DÜNYA YENİDEN SANAYİYE DÖNERKEN TÜRKİYE DÜNYA SANAYİNİN NERESİNDE



Benzer belgeler
Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği. Dünya da ve Türkiye de Ekonomik Görünüm

Tuzaktan çıkmak için sanayisizleşmeyi durdurmak gerekmektedir

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

DIŞ TİCARETTE KÜRESEL EĞİLİMLER VE TÜRKİYE EKONOMİSİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

YENİ HÜKÜMET PROGRAMI EKONOMİ VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 30 KASIM 2015

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

BASIN TANITIMI TÜRKİYE DE BÜYÜMENİN KISITLARI: BİR ÖNCELİKLENDİRME ÇALIŞMASI

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

plastik sanayi PLASTİK SEKTÖR TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ VE 2014 BEKLENTİLERİ 6 AYLIK Barbaros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

T.C. Kalkınma Bakanlığı

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

K R Ü E R SEL L K R K İ R Z SON O R N A R S A I TÜR Ü K R İ K YE E KO K N O O N M O İSİND N E D İKT K İSAT A P OL O İTİKA K L A AR A I

Küresel Rekabetin ARGE ve İnovasyon Boyutu

Tekstil-Hazır Giyim Gülay Dincel TSKB Ekonomik Araştırmalar Kasım 2014

DÜNYA ÜRETİM RAPORU, 2014 YILI 1. ÇEYREK

Dünyada ve Türkiye de Doğrudan yabancı Sermaye Yatırımları

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

Türkiye Makine ve Teçhizat İmalatı Meclisi

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme. Tablo 1. En hızlı daralan ve büyüyen ekonomiler 'da En Hızlı Daralan İlk 10 Ekonomi

UDY Akışları Önündeki Risk Faktörleri

İçindekiler kısa tablosu

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2015 LANSMANI 24 HAZİRAN 2015 İSTANBUL

Türkiye nin dış ticaret ve yatırım bağlantıları: Güçlü yönler

SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

SAĞLIK SEKTÖRÜ RAPORU

T. C. KARACADAĞ KALKINMA AJANSI Diyarbakır Yatırım Destek Ofisi

2010 OCAK HAZİRAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

FİNANSAL RİSKLER & KORUNMA YÖNTEMLERİ

HAZİRAN 2016 Gebze Ticaret Odası Ticaret Bölümü

HAFTALIK EKONOMİ RAPORU

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

BAKANLAR KURULU SUNUMU

DÜNYA SERAMİK KAPLAMA MALZEMELERİ SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

DİYARAKIR DIŞ TİCARETİ 2014

Yılları Bütçesinin Makroekonomik Çerçevede Değerlendirilmesi

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Türkiye Ekonomisindeki Yapısal Dönüşümün Dinamikleri

Avrupa Birliği Lizbon Hedefleri ne UlaĢabiliyor mu?

UNCTAD DÜNYA YATIRIM RAPORU 2006

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 4 Ekim 2016

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

Büyüme, Tasarruf-Yatırım ve Finansal Sektörün Rolü. Hüseyin Aydın Yönetim Kurulu Başkanı

GENEL EKONOMİK DEĞERLENDİRME

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 56

Kıvanç Duru 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Programı Değerlendirmesi

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

MİLLİ GELİR VE BÜYÜME

İHRACATTA VE İTHALATTA TL KULLANIMI

Rekabetçilik İçin Kaliteli Eğitim Şart

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2011, No:5

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

MESLEK KOMİTELERİ ORTAK TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

Küresel Eğilimler ve Türkiye

İHRACAT PERFORMANSI VE BÜYÜME. Ecem Erdoğmuş Hakan Kurtman

AKP hükümeti zamanında ekonomik büyüme ve istikrar sağlanmıştır

EKONOMİ BAKANLIĞI Türkiye Ekonomisi ve Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

Lojistik. Lojistik Sektörü

MİLLİ GELİR VE BÜYÜME

6. Aile İşletmeleri Kongresi 10 Nisan Mustafa MENTE Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreter

FİNANSAL SİSTEM DÜZENLEMELERİ VE EKONOMİK BÜYÜME

Mayıs. Sanayi sektörünün. Reel Kesimin Beklentileri İyileşti Tüketici Güveni Haziran da Zayıfladı. Kapasite Kullanımı Güçlenmeyi Sürdürdü

inşaat SEKTÖRÜ 2015 YILI ÖNGÖRÜLERİ

1960 ile 2012 arasında ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 4,5 olarak gerçekleşmiştir.

2012 SINAVLARI İÇİN GÜNCEL EKONOMİ ÇALIŞMA SORULARI. (40 Test Sorusu)

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı. 25 Şubat 2019

Dünyada ve Türkiye de E-Ticaret ve E-İhracat. Kasım 2016

Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Ekonomi Bülteni. 15 Ağustos 2016, Sayı: 32. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

DIŞ TİCARETTE KATMA DEĞER GÖSTERGELERİ TÜRKİYE 1

2016 YILI İPLİK İHRACAT İTHALAT RAPORU

2010 ŞUBAT AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 13 Şubat 2017, Sayı: 7. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

KÜRESEL KRİZ SONRASI KÜRESEL FİNANSAL SİSTEM İÇERİSİNDE TÜRK FİNANSAL SİSTEMİ BAKİ ALKAÇAR (BDDK)

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

Ekonomi Bülteni. 5 Aralık 2016, Sayı: 47. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

AB Ekonomisinin Mevcut Durumu ve Geleceğe Dönük Projeksiyonlar. Prof. Dr. Lerzan ÖZKALE, İTÜ Ankara, 18 Ekim 2006

Transkript:

DÜNYA YENİDEN SANAYİYE DÖNERKEN TÜRKİYE DÜNYA SANAYİNİN NERESİNDE yüzyılın ilk küresel krizi olarak tarihe geçen, büyük durgunluk olarak da nitelendirilen 2007-2008 krizi ülkelerin ekonomik büyüme- 21. si ve sanayi politikası ile ilgili tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Akademik alanda sürmekte olan bu tartışma kapitalizmin sürmekte olan durgunluk konjonktüründen nasıl çıkacağına ve kriz sonrasında belirsizliklerin azaltılarak dünya ekonomisinde istikrarlı ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağına ilişkindir. Küresel mali piyasalarda başlayan ve kısa sürede yayılarak reel ekonomiyi etkisi altına alan krizin yol açtığı durgunluğun uzun süreceğinin anlaşılması mevcut sanayi politikalarının sorgulanmasına yol açarken, bu politikalara alternatif oluşturan yeni sanayi politikası arayışlarını hızlandırmıştır. Sanayinin yeniden canlandırılması ve kalıcı büyümenin yeniden yakalanması amacıyla ülkeler yeni sanayi politikası arayışı içerisindedir. Yeniden sanayileşme (reindustrializatıon) taleplerinin arttığı günümüzde, ülke sanayi politikalarının büyüme hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi ve sürdürülebilir bir büyüme stratejisine dayandırılması öncelikle gözetilmektedir (UNIDO, 2013a; OECD, 2013). 1 Dünya da sanayinin göreceli olarak önemini yitirmesi ve rekabetçiliğini kaybetmesiyle birlikte yaşanan sanayisizleşme (deindustrializatıon) süreci sorgulanmakta, 1980 lerden günümüze yaşanan hizmetler ve finans sektörüne dayalı büyümenin sürdürülüp sürdürülemeyeceği tartışılmaktadır. Sanayisizleşme gelişmekte olan ülkelerde kaynakların önemli bir kısmının üretken yatırımlardan uzak faaliyet alanlarında ve dış ticarete konu olmayan hizmet sektörlerinde kullanılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Refah devletinin ciddi biçimde aşındığı son otuz yılda ekonomik durgunluk, işsizlik, yoksulluk, çevre sorunlarının ulaştığı boyut ve sanayisizleşmenin ulaştığı düzey küresel kapitalizmin geleceği ile ilgili kaygı veri- UĞUR ESER Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Bölümü eser_u@ibu.edu.tr www.iktisatvetoplum.com

28 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 Sanayisizleşme gelişmekte olan ülkelerde kaynakların önemli bir kısmının üretken yatırımlardan uzak faaliyet alanlarında ve dış ticarete konu olmayan hizmet sektörlerinde kullanılıyor olmasından kaynaklanmaktadır.

