ÜNİTE DAVRANIŞ BİLİMLERİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Doç.Dr.Hasan TUTAR DUYGULAR VE HEYECANLAR

Benzer belgeler
DUYGULAR 3 DÜZEYDE INCELENEBILIR: Öznel yaşantı. Duygusal davranış. Fizyolojik olaylar

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

DAVRANIŞ BİLİMLERİ STRES

Birey ve Çevre (1-Genel)

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres

ERGENİM BEN!!! Nereden Çıktı Bu Sınav?

KİŞİLER ARASI İLİŞKİLER ve İLETİŞİM. Feriha GÜNAY Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI SINAV KAYGISI

SINAV KAYGISI. Sınav Kaygısının Belirtileri Nelerdir? * Fiziksel Belirtiler

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

STRES. Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ

SINAV KAYGISI KİTAPÇIĞI

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

İletişimin Bileşenleri

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

ECZACI GÜZİN VELİTTİN BEKRİOĞLU MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

emotions PSİ153 PSİKOLOJİYE GİRİŞ I- Prof.Dr. Hacer HARLAK DUYGULAR

NİLÜFER REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ. Sınav Kaygısı. Veli Kitapçığı

UZMAN KLİNİK PSİKOLOG KAHRAMAN GÜLER DEPRESYON

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz.

ÖFKE KONTROLÜ. Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

1 of 5 14/10/2010. Stresle Başa Çıkma

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

KRONOLOJİK YAŞ NEDİR?

PSK 271 Öfke Yönetimi ( Güz Dönemi) Yrd. Doç. Dr. Nilay PEKEL ULUDAĞLI. Öfke Yönetimi: Duyguları İfade Edebilmek ve Duygularla Başa Çıkmak

STRES ÇEŞİTLERİ. Duygusal Stres Yaşamımızı direkt etkilemeyip, dolaylı olarak etkileyen strestir.

İçerik. Duygunun Tanımı Bileşenleri Sınıflandırması Duyguların ifadesi Duygular ve psikosomatik bozukluklar Duygusal Zeka testi

ÖN ERGENLİK DÖNEMİ. Siz de Çocuktunuz. Sizde Ergendiniz

İLETİŞİM BECERİLERİ. DOÇ. Dr. Bahar Baştuğ

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

a) Bebeklik dönemi b) Çocukluk dönemi c) Okul çağı dönemi d) Ergenlik dönemi e) Yetişkinlik dönemi f) Yaşlılık dönemi

GEBELİĞİN PSİKO-SOSYAL VE KÜLTÜREL BOYUTU

SINAV KAYGISIYLA BAŞA ÇIKMA

ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ. İLETİŞİM ve SÜRECİ

Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.

SINAV KAYGISI ÖLÇEĞİ

Etkili İletişim. Uzman Klinik Psikolog, Evlilik ve Aile Terapisti. Zeynep SET

yukarıda olduğu psikolojik bir durumdur.


OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

ALGI VE ALGISAL ÖRGÜTLEME YASALARI

UZ. DR. GÖNÜL ERDAL DAĞISTANLI

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

İş Yerinde Ruh Sağlığı

ÖFKE İLE BAŞ ETME YÖNTEMLERİ

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

02/17 Jelinek, Hauschildt, Moritz, Okyay, & Taş HOŞGELDİNİZ. Depresyon Tedavisinde Metakognisyon Eğitimi (D-MCT)

ÖĞRENME KURAMLARI. Davranışçı Kuram Bilişsel Kuram Duyuşsal Kuram

AFET PSİKOLOJİSİ. GEA Acil Durum Yönetimi Eğitimleri

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

Beylikdüzü Psikolog Sitesi ~ Panik Bozukluğun Etkileri Yazısı

BAĞLAŞIMCILIK. HAZIRLAYAN: Mustafa GÜNENDİ

Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK

Bireysel Farklılıklar, Kişilik, Tutum, Duygu ve Değerler

EVLİLİK ÇATIŞMASI VE ÇOCUK

EFT ile POZİTİF HAYAT EĞİTİMİ EFT NEDİR?

STRES NEDİR? Organizmanın fiziksel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan psikolojik bir durumdur.

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi SOSYAL FOBĐ

Gestalt Kuramı. Doç. Dr. Tülin ŞENER

GESTALT KURAMI Gestalt kuramcılarına göre bütün, parçaların toplamından daha anlamlıdır ve farklıdır. Birey herşeyi bir bütün olarak algılama

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

ALARM DURUMUNDA BEDENİMİZDE MEYDANA GELEN BAZI ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

BİRİNCİ BASAMAKDA PSİKİYATRİ NURAY ATASOY ZKÜ TIP FAKÜLTESİ AD

Stres Yönetimi ŞÜKRÜ AĞAÇSAPAN

MEDİNE BİLGE KESKİN ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ DUYGUSAL GELİŞİM

Psikolog Seda BİLGEN IŞIK İÇİNDEKİLER: 1. TIRNAK YEME 2. ÇOCUKLARDA BİLGİSAYAR KULLANIMI 3. SINAV KAYGISI 4. KAYNAKÇA

GENEL ANTRENMAN BİLGİSİ

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir?

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

DUYGUSAL DÜZENLEME VE DUYGUSAL İŞÇİLİK. Doç. Dr. Cem Şafak ÇUKUR Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü 2012

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız?

Prof. Dr. Serap NAZLI. BİREYİ TANIMA TEKNİKLERİ-Testler

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

ANKSİYETE NOTLARI. Anksiyete, tehlikede olma karşısında bedenin verdiği tepkidir. Kan damarlarımıza adrenalin

TANI, TEDAVİ VE ARAŞTIRMA AÇISINDAN CİNSEL BOZUKLUKLAR VE DSM 5. Prof. Dr. Cem İncesu Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı

Hem. Dr. SONGÜL KAMIŞLI Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü Prevantif Onkoloji A.B.D. Psikososyal Onkoloji Birimi

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

MADDE BAĞIMLILIĞINDAN KORUNMA

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni SINIRLAR VE DİSİPLİN

Trafik Psikolojisi Trafik psikolojisi,

KAYGIYLA BAŞEDEBİLME VE GEVŞEME TEKNİKLERİ

TEMEL ALGISAL SÜREÇLER VE BİLGİ İŞLEMEDE ALGININ YERİ VE GESTALT PRENSİPLERİ BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

BAYILAN ÇOCUK. 3.BAHAR PEDĠATRĠ GÜNLERĠ BAġKENT ÜNĠVERSĠTESĠ ADANA UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ MART 2016

GELİŞİM, KALITIM ÇEVRE ETKİLEŞİMİNİN BİR ÜRÜNÜDÜR.

Ergenlikte Kimlik Gelişimi. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi

ÜMRANİYE REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

Transkript:

HEDEFLER İÇİNDEKİLER DUYGULAR VE HEYECANLAR Duygu Kavramı ve Anlamı Duygular ve Heyecanlar Duygu Kuramları Duygusal Yaşantılar Duyguların Kontrolü ve Yönetimi DAVRANIŞ BİLİMLERİ Doç.Dr.Hasan TUTAR Bu üniteyi çalıştıktan sonra; Duygu kavramını tanımlayıp, açıklayabilecek, Duygu ve heyecan ayrımı yapabilecek, Duyguların sınıflandırmasını yapabilecek, Duyguların ifadesini bilecek, Duyguların kontrolünü öğrenebilecek, Duygusal yaşantıları kavrayabileceksiniz. ÜNİTE 7

GİRİŞ Tutum ve davranışları yönlendiren içsel durumlar olan duygular ve heyecanlar, insanı sürekli etki altında bırakır. Duygular kimi zaman korku, kimi zaman sevinç, kimi zaman telâş, kimi zaman arzu şeklinde ortaya çıkabilir. Bu duyguların insanın tutum ve davranışlarıyla yakından ilgisi vardır; ancak belirli duygusal durumlar belirli davranışlarla birlikte görülür veya belli davranışların ortaya çıkmasını sağlayan, belli duygusal durumlardır. Korku kaçma davranışına neden olurken, öfke saldırma, sevgi yaklaşma, telâş hazır bulunma davranışına neden olur. Duygu ve davranış birlikteliği, insanın çevreye uyumunu kolaylaştırır. Duygular sadece tutum ve davranışları değil düşünceleri de etkiler. Sevildiğini düşünen insanda sevinç duyguları, sevilmediğini düşünende üzüntü, özlendiğini veya arandığını düşünen insanda özlem duyguları oluşur. Başarı kazanan çocuğumuz veya bir yakınımız önce gurur duygumuzu harekete geçirir, sonra başarı için gösterdiğimiz fedakârlıkları düşünür ve bir kez daha mutluluk duyarız. Bir haber bekleriz; alamayınca merak eder, düşünürüz. Dolayısıyla bütün bunlar duyguların, düşüncelerin, tutumların ve davranışların insanın gündelik yaşamının organizasyonunda iç içe olduğunu gösterir. DUYGU KAVRAMI VE ANLAMI Duygu, bireyin ruh halinde biyokimyasal veya çevresel etkilerle oluşan karmaşık psikofizyolojik bir değişimdir. Duygu, bireyin ruh halinde biyokimyasal veya çevresel etkilerle oluşan karmaşık psikofizyolojik bir değişimdir. Duygu vücuttan dışa doğru yansıyan bir hareketi ifade eder. Duygu veya İngilizce adıyla emotion dışa doğru hareket anlamına gelir. Dış dünyadan gelen uyarıcılara veya vücudumuzdaki dürtülere doğuştan gelen, türe özgü belirli reaksiyonlar veririz. Bunlar önceden düzenlenmişlerdir. Duygular genel olarak kişinin yaşama uyum sağlamasını kolaylaştıran programlanmış davranış kalıplarıdır. Duygu dediğimizde anlaşılması gereken, uyarıcıya karşılık olarak gelen iç tutumdur. Bu tutum şiddetine göre davranışa dönüşür. Duygu sadece kişinin içsel durumundan kaynaklanan değişiklikler değildir; duygunun hissedilmesi de gerekir. Yani duygusal uyaran ile duygusal vücut hali arasında bağ kurulmalıdır. Duygular; algılar, psikolojik tepkiler ve bilinci de içeren, insanın genel psikolojik durumunu koordine eden içsel durumlardır. Duygular, bilincin etkisi olmadan, iç ve dış olaylara bir tepki olarak ortaya çıkan ve anlatılması zor olan elem veya haz duygusu yaratan psikolojik olgulardır. Yukarıdaki ifadelerden duygunun, kişinin içinde meydana gelen, içsel yaşantı ve dışsal göstergelerden Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2

