DEDEAĞAÇ MEZALİMİ BAKİ SARISAKAL
DEDEAĞAÇ MEZALİMİ 19 Ekim de 150 kadar Bulgar eşkıyası tarafından istila edildiği zaman Bulgar menfaaten icraat etmek üzere Dedeağaç ta mevcut 200 İslam hanesinden altısını bomba ile uçurmuş, diğerlerini ateşe vermişlerdi. Komiteciler nazarında ehemmiyetsiz telakki edilen bu husustan yüzlerce canlar heder olmuş ve berhayat kalan bir kısım ise öteye beriye kaçışmaya başlamıştı. Eşkıya can havliyle kaçan bu biçarelerin arkalarını bırakmıyor, süngüler ve tüfeklerle takip ediyordu. Çete sergüzeşti olan ve vahşette tarihin kaydettiği en zalimlere rahmet okutan ve benzerine tesadüf edilmeyen ve derununda Farecik ten gelen tüccarlar iskan olunan Mektebi İdadi karşısındaki Cami ye bir bomba attı. Farecik Süleyman Paşa Camisi
Camiden ve derunundaki 300 Müslüman dan eser kalmamıştı. Manzara pek feci bir hal arz ediyordu. Bir tarafta hurdahaş olmuş ahsat, ötede gözleri tamamıyla perde-i vahşet bürümüş bir sürü canavar, beride canını kurtarmak isterken şaşkın şaşkın kaçışan İslamlara, tam Avusturya Konsolosluğu önünde bir cinayeti Konsolosla, mülteciler Dedeağaç Avusturya Konsolosluğu gördüler. Kahveci Nuri Ağa isminde birini yakalamışlar, süngü ile tehdit ederek Bir lira ver diye bağırıyorlardı. Zavallı Liram yok. Üstümde, başımda ne varsa alın, sizin olsun, yalnız vurmayın, merhamet edin diye yalvarıyordu. Yirmi süngü Nuri Ağa nın göğsüne, kafasına, bacaklarına, her tarafa saldırıldı. Süngülerin sedası pek acı idi. Bundan biraz sonra Dedeağaç yerlilerinden Kasap Atanas ile Manol ellerinde büyük bir bıçak olduğu halde kim bilir nerede yakaladıkları yedi- sekiz yaşlarındaki bir İslam kızcağızını yine Konsoloshanede koyun keser gibi boğazladılar. Bu katliam iki gün, üç gece bütün dehşetiyle devam etti. Bir taraf Dedeağaç içerisinde katliam devam ederken şehir civarında dahi vahşet ilerliyordu. Yalnız Farecik e gelmekte olan 600 kişilik bir kafile Çaybaşı Mevkiinde kâmilen şehit edildi. Dedeağaç Tren İstasyonu Şark Şimendifer Komiseri Rıza Bey, otuz kadar Müslüman ile İtalyan Rahiplerinin idare eylemekte oldukları bir mektebe iltica eylemişti. Yerli Rumlar Mektep te İslamların mevcudiyetini haber vermeleri üzerine Bulgar eşkıyası mektebi sarmış ve İslamların teslimini talep eylemiştir.
Rahipler talebe cevap vermemişler ise de Rıza Bey kendi yüzünden Rahiplerin tazyik edilmelerine vicdanen razı olmayarak teslim olmuş ve suikastla katledilmiştir. Rıza Bey in naşı da emsalleri gibi beş gün sokak ortasında kalmıştır. Yine senelerden beri Karantina Memuru olan ve o civar ahalisinden salah hali malum bulunan Hacı Mustafa Efendi, Loyd Vapuruna Pratika vermek için oğlu Hasan Efendi ile birlikte Karantinahaneye gelirken her ikisi de öldürülmüş ve Dedeağaç da ticaretle meşgul muhacirinden Hancı Rasim Ağa da emsali gibi öldürülmüştür. Bulgarlar bundan başka bir Camiye iltica eden muhacirin üzerine bombalar atarak pek acıklı levhalar husule getirmiş, yirmi beş kişiyi şehit etmişlerdir. Keza Kayıkçı Laz Mustafa yı süngülerle ve üç iskele hamalını denize atarak itlaf etmişlerdir. Her taraf kan ve ateş içinde idi. Bazı mahallerde istif halinde yirmi kadar cesede tesadüf olunurdu ki bu meyanda kadın hissedarları da mühim bir yekûn tutuyordu. Nihayet neden sonra dün Rum Metropolitinin müdahalesiyle çocuklar ve kadınlara bir yer gösterilmiş, Metropolithaneye iltica edenler kurtulabilmişlerdir. Dedeağaç Dedeağaç ve mülhakatında şehit miktarının 3.500 e yakın olduğu Konsolosların resmi raporlarıyla sabittir. Bir hafta sonra bodrumlara gizlenmiş olan Müslümanlar meydana çıkarılıp, niçin teslim olmadınız diye birer birer kurşuna dizliyordu. Bulgarlar