları, eğitimin 8 yıla çıkarılması çalışmaları o denemdeki Refah partisi iktidarı işimizi çok zorlaştırmıştı. Ama göğüs verdik ve başardık. Temel eğitim 8 yıla çıkarıldı. Habitat da bunu aleyhine örgütlenen kadınlar benim için Laik kesimin kuvvetli savunucularından diyorlardı. Stantlarına ülkemizi şikâyet eden sloganlar yazmışlardı. Türban taktıkları için zulüm gördüklerini yazmışlardı. Ama İngilizceydi. Bende Türkçesini yazın, bizi gâvurlara mı şikâyet ediyorsunuz? diye onları eleştirince bazı yandaşları bana hak vererek özür dilediler. 300 kişilik derneğin sanki 3000 üyesi varmış gibi çalışmalar yaptık. Ancak bugün geldiğimiz noktada zaman zaman moralim bozuluyor. Bu çalışmaları boşuna mı yaptık? diyorum. Sizin yetiştirdiğiniz kadın hakları savunucuları hukukçular olarak bilinçsiz kesimden bizlere sürekli gelen soru kadın hakları mücadelesi veriliyorsunuz da erkek hakları mücadelesi niye verilmiyor oluyor. Size de bu soru sık sık yöneltiliyordur, söz uçar yazı kalır diyerek, hepimiz adına cevap olması adına bu kez de biz soralım; Neden erkek hakları çalışmaları yok da kadın hakları var? Bu soru bence yanlış bir soru. Kadın hakları insan hakları bağlamında olan haklardandır. Kadın insan olarak haklarını yeteri gibi kullanamadığı için Eğitimde Sağlıkta Ekonomi de Siyasette erkekle aynı kulvar da koşamıyor. Hak ihlalleri en çok kadınlara yönelik. Bugün kadın haklarını yalnız kadınların savunulmasıyla belli bir yere gelmek mümkün değil. O zaman bu haklar konusunda erkeklerinde birleşmesi onlara farkındalık yaratması gerekli. Erkekler haklarını gereği kadar kullandığı için erkek hakları çalışmaları yok. Ama mağdur olan erkeklerde var. Ben 38 yıldır avukatlık yapıyorum. Bir defa dayak yiyip kolu kırılan erkek gördüm. Mahkeme kaleminde kızlar gülüyordu. Ne oldu deyince adama güldüklerini söylediler. Bende onlara hak verdim. Kadın erkek eşit olmazsa o toplumda eşit haklardan bahsetmek mümkün olmaz. Bugün bu hakların ihlali söz konusu. Kadın eğitimsiz. Feodal yapı onları ikincil görüyor. Ne zaman bir ülkeden kadın erkekle eşit olur haklarını kullanabilir yani aynı kulvarda birbirlerine yetişirler o zaman o toplum kalkınır. Büyük Atatürk ün söylediği gibi Bir toplumun yarısını ilerletip 14 8 MART 14 8 MART 12 15

dın eserleri kütüphanesine vermeyi benden sonraki nesiller için gerekli buluyorum. yarısını geride bırakmak o toplumu kalkındırmaz Bu anlayışla Cumhuriyet döneminin en büyük devrimi kadın devrimidir. Ancak o devrimdeki ilerleme daha sonra olumlu ayrımcılık hayata geçirilemediği ve anlayış değişikliği devam etmeyip kadına ikincil görme anlayışı devam ettiğinden bugün istenilen noktada değiliz. Devletin bir kadın politikası olmaması da bunun başlıca sebeplerindendir. Bu toplumun bir kadını olarak gerek eğitim gerek mesleki hayatınızda gerekse özel hayatınızda hiç cinsiyetçi engellerle karşılaştınız mı? Cinsiyetçi engellerle belki karşılaştım ama gereği kadar fark edemedim. Ancak kendine güven duyan ve kendini ezdirmeyen bir kişiliğim olduğu için belki bununla karşılaşmadım ya da fark etmedim, ama etrafımdaki kadınların karşılaştıkları onların yaşadıkları beni bu konularla daha fazla ilgilenmemi sağladı. Ancak bunu kızım evde fark etmiş Anne bütün gün kadın haklarını savunuyorsun ama evde devamlı babama hizmet ediyorsun diye beni eleştirdi. O zaman düşündüm bizde erkek egemen anlayışı daha etkin olarak yetiştirilmişiz. Ancak bu durumda bizimde hatalarımız var. Evde erkeğe iş yaptırmamak gibi bir öğreti ile yetişmişiz. İşte bunları kırmak gerekiyor. Belki bu durumu biz göremeyeceğiz ama bizden sonraki nesil özgürlüğü ve eşitliğin yerleştiğini görecek diye düşünüyorum. Ancak kız ve erkek çocuklarımızı her konuda eşit yetiştirirsek bu dediklerim olur. Aksi halde kız çocukları yine önlerine engel konan hakları kısıtlanan olurlar. Kıyafetleri bile farklı olursa bu onların eşit olmadığını gösterecektir. Kadınlarımız iş ve sosyal hayatta eşitliği tam olarak sağlayamadıkları hepimizin malumu ve sorunu hepimiz biliyoruz çözüm sizce nedir? Eşitlik için kanunların mı, sosyal bilinçlenme ile kadınların mı, erkeklerin mi değişimi gerekiyor yoksa bu kapsamda hepsi birden mi gerekiyor? Bu konuda tabi hepsi birden gerekli. Çözüm bir toplum sorunu olduğu için tüm toplumun katılımıyla olacaktır. Aksi halde olmaz. Toplumsal cinsiyet eğitimleri, erkek farkındalığı, kadın isteklerinin teşviki artırılması, ekonomik olarak kadının görevlendirilmesi, olumlu ayrımcılığın hayata geçirilerek belirli süre eğitimde sağlıkta ekonomide siyasette hayata geçirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Mesleki çalışmalarınızda veya sosyal alandaki çalışmalarınızda yapmak isteyip de yapamadığınız, çok isteyip hayata geçiremediğiniz bir hayaliniz, projeniz var mı? Hedeflediklerimi hemen hemen yapmaya çalıştım. Mutlaka daha iyi şeyler yapabilirdim. Ancak belki elimden bu kadarı geldi. Daha çok akademik çalışma yazmak isterdim. Daha çok kitap ve yazı yazmak isterdim. Ancak elimden bu kadarı geldi. Ancak hedefim tüm yazılarımı ve elimdeki belgeleri toparlayarak ka- Biz yakinen biliyoruz ki başarıyla senelerdir süren bir meslek hayatınız, Baroda ve çeşitli kuruluşlarda süren kadın hakları çalışmalarınız ve tüm bunların yanında yine başarı ile yürüttüğünüz yoğun bir Baro Yönetim Kurulu üyeliği çalışmalarınızı sürdürmektesiniz. Bu enerjiyi size veren Atatürk ilkeleri ile yetişmiş cumhuriyet kadını olmak mı? Evet Cumhuriyeti yaşayan ve Atatürk hayranı bir anne ve babanın kızıyım. İKBB olarak 4 yıl önce bir sergi açmıştık. Ailelerimizin 1950 ler de önceki resimleri toparladık. Herkes aile resimlerini getirdi. Bu resim sergisinde bu kadınlar Cumhuriyeti yaşayan kadınlardı. Son bölümde bizlere ait resimlerin üstüne Cumhuriyeti Yaşatan kadınlar diye yazdık. Evet, bu toplumda ailem ve ülkem beni okut- 16 8 MART 14 8 MART 14 17

muşsa ben bu topluma borçluyum. Bu borcumu topluma ve kadınları bilinçlendirme ve hak arama özgürlüklerine hizmet ederek ödemem gerekiyor diye düşünüyorum. Bu nedenle bizim gibi kadınlar bu topluma borçludur. Bu borcu gönüllü çalışmalarla yapmak zorundayız. Ben bu anlayışla çalışıyorum. Cumhuriyeti kuranlara kadınlar olarak minnettar olmalıyız. O Cumhuriyet ki bizi vatandaş yapmış. Özellikle genç hukukçu kadınların kadın hakları mücadelesine gönül vermeleri için onlara neler söylemek, bu konuda çalışma yapmak isteyenlere nasıl bir yol gösterirsiniz? Genç Hukukçu Kadınlarımıza göstereceğim yol Atatürk ün yoludur. Atatürk ilkelerinden ayrılmadan Laik hukuk sistemimizden vazgeçmeden kız çocuklarının eğitimine önem vererek bu ilkelere bağlı nesiller yetiştirmeye özen göstermeleri tavsiyem olacaktır. Halkın, mağdur kadınların, hak arama özgürlüklerini kullanabilecekleri, onlara uygun bir sistem geliştirmek başvurularını alarak onlara yardımcı olmak zorundayız. Meslek içi eğitimlerine önem vermeliler yalnız para alacakları işi değil, gönüllü yapacakları işlere de zaman ayırmalılar ve Bunları topluma hizmet etmek açısından yapmaları gerektiğine inanmaları gerekiyor. Son olarak, Avrupa Barolar ve Hukuk Birlikleri Konseyi (Council of Bars and Law Societies of Europe-CCBE), insan haklarını savunma yönündeki mücadeleleri nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. İstanbul Barosu KadınYönetim Kurulu Üyelerimiz; Av. Aydeniz AlisbahTUSKAN, Av. Füsun DİKMENLİ, Av. Süreyya TURAN, Av. Özlem AKSUNGAR Ümit Kocasakal ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyelerini, 2013 yılı CCBE İnsan Hakları Ödülü ne layık gördü. Ve yine size Yardım Sevenler Derneğince 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde, kadın hakları konusunda verdiğiniz mücadelelerden dolayı 2013 İnsan Hakları Ödülü verildi. Yine biliyoruz ki, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunduğunuz için Baro Yönetimi olarak sanık durumundasınız. Bu tezatlar ülkesinde yine özellikle gençlere umutlarını kaybetmemeleri için neler söylemek istersiniz. Çok güzel sormuşsunuz.bu konuda bilinç oluşturmak gerekiyor mesleğe ülkeye adalete haklara sahip çıkmalıyız. Evrensel hukuk kurallarını ve hukukun üstünlüğüne inanmak ve onları savunmak gerekiyor. Laiklikle insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmalıyız. Bilgimizi paylaşmalıyız. Gençlere yardımcı olup onları bilinçlendirerek yetiştirmemiz onlara güven vermemiz onları motive ederek görevlendirmeliyiz ve onlara inanmalıyız. İşte Atatürk ülkeyi gençlere emanet etmiş Niçin çünkü onlar geleceğimiz. Ben onun için merkezde görevli ve başarılı genç arkadaşlarımı tebrik ediyor onların bizleri geçeceğine daha başarılı olacaklarına inanıyorum. Av. Aydeniz Alisbah Tuskan a İnsan Hakları Ödülü İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Aydeniz Alisbah Tuskan a kadın hakları konusunda verdiği mücadeleden dolayı 2013 İnsan Hakları Ödülü verildi. Ödül, Yardım Sevenler Derneğince 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde, Şişli Kültür Merkezinde düzenlenen törenle verildi. Av. Aydeniz Alisbah Tuskan kısa konuşmasında ödülü, istanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr.Ümit Kocasakal ve 10 Yönetim Kurulu üyesi adına aldığını ifade etti. Ödülü Yardım Sevenler Derneği Beyoğlu Şubesi Başkanı Sayın Saadet Suyolcuoğlu takdim etti. Avrupa Barolar ve Hukuk Birlikleri Konseyi nden İnsan Hakları ödülü Avrupa Barolar ve Hukuk Birlikleri Konseyi (Council of Bars and Law Societies of Europe-CCBE), insan haklarını savunma yönündeki mücadeleleri nedeniyle İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyelerini, 2013 yılı CCBE İnsan Hakları Ödülü ne layık gördü. 18 8 MART 14 8 MART 12 19

