Titanik in Meçhul Bebeği



Benzer belgeler
Besin Gidaların Yararı ve Zararı

Günde bir elma doktoru evden uzak tutar.

MEME KANSERİ. Söke Fehime Faik Kocagöz Devlet Hastanesi Sağlıklı Günler Diler

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

TEMEL, İLK 3 YILDA ATILIYOR!

Kansız kişilerde görülebilecek belirtileri

KULLANMA TALİMATI. CASODEX film tablet 28 tablet içeren ambalajda sunulmaktadır.

KARACIGERINI KORU SIGORTAYI ATTIRMA!

KANSER TANIMA VE KORUNMA

Sayın (ebeveyn / bakıcı)

Su / Hasta Değil Susuzsunuz adlı kitapta suyun önemi anlatılıyor ve yazara göre vücudumuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyuyor.

GÜNLÜK OLARAK NEDEN YETERLİ MİKTARDA KALSİYUM ALMALIYIZ?

GİRİŞ. Sağlıklı Beslenme ve Vücudumuzun Sağlıklı Beslenme Piramidi. Ana Gıda Grupları

KULLANMA TALİMATI. Etkin madde: Her bir kapsül, 180 mg kırmızı üzüm yaprağı kuru ekstresi (4-6:1) içerir.

Prof. Dr. Lale TOKGÖZOĞLU

YGS ANAHTAR SORULAR #3

KULLANMA TALİMATI. FERRİSİTA mg / 5 ml Şurup Ağızdan alınır.

SAĞLIKLI BESLENME. AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Sağlıklı Yaşam Merkezi Dyt. Melda KANGALGİL

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ALANYA BELEDİYESİ ÇEVRE KORUMA VE KONT.MD YETERLİ VE DOĞRU BESLENME KURALLARI

Sigaranın Vücudumuza Zararları

KAFEİN. HAZIRLAYANLAR Harun ÇOBAN Murat ALTINKAYA Soner SARUHAN

KULLANMA TALİMATI. ROBİSİD 500 mg film tablet Ağızdan alınır. Etkin madde: Bir film kaplı tablet 500 mg sodyum fusidat içerir.

KULLANMA TALİMATI. PHOS-NO 1000 mg tablet Oral yoldan uygulanır.

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

Kari m ve eşi Kelly alti sonra çocuk sahi bi olmak i sti yor

Gen haritasının ne kadarı tamamlandı DNA'nın şimdiye kadar yüzde 99'u deşifre edildi.

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

Yeterli ve Dengeli Beslen!

SAĞLIKLI BESLENME BİRECİK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ ZEYNEP ŞAHAN KARADERE

KULLANMA TALİMATI. Etkin madde: Her bir film tablette 5 mg Levosetirizin dihidroklorür

KULLANMA TALİMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

gereksinimi kadar sağlamasıdır.

KULLANMA TALİMATI. ORİZİNC 15mg/5ml şurup Ağızdan alınır.

EMZİREN ANNELERİN BESLENMESİ. Kendiniz ve bebeğiniz için sağlıklı olan gıdaları seçin

SAĞLIKLI BESLENME TABAĞI

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

Zeytin ve Zeytinyağının Besin Değerleri

KULLANMA TALİMATI. Bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

Gebelikte Beslenme Vitaminler

KULLANMA TALİMATI. BUTAMCOD 7.5 mg/ 5ml Şurup. Ağızdan alınır.

T Ü R K Ç E T Y R K I S K. hakkında gerçekler ve tavsiyeler


(İnt. Dr. Doğukan Danışman)

Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde Pestisit Uygulama Davranışları ve Sağlık Etkilerine İlişkin Bilgi Durumu

SİMGE ORGANİK Buğday Çimi Suyu

KOLOREKTAL KANSERE DUR DEMENİN 12 YOLU

ERKEN ÇOCUKLUKTA GELİŞİM

KULLANMA TALİMATI. DİYACURE 250 mg liyofilize toz içeren saşe Ağızdan alınır.

Vitaminlerin yararları nedendir?

İngiliz doktorlar daha sağlıklı olmak isteyenler için 30 öneri getiriyor.

9. Sigarayı bırakma zamanı

Dengeli Beslenme. Efe Kaan Fidancı

Kilomdan ben mi memnun değilim çevremde ki kişiler mi?psikolojik olarak yaşam şeklimi değiştirmeye hazır mıyım?

İnfluenza virüsünün yol açtığı hastalıkların ve ölümlerin çoğu yıllık grip aşıları ile önlenebiliyor.

BODRUMLU GİRİŞİMCİ YENİ BİR TAVUK IRKI YARATMAK İSTİYOR

ŞİŞEDEKİ SUYUN BİLİNMEYENLERİ. Dr. Halit Yerebakan New York Presbiteryan Hastanesi Kalp ve Göğüs Cerrahisi

Sigara sağlığa zararlı olmasına rağmen birçok kişi bunu bile bile sigara kullanmaktadır. En yaygın görülen zararlı alışkanlıkların içinde en başı

Sağlıklı bir hamilelik için izlenmesi gereken 10 adım

Prof. Dr. Sedat BOYACIOĞLU

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Tüberküloz Daire Başkanlığı VEREM HASTALIĞI VE VEREM HAFTASI

TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARI PASİF ETKİLENİM

Fiziksel Aktivite ve Sağlık. Prof. Dr. Bülent Ülkar Spor Hekimliği Anabilim Dalı

KADIN VE AİLE SAĞLIĞI HİZMETLERİ İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SAĞLIK VE SOSYAL HİZMETLER DAİRE BAŞKANLIĞI SAĞLIK VE HIFZISSIHHA MÜDÜRLÜĞÜ

TC SAĞLIK BAKANLIĞI ANTALYA KAMU HASTANELERİ BİRLİĞİ ANTALYA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ

Tiroid problemleri kemik yoğunluğunda azalmaya sebep olabilir, kalsiyum ve D vitamini içeren bir diyet emilimi kolaylaştırır.

EKMEKSİZ DİYET OLUR MU? ŞİŞMANLIĞIN TEK SUÇLUSU EKMEK Mİ? Dilara Koçak Beslenme ve Diyet Uzmanı 8 Mart

Adet döneminin gecikmesi ile beraber göğüslerde aşırı şişkinlik ve hassasiyet oluşur. Gebelik ilerledikçe göğüsler büyür ve göğüs uçları koyulaşmaya

KULLANMA TALĐMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALĐMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

Yeşilcan la. Temiz Hava. İlkokul

KULLANMA TALİMATI. VITAMIN A-POS 250 I.U./g göz merhemi. Yalnızca göz kapağı içine uygulanır.

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

FAZLA SU HÜCRELERİ ŞİŞİRİYOR

KULLANMA TALĐMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALĐMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

DİYABETTE BESLENME PRENSİPLERİ

KULLANMA TALİMATI. VİTA B 250/250/1 mg enterik kaplı tablet Ağızdan alınır.

ADIM ADIM YGS LYS Adım BOŞALTIM SİSTEMİ 3

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

B unl a r ı B i l i yor mus unuz? MİTOZ. Canlının en küçük yapı biriminin hücre olduğunu 6. sınıfta öğrenmiştik. Hücreler; hücre zarı,

Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

PROJE GRUBUMUZ. * Ayla TAMAÇ * * Ayşe AKPINAR * * Betül AYHAN * * Emre SEYHAN *

KULLANMA TALİMATI. Bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

MUCİZE KALKAN İLE SUYUMUZ ŞİMDİ PET ŞİŞELERDE DE SAĞLIKLI

KULLANMA TALİMATI. SINECOD depo tablet 50 mg Ağız yoluyla alınır.

Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALİMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

HİDROJEN PEROKSİT, SAÇ BOYALARI ve KANSER

A AFT (Ağız için yaralar) Sayfa 25 Alt Islatma Problemleri Sayfa 6 Anne Sütünü Çoğaltan Çay Sayfa 7 Astım ve Bronşit Sayfa 11 B Bağırsak Çalıştırıcı

ilkokul Yeşilcan la Temiz Hava

zeytinist

KULLANMA TALĐMATI. Bu ilacı kullanmaya başlamadan önce bu KULLANMA TALĐMATINI dikkatlice okuyunuz, çünkü sizin için önemli bilgiler içermektedir.

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

KALP KRİZİ UZ.DR.MUHAMMET HULUSİ SATILMIŞOĞLU

7. ÜNİTE - Beslenme İlkelerini Fiziksel Aktivite Programına Uygulamak. Bölüm -5- Beslenme ve sindirim ile ilgili kavramlar

TURHAN DOĞRU NEFES ALMAK:

Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz bir şekilde bölünüp çoğalmasıyla ortaya çıkan kötü urlara denir.

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

KULLANMA TALİMATI. EKSPAZ, 30, 60 ve 90 tabletlik ambalajlarda kullanıma sunulmaktadır.

KULLANMA TALİMATI. Etkin madde: Her bir ml sinde (=20 damla) 1 mg ketotifene eşdeğer bazda mg ketotifen hidrojen fumarat içerir.

Soğuk Havaların Kalp Krizine Olumsuz Etkisi

Transkript:

TÜRKİYE TEK DİSTRİBÜTÖRÜ Laboratuvar ve Sağlık Gazetesidir Yıl : 4 Sayı : 24 Temmuz - Ağustos 2014 Tel: +90 850 433 46 36-13 info@infoend.com.tr www.infoend.com.tr 15 Nisan 1912. Dev yolcu gemisi Titanik, buz dağına çarptıktan 2 saat 40 dakika sonra Kuzey Atlantik in soğuk sularına gömülmüştü. Gemideki 2209 kişiden 1497 si hayatını kaybetti. 712 kişi sağ kurtarıldı. Bazı cesetlere ulaşıldı. Bir kısmının kimlikleri zor da olsa belirlendi, ama pek çok cesede ulaşılamadı. Kazadan 6 gün sonra 21 Nisan 1912 de, Mackay-Bennett adlı kurtarma gemisi çalışanları, Atlantik Okyanusu ndan 2 yaşlarında sarışın bir çocuğun cansız bedenini çıkardı. Titanik in Meçhul Bebeği Doç. Dr. Kadir Demircan 20 Istanbul Fuar Merkezi www.chemshoweurasia.com Fuar Ana Sponsoru Organizatör +90 212 324 00 00 sales@artkim.com.tr Adaletin yeni yüzü >> Prof. Dr. Sevil Atasoy Şu süt konusu >> Prof. Dr. Kadir Halkman Ankara Üniversitesi Gıda Müh. Böl. Güneşten koruma ürünleri >> Yük.Kimyager Hasan Öz 3 4 6 Asrın çevrecisi Rachel Carson LABMEDYA sınır tanımıyor İngiliz hekim Ronald Ross un, 1897 yılında Labmedya, mart ayında Dubai de düzenlenen Hindistan da yaptığı gözlemlerle başlayan ARABLAB fuarına katılırken haziran ayında da keşifler silsilesi sayesinde bugün sıtma Güney Kore de laboratuvar cihazları üreten asalağının sivrisinek ve insandaki döngüsü firmalarla yeni cihazlar üzerine bilgi alışverişinde hakkında geniş bilgiye sahibiz. bulundu. 10 12 İnsan, tabiatın bir parçasıdır ve doğaya karşı savaşı kaçınılmaz olarak kendisine karşı bir savaştır diyor, Rachel Carson. Bir manolya kadar hassas, utangaç, hüzünlü, zarif, çelik iradeli Carson, 1970 lerdeki çevrecilik hareketi öncesinde doğaya sahip çıkan bir önderdir. 42

