YOKSULLAR VE EMEKÇİLER NİÇİN SAĞ PARTİLERE OY VERİYOR? Prof. Dr. Hasan Şimşek İstanbul Kültür Üniversitesi (www.hasansimsek.net) 1 Şubat 2015 Başlığa yansıyan soru yıllardır sadece Türkiye de değil dünyanın pek çok ülkesinde liberal ve sol düşünen aydınları adeta bir açmaza sokuyor. Öyle ya, sağ siyasal düşünce özel girişime inanır, serbest piyasa ekonomisinin en iyi ekonomik düzen olduğunu benimser. Bu nedenle, piyasacıdır; özel girişimin ekonomideki rolünü önemser ve özel girişimin rahat çalışabilmesi için her türlü yasal-hukuki işlem ve düzeneği hazırlamayı parti politikası olarak benimser. Böyle bir sosyal ve ekonomik düzenek ilerleyen zamanlarda giderek toplumsal kesimler/sınıflar arasında eşitsiz bir refah dağılımıyla sonuçlanır. Toplumun geniş bir kesimi azla yetinmeye çalışırken ekonomik gücü elinde bulunduran bir azınlık orantısız bir servet edinir. Son yılların star ekonomisti Fransız Thomas Piketty ye göre, bu azınlığın elde ettiği servet hiçbir zaman geniş toplum kesimlerine geri dönmez. Zenginlerin çocuklarına aktarılarak ikinci, üçüncü kuşak azınlık elinde şişmeye devam eder. Ancak, bütün bu süreçte ilginç bir durum karşımıza çıkar: Sağ partiler karşısında konumlanmış ve siyasal ve ideolojik duruşları gereği daha toplumcu ve eşitlikçi olan solsosyal demokrat muhalefet bütün kanalları kullanarak eleştirilerini yükseltir. Bütün bu eleştiri ve uyarılara rağmen toplumun çoğunluğunu oluşturan yoksullar, emekçiler, esnaflar, memurlar, köylüler ve diğer orta sınıflar duruşu itibariyle aslında hiç de bu kesimleri ideolojik ve ekonomik öncelikleri arasında görmeyen sağ partilere oy vermekten geri durmazlar. İşte bu durumda, sol-sosyal demokrat ve liberal aydınlar açmaza düşerler. Bu durumu açıklama çabası içinde zaman zaman halkı bu tercihlerinden dolayı aşağılama derecesinde varan söylemlere kadar giderler ( bidon kafalılar, göbeğini kaşıyan adam, vb.). Page 1 of 6
Şimdi de benzer bir durumdayız. Muhalefetin bütün eleştiri ve uyarılarına rağmen sağ, piyasacı, yeni liberal ekonomik politikaları istikrarlı bir şekilde 12 yıldır savunan ve uygulayan AKY ye büyük bir ağırlıkla oy veren Türk seçmeni CHP, MHP ve muhalif aydınları ve entelektüelleri açmaza sokuyor, çaresiz bırakıyor. 2012 yılında Amerika da bir kitap yayınlandı. Virjinya Üniversitesi nden psikolog Jonathan Haidt in yazdığı kitabın konusu Türkiye de bugün yüz yüze olduğumuz ve aydınları açmaza düşüren soruya ilişkindi: Yoksul ve çalışan Amerikalılar niçin sağ Cumhuriyetçi Parti ye oy veriyor? Adil Akıl: İyi İnsanlar Siyaset ve Din Tarafından Nasıl Bölünüyor? (Righteous Mind: Why Good People Are Divided by Politics and Religion; Pantheon Books) başlıklı kitap yayınlandığı yıl ABD de siyasal partiler ve siyasal tercihler konusunda ciddi bir tartışmanın da fitilini ateşlemiş. Haidt in kitabı alışageldiğimiz bazı önerme ve çıkarımları kökünden sarsıyor. Batı da akla verilen önem ve önceliğin bir yanılsama olduğunu vurgulayarak aslında insan davranışında aklın ve rasyonel kararların sanıldığı kadar etkili olmadığını belirtiyor. Bütün bunları yıllara yayılan ve kendi yürüttüğü araştırma ve deneylerin sonucuna göre söylüyor. Türkiye