Usulca merhaba dedin. Muharrem EROĞLU Seni gördüm. Saçmalıklar arasında tek mantıklı görünen şeydin. Kibirli ve budala ruhum, o an hizmetçin olmaya hazırdı. Seni hiç tanımıyordum. Tek bir fikrim bile yoktu kim olduğuna dair. Katil bile olsan, maktulün olabilirdim. Sadece baktın gayri ihtiyari. Birkaç saniyede saatlerce anlattın kendini. Ve en sevdiğin renk de lilaydı... Gülümsedin. Çok korktum önce. Sahilliğinden, sadeliğinden ve en çok da güzelliğinden. Galiba dünyadaki en güzel kadın sendin. Yok, yok kesin sendin. O an birçok şeyin değiştiğini hissettim. Kader nedir deseler, seni gördüğüm anı söylerdim. O andan sonra hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktı. Arsız bir dejavu nöbeti gibiydi olanlar. Seninle daha önceden yaşadığıma yemin edebilirdim. Kavga ettiğimizi bile hayal ettim. Çekip gittin bile birkaç saniyede. Ve peşindeki hep bendim. Arkadaşım davet etti seni masaya. Teşekkür ettin hemen yan tarafa geçerken. Sessizce oturdun. Ama zarafetin kulaklarımı sağır edecekti. Heyecanlandım, saçmaladım ve yüzüm kızardı tüm kırmızılara inat. Nerdeyse adımı bile unutacaktım. Ama o an sorsaydın Mecnun derdim. Ama sormadın. Sadece o kocaman gözlerine bana baktın. Anladım ki daha önce kimse bana bakmamış... Zarif ellerin vardı. Bir cerrah titizliğiyle kalbimde geziniyordu. Hasara uğramış karanlık taraflarımı çekip alıyordun içimden. Gülüşün ruhumu aydınlatıyordu. Nezaket sınırlarını aşarak uzun uzun baktım sana. Ve anladım ki gözlerim daha önce hiç görmemiş... Usulca merhaba dedin. Şarkı söylüyorsun zannettim. Daha önce duymadığım eşsiz bir melodi gibiydi sesin. Vivaldi sesini duysa, kemanini bırakırdı kesin. Ve sadece seni dinlerdi. Ben de sadece seni dinledim. Sonsuza kadar ve birkaç dakika. Anladım ki ben daha önce hiç duymamışım... Zihnim allak bullak olmuştu. Hiçbir mantıklı açıklaması olmayan bu tutkumun, bir manası olmalıydı elbette. Seni gerçekten bekliyor muydum yoksa tesadüfen âşık olduğum bir kadın mıydın? Bilmiyordum ve kahrolası soruların hiçbir anlamı yoktu. Hani olur ya bazen, sadece hissedersin çok düşünmeden. İşte öyle hissettim seni. Ve anladım ki daha önce hiç bir anı yasamamışım... İlk defa korkmuyordum. Yani, hiçbir şeyden. O an gel desen, her şeyimi bırakıp gelebilirdim. Cesaretle yaşardım hayatı belki de. Korkmadan severdim tüm insanları. Seninleyken bir başka olurdum işte. Yeniden olurdum. Benden geriye kalan az bir şeyle... Sonra arkadaşım birden kolumu tuttu. Ve bir müzik sesi kulağıma gelmeye başladı. -Neden sürekli gülümsüyorsun? -Kim ben mi? -Evet sen. Sürekli boş sandalyeye bakıp gülümsüyorsun. -O gitti mi yoksa? -Kim gitti mi? -Yanımızda oturan kız.-saçmalama. Kız falan yok burada.-inanmam. Demin yanımızdaydı ya. -Yok, hadi kalkalım. Gündüz düşü gördün galiba.-öyleyse bile ne olur uyandırma.-korkma. Hem ilaçlarında yanımda.-verme o ilaçlardan. Yalvarırım uyandırma beni. Bana hiçbir şey vaat etmiyor gerçeklerin. İstemiyorum. Ne olursun uyandırma. Düşlerimde mutluyum. Ve yalnız değilim orada. Lütfen! Ne olursun uyandırma...
