MAYIS SONUNDA, OKULDA... Bu fotoroman, bir ukte neticesinde tecelli etmiştir!... 21-23 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen Diyarbakır Gezisi nin tarihi daha ilk tespit edildiğinde, yani Mart ayında, benim bu geziye katılamayacağım belli olmuştu. Aradan geçen sürede iş programımda bir değişiklik olmadı ve ben sonuç olarak geziye katılamadım. Bu yüzden, gezi gerçekleştirildikten sonra e-mail grubuna bir mesaj göndermiş ve katılanlardan görüp yaşadıklarını anlatmalarını, mümkünse resimler göndermelerini rica etmiştim. Birkaç istisna dışında, muradıma eremedim... Geziye katılanlar kendi gördükleri ve ettiklerini benim gibi geziye katılamayanlardan adeta gizledi... Ve tabii benim içimde ukte oldu bu... Geziden bir hafta sonra kalkıp Diyarbakır a gittim ve tabii Okulumu da gezdim. Ve geziyi kendine saklayanlara inat, bu küçük okul gezimi fotoroman laştırıp Diyarbakır Gezisi ne katılamayan mezunlarla paylaşmak istedim... Öyle değil; böyle gezilir demek için )))))))) Soldaki resim, Okulu ziyaret etmeden bir gün önce çekildi. Soldan sağa: Rojda Budak ( 90), Öztekin Özen ( 84), Bendeniz ( 87) ve Mesut Azizoğlu ( 87). Aslında bu kare de, Nuran Arpak ( 90) Abla ve Özkan İnce ( 87) de olacaktı. Fakat onlar erken kalkınca; geriye işte yandaki dörtlü kaldı. O akşam, kafa kafaya verip memleketi kurtarmadık, ama bol bol Okul dan, Dernek ten, Diyarbakır dan konuştuk... Ve ertesi sabah Okula gitmek üzere Öztekin ile sözleştik. Ertesi sabah Okula girdiğimizde bkz. Sağdaki resim- hummalı bir faaliyete tanık olduk. Okul binası çepeçevre iskelelerle örülmüş ve badana yapılıyordu. Dernek Yönetim Kurulu ndaki toplantılarda konuştuklarımız ve Okul Müdürümüz Baki Sevgili Hoca nın e-mail grubuna yazdığı mesajlar geldi aklıma. Anladım ki, mezunlarımızdan Hüseyin Rıza Işık ın sağladığı boyalarla badana yenileme işlemi başlamıştı. Sağol Hüseyin Ağabey dedim içimden... ve binadan içeriye girdik... İlk olarak, Okul Müdürümüz Baki Sevgili Hocanın odasına gittik. Baki Hoca bizi son derece sıcak karşıladı. Nasıl olduğunu anlamadan sevgili hocamız Sıraç Eser ve Aslan Ağabey de bize katıldı. Tam bir sevgi yumağının içinde bulmuştuk kendimizi. Eminim Öztekin de aynı şeyi hissetmiştir, fakat ben kendi adıma bu sevgi gösterisi karşısında biraz mahcubiyet duydum. Gösterilen ilgi ve alaka karşısında, Mezunlar ve Dernek olarak neden daha fazla şey yapmadık/yapmıyoruz düşüncesi aldı beni... Baki Hoca, heyecanla ve büyük bir içtenlikle Okul için yaptıklarını ve yapmayı düşündüklerini anlatırken; benim gözüm gayrı ihtiyari Baki Hoca nın tam karşısındaki duvarda sıralanmış eski müdürlerimizin portrelerine ilişti. Tam bir film şeridi idi; ben bu filmi ortasından itibaren -Orhan Tekin Hocamızdan itibaren- izlemiştim. Sonra, Baki Hoca dan rica ettik bize Okulu gezdirmesi için...
İlk olarak koridorda kupaların sergilendiğini fark ettim. Benim de bir zamanlar yer aldığım Ortaokul atletizm takımının Diyarbakır yarışlarında aldığı derecenin kupasının da orada olduğunu düşünerek heyecanlandım. Fakat, o minnacık kupayı arayacak kadar vaktimiz yoktu... Hemen reviri görmek istiyordum... Baki Hoca, Derneğimizin katkılarıyla açılan Revire götürdü bizi. Kapıda, Derneğimizin katkısını belirten tabelayı görmek çok hoşuma gitti. Revir projesi başlangıç olarak küçük bir projeydi belki, fakat devamı getirilir, mezun hekimler projeye sahip çıkarsa en yararlı hizmetlerden biri olacağı kesin... Sonra, Kuzey yönündeki koridora yöneldik. Koridorun sonunda bizim sınıfın yıllarca ders gördüğü sınıf... Bu koridorlarda koşuşturduğumuz, kan ter içinde arkadaşlarımızla şakalaştığımız geldi aklıma. Bizim sınıfın hemen yanındaki sınıf müzik odası idi. Baki Hoca ya sordum; artık bir müzik odası yokmuş. Üzüldüm. Durumdan vazife çıkarmalıyız, diye düşündüm. Koridorun sağında, bizim zamanımızda Fen Laboratuarı olarak kullanılan sınıfı, Baki Hoca bilgisayar laboratuarı olarak düzenlemiş. Bu bilgisayarlar, Derneğimizin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Emrah ÖZPİRİNÇÇİ ( 72) nin gelirini okula bağışladığı ders kitapları sayesinde oluşturulmuş. Baki Hoca nın bize laboratuarın özelliklerini anlatırkenki heyecanını ve memnuniyetini görmenizi isterdim. Sonra Yemekhaneyi ve Konferans Salonunu gezdik... Mutfak elden geçmiş; neredeyse ekipmanların tamamı yenilenmiş. Ama hala eksikleri var. Konferans salonu, paravanlarla yemekhaneden ayrılmış. İşlevsel bir mekan. Bura mekanı faaliyetlerle şenlendirmek lazım...
