1980 SONRASI TÜRK MEDYASINDA GELİŞMELER VE MAGAZİNLEŞME OLGUSU



Benzer belgeler
Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

Merkez Bankası 1998 Yılı İlk Üç Aylık Para Programı Gerçekleşmesi ve İkinci Üç Aylık Para Programı Uygulaması

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

Fon Bülteni Ocak Önce Sen

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi

TÜRKİYE AÇISINDAN EURO NUN ROLÜ

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Bağımsız İdari Otoriteler/ Düzenleyici ve Denetleyici Kuruluşlar. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

HÜRRİYET GAZETESİ OKUR PROFİLİ

Nevzat Melih TÜNEK THK Üniversitesi Bilişim Teknolojileri Bölümünde Yüksek Lisans Öğrencisi, bu sunumda sosyal medyanın e-devlet üzerindeki etkileri

Elektronik ticaret e-ticaret

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli

Türkiye de işsizler artık daha yaşlı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

BASIN DUYURUSU ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Bu deneyime sahip danışmanlar tarafından "size özel" hazırlanacak MEDYAFOBİ eğitimleri için bize adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu deneyime sahip danışmanlar tarafından "size özel" hazırlanacak MEDYAFOBİ eğitimleri için bize adresinden ulaşabilirsiniz.

Türkiye Ekonomisi 2000 li yıllar

YENİ TEŞVİK SİSTEMİ VE DİYARBAKIR

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

2014 OCAK AYI İŞSİZLİK RAPORU

TARIMSAL İSTİHDAMA DAİR TEMEL VERİLER VE GÜNCEL EĞİLİMLER

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

Türkiye de Gazetecilik Mesleği

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

2010 YILI HAZIR GĠYĠM SEKTÖRÜNDE GELĠġMELER VE SEKTÖRÜN 2023 YILI HEDEFLERĠ

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 ŞUBAT AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU

TÜRK KONSEYİ EKONOMİK İLİŞKİLERİ YETERLİ Mİ?

Yerel Demokrasi, Yerel Hukuk ve Evrensel Değerler

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

Derece Alan Üniversite Yıl

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim CHP

TRC2 BÖLGESİ NDE İŞSİZLİK ORANI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

OĞUZHAN TAŞ Gazetecilik Etiğinin Mesleki Sınırları

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

Editör Yrd.Doç.Dr. Nilüfer Fatma Göksu HALKLA İLİŞKİLER

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mart 2012, No: 26

İÇİMİZDEKİ KOMŞU SURİYE

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

SOSYOEKONOMİK BOYUTLARIYLA TÜRK-F. ALMAN İLİŞKİLERİ (VI2)

Türkiye de Yabancı Bankalar *

TÜRKİYE'NİN TOPLUMSAL YAPISI

HOLLANDA ÜLKE RAPORU

İktisat Tarihi

Mevsimlik Çalışma Arttı, İşsizlik Azaldı: Nisan, Mayıs, Haziran Dönemi

İMALAT SANAYİİNDE KAPASİTE KULLANIM DURUM RAPORU 2018/I

YENİ TEŞVİK SİSTEMİ VE DİYARBAKIR

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr.İlkay DELLAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

2007 Yılı Ocak Eylül Dönemi Karşılaştırmalı Finansal Sonuçları

PR REPORT SEPTEMBER- OCTOBER NOVEMBER 2016

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 23/04/2018 Yrd. Doç. Dr. Görkem Altınörs

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 71

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

tepav Mart2011 N POLİTİKANOTU Cari Açığın Sebebini Merak Eden Bütçeye Baksın Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim AKP

TURİZM PAZARLAMASI. Turizm Pazarlamasında Tutundurma SATIŞ TUTUNDURMA Şevki Ulama

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

2014 YILI ÜÇÜNCÜ ÇEYREK İŞSİZLİK RAPORU

İ Ç İ N D E K İ L E R

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

Türk İnşaat Firmalarının Yurtdışı Projelerde İşçi Sağlığı, İş Güvenliği ve Çevre Uygulamalarına Bakışı - Rusya Federasyonu Örneği

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi GENEL ÇEVRE ANALİZİ

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

ORMAN ENDÜSTRİ POLİTİKASI DERS 3

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Sorunlar ve Çözüm önerileri

Transkript:

1980 SONRASI TÜRK MEDYASINDA GELİŞMELER VE MAGAZİNLEŞME OLGUSU MURAT ÖZGEN, Ph.D. mozgen@istanbul.edu.tr Istanbul University (Turkey) Abstract In September 1980, military intervention had taken place and that event affected and changed not only many social institutions but also the media and its structure in Turkey. It s obvious that many of clues about magazination of media in Turkey can be found on those days. After 1980 during the military and Turgut Ozal s governments great pressure was made on the press, especially on political news and comment. When Ozal became Prime Minister in 1983 he followed a neo-liberal political and economical policy in Turkey and that was not a trend different from the USA and UK. Not only Ozal but Thatcher and Reagan also applied neo-liberal economy policy in their own countries. Because of the neoliberal Friedmanist social and economical policies beginning from the early 80s the media, especially the press differed from its social responsibility concept. In 1990s de facto private radio and television broadcasting was begun in Turkey. In 1994 legal frame of radio and television broadcasting was approved and came into force in Turkey. Beginning from 1994 some well-known and distinguished newspapers have established their own radio and television stations and internet service providers. That caused horizontal monopolisation in media sector in Turkey and that also caused magazination. Nowadays, despite, high technological development in Turkish media sector, it is not in a better situation than the past from the point of view of ethical, personnel rights, quality of news, magazination, and syndical rights. Özet 12 Eylül 1980 ihtilali Türkiye de pek çok kurumu etkilediği gibi basın ve basının ekonomik yapısının da değişmesine yol açmıştır. Bugün Türk medyasında yaşanan magazinleşme olgusunun ip uçlarını o günlerde aramak yanlış bir yaklaşım olmayacaktır. Askeri hükümetlerle o dönemin devamı niteliğini sürdüren Özal hükümetleri döneminde basına siyasi haberlerle ilgili olarak yapılan baskı ve yönlendirmeler bu sonucun ortaya çıkmasında çok önemli bir etken olmuştur. Radyo ve televizyon yayınları açısından bakıldığında ise, 1990 a kadar ülkede yayıncılık yaşamında TRT tekelinin bulunması, 1990 lı yılların hemen başında çok ani biçimde ortaya çıkan özel radyo ve televizyon yayıncılığı sürecinin de olgunlaşmamış bir ortamda başlamasına yol açmıştır. Nitekim 1990 ile 1994 yılları arasında ülkemizde radyo ve televizyon yayıncılığının yasal çerçevesi oluşturulmaksızın yayıncılık faaliyetleri sürdürülmüştür. 1990 lı yılları Türk basınının medyalaşma yılları olarak da adlandırmak yanlış bir tanımlama olmayacaktır. Bunun sebebi ise, artık gazetelerin yanında onlarla birlikte hareket eden ve aynı kuruluş çatısında bulunan radyo, televizyon ve internet servis sağlayıcıları ile dağıtım şirketlerinin yer almaya başlamış olmasıdır. Bugün Türkiye de medyanın geldiği nokta ise, eskiyi aratacak niteliktedir.