ÇOCUK ile GELiN Çocuk ve Gelin bir arada anılmaması gereken bu iki kavram, Çocuk Gelin olarak birlikte anıldığında hukuksal ve toplumsal açıdan çözüm bekleyen önemli bir soruna dikkat çekilmektedir. Uluslararası literatürde erken evlilik -early marriage ; zorla evlendirme -forced marriage ; çocuk evlilikleri -child marriages ; çocuk gelinler -child brides kavramları kullanılmaktadır. Son zamanlarda motherhood in childhood - çocuk anneler insan hakları bağlamında ele alınmakta, kız çocukların yaşamını olumsuz etkileyen bu soruna çözümler getirilmektedir. Ülkemizde çocuk yaşta evlilik, bölgeler arası farklılık göstermekle beraber tüm bölgelerde yaygın olan toplumsal bir sorundur ve daha çok kız çocukları etkilemektedir. Örneğin, Türkiye de 2012 yılında sadece resmi kayıtlara geçen 18 yaş altında evlendirilmiş kız çocuk sayısı 40.428 iken, evli erkek çocuk sayısı 1903 tür. Görüldüğü gibi, çocuk gelin sayısı, çocuk damat sayısının 21 katından fazladır. Bu nedenle, ülkemizde çocuk yaşta evlilik sorunu ele alındığında Çocuk Gelinler kavramı kullanılmaktadır. Dünyada ve Türkiye de Çocuk Gelinler Çocuk gelinler sorunu, yoksulluk, ataerkil zihniyet, çok çocuklu aile yapısı, kadının eğitimsizliği, kadının statüsünün düşüklüğü, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı gibi çok yönlü nedenlerden kaynaklanmaktadır. Av. Nazan Moroğlu Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu tarafından yayınlanan 2013 Çocuk Anneler Raporunda belirtildiğine göre, gelişmekte olan ülkelerde her gün yaklaşık 5 bini 15 yaşından küçük olmak üzere 39 bin kız çocuğu evlendirilmektedir. Erken evlilik nedeniyle yılda ortalama 80 milyondan fazla çocuk gelin eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmaktadır. Kişi başına düşen milli geliri düşük olan gelişmemiş ülkelerde, özellikle temel eğitim fırsatına da erişememiş kız çocukların erken yaşta evlendirilme oranları yüksektir. Örneğin çocuk gelin oranları Nijer de % 61.9; Kongo Cumhuriyetinde % 74.2; Bangladeş te % 51.3; Afganistan da % 53.7; Yemen de % 52 iken gelişmiş ülkelerde erken yaşta evlilikler oranı çok düşüktür, Almanya da %1.2; İngiltere de % 1.7; Kanada da % 0.6; ABD de % 3.9 dur. Türkiye de erken yaşta evlilikler yıllar içinde giderek azalmasına rağmen son dört yılda resmi rakamlara yansıyan çocuk gelin sayısının 181.000 i aştığı görülmektedir. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2008-2012 yılları arasında 18 Yaşının Altında Evlenenlerin sayısı ve cinsiyete göre dağılımı şöyledir: Evlenme Yılı Erkek Kadın 2008 2.214 49.703 51.917 2009 2.072 47.859 49.931 2010 2.000 45.738 47.738 2011 1.860 42.700 44.560 2012 1.903 40.428 42.331 G. Toplam 10.049 226.428 236.477 Dini nikâhlar resmi kayıtlarda yer almadığından, çocuk yaşta evlilikler hakkında doğru istatistiksel verilere ulaşmak mümkün değildir. Erken yaşta evlenen ve çok çocuk sahibi olan aileler de çocuklarını yine erken yaşta evlendirmekte ve kararlı bir çözüm getirilmedikçe bu kısır döngü sürüp gitmektedir. Oysa erken yaşta yapılan evlilikler özellikle kız çocuklarının toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmektedir. 1997 yılında zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması ile kız çocuklarının okullulaşma oranları yükselmiştir. Ancak 4+4+4 modeli kız çocuklarının örgün eğitime devam edip edemeyeceklerine ilişkin kaygı yaratmaktadır. Yeterli eğitim alamamanın yol açtığı olumsuz sonuçlardan bir diğeri kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleridir. Hukuki Açıdan Çocuk - Gelin Çocuk Hakları insan haklarının somut içeriğini oluşturur. İnsanların çocuk sayıldığı dönemde, zihinsel ve bedensel gelişimi henüz tamamlanmamıştır. Bunun için çocukların özel ilgi ve desteğe gereksinimi vardır. Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşına kadar herkes çocuk sayılır ve Sözleşmede çocuğun üstün yararının gözetilmesi temel ilke olarak benimsenmiştir. Gelin kavramı, evlilik birliğinin bir üyesi, evlilik kurumunun sorumluluğunu yüklenen kişi anlamına gelir. Çocuk Gelin, Çocuk Anne olgusunu beraberinde getirmekte, erken yaşta evlilikler kız çocuklarının cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını ihlal etmekte ve anne-bebek ölümlerine yol açmaktadır. Bu nedenle, çocuk gelin sorununu hukuk yoluyla önlemek amacıyla, hem uluslararası sözleşmelerde hem de iç hukukta evlilik birliğinin kurulması tarafların özgür iradeleriyle yapılmasına ve evlilik yaşının doldurulmuş olması koşuluna bağlanmıştır. ULUSLARARASI BELGELER Çocuk Hakları Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen ve Türkiye nin 1995 yılında onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesinin 1. maddesinde 18 yaş altında herkesin çocuk olduğu kabul edilmiştir. Sözleşme nin 36. maddesinde Taraf devletler, esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar denilmektedir. Bu bağlamda, erken yaşta evliliklerin çocuk açısından bir insan hakkı ihlali olduğunu ifade edebiliriz. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 16. maddesinde Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradesiyle yapılır denilmektedir. Beyannamede belirli bir evlilik yaşına açıklık getirilmemekle beraber 16. maddenin 1. fıkrasında evlilik çağına varan her erkek ve kadın kuralına yer verilmiştir. BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi 18 Aralık 1979 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen ve 3 Eylül 1981 de yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin 16. maddesinde Özgür olarak eş seçme ve özgürce kendi onayıyla evlenme hakkı tanımaları ve Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesinin hiçbir yasal etkisi olmayacağı ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmi sicile kaydının zorunlu olması için.. yasal düzenlemeleri yapmaları önerilmiştir. 20 8 MART 14 8 MART 12 21

Birleşmiş Milletler Üçüncü Dünya Kadın Konferansı Kadının Gelişmesi İçin Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri 15 26 Temmuz 1985 tarihlerinde Kadın için Eşitlik, Kalkınma ve Barış konularında Birleşmiş Milletler Kadın On Yılının gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi amacıyla Nairobi de toplanan 3. Dünya Konferansında kabul edilen strateji belgesinin 158. paragrafında Hükümetler, ergenlik çağındaki (15-20) hamileliklerin ana ve çocuk sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini göz önünde tutarak, çocuk yetiştirmeye başlama yaşını yükseltici politi kalar geliştirmek zorundadırlar. Evlenme yaşının küçük olduğu ülkelerde bunun yükseltilmesi için çaba harcanmalıdır denilmek suretiyle çocuk gelin soruna çözüm getirme görevinin başta Hükümetlere ait olduğu vurgulanmıştır. Pekin Deklarasyonu 4-15 Eylül 1995 tarihlerinde Pekin de toplanan Dördüncü Dünya Kadın Konferansına katılan Hükümetler, 1995 Pekin Deklarasyonu ve Pekin Eylem Planına konulan hedeflere bağlı kalmayı, ayrıca Pekin Eylem Platformunda yer alan 12 kritik alanda ülkelerinde gelişme kaydetmeyi taahhüt etmişlerdir. Türkiye, Ulusal Eylem Planını hazırlayarak 2000 yılına kadar taahhütlerini yerine getireceğini beyan etmiştir. Kadın ve Yoksulluk; Eğitim; Sağlık; Şiddet; konuları arasında 12 kritik alandan biri KIZ ÇOCUKLAR başlığı altında düzenlenmiştir. Pekin Eyleme çağrı metninin bu bölümünde kız çocukların güçlendirilmesi, ayrımcılıkların kaldırılması, eğitim, sağlık, beceri kazandırma yönünde desteklenmesi, erken yaşta evliliklerin önlenmesi konularında stratejiler ve hedefler belirlenmiştir. BM Bin Yıl Kalkınma Hedefleri 2000 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen Bin Yıl Kalkınma (Millenium Development Goals) hedefleri arasında çocuk ölümlerini azaltmak, kadının güçlendirilmesi, anne sağlığını iyileştirmek, toplumsal cinsiyet eşitliği, herkes için ilköğretimi sağlamak yer almıştır. Bu hedefleri ulaşılması için ülkemizde yasal düzenlemeler yapılmışsa da tam anlamıyla yaşama geçirilememiş, Bin Yıl Kalkınma Hedeflerine ulaşılamamıştır. Dünya Kız Çocukları Günü Çocuk Gelinler Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2012 yılından itibaren 11 Ekim lerin Dünya Kız Çocukları Günü olarak kabul edilmesine oybirliğiyle karar vermişti. Birleşmiş Milletler 2012 yılı Kız Çocuklar Gününün ana temasını Çocuk Gelinler sorunu olarak belirlemiştir. Bir yıl boyunca Türkiye de çocuk gelinler sorununa dikkat çeken ve çözüm yolları önerilen toplantılar yapılmış, kadın kuruluşlarınca uluslararası platformlara taşınmıştır. İstanbul Sözleşmesi Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. Sözleşmede, erken yaşta evlendirilmeler, çocuğa yönelik şiddet kapsamında değerlendirilmiştir. Sözleşmeyi onaylayan devletler, çocuk evliliklerini ve zorla gerçekleştirilen evlilikleri önlemek; bu evliliklerin geçersiz kılınmasını, suç olmasını sağlayacak hukuki ve diğer tedbirleri almakla yükümlü tutulmuşlardır (Sözleşme md. 32. ve 37). TÜRK HUKUKUNDA Kanunlarımızda aşağıda değinileceği üzere on sekiz yaşını doldurmamış bireylerin çocuk olduğunu belirten ortak bir tanım bulunmamaktadır. Bu açıdan, hukukumuzda çocuk gelin olgusunun da yer aldığı kanuna göre farklı yaş gruplarında nitelemek mümkündür. Türkiye de 1926 yılında Medeni Kanunun kabulünden itibaren evlilik yaşı kuralı yasada yer almaktadır. Türk Medeni Kanunu 2002 tarihli Medeni Kanunumuzun 124. maddesinde yer alan hükme göre, evlilik yaşı erkek ve kadın için onyedi yaşın doldurulması koşuluna bağlanmıştır. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. MK.nun Aile cüzdanı ve dinî tören başlığını taşıyan 143. maddesinde yer alan kurala göre Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz.. Medeni Kanunun 11. maddesinde yer alan erginlik 18 yaşın doldurulmasıyla başlar hükmüne rağmen, kanunda 17 yaşın doldurulması evlilik yaşı olarak belirlenmiş ve evlenmenin kişiyi ergin kılacağı kabul edilmiştir. Ayrıca, MK.nun 12. maddesine göre, onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteğiyle veya velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir. Bu kurallar, Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırıdır. Çocuk Koruma Kanunu Çocuk Koruma Kanunu çocuğu, daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlamaktadır. Bu yasaya göre 18 yaş altında herkes çocuktur ve daha erken evlendirilen kız çocuk, çocuk gelindir. Türk Ceza Kanunu 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanununda çocuk ile ilgili farklı yaş gruplarına yönelik eylemler suç olarak düzenlenmiştir. Örneğin 103. maddede onbeş yaşını tamamlamamış olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış Çocukların cinsel istismarı suçu sayılmıştır. 104. maddede reşit olmayanla cinsel ilişki suçunda onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine cezalandırılır. Bu maddelerdeki onbeş yaş, onsekiz yaş olarak değiştirilmelidir. Çocuk Gelinlere Sorununa Çözüm Önerileri Günümüzde çocuk gelinler sorunuyla ilgili farkındalık oluşmasına; çözüm getirmek üzere bilimsel araştırmalar, kamu araştırmaları yapılarak raporlar hazırlanmasına; sivil toplum kuruluşlarınca etkili alan çalışmaları yapılmasına, bilinçlendirici programlar yayınlanmasına rağmen sorun devam etmektedir. 2012 yılında 18 yaş altında evlendirilen, resmi kayıtlarda yer alan kız çocuk sayısı hala çok yüksek olup 40.428 dir. Bu toplumsal soruna kalıcı çözüm için okul öncesi eğitimden başlayarak çocukların küçük yaştan itibaren bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesi için uzun soluklu çalışma yapılmasında yarar vardır. Evlilik yaşı 18 yaşın doldurulması koşuluna bağlanmalı; TCK.da cinsel istismar mağduru yaşı 15 yaştan 18 yaşa çıkarılmalı; Türkiye nin taraf olduğu Çocuk hakları, kadın hakları başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan taahhütler yerine getirilmeli; Çocuğa karşı işlenen suçlara verilecek cezada haksız tahrik indirimi yapılmamalı; Çocuğu koruyan yasaların ihlali halinde caydırıcı cezalar uygulanmalı; Milli Eğitim politikasını yeniden yapılandırmak üzere aynı partiye mensup beş milletvekili tarafından verilen kanun teklifiyle getirilen ve üzerinde tartışılamadan çıkarılan, uygulamada sorunlara yol açan 4+4+4 şeklindeki eğitim sistemi değiştirilmeli, kız çocuklarının okula devamında olumlu destek oluşturan kesintisiz temel eğitime geçilmeli; Milli Eğitim Bakanlığınca insan hakları, çocuk hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bir ders müfredata alınmalı ve okulöncesi eğitim aşamasından itibaren okutulmalı; 3 çocuk, 4 çocuk sahibi olanlara vergi indirimi adı altında göstermelik destekler yerine, anayasal hak olan aile planlamasına ilişkin bilgi ve malzemenin yaygınlaştırılmasına yönelik yasal alt yapısıyla birlikte bir kamu politikası oluşturulmalıdır. Çocuk gelinler sorunu her yönüyle ele alınmalı, kız çocukların eğitimi, okula devamları, istihdama katılımları desteklenmeli, ülkemizde sürdürülebilir kalkınmanın etkin bireyleri haline gelmeleri sağlanmalıdır. 22 8 MART 14 8 MART 12 23

Kadına Yönelik Şiddet - Kıskançlık OTHELLO SENDROMU Psikolog E. Selin Uçal James-Earl-Jones-as-Othello-and-Julienne-Marie-as-Desdemona_Courtesy-New-York-Shakespeare-Festival_lg Günümüzde, ilişkiler üzerine yapılan birçok araştırma, kadına yönelik şiddetin, çoğunlukla kıskançlıktan dolayı meydana geldiğini saptamıştır. Kıskançlık, kaybetme korkusu ile ortaya çıkan, tehdit algısına karşı gelişen bir tepkidir. Descartes a göre, Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur. Freud ise Kıskançlık, her zaman mantıksızdır ve bilinç denetimi altında değildir demektedir. Kıskançlık, çoğumuzun hayatının belli dönemlerinde karşı karşıya kaldığı bir duygudur. Kıskançlık duygusu insanlık kadar gerçektir, yokluk durumundan bahsedemeyiz. Hayatımda hiç kıskanmadım diyene bakışımız bile kıskançlığın aslında kaçınılmaz ve doğal olduğu gerçeğini gösterir bize, hatta kıskançlık makul düzeyde kabul edilir bir duygudur. Bizden daha iyi olan birini kıskanmamız rekabet duygusunu geliştirir, motive edici özelliği vardır. İlişkilerdeki makul düzeydeki kıskançlığın birleştirici etkisi olduğu da söylenir. Kıskançlık bazen bir sevgi göstergesi, bazen de sevginin ölçütü olarak algılanır. Bu nedenle özellikle ilişiklerin genelinde abartısısız kıskançlığa hoşgörü ile bakılabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, makul düzeyde olmayan kıskançlık her zaman zarar verir; tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Othello Sendromu adını, Shakespeare in ünlü karakteri Othello dan almıştır. Teması kıskançlık olan bu eserde Othello, aldatılma şüphesi ile karısını ve kendisini öldürür. Othello, dozunda olmayan kıskançlıkla ilgili bir örnek oluşturmuş ve bu sayede aşırı derecede olan patolojik kıskançlık, psikolojide Othello Sendromu olarak yerini almıştır. Shakespeare in eserinde olduğu gibi, patolojik kıskançlık, kaybetme korkusunun artması nedeniyele mantıksız saplantılar ve sonrasındaki tepkilerle gelişir. Bu saplantılar kişinin kendi iradesinin kontrolü dışında sürekli olarak oluşan ve kolay kolay kovulamayan imge ya da dürtülerdir. Aşırı düzeyde kıskançlık gösteren kişi, sık sık eşinin ya da sevgilisinin kendisini aldattığını düşünür. Aldatıldığını kanıtlamak adına eşini takip edebilir, evden dışarı çıkmasını istemez, giydiklerine ve arkadaşlarına karışabilir ve hatta partnerinin telefonlarını ve bilgisayarını kontrol eder. Partnerindeki en ufak bir farklılık, aldatıldığının bir kanıtı olması için yeterlidir. Bu duygu/saplantı öylesine yoğun bir hale gelir ki, kişinin aldatıldığına dair olan inancını, yapılan mantıklı açıklamalar, hatta gösterilen gerçek kanıtlar bile değiştiremez. İlişkide yaşanılan kavgalar artar, şiddet bile görülebilir. Literatürde, kadına yönelik şiddetin de en önemli nedenlerinden birinin kıskançlık olduğu saptanmıştır. Peki Erkeklerin bu aşırı derecedeki kıskançlıklarının ve kadına yönelik uyguladıkları şiddetin nedenleri nelerdir? Bu konu üzerinde yapılan psikoloji dalındaki araştırmalar, erkekteki özgüven eksikliğinin kıskançlık ve şiddet uygulamaya sebep oluşturduğunu kanıtlamıştır. Özgüveni eksik olan kişi kendini yetersiz, güçsüz olarak hissederken sürekli olarak partnerini kaybetme korkusunu da beraberinde yaşayabilir. Bu tarz kişilerin kendilerine olan saygıları da düşüktür. İlişkilerinde, sürekli olarak, inkar, küçümseme ve yalana yönelik davranış biçimlerini sergileyebilirler. Empati yetenekleri yoktur. Aynı zamanda, bir kısmında kişilik bozukluklarına rastlanabilmektedir. Özellikle şiddet uygulayan erkeklerde, alkol, uyuşturucu, kumar gibi bağımlıklar da gözlenmektedir. Kıskançlık ve şiddet eğilimi olan kişiler, daha çok küçüklüğünde ebeveyn sevgisini yeterince görmemiş ve sürekli olarak eleştirilmiş olabilirler. Genellikle, şiddetin bulunduğu ailelerde büyümüşlerdir. Büyüdüklerinde de, kendilerini yetersiz-değersiz hissedebilirler ve kendilerine olan güvensizliklerini partnerlerine karşı kıskançlık ve ya şiddet eğilimleri ile yansıtabilirler. Bu erkekler geçmişte, sıklıkla terk edilme ve kayıplar yaşamış olabilirler. Ayrıca, yaşamlarındaki duygusal baskı ve sorumluluklarından kaçmaya yatkınlardır. İsteklerini gerçekleştirmek için harekete geçmekte zorlanabilirler. Bu nedenlerden dolayı,birlikte oldukları, sevdikleri kişileri sürekli kıskanıp şiddet uygulayarak bir çeşit rahatlama yaşarlar. Buna ek olarak, kendileri ile ilgili gerçekleri inkar, karşısındakini küçümseme, yalana yönelme şeklinde bir tutum içinde olabilirler. Kıskançlık ve şiddet eğiliminde olan kişiler ile nasıl baş edebiliriz? Bu tarz kişiler ile başa çıkmak için, öncelikle karşılıklı konuşmayı denemek gerekmektedir. Böylelikle, duygu paylaşımları yapılarak, karşılıklı güven oluşturularak yaşanılan problemi çözmek için ilk adım atılmış olunur. Kıskançlık sorunu yaşayan birine güven verilerek, empati yapması sağlanabilirse zaman içinde davranış biçimini değiştirebilir. Ancak şiddet uygulayan bir erkeğin sorununu kabul etmesi ve değiştirmesi çok zordur. Bu yüzden kesinlikle konunun uzmanlarından psikolojik destek alması gerekmektedir. Düzenli yapılan görüşmeler ile kişinin zaman içinde sorununun kökenini bularak bunu aşmasını kolaylaşacaktır. Bu süreçte aile ve/ya yakın çevredeki kişilerin desteğinin çok büyük önem taşıdığı göz ardı edilmemelidir. 24 8 MART 14 8 MART 14 25

