GENÇLİK: BİR KELİMENİN TELAKKİSİ Kasım, 2006 GENÇLİK: BİR KELİMENİN TELAKKİSİ
Ne ekersen onu biçersin sözü; Türk toplumunun sosyal yaşantısında yerleşik bir hüviyet kazanan tümce biçiminde tezahür etmiştir. Ektiğini biçmek; uzun yıllar tarım toplumu olmanın getirdiği bilgi birikimiyle ortaya çıkmış bir sözdür. Bir şeye veya birine verilen emeğin karşılığının aynı şekilde alınması anlamını içerir. İşin toplumsal boyutu, daha doğru bir ifadeyle, yerleşik manası bu doğrultudadır. Ancak iktisadi analizde durum farklılık göstermektedir. Basit bir fayda-maliyet analiziyle kolayca kavranabilecek bu duruma göre; maliyetin faydaya eşit olduğu bu durum sermaye sahibi için pek tercih edilebilecek bir durum değildir. Ektiğimizi maliyet; biçtiğimizi ise fayda olarak açıklarsak biçilenin ekilenden daha faza olması(fayda>maliyet) daha tercih edilebilir bir durumdur. İşte, bu çalışmanın amacı da; Türkiye ve Gençliği ayrı ayrı kefelere koyarak ekilen/biçilen ayrımını incelemek ve bu doğrultuda çeşitli somut öneriler ortaya koyarak Türkiye nin gençlerine neler verebileceği ve karşılığında neler alabileceği argümanını geliştirmektir. Bu bağlamda, konu; siyasi, sosyal ve iktisadi olmak üzere üç ayrı başlık altında değerlendirilecektir. I- Siyasi Boyut: Herhangi Bir Sivil Toplum Kuruluşu na Üye misiniz? Türkiye de Cumhuriyet 83 yaşındadır ve 83 yıldır da çok büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır. Ancak, Demokrasi, sadece, benim de içinde bulunduğum küçük bir azınlık tarafından kutlanmaktadır. Toplumsal bazda Cumhuriyet e verilen önem demokrasiye ne yazık ki, veril(e)memektedir. Oysa ki Nazi Almanyası da Cumhuriyettir veya İran da Cumhuriyettir, ne var ki demokrasisiz bir cumhuriyet kaynatıp kaynatıp karnınızı doyuramadığınız boş bir tencereye benzemektedir. Elbette ki, beklediğimiz aradığımız demokrasi hukuk devleti ilkesiyle güçlendirilmiş liberal demokrasidir. Ancak, Türkiye de demokrasi kavramı seçimlerden seçimlere gündeme gelen ve hangi partiye oy verileceği tartışmalarından öteye geçmeyen bir düzeyde kalmıştır. Oysa ki, demokrasi sadece seçim zamanı sandıkta oy kullanmak değildir. Seçim olmadığı zamanlarda da başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere bir çok araçla sesimizi duyurabileceğimiz, kendimizi ifade edebileceğimiz bir yönetim anlayışıdır. Gençlerimiz, özellikle 1980 Askeri darbesi sonucunda kasıtlı olarak enjekte edilen depolitizasyon çalışmaları neticesinde siyasetten soğu(tul)muştur. Türkiye nin gençlere verebileceği en önemli şey, gençlerin siyasetle bağlarının yeniden kurulması olacaktır. Bu şekilde pasifleştirilmiş bir gençliğin Türk toplumuna hiçbir getirisi olmayacaktır.