anlaşılabilen durumlar olduğu anlaşılmaktadır. Genel bir ifadeyle duygu, insanda psikolojik durumları ortaya çıkaran, türlü eğilimlere neden olan psikolojik hallerdir. Duygunun tanımlanmasının zorluğu, onun kapsadığı alanın genişliğinden kaynaklandığı gibi kavramın belirsizliğinden de kaynaklanmaktadır. Bu nedenle psikologlar ve felsefeciler duygu nun anlamı üzerinde tartışmaktadırlar. Felsefeciler duyguyu herhangi bir zihin, his, tutku çalkantısı ya da devinim veya uyarılmış zihinsel durum olarak tanımlarken; psikologlar duyguyu, bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimi anlamında kullanmaktadırlar. Kaynaklarıyla, neden oldukları tepki biçimleriyle, kalıcı veya geçici oluşlarıyla yüzlerce duygudan söz edilebilir. Duygu kavramı, şiddeti az, ancak kalıcılığı görece fazla olan duygusal durumlar anlamına gelir. Duygular ve heyecanlar davranış ve yaşantıyla birlikte meydana gelir. Duygular, düşünceler ve devinimler gibi psikolojik hallerin birbirinden ayrılması güç olduğu gibi bunların birinin nerede başladığı, diğerinin nerede bittiğini belirlemek de kolay değildir. Aynı zamanda duygu, düşünce ve devinim arasında bir ilişki vardır. Duygular ve heyecanlar davranış ve yaşantıyla birlikte meydana gelir. Bilinçli davranışların arkasında her zaman duygular varken, bilinç dışı davranışlar daha sonra haz veya elem şeklinde çeşitli duygulara neden olur. Buna göre bilinçli bir davranış duyguların somutlaşmış ve dış âleme yansımış şeklidir. Burada sözü edilen haz ve elem duygusunun belli bir şiddeti, tonu ve ağırlığı vardır. İnsana haz veren duygular şiddetli olabildiği gibi, elem veren duygular da şiddetli olabilir. Bu her iki duygunun insan üzerindeki etkisi de şiddetine göre farklı olur. Haz ve elemin şiddeti arttıkça süresi de uzar. Kısaca insan haz ve elem gibi iki duygu durumu arasında yaşar. Duyguların en olumlu olanlardan ve bizi en çok mutlu kılanlardan, en olumsuz olanlara, yani bizde acı uyandıranlara kadar iki nokta arasında; şaşkınlık, merak, umut, heves, arzu ve bekleyiş gibi başka duygular da vardır. Duygular şiddetine göre gerilim uyandıranlar veya gevşek olanlar olmak üzere de sınıflandırılabilir. Duygular şiddetine göre gerilim uyandıranlar veya gevşek olanlar olmak üzere de sınıflandırılabilir. Örneğin, büyük bir arzuyla yaşanan bekleyiş durumu, insanda gerilimli bir duygu hali yaratır. Bu gerginliğin şiddetinin artması ve süresinin uzaması insanda temelinde psikolojik nedenlerin bulunduğu psikolojik rahatsızlıkların doğmasına neden olur. Şaşkınlık, ilgi, merak da çeşitli ölçülerde insan üzerinde tatlı bir gerginlik yaratır. Bütün bu ifadelerden duyguların insanda farklı şiddetlerde gerilim yarattığı anlaşılmaktadır. Bunlardan; sevinç, şefkat, merhamet, acıma, bağışlama, özlem gibi duygular şiddetine göre kişiyi mutlu ederken, korku, hüzün, telaş, endişe, kaygı gibi duyguların şiddetine göre kişiye hem gerilim hem de elem verir. Duyguların haz, elem ve yoğunluk gibi üç temel boyutunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3

Duyguların kişi üzerinde etkisi, kontrol edilmelerinin kolaylığı veya zorluğuyla ilgilidir. Güçlü duyguların baskı altına alınması veya kontrolü daha zordur. Bu duygular kişiyi kendine bağımlı kılar ve kişi yoğun duyguların etkisiyle benliği üzerindeki kontrolünü kaybeder. Duyguların bir diğer yönü de toplumsal kabulle ilgilidir. Dostluk, arkadaşlık, yardımlaşma gibi bazı duyguların açıkça ifade edilmesi toplumda hoş karşılanırken; düşmanlık, kıskançlık, korkaklık gibi duygular toplum tarafından hoş karşılanan duygular değildir. Duyguların bir diğer yönü de kişiler üzerindeki etkisinin farklı olmasıdır. Bir başka ifadeyle insanların duygusal tepkileri birbirinden farklıdır. Bazı kişiler aynı uyarıcıya karşı diğerlerinden daha fazla duygusal tepki gösterebilir. Bazı kişilerde dostluk, arkadaşlık, fedakârlık, özveri gibi duygular baskın iken ve bunlardan mutluluk duyarken; diğer bazılarında kıskançlık, korkaklık, çekemezlik, aç gözlülük gibi duygular daha baskındır ve bu tür duygular şiddeti oranında kişide elem duygusu oluşturur. İnsanlar huylarına ve mizaçlarına göre yani yaşadıkları duygusal durumun yoğunluğu, şiddeti veya kalıcılığına göre nitelendirilirler. Bazı insanlar daha neşeli, şen iken, diğerleri daha hüzünlü, öfkeli, kederli, endişeli veya kaygılı olabilir. Bazıları korkak, bazıları kahraman olabilir. Bütün bunlar kişiyi nitelendirmeye yarayan temel faktörün taşıdığı duyguların şiddeti olduğunu göstermektedir. Kısaca her insanda duygusal yaşamın kendine has özellikleri vardır. Bir insanın duygusal tepkilerinin genel özelliklerine huy denir. Huy heyecanlardan daha kalıcı ve sürekli olmakla beraber, insanda az çok geçici olan duygusal durumlar (mood) dır. Duygusal tepkilerin değişmeyen yanlarına ise mizaç denir. DUYGULAR VE HEYECANLAR Duyguların çok yoğun veya şiddetli olanlarına ve insanda gerginlik uyandıranlarına, heyecan denir. Duygular haz ya da elem verici, yoğun ya da ılımlı, gergin ya da gevşek olmalarına göre üç bakımdan nitelendirilebilir. Duyguların çok yoğun veya şiddetli olanlarına ve insanda gerginlik uyandıran duygulara heyecan denir. Bir başka tanımla şiddeti çok fazla olan, kısa süreli, bedensel belirtilerin eşlik ettiği duygusal durumlara heyecan denir. Heyecan sırasında bütün organizmada birtakım değişiklikler olur. Deride elektriksel tepkiler, kan basıncında azalma ve çoğalma, kalp çarpıntısı, ağız kuruluğu, nabzın hızında artış, titreme, göz bebeklerinin büyümesi, dikkat dağınıklığı gibi. Bunlar duyguların şiddetine göre kişi üzerinde gözlenen değişikliklerden bazılarıdır. Duygu ve heyecan kavramına yakın anlamı olan bir diğer kavram da tutku kavramıdır. Tutku, şiddeti ve sürekliliği fazla olan, insanın uyumsal davranışlarını bozabilen duygusal durumlardır. Örneğin, hız Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4