Yorum www.facebook.com/labmedya 3 >> Prof. Dr. Sevil Atasoy Adaletin yeni yüzü Olay yerinde bırakılan kan, kıl, sperm, tükürük gibi biyolojik delilden DNA elde edilebileceğini, buradan elde edilen DNA profili nin kişiye özgü olduğunu artık herkes biliyor. Yeni olan, biyolojik delilin lekesindeki DNA dan yola çıkarak şüphelinin yüzünün görüntüsünün de elde edilmesi. Araştırmalar, çok yakın bir gelecekte bu imkanın polisin rutin olanakları arasına gireceği yönünde. Uzunca bir süredir, DNA dan saç rengi boyayla, göz rengi lensle değiştirilebilir. Bu yüzden fazla işe yaramaz. Beyaz-sarı-siyah ayırımı kolay DNA dan kişinin genetik geçmişi, bir başka deyişle etnik kökeni hakkında fikir sahibi bile olabiliyorduk. Bu bilgi Afrika, Latin Amerika, Asya ve Avrupa kökenli Amerikalıların bir arada yaşadığı ABD için önem taşıyor. Benzer şekilde Hint ve Afrika kökenli nüfusu yoğun olan Birleşik Krallık için, beyaz ve siyah oranının neredeyse eşitlendiği Güney Afrika için, Yeni Zelanda ya da Avustralya için, Asya ve Avrupa kökenlilerin yaşadığı Singapur için de önem- Polis, üniversiteyle elele li. En azından failin beyaz siyah sarı ırk ayırımını yapmayı sağlıyor. Birçok sivil toplum örgütü bu tip analizlerin ayırımcılığa yol açtığını ileri sürerek, karşı çıktı. Bu nedenle polisler ellerindeki bu olanaktan pek yararlanamadı, yararlansa bile dillendirmedi, delil olarak kullanmadı. Rüya gibi bir çözüm Üstelik pek çok ülke açısından büyük ırk kategorilerinin ayrıştırılması bir anlam da ifade etmiyor. Buna karşılık, neredeyse herkesin beyaz, herkesin sarı ya da siyah ırktan olduğu insan toplulukların yaşadığı ülkelerde, olay yerindeki ya da cinayet silahı üzerindeki lekeden, hatta parmakizinden elde edilen DNA dan, saldırganın kurbanın üzerinde bıraktığı her hangi bir biyolojik örnekten, yüzünün fotoğrafına varabilmek, rüya gibi bir çözüm. Bir cinayetin işlendiğini ve katilin olay yerinde DNA sını bıraktığını varsayın. Elinizde şüpheliler varsa, bu DNA profili ile şüphelilerinkini karşılaştırır, uyum göstereni tutuk- Bankada yoksa, fotofiti var fazla yaklaşmış durumdayız ve kan lekesinden robot resme bir kaç yıl öncesine larsınız. Elinizde şüpheli yok, buna karşılık Ama ya DNA veri tabanınız yoksa, ya da bir DNA veri bankanız varsa, olay yerindeki veri tabanı olduğu halde, aradığınız DNA kadar sadece bir umut iken, artık Fotofit i DNA profilini veri tabanında taratır, evvelce profiliyle örtüşen biri yoksa, cinayetin rutinde ne zaman kullanırız? diye soruyoruz. O kadar ki, sadece modern zaman suç işlediğinden DNA bilgisi veri tabanına çözümü gittikçe zorlaşır, hatta karanlıkta girmiş biriyle uyun gösterirse, o kişinin katil olduğunu anlarsınız. Kişiyi bulamasanız tilin DNA sından gerçeğe tam olarak uyan onbinlerce yıllık kalıntıların sahiplerinin Kaynak kalır. Bu çaresizlik durumunda polis, ka- insanının yüzünü çizmekle kalmayacak, bile, elinizdeki DNA bilgisi, evvelce işlenmiş suçların olay yerlerinden elde edilen deyimle fotofit üretebilse ve bu fotoğrafı Yüzde yedibin nokta üç boyutlu robot resmini çizebilse, teknik dahi neye benzediğini görebileceğiz. DNA profilleriyle örtüşürse, her iki suçun ülkenin dört bir yanına ilan etse, elbette bir Rotterdam daki Erasmus Üniversitesi nden Manfred Kayser ve ekibinin, insan aynı elden çıktığını bulur, tek kişinin peşine gören, tanıyan bulabilme şansı çok artar. düşersiniz. Şimdi bu çözüme her zamankinden daha DNA sı üzerindeki yüze ait dokuz özelliği kodlayan bölgeleri bulduğu 2012 yılında başlayan çalışmalar, Pensilvanya Eyalet Üniversitesi biyolojik antropoloji bölümü öğretim üyesi, genetik uzmanı Mark Shiver in araştırmaları ile sürmekte. Mark ın ekibi, Belçikalı görüntü uzmanı Peter Claes ın desteğini alarak, siyah ve beyaz ırk melezi altıyüz gönüllünün DNA özellikleri ile üç boyutlu fotoğraflarını bir arada değerlendiriyor, yüz şeklini belirleyen genetik bölgeleri saptamaya gayret ediyorlar. [1] Kayser in araştırmaları, yüzün belirgin özelliklerinin, örneğin göz bebeği ile burun ucunun birbirine göre durumunu, açısını, uzaklığını saptayan gen bölgelerini bulmayı hedefliyordu. Shiver ise, yüzün yedibin farklı noktasının yerleşiminin genetik özellikler tarafından nasıl etkilendiğini bulmayı amaçlıyor. PloS Genetics te yayınlanan araştırma sonuçlarına göre, yirmi farklı gen bölgesinde ortaya çıkan yirmi dört farklılaşma, yüzün özelliklerini belirlemekte işe yarayacak gibi duruyor. Kuşkusuz bu bilgiler, henüz polisin gündelik çalışmalarına dahil edilecek ölçüde güvenilir değil. Ancak bu satırlar kaleme alındığında PennState üniversitesi iki seri katili bulabilmek amacıyla polisle işbirliği yapmaktaydı. Henüz araştırma aşamasında olmakla birlikte adli bilim dünyası 5 10 yıl içerisinde fotofit uygulamasının gündelik polisiye uygulamalar arasında yer alacağını, hatta daha olay yerindeyken biyolojik kalıntıdan kişinin fotoğrafının çizilebileceğinden kuşku duymuyor. Belki fotofit in delil olarak kullanılabilecek ölçüde güvenilir olması için daha uzun bir süre geçecek, ama en azından arama çemberini küçülterek, polise olağanüstü vakit kazandıracak. Yöntem kuşkusuz yeni ya da arkeolojik kafataslarının yüzlendirilmesinde de kullanılacak. Üstelik elde dayanak oluşturan kafatası bulunduğundan, bunların fotofit ini oluşturmak çok daha kolay. Haftalar, hatta aylar süren ve sonucu her zaman tatminkar olmayan yüzlendirmenin yerini, artık büyük ölçüde robotlara yaptırılan kemikten DNA eldesi ve ardından fotofit yazılımının yüklü olduğu bilgisayarın klavyesinde bir kaç tuşa basmak alacak. [1] Claes P, Liberton DK, Daniels K, Rosana KM, Quillen EE, Pearson LN, McEvoy B, Bauchet M, Zaidi AA, Yao W, Tang H, Barsh GS, Absher DM, Puts DA, Rocha J, Beleza S, Pereira RW, Baynam G, Suetens P, Vandermeulen D, Wagner JK, Boster JS, Shriver MD. Modeling 3D Facial Shape from DNA. PLoS Genet. 2014 Mar; 10(3):e1004224.

4 Yorum www.facebook.com/labmedya >> Prof. Dr. Kadir Halkman Ankara Üniversitesi Gıda Müh. Böl. Şu süt konusu Herkes, her şeyi ve özellikle beslenme ile sağlık konusunu çok iyi biliyor ya, bugünlerde yine süt aleyhtarlığı başladı. E-postalarımıza abuk sabuk, saçma sapan iletiler geliyor. Neymiş efendim; süt sadece bebekler için anneden alınan başlangıç gıdası imiş ve 2 yaşından sonra gereksizmiş ve buzağının içeceği süt çalınıyormuş. Neymiş efendim, okul sütü laktoz intoleransı açısından çok yanlış bir uygulama imiş. Neymiş efendim, süt üretimi küresel ekonomik güçlerin oyunu imiş. Daha da ileri gidip, süt içilmezse kanser vakalarının ve obezitenin azalacağını iddia edenler de var. Yani süt kanser yapıyormuş ve obeziteye neden oluyormuş. Bu bilgiler de onurlu biliminsanları sayesinde öğrenilebiliniyormuş. Mizah dergisi okuyor gibiyim. Her halde arkadaşlar kendi aralarında konuşurken işi geyiğe vurdular, yan masada oturan birisi bu konuşmayı duydu, ciddiye aldı ve bu şekilde yayımlandı. Buradan çıkan sonuç şudur: Arkadaşlar lütfen aranızda şakalaşırken ve işi iyisinden geyiğe vurduğunuzda etrafınıza dikkat edin, birileri ciddiye alabilir. Çok yıllar önce (25-30 sene önce olsa gerek) Ankara Valiliği/ Belediyesi tarafından Kurtboğazı Baraj gölüne sabotaj ihtimaline karşı anonslar yapıldı, arabalar sokak aralarında dolaşarak hoparlörlerden "musluklardan su içilmemesini" uyardılar. Akşama doğru bir sorun olmadığı duyuruldu. Olayın aslı şu imiş: 2 arkadaş Kurtboğazı baraj gölünde dolaşırken ölü balıkları fark etmişler. Birisi diğerine "Acaba kimyasal bir kirlilik mi var?" diye sormuş. öbürü de "Bu barajı kirletmek için en az 4-5 kamyon zehir gerekir" şeklinde yanıtlamış. Orada bulunan bir diğer kişi bu konuşmayı "Kurtboğazı baraj gölüne 4-5 kamyon zehir atılmış" şeklinde yorumlayıp anında ihbarda bulunmuş. Balık bu; doğar, büyür ve ölür. Zehre gerek yok. Şaka gibi geliyor değil mi? Ama aynen böyle oldu. Olmuş filan değil. Ben, bugün olduğu gibi o tarihlerde de Ankara Üniversitesi elemanı idim. Sazanlık her yerde var. ABD'de bir fuar sırasında öğrenciler dihidrojenoksit adlı bir kimyasalın, bütün kanser hücrelerinde görüldüğü, asit yağmurlarında bulunduğu, boğucu özellik gösterdiği vb nedenlerle yasaklanması gerektiği ile ilgili bir imza kampanyası açmışlar ve çok sayıda imza toplamışlar. Çok az kişi ise "hadi len veletler, bu bildiğimiz su. Bırakın insanlarla dalga geçmeyi" demiş. İmzalayanlar cahil halk değil, teknik bir fuarı gezmeye gelenler. Ben kendi hesabıma, çok iyi bir süt içicisiyim. 1 litre sütü bir defada tepeme dikip içerim. Çocukluğumdan kalan bir alışkanlık. Sağlıklı olduğu için mi içiyorum? Faydası olduğuna kesinlikle inanıyorum, bana hiçbir zararı olmadığına kesinlikle inanıyorum ve tadı hoşuma gidiyor. Yakın çevremdekiler benim yeme/ içme konusunda nasıl bir mızmız ve huysuz olduğumu çok iyi bilirler, tadını sevmesem şifa niyetine bile olsa her yemeği yemem. Mutlaka süt içilmesi şart değil. Yoğurt ve dolayısı ile ayran, peynir, kefir gibi süt ürünleri tüketiliyorsa hatta bunlar sütten daha yararlıdır. Şöyle ki; süt proteini kazein, bu ürünlere dönüşürken daha küçük parçalara ayrılır ve dolayısı ile vücut tarafından sindirilmesi daha kolay olur. Rus asıllı biliminsanı Ilya Ilyich Mechnikov, Bulgarların neden daha sağlıklı ve uzun yaşadıklarını araştırıp, bunun asıl nedeninin bol yoğurt yemelerine bağlı olarak bağışıklıklarının yüksek olduğunu, bunun da asıl olarak yoğurtta bulunan çubuk şeklindeki bakteri ile kazanıldığını kanıtlayıp, bu bakteriye Lactobacillus Bulgaricus adını vermiş ve 1908 yılında bağışıklık konusundaki çalışmaları nedeni ile Nobel ödülü kazanmıştır. Süt içme konusunda inandıklarım, benim inandıklarımdır ve hiç kimseye benim inandığım şeylerin mutlak doğru olduğunu dayatmaya kalkmam. Ama bir ricam var: Her duyduğunuza, okuduğunuza inanmayın. Her zaman söylediğim gibi yeme içme konusunda kafanızda sorular oluşursa ve biliminsanlarının gerçekleri ne kadar bildiğinden yana endişeye kapılırsanız (ki, bende de bu endişe var ama asıl endişem bu insanların biliminsanı olduğu şeklindedir), 70 yaş ve üstü yaşlı kadınlar size konuyu anlatırlar. Bir tavsiye: anneannenize, babaannenize, yaşlı teyze ve halanıza "süt kanser yapıyormuş, doğru olabilir mi?" diye sorarken, kafanıza terlik ya da baston yeme mesafesinden uzak durun. Sevgiyle ve dostlukla kalın.

