TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Su Ürünleri Balıkçılık Meslek Dalı Ana Komisyonu e-bülteni Yıl:2 Sayı:2 Ekim 2012



Benzer belgeler
SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ VE EKONOMİYE KATKISI

Yazışma Adresi: İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi. Avlama teknolojisi Anabilim Dalı Ordu Cad. No: Laleli / İstanbul

SU ÜRÜNLERİNDE GIDA GÜVENLİĞİ

TÜRKİYE Su Ürünleri Üretimi

Balık Yemleri ve Teknolojisi Ders Notları

DOĞA - İNSAN İLİŞKİLERİ VE ÇEVRE SORUNLARININ NEDENLERİ DERS 3

SU ÜRÜNLERİ VE KÜLTÜR BALIKÇILIĞI

PANEL; Ülkemizde Neden Az Balık Tüketiliyor?

Türkiye de Kalkan Balığı Yetiştiriciliğinin Gelişimi

İZMİR İN SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNDEKİ YERİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

SU ÜRÜNLERİ ANABİLİM DALI DOKTORA PROGRAMI DERSLERİ

BuNLarI BiLiYOr muyuz?

ÜLKEMİZDE KALKAN BALIĞI ÜRETİMİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ

KAFES BALIKÇILIĞI Doç.DR.Suat DİKEL 2005 Ç.Ü.Su Ürünleri Fakültesi Yayınları No:18 Lotus Yayıncılık Adana

Innovation Transfer Network for Mediterranean Mariculture - INTRANEMMA Deliverable 1(e): Turkish Survey Template

Büyük baş hayvancılık

GIDA GÜVENCESİ-GIDA GÜVENLİĞİ

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl

MUĞLA İLİ TARIM VE HAYVANCILIK ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORU

Su Ürünlerinin Dünyada ve Türkiye deki Durumu. Özet. The Situation of Fishery at Turkiye and The World

SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ

Dünyada 3,2 milyon tona, ülkemizde ise 40 bin tona ulaşan pestisit tüketimi bunun en önemli göstergesidir. Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması

HAMSİ AVCILIĞI ve BAKANLIK UYGULAMALARI. Vahdettin KÜRÜM

SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİERİ ÜRETİCİ MERKEZ BİRLİĞİ. Ayşegül METİN Su Ürünleri Yüksek Mühendisi

Sürdürülebilir Pestisit Kullanımı

BALIKÇILIK ve SU ÜRÜNLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TUNCELİ ÜNİVERSİTESİ SU ÜRÜNLERİ UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

Balıkçılıkta Stok Yönetimi 29 Aralık Eylül 2012 vti Deniz Balıkçılığı Enstitüsü, Hamburg, Almanya

SİNOP ÜNİVERSİTESİ SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ BÖLÜMÜ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

AĞ KAFESLERDE BALIK YETİŞTİRİCİLİĞİNİN SU

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. Ankara

TÜRKİYE SULAKALANLAR KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ Mayıs 2009 Eskikaraağaç Bursa

TÜRKİYE DE SU ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜ VE ÜRETİCİ ÖRGÜTLERİ

MAVRUŞGİL (Sciaena umbra) VE KÖTEK (Umbrina cirrosa) BALIKLARININ BİYOEKOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SU BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

10. SINIF KONU ANLATIMI. 48 EKOLOJİ 10 BİYOMLAR Sucul Biyomlar

LAND DEGRADATİON. Hanifi AVCI AGM Genel Müdür Yardımcısı

Tire İzmir % Tire İzmir % % % % %

TKDK DESTEKLERİ AKSARAY YATIRIM DESTEK OFİSİ

BİYOMLAR SUCUL BİYOMLAR SELİN HOCA

En Yakın ve En Güvenilir Gıda Hijyeni Danışmanınız

BVKAE

Su Yönetimi ve Ekosistem Hizmetleri Çalıştayı

Alanın Gelişimi ile İlgili Kriterler

ÖĞRENME FAALİYETİ 46

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Prof.Dr.Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi

DÜZCE NİN ÇEVRE SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI 4 ARALIK 2012 I. OTURUM OTURUM BAŞKANI: PROF. DR. SÜLEYMAN AKBULUT

ÇALIŞTAY V. OTURUM Oturum başkanı: Prof. Dr. Recep BİRCAN - Sinop Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi

Mutlu Yaşam Bölgesi Batı Akdeniz SU ÜRÜNLERİ SEKTÖR RAPORU

T.C. RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı TÜDAV

GIDA ve KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ. Dursun KODAZ Gıda Mühendisi Gıda İşletmeleri ve Kodeks Daire Başkanlığı

TARSUS TİCARET BORSASI

İYİ TARIM UYGULAMALARI VE EUREPGAP. Prof. Dr. Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

AR&GE BÜLTEN 2012 EYLÜL SEKTÖREL TARIM KENTİ İZMİR

TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE)

SUMAE YUNUS Araştırma Bülteni, 4:3, Eylül 2004

TR 61 DÜZEY 2 BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (ANTALYA-ISPARTA-BURDUR)

CUMA İZMİR GÜNDEMİ. -Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı - Basın Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü

EKMEĞİ SUDAN ÇIKARMAK VARKEN BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİNDE AKP HAVANDA SU DÖVDÜ

ARI ÇALIŞTAYI (VET-ARI) Ekim ANKARA. Sunuş

ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

İYİ TARIM UYGULAMALARI NASIL YAPILIR?

TR 61 DÜZEY 2 BATI AKDENİZ KALKINMA AJANSI (ANTALYA-ISPARTA-BURDUR)

YUMURTA ÜRETİMİ VE İHRACAT Yeni Hedefler ve Potansiyel Problemler DERYA PALA YUM-BİR HAZİRAN 2010 ANKARA

ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR

Tablo : Türkiye Su Kaynakları potansiyeli. Ortalama (aritmetik) Yıllık yağış 642,6 mm Ortalama yıllık yağış miktarı 501,0 km3

Türkiye Balıkları ve Temel Morfolojisi

AVRUPA TOPLULUĞU PEGASO PROJESİ

Hedef 1: KAPASİTE GELİŞTİRME

PANEL SONUÇ BİLDİRGESİ

Panel Sonuç Raporu ( ) Hassas Tarım Teknolojileri Paneli

Su Ürünleri Avcılığı. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü Avcılık ve Kontrol Daire Başkanı Dr. M. Altuğ ATALAY

İÇ SU BALIKLARI YETİŞTİRİCİLİĞİNDE SU KALİTESİ

BİYOLOG TANIM. Canlı türlerinin tanımlanması, sınıflandırılması, yaşamı ve evrimini etkileyen koşullar üzerinde araştırma yapan kişidir.

TABİAT VARLIKLARINI KORUMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ENERJİ VE ÇEVRE POLİTİKALARI AÇISINDAN RESLER VE KORUNAN ALANLAR. Osman İYİMAYA Genel Müdür

BARAJ GÖLLERİNDE AĞ KAFESLERDE BALIK YETİŞTİRİCİLİĞİ Doç. Dr. Şükrü YILDIRIM. Ege Üniversitesi, Su ürünleri Fakültesi, Yetiştiricilik Bölümü LOGO

Turkuaz Ege de Yemden Balığa

Denizlerimizi ve Kıyılarımızı Koruyalım

Ekoloji, ekosistemler ile Türkiye deki bitki örtüsü bölgeleri (fitocoğrafik bölgeler)

Balıkçılıkta Ekosistem Yaklaşımı Konferansı

ORGANİK MANDA YETİŞTİRİCİLİĞİ. Vet. Hek. Ümit Özçınar

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 14.Hafta SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM VE GİRDİ KULLANIMI. Dr. Osman Orkan Özer

ULUDAĞ İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ AR&GE ŞUBESİ

EKOSİSTEMLERİN İŞLEYİŞİ. Veli&Sümeyra YILMAZ

İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ

AR&GE BÜLTEN 2016 OCAK-ŞUBAT SEKTÖREL SÜT SEKTÖRÜNE BAKIŞ

ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI SEKTÖRÜ RAPORU

Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi

Editör Doç.Dr.Hasan Genç ÇEVRE EĞİTİMİ

SU ÜRÜNLERİ TÜKETİMİ VE TANITIMI

EGE SU ÜRÜNLERİ VE HAYVANSAL MAMULLER İHRACATÇILARI BİRLİĞİ EGE İHRACATÇI BİRLİKLERİ

BODRUM MANDALİNASI ÜRÜNLERİ, ANTALYADA BEĞENİLDİ

2009 YILI FAALİYETLERİ

Prof.Dr.İlkay DELLAL

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

4.GIDA GÜVENLİĞİ KONGRESİ KAPANIŞ BİLDİRGESİ

Dünyada ve Türkiye de Organik Tarım

ORGANİK TARIMDA ÖNCÜ KENT: İZMİR

Transkript:

Yıl:2 Sayı:2 Ekim 2012 24 m. Kurtuluş mu? Türkiye'nin İçsu Balıkları Zenginliği Ortaya Çıkartılıyor. Güneş Balıkları-Balıklandır-ma mı? Diğer Türlerin Arasına Karışma mı? Global Aquaculture 2012 Konferansı'nın Ardından. Tüketici Açısından Kültür Balığı mı? Deniz Balığı mı? Yoksa sadece sağlıklı balık mı? II. Balık Besleme ve Yem Teknolojisi Çalıştayı Sonuç Bildirgesi

MEDAK Su Ürünleri Balıkçılık Meslek Dalı Ana Komisyonu, ODA'nın 41 inci Dönem Olağan Genel Kurul'unda kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiş olan TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI MESLEK DALI ANA KOMİSYONLARI UYGULAMA YÖNETMELİĞİ uyarınca kurulmuş ve ilk MEDAK 18 Nisan 2009 yılında faaliyete başlamıştır. 1. Dönem MEDAK Üyeleri: II. Dönem MEDAK Üyeleri: Prof.Dr. Meriç ALBAY - Başkan Prof.Dr. Muhammet BORAN - II. Başkan Su Ürün. Müh. Ünal GÖKÇEOĞLU - Sayman Su Ürün.Yük.Müh. Mehmet ÖZGEN - Yazman Yrd.Doç.Dr. Raşit GURBET - Üye Su Ürün. Müh. İsmail ÖZER - Üye Balık.Tek.Müh. Evren SOUKSU - Üye İÇİNDEKİLER Prof.Dr. Meriç ALBAY - Başkan Doç.Dr. Nadir BAŞÇINAR- II. Başkan Su Ürün. Müh. Ünal GÖKÇEOĞLU - Sayman Su Ürün.Yük.Müh. Mehmet ÖZGEN - Yazman Prof.Dr. Muhammet BORAN - Üye Yrd.Doç.Dr. Raşit GURBET - Üye Su Ürün. Müh. Yıldız DEMİREL - Üye ü Önsöz...1-2 ü 24 m. Kurtuluş mu?...3-5 Yrd. Doç. Dr. Tomris DENİZ İ.Ü Su Ürünleri Fakültesi ü Türkiye'nin İçsu Balıkları Zenginliği Ortaya Çıkartılıyor....6 ü ü ü Güneş Balıkları-Balıklandır-ma-mı? Diğer Türlerin Arasına Karışmamı?...7-9 Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ SDÜ Su Ürünleri Fakültesi Global Aquaculture 2012 Konferansı'nın Ardından...10-11 Dr. Türker BODUR Akdeniz Ünv. Su Ürünleri Fakültesi Tüketici Açısından Kültür Balığı mı? Deniz Balığı mı? Yoksa sadece sağlıklı balık mı?...12-15 Prof. Dr. Taçnur BAYGAR, Mugla Ünv. Su Ürünleri Fakültesi ü II. Balık Besleme ve Yem Teknolojisi Çalıştayı Sonuç Bildirgesi...16-17 YAYININ ADI: Türkiye' de ve Dünyada YIL: 2 SAYI: 2 /Ekim 2012 YAYIN SAHİBİ: Ziraat Mühendisleri Odası Adına Dr. Turhan TUNCER SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ: Hamdi ARPA ADRES: Karanfil Sok. 28/12 Kızılay / ANKARA, Tel: 0.312.444 1 966 GRAFİK-TASARIM: Mehmet ÖZGEN (fisher07@gmail.com)

01 Sevgili Su Ürünleri ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi Meslektaslarım, Dr. Turhan TUNCER ZMO Genel Başkanı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Su Ürünleri ve Balıkçılık Meslek Dalı Ana Komisyonu'nun (MEDAK) büyük emeklerle çıkardığı E-Bülten'in ikinci sayısında da sizlere seslenmekten mutluluk duyuyorum. Anayasanın 135. maddesi anlamında kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan TMMOB ZMO, kurulduğu 1954 yılından bu yana 58 yıldır meslektaşlarımız, tarım sektörü ve ülke yararına çalışmalar yapmaktır. ODA'mız, araştırma, ıslah ve yetiştirmeden, toprak, zirai mücadele, su, gıda, yem, gübre, teknoloji, zootekni ve zirai ekonomiye kadar geniş bir alanda hizmet veren özel sektör çalışanları yanında kamu çalışanı niteliğindeki toplam 50 bin ziraat mühendisi / su ürünleri mühendisi / balıkçılık teknolojisi mühendisi / tütün teknolojisi mühendisi üyesinden aldığı güçle, ülkemizin sektörümüzün mesleğimizin yararına, bağımsız bilimsel temelli ve kararlı çalışmalarını, ortak karar alma ortak uygulama temelinde, demokratik katılımcılık kurallarını her geçen gün daha da geliştirerek sürdürmektedir. Yapılan bu çalışmaların sizler yararına daha da etkinleştirilmesi ve koordine edilmesi yanında kamuoyu ile paylaşılması da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, ODA'mız Su Ürünleri ve Balıkçılık MEDAK'ının böyle bir bülten çıkarmaya karar vermesini ve sürekliliğini sağlamasını önemli bir hizmet olarak görüyorum. Bu kapsamda, ODA'mız Su Ürünleri ve Balıkçılık MEDAK'ının daha geniş kitlelere ulaşarak, mesleki kazanımlarımız ve tarım sektörüne yönelik çalışmalarımızı etkin biçimde anlatmasını sağlayacak E-Bülten'in çıkarılmasında emeği geçen ZMO Su Ürünleri ve Balıkçılık MEDAK Başkanı Prof. Dr. Meriç ALBAY ve üyelerini kutluyor, bundan sonraki çalışmalarında da başarılarını arttırarak sürdürmelerini diliyorum. Bu vesileyle, tüm Su Ürünleri ve Balıkçılık Teknolojisi mühendislerimize, ODA'm ve şahsım adına, selam ve saygılarımı sunuyorum. Dostlukla, Dr. Turhan TUNCER ZMO Genel Başkanı

02 Prof.Dr. Meriç ALBAY ZMO-MEDAK Başkanı Değerli meslektaşlarım, Hiç kuşkusuz uzun zamandan beri planladığımız ama çeşitli nedenlerle ertelemek durumunda kaldığımız ikinci e-bülteni siz değerli meslektaşlarımızın dikkatine sunmuş bulunuyoruz. Bu hazırlığa büyük katkıyı vermek adına görüş ve bilimsel yazılarını bizlerle paylaşan değerli meslektaşlarım ile Su Ürünleri Yüksek Mühendisi Mehmet Özgen ve Doç.Dr. Nadir Başçınar beylere çok teşekkür ediyorum. Bülten bundan sonra sektörün, akademisyenlerin, öğrencilerimizin yani herkesin katkıları ile daha da büyüyecek ve gelişecektir. İçeriğin, sektörün bütün paydaşlarını kapsaması ancak siz değerli meslektaşlarımızın yapıcı eleştirileri, bilimsel ve sektörel katkıları ile mümkün olacaktır. Sizlerden bu yardımı alacağımızı umuyorum. Bilindiği gibi yaklaşık dört yıldan beri Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) içerisinde Su Ürünleri - Balıkçılık Meslek Dalı Ana Komisyonu (MEDAK) olarak yer almaktayız. Bu komisyonun kurulması ile hem Su Ürünleri Mühendisleri hem de Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri ZMO içerisinde kendilerini daha etkin bir şekilde ifade etme olanağı buldular. Bu kararı alan ZMO Genel Kurulu'na sonsuz teşekkür ederim. MEDAK'ın kurulmasından sonra özellikle özlük haklarımız konusunda ilgili Bakanlıklar ve diğer kurumlar ile daha yapıcı iletişim kurulabilmekte, odamız ZMO'nun tecrübesi ile daha kolay yol almaktayız. Eminim ki, gelecek zaman diliminde bu kazanımlar daha da artarak devam edecektir. ZMO gibi geleneklerini oluşturmuş, yaklaşık 60 yıllık bir tecrübeye ve onbinlerce üye profiline sahip büyük bir oda içerisinde konuşlanmak oda olma yolunda da biz Su Ürünleri Mühendisleri ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri'ne ışık tutacaktır. Mesleki haklarımıza sahip çıkma adına vermiş olduğumuz hukuki süreçler de halen sürmektedir ve yine en büyük destek Odamız Yönetim Kurulu'ndan sağlanmaktadır. Bundan sonraki sayılarda yayınlayacağımız e-bültenler yolu ile siz değerli meslektaşlarımıza daha sık ulaşmayı umuyor, bu olanağı bize tanıyan ZMO Yönetim kuruluna tüm meslektaşlarım adına teşekkürlerimi sunuyorum. Prof. Dr. Meriç ALBAY ZMO MEDAK Başkanı

