MART-NISAN-MAYIS 2010 SAYI O2 MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ 42. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

Çarşamba İzmir Gündemi

SPK DÜZENLEMELERİ KAPSAMINDA EK AÇIKLAMALARIMIZ

13 Nisan 2012, Majesty Mirage Park Resort Hotel, Antalya

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Önce evimizin önünü süpürüyoruz

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

ÜLKEM SİGORTA KOOPERATİFİ

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

SÖYLEŞİ H /PROF.DR. SEZA REİSOĞLU**

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

YAŞ ta bedelliye olumlu bakıldı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

ŞİRKET VE ŞİRKETİN İLİŞKİLİ TARAFLARI İLE İLİŞKİSİNİN NİTELİĞİ VE ÖNEMLİLİK DÜZEYİ

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

OYAK YATIRIM ORTAKLIĞI A.Ş.

HESAP UZMANLARI KURULU BAŞKANLARI

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

NİSAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

SERMAYE PİYASASI KURULU II-17.1 SAYILI KURUMSAL YÖNETİM TEBLİĞİ NİN 1.3 GENEL KURUL BAŞLIKLI MADDESİ GEREĞİNCE YAPILAN DUYURUDUR

2011 YILI FAALİYET RAPORU Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı

Biz yeni anayasa diyoruz

BÜTÇE ve MALİ KONTROL GENEL MÜDÜRLERİ

AVNI KAHYA ARDEŞEN BELEDIYE BAŞKAN ADAYI Yılında Ardeşen de doğdu.

Kasım KUTLU. Kasım Kutlu Genel Müdür (Makine Mühendisi)

Faktoring sektörü 76 milyar TL işlem hacmi ve reel sektöre sağladığı 12,4 milyar TL ile Türk ekonomisine destek veriyor

KOPENHAG ZİRVESİ IŞIĞINDA TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ

KTTO PROJE, EĞİTİM VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

DIŞ İLİŞKİLER VE AVRUPA BİRLİĞİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

a) "Bakanlık" deyimi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını, b) "Bakan" deyimi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanını,

YEREL YÖNETİMLERDE STRATEJİK PLAN ve UYGULAMA ÖRNEKLİ PERFORMANS ESASLI BÜTÇE. Dr. Ali İhsan ÖZEROĞLU Hatice KÖSE

İ Ç İ N D E K İ L E R

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

DEVLET BAKANLARININ GÖREV DAĞILIMI BELİRLENDİ

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

GENEL KURULUN ONAYINA SUNULACAK BAĞIMSIZ YÖNETİM KURULU ADAY LİSTESİ

Cumhuriyet Halk Partisi

BANKPOZİTİF KREDİ VE KALKINMA BANKASI ANONİM ŞİRKETİ

DENETİM MESLEĞİNDE MEVZUAT PARADOKSU - YETKİ PAYLAŞIMI. Prof. Dr. Ünal TEkİNaLP. İhsan Uğur DELIkaNLI Yücel akdemir Nazmi karyağdi

(Resmî Gazete ile yayımı: Sayı : Mükerrer)

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

BODRUM TİCARET ODASINA YENİ GENEL SEKRETER

Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer

BAŞBAKAN ERDOĞAN İRAN DA BAŞBAKAN ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANI AHMEDİNEJAD, DİNİ LİDER HAMANE

Güneş (Kıbrıs)

Mehmet Gökmen Uçar. Abdurrahman Özciğer. Mehmet Sezgin. Veysel Sunman. Mustafa Aydın

Lozan Barış Antlaşması

DIŞ İLİŞKİLER VE AVRUPA BİRLİĞİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Test Ağırlıkları: GY:0,2, GK:0,1, HU:0,1, İK:0,1, KY:0,1, MA:0,1, Uİ:0,1, YD:0,2

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN İŞ DÜNYASI BAKIŞ AÇISIYLA TÜRKİYE DE YOLSUZLUK SEMİNERİ AÇILIŞ KONUŞMASI

