AYLIK SİNE-M.A VE TİYATRO SANATI



Benzer belgeler
Dünya Turizm Organizasyonu 2011 Turizminin Öne Çıkanları

SANAYİNİN KÂRLILIK ORANLARI ÖNEMLİ ÖLÇÜDE AZALDI

Bülent Gündağ Mert ile Söyleşi

Merhaba! Fatih ALKAN Yasin UĞURLU Mehmet ÜZER. Biz buradayız çünkü sizi ve yazılımı seviyoruz. Bize ulaşabilirsiniz:

SORU- Neden sosyal hizmetler? Neden Sivas? Bu okulu yazmadan önce ve su an duygularınız arasında ne farklar var?

Fon Bülteni Haziran Önce Sen

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

BAŞARI İÇİN HEDEFE ODAKLANMAK ŞART!

-Bursa nın ciroları itibariyle büyük firmalarını belirlemek amacıyla düzenlenen bu çalışma onuncu kez gerçekleştirilmiştir.

DÖNEMİ - İLK DÖNEM ETKİNLİKLERİ

Sayın Valim, Sayın Rektörlerimiz, Değerli Hocalarımız ve Öğrencilerimiz Ardahan Üniversitesi Değerli öğrenciler, YÖK Kültür Sanat Söyleşileri

KATEGORİSEL VERİ ANALİZİ (χ 2 testi)

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

Soma Belediye Başkanlığı. Birleşme Raporu

BEBE GİYİM SEKTÖRÜ SINIFLANDIRMA

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER BİR ÜLKE BİR BAYRAK TESTİ

Öncelikle basın toplantımıza hoş geldiniz diyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Dünya Hububat Pazarında Neredeyiz?

II- İŞÇİLERİN HAFTALIK KANUNİ ÇALIŞMA SÜRESİ VE FAZLA MESAİ ÜCRET ALACAKLARI

HİZMET ALIMINA İLİŞKİN BASINDA ÇIKAN SON HABERLER

Daha Ne Kadar Sessiz Kalacaksınız?

KÜRESEL GELİŞMELER IŞIĞI ALTINDA TÜRKİYE VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ EKONOMİSİ VE SERMAYE PİYASALARI PANELİ

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

Firmadaki Mevcut Öğrenme Faaliyetleri 2.2. Aşama

Teknik Bülten. 06 Mayıs 2016 Cuma

İhtiyacınız, tüm sisteminizin kurumsallaşmasını sağlayacak bir kalite modeli ise

Fon Bülteni Temmuz Önce Sen

Sosyal Güvenlik Reformunun Yansımaları Uşak

SERMAYE ġġrketlerġnde KAR DAĞITIMI VE ÖNEMĠ

REW İSTANBUL 2016 FUAR SONUÇ RAPORU

2.000 SOSYOLOG İLE YAPILAN ANKET SONUÇLARINA DAİR DEĞERLENDİRMEMİZ. Anayasa nın 49. Maddesi :

BODRUM'A LELEG YOLU YAPILIYOR

MAKÜ YAZ OKULU YARDIM DOKÜMANI 1. Yaz Okulu Ön Hazırlık İşlemleri (Yaz Dönemi Oidb tarafından aktifleştirildikten sonra) Son aktif ders kodlarının

Konya Hizmetler Sektörü Güven Endeksi geçen aya göre yükseldi:

Kursların Genel Görünümü

Anaokulu /aile yuvası anketi 2015

GÜNLÜK VE HAFTALIK ÇALIŞMA SÜRELERİ

Tekstil ve Konfeksiyon Ürünleri Daire Başkanlığı

İşte Eşitlik Platformu tanıtıldı

ĐHRACAT AÇISINDAN ĐLK 250 Prof. Dr. Metin Taş

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

Dikkat! ABD Enerji de Yeni Oyun Kuruyor!

Biçimli ve güzel bacaklara sahip olmak isteyen kadınlar, estetik cerrahların

Almanca da Sıfatlar (Adjektive) ve Sıfat Tamlamaları - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Origami. Bu kitapç n sahibi. Haz rlayan: Asl Zülal Foto raflar: Burak Murat Bayram Tasar m: Ay egül Do an Bircan Çizimler: Bengi Gencer

Fotograflar Yurdakul Kayacan Yedili ganyan geliyor

SERMAYE PİYASASI KURULU İKİNCİ BAŞKANI SAYIN DOÇ. DR. TURAN EROL UN. GYODER ZİRVESİ nde YAPTIĞI KONUŞMA METNİ 26 NİSAN 2007 İSTANBUL

Cimcime yemek masasına kurulmuş, ödev yapıyordu.

uzman yaklaşımı Branş Analizi öğretim teknolojileri ve materyal tasarımı Dr. Levent VEZNEDAROĞLU

11. TASARIM ŞABLONU KULLANARAK SUNU HAZIRLAMAK

Başarılı bir yöneticide bulunan özellikler ve bunları kazanma yolları Yöneticiler, görev yaptıkları örgütlerin amaçlarını etkin ve verimli olarak gerç

Prof.Dr.Ercan TEZER OTOMOTİV SANAYİİ-2015

Bunlar dışında kalan ve hizmet kolumuzu ilgilendiren konulardan;

Kadınları Anlamak Erkeklere Düşüyor

Cumhuriyet Halk Partisi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Zengin Adam, Fakir Adam

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ GÖZLEM FORMU. Adı Soyadı :... Yaşı :... Gözlem Dönemi :... Okul Adı :... Öğretmen :... Sınıfı :...

TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız

Bakmak ve dokunmak suretiyle şehvetle gelen meniden dolayı da gusletmek gerekir.

İstanbul da TEK çalışanların organize ettikleri sendikalaşma çalışmaları, 21 Mart 1992 de yapılan bir toplantıyla hazırlandırılmıştır.

E-OKUL TASDİKNAME GİRİŞİ

M i m e d ö ğ r e n c i p r o j e l e r i y a r ı ş m a s ı soru ve cevapları

İşverenler, işyerinde işçi çalışmaya başladığı anda tarih, sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 Sayılı İş

Başbakanlık (Hazine Müsteşarlığı) tan:

KUYAP İŞ GELİŞTİRME PROGRAMI

BAVYERA BUNU YAPABİLİYOR!

Ek 1. Fen Maddelerini Anlama Testi (FEMAT) Sevgili öğrenciler,

SİRKÜLER. 1.5-Adi ortaklığın malları, ortaklığın iştirak halinde mülkiyet konusu varlıklarıdır.

BISTEP nedir? BISTEP ne yapar?

Amacımız Fark Yaratacak Makine Mühendisleri Yetiştirmek - OAIB Moment Expo

HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI MALİ SEKTÖRLE İLİŞKİLER VE KAMBİYO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YURTDIŞI DOĞRUDAN YATIRIM RAPORU 2013

tellidetay.wordpress.com

Cebir Notları. Bağıntı. 1. (9 x-3, 2) = (27, 3 y ) olduğuna göre x + y toplamı kaçtır? 2. (x 2 y 2, 2) = (8, x y) olduğuna göre x y çarpımı kaçtır?

Emeklilik Taahhütlerinin Aktüeryal Değerlemesi BP Petrolleri A.Ş.

DÜNYA EKONOMİK FORUMU KÜRESEL CİNSİYET AYRIMI RAPORU, Hazırlayanlar. Ricardo Hausmann, Harvard Üniversitesi

CSD-OS İşletim Sistemi Projesi - Fonksiyon Açıklama Standardı

Davranışçı Yaklaşımda Öğrenme Kuramları

Endüstri Mühendisliğine Giriş. Jane M. Fraser. Bölüm 2. Sık sık duyacağınız büyük fikirler

ÖĞRETMEN OLMAK, FARK YARATMAKTIR!

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

POMPA ve KOMPRESÖRLER

Araştırma Notu 15/188

Sayın Bakanım, Sayın Rektörlerimiz ve Değerli Katılımcılar,

Türkiye nin En Köklü Kadın Dergisi

ARGE TEŞVİKLERİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri

Faaliyet Alanları. 22 Aralık Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü

ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜNE sayılı Yükseköğretim Kanunu nun 39. maddesi uyarınca, yüksek lisans tezleri ile

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ

NOTLU RİSK RAPORU TC KİMLİK / VKN ********344

İNGİLTERE DE ÜNİVERSİTE PLANLAMA VE BÜTÇELEME ÖRGÜTÜ

İşletme Biliminin Temel İlkeleri

Akaryakıt Fiyatları Basın Açıklaması

B02.8 Bölüm Değerlendirmeleri ve Özet

2008 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ÖN DEĞERLENDİRME NOTU

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi

için Oslo Standartları

YAZAN Özgül BATTAL NAMLI. EDİTÖR Ziya SİCAK. RESİMLEYEN ve KAPAK L. Zeki OKSEV. GRAFİK Sinan FIRAT

Özelge: 4632 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında vakıf/sandıklardan bireysel emeklilik sistemine yapılan aktarımlarda vergilendirme hk.

Transkript:

mmm AYLIK SİNE-M.A VE TİYATRO SANATI DERGİS SAYI : 2-3 N ls.-m A Y IS 1957 50 KURUŞ

1957 YILINDA MİLYON LİRA TUTARINDA İKRAMİYE 24 adet APARTMAN DAİRESİ * 5 adet bahçeli EV 4 adet yazlık DİNLENME EVİ ayrıca 1.000.000 lirahk çeşitli PARA ikram iyeleri TÜRKİYE BANKASI paranızın... İstikbalinizin emniyeti Ş THY fürk HAVA YOLLA İ i M EM LEKETİN HER TAR AFINA » VE İ KIBRIS, BEYRUT, ITlIR fa S Muntazam Seterler V A K İ T N A S İ T T İ R ft «m THY BAHÇELİEVLEB DÖRT MEVSİM ÂNA OKUUi : i'o ru cu n ıı 7.1ın yetişmesi için en tatm inkâr bîr Yuvadır İy Bakım - Modern Tesisler- Temiz ve Rol Çıda B ahçelıevler. Cam i civ arı 19. cıı şok. IVo: Yİ Tel: 32123 î g llllllllllllllhiiiiiimimillllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllluiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii* I TÜRKİYE 1 i. İ Zirai Donatım K urum u s Dünyaca tanınmış PETERSÎME Kuluçka ve ana makinaları ile tavukçuluk malzemesinin Türkiye de yegâne satıcısıdır. S BÜTÜN YURTTA 13 Şube Müdürlüğü 62 Ajans 63 Temsilci İle \ ÇİFTÇİNİN HİZMETİNDEDİR İİIIİIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIİIIIIIIIIIIIIIIIIIIIİIİIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIİIİIIIIIIIHIIIIIIIIIIIIIHIIIIIIIIIIIIIIÜIIIIIIIII^