24 m KURTULUŞ MU? 03 Ülkemizde gırgır ağlarının derinliği 90 kulaç (yaklaşık 160 m) dir ve bu ağlar ile 24 metre ve altındaki derinliklerde de (24 m'den daha sığ sularda) avcılık yapılabilmektedir. Bu av aracı ile avlanan en önemli tür olan hamsi balığı 40 m derinliğe kadar olan derinlikte yaşarken hamsi balığından sonra en çok avcılığı yapılan palamut ve lüfer balığı 85-200 m derinliklerde bulunmaktadır. Balık avcılığında gırgır ağının kullanılabileceği en sığ suyun derinliği 24 m' dir. 1 Eylül 2012 tarihinden önce bu derinlik yasal olarak 18 m iken 3/1 nolu Ticari Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ ile bu mesafe 24 m'ye çıkartılmıştır. Avrupa Birliği Konseyi'nin 2006 yılında yürürlüğe giren tüzüğüne (Reg. 1967/2006) göre; 50 m'den sığ sularda gırgır ağları ile avcılık yasaklanmıştır. Yunanistan ise gırgır ağları ile 30 m derinlikten daha sığ sularda balık avcılığını yasaklamıştır. Yine dip trolü ve algarna gibi sürütme ağları ile avcılıkta 50 m altındaki derinlikte veya karasularında 3 mil içerisinde avcılık yasaktır. Türkiye'yi çevreleyen Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz birbirinden farklı özellik göstermektedir. Bunların doğal yapısı ve iklimsel koşuları nedeniyle kıyı alanları büyük bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Denizlerdeki yaşam, soluduğumuz oksijenin üçte birini üretir, değerli protein kaynağı sunar ve küresel iklim değişikliğini dengeler. İnsan aktiveleri sonucunda doğal çevre olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Günümüzde biyoçeşitlilik bu aktiviteler sonucunda bozulmakta ve bozulma ise çevrede büyük değişimlere neden olmaktadır. Doğal çevrenin sınırsız bir kaynak olduğu düşüncesiyle, kaynaklar bilinçli ya da bilinçsiz olarak aşırı bir şekilde kullanılmaktadır. Kıyı, kara ve deniz ekosistemlerinin kesiştikleri önemli geçiş bölgeleri olmaları nedeniyle oldukça özel ekosistemlerdir. Dağların denize iniş biçiminin ve kıyı topografyasının birbirinden farklı olması, bölgelere göre farklılaşan, kumul, mağara, delta, lagün, dalyan, kalkerli teraslar gibi çeşitli kıyı ekosistemlerini ortaya çıkarmıştır. Bu bölgeler kıta sahanlığı alanları olup 200 m derine kadar gider. Bu bölgelerde ışığın suya nüfuzu, yer, zaman ve suyun saydamlık derecesiyle yüzey sularının durgun ya da dalgalı oluşu gibi koşullara göre değişir. Bunlara bağlı olarak fotosenteze yetecek kadar ışık yaklaşık 25-50 m kadar derinliğe ulaşmakta ve zemine bağlı bitkiler de bu derinliğe kadar bulunmaktadır. Işık aynı zamanda balıkların hareketlerini ve göçlerini düzenler, üreme zamanlarını saptar ve büyüme oranlarına etki eder. Yrd.Doç.Dr. Tomris DENİZ İ.Ü SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ İstanbul Kumkapı'da 24 m.den daha sığ suda ve hemen kıyıda avcılık yapan gırgır tekneleri (Fotoğraf: Mehmet ÖZGEN).

04 Bir gırgır avcılığının şematik görünüşü. Kıyısal alanlarda besin fazla olduğundan en zengin balık faunası da yine bu bölgelerde bulunur. Olgun bireyler yaşam sürelerinde üremek amaçlı göçlerde bulunurlar. Balıkların üreme alanları genellikle denizin verimli veya plankton yoğunluğunun zengin olduğu bu bölgede olmaktadır. Yumurtadan çıkan larvalar ve genç balıklar, beslenmek amacıyla ilk hayat dönemlerini kıyısal sığlık alanlarda geçirirler. Bu alanlar tüm dünyada büyüme bölgeleri olarak bilinir. Balıkların beslenme alanları olan bu bölgelerin bozulması ya da türler arasında dengesizlik oluşması, bazı türlerin ortamı terk etmesi veya yok olmasıyla sonuçlanır. Örneğin, 1986 yılından beri Karadeniz ve Marmara Denizi'nde orkinos avcılığı yapılamamaktadır. Çünkü bu türün beslendiği türler bu denizlerimizde yok olmuş, deniz trafiği artmış ve denizlerimiz kirlenmiştir. Dünya balıkçılığına bakıldığında toplam avın %90'ı kıyısal bölgelerden sağlanmaktadır. Ülkemizde de bu durum aynıdır. Dünyada mevcut stokların %60'dan fazlası aşırı avcılığa maruzdur. Çeşitli ülkeler bu konuda farklı tedbirler alırken yukarıda da bahsedildiği üzere Avrupa Birliği Konseyi'nin 2006 yılında yürürlüğe giren tüzüğüne (Reg. 1967/2006) göre; 50 m'den sığ sularda gırgır ağları ile avcılık yasaklanmıştır. Yunanistan ise gırgır ağları ile 30 m derinlikten daha sığ sularda balık avcılığını yasaklamıştır. Yine dip trolü ve algarna gibi sürütme ağları ile avcılıkta 50 m'den daha sığ yerlerde veya karasularında 3 mil içerisinde avcılık yasaktır. Ülkemiz sürütme ağlarıyla ilgili yasaklara genel olarak uymaktadır. Çevirme ağları ile ilgili olarak ta bu yıldan itibaren 24 m derinlikten daha sığ sularda avcılık yasaklanmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere 0-50 m arasındaki derinlik okyanusların ve denizlerin hayat kaynağıdır. Karadeniz'de ise bu derinlik 24-25 m aralığındadır. Ülkemizde gırgır ağlarının derinliği 90 kulaç (yaklaşık 160 m) dir ve bu ağlar ile 24 metre ve altındaki derinliklerde de (24 m'den daha sığ sularda) avcılık yapılabilmektedir. Bu av aracı ile avlanan en önemli tür olan hamsi balığı 40 m derinliğe kadar olan derinlikte yaşarken hamsi balığından sonra en çok avcılığı yapılan palamut ve lüfer balığı 85-200 m derinliklerde bulunmaktadır. Bunların larva ve genç bireyleri haliç ve sahil sularında bulunmaktadır. Dolayısıyla kıyısal alanlarda yapılacak avcılıkta genç bireylerin avlanması kaçınılmazdır.