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 29 ci gelişmeler olarak yorumlanmaktadır. Geçmişte küresel sermaye bolluğunun yol açtığı hızlı büyüme döneminin artık kapandığı, krizin gelişmiş ülkelerde yavaş büyümeye neden olacağı, gelişen ülkelerin ise büyüme mucizesini bir daha yaşayamayacakları, dolayısıyla yakınsama nın sona erdiği yorumları yapılmaktadır. Küresel rekabetin baskısı ve finans piyasalarıyla bağlantılı olarak yaşanan sorunlar 1990 lardan bu yana uygulanan Post-Washington Uzlaşması politikaları tarafından yönetilen kapitalizmin yeni bir aşamaya evrilip evrilmeyeceği ilgili bir tartışmayı da başlatmıştır. 2008 küresel krizi ülkelerin sermaye birikim-büyüme süreçleri ve sanayi politikası arayışlarında bir dönüm noktası sayılmaktadır. Yeni bir büyüme modeli ve sanayi politikası arayışı hizmet sektörünün ve finans odaklı büyümenin büyüsüne kapılarak bir süredir sanayileşme perspektifini kaybeden Türkiye için de geçerlidir. 2 Son dönemde yavaş büyüme, yüksek faiz ve yüksek enflasyon, yüksek cari açık sarmalına girmiş olan Türkiye nin giderek küçülen ve rekabetçiliğini kaybeden bir imalat sanayi ile sanayileşme eşiğini aşması beklenmemektedir. Bu çalışmanın bulgularının da gösterdiği gibi, sanayileşmekte geç kalmış ya da sanayileşme sürecinde belli bir eşiği henüz aşamamış olan Türkiye nin sanayideki performansı sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında düşüktür. Bu çalışma kapitalizmin küresel ekonomi/sanayi coğrafyasında yaşanan süreçlerin yeni sanayi politikası arayışları üzerindeki yansımaları üzerine odaklanmakta ve kapitalizmin küresel coğrafyasındaki dönüşümün dinamikleri ışığında kendisini kapitalist sistem içerisinde konumlandırmış, bu sistemle büyük ölçüde bütünleşmiş Türkiye nin dünya imalat sanayi içindeki yerini incelemektedir. DÜNYA YENİDEN SANAYİYE DÖNÜYOR OECD ülkelerinde son otuz yıldan bu yana imalat sanayinin ulusal üretim-katma değer ve istihdam içindeki payı azalıyor. Sanayi rekabetçiliğini kaybederken hizmet sektörleri sanayi sektöründen daha hızlı büyüyor. UNIDO nun (2013b) 1950-2005 döneminde 90 ülkeyi kapsayan verilerden hareketle hazırladığı imalat sanayinin GSYH içindeki paylarını gösteren bulgular (Tablo-1), erken sanayileşen ülkelerde II. Dünya savaşı sonrası dönemde bu payın yüzde 25-40 arasında değiştiğini, 1980 sonrasında hızla azalma eğilimi gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bulgular 1980 lerden itibaren görülen imalat sanayinin GSYH içindeki payındaki gerilemenin gelişmekte olan ülkelerde de yaşandığını göstermektedir. n Tablo 1: Seçilmiş ülkelerde İmalat sanayinin ulusal gelir içindeki payı, 1950-2011 Ülkeler 1950 1960 1970 1980 1990 2000 2005 2011 (*) ABD 31,3 28,7 25,1 22,8 19,4 17,0 14,4 13,5 İngiltere 34,6 36,2 31,7 26,5 23,2 17,9 13,6 10,3 Almanya 41,1 42,2 35,6 33,6 31,7 22,9 23,2 19,2 Japonya 24,8 32,0 32,9 26,6 25,5 21,3 21,0 20,5 Fransa 38,3 36,6 25,6 25,5 22,3 16,0 13,0 11,0 Çin 14,1 31,3 33,7 40,5 32,9 32,1 33,5 34,1 Hindistan 10,4 14,1 14,2 16,7 16,7 15,6 16,0 14,8 G.Kore 8,8 10,4 17,8 24,4 27,3 29,4 28,4 27,7 Arjantin 23,4 32,2 31,5 29,5 26,8 17,5 23,2 20,6 Brezilya 18,7 29,6 29,3 33,5 26,5 17,2 18,4 13,6 Meksika 17,2 15,3 23,2 22,3 20,8 20,3 17,8 17,7 Türkiye (**) 10,7 13,2 15,8 17,3 22,7 20,0 21,8 18,0 Kaynak: UNIDO, The Industrıal Competitiveness of Natıons, Looking Back, Forging Ahead, Competitive Industrıal Performance Report 2012/2013, Vienna, 2013, Table:5,s: 20-21. (*) Bu sütundaki değerler UNIDO, Unıted Natıons Industrıal Development Report 2013, Annex 3, Table A3.1, s.196-202 den alınmıştır. (**) İmalat sanayinin ulusal gelir içindeki payı 2012 yılında yüzde 15 e gerilemiştir.

30 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 Sanayi devriminden bu yana üretim ve istihdamdaki artışın, teknolojik gelişmenin itici gücü sanayi olmuş, bu sektör ülkelerin uzun dönemli sürekli büyümesi ve toplum refahını artırmadaki rolünü yaklaşık üç yüzyıldan bu yana sürdürmüştür (Chang,2012; Syrquin, 2007). Toplumsal refahı artırmanın yüksek imalat kapasitesi ile mümkün olduğu 18. yüzyıl İngiliz sanayi devriminden bu yana bilinmektedir. Gelişmiş ülkeler imalat temelli bir ekonomiden hizmet temelli bir ekonomiye güçlü bir sanayi yaratarak geçmişlerdir. 19. yüzyıl başlarında ABD, Belçika, İsviçre, Fransa, 20. yüzyılda Almanya, Rusya ve Japonya üretim ve verimlik artışlarına dayalı hızlı büyümelerini güçlü sanayi yapılarıyla gerçekleştirmişlerdir. II. Dünya savaşı sonrasında bağımsızlıklarını kazanan ülkeler kalkınmaya giden yolun sanayileşmekten geçtiğini, sanayileşmek için imalat sanayinde yatırımların zorunlu olduğunu biliyorlardı. Doğu Asya nın hızlı sanayileşen ülkeleri büyüme mucizesini gerçekleştirirken işe imalat sanayinde üretim kapasitesini artıracak yatırımlarla başladılar. 1970 lerin ortalarına kadar görece istikrarlı bir büyüme hızı yakalayan Latin Amerika ülkelerinde (1980 sonrası neoliberal dönemde hızla sanayisizleşinceye kadar sanayinin milli gelir içindeki payı hep yüksek olmuştur. Geçmişte sanayileşme başarısını gösteremeyen gelişmekte olan ülkelerin pek azı günümüzde bu serüveni tamamlayabilmişlerdir. 1980 yılı gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme serüveninde bir dönüm noktası olmuştur. Bu yıllarda uygulanan Washington Uzlaşması politikaları makroekonomik istikrarı sağlamaya ve küresel ekonomiyle bütünleşmeye odaklanmıştı. Bretton Woods kurumlarının desteğinde Washington Uzlaşması tarafından yönetilen neoliberalizmin ilk evresinde temel amaç Keynesci-kalkınmacı refah devleti fikrine son vermekti 3. Serbestleşmenin, dışa açılmanın ve küresel kapitalizmle eklemlenmenin öncelikli hale geldiği ve rekabetçiliğin çok öne çıktığı bu dönemde sanayileşme gelişmekte olan ülkelerin çoğunda toplumsal bir amaç olmaktan çıktı ve neredeyse unutuldu. Ekonomik ve toplumsal gelişmenin ancak sanayileşme ile mümkün olacağı tezi 1980 sonrasında pek çok ülkede hemen tümüyle terkedildi. Neoliberal Washington Uzlaşması politikalarının yönetiminde sanayileşme perspektifini kaybeden ülkeler hizmetler sektörüne dayalı bir büyüme sürecine girerken, görece düşük teknolojili ve düşük katma değerli ürünlerde uzmanlaşarak dünya ekonomisiyle bütünleştiler ve sanayileşmeden uzaklaştılar. 1960 ve 1970 lerde klasik kalkınma iktisadının imalat sanayi yanlı (pro-manufacturing) yaklaşımın yerini, 1980 lerdeki başarısız sanayileşme deneyimlerinden sonra, 1990 ve 2000 li yıllarda hizmet sektörü yanlı (pro-service) yaklaşım almıştır. Güçlü bir sanayiye sahip olmadan hizmetler-finans sektörünün büyüsüne kapılan ülkeler (İrlanda, Türkiye vd.) istikrarlı bir büyüme sürecine girememişlerdir. Gelişmiş ülkelerde doğal sayılan hizmet-yanlı büyüme sürecini gelişmekte olan ülkeler sanayileşmede belli bir eşiği aşmadan yaşamışlardır. Kalkınmalarını doğal kaynaklara dayalı olarak sağlayan ülkeler (Rusya, Venezuala vd.) ise sanayide rekabetçiliği hızla kaybetmiş ve kaynakları kontrol etmeye yönelik politik mücadeleler içinde hızla istikrarsızlaşmışlardır 4. İmalat sanayinin ulusal gelir içindeki payları 1990 lardan itibaren gerileyen ülkelerin sanayileşmeden uzaklaşmasında spekülatif sermaye hareketlerinin yörüngesine girmeleri ve finans odaklı birikim-büyüme modelini tercih etmelerinin rolü büyüktür. Kapitalizmin finansallaştığı ve spekülatif sermaye hareketlerinin hızlandığı 2000 li yıllar gelişmekte olan pek çok ülkenin sanayileri henüz olgunlaşmadan ve sanayileşmede daha belli bir eşiği aşmadan hizmet sektörüne dayalı, finans odaklı büyümeyi tercih ettiği yıllar olmuştur. Bu birikimbüyüme modeli ile dışa açılan ve küresel işbölümüne katılan, Türkiye dahil, ülkelerde ekonominin sektörel kompozisyonu değişmiş, kaynak dağılımı imalat sektörlerinden hizmet sektörlerine kaymış, büyüme spekülatif sermaye girişlerine bağımlı hale gelmiştir. Türkiye gibi çevre ülkelerde sanayi politikalarına ilişkin tercilerin dış kaynak girişine ve finans odaklı olarak yapılmasında 2000 lerde yaşanan sermaye bolluğu ya da finansallaşma olarak nitelendirilen süreçlerin büyük payı vardır. Sanayinin görece gerilemesi ve rekabetçiliğinin kaybedilmesiyle başlayan sanayisizleşme süreci birkaç faktöre bağlı olarak açıklanmaktadır (Warwick,2013):

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 31 1980 sonrasında kabul gören hizmet sektörü yönlü büyüme (service-led growth) yaklaşımın yerini, küresel krizden sonra imalat sanayi yönlü büyüme (manufacturing-led growth) yaklaşımı aldı. sanayileşmede belli bir eşiği aşmış gelişmiş ülkelerin büyüme hızlarının düşük olması; büyümenin imalat sanayine değil hizmetler sektörüne dayalı olması; sanayi üretiminin rekabetçiliğin güçlü olduğu gelişmekte olan ülkelere ve diğer yeni sanayileşen ülkelere kayması; Çin in başını çektiği ucuz işçiliğe dayalı Asya kapitalizminin yükselişi; Dünya imalat sanayinin tedarik zincirleri (supply chain), taşeronluk (outsourcing), yurt dışı yatırım (offshoring) ve fason imalat bağlantıları yoluyla dünyanın farklı coğrafyalarında ve küresel ağlar üzerinde gerçekleşmesi; imalat sanayi üretiminin giderek yüksek teknolojili üretim kompleksine dönüşmesi ve işgücünden tasarruf sağlayan mekanik/zihinsel otomasyona dayalı üretim sistemlerinin yaygınlaşması; üretimin yönetimi ve örgütsel yapısındaki yeniden düzenlemeler; tüketici tercihlerindeki değişme ve pazar ölçeğinin daha önemli hale gelmesi. 2008 krizi sanayi politikası arayışlarında bir dönüm noktası olmuş ve hizmet sektörüne dayalı büyümeyi tartışmalı hale getirmiştir. Yakın tarihli bankacılık ve finans krizleri ve ülkeleri durgunluğa iten süreçler hizmetler sektörünün istikrarlı bir büyüme için çare olamayacağını göstermiştir. Durgunluğun nedeni olarak 1980 lerden bu yana üretken-kapasite yaratan sanayi yatırımlarının eski çekiciliğini kaybetmiş olması ve ülkelerin imalat