1980 SONRASI TÜRK MEDYASINDA GELİŞMELER VE MAGAZİNLEŞME OLGUSU Giriş 1980 sonrası Türk medyasında gelişmelerle magazinleşme olgusunun incelenmesi konusunda takip edilen yöntem yazılı kaynakların taranması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Konu çok yönlü bir algılamayı gerektirmekte ve ayrıca çevre etkenlerin de gözden geçirilmesini ve dikkate alınmasını zorunlu kılar niteliktedir. Bu nedene bağlı olarak, 1980 öncesi gerek dünyada gerekse ülkemizde ortaya çıkan gelişmeler ve bunların sonuçlarına da, konunun incelenmesi aşamasında bakılması gereği ortaya çıkmaktadır. Özetlemek gerekirse, Türkiye de medyanın konumu ve yapısı ülke ve dünya gerçeklerinden bağımsız olmaması dolayısıyla bağımsız değişkenlerin belirlemiş olduğu bir nitelik arz etmektedir. Tüm bu nedenler dolayısıyla, Türk medyasındaki magazinleşme olgusu ile ilgili bildirimizin giriş bölümünde genel olarak 1980 öncesi dünyadaki gelişmeler ele alınacak daha sonra bu gelişmelerin Türkiye deki yansımaları ve etkileri irdelenerek bunların medya ile magazinleşme olgusunun ortaya çıkışındaki etkileri değerlendirilecektir. Bu arada medya olgusu denildiği zaman, ülkemiz açısından en etkin medyanın gazete, televizyon ve radyo olduğu açıktır. Bu nedenle konuya bakışımız bu 3 kitle iletişim aracı bağlamında ve 1980 sonrası gelişme sürecinde gerçekleşmiştir. Bildirimizde yer alan dönem başlıkları ise, Türkiye deki politik gelişmeler değerlendirilerek şekillendirilmiştir. 1970 lerin sonu ve 1980 li yılların başlangıcı dünyada kaydedilen gelişmeler açısından olduğu kadar ülkemizde ortaya çıkanlar bakımından da dikkat çekici niteliktedir. 1968 Mayıs ında Paris teki öğrenci olayları ve hemen ardından Batı Avrupa da ve ABD nde görülen sistem karşıtı özgürleşme ve yeni bir dünya düzeni kurma yönündeki talepler batı tarzı geleneksel kapitalist düşünce, algılama ve yaşam görüşünün dünyada yeniden sorgulanması olgusunu da ortaya çıkarmıştır. O dönemde tüm hızıyla devam eden Soğuk Savaş yanında 2 kutuplu dünyanın keskin ve kesin çizgilerle birbirinden ayrılışı da söz konusudur. Batılı liberal-kapitalist düşüncenin lideri durumundaki ABD söz konusu dönemde meydana gelen gelişmeler açısından askeri ve politik anlamda tüm dünyada sıkıntılı bir dönemin içinde yer almaktaydı. Dönem itibariyle kısaca özetlemek gerekirse, batı kulübü diyebileceğimiz sisteme bağlı ittifak açsından bir yanda sosyalist düşüncenin dünyada önlemeyen çıkışı ve tırmanışı ki bu çıkışın en önemli dönüm noktalarından birisi 1 Ocak 1959 da gerçekleşen Küba devrimidir- diğer yandan bu düşünce ve yaşam algılamasının lideri konumundaki ABD karşıtı oluşumlar o dönemde dikkat çekici bir meydan okuyuş niteliğinde gerçekleşmekteydi. 1960 ile 1980 yılları arasında dünyadaki gelişmelere bakıldığında, ABD deki zenci hareketleri, 1968 öğrenci olayları, Filistin deki İsrail ve ABD karşıtı direniş, 1975 Nisan ında sonuçlanan Vietnam Savaşı nda ABD nin aldığı yenilgi, ağırlıklı olarak batı emperyalizmi ve ABD karşıtı biçiminde dünyaya yayılmış olan Bağlantısızlar Hareketi, 1979 da Nikaragua da yönetime gelen sosyalist Sandinist yönetim ve son olarak İran devrimi ile ABD nin Orta Doğu ve ön Asya da en güvenilir müttefiki olan Şah rejiminin devrilmesi şeklinde özetleyebileceğimiz olaylar batı ittifakının yeni bir atılım, değişim ve dönüşüm hareketini zorunlu kılan etmenler olarak ağırlığını hissettirmekteydi. Bu gelişmeler karşısında Türkiye nin etkilenmemesi, doğal olarak düşünülemezdi. Nitekim, özellikle Soğuk Savaş ın hız kazandığı 1970 li yıllarda ülkemizde tırmanan terörizm olgusu, 466

70 lerin sonunda gelindiğinde her gün 10larla ifade edilen kişinin yaşamını yitirmesine neden olmaktaydı. Bu gelişme kuşkusuz biçimde, soğuk savaşın etkilerinin ülkemize yansımasıydı ve ülkede aşırı politize bir ortamın ortaya çıkması sonucunu doğurmaktaydı. Dönem itibariyle Türkiye, uzun yıllardan beri sürdürmüş olduğu ekonomik, politik, sosyoekonomik ve sosyo-politik algılama ve sistematiğini yeniden gözden geçirme gereksinimini duyuyor, diğer yandan böylesi bir gidişattan olumluya doğru evrilebilme ve dönüşebilme yetenek ve dinamizmini gösteremiyordu. Dünyada ise, batı ittifakı olarak adlandırılan, piyasa ekonomisi ile liberal-kapitalist sistemi uygulayan ülkelerin, yukarıda ortaya konulan gelişmeler bağlamında bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeleri zorunluluğu açıkça kendini hissettirmekteydi. Kısacası dünya kapitalist sistemi kendisine yeni bir mecra arıyordu. Böylesi bir konumda bu gelişme, neo-liberal ve kapitalist bir sistem arayışında batının, özellikle de ABD nin 1945 sonrasında en önemli müttefiklerinden biri konumunda olan Türkiye nin de üzerine düşeni gerçekleştirmesi anlamına gelmekteydi. Nitekim, dönemin Demirel hükümetinin Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarı Turgut Özal marifetiyle planlayıp uygulamaya koyduğu 24 Ocak 1980 kararlarının da böylesi bir değişim ve dönüşüme yol açar nitelikte olduğu dikkatten kaçırılmamalıdır. Özellikle yıllardan beri sürdürülen gümrük duvarlarını yükselten korumacı ve ithal ikameci ekonomi anlayışı, 24 Ocak kararları ile terk edilmiş, yerine kapitalist batı dünyası ile tam entegrasyonun başlangıç adımı olan ve neo-liberal bir yaklaşım modelini öneren önlemler gündeme gelmiştir. Bu açıdan bakıldığında 24 Ocak 1980 kararları, Türkiye de yalnızca ekonomik algılama ve sistematikte değil aynı zamanda toplumsal ve dolayısıyla diğer alanlarda da önemli değişim ve dönüşümlerin ortaya çıkışını sağlayan önlemler olarak anlaşılmalı ve görülmelidir. Bu dönemin en karakteristik özelliği ve dünyadaki kapitalist sistemle tam entegrasyonun sağlanması yönündeki en önemli adım, yabancı bankaların mali sisteme katılmalarına kısıtlama getiren engellerin azaltılması ile Türk vatandaşlarına döviz bulundurması serbestisinin sağlanması olmuştur. Bu ekonomik gelişmelerle birlikte, neo-liberal Friedmancı politikalara Türkiye de işlerlik kazandırılması yönünde önemli adımlar atılmıştır. Daha sonraki yıllarda Özal ın başbakanlığı döneminde Türk lirasının konvertibil hale gelmesi, sosyal devletin sınırlarının olabildiğince geri çekilerek, 1982 Anayasası nda sosyal devlet olduğu belirtilen Türkiye Cumhuriyeti devletinin yerine getirmesi gereken en temel hizmetlerde dahi ki bunların içinde eğitim, sağlık ve güvenlik en önemlileridir- özel sektöre kısmen ya da tamamen yönelinmesi, bir anlamda 24 Ocak kararlarının ve hemen sonrasında ülkede bir dönemi bitiren 12 Eylül 1980 askeri darbesinin sağladığı, uygun iklim sayesinde gerçekleşmiştir. On ay süren Demirel hükümetinin en önemli işi, üçüncü ayında (24 Ocak 1980) aldığı ekonomik istikrar kararlarıdır. O zamana kadar, ülkede izlenen ithal-ikameci ekonomi politikası, bundan böyle bırakılacak ve Batı kapitalizmiyle bütünleşmeyi amaçlayan katı bir liberalizme geçilecekti. Buysa sermaye birikimini hızlandırmak için ücretli işçi-memur kesimlerinin payının azaltılmasını, köylüye tarımsal ürünler için yapılan destekleme yardımlarının kesilmesini, dışa karşı himayecilik duvarlarının yıkılmasını gerektiriyordu. Az çok demokratik bir düzen içinde kamuoyunu kollamak zorunda olan siyasal partilerle, bunlar gerçekleştirilemezdi. 12 Eylül darbesi geldi. (Tunçay 2003; 6) Doğaldır ki bu ortam, dünyadaki oluşumlardan bağımsız bir şekilde gelişemezdi ve gelişmemiştir. Nitekim, Türkiye nin çeşitli anlaşmalar ve özellikle de batı ittifakının kalesi 467

