Menderesli Yıllar Demokrat Parti Döneminde İşçi Hareketleri



Benzer belgeler
ÇALIŞMA HAYATININ GÜNCEL TEMEL SORUNLARI 1

SAĞLIK HİZMETLERİNİN FİNANSMANI

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

SOSYAL GÜVENLİK BİLGİLERİ (Ocak 2016)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ Bölüm 1 GENEL KAVRAMLAR Bölüm 2 BİREYSEL İŞ HUKUKU

5510 SAYILI SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNA GÖRE UYGULANACAK İDARİ PARA CEZALARI (2012 YILI )

ÖNSÖZ... VII İÇİNDEKİLER... IX

TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU GENEL GEREKÇE

İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNU

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

Gündemde Yine Asgari Ücret

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

İşyeri Temsilcileri Rehberi

BELEDİYE BAŞKANLARININ ÖZLÜK HAKLARI...

SİRKÜLER. Brüt AÜ Brüt AÜ Net AÜ İşverene Toplam Maliyeti (Aylık) (*)

Sirküler Rapor Mevzuat /33-1 VERGİDEN İSTİSNA KIDEM TAZMİNATI, ÇOCUK YARDIMI VE AİLE YARDIMI İÇİN YAPILAN ÖDEMELERDE İSTİSNA SINIRI

Ercan POYRAZ İŞ HUKUKU

İŞ HUKUKU. Gözden geçirilmiş ve yenilenmiş Onyedinci Bası. Prof. Dr. Tankut CENTEL. Prof. Dr. A. Murat DEMİRCİOĞLU

2013 Yılında Geçerli Olacak Ücret Bordrosu Parametreleri

SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNCA KESİLECEK İDARİ PARA CEZALARI (2016)

KISMEN PRİME TABİ TUTULACAK KAZANÇLAR NEDİR VE KURUMA BİLDİRİMİ NASIL YAPILIR?

Boss Yönetişim Yeni İş sağlığı ve İş güvenliği

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Fihristi

6552 SAYILI KANUN İLE YER ALTI MADEN İŞÇİLERİNE GETİRİLEN ÖZEL İYİLEŞTİRMELER

5510 SAYILI SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNA GÖRE 2016 YILINDA UYGULANACAK İDARİ PARA CEZALARI

İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve İlkeler

Sevcan ARSLAN B SINIFI İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI DESTEKEGE OSGB SORUMLU MÜDÜR

KAYIT DIŞI İSTİHDAM VE SOSYAL GÜVENLİK

SOSYAL GÜVENLİK MEVZUATI AÇISINDAN KAYIT DIŞI İSTİHDAMIN İŞVERENLERE MALİYETİ

İŞVERENLERİN İŞSİZLİK SİGORTASI İLE İLGİLİ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE BU YÜKÜMLÜLÜKLERİ YERİNE GETİRMEDİKLERİ TAKDİRDE KARŞILAŞACAKLARI İDARİ PARA CEZALARI

İşbaşı Eğitim Programı

İSG PROFESYONELLERİNİN STATÜSÜ ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ İŞ GÜVENCESİ

ANAYASA MAHKEMESÝ KARARLARINDA SENDÝKA ÖZGÜRLÜÐÜ Dr.Mesut AYDIN*

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNA GÖRE İŞVEREN VEKİLİ KİMDİR? İŞVEREN VEKİLİNİN SORUMLULUKLARI NELERDİR?

2017 Yılı Asgari Ücreti Ve Bu Ücrete Göre Hesaplanan Hadler ve Tutarlar

EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ

AĠLE VE SOSYAL POLĠTĠKALAR BAKANLIĞININ TEġKĠLAT VE GÖREVLERĠ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (1)

TÜRKİYE DE İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ RAPORU -Madencilik Sektörüne İlişkin Temel Veriler- DİSK/ SOSYAL-İŞ SENDİKASI

Bu çalışmada, 2013 yılında gerçekleşen

167 SAYILI İNŞAAT İŞLERİNDE GÜVENLİK VE SAĞLIK HAKKINDA ILO SÖZLEŞMESİ NİN İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN VERİMLİLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ

Türkiye nin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Karnesi

ÇALIŞAN EMEKLİDEN İKİ KERE DESTEK PRİMİ KESİLEMEYECEĞİ SGK GENELGESİYLE KESİNLEŞTİ

Bu bağlamda, sigorta primine tabi olan kazançlardan;

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ KISIM İKİNCİ KISIM BİRİNCİ BÖLÜM İKİNCİ BÖLÜM ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ÖNSÖZ...5 İÇİNDEKİLER SAYILI KANUN UN GENEL GEREKÇESİ...

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm GENEL BELGİLER

2. TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNDEN GELEN HAKLAR VE UYGULAMA ÖRNEĞİ

İŞ BAŞI EĞİTİM KURSLARI VE SİGORTA PRİM TEŞVİKİ ERSİN UMDU E. SGK MÜFETTİŞİ İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK DANIŞMANI

6331 SAYILI KANUN SONRASI İŞ KAZALARININ BİLDİRİLECEĞİ SÜRELER VE BİLDİRİM YAPILACAK KURUMLAR

KANUN. Kanun No Kabul Tarihi : 22/2/2007

İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU

Mesleki Deneyim. Eğitim Bilgileri. Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU. Profesör Marmara Üniversitesi Doçent Marmara Üniversitesi

Evlilik Nedeniyle İş Sözleşmesinin Sona Erdirilmesi ve Kıdem Tazminatı

EKSİK GÜNLER OTUZ GÜNE NASIL VE KİMLER TARAFINDAN TAMAMLANABİLİR?