u n» *»!* NtSAN - MAYIS 1957 Sahibi : Fikret BÜYÜKAGAOGLTJ Yazı işlerini fiilen idare eden Mesul Müdür :. Ziya DEMİREL Umum! Neşriyat Müdürü : Turhan DÖKMECİ Neşriyat Müşaviri : Mümtaz Zeki TAŞKIN Teknik Sekreter : Yüksel KESKİN İdare Müdürü : Mcmduh ALPASLAN F otoğrafla^ : Şark Ajansı İdare yeri : Selânilc Caddemi : 8/5 Yenişehir - Ankara Haberleşme adresi : P. K. 323 r Ankara Abone Şartları : Yıllık 600 kuruştur. 6 aylık : 300 > İlân Şartlan : İç ve dış kapaklar Tam sahife : 300 Lira Yarım sahife : 200 > Dörttebir sahife: 100 Liradır İlânlarda pazarlık yapılmaz. Klişeler Zafer Klişe Atölyelerinde yapılmıştır. Gönderilen yazılar basılsın basılmasın geri verilmez. Güzel İstanbul Matbaası nda dizilip basılmıştır. Kapak Resmimiz : LEYLA GENCER Scala Operasında Leylâ Gencer S çalada dünya premières olarak verilen F. Poulenc in «Dialogues des Carmélites» Başrahibe Lidoine rolünde. S in e m a Dünyasından : # Adnan UFUK # O SCAR LAR «Academy of Motion Picture Arts and Sciences» tarafından her yıl dağıtılmakta olan Oscar armağanlarının 29 uncusunun sonucu belli olmuştur. Bu yıl armağanlar şu şekilde dağıtılmıştır : En iyi film: «Around the World in 80 Days - 80 günde devriâlem» (Rejisör Michael Anderson), En iyi erkek artist : Yııl Brynner («The King and I I Kıral ve Ben» filmindeki rolü için), En iyi kadın artist : (Ingrid Bergman («Anastasia» filmindeki roly için). En iyi yardımcı erkek artist: Anthony Quinn («Lust for Life-Yaşamak İhtirası»), En iyi yardımcı kadın artist : Dorothy Malone («Written on the Wind - Rüzgâra Yazılı), En iyi yabancı film : «La Strada - Yol» (İtalyan, rejisör : Federico Fellini), En iyi rejisör: George Stevens («Giant - Devler Ülkesi» filmi için). En iyi film hikâyesi : Robert Rich,«The Brave One - Cesur Boğa), En iyi film senaryosu adaptasyon) : James Poe, John Farrow ve S. J. Perelman («80 günde devriâlem»), En iyi film senaryosu (orijinal): Albert Lamorisse («Kırmızı Balon - Le Ballon Rouge», Fransız filmi), En İyi dokümanter film : «Le Monde du Silence - Sessizlik dünyası» (Fransız filmi, rejisör: Jacques - Yves Cousteau), En iyi kısa dokümanter : «The True Story of the Civil War - îç Savaşın Gerçek Hikâyesi», En iyi film şarkısı : Jay Livingston ve Ray Evans in «Whatever will be, will be» adlı şarkıları (The Man Who too Much - Çok Bilen Adam» filminde), En iyi film müziği : (komedi yahut dram): Victor Young («80 Günde Devriâlem»), En iyi film müziği (müzikal): Alfred Newman ve Ken Darby («Kıral ve ben», En iyi fotoğraf (siyah-beyaz) : Joseph Rittenberg («Somebody Up There Likes Me - Grazioni nin Hayatı«), En iyi fotoğraf (renkli): Lionel Lindon («80 Günde Devriâlem»), En iyi film dekoru (siyah - beyaz) : Cedric Gibbons ve Malcolm F. Brown («Grazioni nin Hayatı»), En iyi film dekoru (renkli): Lyle R. Wheeler ve John De Cuir («Kıral ve Ben»), En iyi montaj : Gene Ruggiero ve Paul Weatherwax («80 günde devriâlem»), En iyi efekt : John P. Fulton («The Ten Commendments - On Emir»), En iyi kostüm (siyah-beyaz): Jean Louis («The Solid Gold Cadillac - Som altından Cadillae»), En iyi kostüm (renkli): irene Sharaff («Kıral ve Ben»), En iyi ses kaydı : «Kıral ve Ben» filmi için 20th Century - Fox un ses bölümü. En fazla Oscar alan filmlerin başında, altı OscarTa «Kıral ve Ben» gelmektedir, bunu beş OscarTa «Seksen Günde Devriâlem» takibediyor. Ingrid Bergman, George Stevens, Anthony Quinn ikinci defa olarak Oscar kazanmışlardır. CANNES FESTİVALİ : Onuncu Milletlerarası Cannes Film Festivali 2-17 Mayıs günleri arasında yapılacaktır. Bu yü festivale katılacak filmlerin sayısı sınırlanmıştır. Buna göre ülke bir uzun ve bir kısa filmle festivale katılabilecektir. Şimdiye kadar Cannes Festivali ne katılmak için müracaat eden ülkelerin sayısı 31 i bulmuştur. Bu Ülkeler şunlardır : Almanya, Amerika, Arjantina, Avusturya, Belçika, Brezilya, Çekoslovakya, Çin, Danimarka, Finlândiya, Fransa, Güney Afrika, Hindistan, Holânda, İngiltere, Ispanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kosta Rika, Lübnan, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Romanya, Rusya, Tayland, Yugoslavya. Fransa, Cannes Festivali ne katılmak üzere, Jules Dassin tarafından çevrilen «Celui qui doit mourir - ölmesi gereken adam»ı seçmiştir. K ill. - MAYIS İMT

Aydınlarımızla Konuşuyoruz: OYUN DÜNYASI 1 Tiyatromuzun son yıllarda terakki ettiğini kabul ediyor musunuz? 2 Tiyatrolarımızda oynanan eserleri beğeniyor musunuz? 3 Hangi tarz eserler daha çok oynanmali? 4 Amatör tiyatroların faydasına inanıyor musunuz? 5 - Tiyatroda en önem li şahıs kimdir? Müellif, rejisör, oyuncu ilh 6 M üellif, rejisör, sanatkârlarımız hakkında genel düşünceleriniz? Beğendikleriniz, hiç beğenmedikleriniz?, Ş Tiyatromuzda son yıllarda bir gelişme olduğunu kabul ediyor musunuz? C Son yıllarda tiyatromuzda bir gelişmenin, hem de hızlı bir gelişmenin mevcudiyeti gizlenmesi imkânsız bir hakikattir. Kısa bir zamanda Devlet Tiyatroları sayısının birden dörde çıkmış bulunması da bunun delillerinden biridir. Devlet Tiyatrosu, son yıllardaki verimli çalışmalarlyle, halkın tiyatro ilgisini de harekete getirmeğe ve bunu süratle geliştirmeğe muvaffak olmuştur. Yalnız, daha modem binalara gelişmeler kaydetmesine engel olan ihtiyacımız bulunduğu muhakkaktır ve bu da zamanla olabilecek bir iştir. Devlet Tiyatrosu nun daha hızlı gelişmeler kaydetmesine engel olan bir cihet, şüphesiz ki. Devlet Konservatuvarı ndan yetişmekte olanların azlığıdır. Her sene katılacak bir, iki yeni istidatla kaydedilecek gelişme istenilen derecede olamaz. Tiyatromuzun devlet desteği ile olan bu gelişmesinin yanıbaşinda, hususi teşebbüslerin zaman zaman uğradığı başarısızlık ise üzücüdür. İstanbul daki Küçük Sahne nin yıllardır başarılı tek hususi teşebbüs olarak kalması, durumun bu bakımdan cidden düşündürücü olduğunu gösterir. Bu netice için, hususi sermayenin kazanç konusu olarak tiyatroyu henüz elverişli bulmaması, oyuncu kadrosunun kalite bakımından kifayetsizliği gibi sebepler ileriye sürülebilirse de asıl sebebi halktaki tiyatro zevk ve ilgisinin henüz lâyıkıyle gelişmemiş olmasmda aramak lâzımdır. Halktaki tiyatro sevgisinin artışı sermayedarın tereddütlerini izale edebileceği gibi, iyi- Prof. Kenan A K T Ü Z nin arasına kanşan kötü oyuncuyu da kolaylıkla bertaraf edebilir ve tiyatromuzun gerçek gelişmesi de ancak o zaman başlıyabilir. Tiyatronun değirmeni devletten gelen su ile değil, halktan gelen su Ue rahat rahat dönebildiği zaman gelişmiş bir tiyatromuz bulunduğunu söyliyeblleceğiz. Bu ise elbetteki zaman meselesidir ve devlet kanalından gelecek suya daha bir müddet şiddetle ihtiyacımız olacaktır. S Tiyatrolarımızda oynanan e- serleri beğeniyor musunuz? C Ankara da oturduğumuz, İstanbul a ancak yazlan yani tiyatro mevsimi geçtikten sonra gidebildiğimiz için, takdir edersiniz ki, Şehir Tiyatrolarında oynanan eserler hakkında bir şey söylemem imkânsızdır. Her ne kadar bazı seneler turneye çıkınca Ankara ya da uğrayıp temsiller veriyorlarsa da, o zaman bir yıllık repertuvarlannı birden göstermelerine maddeten imkân bulunmadığı gibi, sayılı günler içinde arka arkaya oynadıkları o- yunların hepsine de muntazaman devam etmenin her bakımdan imkân-1 sizliği düşünülünce, bu seyahatler de bize tam bir fikir verebilmek bakımından yeterli değildirler. Bu itibarla, düşüncelerimi Devlet Tiyatrolarında oynanan oyunlara inhisar ettirmek zorundayım. Devlet Tiyatrolarında, bildiğiniz gibi, çok değişik oyunlar oynanıyor. Halkımızın tiyatro kültürünü ve zevkini genişletmek için, kanaatimce, bu yolda devam etmeğe bir müddet daha ihtiyaç da vardır. Edebi heyetin telif eserlere karşı yerli müellifi teşvik maksadiyle gösterdiği müsamahayı makul karşılamak lâzımdır. Fakat, tercüme eserlere gösterilen müsamaha veya isabetsizlik için, elbetteki, böyle düşünülemez. Gerçekten, bunlar arasına zaman zaman kötü oyunlar da karışıyor. Bu hususta en son misâl olarak, sık sık farslaşan haliyle, Çöpçatan gösterilebilir. Misafir de keza. Fakat, zaman zaman, çok güzellerini de seyrettik : Geçen sene oynanan Trafik Cezası ve daha evvel oynanan Bir Ümit İçin gibi, insanlar gibi, galiba oyunların da talihi ve bu talihe hükmeden tiyatro içi birtakım gizli kuvvetler var ki bazı çok güzel oyunların orta bir rağbet görüşüne karşılık, onlarla kıyaslan amıyacak bazı oyunlar Devlet Tiyatrolarından sonra muhtelif şehirlerimizde de sahneye konuluyor. Tercüme eserlerde titizliğin ölçüsünü daha da daraltmak, en iyisini seçmek ve seçtikten sonra da asıl onları değerlendirecek ve daha geniş bir seyirci kütlesine tanıtmaya.ya- 2 NİS. - MAYIS 1057