Ülkemiz kıyısal alanları, iklimsel, üretim, rekabet-avcılık ve insan etkisiyle her gün bozulmaktadır. En azından bu alandaki avcılık yoluyla olan bozulmanın önüne geçilebilmelidir. Bu alanlar aşırı avcılık baskısı altında olup makrofauna zarar görmektedir. Her bir av aleti ortamdaki canlılara az da olsa zarar vermektedir. Günümüzün en büyük problemlerinden biri de hedef tür haricinde tesadüfü ve ıskarta türlerinde tutulmasıdır. Dünyada yaklaşık 27 milyon ton hedef dışı avcılık yapılmaktadır. Bu durum avcılıktan kaynaklanan mortalitenin artmasına ve dolayısıyla stokların olumsuz yönde etkilenmesine yol açmaktadır. Tesadüfü ve ıskarta türlerin azaltılması için ağ seçiciliği konularına önem verilmelidir. Uzatma ağların ağ göz açıklığı her tür için ayrı ayrı belirlenmeli, trol ağlarında istenmeyen türlerin kaçması için kare gözlü torba ağ ve bu ağlara kaçış panelleri uygulanmalıdır. Sürdürülebilir balıkçılık açısından en temel bilgi, bir türün avlanmadan önce en az bir defa yumurta vermesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle ticari balık avcılığı yapılacak her türün ilk üreme yaşı ve büyüklüğünün bilinmesi gerekir. Diğer konu ise zaman yasakları olup, balıkların üreme dönemi bilinmelidir. Halen uygulanan genel zaman yasağı yerine her tür için ayrı ayrı zaman yasaklarının konması ve uygulanması balıkçılık açısından daha doğru bir yaklaşım olabilir. Bu nedenle her canlı türünün tek tek ele alınarak, her denizalanı için büyüklük, zaman, yer ve av aracı yasaklarının düzenlenmesi, sürdürülebilir balıkçılık açısından önem arz etmektedir. KAYNAKCA Alverson, D., Hughes, S. 1996. Bycatch: from emotion to effective natural resource management. Reviews in Fish Biology and Fisheries 6, 443 462. Anonim2007. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı. Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Ulusal Odak Noktası tarafından hazırlanmıştır. Anonim, 2012. Marine Environments http://www.amscopub.com/images/file/file_140.pdf Anonim, 2012. 3/1 Numaralı ticari amaçlı su ürünleri avcılığını düzenleyen tebliğ (TEBLİĞ NO: 2012/65). Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından Kendall, Jr.A.W.; Walford, LA.1979. Sources and distribution of bluefish, Pomatomus saltatrıx, larvae and juveniles off the east coast of The United States. Fishery Bulletin: Vol. 77,(1), 213-227 Beatley, T., Brower, D.J., Schwab, A.K. 2002. An Introduction to coastal management. Island Press. Washinhton. Buckel, J.A.; Conover, D.O.; Steinberg, N.D.; McKown, K.A. 1999. Impact of age-0 bluefish (Pomatomus saltatrix) predation on age-0 fishes in the Hudson River estuary: evidence for density-dependent loss of juvenile striped bass (Morone saxatilis) Can. J. Fish. Aquat. Sci. 56: 275 287 (1999) Crowder, L., Murawski, S. 1998. Fisheries bycatch: implications for management. Fisheries 23, 8 16. Djoghlaf, A. 2010. Convention on biological diversity. International workshop on biodiversity and climate change. 19-22 December 2010 Kharagpur, India Duarte, C.M. 2012. Littoral zone. http://www.eolss.net/sample-chapters/c01/e6-18-04-05.pdf Fishbase 2012. http://www.fishbase.org/nomenclature/scientificnamesearchlist.php? Harrington, J. M., Myers, R. A., Rosenberg, A. A. 2005. Wasted fishery resources: discarded by-catch in the USA. Fish and Fisheries, 6, 350 361 Junior, O.M. 2012. Impact of humanityon on tropical Ecosystems: An overview. Tropical Biology and Conservation Managment. Vol II, Karakulak,FS. 004.Catch and effort of the bluefin tuna purse-seine fishery in Turkish waters. Fish Res.68: 361 366 nd Krebs, C.J. 1999. Ecological Methodology. 2 ed. Benjamin Cummings, Menlo Park, California. 620 pp Kelleher K. 2005. Discards in the world's marine fisheries. FAO Fisheries Technical Paper 470 Mee, L., Attrill, M., Jackson, E., Gilbert, A., Garnacho, E., Kershaw, P., Knudsen, S., Cooper, P. 2007. European Lifestyles and Marine Ecosystems. Exploring challenges for managing europe's seas. ELME 2007 Moger, N.; Kishor, K.T.; Moger, R.; Joshi, H.; Katare, M.; Chandrashekar, B. H.; Mahesh, V.; Pradeepkumar, N. 2012. Human Impact on Marine Ecosystem. http://aquafind.com/articles/humanimpact.php Moisan, J. R., Miller, A.J., Di Lorenzo, E., Wilkin, J. 2004. Modeling and data assimilation. Remote Sensing of Coastal Aquatic Environments, Chapter 13 pp. 229-257. Springer, New York Morgan, L., Chuenpagdee, R. 2003, Shifting Gears: Addressing the Collateral Impacts of Fishing Methods in USA Waters. Island Press Publication Services, Washington, DC. Subramanian, AN. 2012. Marine Environment. http://ocw.unu.edu/international-network-on-waterenvironment-and-health/unu-inweh-course-1-mangroves/marine-environment.pdf Watson, R.T.; Zakri, A.H. 2005. Millennium Ecosystem Assessment. Ecosystems and Human Well-being: Synthesis. Island Press, Washington, DC. 1-131 Vinithkumar, N.V. 2012. Marine pollution - a perspective, monitoring and control in India. Marine Bioinfrmatics Centere. National Institute of Ocean Technology, Ocean Science and Technology for Islands http://www.niot.res.in/m5/mbic/me/data/me.pdf 05

06 TÜRKİYE'NİN İÇSU BALIKLARI ZENGİNLİĞİ ORTAYA ÇIKARTILIYOR İ.Ü. Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Müfit ÖZULUĞ ile Doktora Öğrencisi Emre YEMİŞKEN ve İ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi Temel Bilimler Bölümü İçsular Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Dr. Özcan GAYGUSUZ 11-20 Eylül 2012 tarihleri arasında Rize, Ardahan, Kars, Ağrı, Van, Erzurum ve Sivas İllerinde Türkiye tatlısu balık faunasının belirlenmesi kapsamında saha çalışması gerçekleştirdiler. Çalışmada Balitoridae, Cyprinidae, Gobiidae ve Salmonidae familyalarına ait türler yakalanmıştır. Yakalan türlerin İ.Ü. Hidrobiyoloji Anabilim Dalı laboratuvarlarında teşhis öncesi fiksasyon işlemleri devam etmektedir.

GÜNEŞ BALIKLARI- BALIKLANDIR-MA MI? DİĞER TÜRLERİN ARASINA KARIŞMA MI? 07 Nereye-neyi-neden-niçin yapacağımız akılcı ve bilimsel yöntemlerle araştırılarak, doğa katledilmeden yapılmalıdır. Birçok ülkede bu tür istilacı balıkların bir yerden başka bir yere taşınması, yem balığı olarak kullanılması- satılması yasaklanmış olup, bu konuda cezai yükümlülükler de getirilmiştir. AZAP GÖLÜ Antik Dönem'de Ege'nin küçük bir koyu ve yurdumuzun en önemli koruma alanlarından olan Dilek Yarımadasıyla ekolojik bir bütünlük arz eden tatlı su göllerimizdendir. Göl; Büyük Menderes Deltası'nda Söke ilçesine (AYDIN) 25 km mesafede, Bafa Gölü'nün kuzeyinde, Beşparmak Dağları arasında çevresi zeytin ağaç ve ormanlarıyla kaplı, yüzölçümü 30 km² olan doğal güzellik ve zenginliklere sahip olup, Ege Bölgesi'nin Büyük Azap Gölü(Aydın) Menderes ve Bafa Gölü'nden sonra 3. büyük sulak alanıdır. Azap Gölü, ılıman iklimin koşullarının olduğu bir sulak alan ekosistemi olup, havzada büyük bir leylek kolonisinin olduğu Avşar Köyü'ne 2 km uzaklıktadır. Azap Gölü'nde farklı özelliklerdeki zengin bitki-hayvan çeşitliliği ile Sakar Meke, Bahri, Küçük Batağan, Yeşilbaş, Küçük Akbalıkçıl, Küçük Karabatak, Tepeli Pelikan ve Angıt gibi çok sayıda kuşa barınma, beslenme, kuluçka imkânı sağlamakta; kuş göçlerinde konaklayan ve kışlayan kuşlar için cazip bir ortam oluşturmaktadır. Azap Gölü, Saz Kedisi, Akkuyruklu Kartal gibi çok önemli canlı türlerinin bulunduğu sucul canlıların yaşadığı zengin bir ekosistemi barındırması nedeniyle bilhassa kış aylarında yerli-yabancı çok sayıda kuş gözlemcisinin cazibe alanını olmaktadır. Yrd.Doç.Dr. Erol KESİCİ SDÜ SU ÜRÜNLERİ FAKÜLTESİ EKODOS- TTKD Bilim Danışmanı Azap Gölü Azap Gölü Limnolojik Araştırmalar