KIRSAL KALKINMA PROGRAMI YÖNETİM OTORİTESİNİN GÖREVLERİ VE ÇALIŞMA ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

2018 Yılı Asgari Ücreti Ve Bu Ücret Üzerinden Hesaplanan Hadler Belirlenmiştir

Muhasebe, Personel Müdürlükleri ne

2018 YILINA İLİŞKİN SOSYAL GÜVENLİK PRİMİNE ESAS KAZANÇLARIN ALT VE ÜST SINIRLARI, PRİMDEN MUAF OLAN AİLE YARDIMI VE YEMEK PARALARI

SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNCA KESİLECEK İDARİ PARA CEZALARI

6645 SAYILI SON TORBA KANUN İLE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

TÜZÜK VE YÖNETMELİKLER A.5 İŞYERİ KOMİTELERİ YÖNETMELİĞİ

No: 2012/117 Tarih: Konu: 85 Sıra No.lu Gelir Vergisi Sirküleri 23/10/2012 tarihinde yayımlanmıştır.

TÜRKİYE İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU. İŞ ve SOSYAL GÜVENLİK BİLGİLERİ (Ocak 2018) TÜRK-İŞ SOSYAL GÜVENLİK BÜROSU

T.C. AKSARAY ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNDE KISMİ ZAMANLI ÖĞRENCİ ÇALIŞTIRMA PROGRAMI UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNERGE

AMAÇ İSG alanında devlet, işçi, işveren taraflarının yeri ve önemini, faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası kuruluşlar ile bu alanda hazırlanmış

SON DEĞİŞİKLİKLERE GÖRE 5510 SAYILI KANUNDA İDARİ PARA CEZALARINDAKİ İNDİRİMLERİN UYGULAMASI

SİRKÜLER. Asgari Ücret Ve Bu Ücret Esas Alınarak Belirlenen Diğer Had ve Tutarlar

SOSYAL SİGORTA İŞLEMLERİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILDI

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

S İ R K Ü L E R. KONU : İkale Sözleşmesi Kapsamında 27 Mart 2018 den Önce Ödenen Tazminatlardan Kesilen Vergilerin İade Usulü Açıklandı.

KIRKLARELİ BELEDİYESİ İNSAN KAYNAKLARI ve EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLAT GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam ve Hukuki Dayanak

ELAZIĞ VALİLİĞİNE (Defterdarlık) tarihli ve /12154 sayılı yazınız

TÜRKİYE İŞ KURUMU. İşbaşı Eğitim Programı İşverenlere Yönelik Bilgilendirme Sunumu

İŞ KANUNU (1) * * * Bu Kanunun yürürlükte olmayan hükümleri için bakınız. "Yürürlükteki Bazı Kanunların Mülga Hükümleri Külliyatı Cilt: 2 Sayfa: 1113

İŞ KANUNU (1) * * * Bu Kanunun yürürlükte olmayan hükümleri için bakınız. "Yürürlükteki Bazı Kanunların Mülga Hükümleri Külliyatı Cilt: 2 Sayfa: 1113

1- Sosyal Güvenlik Kontrol Memurları Yönetmeliğinin 9, 10, 11 ve 12 nci maddeleri (R.G: 04/01/ , 15/01/ )

MAKİNE KIRILMASI İŞVEREN MALİ SORUMLULUK SİGORTASINDA NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR Cumartesi, 10 Ağustos :01

Ýþverenlerin SSK Yüklerini Azaltan Kanun

VERGİDEN İSTİSNA KIDEM TAZMİNATI, ÇOCUK YARDIMI VE AİLE YARDIMI İÇİN YAPILAN ÖDEMELERDE İSTİSNA SINIRI


İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANLIĞI TEŞKİLAT YAPISI VE ÇALIŞMA ESASLARINA DAİR YÖNERGE

İlgili Kanun / Madde 1475 S. İşK. /14 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ. Esas No. 2015/2861 Karar No. 2015/1523 Tarihi:

TÜRKİYE İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU. ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BİLGİLERİ (Ocak 2017)

SİRKÜLER. Sayı: Mayıs

Yeni Borçlar Yasasında Hizmet Sözleşmesi

İçİNDEKiLER ÖNSÖZ ~ : BiRİNCi BÖLÜM KA YITDIŞILIK KAVRAMı VE SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMiNDE SİGORTALILI(~;ıN ÖNEMİ

ET VE SÜT KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURUM İDARİ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI EKİM 2014


Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği ILO Düzenlemeleri ve Uygulamaları Kadir Uysal ILO Türkiye Ofisi

Sirküler 2015/ Ocak 2015

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir.

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

İŞ KANUNU (1) Bu Kanunun yürürlükte olmayan hükümleri için bakınız. "Yürürlükteki Bazı Kanunların Mülga Hükümleri Külliyatı Cilt: 2 Sayfa: 1113

Ocak / January Temmuz / July 1985

Sosyal Güvenlik Hukuku 1. Ders

İŞKUR ANTALYA DEVLET DESTEKLERİ ZİRVESİ

VERGĐDEN ĐSTĐSNA KIDEM TAZMĐNATI, ÇOCUK VE AĐLE YARDIMI ĐLE ÖZEL SĐGORTALILARA YAPILAN ÖDEMELERDE ĐSTĐSNA SINIRI

GÖRÜŞ BİLDİRME FORMU

Avrupa Adalet Divanı Kararı

Transkript:

Menderesli Yıllar Demokrat Parti Döneminde İşçi Hareketleri 1930 lu yılların başından itibaren başlayan devletçi sanayileşme politikaları ve II. Dünya Savaşı yıllarında özel sektöre sağlanan olanaklar, işyeri ve işçi sayısında önemli artışlara yol açmıştır. Savaş sonrasında, gerek Türkiye nin Batı ile ilişkilerini geliştirmek istemesi, gerekse işçi sayısında meydana gelen artışların zorlamasıyla, çalışma hayatına yeni bir biçim verme zorunluluğu ortaya çıkmış; bu amaçla 1947 de Sendikalar Kanunu çıkarılmıştır. Tek partili dönemden çıkılmış olmasına karşın, 1936 tarihli İş Kanunu nda olduğu gibi bu kanunla da, devletin, çalışma ilişkileri alanını, geleneksel otoriter yaklaşımı içerisinde belirleme ve sendika özgürlüğünü mümkün olduğu kadar sınırlı tutma eğilimi sürdürülmüştür. Çalışma yaşamının liberalleşme yönünde olması gerektiği ortaya çıkmakla birlikte, bu düzenleme nitelik itibarıyla geçmişten kopamamıştır. Çalışma Bakanlığı nın idari denetimine tabi olan sendikalar, Cemiyetler Kanunu nun ilgili maddeleri uyarınca da ayrı bir denetime tabi olmuşlardır. Bu kanuna göre, polis, mahallin en büyük mülki amirinden verilen yazılı emirle, bu kuruluşlara her zaman girmeye yetkili durumdaydı. Sendikalar Kanunu nun çıkarılmasından itibaren işçiler arasında örgütlenme çabaları hız kazanmış; 1950-1960 döneminde İş Kanunu na tabii işçi sayısı üç kat, sendikalı işçi sayısı ise yaklaşık altı kat artmıştır. Sendikalı işçilerin, İş Kanunu na tabi işçiler arasındaki oranı 1950 de % 20.86 iken bu oran 1960 ta % 34.30 a yükselmiştir. Türkiye de, 1950 yılında yapılan seçimlerle siyasi iktidar el değiştirmekle birlikte, bu geçiş çoğulcu bir demokrasinin oluşumuna yol açmamış, çoğunlukçu ve iki partili bir sistem ortaya çıkarmıştır. Seçim sisteminin getirdiği bazı sakıncalar 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinin sonuçlarına da yansımış; DP aldığı oy oranının çok üzerinde bir milletvekili sayısıyla iktidara gelerek Meclis çoğunluğunu ele geçirmiştir. DP 1950 de % 55 oy oranıyla 408 milletvekili elde ederken, CHP % 41 oy oranıyla 69 milletvekili çıkarabilmiştir. 1954 te DP nin oyları % 57, milletvekili sayısı ise 490 a ulaşmıştır. CHP ise bu seçimde % 35 oy oranıyla 30 milletvekili alabilmiştir. Çeşitli sosyal ve ekonomik faktörlerin etkisiyle DP, 1957 seçimlerinde % 47 ye gerilerken milletvekili sayısı 419 a düşmüş, CHP ise % 41 oy oranıyla mecliste 179 milletvekiliyle temsil edilmiştir. DP bu üç seçim döneminde en yüksek % 57 oranında oy alabildiği halde, milletvekilliklerinin % 83, 91 ve 70 ini alarak iktidar olmuştur. Bu durum, siyasi rejimin çoğulcu olmaktan ziyade çoğunlukçu olmasına ve iktidar partisinin Meclis te mutlak hâkimiyetine yol açmıştır. Türkiye de, tek partili dönemde olduğu gibi, incelememize konu olan 1950-1960 döneminde de başta işçiler olmak üzere, toplum katmanlarının örgütlenebildiği söylenemez. 1938 yılı itibarıyla Türkiye deki mevcut dernek sayısı 205 iken, çok partili hayata geçiş yılı olan 1946 da ülkede mevcut dernek sayısı sadece 820 dir. Bunun % 50 den fazlası İstanbul ve Ankara dadır. Yetersiz olmakla birlikte, zaman içerisinde dernek sayısı artış göstermiş ve 1950 2.171 e, 1955 te 6.846 ya, 1960 ta ise 17.229 a yükselmiştir. 1950-1960 döneminde, büyük şehirlerde özel sektöre ait orta ölçekli işletmelerde kısmen de olsa sendikal örgütlenme mümkün olurken; Anadolu da özel sektöre ait küçük ölçekli işletmelere sendikacılık uzun süre girememiş; sendikalar daha çok İktisadi Devlet Teşekküllerinde [İDT] örgütlenmişlerdir. Bu dönemde, işletme düzeyinde kurulan mahalli sendikalar ve belirli işkolunda ülke genelinde çalışan işçileri toplayan milli sendikalar, Türkiye deki sendikacılığın hakim örgütlenme biçimi olmuştur. 1952 yılında kurulan ve dönemin tek işçi konfederasyonu olma niteliği taşıyan Türk İş ise, tüm kategorilerdeki işçi sendikalarını üye olarak kabul edip, bünyesinde barındırmıştır. 1952-1960 döneminde, Türk İş aktif olmamakla beraber işçi ücretlerinin arttırılması için bazı girişimlerde bulunmuş; siyasi iktidar baskı yaptığında ise geri adım atmıştır. Dönem içerisinde, aidat gelirlerinin istenilen düzeylerde gerçekleşmemesi, Türk İş in yaşadığı ciddi maddi sorunların kaynağını, oluşturmuş; bu durum Konfederasyonu balolar, piyangolar ve bağışlar gibi diğer gelir kaynaklarını değerlendirmeye yöneltmiştir. Öte yandan, tahakkuk eden aidat gelirlerinin elde edilemediği koşullarda, Çalışma Bakanlığı nın ceza paralarından yaptığı aktarmalar, sendikal hareketin ilk yıllarında Türk İş i maddi açıdan rahatlatmıştır. Türk İş yönetimi ve bağlı sendikaların yöneticilerinin önemli bir bölümü, özellikle Amerikan kaynaklı örgütlerin maddi ve manevi yardımlarıyla, ABD de eğitim programlarına katılmışlardır. Türk İş in Avrupa kökenli ICFTU ya üyeliğine engel olunurken ABD li sendikacıların Türkiye deki sendikalarla ikili ilişkiler kurmasına karşı çıkılmamıştır. Bu uygulamayla, ülkemizde yeni gelişmeye başlayan sendikacılık hareketinin, Amerikan sendikacılık hareketine göre daha uzun ve mücadeleci bir geleneğe sahip olan Avrupa sendikal hareketleriyle ilişkisi engellenmiştir. 1