NATO içinde bağlaşığı olan ABD ve İngiltere gibi ülkelerde de, bu dönem göz önüne alındığında, sağ eğilimli sosyo-ekonomik politikaları öneren ve sosyal devletin serbest piyasa ortamından çekilmesini savunan politikacıların iktidara geldiği görülür. Özellikle pek çok değişimin tarihi olarak gösterilen 1980 sonrası dönem, Amerika da Reaganizm in, İngiltere de Thatcherizm in ve Türkiye de ise Özalizm in belirleyici olduğu bir dönem olarak adlandırılmaktadır. (Ergül 2000; 178) Bu yeni dönemde öne çıkan anlayış yukarıda da belirtildiği gibi, Amerikalı iktisat Profesörü Milton Friedman ın görüşleri doğrultusunda neo-liberal sosyal politikaların hakim olduğu bir ortamda, kökleri Adam Smith e kadar giden ve serbest pazar ortamının bağımsız biçimde işleyişinin, kişisel dolayısıyla da kolektif çıkarları en iyi şekilde gerçekleştireceği görüşünü içermektedir. Friedman a göre yüksek gelir risk almanın bir ödülüdür. Bu nedenle gelir dağılımı piyasa tarafından belirlenmeli, herkes gücü oranında gelir elde etmelidir. (Oktar ; 31) Bu yaklaşım modeli, yalnızca ekonominin belirli alanlarını değil aynı zamanda toplumsal ve kurumsal düzlemde her alanı zaman içinde etkisi altına alacaktır. Bu kurumlar içinde medya sektörü de yerini almıştır. 1980 sonrası, batıda olduğu gibi Türkiye de de bir deregulasyon döneminin yaşandığı görülmektedir. Deregulasyon ile burada anlatılmaya çalışılan, devletin piyasa koşullarından çekilmesi, sosyal devletin düzenleyici olarak üstlendiği görev ve sorumluluğunu daha ağırlıklı olarak serbest piyasa koşullarına devrettiği bir konuma geçmesidir. Dolayısıyla burada ortaya çıkan durum, 1945 ten o güne kadar piyasanın devlet tarafından düzenlenmesi ve kurumların topluma karşı sorumluluklarının olduğunu savunan Toplumsal Sorumluluk Kuramı yerine neo-liberal ve serbest pazarcı bir dünya görüşünün hakim kılınmış olmasıdır. Basın ya da daha genel anlamda belirtmek gerekirse medya da bu gelişmeden doğrudan etkilenmiş sonuçta, 1980 sonrasında medya, toplumsal sorumluluklarından arınmış ve neoliberal pazar ekonomisinin gereklerine uygun biçimde sadece satış rakamlarını düşünen ve tıpkı plastik eşya üretimi yapan ya da konfeksiyon giyim eşyası üreten sıradan bir ticari kuruluş haline gelmiştir. Türkiye de böylesi bir gelişmenin kaydedilmesinde dünyada gelişen ve değişen konjonktürel durum kadar, 12 Eylül 1980 de gerçekleşen askeri müdahalenin de büyük rolü bulunmaktadır. 12 Eylül askeri darbesinin medyada ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan biri, magazinleşme olgusudur. Askeri darbeyi takip eden süreçte siyasi nitelikli haber ya da eleştiriler yerine, basında daha çok asparagas yönü ağır basan magazin haberciliği ön plana çıkmıştır. Bu gelişme, giderek tüm medyayı az ya da çok ancak bütünüyle etkisi altına almış, 1990 lı yıllarda ise magazinleşmiş bir medya olgusunun ortaya çıkışı giderek artan bir hızda gerçekleşmiştir. 1980-1983 Yılları Arasında Türkiye de Medyanın Durumu ve Gelişim Süreci 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi, ihtilalin liderinin deyişiyle, kendi kendini kontrol edemeyen demokrasinin kontrol edilmesi için gerçekleştirilmişti. Bu tarihten önce, ülke gerek toplumsal gerekse ekonomik ve politik bir çıkmazın içindeydi. 12 Eylül müdahalesi işte bu karanlıktan ülkeyi çıkarma ve Türkiye yi yeni bir dünya düzeni içinde yer alacak 468