de pek çokları tarafından anlaşılmaz bulunan seçmen davranışına ilişkin Haidt in bazı saptamalarını burada vermekte yarar var: İnsanları, sanılanın tersine akıl ve mantık değil büyük ölçüde duyguları, hisleri ve algıları yönlendirir. David Hume dan alıntı yaparak şunu söylüyor: Akıl tutkuların ve duyguların kölesidir. Kararlarımızı verirken her şeyi, elimizdeki veri ve bilgileri uzun uzun akıl ve mantık süzgecinden geçirmeyiz. Deyim yerindeyse, hızlıca karar veririz; akıl ve mantığı bu kararı gerekçelendirmek için devreye sokarız! (deneyleri ve araştırmaları sonucunda bunu destekleyecek pek çok bulgu ve veri sıralıyor). Page 2 of 6
Akıl ve mantık, kararlarınızı ölçüp biçen bir yargıç veya öğretmen rolünden ziyade verdiğiniz kararın ne kadar haklı ve doğru olduğunu size ve başkalarına ikna edici kanıtlarla savunan bir avukat rolü oynar. Toplumun ahlak sistemi uzun yıllar içinde oluşur ve kolay değişmez. Ahlaki değerleri ve normları farkında olmadan benimser ve öğreniriz. Bu ahlaki yapı daha sonra yiyecek tercihlerimizde olduğu gibi neyi sevip neyi sevmeyeceğimizi de büyük ölçüde belirler (siyasal tercihler de bunun içinde). Sonuçta, iyi, kötü, doğru, yanlış, Tanrı, otorite gibi şeyler de ahlakın bir parçası olarak bize gelir ve ileride tercihlerimizi etkiler. Haidt ve çalışma arkadaşları ahlaki bir sistemi ayakta tutan 6 temel saptamışlar: (sosyal) koruma, adalet, özgürlük, sadakat-bağlılık, otorite ve kutsallık (care, fairness, liberty, loyalty, authority, sanctity). Bütün bunları siyasal tercihlere uyguladığımızda yoksul, orta sınıf ve emekçilerin siyasal tercihlerine ilişkin bazı soruların yanıtları açılmaya başlıyor. Yazarın araştırma ve deneylerine de dayanarak ortaya koyduğuna göre, sağ partiler bu altı alanda topluma söyledikleri anlamında sol ve sosyal demokrat partilere göre daha kapsayıcı bir duruş sergiliyor (Haidt Amerikan sisteminde Demokratlar ve sol tandanslı siyasi siyasi gelenek için liberal terimini kullanıyor. Amerikalıların liberal terimi özellikle Avrupa ve dünyanın geri kalanında daha çok sol ve sosyal demokrat siyasi geleneğe karşılık gelmektedir). Amerika da (sol ve sosyal demokrat olarak nitelenebilecek) Demokratlar yukarıda sıralanan altı ahlaki boyut içinde büyük ağırlıkla sosyal koruma ve özgürlük (ırk ayrımcılığına karşı olmak, kadın hakları, kültürel haklar, cinsel tercihlere saygı, vb.) boyutlarını öne çıkarmaktadırlar. Öte yandan, sağ geleneğin temsilcisi Cumhuriyetçiler refah toplumu uygulamalarına ve feminizme vatandaşları sorumsuzluğa sevk ettiği ve aile değerlerini yıprattığı gerekçesiyle açıkça karşı çıkmaktadırlar. Cumhuriyetçiler inanç, vatana bağlılık, kahramanlık, namus, yasalara ve kurulu düzene saygı gibi temalar etrafında siyasi propaganda yapmaktadır. Bu durumda, Cumhuriyetçiler siyasi söylemlerinde Demokratlara oranla altı ahlaki temelin hemen tamamına değinmekte, Page 3 of 6