32 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 sanayilerinde rekabetçiliğin kaybedilmiş olması gösterilmektedir (UNIDO,2013b). Buna göre eğer küresel krizin üstesinden gelmek, durgunluktan çıkarak kalıcı bir büyümeyi yakalamak isteniyorsa, geçmişte olduğu gibi hizmet-finans odaklı değil, yeni teknolojileri kullanma becerisini geliştiren, yüksek katma değerli ürünleri hedefleyen, devletin de desteğini sağlayan imalat odaklı yeni sanayi politikasına (industrial policy mix) ihtiyaç vardır (O Sullivan vd., 2013). Sürdürülebilir ve kalıcı büyüme için sadece hizmet sektörüne güvenilemeyeceği, ulusal gelirin büyümesinin teknolojik gelişme ve yenilikleri en fazla sürükleyen imalat sanayi sektörlerindeki yatırımlarla gerçekleştiği sanayileşme başarısı gösteren ülkelerin yakın dönemdeki deneyimlerinden de görülmüştür. Öyle görünüyor ki, 1980 sonrasında kabul gören hizmet sektörü yönlü büyüme (service-led growth) yaklaşımın yerini, küresel krizden sonra imalat sanayi yönlü büyüme (manufacturing-led growth) yaklaşım almaktadır (UNI- DO, 2013b). Kısaca sanayideki gerileme ve artan rekabet baskısı nedeniyle dünya yeniden sanayiye dönmektedir. Dünya da sanayiye yeniden dönülmesinin nedeni, bu sektörün ülkelerin GSYH sı içindeki payı gerilemesine ve hizmet sektörlerinin (finans, inşaat vb.) çok öne çıkmasına rağmen, sanayinin üretken ve dinamik bir sektör olma özelliğini hala korumasıdır. İmalat sanayi büyümeyi kalıcı biçimde yukarı çeken, yüksek katma değeri yaratan AR-GE, teknolojik gelişme ve yeniliklerin gerçekleştiği, çarpan etkisi en güçlü, ekonominin geneline yayılan dışsallıkların ve bağlantıların en fazla yaşandığı sektördür 5. Sanayi sermaye birikimi, ölçek ekonomileri, AR- GE faaliyeti ve içerilmiş/içerilmemiş teknolojik gelişmenin sağlanmasında hala kilit sektördür. Dünya ihracatının yüzde 70 i, Ar-Ge faaliyetlerinin yüzde 90 ı imalat sanayinde gerçekleşmektedir (McKinsey, 2012). 2012 yılında 8.9 trilyon dolar olan dünya sanayi katma değeri dünya GSYH nın yüzde 16,7 sını oluşturmaktadır. 2000-2010 döneminde 5.7 trilyon dolardan 7.5 trilyon dolara ulaşan katma değer yaratan küresel imalat sanayi dünya işgücünün (imalatla bağlantılı hizmetlerde çalışanlar dahil) yüzde 16 sı dolayında 470 milyon kişiye istihdam sağlamaktadır (UNİDO, 2013a). İmalat sanayinin öne çıkmasının bir nedeni bu sektörde üretkenliğin genellikle daha fazla olmasıdır. Üretkenlik artışı imalat sanayinde hizmet ve tarım sektörlerine göre daha fazladır ve daha hızlı artma eğilimi göstermektedir. Yüksek üretkenliğe sahip hizmet alanlarının en önemli talep kaynağı imalat sanayidir. Güçlü bir imalat sektörü olmadan yüksek üretkenlikte hizmetler sektörünün geliştirilmesi mümkün değildir (Chang, 2012). Diğer taraftan yeni teknolojilerle sanayide rekabetçiliğin artırılması ve güçlü bir sanayi için devlet destek ve yardımları kapitalizmin yeniden yapılandığı günümüzde hayati önem taşımaktadır. İktisat politikaları ve sanayi politikaları güçlü bir rekabet vurgusuyla yeniden düzenlenmektedir. Küresel rekabetin şiddetlenmesi ve sanayinin rekabetçiliğinde yaşanan sorunlar yeni sanayi politikası arayışlarını devletin doğrudan müdahalesini de içerecek biçimde yeniden başlatmıştır (İzmen, 2009). Yeni sanayi politikası yaklaşımına göre ekonomide sanayi temelli yapısal dönüşümün ve nitelikli büyüme nin önündeki en önemli engel piyasa aksaklıkları ve koordinasyon sorunları dır (Rodrik, 2007; Stiglitz, 2011). Ülkelerin sanayi politikası büyüme odaklı ele alınırken, piyasa başarısızlıkları nı (market failure) düzeltmeye odaklanmaktadır. Bir başka deyişle sanayi politikaları piyasa aksaklıklarının düzeltilmesinin araçlarına dönüştürülmüştür. İstikrarlı sermaye birikiminin ve ekonomik büyümenin yeniden canlandırılmasına yönelik tüm politikaların ve kurumların yeniden düzenlendiği bu dönemde geçmişte kalkınmacı kimlikleriyle öne çıkan devletler artık piyasa dostu olarak şirket yanlısı pro-aktif bir rol üstlenmektedirler. Devletten beklenen piyasa aksaklıklarını gidermesi, piyasaları iyi işletecek kurumsal reformları

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 33 teşvik etmek ve şirketlerin iş yapma ortamını düzenlemektir. Piyasaları tamamlayan ve özel girişimciliği destekleyen devlet müdahalelerine onay veren ve yeni sanayi politikalarını bu bağlamda yeniden düşünmemizi salık veren çalışmalar (Aghion, vd., 2011; Naudé, 2010) sadece finansal krizlerle baş etmek için değil, sanayinin canlandırılmasına ve çevre sorunlarının çözümüne kadar uzanan bir alanda devleti göreve çağırmaktadır. Rekabeti hemen her alanda teşvik etmeyi üstlenen hükümetler Dardot ve Laval ın (2012) işaret ettiği gibi günümüzde geçmişte hiç olmadığı kadar şirketlerin hizmetine girmiş ve şirket tarzında bir işletmeci yönetimine dönüşmüşlerdir. Kamu faaliyeti işyeri yönetimine (management) ya da girişimci yönetime dönüşürken, bu süreçte rekabeti evrensel bir norm ve kural haline getirmek doğrultusunda oyunun kuralları son iki on yılda kökten değişmiştir 6. Piyasa aksaklıkları, özellikle eksik ve asimetrik bilgiye dayalı aksaklıklar, dışsallıklar, beşeri, sosyal ve kültürel sermaye ve doğa sermayesi kavramlaştırması neoliberalizmin 1990 lardaki ikinci evresinde, sanayi politikası tartışmalarında kullanıma sokulmuştur (Fine, 2011). Eksik rekabet, ölçeğe göre artan getiri, dışsallıklar, mekanda yoğunlaşma, uzmanlaşma, kümeleşme ve firmalar arası etkileşim gibi kavramlara dayanan yeni ticaret ve sanayi politikaları 2000 li yıllarda hükümetlere yol göstermiştir. Bu gelişmeler 2000 li yıllarda Neoliberal Post-Washington uzlaşmasına dayalı sanayi politikasında bir yön değişikliğine işaret etmektedir. Jessop a (2009) göre, neoliberal dönüşüm sürecinde devletin temel işlevi özel girişimciliği özendirmek ya da canlandırmak, karlı yatırımlar için ön koşulları yaratmak, sermayenin değerlenmesi önündeki sosyo-mekansal, ekonomik ve politik engelleri ortadan kaldırmaktır. Kapitalizmin kendi tarihsel coğrafyasını, sermaye birikiminin gereklerine uygun biçimde şekillendirdiğini belirten Harvey (2011) neoliberalizmin bu evresinde devletin tek tek sermayelerin kendi başlarına gerçekleştiremedikleri rekabetçi düzenlemeleri (fiziki altyapıların inşası, yatırım ortamının hazırlanması vb.) üstlenerek sermayenin hareketliliğini kolaylaştırdığına dikkat çekmektedir. KAPİTALİZMİN MEKANSAL HARİTASI DEĞİŞİYOR Sanayi politikası arayışlarının arka planında yaklaşık son otuz yıl içerisinde kapitalist küreselleşmenin dünya ekonomisinin coğrafi/mekânsal haritasını değiştirmiş olması ve sanayinin yapısında önemli ayrışmaların yaşanmış olması bulunmaktadır. David Harvey in (2012) işaret ettiği gibi, kapitalizmin tarihsel coğrafyası gerçekten etkileyicidir ve kapitalizm 1970 lerden bu yana çok farklı şekilde çalışmaktadır. Kapitalizmin küresel coğrafyasındaki değişimin önemli bir karakteristiği, 20-25 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, bugün dünya ekonomisinin çevresinde yer alan az sayıdaki ülkenin kapitalist üretim ve işbölümündeki konumunun çarpıcı biçimde farklılaşmış olmasıdır. Dünya ekonomisindeki belki de en çarpıcı farklılaşma geçmişteki merkez-çevre bağlantılarının ters yüz olmasıyla birlikte dünya sisteminin merkezinden önemli ölçüde ayrışmaları olmuştur. Geçmişte kullanılan merkez-çevre modelleri, dünya ekonomisinin çok