Özel sektör, savaş yılları içinde 1940 ta uygulamaya giren MKK nın koruması altında geliştirilmeye çalışılmış; bu uygulama önemli miktarda servet birikimine yol açmıştır. Savaş sonrası dönemde politika sahnesinde yer alan Demokrat Parti, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren güçlenmeye başlayan ve savaş yıllarında gücünü arttıran burjuvazinin temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır. DP, 1946 tarihli ilk programında işçilere sendika kurabilme hakkını vereceğini vaat ederken, 1949 de toplanan 2. Kongresinde, programının 7. maddesine eklediği bir fıkra ile, işçi sendikalarına grev hakkını vereceğini ifade etmiştir. 1947 tarihli Sendikalar Kanunu nun Meclis te tartışıldığı günlerde ve sonrasında sendikal hareketi ve grev hakkını destekleyen DP, iktidara geldiği yıllarda tersine bir tutum sergilemiştir. Ekonomik ve sosyal politikaları işçilerin çıkarları ile örtüşmediği için, özellikle Türk İş in kuruluşunu izleyen 1952-1960 döneminde Türkiye sendikacılık hareketi sıkı bir denetim altına alınmak istenmiştir. Muhalefet döneminde ve iktidarının başlangıç yıllarında işçi hareketleriyle yakın bir ilişki içerisine giren, sendikal örgütlenmeyi teşvik eden ve grev hakkını savunan DP, toplu ilişkiler alanında giderek otoriter bir görünüm kazanmıştır. Sendikalar Kanunu nun aynı işkolunda birden fazla sendika kurulabilme olanağı getirmiş olması, sendika başına düşen işçi sayısını azaltmış; bu durum sendikaların güçsüzleşmesini de beraberinde getirmiştir. Öte yandan, kanun, sendikaların siyasetle ilgilenmesini, siyasi propaganda ve siyasi yayımlarla uğraşmasını, siyasi bir kuruluşun çalışmalarına aracı olmasını yasaklamıştır. Kanun çıkarılırken kendini gösteren bu bakış açısı, 1950 sonrasında da devam ettirilmiştir. Çoğu zaman neyin siyaset, neyin sosyal ve ekonomik olduğu net olarak belirlenemediğinden, sendikalar, hükümetlerin ekonomik ve sosyal politikalarını eleştirmek, yeri geldiğinde onlara karşı çıkmak gibi doğal görevlerini yerine getirememişlerdir. Sendikalar, burada yer alan nedenlerin istenildiği gibi yorumlanması sonucunu bütün yoğunluğuyla yaşamışlar, basit nedenlerle kapatılmışlardır. İş Kanunu ve Sendikalar Kanunu ile grev yasaklandığından, önemli ölçüde işlevsiz duruma getirilmiş olan sendikalar işçiler tarafından yeterince desteklenmemiştir. Çalışma hayatına ilişkin görüşler, I. Adnan Menderes Hükümetinin programında kısmen geniş bir yer bulurken, zaman içerisinde azalmış; 1955 ve 1957 de programlarında ise tamamen yok olmuştur. 1957 programındaki ağırlık iç politika, güvenlik ve istikrar gibi konulardan oluşmuş; kuruluş yıllarında sıkça sözünü edilen temel hürriyetler ve demokrasi gibi kavramlardan giderek uzaklaşılmıştır. Ceza Kanunu nun 141. maddesinin yaptırımları; DP iktidarları tarafından ağırlaştırılmış; muhalefette iken işçilerin desteğini almak için yapılan vaatlere rağmen, sonraki yıllarda işçiler aleyhine en sert tedbirleri almaktan çekinilmemiştir. 1956 da toplantı ve gösteri hakkını kısıtlayan kanunun çıkarılması ise, bu dönemde basın, dernek, parti ve sendikalar üzerinde sürdürülen sınırlamaların en önemli örneğidir. Sovyetler Birliği ile yaşanan gerginliklerin gölgesinde, ulusal ve uluslararası konjonktürden beslenen yoğun bir anti komünizm dalgası, düşünce üzerindeki baskıyı arttırmış; bu durum farklı eğilimlerdeki sendikaların gelişmesini engellemiştir. Basını, sendikaları, üniversiteleri ve siyasi partileri baskı altına almak amacıyla çıkarılan yasalar, DP nin 1946-1950 arası yaptığı demokrasi mücadelesi ve verdiği sözlerden eser bırakmamıştır. Partiler üstü politika adına, sendikalara, sadece ücret sendikacılığı yapmaları telkin edilmiş; işçilerin kendi sorunları üzerinde düşünme ve çözüm üretme yeteneklerinin gelişmesi engellenmiştir. Tablo : 1948-1960 Döneminde Milli Gelir İçinde Tarım, Sanayi ve Hizmetlerin Payı Yıllar Tarım % Sanayi % Hizmetler % 1948 45.2 14.0 40.8 1950 41.7 14.6 43.7 1953 45.0 13.5 41.5 1955 39.0 16.0 45.0 1958 41.7 16.8 41.5 1960 37.9 17.2 44.9 Sendikal örgütlenme açısından bir geçiş dönemi olarak da kabul edilebilecek 1950-1960 döneminde, grev ve toplu sözleşme hakkı gibi toplu iş ilişkileri alanlarından sürekli kaçan DP iktidarları işçilerin desteğinin devamını sağlamak amacıyla bireysel hakları ilgilendiren alanlarda yasal düzenlemelere ağırlık vermişlerdir. Bireysel alana ilişkin olarak, Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu çıkarılarak bu alanlarda çalışanlar da İş Kanunu kapsamına alınmışlardır. Öte yandan, 1952 den itibaren çıkarılan teşmil kararnameleri ile 4 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerleri de İş Kanunu kapsamına dahil edilmişlerdir. İş mahkemeleri kurularak iş 2