Tartışma Duygular ve Heyecanlar tutkusu, aşırı hırs, kumar veya benzeri tutkular insanın sağlıklı bireysel ve toplumsal davranış gösterme yeteneğini bozan duygusal durumlardır. Heyecanlar üç düzeyde incelenebilir. Bu düzeyleri aşağıdaki gibi açıklayabiliriz: Öznel yaşantı düzeyi. Her insanın kendine özgü bir yaşamı vardır; bu yaşam onun öznel deneyimlerinden oluşur. Yani bir insan belli bir duyguyu veya heyecanı doğrudan tecrübe eder ve bu yaşantı onun için özneldir. Bu onun karanlık bölgelerini oluşturur. Yani kendisine açık, kendisinin dışında başka herkese karanlıktır. Dolayısıyla kendisinin dışında birinin doğrudan bilmesi olanaksızdır. Hüzün duygusu insanın gözünden süzülen iki damla yaş şeklinde ortaya çıkabilir. Duygusal davranış düzeyi. İnsan bazen acı, bazen öfke, bazen de hüzün duygusu hisseder. Hüzün duygusu örneğin insanın gözünden süzülen iki damla yaş şeklinde ortaya çıkabilir. Gözyaşları kişinin öznel deneyimlerinin, dış dünyaya yansımış davranış düzeyleridir. Gözyaşı, kişinin aslında ne gibi duygular içinde olduğunu gösterir; yani kişinin duygu durumu hakkında ipucu verir. Günlük yaşamda birinin duygularından bahsederken, çoğu kez gözyaşı kadar görünür olmayan duygusal davranış düzeylerinden yararlanırız. Duygusal yaşantı süresince bedende oluşan fizyolojik olaylar. İçinde bulunulan duygusal durum psikosomatik etkiler ortaya çıkarır. Örneğin, heyecansal yaşantıya göre kanın dolaşım hızında, kalp atış hızında, nabzın atış hızında, salgı bezlerinin ürettiği salgıların miktarında artışlar olur. Bu farklı heyecan düzeyleri, duygusal yaşantı sürecinde oluşan bedensel belirtilerdir. Heyecanlar karmaşık süreçlerdir; bunların meydana gelişinde merkez sinir sistemlerinin rolü olduğu gibi, beden iç organlarının da rolü vardır. Yüz hareketlerinden ve tensel belirtilerden insanın hangi heyecanın etkisinde olduğu anlaşılır. Duygusal yaşam ılımlı olduğu zaman beden üzerindeki etkisi zayıftır. Heyecanlar, bir bakıma çok yoğun ve şiddetli, kısa süreli duygulardır. Tıpkı güdüler gibi heyecanlar da, davranışların nedenleri arasındadır. Ancak güdüler içsel faktörlerle ortaya çıkarken, heyecanlarda uyarıcı dış çevreden gelir. Bazı durumlarda kişi kendisine çok fazla heyecan duygusu yaşatan beklenmedik bir durumla karşılaştığı zaman, organizmanın hem fiziksel hem de psikolojik durumu üzerinde gözlenen davranışlar ortaya çıkar. Daha duygusal olanların görece daha az duygusal olanlardan daha iyi insanlar olduklarını düşünüyor musunuz? Forumda tartışabilirsiniz. Düşüncelerinizi sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan tartışma forumu bölümünde paylaşabilirsiniz. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5

DUYGU KURAMLARI Duyguların meydana gelişini ve insanın psikolojik ve fizyolojik yapısını açıklamak amacıyla farklı kuramlar geliştirilmiştir. Bu kuramlar James-Lange kuramı, Cannon Bard kuramı, Arnold-Linsey Kuramı, Bilişsel kuram ve Sosyobiyolojik kuramdır. James-Lange Kuramı Bedenimizin tepkisinin farkına vardığımız zaman fizyolojik değişikliklerle birlikte duygu durumu meydana gelir. Amerikan psikolog William James ve Danimarkalı psikolog Carl Lange ayrı ayrı yerlerde aynı yıl içinde aynı kuramı ortaya atmışlardır. Bu nedenle de bu kurama James-Lange kuramı denmiştir. Kuramın temel düşüncesi şudur: Bedenimiz, çevreden uyarıcılar alır ve belirli özelliklerine tepkide bulunur. Bedenimizin tepkisinin farkına vardığımız zaman fizyolojik değişikliklerle birlikte duygu durumu meydana gelir. Gözlerin büyümesi, tüylerin diken diken olması fizyolojik bir durum olarak kalmaz; aynı zamanda duygusal bir tepkiyle tamamlanır. Issız bir sokakta köpekle karşılaşan kişinin köpeği gördükten sonra vücudunda fizyolojik değişmeler meydana gelir ve ardından korku duygusu oluşur. Cannon Bard Kuramı Cannon-Bard kuramı, James-Lange kuramının eksiklerini giderme amacıyla geliştirilmiştir. Bu kuram da iki farklı psikolog tarafından ayrı ayrı yayınlarda ileri sürülmüştür. Bu nedenle her ikisinin adıyla anılmaktadır. Kuram hipotalamusun merkezi rolü üzerinde durulmuştur. Çevreden algılanan uyarıcılar hipotalamusu etkiler, hipotalamus fizyolojik değişiklikleri ortaya çıkararak sinir sistemini uyarır ve beyin kabuğuna sinirsel akımlar göndererek heyecan yaşantımızın farkına varmamızı sağlar. Görüldüğü gibi James-Lange kuramının eksiklerini gidermeyi amaçlayan bu kuramda duygular ve bedensel davranışlar aynı anda ortaya çıkmaktadır. Bilişsel Kuram Duygu kuramları içerisinde en çok kabul edilen kuram bilişsel kuramdır. Bilişsel kuram, hem günlük yaşantılarla hem de bilimsel deneylerle desteklenmektedir. Bu kurama göre bedenimizde olup biten fizyolojik değişikliklere, çevremizde bulunan uyarıcılar çerçevesinde anlamlı duygusal tepkiler veririz. Kurama göre bilişsel süreçler duyguların tanımlanmasında ve anlamlandırılmasında önemli rol oynar. Bu süreçte bedendeki fizyolojik değişikliklerin oluşmasında bireyin algıları ve anlayışı etkilidir. Çevredeki uyarıcıları algılayan birey, bu durumu çevredeki ipuçları eşliğinde yorumlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6

Sosyobiyolojik Kuram Sosyo-biyolojik kuram, insanın sosyal davranışının bir evrim sonucunda bu noktaya geldiği üzerinde durmaktadır. Sosyo-biyolojik kuram, insanın sosyal davranışının bir evrim sonucunda bu noktaya geldiği üzerinde durmaktadır. Buna göre sosyal davranışlar doğal bir seçim sürecinden geçerek bugünkü şeklini kazanmıştır. Bu kuramda, duyguların fizyolojik temelinin ne olduğu ve nasıl oluştuğu üzerinde durulmaz. Duyguların niçin devam ettiği ve insan yaşamında ne tür işlevleri olduğu üzerinde durulur. Sosyo-biyolojik kuram, duyguların, insanın çevresine uyum sağlamasına yardımcı olacağını ileri sürmektedir. Kurama göre her insanın duygularının uyumsal bir görevi vardır. Örneğin, kızgınlık, başkalarının saldırganlığına karşı kişiyi korur; haz, neşe ve mutluluk insanları birbirine yaklaştırır, sevgi ve coşku eşleşme davranışını kolaylaştırarak türün devamını sağlar. Duyguların Sınıflandırılması Duygu psikolojisi üzerine çalışanlar duyguları sınıflamaya çalışmışlar, ancak bunda kesin bir sonuca ulaşamamışlardır. Bununla birlikte duyguların sınıflandırılmasında birtakım görüşler ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazıları, bedensel, ruhsal ve manevî olmak üzere üç duygu türünü kabul eden sınıflandırmalar olduğu gibi duyguların süresi, yoğunluğu ve şiddetini esas alan sınıflandırma da vardır. Diğer bir sınıflandırma ise duyguların göreceliği konusudur. Aynı duygular kişide aynı davranışlara mı neden olur veya aynı davranışların arkasında hep aynı duygular mı vardır? gibi soruların cevabı duyguların göreceliği sınıflandırmasının temelini oluşturur. Diğer bir duygu sınıflaması ise duyguların iyi veya yüce oluşu ile aşağı ve kötü oluşlarıyla ilgilidir. Kişiyi; iyiye, erdemli olana, güzele, doğruya, adaletli davranmaya sevk eden, sevgi, iffet, güven vs. gibi duygular yüce duygular olarak kabul edilirken; kıskançlık, korkaklık, nefret, utanmazlık, onursuzluk aşağı duygular olarak kabul edilmektedir. Duyguları sınıflama konusunda üzerinde uzlaşılabilecek ortak bir nokta bulunmamasına rağmen sekiz temel duygunun olduğu genellikle kabul edilmektedir. Bu temel duygular; korku, neşe, kızgınlık, hüzün, nefret, umut, yakınlık ve hayrettir. Bunların dışında yaşanan diğer duygular ise bu duyguların karışımıyla meydana gelen ikincil duygulardır. İnsana elem ya da haz veren duygular çok çeşitlidir. Bunlar; sevindirici, yasaklayıcı ve savunucu ile saldırıcı duygular olarak üç başlık altında toplanabilir. Sevindirici duygular, insanı haz veren davranışa yöneltirler ya da insana bir davranışın sonunda haz verirler. Bunlar sevgi, mutluluk, zevk, merak, doyum ve hoşlanma gibi duygulardır. Yasaklayıcı ve savunucu duygular ise korku, sıkıntı, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7