biçimde şekillendirme iddiası ile gerçekleştirilmiştir. 1980 öncesinde ülkede yaşanan aşırı politizyon basın alanına da yansımış, fikir gazetelerinin gerek sayı gerekse içerik bakımından çeşitliliği bu dönemde, özellikle 1970 ile 1980 arasında önemli ölçüde artış göstermiştir. 1980 öncesi, fikir ve kitle gazeteciliğinde görülen gelişme eğilimi, 80 sonrasında yerini magazin ya da bulvar gazeteciliğine terk etmek durumunda kalmıştır. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ardından basın üzerinde yoğunlaşan baskılar dolayısıyla gazeteler siyasi haber yapmak yerine magazin haberciliğine yönelmiş ve böylece darbe sonrası gerek toplum gerekse basın, 1980 öncesindeki aşırı politizasyona bir tepki olarak apolitik konuma getirilmiştir. Burada ülkemiz açısından kitle iletişim araçlarının en etkinlerinden olan radyo ve televizyondan söz edilecek olursa, her iki kitle iletişim aracının da, o dönemde TRT (Türkiye Radyo ve Televizyon) Kurumu nun tekelinde bulunduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Türkiye de TRT Kurumu nun kuruluşuyla birlikte, ülkemizde ulusal çapta yayın yapılmasına yönelik olarak televizyon yayıncılığının da temeli atılmış ve Ankara radyosu, İstanbul radyosu gibi birbirinden bağımsız çeşitli bölgesel radyo yayını yapan kuruluşların bir başlık altında toplanması sağlanmıştır. TRT Kurumu nun ülkemizde kuruluşunun ilk adımı ise, 1961 Anayasası ile gerçekleşmiştir. 1961 Anayasası, hazırlanışı itibariyle ve askeri bürokrasiye yüklediği görevler açısından olmasa da, getirdiği hak ve özgürlükler bakımından Türkiyeʹnin en demokratik anayasası olarak kabul edilmektedir. Bu Anayasanın bizim konumuz için önemi, radyo ve televizyonun örgütlenmesine ilişkin 121. maddesinden kaynaklanmaktadır. Bu madde uyarınca, radyo (ve sonra televizyon), artık tarafsız ve özerk bir kamu kuruluşu statüsünde yönetilecekti. Nitekim, yürürlüğe giren 359 sayılı yasayla, 1 Mayıs 1964ʹte Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) kuruldu. (Kejanlıoğlu, 2004; 6) Ancak 12 Mart 1971 askeri muhtırası sonrasında kurumun kuruluş aşamasındaki zihniyet yasal bir düzenlemeyle değişime uğramıştır. 20 Eylül 1971ʹde Anayasaʹnın 121. maddesi değiştirilerek, TRTʹnin özerkliğine son verilmiş ve TRT artık tarafsız bir kamu tüzel kişiliği konumuna getirilmiştir. (Kejanlıoğlu, 2004; 7) Sonuçta, TRT 1980 lere gelindiğinde devletin radyo ve televizyon kurumu olarak görev yapmanın yanı sıra resmi görüş ve söylemin dışında herhangi bir farklı ses ya da görüntüye yer vermemekteydi. Durum böyle olunca toplumsal muhalefetin o dönemde en etkin aracı olarak gazetelerin dışında herhangi bir oluşum bulunmamaktaydı. Ancak dönem itibariyle basının içinde bulunduğu durum özellikle 1980 lerin ilk yarısında bir açmaz içindeydi. 12 Eylül hareketi ülkedeki tüm muhalif sesleri susturmuş, özellikle basın kuruluşları sıkıyönetim esasları çerçevesinde görev yapar hale gelmişti. Anılan dönemde yapılan baskılar nedeniyle, basının siyasi nitelikli haberlerden uzaklaşarak, tirajı belli bir seviyede tutmak ve ekonomik olarak ayakta durmak adına magazin habere ve ayrıca insanoğlunun en temel içgüdüsü olan cinsel ağırlıklı konulara yönelmesi söz konusu olmuştur. 12 Eylül müdahalesi, toplumun tamamıyla değiştirilmesi adeta yeniden formatlanması iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bunun için de toplumsal hafızanın yeniden ve apolitize edilecek biçimde yeniden düzenlenmesi gerekmekteydi. Nitekim yapılan yasal düzenlemeler de bu yönde gerçekleşmiştir. Bu dönemde sınıf çatışmasından arındırılmış, ortak değerlerin yeniden oluşturulduğu ve paylaşıldığı bir toplumsal yapıya giden yolda farklı fikirlerin 469

ortadan kaldırılması ve ortak bir oluşumun sağlanması gerekmekteydi. Bunun gerçekleşmesinin en emin ve önemli yollarından biri de kuşkusuz, ülkede 12 Eylül öncesi aşırı politize olmuş basının, sanat ve fikir ikliminin denetim altına alınması fikir gazeteciliğine gem vurulmasıydı. Nitekim bu olgu askeri müdahalenin hemen ardından, takip eden günlerde gerçekleşmiştir. 12 Eylül günü dört gazete (Demokrat, Aydınlık, Politika ve Hergün) tümüyle kapatılmıştır. Birçok gazetenin yayını değişik sürelerle durdurulmuştur (örneğin Milli Gazete 4 kez 72 gün, Cumhuriyet 4 kez 41 gün, Tercüman 2 kez 29 gün, Günaydın 2 kez 17 gün süreyle kapatılmıştır.) (Kabacalı, 1994; 335) Burada basının ülkedeki fikir ve toplumsal yaşam üzerindeki etkinliğini de vurgulamak yerinde olacaktır. Nedeni ise, Türkiye de Temmuz 1993 e kadar radyo ve televizyon yayıncılığı devlet tekelinde bulunmuştur ancak o tarihten sonra 1982 Anayasası nın 133. maddesinde yapılan değişiklikle özel yayın kuruluşlarına da yayın yapabilme özgürlüğü verilmiştir. Dolayısıyla TRT Kurumu nun bir devlet kuruluşu olması nedeniyle herhangi bir muhalif fikir ya da söyleme yer vermesi o dönemde mümkün olamamıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, TRT Kurumu Eylül 1971 de gerçekleşen yasal değişikliklerle özerk olma konumundan çıkarak bir kamu tüzel kişiliği haline getirilmiştir. İşte bu nedenden dolayı, basının denetim altına alınması dönemsel gerçekleri ortaya koyması adına derin ve önemli bir anlama sahiptir. 1983 Seçimleri Sonrası Türkiye de Medyanın Durumu ve Gelişim Süreci Türkiye, yaklaşık 3 yıllık bir kesintinin ardından, 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan seçimlerle Parlamenter demokrasiye yeniden geçiş yapmıştır. Ancak bu süreç öncesi yaşanan seçim yasakları ile bazı adayların seçime katılmasının engellenmesi bu seçimlerin tam bir özgürlük havası içinde yapılmadığı tartışmasını yaratmıştı. Seçim sonucunda Turgut Özal Anavatan Partisi genel başkanı olarak başbakanlık koltuğuna oturmuş ve böylece Türkiye de 17 Nisan 1993 e, yani Özal ın Cumhurbaşkanı olarak vefat ettiği tarihe kadar sürecek olan Özal devri başlamıştır. Turgut Özal her ne kadar sivil bir görünümde olsa da, ülkede 12 Eylül sürecinin yaratmış olduğu sonsuz sükunet ortamını devam ettirmek ve başbakanlığı döneminde kendi açısından muhalefetsiz bir iktidarın başı olmak amacındaydı. Nitekim, basın üzerinde çeşitli hesaplar yapan Özal, başbakanlığı döneminde Türkiye de iki buçuk gazeteden fazlasına gerek yok. (Nebiler, 1994; 48) sözleriyle de adeta dikensiz bir gül bahçesinde başbakanlık yapma özlemini, açıkça ifade etmiştir. Özal döneminin önemli gelişmelerinden biri de telekomünikasyon ve televizyon yayıncılığı alanında gerçekleşmiştir. Türkiye de televizyon yayınlarının ilk kez Ankara da TRT tarafından 31 Ocak 1968 de başlatılmasından sonra, TRT yine ilk kez renkli televizyon yayıncılığını 1 Temmuz 1984 de devreye sokmuştur. Bu gelişmeyi TRT nin 2. kanal yayınını 6 Ekim 1986 da başlatması takip etmiş ve böylece TRT nin televizyon yayınları Ekim 1986 yılı itibariyle, tek kanal ve siyah beyaz olma gibi bir tekdüzelikten kurtularak izleyiciye kısıtlı da olsa seçme şansı veren bir nitelik kazanmıştır. Diğer yandan, basın alanında ise, 1985 yılı, ortaya çıkan gelişmeler açısından önemli bir yıl olmuştur. O sene, basında 2 gelişme dikkat çekiciydi ve bunlardan ilki, renkli bir bulvar gazetesi olarak ortaya çıkan Tan gazetesi, diğer yanda bir bölgesel gazete olan ve Ege 470

