Küresel Kriz Sonrası Dış Ticarette Korumacılık 1. Ömer Çakıcı

Benzer belgeler
AB Krizi ve TCMB Para Politikası

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı


ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş PARA PİYASASI LİKİT EMEKLİLİK YATIRIM FONU(KAMU) YILLIK RAPOR

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Grafik-4.1: Cari Açığın GSYH ye Oranı (%)

5.21% -11.0% 25.2% 10.8% % Eylül 18 Ağustos 18 Eylül 18 Ekim 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu Aslı Kazdağlı

RUS TÜRK İŞADAMLARI BİRLİĞİ (RTİB) AYLIK EKONOMİ RAPORU. Rusya ekonomisindeki gelişmeler: Aralık Rusya Ekonomisi Temel Göstergeler Tablosu

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

Ekonomi Bülteni. 14 Kasım 2016, Sayı: 44. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Ekonomide Değişim. 15. ÇözümOrtaklığı Platformu. 15 Aralık

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

Ulusal Finans Sempozyumu Dr. İbrahim M. Turhan Başkan Yardımcısı

Ekonomi Bülteni. 14 Aralık 2015, Sayı: 39. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler ve Orta Vadeli Program. 22 Kasım 2013

EKONOMİK GÖRÜNÜM MEHMET ÖZÇELİK

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Aylık Dış Ticaret Analizi

Ekonomik Rapor 2011 I. MAKRO BÜYÜKLÜKLER AÇISINDAN DÜNYA EKONOMİSİNE GENEL BAKIŞ 67. genel kurul Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

GENEL DEĞERLENDİRME TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

JAPON EKONOMİSİNİN ANA BAŞLIKLAR İTİBARİYLE ANALİZİ

Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü. Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı

2010 ŞUBAT AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Dış Ticaret Verileri Bülteni

TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU

7.36% 2.9% 17.9% 9.7% % Temmuz 18 Nisan 18 Temmuz 18 Ağustos 18

Bankacılık sektörü değerlendirmesi ve 2012 yılı beklentileri

2010 OCAK HAZİRAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (NİSAN 2015)

MERKEZ BANKASI VE FİNANSAL İSTİKRAR

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KARMA BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

BAKANLAR KURULU SUNUMU

7.26% 9.9% 10.8% 10.8% % Mart 18 Şubat 18 Mart 18 Nisan 18 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER. Piyasalar

7,36% 5,1% 15,4% 10,1% 87,1 57,1 2,7 17,75% Mayıs 18 Nisan 18 Mayıs 18 Haziran 18

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI KARMA BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU(EURO) YILLIK RAPOR

Ekonomi Bülteni. 15 Haziran 2015, Sayı: 15. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2015 HAZİRAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

-2.98% -7.3% 19.7% 13.5% % Şubat 19 Ocak 19 Şubat 19 Mart 19

EKONOMİK GÖRÜNÜM Bursa Ticaret ve Sanayi Odası

internet adreslerinden

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

AÇIKLANAN SON EKONOMİK GÖSTERGELERDE AYLIK DEĞERLENDİRME RAPORU

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

TEMEL MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER - BÜYÜME

5.21% 4.6% 21.6% 11.1% % Ekim 18 Eylül 18 Ekim 18 Kasım 18

Politika Notu Nisan ve 2008 Krizlerinin Karşılaştırması. Müge Adalet Sumru Altuğ

ANKARA EMEKLİLİK A.Ş. DENGELİ EMEKLİLİK YATIRIM FONU FON KURULU FAALİYET RAPORU

Küresel Kriz Sonrası Türkiye de Finansal Sistem Bankacılık Sektörü

8. Finansal Piyasalar. 8.1 Finansal Koşullar ve Para Politikası

-2.98% -10.0% 19.7% 13.5% % Ocak 19 Ocak 19 Şubat 19 Şubat 19 AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ ÖZET GÖSTERGELER.

Ekonomi Bülteni. 29 Ağustos 2016, Sayı: 34. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

KÜRESEL KRİZ VE TÜRKİYE EKONOMİSİ K. ÖNDER ERGÜN MALİYE UZMANI

MERCOSUR ÜLKELERİ - Ekonomik Genel Bilgi

Küresel Krizden Sonrası Reel ve Mali. Sumru Altuğ Koç Üniversitesi, CEPR ve EAF 14 Mayıs 2010

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

2015 NİSAN ÖZEL SEKTÖRÜN YURT DIŞINDAN SAĞLADIĞI KREDİ BORCU GELİŞMELERİ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2009 OCAK - ŞUBAT İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

Kıvanç Duru 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Programı Değerlendirmesi

1-Ekonominin Genel durumu

%7.26 Aralık

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE YAŞANAN GELİŞMELER VE 2011 YILI EKONOMİK BEKLENTİLERİ. Dr.Süleyman Yaşar. 17 Nisan 2011

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT

TÜRKONFED KOBİ PERSPEKTİFİ MAYIS 2016

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

İHRACATTA VE İTHALATTA TL KULLANIMI

tepav Mart2011 N POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Aylık Dış Ticaret Analizi

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler


Ekonomi Bülteni. 18 Temmuz 2016, Sayı: 28. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Haftalık Piyasa Beklentileri. 10 Kasım 2014

Transkript:

Küresel Kriz Sonrası Dış Ticarette Korumacılık 1 Ömer Çakıcı GİRİŞ 1970 yılından sonraki en büyük kriz olduğu konusunda hemfikir olunan, hatta bazı ekonomistlerce küreselleşen dünya ekonomisinin de etkisiyle 1930 büyük ekonomi buhranından sonraki en büyük küresel kriz olarak da kabul edilen son finansal kriz, gelişmiş ülkelerden, öncelikle ABD den başlayarak bütün dünyayı sarmalına almıştır. ABD deki konut fiyatlarında ve ipotekler yoluyla oluşturulan menkul kıymetler sayesinde de likiditede oluşan balonların, mortgage kredilerinin geri ödemelerinin aksaması sonucu patlamasıyla başlayan kriz, öncelikle uluslararası finans kuruluşları eliyle, daha sonra da gelişmiş ülkelerdeki talep daralmaları yoluyla tüm dünyaya yayılmıştır. Mevcut küresel finansal krizin temelleri ABD, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerdedir. Krizin muhtemel sebepleri, bu ülkelerdeki kötü krediler, yanlış dağıtım modelleri, sürdürülemez finansal altyapı ve finansal türevlerin kullanımı, yanlış kredi derecelendirmesi ve geniş global dengesizlikler olarak sıralanbilir. Fakat krizin temel sebebi 2002 2004 arasında ABD ve diğer gelişmiş ülkeler tarafından izlenen gevşek (genişletici) para politikalarıdır. İlginçtir ki, 21 Kasım 2002 de verdiği bir konferansta deflasyon riskinin ve deflasyona yol açabilecek finansal sorunların ABD de yaşanma ihtimalini hemen hemen yok sayan Ben S. Bernanke, 2007 nin ortalarında başlayan bu krizi ABD Merkez Bankası Başkanı olarak yönetmek durumunda kalmıştır. Krizin ortaya çıkış süreci ve etkileri dikkate alınarak, ülke grupları ve bölgeler itibariyle dünyayı nasıl etkilediği ve bu krizden ne tür dersler çıkarılması gerektiği tartışılmaktadır. Bu sırada, krizin tüm dünyaya yansıyan en hayati sonuçlarından biri olan işsizliğin hızla artmasına karşı, tüm dünyada bazı tedbirler uygulamaya konulmuştur. 1 Yazarın bu çalışması, Maliye Hesap Uzmanları Vakfı tarafından düzenlenen Ekonomik ve Mali Araştırma Yarışmasında üçüncülük ödülüne layık görülmüştür. 1

Dünya yüzeyinde krize karşı para politikaları ile birlikte maliye politikaları da uygulanmaktadır. Özellikle, likidite sıkışıklığının giderilmesi ve talebin canlandırılması için piyasaya likidite enjekte edilmesinin yanısıra, faiz oranlarının neredeyse sıfır düzeylerine çekilmesi para politikası olarak uygulanırken, kamu harcamalarının artırılması suretiyle hem istihdamın artırılması, hem de talebin artırılmasına yönelik maliye politikaları da uygulama alanı bulmaktadır. Vergi indirimleri de talep daralmasına karşı uygulanan politikalar arasında yer almıştır. Nitekim, ABD, İngiltere, Almanya, Japonya, Çin gibi dünyanın önde gelen ekonomileri de küresel krizin etkisiyle azalan tüketim talebini canlandırmak, hızla artmakta olan işsizlik oranlarını düşürmek ve üretimi canlandırmak için para politikasına ek olarak, hem harcamaların artması hem de gelirin azalması suretiyle bütçe açığını artıracak maliye politikası önlemlerini de devreye sokmuşlardır. ABD de ve Avrupa ülkelerinde krize karşı alınan hızlı ekonomik tedbirler, finans sektörünün toparlanma sürecine girmesine, krizin etkilerinin de sınırlandırılmasına yardım etmiştir. Bundan sonraki süreçte muhtemeldir ki krize karşı alınan ve temelde deflasyonist baskıyı önlemeye yönelik önlemlerin enflasyonist riskleri tartışma konusu yapılacaktır. Şöyleki, ABD de ve Avrupa ülkelerinde finansal sisteme enjekte edilen toplamda 2 trilyon dolar dolaylarındaki likiditenin bundan sonraki süreçte enflasyonist baskı yaratma riski tartışılacaktır. Türkiye açısından bakıldığında, her ne kadar krizin 2001 de yaşadığımız ve ülkeyi ciddi anlamda fakirleştiren kriz kadar negatif etkileri görülmese de, bu krizin de ekonomimizi ciddi anlamda daralttığı ve küçülmeye neden olduğu aşikardır. 2001 krizi ile bu kriz oluş şekillerinin yanısıra, sonuçları, etki alanları ve alınabilecek karşı tedbirler açısından kıyas kabul etmeyecek derecede farklıdır. 2001 nispeten yerel bazda kalan ve kamu ekonomisinin yanısıra, bankacılık sektörünün yönetiminin son derece kötü olmasından kaynaklanan bir kriz iken; halihazırda yaşadığımız ekonomik kriz ise uluslararası finansal sistemde yaşanan ve açık ekonomilere başta ABD ekonomisi olmak üzere gelişmiş ekonomilerden ithal edilen bir krizdir. Bu nedenledir ki, 2001 krizinin sonucunda kamu borçlanmada olağanüstü sıkıntılar yaşarken, son krizde bu risk oldukça sınırlı kalmıştır. 2