rayacak imkânları hazırlamak icabetler. Geçen yıldan beri, yeni telif ve tercüme eserlerin arasına eski tiyatro eserlerimizden seçilenler de katıldı. Fikir olarak gayet iyi. Geçmişle irtibatı kaybetmemek bugünkü ölçülere göre bu geçmişin değeri ne olursa olsun, bir millet olarak kalabilmenin en mühim esaslarından biridir. Tiyatro sahasında yeni nesillerle geçmiş arasmdaki irtibatı kurmak, onlara : «Eskileri örnek tutun, onlar gibi yazın!» demek değildir; bu alanda da köklerimizin nerelere kadar gittiğini göstermek demektir. Doğruluğu münâkaşa götüremiyecek olan bu düşüncenin yanında, eski tiyatro eserlerimiz arasından yapılan seçimin isabet derecesi ve onların bize bugünkü tanıtılış tarzı her zaman için münakaşa edilebilir. Şimdiye kadar, bu seriden yalnız iki eser oynandı : Namık Kemal'in Akif Bey i ve Abdülhak Hâmit in Finten i. Akif Bey üzerinde yapılan rötuşlar mahdut ve ölçülü olduğu için, eseri aslına çek yakın bir şekilde tanımak mümkün olabilmiştir. Fakat Finten de yapılan değişiklikler ölçüyü çok aştığı için, eseri bilenlerin onu sahnede tanımaları çok* güç olmuştur. Bir kere metin, kuruluşça, alt üst edilmiştir. Sonra e^fcr, aslında, bir karakter piyesi olduğu kadar, İngiliz yaşayışını hemen bütün cepheleriyle bize tanıtan bir mors piyesidir de. Bu sene oynanan şeklinde ise, bu ikinci cephesi hemen hemen tamamiyle bertaraf edilmiştir. Belki aslını gözden geçirmek imkânını bulamadığı için eser rejisörce de karanlık kalmış ve bu karanlık eserin bütünü ile şüphesiz daha az temasları olan oyunculara da sirayet ederek oyun bir kör dövüşü halini almıştır. Bu itibarla, eski eserlerimiz üzerinde yapılacak değiştirmeleri daha çok dile ve ifadeye inhisar ettirerek kuruluşlarına dokunmamaya ve bu suretle onlan bugünkü nesillere mümkün mertebe asıllanna en yakın bir şekilde tanıtmaya bilhassa dikkat etmek lâzımdır. S Hangi tarz eserler daha çok oynanmak? C iyisi olmak şartiyle, elbetteki, her çeşit eser oynanabilir. Yalnız, bugünün seyircisi günlük İşleriyle yorgun ve kendi meseleleriyle kâfi derecede meşguldür. Böyle bir günün akşamında, gidip tiyatroda başkalarının dertlerini de dinleyerek üzülecek hali yoktur. Bu psikolojik sebeple, meseleleri fazla yorup üzmeden, seyirciyi dinlendirerek ortaya koyabilen eserlerin tercih edilmesi uygun olur, sanırım. S Amatör tiyatroların faydasına İnanıyor musunuz? C Bazan profesyonelliğin çekirdeğini, bazan da esas mesleğin dışında sırf heves ve zevke dayanan ikinci bir meşgaleyi teşkil eden a- matörlüğün, her iki şekliyle de, faydadan başka bir zararı yoktur. İçlerinde ileride tiyatro sahasında yerleşecek olanları bulundurmasalar bile, genç ve aydın nesiller arasmda tiyatro zevkini yaygın hale getirmek bakımından, bin bir güçlük içinde çırpınan amatör tiyatroları da muhakkak ki, çok faydalıdır. S Müellif, rejisör ve sanatkârlarımız hakkında düşünceleriniz? Beğendikleriniz? Beğenmedikleriniz? C Yerli müellif yani telif eser meselesi, tiyatromuzun maalesef en az gelişmiş cephesidir. Bunun, Tanzimat'tan beri devam edegelen ve buraya sıkıştırılması imkânsız olan tarihi, içtimai, edebî... Birçok sebepleri* vardır. Bugün için durum şudur ki, yerli müellif henüz yeni yeni yetişme yolundadır. Onun şimdiye kadar yetişmesini geciktiren sebepler arasmda, elbettekl, tiyatro eseri hakkmdaki teknik bilgi eksikliği de yer alır. Bu eksikliğin giderilmesi için bundan on yıl kadar evvel Muhsin Ertuğrul tarafından ortaya atılıp İstanbul Üniversitesinde nedense rağbet görmiyen «Üniversiteye bağlı bir Tiyatro Enstitüsü kurmak» fikri, bu yıl yeni bir teşebbüsle Ankara Üniversitesinde rağbet görmüş ve gerçekleştirilmesi yoluna gidilmiş bulunmaktadır. Umumî tiyatro kültürü arasmda bilhassa tiyatro eserinin nasıl yazılması gerektiği hakkında da bilgi verecek olan bu müessesenin nazariyatın tek başma hiçbir meseleyi hal edememesine rağmen yerli müellif yetişmesinde faydalı olacağı muhakkaktır. Rejisör bahsinde de durum hemen hemen aynıdır. Gerek Devlet Tiyatrolarında gerekse İstanbul daki tiyatrolarda yalnıız reji ile meşgul OYUN DÜNYASI ve bu lşde tam yetki sahibi yerli elemanımız maalesef henüz yoktur. Aktörlükte arkadaşlarına nazaran sivrilip biraz da kıdemli olanlar, sıra ile, bu işi de üzerlerine alıyorlar ve kendilerini yetiştirmeğe çalışıyorlar. Ancak, iyi aktör olmanın bu iş için lüzumlu olmakla beraber yeter bir şart bulunmadığı da malûmdur. Aktör, bir eserdeki bir tek rolün tefsir ve temsillini en iyi şekilde o da çoğu zaman rejisörün yardımiyle yapmakla mükellef olduğu halde, rejisör kimsenin yardımı olmaksızın bütün e- serin en iyi şekilde tefsir ve tetkikini yapmakla mükelleftir. Yani rejisör, eline verilen eseri kafasında eritip yeni bir dökümle tekrar ellerine aktarabilen, eseri âdeta yeniden yaratabilen insandır. Böyle apayrı ve mühim bir kabiliyet meselesi olduğu içindir ki, her iyi rejisörün iyi aktörden çıkabileceği doğru olmakla beraber, her iyi aktörün iyi bir rejisör de olabileceği iddia edilemez. Sonra, muhakkak ki çok yorucu, titiz ve ciddi bir iş olan reji işinde; rejisörün muazzam bir gayretle çalışması, kendilerini her bakımdan artık olmuş sayan ve bu yüzden tabiidir ki, sık sık falsolar veren bazı reji deneyicilerimizin yaptıkları gibi işi kabuğundan ve kolay taraf m dan tutup kotarmamaları da şarttır. Şimdilik, bizde bu kabiliyet ve şartı en çok haiz olarak gördüğüm sanatkâr, Saim Alpago - dur. Sanatkârlarımıza gelince; tiyatromuzun en kuvvetli tarafını teşkil ettiklerini memnuniyetle belirtmeliyim. Devlet Tiyatrolarının sanatkârları şuradan buradan devşirme olmayıp, Kari Elbert gibi yetkili bir elin kurduğu sağlam temelli bir müesseseden yetişmişlerdir. E9ki tâbiriyle «Alaylı» değil, «Mektepli» dirler. Zaptı raptı yerinde bir tahsil süresinden sonra sahneye çıkmışlardır. Bu bakımdan, bir bütünlük taşırlar. İstanbul Şehir Tiyatroları da, uzun müddet Muhsin Ertuğrul un nezaretinde çalışmış ve tiyatro tecrübeleri çok geniş olan sanatkârların idaresindedlr. Her yıl sahneye katılan yeni mezunların, kemmiyetçe yetersizliklerine karşılık, keyfiyetçe tamamiyle tatmin edici olduklarım söylemek lâzımdır. Gerçekten, istidatlı ve iş- (Sonn 14 üncü»ahfada) N l». - M AYI» 10*7 a

= OYUN DÜNYASI Asrımızın Büyük Piyes Yazarlarından Biri MICHEL DE GHELDERODE H iç çekinmeden çağımızın büyük üç - dört piyes yazarından biri diyebileceğimiz Ghelderode un sanatının özelliği nedir? Onu anlamak için biraz gerilere, yüzyılımızın başlarına gitmek ve Alfred Jarry den söz açmak gerekiyor. Jarry bir Fransız yazandır, iki - üç piyesinin teki ile UBU KRAL büyük ve unutulmıyan bir başan kazanmış ve anlayışla bir tiyatro akımının ortaya çıkmasmda en önemli rolü oynamıştır, özellikle, kendisinden daha sonra gelen ve bir takım ilkelerle bu akımı açık saçık belirlemeye çalışan Antonin Artaud ilk hızını Jarry den almıştır. lonesco, Reckett de bu yolun yolculandır. Henüz kesin bir karakter kazanmıyan, ancak tuttuğu yol kabaca belli olan bu akım ' r- aşağıda daha geniş olarak bahsedeceğiz Geleceğin tiyatrosunu kuracağa benzer... Jarry ye göre, tiyatroda anlamak diye bir şey söz konusu olamaz. Tiyatroda önemli olan fikrî tatmin değildir, seyirci piyesi kafasıyla değil, kalbiyle kavramaya çalışmalıdır. Onca, bir seyirci temsilden çıkarken «bir şey anlamadım, ama gene de beğendim.> derse yazar da oyuncular da başarmışlardır. UBU KRAL m fındık kabuğunu doldurmayan bir konusu vardır. Ama gene de çok güzeldir. Onu anlamak için biraz gerilere, yüz yün başlarına gitmek ve Alfred Jarry den söz açmak, gerekir. Çünki Ghelderode «Bütün hızımı Jerry den aldım» diyor. A t ti la ALPÖGE Ghelderode «bütün hızımı Jarry den aldım» diyor. UBU KRAL ı baş ucumdan eksik etmem; canım mı sıkıldı, içimde yeni bir çalışmaya atılma heyecanı mı yok, hemen UBU yu alır, okurum. «Ghelderode - un piyeslerinde de, Jarry Ispanya da Escurial sarayında (zaman yüzyülarca önce) kraliçe ölmektedir. Çanlar çalıyor, köpekler uluyor; bütün bu gürültünün, ızdırabmm ortasında da kral kıvranmaktadır. Biraz eğlenmek için soytarısını çağırır. Konuşmalarından soytarının kraliçeyi sevdiğini, kraliçeden de karşılık görmüş olduğunu öğreniriz. Kraliçe kralı sevmemiş, ona hep soğuk davranmıştır. Kraliçenin ölüm haberi geldiği sırada, intikam hisleri uyanan manyak kral soytarıyı öldürür... Ne kadar da sudan bir konu. Ama piyes tersine o kadar büyük bir piyes ki. Hoş yıllarca önceden günümüze kalmış değerli eserlerde büyük düşünceye dayanan yönler bulmak için kendinizi çok fazla sıkmak zorundasınız... Ghelderode tiyatroda biçime önem veriyor. Diyor ki «piyes yazarının sosyoloji, psikoloji falan filân gibi bir sürü bilgiye ihtiyacı yoktur bence. Tiyatro bir içgüdü sanatıdır. Mantık, düşünce ikinci plânda kalırlar. Ne filozofları ne de sosyologları okurum, ve böyle bilim kitaplarından vebâdan kaçar gibi kaçarım.» Yukarıdaki içgüdü sanatı sözüne dikkatinizi çekeriz. Onun için önemli olan sezmek, histeriyle kavramak. Jarry nin «anlamamak ama gene de beyenmek» dediği. îonesco nun piyeslerini açıklamaya kalktılar, gülünç oldular. Başta lonesco güldü bu işe; piyeslerinden bir şey anlamak istiyenlere «zekânızı, mantığınızı, kafanızı vestiyerde bırakıp da gelip tiyatro salonuna» dedi. Çağımız, bu anlayışın karşısına Piscator u, Brecht i ve onların tezleri olan «politik tiyatro»'yu «epik tiyatro» yu çıkardı. Bu sonuncular malûm bir ideolojiye hizmet yolunda çalışarak kütlelerin meselelerini ele alıp bunları çözmeye, yol göstermeye, tiyatroyu kürsü yapmaya kalktılar. Hoş, tiyatro başka kimselerin, başka anlayışların elinde kürsü oldu ya Brecht'in, herşeye rağmen Ingiltere de, Fransa da... Oynanmasının sebebini tezinin gücünde değil, eserlerinin saf tiyatro bakımından ilgi çekici bazı yönler taşımasında bulmalı... Ghelderode ve ötekilerin çalışmaları ve vardıkları sonuçlar kürsücülerin yanıldığını, ölmez büyük tiyatronun hiç de ileri sürdükleri gibi meseleci, kafaçı tiyatro olmadığını gösteriyor. Bunu ileride göreceğiz. Bir tablo, bir müzik parçası Ghelderode için çıkış noktası olabilir ve böylece bir piyes doğuverir. O, Escurial in nereden çıktığını şöyle anlatıyor : «Yıllarca önce Louvre da biri Greco înun, biri de Velasquez in» tablo görmüştü; birinde bir Ispanyol kralı, ötekinde bir soytarı vardı. Bunlar beni heyecanlandırmıştı. Müzeden çıkarken peşimi bırakmadılar, benle geldiler. Yavaş yavaş onları aynı anda düşünmeye başladım, ve piyes ortaya çıkıverdi. Anlayışını iyi gösteren sözlerinden biri de şu : «Tiyatro eserlerim kafaya dayanan bir heyecandan değil, göze dayanan plâstik bir heyecandan doğmuştur hep. Tiyatro her zaman gözden başlar; bu yüzden de zihin için olmadan önce göz için yapılmış gibi görünür.» Ghelderode çeşitli piyesler yazmıştır sahne için. Bu arada bale, radyo, kuklalar ve sessiz oyun (pantomime) için de yazmıştır. En canlı çalışma çağı Flaman Halk Tiyatrosunun çalışmalarına yazar olarak katıldığı çağdır. Burada oynattığı oyunların bir kısmı da dinî piyeslerdir. Bu sonuncuların her biri bir gürültü kopartmış, yazarını güç durumlara sokmuştur. Sahne üstüne çıkardığı Hazreti Isa, azizler meselâ sevinince dans etmeğe, şarkı söylemeğe başlaymca, birkaç dar kafalı aydının tüyleri diken diken oldu. Alışmadıkları bir şeydi bu. Piyesleri yasak ettirmeye kalktılar. *ıma öte yanda, dindar halk oyunları çok, çok sevmişti. Olayları kendine yakm bulmuştu. Bu piyeslerden biri, meselâ, Barabbas hâlâ, her yıl dinî bayramlarda Belçika'nın şurasında burasmda eski çağlardan kalma bir Mister diye oynanır. Yazanın kim olduğu bilinmez bile. O- yun halkın, yaşayışına, günlük konuşmasına, atasözlerine girmiştir. Sadece Belçika da değil başka ülkelerde de bir halk oyunu diye sahneye çıkarılır kasabalarda. Ghelderode «başka şey bana bu kadar gurur veremez.» diyor, işte gerçek tiyatro, tam tiyatro. 4 Nİ8. - MAYIS 1957