bölgesinde çıkan Yeni Asır ın sahibi Dinç Bilgin tarafından İstanbul da çıkartılmaya başlanan Sabah gazetesidir. Tan gazetesi masa başında ürettiği asparagas haberlerle okurun ilgisini çekmeye çalışırken 1 milyon satış rakamına ulaşmıştır, diğer yandan Sabah ise, gazetenin hazırlanma aşamasında pikaj ve montaj işlemlerine gereksinim duymaksızın bilgisayarlı sistemle gazetenin hazırlanması ve basılması konusunda ülkemizde ilk uygulamayı başlatarak bu alanda önemli bir atılımın da liderliğini yapmıştır. Türkiye de 80 li yılların başından itibaren ve özellikle de 1980 lerin 2. yarısında basında ortaya çıkan gelişme ve yenilikler dikkat çekicidir. 1980 e kadar Türk basınındaki gazeteler aile işletmeleri konumunda olup, belli gazetelerin adları belirli aile adlarını çağrıştırır durumdaydı. Milliyet gazetesinin, genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi nin 1979 da öldürülmesinin hemen ardından, basın dışından bir isim olan ve farklı bir alandan gelen günümüzün medya patronu Aydın Doğan a satışıyla başlayan süreç 80 lerin 2. yarısında Asil Nadir in Türk basın yaşamına büyük bir kapitalle girişi sonucunda büyük bir ivme kazanmıştır. Kıbrıslı işadamı Asil Nadir in yurtdışından Türkiye ye gelişi ve bazı basın kuruluşlarını satış alması o güne kadar ülkede görülmemiş bir gelişmeydi. Bu, aynı zamanda, basın dışı sermayenin basın alanına girişinin simgesi olması dolayısıyla da önemli bir dönüm noktasıydı. Asil Nadir önce 1988 Haziran ında Günaydın Gazetesi ile Veb Ofset grubunu satın aldı. Günaydın, Tan ile birlikte Ulus, Sakarya ve Yeni Meram gazeteleri onun oldu. Ardından, aynı yıl, Güneş Gazetesini yayınlayan Güçlü Gazetecilik, Yayıncılık ve Matbaacılık A.Ş. nin bağlı olduğu Gün Holding i satın aldı Asil Nadir, 1989, yılının başlarında önemli bir adım daha atacak, Gelişim Yayınlarını Ercan Arıklı dan satın almış ve böylece Asil Nadir in sahibi olduğu yayınlar önemli ölçüde artmıştır: Nokta, Ekonomik Panorama, Gelişim Spor, Bando, Ev Kadını, Kadınca, Erkekçe, Marie-Claire, Mimarlık, Turist-Pasaport, Beyaz Dizi, Hıbır. (Topuz, 1989; 76) 1979 da Aydın Doğan ın Milliyet gazetesini satın almasıyla başlayan ve 1988 de Asil Nadir in Türkiye de bazı basın ve yayım kuruluşlarını almasıyla ivme kazanan basın dışı sermayenin Türk basınında yer alması ile ilgili oluşum ve aile tipi basın işletmesinden, finans-kapitali dışarıdan sağlanan basın kuruluşlarına geçiş modeli, döneme damgasını vuran en önemli olaylardı. 1980 li yılların sonuna gelindiğinde artık basın kuruluşları, tüketici ya da müşteri odaklı çalışmaya başlamışlar, kitle gazeteciliği anlayışı ön plana çıkmış ve gazetelerde haber merkezlerinin yanı sıra reklam ve pazarlama departmanları da önemli ölçüde yönetimde ağırlıklarını hissettirir hale gelmişlerdi. Böylesi bir oluşumda elbette ve kaçınılmaz biçimde, dünya konjonktüründeki gelişmelerin yanında, 12 Eylül olgusunun ve Turgut Özal ın uygulamaya koyduğu sosyo-ekonomik politikaların da tartışmasız katkısı bulunmaktaydı. 12 Eylül ün basını büyük sermayeye devredecek ortamı yaratma girişiminin bir parçası olarak toplumun depolitize edilmesinin ardından Turgut Özal ın iktidara gelmesiyle devletbasın ilişkilerinde yeni bir uygulama dönemi başladı 1960-70 lerde haber ajansı gibi daha çok mesleki yan kuruluşlara doğru yayılma eğilimi gösteren, basın kurumları, 1980 lerden itibaren ticari nitelikli yapıların yan kuruluşları haline dönüştüler. (Koloğlu, 1999; 75) 471

1990 Sonrası Türkiye de Medyanın Gelişimi ve Ticari Yayın Faaliyetinin Başlaması 1990 lara gelindiğinde artık Türkiye de radyo ve televizyon yayıncılığında tekel olan TRT Kurumu nun işlevi ve konumu tartışılır durumdaydı. Özellikle Turgut Özal, radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda böylesi bir tekelin artık günün koşullarına ve gerçeklerine uygun olmadığını, kamu hizmeti yayıncılığının yanı sıra özel ya da ticari yayıncılık faaliyetine de geçilmesi gereğini, fırsat buldukça vurgulamakta ve tekrarlamaktaydı. Özal ın niyeti yasal boşluklardan da faydalanmak suretiyle özel radyo ve televizyon yayıncılığına zaman kaybetmeksizin geçilebilmesiydi. 1990 yılı başında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD gezisinde yaptığı bir açıklamada, yurtdışından Türkçe yayın yapılmasını engelleyen bir kural olmadığını, bir kanal kiralayanın Türkiyeʹye yayın yapabileceğini belirterek, tecimsel kuruluşların önünü açtı. Aynı dönemde, Rumeli Holdingʹin sahibi Uzan ailesinin, İsviçreʹde kurdukları Magic Box (MBI) şirketi aracılığıyla Almanyaʹdan Türkiyeʹye yayın yapmak üzere Eutelsat uydusundan 2 kanal kiraladığı ortaya çıktı. Böylece, Türkiyeʹnin ilk özel televizyonu Star-1, 1 Mart 1990 tarihinde deneme yayınlarına başladı. 1990 yılının sonunda Cumhurbaşkanının oğlu Ahmet Özalʹın da MBIʹya ortak olduğu sonradan anlaşıldı (1 yıl sonra, bu ortaklık kavgalı bir şekilde bozulacaktı). (Kejanlıoğlu, 2004; 10) 1990 lı yılların hemen başında ortaya çıkan bu gelişme elbette devletin en üst makamını temsil eden Turgut Özal ın katkı ve yönlendirmesiyle gerçekleşmiş fiili bir durumdur. Kasım 1989 da Cumhurbaşkanlığı na seçilen Özal ın seçilmesinin üzerinden kısa bir süre geçmesine karşın böylesi bir oldu bittiye göz yumması elbette yasalar açısından uygun değildi. Ancak burada Özal ın bu durumun ortaya çıkışındaki katkılarını da gözden kaçırmamak gerekmektedir. Star-1 televizyonu Mayıs 1990 itibariyle ülke çapındaki yayınmalarının alanını genişletmiş ve Ocak 1991 de başlayan 1. Körfez Savaşı nda da etkinliğini arttırarak izleyicinin aradığı bir televizyon kanalı durumuna gelmiştir. O dönemde, körfez savaşından TRT nin yapmış olduğu kısmen de olsa sansürlü yayına karşılık, anında ve sansürsüz gerçekleştirdiği yayınlarla Star-1 televizyonu izler kitle tarafından aranır hale gelmiştir. Dünyada yakından izlenen bir sıcak gelişme olan Körfez Savaşı nın yayınında, TRT nin izlemiş olduğu yayın politikasını yıllar sonra Can Dündar anılarında şöyle aktarır: O karlı Ankara gecesinde, üzerimde kalın bir kazakla TRT nin Kavaklıdere deki binasına giderken benden ne beklediklerini bilmiyordum. Kurumda bir süredir Bülent Çaplı ve Gülfem Aslan la birlikte CNN Dünya Raporu programına haber hazırlıyor, CNN le ilişkileri yürütüyorduk. Haber Dairesi katına çıktığımda derhal stüdyoya girmemi söylediler. CNN yayını ekrana verilecek, ben de anında tercüme edecektim. İyi de koca yayın kuruluşu, aylardır beklenen bir savaşa neden hazırlıksız yakalanmış ve bir simültane tercümanın yapabileceği bu işi bana yıkmıştı? Bunun nedenini, stüdyoya girerken yapılan tembihlemeden anladım. CNN, ilk yayınında Bağdat bombardımanına İncirlik ten kalkan uçakların da katıldığını bildiriyordu. Oysa Dışişleri henüz bu bilgiyi doğrulamamıştı. O yüzden her söyleneni bire bir tercüme etmeyecek, savaşa Türkiye nin dahlini çağrıştıran ifadeleri ayıklayarak yayına verecektim. (Dündar; 2003) Böylece, 1991 yılının 16 Ocak ını 17 Ocak a bağlayan gece 1. Körfez Savaşı nın başlangıcı olarak hafızalarda yer ederken, Türkiye de de televizyon yayıncılığı açısından önemli bir 472