İÇİMİZDEKİ DİNMEYEN ÇIĞLIK-2 SOSYAL FOBİ Çiğdem SESLİ Sosyal Fobinin Başlama Yaşı: Sosyal fobinin başlama yaşı oldukça erkendir. Sosyal fobi diğer kaygı bozukluklarına göre oldukça yavaş gelişmekte başlangıçta utangaçlık ve çekingenlik biçiminde kendisini göstermektedir. Erken başlayan sosyal fobi sonucu okul başarısı ve arkadaş ilişkilerinde bozulmalar görülür. Hastalığın başlama yaşı hastaların %40 ında 10 yaşından önce iken, yaklaşık %95 inde 20 yaşından önce başlamaktadır. Bu yaşlarda başlayan sosyal fobi sonucu ergen arkadaşlarından kopmaya başlar ve ilerleyen dönemde okulu bırakmak zorunda kalır. Sosyal fobinin yarattığı belirtilerin artması ve bunların giderek daha da rahatsız edici boyuta ulaşması sonucu kişi kendisini daha rahat hissetmek kaygısıyla alkol almaya, madde kullanmaya başlar. Kişideki bu rahatsızlığı takiben depresyon, panik atak ve diğer başkaca fobiler ortaya çıkabilir. İnsanların çoğu sosyal fobiye bağlı bu ikincil rahatsızlıklar sonucu psikiyatristlere başvurmakta ve problemin sebebinin sosyal fobi olduğu ancak o zaman anlaşılabilmektedir. Sosyal Fobinin Nedenleri: Sosyal fobinin gerçek nedeni bilinmemekle beraber kalıtımın orta derecede etkili olduğu bir rahatsızlık olduğu söylenebilir. Fakat rahatsızlığın ortaya çıkışında yalnızca kalıtım etkili değildir. Sosyal fobiye yol açan etmenleri iki başlık altında toplamak mümkündür. Genetik faktörler Psikososyal faktörler Yapılan araştırmalar sosyal fobide genetik yatkınlık bulunduğu sonucunu ortaya çıkartmıştır. Buna göre ailelerinde sosyal fobi görülen bireylerin bu rahatsızlığa yakalanma oranları 3 kat daha fazladır. Ayrıca sinir sisteminden kaynaklanan bazı problemlerin de organik kökenli olarak sosyal fobiyi başlattığı veya tetiklediği düşünülmektedir. Sosyal fobi agorafobiden sonra görülme sıklığı açısından 2. sıradadır. Bu orana göre kadınlarda görülme sıklığı %2,3 ve erkeklerde %1,1 şeklinde olmaktadır. Kadınlarda 2 kat daha fazla görülen sosyal fobide doktora başvurma oranı erkeklerde daha yüksektir.
İÇİMİZDEKİ DİNMEYEN ÇIĞLIK-2 ÇİĞDEM SESLİ Sosyal Fobinin Tedavisi: Sosyal fobi tedaviye oldukça iyi yanıt verebilen ayrıntılıca tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Tedavi sürecinde ilaç tedavisi ve psikoterapi birlikte kullanılır. 1-İlaçla Tedavi: Sosyal fobi tedavisinde bir takım ilaçlar kullanılmaktadır. İlaçla tedavinin tek seçenek olarak sunulması durumunda tedavi 6 aydan uzun sürmekte ve çoğu zaman rahatsızlık tekrarlayabilmektedir. İlaç tedavisinde daha çok antidepresanlar kullanılmakta ve kullanılan antidepresanlar türüne göre çoğunlukla Telefonun alarmını kurarak bir sonraki gün için koyuyoruz başımızı yastığımıza. sosyal yaşamı etkileyen yan etkiler göstermemektedir. İlaçla tedaviye İple çekiğimiz hafta sonuna eriyoruz nihayet. Alarmı kurulmamış bir günün hafifliğiyle uyanıyoruz keyifle. Bu ne yoğunluk en az 6 ay devam edilmeli ve ilacın dozu ve bırakma zamanına doktor cümleleri eşliğinde kapısından giriyoruz, büyüleyen AVM lere. Bundan da istiyorum. Arkadaşımın ondan var, bana da karar vermelidir. al. İsteklerine kifayetsiz kalarak, alış verişimizi tamamlayıp afiyetle bitiriyoruz mönümüzü. 