Gençlerin siyasetle ve dolayısıyla da devletle bağlarının reforme edilmesinde kuşkusuz en büyük görev sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Zira, sivil toplum, gönüllü, kendi kendini oluşturan, kendi desteklerine sahip, devletten özerk, özel alan ile devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü bir sosyal yapılanmadır. Sivil toplum kuruluşları(stk) aracılığı ile gençler daha aktifleştirilerek toplumsal yapıya dinamizm kazandırılabilir. Toplumun gençlerini bu şekilde teşvik etmesi aslında kendisini revize etme çabasıyla da örtüşmektedir. Bu çaba çerçevesinde önemli olan husus ise hoşgörüdür. Demokratik bir toplum olmanın, belki de, en önemli şartı toplumsal hoşgörüdür. Hoşgörünün eksik olduğu bir toplum bağnaz tartışmaların, köhne bir yapının odağı haline gelmiş toplumdur. Bu doğrultuda gençlere aşılanacak en önemli şey; Hz. Mevlana nın kim olursan ol gel sözündeki eşsiz hoşgörüdür. II- Sosyal Boyut: Hiç Kitap Okudunuz mu? Kültürüne televizyon programlarının yön verdiği bir toplum olarak ne yazık ki, hiç kitap okumuyoruz. Okuduğu ders kitabı haricinde herhangi bir kitap okumadan üniversiteden mezun olan gençlerimiz bile mevcut. Bununla ilgili bazı rakamsal veriler durumun ehemmiyetini gözler önüne daha iyi serecektedir; -Türkiye de kitaplar 2000-3000 tirajla basılmaktadır. -Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır. - Türkiye de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor. - Japonya da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye de sadece 23 milyon. - Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada. - Japonya da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa da 7. Türkiye de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.
- Türkiye de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965 e göre 14 kat artmıştır. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965 in de altında kalmıştır. * Bu veriler şunun için önemlidir; kitap okumak insanı düşünceye sevk eder, hazır bilgiden ziyade düşünerek bilgi edinmeyi öne çıkarır. Okuyan toplumlar günlük olayların güncel yorumları yerine teorik arka planı üzerinden genel yorumlar yaparlar. Mamafih, okumak aydınlanmanın göstergesidir. Televizyondan hazır bilgiyi almak biraz da işin kolaycılığına kaçmaktır. Oysa düşünmek; koşullanmalarla buzlanmış beyinlere, doğru sandıkları resmi kalıplar hakkında küçük kuşku tohumları ekebilir ve kendilerine yeni pencereler de açabilir. Buradan kastettiğim, televizyon programlarını yasaklamak değildir! Elbette ki, televizyon hayatımızda yer alacak; ama sadece bir eğlence aracı olarak. Gençlerimize okumayı daha da önemlisi düşünmeyi öğretmeliyiz. Zira, yönetilen kul yığınlarına, koyun sürüsü muamelesi yapılmasının nedeni; köylü kökenli bir göçebeliğin uzantısı olan bireylerin evlerinde 50 ciltlik bir kitap rafının dahi bulunmamasıdır. III- İktisadi Boyut: Fayda mı, Maliyet mi? Türkiye nin gençlerine yapacağı yatırımın elbette ki, bir maliyeti olacaktır. Ancak, iktisadi açıdan bakıldığında pareto etkin duruma kavuşabilmek için minimum maliyetten maksimum fayda elde etmek gerekmektedir. Bu doğrultuda yapılacak yatırımın geri dönüşünün olabilmesi için uzmanlar tarafından etkin bir değerlendirme yapılmalıdır. Çalışmanın başındaki ne ekersen onu biçersin sözüne dönersek; yapılan yatırımın karşılığını almak tabi ki de önemlidir, ancak mühim olan iki artı ikiyi dört değil beş yapmaktır. Maliyetin faydadan yüksek olduğu yatırımlar başarısız yatırımlardır. Bu bağlamda Türkiye, gençleri için yapacağı yatırımları ve karşılığını hesaplarken sosyal yapının iktisadi analizi üzerinden hareket etmelidir. Sonuç Netice itibariyle, ifade etmek gerekir ki; Türkiye gençlerini katılımcı demokrasiye, bu doğrultuda aktif bir yapıya yönlendirmelidir. Bu yapılırken de sivil toplum kuruluşlarından mümkün olduğunca fazla yaralanılmalıdır. Yine aynı şekilde kitap okumaya ve düşünmeye sevk edilen gençlere toplumsal hoşgörü kavramı enjekte edilmelidir. Gerçekten sahip olamadığımız belki de tek husus budur. * http://satirarasi.wordpress.com/2006/09/22/kitap-uzerine-bazi-bilgiler/
Toplumsal bazda kalıplaşmış düşüncenin yerini dinamik düşünce alarak toplum ve gençler arasında bir sirkülasyon sağlanmalıdır. Zira, toplumun; gençler için yapacağı yatırımlar geri dönüşüm özelliğine sahiptir ve toplumun revize edilmesinde büyük önem taşımaktadır