üzüntü, hüzün, keder, bıkkınlık, tiksinti, iğrenme gibi duygulardır. Sevindirici duyguların tersine insana elem verirler. Bu duygulardan uzak olmak için insan, bunlara götüren davranışları kendisine yasaklar veya bunları yaratacak durumlara karşı kendisini savunur. Yasaklayıcı ve savunucu duyguların şiddeti arttıkça kişiyi çöküntüye uğratır ve ona zarar verir. Saldırıcı duygular, insanı karşısındakine elem verecek bir tutum takınmaya, eylemde bulunmaya yönelten duygulardır. Duygular, haz ve elem verici duygular olarak da sınıflandırılmıştır. İnsanda heves, umut, arzu, istek, coşku, şefkat, sevgi gibi hisler uyandıran duygular insana mutluluk ve haz verirken; açlık, acı, hainlik, kıskançlık, öfke gibi duygular insanı rahatsız eden ve onda elem hissi uyandıran duygulardır. Duyguları ayrıca bedensel veya fiziksel duygular ve psikolojik veya ruhsal duygular olarak sınıflandırmak mümkündür. Adler, duyguları kısaca insanları birbirine yaklaştıran ve onları birbirinden uzaklaştıran duygular olarak sınıflandırmaktadır. Olumlu duygular; umut, heves, arzu, istek, heyecan, mutluluk, dostluk, fedekarlık, neşe, iyimserlik gibi insanı yaşama bağlayan, onun yaşam sevincini artıran duygulardır. Duygular, insanları nesnelere, olaylara veya olgulara yaklaştıran veya onlardan uzaklaştıran; düşünceleri takip etmeleri yönüyle, pozitif-negatif duygular olarak iki genel kategoride sınıflandırılabilir. Olumlu duygular; umut, heves, arzu, istek, heyecan, mutluluk, dostluk, fedekarlık, neşe, iyimserlik gibi insanı yaşama bağlayan, onun yaşam sevincini artıran duygulardır. Olumsuz duygular ise kişinin yaşam sevincini azaltan, onu yaşamdan soğutan, onda stres ve çeşitli gerilimlere neden olan; nefret, kıskançlık, kin, öfke, şiddet, çekemezlik düşmanlık, korku, cimrilik gibi duygulardır. Duyguları negatif ve pozitif olarak sınıflandırmanın yanında onları primer ve sekonder olarak da sınıflandırmak mümkündür. Primer duygular, doğuştan varolan kişinin yaşama uyum sağlamasını kolaylaştıran ve önceden düzenlenmiş duygulardır. Primer duyguların amacı; bedeni, kaç ya da savaş durumuna hazırlamaktır. Primer duyguların uyarılması için, uyaranın niteliğinden çok, belli özelliklere sahip olması önemlidir. Primer duygular bütün duygusal davranış yelpazesini tanımlamaya yetmez; bunlar sadece temel mekanizmalardır. Nesnel bir durumla karşılaşıldığı zaman primer duygular arasındaki bağlantılar kurulmaya başlandığı andan itibaren sekonder duygular ortaya çıkmaya başlar. Sekonder duygular, yaşama hazır cevaplar şeklindeki kontrol dışı primer duygulardan farklı olarak, bilinçli ve sistemli fikirlerle başlar. Bu fikirler, zihinsel imgeler şeklinde insan beyninde ifadesini bulur. Duyguların Özellikleri Duygular, özellikleri itibarîyle iki gruba ayrılır. Bunlardan biri temel duygular, diğeri karmaşık duygulardır. İnanç, kızgınlık, yaş, korku, aşk, heyecanlanma ya da neşe gibi duygular temel duygular iken; şevk, hayal kırıklığı veya yetersizlik gibi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8

duygular karmaşık duygulardır. Karmaşık duygular daha basit duyguların birleşiminden oluşur. Basit duygular daha tepkisel, kısa süreli olmasına rağmen, karmaşık duygular daha kurgusal, daha kalıcı ve uzun süreli yoğun duygulardır. Duygular hemen oluşmaz; kişilerin düşünce ve algılarında kendilerini belli eder ve aynı zamanda onların düşüncelerinden ve algılarından etkilenir. Duygular hemen oluşmaz; kişilerin düşünce ve algılarında kendilerini belli eder ve aynı zamanda onların düşüncelerinden ve algılarından etkilenir. Olup biten olayların algılanmasından, yorumlanmasından veya kişinin kendi içsel düşünce süreçlerinden, hayallerinden veya anılarından etkilenerek farklı yoğunlukta ortaya çıkar. Bazı özel duygular kişilerin olaylara bakış açısı ve onlarla ilgili yorumlarıyla ilgilidir. Duygular sinir uçları gibidir; ister elem ister haz versin, onlara dokunulursa kişi tepki gösterir. Duygular aslında kişiyi harekete geçiren temel unsurlardır. Duygusuz bir insanın elem veya haz hissi duymayacağı gibi bu kişinin belli bir davranışta bulunması da gerekmez. Duygulara dokunulmaz ve ifade edilmesine izin verilmez ise kişi kendini uyuşuk, yorgun, içe kapalı ve kaygılı hisseder. Düşüncelerin doğrusu ve yanlışı varken; duyguların doğru ya da yanlışı yoktur. Şiddetli veya zayıf, yoğun veya yüzeysel olabilirler ama doğru veya yanlış olmazlar. Algılar ve bunlara dayalı olarak ortaya çıkan yargılar duyguları yönlendirir. Duyguların arkasındaki algılar doğru veya yanlış olabilir; ama duygular yine doğrudur ve onların yanlışı olmaz. Kişinin hissettiği duygu doğru veya yanlış değildir; şiddetli veya zayıf, var veya yoktur. Bu nedenle birey kendinin ya da başkalarının duygularının farkına varabilir; ancak onları doğru veya yanlış olarak değerlendiremez. Duygular şiddetine göre bastırılır veya bastırılmaz; şiddetli duygular kolay kontrol edilemezken, göreli olarak zayıf duyguların kontrolü mümkündür. Olumlu duyguları kontrol etmek daha kolay iken, olumsuz duyguları kontrol etmek veya bastırmak daha zordur. Duyguları bastırmak için kişi zihnini bir şeylerle bilinçli olarak meşgul ederek olumsuz duyguları ya görmezlikten gelmeye ya da unutmaya veya bastırmaya çalışır; ancak yine de bunu başarmak kolay değildir. Algılar, düşünceler, inançlar bireyseldir ve kolay kolay başkasını etkisi altına alamaz. Algılar, düşünceler, inançlar bireyseldir ve kolay kolay başkasını etkisi altına alamaz. Bununla birlikte, duygular genellikle bulaşıcıdır. Birini düşünürken görmek insanda düşünce durumu oluşturmayabilir veya birinin algıladığını algılamak kolay olmayabilir; ancak düşmanlık hisleri olmadan birinin ağladığını gören birinin kendini üzgün hissetmesi veya ağlaması duyguların kolayca bulaştığını gösterir. Büyük bir başarıdan sonra sevinç ve heyecan duyan biriyle aynı duyguları taşımak beklenen bir durumdur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9

Örnek Duygular ve Heyecanlar Kültür insanların ve toplumların davranışlarını etkilediği gibi duygu durumlarını da etkiler. Tıpkı şu şiirin mısralarında olduğu gibi: "hüzün ki en çok yakışandır bize / belki de en çok anladığımız biz ki sessiz ve yağız / bir yazın yumağını çözerek ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze / ovayı köpürterek akan küheylan" Duyguların İfadesi Duyguları ifade eden davranışların bir kısmı kişinin kontrolünde ortaya çıkar. Duygular kendilerini ifade ediliş biçimleriyle ortaya koyar. Duyguları ifade etmenin temelinde farklı kültürler ve farklı diller vardır. Bazı dillerde duyguları ifade etmeninin basit şekilleri varken, bazı dillerde duygu ifade ayrımları karmaşıktır ve nüanslar önem kazanır. Özellikle farklı beden dilleri, duyguları farklı şekilde ifade etme aracıdır. Aynı zamanda duyguların her kültürde farklı ifade ediliş tarzı vardır. Her duygu taşıdığı değere göre farklı biçimde ifade edilmekte, kültürlerde değerler yaklaştıkça, onların ifade ediliş tarzı da birbirine yaklaşmaktadır. İnsan bir bakıma kültürel bir varlıktır ve her kültür farklı özellikleriyle diğer kültürlerden ayrılır. Dolayısıyla kişilerin kültürlerinin bir parçası olan duygularını ifade biçimleri kültürden kültüre farklılık gösterir. Nitekim Ekman ın yaptığı uzun süreli araştırmalar bütün kültürlerde aynı olan duyguların ifade biçimlerinin aynı olduğunu söylemektedir. Ekman a göre; mutluluk, üzüntü, öfke, korku, tiksinme, şaşkınlık gibi bazı temel duyguların ifadeleri bütün kültürlerde aynıdır. Duyguları ifade eden davranışların bir kısmı kişinin kontrolünde ortaya çıkar. Kişi duygularını ne ölçüde kontrol etse de, duygular çoğu zaman insan yüzünde kendisini gösterir. Beden dili, kültüre göre farklılık gösterse de beden dilinin bir parçası olan yüz ifadeleri kültüre bağlı olarak pek değişmez. Ancak beden dilinin diğer öğeleri olan jestler bir kültürden diğerine önemli değişiklikler gösterebilir. Ayrıca yüz ifadelerinin dışında, sesler ve konuşma biçimleri de duygu ifadesinin önemli araçlarıdır. Örneğin, insanlar genellikle öfkeliyken yüksek sesle konuşur ve bu yaklaşık tüm kültürlerde ortak bir ifade şeklidir. Kişinin hissettiklerini tanımlamasından sonra bu duyguları ifade etmesi önemlidir. Duyguları ifade etmek şu yollarla olabilir: Konuşarak ifade etmek, Yazarak ifade etmek. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10