Krizin Türkiye ye etkileri irdelenirken 2002 yılından 2008 yılına kadar Türkiye nin artan oranda cari açık verdiği ve bunun ağırlıklı olarak sıcak para ile karşılandığı, yani ekonominin ürettiğinden daha fazlasını tükettiği, dolayısıyla ekonomik kalkınmada tüketim ve sıcak paranın ciddi paya sahip olduğu dikkate alınmalıdır. Bu nedenledir ki, uluslararası piyasalardan gelmekte olan sıcak paranın azalması, durması ve hatta terse dönüşün başlamasının Türkiye ekonomisine etkide oldukça önemli olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye içi talebi ciddi anlamda daraltırken, ihracat yaptığımız başta AB üyesi ülkeler olmak üzere diğer ülkelerdeki talep daralması da ihracatımızı önemli ölçüde azaltmış, bu da özellikle 2009 yılında ülke içi üretim ve istihdamın ciddi yara almasına neden olmuştur. Krizlere karşı alınabilecek önlemler şüphesiz krizin niteliği ve sonuçlarıyla doğru orantılıdır. Yaşadığımız ekonomik kriz gibi kapsamlı ve global ekonomik krizlere karşı alınabilecek önlemleri ekonomi politikalarının sadece bir alt koluna sığdırmak olanaklı değildir. Dolayısıyla alınabilecek önlemler gelir ve gider (harcama) politikalarını kapsayan maliye politikaları ile para politikasını da kapsayacak şekilde geniş çerçevede ele alınmalıdır. Şüphesiz krizin türü ve etkileri dikkate alınarak politika tercihlerinde bir alan asli kabul edilerek, diğer politika argümanlarının da yardımcı unsurlar olarak dikkate alınması doğaldır. Bu kapsamda finansal kuruluşları iflasla karşı karşıya gelen ülkeler bu kuruluşlara yönelik doğrudan yardım paketleri açıklarken, Türkiye gibi krizi ithal eden ülkeler daha ziyade maliye politikalarına ağırlık vermişlerdir. Krizin gelişmekte olan ekonomilere çok hızlı ithal edilmesi ve etkilerini kısa zamanda göstermesi, şüphesiz ekonomide küreselleşmenin doğal sonuçlarındandır. Özellikle, finansal sektörde ciddi bozulma ve daralma neticesinde patlak veren son finansal kriz, tüketime dayalı büyüyen ve tüketimini de önemli ölçüde ithalatla karşılayan ve sıcak para hareketleriyle finanse eden Türkiye gibi ülkelerin, sıcak para bağımlılığından kurtulmak için ne gibi önlemler alınması gerektiği konusunu tekrar tartışmaya açmıştır. Bunun için Türkiye ekonomisinin cari açığı, bunun en büyük nedeni olan ithalatı ve dolayısıyla sıcak para ihtiyacını azaltması zorunlu görünmekle birlikte; bunun daha önce tecrübe ettiğimiz üzere, korumacı politikalarla yapılıp yapılamayacağı tartışma konusudur. Ayrıca, gümrük duvarlarıyla korumak suretiyle 3

uygulanan ithal ikameci politikalar yerine, özellikle Çin in kullandığı şekliyle kur politikalarının da bu kapsamda ele alınıp alınamayacağı da açıklanmaya muhtaçtır. Bu çalışmada, krizin analizinden sonra, klasik korumacılık politikalarını uygulayan Latin Amerika ülkelerine ve özellikle ihracat eksenli büyüme modellerini benimseyen açık ekonomi modelleri olarak Asya Kaplanları olarak nitelendirilen ülkelere karşılaştırmalı olarak göz atılacak; Türkiye nin ekonomik verileri ışığında korumacılık politikalarının çözüm olup olamayacağı irdelenecektir. 4

BİRİNCİ KISIM KÜRESEL FİNANSAL KRİZ 1. Krizin Sebepleri ABD de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan küresel finansal krizin temelinde, finansal sistemin konut kredileri faiz oranlarındaki aşırı düşüş sonucu reel konut sektörüne yönelik kredi çabalarının artması, kredi tabanının genişletilmesinin yanısıra, konut kredilerine bağlı türev finansal enstrümanların artırılması suretiyle para tabanının genişlemesidir. Başlangıçta ABD ve devam eden süreçte AB ülkeleri faiz oranlarını ciddi oranlarda düşürüp, tüketimi daha da cazip hale getirmişlerdir. Mayıs 2000 den Kasım 2001 e kadar Amerikan Merkez Bankası FED faiz oranlarını %6.5 ten %1.75 e kadar düşürmüş, Haziran 2003 te ise %1 e indirmiştir. Bu süreci destekleyecek şekilde, ABD nin yanısıra İngiltere ve Almanya gibi Avrupa ülkeleri de 2000 sonrasında bütçelerinde açık vermek suretiyle kamu harcamaları yoluyla da tüketimi artırma yoluna gitmişlerdir. ABD de faiz indirimleriyle teşvik, kamu harcamalarıyla doğrudan müdahale edilen tüketim harcamaları, vergi teşvikleriyle desteklenmiştir. Faiz indirimlerine ilk ve en önemli tepki tabi ki konut sektöründen gelmiştir. Ayrıca, bankalarla birlikte ipoteğe dayalı finansman kuruluşları da konut kredisi satma konusunda çabalarını artırmışlardır. Alıcı tarafında ise, kredibilitesi yüksek kişiler kredi aldığı gibi, işi ve geliri olmayanlar da mevcut düşük maliyetli kredi imkânlarından yararlanmak için kredi kuruluşlarından yalan beyan veya kredi kuruluşlarının göz yummasıyla kredi kullanmaya başlamışlardır. Kredi hacminin genişletilmesinde, ilk iki yıl çok düşük ödemeli veya hiç ödemesiz uzun vadeli kredilerin rolü büyüktü. Uluslarası platformda en fazla kullanılan para biriminin sahibi olan ABD nin uyguladığı gerek genişletici, gerekse daraltıcı para politikaları, yıllar içerisinde gelişmekte olan ülkelerde olağanüstü istikrarsızlıklar ve depresyona neden olmuştur. 5