6 Yorum www.facebook.com/labmedya >> Yük.Kimyager Hasan Öz Güneş koruma ürünlerinin içeriğinde en dikkat çekici kimyasal çinkodur. Formülasyonlarda genellikle çinko oksit formu kullanılmaktadır. Çinko içeren güneş koruma ürünleri hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruyucu etki göstermektedir. Dahası çinko veya çinko oksit insan sağlığı açısından tehlike oluşturmamaktadır. Yaz mevsiminde en çok dikkat edilmesi gereken konu; güneş ışınlarıdır. Güneşten gelen ışınların kemik gelişimi üzerine olumlu etkisi bilinirken, aşırı güneş ışığına maruz kalmak da cilt üzerine olumsuz etkilere sahiptir. Güneşten dünyamıza gelen ışık gözle görülen veya görülmeyen ışın demetlerinden oluşmaktadır. Farklı dalga boyundaki ışınlar bir araya gelerek bizim gözle görebildiğimiz beyaz güneş ışınını oluşturmaktadır. Güneş ışınları 290 nm ile 3000 nm ışınların birleşmesiyle oluşmaktaysa da insan gözü 400 nm ile 760 nm arasındaki ışınları görebilmektedir. İnsanlar için tehlike oluşturan ışın UV(ultra viyole) ışınlarındır. UV ışınları; UVA, UVB, UVC olmak üzere üç çeşittir. En uzun dalga boyuna sahip UV ışını türü UVA sonra UVB ve en kısa dalga boyuna sahip ışınlar ise UVC ışınlarıdır. UVA ve UVB ışınları atmosferden geçerken; tüm UVC ve bir kısım UVB ışınları ozon tabakası tarafından emilmektedir [1]. UVA ışınları( 320-380 nm dalga boyu) derinin derin tabakalarına (dermis) yayılır. UVA ışınları yıl boyunca ve gün içinde değişik saatlerde, mevsim veya hava koşullarında değişmeksizin etkili olmaktadır. UVB ışınları (290-320 nm dalga boyu) derinin üst takası(epidermis) etkilemektedir. UVB ışınları yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur [2]. UVA ve UVB ışınlarının her ikisi de cildimize zarar verir. UV ışınlarına maruz kalmanın kısa vadeli etkisi güneş yanıkları, uzun vadeli etkisi ise erken yaşlanma ve cilt kanseridir. Bazı antibiyotikler, bazı doğum kontrol hapları, benzoil peroksit içeren bazı kozmetikler göz ve cildin UV ışınlarına karşı hassasiyetini arttırmaktadır [3]. Güneşin bu zararlı etkilerinden korunmak için bir çoğumuz yazın plajlarda güneşten koruma ürünleri kullanmaktayız. Güneşten koruyucular UV ışınlarını ya emer ya da yansıtırlar. Ya da değişik bir ifade ile UV ışınlarının cilde geçişini önlemek için kimyasal bariyer oluştururlar. Genelde titanyum dioksit ve çinko gibi kimyasallar içeren güneş koruyucularının losyon, sprey ve krem gibi değişik formları mevcuttur [4]. Bu ürünleri elimize aldığımızda ya da reklamlarında SPF( Sun Protection Factor) ya da güneşten koruma faktörü tabiriyle karşılaşırız. Bu tabir ilgili ürünün güneş ışınlarından ne kadar koruduğunun bir ölçüsü olarak verilmektedir. Ancak güneş koruma ürünlerinin kaç faktör olduğunu belirleyen bu sistem sadece UVB ışınlarına karşı korumanın bir ölçüdür. Cilt yaşlanması ve cilt kanserine sebebiyet veren UVA ışınlarından korumayı ifade etmemektedir. Bu faktör 2-60 arasında değişmesine rağmen, son zamanlarda SPF 100 olan ürünlere dahi rastlanmıştır. Aslında bu faktör koruma süresi ile de ilişkilidir. Seçilecek güneş koruma ürünün SPF faktörü cilt rengiyle ilişkilidir. Dr.Lowa (İngiltere nin en iyi dermatologlarından biri) açık renk deriye sahipseniz veya ailenizin geçmişinde deri kanseri vakaları varsa, bu durumda günlük olarak, güneşli havalarda SPF30 a kadar çıkacak şekilde, UVA korumalı SPF15 olan bir ürün kullanmalısınız. Ancak, esmer veya daha koyu renkli tene sahip kişiler aynı derecede risk altında değildir; bu yüzden o kadar korumaya ihtiyaçları yoktur. demektedir. Koruma faktörü SPF 50 olan bir ürün SPF 30 olan bir ürüne kıyasla UV ışınlarını %0,2 daha fazla engellemektedir. Hiçbir ürün güneşin bu etkisini %100 engelleyememektedir. Bir ürünle en fazla korumayı sağlamak için en az SPF 15 olan ürün kullanılmalıdır [5]. Geniş spektrumlu bir güneş koruma ürününde bulunan kimyasallar FDA(Food and Drug Administration) tarafından şu şekilde belirtilmiştir: Kimyasal Diğer Adı Benzofenonlar Oxybenzone Cinnamate(sinnamat) Oktinoksat Cinoxate Ecamsule Mexoryl SX Sulisobenzone Salisilatlar Titanyum Dioksit Çinko Oksit Avobenzone Parsol 1789 Tablo: Bazı geniş spektrumu güneş koruma ürünlerinin içeriğindeki bazı kimyasal maddeler. Son zamanlarda güneş koruma ürünlerinde bulunan retinyl palmitta olarak da bilinen A vitaminin (güneş koruma ürünlerindeki A vitamini) FDA tarafından cilt kanserine yakalanma olasılığını arttırdığı bildirilmiştir. Bu nedenle kullandığımız ürünlerin içeriğine dikkat etmemiz gerekmektedir. Güneş koruma ürünlerinde riskli olduğu bildirilen bir diğer kimyasal da oxibenzondur. Oxibenzon diğer adı ile benzophenone-3 genellikle güneş kremleri ve bazı kozmetiklerde kullanılan organik bir bileşiktir. UVB ve UVA ışınlarını emmektedir. Ancak oxibenzon cilt tarafından emilerek DNA ya zarar vermekte ve cilt kanserine yakalanma riskini arttırmaktadır. Oxibenzonun UV ışınlarını filtrelemesi, güneş ışınlarını ısı enerjisine dönüştürme şeklinde olmaktadır. Bu ısı cildin üst tabakasındaki hücrelere zarar vermektedir. Bu da melanoma adı verilen cilt kanseri türüne sebebiyet vermektedir. EWG (Enviromental Working Group= Çevresel Çalışma Grubu) oxibenzon un etkileri konusundaki araştırma sonuçlarını sitesinden yayınlamıştır. CDC (Amerikan Sağlık Kuruluşu) e göre oxibenzonlar ayrıca vücudun hormon dengesini bozmaktadır [6]. Güneşten koruma ürünlerindeki tehlikeli maddelerden biri de bu ürünlerdeki esans maddesindeki ftalatlardır. Ftalatlar suda çözünürlükleri düşük, yağda çözünürlükleri yüksek ve uçuculukları düşük kimyasallardır. Kanserojen etkiye sahiptir. Ayrıca özellikle erkeklerde kısırlığa neden olmaktadır [7]. Birçok üründe kullanılan aynı zamanda güneş koruma ürünlerinde kullanılan koruyucu parabenler bir araştırmada meme kanserine yakalananların tümörlerinde doku başına 20 nanogram paraben tespit edilmiştir [8]. Parabenler ayrıca östrojeni taklit eden madde olarak bilinir. Parabenlerle kanser arasında nedensel ilişki kurulamamıştır [9]. Güneş koruma ürünlerinin içeriğinde en dikkat çekici kimyasal çinkodur. Formülasyonlarda genellikle çinko oksit formu kullanılmaktadır. Çinko içeren güneş koruma ürünleri hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı koruyucu etki göstermektedir. Dahası çinko veya çinko oksit insan sağlığı açısından tehlike oluşturmamaktadır. Titanyum dioksit de çinko gibi koruyucu etkisi olan bir diğer faydalı kimyasaldır. Ayrıca deri yoluyla vücuda girmemektedir. Son zamanlarda moda olan ve pek çok alanda etkili ürünler geliştirilmesini sağlayan nanoteknoloji ürünler; güneş koruma ürünlerinde tercih edilmemelidir. Çünkü nanopartiküller kullanılan kimyasallın deri yoluyla vücuda girmesini kolaylaştırmaktadır. Sadece titanyum dioksit içeren formulasyonlar da koruma yönünden yetersiz kalmaktadır. Çinko ile titanyum dioksit içeren formulasyonlar daha etkilidir. Çinko oksit ve titanyum dioksit dışında UVA ışınlarına karşı koruma sağlayan diğer bazı kimyasallar avobenzon ve ecamsule(ekamsül)dir. Bazı çalışmalara göre en etkili güneş koruma ürünleri avobenzon ve titandioksit içermektedir. Azobenzon çinko oksit ve titanyum dioksit gibi minerel UV absorbanlarla kombine edildiğinde güneş ışınlarına karşı daha etkili olmaktadır [9]. Ecamsule de etkili bir UVA koruyucusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Absorbe ettiği UV ışınını ısıya dönüştürüp, cilde temas etmeden termal enerji olarak serbest bırakmaktadır. Ecamsule asidik yapıda olduğundan kullanıldığı formülasyonlarda trietanolamin gibi bir bazla nötralize edilmesi gerekmektedir. Fareler üzerinde yapılmış bir çalışma [10] ecamsule nin cilt kanserine yakalanma riskini arttırmadığını ortaya koymuştur. Tüm bu bilgiler ışında güneşten koruma ürünleri seçerken dikkatli olmak gerektiği unutulmamalıdır. Hiçbir ürünün %100 koruma sağlayamayacağını unutmadan, güneşten koruma ürünü kullanıyorum diye saatlerce güneş altında kalmamak gerekmektedir. Bu ürünlerin güneşe çıkmadan 15-30 dakika önce cilde uygulanması ve tatbik ettikten sonra fazlasının havlu ile silinmemesi gerekmektedir. Ayrıca terleme ya da kurulanma sonra tekrar tatbik edilmesi yerinde bir uygulama olacaktır. Genellikle 3 cm 2 lik bir cilt alanına ortalama 2 ml güneşten koruma ürünü kullanılması gerekmektedir. Bu ürünleri seçerken yukarıda belirttiğimiz hususlara dikkat edilmesi ve mümkünse organik sertifikalı ürünleri tercih edilmesi gerekmektedir. Çünkü organik sertifikalı ürünler zararlı kimyasallar ve nanoteknoloji ürünü ham maddeler içermemektedir. Dahası bu ürünlerde sentetik koku, petrol türevi ham madde ve koruyucu paraben bulunmamaktadır. Bir diğer husus da alacağınız ve kullandığınız ürünlerde Sağlık Bakanlığı onayının olmasına mutlaka özen gösterilmelidir. Kaynaklar [1] U.S. FDA(Food and Drug Administration) web sitesi, Ultraviyolet (UV) Radiation, http://www.fda.gov/radiation-emittingproducts/radiationemittingproductsandprocedures/tanning/ucm116425.htm, Erişim tarihi: 07.07.2011 [2] Cemile ERTAN( Deri ve Zuhrevi Hastalıklar Uzmanı), Güneş Işınlarının Deri Üzerindeki Etkileri, ODTÜ Sağlık ve Rehberlik Merkezi( METU Medical Center), http:// www.mc.metu.edu.tr/pdf/odtu_srm_brosur_gunes. pdf, Erişim tarihi: 07.07.2011 [3] U.S. FDA(Food and Drug Administration) web sitesi, Sun Protection, http://www.fda.gov/radiation-emittingproducts/radiationemittingproductsandprocedures/tanning/ucm116445.htm, Erişim tarihi: 07.07.2011 [4] Enviromental Working Group (EWG), CDC:Americans Carry Body Burden of Toxic Sunscreen Chemical, By Rebecca Sutton, March 2008, Web Site: http:// www.ewg.org/analysis/toxicsunscreen, Erişim tarihi: 07.07.2011 [5] Wikipedia, Ftalat, http://tr.wikipedia.org/wiki/ftalat, Erişim tarihi: 08.07.2011 [6] Harvey, Phillip W., Significance of the detection of esters of p-hydroxybenzoic acid (parabens) in human breast tumours, Ocak 2004, Erişim tarihi: 08.07.2011 http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/jat.957/abstra ct;jsessionid=d5c7e77eebb2005e29dd9e8645a05 C0F.d01t02 [7] Golden, Robert A.,Review of the Endocrine Activity of Parabens and Implications for Potential Risks to Human Health Informa, 2005, Erişim tarihi:08.07.2011 http://informahealthcare.com/doi/ abs/10.1080/10408440490920104 [8] Warwick L. Morison, MD, Photosensitivity(Işığa duyarlılık) New England Journal of Medicine 350 (11): 1111-1117, 11 Mart 2004, http://www.nejm. org/doi/full/10.1056/nejmcp022558, Erişim tarihi: 08.07.2011 [9] Uyen Nguyen and David Schlossma, Stability Study of Avobenzone with Inorganic Sunscreens, Kobo Products Poster, 2001, http://www.koboproductsinc.com/downloads/nyscc- Avobenzone.pdf, Erişim Tarihi: 08.07.2011 [10] Fourtanier A., Mexoryl SX protects against solar-simulated UVR-induced photocarcinogenesis in mice". Photochem Photobiol 64 (4): 688-93, Ekim 1996, http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1751-1097.1996. tb03125.x/abstract, Erişim Tarihi: 08.07.2011