AİLE İÇİ ŞİDDET OLGULARINDA MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM Şiddet özellikle de kadına yönelik şiddet tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de de her geçen gün artan bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadına yönelik şiddetin geniş kapsamlı tanımı şöyle yapılabilir ; Kadına yönelik şiddet terimi özel hayatta ya da toplum içinde kadınların fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle sonuçlanan ya da sonuçlanabilecek her türlü cinsiyete dayalı şiddet eylemi anlamına gelir, ki bu tür eylemlerle tehdit, zorlama veya özgürlüğün keyfi kısıtlanması da buna dahildir. Bu tanım Avrupa Birliği ülkelerinde operayonel olarak kullanılan tanım olarak kabul edilmektedir.(1) Son yıllardaki artışın aile-içi şiddetin özellikle kadına yönelik şiddetin hızla artması ve bunun yanında istismarı bildiren kadın sayısında da artış olduğu görüşü kabul görmektedir. Ancak şiddet olgularında özellikle son dönemde şiddetin öldürmeye kadar varan düzeye çıkmış olması da olayın ciddiyetini arttırmaktadır. Olgular ve istatistikler çok yaşanan bir problemle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Yapılan çalışmalar, aile-içi şiddetin sınır tanımadığını, dünyanın her yerinde, bir problem olarak insanlığın karşısına çıktığını göstermektedir. Şiddet olgularının çözüm çalışmalarında en önemli aşamanın multidisipliner ekip çalışması olduğu görülmektedir. Bu organizasyonu yapan ülkelerdeki sonuçların olumlu olması da kadına yönelik şiddet mağdurlarına destek ve yardım için atılması gereken en önemli adımın bu olması gerektiğini göstermektedir. (2) Kadına yönelik şiddet olgularının teşhisi, tedavisi ve rehabilitasyonunda sağlık personelinden başlayarak kolluk gücünün, sosyal hizmetlerin, hukuk insanları ile psikologların büyük ve önemli rolleri vardır. Şiddet mağduru kadınların büyük oranda ilk karşılaştıkları kişi sağlık çalışanlarıdır. Bu konuda eğitim almamış personelle karşılaşan mağdurların büyük zorluklarla karşılaştıkları ve aile içi şiddete uğrayan kadın hastaların tanısının konması ve sonraki tüm süreçler yürütülmesinde sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Kadına yönelik şiddet olgularında şiddete maruz kalan kadının en büyük gereksinimi maruz kaldığı şiddete bağlı vücudunda meydana gelen yaralanmaları ve ruhsal travmanın tedavi edilmesi ile olay sonrasında kalacak yer ve hukuksal prosedürün sağlanmasıdır. Kadına yönelik şiddet olgularında oluşturulan multidisipliner ekipte şu meslek gruplarının yer alması gerekmektedir : Sağlık personeli Polisler Hukukçular Psikologlar Prof. Dr. Oğuz POLAT Adli Tıp Uzmanı Sosyal Hizmet Uzmanları Tüm bu meslek elemanlarına olayın farklı aşamalarında görev düşmektedir. Hepsinin kendi tanımlanmış görevlerini yapması sistemin doğru işlemesindeki temel prensiptir. Bu yüzden şiddet sonrası hastaneyle başlayan sürecin iyi çalıştırılmasında bu multidisipliner ekibin fonksiyonel olarak çalışması çok önemlidir. Şiddet mağduru kadın hastaneye başvurduğunda, ilk karşılaştığı kişi hekimdir. Bu hekim genellikle bu konuda uzmanlığı olmayan biri olmakta, ilk öykü ve muayene sıklıkla acil ya da poliklinik gibi hastanenin en kalabalık ve yoğun bölümlerinde yapılmaktadır. Bu bölümler fiziksel ortam olarak şiddetin değerlendirilmesi için uygun olmayan yerlerdir. Bu yerlerde şiddet mağduru kadının ilk muayenesi yapılmakta, daha sonra kadın, gerekiyorsa beyin cerrahisi, ortopedi, kadın-doğum gibi bölümlere ve hemen her zaman adli tıp ve psikiyatriye yönlendirilmekte, buralarda hastadan öykü alınması ve fizik muayene tekrar tekrar yapılmaktadır. Bu süreç kadın için çok örseleyicidir. Ancak genellikle olay bu kadarla da kalmayıp, resmi rapor için kurbanın bir kez de adli tıp ana bilim dalları veya kurumunda muayene edilmesi istenmektedir. Buradaki ortamlar kadının ikincil örselenmesine katkıda bulunur. Şiddet muayenesi yapan doktor için anamnez çok önemlidir. Cinsel şiddetin uygulandığı durumlarda özellikle kadın doğumcular bu konuda bilgi almayı ihmal etmemeleri gereken grubu oluşturmaktadırlar. Çünkü Adli tıp ve diğer uzmanlık dallarına mensup doktorların çoğunun ancak kadın olayı yaşadıktan sonra kadınla görüşmesine karşın kadın doğumcular için hastalarıyla görüştüklerinde potansiyel grubu tespit edebilmek mümkün olabilmektedir. Şiddete maruz kalan kadınların muayenesi hem şiddete bağlı oluşan lezyonların tespiti hem de tanı ile tedavisi için önemlidir. Bu açıdan şiddet mağdurunun ilk aşamada adli rapor için adli tıp uzmanını, tanı ve tedavi içinde acil doktorunu görmesi gerekmektedir. Adli rapor daha sonraki adli prosedürün yürütülebilmesi için çok önemli bir belgedir. Adli süreçte de ilk basamağı oluşturan polisin bir çok olguda olayları değerlendirirken kendi kişisel geleneksel bakış açısını işe katarak kocandır döver de sever de, aile içindeki sorunları dışarıya duyurmayın, aile namusunuza laf gelmesin gibi düşüncelerle aileyi yönlendirmesi olayın adli sürecinin başlamasını engellemekte, adli süreç başlasa bile polisin kadınla uygun görüşme tekniklerini bilmiyor olması kadının kendini sorgulanmış, hatta yargılanmış hissetmesine neden olabilmektedir. Mahkeme sürecinde de olayları tekrar tekrar anlatmak zorunda kalmak ve hakimin karşısında ifade vermek kadın için korkutucu ve yıpratıcıdır. Ayrıca saldırganla mahkemede tekrar karşılaşmak ve onunla aynı ortamda ifade vermek çok zor, hatta imkansız olabilir. Özellikle de mahkemeye çıkana kadar geçen sürede ailenin ve çevrenin baskıları, tacizci ve ailesinin olası tehditleri kadını ifade vermekten alıkoyabilir. Bu nedenle mahkemede, ilk verilen ifadeyi reddetme, ya da hiç konuşmama gibi sorunlarla karşılaşılabilmektedir. Kurumlar arasında işbirliğinin yetersizliği nedeniyle kadının yaşadığı süreç, olayın kendisinden daha fazla yıpratıcı olabilmektedir. Kurbana bu ikincil istismarı yaşatmamak için kadına yönelik şiddet olgularında tıp, sosyal hizmetler ve hukuk disiplinleri eşgüdüm içinde olmalıdır. Bu üç sistem bir sac ayağı gibi düşünülürse, herhangi birinde aksaklık olduğunda dengenin bozulması kaçınılmazdır. Her sistemin kendi içinde de kadına yönelik şiddet konusunda bilgi, deneyim ve uygulamalar konusunda yapılanması ve bu yapılanmanın sürekliliği disiplinler arası işbirliği ile sağlanmalıdır. Ekipteki adli tıp uzmanı ise hastanın adli muayenesi, kanıt toplama ve adli bildirimlerin yapılması gibi konularda uzman olup olayın belgelenmesi konusunda kilit personel konumundadır. Çünkü adli tıp uzmanının kişinin muayenesini yaparak verdiği adli rapor daha sonra mahkeme aşamasında kadının şiddet gördüğünün en büyük delilini oluşturmaktadır. Ekipte görüşme tekniğini bilen, muayene yapıp kanıt toplama işlemlerini ger- 26 8 MART 14 8 MART 14 27