34 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 aktörlü-çok kutuplu bir eksene doğru evrilmesi sonucu tartışmalı hale gelmiştir. ABD ve AB nin küresel sistemdeki baskın konumları zayıflamaktadır. Dünya ekonomisinin merkezindeki ülkeler (ABD ve AB) çevre ülkelerinden kaynaklanan sermaye akımlarıyla ayakta durmaktadır. G-2 ülkeleri olarak adlandırılan Çin ve ABD arasındaki rekabet, Asya kapitalizminin yükselişi, yükselen piyasa ekonomilerine yönelik güç kayması, G-20 ülkelerinin ve bu ülkelerin içinden çıkan BRİCS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) dünyanın üretim üssü haline gelmeleri kapitalizmin mekânsal haritasını değiştirmiştir. Ancak bu ülkelerin neoliberal sanayileşmeyekalkınmaya seçenek oluşturan bir söylem-politika geliştirdikleri düşünülmemelidir. G-20 nin ve beraber hareket ettiği IMF, Dünya Bankası, DTO, OECD gibi kurumların neoliberal Washington Uzlaşmasına politikalara bağlılıkları sürmektedir, sadece neoliberal kalkınmacı söylem yeni değerler ve normlar üzerinden inşa edilmektedir (Tok, 2013). Farklı kapitalizm modellerinin (kapitalizmin özgül biçimlerinin) ortaya çıkmasıyla neoliberal kapitalist küreselleşmenin sorunları bugün daha karmaşık hale gelmiştir. Kapitalizmin küresel coğrafyasının belirgin özelliği, ulus üstü şirketlerin yönettiği küresel ağlar üzerinde gerçekleşen üretimin mekandan bağımsızlaşarak parçalanması (delocalızatıon) ve pek çok sektörde üretimin değişik aşamalarının (imalat, tasarım, lojistik, pazarlama) şirket dışına çıkarılarak çevre ülkelerin şirketlerine taşeron olarak aktarılmasıdır. Değer zincirleri ve üretim ağları üzerinde katma değer sağlayan halkaların kontrolünü elinde tutan ve yabancı sermaye akışını yönlendiren küresel çok uluslu şirketler üretimi maliyetlerin en düşük olduğu coğrafyalara kaydırmaktadır (Coe, vd., 2008 ). Gelişmiş ülkelerden Asya ülkelerine kayan üretim ekseni 2008 krizinden sonra daha belirgin hale gelmiştir. Uluslararası üretim ve dış ticarette dikey uzmanlaşma ve fason imalat bağlantıları üretim zincirleri üzerinde faaliyette bulunan şirket sayılarını artırmıştır. Değer zincirinde ayrışma olarak nitelendirilen bu oluşumun sonucu dünya üretim ve ihracatının bileşimi bilgi-teknoloji yoğun ve yüksek katma değer yaratan ürünlerden yana değişirken, sanayileşme asimetrik şekilde gelişme göstermekte ve dünya ekonomisinin küresel haritasını da değiştirmektedir (Mıottı ve Sachwald, 2006; Pilat, vd, 2006). Küresel imalat sanayinde yaşanan değer zincirinde ayrışma ve üretim yerlerinin farklı coğrafyalara kaymasıyla birlikte, imalat sanayi dünya ticareti imalat sanayi üretiminden daha hızlı artış göstermektedir (Gürlesel, 2009; McKinsey, 2012). 2011 yılında dünya imalat sanayi ürünleri ihracatı (13,4 trilyon dolar) imalat sanayi katma değerinin (8,7 trilyon dolar) üzerindedir. Bunda üretimin farklı lokasyonlarda yapılıyor olması ve ülkelerin küresel tedarik zinciri içinde çok uluslu şirketler için önemli tedarikçi konumunda olmaları rol oynamıştır. Üretim süreçlerinin parçalanarak geniş coğrafyalar arasında dağılması, ara mal ve hammaddelerin ülkeler arasında düşük maliyetlerle taşınabilmesi ve ülkelerin serbest ticaret politikaları izlemeleri ithalatta bağımlılığı artırmıştır. Üretim süreçlerinin bir kısmını başka ülkeye kaydıran doğrudan yabancı yatırımlar üretim sürecinin ileri teknoloji yoğun olan diğer kısımlarını ithal etmekte olduğundan (ve aynı mal grubundan yapılan mal ticareti arttığından) hem endüstri içi ticaret artmakta hem de ithalat bağımlılığı artmaktadır (Aydın vd, 2010). Kapitalizmin yeni ekonomik coğrafyasında rekabetçi olma baskısı üretimin yönetimi ve örgütlenmesinde ileri teknoloji kullanmayı gerekli kılarken, şirketleri başta emek maliyetleri olmak üzere, maliyet yaratan her şeyden kurtulmaya yö-

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 35 neltmektedir. Artan rekabet karşısında şirketlerin birim maliyetleri düşürmek için alacağı önlemlerden biri üretim faaliyetinin değişik bölümlerini daha düşük maliyetle çalışan alt-yüklenici/taşeron şirketlere kaydırmak ve fason üretim olarak satın almaktır. Taşeronluk, yurt dışı yatırım, fason üretim, tedarik zincirleri sermayenin küresel dolaşımını hızlandırırken, ulus-üstü şirketler yerel ortaklar kullanarak ve yerel korumacılık engellerini aşarak ülke pazarlarına kolayca girebilmektedir. Ancak üretim zincirinin daha düşük katma değer aşamaları çoğunlukla gelişmekte olan ülkeler tarafından gerçekleştirilmekte, katma değeri yüksek olan yeni ürün ya da üretim süreci geliştirmeye yönelik faaliyetler ve bilgi yoğun hizmetler gelişmiş ülkelerde yapılmaktadır. Üretimin dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmasında kolaylaştırıcı rolü ülkelerin ticari ve mali serbestleşme politikaları oynamıştır. Öyle ki, küresel üretim ağları ya da değer zincirleri üzerinde yer almak, Türkiye dahil, ülkelerinin sanayi politikalarında stratejik bir tercih halini almıştır. Artan küresel rekabet karşısında şirketlerin üretim maliyetlerini kontrol altına almak için uygulayacağı bir diğer önlem üretimin emek-kaynak yoğun ve düşük teknolojili makine ve teçhizatları orta ve yüksek teknolojili makine ve teçhizatla değiştirmek için yatırım yapmak ve üretimin yönetimi ve örgütsel yapısını yeniden düzenlemektir. Kapitalizmin ekonomisinde bilgiye ve teknolojiye dayalı üretim çok ileri düzeyde insan gücü eğitimini, yanı sıra firma içi teknolojik değişim ve inovasyon süreçlerini, bu teknolojilere kamu yatırımlarını ve ulusal inovasyon politikalarını kritik faktörler haline getirmiştir (İnan, 2012). İmalat sanayi üretimi giderek yüksek teknolojili üretim kompleksine doğru kaymaktadır. Esnek otomasyon teknolojilerindeki gelişmeler ucuz ve düşük nitelikli emeğin imalat sektörlerinde değer yaratma gücünü azaltmaktadır. Doğal kaynaklara dayalı ve düşük teknolojili ürünlerin küresel imalat sanayi içindeki payı 2002 yılında yüzde 56 iken, 2011 yılında yüzde 52 ye gerilemiştir. Buna karşın orta ve yüksek teknolojili ürünlerin payı aynı dönemde yüzde 43 den yüzde 48 e yükselmiştir. 2011 yılında sanayileşmekte olan ülkeler emek yoğun sektörlerde düşük teknolojili ürünlerin yüzde 70 den fazlasını üretirken, sanayileşmiş ülkeler yüksek teknolojili, katma değeri yüksek ürünlerde dünya üretiminin üçte ikisini üretmektedir (UNIDO, 2013b). Sanayinin yeni coğrafyasında mekanda esnekliğin önemi arttığından, rekabet baskısı firmalar arası işbirliği ve ağ (network) oluşturma ihtiyacını artırmıştır. Üretim yatay işbirlikleri ve ağlar üzerinde örgütlenmekte ve enformasyon ağları üretimi ve sermaye akımlarını mekânsal kısıtlamalardan kurtarmaktadır. Firmalar rekabet için kritik faktörlere tek başlarına sahip olamadıklarından, gittikçe karmaşıklaşan üretim süreçlerinde maliyetten tasarruf sağlayan dışsallıklara, ölçekten sağlanacak üstünlüklere ve işlem maliyetlerinin düşürülmesine yönelik mekansal-ilişkisel yakınlıktan yararlanmaya çalışmaktadır (Vertova, 2006). Yerli-yabancı şirketlerin ve kamu-özel sektör kuruluşlarının aralarında kurduğu symbotic ilişkiler ve mekansal-ilişkisel yakınlık yeni küresel ekonominin önemli bir karakteristiği haline gelmiştir. Gelişmekte olan, yeni sanayileşen ve gelişmiş ülkeler arasındaki çapraz ittifaklara (cross-alliances) dayalı olan, yeni bölgecilik (new regionalizm) olarak adlandırılan oluşum bu ihtiyaca cevap vermektedir. Alt sözleşme uygulamaları ve fason imalat bağlantıları üretimde esneklik kazanmak için üretimin değişik aşamalarını küçük ölçekli işletmelerde örgütlenmiş sanayi mekanlarına kaydırmanın bir yolu olarak kullanılmaktadır (Draper 2012). Küresel kapitalizmin sadece mal-hizmet ve sermaye hareketleri değil, emek süreçleri üzerinde de önemli yansımaları olmuştur. Emek süreçlerinde yeniden düzenlemeyle birlikte emek piyasasının esnekleştirilmesi ve emeğin, ayrıca bilginin, toprağın ve diğer doğal kaynakların metalaşması kapitalizmin yeni coğrafyasının belirgin bir diğer özelliğidir. Devletin koruyucu düzenlemeleri altında kazanılan sosyal haklar bu dönemde birer birer budanmış, kamusal hizmetler aşındırılarak

36 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 1990 yılında yüzde 22.7 olan imalat sanayinin ulusal gelir içindeki payı 2011 yılında yüzde 18 e (2012 de yüzde 15 e) kadar gerilemiştir. geri alınmış, ücretler büyük ölçüde baskılanmıştır. Gerçek ücretlerde gerileme, istihdam güvencesinin kaybolması, sürekli bir işi olmadan (parça başına iş yapma, eve iş verme vb.) çalışan sayılarının artması, sendikal örgütlenmenin zayıflaması, grev hakkı ve örgütlenme özgürlüğünün sınırlandırılması, güvencesiz taşeron işçi çalıştırma, bireysel iş akitlerinin genişletilmesi, kamu hizmetlerinin ticarileşmesi ve özelleştirilmesi, kadınların işgücüne katılmalarındaki artış, göçmen işçilerin emek piyasasına girmesi bu coğrafyada emek süreçlerinde yaşanan değişimi özetlemektedir. Kapitalizmin ekonomi coğrafyasında ve küresel işbölümünde sözünü ettiğimiz çok parçalı yapılanmalar ve eşitsiz süreçler her zaman önemli olmuştur. Kapitalizmin ekonomi coğrafyasında yaşanan bütün bu süreçler Harvey in (2011) işaret ettiği gibi kapitalist sermaye birikimi-büyüme süreçlerinin esnekleşmesine ve sermayenin değerlenmesine yöneliktir 7. Kapitalizmin işleyişiyle ilgili yeni bir örgütlenmeyi ifade eden neoliberalizmin içinde bulunduğumuz evresinde, kapitalist küreselleşmenin coğrafyasında yukarıda ele aldığımız dönüşümü ya da ayrışmayı bu bağlamda değerlendirmek gerekir (Eser, 2014). BU COĞRAFYADA DÜNYA SANAYİNİN NERESİNDEYİZ? 1980 lerin başında dış ticaretini, dönem sonunda sermaye hareketlerini serbestleştirerek küresel ekonomiyle hızla bütünleşen Türkiye, 1990 lı yıllardan itibaren dünya ekonomisiyle daha bütünleşmiş bir görünüme sahiptir. Ancak yükselen piyasa ekonomileri arasında gösterilen Türkiye küresel imalat sanayinin başarılı bir fabrikası ya da imalat merkezi olmanın ötesine geçememiştir (Göker, 2013). Son 20 yılda küresel ekonomideki değişime kolayca uyum sağlamış ve şirketleri uluslararası üretim zincirleri üzerinde yer almasına karşın, Türkiye bu zincirlerin daha standart, düşük teknoloji kullanan aşamalarında ve göreli fiyatların düşük olduğu ürünlerde uzmanlaştığı için uluslararası işbölümü içindeki konumunu değiştirememiştir (Taymaz, vd., 2011). Diğer taraftan finansal sistemini kısa vadeli spekülatif sermaye akımlarına açtığı, özellikle yüksek katma değer üretimini geri plana iten hizmet ve finans odaklı bir büyüme modelinde ısrar ettiği için giderek sanayileşmekten uzaklaşmıştır (Eşiyok, 2013a). Küresel kapitalizmle bütünleştiği 1980 sonrasında sanayileşmesini ağırlıklı olarak düşük ücret, rekabetçi döviz kuru ve etkililiği tartışmalı teşviklere