uyuşmazlıklarının çözümüne yeni bir boyut getirilmiştir. İşçilere hafta tatili ve genel tatil günlerinde ücret ödenmesi, garson ve benzeri işçilerin hizmetlerine karşılık aldıkları bahşişlerin doğrudan kendilerine ödenmesi, 10 bin ve daha fazla nüfuslu yerlerde bulunan işyerlerinde de işçilere öğle dinlenmesi sağlanması, devlet kuruluşlarında çalışan işçilerin tamamına yılda bir defa ikramiye verilmesi gibi uygulamalar da dönem içerisinde bireysel iş ilişkileri alanında önemli sayılabilecek diğer gelişmelerdir. Bireysel ilişkiler alanında oldukça fazla yasa, tüzük ve yönetmelik çıkarılmış olmasına rağmen, bunların uygulamaya geçirilmesinde, çok sayıda ekonomik, sosyal ve hukuksal nedenden kaynaklı olarak zaman zaman birtakım sorunlar da yaşanmıştır. İnceleme dönemi içerisinde, yasaların bireysel alandaki koruyucu hükümlerinin uygulamaya aktarılmasında karşılaşılan sorunlardan biri de denetim konusudur. Denetim mekanizmalarının yeterince etkili olamaması, dönem içerisinde ücretler, çalışma süreleri, çalışma yaşı ve sağlık koşullarıyla ilgili, basında ve sendika kurullarında çok sayıda şikayetin dile getirilmesine neden olmuştur. Denetleme memurları maaş ve sosyal haklar yönünden tatmin edilmediklerinden ve yerel yöneticilere bağlı olmaları nedeniyle, her zaman işverenlerin siyasi, sosyal ve mali baskılarıyla karşılaşmışlardır. İşyerlerinin önceden haber verilmeksizin denetlenebilmesi imkanını veren, 81 sayılı ILO sözleşmesinin 1950 gibi erken sayılabilecek bir tarihte onaylanmasına karşın, denetim sistemi etkin bir biçimde işletilememiş; bu durum ise koruyucu mevzuatın aksaması üzerinde birinci derecede etkili olmuştur. İş müfettişlerinin sayısının azlığı, işin gerektirdiği nitelik ve eğitimden uzak oluşları, bu aksaklıkların başında gelmektedir. Ayrıca, tüm iş mevzuatının uygulanmasını denetlemekle görevli olan iş müfettişlerinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi uzmanlık isteyen konularda da denetim yapmak zorunda olması, uzmanlık gerektiren teknik sorunlar karşısında yetersiz kalmaları sonucunu doğurmuştur. İhmali görülen işverenin hafif cezalarla kurtulması, İş Kanunu na tabi olmayan işyerlerinin denetlenememesi, işverenlere öngörülen para cezalarının caydırıcılıktan uzak olması, dönem içerisinde işçilerin çalışma koşullarının kötüleşmesinde önemli rol oynamıştır. Öte yandan, II. Dünya Savaşı yıllarının özel koşullarında çıkarılan ve İş Kanunu nun bazı maddelerini de askıya alan Milli Korunma Kanunu nun [MKK] 1956 da yeniden uygulamaya konulması da bireysel alanı ilgilendiren yasal düzenlemelerin uygulanmasını önemli ölçüde aksatmıştır. Örneğin, MKK ya bağlı olarak çıkarılan bir kararname tüm sanayi kuruluşlarını Hafta Tatili Kanunu ndan istisna ederek, bu işyerlerinde haftanın yedi günü çalışmayı zorunlu hale getirmiştir. Öte yandan, Öğle Dinlenmesi Kanunu nun çıkarılması önemli olmakla birlikte, nüfusu 10 bin üzeri yerleşim yerlerinde yaşayanların 1960 ta dahi % 25.9 gibi küçük bir oranda kalması, yasanın uygulama alanının genişlemesini engellemiştir. Dönem içerisinde özgür düşünce, tartışma ve örgütlenme serbestliğinin sağlanamaması, Türkiye de sendikal hareketin gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. CHP döneminde sınıfların dayanışması anlayışı üzerine inşa edilen halkçı görüş; DP döneminde bunu bastıran bir milliyetçilik anlayışı, sınıf örgütleri olarak sendikaların gelişmesine uygun bir ortam oluşturmamıştır. Öte yandan, toplu sözleşme ve grev yapma haklarından yoksun zayıf bir sendikacılık hareketi, uyuşmazlık çıkarmada sınırlı fonksiyonlar görmüştür. Sendikalar Kanunu ile sendikalar; üye, mali güç ve örgüt yapısı açısından gelişemediği gibi, koşulların çalışanlar lehine değiştirilmesinde etkin olamamıştır. Kanunun boşluklarından ve hakları kısıtlayıcı maddelerinden yararlanan siyasi iktidar sendikacıları baskı altına alma yoluna gitmiş, işçi federasyonları ve birlikleri mahkeme kararıyla kapatılmıştır. Bu uygulamayla Türkiye de mevcut birlik ve federasyonların 3