Konuşarak ifade etmek. Duyguları ifade etmenin en iyi yolu, onları dinlemeye ve paylaşmaya hazır bir dost veya arkadaşla paylaşmaktır. Paylaşma sadece duyguları konuşmak değil onları dışa vurmaktır. Burada duyguların paylaşıldığı kişinin güvenirliği önemlidir. Güvenilir kişiyle tüm duygular kolaylıkla paylaşılır. Paylaşılan kişinin hem iyi bir dinleyici olması hem de önerilerde bulunma yeteneğinde olması önemlidir. Dinleyicinin pozitif dinleme yeteneğinde olmasına önem vermek gerekir. Duyguları ifade etmeyi öğrenme aslında onları başka biriyle paylaşmayı öğrenmeyle ilgilidir. Yazarak ifade etmek. Duygular çok mahrem, başkalarıyla paylaşılmak istenmiyorsa, yazarak duyguların oluşturduğu gerilimden bir ölçüde kurtulmak mümkün olabilir. Aksi halde kafaya takmak gibi bir durumla karşılaşmak kaçınılmaz olur ve kişi bu durumda olumsuz duyguların ömrünü uzatmış olur. Örneğin, tansiyon takip kartları tutanlar aynı zamanda bir duygu günlüğü de tutar ise olumsuz duyguların tansiyon üzerindeki psikosomatik etkisini görebilirler. Duyguların ifadesi konusu üç aşamalı bir süreci izler; bu sürecin ilk adımı duyguların nasıl tanımlanacağı ve ifade edileceği ile ilgilidir. İkinci adım kişide farkındalık oluştuktan sonra sıra duyguları tanımlama ve onları ifade etmeyi öğrenmektir. Duyguları ifade etmeyi öğrenme aslında onları başka biriyle paylaşmayı öğrenmeyle ilgilidir. Paylaşılacak biri yoksa duyguları ifade eden şarkılar mırıldanmak veya yazarak ifade etmek, duyguları dışa vurmanın bir yolu olarak düşünülebilir. Duyguları ifade etmenin üçüncü adımı ise öfke veya düşmanlık, sevgi veya muhabbet gibi ne tür duygular oluşuyor ise onların oluşmasına kaynaklık eden kişilerle iletişim kurmak, daha doğru bir ifadeyle onlarla yüzleşmek duyguları ifade etmenin üçüncü adımıdır. Bu adımlar kısaca aşağıda açıklanmıştır: Duyguları tanımlamak. Duygular aşağıdaki üç adımla tanımlanabilir: Bastırılmış duygulardan kaynaklanan belirtileri tanımlamak, Bedene dönmek, Duyguları kesin bir şekilde ayırt edebilmek. Bastırılmış duygulardan kaynaklanan belirtileri tanımlamak. İnsanın duygusal durumunu etkileyen ve bastırılmış duygulara bağlı gelişen belirtiler vardır. İnsan içinde tuttuğu, başkasıyla paylaşmak istemediği duygularını ne ölçüde kendi içinde yaşasa da, bunlar fiziksel veya psikolojik olarak kendini mutlaka belli eder. Bastırılmış duygular kendini; kaygı yoluyla, depresyonla, psikosomatik semptomlarla ve kas gerginliği ile belli eder. Kaygı. Birçok faktör kaygının oluşmasına neden olabilir. Bazen bir belirsizlik durumu, bazen beklenmedik olumsuz bir haber duymak, bazen istenmeyen biriyle karşılaşmak kaygının ortaya çıkmasına neden olabilir. Kaygının nedeni bilinen veya Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11

belirli bir duygu durumu değilse, bu durumda bastırılmış, ifade edilmemiş bir duygu kaygının nedeni olabilir. İnsanın yaşadığı her duygu durumu bir bakıma boşaltılması gereken bir enerji yükü taşır. Kişi bu yükten kurtulmadıkça ve onun altında ezildikçe kaygı ile buna tepki vermeye başlayacaktır. Depresyon. Kişinin günlük yaşama uyumunu bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melânkoli veya keder durumudur. Kişinin ilişki ve etkinliklerini etkilemeyen, üzgün olma durumu depresyon değil, moral bozukluğudur. Klinik depresyon tıbbî bir teşhistir ve moral bozukluğundan farklıdır. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, sinirli, motivasyonsuz ve apatik hissedebilir. Klinik depresyon, moral bozukluğu gibi normal üzüntü hissinden daha yoğun yaşanır ve kişinin gündelik yaşamını etkileyecek düzeyde çöküntü duygusu oluşturur. Peck, depresyonu sıkışmış duygular olarak tanımlamaktadır. Peck, depresyonu sıkışmış duygular olarak tanımlamaktadır. İnsanı üzen bazı kayıplardan ve acılardan sonra ağlamak veya kendini başka türlü ifade ederek boşalma olmadığı zaman kişi depresif bir duygu yaşayabilmektedir. Derin acı veya hüzün durumlarında bu duyguların vücutta oluşturduğu duygu durumunun boşaltılması gerekir. Ağlamakla veya kendini yürekten dinleyen biriyle iletişim kurarak, duygularını ifade ederek, depresyona karşı önlem alınabilir. Depresyon bazen şiddetli bir öfke duygusunun ifade edilmemesi durumunda da ortaya çıkabilir. Bu durumu Gestaltçı psikologlar, maskelenmiş kızgınlık duygusunun kişinin kendine yönelmesi sonucunda depresyonun ortaya çıkması şeklinde ifade etmektedirler. Eğer son zamanlarda yaşadığı belli bir kayıp olmadığı halde birey kendini depresif hissediyorsa, neye öfkelenmiş olduğunu kendine sormalıdır. Psikosomatik semptomlar. Psikosomatik, psikololojik kökenli olan, fiziksel hastalıklara verilen genel addır. Genellikle duyarlı A tipi kişiler olarak ifade edilen insanların temel rahatsızlıkları olan baş ağrısı, yüksek tansiyon ve ülser gibi rahatsızlıklar, kaygılı, öfkeli ve depresif kişilerin yaşadıkları rahatsızlıklar psikosomatik belirtilerdir. Bunlar daha çok ifade edilmeyen duygulardan kaynaklanır. Psikosomatik belirtiler kronik strese, yıllar boyu ifade edilmemiş duygulara vücudun ödediği bir bedeldir. İnsan üzerinde derin etkiler bırakan duyguları tanımlamak ve ifade etmeyi öğrenmek, pek çok psikosomatik semptomun azalmasını veya kaybolmasını sağlayabilir. Kas gerginliği. Gergin, sıkılmış kaslar, genellikle duyguların uzun süreli ifade edilmemesinin sonucu ortaya çıkan psikosomatik belirtidir. İnsan, duygularını ifade etmeyip kendi içinde yaşadığı zaman, bu duygular kasları sıkmaya veya daha gergin kasların oluşmasına neden olur. Kişi eğer engellenme ya da saldırganlık duygularının altında ise bu duygular onun boyun ve omuz kaslarında gerilmeye neden olabilirken; üzüntü ve hüzün göğüs bölgesi ve göz etrafında; korku veya Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12