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

Türkiye de Sigara Mücadelesi Tarihi

SPK DÜZENLEMELERİ KAPSAMINDA 2012 YILI FAALİYET DÖNEMİ İLGİLİ EK AÇIKLAMALARIMIZ

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

MERKEZİ FİNANS VE İHALE BİRİMİNİN İSTİHDAM VE BÜTÇE ESASLARI HAKKINDA KANUN

CHP milletvekili adaylarının tanıtıldığı kahvaltılı toplantı Konca Garden tesislerinde yapıldı.

Türkiye-Almanya Sosyal Güvenlik Sözleşmesi nin 50 nci Yılı Konferansı Ankara da Düzenlendi

3647 SAYILI ve 2008 (3647/2008) TARİHLİ YUNANİSTAN VAKIFLAR YASASI VE UYGULAMALARI

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

GİRİŞ. tarihine göre elde edilmiştir. Kitapçık, Personel Dairesi Başkanlığınca hazırlanmış olup, 6 aylık periyotlarla

NİTELİKLİ DIŞ TİCARET

Prof. Dr. Celal GÖLE

Sayı : Konu : Tavsiye Kararı Talebi KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMUNA

TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA GÜÇ KULLANMA SEÇENEĞİ ( )

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

2013 BAKANLIKLARA BAĞLI DAİRELER TÜZÜĞÜ

Doğu Akdeniz de Enerji Savaşları

AVRUPA BİRLİĞİ HUKUKUNUN KAYNAKLARI

Lozan Barış Antlaşması (24 Temmuz 1923)

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU İLE İLGİLİ BAZI DÜZENLEMELER HAKKINDA KANUN (1)

Transkript:

MART-NISAN-MAYIS 2010 SAYI O2 MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ 42. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI 1

İÇİNDEKİLER mülkiye den yeni bir sayıyla merhaba,...3 Mülkiyeliler Birliği 42. genel kurul yapıldı...5 genel kuruldan görüntüler...6 42. olağan genel kurulda seçilen yönetim kurulu...7 Mülkiyeliler Birliğinde devir teslim töreni yapıldı...11 panel Kıbrıs...12 konferans Anıtkabir ziyareti...31 söyleşi Soykırıma Aldanmamak...47 sunum Mustafa Kemal ve Cumhuriyet Ekonomisinin İnşası...67 anma Hakan Yurdakuler...80 basın açıklaması Abant gölü için kaygılıyız...82 İşçi sınıfinın uluslararasi birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs ı kutluyoruz...83 Mülkiyeliler Birliği 1 Mayıs alanlarında...86 Denizleri anıyoruz...88 İnek Bayramı...89 Mülkiyeliler Birliği Genel Başkani İhsan Feyzibeyoğlu nun inek bayrami nedeniyle yaptiği konuşma...91 şubelerden İstanbul Şubesi...95 İzmir Şubesi...97 üyelerden o acı nasıl yaşandı:...98 sepet efendim!...99 mülkiye de öğrenci olmak F.Gülgün Akarsu Yapıcıoğlu...102 kentlerin öyküleri Laodikya...104 E-Bülten Mülkiyeliler Birliğinin Yayın Organıdır. Mehmet Özer tarafından hazırlanmaktır.