O Y U N C U S U N A OSCAR'ı KAZANDIRAN F İ L M A nastasia 1928 de Paris de üç beyaz Rus İkinci Nicolas nın kızı Düşes Anastasia yı arıyorlardı. Bu üç kişinin şefi olan Bounine Montparnasse de uzun zamandan, beri moda olan kazak kahvelerinden birinde çalışan, Almanya'da Romanya da bulunmuş olan bir genç kız bulur. Yoksullar yurdunda kalan bu kız nereden geldiğini, kim olduğunu hatırlamamaktadır ve fizikman da Büyükdüşes in Ru3 sarayında bırakmış olduğu resme benzemektedir. DERLEYEN : -jf Ayten DENİZLİ & Bounine kızı alır, evine götürür ve ona kendisine öğreteceği rolü muvaffakiyetle başaracak olursa Çar m Ingiliz bankalarındaki paralarına sahip olabileceğini izah eder. Gençifkız bu teklifi kabul eder ve kısa zamanda göstermiş olduğu gayretlerle prenses tavırlarını öğrenir. Hazırlanan plânın muvaffak olabilmesi için bütün malların varisi olan dul imparatoriçenin bu kızın kendi torunu olduğunu kabul etmesi icab etmektedir. Bu gayeye ulaşabilmek için tek çare de imparatoriçenin oğlu vasıtasıyla bu işe girişmektir. Kızı gören genç delikanlının kısa zamanda aşık olması üzerine imparatoriçe genç kızı evinde ziyaret etmeği kabul eder, fakat o- nun kendi torunu olduğunu genç kızın yalvarışları ve hareketleri karşısında «acaba hakiki torunum mu?» diye düşüneceği ana kadar kabul etmez. ileride başka bir yazıda yazann piyeslerinden de söz açacağız. Bitirirken, Escurial'i üç yıl önce Fransızca olarak temsil eden Galatasaray Sahnesinin bu yıl da Mart ayı içinde aynı piyesi Türkçe oynadığını söyliyelim. A. ALPÖGE Sarayda büyük bir merasim hazırlanır, bu merasimle genç kız düşes ve prensin nişanlısı olarak resmen ilân edilecektir. Genç kızın, sah- Oscar ı kazanan oyuncu : INGRID BERKMAN OYUN DÜNYASI neye çıkması icab ettiği sırada uzun zamandan beri kıza aşık olan Bounine tarafından kaçırılmış olduğu anlaşılır. Marcelle - Maurette in bu piyesini sahnede görmüş olanlar Amerikalı sinemacıların eserin ana hatlarını ne kadar değiştirmiş olduklannı farkederler. Bu değişikliklerin esasını, tamamen şansız yeni bir komedi yen yaratmak teşkil ediyor. Fakat kadınların Yul Brynner'i bir çok saçlı jönpremielere tercih etmeleri hayret edilecek birşeydir. Yul Brynner ilk süksesini «Kral ve Ben> de yapmıştı, bunu kendisinden yirmi yaş küçük bir kızın kollarına atılarak Anastasia da yeniledi. Filmi Amerika ya götürülen Yul Brynner bu sükseyi kazanmış olmasaydı Anastasia filminin bütün yükü Ingrid Bergman ın üzerine yüklenmiş olacaktı. Uzun zamandan beri Califomia stüdyolarmdan ayrılmış olduğu hepimiz tarafından bilinen bu büyük artistin İtalyan seyahati sırasında çevirmiş olduğu bütün filimler onun için bir felâket oldu. Fakat itiraf etmek lâzımdır ki onun «çay ve sempati» adli tiyatro eserinde rol a İm asma sebeb olan yine Rossellini dir ve bu piyes geçenlerde sinema kritikleri tarafından kendisine mükâfat verilen Anastasia filminin çevrilmesine yol açmıştır. Senaryosunun hakiki eserden daha üstün olacağı tahmin edilen Anastasia maalesef bir tiyatro eserinin hudutlarını aşamamıştı. Anatole Litvak ın mise en scğne inde de bir fevkalâdelik yoktur. Amerika da İngiltere'de büyük muvaffakiyet kazanmış olan bu eserin kendi memleketinde, Paris'de hiç bir hareket yapamamış olmasının tek sebebini, Anastasia rolünün tecrübesiz bir artiste, Juliette Greco ya verilmiş olmasında aramak gerekir. Erich Yon Strohelm Öldü Paris, 13 (A. P.) Tanınmış sinema artistlerinden Erich Von Stroheim Pazar gecesi Paris yakınlarındaki evinde ölmüştür. 71 yaşında bulunan bu kıymetli sanatkâr aylardanberi yataktan kalkamamakta ve kanserden mustarip bulunmaktaydı. NÎS.-M AYIS 1957 5

OTUN DÜNYAM TİYATRODA REJİSÖR ün YETKİSİ # COPEAU ^ ağdaş tiyatroda, «mise en I scène» sanatı okadar büyük bir yer tutmuş, okadar ilgi uyandırmış, öyle araştırmalara, çabalara, ihtiraslara yol açmış, öyle temel problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur İd, yanlış olarak, kendi başına buyruk, ayrı bir sanat gibi kabul edilmiştir. Rejisörde, aktörünkilerden tutun da ressamın ve müzlsyenlnkller dahil, yazannkllere kadar bütün kabiliyetler aranmıştır. Aslında, ideal bir rejisör de böyle olmalıdır. Fakat bu İdeal, birçoklarının başım döndürmüştür. Tiyatroda olduğu gibi sinemada da, yaratıcı bir kişinin egemenliği altında birliğin gerçekleştirilmesi konusunda,. teknisyenlerle yazarlar arasında bir mücadele vardır. Sinemanın imkânları gelişip sağlamlaştıkça, gelenekleri yerleştikçe rejisör de gitgide yazann yerini alma yoluna girdi. Aslında bu yer zaten boştu. O zamana dek sinemanın gerçek bir hâkimi olduğu söylenemez çünkü. Tiyatroda ise, asıl sözü geçenin yazar olduğunu düşünmeğe alışmışızdır. Gerçekten de, başlangıçta herşey yazara bağlıdır. Yaratıra ile icracı arasına henüz hiçbir anlaşmazlık girmiş değildir. Birlik, bu sadelik içersindedir. İcra vasıtalarının gittikçe çoğalması, bir işbölümüne yol açacaktır. Kaybolan birlik de bir daha ancak olağanüstü hallerde gerçekleşebilecektir. Aslında, tiyatro ile uğraşan iyi bir yazann, kendi eserinin terasım İdare edebilecek İyi bir rejisör de olmasına hiç bir şey mâni değildir. Belirli bir. noktaya kadar, dramatik görüşleri, «mise en scène» deki görüşlerinin etkisi altında kalabilir. Fakat şunu da kabul etmelidir ki, günümüzün yazan, elinden hâkimiyet vasıtası alınmış bir hâkimdir. Bu da, çoğu kendi elinde olmıyan sebeplerden ötürüdür. O, sahne için yazar. Sahne İse onu ya kabul etmez, ya da şaşkına çevirir. Bir tefsir metodunun yardımı, onun İçin kaçınılmaz birşey ular. O 15 zaman yazar bu metodu en iyi bilene baş vurur ki bu da rejisördür. öyleyse rejisör, yazann olmadığı yerde onun yardımcısı, yahut sahne icrasında vekilidir. Çalışması, bir anlaşma üzerine, bir nevi kontrat üzerine kurulmuştur; onu bu anlaşmaya bağlıyan namusu, kendisine yetki sağlıyan da zekâsıdır. Rejisör, yazann eserini değiştirmek, bu eserin her köşesine kendi fikirlerini, niyetlerini, fantezilerini, ukalâlıklarını sokmak İçin meslek! üstünlüğünü kullanmağa kalktığı anda İşler berbat olur. Teknik tecrübe, derin bilgi, sanat heyecanının derecesi, başkasının eseriyle temasa geçen rejisörde ikinci bir ilham yaratır. Yaratma faaliyetine o, bu Ölçüler dahilinde katılır. Rejisör, eleştirmecidir de ve çok kere eserin kusurlarım ayırt etmekte yazann kendisinden daha da kudretlidir. Bundan da anlaşıldığı gibi, iyi bir rejisör, yazann kusurlarını kendi teknik İmkânlarıyla maskeliyebllen rejisördür. Aynca, oynanılmaz diye şöhret bulmuş bazı tiyatro şaheserlerinin bu vasfı karşısında sinirlenmesi, bu eseflenin gösterdiği güçlükleri aşmağa ve hattâ yok etmeğe çalışması da tabii karşılanabilir ki, buradan yaratma olayının kaynağına çıkmasına, bütün olup bitenleri tâyin ve İdare etmek kabiliyetini kendisinde görmesine sadece bir adımlık mesafe vardır. Bir tiyatro eserini yazmakla onu aktörler vasıtaslyle sahne üzerinde aksiyon halinde maddeleştirmek tek ve aynı bir zekâ ameli y esinin İki ayrı zamanından başka bir şey değildir. Aiskhylos tan Sophokles e, Aristophanes ten Molière e, Raclne den 1bsen e kadar bütün büyük tiyatro yazarları aynı zamanda birer rejisördür. Bunlardan başka, Voltaire yahut Diderot gibi dehaca daha sonra gelen ve «mise en scène» sanatına dair orijinal fikirleri olan bir çok başka İsimler de sayabiliriz. BİR HABERKİ DOSTLAR BASINA Jean-Louis Barrault, onyedi kişilik topluluğiyle Kuzey ve Güney Amerika da bir turneye çıkmış, New York tan Paris e dönmeden önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Salonunda Moliére in «Le Misanthrope - İnsancıl» güldürüsünü oynamıştır. Bu olağanüstü sanat gösterisinin bitiminde Dag Hammarskjöld «Moliére in tiyatrosu, Fransız Tiyatrosudur, Fransız Tiyatrosu ise Dünya Tiyatrosudur. Moliére in eserini Birleşmiş Milletler e getiren, Fransa'nın sanat elçileri Madeleine Renaud, Jean-Louis Barrault İle arkadaşlarına teşekkür ederim» demiştir. Fransa ya döndükten sonra kendisiyle Arts İçin uzun bir röportaj yapan André Parinaud'nun on yıldanberi aynı oyuncularla çalışabilmesinin, onlan kaçırmamasının sırrının ne olduğu sorusuna Barrafr'it «Nöbetleşe ve değişik oyun» diye cevap vermiştir. Böylece her oyuncu sırasında en küçük rollere çıktığı gibi en önemli rollere de çıkmaktadır. Çağdaş ve klâsik yapıtlardan kurulu bir repertoire*là bir turneye çıkacak olan Barrault Ağustos ta Lübnan da yapılacak Baalbek Festivaline katılacakmış. ö. A. S. Temenni edilecek şey, rejisörü uzaklaştırıp onun yerine kendisi geçen, bütün mesleği eline alan bir yazardır. Yoksa, kendini yazann yerine koyan bir meslek adamı değil. Sahne üzerinde hâkim bir şekilde ve şahsiyet sahibi bir kimse olarak hareket bir yazann olmaması halinde büyük rejisör aneak yazılı şaheser ve belki de oynanması imkânsız denilen şaheser İçin elinden geleni yapar. Tercüme : Yılmaz Ç ALP AN NÎS. - MAYIS 1957