Bu kapsamda, ABD Merkez Bankası nın uyguladığı faiz politikalarına bakabiliriz: Ocak 1990 da geçerli faiz oranı %8,3 olmasına karşın, FED Ekim 1992- Ağustos 1994 sürecinde bu oranı %3 e çekmiştir. Aynı şekilde, Ocak 2001 de %6.5 olan faiz oranı, Aralık 2001 Ekim 2004 döneminde %1 2 aralığına çekilmiştir. Ekim 2006- Ekim 2007 arasında oran %5 e çıkmasına karşın, Ekim 2008 e kadar tekrar %0,2 ye düşürülmüştür. 2 ABD para politikasındaki bu temel kaymaların her biri, aynı anda ve özellikle kırılgan gelişmekte olan Latin Amerika, Orta Amerika, Doğu Asya Ülkeleri ile Çin ve Hindistan gibi ekonomilerde global bir patlama ve akabinde depresyona neden olmaktadır. ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin para politikalarındaki aşırı oynaklık, aynı şekilde gelişmekte olan ekonomilere para ve sermaye akışlarında aşırı oynamalara neden olmakta ve sermaye piyasalarına zarar vermektedir. Bu yolla kredi hacmi genişlerken, hanehalkı kredi borçları da ciddi oranlarda artmıştır. Şöyleki, hane halkı kredi borçları 2000 2007 aralığında ABD de harcanabilir kişisel gelirin %98 inden %136 sına, İngiltere de %120 sinden %180 ine, avro bölgesinde ise %71 inden %91 ine çıkmıştır. Mortgage piyasası, ana kredinin düzenlenip kullanıldığı birincil piyasalar ile bu kredilere dayalı menkul kıymetlerin alınıp satıldığı ikincil piyasalardan oluşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde, ipoteğe dayalı menkul kıymetler olarak gösterilen ikincil piyasadaki menkul kıymetler vasıtasıyla kredi tabanının para tabanına etkisi oldukça genişlemiştir. ABD de Ginnie Mae (tamamen kamusal), Fannie Mae ve Freddie Mac (kamu tarafından destekli) gibi şirketler ikincil piyasada ipoteğe dayalı menkul kıymetler piyasasını oldukça geliştirmişlerdi. Bu kurumların uyguladığı menkul kıymet oluşturma yöntemleri özel sektör kuruluşları tarafından da örnek alınmıştır. Bu kuruluşlar tam olarak bankaların ipotekli konut kredilerini alıp menkul kıymet oluşturmaktaydı. Bunun yanısıra, emeklilik fonları gibi risk derecesi belirli bir notun altında olan yatırım araçlarına yatırım yapamayan fonlar için de, altta esasen riskli 2 MOHAN, Rakesh (2009), India and Global Crisis - The Worst is Over for India: 9% plus Growth Soon, Says, http://www.imcnet.org/pdf/india_and_global_crisis_rakesh_mohan_speech.pdf, (Erişim: 10.10.2010) 6

olan fonların bileşiminden, alttaki tahvil ve benzeri finansal enstrümanlar teminat alınmak suretiyle CDO (collaterized debt obligation) gibi yeni fonlar oluşturulmuştur. Riskli fakat getirisi yüksek alanlara yatırım yapan hedge fonlara ek olarak, artık altta riskli olsa da yeni türev enstrümanla kredibilitesi artırılmış yeni yatırım alanı oluşturulmuştur. Monoline, yani konut kredileri ile kredi kartına bağlı krediler gibi kredileri sigortalayan finansal kurumlar, birincil piyasa açısından önemli olsa da, tümüyle ana banka verilerine dayanmaktaydılar. Hedge fonlar da, 2000 yılındaki 400 milyar dolarlık hacimden, 2006 da 1,4 trilyon dolar işlem hacmine ulaşarak, piyasada önemli yatırım araçlarından biri haline geldiler. Dolayısıyla, riskli menkul kıymetler üretilmekte ve bunlara da alıcılar bulunabilmekteydi. Düşük faiz oranlı ve oldukça uygun koşullu mortgage kredileri sayesinde, konut sektöründe olan talep olağanüstü artarken, konut fiyatları da ciddi ölçüde arttı. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, menkul kıymetleştirme süreciyle de balonlaştırılan likidite, kredi genişlemesiyle beraber artan talep, konut fiyatlarını da ciddi anlamda artırarak balon oluşturmuştur. Şekil 1: Küresel Dengesizlik, Likidite ve ABD Ev Fiyatları (WEO, 2009) Küresel Dengesizlik, Likidite ve ABD Ev Fiyatları 2 Şekil 1 den anlaşılacağı üzere; 1998 den 2005 e rezervlerle birlikte para tabanı iki katından fazla artarken, aynı süreçte ABD ev fiyatları dört katından fazla artmıştır. Para tabanının genişlemesi, aynı zamanda arz talep dengesizliğine yol açarken, küresel dengesizliği de artırmıştır. 7