çekleştirebilen bir adli tıp uzmanının olması, önemlidir.(3) Bu muayene sonrasında kadının bir kez daha, başka bir resmi kurum tarafından değerlendirilmesinin mahkeme tarafından istenmesine gerek kalmaması için bulguların fotoğraflanması, kanıt toplama kitleri kullanılarak gerekli tüm incelemelerin yapılması ve bu kanıtların değerlendirileceği laboratuvar olanaklarının yeterli olması yararlı olacaktır. Adli tıp uzmanı, adli bildirimi gerçekleştirir ve gerektiğinde adli süreçte bilirkişilik yapar. Acil hekimleri de özellikle fiziksel saldırıya maruz kalan kadının muayenesini yapan doktor olarak önemli bir görevi üstlenirler. Olayın kadında daha ağır yaralanmalara neden olduğu durumlarda kemik dokuda meydana gelen lezyonlar, kırık ve çatlaklarda ortopedistler,iç organ yaralanmalarında genel cerrahlar tedavide önemli roller üstlenmektedir. Olayın niteliğine göre plastik cerrahlar, deri uzmanları gibi farklı uzmanlık dallarına da gereksinim olabilmektedir. Cinsel saldırı söz konusu olduğunda ise kadın-doğum uzmanları önemli roller üstlenmektedirler. Genital bölgelerdeki yaralanmalar kadar hamilelik riski, genital yolla bulaşan hastalıklar konusunda önlem almak ve tedaviyi başlatmak için kadın-doğum uzmanları görev yapmaktadır. Ekipte bir hemşirenin olmasında da yarar vardır. Örselenme durumlarında, muayene ortamının hazırlanması, muayene ve testler sırasında hekime destek, test materyallerinin laboratuvara gönderilmesi gibi işleri hemşire üstlenebilir. Ayrıca hastanenin diğer bölümlerinde çalışan hemşirelerin konuya ilişkin farkındalıklarının geliştirilmesi ve ekiplerinin iletişimini sağlaması da hemşirenin önemli bir görevidir. Hastalarla 24 saat ilişki içinde olan hemşireler, olguların saptanması konusunda en avantajlı konumdadırlar. Yalnızca örselenmiş olguların değil, örselenme riski taşıyan olgularda da durumu erken fark edebilme şansı en yüksek olan grup, hemşirelerdir. Halbuki yurt dışı örneklerinde bu tip olaylara maruz kalan kadınlar için acilde küçük bir ayrı yer ayrılmaktadır. Burası diğer herkesten ayrı ve izole bir yer konumunda olmaktadır. Burada hemen muayenesi yapılmakta ve delil için elbiselerini ve biyolojik deliller için vücudundan örnekler alınmaktadır. Sonra orada olan duşta yıkanabilmektedir. Duş çok önemlidir, çünkü cinsel saldırıya maruz kalan her kadın öncelikle yıkanmak ister. Bu onun hem ruhsal açıdan hem de fiziksel olarak arınmayı sağlamaktadır. Bu konuda duyarlılığı ve bilgisi olan sağlık çalışanları kurbanın işlemlerini çabuk ve doğru bir şekilde yaparak onu rahatlatmakla yükümlüdür. Sonraki adli rapor aşaması ise kurbanın daha sonraki mahkeme aşamasında hak iddia edebilmesi için çok önemlidir. Yargı yavaş işlediğinden mahkemeye kadar olan sürede vücutta var olan izlerin büyük olasılıkla kaybolması beklenir. Burada geçerli olacak tek bulgu doğru yazılmış adli rapordur.(2) Meslek grupları içinde polis bir çok olayda şiddet mağduru gören ilk kişi olabilmektedir. Özellikle kendini güvende hissetmeyen, yaşamının tehlikeye girdiği bu tip olgularda polise büyük görevler düşmektedir. Polis bu konuda eğitim almalı ve mağdur kadına yaklaşım konusunda bilgili olmalıdır. Özellikle aile kurumunun korunması gerektiğine inanma ve bireyi ön plana almama gibi genel bir kanıya sahip olmanın polisi kadını tekrar evine şiddet gördüğü kocasına geri yollama gibi bir davranış içinde olmamalıdır. Hukukçular burada en önemli görevi üstlenmektedir. Çünkü eğer kanunlar şiddet mağdurunu koruyamazsa o zaman tüm önlemler boşa gitmektedir. Kanun ve yönetmeliklerin mutlaka bu olayları önleyici, caydırıcı olması ve şiddet mağduru kadını koruması gerekmektedir. Ama bu yetmez. Eğer bu kanun ve yönetmelikler bilinmezse o zaman uygulanamadığından bir anlamı olmayacaktır. Mahkemelerde hakim ve savcıların kanunların uygulayıcıları olmaları kadar mağdurları koruma görevi üstlenen hukukçularında bu konuda bilgili ve bilinçli olmaları önemlidir. Psikologlar bu tip olaylarda çok örseleyici olan ve etkisi uzun süreli olan psikolojik travmanın saptanması ve rehabilitasyonunda kilit personel durumundadırlar. Şiddete maruz kalan mağdur kadının ruhsal travmayı atlatması kadar yeni bir yaşama başlama kararı aldığında ona destek olabilme ve güven aşılama boyutunda da önemli görevi vardır. Tüm şiddet olgularında olduğu gibi kadına yönelik şiddet olgularında da sosyal hizmet uzmanlarının çok önemli rolleri vardır. Sosyal hizmet uzmanları çevre faktörlerinin düzenlenmesinde, yaşama adaptasyonda ve rehabilitasyon sürecinde çok önemli roller üstlenirler. (4) Kanun ve yönetmeliklerin buna uygun olarak düzenlenmesi temel kuraldır ama bunların uygulayıcılar ve yararlanacaklar tarafından da bilinmesi önemlidir. Aileyi koruma kanunu 1997 den beri var olmasına karşın ne bundan yararlanabilecek kadınların ne de uygulayıcıların bunu bilmemesi işlevsel olmasını engellemiştir. Ama asıl eğitimin şiddete müdahale etme ve önleme görevini üstlenen meslek grubu mensuplarına verilmesi gerekmektedir. Zincirin ilk halkasını emniyet güçleri oluşturmaktadır. Polislerin bu tip olaylarda nasıl davranması gerektiğinin ve neler yapması gerektiğinin eğitimle verilmesi sonraki süreçte de bu eğitimlerin yenilenmesi önemlidir. Gözden kaçırılmaması gereken bir durumda mağdurların adli süreçten kaçmalarıdır. Yargıya yansımaması, sadece tıbbi tedavi almak isteyen kadınlara özellikle aile kurumunun bireylerden önde geldiği doğu ve güneydoğu illerinde sıklıkla rastlanmaktadır. Burada ihbar zorunluluğu etik bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem olayların gün yüzüne çıkmasını sağlamasının yanı sıra hastanın tedaviden kaçması gibi beklenmedik sorunlara yol açmaktadır. Ne yazık ki uygulamada adli raporlarda standardizasyon bulunmamakta, eksiklikler yaşanmaktadır. Halbuki adaletin doğru işleyebilmesi için, tıbbi bulguların, tüm delillerin ve sonucun gerekçeleri ile yazıldığı standart bir rapor doğru sonuçları getirecektir. Şiddet yaşandıktan sonra en önemli fonksiyon kadın sığınma evleridir.. Kadın sığınma evlerinin var olması sadece olaydan sonra rehabilitasyon ve tedavi sürecini sağlamakla kalmamakta aynı zamanda olayların caydırıcılığını da sağlayan bir unsur olmaktadır. Çünkü bu tip yerlerin yaygın olarak var olması şiddet uygulayıcısının da daha dikkatli olmasını sağlamaktadır. Eğer çözüm kalıcı olacak ve süreklilik içerecekse o zaman konu hakkında bilgili ve bilinçli personelle olaya müdahale edilmeli ve mağdurların geçiş döneminde her tür sorununa cevap verecek sığınma evlerinin yaygın ve büyük kapasitede olması sağlanmalıdır. Şiddet mağdurlarına yönelik özel yaklaşımların olmaması sorunları da birlikte getirmektedir. Bu da tanı tedavi ve yasal süreçte önemli problemlere yol açmaktadır. Bazı girişimler olmakla birlikte mağdurları çok disiplinli bir yaklaşımla değerlendirecek merkezler bulunmamaktadır. Şiddetin önlenmesi ve engellenebilmesi için yapılması gerekenleri şiddete izin veren toplumsal görüşleri değiştirmek, kişileri problem çözme ve engelleme konusunda eğitmek, ailenin eğitimini sağlamak, ateşli silahların satış ve kullanımını kısıtlamak şeklinde özetleyebiliriz. Sonuç olarak kadına yönelik şiddet toplumsal bir problemdir. Konunun en ilgili ve kilit noktasında olan uzmanı olarak Adli Tıp uzmanlarının bu konuda lider ve en çok etkinliği gösteren kişiler olması gerekmektedir. Bu durum çocuklara yönelik konularda da geçerlidir. Kaynaklar; 1. European Council Resolution 1512 (2006) Report of the Committee on equl opportunıtıes for women and men 28/06/2008 2. Polat O (2013); Klinik Adli Tıp, 6. Bası, Seçkin yayınları, Ankara 3. Polat O (2013) Adli Tıp Bilirkişiliği, Seçkin yayınları, Ankara 4. Polat O (2011) Kadına yönelik Şiddette ekip çalışması, www.adlitip.org erişim: 25/01/2014 28 8 MART 14 8 MART 14 29

ACI ÇEKEN MİNİK YÜREKLER! Av. Elif Turnacı Çavuş Her hayat bir hikaye, kimisi mutlu kimisi mutsuz. Bazen mutlu hikayeler acı sonlarla bitse de başrol kahramanının elinde aslında mutluluğu yakalamak. Cehennemin içinden kaçan minik Halim in gerçek hikayesi aşağıdaki. İsimleri değiştirilse de hepimizin hayatında aslında Halimler, Ahmetler, Ayşeler Bazen umursamazlıktan bazense çaresizlikten görmezden geldiğimiz acı çeken minik yürekler onlar. Ben Halim, öğretmenime göre ismiyle tamamen zıt özelliğe sahip Halim. Koşturmalarıma, asabiyetime ama en çok arkadaşlarıma vurmama kızan, içimde ne volkanlar coştuğunu bilmeyen, belki de çok iyi bilmesine rağmen çözüm bulamayan öğretmenimin. 5 yaşındayım henüz. Annemle çok uzakta bıraktığımız köyümüzden, bilmediğimiz bu çok büyük şehre kaçalı uzun süre olmadı. Annem hamileydi kaçtığımızda. Kardeşin doğmadan gitmeliyiz buralardan diyordu. Benim yaşadığım kâbusları ona yaşatmayacakmış, gittiğimiz yerde babam bizi bulmayacağından hep mutlu yaşayacakmışız. Keyifle çıktım köydeki evimizden. Annem yanımdaydı, birlikte çok uzaklara gidiyorduk. O benim gibi neşeli gözükmüyordu. Çantaları hazırlarken gözü hep kapıdaydı. Babamın gelmemesi için mırıl mırıl dualar okuyordu. Bense gelmesini istiyordum babamın. O hiç sarılamadığım babama belki son kez sarılmayı denemek için. Beni yine iteklese de denemek bile yeterdi. Gelmedi babam, annemle birkaç parça eşyamızı koyduğumuz çantalarımızı alıp çıktık evden. Mutlu Aile, Çizen: Zeynep Çavuş Neydi bizi kaçıran anlayamadım önceleri... Babalardan kaçılmazdı ki Filmlerde güçlü kuvvetliydi babalar, hep neşeli ve mutlulardı. Benim babamda güçlüydü ama onun gücü hep canımızı acıtıyordu. Akşamları babamın eve geliş saatlerinde anneme bir korku çöker, ben ne yapsam kızardı. Sonra babam gelir, ses çıkarmadan yemek yerdik ama bu sessizlik uzun sürmezdi., Annemin feryatları tüm mahallede işitilirdi, bende nasibimi alırdım çoğu zaman. Gücü bittiğinde ya da nadir olarak komşulardan biri gelip annemi kurtardığında tekrar sessizliğe kavuşurdu evimiz.. Sonra bir gün kadınlar geldi köyümüze. Süslü püslü şehirli kadınlar. Erkekler dövemezmiş kadınları, yasalar varmış bizi koruyan. Çok güldüm söylediklerine Ama annem inandı bu kadınlara Kaçarsak kurtulurmuşuz diye inandı. Kaçtık..Annemin aklına giren kadınlara benzeyen bir kadın avukata gittik önce. Annemle uzun uzun konuştular. Önce dinlemeye çalıştıysam da sonra odasındaki akvaryuma kaptırmışım, uzatılan çikolatanın kokusuyla kendime geldiğimde annemle işleri bitmişti. Her seferinde çikolata ikram etmedi ama birkaç kez daha gittik avukata. Son gittiğimizde neşe içinde karşıladı bizi. Kimlik bilgilerimiz gizliymiş artık, korkmamam gerekiyormuş babamın bizi bulmasından. Ben pek anlamadım ama annem de çok sevindi bu habere. Artık o bulduğum işe başlayabilirim dedi neşeyle. Önce onun işyerine gittik sonra da beni ve kardeşimi okula yazdırdı. Aynı bahçe içindeki 2 binadan oluşuyordu okulumuz. Onun ki bebekler için olduğundan daha küçüktü. Sonraki her sabah annem bizi okula bırakarak işine koşturdu, akşamları da tam tersi yöne koşturup durduk. Çok yoruluyor annem, zayıfladı da ama sanki daha neşeli, daha mutlu. Bazen markette istediklerimi alamadığında yüzüne düşen o gölge dışında iyi görünüyor. Babam Bizi hiç aradı mı bilmiyorum ya da hissetti mi yokluğumuzu. Ama ben her sabah babalarıyla gelen çocukları gördüğümde içim yanarak özlüyorum onu. O çok mutlu çocukların canlarını yakarak alıyorum babamdan intikamımı. Öğretmenimize göre yaramazmışım ben, ismiyle zıt özelliğe sahip Halimmişim. 30 8 MART 14 8 MART 14 31