MIXdrive 1 XS Tek karıştırma pozisyonlu, ultra düz, aşınmayan manyetik karıştırıcı. 1.000 ml hacim için optimize edilmiştir; bu ölçü entegrasyon için idealdir. +200 C ye kadar aşınmayan manyetik karıştırıcı; En fazla +95 C sıcaklıktaki suya batırılabilir Son derece sağlam yapı Sistemlere entegre edilebilir hotmix 1 Dünyanın en küçük ısıtıcı plakalı manyetik karıştırıcısı. Emsalsiz bir şekilde yerden tasarruf sağlayan alüminyum ısıtıcı plakalı bu kompakt, güçlü ve son derece dayanıklı manyetik karıştırıcı aynı zamanda viskoz ve agresif maddelerin kullanımına da uygundur. Bakım gerektirmez ve aşınmaz Elektrikle hızlı ısıtma Sağlam, uzun ömürlü kalite STIRRING HOTPLATE 6 / STIRRING HOTPLATE 15 Karıştırma noktaları arasındaki mesafe 130 mm olan, 6 karıştırma pozisyonlu ve 6 x 1.000 ml'lik Erlenmeyer kaplarına veya karıştırma noktaları arasındaki mesaf 65 mm olan, 15 karıştırma pozisyonlu ve 6 x 250 ml'lik deney şişelerine (uzun form) uygun karıştırıcı ısıtma plakası. Hızlı ısınma. Enerji tasarruflu. Tüm kap boyutları ve şekillerine uygun. Sisteme kolay entegrasyon. Tip Tip Tip Karıştırma noktaları 1 Karıştırma noktaları 1 Karıştırma noktaları 6 15 Karıştırma hacmi/ karıştırma noktası 1-1.000 ml Karıştırma hacmi/karıştırma noktası 1-2.000 ml Karıştırma noktası uzaklığı 130 mm 65 mm Karıştırma gücü (azami) 10 W Hız aralığı 100-1.600 rpm Karıştırma hacmi/karıştırma noktası 1-1.500 ml 1-1.000 ml Gövde malzemesi Paslanmaz çelik Karıştırma gücü (azami) 10 W Karıştırma gücü (azami) 40 W Sürekli operasyon koşulları (Temel) Havada -10 C ila +50 C; suda +50 C ye kadar Sıcaklık (azami) +200 C Güç ayarı 4-40 W (10-adımda) Isıtma plakası malzemesi Alüminyum alaşım Sürekli operasyon şartları (HT) Havada +200 C'ye kadar; suda +95 C ye kadar Sıcaklık (azami) +200 C Gövde malzemesi Paslanmaz çelik Çalışma voltajı (azami) 48 VDC Hız aralığı 100-2.000 rpm İzin verilen operasyon koşulları -10 C'den +40 C'ye kadar (%80 nem oranında) Ebat (ExBxY) 48 x 48 x 18 mm Elektriksel veriler 230 V / 550 W Çalışma voltajı (azami) 230 V / 1.200 W Koruma sınıfı IP68 Ebat (ExBxY) 120 x 140 x 80 mm Ebat (ExBxY) 250 mm x 430 mm x 75 mm Ağırlık (brüt) yaklaşık 0,25 kg Koruma sınıfı IP20 Koruma sınıfı IP20 Sipariş Numarası (Temel versiyon) 40300 Ağırlık (brüt) yaklaşık 2 kg Ağırlık (brüt) yaklaşık 15 kg Sipariş Numarası (HT versiyonu) 40303 Sipariş Numarası 61001 Sipariş Numarası 66306 66315

8 Kısa Kısa www.facebook.com/labmedya BÜTÜN HASTALIKLARIN SEBEBİ O OLABİLİR UYKUSUZLUĞA İKSİR BULUNDU YEMEKTEN SONRA ÇAY İÇENLER DİKKAT! KAN REZERVİ NASIL ARTIRILIR? Tüm insanların vücudunda var olan Candida Albicans mantarı, adet sendromundan aşırı kilo alımına, kronik yorgunluktan egzamaya her türlü hastalığın altyapısında etkin rol üstlenebiliyor Konuyla ilgili bilgi veren Dr. Sinan Akkurt, bir numaralı tetikleyicisinin aşırı antibiyotik kullanımı olduğuna dikkat çektiği Candida Albicans mantarının insan bedenindeki sinsi bir ajan olduğuna dikkat çekti. Normal koşullarda bağırsaklarda vitamin üreten bakterilerle dengede bulunan bir mantar çeşidi olan Candida Albicans mantarı, bağırsak duvarına yapışarak orada yaşıyor. Aşırı çoğalması ve yer değiştirmesi durumunda ise başta enfeksiyon oluştururken, ardından birçok hastalığın tetikleyicisi olabiliyor. Konuyla ilgili bilgi veren Biorezonans Uzmanı Dr. Sinan Akkurt, Candida Albicans mantarının çoğalmasında aşırı antibiyotik kullanımının önemli bir etken olduğuna dikkat çekti. Gereksiz yere kullanılan antibiyotiklerin yanı sıra rafine un ve şekerin fazla tüketimi, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve beslenme eksikliklerinin de bu mantar türünü çoğaltan etkenler olduğunu belirtti. Candida Albicans mantarı ile doğrudan bağlantılı rahatsızlıklar arasında ağızda beyaz pamukçuk, aft, şişkinlik, bağırsak krampları, anüste kaşıntı, vajinal mantar, sık mesane iltihapları, adet sendromları, halsizlik, enerji kaybı, düşük libido, depresyon, konsantre olamama ve alerjileri sıralayan Dr. Akkurt, tedavi için öncelikle beslenme planının değişmesi gerektiğini vurguladı. Özellikle rafine un ve şekerden uzak durulması, kefir, turşu, yoğurt, ayran, lor peyniri, sarımsak, üzüm çekirdeği, keten tohumu gibi bağırsak florasını destekleyici gıdalar alınmasını öneren Dr. Sinan Akkurt, biorezonans metoduyla iki seansta tedavinin tamamlanabildiğini kaydetti. BİLGISAYARIYLA EVLENMEK İSTİYOR de bir avukat, bilgisayarı ile ABD evlenebilmek için dava açtı. Açtığı sıra dışı davalar ve eşcinsel evlilik karşıtı söylemleriyle tanınan Avukat Chris Sevier, porno dolu bilgisayarı ile evlilik başvurusu kabul edilmeyince karşı dava açtı. Utah eyaleti Yargıtay 10 uncu Dairesi ne 50 sayfalık dava dilekçesi sunan Sevier, kendisinin bilgisayarına bağlılığının eşcinseller arasındaki romantik bağdan faklı olmadığını iddia etti ve evliliğine izin verilmesini istedi. Sevier a Eşcinsellerin seks objeleri ile evlenme hakkı varsa benim de porno video dolu bilgisayarımla evlenme hakkım var diye görüşünü savundu. Sevier, dilekçede, Benim evlilik başvurum kabul edilmeyerek bana karşı açık bir ayrımcılıkta bulunulmuştur diye yazdı. Temyiz Mahkemesi, önceki gün iki satırlık bir karar açıklayarak, Sevier in talebini geri çevirdi ve müdahil olmayacağını bildirdi. Yapılan bir araştırma sonucu, vişne suyu içenlerin uyku süresinin uzadığı ortaya çıktı. ABD de Louisiana State Üniversitesi ndeki araştırmacılar uykusuzluk için bir çözüm buldu ve bu çözümü Amerikan Beslenme Derneği nin yıllık toplantısında sundu. Özellikle de yaşlı nüfusun yüzde 34 ünü etkileyen uykusuzluğun sağlığı etkileyebileceği üzerinde duruldu. Uykusuzluğun kronik ağrı, yüksek tansiyon, tip 2 diyabete neden olduğu da ifade edildi. Araştırma ekibinden Frank Greenway, Uyku hapları gençler için çözüm olabilir ama yaşlılar için bu çok büyük bir problem. Biz iki hafta boyunca 68 yaş ortalamasındaki yedi yetişkine günde iki kez vişne suyu içirdik. Ve onların vişne suyu içtiklerinde uykularının 90 dakika fazla olduğunu gördük dedi. FEDAKARLIĞIN TOMOGRAFİSİ ÇEKİLDİ Rahibe Theresa yı bu kadar fedakar yapan sırrın beyninde gizli olabileceği ortaya çıktı. İsviçreli bilim adamları bilgisayarlı tomografide, beynimizdeki gri alanın büyüklüğünün kişinin bencilliğini de gösterebileceğini buldu. Bilim adamları 30 gönüllüye bir bilgisayar oyunu oynattı. Oyunda deneklerden bir miktar parayı kendileri ve kimliği belirsiz oyuncu arasında paylaştırmaları istendi ve bu sırada gönüllüler bilgisayarlı tomografiden geçirildi. Oyunda başkalarına karşı cömert davrananların beyninde sağ lobda bulunan temporoparyetal denilen bir bölgenin, cimri davrananlara göre daha fazla yer kapladığı görüldü. Zürih Üniversitesi nde insan davranışları üzerine araştırmalar yaparn Profesör Ernst Fehr, bu araştırmanın fedakar kişilik yapısı ve bunun biyolojik sebepleri üzerine yapılan ilk araştırma olduğunu söyledi. Daha önceki araştırmalarda cömert insanların gelirlerine, eğitim seviyelerine bakılmıştı. İnsan davranışlarında ve sosyal ilişkilerde kilit tavırlardan bir tanesi olan cömertlik ve fedakarlığın biyolojik bir sebebi olabileceği ilk kez ortaya koyulmuş oldu. Kahve ve çayı yemekten hemen sonra içmek, demir emilimini olumsuz etkiliyor. Demir eksikliği dünyada çok sık rastlanan bir beslenme sorunu. Süt çocukları ve büyüme çağındaki çocuklar, gebeler, vejetaryen diyet ile beslenenlerde daha sık eksiklik görülüyor. Kadınlarda demir depoları daha az olduğu için hemen her üç kadından birinde demir eksikliğine bağlı kansızlık şikayeti görülüyor. Özellikle yiyeceklerin demir içeriğinin az olması ve demirin bağırsaklardan emilmesinin çok güç olması sebebi ile demir eksikliği sık görülürken, yemeklerden sonra içilen çay ve kahvenin besinden alınan demirin emilimini azalttığı saptandı. Obezite ile ilgili çalışmalar yapan Dr. Fevzi Özgönül, çay, kahve ve kakao içerisinde bulunan bazı maddelerin, demir emilimini yarı yarıya azalttığını belirterek şöyle konuştu: Yemeklerin hemen üzerine içilen çay ve kahveden vazgeçmemiz gerekir. Tabii ki demirin faydaları olduğu gibi fazlalığının da zararı vardır. Bünyeye fazla miktarda demir almak damar sertliğine, hücrelerin yağlanmasına ve erken yaşlanmasına sebep olur. Demir fazlalığı kanser riskini artırdığı gibi siroz, şeker hastalığı, halsizlik, iştahsızlık, kalp büyümesi, bulantı, kusma, nefes darlığı gibi rahatsızlıklara da sebebiyet vermektedir. İnsanların günlük alması gereken demir miktarı 10-15 mg dır. Bebeklerde 1-2 mg, yetişkin erkeklerde 10mg, kadınlarda 20mg, gebeliklerde 30-35 mg olarak tavsiye edilir. ÖLÜMÜNE OTURMAYIN! Ofiste, televizyon karşısında, bilgisayar başında ya da arabada uzun süre oturuyorsanız büyük bir risk altındasınız demektir. İşte uzun süre oturmanın yol açtığı hastalıklar: Kalp hastalığına neden olur: Kaslar daha az yağ yakar ve kan akışı daha yavaşlar. Pankreas aşırı çalışır: Pankreas insülini (hücrelere enerji için glikoz taşıyan hormon) üretir. Bu da diyabete sebep olabilir. Kolon kanseri yapar: Çalışmalar göstermiştir ki oturmak kolon, meme ve endometrium kanserleri için büyük risk! Bacaklarda zayıf kan dolaşımı: Bacaklardaki kan dolaşımını yavaşlatır bu da kanın bacaklarda göllenmesine sebep olur. Bulanık beyin: Kasların çalışması beyine temiz kan ve oksijen pompalanmasını ve genel ruh hali üzerinde etkili kimyasalların salgılanmasını tetikler. Hareketsiz kaldığımızda beyin fonksiyonları yavaşlar. Kan rezervi Bağışlanan kanın raf ömrü kısa (sadece 42 gün) ve acil durumlarda büyük rezervler bile göz açıp kapayana kadar tükenebilir. Kanın kullanım ömrünü artırmak için hastaneler kanı dondurabiliyor fakat bunu nadiren yapıyorlar çünkü teknisyenlerin kanın kırmızı kan hücrelerini parçalamasını önlemek için gliserol eklemesi gerekiyor. Sorun şu ki, gliserol zehirli bir madde ve kanın kullanılmasından önce ayrıştırılması şart. Bu işlem ise birkaç gün alıyor ve hastalar da böyle bir zamana sahip değil. Rezervlerini dolu tutmak için hastanelerin sürekli kan bağışı alması gerekiyor ki, bu da hiç güvenilir değil. İngiltere de Warwick Üniversitesinde kimya profesörü olan Matthevv Gibson kısa süre önce, göz damlalarında kullanılan polivinil alkol adlı bileşenin, soğuğa alışık balıklardaki doğal bir antifriz proteiniyle benzer özellikler gösterdiğini keşfetti. Polivinil alkolün donmuş kan hücrelerini korumak için gliserole kıyasla daha az konması gerekiyor ve kandan ayrıştırılması birkaç dakikada gerçekleşiyor. Bu da dondurulmuş kanın neredeyse çözülür çözülmez kullanılabileceği anlamına geliyor ve hastanelerin daha çok miktarda kan depolamasına olanak tanıyor. KAHVE MORALE İYİ GELİYOR Ruhr Üniversitesi ndeki Alman bilim adamları tarafından 66 yaşlı insan üzerinde gerçekleştirilen bir deney kahvenin insanın moralini düzelttiği ve pozitif bir tutum içerisinde olmasına yardımcı olduğunu kanıtladı. Deney sırasında gönüllü kişiler iki gruba ayrıldı. Birinci gruptaki insanlara her gün deneye başlamadan yarım saat önce iki fincan kahveye eşdeğer olan kafein dozu verildi. İkinci gruptaki onların iş arkadaşları ise tabii ki kahve içtiklerini düşünerek plasebo içtiler. Daha sonra tüm katılımcılara özel seçilmiş kelimelerden oluşan pozitif seçenekleri çıkarmaları istendi. Onların ayrıca görsel testlerden de geçmeleri gerekiyordu. MedikForum un bildirdiğine göre yüzde 7 oranında kafein içenlerin verilen ödevleri daha iyi yerine getirdikleri ortaya çıktı. Ayrıca, onlar ikinci gruptaki gönüllü arkadaşlarına göre kendilerini belirgin bir şekilde daha mutlu hissettiler. Bilim adamlarının görüşlerine göre, kafein pozitif duygulardan sorumlu olan beyin kısmına etki yapıyor. Ayrıca, küçük dozdaki kahve davranışsal reaksiyonları ve düşünme hızını arttırıyor.