Özet olarak, son yıllarda ABD ve Avrupa ükelerinde uygulanan aşırı gevşek (genişletici) para politikaları sonucunda toplam talep, üretim miktarını aşmış, Çin de büyük cari fazlaya yol açan bu süreç, gelişmiş ülkelerde ise cari açıklara neden olmuştur. Finansal kurumlarda artan gevşek yönetim tarzı ve 2007 de FED in borç verme faiz oranlarını aşırı düşürmesi, petrol fiyatlarındaki hızlı tırmanış, emtia ve varlık fiyatlarındaki yükselişler hep birlikte kriz için gerekli sahneyi hazırlamışlardır. Özellikle sub-prime, yani kredibilitesi yetersiz kişilere verilen kredilerin geri dönüşlerinde sorunların başlamasıyla birlikte, konut sektöründe talep yerini arza bırakmış ve ipotek olarak finansal kuruluşlar tarafından konut satışları hızla artmıştır. Bu süreç, konut fiyatlarının gerilemesine ve hatta ipotek tutarının da çok altına inmesine neden olmuş, dolayısıyla evin satılması karşılığında elde edilen bedel kredi anaparasını karşılayamaz duruma gelmiştir. Buna ek olarak, konut sektöründe olağanüstü artan arz miktarına karşılık düşen talep de düşük fiyatlı bile olsa alıcı bulunmasını zorlaştırmıştır. Dolayısıyla, konut kredilerinden ve buna bağlı ipoteklerden hareketle oluşan birincil ve ikincil piyasa çökmeye başlamış, dev finans kuruluşları dev zararlar açıklamaya başlamışlardır. Yani, finans sektöründe oluşturulan balonlar bir bir patlamaya başlamıştır. Avrupa da da benzer sistemin uygulanması, Avrupa ülkelerinin de ciddi patlaklar vermesine yol açmış, ABD finans sektöründe faaliyet gösteren finansal kuruluşlarının uluslar arası niteliği de krizin eş zamanlı olarak dünyanın diğer bölgelerine yansımasına neden olmuştur. Sonraki süreçte, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki talebin düşmesi, diğer ülkelerden bu ülkelere ihracatın önemli ölçüde azalmasına, üretimin azalması yoluyla ihracatı azalan ülkelerdeki işsizliğin artmasına neden olmuştur. Sonuçta, krizin en önemli nedeni olarak konut sektöründe oluşturulan fiyat balonunun yanısıra, konut kredilerine bağlı ipoteklerin ikincil piyasada menkulleştirilmesi suretiyle likiditede oluşturulan balonların patlamasının krize neden olduğu görülmektedir. 2.Krizin Küresel Etkileri Aşağıdaki şekilden de anlaşılacağı üzere, 2009 da kriz nedeniyle dünya GSYH si küçülmüş, gelişmiş ülkelerin GSYH sinde keskin düşüş (negatif büyüme) yaşanırken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin GSYH büyüme hızı pozitif kalmakla 8

birlikte düşmüştür. Kriz öncesi talepteki canlanmaya bağlı olarak zirve yapan tüketici fiyatları ile reel emtia fiyatları da krizin etkisiyle keskin düşüşler yaşamıştır. Dünya ticaret hacmi de, % 10 un üzerinde küçülerek 1970 den sonraki en yüksek küçülmeyi yaşamıştır. Aynı şekilde, krizin etkisiyle gelişmiş ülkelerin küresel GSYH büyümesine katkıları negaif olurken, Çin in ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin pozitif etkisi oransal olarak azalmakla birlikte devam etmiştir. Şekil 2: Küresel Veriler (IMF WEO, 2009) Reel Dünya GSYH Büyümesi Reel GSYH Büyümesi Tüketici Fiyatları Reel Emtia Fiyatları (1995=100) Dünya Ticaret Hacmi (Mal ve Hizmetler) Küresel GSYH ye Katkı Büyüme, SGP ye göre (%, Üç yıllık hareketli ortalama) 2 Gelişmiş ülkelerdeki kredi piyasalarının Eylül 2008 den sonra ciddi oranda zarar görmesi ve iç talebin ciddi şekilde azalması, dünya üzerinde reel ekonomiye oldukça negatif şekilde yansımıştır. Sanayi üretimi, ticaret ve istihdam krizin patlak verdiği Eylül 2008 den sonra olağanüstü gerilemiştir. Gerek fiyatlardaki düşüş, gerekse talepteki azalmaya bağlı olarak dünya ticaretinin parasal değeri azalmış, özellikle gelişmiş ülkelerdeki istihdam ciddi darbe yemiştir. Şekilden de görüleceği üzere, ABD de işsizlik olağanüstü artarken, AB ülkeleri ile Japonya da istihdamdaki azalma nispeten sınırlı kalmıştır. Dünya ticaretindeki azalmaya paralel olarak, gelişmekte olan ekonomilerde perakende satışların artış hızı azalırken, gelişmiş ekonomilerde perakende satışlar %5 in üzerinde azalmıştır. 9

Şekil 3: Güncel Veriler (Aksi belirtilmemişse yıllık artış oranı) (IMF WEO, 2010) Dünya T ic areti S anayi Üretimi Emerging As ia İs tihdam Perakende S atışlar 3 Şekil 4 ten de anlaşılacağı üzere, talep düzeyindeki gerilemeye bağlı olarak, enflasyon baskısı oluşmamış, gerek ana enflasyon rakamlarında, gerekse çekirdek enflasyon rakamlarında ciddi gerilemeler olmuştur. Gıda fiyatlarındaki artış oranı pozitif olmakla birlikte düşerken, gelişmiş ekonomilerdeki enerji fiyatları gerilemiş, gelişmekte olan ekonomilerde de enerji fiyatlarındaki artış oranı azalmıştır. Bu durum da, dünya enerji fiyatlarında gerilemeye yol açmıştır. Şekil 4: Küresel Enflasyon (TÜFE de 12 aylık değiim) (IMF WEO, 2009) Enflasyon Çekirdek Enflasyon Gıda Fiyatları Enerji Fiyatları 8 10