«* «««TÎYATRO dan FANTEZİLER... ; ----- t» «Kilise Avlusundaki Cinayet Anatör sahnelerde, amatör sanatkârlar arasında geçen o kadar enteresan vak alar olur ki, bunlara gülmek mi, ağlamak mı lâzım, kestirilemez. Oyun esnasında bir facia acılığı veren bu hâtıralar, sonraları tatlı bir hikâye gibi anlatılır. Amatör rejisör kulis arasında ter ter tepinir. Bütün süksesi mahvolmuş, bütün şerefi ayaklar altına alınmıştır. Günlerce, kavga döğüş, hazırlanmış olan bir oyunun bir beceriksiz amatör tarafından beş dakika içinde rezil e- dilmesi karşısında saçını başını yolan zavallı rejisörün bu halile alay eden ne kalpsiz arkadaşları vardır. Gülünecek sıra mı? Sahnede ağlanacak, saç baş yolduracak bir trajedi geçmektedir. Bir gün bir amatör topluluğu temsil verecek. Hem rejisör, hem müellif olan müteşebbis, (Kilise Avlusundaki Cinayet) isimli, hem acıklı, hem gülünçlü bir Dram - Komedi yazmış. Günlerce, okuldan kaçma bahasına, silleli tokatlı bir çok prova yapılmış. Böyle teşebbüslerde en tehlikeli şey, amatörün rolü oynamayarak bırakmasıdır. O zaman yeni aktör bulmak, onunla da günlerce uğraşmak lâzım. Bu sebeple herkes birbirini kırmamağa çalışır, hele baş rolleri oynayacakların gözlerinin içine bakılır. Epeyi paraza çıkar, fakat araya girenlerin himmetile iş üstünkörü halledilir. Fakat birgün bir de bakarsınız ki, ümit bağladığınız amatör yıldız provaya gelmemiş. Bütün bu fena ihtimaller bertaraf edildikten sonra günlerce üzerinde çalışılan (Kilise Avlusundaki Cinayet) piyesi, daha doğrusu, Ko- Mümtaz Zeki TAŞKIN medi - dramı, artık halkın karşısına çıkarılabilecek hale gelir ve kâğıttan dekorları da hazırlanır. Kont rolünü oynayan genç şık giyinmesini seven züppe huylu biridir. Oyun gecesi için bütün konu komşuyu dâvet etmiştir. Kendisini gösterecek. Temsil akşamı gelir çatar. Davetiyeler dağıtılmış, salonda herkes yerini almıştır. Tam perde açılacağı zaman kont rolünü oynayan genç ortaya hiç beklenmedik bir iş çıkarır. Kontu, bir düşmanı, kilise avlusundan geçerken vurup öldürecek. Kont sahneye ki sahne, kilisenin avlusunu, göstermektedir boylu boyunca sırt üstü yatacak. O akşam bayramlıklarını giyen rol sahibi, iki dirhem, bir çekirdek tâbirinin canlı örneğidir. Vakıa, kontun siyah elbiseler giyip kolalı sert yakalar takması lâzım ama, bir amatör sahnenin ne gardrobu olur ki? Binaenaleyh herkes rolüne göre bir şeyler giyip gelecektir. Nitekim kont da lâçivert bayramlıklarım giyip gelmiştir. Ama ortaya çok mühim bir mesele çıkarılır. Vurulup yere düştüğü zaman elbiselerinin tozlanacağını söyleyerek sahnenin ortasına halı sermelerini ister. Rejisör ayni zamanda eser müellifi olduğu için vaziyeti ona anlatirlar. O :: OTUN DÜNYASI ı Kat iyen olamaz, diye dayatır. Neden? Çünkü vak a, kilise avlusunda geçer. Kilise avlusunda halı olur mu hiç? Bazılan hak verirler: Sahi, kilise avlusunda halının ne işi var? Fakat gelin de baş roldeki gence meram anlatın. Kim farkına varacak? Ben halkı abdal yerine koyamam, diye dayatır rejisör. Müelliflik damarlan kabardığından, sahneye halı koydurmağa yanaşmaz. Kont da lâcivert elbiselerinin berbat olacağını düşünerek ısrar eder. Bakar ki rejisör halı koymağa yanaşmıyor, dayatır: öyleyse ben de oynamıyorum. Halk salonda olan bitenden bihaber, perdenin açılmasını bekliyor, içeride rejisör, müellif, baş aktör, ortanca aktör, küçük aktör birbirlerini yiyorlar. Salonda teşrifatla alâkalılar durumu öğrenir öğrenmez araya girerler. K onta: Rejisör haklı, derler. Sahneye koyduğu eserin kusprsuz olmasını ister elbet. Elbisene hiç bir şeycik olmaz. Biraz tozlanırsa silinir, süpürülür. Sahneyi de güzelce sildiler zaten. Oyun kalmasın, gel razı ol. Ondan bir şey çıkmayınca bu sefer Rejisör - Müellife baş vururlar : Ustad, sahnedeki halının kim farkında olacak?? Bu kadar davetlimiz var onlara karşı ayıp... Oyunu tatil etmek büyük skandal olur. Fakat genç rejisör gözlüklerini doğrultarak : İmkânı yok, eğer ben rejisörsem benim sözümü dinlemesi lâzım.. Der.. Rejisörsün, senin rejisörlü- NİS. - MAYIS 1967 7

günden hiç kimse şüphe edemez. Ancak idare ediverelim igte.. Ben yazarken oraya halı konacak diye bir aksesuvar koyamaz mıydım yâni? Kitapta olmayan şey sahneye konur mu? w. Haklısın üstad.. Buraya halı konamaz. Fakat çocuk da elbisesini yeni yaptırmış.. Sonra annesi de «yeni elbiseni giyme» diye tenbihlemiş.. Ona rağmen, kont rolü oynayacağım, diye giyip gelmiş. Fakat bir de sahnede yerlere yatarsa, akşam evde tatsızlık olur, annesi de salonda.. Gel aksilik etme.. Uzatmayalım.. Oyunun bozulmaması için rejisör çarnaçar kilise avlusuna halı serilmesine razı olur. Fakat alelâcele buldukları seccade, büyücek olan sahnenin bir kenarında kalır. Bu vaziyet kaışısmda kontu vuracak aktörle, kont: Sen beni şurada vurursun, ben de şuraya, halının üstüne düşerim diye küçük bir de prova yaparlar. Oyun başlar, tabiî rötarla. Birinci perde biter, ikinci perde ortasında, cinayet sahnesine gelindiği zaman evdeki pazar çarşıya uymaz. Mücadele sırasında Kont, halıdan o kadar uzak düşer ki, oyun heyecanı ile bunun farkında olmaz. Mantar tabancası patladığı zaman, kont sağa bakar halı yok, sola bakar halı yok. Küçük halı sahnenin öte tarafında kalmış. Ne yapsın? Vurulduğu yere yatsa elbisesi berbat olacak. Son bir çare o- larak, sahhnenin bir ucundan bir ucuna koşa koşa gider ve ancak, kendisini halının üstünde hissettiği zam an: Ah vuruldum!., diye bağırır. Hayâli Cihan Dtğtr : Bir Hatıra = OYUN DÜNYASI Saadet İKESUS S enelerce önce bir gün kıymetli hocam Maria Sohulz Domburg u ziyarete gitmiştim. Büyük bir ameliyat geçirmiş olan hocam, beni elimde kocaman bir kırmızı gül buketi ile gelir görünce* gülmeye başladı, önce neden güldüğünü anlamadım. Sonra hocam kırmızı güllerin ancak sevgililere hediye edileceğini söylediği zaman, kırdığım pottan ötürü fena halde utandım. Fakat Frau Dornburg, her zamanki şakacı ve himayekâr haille yanıma oturmamı işaret etti. Sonra tatlı lata sohbet ettik. Sağlam olduğu zaman bizlerle konulmağa pek vakti olmazdı. Onun için bu ziyaret kolay ele geçmez bir fırsat sayılırdı. Bütün hayatı istikbalden ibaret sanan yirmi yaşındaki bir kız için, o henüz tam m ân asiyle mahiyeti anlaşılmayan ve o nisbette de cazib olan bu âlemin elçisi gibiydi. Büyük bir opera artisti, büyük bir hocaydı. Ne güzel, ne de genç olmamasına rağmen, şahsiyetinin kudreti ve kalbinin iyiliği sayesinde bütün etrafındaki eri kendine çeken, hayran eden bir kadındı. Konservatuarın Opera bölümü şefiydi. Sahne derslerinde, bize oynayacağımız şeyleri tekrar, gösterir, kendisi oynardı. Bir az önce geçkin bir Rococo hovardası edasiyle hizmetçisini nasıl kovalaması gerektiğini bir Baritona gösterirken (Figaronun Düğünü) şimdi de on altı yaşında koket bir kız oluvererek takipçinin elinden nasıl sıyrılması gerektiğini Sopranoya öğretirdi. (Bana kendisini sahnede görmek nasip o!-! madı. öğrencisi olduğum sene Berlin Devlet Ope- M rasındaki yerini terk etmiş ve kendini hocalığa I: vermişti. İri yan sonderece enerjik bir kadındı. Dış l ; i görünüşü hazan haşin, hattâ müstehzi İdi. Fa- I kat O nım ne kadar İnce ve asil ruhlu bir in- f san olduğunu seneler sonra tecrübelerimle anladım.) Seslerimizin kalitesi aynı olduğu için vaktiyle kendisinin oynadığı rolleri bana öğretiyordu. Çalışırken çok titizdi. Hemen her dersten sonra dizlerim kollarım çürük İçinde eve dönerdim. Hele Alda operasındaki Aırinerls rolüne çalıştığım zaman düşme sahnelerini tekrarlamaktan bütün vücudum mosmor olmuştu. Fakat bana sahnede ilk muvaffakiyeti kazandıran da o rol oldu. Dr. Georg H&rtmann a büyük zindan sahnesini oynadığım zaman ne o ne de Operanın birinci şef Orkestrası müptedi olduğuma İnanmak İstemediler. Ancak hocamın kim olduğunu söylediğim zaman ünlü Re- I Jisör: Şimdi anladım, dedi. Ben hocanızın hayranıydım. Onun sanat kudretini asla unutmam. Frau Dornburg un insanlık bakımından ne kadar Üstün olduğunu ancak tahsilimin sona erdiği zaman anladım. Maarif Vekâleti tahsilim bittikten sonra bir müddet Almanya da çalışarak bilgimi arttırmama müsaade etmişti. Bende Dunsburg Operası İle kontrat İmza etmiştim. Fakat Devlet Tiyatro Odasına üye olmadan vazifeye başlıyamazdım. Üye olmak üzere müracaat ettiğim de bana bir sürü müşkilât çıkardılar. Bunları hal edinceye kadar üç ay on parasız yabancı bir memlekette kaldım. O zaman Dornburg bana evinde bir oda verdi. İzzeti nefsimi kırmamak için» faldr talebelere bedava yemek verdiklerini iddia ederek beni yalandaki Manastra yolladı. Masraflarımı gizlice ödediğini ancak seneler sonrası öğrendim. i...-...,... m İ v* 8 NİS.-MAYIS m v

S in e m a M e s e le s i A kla şöyle bir sual gelebilir?. «Böyle kısa bir zaman içinde Italyan filmciliğinin dünya filmciliğinde mühim bir mevki sahibi olması acaba nasıl mümkün olmuştur?» Tanınmış Italyan filmcileriyle yaptığım konuşmalardan sonra İtalyan filmciliğinin muvaffakiyet şartlarını şu aşağıdaki satırlarımız okunduktan sonra cevaplandırmanız mümkündür. Yılda kırktan fazla film çevrilmesine rağmen Türk filmciliğinin büyük bir kalkınma hamlesi yapamamasına bir sebep de memleketimizdeki sinema adedinin pek az olmasıdır. Bizdeki dört yüz elli kapalı sinema salonuna karşılık Italyadaoniki binden fazla kapalı sinema salonu olduğunu söylersek, gelir temini bakımından bizim filmcilerle Italyan filmcileri arasında bir mukayese yapma imkânı hasıl olur, sanırız. Kaldı ki Italyan filmlerinin yabancı pazarlarda da müşterileri vardır. Bizim filmcilerimiz ise (o da pek azı) ancak Orta Şark memle Melih BAŞAR İ r ketlerinde müşteri bulbilmektedir. Bu müşteriler de filmcilerimize bir En iyi yabancı film «Federico Fellini» LA STRADA OTUN DÜNYASI filmin kopya bedelinin pek az üstünde bir ücret ödemektedirler. Demek oluyor ki Italyan filmciliğinin bu büyük gelişmesinde en büyük rollerden birini «Para* oynamaktadır. Prodüktörler bir film için kesenin ağzını açtıkları vakit, harcadıkları miktarın çok üstünde bir...:... Yazımın başında bahsettiğim ziyaret günü onu henüz pek az tanıyordum. O gün, bir az çekinerek ondan şunu sormuştum : Operaya gittiğiniz zaman, eskiden sizin söylediğiniz rolleri başkalarının söylediğini görmek sizi üzmüyor mu? Hayır tkesus dedi. Ben aşağıda rahat koltuğumda oturduğuma öyle memnunum ki; Bütün hayatım, sesimle mücadele etmekle geçti. On yedi yaşımda babamı kaybettim ve daha sesim tekâmül etmeden angajman aldım. Sesim dramatik soprano olmasına rağmen tizlerim henüz yerleşmediği için Alto rollerine çıktım. Sesimi bastırdım. Yordum; Hocadan hocaya, doktordan doktora koştum. Sahnenin kudreti sayesinde kimse sesimin hatalarına dikkat etmedi. F ak at ben kusurlarımı biliyordum. Nihayet aradığım hocayı buldum ve tam formuma girdiğim zaman, kariyerimin zirvesinde çekildim. Sahnede yaşlanmak çok acı şeydir, tkesus. Zaman çok zalimdir. Bir zamanlar senin oynadığın rollerin, senden daha genç olanlara verilmeğe başlandığım görerek buna tahammül etmek çok zordur. İnsan zamanında susmasım bilmeli. Kolay bir şey değil, fakat kendi mahvını seyretmek kadar da acı değildir. Sevgili hocam, tecrübelerim bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu bana gösterdi. F akat bu zor kararı verebilmek her kula nasip olur mu bilmem?... gelir temin edebileceklerini hesaplıya bilmekte ve ona göre davranmaktadırlar. Birinci kategoriye giren bir film meselâ üç yüz bin lira mükâfat almakta ve maliyet masraflarının büyük bir kısmı böylece çıkmaktadır. Bizim prodüktörler ise sadece seyirciyi düşünmekte ve filmleri seyircinin zevkine göre hazırlamaktadırlar. Tabiî sonra da «Ne yapalım seyirci böyle istiyor* deyip işin içinden çıkmaktadırlar. Bir memleket filmciliğinin kalkınması için sinema meselesinin hallî ilk başta gelen işlerden biri.. Filmcilerimizin filmlerini bazı büyük şehirlerimizde oynatmak imkânım bile bulamadıklarım söyliyecek olursak bu derdin büyüklüğü hakkında okurlarımıza bir fikir vermiş oluruz sanınz. işte İtalyan filmciliği bu meseleyi halletmiş bulunmaktadır. Mevcut sinema sayısına her yıl yüzlerce sinema ilâve edilmektedir. NtS. - MAYIS 1957