08 Lepomis gibbosus Akvaryumların süs balığı olarak bilinen, etinin çok kılçıklı ve lezzetsiz olmasından dolayı besin olarak ekonomik önemi olmayan güneş balıkları Kuzey Amerika kökenli bir tür olup, Türkiye 'de 1983 yılında ilk olarak Edirne- İpsala Kanalında tespit edilmiştir. Div: Animalia Phylum: Chordata Class: Actinopterygii Order: Perciformes Family: Centrarchidae Genus: Lepomis Species: L. gibbosus Binomialname:Lepomis gibbosus (Linnaeus, 1758) Yöresel isim: Güneş Balığı-Güneşli Balık-Su Levrek-Kabak Balığı Yapılan araştırma sonuçlarının; bu tür istilâcı balık türlerinin girmiş oldukları sularda besin kaynaklarını aşırı oranda sömürmeleri, yakın türleriyle üremeye girebilmeleri, çok sayıda yavru vermeleri; ortamdaki biyolojik çeşitliliği azaltarak kendilerinin hakim tür olarak yer almaları ve hastalık parazitlerin yayılmasında rol oynamaları gibi ekolojik etkilerinin de söz konusu olduğu bildirilmektedir. Azap Gölü ve Lepomis gibbosus Lepomis gibbosus; Azap Gölü'nde 2007 yılında yaptığımız araştırmalarda ilk kez tespit edilmiştir. Güneş balığının istilâcı ve ekolojik yapıyı tahrip eden tehlikeli bir balık türü olduğu ilgililere bildirildi. 2007 yılı Ağustos ayında Azap Gölü'nün tamamına yakının kuruduğu, 2008'de tekrar su tuttuğu ve günümüze kadarda gölde güneş balığına rastlanmadığını belirlendi. Güneş Balığının 2000 yılında Aydın- Topçam Baraj Gölü'nde ve 2007 yılında da Azap Gölü'nde de aşırı oranda çoğaldığı tespit edilmiştir. 2007 yılından önce, Azap Gölü'ne atılan/ ulaşan ve gölde büyük sorunlar yaratan güneş balıkları, Azap Gölü'nde 2007 yılında meydana gelen kuraklık nedeniyle göl tamamen kuruması sonucu ve tüm canlılar gibi güneş balıkları da yok olmuştu. Daha sonraki yıllarda yağışların artışıyla birlikte, Büyük Menderes'in taşkın sularıyla Azap Gölü'ne tekrar kefal, sarıbalık, aynalı sazan, yılan balığıyla girdiği bunun yanı sıra balıklandırma amacıyla bırakılmadıysa, istilâcı tür olan gümüşi havuz balıklarının da gölde var olduğu yapılan araştırmalarımız sonucunda belirlenmiştir. Azağ Gölü Güneş Balıkları

Son yıllarda yoğun yağmurlar nedeniyle barajlardan salınan sular Büyük Menderes'i taşırarak, Azap Gölü'ndeki su seviyesinde de büyük oranda artış meydana gelmesine neden olmuştur. Azap Gölü'nde tükendiği sanılan Lepomis gibbosus'a Ağustos ve Eylül aylarında ki araştırmalarımızda tekrar rastlanmıştır. Bu balıklar göle balıklandır-ma amaçlı olarak girmediyse, büyük bir olasılıkla taşkın sularıyla girerek çoğaldığı ve gölde canlı çeşitliliğinin geleceğini tehdit edebileceği aşikardır. Azap Gölü'ne giren ve önceki yıllara göre hızla çoğalma gösteren yayılımcı güneş balığı, göl tabanındaki kabuklu organizmalar, balık yumurta ve yavrularıyla beslenen karnivor (etçil) beslenme özelliğinde olması, göldeki diğer balıkların - canlılarla besin rekabetinde üstünlük sağlamaları gölün doğal türleri içinde çok ciddi tehlikeler oluşturabilecektir. Yöre halkı istedi - Balıklandır-ma mı? Göllerin ekolojik değerleri yerine, ekonomik değerlerini öne çıkararak; göllerde balık varsa, o göl verimlidir ve o gölde sorun yoktur bakış açısıyla son yirmi yıldır sularımızda başlatılan balıklandırma çalışmaları, göllerin doğal orijinli balıkları, börtü-böceği yok oldukça, göldeki besin zinciri ve biyolojik çeşitlilik azalınca yaşamımızın olmazsa olmazı yaban hayatı yok olmaya başlayacaktır. Doğal alanlarımıza, yöre halkı istedi diye bakışıyla, sonuçları yaşanarak görülen ve ağır bedellere mal olan müdahaleler yapılmamalıdır. Göllerin balıklandırılması bilimsel verilere dayandırılan ve doğayı tahrip etmeyen çalışmalar olmalıdır. Kesinlikle onları yok edecek balık türlerinin göllere bırakılmamalıdır. Doğal alanlarımızda büyük oranda balık üretimi kapasitesi olmasına rağmen; ekonomik nedenler öne sürülerek yapılan balıklandırma ve diğer çevresel müdahalelerden dolayı sulak alanlarımızın doğal özellikleri ve sürekli olacak olan verimliliği giderek azalmaktadır. Bunun başlıca nedenleri; gölün doğal balıkları olmayan egzotik (istilacı) türleriyle balıklandırılmasıdır. Çözüm Doğal alanların korunması, canlıların ve yaşamın sürdürülebilirliği için; doğada yaşayan bitkihayvan türlerinin zenginliğine ve bu canlıların barınma - beslenme - üreme ortamlarının sürekliliğine bağlıdır. Doğa koruma çalışmaları; Avrupa Birliği Çerçeve Eylem Programlarının kapsamında sürdürülen doğa korumanın tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi diğer birlik politikalarına entegrasyonuna büyük önem vermektedir. Doğa korundukça, tarım, ormancılık, turizm, su ürünleri vb. sektörlerin gelişimi de artacaktır. Doğal alanların koruma/kullanma ilkeleri temel esas olarak benimsenmez ise bu sektörlerin desteklenmesi ve gelişmesi olanaksızdır. Ekosistem üzerinde oluşturulan bilim dışı müdahalelerle bu alanları yok etme baskılarının giderek artması, insanlığın kendi geleceğini kendi eliyle riske attığı gerçeğini göstermektedir. Bu tür balıklarla mücadelede balık türünün tüm özeliklerini göz ardı etmeden bilimsel yöntemlere başvurulması gereklidir. Yöre halkına, bu tür balıkların özellikleri hakkında eğitim verilerek, bu istilacı ve yok edici balık türlerin bulunduğu tüm sularda alarm verilerek gece gündüz avlanma yoluyla balıkların yok edilmeleri gerekmektedir. Bunun yanı sıra, balığın dere, çay ve nehirlerle göllere taşınması da mutlaka engellenmelidir. Nereye-neyi-neden-niçin yapacağımız akılcı ve bilimsel yöntemlerle araştırılarak, doğa katledilmeden yapılmalıdır. Birçok ülkede bu tür istilacı balıkların bir yerden başka bir yere taşınması, yem balığı olarak kullanılması- satılması yasaklanmış olup, bu konuda cezai yükümlülükler de getirilmiştir. 09

10 GLOBAL AQUACULTURE 2012 KONFERANSI'NIN ARDINDAN Türkiye'den iki firmanın (Sibal-Black Sea Yem ve Fish Future Eurasia) stant açtığı, özellikle deniz balıkları kuluçkahaneleri ve tedarikçi birçok firmanın ziyaretçi olarak katıldığı fuarda uluslararası 250 civarında firma temsil edildi. Dr. Türker BODUR Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Avrupa Su Ürünleri Yetiştiriciliği Derneği (EAS-European Aquaculture Society) konusu ile ilgili bir çok Avrupa Birliği projesine partner olmakla birlikte her yıl bir Avrupa ülkesinde Su Ürünleri Yetiştiriciliği Konferansı organize etmekte, sektör ile ilgili toplantılar düzenlemekte ve yayınlar çıkartmaktadır. Geçen sene ülkemizden de yoğun katılımın olduğu Yunanistan'ın Rodos Adası'nda düzenlenen AQUACULTURE 2011 Konferansı'ndan sonra bu yıl Dünya Su Ürünleri Yetiştiriciliği Derneği (WAS- World Aquaculture Society) ile birlikte ortak düzenlediği GLOBAL AQUACULTURE 2012 konferansı, Çek Cumhuriyeti'nin Prag şehrinde 1-5 Eylül 2012 tarihinde yapıldı. Dünya Su Ürünleri Yetiştiricileri Derneği ile 6 yılda bir Avrupa'da ortaklaşa düzenlenen ve bu dünya çapında en büyük su ürünleri konferansı olma niteliğinde ki bu etkinliğe ülkemizden de üniversiteler ve su ürünleri sektöründen 70 civarında katılımcı katılmıştır. 76 ülkenin temsil edildiği, 2000 üzerinde katılımcının bulunduğu konferansta 600'den fazla sözlü, 450 adet poster sunum yapılmıştır. Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Meksika, Brezilya, Şili, Japonya, Kore, Yeni Zelanda, Avustralya, Malezya, Nijerya, Kenya ve tüm Avrupa'dan bilimsel çalışmalar toplam 13 salonda, balık besleme, selektif yetiştiricilik, genetik, alternatif türler, hastalıklar, alg yetiştiriciliği, kapalı devre sistemler gibi 20 civarında farklı başlık altında dinleyicilere aktarıldı, tartışmaları yapıldı. Ana teması Geleceği Güven Altına Almak olan konferansın ilk gün ki açılış konuşmasını Endüstri ve Araştırma perspektifi ile Norveç'te somon yetiştiriciliğinin en büyük firmalarından olan Marine Harvest ASA'nın genel müdürü Peter Arnesen ve NSW Balıkçılık Kurumu (New South West Avustralya) idari müdürü Geoff Alan yaptı. Açılış konuşmasında en önemli kritik konuların başında, geleceğin güvenli üretiminin sağlanabilmesi için yeni alanların şimdiden korunması gerektiği üzerinde duruldu. Bu konuda Peter Arnesen, kanun koyucuların su ürünleri yetiştiriciliğine daha açık olması gerektiği ve üretici ve araştırmacıların da su ürünleri yetiştiriciliğini deniz koruma alanları ile nasıl uyumlu olabileceği konusunda hassas çalışmalar yapması gerektiği üzerinde durdu. İki konuşmacı da yem üretiminin şimdiye kadar ki en iyi performansı göstererek çok iyi geliştiğini bildirdiler. Yem üretimi gibi aşılama ve antibiyotiklerin neredeyse kapanan konular olduğunu ve diğer tüm canlı üretimlerinden çok daha ileride olunduğunu ve diğer tüm canlı üretimlerinden çok daha ileride olunduğunu bildirdi. Tavuk, domuz ve büyükbaş hayvan üretiminde selektif yetiştiricilik çalışmalarının 1940'lı yıllarda