Sıra, fotoğraf çektirmeye gelmişti... Soldan sağa Bülent PİRANOĞLU ( 86), bendeniz, Hüseyin Cem AZİZMAHMUTOĞULLARI ( 87) ve efsanevi hocamız Sıraç ESER!... Sıraç Hoca; Baki Beyin odasındaki sohbetimiz esnasında Velilerin Hocam bizim oğlana da bir tokat atın da O da iyi bir yeri kazansın diyorlar dediğini aktarmıştı gülerek... Nasıl unuturuz: Bir tokat... Hacettepe... Bir tokat... Çapa... Uzun ömürler diliyorum Hocama. Bülent ve Cem öğrencilik yaptıkları Okulda Öğretmenlik yapma bahtiyarlığına erişmiş iki kardeşimiz... Ne mutlu onlara... Okulu gezerken en çok üzüldüğüm yer, Kütüphane oldu. Kütüphane de hemen hiç güncel kitap yok; mevcut eski kitaplar ise tarihi nitelikte... E-mail grubunda yaptığımız kitap bağışı çağrısına hiç yanıt alamayışımız aklıma geldi.. Canım sıkıldı... Hem de çok sıkıldı... Ben Okuldayken gündüzlü öğrenciydim... Yatakhaneye ilişkin anılarım yoktu.. Fakat yatılı okumuş arkadaşlar, mezunlar için oraya da gittim ve resimler çektim.. Durum hiç iç açıcı değildi... Baki Hoca nın ve Okul İdaresi nin kıt kaynaklarla yapmaya çalıştıkları tadilat çalışmaları yatakhanenin içler acısı haline derman olamamıştı. Yapılması gereken o kadar şey vardı ki... Sadece resimleri vermekle geçiyorum...
Kütüphane ve yatakhaneden sonra içimin sızladığı üçüncü yer Okulun kuzeyinde kalan tek katlı eski lojman ve önündeki bahçe oldu... Bizim zamanımızda Kadri Baran Hocamız otururdu bu lojmanda.. Okul binası ile lojman arasında kalan bahçede de bir kamelya ve havuz bulunurdu. Bahar aylarında çiçeklerle donandığını hatırlıyorum buranın.. Çok iyi hatırlıyorum, çünkü uzun yıllar okuduğumuz (yemekhanenin hemen üzerindeki) sınıftan bu bahçeyi az mı seyrederdik?... Şimdi ne bahçe var, ne kamelya ve ne de havuz.. İşte size henüz badanası yapılmamış kuzeydeki, kan tarafındaki duvarın boyanmayı bekleyen harap hali... Duvarın bu hali, ön cepheden başlayan badana işleminin ne kadar gerekli olduğunu; Baki Hoca nın neden çocuklar gibi şen olduğunu; Hüseyin Rıza Işık ın ne kadar hayırlı bir iş yaptığını anlatmaya yetiyordur... Size bir de güzel haberim var... Sağdaki resimde görünen Okulumuzun Jeneratörü... Okulumuz Diyarbakır daki tek jeneratörlü okul... Yani, durum o kadar da ümitsiz değil... Şimdi de, Uçurum tarafındaki bahçe bölümündeyiz... Eminim tanımadınız burayı... Bizim zamanımızda küçük futbol sahasının lojmana bakan tarafındaki bu yer, toz toprak bir alandı ve sadece yakan topu oynamak için kullanılırdı... Şimdi genç ağaçlarla donanmış, yemyeşil bir alan olmuş. Gözleriyle gören bir arkadaşım anlatmıştı, oradan biliyorum: bu ağaçları Baki Hoca kendi elleriyle dikmiş... Elleri dert görmesin Hocamın... Hocam buraya ağaç dikerken hem Okulu yeşillendirmek istemiş ve hem de parça parça kırpılan Okul arazisinin başka amaçlarla, yeni binalar için kullanılmasını önlemiş. Okulumuzu eski haliyle, geniş arazisiyle koruyamayan biz mezunların yerine, işte bu genç ağaçlar vazife almış görünüyorlar...
Ben bir DAL mezunuyum... Ama DMK lıları unutmak olur mu hiç?... Onlar için aşağıdaki fotoğrafı çektim... Mekan Fis Kayası nın hemen altı... Uçağım veya helikopterim olsa, kuşbakışı bir resim alırdım.. Olmadığına göre, tersinden işlem yapalım dedim ))))) Olur da bir gün başarırsak... DİYARBAKIR KOLEJİ ni eski binasına taşıyabilirsek; gönül birlikteliği şeklindeki DMK-DAL birliğini mekansal boyutta da gerçekleştirmiş olacağız... Ve benden söz; o zaman da elime fotoğraf makinesini alıp, sizlere eski binanın içinden ve dışından görüntüler çekeceğim...