OTUN DÜNYASI İstanbul'da Tiyatro Mevsimi İstanbul un tiyatro faaliyeti, daha pek yakın zamanlara kadar, sadece tek bir «Şehir Tiyatrosu» temsillerine inhisar ediyordu. Zamanla Şehir Tiyatroları üçleşti, Küçük Sahne, Karaca Tiyatro, Ses Tiyatrosu, İstanbul Opereti kuruldu. Cep Tiyatrosu, Gençlik Tiyatrosu, Teknik Üniversite Sanat Kulübü, Akademi Tiyatrosu adındaki amatör teşekküller devamlı temsiller vermeğe başladılar; Bu gün İstanbul'un ONBİR Tiyatrosu devamlı olarak faaliyet halindedir. Her biri kendi janrm a uyan piyeslerle İstanbullulara temaşa zevkini vermektedirler. İstanbul un Tiyatro hayatını tetkike karar verdiğisiniz zaman şüphesiz ilk akla gelen «Şehir Tiyatroları» olacaktır. Tepebaşmdaki «Dram Tiyatrosu», Beyoğîun da «Yeni Tiyatro» ve «Aksaray Türk Ocağı sahnesinde İstanbul Bölümü» adı altında üç sahnede ve Çocuk Tiyatrosu dahil ^ dört bölümde faaliyette bulunan «İstanbul Şehir Tiyatroları» bu mevsim de perdelerini, her mevsimdeki gibi 1 - E- kim de açtılar. Dram Tiyatrosunun ilk eseri, Rejisör MeinickC tarafından sahneye konulan Ibsen in (Per günt) dramı idi. Muzaffer Arslan ile Müfit Kiper in Pergünt. rolünün gençlik ve ihtiyarlığını oynadıkları, Nedret Güven ç in Solveyg, «Şükriye Atav m Aese rollerini canlandırdıkları eser nedense pek beğenilmedi. Dram ın ikinci piyesi Zoe Atkins -* in dramatize ettiği (İhtiyar Kız) a- dmda bir melodramdı. Mevzuun eskiliğine rağmen başrollerdeki Samiye Hün ile Nedret Güvenç in başarılı oyunlarile uzun müddet afişte kaldı. (İhtiyar Kız) dan sonra İstanbullular dram sahnesinde genç bir Alman yazarının (Hayaller Limanı) nı seyrettiler. Bunu H. Kemal Gürmen'in sahneye koyduğu Alber Husson un (Benim Üç Meleğim) takip etti. H. Kemal, Mahmut Morali ve t. Galip Ar- 1 0 Melih VASSAF -& can m başrollerini oynadıkları (Benim Üç Meleğim) bütün münekkitler tarafından beğenildi ve SEKSEN gece afişte kaldı. Dram m son piyesi nefis bir Amerikan Komedisiydi. William Inge in (Bus Stop) adındaki eserinden çevrilen (Otobüs Durağı) piyesi, Fransız sahne eserlerine hayran bir takım münekkitler tarafından belki beğenilmedi. Fakat seyirci bu piyesi ye baş rollerdeki Muzaffer Arslan, Perihan Tedü, Nedret Güvenç, Neşet Berküren ve Şükriye Perihan Tedü - Neş et Berküren Otobüs Durağı nda Atav ı çok beğendi ve sanatkârları, Rejisörü sahne önüne çağırmak suretiyle memnuniyetini ishar etti. Beyoğlundaki «Yeni Tiyatro» mevsimi tutmayan piyesler ve reprizlerle geçirdi. İlk eser olan «Waşington Bu Evde Kalmıştı» dan sonra Noel Caward dan adapte edilen (Ben Çağırmadım) da Vasfi Rıza ve Bedia Muvahhid çok beğenildi, hasılat rekoru kırıldı. Reşat Nuri'nin (Tanrı Dağı Ziyafeti) nedense hiç tutmadı. İki hafta sonra afişten kaldırılmak şansızlığına uğradı. Bu piyesten sonra, alelacele (Meraki) nin reprizi yapıldı. Cevat Fehmi Başkurtun (Kleopatra'nm Mezarı) Yeni Yiyatronun ikinci büyük başarısızlığı oldu. O da hemen afişten kaldırıldı. Şimdi «Yeni Tiyatro» sezonu, evvelce oynanmış piyeslerle «îşte Talih Buna Derler» ve «Üvey Babam» la kapamağa çalışıyor. Şehir Tiyatrosunun üçüncü kolu» «Aksaray Bölümü» sezonu yeni bir telif piyeste, Melih Vassaf m (Sam Rüzgârları) piyesile açtı. Nezihe Becerikli, Şaziye Moral, Yaşar özsoy, GüT Gülgün, Abdurrahman Palay ve Muhip Arcıman m baş rollerini oynadıkları eser çok beğenildi. Elllüç defa afişte kaldı. İkinci eser, Almanca dan adapte (Üvey Babam) adındaki vodvil ise Mehmet Karaca ve Gül Gülgün için yeni bir başan oldu. Aksaray Sahnesi halen Reşat Nuri nin son piyesi (Bu Gece Başka Gece) yi temsil ediyor. Küçük sahne nin ilk eseri (Arsenik) adında saçma bir Amerikan cinai - komedisi idi. Bu tiyatroyu sevenler, bu piyeste hayal kırıklığına uğramışlardı. İkinci piyes eski bir melodram olan Kingsley in (Soytarı) sı ise her bakımdan bir fiyasko idi. Ne Çolpan Ilhan ın ne Münir özkul un ve Sadri nin güzel oyunları piyesi kurtaramadı. Bereket versin Richard Nâsch ın (Yağmurcu) komedisi imdatlarına yetişti de Küçük Sahneciler bellerini doğrulttular. Bu piyes ise Lizzie rolündeki Uğur Başaran için hakikî bir zafer olmuştu. Karaca Tiyatro (Millî İhtikâr A- nonim Şirketi) ile (Medan İftihar) adındaki nev i şahsına münhasır komediler arasında bir san at piyesini sahnesine aldı. Tenesse Williams ın (Glass Menagerie) sinden çevrilen (Cam Kırıklan) bir kısım seyirci için hakikî bir sürpriz oldu. Ses Tiyatrosu ve İstanbul Opereti hafif temsillerden hoşlanan bir kısım seyirciyi oyalayan piyesler oynadılar. Gençlik Tiyatrosu (Rüyaların anahta n Jülyet) ve (Yağmurcu) yu oynadı. San at kulübü (Ayyar Hamza) nin tekranndan sonra (Yazılan Bozulmaz) ve (Bir Pazar Günü) piyeslerini başarile temsil etti. Akademi Tiyatrosu ndan henüz bir ses seda çıkmadı. Fakat bunların içinde en mükemmeli Profesyonel temsiller dahil Haldun Dormen in Cep Tiyatrosunda sahneye koyduğu (Kaygısız) ve (AMPHÎTRÎON) temsilleri idi. NÎS. - MAYIS 1957

= OYUN DÜNYAM Radyo Oyunları ir çok sanat kollan radyonun bulgulamşı, gelişmesinden bu yana bu yayın aracından yararlanmışlar, çevrelerini, alanlarını... genişletmek... İçin radyoya I " başvurmuşlard\r. Gerçi tiyatro i daha çok bir görmiik (temaşa) sanatıdır. Anlatım aracı olarak yalnızca ses, tiyatronun yaratmak istediği etki için yetersizdir. Bununla birlikte seyirciye kestirmeden varmak, uzay (mekân) engelini kaldırmak, ses olanaklarını geliştirmek gibi düşüncelerle yeğlenmektir de. Bu sebeple birçok değerli tiyatro sanatçıları radyodan yararlanmağı denemişlerdir. Bir yandan tiyatro için yazılmış oyunlar mikrofona uygulanır ken, öte yandan da bir radyo oyunu türü çıktı ortaya. Tiyatronun bir görmük sanatı olması radyo oyununu gerçek tiyatrodan biraz uzaklaştırıyor. Metnin daha yalın olarak belirmesiyle biraz daha edebiyata yaklaştırıyor belki, ama yine de belirtici niteliği tiyatro olmamdır. Yurdumuza gelince. Yurdumuzda gerçek anlamiyle yay m yapan belli başlı iki radyo istasyonumuz var. İstanbul radyosunun yayınlarını Ankara dan dinlemek çok güç. Bu bakımdan Ankara Radyosu ndan söz açacağız daha çok. Radyo oyunlarının gelişimi bir yandan radyo programlarına, öte yandan da radyo istasyonunun bulunduğu yerin tiyatro yaşamına bağlı. Ankara Radyosunun uzun yıllar bir «Temsil Kolu.» vardı. Sonradan, bir eğilime uyularak bu dar kadrolu kol kaldırıldı. O sıralarda sanat yönünden belki en parlak çağını yaşıyan Devlet Tiyatrosuna verildi bu kolun görevi. Devlet Tiyatrosu sanatçıları bu görevi yüklenmesine yüklendi ama oyunlar yine radyo idaresince seçiliyordu. Bu seçim ise çoğunlukla iyi yapılmıyordu. Bir ara birkaç kişinin tekeline girmişti. Sonradan bu tekel çözüldü. Basın Yayın Turizm Genel Müdürlüğünce bir olumlu deneme de yapıldı, bir yanşma açıldı. Ama, bu oyunları seçmede, kendimizi baltalama ölçümüz, olan «halk tutar» ölçüsünden kurtulamadıkça olumlu bir sonuca varmak çok güç. Arada bilgili, iyi niyetli çabalar da oluyor. Ama, dinleyici için bunları yakalamak bir raslantıya bağlı. Tiyatroda olduğu gibi, radyo oyunu alanında da bir oyun yazarı bolluğuna kavuşmak için acele etmiyoruz, ama Batıda öylesine olumlu örnekler bulmak olası iken, bunları bir yana bırakıp kendi bildiğimizi yapmak, kendi ölçütlerimizi kullanmamakta direnmek niye? Radyo yayınlarım yönetenler bir Avrupa radyosunun dramatik yayınlarım hiç merak etmezler mi? Bir ara ben merak ettim. Paris Radyosunun bir haftalık programında şunlan gördüm; Çarşamba 21.00 Schiller in «Wallenstein» i. Perşembe 14.25 Beaumarchais nin «Figaro nun Düğünü» 20.00 T. N. P. Fransız Ulusal Halk Tiyatrosu - nca. Cumartesi 20.30 Fernand Ledoux nun ansına. «Tartuffe» ün 3. Perdesi ile «Altı Kişi Yazarını Arıyor» dan sahneler. Pazartesi 21.00 Margueritte Dumas dan «Le Square». Tennessee Williams in «Kızgın Çinko Dam Üstündeki Dişi Kedi» si. Antoine Tiyatrosu nea. Böyle bir programı gerçekleştirmek radyomuz için pek mi S güç? Bu denli zengin değilse de, haftada bir gece olan «temsil g saatlinde iyi oyunlar dinliyebilmemiz için biraz iyi niyet, biraz g da bilgi yeter gibi geliyor. Ömer ATİLLÂ S. Bir Cinayet Yar Aytem DENİZLİ Zengin bir kadm olan Margott, Bir tenis şampiyonu olan Toby Wendice le evlenir, evliliklerinden bir kaç sene sonra bir toplantıda tanışmış olduğu bir muharrirle ahbaplık peydalı eder. Bir müddet süren bu ahbaplıktan sonra kadm kocasının eski lâkayt hareketlerinden eser kalmamış olduğunu farkederek bütün arzusuna rağmen sevdiği adamla evlenmek için kocasından ayrılmaktan vaz geçer. Bu kısmı piyesin akışından öğreniyoruz. Perde açıldığı zaman Margott kendisini ziyarete gelmiş olan eski sevgilisi ile oturm akta (Ümran Uzman) ve onlan tanıştırmak için kocasını beklemektedir. Toby Wendice, bu zengin kadım ortadan kaldırmak ve servetine sahip olmak için plânlar kuran menfaat düşkünü bir erkektir. Plânım tahakkuk ettirmek için kansmm eski sevgilisinin de oraya gelmiş olmasını bir fırsat bilir ve onlan evden uzaklaştırarak hazırlıklarına başlar. Kansını öldürme işini mektepte beraber okumuş olduklan ve zamanla çok kötü bir şöhret yapan Lesgate e havale edecektir. Lesgate ucunda para olan bu işi küçük bir itirazdan sonra kabul eder. Hadise gecesi Toby Max ı alarak bir toplantıya götürür. Evde yalnız kalan kadm kocasının kurbanı olacaktır. F akat hadise büyük bir aksilikle neticelenir, öldürülecek olan kadm mücadele sırasında eline geçirdiği makasla Lesgate i öldürür. Polis M argott u suçlu bulur. Fak at müfettiş Hubbard hakiki suçluyu bulamadığı kanaatindedir, genç kadının hapse sokulmuş olmasına rağmen tahkikattan vaz geçmez ve neticede merdivene saklanan anahtar hakiki suçlunun Toby olduğunu isbata yarar. Sevgililer birleşirler. ı t t N ÎS.-M A Y IS 1957 1 1