2-Psikoterapi Yöntemleri: Sosyal fobi tedavisinde psikoterepinin Hep kurgulanmış hayatlarımız mı olmalı? önemli bir yeri vardır. Bu rahatsızlığı yaşanlara daha çok bilişsel Psikoterapide kişinin olumsuz inançlarıyla yüzleşmesi, olumlu ve yapıcı düşünmeyi öğrenmesi, toplumdan kaçmasını kolaylaştıran güvenli davranışlarını fark etmesi ve bunları bıraktığında neler olabileceğini tahmin etmesine dayalı bir tedavi programı izlenmektedir. Kişi bu tedavi programıyla aşama aşama sistematik Zaman ayırabilmeliyiz kendimize. Hayatı anlamlandırmalı, bir şeyler de biz eklemeliyiz geçmişten gelen birikimlere. Yeni davranışçı terapi uygulanmaktadır. Bu tedavide amaç daha çok bir şeyler katabilmeliyiz yaşamlarımıza. Diğer insanlara yardım etmenin hazzını duymalı. Var olan engellerle kişinin negatif inançlarıyla yüzleşmesini sağlamaktır. Sosyal fobide bu savaşabilmeliyiz gücümüz yettiğince. olumsuz inançların etkili olduğu düşünülmektedir. Sosyal fobi de sosyal ortamlara girildiğinde gerçekleşeceği düşünülen kötü sonuçların bireyin rahatsızlığını daha çok arttırdığı ancak girilen ortam ve karşılaşılabilecek olaylara karşı daha iyimser bir tavır takınmanın sorunun çözümüne katkı sağladığı belirtilmiştir. bir şekilde toplum içerisine katılmaya başlar. Akıl dışı inançlardan kurtulup daha mantıklı inançlara kavuşmak tedavide esastır. Sosyal fobide hem ilaç tedavisi hem de psikoterapi yöntemleri kullanılarak bireyin tedavisinin başarıya ulaşması sağlanabilir. Ancak bireyin yakın çevresindeki kişilerin de uzmanların yönlendirmeleri doğrultusunda destek olmalarının önemli olduğu unutulmamalıdır.
BELKİ DERGAH KAYA Anlamaya başladığımız andan itibaren hayatımızda tam anlamıyla kaç kişiyi anladık? Anlaşmak için birbirimizi anlamaya ihtiyacımız vardı belki Korktuğumuz için anlaşmak zorundaydık belki Hayatımızda olsun- kalsın diye bir anlaşmaya vardık belki Belki duygusal, belki mantıksal( ya da zorunlu) bir anlaşmaydı hayatımızın düzeni! Belki belki belki Bir sürü belki sıralarız sanırım. Mekanikleşen, daha az sabrın, daha çok yorgunluğun, daha az vaktin, mecburiyetlerin, hiç bitmeyen işlerimizin, sığınacağımız nedenlerin olduğu bir yerdeyiz sanki. Her şey güç her şey zor; ya hep ya hiç mi ya da O kadar dinlemeye ve dinlenmeye ihtiyacımız varken nedir bizi durduran? Bugüne kadar neye yaradı ki bu kategoriler? Bugünden başlayalım mı? Fark ettiysek geç değildir.. Fark ettiğimiz halde adım atamadıysak geç kalmak istemişizdir, artık bu bir SEÇİM! EŞLERİN BİRBİRLERİNİ ANLAMAYA VE ANLAŞMAYA İHTİYACLARI VAR.. ÇOCUKLARIN- GENÇLERİN- AİLELERİN BİRBİRLERİNİ ANLAMAYA- ANLAŞMAYA İHTİYACLARI VAR. KOŞULSUZ BİR İHTİYAÇ BU, YANİ; KOŞULSUZ KABUL, SEVGİ VE SAYGI SADECE İSTEDİĞİMİZ. Evin içinde esen rüzgâr dinsin içimizi ürpertmesin artık sıcaklık hissi arıyor içimiz. EVİN İÇİNDE AİLEMİ ÖZLEMEK İSTEMEYENLERDENİM BEN!!! Hep DOĞRUYU OLMASI GEREKENİ bildiğimiz, sıraladığımız halde bunu yapmaktan alıkoyan güç ne? Cevabını herkes veriyor mu şuan peki belki içinden belki sesli? Kim suçlu peki? Ya da suçluyu aramaktansa bir yerden başlamak mı gerekli. Yükleme yapacağımız birçok canlı ve cansız objelere sahibiz bu en kolayı sanırım. SEN SUÇLUSUN! SİZİN YÜZÜNÜZDEN! O ŞUÇLU!