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE ADLİ TIP YAKLAŞIMI GİRİŞ Kadına yönelik şiddet olguları son yıllarda daha fazla bir biçimde kamuoyu gündeminde yer bulur bir hale gelmiştir. Bu noktada ilgili profesyonellere sorulan soru şudur; Gerçekten kadına yönelik şiddet artmakta mıdır, yoksa farkındalığımız mı artmıştır? Bu sorunun cevabını iki biçimde vermek en doğrusudur. Birincisi; şiddet olgusu tüm dünyayı ilgilendiren, global bir problemdir ve şiddet tipleri arasında birbirini etkileyerek geçiş söz konusudur. Ülkemizde her tür şiddet tipinin çok yoğun olduğu bir coğrafyada yer almaktadır. Komşu ülkelerimiz arasında terör, iç savaş ya da ülkelerarası savaş durumu olmayan ülke yok gibidir. Durum böyle olunca da söz konusu gerginlik ve kaos ortamı hayatın her katmanına etki etmektedir. Ortam gerildikçe kişilerin ekonomik seviyeleri bozulmakta, ekonomik seviye bozuldukça gerginlik artmakta ve tahammül azalmakta, kişilerin tahammülleri azalınca da gerek kişilerarası şiddet (trafikte, çeşitli ortamlarda) ve gerekse de aile içi şiddet (yaşlıya yönelik, eşe yönelik ve çocuğa yönelik) artış göstermektedir. Bu sebeple şiddetin en ileri tipi olan adam öldürme tiplerinden eş-partner-kadın cinayetlerin gazetelerde yer almadığı gün yok gibidir. Ancak yine de kadına yönelik şiddet artmaktadır denilebilmesi için bir bilim insanının bunu objektif istatistiki veriler ile ortaya koyması gerekmektedir. Ancak ülkemiz istatistik verilerinin de gerek içerik ve yeterliliği ve gerekse de objektivite ve inandırıcılığı biz akademik alanda çalışan profesyonelleri tereddüte düşürmektedir. Söz konusu veriler üzerinde bazen ülke imajı ve siyasi gerekçeler ile oynanmakta, bazen de söz konusu verilerin elde edilişinde yöntem hataları yapılmaktadır. İstatistiki verilerin inandırıcılığını yitirmesi hususunda en ciddi örneklerden bir tanesi; bir gece yattığımızda milli gelirimizin kişi başı 5 bin Prof. Dr. Nevzat Alkan İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı ABD doları, sabah uyandığımızda ise bu değerin 10 bin dolara yükselmiş olmasıdır. Konuyla ilgili ikinci değerlendirme; farkındalığımızın artması ile ilgilidir. Gerçekten de son yıllarda hemen hemen her TV kanalında yer bulabilen kadına yönelik programlar bu konuda pek çok kadını cesaretlendirmiş, kendilerinin yalnız olmadıklarını hissetmelerini sağlamış ve muhatap oldukları şiddet karşısında da susmamaları ve bu yönde harekete geçmelerinin gerekliliği hususunda fikir sahibi olmalarına sebebiyet vermiştir. Zaten bilimsel olarak bilinen bir gerçektir ki; şiddet tatbik eden kişi (fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin her türü için bu geçerlidir) karşısında etkili bir reaksiyon ya da şikayet görmediğinde bu şiddet doz ve sıklığını arttırmaktadır. Her zaman pasif ve çekinik kişiler, reaksiyon göstermekten ve şikayet için adli makamlara yönelmekten ürken kişiler daha fazla düzeyde ve daha pervasızca şiddete maruz kalmaktadırlar. Yine özellikle 01.06.2005 tarihinden bu yana yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu da eski hukuki düzenlemelere göre suç işleyenlerin caydırılması hususunda daha etkili cezalar öngörmüştür. Tüm bu gelişmeler kadına yönelik şiddetin daha da görünür hale gelmesine sebebiyet vermiştir. Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer husus da şudur; Ülkemizde kadına yönelik şiddetin tam olarak ne olduğu da doğru olarak algılanmamaktadır. Kadına yönelik şiddet dendiğinde bu durum dört kategoride sınıflandırılmaktadır; Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel. Şiddet mağduru bir kadın ile görüşme yapıldığında eşinden şiddet görür müsün sorusuna başlangıçta hayır diyen bir kadın, konu detaylı olarak sorgulandığında aslında kendisine yönelik yapılan pek çok hareketin içeriğinde şiddet olgusunu barındırdığını fark etmektedir. İşte bu durumun objektif olarak ortaya konulabilmesine olanak sağlamak maksadı ile adli tıp uzmanları mağdurlarla görüşme esnasında çeşitli ölçekler tatbik etmektedirler. Bu durum kişiye tatbik edilen şiddetin tipleri ve objektivitesi hususunda büyük bir yarar sağlamaktadır. Bu noktada bu amaçla kullanılan ölçeklerden bir tanesi şu şekildedir; (Ek 1 Makale sonunda) GENEL BİLGİLER Kadına yönelik şiddet dört ana grupta sınıflandırılır; Fiziksel şiddet, Psikolojik şiddet, Ekonomik şiddet, Cinsel şiddet. 1. Kadına Yönelik Fiziksel Şiddet: Kadına yönelik şiddetin birinci grubunu teşkil eden fiziksel şiddetin belirlenmesi, ortaya konması ve görünür hale getirilmesi adli tıp uzmanları açısından fazla bir zorluk arz etmez. Burada tokat, tekme, kesici-delici alet kullanımı gibi herhangi bir etmen söz konusudur. Kadın uygun tıbbi öykü verdiğinde ve travmada akut dediğimiz 3-5 günlük bir süre içerisinde gerçekleştirilmiş ise bu lezyonları ortaya koymak, belgelemek ve görünür halde ilgililerin de anlayabilmesini sağlamak adli tıp çalışması bakımından kolaydır. Ancak söz konusu travma 7-10 gün öncesinde meydana gelmiş ve kadın geç başvuruda bulunmuş ise bu durumda lezyonların ortaya konması pek mümkün olmaz. Ancak söz konusu durumda da ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanları ile ortak bir çalışma ile travmanın varlığını ortaya koymak mümkün olabilmektedir. Adli tıp çalışanlarını kadına yönelik fiziksel şiddet vakalarında sıkıntıya sokan bir kanun maddesi söz konusudur. O madde de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu nun 280. maddesinde karşılığını bulmaktadır. Söz konusu kanun maddesi şu şekildedir; Türk Ceza Kanunu Madde 280 Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi Madde 280- (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır. Söz konusu kanun maddesi Hipokrat andı ile mesleğe katılmış hekimler ve diğer sağlık çalışanları üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Çünkü tüm dünyada sağlık çalışanlarının görevi dil, din, ırk ayrımı gözetmeden insanlara sağlık hizmeti sunmaktır. Kadına yönelik şiddet vakalarında eşinden şiddet görmüş 40 yaşında bir kadın çeşitli gerekçeler ile (eşinden korkması, eşini şikayet etmek istememesi ya da diğer) bu durumun bildirilmemesini talep ettiğinde, ona sağlık hizmeti veren sağlık çalışanı tarafından söz konusu madde kapsamındaki ihbar zorunluluğu sebebi ile adli bildirimde bulunmakta ve konudan hukuk mercilerinin haberdar olması sağlanmaktadır. Bu durum pek çok vakada şiddet gören eşin sağlık kuruluşuna başvurmamasına, şiddet tatbik eden kişinin eşini kırık-çıkıkçı- 32 8 MART 14 8 MART 14 12 33