yaklaşık üçte biri kapatılmış; 1955 yılında 27, 1956 yılında 26 olan birlik ve federasyon sayısı, 1957 de 18 e inmiştir. Hükümetin yanı sıra, işverenler de sendikalara karşı olan tutumlarını her fırsatta göstermişlerdir. Üye kayıtları ve aidat toplama faaliyetleri, işverenler ve bazı güvenlik birimleri tarafından sıkı takip altına alınmasına rağmen sendikalaşma çabaları sürdürülmüştür. Sendika başkanlığını yürüten çok sayıda işçinin iş akdi bu faaliyetleri nedeniyle feshedilmiştir. Bu baskılara dayanamayan bazı işyeri temsilcileri, bu görevlerinden ve sendikalardan istifa etmişlerdir. İşverenler, işçi olmayan bazı kimseleri etrafında toplayarak bunları işçiler üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmışlardır. Bazı İDT yöneticileri de sendikalara karşı olumsuz tavırlar içine girmiş, bu kuruluşlarda işçi ücretlerine zam yapılması girişiminde bulunan sendika başkanları ve işçi temsileri işten çıkarılmış veya başka şehirlere gönderilmişlerdir. Sendika genel kurullarında yapılan konuşmalarda, Sendikalar Kanunu nun işverenlere ayrıcalık tanıdığı, Ceza Kanunu ile sadece para cezası öngörülmesinin işverenler açısından önem taşımadığı belirtilmiştir. Sendikaya üye olma ya da sendikal faaliyette bulunma nedeniyle işten çıkarmalar, 1959 da ILO nezdinde şikayetlerin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle hükümet, Sendikalar Kanunu na ek maddeler koyarak düzenleme yapma gereği duymuştur. 25 Mayıs 1959 da Sendikalar Kanunu na eklenen maddelerle, bir kimsenin sendikaya üye olması veya sendikalının sendika faaliyetlerine katılması nedeniyle işten çıkarılması halinde, ücretinin bir yıllık tutarı kendisine tazminat olarak verilmesi hükmü getirilmiştir. Sendikal hareketin gelişememesinde, hükümet ve işverenlerin karşı tutumunun yanı sıra, üye işçilerin ve sendika yöneticilerinin deneyim eksikliği de önemli bir sorun olarak kendini göstermiştir. Dönem içerisinde, sendika üyelerinin ve yöneticilerinin büyük bölümü birinci kuşak işçilerden oluştuğundan, gelişmiş bir sınıf bilinci açısından sorunlar bulunuyordu. Sınıf bilincinin tam olarak oluşmaması ise, mesleki dayanışma duygularının zayıflığı, işçilerin henüz köylü gibi davranmaya devam etmeleri ve çalışma ilişkilerinin geçici olması gibi önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Sınıf esasına dayalı örgütlenmenin uzun yıllar yasaklanması nedeniyle, geçmiş kuşaklardan önemli bir örgütlenme ve mücadele deneyiminin devralınmamış olması; sendikal hareketin gelişmesi, örgütlenebilmesi, sorunları aşarak etkinlik kazanabilmesi için, özellikle işçi liderleri açısından bir eksiklik olarak kendini göstermiştir. 1950-1960 döneminde, tarımda yaşanan makineleşme tam olarak mülksüzleşmemiş bazı köylüleri kentte iterken, kentlerin eğitim ve sağlık gibi olanakları bu insanları kente çekmiştir. İç göç hareketinin sonucu olarak kırsal kesimin nüfusu azalırken kentlerin nüfusu artmıştır. Sanayileşme politikaları sonucu ortaya çıkan iç göçlerle, 1950 lerde, işçi sayısı artmakla birlikte sürekli bir sanayi işçiliği oluşmamış ve işgücü devir oranları yüksek kalmıştır. Yüksek orandaki işçi devri ise, sınıf bilinci gelişmemiş bir işçi kitlesinin oluşumuna yol açmıştır. Türkiye de, birinci kuşak, üstelik de süreklilik taşımayan ve kırsal kesim kökenli bir işçi kesiminin varlığı, sendikalaşmayı da olumsuz etkilemiştir. Köyden kente göç eden erkeklerin tamamına yakını işgücü içerisinde yer alırken, kadınların bir bölümü sosyal ve kültürel nedenlerle işgücüne dahil olamamışlardır. Bu nedenle toplam çalışanların içinde kadınların oranı 1960 ta 1955 e göre % 43.1 den % 40.8 e gerilemiştir. Çalışanların toplam sayısındaki artışa karşın, eğitim alanında kadınların aleyhine ortaya çıkan eşitsizlik nedeniyle, 1950-1960 döneminde, kadın çalışanların oranı erkek çalışanların oranından geri kalmıştır. Öte yandan, kadın işçiler, Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi bu dönemde de kendileri için geleneksel işkolu durumunda bulunan tarım, gıda, tütün işleme ve tekstil işkollarında yoğunlaşmışlardır. Tablo : 1947-1960 Döneminde İş Kanunu Kapsamına Giren İşyeri ve İşçi Sayıları 4

