Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu nun 8. Kuruluş Yıl Dönümü Vesilesiyle 29 Ağustos 2008 Tarihinde Düzenlenen Küresel ve Ulusal Finansal Sistemde Yeni Mimari Arayışları Başlıklı Konferansta BDDK Başkanı Sayın Tevfik Bilgin in Yaptığı Açılış Konuşması Sayın Bakanım, Çok değerli başkanlar, Kurumumuzda geçmişte görev almış ve mevcut üyelerimiz, Değerli sektör temsilcileri, Ve basın mensupları Hoş geldiniz Yıllardır yapamadığımız ve Kurumumuzun kuruluş yıl dönümlerinde bundan sonra yapmayı planladığımız bu ilk organizasyonumuza nezaket gösterip katılımınız bize şeref vermiştir, hepinizi tekrar Kurumum ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum. Đlk defa böyle bir organizasyon düzenliyoruz. 2000 yılı Ağustos ayından bugüne kadar geçen 8 yılda bu gibi organizasyonlara inanın zaman bulamadık. Đlk zamanlar sorunları büyümüş ve BDDK nın kurulmasıyla aceleyle bu Kuruma devredilmiş bir bankacılık sisteminin sorunlarıyla uğraşılmış, daha sonra rehabilitasyon çalışmaları hız kazanmış, 2003 yılı Temmuz ayında dünya bankacılık tarihine geçecek bir olayla karşılaşılmış ve bunun artçı etkilerini çözmek için yoğun mesai harcanmış, daha sonra ise, Bankacılık Kanunu ve alt düzenlemelerle bugüne kadar gelinmiştir. Elbette ki bankacılık sistemi her zaman hareketli olmuştur ve bundan sonra da bu yüksek adrenalin seviyeli çalışma ortamı aynen devam edecektir. Bu ortamda Kurum olarak her yıl yurtdışındaki Türk akademisyenlerimiz ağırlıklı ve gündeme uygun başlıklar altında bu organizasyonları devam ettirmek niyetindeyiz. Đstediğimiz onların bakış açısıyla yurtdışı ve Türkiye nin nasıl göründüğünü öğrenmektir. Bu ilk ve kendi ölçümüzde mütevazı toplantımızın yararlı olmasını temenni ediyorum ve sunum yapacak hocalarımıza da teşekkür ediyorum. 1
Sayın Bakanım, değerli konuklar, BDDK 2000 yılında kurulmuştur, ancak deneyim ve kurumsal hafıza bakımından 8 yıllık bir kurum değildir. Kurumun iskeletini oluşturan Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası kökenli personel ilk nüveyi oluşturmuş ve yılların birikimi olan deneyimi de Kuruma nakletmişlerdir. Zamanla banka dışı mali kesim olarak adlandırılan leasing, tüketici finansman ve faktoring şirketleri ve varlık yönetim şirketleri de bünyemize katılmıştır. Değerli konuklar, şu an itibarıyla Kurum bünyesindeki şirketler 49 banka, 53 finansal kiralama şirketi, 80 faktoring şirketi, 10 tüketici finansman şirketi, 7 varlık yönetim şirketi, 42 bağımsız denetim şirketi ve 49 banka temsilciliğinden ibarettir. Bu kuruluşların 30.06.2008 tarihi itibariyle büyüklükleri toplamı ise 684 milyar YTL ve GSMH içindeki payı da % 75 dir. Bu noktada Türk finans sisteminin tarihsel gelişiminin çıkardığı bir sonuçla karşılaşmaktayız. Bankacılık bu sistemde maalesef baskın bir roldedir. Đnancımız odur ki bir ülke sadece bir alandaki baskınlıkla sağlıklı bir finans piyasası oluşturamaz. Finans sistemindeki ürün çeşitliliği ve farklı kurumlar (yatırım fonları, sigorta, emeklilik fonları ) getiri çeşitliliği ve risk dağıtımında önemli rol üstlenebilirler. Kurum olarak biz, çatımız altındaki banka dışındaki kuruluşların sağlıklı ve düzgün gelişimi için elimizden geleni yapmaktayız. Bankacılığın hakim bir piyasa olması sebebiyle müsaade ederseniz bu alandaki son gelişmeler ve beklentiler hakkında sizlere görüşlerimizi iletmek isterim. Türk bankacılık sisteminin Haziran 2008 tarihi itibariyle aktif toplamı 657 milyar YTL dir. Haziran 2007 de 534 milyar YTL olan aktifin bir yıllık artış oranı % 23 dür. Kredilerimiz Haziran 2008 de 343 milyar YTL ye ulaşmış olup, geçen yılın aynı dönemine göre % 39 oranında artış kaydetmiştir. Bu dönemde kurumsal krediler % 38, bireysel krediler ise % 39 oranında artış kaydetmiştir. 2