ya ya da mahalledeki yetkisiz kişilere götürmesine sebebiyet vermektedir. Bu durum da sağlık hizmeti vermeyi temel almış sağlık çalışanlarının, tıbbi tedavi ve desteğe ihtiyacı olan kişilere sağlık hizmeti verememesine sebebiyet vermektedir. Bu biçimde bir olaya karışmış ve hakkında adli bildirimde bulunulmuş bir failin, gözaltına alınıp bırakılmasından sonra maruz kaldığı bu durum için eşini suçlayıp aynı gece onu öldürmesi, hiç aklımıza getirtmek istemediğimiz ama her an olabilecek ve meydana geldiğinde de ilgili sağlık çalışanının hayatı boyunca vicdan azabı çekeceği acı bir durum olacaktır. İlgili kanun maddesinin kanun yapıcı tarafından yasalaştırılmasının amacı esasen PKK terör örgütü ile mücadelede yaşanan ve sağlık çalışanlarının içerisinde yer aldığı olaylar ile ilgili olup, kanun yapıcının suçla mücadelede sağlık çalışanlarını da müzevir durumuna sokup, onları da sorumlu ve görevli kılması esasen polis devletine dönüştüğümüzün de bir göstergesidir. 2. Kadına Yönelik Psikolojik Şiddet: Bu kategorinin esasen tek başına görülmesi oldukça kısıtlı sayıda olguda gözlemlenmektedir. Bu kategori çoğu zaman kadına yönelik şiddetin diğer kategorileri olan fiziksel ve ekonomik şiddet ile bir arada olup, bazen tabloya cinsel şiddet de eklenmektedir. Bu kategorinin ortaya konması ve belirlenmesinde adli tıp uzmanları her zaman ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlarından yardım almaktadırlar. Bu tür olgularda anılan birim çalışanları olgunun ortaya konulabilmesi maksadı ile çeşitli testler ve ölçekler tatbik etmekte, olgu ile uzun ve ayrıntılı görüşmeler yapmakta ve psikolojik şiddetin ortaya konması ve çıkartılmasında önemli roller üstlenmektedir. Bu tür olgulara özel yaklaşım sergilenebilmesi bakımından İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı iki önemli avantaj ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi; Türkiye de sadece İstanbul Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı nda travma vakalarına yönelik olarak özel teşkil edilmiş Travma Birimi nin mevcudiyetidir. İkinci avantaj ise Anabilim Dalımız bünyesinde bu tür olgular için istihdam edilmiş bir kadın travma doçenti psikoloğun ve bir de kadın ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunmasıdır. Yeri gelmişken bir hususun belirtilmesinde fayda bulunmaktadır; Kadına yönelik şiddet ve özellikle de cinsel şiddet vakalarına sağlık hizmeti veren ekiplerin öncelikli olarak kadın cinsinden olması önem taşımaktadır. Çünkü özellikle cinsel şiddet gibi olağan dışı ve zor vaka tiplerinde şiddete maruz kalan kişinin kendi cinsiyle daha kolaylıkla iletişim kurması ve hizmet alabilmesi bilinen bir tıp kuralıdır. Bu sebeple İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı işleyişinde bu tür vakaları değerlendiren üç kişilik adli tıp ekibinin içerisinde (Öğretim üyesi (Profesör veya doçent), uzman hekim ve tıpta uzmanlık öğrencisi hekim) mutlaka bir kadın hekim bulunmaktadır. Ancak konuyu mağdura hukuki destek veren avukat bakımından baktığımızda hizmet sunan avukatın cinsiyeti önem arz etmemektedir. Bu konuda önemli olan nokta avukatın cinsiyeti olmayıp, avukatın kadına yönelik şiddet konusunda yapılandırılmış hizmet içi eğitimden geçmiş ve konuyla ilgili duyarlılaştırılmış olmasıdır. Bu sayede ilgili avukat sunacağı profesyonel hizmetin yanında bu tür olgulara temel yaklaşım prensipleri ve ilkeleri ile donatılmış olmakta ve olgulara da o dikkat ve özenle yaklaşmaktadır. 3. Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet: Bu kategori şiddetin de yalnız başına görülmesi ender olup, daha ziyade diğer şiddet tipleri ile kombine biçimde gözlemlenmektedir. Bu tür durumlara örnek olarak şu iki olgu örneği verilebilir; Olgu 1: Olgu 36 yaşında kadın. Bir kamu hastanesinde hekim olarak görevli. Ancak maaş kartı eşinde durmakta ve tüm harcamaları eşinin denetiminde. Olgu 2: Olgu 40 yaşında kadın. Özel bir bankada şube müdürü. Ancak maaş kartı eşinde ve eşi kendisine 100 TL haftalık vermekte. Her ay da söz konusu paranın nereye harcandığı konusunda yaşanılan tartışmada fiziksel şiddet görmekte. Görüldüğü gibi yaşanan olgular gerçekten iç acıtıcı. Emre Yanıkkerem in az önceki ölçeği incelendiğinde kadına yönelik ekonomik şiddeti ortaya koymaya yarayan çok sayıda başka soru tipinin de mevcut olduğu görülecektir. 4. Kadına Yönelik Cinsel Şiddet: Kadına yönelik şiddet tipleri içerisinde en trajik ve iç acıtıcı olanıdır. Bu makalede bu tür şiddet olguları ve bu tür olgulara adli tıp yaklaşımı üzerinde daha fazla durulacaktır. Cinsellik bir içgüdüdür. Soyların devamı için gerekli bir motivasyondur. Ancak insanlar zaman içerisinde toplum içerisinde yaşamaya başladıklarından toplumsal uyumu sağlamaya çalışmışlar ve dolayısı ile hepimizin toplum içerisinde kendimizi denetlememizi sağlayan super-ego (denetleyici üst benlik) gelişmiştir. İnsanların donanımları azaldıkça içgüdüleri ile yaşama ihtimalleri kuvvetlenmektedir. Toplum içerisinde uygun görülmeyen cinsel içerikli davranışları ceza kanunları çeşitli şekillerde cezai yaptırım ile düzenlemiştir. Bunlardan bir bölümü de cinsel saldırılar olup bu kısımda bu tür vakalara adli tıp yaklaşımı irdelenecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu önceki ceza kanununda yer bulmayan ve oldukça da olumlu olarak değerlendirdiğimiz bir düzenlemeyi ihtiva etmektedir. Söz konusu düzenleme kanunun 287. maddesinde mevcut olup içeriği şu şekildedir; Türk Ceza Kanunu Madde 287 Genital muayene Madde 287- (1) Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (2) Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz. Söz konusu düzenleme tarafımızca çok olumlu karşılanmaktadır. Çünkü ülkemizde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu nun öncesi döneme ait kamuoyunda da önemli yankı bulan çok acı olgular yaşanmıştır. Bu olgulardan bazıları şu şekildedir; Olgu 1: Çorum da bir baba kızını gün içinde kadın doğum uzmanına muayeneye götürmüş, kızının bakire olmadığı öğrenilmiştir. Baba aynı gece kızını kesici delici alet vasıtası ile öldürmüştür. Olgu 2: Erzurum da Çocuk Esirgeme Kurumu Yurdu Müdürü gündüz üç kızı hekime kızlık zarı muayenesi amacı ile götürmüş, kızlar aynı gece intihar ederek yaşamlarını kaybetmişlerdir. Olgu 3: Muğla da yine benzer olarak yurtta kalan iki kız, kızlık zarı muayenesine götürülmüş ve kızlar gece intihar ederek hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu öncesinde ülkemizde yaşanan acı olaylardan sonra yapılan söz konusu düzenleme çok yerindedir. Bu biçimde hiçbir kadın hukuki denetim dışında muayeneye sevk edilemeyecek ve hatta hiçbir sağlık çalışanı da böyle bir muayeneyi gerçekleştirip, raporlandırmaya cesaret edemeyecektir. Biz de adli amaçlı genital muayene durumlarında her zaman hukuk mercilerinden talimat yazılarını talep etmekteyiz. Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar hali hazırda yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu nun 102-105. maddelerinde yer bulmaktadır. Söz konusu düzenleme şu şekildedir; Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar Cinsel saldırı Madde 102- (1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikayeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan on iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır. 34 8 MART 14 8 MART 14 35

(3) Suçun; a. Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, b. Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, c. Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı, d. Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır. (4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır. (5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Çocukların cinsel istismarı Madde 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a. Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b. Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır. (2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (3) (Değişik: 29/6/2005 5377/12 md.) Cinsel istismarın üst soy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Reşit olmayanla cinsel ilişki Madde 104- (1) Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel taciz Madde 105- (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur. (2) (Değişik: 29/6/2005 5377/13 md.) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz. Söz konusu kanun maddelerinde geçen ifadelerin adli tıbbi karşılıklarını ortaya koyabilmek maksadı ile muayene ve değerlendirmelerimizde tüm Türkiye de standart formlar kullanmaktayız. Söz konu formlar şu şekildedir; Ek-2 (Makale sonunda) Ek-3 (Makale sonunda) Anabilim Dalımızda cinsel saldırı ve cinsel istismar olguları bir heyet tarafından değerlendirilmekte ve o şekilde muayene edilmektedir. Söz konusu heyette olgusuna göre Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Çocuk Cerrahisi Uzmanı, Erişkin Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ve Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ile adli tıp uzmanları yer almaktadır. Bu biçimde yapılan muayene ve değerlendirme ileride çok önem taşıyacak tıbbi delillerin elde edilmesine olanak sağlamakta ve olgunun da bu süreçte daha az örselenmesine olanak vermektedir. Konuyla ilgili olarak savcılık ve hakimlikler tarafından tarafımızdan değerlendirme yapılması en sık istenen husus Cinsel saldırı ya da istismar eyleminin sonuçlarının mağdur açısından Türk Ceza Kanunu 102/5 ve 103/6. maddeleri kapsamında olup olmadığı ile ilgilidir. Açıkçası bu husustaki değerlendirme çok zor bir değerlendirme olup, zaman zaman adli tıp uzmanlarının kamuoyunda töhmet altında kalmasına da sebebiyet vermektedir. Cinsel saldırı ve istismar olgularının ne denli iç acıtıcı olgular olduğu hususunda konunun değişik yönlerini de bünyesinde barındıran şu olgu örneklerinin aktarılması uygun olacaktır; Olgu 1: 5 yaşında bir erkek çocuk. Erişkin bir erkek tarafından anal (dışkı yapılan yer) istismara (cinsel ilişki gerçekleşmiş) uğruyor. İlk muayenemizde akut livata (anal cinsel ilişkinin erken dönemi) bulguları net olarak ortaya konmakta. Ancak çocuk cerrahinin klinik tecrübesi ile bağırsağın son kısmının da (rektum) görülmesinin yarar sağlayacağı