Kriz öncesinde üretim ve talep patlamasına bağlı olarak fiyatları olağanüstü artan ve krizle birlikte yine olağanüstü düşen petrol ve emtia fiyatları, kriz sonrasında toparlanmaya başlamıştır. Şekil 5: Emtia ve Petrol Fiyatları (IMF WEO, 2010) Emtia Fiyat Endeks i (Oc ak 2003 = 1 00) Ortalama Petrol S pot ve Gelecek Fiyatı) (Varilin ABD Doları Fiyatı) 5 Şekil 6 da ise, gelişmiş ülkelerdeki para piyasalarına ilişkin gelişmeler yer almaktadır. Enflasyon baskısındaki hızlı gerileme ve ekonomik görünümdeki ciddi bozulmalara paralel olarak, gelişmiş ülkeler faiz oranlarını keskin bir şekilde düşürmüştür. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, gelişmiş ülkelerde gerek nominal gerekse reel kısa vadeli faiz oranları önemli ölçüde gerilemiş, hatta AB ve ABD de reel kısa vadeli faiz oranı sıfırın altına düşürülmüştür. Faiz oranları sıfır düzeyine yaklaştıkça, merkez bankaları kredi mekanizmasına daha doğrudan müdahil olmaktadır. Talebi artırmaya yönelik tüm bu çabalara rağmen, özel sektörün kredi büyümesi ciddi şekilde düşmüş, para tabanı ve rezervlerdeki gerileme ise tümüyle telafi edilememiştir. Merkez bankası rezervlerindeki düşüş de dikkate değerdir. Tüm gelişmiş ekonomiler arasında, Japonya nın kriz öncesinde ve kriz sürecinde para politikaları anlamında görünümünün normale yakın olduğu dikkat çekmektedir. Dikkate değer bir diğer gösterge ise, Taylor Kuralından sapmadır. Taylor Kuralı, bir para politikası aracı olarak, gerçekleşen enflasyonun hedeflenen enflasyondan farklı çıkması ve gerçekleşen GSYH nin potansiyel GSYH den sapması karşısında, merkez 11

bankasının nominal faiz oranını hangi oranda değiştirmesi gerektiğini; dolayısıyla nominal faiz oranlarıyla enflasyonu ve büyümeyi etkilemenin mümkün olduğunu ortaya koyan bir kuraldır. Kriz öncesi dönemde, özellikle ABD de Taylor Kuralından negatif yönde önemli ölçüde sapma olduğu görülmektedir. Şekil 6: Bazı Gelişmiş Ülkelerde Para Politikası ve Likidite (%) (IMF WEO, 2010) Reel Kısa Vadeli Faiz Oranı Nominal Kısa Vadeli Faiz Oranı Reel Kısa Vadeli Faiz Oranı Taylor Kuralından Sapma Merkez Bankası Varlıkları (Endeks, 5 Ocak 2007= 100) Özel Se ktör Kredi Büyümesi Kantitatif Likidite Ölçümleri (G3 GSYH sinin Yüzdesi) 6 Şekil 7 de ülke ve ülke grupları itibariyle daha detaylı görüleceği üzere, küresel ekonominin 2009 yılında derin bir durgunluğa girdiği ve tekrar pozitif büyüme trendine ancak güçlü politikalarla 2010 yılında dönmeye başladığı görülmektedir. 2009 yılında ABD, Japonya ve AB ülkeleri gibi gelişmiş ekonomiler küçülürken, Hindistan ve Çin gibi gelişmekte olan ekonomilerin büyüme oranları düşmüştür. Gelişmekte olan Avrupa ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri, Brezilya, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Rusya da gelişmiş ülkeler kadar büyük bir daralma yaşanmasa da, 2009 da büyüme oranları negatif olmuştur. Orta Doğu ve Güney Afrika ülkeleri ise büyüme oranlarında düşüş yaşamıştır. Küresel büyüme bütün bölgeler itibariyle tekrar yakalanmaya başlansa da, kısa vadede kriz öncesi seviyenin yakalanmasının zor olacağı anlaşılmaktadır. 12

Şekil 7: Küresel Görünüm (Reel GSYH, yüzde değişim) (IMF WEO, 2010) 7 Yaşamakta olduğumuz ciddi küresel krizin en önemli negatif etkisi, belkide gelişmiş ülkelerde daha fazla olmak üzere üretim üzerinde olmaktadır. Bu üretim boşluğunun ancak orta vadede düzelmeye başlayacağı dikkate alındığında, üretim miktarındaki azalmanın istihdam üzerine çok ciddi baskı yapacağı açıktır. Şekil 8 de görüleceği üzere, gerek gelişmekte olan ülkeler, gerekse gelişmiş ülkeler 2009 yılında potansiyel büyüme oranlarının oldukça altında kalmışlardır. Bu da doğal olarak, gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde ciddi üretim açığına neden olmuştur. 13

Şekil 8: Potansiyel Büyüme ve Üretimde Boşluk (IMF WEO, 2009) Reel ve Potansiyel GSYH Büyüme Üretim Açığı: Dünya Üretim Açığı: Gelişmiş Ekonomiler Üretim Açığı: Gelişmiş Ekonomiler Üretim Açığı: Gelişen Ekonomiler 8 Kriz sonrası ülkelerin bütçe göstergeleri de pek iç açıcı görünmemektedir. Özellikle, zor durumdaki finansal kuruluşları kurtarmak için piyasaya ciddi likidite enjekte eden gelişmiş ülkelerde bütçe açığı ve borç miktarı önemli ölçüde artmıştır. Aynı zamanda kamu harcamalarını artırmak suretiyle işsizlğin azalmasına karşı koymaya çalışan ülkelerde de bütçe açıkları ve kamu borçları artmıştır. Şekil 9 da görüleceği üzere kamu harcamalarını işsizliği azaltmanın ve talebi artırmanın temel mekanizmalarından biri olarak kullanan gelişmiş ülkelerde kamu borcu ciddi oranda artarken, kamu harcamalarını bu amaçla daha az kullanan az gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde kamu borcu artmamıştır. Dünya genelinde toplam borç artış oranı GSYH nin %35 i düzeylerinde gerçekleşmiştir. Otomatik stabilizatörler için harcanan kaynak, finansal canlandırma ve destek paketleri ve yüksek faiz ödemeleri bu borç artışının nedenleri arasında sayılırken; kriz nedeniyle oluşan gelir kaybı da bu borç artışının önemli sebeplerinden biri olarak görülmektedir. 14