başladığını, su ürünleri üretiminde ise henüz yeni başlayan uygulamalar olduğunu belirten Arnesen bu konunun çok önemli ve engin bilgiler gerektiren çalışmalar olduğundan bahsetti ve üreticilerin Ar-Ge çalışmalarına önem vermesi gerektiğini belirtti. Geoff Alan ise su ürünleri tüketiminin 1950'lerden beri %300 arttığını ancak halen istenilen düzeye ulaşmadığını bildirdi ve halen dünya üretiminin %70'inin iç su kaynaklarından sağlandığını bu alanların sınırlı olması yanında yetiştiricilik ürününün arttırılması amacı ile sürekli yeniliklere ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Açılış oturumunda Belçika Gent Üniversitesi, Artemia Referans ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Merkezi Direktörü Prof. Dr. Patric Sorgeloos'a EAS tarafından bilime ve su ürünleri yetiştiriciliğine katkılarından ötürü hayat boyu onur ödülü verildi. Dr. Sorgeloos bu ödülü yakın zamanda kaybettiği eşine ve laboratuarında çalışan tüm öğrencilerine ithaf etti. Konferans öncesinde ve sırasında Kapalı Devre Sistemler, Percid balıkları yetiştiriciliği gibi konularda çeşitli çalıştayların da bulunduğu konferansta Avrupa Su Ürünleri Yetiştiriciliği Derneği Öğrenci Grubu (EAS-Student Group) da öğrencilere özel bir çalıştay düzenlendi. Kariyer planları, iletişim becerileri, proje takibi vb konularda öğrencilere uzmanları tarafından bilgiler verildi. Başkan resepsiyonunda en iyi sunum yapan üç öğrenciye WAS tarafından ödül verildi. EAS Öğrenci Grubu (EAS-SG)'nun verdiği, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz değerli hocamız Prof. Dr. İbrahim Okumuş adına ithaf edilen ve bu sene ALLTECH tarafından desteklenen 300 Euro tutarındaki Prof. Dr. İbrahim Okumuş En İyi Öğrenci Posteri ödülünü Portekiz'den Miguel C Leal isimli öğrenci Culture of Tropical Sea Anemone Aiptasia pallida: Biomass Production and Fatty Acid Profile isimli çalışması ile aldı. Türkiye'den iki firmanın (Sibal-Black Sea Yem ve Fish Future Eurasia) stant açtığı, özellikle deniz balıkları kuluçkahaneleri ve tedarikçi birçok firmanın ziyaretçi olarak katıldığı fuarda uluslararası 250 civarında firma temsil edildi. Konferans sırasında gönüllü olarak yoksul ülkelerde su ürünleri yetiştiriciliği çalışmaları yapan Sınır Tanımayan Su Ürünleri Yetiştiricileri Örgütü (AwF-Aquaculture without Frontiers) adına 1 Euro/USD karşılığında satılan piyango biletlerinden 1000 Euro civarında bir para toplanarak Bangledeş'teki yoksul aile çocuklarının bir yıl boyunca her gün balık yemesine katkı sağlandı. Çekiliş sonunda 7 katılımcıya kitap, dergi aboneliği, tişört vb ödüller verildi. İlerleyen yıllarda tekrar ülkemizde yapılabilmesi için çalışmalar yürütülen Aquaculture Europe konferansı 2013 yılında Norveç'in Trondheim şehrinde düzenlenecektir. 11

12 TÜKETİCİ AÇISINDAN KÜLTÜR BALIĞI MI? DENİZ BALIĞI MI? YOKSA SADECE SAĞLIKLI BALIK MI? * Çoğunlukla daha fazla para vererek aldığımız ya da yediğimiz, bizlere doğal olduğu söylenen çipura ve levrek gibi balıklar, balık yetiştiriciliği yapılan kafeslerin etrafında yemlerle beslenen doğal balıklar ya da bu çiftliklerden kaçan balıklar da olabilir. Prof. Dr. Taçnur BAYGAR Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi ünya nüfusu hızla artmakta iken, doğal protein kaynaklarının da benzer oranda azaldığı Dgörülmektedir. İçinde bulunduğumuz zaman sürecinde, protein kaynaklarının doğal olarak karşılanmasının en geçerli yolunun temiz denizlerden elde edilen balık miktarının artırılması ile olacağı birçok uzman tarafından belirtilmektedir. Aşırı avlanma tehlikesi yüzünden su ürünleri avcılığından elde edilecek kaynakların dikkatli kullanılması gerçeğinin de unutulmaması gerekmektedir. Aşırı avcılık tehlikesi 1990'lı yıllarda ülkemizde hamsi ile baş göstermiştir. Yaşanılan bu tecrübeden ve bilimsel verilerden denizlerden elde edilecek protein kaynaklarının sağlanmasında, planlı ve stokları gözeten su ürünleri avcılığının yanında, doğayı koruyan ve insan sağlığını gözeten yetiştiricilik ile balık üretiminin artırılması gerektiği göz önünde tutulmalıdır. Türkiye 1990'lı yıllardan sonra dünya kültür balığı üretiminde önemli aşamalar kaydetmiş ve belirli balıklarda söz sahibi olmuştur. Ülkemizde Muğla (Bodrum, Milas) ve İzmir'de çipura ve levrek, Trabzon ve Rize'de deniz alabalığı, Muğla (Fethiye) ve Adapazarı (Sapanca)'da ise gökkuşağı alabalığı üretimi ile önemli yetiştiricilik alanları bulunmaktadır. Buralarda yetiştirilen balıkların büyük bir kısmı yurt dışı piyasası başta olmak üzere satışa sunulmakta ve ülkemize önemli döviz girdisi sağlanmaktadır. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına ve yetiştiricilik ile elde edilen balıkların büyük bir kısmını ihracat etmemize rağmen Türkiye balık tüketimi yıllık kişi başı 8 kg düzeyindedir. Dünya ortalamasının 20 kg düzeyinde olduğu bir durumda halkımızın balık yemeye teşvik edilmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Türkiye balık tüketimi ile ilgili göstergeler olumsuz iken, biz hala kültür ve deniz balığının hangisinin tüketilmesi gerektiği ile uğraşmaktayız. Bu ifadeden hangi balık olursa yenilmesi gerektiği, her ortamda yetişen ya da yakalanan balıkların yenilmesinin doğru olduğu, kalitesi azalmış, hijyenik şartlarda üretilmemiş ya da depolanmamış balıkların tüketilmesinde sakınca olmadığı yönünde bir düşünce kesinlikle anlaşılmamalıdır. Balıkların yakalandığı veya üretildiği suların sağlık açısından tehlike oluşturması durumunda, soğuk zincir şartlarının ve yeterli hijyen şartlarının sağlanamamış olduğu ortamlardan elde edilecek balıkların tüketilmemesi gerektiği bilinmelidir. İster kültür, ister avcılık yolu ile bir balık nasıl elde edilirse edilsin, burada dikkat edilmesi gereken noktanın balığın hijyen şartlarının tam uygulandığı yolla avlanması veya üretilmesi, ilave olarak ta insan sağlığını tehlikeye sokmayacak içerikte olması gerekmektedir. * Bu makale metni 01.10.2009 tarihli Dünya Gıda Dergisi' nde yayınlanmıştır. Fotoğraf: Mehmet ÖZGEN

