SABİT GELİRLİLER VE ENFLASYON Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 1. GİRİŞ Bilindiği gibi ücret ve maaşlar üretim etkenlerinden birinin, yani emeğin fiyatı olarak ekonomik yaşam içinde önemli bir yer tutmaktadır. Günümüzde sabit gelirlilerin sadece ekonomik yaşam içinde değil, sosyal yönden de önem taşıdığının kabul edilmesi gerekir. Kelime olarak Arapça dan dilimize geçmiş olan ücret, emek hizmetlerinden yararlanma karşılığı yapılan ödeme, emeğin bedelidir. Ücret, faiz, rant ve kâr temel üretim faktörleri olan; emek, sermaye, doğal kaynak ve girişimin fiyatlarıdır. Hemen hemen tüm dillerde ücret kavramı daha çok bedensel çalışmalar için kullanılır. Masa başında çalışanlar ve yönetim görevlilerinin kazançları için genellikle maaş terimi kullanılmaktadır. Örneğin; ingilizce de işçi ücretlerine wages, memur maaşlarına salary denilmektedir. Fakat bu iki terim günümüzde ücretler ve maaşlar (wages and
268 salaries) biçiminde birarada kullanılarak sözkonusu farklılık ortadan kaldırılmaktadır. 1 Konuyu ekonomi içerisinde ele aldığımız zaman, ödenen ücretlerin yıllık toplamı, emek sahibinin milli gelir içindeki payını gösterir. Toplam ödenen ücretler değişik iş kollarına ve gelir gruplarına göre incelendiğinde yıllık ücret tutarı, ücret karşılığı çalışan insanların GSMH içindeki oranını verir. Ülkemizde bu oran değişme göstermekle beraber, genelde % 30 civarında seyretmektedir. 2. ÜCRETLİLER ENFLASYONU ETKİLER Mİ? Bu konuda çeşitli iktisatçılar birbirine karşıt görüşler ortaya koymuşlardır. Bir görüşe göre; ücret ve maaşlarda cömert artışlara gidilmesi, tarım kesimine kaynak aktarılması ve iç piyasanın biraz canlandırılması enflasyonu artırmayacaktır. Ücret ve maaşların milli gelirdeki payı zaten o kadar gerilemiştir ki, bu cephede sağlanacak kısmi bir rahatlama, tümüyle talebe dönüşse de toplam talebi çok fazla artırmaz. Tarım kesimine sağlanacak artışlar gerçi iç talebi bir ölçüde artıracak ve iç pazarı biraz canlandıracaktır. Ama, talepteki bu artış üretimdeki artışla birlikte gitttiği takdirde enflasyonist etki yapmayacaktır. Bir yandan bu süreç işlerken, diğer yandan kamu kesiminde yatırım ve harcamalar en aza indirilerek, kamu açıkları iyice daraltılıcak ve bu cepheden gelecek enflasyonist baskı mümkün olduğunca azaltılacaktır. Böylece, toplam etkinin enflasyonist ağırlıklı olması engellenecektir. 2 Enflasyonu besleyen en önemli nedenin bütçe açıkları olduğunu para otoriteleri belirtmektedirler. Bütçe içerisinde en önemli gider kalemi olarak; devletin nihai tüketim harcamaları içinde yer alan maaş ve 1 2 SEYİDOĞLU, Halil. Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Gizem Yayınl, İstanbul, 1992, s.925. ULUĞAY, Osman. Enflasyonu Aşmak İçin, Afa Yayıncılık, İstanbul, 1990, s.189.