10 Yorum www.facebook.com/labmedya Şekil 2 Şekil 3 Ağustos ayının yirmisinde Dünya Sivrisinek Günü nü idrak ettik. Yani sivrisinek-sıtma bağlantısının keşfini bir kez daha andık. Ama bu sefer sivrisineklerin insana merakına dair daha çok şey biliyorduk. İngiliz hekim Ronald Ross un, 1897 yılında Hindistan da yaptığı gözlemlerle başlayan keşifler silsilesi sayesinde bugün sıtma asalağının sivrisinek ve insandaki döngüsü hakkında geniş bilgiye sahibiz: Bu bilgiler sayesinde sivrisinekten ve dolayısıyla sıtmadan korunabilmek için çeşitli yollar denedik geçen 116 yıl boyunca. Bir yandan sivrisinekle aramıza tül perde çekerken, bir yandan da onlarla kimyasal Şekil 1 Sivrisineğin Burnunun direği: ORCO yollardan mücadele ettik. Ne var ki bunlar hem yeterli olmadı, hem de çevreye ciddi zararlar verdi. Şekil 1. 1900 lerden kalma bu fotoğraftaki adam, sivrisinekten korunmak için çifte tedbir almış gibi görünüyor: Hem kafasını tül perdeyle çevirmiş, hem de tül perdedeki bir delikten pipo tüttürüyor: Muhtemelen keyiften değil, sivrisinekleri dumanla uzaklaştırmak için. [Kaynak: Wellcome Trust Blog] Sivrisineğin insanla ilişkisine son eğilenlerden biri Rockefeller Üniversitesi nden genetikçi Leslie Vosshall oldu. Vosshall ve ekibi bu yıl yayınlanan araştırmalarıyla şu soruyu cevaplandırdı: Bir sivrisinek nasıl oluyor da bir insanı tanıyıp ondan kan emiyor? Vosshall un bu çalışması, aslında daha önce ekibiyle sirke sineğinde (Drosophila melanogaster) yaptığı araştırmalara dayanıyor. O zaman sineklerin koku almaçlarına eğilmiş, hangi kokuya özelleşmiş olursa olsun, bir almacın işlemesi için ORCO adlı bir proteinin şart olduğunu bulmuşlardı. Vosshall ve öğrencileri, o halde acaba bu protein sivrisineklerde de benzeri bir işlev görüyor olabilir mi, diye sordular. Çünkü özellikle insanlara hastalık bulaştıran iki sivrisinek türünün (Anopheles gambiae ve Aedes aegypti) dişileri omurgalı hayvanlardan, özellikle de insandan beslenir. İnsandan emdikleri kandan gelen besinle kendi yumurtalarını büyütürler. İnsanı tanıyıp bulmak için ise iki sinyalden yararlanırlar: Birincisi insandan gelen yoğun karbon Yazar: Çağrı Yalgın dioksit (CO2), diğeri de insan kokusu. ORCO proteininin bu işte de bir parmağı olup olmadığını anlamak için ekip önce özel bir yöntemle sivrisineğin genlerinden ORCO proteinini kodlayan geni (orco) çıkarmış. Bu değişik (mutant) sivrisinekler artık ORCO proteinini üretemez olmuş. (Yazının kalanında bunlara kısaca ORCOsuz diyeceğim.) Daha yakından incelediklerinde, daha önce sirke sineklerinde gördüklerini görmüşler: Normalde ORCO ile işleyen almaçların bulunduğu organ olan duyargadaki sinirlerin etkinliği azalmış. Hayvancağızlar birçok kokuyu algılayamaz olmuşlar. Meselâ, kıvamı balınkine çok benzeyen, ama kokusuz bir madde olan gliserolü baldan ayırt edememişler. Ekip bir de bu ORCOsuz sivrisineklerin insan kokusunu ne kadar ayırt edebildiklerini görmek istemiş. Bunun için insanlarca giyilmiş veya hiç giyilmemiş gömlek kollarından gelen havayı sivrisineklere koklatmışlar, ama tamamen CO2 siz bir ortamda. Normal sivrisinekler insanca giyilmiş gömlekten gelen kokuyu tercih etmiş, ama ORCOsuz sivrisinekler bunlar arasında bir fark görmemiş. Gelgelelim aynı deney CO2 ile tekrarlanınca, ORCOsuz sinekler de hangi havanın insanca giyilmiş gömlek kolundan geldiğini kolayca bulabilmişler. Demek ki sivrisinekler insan bulmak için tek bir algıya dayanmıyor, CO2 ile işleyen bir yöntem daha daha kullanıyor olmalı. Peki acaba bu sinekler canlılar arasında ayrım yapabiliyor mu? Bunu inceledikleri deneyde, sıradan sivrisinekler insandan gelen havayı, bir kobaydan (Cavia parcellus) gelen havaya tercih etmişler, ama ORCOsuz sinekler bunu yapmamış. Yani ORCOsuz sivrisinekler omurgalı bir hayvanı bulabiliyor, ama o omurgalının insan olup olmadığını ayırt edemiyor. ORCO, sivrisinek-savarların işlemesi için gerekli Bu sivrisinekleri kullanarak araştırmacılar bir de eski bir bilmeceyi çözmek istemişler: Yaz aylarında kullandığımız sivrisineksavar bileşik DEET nin (N,N-dietil-metatoluamit) işleyişi. Deneyde araştırmacı kolunu DEET ile sıvayıp sineklerin olduğu kafesin yanına koyunca normal sinekler hemen koldan uzaklaşmış. Ama ORCOsuz sinekler DEET li ve DEET siz kol arasında tercih yapmadan her ikisine de yaklaşmış. Yani DEET, ORCOsuz sinekler üzerinde etki göstermemiş. Bu deney öncesinde bazı araştırmacılar bu bileşiğin sivrisineğin koku algısını engellediğini, dolayısıyla sivrisineğin insanları algılayamadığını iddia ediyordu. Ama eğer bu doğru olsaydı bu deneyde koku algısı zaten bozuk olan ORCOsuz sinekler insan kolunu bulamamalıydılar. Ama bulabildiler. Üstelik DEET nin varlığı bu durumu etkilemedi. O halde DEET bu kokunun algısını engelleyerek etki gösteriyor olmamalı. Geriye iki seçenek kalıyor: DEET nin kokusu ya sineğin hoşuna gitmiyor, ya da bu almaçların işini doğru yapamamasına neden oluyor, bir nevi sineğin kafasını karıştırıyor. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu anlamak için önümüzdeki araştırmalara bakacağız. ORCOsuz sineklerin fark edemediği, yalnızca havadaki, yani uçuşkan DEET idi. Araştırmacılar DEET sürdükleri kollarını bu sefer sinek kafesinin içine daldırınca (evet, yaptılar bunu: Şekil 2 ve 3), ORCOsuz sinekler kola yine yaklaştılar, hattâ kondular ama konar konmaz onu sokamadan geri uçtular. Belli ki havadaki DEET yi fark edemiyorlardı ama koldakini, temas edince fark edebilmişlerdi. Yani sivrisinekler uçuşkan ve durağan DEET yi farklı şekilde algılıyor olmalı. Şekil 3. Bazılarımızın bilim uğruna neler yapabileceğine bir örnek: Sivrisinekleri kendi kanıyla besleyen bir gönüllü. [Kaynak: Flickr. Howard Hughes Tıp Enstitüsü nün izniyle kullanılmıştır.] Bu sonuçlar neye yarayacak? Bu araştırmalar DEET bilmecesini çözmedi ama çözümüne bir hayli ipucu sağladı. Voshall laboratuvarındakiler şimdi bu çözümü tamamlamaya çalışıyor. Bu sonuçlar bize doğrudan doğruya bir sivrisinekle mücadele silâhı sağlamıyor. Gözümüzü karartıp ORCOsuz sivrisinekleri doğaya saldığımızı varsayalım. Bunlar besin bulamayarak kısa zamanda tükenecek, doğadaki hastalık taşıyıcısı sivrisineklere karşı bir etki göstermeyecektir. Ancak ORCOsuz sineklerle yapılan bu deneyler, sivrisineğin insanla ilişkisinde koku algısının önemini ortaya koyuyor. Bu deneylerde sivrisineğin birçok koku algısı kökten engellenmişti. Şimdi, bu engellenen kokulardan hangisinin daha önemli olduğu araştırılabilir ve belki o bilgi bize sıtma ile savaşta önemli bir silâh sağlayabilir. Bu yazı www.acikbilim.com dan alınmıştır. Kaynaklar ve notlar M. DeGennaro vd., 2013. orco mutant mosquitoes lose strong preference for humans and are not repelled by volatile DEET. Nature 498:487-491 M. DeGennaro, 2013. Mutant mosquito solves mysteries of attraction and repulsion. Incubator M. Tufet, 2013. World Mosquito Day a Wellcome perspective. Wellcome Trust Blog (Yazarsız), 2013. Genetic engineering alters mosquitoes sense of smell. HHMI News Şekil 2 ve 3 ün kullanımına verdikleri izin için Howard Hughes Tıp Enstitüsü ne teşekkürler.