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 37 dayandıran Türkiye 1990 lardan bu yana kalkınmanın/büyümenin finansmanını spekülatif sermayeye bağımlı hale getiren dış finansmana dayalı bir model ile sürdürmektedir. 2000 lerde kısa vadeli spekülatif finansal yatırımın çekim alanına giren ülkelerde olduğu gibi Türkiye de finans ve hizmet sektörleri sanayi üretiminin önüne geçmiştir. Bu dönemde şirketlerin büyümelerine olanak sağlamak ve iş ortamını geliştirmek hedeflerinin ötesine geçemeyen, sosyal politikalarla bağını koparmış ve iş dünyası odaklı, genel sanayi politikası yaklaşımını benimsemiştir (Eser, 2011). Finansman ve teknoloji açığı nedeniyle aynı kulvardaki ülkelerle rekabet edemeyen, dolayısıyla verimlilik ve katma değer artışı sağlayamayan pek çok ülke gibi, Türkiye çareyi emek maliyetlerini düşüren, istihdam artışlarını baskılayan politikalarla en ucuza üretebildiği düşük katma değerli ürünlerde ihracata yönelmekte bulmuştur. Ticarete konu olan ürünleri üreten sektörlerde faaliyet gösteren şirketler küresel rekabetin birim üretim maliyetlerini aşağıya çeken baskısı karşısında, çalışan sayısını azaltarak ve emekten tasarruf sağlayan teknolojik değişim faaliyetlerinin içine girerek cevap vermiştir (Yılmaz ve Gönenç, 2008). Yükselen piyasa ülkeleri arasında gösterilen ve kendisini kapitalist dünya n Tablo 2: Seçilmiş ülkelerde sanayinin rekabetçiliği ve performans göstergeleri, 2010 Üretim kapasitesi ve ihracat Sanayileşme yoğunluğu İhracatın niteliği Dünya sanayi üzerindeki etkisi (World Impact) CIP Ülkeler KBİSK KBİSİ İSKDY OYTİKD İSİTİP OYTİSİ DİSKİP DİSİP 1 Japonya 7, 993 5, 521 20,3 53,7 91,6 79,7 14,1 6,5 2 Almanya 4, 667 13, 397 18,5 56,7 86,8 72,3 5,3 10,2 3 ABD 5, 522 2, 736 14,8 51,5 76,7 64,7 24,0 7,9 4 G.Kore 4,782 9,280 29,0 53,4 96,8 75,8 3,2 4,1 5 Çin (Tayvan) 6,153 10.825 29.8 61,8 96,0 72,4 1,9 2,3 6 Singapur 8,198 35,709 24,4 73,4 89,7 68,9 0,5 1,5 10 Fransa 2, 885 7, 237 12,1 45,4 88,4 65,7 2,4 4,1 11 İtalya 2, 847 6, 935 14,9 39,3 91,6 53,9 2,3 3,7 12 Hollanda 3, 324 22, 081 12,4 40,0 73,9 55,0 0,7 3,3 13 İsveç 6, 559 15, 375 20,0 46,9 89,7 57,6 0,8 1,3 14 İngiltere 3, 162 5, 247 11,4 41,9 79,5 63,2 2,6 2,9 15 İrlanda 6, 506 23, 959 23,1 64,0 91,6 53,8 0,4 1,0 21 Malezya 1,426 5,930 27,1 41,7 83,3 63,4 0,5 1,5 22 Meksika 1,007 2,166 15,9 38,4 80,0 78,7 1,5 2,2 30 Türkiye 1, 012 1, 286 20,2 30,0 87,7 42,4 1,0 0,9 33 Brezilya 622 667 13,5 34,9 67,3 36,3 1,71 1,23 36 Rusya 503 1,028 17,0 23,1 36,0 24,3 0,97 1,33 43 Hindistan 120 153 15,0 37,2 85,1 28,2 2,02 1,73 7 Çin 820 1,123 34,1 40,7 96,2 60,5 15,3 14,0 41 G. Afrika 567 991 14,9 21,2 68,3 45,6 0,38 0,45 Dünya 1,264 1,953 17,0 48,0 81,0 59,0 Sanayileşmiş ülkeler 4,754 7,798 15,0 53,0 85,0 63,0 0,66 0,70 Sanayileşen ülkeler 517 702 21,0 40,0 72,0 50,0 0,34 0,30 Kaynak: UNIDO, The Industrıal Competitiveness of Natıons, Looking Back, Forging Ahead, Competitive Industrıal Performance Report 2012/2013, Vienna, 2013, s: ix-xii. ve UNIDO Industrial Development Report 2013, Sustaining Employment Growth: The Role of Manufacturing and Structural Change, 2013, Annex 6, s: 206-213 den yararlanılmıştır. CIP: Sınai rekabet performans endeksine göre ülkelerin dünya sıralamasındaki yeri İSKDY : İmalat sanayi katma değerinin GSYH içindeki payı,% KBİSK: Kişi başına imalat sanayi katma değeri, $ KBİSİ: Kişi başına imalat sanayi ihracatı, $ İSİTİP: İmalat sanayi ihracatının toplam ihracat içindeki payı, % OYTİKD: Orta-yüksek teknolojili imalat sanayi katma değerinin toplam imalat sanayi katma değer içindeki payı,% OYTİSİ: Orta-yüksek teknolojili imalat sanayi ihracatının toplam imalat sanayi ihracatı içindeki payı,% DİSKİP: Dünya imalat sanayi katma değer içindeki payı,% DİSİP: Dünya imalat sanayi ihracatı içindeki payı,%

38 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 sistemi içinde konumlandıran Türkiye 2000 li yıllarda sanayi politikasını uluslararası üretim/değer zincirleri üzerinde yer kapmaya, dışa bağımlı bir imalat merkezi olma ve üretim üssü haline gelmeye odaklayan anlayış üzerine inşa etmektedir. 8 UNIDO nun (2013b) (Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı) 135 ülkenin 2010 yılına ilişkin imalat sanayi verilerini kullanarak ülkelerin sanayideki rekabetçiliğini ve sanayinin performansını gösteren Tablo-2 deki veriler (üretim ve ihracat kapasitesi, sanayileşme yoğunluğu, teknolojik derinlik, ihracatın teknolojik bileşimi, dünya imalat sanayi ve ticareti içindeki payı) bir kesit analizi yapmaya imkan sağlamakta ve Türkiye sanayinin dünya sanayi içindeki göreli yeri hakkında bir fikir vermektedir. İmalat sanayinin ulusal gelir (GSYH) ve katma değer içindeki payı sürekli aşınmaktadır. 1990 yılında yüzde 22.7 olan imalat sanayinin ulusal gelir içindeki payı 2011 yılında yüzde 18 e (2012 de yüzde 15 e) kadar gerilemiştir (Tablo-1). İmalat sanayinin dünya imalat sanayi içindeki göreli konumunu gösteren 2010 yılına ait veriler (Tablo-2) Türkiye sanayinin performansının düşük olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye kişi başına imalat sanayi katma değeri ve ihracatında BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve G. Afrika) önünde ve iyi durumda olsa da, sanayileşmiş ve yeni sanayileşen ülkelerin gerisindedir. İmalat sanayi katma değerinin ulusal gelir içindeki payı (yüzde 20,2) incelendiğinde, bu oranın yükselen piyasa ülkeleri ya da yeni sanayileşen ülkeler arasında gösterilen G.Kore (yüzde 29.0), Çin (yüzde 34,1), Singapur (yüzde 24,4) ve Malezya nın gerisinde (yüzde 27.1), buna karşın Latin Amerika ülkelerinden Brezilya (yüzde 13,5) ve Meksika nın (yüzde 15,9) önünde olduğu, dolayısıyla Türkiye nin imalat sanayindeki aşınma bakımından Latin Amerika ülkelerine benzediği söylenebilir. Eşiyok un (2012) Dünya Bankası veri tabanından hareketle oluşturduğu göstergeler de bu bulguyu doğrulamaktadır. 1990 yılında imalat sanayi katma değerinin ulusal gelir içerisindeki payı yüzde 22.7 den, 2010 yılında 17.7 ya gerilemiştir. Ülkelerin imalat sanayinde orta ve yüksek teknoloji içerikli katma değeri ölçen veriler de Türkiye nin sanayileşmiş ve yeni sanayileşen ülkelerin gerisinde kalan bir performans gösterdiğini ortaya koymaktadır. İmalat sanayinde orta ve yüksek teknolojili katma değerin toplam imalat sanayi katma değeri içerisindeki payı (yüzde 30), Rusya (yüzde 23,1) ve G.Afrika (yüzde 21,2) hariç tutulursa, hem dünya ortalamasının (yüzde 48.0) hem de sanayileşmiş (yüzde 53) ve sanayileşen ülke (yüzde 40) ortalamalarının altındadır. Ülkelerin rekabetçiliğinin ölçümünde sıklıkla kullanılan orta-yüksek teknolojili içerikli ürün ihracatının toplam imalat sanayi ihracatı içerisindeki payında Türkiye nin performansı (yüzde 42.4), Brezilya (yüzde 36,3), Rusya (yüzde 24,3 ve Hindistan (28,2) hariç, tüm ülkelerden kötüdür. Türkiye nin bu tabloda yer almayan yüksek teknolojili ürünlerinin toplam imalat sanayi ihracatı içerisindeki payı (yüzde 1,9) Çin (yüzde 27,5), Malezya (yüzde 27,5) gibi hızlı sanayileşen ülkeler bir tarafa bırakılırsa, Brezilya (yüzde 11,2) ve Meksika (yüzde 16,9) gibi ülkelerden çok düşük olması imalat sanayinde ihracatın niteliğinin ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir (Eşiyok, 2012). Ülkelerin dünya imalat sanayi katma değeri ve ihracatı içerisindeki payını gösteren veriler incelendiğinde ise, Türkiye nin önemli bir ağırlığa sahip olmadığı (sırasıyla yüzde 1 ve yüzde 0,9), etki gücünün düşük olduğu görülmektedir. Mc Kinsey (2012) raporunda da vurgulanan bu durum, 1990 yılında dünya imalat sanayi katma değeri en yüksek 15 ülke arasında 13. sırayı alan Türkiye nin, 2000 yılında 15. sıraya gerilediğini, 2010 yılında ise sıralamaya giremediğini göstermektedir. Oysa Kore, aynı yıllarda 11. sıradan, önce 8. sıraya, sonra 7. sıraya yükselmiştir. Yükselen piyasalar arasında yer alan Brezilya, Meksika, Hindistan, Rusya ve Çin on yıllar itibariyle bu sıralamadaki yerlerini üst basamaklara yükseltmişlerdir. UNIDO nun (2013b) bu çalışmada yararlandığımız raporunda 2010 yılında 135 ülke için ölçülen ülkelerin sanayi rekabet gücü endeksi (CIP, 2012/2013) sıralamasında, Türkiye (30. sırada) Çin (7.sıra) hariç tutulduğunda BRICS ülkelerinin önünde, ancak yeni sanayileşen ve sanayileşmiş ülkelerin gerisindedir. Bu çalışmaya göre sanayi rekabet gücü en yüksek beş ülke Japonya, Almanya, ABD, Kore ve Çin (Tayvan) dir. Bu beş ülke dünya imalat sanayi katma değerinin yaklaşık