İşyeri 10 ve daha fazla işçi Teşmil Toplam işçi İndeks Toplam Yıllar sayısı çalıştıran yerlerde kararnamelerine sayısı 1947=100 ücretli çalışanlar tabi işçiler sayısı 1947 6.156 289.147-289.147 100-1949 7.548 344.514-344.514 119.15-1950 9.127 373.961-373.961 129.33-1952 11.403 466.133 22.327 488.505 168.95-1954 14.930 561.320 21.972 583.292 201.73-1955 16.030 583.134 21.161 604.295 208.99 1.624.303 1957 16.869 651.095 29.917 681.012 235.52-1958 20.902 642.295 29.409 671.704 232.30-1960 22.870 765.766 59.115 824.881 285.28 2.437.137 Savaş sonrası dönemde kurulan Çalışma Bakanlığı bünyesinde İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Hakkında Kanun, İşçi Sigortaları Kurumu ile ilgili kanun ve İhtiyarlık Sigortası Kanunu uygulamaya girmiş; 1950 sonrasında ise, bazı yasal düzenlemelerle bu sigorta kollarının kapsamı genişletilmiştir. Sigorta kollarındaki bu genişlemeyle; işçilere sağlık hizmetlerinin yanı sıra, iş kazaları sonrası işgörmezlik aylığı, doğum yardımları, emekli aylığı gibi ödemelerde önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Ancak, 1951-1960 dönemi içerisinde sigortalılardaki % 66 oranındaki artışa karşın, İş Kanunu kapsamına girenlerin içindeki oranı % 81 den % 70 e gerilemiştir. Bu durum, 1960 yılı itibarıyla İş Kanunu kapsamına giren işyerlerinde dahi, işçilerin yaklaşık % 30 unun sigortasız olarak çalıştırdığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Sigortalı sayısı dönem içerisinde mutlak rakamlarla artarken, toplam ücretlilerin sigortalı işçi sayısından daha büyük bir hızla artması nedeniyle, toplam ücretlilere oranı da azalmıştır. 1955 yılında ücretlilerin % 32 si sigorta kapsamında iken bu oran 1960 yılında % 25 e gerilemiştir. Yani, her dört ücretliden sadece biri sigortalı olarak çalışırken, diğer üç işçi sigortasız ve gelecek güvencesinden yoksun çalışmak zorunda kalmıştır. İşçi Sigortaları Kurumu na bağlı olarak çalışan işçi sayısındaki artışa paralel olarak sağlık kurumları sayısının yeterince artmaması bazı şikayetleri de beraberinde getirmiştir. İşçiler, prim ödedikleri halde hastanelerde iyi bakılamadıklarından, işgörmezlik aylıklarının düşük kalmasından, emekli aylıklarının azlığından, işçilere kalitesi düşük ilaçlar verilmesinden ve kurum gelirlerinin mobilya ve mefruşat gibi gereksiz harcamalara gitmesinden yakınmışlardır. Bu şikayetlerin yanı sıra, bazı işçiler, çeşitli nedenlerle düzenlenen toplantılarda tütün, mensucat ve maden işletmelerinde gerekli önlemler alınmadığı için tüberkülozun arttığına dikkat çekmişlerdir. Türkiye 1946 1960 arasında, ILO nun 114 sözleşmesinden sadece 11 ini onaylamış; Türkiye nin ILO ile işbirliğinden kaçındığı bu dönemde, onaylanan sözleşmeler yoluyla çalışma mevzuatı, özellikle bireysel iş ilişkileri alanında işçiyi koruyucu hükümleri itibarıyla kısmen de olsa olumlu yönde değişmiştir. ILO ile ilişkilerin sağlıklı yürümemesi nedeniyle 1951, 1952 ve 1957 de uluslararası işçi kuruluşları tarafından, söz konusu kuruluş nezdinde, Türkiye de sendikal hakların zedelendiğine ilişkin üç önemli şikayet gerçekleşmiştir. Bu şikayetlerde, fikir işçilerine sendika kurma hakkının yasaklanması, grev hakkının yasaklanması gibi konuların yanı sıra, Türk İş in ICFTU ya üyelik izninin verilmemesi de yer almıştır. Hükümetler 1953 ten itibaren, Türk İş in ICFTU ya girmek istemesine karşı, Türk İş in ülkedeki sendikaları temsil etmediğini ve ICFTU nun gayrı resmi bir kuruluş oluğunu ileri sürmüştür. 1950-1960 döneminde, sendikal etkinliklerin sınırlı kalmasına karşın, tekstil, kara ve deniz ulaşımı, gıda ve çimento gibi işkollarında çok sayıda iş durdurma ve grev gerçekleştirilmiştir. İş durdurma eylemleri, bazıları istisna tutulursa, birkaç saat ya da birkaç gün gibi çok kısa süreli ve protesto niteliğinde eylemler olmuşlardır. Grevlerin, özellikle sendikal örgütlenmenin daha yaygın olduğu belirli faaliyet kollarında gerçekleştirildiği görülmektedir. Öte yandan, ücretli işgücünün büyük kentlere toplanmış olması nedeniyle grevlerin neredeyse tümü bu kentlerde yoğunlaşmıştır. En yoğun grev hareketlerine sahne olan ve greve katılan işçilerin büyük bölümünün çalıştığı liman yükleme ve boşaltma işlerinin belirli kentlerde bulunması da bunun etmenlerinden biridir. Grev nedenleri itibarıyla bakıldığında, nedenler arasında ücretlerin büyük bir ağırlığa sahip olduğu görülmektedir. Bunu, daha küçük bir oranda olmak üzere, çalışma süreleri, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin sorunlar nedeniyle, çimento işkolu izlemektedir. Grevlerin sonuçları itibarıyla bakıldığında, bazı grevlerin taleplerin işveren tarafından kabul edilmesiyle sonuçlandığı, bazılarında ise bunun mümkün olmadığı 5

görülmektedir. Bazı grevlerin sona erdirilmesinde kamu görevlilerinin gayri resmi arabuluculuk girişimleri olmakla birlikte, genellikle hukuk yollarına, kolluk kuvvetlerine ve cezai işlemlere de başvurulmuştur. 1950-1960 döneminde, memur maaşlarındaki erimeye karşılık, gerçek işçi ücretleri ekonomik gelişmeleri yakından izlemiş ve GSMH deki artışa paralel olarak yükselebilmiştir. Dönem içerisinde kişi başına GSMH % 36 artarken, İşçi Sigortalarına tabi işçilerin gerçek işçi ücretleri % 27 oranında artış göstermiştir. Sendikal etkinliklerin artması ve işyeri temsilcilerine bazı yasal güvenceler getirilmesi gibi faktörler işçi ücretlerinin ekonomik gelişmeleri izlemesini kolaylaştırmıştır. Asgari ücret uygulamasının söz konusu dönemde başlatılması ve toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde sendikaların işlev kazanması da, ücret düzeyleri üzerinde olumlu etkiler yapmıştır. 1950 li yıllarda grev hakkı ve toplu pazarlık sistemi gibi mekanizmaların yeterli bir biçimde işleyememesi, asgari ücretin, işçilerin çalışma ve yaşama koşulları açısından önemini arttırmıştır. Asgari Ücret Yönetmeliği 1951 de çıkarılmış, 10 yılda asgari ücret saptaması yapılan işkolu sayısı 40 a ulaşırken, yapılan asgari ücret tespiti ise 317 ye yükselmiştir. Ancak, komisyonlarının adaletsiz uygulamaları nedeniyle, iki komşu ildeki aynı işkolunda farklı asgari ücret rakamları ortaya çıkabilmiştir. Yapılan yasal düzenlemeler, işçi temsilcilerinin ve sendikaların işlevlerini arttırırken, iş uyuşmazlıklarının çözümü yoluyla sendikaların ücret düzeyleri üzerindeki etkisini fazlalaştırmıştır. 12 yılı kapsayan 1939-1950 döneminde 41 uyuşmazlık çıkarken, 10 yılı kapsayan 1951-1960 döneminde 1149 iş uyuşamazlığı ortaya çıkmıştır. Çok partili siyasal yaşama geçiş ve sendikal örgütlenmede meydana gelen gelişmeler de, bu hakkın kullanımını olumlu yönde etkileyerek, ücret artışları üzerinde etkili olmuştur. Yüksek Hakem Kurulu uyuşmazlıkların 2/3 ünü işçiler lehine sonuçlandırmış, bu durum iş ihtilaflarının ücret düzeyleri üzerinde bir miktar etkin olmasını sağlamıştır. Dönem içerisinde, işçiler il hakem kurullarının kararlarıyla % 5 ten az olmamak üzere, yılda ortalama % 20 zam almışlardır. 1950-1960 döneminde, işçi ücretleri; çalışılan işletmenin büyüklüğü, kamu veya özel sektör işletmesi olması ve işçinin kadın veya erkek olması gibi faktörlerden de etkilenmiştir. Ücret-işletme ölçeği bağlantısı açısından, madencilik ve gıdada işletme büyüklükleriyle ücretler arasında doğru bir orantının varlığı söz konusudur. Tütün işkolunda ise, orta boy işletmelerde ücretler düşerken 100 ve daha fazla işçi çalıştıran işletmelerde artış göstermektedir. Ancak, bu iş kolundaki işçilerin önemli bir bölümü 100 ve daha fazla işçi istihdam eden kuruluşlarda çalıştığından, işletme ölçeği-ücret bağlantısının burada da doğrulandığı söylenebilir. Mensucat sanayinde ise, belirli bir büyüklüğe kadar ücretler artarken, sonra düşmekte, 100 ve daha fazla işçi çalıştıran kuruluşlarda ise ciddi ölçüde yükselmektedir. Ücretler işkolu ve işletme büyüklüğü gibi faktörlerin yanı sıra, kamu ve özel sektör açısından da farklılıklar göstermiştir. Kamu kesiminde sigorta priminin devlet tarafından ödenmesi ve devletin sosyal kaygılarla İDT de çalışanlara ek ödemelerde bulunması gibi nedenlerle, dönem içerisinde kamu kesimindeki ücretler özel kesimden daha yüksek olmuştur. Öte yandan, kamu kesiminde işletme başına işçi sayısı daha yüksek olduğundan, ücret düzeyleri de daha yüksek olabilmektedir. Orta ölçekli işletmeler açısından, özel kesim ücretleri 1950 yılında kamu kesiminin % 60.13 ü iken, farklılık zaman içerisinde azalarak, 1960 ta % 79.15 e yükselmiştir. 6