Asıl konumuza gelecek olduğumuzda, kültür ve deniz balıklarının tüketiminde avantaj ve dezavantajları şu şekilde belirtebiliriz. 1. Avcılık yolu ile elde edilen deniz balıkları, etraflarındaki diğer balıkları, yumurtaları, kabukluları, plankterleri yediklerinden etlerinde suni besin içeriğine pek fazla rastlanmamaktadır. Çiftlik balıkları ise insan tarafından hazırlanmış formülasyonları belirli yemlerle beslenmek zorundadırlar. Özellikle de bu balıklar, daha çabuk gelişebilmeleri ve pazara bir an önce ulaştırılmaları amacıyla doğada yetişen balıkların besin gruplarına nispeten daha yüksek enerjili yemlerle beslenmektedir. Çiftlik balıkları soframıza ulaşıncaya değin her gün bu yemlerle dengeli beslenirken, doğadaki balıklar ne bulurlarsa onu yemek zorundadır. Bir gün istediği besini bulmakta diğer gün ise ya çok az ya da hiç beslenememektedir. Yem maddesi içerisinde balığın vücut gelişimi için gerekli olabilecek birçok madde bulunmasına rağmen, doğal balıklarda bu durum mevcut olmayıp bulunduğu ortamdaki besin içeriği ve çeşidine bağlı olarak değişmektedir. 2. Doğadaki balıklar, devamlı av ve avcı durumundadırlar. Diğer deyimle bu balıklar büyük balıklara av olmamak için besin peşinde koştururken, diğer taraftan da besin bulabilmek için devamlı hareket etmek zorundadırlar. Çiftlik balıkları ise kendilerine ayrılan kısıtlı bir sahada yaşarlarken, doğadaki balık suyun her tabakasında bulunmaktadır. Dar alanda yetişen kültür balığı, doğadaki balığa oranla daha çabuk büyüyecek ve bunun sonucunda da daha yağlı olacaktır. 3. Çiftlik balığının, yüksek yağ içeriği pazarlama aşamasında olumsuz özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bu olumsuzluk balık satıcıları ve üreticilerini daha yakından ilgilendirmektedir. Yüksek yağ içeriğine sahip balıkların raf ömrü daha kısa ve bu yapılarından ötürü daha hassas olmaktadır. 4. Çiftlik balıklarının yem rasyonlarında, w3 yağ asitlerini içeren besin maddelerinin bulunması, çiftlik balıklarını doğadan yakalanan balıklara göre daha avantajlı hale getirebilmektedir. Özellikle günümüzün sorunları arasında yer alan kalp damar rahatsızlıkları olan kişiler için bu durum oldukça önemli olmaktadır. Bunun yanında doğal ortamında yetişen balıkların, çiftlik balıklarına oranla yağ asitleri açısından bazı avantajları da bulunmaktadır. Doğal ortamlarında bu balıkların tüketecekleri besin grupları oldukça sınırsız olup, içinde bulundukları suyun besin içeriğine göre kültür balıklarından daha yüksek değerlerde w3 yağ asitlerini içerebilme durumları da söz konusu olabilmektedir. 5. Çiftlik balıklarında, satıştan birkaç gün öncesinde yemleme işleminin durdurulması gerekmektedir. Bu durum uygulanan çiftlik balıklarının mide ve bağırsak içeriği boş olacağından sindirim enzimleri ve mikroorganizmalar tam aktivitelerini yapamayıp, balığın depolanması ve satışı aşamasında et kalitesini düşürememektedir. Bu durum doğadan yakalanan balıklarda böyle olmamaktadır. Avcılık ile elde edilen balıkların beslenme zamanları farklı olduğu için, etin bozulması üzerinde de avcılık şartlarına bağlı olarak bir takım olumsuzluklar olabilmektedir. 6. Yukarıdaki madde de belirtildiği üzere, çiftlik balıklarının midesi boş olduğundan dolayı tüketici boş yere yemeyeceği iç organ kısmına daha fazla para ödemeyecektir. 7. Çiftlik balığının ölüm şekli hızlı ve soğuk zincir şartları altında olduğundan (ölüm sertliğine daha geç girdiğinden, sindirim sistemi enzimleri için uygun ortam oluşmadığından, bakteriyel gelişim başlamadığından vb) doğadan yakalanan balığa göre et kalitesi daha uzun sürebilmektedir. 13

14 8. Aynı zamanda doğadan yakalanan balıkların avlanmaları sırasında olumsuz çevre şartları (güneş, rüzgâr, teknede uzun süre bekletme, ağda uzun süre bekletme, balıkların çırpınması, farklı balıklarla bir arada tutulması, ağlardan çıkan diğer materyallerle bir arada bulunması vb), balıkları daha fazla strese sokabilmekte ve et kalitesini hızlı bir şekilde düşürebilmektedir. 9. Bazı durumlarda çiftlik balıklarında hastalıklara karşı dirençlerini artırmak amacıyla çeşitli antibiyotikler kullanılabilmekte ve bu durum kontroller ile denetlenmektedir. Bu maddeler yönetmeliklerde verilen limitlerde kullanıldığında bir sorun oluşturmamaktadır. Ayrıca günümüzde çiftlik balıklarının hastalıklara karşı direncini arttıran aşılar geliştirilmiş ve bu aşılar sayesinde antibiyotik kullanımı somon gibi kültür balıkçılığında ileri olan Norveç' te olduğu üzere ülkemizde de çok aza indirgenmiştir. Temiz ortamlarda doğadan yakalanan balıklarda ise bu durum, genlerindeki bağışıklık sistemi ile olduğundan dışarıdan herhangi bir kimyasal alımı söz konusu değildir. 10. Kanalizasyon ve sanayi atıklarının olduğu bölgelerden yakalanan balıklarda ağır metal, mikrobiyolojik ve kimyasal yönden kirlilik içermesi sorunu da olabilmektedir. Bu bölgelerdeki besinlerle beslenmiş olan doğal balıkların da tüketilmesi sağlık açısından sorun oluşturabilmektedir. Kültür balıklarında ise böyle bir durumun olması lokal olaylar dışında mümkün değildir. Çünkü kültür balığı temiz, akıntılı, bol oksijen içeren ve kendini temizleme özelliğine sahip sularda yetişebilmektedir. Diğer yerlerde yetişmeleri balıklar için uygun değildir. Çiftlik ve doğal ortamında avcılık yolu ile avlanmış balıklar arasındaki farklar ise; 1. Balık satış yerlerinden alınan çiftlik balıkları dikkatle incelendiğinde hepsinin aynı boy ve aynı gramajlarda olduğu görülür. Deniz balıklarında bu durum ise farklı boy ve ağırlıklarda olmaktadır. 2. Doğal yolla avlanmış balıkların ölümleri normal ortam şartlarında olduğundan bu balıklar çırpınarak enerjilerini tüketmekte ve genellikle ölüm sertliğine ağızları açık ve vücutları eğik olarak girmektedirler. Bu durum, çiftlik balıklarında kontrol altında tutulduğundan genellikle vücutları dik ve ağızları kapalı olarak karşımıza çıkmaktadır. 3. Bazı firmalar yurt dışına satamadıkları deforme olmuş çiftlik balıklarını yurt içi piyasalara sürmektedir. Özellikle bu balıklar, diğer porsiyonluk çiftlik balıklarından omurga eğriliği (kamburluk) ve diğer şekil bozuklukları ile ayırt edilmektedir. 4. Doğal balıklarda deniz kokusu olarak belirtilen yosun kokusu (bu kokuyu hissedebilmek için biraz uzmanlaşmak gerekmektedir) daha fazla hissedilirken, çiftlik balıklarında bu yosun kokusu çok fazla hissedilmeyip yemlerine katılan yağ içeriğinden dolayı daha yağsı kokular hissedilmektedir. 5. Doğal balıkların mide içeriklerinde, başta kabuklu ve diğer balık parçaları görülmesine rağmen, çiftlik balıklarında verilen yemden dolayı tekdüzelik görülmektedir. 6. Çiftlik balıklarına verilen yemlerin yağ içeriğinin yüksek olmasından dolayı, balıkların iç organ etraflarında yağ birikmesi ve sarımsı renk değişimleri sıklıkla rastlanmaktadır. 7. Av yasağı dönemlerinde doğadan avlanmış balıklar balık satış tezgâhlarında ve lokantalarda daha az bulunurken (yaz sezonunda çok zor), kültür balıkları 12 ay boyunca bulunabilmektedir. Fotoğraf: Mehmet ÖZGEN