mülkiye den YENİ BİR SAYIYLA MERHABA, 3

4

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ 42. GENEL KURUL YAPILDI Mülkiyeliler Birliği 42. Genel Kurulu 21 Mart 2010 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi Prof. Dr. Aziz Köklü salonunda yapıldı. Genel kurula katılımın ve ilginin yoğun olan genel kurul ilan edilen gündem bağlı olarak gerçekleştirildi. Seçimli olan genel kurulda Gelenekten Geleceğe Mülkiye Grubu 550, Birlikte Yönetelim Grubu 620 oy aldılar. Seçimleri Birlikte Yönetelim Grubu nun listesi kazandı. Genel kurul bitiş konuşmasını yapan İhsan Feyzibeyoğlu Mülkiyelilere yaraşır bir genel kurul yaşadık, bir önceki yönetim kurulundan devir aldığımız Mülkiyelilere hizmet bayrağını söz verdiğimiz amaçlara ulaşmak için aralıksız çalışacağız. Genel Kurula katılan Mülkiyelilere, değerli konuklara ve bizden önce görev yapan arkadaşlarıma teşekkür ederim dedi YÖNETİM KURULU ( Asil) İhsan FEYZİBEYOĞLU Turgay ERPUL N. Filiz LEVENDOĞLU Alper DEMİR Doç. Dr. Ahmet Alpay DİKMEN Binnur BERBEROĞLU Mustafa AKGÖKÇE Yönetim Kurulu (Yedek) İzzet Alpagut YALINBAŞ Emel KOÇAK Bülent ÇEVİK Mustafa ÜN Y. Tayfun ŞÖLEN Bünyamin KILIÇASLAN Ayşin YILMAZ ŞAHİN Denetim Kurulu Asil Mustafa ADIGÜZEL Suat KEPENEK Nermin ATEŞ Denetim kurulu (Yedek) Belgin ŞATIROĞLU Ayşe YALOVA İlhan ÖZKAN Onur Kurulu (Asil) Ali SERİNDAĞ M. Bahri ÖKTEM Prof. Dr. A. Metin KAZANCI Uluç GÜRKAN Onur ARI Ersin TATLI Salih Zeki AKTEKİN Faruk COŞAR Vakıf Yönetim Kurulu Asil M. Vecdi SEVİĞ Vakıf Yönetim Kurulu (Yedek) Selahattin KESER Vakıf Denetim Kurulu Asil Ahmet KAVAKLI Oya HİTAY Vakıf Denetim Kurulu (Yedek) Osman CABBAR Uğur Hamit ÇAKMUR Yüksek Danışma Kurulu Atila EZER Hakan Nuri Veysi KIRKLAR Serap KUZU Aydın ESEN Hasan YAMAN Süleyman GÖKDEMİR Engin EREM A. Hikmet ÇİNER Tekin ÇINAR Ali Rıza SÖZEN İsa COŞKUN Şükrü Ünal ÜLKÜ Betül YENER Mehmet DEĞERLİYURT Yücel MERTOĞLU Onur Kurulu (Yedek) Belma ULUPINAR(ÇAMOĞLU) Naim Nurullah KANDEMİR 5