toplumda yer etmiş ahlak sistemini daha etkililikle yedeğine almaktadır. Basitçe söylemek gerekirse, sağ partilerin topluma sunduğu mönü sol-sosyal demokrat partilerin sunduğundan daha zengin ve çeşitli görünmekte ya da toplumca böyle algılanmaktadır. Haidt, Cumhuriyetçi Parti ye oy veren işçinin aptal olmadığını, ahlaki değerlerine daha çok hitap ettiği için bu partiyi tercih ettiğini belirtiyor. Tam bu aşamada çok ilginç kavramsal bir açılım yapıyor ve ahlaki sermaye kavramını kullanıyor (moral capital). Dolayısıyla, sağ partiler ahlaki sermayeyi daha etkili kullanırken sol-sosyal demokrat partilerin ahlaki sermayeye yeteri özeni göstermediklerini belirtiyor. Önemli olduğu için bunu mutlaka burada kayda geçirmeliyiz: Haidt, bazı sol-sosyal demokrat uygulamaların ahlaki sermayeyi bozacak etkilerinin de olabileceğini, bunun sonucunda uzun vadede sol ve sosyal demokratların kazandıkları mevzileri de kaybedebilecekleri konusunda uyarıyor. Örneğin, eşlerin veya aile üyelerinin birbirleri arasında dayanışma ve yardımlaşmalarını köreltme etkisi olabilecek derecede sosyal devlet yardımları. Bu tür sosyal devlet girişimlerinin aile kurumunun toplumsal değerini gölgeleyebileceği, aile ekolojisini bozabileceği ve uzun vadede bunun daha büyük sorunlara yol açabileceği konusunda sosyal demokratları uyarıyor. Diğer yandan, öğretmenlerin ve velilerin sudan sebeplerle öğretmen ve okul yöneticilerine dava açmasını öğretmenlerin sınıf içi otoritesini zedeleyebileceğini, uzun vadede bunun da eğitim sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Benzer şekilde, (Amerikan sistemi açısından) çok kültürlü eğitim uygulamalarının toplumsal entegrasyonu olumsuz yönde etkileme potansiyeli olduğunu da vurguluyor (Türkiye de bugün pek moda olan ve anadil öğretiminden ziyade anadilde eğitim tartışmalarına bir de bu açıdan bakmakta yarar var). Bütün bu örneklerde, sağ partiler bu konularda daha tutucu bir duruş sergilemekte, ilginç bir şekilde toplumda kurulu geleneksellikten güç alan ahlaki sermaye de sağ partilere siyaseten kullanabilecekleri uygun bir zemin yaratmaktadır. Otorite, sadakat, inanç gibi kavramların Amerikan liberallerinde ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, homofobya Page 4 of 6
çağrışımı yaptığını ve şiddetle karşı konulduğunu belirten Haidt, bu tutumları nedeniyle özellikle aşırı liberallerin toplumun orta karar insanlarını ve tutucu değerlere sadık insanlarının dünyasını ve değerlerini tanımakta ve anlamakta güçlük çektiklerini belirtmektedir. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda ülkemizdeki sol-sosyal demokrat partilerin bazı zorluklarına farklı bir pencereden bakma fırsatı bulabiliyoruz. Amerika liberalleri pek çok açıdan bizdeki sol ve sosyal demokrat kitleyle benzerlikler gösteriyor. Amerikan liberalleri ve demokratları altı ahlaki değer içinde sosyal koruma ve özgürlükleri fazlasıyla öne çıkarırken Türk sol ve sosyal demokratları fazlasıyla ve tek başına Atatürkçülük ve laiklik savunusu yapıyor. Bu iki konuyu bütün siyasetin temeline koyuyor. Amerikan liberalleri ve demokratları orta karar ve tutucu Amerikalı nın dünyasını anlayamazken Türk sol ve sosyal demokratları da varoşları, gecekonduları, kırsal kesimi, muhafazakar değerlerle yaşayan geniş halk kitlelerini anlamakta zorluk çekiyor (CHP vitrininde eylem ve söylemleri ile Türk toplumunu anlamadığı belli olan pek çok üst eğitimli milletvekili var). Bu