değerlendiriliyor. Söz konusu muayene çocuk için elbette çok ızdıraplıdır ancak ele geçen bulgu (bağırsağın son kısmında dikine uzanan dört adet yırtık) olgunun delillendirilmesi bakımından eşsiz değerdedir. Ancak elbette bu tür muayeneler de çocukların hafızlarında hayatları boyunca silinmeyecek izler bırakmaktadır. Olgu 2: 17 yaşında bir kız çocuğu. Son bir yıldır erkek arkadaşı ile cinsel ilişkiye girmekte. Söz konusu süreci de günlüğüne kaydetmekte. Bir gün annesi söz konusu günlüğü okumakta. Konuyu babaya aktarmakta. Evde çok büyük bir tartışma yaşanmakta. Kız ilaç içip, intihar etmekte. İlaç içme olayı erken fark edildiğinden kız derhal hastaneye kaldırılmakta. Dört gün yoğun bakımda bilinç kapalı olarak kalmakta. Sonrasında kız hayati tehlikeyi atlatmakta ve taburcu olmakta. Sonrasında kız ve ailesi erkek çocuktan cinsel istismar sebebi ile şikayetçi olmakta. İlgili mahkeme de mağduru kliniğimize Türk Ceza Kanunu nun 103/6. maddesi uyarınca kızın cinsel istismar eyleminden dolayı beden ve ruh sağlığı bozulup bozulmadığı hususunda belirleme yapılması istenmekte. Olgu 3: Cinsel istismara uğrayan bir olgu. Burada ilgili çocuk ve ailesi önce yetkili savcı ve sonra da yetkili hakim kararına rağmen genital muayeneye rıza göstermiyor. İlgili adli tıp uzmanı konuyla ilgili olarak muayeneyi red ediyor biçiminde tutanak tutuyor. Genital muayene gerçekleştirilmiyor. İlgili hekim hakkında sonrasında savcılık iddianame hazırlıyor ve verilen adli görevin yapılmaması iddiası ile asliye ceza mahkemesinde yargılama başlıyor. İlgili hekim ilk celsede zorla genital muayene yapılması tıp etiğine aykırıdır diyor ve beraat ediyor. İlgili savcı kararı temyiz etmiyor. Olgu 4: Yine benzer olarak cinsel istismara uğrayan diğer bir çocuk olgu. Yine çocuğun ve ailenin genital muayeneye rızası yok. İlgili savcı ve hakim kararı mevcut. Bu kez bu adli tıp uzmanı hakkında savcılık iddianame hazırlıyor. Dava sulh ceza mahkemesinde görülüyor. İkinci celsede hekim 36 8 MART 14 8 MART 14 37

beraat ediyor. Ancak bu kez ilgili savcı kararı temyiz ediyor. Biz de adli tıp camiası olarak Yargıtay ın bu konuda ne karara varacağını bekliyoruz. Her iki olguda da yaşanan sıkıntı şudur; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu na dayalı olarak çıkartılan Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik çalışmasında da yakından şahit olduğum üzere ceza hukukçuları hakim kararları zor gerektiren kararlardır, bir kimse genital muayeneye rıza göstermiyor ancak konuyla ilgili yetkili hakim kararı da mevcut ise iki kişi kadının bacağından, iki kişide kadının kollarından tutar, muayene o biçimde zorla gerçekleştirilir şeklinde konuya yaklaşmaktadır. Hatta daha da ileri giden görüşe sahip ceza hukukçuları gerekirse muayene edilen genel anestezi ile uyutulur, muayene o biçimde gerçekleştirilir demektedir. Elbette adli tıp uzmanlarının böyle insanlık dışı bir muayenede görev almaları söz konusu değildir. Sağlık bedensel ve ruhsal tam bir iyilik halidir. Hipokrat tan bu yana hekimler hastalarına önce zarar vermeyi amaçlar, sonrasında yarar sağlamaya çalışır. Bu biçimde zorla yapılacak bir genital muayene kesinlikle muayene edilenin ruh sağlığı ve hatta ğerlendirmede; sezeryanın genel anestezi altında yapılan bir ameliyat olduğu, muhtelif risk ve tehlikelerinin bulunduğu, vaginal gebelik sonlandırılmasının ise diğer duruma göre daha önemsiz riskler ihtiva etmekte olduğu, bu sebeple tıbbi durum bakımından hangi metot uygunsa o yolun tercih edilmesinin yerinde olacağı yönünde cevabi değerlendirmemiz. Olgu 2: 16 yaşında biz kız çocuğu erkek arkadaşından gebe kalıyor. Ancak aile ilişkiden haberli ve gerek kız ve gerekse de aile erkekten şikayetçi değil. Ceza da almasını istemiyorlar. 16 haftalık gebelik söz konusu. İlgili savcılığa başvuruyorlar. Kızın müdafisi şikayetimiz yok diyor. O zaman ilgili savcı da konu Türk Ceza Kanunu 99/6 kapsamında değildir, gebeliğin sonlandırılması uygun değildir kararı veriyor. Aile kliniğimize başvuruyor. İlgili savcı ile görüşüyoruz. Önce erkekten şikayetçi olunsa, gebelik sonlandırılsa ve sonra da şikayetten vazgeçilse diyoruz. İlgili savcı cevaben; Hukukta şikayetten vazgeçme vardır, vazgeçmeden vazgeçme yoktur, o sebeple o konu kapanmıştır cevabını veriyor. SONUÇ Türk Ceza Kanunu nun 280. maddesi gözden geçirilmeli ve hatta iptal edilmelidir. Bu sayede şiddet gören kadınların her şiddet durumunda bunu çekinmeden raporlatabilmesi mümkün olabilecektir. Bu durum da kadının ileride hukuki süreç için cesaretlendiği ya da imkan bulduğu bir dönemde delil gösterebilmesi bakımından kendisine yarar sağlayacaktır. Yine özellikle çocuk istismarcıları için kimyasal kısırlaştırma ceza yönünden seçenek bir yaptırım haline getirilmelidir. Söz konusu yaklaşımda kişiye aylık olarak hormon iğnesi yapılmakta ve kişinin cinsel arzu ve yaklaşımları baskılanmaktadır. Bir faile 10 yıl hapis cezası verileceğine 5 yıl hapis cezası, kalan 5 yıl içinde (ya da daha fazla) hapis cezası yerine seçenek yaptırım olarak kimyasal kısırlaştırma tatbik edilebilmelidir. Türk ceza hukukçularının böyle bir ceza insanlara tatbik edilemez biçimindeki argumanları, söz konusu uygulamanın pek çok gelişmiş ülkede uygulamada olduğunu göz önüne aldığımızda dayanaksızdır. Yine kadına yönelik şiddet faillerinin daha kadın eve dönemeden polis merkezinden serbest kalarak eve dönebilmelerinin önü kesilmelidir. Yine kanun gereği getirilen idari yaptırımların denetiminde daha sıkı ve caydırıcı davranılması konuya çözüm getirilebilmesi bakımından zorunluluk arz etmektedir. Konuyla ilgili son vurgulamak istediğim mesaj şudur; Cinsel saldırı mağduru çocukların önemli bir kısmında failler çocuklar ile facebook üzerinden tanışmaktadırlar. Bu sebeple ailelerin çocuklarının internet kullanımı konusunda dikkatli ve gerektiğinde de kısıtlayıcı olmasında yarar vardır. EK-1 KADINA YÖNELİK AİLE İÇİ ŞİDDETİ BELİRLEME ÖLÇEĞİ Asla Nadiren Ara sıra Sık Sık 1. Mülkiyet sahibi olma veya bankada yatırımlarımız eşimin üzerinedir. 2. Eşim harcamalarımı kısıtlar. 3. Eşim para işlerini tekeline alır. 4. Eşim bir işe girmemi, çalışmamı istemez ve çocuklara bakmam için evde kalmamı ister. 5. Eşim para harcamam konusunda hesap vermemi ister. 6. İhtiyacım olduğu halde eşim bana karşı parayı kısıtlar. 7. Eşim bir okula veya kursa gitmemi engeller. 8. Evde önemli kararları eşim verir. 9.Eşim ona bir şey anlattığımda dinler. 10.Eşim bana günlük olaylar veya herhangi bir şey açısından bilgi verir. 11.Eşim hissettiklerini, duygularını benimle paylaşır. 12.Eşim arkadaşlarımı kıskanır ve onlardan kuşkulanır. 13.Eşim evde kadın erkek rolünü belirler. 14.Eşim bana hizmetçi gibi davranır. 15.Eşim benimle gerekmedikçe muhabbet etmez ve somurtur. 16.Ailemi görmek istediğimde eşimden izin alırım. 17.Eşim hasta iken benimle ilgilenir. 18.Eşim her zaman kendinin haklı olduğunu iddia eder. 19.Eşim akşam yemeği, ev işi veya çamaşır yıkama gibi işler vaktinde yapılmazsa sinirlenir. 20.Eşimin duygularıma saygısı vardır. 21.Eşim bana sevgi, şefkat, duygusallık gösterir. 22.Eşim kıskançlık yapar. 23.Bir yere gideceğim zaman eşimden izin alırım. 24.Arkadaşlarımı görmek istediğimde eşimden izin alırım. 25.Eşim dışarıdaki davranışlarıma karışır. 26.Eşim aileme kaba davranır, küçümser. 27.Eşim kendisi olmaksızın gerçekten başarılı olamayacağımı ve kendime bakamayacağımı söyler. 28.Eşime karşı düşüncelerimi rahatlıkla ifade ederim. Her zaman KADINA YÖNELİK AİLE İÇİ ŞİDDETİ BELİRLEME ÖLÇEĞİ Asla Nadiren Ara sıra Sık Sık 29.Eşim kendini evin sahibi gibi görür. 30.Eşimin huylarından, tersliğinden korkar, sessiz kalırım. 31.Bir şey yapacağım zaman eşim ne der kaygısı yaşarım. 32.Eşim evi veya işyerimi kontrol amaçlı arar. 33.Eşim arkadaşlarıma kaba davranır, küçümser. 34.Eşim yanlış bir şey yapmış olsa dahi kendimi ona haklısın demek zorunda hissederim. 35.Eşim bana küfür eder. 36.Eşim beni ayrılmakla tehdit eder. 37.Eşim kızmasın diye istemediğim halde onun istediği şeyleri yaparım. 38.Eşim bana lakaplar takar. 39.Eşim bana hakaret eder. 40.Eşim ters giden olaylardan dolayı beni suçlar. 41.Eşim beni diğer insanlar önünde küçük düşürür. 42.Eşim beni yalnız iken aşağılar. 43.Eşim dışarıya çıkarken nasıl giyinmem gerektiğine karışır. 44.Eşim bana çirkin olduğumu, çekici olmadığımı söyler. 45.Eşim beni davranışlarımdan dolayı eleştirir. 46.Eşim bana ev işlerinde yardım eder. 47. Eşim bana çocuk bakımında yardım eder. 48.Eşim yaptığım yada söylediğim şeylerden dolayı benimle alay eder. 49.Eşim bana eğer değişirsen, istediğim gibi olursan sana daha iyi davranırım der. 50.Eşimle tartışırken kavganın sonuçlarından korkarım. 51.Kendimi sinirli gergin hissederim. 52.Kendimi hapishaneymiş gibi hissederim. 53.Kendimi yalnız hissederim. 54.Kendimi hissiz, duygusuz hissederim. 55.Eşimle tartışırken kızmasından, sinirlenmesinden korkarım. 56.Eşim beni ev dışına atmak ile tehdit eder. Her zaman 38 8 MART 14 8 MART 14 39