Şekil 9: Bütçe Dengesi, Kamu Borcu ve Borç Artış Nedenleri (GSYH nin yüzdesi olarak) (IMF WEO, 2010) Mali Denge Kamu Borcu Borç Artış Nedenleri, 2007-14 (Toplam Borç Artışı: GSYH nin %35,5 i) Mali denge, temelde gelirdeki azalmaya bağlı olarak kötüleşmiştir. Mali canlandırma paketleri, özellikle gelişmiş ekonomilerde borçlanmayı önemli ölçüde artırdı. Bu ülkelerin açıklarını azaltmaları gerekmektedir. 9 Kriz öncesi süreçte, küresel anlamda cari denge sorunlarının yanısıra, gelişmekte olan ülkelere sermaye akışlarının ciddi oranlarda artması da finansal piyasalardaki dengeyi olumsuz etkilemiştir. Gelişmekte olan ekonomilerdeki devasa cari açıklar (GSYH nin yüzdesi olarak) krizin daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. Çin in cari fazlası 1994 te GSYH nin %1,4 ünden 2008 de GSYH nin %10 una ulaşmıştır. Aynı dönemde söz konusu oran, petrol fiyatlarındaki artışın etkisiyle Suudi Arabistan da %- 11,7 den %28,9 a, Birleşik Arap Emirlikleri nde %8,3 ten %15,8 e yükselmiştir. Oysa aynı dönemde ABD nin cari dengesinin GSYH sine oranı %-1 den %-4,7 ye gerilemiştir. 3 1980 ile 1990 arasında gelişmekte olan ekonomilere ABD den gelen sermaye akışı (doğrudan sermaye yatırımı ve özel portföy yatırımları) maksimum 25 milyar dolardı. 1990 2003 aralığında ise ABD den söz konusu sermaye çıkışı yıllık 200 milyar dolar dolaylarına yükselmiştir. 2007 de ise bu tutar ani bir sıçramayla 600 milyar dolar civarına çıkmıştır. (MOHAN, 2009) Tabiki, finansal krizle birlikte gelişmekte olan ekonomilerden ani olarak çıkmaya başlayan sermaye (özellikle sıcak para) bu ülkelerde travmatik bir etki yaratmış, bu süreç, gelişmekte olan ülkelerin para yönetimlerine ve finansal istikrarına ciddi etki etmiştir. 3 MOHAN, age 15

3. Finansal Kriz ve Orta Gelirli Ülkeler 3.1. Genel Açıklama Mevcut küresel krizin yıkıcı etkilerini giderme konusunda hiçbir ülkenin elinde iksir olmasa da, aslında benzer sayılabilecek 1982 de Şili de, 1994 te Meksika da, 1998 de Doğu Asya da ve 2001 de Türkiye de yaşanan krizlerden dersler çıkarılabilirdi. Yine de, mevcut krizin ortaya çıkardığı önemli dersler olduğu ve bu dersleri çıkararak yoluna devam eden gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini daha sağlam temellere oturtacakları tabidir. Kriz gelişmiş ülkeleri vurduğunda, özellikle gelişimini ihracat eksenli sürdüren Doğu Asya ülkeleri gibi gelişmekte olan ülkeler, ağırlıklı olarak dayandıkları dış, özellikle gelişmiş ekonomilerdeki talebin düşmesiyle ciddi yara almışlardır. Dolayısıyla, dış ve iç talebin dengeli bir şekilde arzı karşılaması gerekliliği açıkça ortaya çıkmıştır. Türkiye nin ihracatta AB piyasasına yoğunlaşması gibi, bazı ülkelerin ihracatlarında ürün veya piyasa açısından belirli ürün ve piyasalara yoğunlaştıkları görülmektedir. Bu açıdan çeşitliliği sağlayan ekonomiler dış şoklara karşı daha az kırılgan ve ihracat açısından da bilgi temelli ekonomiler daha avantajlı görünmektedir. Son küresel krizden önce, tüm yorumlar gelişmekte olan ekonomilerin çok başarılı olduğu üzerine kuruluydu. Örneğin, Latin Amerika, Doğu Asya ve Doğu Avrupa ülkelerinin 2003 2007 aralığındaki ortalama büyümeleri sırasıyla %5.5, 5.7 ve 6.6 olarak gerçekleşmiştir. Tablo 1 de de görüleceği üzere, bu ülkelerin pek çoğu ciddi bütçe fazlaları vererek borçlarını azaltmışlardır. Latin Amerika ülkelerindeki borcun GSYH ye oranı 2003 deki %65 seviyesinden 2007 de %35 e düşürülmüştür. Aynı dönemde Doğu Asya da bu oran %53 ten %45 e düşerken, Doğu Avrupa da zaten düşük olan %31 lik oran sürdürülmüştür. Benzer şekilde, aynı peryotta işsizlik oranı, Latin Amerika da %11 den 7.5 e, Doğu Avrupa da ise %12 den 8 e düşerken, Doğu Asya da %5-6 aralığında tutulmuştur. 4 4 FOXLEY, Alejandro (2009), The Global Financial Crisis and Middle-Income Countries, Washington DC, Carnegie Endowment 16