Laboratuvar ve Sağlık Gazetesidir 12 Haber www.facebook.com/labmedya LABMEDYA sınır tanımıyor Labmedya, mart ayında Dubai de düzenlenen ARABLAB fuarına katılırken haziran ayında da Güney Kore de laboratuvar cihazları üreten firmalarla yeni cihazlar üzerine bilgi alışverişinde bulundu. Laboratuvar ve sağlık sektörünün yayın organı olan Labmedya her geçen gün baskı adedini ve sayfa sayısını artırırken yurtdışındaki gelişmelere de dikkat ediyor. Sektörü yakından takip etmeye çalışarak, yurtiçinde olduğu gibi yurtdışındaki en yeni teknolojileri ve ürünleri de okurlarıyla tanıştırmayı amaç edinen Labmedya bu kapsamla Dubai ve Güney Kore de çalışmalarda bulundu. Çalışkan Cam ın Genel Müdürü Alper Çalışkan ile beraber Dubai ve Güney Kore de çalışmalarda bulunan Labmedya Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Güler yurtiçinde olduğu gibi yurtdışında da fuarlara katılarak, laboratuvar cihazı üreten firmalarla görüştüklerini belirtti. Güler, Labmedya artık yeni hedefler ve projelerle yolunda ilerliyor. Yurtiçinde sektörü ilgilendiren her noktaya ulaşan gazetemizin artık yurtdışında da yer almasının gerektiğini düşünüyor ve bu hedef doğrultusunda yeni projelerle ilerliyoruz. dedi. Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman GÜLER Editör Taşkın EROĞLU Grafik Tasarım Öznur ÖZTÜRK Danışma Kurulu Prof. Dr. Kadir HALKMAN Uzm. Yelda ZENCİR Özlem Etiz SAĞDAŞ Nevin KOÇAKER Hukuk Danışmanları Av. Ersan BARKIN Av. Murat TEZCAN İdare Merkezi Eti Mah. Birecik Sok. No: 1/64 Gazi İş Merkezi Maltepe / ANKARA Tel: 0 312 342 22 45 Fax: 0312 342 22 46 e-posta : bilgi@labmedya.com Yayın Türü Yerel Süreli Görsel Tasarım www.prosigma.net - info@prosigma.net Basım Yeri Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. Anadolu Bulvarı Meka Plaza No:5/15 Gimat / ANKARA Tel: 0.312 397 16 17 Basım Tarihi Ağustos 2014 - Ankara Ücretsizdir. Sayı : 24 Temmuz - Ağustos 2014 Labmedya Gazetesi nde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. WHAT IS LABMEDYA? www.labmedya.com/en Antepfıstığının anavatanı Türkiye, İran ve Türkmenistan'dır. Dünya'da antepfıstığının en çok yetiştiği ülkeler, sırasıyla İran, ABD ve Türkiye'dir. Türkiye'de ise en çok Gaziantep (Nizip İlçesi), Şanlıurfa, Siirt, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır illerinde yetişir. Fıstık ağacı sıcak havayı çok sever. Adını, ülkemizde en çok yetiştiği yer olan Gaziantep'ten alan, antepfıstığı ağacının, yağlı ve ince kabuklu yemişine denir. Besin değerleri ve kalorisi yüksek bir besin olan antepfıstığı bol miktarda protein ve mineral barındırır. Günde 10-12 adet yenilen iç antepfıstığı, vücudun günlük yağ ihtiyacını karşılayabilmektedir. Antepfıstığında kolestrol yoktur. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Kroner kalp hastalığının riskini azaltır. 100 gr antepfıstığı vücudun günlük protein, vitamin B1 ve fosfor ihtiyacının %35 ini karşılayabilmektedir. Antepfıstığı protein yönünden 2 kat, fosfor yönünden 4 kat sığır etinden daha üstündür. Vitamin E, B ve C kompleksince zengindir. Antepfıstığı şeker hastalığında (Diabete Mellitus) kullanılabilir. 100 gr antepfıstığında 4.0 gr posa bulunur. Posa miktarı yönünden pirinç, patates ve buğday (0.3 gr) dan daha üstündür. İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler. Her derde deva Antep fıstığı (Pistacia vera), sakız ağacıgiller (Anacardiaceae) familyasından yenebilen kabuklu bir meyve ve bunun ağacına verilen addır. Bu ağaç adını en çok yetiştiği kentlerden olan Gaziantep'ten alır. Antepfıstığı ağacından yetişir, yağlı, ince kabukludur. Tatlıcılıkta, ayrıca eczacılıkta öksürük şurubu yapımında kullanılır. Antepfıstığı kalp sağlığını korumada önemli bir ilaç vazifesi görür. Hastalıktan sonra antepfıstığı nekahet dönemlerinde de vücudumuzun dostudur. Bir terkip içinde veya tek başına tüketilen fıstık, nekahet dönemin rahat ve kısa sürmesini sağlar, bünyeyi dirençli hale getirir. Akciğer için iyi bir iltihap temizleyicidir. Göğsü yumuşatır, ağrılarını hafifletir, öksürüğün geçmesine yardımcı olur. Antepfıstığı vücuda enerji verir. Yorgunluğu giderir. Bedeni ve zihni kuvvetlendirir. Cinsel gücü arttırır. Karaciğerin ve bağırsakların düzenli çalışmasına faydalıdır. Böbrek ağrılarını hafifletir. Vücudun gelişmesini destekler. Hastalarda iyileşmeyi hızlandırır.

Güvenli ve Doğru Tartım Secura Entegre ve akıllı koruma sistemleriyle riski azaltın. Sarto Elektronik Terazi San. ve Tic. Ltd. Şti. Burhaniye Mah. Abdullahağa Cad. No.60 34676 Beylerbeyi Üsküdar / İstanbul Tel : +90 216 422 53 66 sarto@sarto.com.tr www.sarto.com.tr

14 Haber www.facebook.com/labmedya ATRAZIN Genellikle mısır, şeker kamışı ve bazı bitkilerde bulunan bu ilaç hücrenin mitokondriyal fonksiyonunu bozuyor ve hayvanlarda insülin direncine neden oluyor. Özellikle mısır alırken organik mısır almaya özen gösterin. BISFENOL A (BPA) Genellikle içeceklerin saklanması için üretilen plastiklerde kullanılan BPA, östrojen taklidi yaptığı için üreme sistemine son derece zararlı. Aynı zamanda yağ hücreleri içinde biyokimyasal hareket yarattığı için enflamasyon ve yağ hücresi büyümesine neden oluyor. Konserve gıda ya da plastik kapta yiyecek aldığınızda (su bile olsa) BPA içermez etiketi olmasına dikkat edin. CIVA Yüksek früktoz içeren mısır şurubundan uzak durmanız için bir neden daha. Mısır şurubu, işlenirken içinde çok az da olsa civa içeriyor. Uzun süreli tüketim de vücutta civa birikimine neden oluyor. Konserve gıdalar içerirken etiketini okumak ve mümkün olduğunca uzak durmak gerekiyor. TRIKLOSAN El hijyen ürünlerinde, sabunlarında, diş macunlarında, antibakteriyel özellikleri nedeniyle bolca triklosan bulunur. Ancak bu madde tiroid bezinin çalışmasında oldukça zararlı etkiye sahip. Şimdilik kesin bir çalışma olmasa da daha fazla araştırma yapılıyor. Şimdiden önleminizi almak istiyorsanız, triklosan içermeyen ürünleri tercih etmekte fayda var. FTALAT Bu madde de, dayanıklılığı, esnekliği ve saydamlığı arttırmak için plastikte kullanılır. Çocuk oyuncaklarında, kişisel bakım ürünlerinde de rastlanır. Obez çocuklarda yapılan bir araştırmada vücutlarında yüksek oranda ftalata rastlanmıştır. Genç kızlarda da yüksek ftalat seviyesi ve aşırı kilo arasında bağlantı vardır. TRIBUTILTIN Tributiltin, genel olarak ekinlerde mantar ilacı olarak kullanılsa da, bakteri gelişimini önlediği için tekne boyalarında da kullanılır. Bu kimyasala maruz kalan hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde yağ hücresi gelişimi gözlenmiştir. Ne yazık ki tributiltin ev tozunda da bulunuyor. Kaynak: Cumhuriyet Görünmezlik pelerini için ilk önemli adım Bilim ve teknoloji insan aklını zorlayacak şekilde hızlı gelişiyor. Hayatımıza hızla giren ama bilim kurgu filmlerini anımsatan yeni bir gelişme, görünmezlik pelerini. li bilim insanları, nesneleri ABD görünmez kılacak bir pelerin üretmek için ilk önemli adımı attı. Texas Üniversitesi araştırmacıları, aşırı ince meta-screen kullanarak 3D bir nesneyi mikrodalgalara karşı görünmez kılmayı başardı. Ancak aynı başarı, henüz görünür ışığa karşı elde edilemedi. Science Daily sitesinin verdiği bilgiye göre, meta-screen, 2008 yılında Toronto Üniversitesi araştırmacıları tarafından keşfedildi. Materyal, ışığı, fotonların dalga boylarından daha küçük noktalara odaklıyor. Dünyadaki ilk dalga boyu altı odaklama tekniği olan meta-screen, her türlü dalga boyuna ölçeklenebilme özelliğine sahip. Böylece, tıbbi tetkiklerde kullanılan radyo dalgalarından, optik mikroskopi için kullanılan ışıklara kadar, görüntüleme ve algılama cihazları için eşi benzeri olmayan ölçüde çözünülürlük ve esneklik kazandırıyor. Duke Üniversitesi nde geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmada, 7,5 santimetre uzunluğundaki bir çubuk, meta-materyaller kullanılarak mikrodalga radyasyonuna karşı görünmez hale getirilmişti. Araştırmacılar, bu etkiyi ortaya çıkarabilmek için elmasşeklinde bir cihaz kullanmıştı. Discovery News in haberine göre, metamateryaller ışığı, sesi ve diğer dalgaları doğal olmayan yollarla bükebiliyor. Texas Üniversitesi nde yapılan yeni deneyde, 18 santimetre uzunluğundaki silindir çubuk, son derece ince bakır bandın, balık ağı şeklindeki esnek polikarbonat filme tutturulmasıyla üretilen örtüyle mikro dalgalardan gizlendi. Çubuğu sarmak için kullanılan örtü (metascreen), mikro dalgaların çubuk üzerinde dağılmasını ve göze görünmemesini sağladı. New Journal of Physics dergisinde yayımlanan araştırmanın başını çelen Andrea Alù, geliştirdikleri görünmezlik pelerini göze görünüyor olmasına rağmen, biyo-ilaç da da dahil birçok alanda pratik işlevler için kullanılabileceğini düşünüyor. IOP Publishing sitesine konuşan Alù, Prensipte bu teknik ışığı da görünmez kılmak için kullanılabilir ifadesini kullandı. Alù, bir sonraki aşamada görünür ışık üzerinde çalışacaklarını söyledi.

Fiziksel ve Kimyasal Standartlar ICP-MS Kalibrasyon Standartları ICP Kalibrasyon Standartları Uçucu Organik Bileşik (VOC) Standartları Fenol Standartları Polinükleer Aromatik Hidrokarbon (PAH) Standartları Pestisit Standartları Yoğunluk Standartları Erime Noktası Standartları Spektrofotometri Standartları Renk Standartları İletkenlik Standartları Refraktif İndeks Standartları ph Tampon Çözeltileri Kinematik Viskozite Standartları Toplam Organik ve İnorganik Karbon (TOC/TIC) Standartları Avrupa Farmakopisi Standartları www.sumertek.com