kaygı mide kaslarında gerilmeye neden olabilir. Ancak şu kadarını belirtmek gerekir ki hangi duygunun hangi kas grubuyla alâkalı olduğunu belirlemek kolay değildir; ancak herhangi bir kas grubundaki gerilme mutlaka bir duygu durumunun ortaya çıkardığı psikosomatik belirtidir. İnsan duygularını ifade etmeyip kendi içinde yaşadığı zaman, bu duygular, kasları sıkmaya veya daha gergin kasların oluşmasına neden olur. Bedene dönmek. Gündelik telâşlarla, sorunlarla, kaygı ve endişelerle uğraşmak ve bu olumsuz duyguların üstesinden gelmek durumunda olan insan, bu tür duygulara neden olan olumsuz olayları kafasına takarak olumsuz duyguları daha uzun süreli yaşamak durumunda kalmaktadır. İnsanın kafasına taktığı olumsuz duyguların kaynağıyla yüzleşmek için zihinsel süreçlerden kurtulup bedene dönmesi gerekmektedir. Kişi ancak bedene dönerek kendisiyle yüzleşebilir ve sorunlarının kaynağına inebilir. Kişinin zihinsel takınık durumdan kurtulup kendisiyle yüzleşebilmesi için aşağıdaki yöntemlerin kullanılması yararlı olabilir: Fiziksel gevşeme: Beden gergin ve kişinin kafası istemediği duyguların etkisi altında ise bu durum strese ve bedende gerilime neden olur. Kas geriliminden ve stresten kurtulmak için meditasyon ve diğer sporlarla gevşetilmesi yararlı olur. Şu anda ne hissediyorum. Bu sorunun cevabı kişinin kendisinde gerilim, kaygı, korku ve endişe gibi olumsuz duygular oluşturan durumla yüzleşmesini sağlar. Bilinmelidir ki tanınan ve bilinen düşman, bilinmeyen ve tanınmayan kadar tehlikeli değildir. Duyguları tanımak veya ayırt etmek. Herhangi bir his oluştuğunda, bu hissin kaynağının ne olduğunu veya duygunun ne tür bir duygu olduğunu tanımlamak onları tanımlamayı sağlar. Duygular olumlu ve olumsuz duygular olarak tanımlanabilir. Olumlu duygular. Dostça, eğlendirici, emin, güvenilir, emniyetli, ferahlatıcı, gururlu, güzel, harika, hevesli, affedici, anlayışlı, becerikli, canlı, cesaretli, cesur, destekleyici, heyecan verici, cömert, değerli, heyecanlı, hoşnut, huzurlu, kendine güvenen, kuvvetli, mutlu gibi duygular olumlu duygulardır. Olumsuz duygular. Dalgın, korkak, düşmanca, güvensiz, endişeli, huzursuz, inatçı, kararsız, kaygılı, kızgın, kötümser, küçük düşürülmüş, küçümseyici, nefret dolu, öfkeli, önyargılı, paniğe kapılmış, sabırsız, sıkılgan, sıkıntılı, sinirli gibi duygular ise olumsuz duygulardır. Olumlu ve olumsuz duyguların tanınması, duygu durumunun arkasındaki gerçek motivin anlaşılmasını sağlar. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13

Bireysel Etkinlik Duygular ve Heyecanlar En çok hangi durumlarda sevindiğinizi ve hangi durumlarda hüzünlendiğinizi düşünerek kendinize daha yakından bakmaya çalışınız. DUYGUSAL YAŞANTILAR Duyguların insanın yaşantısıyla ilgili öznel bir yönü vardır. İnsanın bir duyguyu yaşaması salt ona özgüdür ve onun iç dünyasıyla ilgilidir. Bir insanın yaşadığı duyguları başkalarının tam olarak hissetmesi ve doğrudan bilmesi olanaksızdır. İnsanların duyguları korku, öfke ve mutluluk düzeyinde ele alınabilir. Korku doğal bir duygudur. Bir nesnenin veya olayın büyüklüğü, şiddeti, sesi veya görüntüsü insanda korku hissi oluşturabilir. Korkunun kaynağı ortadan kalkınca korkunun kendisi de ortadan kalkar. Çünkü korkunun çoğu öğrenme yoluyla kazanılır. Bireyler arasında farklı korku durumlarının olması, kişilerin farklı öğrenme alışkanlıklarından kaynaklanır. Her canlı, varlığını tehdit eden etkenlerden kaçınır. İnsan bilincinde bu kaçınma, korku algısıyla olur. Korku bu haliyle, kişinin varlığını, yaşamını sürdürmesine hizmet eden savunma sistemlerinin bir ön-uyarı mekanizmasıdır ve yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir. Korkunun, aşırı olması veya kontrolden çıkması, yaşamın normal biçimde sürdürülmesini zorlaştıran bir duygu durumu oluşturur. Bu durumda kişi, korkunun onu kaçınmaya zorlaması gereken durumlara yeterince tepki gösteremez. Bu durumda yaşamı bazı durumlarda düzenleyen ve doğal bir duygu olan korku, yaşamın düzenini bozan ve doğal olmayan fobiye dönüşür. Korkunun belli bir kaynağı ve nedeni varken, fobinin bir nedeninin olması gerekmez. Korku durumunda kişinin vücudu bazı tepkiler verir. Bu tepkilerden belli başlıları; yüzün kızarması, yüzde kaşınma ve yanma hissi, titreme, terleme, bulanık görme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, yutkunma güçlüğü, mide bulantısı, bilinç kaybı, anî tansiyon düşüşü vb. Öfke. İnsanın algıladığı bir tehdit karşısında sergilediği düşmanlık duygusudur. Öfke duygusu vücutta birtakım psikosomatik değişikliklere neden olur. Örneğin, tansiyonun yükselmesi ve nabız hızında artış gibi. Öfke duygusu Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14

altında olan bir insanda bu duygu kolaylıkla gözlenebilir. Öfke durumunda yaklaşık tüm kültürlerde insanlar bağırarak konuşurlar, göz bebekleri büyür, kaşları çatılır, yumruklar sıkılır, dişlerini gösterirler. Kısaca tehditkar bir yüz ifadesi sergilerler. Genellikle kavgalar, öfkeli bir insanın söz konusu tehditkar tutumlarını yansıtmasıyla ortaya çıkar. Öfke gösterilerinin amacı, kişinin tehdit olarak algıladığı duruma karşı koyma çabasıdır. Öfke kişinin davranışlarının kontrolünü kaybettiren bir duygu olduğu için öfkeli insanlar olayları tarafsız bir şekilde değerlendirme ve kontrol etme yeteneklerini kaybederler. O nedenle öfke, sorunların çözümünü kolaylaştırmak yerine daha da zorlaşmasına neden olur. Öfke uygun dozda ifade edildiği zaman doğal bir duygudur; ancak kontrolden çıkıp da kişiyi kontrol altına aldığı ve yıkıcı hale dönüştüğü zaman kişisel ve toplumsal ilişkilerde çeşitli sorunlara yol açar ve kişinin genel yaşam kalitesini düşürür. Pek çok kişisel ve sosyal sorunun kaynağında aşırı öfke veya öfke patlaması vardır. Pek çok kişisel ve sosyal sorunun kaynağında aşırı öfke veya öfke patlaması vardır. Öfke çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir.öfkenin ortaya çıkmasına neden olan faktörler arasında; haksızlığa uğrama, engellenme, fiziksel veya psikolojik saldırıya maruz kalma, hayal kırıklığı, tehditler sayılabilir. Kişinin öfkelenmesi durumunda aşağıdaki beş boyut birbiriyle ilişkiye girer: Biliş. O andaki düşünceler ve zihinsel süreçlerdir. Duygu. Öfkenin yol açtığı uyarılmadır. İletişim. Öfkeyi çevreye yansıtma biçimidir. Etkileniş. Öfkeli iken hayatı algılama biçimidir. Davranış. Öfkeli insanın sergilediği davranışlardır. Öfke durumunda vücut çok hafif bir tepkiden hiddete kadar değişen farklı yoğunlukta tepkiler verir. Öfke de diğer duygular gibi fizyolojik ve psikolojik yani psikosomatik değişmelere neden olur. Öfke anî bir duygu olarak gelişmez; aksine bir süreç şeklinde ortaya çıkar. Bu sürecin aşamaları şunlardır: Fiziksel veya psikolojik uyaran(lar) duyguyu harekete geçirir, Düşük bir stres ve gerginlik başlar, Vücut enerjisini arttıran adrenalin salgısı artar, Kalp ve nabız sıklığı artar, Kan basıncı dolayısıyla tansiyon yükselir, Vücut ve zihin savaş ya da kaç tepkisi için hazırdır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15