korunabilen İslamları bir araya getirip Bulgar Mektebine koydular. Yüzlerce kişi bir odaya doldurulmuş, değil yatacak, ayakta duracak yer kalmamıştı. O akşam süngülerle on kadar nefer geldi. Mumları yaktılar ve kızları tetkik eylemeye başladılar. Mumların ışığı altında bu canavarlar bir kat daha vahşet kesp etmişlerdi. Süngüleri kandan kıpkırmızı olmuş, üstlerinden bir töhmet akıyordu. Kızlara bir resmigeçit yaptırdıktan sonra içlerinden yirmi yirmi beş kadarını çekip aldılar ve her gece bu hareketi tekrar eylediler. Gidenlerin bir kısmı geri geliyor, bir kısmının ne olduğundan haber alınamıyordu. Bir gece Bulgarlar yine geldiler. Giritli Ali veyahut Mehmet Efendi isminde birinin haremini almak istediler. Kadın kemali şiddetle zevcinin boynuna sarıldı: Aman beni bırakma dedi. Zavallı Giritli bir kat daha el kavuşturarak: Rica ederim, bütün mal ve mülkümüz sizin olsun. Her şeyimizi alın. Yalnız familyamı bırakın. dedi. Biçarenin yalvarmaları kendilerini bir kat daha kudurttu. Vay sen kadını bize vermiyorsun ha. diyerek süngüleri ucuna havale ettiler. Sonra kadına dönerek: Bizimle gelmek istemiyorsun öylemi? diyerek zavallı kadının işini bitirdiler.
Facia üzerine bir kızcağız sekte-i kalpten vefat etti. Ertesi akşam eşkıya içeri girince herkes kaçışmaya başladığı zaman zavallı kızcağızın cenazesi bi hareket kalması bile saygısızlık telakki olduğundan süngülerle göğsünü deldiler. Sekiz- on aile bir arada olmak üzere ikamet ettikleri bir eve bir akşam iki-üç zabit geldi. Birisi dedi ki: Baksanıza bu akşam için altı kız isteriz Öteki atılarak. Yok, on olsun dedi. Aman gospodinler biz kızı nereden bulalım. diyerek ricada bulundular. Fakat gece zapitler gelerek beğendikleri birkaç kadını aldılar. Zabitler ve eşkıya ırza tarruzatta o derece ileri gitmişlerdi ki bazı erkekler tutulup bağlandıktan sonra gözlerini önünde ırzına geçtiler. Yukarıda Camilerin içindeki Müslüman mültecilerle beraber nasıl canıyla berhava edildiğini zikreyledik. Müslümanlar dolduruldukları mektepten kumandanın meriyle çıkarılırken hepsine birer Haç öptürüldü. Başlarına birer şapka geçirildi. Haç ı biraz nazlı öpenler hemen orada kumandanın önünde öldürülüyordu. Katliamdan sonra Bulgarlar ziynet eşya elde etmek için girmedik ev bırakmadıkları gibi evlerden aldıkları şeyleri, gözleri önünde satmışlar ve ileride hak iddia ederler diye mal sahiplerini derhal öldürmüşlerdir. Bir mektep idare eden İtalyan Rahipleri de yüz Osmanlı Lirası teşkil eden servetlerini eşkıyaya teslim etmeye mecbur olmuşlardır. Yağma umumi suretle sekiz gün devam etmiştir. Osmanlı Rumlarının da hanelerine tecavüze edilerek içerdeki eşyaalrı yağma ve sirkat edilmiştir. Mektebi İdadi deki kadınlar arasında zengince birisinin bulunduğunu haber alan Bulgarlar oradaki kadınların üstlerini başlarını arayarak nihayet merkumeyi buldular. Bazı gün ekmeksiz, bazı gün bir tek tayın ile hayvan gibi çalıştırıldılar. İstiladan itibaren üç gün Bulgarlar kimseye ne ekmek nede su verdiler. Nede dışarıya çıkmaalrına müsaade ettiler. Üç gün sonra üç günde bir tayın vermek lütfünde bulunan yerli Rumlar on gün kadar devam ettikten sonra bunu da bırakmışlardır. Ahali ve muhacirin hatta memurin müteaddit alaverelerde istihdam olunuyorlardı. Memurlara sokakları süpürtmek, şimendiferlere maden kömürü taşımak gibi sefil hizmetlerde kullanıldılar. İstasyondan yüz lira aldılar. Arnavutluk tan Anadolu ya geçmek üzere on sekiz bin koyunun Dedeağaç Ovasını takip ettiği işitilince Metropolit tarafından hemen birkaç kişi gönderildi. Bu adamlar çobanları öldürüp koyunları kâmilen zapt eylediler. 1 Dedeağaç Belediye Meydanı 1 Tanin 3 Şubat 1913