16 Haber www.facebook.com/labmedya Dolunay davranışlarımızı etkiliyor mu? Dolunay zamanı kültürel öğelerin de etkisiyle kurt adamlar, cinayetler, seri katiller ve uğursuzluklarla bağdaştırılır. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar öyle gösteriyor ki popüler inanışın aksine dolunay zamanlarının davranışlar üzerinde herhangi bir özel etkisi bulunmuyor. Konu üzerine uzun yıllar araştırmalar yapmış Kanadalı psikolog Ivan Kelly, yapılan çalışmaların birbiriyle tutarlılık göstermediğini ve dolunayda davranışların değiştiğine yönelik sonuç veren her çalışmaya karşılık aksi tezi savunan bir diğerinin de mutlaka bulunduğunu söylüyor. 2000 yılında biri İngiltere, diğeriyse Avustralya Sydney de yapılan iki farklı çalışma dolunay zamanında köpek saldırısına uğradığı şikâyetiyle hastaneye başvuran hasta sayılarıyla normal dönemlerdeki başvuruları karşılaştırmış. Simon Chapman tarafından yürütülen Avustralya daki çalışma sonucunda köpek saldırıları ve dolunay zamanı arasında anlamlı bir ilişki bulunamazken, Chanchall Bhattacharjee ve araştırma grubu İngiltere deki çalışmalarında dolunay zamanında köpek saldırılarının iki katına çıktığını gözlemlemişler. Bu çelişkileri sonuçları değerlendiren Washington Üniversitesi nden psikolog Eric Chudler, suç oranları, polis tutuklamaları ve intihar davranışlarında da dolunay zamanının anlamlı farklar yaratmadığına parmak basmış. Chudler, bilim tarafından desteklenmemesine rağmen insanların halen dolunay zamanındaki suçları ve trafik kazalarını dolunayın etkisine bağlamakta ısrar ettiklerine dikkat çekiyor. Bilim tarafından desteklenmemesine rağmen insanlar halen dolunay zamanındaki suçları ve trafik kazalarını dolunayın etkisine bağlamakta ısrar ediyor. Chudler, popüler inanışın halen dolunayda davranışlarımızın değiştiği yönünde olmasını seçici hafızayla açıklıyor. Dolunay zamanında olağanüstü bir şeyler olduğu zaman insanlar bunu ayın durumuyla bağdaştırma eğilimi gösteriyorlar ve zihinlerine o şekilde kodluyorlar. Oysa örneğin, dolunay dışında bir zamanda işlenmiş herhangi bir cinayet durumunda ayın durumunu görmezden geliyorlar. Chudler a göre bu yanlış inanışın bir diğer nedeniyse birbiriyle ilişkili olmayan olaylar arasında neden sonuç ilişkileri kurmak. Olumsuz bir olayın dolunay zamanında gerçekleşmiş olması, o olaya neden olan durumun dolunay olmasını gerektirmiyor. Sonuç olarak, dolunay konusundaki düşüncelerimiz filmlerdeki kurt adam senaryoları ve medyanın da etkisiyle popüler etkilerden kurtulamasa da yapılan bilimsel çalışmalar dolunayın kişilik ve davranışlar üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığına işaret ediyor. Kaynak: http://news.nationalgeographic.com Diş macunu ve sabun kısırlık sebebi mi? Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre diş macunu, sabun ve güneş kreminde bulunan bazı kimyasallar sperm kalitesini düşürüyor. Diş macunu, sabun, güneş kremi ve bazı plastik maddelerde bulunan her üç kimyasaldan birinin, erkeklerde sperm kalitesini düşürdüğü ortaya çıktı. Almanya da yapılan araştırmaya göre, erkeklerde açıklanamayan kısırlık sorunlarının sebebi bu maddeler olabilir. The Independent gazetesinde yayımlanan özel haberi diken.com.tr duyurdu. Almanya nın Bonn kentindeki Avrupa Çalışmaları merkezinde yapılan araştırmada, evlerde yaygın olarak görülen 96 kimyasaldan 30 u spermlerin yüzme hareketini doğrudan etkilediği tespit edildi. Öyle ki, spermler yumurtayı döllemek için kritik önem taşıyan enzimleri olması gerekenden daha erken salıyor. Yani sperm, kısır hale geliyor. Araştırma, söz konusu kimyasalların vücuda aynı anda girmesi sonucunda bir tür kokteyl etkisi ortaya çıktığını, yani kısırlaştırma etkisinin arttığını da ortaya koydu. Kopenhag Üniversitesi nden Profesör Niels Skakkebaek araştırma hakkında, Endüstriyel ürünlerdeki endokrin engelleyici kimyasallarla insan spermlerinin işleyişi arasında ilk kez doğrudan bir bağlantı tespit ettik. Bulgularımız, bu kimyasalların önceden düşünüldüğünden daha tehlikeli olduğuna işaret. Fakat modern toplumlarda artan kısırlığı bu şekilde açıklayıp açıklayamayacağımızı gelecekteki araştırmalar gösterecek dedi. The Independent, insanların söz konusu kimyasallara her gün gıda ve içeceklerin yanı sıra krem veya sabun yoluyla da maruz kaldığını; bu araştırmanın sonucunda Avrupa da bazı ürünlerin kullanımına yasak veya kısıtlama getirilebileceğini yazdı. Kaynak: Cumhuriyet sağlık Akuaporin adlı proteinler ne işe yarar? Kusursuz bir hücresel su dengesi bedenlerimizin düzgün işlemesi için şarttır. Bu işten suyu hücre duvarından içeri taşıyan akuaporin adlı minicik proteinler sorumludur. Bilim insanları kısa süre önce akuaporinlerin tümörlerde de bulunduğunu ve bazı kanserlerin gelişimini hızlandırabildiğini öğrendiler. Araştırmacılar da çaresi bulunmayan, felce kadar gidebilen bir bağışıklık sistemi bozukluğu olan Devic s hastalığının antikorların akuaporinlere saldırması sonucu ortaya çıktığını buldular. Hastalıklara çare bulmaya çalışan birden çok laboratuvarın hedefinde akuaporinler var. Kanser için bu, tümör hücrelerindeki akuaporinleri engelleyebilen bir molekülü tanımlamak anlamına geliyor. Kolay bir iş değil. San Francisco'da California Üniversitesi'nde tıp ve fizyoloji profesörü olan Dr. Alan Verkman, "Su ne yapıp edip hücreye girmenin yolunu buluyor" diyor. Başlıca inhibitörler arasında ağır metaller, örneğin cıva bulunuyor. Ağır metaller aşırı zehirli olmakla birlikte araştırmacılar için verimli bir alan sunuyor ve gelecekte kullanılabilir. Felce ek olarak hızla körlüğe, bağırsak ve mesane kontrolünün yitimine yol açan Devic's hastalığının tedavisi sanılandan da yakın olabilir. Verkman'ın laboratuvarı akuaporinleri hedefleyen antikorları durdurabilen bir molekülü tanımladı ve ön klinik deneylerde başarı vaat ettiğini gördü. Hep denildiği gibi, su demek yaşam demek ama suyun hücrelerde nasıl dolaştığını anlamak ve manipüle etmek 21. yüzyıl tıbbına damgasını vurabilir. 3 boyutlu yazıcılarla her şey mümkün mü? boyutlu baskı tekniğiyle tanıştığımızdan 3 bu yana en imkansız formların bile bire bir kopyalanabildiğine şahit oluyoruz. Bir yanda biyoyazıcılarla üretilen yapay organlar, diğer tarafta moda dünyasına el atıp fütürist tasarımlar yaratan yazıcılar, prostetik uzuvlar, otomobil parçaları, bloklar halinde inşa edilen yapılar Bu yazıcıların modern insana kazandırdığı pratik uygulamalar saymakla bitmiyor. Böyle bir yazıcının kendi kendini kopyalaması bile mümkün. NASA ve ESA, 3 boyutlu yazıcıları Mars gibi gezegenlerde koloni kurmak için kullanmaya karar verdiler. Bir düşünsenize, artık başka bir gezegende araştırma üsleri inşa edecek, astronotların tıbbi kontrollerini yapabilecek, gerekirse yapay organ üreterek tedavi aşamasına geçilmesini sağlayacak olan robotlarla karşı karşıyayız. Evet, gerçekten limit yok. Peki, sadece bir gecede kendi görünmezlik pelerininizi üretmeye ne dersiniz? Duke Üniversitesinden Profesör Yaroslav Urzhumov, aynı teknolojiyi görünmezlik pelerini üretmek için de kullanabileceğimizi söylüyor. Mevcut çalışmalarda fiberglas ve bakır gibi malzemeler kullanılırken, Urzhumov ve ekibi 3 boyutlu baskı makinesiyle üretilen, polimer tabanlı özel bir metamateryal kullandı. Bu alanda kullanılan meta-materyaller, bazı dalga boylarındaki ışınları kırabilen, insan yapımı özel bileşimler. Ekibin baskı makinesi kullanarak ürettiği malzeme delikli bir disk şeklinde. Diskin üstündeki deliklerin yerleri özel bir algoritma kullanılarak belirlenmiş. Amaç, bu delikler sayesinde ışınları ustalıkla saptırmak ve böylece görünmezlik etkisi oluşturmak. Diskin tam ortasında çok daha büyük bir delik var. Buraya ışın geçirmeyen bir malzeme yerleştiriliyor. Yapılan deneyde, mikrodalga ışınları bu özel forma yansıtıldı ve obje görünmez oldu. Aslında diskin yaptığı şey oldukça basit: Işınları uzaya geri yansıtıyor, böylece kendisini görünür kılacak olan etkiyi ortadan kaldırmış oluyor. Bugüne dek yapılan görünmezlik deneylerinde, birbirinden farklı teknolojiler denendi ancak gölgelerin elimine edilmesi başarılamadı. Tabii bir insanı görünmez kılıp, gölgesini saklayamamak gerçekten büyük bir sorun. Urzhumov un ürettiği bu teknoloji gölge sorununa da çözüm getirmiş gibi görünüyor. Yine de bir sorun var: Mikrodalga ışınımı, görünür ışık tayfının içinde değil. Şimdi aynı tekniğin daha yüksek frekanslı radyasyona, yani görünür ışığa uygulanabilmesi için geliştirilmesi planlanıyor.

SEM ENDÜSTRİ CİHAZLARI A.Ş. SevenGo ONLINE SG2 Serisi Su geçirmez Mikroprosesör kontrollü El tipi çantalı Tek bir cihazda 30 ölçümün hafızaya kaydı Seven Compact ph/lon metre S220 5 nokta kalibrasyon IP54 korumalı Su ve toza karşı dayanıklı Densito 30PX Refraktömetre www.prosigma.net Türkiye TEK yetkili temsilcisi ONLINE Türkiye yetkili temsilcisi Acıbadem Mah. Çiçekli Sk. Çiçek Apt. A Blok No: 1A/14 Kadıköy / İSTANBUL Tel: +90 216 325 78 36 semindustrylab semindustrylab Sem Industry A.S. www.semend.com.tr www.mettleronline.com info@semend.com.tr

18 Haber www.facebook.com/labmedya UTANGAÇLIK HAYAT BOYU DEĞİŞMEYEN BİR KARAKTER ÖZELLİĞİ Mİ? Yapılan bilimsel çalışmalar öyle gösteriyor ki herhangi bir kişinin yeniliklerden kaçınması ya da onlarla başa çıkabilmeyi başarması çocukluğundaki beyin fizyolojisi ve kimyasıyla yakın ilişki içinde bulunuyor. Tanımadıkları fotoğraflar gösterildiğinde çocukluğunda utangaç olan yetişkinlerin amigdala adı verilen beyin bölgelerindeki etkinleşme diğer bireylere göre daha yüksek oluyor. Küçüklüğünde daha sosyal olan yetişkinlerinse bu beyin bölgelerindeki etkinlik daha düşük oluyor. Bilim insanları uzun yıllardır kişilerin mizaçlarındaki bu farklılıkların nedenlerine dair açıklamalar bulmaya çalışıyor. Huy ya da mizacın en önemli öğelerinden biri sayılan yeniliklere karşı nasıl tepkilerin verildiğiyse bahsettiğimiz çalışmanın odak noktası olmuş. Çekingen çocuklar yeni kişiler ya da durumlar karşısında ürkek davranıyorken, sosyal çocuklar onlara yaklaşmaktan çekinmiyor. Harvard Tıp Okulu'ndan Carl Schwartz huy olarak çocukluk dönemiyle yetişkinlik dönemi arasında bir bağlantı olduğunun altını çiziyor. Bireyler arası huy farklılıklarının altında yatan nedenlerden biri olaraksa amigdala faaliyetlerindeki farklılıkları öne sürüyor. Harvard Üniversitesi'nde Jerome Kagan tarafından yapılan çalışmada 2 yaşlarında bir grup çocuk çekingen ve sosyal olmak 2 alt gruba ayrılıyor. Araştırmacılar 11 yıl sonra aynı çocukların 13 yaşlarındaki davranışlarını gözlemliyorlar. 9 yıllık bir aradan sonraysa 21 yaşlarındaki beyin MR'ları çıkarılıyor. Araştırmacılar çocukların küçüklüklerindeki huylarının 21 yaşında da halen gözlemlendiğini ve bu bulguların beyin görüntüleme teknikleriyle de desteklendiğini öne sürüyorlar. Ancak halen alanda daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunduğunu da belirtiyorlar. Küçüklüğünde çekingen olan çocukların sosyal kaygı bozukluğu geliştirebileceğine yönelik bir takım araştırmalar bulunuyor. Schwartz, çocuklukta deneyimlenen bu hastalığın yetişkinliğe dair bir depresyon işareti olabileceğine işaret ediyor. Sosyal kaygı bozukluğu yetişkinlerde SSRI adı verilen bir takım ilaçlar ve davranışçı terapiyle tedavi edilebiliyorken, çocuklardaki tedavi için hangi yöntemin izlenmesi gerektiği ne yazık ki çok da net değil. Sonuç olarak yapılan bu çalışmayla araştırmacılar amigdala etkinliğinde saptanacak farklılıkların erken dönemde fark edilip geleceğe yönelik önlemler alınabileceğini öne sürüyorlar. Son olarak belirttikleriyse her çekingenliğin sosyal kaygı bozukluğu ya da depresyona yol açmayacağı. Çünkü mizaçlarımız patolojik kategoriler değil. Kaynak: BBC UYKUSUZLUK YENİ BEYİN HÜCRESİ OLUŞUMUNU ENGELLİYOR Princeton Üniversitesi nden Dr. Elizabeth Gould ve araştırma grubunun fareler üzerinde yaptığı bu araştırma uykusuzluğun beyinde bellek oluşumundan sorumlu hipokampüs bölgesini etkilediğini ortaya koyuyor. Bu etkininse bir stres hormonundan dolayı gözlemlendiği belirtiliyor. Uykusuzluk, bellek oluşumundan sorumlu hipokampüs beyin bölgesindeki yeni sinir hücresi oluşumunu yavaşlatıyor. Araştırma grubunun çalışması 72 saat boyunca uykusuz bırakılan farelerle böyle bir etkiye maruz bırakılmayan farelerin birbirleriyle karşılaştırılmalarına dayanıyor. Uykusuz bırakılan farelerin kortikosteron adı verilen stres hormonu seviyeleri normal gruba göre yükseliyor. Bunun yanı sıra, beyinlerinin hipokampüs bölgesinde yeni hücre yapımı da yavaşlıyor. Stres hormonuyla yeni beyin hücreleri yapımı arasındaki ilişkiyi araştıran araştırmacılar, kortikosteron seviyesi normal düzeyde sabit tutulduğunda beyindeki hücre oluşumunun devam Yapılan yeni bir araştırma uykudan mahrum kalmanın yeni beyin hücrelerinin oluşumunu engellediğini ortaya koyuyor. ettiğini gözlemliyor. Diğer bir deyişle sonuçların doğrudan doğruya insanlar araştırmanın sonucunda uykusuzluk için geçerli olup olmadığına dair ek dolayısıyla yüksek seviyelere tırmanan çalışmaların yapılması gerektiğini çünkü stres hormonunun yeni bellek oluşumu hiçbir kişinin çok zorunlu kalmadıkça için gerekli olan beyin hücresi yapımını engellediği bulunuyor. Uykudan mahrum bırakılan fareler bir hafta içinde normal uyku düzenlerini yakalayabilseler de, sinir hücresi oluşumu normal seyrine ancak iki haftadan sonra ulaşabiliyor. Bugün, yetişkin beyninde gözlemlenen sinir hücresi yenilenmelerinin altında yatan neden tam olarak bilinemese de Dr. Gould ve grubu, uzun süre uykusuzluk sonrasında bilişsel işlevlerde oluşan sorunların bu yenilenmenin yavaşlamasından kaynaklanabileceğini iddia ediyor. Konsantrasyon bozukluklarıysa bu etkilerden biri olarak örnek veriliyor. Alanda uzman olan ve araştırmanın sonuçlarını yorumlayan Dr. Neil Stanley, araştırmanın ortaya koyduğu bu 72 saat uyumadan geçiremeyeceğini belirtiyor. Ancak her gece uyuması gereken miktardan biraz daha az uyutulan denekler üzerinde de aynı etki gözlemlenirse çalışmanın çıkarımlarının ilginç olabileceğini ekliyor. Kaynak: BBC.