nedenlerle, yıllar içinde ve olağanüstü bir tezatlıkla zenginlerin ve iyi eğitimlilerin partisi haline geliyor. Siyasi tercihlerde hislerin, duyguların ve algıların birinci planda, aklın ise ikinci planda kaldığını öğreniyoruz. Bu nedenle, sol ve sosyal demokratlar bu kadar veri ve kanıta rağmen Türk toplumunun yoksularının ve emekçilerinin neden ısrarla AKP ye oy verdiğini anlayamıyor, çözemediği bu sorunsalı açıklamak için halkın zeka düzeyini tartışmaya açıyor. Haidt in ahlaki sermaye olarak gördüğü ve sol-sosyal demokratların daha iyi anlaması gerektiğini iddia ettiği bu toplumsal olguyu anlama ve bu kitleye yönelme çağrısı bazıları tarafından gericiliği kutsama ve sol-sosyal demokrat geleneği sağcılaştırma çağrısı olarak nitelenebilir. Siyaset toplumda var olan öznel koşullarla koşut gider. Öznel koşullardan hareket eden siyaset başarıya ulaşır. Gerici, modern olmayan, tutucu olarak nitelenebilecek öznel koşullardan hareket ederek başarıya ulaşan siyaset toplumu belirli yönde değiştirme konusunda liderlik üstlenmek zorundadır. Seçmen davranışını büyük Page 5 of 6
ölçüde ahlaki sermaye belirliyorsa, daha modern değerlere sahip bir ahlaki sermaye yaratmak için siyasetin liderliğine ihtiyaç vardır. Uzun vadede eğitimle, doğru insan kaynakları politikalarıyla ve doğru ekonomik kararlarla bir toplumun ahlaki sermayesini modernleştirmek mümkündür. Dolayısıyla, var olan öznel koşullarda başarı elde etmek için var olan ahlaki sermayeyi anlamak zorunda olan sol-sosyal demokratlar bu ahlaki sermayeyi daha modern değerlere yönlendirebilmek için iktidara gelmek zorundadır. Son konu: Ahlaki sermaye seçmen tercihlerinde bu kadar önemliyse ateist olduğunu söyleyen, resmi nikahı olmadan bir kadınla yaşayan ve bu kadından iki çocuğu olan, başbakan olurken piskoposun önünde durmayı ve İncil le yemin etmeyi reddeden Tsipras son derece tutucu Ortodoks Hristiyan Yunan halkından nasıl onay aldı? Fizikçiler ve Gökbilimciler normal fizik ve matematik yasalarının işlemediği bazı koşullardan söz ederler. Bunlardan birisi karadeliklerdir. Karadelikler olağanüstü koşullar yaratır ve burada yeni fizik ve matematik kuralları devreye girer. Karadelikler aşırı kaotik ortamlardır. Yıllardır krizin pençesinde kıvranan Yunanistan da hayatın doğal akışı bozulur ve Haidt gibi bilim insanlarının normal koşullar için geliştirdiği analizler işlemez hale gelir. Aşırı yoksullaşan, işsiz kalan, gelecek umudunu yitiren Yunan halkı çemberin dışına çıktı. Bu koşulların yakın zamanda İspanya da ve İtalya da da tekrar edilme olasılığı vardır. Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde siyaset çevrim-dışı yeni koşullara evrilmektedir. Aslına bakarsanız bu koşullar bütün yasaları ve bilindik, alışıldık ilkeleri alt üst eden devrim koşullarıdır. Bu devrim koşullarında Yunanistan ın düzen partisi sosyal demokrat PASOK da tasfiye oldu. Aynı şey, normal düzen partisi olan İspanyol sosyal demokratlarının da başına gelecek gibi görünüyor. Türkiye de toplumun ahlaki sermayesinin önemini kavrayacak yeni bir sol ve sosyal demokrasi tanımına ihtiyaç var. Bunun için de tabi ki yeni bir tür sosyal demokrat siyaset yapıcı insana Page 6 of 6