ÖTÜN DÜNYASI Eleştirme : Bir Cinayet Var ın Düşündürdükleri ^ Ayten DENİZLİ ^ 14 Nisan 1957 Akşamı Ankara nın şirin Oda Tiyatrosu Frederik Knott - un «Bir Cinayet Var» adı ile dilimize çevrilmiş olan eserini temsile başladı. Oda Tiyatrosunda bundan önce büyük bir muvaffakiyetle oynanmış olan Bir Yastık da ve Devlet işlerini seyredenlerin bu eseri de görünce Oda Tiyatrosunun talihli olduğu kanaatine varacaklarından hiç şüphem yok. Hakikaten mevsim başından beri bu tiyatroya ayrılan eserler, büyük bir alâka topluyor. Tiyatronun şirinliği, temsil edilen eserlerin güzelliği günden güne tiyatro sevgisi artmakta olan halkımızın alâkasına ve takdirine mazhar oluyor. îstanbul lu san atkârlarm da iştirakiyle hazırlanmış olan ve Agâh Hün ün sahneye koyduğu eseri ilk bakışta hakikaten kusursuz denilecek kadar iyi hazırlanmıştı. Şükran Akın Siyah dekolte elbisesinin içinde ölçülü hareketleri ve itinalı tavırları ile sevdiği erkeğin karşısında evsahibesi vazifesini ifa eden bir kadının bütün karekterini canlandırıyordu. Heyecanı, mimikleri ve sesinin tonu bir anda seyircinin alâkasını topladı. Fakat Ümran Uzman kifayetsizdi. Bunu ilk gecenin heyecanına, Oda Tiyatrosunda birden bire seyirci ile dizdize oynamak zorunda kaldığı için durumu biraz yadırgamış olmasına atfetsek de ezberini unutmamak için bazan nefes almasını dahi unutacak kadar seri konuşmasını, konuşması icab eden yerlerde suflörü işitebilmek için kısa da olsa duraklamasını affetmek pek yerinde olmaz zannederim. Margot un kocası yani Toby Wendice i oynayan Agâh HÜn kibar tavn kırlaşmış saçlan ile karısını öldürmeği ve onun servetine konmayı düşünen bir koca dan ziyade, evine saadet getiren iyi bir koca rolü için yaratılmış gibiydi, Mamafi biraz hızlı konuşması ve daha önce filmi görmüş, onun fazlaca tesirinde kalmış olmasına rağmen yine de iyi oynadı. Fakat karısının ölmemiş olduğunu anladığı zamanki öfkesini gerek telefonda, gerek sahnede bulunduğu sı- Frarısada Yeni bir Sanat : Canlı Kitap Nedir? # Jean NAZET # Makalenin yazan Jean Nazet 1909 da Paris de doğmuştur Muhtelif liselerde edebiyat ve felsefe öğretmenliği sırasında amatör bölge tiyatrolarının kurulmasında başarılı çalışmalarda bulunmuştur. Çeşitli bölgelerde Gençlik ve Spor Teşkilâtı Başkanlıklarında bulunduktan sonra halen Millî Halk Eğitimi Enstitüsü müfettişliği yapmaktadır. 1949 dan bu yana okuma yoluyla halk eğitimine doğru ileri bir adım atılmasında önemli rolü olan yazar, (eski meddahlarımızı hatırlatan) yeni bir halk okulunun esaslarını anlatıyor. * Sair olduğu kadar yayınladığı kitaplarla da isim yapmış olan Pierre Seghers şu güzel parçasıyla yaratıcı - yazar ile okuyucu - halk arasındaki yaklaştırıcı köprü görevini alan eğitimcinin aklına gelen ilk meseleyi anlatıyor: «Tabiat bilginin önünde çokça yaprak, çokça ot kök, çokça kuru çiçek, kolleksiyon kutularında İğnelenmiş çokça kelebek var; ve gene öylesine, raflarda dokunulmadık bol bol cilt du- Canlı kitaptan bir sahne ruyor, şaire ilgi yok, etrafını sükût bürümüş, yalnızlığına kapanmış o da... Kütüphaneler canlılığını kaybetmiş artık, ilgi başka tarafa doğru. İnsanlar gözlerinin önüne serilecek güzelliğe susamışlar». İşte, halk eğitimiyle görevli kişiler kütüphanelerdeki sıra sıra kitapların dokunulmadan durduğunu, alınsa da sayfalan bile açılmadan geri döndüğünü, içlerinde gizli güzellik hâzinelerini kimsenin ele geçiremediğini pek âlâ biliyorlar. Nasıl yapmalı da yaşatmalı bu kelebekleri, çiçekler nasıl canlanıp saçmalı kokularını? Bu suale cevap arayanlar «canlı kitap» adı altında toplayabileceğimiz bir takım deneylere giriştiler. İnançlan, kitabın.bir son olmayıp bir başlangıç noktası, bir ışık merkezi olduğu ve her türlü çareye baş vurularak canlandırılması inancıydı. Kitabın yeni bir hayata kavuşması bugün modem dünyanın sahip olduğu vasıtalarla mümkün oluyor. Sinema, radyo, televizyonun büyük payı var. Bundan böyle alıcı durumdaki kütleye eriştirilmesi imkânsız hiç bir şey yok gibi. 12 NİS. - MAYIS 1957

ÖVÜN DÜNYASI Canlı kitap konusunda şunu da ilâve edelim ki hemen kat î bir tiyatro anlayışı ve bunun sımsıkı bağlariyle örülü bir kitap akla gelmesin. Seyirci herşeyden evvel bir «okuyucudur»; onun kişisel hayal yaratıcılığı, özel görüşü, tiyatronun anladığı anlamdan uzak zaman ve mekân mefhumu vardır. Girişilen denemeler şekil bakımından çeşitli olmakla beraber gayeleri bir olmuştur. 1954 de George Sand m doğumunun 150 inci yıldönümü kutlanırken, yazarın «Maîtres sonııeurs» eseri Nohant kasabası meydanmda gerçek dekor içinde «yaşatıldı». Oyuna çevreden gelmiş, tiyatro ve folklor ekibine dahil 80 kadar genç katıldı. Oyunun yapıldığı yerde seyircilerin oturması için konan tribünden başka hiçbir hazırlık yapılmadı. Meydandaki ağaçlar zaman zaman aydınlatılarak ormanı canlandırıyor ve küçük kilise de romandaki kilisenin yerini tutuyordu. Seyircilerin karşısında, öne doğru, ihtiyar kenevirci dayı oturmuş gençlik hatıralarını anlatıyor, hemen onun arkasında da bu hatıralar canlı tablolar halinde beliriyordu. Başarı muazzamdı; bu toplantı romanın okunması bittikten* sonra gecenin geç saatlerine kadar çalgı sesleri arasında herkesin katıldığı bir eğlence gibi sürüp gitti. Bu teşebbüsler bizce ancak kitabı bir toplum ruhunun içine sokabildiği, toplumun gözünde bir hâdise seviyesine çıkarıp her zaman aranan bir alışkanlık haline getirdiği nispette bir değer kazanır. Bazı köylerde aile reisinin dededen kalma bir kitabı alarak masal gibi ailesine okuduğu bir gerçektir. Bu çevreyi büyüterek daha geniş bir kütleye seslenmek, iyi seçilmiş bir kitabı bütün köy halkına yaşatmak bizim gayemiz oluyor. Gene bu cinsten bir deneme küçük bir kasabada bir sene müddetle Gençlik Evinde yapıldı. «Balzac ve devri» konusu etrafında tertiplenen «öğretim mevsiminde» Balzac ın «Goriot Baba» sı tiyatro esaslarına yakın bir düşünüşte işlenerek canlandırıldı. 'Başarı cesaretlendiriciydi, deneme uzatıldı. Bu sene 15 günde bir gece toplantılarında «Victor hugo, asrının aynası» konusu işlenecek. «Canlı gazete» dediğimiz 15 günlük gece toplantıları bugün radyonun, bilhassa televizyonun başvurduğu tekniğe yakın ölçülerle işlenerek sahne ölçülerine yaklaşık hazırlanır. Göz ve kulak için hazırlanmış sahne oyunları metnin çerçevesini tespit eder. Hazırlıklar yapılırken, bir dereceye kadar bu yeni tekniğin rejisörü diyebileceğimiz kişi, dinleyici - seyirciye okunacak parçanın seçilip kesilişinde, h attâ geceden geceye tefrika edilişinde bağımsızdır; ne tiyatro ne de sinema tekniğinin sınırları içinde sıkışıp kalır. İstenilen havayı ve tesirli görüş hissediş unsurunu elde ettikten sonra romandan söylenmesini uygun gördüğü herşeyi söyler ve yapar. Böylece sinema veya tiyatroda büyüklüğünden kaybeden roman, kudretinden eksilmeden hakikat bütünüyle canlanır. Şüphesiz ki tecrübelerimiz henüz sağlam esaslara erişmemiştir; endişeye düştüğümüz hususlar var. Topluma kolay anlatabilme çabasıyla eserin kendisine sadık kalmayarak yazarın fikirlerine ihanet korkusu gibi. Gayemiz toplumun ruhuna uygun olarak her vaziyette seçilen metni tamamen canlandırmak olmalıdır. Daima, dinletici - seyircinin hissedebileceği seviyede, kitaptan hareket ederek Kitaba dönebilmeli, kitabı onlara duyurup verebilmeliyiz. Mesele çeşitli yönlerden incelenebilir ve birçok cephe arzeder. Tiyatro yönü kitabın canlandırılmasında tesiri ençok görülen kısım olup eleştirmecilerin de kolayca hücum ettikleri unsurdur. Ama gene de tek olarak düşünmemek gerek; canlı kitapta tiyatro tamamlayıcı olur, oyuna oyun katar, fakat başlı başına bütün olamaz. Kitabın canlı bir unsur olarak günlük hayata girişi kazanç olarak kütüphanelere toplanan okuyucu, kitapçılara akın eden alıcı sayısının a rtmasıyla bir tutulabilir. Birçok bölgede her seferinde 300-400 kişi toplayabilen, eski olduğu kadar çağdaş bir hayli eseri de ele alarak yaşatmayı deneyen canlı kitap ceryanı UNESCO nun da ilgisini çektiği gibi Batı Avrupa Birliği Gençlik Komisyonu canlı kitap inceleme ve yollarını öğrenim için altı üye devletin delegelerinin katıldığı toplantılar yapmıştır. Araştırmalar da henüz tamam değil, çünki onlar da yaşıyor ve değişiyor. Ama ümit dolu bir geleceğe doğru değişme. Tercüme : A.T. rada daha kuvvetli belirtmesini, bunu, hattâ karısının endişeli gözlerini üzerine çekecek kadar ileri götürmesini beklerdik. Cahit Irg at kısa bir karekter rolü olan Lesgade i kusursuz oynadı. Bilhassa Agâh Hün telefonla karısı ile konuşurken üzerine aldığı vazifenin provasını yapmak için eşarbım boynundan çıkararak Agâh'ın başı üzerine kadar kaldırması o kadar muvaffak olduki yüzündeki kötü ifadeyi gören halk bir an, onun Tony yi öldüreceği zannına kapıldı ve eşarbı tekrar boynuna takarak yerine gidince herkes rahat bir nefes aldı. Yalnız Tony anahtarı bulmak için onun ceplerini karıştırırken sarsıntının tesiri ile başının sallanması biraz fazla mübalâğalı ve uzundu. Bir ölünün başı bukadar rahatça, beş altı defa sağa sola sallanmaz kanaatindeyim. Polis müfettişi Hubbard ı Nihat Aybars büyük bir muvaffakiyetle başardı. Bundan Önceki oynadığı rollerde de göstermiş olduğu başarıdan sonra zaten Nihat Aybars dan başka bir şey beklemek yersiz olurdu. Bir Cinayet Var ı seyrederken mevzunun kuvveti ve artistlerin oldukça muvaffak oyunlarına rağmen tercümenin kifayetsizliğini farketmemek elden gelmiyordu. Tevfik Sadullah eseri tercüme ederken ifadede akıcılığa biraz dikkat etmiş olsaydı, belki artistlerin daha kolaylıkla rollerine intibaklarını temin edebilirdi, öyle ki bu eserde yer verilmemesi icab eden ufak tefek argolar seyircinin kulağını tırmalamaktan başka hiç bir işe yaramadı. Bütün bu ufak tefek kusurlara rağmen daha sonraki temsillerde daha da iyi oturacak olan bu esere yer vermiş olduğu için Devlet Tiyatrosuna teşekkürü bir borç, Oda Tiyatrosunun şansını kabul etmeği bir vazife bilirim. I YENİŞEHİR jj MİNYATÜR GOLF jî i: KULÜBÜ i: En N ezih-en Temiz î! En Rahat Eğlence Yeridir î! Boş V akitlerinizi Burai* u j! da G eçirin iz.. Yenişehir «İzmir Caddesi Ş M V U H U U U H U H H H H H H V V NİS. * MAYIS 1957 13