ANAMED & ANALİTİK Grup, 1975 yılından günümüze kadar uzman Teknik kadrosu ile Kalite Kontrol, Araştırma ve Geliştirme cihazlarının; Satış ve Satış sonrası danışmanlık hizmetlerini vermektedir. Sektörde yaşanan gelişmelere paralel olarak etkin bir şekilde laboratuvar ve pilot/küçük ölçekli üretim alanlarında, dünyanın kendi sektörlerinde en başarılı firmalarının ürünleri ile destek olmakta ve hizmet vermektedir. Analitik Çözümlerde Güvenceniz

20 Yorum www.facebook.com/labmedya Titanik in Meçhul Bebeği 15 Nisan 1912. Dev yolcu gemisi Titanik, buz dağına çarptıktan 2 saat 40 dakika sonra Kuzey Atlantik in soğuk sularına gömülmüştü. Gemideki 2209 kişiden 1497 si hayatını kaybetti. 712 kişi sağ kurtarıldı. Bazı cesetlere ulaşıldı. Bir kısmının kimlikleri zor da olsa belirlendi, ama pek çok cesede ulaşılamadı. Kazadan 6 gün sonra 21 Nisan 1912 de, Mackay-Bennett adlı kurtarma gemisi çalışanları, Atlantik Okyanusu ndan 2 yaşlarında sarışın bir çocuğun cansız bedenini çıkardı. Diğer kurbanlarla beraber bu bebeğin bedeni de Halifax Nova Scotia daki Fairview mezarlığına götürüldü. Mackay-Bennett in mürettebatı çocuğun mezarının üzerine Meçhul Bebek yazan bir mezar taşı yerleştirdi. 2004 yılında genetik çalışmalar sonucu uzmanlar bu bebeğin, Finlandiyalı 13 aylık Eino Panula olduğunu açıkladı, ama yanılıyorlardı. Doç. Dr. Kadir Demircan Adli genetik uzmanları 2001 yılında Titanik DNA Projesi kapsamında meçhul bebek mezarını açtı. 1998 yılında başlayan bu projede mezarlıktaki 240, 281 ve 4 numaralı mezarların açılması için ailelerden izin alındı. 4 numaralı mezar meçhul bebek mezarı olarak biliniyordu. Aileler bu proje sonunda cesetlerin kimliklerinin tespit edileceğini umuyordu. Aslında bebeğin 2 yaşındaki İsveçli Gösta Leonard Palsson olduğu düşünülüyordu. Alma Palsson adlı bir yolcunun giysilerinin cebinde çocuklarına ait 4 bilet bulunmuş ve meçhul bebeğin annesi zannedilen Alma da bebeğin mezarının yanına defnedilmişti. Ama meçhul bebek Palsson değildi. Bebeğin kimliği iki kez yanlış tespit edildi. Ancak genetik bilimindeki gelişmeler ve uzmanların ısrarlı çalışmalarıyla en sonunda doğru kimlik tespiti yapılabildi. Bazılarımızın aklına şöyle bir soru gelebilir: 100 yıl önceki kazada hayatını kaybetmiş bir kişinin kimlik bilgilerine ulaşılsa elimize ne geçecek? Bu kadar masrafa ve zaman harcamaya ne gerek var? Bilimin görevi, insanlara faydalı olmak, sırları, soru işaretlerini ortadan kaldırmak ve yeni teknolojiler geliştirmek. İşte bu çalışmalar bunların hepsini yerine getiriyor. İnsan kalıntılarından DNA elde edilmesi üzerine çalışan Kanada daki Lakehead Üniversitesi profesörlerinden Ryan Parr, Titanik hakkında bazı videolar seyrederek araştırmasına başlar. 2001 yılında Palsson ailesinin izni ile Gösta Leonard Palsson olduğu düşünülen çocuğun, Titanik kurbanlarının defnedildiği Halifax daki Fairview Mezarlığı ndaki mezarı açılır. Çamurlu bir tabut, üç diş ve 6 santimetre uzunluğunda bir kemik parçası çıkarılır. Kemik ve dişler çok eski olduğu için çekirdek DNA elde edilemez. Her hücrede bir adet bulunan çekirdek DNA elde edilebilse her şey çok kolay olacaktır, çünkü bu sayede % 99,9 oranında doğru kimlik tespiti yapılabilir. Ancak çekirdek DNA sının elde edilemediği durumlarda (yangın, antik kalıntılar, aşırı kimyasal deformasyon) Y-STR ve mitokondri DNA analizleri uzmanların rahat bir nefes almasını sağlar. Titanik projesinde Y-STR çalışmaları başarısız oldu. Parr ve ekibi aldıkları dişten, mtdna elde etmeyi başardı. Mitokondri, hücre sitoplazmasında bulunan birçok organelden biri. ATP burada üretiliyor. Mitokondrinin, çekirdek DNA sından farklı olarak kendine özgü DNA sı var. Bir mitokondrinin ortamala 2-10 DNA sı olur. Mitokondri DNA sı üzerindeki HV1, HV2 ve HV3 bölgeleri genetik kimliklendirmede kullanılır. Mitokondriyal DNA yavrulara sadece anneden geçer. Bizim, annemizin, anneannemizin mitokondri DNA sı aynıdır. Bu yüzden adli tıpta anne tarafından bireyler takip edilirken mitokondri DNA sı çok işe yarar. Kısacası, mitokondri DNA sı biyolojik bir arşivdir. Genetik soyadımızdır. Meçhul bebeğin DNA dizisi Palsson un akrabalarının mtdna sı ile karşılaştırıldı, ama DNA lar eşleşmedi. Ekip, araştırmayı kazada ölen 3 yaşın altındaki diğer beş çocuğu da katarak genişletti. Projeye dahil olan Atlantik Denizcilik Müzesi nden Alan Ruffman kazada ölen altı çocuğun anne tarafının soyunun izini sürmek için sosyal bilimcilerden, tarihçilerden, Titanik araştırmacılarından, çevirmenlerden, arşivcilerden ve aile üyelerinden yardım aldı. Adli soy uzmanları da çalışmaya destek verdi. Araştırmacılar meçhul bebeğin HV1 i ile diğer çocuklarınkileri karşılaştırdı ve iki çocuk hariç diğerlerini eledi. 4 çocuk eşleşme olmadığı için elenince geriye sadece 13 aylık Eino Viljami Panula ve Sidney Goodwin kaldı. Meçhul bebeğin dişlerinde yapılan incelemelerde çocuğun yaşının 9-15 ay arasında olduğuna ve iki çocuktan yaşı büyük olan 19 aylık Goodwin olamayacağı kanısına varıldı. Sonuçta araştırmacılar meçhul bebeğin 13 aylık Finli Eino Viljami Panula olduğunu 2004 yılında bilim dünyasına duyurdu. Bu, meçhul bebeğin kimliğinin ikinci defa yanlış tanımlanmasıydı. Ama sonra ilginç bir şey oldu. Meçhul bebekten geriye kalan ayakkabı Atlantik Denizcilik Müzesi nde sergileniyordu. Bir çift deri ayakkabı, araştırmacıların belirlenen yeni kimlik hakkında sorular sormasına sebep oldu. Müzenin internet sitesine göre ayakkabılar 1912 yılında Clearance Northover tarafından saklanmıştı. Northover Halifax ta polisti ve Titanik kurbanlarının cesetlerinin ve eşyalarının korunmasına yardım etmişti. Northover ın torunu Earle bir mektubunda Titanik kurbanlarının giysilerinin hatıra avcılarından korumak amacıyla yakıldığını anlatıyordu. Ama Northover o minik ayakkabıları yakamamıştı. Ayakkabıları polis karakolundaki çekmecesine koyuverdi. 2002 yılında torun Earle Northover ayakkabıları müzeye bağışladı. Müzedeki ayakkabılar araştırmacıların kafasında şüpheler oluşturmuştu. Çünkü bu ayakkabılar 13 aylık bir bebeğe göre çok büyüktü! Acaba Panula, Panula değil miydi? İki yanlış kimlik tespitinden sonra araştırmada üçüncü aşamaya geçildi. Parr ve ekibi kimlik tespitini ABD Silahlı Kuvvetleri nin DNA Kimlik Laboratuvarı nda tekrar yapmaya karar verdi. Ekip, yine mitokondri DNA analizi yaptı. Daha önce elenen Sidney Goodwin in meçhul bebek olabileceğini gösteren mitokondrinin HV2 bölgesine baktılar. Sonuç eşleşmişti. Silahlı Kuvvetler Laboratuvarı sonucu doğruladı. Bu veri, tanımlamanın % 98 oranında doğru olduğunu gösteriyordu. 2004 te bebeğin Panula olduğunu duyuran sonuçlar 2011 yılında düzeltilerek Uluslararası Adli Genetik dergisinde yayımlandı. Adli genetik uzmanları kazadan 99 yıl sonra, 21 Nisan 1912 de cansız bedenine ulaşılan meçhul bebeğin kimliğini doğru olarak tespit etmişti. Meçhul bebeğin, Palsson ve Panula değil, İngiliz Goodwin ailesinin 19 aylık bebeği Sidney Leslie Goodwin olduğuna karar verildi. Titanic ve Avatar filmlerinin yönetmeni James Cameron, son yıllarda Titanik in daha ayrıntılı ve net görüntülerini elde etmeye çalışıyor. Titanik batığı, Robert Ballard ve Jean-Louis Michel tarafından 1985 yılında bulunmuştu. Bu keşiften itibaren Titanik e ilgi daha da arttı. Genetikteki gelişmeler, teknolojide de yaşanıyor. Okyanusun derinliklerindeki Titanik in üç boyutlu görüntüleri hazırlanıyor. Teknolojik ve genetik gelişmeler önümüzdeki yıllarda, karanlık sulara gömülerek sonsuza dek sustuklarını düşündüğümüz insanların ve Titanik in sesi olabilecek. Titanik felaketi gibi başka felaket kurbanlarının kimliklendirme çalışmaları da daha hızlı ve doğru olarak yapılabilecek. 1912 de batan Titanik hakkında bugün bunları konuşuyoruz. 2112 de bakalım neler konuşulacak. Yorumu sizlere bırakıyoruz. Kaynaklar Holden, C., Americans and French Find the Titanic, Science, Cilt 229, Sayı 4720, s. 1368-1369, 27 Eylül 1985. http://news.discovery.com/history/titanic-unknownchild-identified-110426.html Just, R. S., Loreille, O. M., Molto, J. E., Merriwether, D. A., Woodward, S. R., Matheson, C., Creed, J., McGrath, S. E., Sturk-Andreaggi, K., Coble, M. D., Irwin, J. A., Ruffman, A., Parr, R. L., Titanic s unknown child: the critical role of the mitochondrial DNA coding region in a re-identification effort, Forensic Science International Genetics, Cilt 5, Sayı 3, s. 231-235, Haziran 2011. Titley, K. C., The Titanic Disaster: Dentistry s Role in the Identification of an Unknown Child, Journal of Canadian Dental Association, Cilt 70, Sayı 1, s. 24-28, 2004. Butler, J., Fundamental of Forensic DNA Typing, Academic Press, 2010. Görülmemiş Titanik, National Geographic Türkiye, Nisan 2012. http://onlinestore.usatoday.com/titanic-p16342.aspx http://www.forensicgenealogy.info/contest_81_results.html