Çeşitli sektörler ve işletme büyüklüklerinin yanı sıra kadın-erkek cinsiyetleri açısından da ücretlerde farklılıklar meydana gelmiştir. Kadın işçilerin, daha az eğitim gerektiren gıda, mensucat ve tütün işkollarında yoğunlaşmaları ücretlerin düşük kalmasında önemli rol oynamıştır. Çocuk doğurma, yetiştirme gibi ailevi nedenler, kadının çalışma yaşamının kesintiye uğrattığından, kadının işyerindeki performansını etkilemiş; kıdem, iş deneyimi kazanma ve işte ilerleme olanaklarını da zayıflatmıştır. Kadın işçiler bu nedenlerle, en yoğun oldukları faaliyet kollarında dahi, ustabaşılık gibi yüksek ücretli kategoriler içerisinde düşük oranlarda yer almışlardır. Öte yandan, kanun ve tüzük hükümlerine rağmen, eşit işe eşit ücret ilkesine uyulmadığı, 1950 li yıllar itibarıyla aynı komisyon tarafından yapılan asgari saptamalarında dahi, kadın ve erkek asgari ücretleri arasında % 100 e varan farklılıklar bulunduğu görülmüştür. Kadın işçi ücretleri 1955 te erkek işçi ücretlerinin % 65.31 ini oluştururken, dönem sonunda bir miktar kapanmışsa da 1960 ta ancak % 67.93 e ulaşabilmiştir. Tablo : 1948-1960 Döneminde Sendika ve Sendikalı İşçi Sayıları Yıllar SSK lı işçi Sendikalı işçi Sendikalı Sendika sayısı Üst örgüt (birlik ve Sendika sayısı sayısı işçilerin oranı % federasyon) sayısı üye sayısı 1948-52.000-73 1 712 1949-72.000-77 2 935 1950 292.608 78.000 26.65 88 3 886 1951 382.024 110.000 28.79 137 8 803 1952 447.963 130.000 29..02 248 17 524 1953 494.024 140.000 28..33 275 18 509 1954 510.344 180.387 35.34 323 24 558 1955 533.216 189.595 35.55 363 28 522 1956 543.554 209.155 37.74 376 27 556 1957 577.630 244.853 42..38 383 19 639 1958 611.703 262.591 42..92 394 19 666 1959 618.775 280.788 37.20 417 22 630 1960 620.900 282.967 34.30 432 28 655 başına 1950-1960 döneminde, çalışma koşulları açısından, işçi ücretlerinin yanı sıra çalışma süreleri ile ilgili sorunlar da yaşanmıştır. 1936 tarihli İş Kanunu çalışma süresini haftada 48 saat olarak belirlemiş, ancak, bu hukuki sınırlamaya rağmen, dönem içerisinde, bu sınırları aşan çalışma süreleri uygulanmıştır. Çeşitli işkollarında çalışan işçiler de, günde 11-12 saat çalıştırılmaktan ve fazla çalışma için almaları gereken % 50 zamlı ücreti istediklerinde ise işten çıkarıldıklarından yakınmışlardır. Öte yandan, II. Dünya Savaşı sırasında çıkarılan ve savaş sonrasında kısa bir dönem yürürlükten kaldırılıp 1956 da bazı tadilatlarla yeniden uygulamaya giren MKK nin 19. maddesi bazı işverenler tarafından fırsat olarak değerlendirilmiş ve işçiler Pazar günleri de çalıştırılmak istenmiştir. 1950 öncesine göre azalmakla birlikte, çalışma yaşına ilişkin sorunlar da gündemdeki yerini korumaya devam etmiştir. II. Dünya Savaşı yıllarında bir milyona yakın erkeğin silah altına alınmış olması nedeniyle doğan işgücü açığı kadın ve çocuk işçilerle kapatılmıştır. Bu uygulamanın sonucu olarak, 12-18 yaş arası çocuk işçi oranı 1937 de % 8 iken 1943 te % 19 a çıkmıştır. 1950 sonrasında ise, oranı azalmakla birlikte, çocuk işçi ücretlerinin düşük olması nedeniyle, sorun önemli ölçüde varlığını sürdürmüştür. Mensucat, matbaacılık, kauçuk, taş-toprak, cam ve çini sanayii ve çeşitli mamul üretimi yapan işyerlerinde yüksek oranda çocuk işçi istihdamı yapılmış; resmi makamlar ise bu çocukların aile geçindirdiklerini ileri sürerek uygulamayı savunmuşlardır. 7