dönemeç dönülmüş oluyordu. Bu aynı zamanda radyo ve televizyon yayıncılığı açısından da 1994 Nisan ına kadar devam edecek denetimsiz dönemin başlangıcıydı. Bu denetimsiz dönemde radyo ve televizyonlar, birbiri ardına açılmış ve yayın yaşamına başlamışlardır. Ortaya çıkan böylesi bir gelişmede, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Turgut Özal ın çok önemli ve etkin rolü vardı. Nitekim tarihsel gelişme süreci dikkatle incelendiğinde bunun ipuçlarına da kolaylıkla ulaşılmaktadır. Turgut Özal ın 17 Nisan 1993 te ölümünün hemen ardından yasal dayanakları olmaksızın fiili biçimde yayın yaşamlarını sürdüren tüm özel radyo ve televizyonlar kapatılmış ancak kamuoyunun baskısı ve bazı siyasilerin bu gelişmeyi kendi lehlerine kullanma çabasının yarattığı ortamda bu kez de 1982 Anayasası nda gerçekleştirilen değişiklikle özel radyo ve televizyon kanallarının kurulmasına dayanak teşkil edecek olan yasal çerçevenin temeli atılmıştır. 8 Temmuz 1993ʹte Anayasaʹnın 133. maddesinde yapılan değişiklikle,...radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbest bırakıldı Bu anayasal düzenlemenin ardından yeni yasa beklentisine girildi ve medya savaşları kızıştı. (Kejanlıoğlu, 2004; 11) Böylece TRT Kurumu nun radyo ve televizyon yayıncılığında elinde bulundurduğu tekel ortadan kalkmış oluyordu. Bu gelişmeyi ülkedeki radyo ve televizyon yayıncılığının yasal çerçevesi olan ve 20 Nisan 1994 de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun başlıklı yasa takip etmiştir. Bu oluşum, özel yayıncılığın yasal çerçevesinin çizilmesinin yanı sıra aynı zamanda 1980 den o güne kadar uzanan gelişmenin de tamamlayıcısı olması bakımından önemlidir. Sosyal devletin zamanla serbest pazar ortamından çekilişi ve ortamın tam rekabet koşullarına açılması yukarıda da belirtildiği gibi, neo-liberal politikalar gereğiydi ve bu yaklaşım modeli Özal dan sonra da sürdürülmüştür. Bu politikanın istikrarlı biçimde sürdürülmesinde ise en büyük pay, dünyadaki küreselleşme eğilimi ile konjonktürel gelişmelerdi. Türk basınında ise, 1990 ların özellikle ilk yarısı, gazetelerin promosyon savaşlarıyla geçmiştir. 1980 sonrası bilinçli okur potansiyelini yitiren ve kitle gazeteciliğine yönelen basın kuruluşlarının, çıkardıkları gazetelerin yanı sıra radyosu, televizyonu, internet sitesi ile ticari girişimleri olan ve holdingler bünyesinde yer alan şirketler haline dönüştükleri görülür. Bu dönemde gazeteler, portföylerinde bulundurdukları ki bu deyim dönemin moda olan söylemidir- tüketici kitleyi çeşitli promosyonlarla elde tutma çabaları içine giren ticari kuruluşlar halini almış ve bu da, içerik bakımından belirgin bir yozlaşmanın ortaya çıkışına ve bilinçli okur kitlesinin basından uzaklaşmasına neden olmuştur. 92 yılından sonra tıraş bıçağı, diş macunu, masa örtüsü, balon, uçurtma, buzdolabı torbası, omo, halk ekmek, sabun, çöp torbası, margarin gibi hediyeleri okuyucularına iletmeye başladı gazeteler. Neydi bundan amaç? Gazetelerin satışını sağlamak, gazetenin tirajını yükseltmek 60 lı yılların başında da toplam tiraj 3 milyondu Bugün de 3 milyon civarında, ama o zaman Türkiye nin nüfusu bugünkünün üçte biriydi Oransal olarak baktığımız zaman tiraj sabit kalıyor fakat fert başına gazete kullanımı ise düşüyor. (Vuran, 1996; 80) 1990 lı yıllarda artık gazetelerin içerikleri ve haberlerinden çok, satış sırasında verdikleri hediyeler ön plana çıkmış okumayan ancak bakan bir izler kitlenin varlığı ise, verilen promosyonlara göre yüzer-gezer bir kitlenin oluşumuna neden olmuştu. Basında kendi 473