Sabit Gelirliler ve Enflasyon 269 ücretlilere yapılan ödemeler gösterilmektedir. Harcamalar yöntemiyle GSYİH da devletin maaş ve ücretlilere yaptığı ödeme şu şekildedir; 3 (milyar TL) Yıllar Maaş-ücret Diğer Cari Harca. Dev.Nihai Tük.Har. % Pay 1987 3.789 2.056 5.845 7,9 1988 6.363 3.474 9.837 7,7 1989 15.535 5.705 21.240 9,5 1990 32.804 10.754 43.558 11,3 1991 61.058 7.205 78.256 12,9 1992 111.841 29.477 141.318 13,7 1993 203.921 50.967 254.889 13,3 Bu durumda görüldüğü gibi tüketim harcamaları içinde yer alan ücret ve maaşlar sanıldığı gibi büyük bir oran işgal etmemektedir. Dolayısıyla, enflasyonu etkileyen en önemli kalemlerden birisi olarak görmek yanıltıcı sonuçlar verebilir. Genellikle; işçi ücretleri ve memur maaş artışlarının enflasyonist sonuçlar meydana getirdiği görüşü, özellikle ülkemizdeki siyasal iktidarlar tarafından sık sık tekrarlanmaktadır. Siyasal iktidarların bu şekildeki açıklamaları; ücret ve maaş artışları ile enflasyon arasında doğrudan bir ilişki kurmaya çalıştıklarının bir göstergesidir. Sabit gelirliler; geçimlerini sağlayabilmek için tamamıyla ücret ve maaşa bağlıdırlar. Giyim, barınma vb. sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilmesinin tek kaynağı, yine ücret ve maaşlarıdır. Ücret ve maaşlar; işverenler ve devlet açısından mal ve hizmet üretiminde bir maliyet unsuru olarak görülür. Devlet sabit gelirlilerin ücret ve maaş artış politikalarını; ekonominin gelişme hızını, yatırım ve tasarrufları, sosyal ortamı, istihdam hacmini ve en önemlisi fiyatları doğrudan doğruya etkileyen bir araç olarak görmektedir. Bu durumda ücret ve maaşların 3 TOBB. Ekonomik Rapor-1994, s.15.
270 ekonomik yönünün olduğu kadar, sosyal yönünün de olduğunun kabul edilmesi gerekir. Eğer bir ülkede enflasyonist baskı varsa bunun sorumlularını geniş açıdan bakarak bulmaya çalışmalıyız. Ülkemizde ücret ve maaş artışlarının, beraberinde fiyatlar genel düzeyini de artıracağı kanaati hakimdir. Sabit gelirlilerin ücret ve maaşlarının artırılması fiyat artışına neden oluyorsa, bu durum çalışanların amacına, yani daha iyi bir yaşam seviyesine ulaşma çabasına ters düşmektedir. Bu tezatlığın ortadan kaldırılabilmesi için; ekonominin genel konjoktürüne ve ödeme gücüne uygun ücret politikalarının belirlenmesi gerekir. 3. SABİT GELİRLİLER VE BÜTÇE AÇIKLARI Türkiye de yapısallaşan enflasyonun temelinde kamu açıkları yatmaktadır. Kamu açıklarının temel nedeni ise; devletin üretici olarak zarar etmesi ve doğrudan mali teşvikler dağıtmaktan öteye kamu gelirlerini toplayamamasıdır. Türkiye de toplanan vergilerin GSMH ya oranı % 20 civarında değişirken, bu oran OECD ülkelerinde % 30 ları aşmaktadır. Ayrıca, toplanan gelir vergilerinin % 40 lık bir bölümü milli gelirden en az payı alan ücretli kesimden alınarak, gelir dağılımına olumsuz etki yapmaktadır. 4 Ülkemizde Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 1994 de; 1.696.627 adet memur ve 3.5 milyon civarında sigortalı işçi çalışmaktadır. 12 ve daha yukarı yaştaki ücretli sayısı 7.7 milyondur. Bu sayının % 39 u herhangi bir sosyal güvenlik proğramına dahil değildir. Toplam ücretlilerin yaklaşık 40 ının asgari ücret düzeyinde çalıştırıldığı tahmin edilmektedir. Sadece memurlara ayrılan kaynak 1995 yılı için 254 Trilyon TL civarındadır. 5 4 5 ÇAPOĞLU, Gökhan. Dünya Ekonomisindeki Gelişmeler Işığında Türkiye İçin Bir Ülke Gelişme Stratejisi Önerisi, 3. İzmir İktisat Kongresi, Cilt: 2, Ankara, 1992, s.80. ÖZKAPLAN, Nurcan. Çalışma Ekonomisi, Kavram Yayınları, İstanbul, 1993, s.24.