Kredilerde artış hızı özellikle Mayıs 2008 den sonra azalmaya başlamıştır. Elbette ki ekonomik gerekler kredi kullanımını da belirleyecektir. Bankalarımız için bu dönemde önemli olan mevcudu korumak olmalıdır. Mevcudu koruyan banka başarılı bankadır. Şube müdürlerine, bölgelere ulaşılması çok zor hedefler vermek bu dönemde sağlıklı bir politika değildir. Kurum olarak her bankanın ayrı ayrı ve grup grup kapasitesini biliyoruz ve bankalarda bunu bildiğimizi biliyorlar. Bir bankanın mali yapısı, sermaye yeterliliği yeterli ise elbette ki farklı bir büyüme politikası izleyebilir. Ama benzer büyüklükteki bir banka sırf yarışta geri kalmamak için adale gücü yetersiz olsa da yarışa devam ediyorsa, bu kararının menfi etkilerini bilançosunda çok hızlı görecektir. Diğer yandan, bu dönem bankalarımız müşteri ile karşılıklı diyalogun ne kadar önemli olduğunu, eğer iki taraf da iyi niyetli ise sorunların çözülebileceğini göstereceklerdir. Daha sonraki dönemlerde bugünkü karşılıklı itidal ve sakin düşünerek karar vermenin ilişkilere katkısı büyük olacaktır. Tabi bu noktada bankalar kadar firmalarında işbirliğine açık ve şeffaf olmaları önemlidir. Biz bankacılarımızın ve firmalarımızın yağmurlu günde şemsiyeyi alan güneşli günde geri veren söylemine bu dönemde son vereceklerine inanmaktayız. Değerli Bankacılarımız, Mevduat hacmimiz Haziran 2008 sonunda 406 milyar YTL dir. Bir yıllık dönemde mevduatımız sadece % 22 artmıştır. Burada müsaadenizle her zaman şikâyet ettiğimiz bir konu üzerinde durmak isterim. Değerli konuklar, bankacılığımızın temel problemi tasarruf yetersizliğidir. Krediler % 39 artarken, mevduat artış hızı bunun oldukça gerisinde kalmıştır. Elbette ki genç nüfus, büyüyen bir ekonomi söz konusu, ancak sanırım bankalarımıza bu noktada önemli bir görev düşmektedir. Lütfen tüketimi körükleyen ya da kamçılayan reklamlar kadar özellikle genç nesillere tasarrufun önemini anlatan, üretmenin hazzını gösteren reklamlar da yapınız. Bankalar Birliğine ve münferit bankalara bu konuda tarihi bir görev düşmektedir. Bir toplum sonsuza kadar kredi kartından harcayamaz ya da tüketici kredisi kullanamaz. Çocuklarımıza paranın sadece bugünler için değil gelecek için de önemli olduğunu, tasarrufu bilmeyenin tüketimi de bilmeyeceğini hatırlatmamızda, tüketim ahlakını yerleştirmemizin önemi büyüktür. Bu ülkenin genç nüfusunun tüketim kadar tasarrufu hatırlamaya da ihtiyacı vardır. 3
Türk bankacılık sisteminde kredilerin takibe dönüşüm oranı Haziran 2008 de % 3,06 dır. Sektörün ortalama sermaye yeterlilik rasyosu % 16,79 dur ve mevduatın krediye dönüşüm oranı ise % 88 dir. Bankacılık sistemimiz, ülkemizin potansiyeli ile karşılaştırıldığında yetersiz büyüklüktedir, ancak potansiyel ve getiri imkânları yüksektir. Türk bankacılığı Doğu Avrupa ve çevresindeki tüm ülkeler dâhil şu anda bile yıldızlaşmaktadır ve gelecekte de ülkenin itici potansiyeli ile yıldızı daha da parlayacaktır. Bu sistemde yeni yeni yer alan Avrupalı bankacılar masa başına oturunca Türkiye deki rekabeti, bankacılığın hiç de kolay olmadığını ve gelişen yeni bankacılık enstrümanlarını öğrenmektedirler. Sayın Bakanım, değerli katılımcılar Bir elin parmakları nasıl birbirine benzemiyorsa ülkelerin bankacılık sistemindeki oyuncular da birbirine benzemez. Bu ülkemizde de böyledir. Türk bankacılık sistemi 49 halkalık bir zincir ise, zincirin sağlamlığı en zayıf halkanın gücüne doğrudan bağlıdır. BDDK olarak sistemi bir bütün olarak bir