İnsanın fiziksel ve psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkileyen öfkenin kontrol altına alınması ve yönetilmesi gerekir. Araştırmalar, öfke duygusunu yanlış biçimde boşaltmanın saldırganlığı daha çok arttırdığını ve öfke konrolünü sağlamada hiçbir yararı olmadığını göstermektedir. Öfke yönetimi için en uygun yöntem, öfkeyi neyin tetiklediğini bulmak ve kontrol altına almaya çalışmaktır. Mutluluk kişinin kendine ve topluma karşı görevini ifa etmekten kaynaklanan bir hoşnutluk ve esenlik halidir. Mutluluk. Bir ihtiyacın tatmini sağlandığında ya da hedefe ulaşıldığında duyulan hoş bir duygudur. Yaşamdan alınan uzun süreli tatmin duygusudur. Kişi yaşamdan ne ölçüde pozitif duygular alıyorsa o ölçüde mutludur. Bireyin ihtiyaçları ve amaçları sürekli değişir. Ulaşılan amaçların yerini yeni amaçlar, giderilen ihtiyaçların yerini başkaları alır. Mutluluğun kaynağı insan sayısı kadar farklıdır. Kimileri mutluluğu maddî bir alanda, kimileri manevî derinlikte arar. Kimileri ise mutluluğu hem maddi hem manevî alanda edinilebilecek bir ruhsal hal olarak görür. Mutluğun ancak manevî alanda gelişmekle elde edilebileceğini düşünen eski Yunan düşünürleri (Sokrat, Aristo, Platon) mutluluğu erdemin ödülü olarak görmüşlerdir. Peki, mutluluk nasıl elde edilir? Yukarıda da ifade edildiği gibi mutluluk kişinin kendine ve topluma karşı görevini ifa etmekten kaynaklanan bir hoşnutluk ve esenlik halidir. Dolayısıyla mutluluğun işlevsel yönü, kişinin kendine ve topluma karşı görevini yerine getirmenin sonucunda elde edilen bir duygu olmasıdır. Mutluluk duygusunun yaşanmasını sağlayan faktörlerden bazıları şunlardır: Sükûnete (durulum) ulaşmış bir psikolojik durum, Kişinin sadece kendisini değil, toplumun diğer fertlerini de yücelten bir değerler sistemi, Kişinin kendini değerlendirmesinde gerçekçilik, Çevredeki insanlarla dostluk ve fedekarlık temelinde yürüyen iyi ilişkiler, İnsana ve insanla ilgili her şeye karşı duyulan içten samimî bir sevgi. Mutluluğu sadece maddî faktörlerde arayan bu bakış açısı, manevî bir hal, yaşamdan elde edilen bir hoşnutluk durumu olarak gören bakış açısı tarafından reddedilmektedir. Manevî mutluluğu maddî hazzın önünde gören anlayışa göre ruhun dünyaya gelme amacı mutlu olmak değil, tekâmül etmektir. Mutluluk ise bir amaç değil, bir sonuçtur. Mutluluk maddî değerleri biriktirmekle elde edilemez; çünkü maddî değerler geçici olup, bir gün yok olacaklardır. Gerçek veya devamlı mutluluk ise kalıcı olmalıdır. Manevî değerlerin özelliği kalıcı olmalarıdır. Araştırmalar mutluluğun yaşla ilgisinin olduğunu göstermektedir. 70-90 yaşları arasındaki insanlar üzerinde yapılan bir araştırmada, en çok mutlu oldukları Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16

yaşların hangisi olduğu sorulmuştur. Araştırmaya katılanların yüzde ellisi, 25-45; yüzde yirmisi, 15-25 yaşlarının en mutlu yaşlar olduğunu bildirmişlerdir. Çocukluk ve son yetişkinlik evrelerinde mutlu olduklarını söyleyenlerin oranı daha düşük çıkmıştır. Bu insanlardan, ömürleri boyunca mutlu olduklarını söyleyenlerin oranı ise çok düşük çıkmıştır. DUYGULARIN KONTROLÜ VE YÖNETİMİ İnsan organizması bir makine düzeninde çalışmaz; kararsızlıklar ve düzensizlikler gösterir. Bazen öfkeli bazen mutlu, bazen sinirli, bazen sevinçli olabilir. Kısaca insan haz ve elem duyguları arasında birçok duyguyu kısa süreli aralıklarla yaşayabilir. Ancak burada önemli olan farklı duygular yaşayan insanların duygu durumlarını her zaman kontrol edilebilir sınırlar içinde tutmak, yani duyguları kontrol etmek ve yönetmektir. Duyguların yönetilmesinin temel amacı, duygusal durumun insanın denetimini ele geçirmesini engellemek için gerekli tedbirleri alarak vücudun fiziksel ve psikolojik sağlığını korumaktır. Bu aklın veya akılcı zihnin kontrolüyle olabilir. Duyguların kontrol edilip yönetilmesinde atılacak ilk adım, duygularını tanınmasıdır. Duyguların kontrolü ve yönetimi için öncelikle yapılması gereken şey kişide söz konusu duygusal durumu ortaya çıkaran duygu kaynaklarını veya faktörlerini tespit etmektir. Nasıl hastalıkların teşhisi tedavisinden önce geliyorsa, duyguların kontrolü ve yönetimi için de öncelikle söz konusu olan duygu durumuna neden olan faktörleri bulup daha sonra da bunları kontrol etmek ve sağlıklı bir yaşam sürmek için yönlendirmek gerekir. Duyguların kontrol edilip yönetilmesinde atılacak ilk adım, duyguların tanınmasıdır. Duygularını ve bunların kaynağını tanımamış birinin olumsuz duygularla başa çıkması söz konusu değildir. Duyguların kontrol edilip yönlendirilmesi, kısaca duygu yönetimi üç aşamalı bir süreci izler. Bunlar; duyguları tanıma, duyguların ifadesi ve duygu kontrolü veya yönetimidir. Duyguları tanımak. Duyguların kaynağı, yoğunluğu, türü bilindiği zaman kişi duyguyla davranış arasında bağlantı kuracak, dolayısıyla duyguların bireyi yönetmesine izin vermeden kendisi duyguları yönetebilecektir. Duygular, insana dışarıdan gelen uyarıcıların, içsel dünyasında oluşturduğu psikolojik hal olduğuna göre duyguları tanıma, bir duyguya hangi dışsal faktörün etki ettiğinin bilinmesi gerekir. İçten gelen mesajların (duyguların) farkında olmak, onları algılayabilmek ve yorumlayabilmek, mesajın kaynağı ile alıcısı arasındaki iletişimin sağlanması bakımından önemlidir. İster haz duygusu ister elem duygusu olsun, bu duyguların yönetilebilir veya kabul edilebilir düzeyde tutulması gerekir. Şüphesiz ne haz duygusu ne de elem Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17

duygusu her zaman kabul edilir duygular değildir. Elem duygusunun da, haz duygusunun da meşru bir biçimde yaşanması gerekir. İnsanların duyguları olduğu gibi toplumların da duyguları vardır. İnsan bir duyguyu çoğu kez toplumun kabul düzlemine, değer ve normlarına göre ifade eder. Duyguların ifadesinde önemli olan duyguların kime hangi yolla ifade edileceğidir. Duyguların yönetimi. Duyguların kontrolü veya yönetimi kişiden kişiye farklılık gösterse de, duyguların kontrol altına alınıp yönetilmesinin bazı kuralları vardır. Duygu yönetiminin altı basamaklı stratejinin birinci basamağı kişinin ne istediğini bilmesi ve aşırı duygu yoğunluğunun azaltılmasıdır. İkinci basamak, bireyin duygularına güvenmesi ve her tür duygunun yönetilebilir olduğunun kabul edilmesidir. Üçüncü basamak, duyguların verdiği mesajı algılamak, anlamak ve kabul etmektir. Duygular kabul edilmezse, onun tedavisi, kontrolü ve yönetimi mümkün olmaz. Dördüncü aşama, kişinin kendine güvenmesi ve olumsuz duygularını olumluya çevirebileceğine inanmasıdır. Beşinci aşama, ne kadar güçlü olursa olsun kişinin o duyguyu kontrol edecek gücü kendinde bulacağına inanması ve ona göre davranmasıdır. Altıncı basamak ise heyecan duyup harekete geçmek ve önceki tecrübelerden yararlanarak duyguları yönetilebilir düzeyde tutmaktır. Duyguların ifadesi. İster olumlu ister olumsuz duyguların kontrolünden kurtulmak için kişinin bunları başkalarıyla paylaşması anlamına gelir. Duyguların ifadesinde önemli olan duyguların kime hangi yolla ifade edileceğidir. Bir düşmanlık duygusu nasıl ifade edilebilir? Kızarak, bağırarak duyguyu ifade etmek, doğru bir yönetem değildir. Duygu kontrolü ve yönetimi, özellikle olumsuz duyguların kişinin fevri (patlayıcı) davranışlarını engellemesi ve kabul edilebilir (olgun) davranış gösterme yeteneğini artırma becerisidir. Buna kısaca duygusal olgunluk diyebiliriz. Duygusal olgunluğun en önemli özelliklerinden biri, duyguları kontrol edebilme yeteneğidir. Duruma ve zamana göre davranış ortaya koymak, duygusal olgunluktur. Duygusal olgunluğa ulaşmış insanların özellikle şunlardır: Kızgınlık ve öfke Korku ve kaygı, Üzüntü ve depresyon. Kızgınlık insanın olgun davranışlar ortaya koymasını engelleyen bir duygu durumudur. İnsanın bazı durumlarda kızgın olması da normal bir durumdur; ancak kızgınlığı bir yaşam biçimi haline getirmek doğru değildir. Kızgınlık ancak Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18