sorunlarına yabancılaşmış, magazin içerikli haberleri gören halkın gazetelere olan talebi ise, yozlaşma ve magazinleşmeyle ters orantılı olarak giderek alt seviyelere düşmekteydi. Bu dönemde yozlaşma ve magazinleşme ne oranda arttıysa toplumun gazeteye olan ilgi ve eğilimi de o ölçüde azalmıştır. Türkiye de 1975 yılında okur-yazar nüfus 16,5 milyon, toplam tiraj ise 1 milyon 940 bin civarında seyrederken bin okur-yazara 117 gazete düşmekteydi. 1975 yılında ise, okur-yazar sayısı 21,3 milyona çıkmış tiraj, 2 milyon 100 bine yükselmişti. Oranlandığında ise, bin okuryazara 99 gazeteye inildiği görülmektedir. 1980 yılında bu oran, bine 78 e, 1990 da bine 83 olmuş, 1995 te ise bine 60 oranına gelmiş dayanmıştır. (Nebiler, 1995; 109) Burada aktarılan verilerden de açıkça görülmektedir ki, gerek nüfusun gerekse okur-yazar sayısının ülkede artması gazete okunma oranına aynı şekilde yansımamış ve dolayısıyla gazete okuma alışkanlığının oransal olarak bir düşüş içine girdiği belirgindir. Böylesi bir düşüşün ortaya çıkışında doğal olarak pek çok etken rol oynamıştır. Ancak burada basın kuruluşlarına ve gazetelere duyulan güvensizliğin de önemli bir rol oynadığı çok açıktır. Basın özellikle 1990 lı yıllarda amaç dışı kullanılmasıyla mecrasından sapmış işbaşındaki hükümetlerle ve kapital sahipleriyle yakın ilişkiler kurmak suretiyle de gerek bağımsızlığından gerekse itibarından önemli ölçüde kayba uğramıştır. Nitekim, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinden oluşan Akademedya grubunun 1995 yılının ilk aylarında yaptığı araştırmada çıkan sonuca göre, gazete okurlarının yüzde 86 sı basına güvenmemekte ve basını saygın bulmadığını belirtmiştir. Nebiler, 1995; 112) Diğer yandan, daha önce de belirttiğimiz gibi geçmişin gazeteleri ve basın kuruluşları, özellikle 1990 lı yıllarda birer medya holdinge dönüşmüş ve artık arkasında televizyonu, radyosu, halkla ilişkiler şirketi ile internet kuruluşu olmayan gazeteler ticari açıdan piyasada itibar görmez hale gelmişlerdir. 1980 öncesi okurun güvenine sahip olmayı kendine hedef edinen basın kuruluşları, artık ticari olarak kar marjının arttırılması ve daha çok tiraja ulaşmanın yollarını aramaya başlamıştır. Bu açıdan bakıldığında içerik önemli değildi, önemli olan okurun ya da daha doğru bir deyişle müşterinin malı alması ve tüketmesiydi. Bu durumda gazete çalışanlarının kalifiye elemanlardan oluşması da gerekmiyordu. Nasıl olsa içerik yerine promosyon faaliyeti satışın arttırılmasında en etkin rolü oynamaktaydı. Deneyimli gazeteci Hasan Pulur, bir makalesinde geçmişten günümüze Türk basınında görülen itibar kaybını şöyle aktarmaktadır: Özellikle 1960 ile 1980 arasındaki Türk basını kesinlikle güvenilir bir basındı. O zamanlar köy kahvelerinde gazete yazıyorsa doğrudur diye konuşurlardı. Maalesef 80 den sonra ise aldırma gazete yazıyor deyip geçiyorlar. Çünkü Türk basını makineye yaptığı yatırımı, insana yapmamıştır. Makineye yapılan yatırım kolay bir yatırım... Ama insana yatırım yapmak uzun vadeli bir iş. (Pulur 1996; 946) Özellikle 1990 sonrası Türk medyasında, plazalara, teknolojiye ve makinelere yapılan yatırımların, yine aynı dönemde kaliteli gazeteci yetiştirilmesi amacına yönelik olarak gerçekleştirilmediği bunun da mesleki bir erozyona ve haber ile habercilik kalitesinin düşmesine neden olduğu açıkça görülmekte ve bilinmektedir. Diğer yandan böylesi bir yaklaşımında mesleğin saygınlığı ve güvenirliği açısından istenen bir olgu olmadığı da açıktır. 474

Gazeteciler arasında her eline kalem alan gazeteci sayılmaz. Şeklen gazeteci diye tanımlanabilecek bir gazeteci modelinin ön plana çıktığı 1990 ların ilk yarısında basında yaşanılan ağır bunalım, ekonomik güçlükler, enflasyon, iletişim özgürlüğünü kısıtlayıcı yasa ve kararnamelerin varlığı gazeteci kimdir sorusuna farklı boyutlarda yanıt aratmaya başladı Fotoğraf çeksin, bir de iyi-kötü not tutsun yeter anlayışıyla gazeteci diye çalıştırılan bazı kişiler basına duyulan saygının, güvenin süreç içinde zedelenmesine yol açan nedenlerin başında geliyor. (Yiğenoğlu 1996; 96) Bu sonucun ortaya çıkmasında ucuz işçiliğin tercih edilmesi ve ucuz işçinin maliyetinin işverene ağır gelmemesi gibi nedenler önemli rol oynamaktadır. Ancak bu olay başka bir açıdan değerlendirildiğinde, çalışan gazetecinin kalifiye olmaması, kendi özlük hakları açısından fazla ısrarlı ve takipçi olmaması gibi bir olguyu da ortaya çıkarmaktadır. Prof. Dr. Taner Berksoy konuya ilişkin olarak şu yorumu yapmaktadır: Bizim iktisadi yapılanmamızda, dünya ekonomisiyle alış-verişimizdeki nirengi noktası ucuz işçiliktir. Yani biz dünyaya ucuz işçiliğin bize sağladığı avantajlardan kaynaklanan malları satarak, ihraç ederek entegre olmayı, onlarla o yönde alış-veriş etmeyi benimsemişiz. Ucuz işçi vasıfsız işçidir. Vasıflı insan ucuz olmaz. Dolayısıyla dünyaya karşı bu avantajımızı sürdürebilmenin tek yolu bizim kitle halinde vasıfsız işgücü yaratmamız ve ücreti de bu açıdan bastırmamızdır, dolayısıyla bizim medyanın ürün ürettiği pazarın dar olması ve oradan bir takım tekelleşme ivmelerinin gelmesi daha üst düzeyde yapılan bir yanlış tercihten kaynaklanmaktadır. Biz dünyayla ucuz işçiliğin, ucuz emeğin bize getireceği avantajların dışında bir alanda avantaj arayarak alış-veriş yoluna gittiğimiz takdirde işgücümüzü eğitmek, vasıflandırmak zorunda kalacağız Nüfus istatistiklerine baktığınızda, bizdeki okuryazar oranı hızlı olarak artar, fakat sadece okuryazar kitlesi hala büyük ölçüde ağırlığını korumaktadır Bunun medyaya yansıması da, medyanın ürün arz ettiği pazarın sınırlarını fevkalade dar tutması ve orada çok kolay tekelleşmeye imkan tanımasıdır. (Berksoy, 1996; 45-46) 1980 li yıllarda başlayan ve 1990 lı yıllarda medyada çok geniş biçimde görülen olgulardan biridir magazinleşme. Magazinleşme olgusu, popülist milliyetçi söylemin medyada yer almasında etkin bir rol üstlenmiştir. Burada 1980 sonrası ülkede ortaya çıkan yeni değer yargılarının yanı sıra medyanın üstlenmiş olduğu işlev ve sorumluluk da dikkatlerden kaçmamalıdır. Liberal milliyetçilik anlayışını medya popüler hale getirmiştir. Medya bu olgunun popüler hale gelmesinde başlıca rolü oynarken bunu medyanın 80 sonrasındaki değişen yapısı ile açıklamanın daha anlamlı olacağını belirtmeliyiz.türkiye de medya yapısının değişime uğraması, 80 sonrası yeni liberal politikalar doğrultusunda bu yeni yapıya uyumlu olacak biçimde olmuş, değişik sermaye gruplarının medyaya girmesi ile medya ve politikacılar arasında geçmişten beri olan ilişki daha da yoğunlaşmıştır. Bu konuda Sabah gazetesi dönemin liberal politikalarıyla uyum sağlamış bu liberal politikaları aktaran önemli bir gazetedir. Bu dönemden itibaren medyanın yeni liberal politikaların hizmetinde bulunmaya başladığını ve bu politikaları topluma benimsetmeyi temel bir görev olarak kabul ettiğini söyleyebiliriz. (Konyar, 2001; 81) Dolayısıyla bugün medyada yaşanılan popülerleştirilmiş liberal milliyetçi söylem, aynı zamanda kendi içinde magazinsel bir yaklaşımı barındırmaktadır. Böylesi bir yaklaşım modelinin ortaya çıkışında ise, 1980 li yıllarda ülkemizde medyanın durum ile yapısal, 475