arada tutmak temel hedefimizdir. Görece zayıf halkaların güçlenmesi için her türlü tedbir alınmıştır ve bundan sonra da aynı şekilde alınacaktır. Bu tedbirler sistemin kolektif sağlığı içindir. Bu noktada aldığımız ve alacağımız tedbirlerde büyük, küçük, kamu, özel hiçbir ayrım gözetmediğimizi bankacılarımız gayet iyi bilmektedirler. Müsaade ederseniz dünyanın şekilden şekle girdiği son kriz hakkında tam bu noktada birkaç şey söylemek isterim. Kriz ya da dalgalanmanın gerekçeleri, nasıl gittiği şeklinde yorumlar çok sayıda, ben bunlara girmek istemiyorum. Kimine göre globalleşmenin yaşadığı en büyük kriz, kimilerine göre kusursuz fırtına, kimilerine göre ise reel sektörden finansın kopmasının bir sonucu. Ben müsaadenizle sonuncusu üzerinde durmak istiyorum. Daha fazla ve daha fazla hırsı finansal piyasaları muhtelif araçlarla reel ekonomiden koparmıştır. Araya sentetik ürünler de girdiğinde işin ucu iyice kaçmıştır. Sonuçlarını hep beraber izlediğimiz büyük dalgalanmanın temelinde Gözetim, Denetim ve Düzenleme (GDD) Krizi yatmaktadır. Kapitalist sistem tarafından düzenleme ve kontrol tekrar keşfedilmektedir. Bu anlamda piyasalara hakim olan görüşün de bir ruh temizliğine ihtiyacı kaçınılmazdır. Hele finansal 4
piyasalar söz konusu olduğunda durum çok daha hassaslaşabilmektedir. Neticede bir ayakkabı firmasının iflası o firmanın kendi sorunudur ama mali piyasalara gerektiğinde hükümet müdahalesi ürün piyasasına kıyasla daha önemli ve faydalıdır. Nitekim Fransız Đhtilalı ile gelişen Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler görüşünün Amerika daki ve Đngiltere deki banka kurtarma operasyonları ile içi boşaltılmıştır. Tam bu noktada, Türk finansal piyasalarında hakim rol oynayan bankacılık sektöründe Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu önem kazanmaktadır. Türkiye de isminde denetim kelimesi geçen tek üst kurul Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumudur. 1999 yılında bu isim verilirken sanırım bu mantıksal geri plan dikkate alınmıştır. Mortgage krizinden çıkarılan en önemli ders, sistemin çıkar çatışmalarına ve suiistimallere açık olduğudur. Bu noktada geçmişten alınan derslerle dünya finansal mimarisinde değişim de kaçınılmazdır. Yeni finansal mimari muhtemel kaçakları en aza indirecek düzenleme ve izlemeye büyük önem veren ve ilgili kurumlar arası diyalogu şart ve zorunlu kılan bir yapıda olacaktır. Koordinasyon ve veri alımı yetersiz, benzer hedefleri paylaşmayan yapıların krizlerden başarılı çıkması imkansızdır. Değerli Katılımcılar, Biz ne durumdayız? Şu an itibarıyla; Türk bankacılığında subprime konut kredisi olmadığını, Türk bankacılık sistemindeki kredilerin farklı risk düzeyinde olduğu ancak kredilerin rating ile şişirilmediğini, Türk bankacılık sisteminde % 12 nin altında sermaye yeterliliği olan bankanın bulunmadığını, Türk bankacılık sisteminin şeffaflığının batı ile karşılaştırılmayacak düzeyde olduğunu ve Dış borçlarını geri ödeme ya da yenilemede herhangi bir risk bulunmadığını övünerek sizlere aktarmak isterim. Ekonomide gizli bir istikrar çıpası gibi dimdik duran sektörün değerli temsilcilerine 2001 den farklı davranış ve iş yapış teknikleri nedeni ile teşekkür etmek isterim. Dünyada görkemli imparatorluklarının yanına dahi yaklaşılamayan anlı şanlı bankalarının düştükleri durumları görünce bankalarımız bu teşekkürü hak etmektedirler. 5