GENEL KURULDAN GÖRÜNTÜLER 6

42. OLAĞAN GENEL KURULDA SEÇİLEN YÖNETİM KURULU İhsan FEYZİBEYOĞLU 1949 yılında Daday da doğdum. Siyasal Bilgiler Fakültesi nden 1971 yılında mezun oldum. 13 Ocak 1972 tarihinde girdiğim Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu nda Murakıp ve Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. Yurt içinde ve Amerika Birleşik Devletleri nde (Eylül 1981-1982 ve 1984 Nisan - Temmuz) mesleki konularda araştırma ve incelemelerde bulundum. Maliye Meslek Yüksek Okulu nda Banka ve Kambiyo Hukuku dersi verdim. Hazine de Daire Başkanı, Tahran Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Başmüşaviri, Banka ve Kambiyo Genel Müdürü ve Müsteşar Yardımcısı olarak görev yaptım. Asli görevlerimin yanı sıra Türkiye-Libya Ortak Teknik Daimi Komite Üyeliği, Tasarrufları Koruma Fonu Üyeliği, Sümerbank ve Güven Sıgorta da yönetim kurulu üyeliği, Muhasebe Standartları Kurulu üyeliği, Altın Borsası nda yönetim kurulu başkan vekilliği, Türk Telekomünikasyon A.Ş. nde yönetim kurulu başkanlığı görevlerinde bulundum. Bankacılık ve sigortacılık düzenlemelerimizin Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlaştırılması, mali sektörün derinlik kazanmasını teminen gerekli tedbirlerin alınması, bu meyanda yeni mali kurum ve mali araçlara ilişkin hukuki ortamın oluşturulması, Türk mali sisteminin daha şeffaf hale getirilmesi, kara paranın aklanmasının önlenmesi amacıyla yürütülen çalışmalara katıldım. Üye ve başkan olarak çeşitli delegasyonlarda ülkemizin görüşlerini savundum. 1998 yılı Şubat ayında Paris Büyükelçiliği Ekonomi Başmüşavirliği ne tayin edildim. Bu göreve başlamayıp kendi isteğimle emekliye ayrıldım. 1998-2004 yıllarında Yapı ve Kredi Bankası nda Baş Danışman olarak çalıştım. Bu bankanın iştiraklerinden Superonline A.Ş., Yapı Kredi Leasing, Yapı Kredi Faktoring, Yapı Kredi Sıgorta, Yapi Kredi Emeklilik ve Enternasyonal Turizm Yatırım AŞ nin yönetim kurullarında görev yaptım. Mekteb-i Mülkiye nin 150. yılı kutlamaları için oluşturulan oraganizasyon komitesinde ve yürütme kurulunda görev aldım. Mülkiye tarihi, Mülkiyeli sanatçılar ve hocalarla ilgili bazı toplantı, konser ve konferansların düzenlenmesi çalışmalarına katıldım. Halen Sağlığa Erişim Derneği yönetim kurulu başkan vekili, BİLAY Bilgi Araştırma ve Yönetim Vakfı yönetim kurulu üyesiyim. Evliyim, iki kızım var. 7

Turgay ERPUL 1959 Sivas doğumludur. İlk, orta ve lise öğretimini Sivas ta tamamladıktan sonra 1981 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye bölümünden mezun olmuştur. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü nde Devlet Bütçe Uzman Yardımcılığı ve Uzmanlığı görevlerinde bulunmuş, 1990 yılında Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Denetçi Yardımcılığı sınavını kazanarak bu göreve atanmış, halen aynı kurumda başdenetçi olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocukludur. N. Filiz LEVENDOĞLU Siyasal Bilgiler Fakültesi nden 1988 yılında mezun oldum. 1989 yılında göreve başladığım Başbakanlık Turban Turizm AŞ de Uzman olarak görev yaparken, 1995 yılında Turban Turizmin özelleştirme kapsamında bulunması nedeniyle Maliye Bakanlığına aktarıldım. 1998 yılında naklen geçtiğim TRT Genel Müdürlüğünde halen araştırmacı olarak görevime devam etmekteyim. Evliyim. 8

Alper DEMİR 1978 yılında Bursa da doğmuştur. Orta ve lise öğretimini Bursa Anadolu Lisesi nde tamamladıktan sonra 2002 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat bölümünde tamamlamıştır. Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. de uzman yardımcısı olarak çalıştıktan sonra 30.11.2006 tarihinde Maliye Teftiş Kuruluna girmiştir. Halen Müfettiş Yardımcısı olarak çalışmakta ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat bölümünde doktora eğitimi almaktadır. Bekar olup, İngilizce bilmektedir. Mustafa AKGÖKÇE 1953 yılında İstanbul da doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul da tamamladıktan sonra Goethe Enstitüsü nde bir yıl boyunca Almanca eğitimi aldı, ardından Darmstadt Teknik Üniversitesinde inşaat mühendisliği öğrenimini yarıda keserek 1974 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ne girdi. 1978 yılında Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika ve İş Hukuku bölümünde tamamlamıştır. Yerel Yönetim Bakanlığı müfettiş yardımcılığı, İçişleri Bakanlığı maiyet memurluğu görevlerinde buluınduktan sonra Turizm Bakanlığı Teftiş Kurulu müfettiş yardımcılığı sınavını kazanarak 1985 yılında müfettiş, 1990 yılında da başmüfettişilk görevine atandı. 1992-1993 yıllarında aynı Bakanlıkta Personel Dairesi Başkanlığı, 1993-1997 yıllarında Zürih Turizm ve Tanıtma Ateşeliği görevlerinde bulunduktan sonra 2008 yılında emekliye ayrıldı. Almanca ve İngilizce bilir, evli ve iki çocukludur. 9