OYUN DÜNYASI Aydınlarımızla Konuşuyoruz : (Baştarafı 3. sayfadada) lerini seven çocuklar. İçlerinde, kendileriyle her zaman ve her yerde ö- vünebileceklerimiz çok. Bu düşüncemin doğruluğu için, küçük bir de misai vereyim : 1952 yılında Paris te M. Herrand ile J. Marchat nın idare ettikleri Théâtre des Maturins de, bir yıl önce Ankara da seyrettiğimiz Miras oynanıyordu. Mukayese arzusu ile, görmeğe gittim. Catherine rolünde, Fransızların ta nınmış sanatkarlarından Michele Alfa oynuyordu. Oyun boyunca, Ankara'da ayni rolü oynamış olan Yıldız Akçan la onu kafamda yanyana getirdim. Katiyen mübalâğasız söylüyorum ki, Yıldız onun yanında sahici bir yıldız gibi duruyordu ve bir Türk olarak sevincim büyüktü. Yalnız, umumiyetle, bu güzel istidatlarımız için çok korktuğum bir tehlike var : Kazandıkları haklı başarılardan ve takdirlerden sonra, korkunç bir gurura kapılmaları, kendilerini «olmadan evvel olmuş» Saymaları. Gurur... İlimde de, sanatta da boş lâf, manâsız şey! İlimde de, sanatta da : «Oldum! Artık, bunun ilerisi olmaz!» yoktur. Heriki sahada da, bu ruh halinin İçine düşen artık durmuş, ölmüş demektir. Ağaca tırmanan insanın, daha ilk dallarda iken kendisini ağacın tepesinde görüp göstermeğe çalışması sadece gülünçtür. Bu durumda artık kimseden alacak bir şeyi kalj madiği için bir tek satır bile okumaya lüzum görmez ve konuşurken de nas söyler gibi konuşmaya başlar. Bence, genç ve başarılı istidatlar sanat ağacında bir, iki dal yükseldikten sonra kendilerini böyle görmeğe başlıyacaklanna, merhum Hoca gibi : «Belki, ağaçtan öteye de yol vardır!» deyip pabuçlarını koyunlanna sokarak tırmanmaya başlasalar daha iyi ederler. Gerçek, ten, sanatın da, ilmin de yolu göründüğü yerde bitmez ve asıl değer yolun biter gibi göründüğü yerden ileriye gidebilmektedir. Bunun için; miskinliği değil, tevazuu itiyat haline getirmenin; nefsine güveni kendini herkesten üstün görme anlamına almamanın ve tiyatronun düz görünen sahnesinin hakikatte «en Sinema Dünyasından: HOLLYWOOD TA PUANSIZLAR : îki genç Fransız rejisörü, Victor Vicas ile Roger Vadim Hollywood ta film çevirmek üzere kontrat imzalamışlardır. Hollywood bunlardan başka Vadim'iıı karısı Brigitte Bardot, Martine Carol, Françoise Amoul, Fernandel, Robert Lamoureux ile de film çevirmek üzere anlaşmıştiır. OPHÜLS ÜN ÖLÜMÜ : Bir müddetten beri kalb hastalığından Hamburg'ta tedavi edilmekte olan rejisör Max Ophüls ölmüştür. Ophüls, tiyatro oyunculuğu ile 18 yaşındayken sahne hayatına atılmış, sonra tiyatro rejisörlüğüne başlamıştı. Henüz 23 yaşındayken Viyana mn meşhur Burh Theater inde piyesler sahneye koymuştu. Ophüls ün sinemaya geçişi, sesli sinemanın ilk yıllarında olmuştur. UFA stüdyosunda diyalog rejisörlüğü ile sinemacılığa başladı. İlk eseri yarım saatlik bir komedi olan «DannschÖn lieber Lebertan» (1932) idi. Aynı yıl çevirdiği «Liebelei» ile dikkati çekti. Hitler in iktidara geçmesiyle Almanya'dan ayrılan Ophüls, bundan sonra İngiltere, İtalya, Fransa, Amerika, Holânda gibi çeşitli ülkelerde filmler çevirdi. Savaşın başında Amerika'ya yerleşti. Orada çevirdiği filmler arasında «Letter From an Unknown Woman» (Meçhul Bir Kadının Mektubu, 1948) ile dikkati çekti. Savaşın sona ermesiyle Fransa ya geçen Ophüls ün son çevirdiği dört film (La Ronde, 1950; Le Plaisir, 1951; Madame de..., 1953; Lola Montés, 1955) onu tanınmış rejisörler arasına geçirdi. Son olarak Modigliani nin hayatına ait bir film çevirmeye hazırlanıyordu. Adnan UFUK Bu sezon un güzel piyeslerinden Devlet İşlerİ'nde Nuri AıtınoR - GöKçen Hıdır - Nüzhet Şenbay - Şahap Akalın - Şükran Ak m kaygan sath-ı maillerden biri» olduğunu unutmamanın lüzumlu ve çok faydalı olacağmı zannediyorum. S Tiyatroda en önemli şahıs kimdir? Müellif mi, rejisör mü, o- yuncu mu? C Tiyatro bir bütündür ve bu bütünlük, kendisini teşkil eden parçaların değeri bakımından, tam bir adalet ve âhenk içindedir. Bu parçaların hepsi de eski bir matematik deyimi ile «Lâzım-ı gayr-ı müfânk» yani biri ötekinden ayrılamaz parçalardır. Bunların hangisini çıkarmaya kalkışsanız, derhal bütün de bozulur, yani tiyatro ortadan kalkar. Bu itibarla, tiyatro için hayatî ehemmiyetteki bu parçalar arasında bir tercih yappmk güçtür. Müellif, rejisör ve aktörden her birinin tiyatroda arslan payını kendilerine ayırmaya kalkışmaları, sadece kendi nefislerini tatm ine yarayan, boş bir gayreten ibarettir. 14 NİS, - MAYIS 1907

OT11N DÜNYASI r --------------------------------------------------------------------------------------------------------------- > T. C. ZİRAAT BANKASI Yurt içinde 538 Şube ve Ajansı, dünyanın her tarafındaki muhabirlerde sayın müşterilerinin emrindedir. Vadeli, vadesiz tasarruf Hesapları 1957 ikramiye tutarı şimdilik 2. 000.000 L iradır. BU ZENGİN PLÂNDA Gayrimenkuller, dolgun para ikramiyeleri, bulunmaktadır. r E T t B A N K SERMAYESİ : TL. 500.000.000 22 Yıldanberi Memleket hizmetindedir. Maden işletir, Bölge Elektrik Santralleri kurar. Her nevi Banka muamele ve hizmetleri ifa eder. ANKARA İT KARAKÖY ŞUBELERİ: i f İSKENDERUN ANAFARTALAR PANGALTI ETİBANK ın 1957 senesi Umumi İkramiye Plânı TL. 900.000, i aşmaktadır B u Plânda: AYLIK GELİRLER MESKEN EDİNME KREDİLERİ KIŞLIK KÖMÜR MUHTELİF PARA İKRAMİYELERİ derpiş edilmiştir. Ayrıca her yeni şubenin küşadında muhassas zengin ikramiye keşideleri ve mutena açılış hediyeleri... ETİ BAN K EMNİYETTİR- ETİ BAN K HİZMETTİR- ETİBANK UĞURVE HUZURDUR-

OYUN DÜNYASI 1957 İKRAMİYE PLÂNI J je v e n fd e 12 s i ku /m eti kredili Gayrimenkul Kredisi ve 300.000 Liralık Para İkramiyeleri ı- TÜRKİYE EMLAK KREDİ BANKASI H E R BUZ DOLAPLARI ÇOCUK ARABA Ç E Ş T BÜRO MALZEMESİ ELEKTRİKLİ.HHHHHHHWHHHHWHHHHW PUSETLERİ HER ÇEŞİT ELEKTRİK MALZEMESİ VE, TAMlRl BERKA S A L I M.! Â E A H AYAKLI, ELLİ DlKlŞ MAKİNALARI RADYO PİKAP ELEKTRİKLİ IZGARA ÇAYDANLIK Adres : Mağaza - Aiaiürk Bulvarı Kocabeyoğlu Pasajı No.. 39 - Yenişehir Tel: 24550 ANKARA 16 NÎS. >MAYI* İMİ

T MINNEAPOLIS - MOLİNE Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A.Ş. En iyi malzemeden, eıi uygun şekilde imâl edilen mamûlleriyle daima Türk Çiftçisinin hizmetindedir. MINNEAPOLIS- MOLİNE Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A. Ş. P. K. 24 ANKARA Telefon : 32200-32199 RAYBANK Posta Kutusu : 500 Ankara 1957 İKRAMİYE PLÂNI 1 Apartman Daireleri, 2 Kazananlara Türkiye nin dilediği şehrine Yataklı Vagonda dilediği tarihte 2 kişilik gidiş - geliş seyahatler, Ve ayrıca 10 kişiye 2 şer kişilik mototrenle gidip gelme Bahar Seyyahat ikramiyesi, 3 Çeşitli para ikramiyeleri 4 Kazananın ikametgâhının senelik kirasının Bankaca ödenmesi. Her 150 Liraya bir Kur a numarası Zarif hesap açış hatıraları Yenişehir Şubesi : Atatürk Bulvan 159 A n k a r a

'PETROL OFÎSl- İSTANBUL İZMİR İZMİT ve İSKENDERUN DA (ffl BÜYÜK ANA DEPOYA Ve Yurdun muhtelif yerlerinde (23) tâli depoya sahiptir Ayrıca memleketin en ücra köşelerine kadar yayılmış (500) kadar satış ve tevzi istasyonu ile (300) ii mütecaviz acente ve müstakil bayii vardır. İLLER BANKASI SERMAYESİ: 300 000.000 Vilâyet Hususi İdareleri, Belediyeler ve Köylerin Harita, İmar Plânlariyle Su, Elektrik, Yapı, Proje, İnşa ve Tesitleri, BANKA VE KREDİ MUAMELE VE HİZMETLERİ EN MÜSAİT ŞARTLARLA YAPILIR VE MEVDUAT HESAPLARI AÇILIR Yangın, Kaza, Trafik, Nakliyat ve her türlü sigorta Muameleleri ifa edilir. Emniyet, Sür at ve kolaylık Sağlanır. MUKİM ve KİMYA ENDÜSTRİSİ KURUMU Sermayesi : 400.000.000, TL. 16 Fabrikası 10 bine yakın işçi vc Personeli ile Yurt hizmetinde, hergün artan bir hızla yapıcı hamlelerine devam etmektedir. Mamullerinden bir kısmı : Üstün vasıflı, Her çeşit ziraat ve ziraî mücadele makina ve âletleri, Av tüfekleri ve malzeme, tabanca fişekleri, Gaz ve toz maskeleri, muhtelif asitler, Maden İşletmelerine lüzumlu teçhizat, makina yedek parçaları, Çelik, Bakır, Prinç hadde mamûlleri, ihtiyaç sahiplerinin emrine amadedir. Sipariş ve izahat için müracaat y eri: M. K. E. K. Sipariş ve Satış Müdürlüğü Telefon : 32586 -A n k a r a