Elbette ki küresel gelişmelerden izole değiliz, etkilenmekteyiz. Daha şiddetli etkilenme ihtimalimiz de yüksektir, ancak önemli olan farkındalıktır. Kurum olarak farkında olduğumuz temel hususlar; Bankacılıkta vade uyumsuzluğu, Bu dönemde defalarca söylediğimiz ve söyleyeceğimiz kredi riski ve uzantısı olan faiz ve likidite riski, Sahiplik riski, Düşmesi muhtemel olan karlılık potansiyeli, Aktifin temel belirleyicisi olan pasifteki mevduat üzerinde bazen anlamsız boyuttaki rekabet hırsı, Artan maliyetler, Fısıltı ve dedikodu riski ve Şirketlerin kur riski şeklinde sıralanabilir. Sahiplik riskinden kastım çok ortaklı ve kurumsal bir yapıdan uzak veya az ortaklı ama mali gücü sınırlı patronların bulunduğu bankalarda gerektiğinde elini taşın altına sokacak muhatap bulamama riskidir. Bu gibi bankalarla ilgili olarak doğru karar almak için yanlış bir zaman yoktur. Şirketlerin yurtdışı borçlanma ile elde ettiği düşük giden kur ve düşük yabancı faizinden yararlanma gayretleri herkesin malumudur. Ancak resmin bütününü görmek oldukça zordur, çünkü yurt dışı borçlanmanın karşılığında verilen teminatların ne olduğu, bu borçların yapısı ve şirket bilançolarına etkisi tam olarak görülememektedir. Ben burada iki noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tüm bankalarımız kredi verirken firmaların her şeyini ama her şeyini analiz etmelidirler. Yurt dışından borçlanma yapmış bir firmayı kur riski analizlerinde ayrıca değerlendirmelidirler. Đkinci olarak ise, sanırım bu krediler karşılığında verilen teminatlar üzerinde yoğunlaşılması gerekmektedir. Acaba bir kısım firmalar yurt dışı finans piyasalarından yaptıkları ve bizim bankacılık sistemimize girmeyen bu fonlar karşılığında Türkiye de teminat vermişler ise ve bu teminat; ipotek ya da 20-30 senelik şirketlerin ortaklık paylarının rehni ise, kurlarda yaşanacak bir hareket halinde Türk reel sektörünün bir bölümü bir anda yabancı bankaların eline geçmiş olmaz mı? Ekonomik güvenlik açısından böyle bir gelişme ne getirir? Hep beraber düşünmemiz gerekmez mi? 6
Değerli Katılımcılar, Geçmiş dönemde tüm sistem hızlı büyümüştür. Bu dönemde kredilerini gerçekten derecelendirerek veren, pazar payına değil de, kredi kalitesine önem veren ve risk kültürünü özümseyen bankaları daha yakından izleme imkânımız olmuştur. Türk bankacılık sektörünün gerçek resmini 2008 Aralık ayı bilançolarında göreceğiz. Farklar bankalar arası farklar kadar, profesyoneller arası farkları da gösterecektir. Đşte asıl yılsonu ikramiyeyi kat ve kat hak edenler de o bankacılar olmalıdır. Ayrıca bu dönemler test edildiğimiz aylar olarak banka yöneticilerinin ileriye yönelik referansları için de önemlidir. Sayın Bakanım, çok değerli misafirlerimiz, Türk bankacılık sektörünün geleceği parlaktır. Bankalar krediyi yeniden keşfetmiştir ve müşteriler nereye giderse bankacılık da oraya gidecektir. Sistemin geleceği konut kredileri ve KOBĐ ler üzerinde olacaktır. Türk bankacılığı bölgenin en iyisidir ve aslında Türkiye bu anlamda bölgenin finans merkezi olması yolunda önemli bir mesafe de almıştır. Rekabetin artacağı, risk yönetiminin öneminin daha da anlaşılacağı, ürün çeşitliliğinin olmazsa olmaz olacağı, maliyeti düşürme ve maliyet kontrolünün büyük önem kazanacağı, birey ile perakendeci ve toptancı arasındaki nakit akış zincirinin bir parçası olmayı başaran bankaların bir adım önde olacağı bir gelecek bizi beklemektedir. Sayın Bakanım, saygıdeğer konuklar, Tüm bankalar kanunlarında temel amaç, tasarrufların korunması olarak belirlenmiştir. Kurum olarak temel misyonumuz da tasarrufların korunması ile ilgili mekanizmaların sağlığını sürdürmektir. Buradaki başarının sırrı da yetkin bir özel sektör, kaliteli bir bürokrasi, şeffaf piyasalar ve evrensel özellikte düzenleme, denetleme ve yaptırım olacaktır. Hepinize saygılar sunuyorum. 7