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 39 yarısını (yüzde 48.6), imalat sanayi ticaretinin ise üçte birini (yüzde 31.2) gerçekleştirmektedir. Türkiye sanayi üretiminin ve ihracatının önemli bir kısmı uluslararası üretim zinciri içinde üretilen ürünler oluşturmaktadır, ancak yüksek katma değerli ileri teknoloji alanlarında küresel üretim/tedarik zincirine katılım çok sınırlıdır 9. İmalat sanayi katma değerinin yarısından fazlası (yüzde 58) doğal kaynak ve düşük teknoloji kullanan sanayilerde yaratılmaktadır. Küresel ticarette payı giderek artan, üretim yeri fazla değişmeyen, katma değeri yüksek, yüksek teknolojili ürünler grubunda ihracatın payı çok düşüktür. 2012 yılında imalat sanayi ihracatının yüzde 70 inden fazlası düşük-orta teknolojili ürünlerden (ana metal, motorlu taşıtlar vb.) oluşmuştur. Yüksek teknolojili sanayiler (büro, bilgi işlem makineleri, haberleşme cihazları vb.) ise imalat sanayi ihracatının sadece yüzde 3.7 sini yapmaktadır (Betam, 2013; Eşiyok, 2013b). İhracatının yapısı daha çok düşük gelirli ülkelerin ihracatın yapısına benzeyen Türkiye, dünyada en çok ihracatı yapılan 25 (orta-yüksek teknolojili 22) ürünün sadece 3 ünde ilk 20 ihracatçı ülke içinde yer almaktadır. Sanayinin dışa bağımlı ve teknolojik düzeyinin geri olması kronik bir sorun olan dış ticaret/döviz açığının temel nedenidir. Türkiye düşük teknolojili, ucuz ve katma değeri düşük ürünleri satıp, pahalı yüksek teknolojili ürünleri satın aldığı için büyük dış ticaret açığı vermektedir. Kısaca, Türkiye sanayi üretim lokasyonu hızla değişen, dünya ticareti içindeki payı azalan, ihracat fiyatları düşen, katma değeri düşük, rekabetçi üstünlüklerin hızla kaybedildiği sektörlerde uzmanlaşan, ithalata bağımlı, spekülatif sermayenin ve hizmetler sektörünün sürüklediği, finans odaklı büyüme modeliyle sanayileşmekten uzaklaşan ya da sanayisizleşen ülke görüntüsü vermektedir. Gerçek şu ki, Türkiye yeterince üretemiyor; üretim içindeki katma değeri artıramıyor. Üstelik üretim ve ihracatta büyük oranda ithalata bağımlı. Türkiye üretimini yarattığı katma değeri artırarak değil, ithalatı artırarak yükselten bir imalat sanayine sahip. Bir ülkenin dışa açılması ve küresel ekonomiyle bütünleşmesinin yararından söze edebilmek için ekonomide sektörel ithalyerli girdi kullanım oranlarında pozitif katkı yapması beklenir. Sanayi politikası imalat sanayinde yurtiçi katma değeri artırmak, ara malı ve sanayi hammaddelerinin üretimine öncelik vererek sanayi girdilerinin ülke içinden karşılanma oranını yükseltmeye odaklanmalıdır. Oysa ithalat bağımlılığı (birim imalat sanayi ihracatı başına imalat sanayi ara malı ithalatı) ile ilgili veriler Türkiye nin ihracatın ithalata bağımlılığı en yüksek ülkeler arasında yer aldığını göstermektedir (Saygılı vd., 2012; Gürlesel, 2009). Sanayi her 100 dolarlık üretim için 43 dolarlık ithalata (otomotivde yüzde 56, beyaz eşya ve tüketici elektroniğinde yüzde 46, tekstilde yüzde 48) gerek duymaktadır. Bazı sektörlerde ithalat bağımlılığı yüzde 85 e kadar çıkmaktadır. İthalata bağımlılık tarım sektöründe de (gübre üretiminde yüzde 72, bitkisel yağlar ve yağlı tohumlarda yüzde 33, hayvan yemi üretiminde yüzde 31) yaşanmaktadır. Enerjide (yüzde 70), hammadde ara malında (yüzde 72) dışa bağımlılık yüksektir. Türkiye bu girdilerin önemli kısmını ithalatla karşılamaktadır. Bu görüntü artan rekabet karşısında birim üretim maliyetlerini düşürmeye çalışan firmaların küresel üretim zincirleri ya da ağları üzerinde fason imalat bağlantılarıyla konumlanmasının bir sonucudur (Taymaz vd., 2011). Yurt dışındaki büyük şirketlere fason üretim yapan çoğu küçük-orta küçük ölçekli işletmeler küresel rekabette ayakta kalabilmek ve üretim zinciri üzerinde tutunabilmek için büyük şirketlerin belirlediği anlaşmalara uyarak hareket etmek (hangi girdinin nereden alınacağı vb.) zorundadır. Şirketlerin hangi ürünlerde uzmanlaşacağı ve hangi üretim alanlarında uluslararası işbölümüne katılacağı önceden belirlenmiştir. Ülkelerin kalkınmayı gerçekleştirmek için ayrıca seçici politikalar uygulamaya gerek yoktur. Böyle bir sanayileşme stratejisinin sanayi katma değerinin ulusal gelir içinde kalan kısmının oldukça düşük kalmasına yol açan sonuçları vardır.

40 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 Küresel üretim ağına, üretimin vasıfsız ve ucuz emek gerektiren halkalarında uzmanlaşarak katılım, gelişen ülkelerde düşük katma değerli ürünlerde uzmanlaşan bir sanayi yapısı ortaya çıkarmaktadır. Bu stratejide firmaların küresel üretim zincirleri ya da ağları üzerinde tutunması ancak üretim ve ihracatta verimliliğin yüksek ve rekabetçiliğin güçlü olması halinde mümkün olabilmektedir. Firmaların düşük ve orta teknolojili ürünlerde uzmanlaşarak ihracat yapması halinde, düşük maliyetli firmaların güçlü rekabetiyle karşılaşan firmalar daha çok ucuz ithal girdi kullanarak ve rekabet baskısını istihdamı azaltarak ve sigortasız işçi çalıştırarak dengelemekte, sanayide yüksek verimlilik artışı sağlayacak ve bunu kalıcı hale getirecek teknolojik yenilik faaliyetlerinin içine girmemektedir 10. Dünya üretimi ve işbölümüne üretim zincirlerinin emek yoğun ürünlerin üretimi ve ihracatıyla katılan ülkeler, ihracatlarını artırmalarına rağmen, aynı başarıyı sanayileşme yoğunluğu, teknolojik derinlik ve üretimin-ihracatın teknolojik bileşiminde sağlayamamaktadır. Sanayileşmesini küresel değer zincirinde daha üst seviyelere konumlandırma ya yönelik stratejiye dayandıran Türkiye nin böyle bir stratejiyi sürdürebilme olanağı yoktur (Eser, 2009). Hızlı büyüyen ve küresel rekabeti ucuz işgücüne ve düşük girdi maliyetlerine dayalı rekabet stratejisiyle sürdüren ülkelere (Çin, Hindistan vb.) karşı, Türkiye nin ucuz işgücünü kullanarak küresel üretim ağları üzerinde yer tutmaya yönelik sanayi politikası yaklaşımı, sanayiyi küresel üretim zincirinin düşük katma değerli, ithal girdi bağımlılığı yüksek ve geri teknolojili sektörlerinde kalıcı bir biçimde konumlandırmak anlamına gelmektedir. Kapitalizmin finansallaştığı son 20 yıllık dönemde tasarruf (ve teknoloji) açığı sorunu yaşayan ülkelerin uyguladığı finans odaklı büyüme modelinden