8. Donuk balık filetoları, diğer işlenmiş çipura, levrek ve alabalıkların tamamına yakını kültür balığıdır. 9. Bazı işletmeler, çiftlik ortamında hasat işlemi sırasında, soğukluğun daha uzun sürmesi amacıyla sıvı buz uygulamaktadır. Sıvı buz, balıkların kılcal damarlarını çatlatabilmekte ve balıketlerine kan bulaşması söz konusu olabilmektedir. Bu tip çiftlik balıklarının satışı aşamasında üzerlerinde kandan dolayı kırmızılaşma görülebilmektedir. 10. Balıkların kas yapısı karşılaştırıldığında, çiftlik balığının daha yumuşak bir tekstüre sahip olduğu (fazla hareket etmemesi, yemini fazla enerji harcamadan alabilmesi, yağ içerikli yemle besleme vb) doğada yetişen balığın ise daha diri daha kaslı bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Bu durum balıkların çiftlik mi yoksa doğadan mı yakalanmış gibi ayrımlarda ayırıcı bir özellik olarak karar vermemize neden olabilmektedir. Kültür balıkları emsallerine göre daha büyük, daha yağlı, daha gevşek olacaklarından dolayı işin uzmanları tarafından ayırt edilebilme imkânları bulunmaktadır. 11. Çiftlik ve deniz balıkları arasındaki renk farklılıklarına gelince, doğadaki balıkların besin zincirleri içerisinde genellikle doğal pigmentlerden oluşan plankton, balıklar, karides ve diğer kabuklular olmaktadır. Çiftlik balıklarında ise bu renklenme yem içerisine katılan doğal ve yapay içerikli maddelerden gelmektedir. 12. Doğal balıklar genellikle yakalandığı yerlerdeki balık lokantalarına ya da alıcılarına satılmakta olup, diğer şehirlere bu balıklar ender getirilmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere çiftlik ve doğadaki balıklar arasındaki farklılıklar çok değişmekle beraber zaman zaman balığın durumuna göre de değerlendirilebilmektedir. Çoğunlukla daha fazla para vererek aldığımız ya da yediğimiz, bizlere doğal olduğu söylenen çipura ve levrek gibi balıklar balık yetiştiriciliği yapılan kafeslerin etrafında yemlerle beslenen doğal balıklar ya da bu çiftliklerden kaçan balıklar da olabilir. Bu bağlamda çiftlik (kültür, yetiştirme) ve deniz (av, doğal) balığı arasında bir seçim yapılmasının pek doğru olmadığını düşünmekteyiz. Eğer ülkemiz ürettiği balıkları gerekli kalite analizleri yaparak Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkelere ihraç ediyorsa, bu satışlar sırasında hijyen ve kaliteli üretimin yanı sıra insan sağlığı temel yaklaşım olarak ele alınıyorsa burada çiftlik yada deniz balığı ayrımına gidilmesinin pek doğru bir yaklaşım olacağı düşünülmemektedir. Mevcut yasa ve yönetmeliklerin iyi uygulandığı bir ortamda kültür balıkları gönül rahatlığı ile yenilecek ve hak ettiği değeri alacaktır. Eğer ülkemizde çiftlik balıkları olmasaydı dar gelirli ve orta halli vatandaşlarımız bu nimetten istenildiği şekilde yararlanamayacak ve ülkemiz yıllık balık tüketimi 8 kg'ımın da oldukça altında olacaktı. Bizim burada yapmamız gereken avcılık ya da üretim ne olursa olsun elde edilen balıkların insan sağlığı gözetilerek piyasaya sunulması, kalite ve hijyenden taviz verilmemesi, yönetmeliklerin tam uygulanması ve en önemlisi de bilinçli tüketici olmamızdan geçmektedir. Sonuç olarak, kültür balığı mı, deniz balığı mı? Yoksa sağlıklı beslenme için sadece sağlıklı, güvenilir, hijyenik ve ekonomik balık mı? Karar sizin. Kaynaklar: Baygar, T.; Memiş, D. Doğadan yakalanan balık mı, yoksa kültür balığı mı? 29.08.2007 tarihli Dünya Gazetesi. s. 20. 15 Fotoğraf: Mehmet ÖZGEN

16 II. BALIK BESLEME VE YEM TEKNOLOJİSİ ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ Yalova Üniversitesi Armutlu Meslek Yüksekokulu tarafından düzenlenen II. Balık Besleme ve Yem Teknolojisi Çalıştayı 11-12 Ekim 2012 tarihleri arasında Armutlu İhlas Tatil köyü toplantı salonlarında gerçekleştirildi. Programa Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi ERUSLU, Armutlu Kaymakamı Tülin Baydar BİLGİHAN, rektör yardımcıları, çeşitli üniversitelerden özellikle Su Ürünleri Fakültelerindeki akademisyenler, öğrenciler ve birçok firmadan gelen üretici ve yöneticiler katıldılar. TÜBİTAK başta olmak üzere, Simurg İlaç, Sibal Yem, Akuamaks, Novus Yem Katkı Maddeleri, Liman Balıkçılık ve İstanbul İhracatçı Birlikleri'nin sponsorluğunda, iki gün süren çalıştayda, üçü çağrılı olmak üzere toplam 19 sözlü sunum yapıldı. Çalıştay kapsamında Balık yemi sektörünün en önemli problemleri ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri nin tartışıldığı panel gerçekleştirildi. Sektör temsilcileri, kamu temsilcileri ve akademisyenlerden oluşan panelistlerin tespitleri ve tavsiyeleri büyük ilgiyle dinlendi. Balık beslemede yeni teknolojilerin, yem hammaddeleri üzerine yapılan deneysel çalışmaların anlatıldığı çalıştayda ön plana çıkan konular şu şekilde özetlenebilir: 1. Sektörün temel bileşenleri arasında giderilmesi gereken büyük bir iletişim eksikliği yaşanmaktadır. Ülkemizde son derece kaliteli akademik araştırmalar yapılsa da, bu araştırma sonuçlarının üreticiye yansıması ve piyasada kullanılabilir değere dönüşmesinde sıkıntılar bulunmaktadır. Güçlü bir sektör oluşturulabilmesi için, üniversite ve sanayi işbirliğinin ivedilikle gerçekleştirilebilmesi, üreticinin sorunlarının akademisyenlere net şekilde aktarılabilmesi ve bunların çözümüne yönelik Ar-Ge' lerin gerçekleştirilebilmesi gereklidir. Bu amaçla ortak platformlar oluşturulmasına acilen öncülük edilmelidir.

17 2. Yem hammaddelerindeki temin ve kalite sıkıntıları sektörün en önemli problemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek hammaddede dışa bağımlılık, gerekse de yerli hammaddedeki ciddi kalite sorunları alternatif arayışlarına olan ihtiyacı daha da kritik hale getirmektedir. Bu sorunun çözümü için daha fazla araştırma yapılması ve bulguların sektöre hızlı bir şekilde aktarılmasının önemi vurgulanmıştır. 3. Piyasada su ürünleri sektörünün ihtiyaçlarına yönelik veteriner eksikliği, su ürünleri mühendislerinin sektördeki problemlerle baş etmede yetersizliği söz konusu olmaktadır. Binlerce işsiz su ürünleri mühendisi varken, su ürünleri konusunda yeterli donanıma sahip elemanın bulunamayışı bir tezat oluşturmaktadır. Bu durumun da ilgili otoritelerce değerlendirilmesi gerekmektedir. 4. Su ürünleri ile ilgili işlemlerin düzgün yapılabilmesi, izlenebilirliğin sağlanması ve istatistiklerin oluşturulabilmesi için gerekli bilgi kayıtlarının tutulmadığı bilinmektedir. Yeterli veri tabanlarının oluşturulabilmesi için su ürünleri mühendislerinin istihdamını teşvik edici çalışmalara gerek duyulmaktadır. 5. Yem formulasyonlarının oluşturulmasında, yerel değer ve şartların göz önüne alınarak, ekonomik ve optimum özellikli rasyonlar konusunda üniversiteler ve üreticiler ortak çalışmalar yapmalıdır. 6. Üreticilerin ve akademisyenlerin sektörle ilgili mevzuat oluşturulmasında, mevzuatların kabul edilmeden önceki süreçte daha etkin rol alması, eleştirilerde bulunması, ihtiyaçları karşılayacak bir yasa oluşturulmasında büyük etkiye sahiptir. Yetkili kişilerin mevzuatlar hakkındaki görüşlerini yasal süreçler ve prosedürler dahilinde mutlaka bildirmeleri daha sürdürülebilir ve uygulanabilir mevzuat için büyük önem taşımaktadır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur. Çalıştay Düzenleme Komitesi adına Düzenleme Komitesi Başkanı Yard. Doç. Dr. Derya GÜROY Fotoğraf: Mehmet ÖZGEN