doğru zamanda, doğru kişiye, doğru biçimde, doğru gerekçeyle ve doğru düzeyde ortaya konabilirse normal kabul edilebilir. Aksi halde kızgın, öfkeli bir insanın uzun süreli dostluklar ve arkadaşlıklar kurması bir yana, sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirmesi de söz konusu olamaz. Çünkü insan ilişkilerinde haklı olmak değil, haklı kalabilmek önemlidir. Bu ancak kızgınlığın doğru biçimde kontrol edilip yönetilmesiyle mümkün olabilir. Öfkeyi doğru ifade etme becerisine öfke kontrolü denir. Öfkeyi doğru ifade etme becerisine öfke kontrolü denir. Öfke kontrolünün temel amacı, öfkenin kontrolünde veya etkisinde davranışta bulunmamaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi öfke de doğal bir duygudur; burada ifade edilmeye çalışılan öfkenin doğal veya kabul edilebilir bir düzeyde kalmasını sağlamaktır. Aksi halde öfkenin kontrolüne giren kişi, saldırgan tavırlar göstermekten kendini alıkoyamaz. Öfkenin kontrolü veya yönetimi mümkündür; ancak bu nasıl veya hangi yöntemle yapılacaktır. Şüphesiz kişilerin öfkelenme nedenleri farklı olduğu gibi öfke kontrol yöntemleri de farklıdır. Bunun için öfkenin nasıl kontrol edileceğini gösteren pek çok yöntem vardır. Doğru yöntem kişinin öfke nedeni, öfke kaynağı ve öfkesini ifade etmesine göre değişir. Öfkeyi kontrol etmek için geliştirilmiş öfke kontrol yöntemleri vardır. Bunlardan genel olarak kabul edilenler; bilişsel, duyuşsal, iletişim, duygusal ve davranışsal öfke kontrol yöntemleridir. Bilişsel yöntemler. Öfkenin kontrolü konusunda öfkenin tanımlanması ilk adımdır. Tanımlanma, öfkeye neden olan faktörlerin neler olduğunu ve onlardan korunmanın nasıl olacağı konusunda ipucu verir. İkinci adımda ise öfke kontrol yöntemleri konusunda çeşitli alternatifler oluşturulur. Bu alternatifler arasında öfke kontrolüne yarayacak en uygun alternatif belirlenir ve sonra da bu alternatifin uygulanmasıyla öfke kontrol edilmeye çalışılır. Diğer bir bilişsel öfke kontrol yöntemi de öfkenin kontrolünde sonucun ne olacağını düşünmektir. Öfkenin daha büyük öfkelere neden olacak çarpıtmalarından kaçınmak, öfkeyi kontrol etmenin bir diğer yoludur. Öfke, kişinin sağduyusuna zarar veren bir durum olduğu için, sağduyusunu kaybetmiş bir insan öfkenin kontrolünde daha büyük sorunlar yaşayabilir. Bu nedenle öfkeyi büyütmeden kontrol altına almak gerekir. Diğer bir bilişsel öfke kontrol yöntemi de öfkenin kontrolünde sonucun ne olacağını düşünmektir. Öfkenin kişiyi nereye götüreceği, sonucun ne olacağını (öfkeyle kalkan zararla oturur) düşünerek öfkeyi sağduyu ile kontrol altına almak, etkin bir öfke kontrol yöntemidir. Duyuşsal kontrol yöntemleri (Biofeedback). Öfkenin kişinin vücudunda ne gibi psikosomatik etkilere neden olduğu düşünülerek kontrol edilmesine çalışılır. Biofeedback yönteminde kişi öfke durumunda vücudunda ne gibi tepkiler oluşuyor, Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19

ne gibi belirtiler veriyor diye bakarak öfkeye neden olan düşünce ve davranışlardan uzak durulmaya çalışılır. Duyuşsal öfke kontrol yöntemlerinden biri de alternatif uyarılma oluşturmaktır. Öfke psikolojik ve fiziksel bir uyarılma durumu olduğu için, söz konusu uyarılmayı ortadan kaldıracak aksi başka bir uyarılma (örneğin, gevşeme, gülme, espri) biçimiyle öfkenin ortaya çıkardığı uyarılma ortadan kaldırılabilir. İletişimle öfke kontrol yöntemleri. Öfkeyi iletişimle kontrol etmenin ilk adımı, öfkeyi içinde yaşamamak, onu ifade etmektir. Gasp edilmiş haklarınızı düşünerek, uğradığınız vefasızlıklara yanarak, içinizde öfke biriktirmek doğru bir yaklaşım değildir. Öfke nasıl kişinin kendisini negatif duygularla doldurması (şarj) ise öfkeye neden olan duyguları kaynağına inerek başkasına anlatma (deşarj) öfke kontrol yöntemi olabilir. İletişimle öfkeyi kontrol etmenin bir diğer yolu yansıtmadır. Yansıtma kişinin kendi davranışının kabul edilemez olduğunu kabul etmesi, kendini de sorgulama becerisi göstermesidir. Bu süreçte, kabul edilemez görülen davranış üzerinde durulur. Durum net bir şekilde tanımlanır ve açıklanır. Öfkeyi kontrol etmenin belki de en etkili yollarından biri de kişinin kendisiyle iletişim kurması, yani öz eleştiri yapmasıdır. Kendini öfkelendiren durum karşısında acaba ben nerede hata yaptım, bu durumda benim de bir payım yok mu gibi sorularla kişinin kendisiyle yüzleşmesi, öfke kontrolünde önemli bir yöntemidir. Duygusal kontrol yöntemleri. Duygusal kontrol yöntemlerinin başında duyguların farkında olmak vardır. Yani önce teşhis, sonra tedavi gelir. Öfkeye neden olan asıl motivin ne olduğu, bu temel faktörün ne tür bir duyguya neden olduğu öncelikle teşhis edilir; sonra da bunun tedavisine (konrolüne) çalışılır. Davranışsal kontrol yöntemleri. Bir yolunu bulup öfkeli durumda iken kişinin nasıl davranışta bulunduğunun farkına varmasını sağlamak bir davranışsal kontrol yöntemidir. Bunu ya güvendiğiniz birine sorun, mümkünse sesinizi ve görüntünüzü kaydedin veya zaten kaydedilmiş ise izleyin ve öfkesiz olduğunuz bir zamanda kendinizi değerlendirin. Davranışsal öfke kontrol yöntemlerinden biri de davranış değiştirmedir. Bu yöntem, olumsuz davranışların daha olumlu olanlarla yer değiştirmesi demektir. Yalnız kalmak öfkeye neden oluyorsa sohbet ortamı oluşturmak, oturmak öfkeye neden oluyorsa yürüyüşe çıkmak, uykusuzluk öfkeye neden oluyorsa uyumaya çalışmak gibi yöntemlerle öfke kontrolü yapılmaya çalışılır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 20

Özet Duygular ve Heyecanlar Duygu, insanın iç ve dış çevresinden gelen uyarıcıların, onda elem ya da haz türünden izlenimler yaratmasıdır. Coşku ise kamçılanmış, duyguya göre daha yoğun ve güçlü duygudur. Duyguya bakarak coşku, insanda daha yüksek bedensel ve ruhsal değişiklikler yaratır. Coşku insanın davranışını hızlandırır; ama aşırılaştığında davranışı dondurabilir. İnsan olgunluk çağına kadar haz ve elem türünden duygular yaşar. Duygu ve coşkular hem insanı davranışa yönelten bir güdü, hem de bir davranışın sonucunda elde edilen sonuç olabilirler. Ancak bir davranışın karmaşık süreci içinde duygunun, neden mi yoksa sonuç mu olduğunu ayırmak zordur. Kişi gündelik yaşamında haz ve elem duygusu arasında gidip gelir. Haz ve elem duygusal yaşamın iki yönü olarak ortaya çıkar. Bu iki uç duygunun arasında ise şaşkınlık, umut, umutsuzluk, merak ve bekleyiş gibi diğer birçok duygu vardır. Kısaca insan duygusal bir varlıktır. Duygusal yaşamın niteliği bakımından insanlar birbirlerinden farklılık gösterir. Bu farklılığın temelinde haz ve elem gibi iki zıt veya uç duygunun yaşanma düzeyi veya yoğunluğu vardır.az ve elem sarkacının haz ucuna yakın olanlar, neşeli, sevnçli, mutlu, huzurlu, coşkulu insanlar olarak tanımlanırken; aynı sarkacın elem ucuna yakın olanlar kederli, öfkeli, hüzünlü, gergin, stresli, karamsar ve kaygılı insanlar olarak tanımlanırlar. Daha önce de ifade edildiği gibi haz ve elem bir insanı başka bir insandan ayırır.duygusal yaşamın süreklilik gösteren özellikleri kişinin mizacını gösterir ve kişiler toplum içinde mizaçlarına göre tanınırlar. Duygular ve heyecanlar gündelik yaşamda farklı tonlarda, farklı yoğunlukta sürekli yaşanır. Her insan günün her anında, farklı bir duygunun kontrolündedir. Mutluluk verici bir durumla karşılaştığı zaman kişi mutluluk duygusunun, hüzün veren bir durumla karşılaştığı zaman hüzün duygusunun, öfkeye neden olan durumla karşılaştığı zaman öfke duygusunun, acı ve elem veren bir durumla karşılaştığı zaman da acı veya elem duygusunun kontrolündedir. Her zaman bu tür duygularla karşılaşmak gerekmeyebilir. Bazı durumlarda kişi kendisini mutlu eden veya onda haz duygusu oluşturan bir duyguyu hayal ederek haz duygusu, elem veya acı veren bir olayı hatırladığı zaman elem veya acı duygusu yaşayabilir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21