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 41 en çok sanayi sektörü etkilenmiştir. 1980 lerin başında yaptığı stratejik bir tercih ile ekonomisini dışa açan ve sonraki yıllarda tam bir serbestleşmeyi (ticari ve mali) hızlı biçimde gerçekleştiren Türkiye, 2000 li yıllarda sürdürdüğü dış finansmana ve ithalata bağımlı büyüme modeli ile sanayisini savunmasız bırakmıştır. Dış finansmana dayalı büyüme pek çok ülke gibi Türkiye yi de kırılgan hale getirmiş ve istikrarsızlaştırmış; 2000 lerden itibaren kısa vadeli spekülatif finansal yatırımın çekim alanına giren ülkelerde olduğu gibi finansal hizmetler ve inşaat sanayi üretiminin önüne geçmiştir 11. Sanayi üretimini arka plana iten dış finansmana bağımlı büyüme modeli sürdürülebilir değildir. Yakın bir tarihte bankacılık sisteminin iflasıyla ciddi bir çöküş yaşayan ülke deneyimleri bunu göstermektedir (Bayram, 2013). Kapitalizmin küresel üretim ve işbölümüne üretim ağının emek yoğun aşamalarında uzmanlaşarak katılmak sadece sanayileşmenin erken aşamalarında ve yerden kaynaklanan ucuz emekteki üstünlüğünü koruyan az sayıdaki ülkede sonuç vermiştir. Çok uluslu şirketlere bağlı üretim ağları üzerinde yer seçen ve ucuz emekteki üstünlüklerini kullanarak üretim ve ihracat üssü haline gelen ülkelerin başarısını tekrarlamak güçtür. Asya kapitalizminin başarısı istisnadır ve küresel kapitalizmin bu coğrafyada yerden kaynaklanan üstünlükleri kullanmasıyla ilgilidir. Bölgesel/yerel üstünlüklerin çok kolayca kazanılıp kaybedildiği, alternatif üretim ve ihracat üslerinin kolayca yaratılabildiği küresel işbölümünde bu tür sanayi yapısının sanayileşmenin erken aşamalarını geçmiş ülkeler için bir sanayileşme modeli oluşturması beklenmemelidir. Sanayiyi spekülatif yabancı sermayeye ve taşeronlaşmış küresel şirketlere bağımlı hale getiren böyle bir tercihin, sermaye bolluğunun bitmesi ve rekabet gücünün yitirilmesiyle birlikte, ülkeyi getireceği yer istikrarsız büyüme, yoksulluk ve işsizliğin artması olacaktır. SONUÇ YERİNE Türkiye sanayinin ekonomik büyümeyi sürdürülebilir kılacak sürükleyici bir sektör olabilmesi için istihdama, sosyal ve çevresel sorunlara duyarlı bir sanayileşme stratejisine ihtiyaç var. Sanayileşmekte geç kalmış olan Türkiye için çözüm, bilim, teknoloji ve sanayi üretiminde yetkinleşmiş bir toplum olmaktır. Ekonomik büyümeyi önümüzdeki yıllarda kalıcı biçimde artırmanın yolu hala sanayiden ve uzun vadeli sanayi temelli bir sanayileşme stratejisinden geçmektedir. Yeni sanayileşen ülkelerin yüksek katma değerli sanayi ürünü ihracatlarının altında yatan faktörlerin başında bu ülke firmalarının yeni ürün geliştirmeye yönelik teknolojik çaba ve teknolojik birikimi gelmektedir (Lall, 2003). Ancak sanayi temelli büyüme artık ileri teknolojileri takip ederek ve kullanarak değil, bu teknolojilere yönelik bilgi birikimi sağlamak, teknoloji üretmek ve alınan teknolojiyi özümsemek ve içselleştirmekle mümkün. Bu süreçte devletlerin sadece iş yapma ortamını düzenlemek ve şirketlerin büyümelerine olanak sağlamak değil, ulusal öncelikler ve toplumsal refahı artırmak doğrultusunda kaynakların belirli sosyal ve ekonomik sektörlere tahsisinde kritik bir rolü var. Hükümetlerin sanayileşme sürecinde hem kaynak tahsislerini üretken sektörlere yöneltmek, sektörel gelişme eksenlerini belirlemek ve bu sektörlerde yatırımlara hız kazandırmak hem de başta bilim ve teknoloji olmak üzere, bölgesel gelişme, kırsal kalkınma, yoksullukla mücadele, istihdam artışı ve gelirin yeniden dağıtımında önemli sosyal sorumlulukları var. Sanayi politikası geçmişte olduğu gibi, günümüzde de ekonominin üretim yapısını üretken sektörler lehine dönüştürecek her türlü seçici devlet müdahaleleri olarak tanımlanmaktadır (Pack ve Saggi, 2006; Warwick, 2013). Sanayi politikasını yalnızca iş dünyasına ve işletme politikasına indirgeyerek kapsamını daraltan Türkiye, sanayi politikasını sadece küreselleşme sürecine entegrasyonu ve uyumu kolaylaştıran bir araç olarak görmüş ve devletin sanayileşme sürecini seçici müdahalelerle kontrol edecek araçların kullanımına kapatmıştır. Çok sayıda araştırma sanayileşme başarısını göster-

42 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 miş ülkelerde devletin gerek iktisat politikaları gerekse uzun dönemli sanayi politikalarıyla ekonomik yaşama ve sanayileşme sürecine sistemik ve seçici müdahalelerde bulunduğunu ortaya koymaktadır (Ul-Haque, 2007). Üretim alanını yeniden çekici hale getirerek, üretken sanayi sektörlerini hedefleyen stratejik ve seçici sanayi politikasının küresel krizlerin yol açtığı durgunlukla baş etmede başarı şansı daha yüksektir (Chang, 2010; Yılmaz, 2011). Dünya ekonomisinde içinden ne zaman çıkılacağı bilinmeyen durgunluk sürerken, büyüme mucizesini tekrarlamaları beklenmeyen gelişmekte olan ülkelerin istikrarlı ve kalıcı bir büyüme performansı gösterebilmeleri öncelikle Washington Uzlaşmasının yönettiği politikaları terketmelerine ve spekülatif sermayenin çekim alanından hızla uzaklaşmalarına bağlıdır (Akyüz, 2013; Fine, 2011). Diğer taraftan Yeldan (2013) ve Göker in (2012) hatırlattığı gibi, tarihsel olarak bakıldığında sanayileşmenin aslında bir modernleşme projesi ve bir kültür sorunu olduğu unutulmamalıdır. Sanayileşme aşamasını daha tamamlamadan spekülatif sermayenin yönlendirdiği yatırım alanlarına, finans ve hizmetler sektörüne hızlı geçiş yapılması modern sanayi toplumlarına özgü demokratik sivil siyasetin kurumlarının oluşmasına da engel olmaktadır. Bu ülkelerde demokrasiyi iktidara gelmek için bir araç olarak gören siyaset kültürü, kamuya ait kaynakların rant odaklı kullanımı yoluyla bu ülkeleri popülizmin tuzağına düşürebilmekte, beraberinde toplumsal dışlamaya ve ötekileştirmeye yol açarak demokrasi krizi yaratabilmektedir (Tekeli, 2013). Kalkınma sürecinde varılan noktanın özelliklerinin, o noktaya varış yolu tarafından belirlendiğine ( birikimli bir süreç olduğuna ) işaret eden çalışmalar (Capello, 2009; O Sullivan, 2013), sanayileşmesi gecikmiş ülkelerin burada göstereceği performansı teknolojik-kurumsal faktörlerin yanı sıra, coğrafi, tarihsel, sınıfsal ve kültürel bağlamsal (contextual) özelliklerinin belirlediğini göstermektedir. SONNOTLAR 1 Avrupa, ABD ve Asya nın erken/geç sanayileşmiş kimi ülkelerinde sanayinin canlandırılması, yeni teknolojilerle verimliliğe, yenilikçiliğe ve yatırımlara odaklı imalat sanayi temelli sanayi politikası arayışları için Warwick (2013); O Sullivan vd. (2013); Naudé (2010) ve ayrıca Göker (2014) ve OECD (2013) önerilir. 2 Onuncu Kalkınma Planında yer alan hedeflerin bugünkü büyüme modeli ve sanayi politikası yaklaşımı ile kesinlikle yakalanamayacağını belirten TÜSİAD-TÜRKONFED ve TOBB yönetimlerinin yeni bir büyüme modeli önerisini değişik platformlarda yüksek sesle dile getirmeleri sanayi sermayesinin bir arayış içinde olduğunu göstermektedir. Bkz. Altı yıldır takıldık kaldık, Cumhuriyet Gazetesi ekonomi sayfası, 23.05.2014 tarihli sayısı. 3 Neoliberalizmin ilk evresinde uygulanan birinci nesil reformlar laissez-faire politikalarının yeniden dirilişi ya da neoliberal karşı devrim olarak nitelendirilmiştir (Duménil ve Levy, 2008; Dardot ve Laval, 2012). 4 Kaynakların laneti (resource curse) olarak adlandırılan bu durumda kaynak bolluğunun rekabetçi baskıları azalttığı, kaynakları kontrol etmeye yönelik politik mücadelelere yol açtığı ve güçlü bir sanayiyi engellediği ileri sürülmektedir (Chang, 2012). Hollanda sendromu (Dutch Disease) olarak da adlandırılan bu durum sadece doğal doğal kaynak üreticisi olan ülkelerin imalat sanayini dış piyasalarda daha az rekabetçi hale getirmemiş, henüz demokratik kurumların yerleşmediği ülkelerde siyasal ve toplumsal anlamda istikrarsız ve tepkisiz kılan sonuçları olmuştur (Şenses, vd.,2013). 5 İmalat sanayinin diğer sektörlerle kurduğu güçlü bağlantılarla iktisadi büyümenin itici gücü olduğu, artan getiri ve dışsallıklara dayalı verimlilik artışına kaynaklık ettiği klasik kalkınma iktisatçılarının (Nicholas Kaldor, Hollis Chenery ve Albert Hirschman vd.) 1960 ve 1970 lerdeki çalışmalarından da bilinmektedir. 6 Neoliberalizmin takviye edilen ikinci evresini Jessop (2009) rekabet devleti, Dardot ve Laval (2012) neoliberal devlet olarak kavramsallaştırdılar. 7 Harvey in (2011) deyişiyle, ana motifi sermaye birikimi dürtüsü olan kapitalizmde, sürekli yüksek karlı alanlarda değerlenme arayışı içinde olan sermaye daima üretimi artırmanın (büyümenin) peşinde olmuş, istikrarlı büyümenin önündeki mekânsal engelleri aşmanın yollarını aramıştır. Kriz dönemlerinde krizlerin üstesinden gelebilmek için kapitalizm bunu sermayenin hareketi vasıtasıyla yerden kaynaklanan göreli üstünlükleri kullanarak yapmıştır. 8 Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Sanayi Politikası dokümanı, Türkiye Sanayi Strateji Belgesi (2011-2014) ve Onuncu Kalkınma Planı nda (2014-2018) ana tema Türkiye ekonomisini küresel ekonomiyle bütünleştirmek, sanayinin küresel entegrasyonunu hızlandırmak ve üretim zincirlerinin belirli bölümlerinde uzmanlaşarak üzerinde yer almak tır (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 2010).

İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 43 9 2000 li yıllarda kentsel dönüşüm projeleriyle yıldızı parlayan ve rekabetçi bir sektör olarak öne çıkarılan inşaat sektörünün dış müteahhitlikte önde gelen şirketlerinden ODE Yalıtım AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ın İnşaat firmalarımız mimari tasarım ve mühendislik satmak yerine sadece beton döküyor. Yabancılar Türkiye yi bir üretim merkezi olarak görüyor.. sıkıntımız katma değerli üretim yapmıyor oluşumuz. En fazla hurda demir ithal eden ülke olarak elimizdekini bir ürüne dönüştürmek yerine inşat demiri yapıp yakın coğrafyamıza satıyoruz, düşük fiyatla satılacak işler yapıyoruz şeklindeki demecini ilginç buluyoruz. Bkz. Zaman Gazetesi 21 04 2014 tarihli sayısı. 10 İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, 37. İktisatlar haftasında yaptığı konuşmada sanayi için hedefin bilgi ve teknoloji yoğun, katma değeri yüksek bir üretim ve ihracat yapısına geçmek olduğunu, Türkiye sanayinde maliyet ve ucuz işgücüne dayalı rekabet şansının çoktan geride kaldığını vurgulamaktadır. İktisat Dergisi 37. İktisatçılar Haftası Özel Sayısı, Haziran 2013, sayı: 524. 11 Türkiye nin sanayi yatırımına ihtiyacı olduğunu hatırlatan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan sanayi yatırımı çekmemiz lazım. Ama sanayicilerimiz inşaat ve konuta giriyor. Bir imar değişikliği yapılıyor, çok yüksek kazanç sağlayabiliyorlar derken aslında durumu özetliyor. Radikal Gazetesi 07.02.2014 tarihli sayısı, ekonomi sayfası,19. KAYNAKLAR Aghıon, P, J.Baulanger ve E. Cohen (2011) Rethinking ındustrial policy, Bruegel Policy Brief, 2011/4, June Akyüz, Y (2013) Waving or drowning, developing countries after the financial crisis, Economic & Political Weekly, Special Article, September 14, 2013,Vol: XLVIII,No: 37. Aydın, F, H. Saygılı, M. Saygılı ve G. Yılmaz (2010) Dış ticarette küresel eğilimler ve Türkiye ekonomisi, TCMB Çalışma Tebliği, no: 10/0, Mart 2010, http:// www.tcmb.org, erişim 23.03.2010 Bayram, İ.E (2013) Finans odaklı büyüme ve Avrupa da sosyal refah devletinin geleceği: Kriz sürecinde İsveç ve İrlanda deneyimleri, F. Şenses, Z. Öniş ve C. Bakır (der.) (2013) Ülke Deneyimleri Işığında Küresel Kriz ve Yeni Ekonomik Düzen, İletişim yayınları içinde, 143-168. Betam (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi) (2013) Türkiye de inovasyon: Nicelik var nitelik yok, Araştırma Notu: 13/158. Capello, R (2009) Space, Growth and Development, R. Capello ve P. Nijkamp (der.) Handbook of Regional Growth and Development Theories, Edward Elgar içinde: 33-52. Chang, H-J (2010) Industrıal policy: Can we go beyond an unproductıve confrontatıon?, Turkısh Economıc Assocıatıon Dıscussıon Paper, January 2010/1, http://www.tek.org.tr erişim 12.01.2010 Chang, H-J (2012) Sanayileşmenin Gizli Tarihi, Epos yayınları. Coe, N.M, P. Dıcken, ve M. Hess (2008) Global productıon networks: realizing the potentıal, Journal of Economıc Geography, 8, 271-295. Dardot, P ve C. Laval (2012) Dünyanın Yeni Aklı: Neoliberal Toplum Üzerine Bir Deneme, Çeviren: F. Taylan ve İ. Ergüden, Bilgi Üniversitesi Yayınları. Draper, P (2012) The shifting geography of global value chains. Implications for developing countries and trade policy, http:www.voxeu.org/article/shiftinggeography-global-value-chains-implicationsdeveloping-countries, erişim 09.11.2013 Duménil, G ve D. Levy (2008) Neoliberal (Karşı) Devrim, A. Saad-Filho ve D. Johnson (der.) Neoliberalizm, Muhalif Bir Seçki, Yordam kitap. Eser, U (2009) Büyüme sanayisiz sürdürülemez, S. Durusoy ve S. Köse (der.) Bilim Teknoloji ve İnovasyonun Ekonomideki Yansımaları, Gazi Kitabevi, Ankara, Nisan 2009 içinde, s. 89-121. Eser, U (2011) Sanayi Strateji Belgesini (2011-2014) yeniden düşünmek, İktisat ve Toplum, Sayı:7,40-53. Eser, U (2014) Kapitalizmin sanayi coğrafyasında yakın dönem eğilimler ve Türkiye de sanayi(siz) leşme, Türkiye ve Ortadoğu Forumu (Özgür Üniversite) tarafından 19-20 Nisan 2014 tarihlerinde İstanbul da düzenlenen Alternatif Bir Ekonomik Model Mümkün temalı sempozyuma sunulan bildiri. Eşiyok, B.A (2012) Türkiye sanayileşmenin neresinde? Uluslararası bir karşılaştırma, İktisat ve Toplum, sayı: 24. Eşiyok, B.A (2013a) Türkiye sanayiden uzaklaşıyor, Cumhuriyet Bilim ve Teknik, sayı: 1396, 20 Aralık 2013. Eşiyok, B.A (2013b) Türkiye imalat sanayinin teknolojik yapısı: Sürdürülebilir mi?, İktisat ve Toplum, sayı:31-32. Fine, B (2011) Locating the developmental state and ındustrial and social policy after the crisis, Background Paper, UNCTAD The Least Developed Countries Report 2011, www.unctad.org/sections/ ldc_dir/ docs/ erişim 10.01.2013. Göker, A (2012) Yaratıcılık ve Yenilikçiliğin Kültürel Kökenleri ve Bizim Toplumumuz, www.inivasyon. org, erişim 23.11.2013. Göker, A (2013) Son 10 yılda sanayimiz nereden nereye geldi?, TMMOB-MMO Sanayi Kongresi, 20-21 Aralık 2013, Ankara. Göker, A (2014) Geleceği Öngörebilmek.. Bilimde, Teknolojide, Sanayide.., www.inovasyon.org, erişim 09.03.2014.

44 İKTİSAT VE TOPLUM Sayı 45 2014 Gürlesel, C.F (2009) Global sanayi eğilimleri ve Türkiye için değerlendirme, İstanbul Sanayi Odası yayını, Ocak İstanbul. Harvey, D (2011) Sermayenin Mekanları, Eleştirel Bir Coğrafyaya Doğru, Sel yayıncılık. Harvey, D (2012) Sermayenin Sınırları, Çev. U.Balaban, Tan Kitabevi. İnan, K (2012) Teknolojik iş(lev)sizlik Kitle Üretiminden yaratıcı Tasarıma, İletişim yayınları. İzmen, Ü (2009) Türkiye için sanayi politikası arayışları, İktisat İşletme ve Finans, 24 (279),9-35.Kalkınma Bakanlığı Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018), http://www.kalkınma.gov.tr Jessop, B (2009) Kapitalist Devletin Geleceği, Epos yayınları. Lall, S. (2003) Industrıal Success and Failure In A Globalizing World, QEH Working Paper Series, February, No: 102. McKinsey Global Institute (2012) Manufacturing the Future: The Next Era of Global Growth and İnnovation, November, erişim www.inovasyon.org haber/yorum, 10.11.2013. Mıottı, L. ve F. Sachwald (2006) The Old Economy ın the New Globalızatıon Phase, IFRI (Instıtuté Françis des Relatıons Internatıonales), www.ifri. org, erişim 08.05.2006 Naudé, W (2010) Industrial policy, old and new ıssues, United Natıons University, Helsinki UNU- WIDER Working Paper, N: 2010/106. OECD (2013) Perspectives on Global Development, Industrial Policies ın a Changing World, Shifting up a Gear, OECD Press, O Sullivan, E, A. Andreoni, C. Lopez-Gomez ve M. Gregory (2013) What is new in the new industrial policy? A manufacturing systems perspectives, Oxford Review of Economic Policy, 29 (2), 432-462. Pack, H ve K. Saggi (2006) Is There a Case for Industrıal Polıcy? A Crıtıcal Survey, The World Bank Reserach Observer, 21(2), 267-297. Pilat, D, A. Cimper, K. Olsen ve C. Webb (2006) The Changing Nature of Manufacturing In OECD Economıes, OECD- STI Working Paper 2006/9. Rodrik, D (2007) Normalizing industrıal policy, Kennedy School of Government, http://www. ksg. harvard.edu/rodrik, erişim 06.11.2007 Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi (2011-2014) (AB Üyeliğine Doğru), Aralık 2010, www.sanayi.gov.tr, erişim 02.04.2011 Saygılı, Ş, C. Cihan, C. Yalçın ve T.H. Brand (2012) Türkiye imalat sanayinde ithal girdi kullanımı, İktisat İşletme ve Finans 27 (321),s. 09-38. Şenses, F, Z. Öniş ve C. Bakır (der.) (2013) Ülke Deneyimleri Işığında Küresel Kriz ve Yeni Ekonomik Düzen, İletişim yayınları. Syrquin, M., (2007) Structural Change and Development. In International Handbook of Development Economics, Vol. 1, Dutt, A.K., and Ros, J. C. (der.), UK: Edward Elgar Publishing. Stiglitz, J.E (2011) The İdeologıcal Crisis of Western Capitalism, Project Syndicate, http://projectsyndicate.org/ commentary/the-ideological-crisisof-western-capitalism, erişim 05.04.2013. Taymaz, E, E. Voyvoda ve K.Yılmaz (2011) Uluslararası Üretim Zincirlerinde Dönüşüm ve Türkiye nin konumu, TÜSİAD-Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırma Forumu. Tekeli, İ (2013) Türkiye de demokrasi krizi ve neoliberalizm, KBAM 4 Kentsel ve Bölgesel Araştırma Sempozyumu, Neoliberalizm Sonrası Mekansal Müdahale Biçimleri ve Yansımaları bildiri kitabı 2013 Mersin, 9-21. Tok, E (2013) Küresel yönetişim ve G-20 nin siyasal ekonomisi:1999-2012, Şenses, F, Z. Öniş ve C. Bakır (der.) (2013) Ülke Deneyimleri Işığında Küresel Kriz ve Yeni Ekonomik Düzen, İletişim yayınları, 17-40. Ul-Haque, I (2007) Rethinking ındustrial policy, UNCTAD Dıscussion Paper 183, Geneva: UNCTAD. UNIDO (2013a) (Unıted Natıons Industrıal Development Organızatıon) Industrıal Development Report 2013. UNIDO (2013b) The Industrıal Competitiveness of Natıons, Looking Back, Forging Ahead, Competitive Industrıal Performance Report 2012/2013, Vienna. Vertova, G (2006) Reinventing Space, G.Vertova (der.) The Changing Economic Geography of Globalization, Routledge: London içinde: 1-18. Warwick, K (2013) Beyond ındustrial policy, emerging ıssues and new trends, OECD Science, Technology and Industrial Policy Papers No. 2, OECD Publıshing. http://dx.doi.org/10.1781/5k4869clw0xp-en,erişim 18.03.2014. Yeldan, E (2013) Emperyalist savaşın yüzüncü yılında, İktisat ve Toplum, Sayı: 40:21-26 Yılmaz, G (2011) Resurgence of selective industrıal policy: What Turkey needs?, Turkısh Economıc Association Dıscussıon Paper 2011/3, http://www. tek.org.tr erişim 02.04.2011 Yılmaz, G ve R. Gönenç (2008) How Did the Turkısh Industry Respond to Increased Competitive Pressures, 1998-2007?, The Central Bank of the Republıc of Turkey, Research and Monetary Policy Department Working Paper No: 08/04, July.