Tablo 1: Ekonomik Göstergeler, 2003 2007 5 Reel GSYH Büyüme Oranı, 2003 2007 (Yıllık Yüzde Ortalama) İşsizliğin Kamu Borcu/ İhracatta Büyüme, Toplam İşgücü GSYH (Yüzde) 2003 2007 İçindeki Payı (Yıllık Yüzde (Yüzde) Ortalama) 2003 2007 2003 2007 Bölge Latin Amerika 5,5 65 35 7 11,0 7,5 Doğu Asya 5,7 53 45 10 5,8 5,3 Doğu Avrupa 6,6 32 31 11 12,0 8,0 Orta gelirli ülkelerin katkıları küresel ekonominin istikrarı için oldukça önemlidir. Açık ekonomi uygulamaları ve internetin de yoğun olarak kullanılmaya başlandığı 1995 sonrasında, küresel ticaret hacmi iki kattan fazla artmıştır. Örneğin, düşük gelirli ülkelerin ihracatlarındaki artış oranı 2003 2007 döneminde yıllık %7 11 dolaylarında gerçekleşmiştir. Orta gelirli ülkeler, hem gelişmiş ekonomilerin özelliklerini göstermekte, hem de gelişmekte olan ülkelere özgü nitelikler taşımakta olduğundan; bu ülkelere ikinci dünya ülkeleri de denmektedir. Ancak, yoğun olarak kullanılan şekliyle, bu ülkeler de gelişmekte olan ekonomiler kategorisinde sayılmaktadır. Orta gelirli ülkeler, belirli süreçlerle bir büyüme trendi yakalayabilseler bile, sık sık bu büyümenin kesildiği, sosyal gerginliğin yaşandığı ve siyasi istikrarsızlığın asıl olduğu ülkeler olarak bilinmektedirler. Yani, bu ülkelerde ekonominin gidişatını etkileyen faktörler arasında, ekonomi dışı etkenler önemli yer tutmaktadır. Bu genel açıklamalardan sonra, şimdi kısa başlıklar itibariyle kriz ve orta gelirli ülkeleri değerlendirebiliriz. 3.2. Güçlü Ekonomi Politikaları ve Kriz Orta gelirli ülkelerin geçmişte takip ettiği güçlü ve sürekli ekonomi politikaları ve alınan başarılı neticeler, bu ülkelerin krizden etkilenmelerine karşı kalkan olabilir mi? Birkaç ülkeyi irdeleyerek bu soruya cevap arayabiliriz. Şili son zamanlarda Economist tarafından dünyanın en iyi yönetilen ekonomilerinden biri olarak tanımlanmaktaydı. Gerçekten de Şili son yıllarda ciddi ekonomik atılımlar gerçekleştirmiş, satınalma gücü paritesine göre kişi başı milli geliri 20 yıllık süreçte 4.500 dolardan 15.000 dolara çıkmış, yoksulluk oranı ise %45 ten %13 e gerilemiştir. Ekonominin dış dünyayla entegrasyonu, yani dışa açıklık derecesi çok gelişmiş ve son 20 yılda Şili ciddi bütçe fazlaları vererek kamu borcunun GSYH ye oranını %114 ten %27 ye 5 FOXLEY, age 17

düşürmüştür ki, bu durum ek olarak Şili Hükümetine GSYH nin %15 i tutarında bir parayı yurtdışında ülkenin egemenliğine yönelik garanti para olarak biriktirmesine imkân sağlamıştır. Aktif sosyal politikalar da vergi gelirleri ile kişisel birikim hesaplarının karışımından oluşan yaratıcı bir birikimden karşılanmıştır. 6 Bu noktada can alıcı soru, gerçekten de ciddi başarılar getiren bu ekonomi politikaları, Şili ekonomisini küresel krize karşı daha az kırılgan mı yapmıştır? Bunu söylemek için erken olmakla birlikte, işsizlik oranının 2010 da %11 e ulaşacağına ilişkin tahminler, Şili ekonomisinin halen oldukça kırılgan olduğunu göstermektedir. 7 Ancak, geçmişte uygulanan söz konusu başarılı politikalar uygulanmamış, en basitinden borcun GSYH ye oranı olağanüstü oranlarda düşürülmemiş olsa idi, şüphesiz Şili ekonomisinin mevcut küresel krize duyarlılığı daha fazla olurdu. Bu açıdan, Şili ekonomisi bakımından geçmişte uygulanan başarılı politikaların Şili yi cari krize karşı daha az kırılgan yaptığı söylenebilir. İrlanda, diğer ilginç ve bir o kadar da ders alınabilecek bir örnektir. 20 yıl öncesine kadar orta gelirli ülkeler kategorisinde sayılan ve Avrupa daki en düşük milli gelire sahip ülkelerden biri olan İrlanda, Celtic Kaplanı (Celtic Tiger) süreciyle en yüksek kişi başı gelire sahip ülkelerden bir haline gelmiştir. Celtic Tiger; İrlanda da 1995 2007 aralığında gerçekleştirilen olağanüstü büyüme sürecini tanımlamak için kullanılmaktadır, ki bu peryottaki büyümeyle İrlanda Avrupa nın en düşük kişi başı milli gelirine sahip ülkeleri arasından sıyrılarak, en yüksek kişi başı gelire sahip ülkeler arasına girmiştir. 8 Özellikle 1995 2000 aralığında İrlanda ekonomisi %6 11 aralığında büyümüştür. Bu süreçte AB üyesi olmanın avantajlarını kullandığı tabidir. Bu İrlanda formülü olarak incelenen etkileyici başarı öyküsü üzerine pek çok ülke politikacıları ve ekonomistler tarafından araştırmalar, incelemeler yapılmıştır. Tüm bu başarı öyküsüne rağmen, 2009 da %8 oranlarında küçülen İrlanda ekonomisinin, 2010 yılında da %3 ler düzeyinde küçülmeye devam etmesi ve işsizlik oranının da 2010 sonunda %13 seviyelerine ulaşması beklenmektedir. 9 İspanya da 20 yıllık süreç içerisinde orta gelirli ülkeler grubundan gelişmiş ekonomiler seviyesine yükselen bir diğer örnektir. Fakat İspanya da da işsizlik oranı %17 6 FOXLEY, age 7 FOXLEY, age 8 KIERAN, Allen. (2000), The Celtic Tiger The myth of social partnership in Ireland. Manchester University Press, Manchester, UK 9 FOXLEY, age 18