Dissosiyatif Amnezi Halil İbrahim ÖZTÜRK Uyandığımda kendimi bir parkta bank üstünde yatar halde buldum. Üzerimde okul üniformam, başucumda da kitaplarım duruyordu. Yattığım yerden doğruldum ve etrafıma baktım. Sabahın ilk ışıkları ve etrafta muhtemelen işe gitmek için koşuşturan insanlar vardı. Burası kocaman bir şehir ve ben kimim, nerdeyim, burası neresi ve hatta adım ne hiç birini hatırlamıyordum. Çaresizdim. Kafamda olan kocaman bir hiçlikten başka bir şey değildi. Korkuyordum, kaybettiklerim nelerdi, kimlerdi acaba? Kendimde fark ettiğim tek şey o anda etrafa yönelen tedirgin ve ürkek bakışlarımdı. Bu bakışlar o anda işine gitmek için oradan geçen bir polis memurunun dikkatini çekmiş olacak ki yanıma geldi ve Kızım iyi misin? diye sordu bana. Bilmiyorum dedim. İçlerinden diğerlerinden yaşça daha büyük olanı yanıma geldi ve Kızım sabahın o saatinde Esenyurt ta o parkta tek başına ne yapıyordun Bir anda sanki uzun süren bir uykudan aniden uyandırılmış gibi hissettim kendimi. Esenyurt mu? Burası hangi şehir? Polis amirinin şaşkınlığı daha da arttı Hangi şehir mi? Kızım İstanbul u bilmiyor musun? İstanbul? O an uykudan ziyade kendimi kâbusun içinde zannettim. Polisler kimliğimin yanımda olup olmadığını sordu, üniformamı yoklarken iç cebinde kimlik olduğunu gördüm. Çıkardım ve kimliğe baktım. Adım, anne adım, baba adım, doğum tarihim, hatta Adana nüfusuna kayıtlı olduğum hepsi orada vardı. O kadar kendine yabancı hissediyordum ki kendimi iyi olup olmadığımı bile bilmiyordum. Burada ne yapıyorsun, ne zamandır buradasın? Ağzımdan tek çıkan kelime yine Bilmiyorum oldu. Polis memuru bana hem durumu anlamaya çalışan şaşkın hem de halime üzülen mahzun bakarak Hadi kızım gel benimle, ailene ulaşmaya çalışalım dedi. Yapacak başka bir şeyimde yoktu ve o anda güvende hissedeceğim tek insan oydu sanırım. Birlikte polis karakoluna gittik. Arkadaşlarına daha doğrusu sonradan öğrendiğime göre amirlerine durumumu anlattı.
Dissosiyatif Amnezi Halil İbrahim ÖZTÜRK Polisler kimlik bilgilerimden adresime ve ailemin bilgilerine ulaştılar. Adana da yaşıyormuşum, okulum, ailem, yakınlarım hep orada ama ben İstanbul da Aileme telefon açtılar. Telefondaki ses bir kadına aitti, muhtemelen annemdi çünkü arayanlar polis olduklarını söylediklerinde feryat figanı ortalığı kapladı. Kızım! Yavrum! Kızıma bir şey mi oldu memur bey? Annemi benim iyi olduğum konusunda sakinleştirdiler ve İstanbul Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğü nde olduğumu söylediler. Ailem gelene kadar beni orada misafir ettiler. O günlerde benim için zor olan neydi bugün hala emin değilim. Kaybettiğim hafızam, ailem ve kendim miydi yoksa hepsini bulduktan sonra hatırladıklarım mı? O olaydan birkaç gün önce okula giderken mahalleden birisi bana saldırmış ve tecavüz girişiminde bulunmuş. Dört alt tipi vardır: Sınırlı amnezi: En sık rastlanan tiptir. Birkaç saat-birkaç gün gibi kısa süreli olaylarla sınırlı bir bellek kaybı vardır. Yaygın amnezi: Tüm yaşam olayları ile ilgili bellek kaybı vardır. Seçici amnezi: Sadece bazı olayların veya bazı kişilerin hatırlanmadığı bir durum söz konusudur. Sürekli amnezi: Olaylar yaşanmasının hemen ardından unutulur. Bu nedenle yeni anılar oluşturulamaz. Bir başlangıcı vardır. Başlangıcından bulunan ana dek her şey unutulmuştur. Yapamadı belki ama o olayı kimseye de diyemedim. Kendimi suçlayıp durdum neden daha o kişinin bana ilgisini fark etmişken o yoldan gittim diye. Sonra en son hatırladığım okula gitmek için hazırlık yapıp evden çıkışım. Gerisini hatırlamıyorum ama evden çıktıktan sonra okul yerine terminale gidip İstanbul a bilet almışım ve Esenyurt Otogarında inip yürüyerek o parka gidip geceyi orda geçirmişim. Bu yazıda anlatılan olay Psikiyatri de Dissosiyatif Amnezi denilen, genellikle yaşanılan bir travmanın etkisiyle hafızanın geçici olarak yitirilmesi durumudur. En sık rastlanan dissosiyatif bozukluktur. Kadınlarda daha sık görülür. Genelde stresli ve travmatik olaylara eşlik eder.