yönetsel ve ekonomik niteliği rol oynarken, medyaya giren finans kapitalin de böylesi bir olgunun ortaya çıkmasında katkısı büyük olmuştur. Bugün holding durumuna gelmiş olan medya kuruluşları temelleri 1980 li yılların ortalarında atılmış olan bir sistemin adeta somut birer göstergesi durumundadırlar. Gazetecilerin özlük hakları ise, 1980 sonrası uygulama ve gelişmeler dolayısıyla önemli ölçüde kısıntıya uğramış ayrıca gazetecilerin sendikalaşma hareketi de ülkemizdeki birkaç medya patronunun bu dönemdeki girişimiyle işlevsiz hale getirilmiştir. Kuşkusuz böylesi bir gelişmede, Özal ın uyguladığı ve dünyada da o dönemde bir eğilim şeklinde ortaya çıkmış olan serbest pazarcı neo-liberal ekonomi politikaları, toplumun apolitize edilmesi çabaları ile Friedmancı uygulamaların etkisi bulunmaktadır. 1980 sonrasında çalışanların ve toplumun diğer bireylerinin adeta atomize hale getirilerek toplumsal yaşamda herkesin kendi çıkışını ve kurtuluşunu elde etme çabaları, bireysel bir düzleme yönlendirilmiş ya da indirgenmiş, toplum olma, birlikte hareket etme bilinç ve isteği yok edilmiştir. Sonuç Türkiye de 1980 sonrası medyada magazinleşme olgusu geniş ölçüde görülmüş, 1990 lı yıllarda ise gerek özel televizyon ve radyo yayıncılığının başlaması gerekse medya sektörüne giren finans-kapitalin kaynağı bu sürecin daha da ivme kazanmasında hızlandırıcı bir işlev görmüştür. 1980 öncesi dünyada devam eden soğuk savaş ve bunun etkileri kaçınılmaz biçimde Türkiye yi de etkisi altına almıştı. Batı ittifakının demir perde ülkeleri karşısındaki politik ve çatışma alanlarındaki görece başarısızlıkları yeni bir dünya düzeni ve kurgusunu zorunlu hale getirmekteydi. Bu kurguda ülkemizin de rolü bulunmaktaydı ve sistemin yeniden gözden geçirilmesi gereksinimi Türkiye de de kendisini hissettirmekteydi. Bu gelişmeler doğrultusunda 24 Ocak 1980 de alınan kararlarla, aslında Türkiye de yalnızca ekonomi alanında değil, aynı zamanda toplumsal bağlamda radikal değişimin de yolu açılmaktaydı. Ülkemizde 12 Eylül 1980 de gerçekleşen askeri müdahale yalnızca o dönemde kontrolsüz biçimde devam eden terörün önünü kesmekle kalmamış aynı zamanda 24 Ocak ta alınan ekonomik ve sosyo-politik kararların da uygulanmasında başrol üstlenmiştir. 12 Eylül 1980 öncesi ülkede her şeyin aşırı politize olmasına karşın, bu tarihten sonra toplum adeta hafızasından arındırılmak suretiyle apolitik bir mecraya taşınmak istenmiş ve bugünkü sonuçlar dikkate alındığında bu, başarılmıştır. Günümüzde gelinen noktada toplumun apolitize edilmesinde kaçınılmaz biçimde medyanın işlevi ve sorumluluğu bulunmaktadır. 12 Eylül sonrası basın üzerinde oluşan baskının yarattığı hava içinde gazeteler magazin habere yönelmiştir. 1980 den sonra basında görülen önemli değişikliklerden biri de artık gazetelerin birer aile işletmesi görünümünden çıkmış olduğu gerçeğidir. Bu gerçek 1990 lı yıllarda radyo ve televizyon yayıncılığında TRT tekelinin kırılmasından sonra daha da belirgin hale gelmiş eski dönemin gazeteleri medya holding durumuna gelmiştir. Soğuk savaşın sona ermesi, Friedmancı ekonomi politikaları ve neoliberal piyasa ekonomisinin de etkisiyle, özellikle 1990 ların 2. yarısından itibaren Türkiye de, medya kuruluşlarının toplumsal sorumluluklarından uzaklaşarak kendi çıkarları ya da mensup oldukları güç odaklarının istekleri doğrultusunda yayın politikalarını yürüttükleri görülmektedir. Medyada magazinleşme olgusu bu dönemde ve halen daha önce görülmemiş biçimde devam ederken halkın gazete okuma alışkanlığında da oransal anlamda görece bir düşüş kaydedildiği görülmüştür. Türkiye de okuma-yazma oranının ve nüfusun artışı karşısında gazete okuru sayısı ne oransal ne de sayısal bağlamda bir artış göstermiştir. Bu sonucun ortaya çıkışında genel anlamda belirtmek gerekirse, toplumsal sorunlara yabancılaşmış bir yayın politikası izlenmesinin etkisi büyüktür. Diğer 476

yandan özel radyo ve televizyonların başlangıçta fiili olarak başlayan yayın yaşamı, 1994 Nisan ı itibariyle yasal bir çerçeveye oturtulmuş olup halen de uygulamada önemli ölçüde eksiklikleri ve aksaklıkları içermektedir. Günümüzde medyada görülen magazinleşme olgusunun ortaya çıkışında 1980 den sonra ekonomik ve siyasi iktidarla iç içe geçmiş bir örgü görünümü arz eden medya kuruluşlarının ya da holdinglerinin, büyük ölçüde etkisi ve sorumluluğu bulunmaktadır. Kaynakça BERKSOY, Taner (1996). Medyada Tekelleşme, Basın Kendini Sorguluyor, TGC Yayınları, İstanbul. DÜNDAR, Can. TRT den Nasıl İstifa Ettim?, Milliyet, (9 Ocak 2003). ERGÜL, Hakan (2000). Türkiye de Televizyon Kanallarında Haberin Magazinleşmesi ve Eğlenceyle Dolayımlanan İdeoloji, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu Bildirileri 3-5 Mayıs 2000, Gazi Üniversitesi İletişim Dergisi Yayınları, Ankara. KABACALI, Alpay (1994). Türk Basınında Demokrasi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. KEJANLIOĞLU, Beybin. Radyo Tv Yayıncılığı Siyasası, www.bianet.org/diger/arastirma222.htm (erişim 16.02.2004) KOLOĞLU, Orhan. Medya-devlet ve Sermaye, Birikim, Ocak 1999. KONYAR, Hürriyet. Magazin Medyasındaki Popüler Milliyetçi Söylemlerin İşlevleri, Birikim, Nisan 2001. NEBİLER, Halil (1995). Medyanın Ekonomi Politiği, Sarmal Yayınevi, İstanbul. OKTAR, Suat (Tarih Yok). Makro İktisat Ders Notları, Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, İstanbul. PULUR, Hasan. Bizim Mesleğimiz, Yeni Türkiye Medya Özel Sayısı II, Sayı:12, Kasım- Aralık 1996. TOPUZ, Hıfzı (1989). Basında Tekelleşmeler, TÜSES ve İLAD Ortak Yayını, İstanbul. TUNÇAY, Mete. Cumhuriyet in Dönüm Noktaları, Radikal Gazetesi Cumhuriyet Eki, (29.10.2003). VURAN, Ateş (1996). Medyada Promosyon, Basın Kendini Sorguluyor, TGC Yayınları, İstanbul. YİĞENOĞLU, Çetin (1996). Metelikten Medyaya, Çağdaş Yayınları, İstanbul. 477