Sabit Gelirliler ve Enflasyon 271 Türkiye de parasal kaynak sıkıntısı çeken hükümetler ihtiyaçlarını borçlanma ve para emisyonu ile karşılamaktadırlar. Niteki aşağıdaki tabloya baktığımızda bütçenin devamlı açık verdiğini ve buna paralel olarak para emisyonu ve net iç borçlanmanın artış kaydettiğini görürüz. (milyar TL) 1990 1991 1992 1993 1994 Net iç borçlanma 15.246 36.463 98.290 160.620 - Para emisyonu 14.074 21.288 36.838 63.104 91.480 * Bütçe açığı 11.955 33.516 47.434 122.000 192.000 * Kaynak: DPT, DİE * Geçici rakamlar Konsolide bütçe dengesi içinde personel harcamaları şu şekilde gerçekleşmiştir: CARİ RAKAMLARLA KONSOLİDE BÜTÇE DENGESİ (milyar TL) Yıllar Personel Harcamaları GSMH ye Oranı % 1980 342 7,7 1981 398 6,1 1982 442 5,1 1983 670 5,8 1984 896 4,9 1985 1.276 4,6 1986 1.840 4,7 1987 2.996 5,1 1988 5.053 5,0 1989 12.539 7,4 1990 26.465 9,2 1991 49.291 10,9 1992 91.500 11,8 1993 * 142.000 14,7 1994 ** 264.979 --- Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, 1995 * Geçici rakamlar ** Gerçekleşme tahmini
272 4. DÜŞÜK ÜCRETLİLER DEN SAĞLANAN TASARRUFLAR VE YATIRIM Şüphesiz, bugün klasik iktisadın sosyal adaleti ihmal eden ve çok gerilerde kalan kalkınma modeli uygulanamaz. Çalışanların tüketim eğilimlerinin çok yüksek olduğu, bütün gelirlerini tüketime harcadıkları, bu sebeple de ücret artışları ile çalışanlara yapılacak kaynak transferinin de tüketime gideceği ve tasarruf oranının düşmesine sebep olacağı; halbuki bu kaynaklar girişimcilere aktarılsa, hemen tamamının yatırıma kayacağı ve bununda kalkınmanın en önemli etkeni olduğu şeklindeki düşünce geçersizdir. Türkiye iç pazarını genişletmek, yani üretime gerekli talebi oluşturmak, böylece üretim miktarını artırarak büyük kapasitelere ulaşmak zorundadır. 6 Ülkemizde sabit gelirlilere yapılan ödemelerin düşük tutulması ile onların satın alma güçlerini azaltmak, dolayısıyla tüketimi kısarak enflasyonu kontrol altında tutmak amaçlanmıştır. Türkiye deki üretim genelde emek-yoğun üretimdir. Maliyetler içindeki emek payı düşük tutularak ülkenin ihracat potansiyeli ile uluslararası piyasalardaki rekabet gücü artırılmak istenmiştir. Aynı şekilde girişimcilerin emek-yoğun işletmelere yatırım yaparak katkıda bulunmaları beklenmektedir. ancak bu beklentilerin arzulanan düzeyde olmadığını görmekteyiz. 5. SONUÇ Türkiye de tüketimi körükleyen kaynak, ücret ve maaşlar olamaz. Bu nedenle, sabit gelirlilerin maaş ve ücretlerinin düşük tutulmasının enflasyonu körükleyen bir faktör olarak en azından ülkemiz için geçerli tarafı olmadığını söyleyebiliriz. Aslında uygulanacak ücret politikası; sosyal adalet ve ekonomik durum dikkate alınarak optimum düzeye göre belirlenmelidir. Ücret düzeylerinin belirlenmesi için her ildeki geçinme endekslerini dikkate almak gerçekçi bir çözüm olarak görünmektedir. Değişken ücret sisteminin ve çalışanları işletme yönetimine ortak edecek yöntemlerin uygulanabilirliği gözden geçirilmelidir. Unutulmamalıdır ki, sosyal adaletin sağlanabilmesi için ülkedeki kaynakların ve gelirlerin dağıtılmasında aşırı dengesizlikler olmamalıdır. 6 UYSAL, Cemal. Türkiye de Enflasyon Çıkmazı, Ankara, 1988, s.182.