BİNNUR BERBEROĞLU 1958 de Ankara da doğan Binnur Berberoğlu, 1979 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat-Maliye bölümünden mezun oldu. 1979 yılında Maliye Bakanlığı Hazine Genel Müdürlüğü ve MİİT Genel Sekreterliğinde meslek memuru olarak göreve başladı. Ayrı bir Müsteşarlık olarak örgütlenmesinden sonra Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü ile Sigortacılık Genel Müdürlüğünde, uzman, şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı ve genel müdür vekili olarak, çeşitli kademelerde, 31 Ağustos 2000 tarihine kadar görev yaptı. 1998-2000 yılları arasında Hazine temsilcisi sıfatıyla Milli Reasürans T.A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) kuruluşuyla birlikte Değerlendirme ve Uygulama Daire Başkanı olarak BDDK da göreve başladı ve Eylül 2002 ye kadar bu görevini sürdürdü. Eylül 2002- Nisan 2004 tarihleri arasında BDDK- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda (TMSF) Varlık Yönetimi, Finansman, Hukuk, İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetlerinden sorumlu Başkan Yardımcısı olarak çalıştı. BDDK-TMSF Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde Uluslararası Mevduat Sigortacıları Birliğinde Türkiye yi temsil etti. Nisan 2004- Şubat 2006 arasında TMSF Başkan Danışmanı olarak görev yaptı. Nisan 2006 da BDDK dan emekliye ayrıldı. 2002-2006 yılları arasında TMSF iştiraki olan İnteraktif Telekomünikasyon San. Tic. A.Ş. nde Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Ağustos 2006 dan itibaren KDM Finansal Danışmanlık Ltd. Şti nin ortakları arasında yer alan Binnur Berberoğlu nun Kudret Emiroğlu ve Bülent Danışoğlu ile birlikte yazdıkları bir Ekonomi Sözlüğü bulunmaktadır. Evli ve 2 çocuk annesidir. AHMET ALPAY DİKMEN 1967 Ankara duğumludur. 1989 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme bölümünden mezun olmuş, 1990 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesinde araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır. 2002 yılında yardımcı doçent, 2005 yılında ise doçent olmuştur. Halen Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü Yönetim bilimleri kürsüsünde doçent kadrosunda çalışmaktadır. 10

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİNDE DEVİR TESLİM TÖRENİ YAPILDI. 21 Mart 2010 tarihinde yapılan Mülkiyeliler Birliği 42. Genel kurulunda seçimleri kazanan İhsan Feyzibeyoğlu ve yeni yönetim kurulu 25.03.2010 tarihinde eski yönetim ile Birlik toplantı salonunda bir araya geldiler. Ali Çolak başarı dilek ve temennilerinde bulundu. Yeni yönetim adına İhsan Feyzibeyoğlu değerli çalışmalarından dolayı eski yönetim kurulları ve başkanı Ali Çolak a Mülkiyeliler camiasına hizmetlerinden dolayı teşekkür ederek deneyimlerinden yararlanarak Mülkiyelilik bilinci ve duygusu içinde çalışmalarını sürdüreceklerini söylediler. 11

panel KIBRIS Mülkiyeliler Birliği ve Bilgi Araştırma ve Yönetim Vakfı nın birlikte düzenledikleri Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Öncesinde Kıbrıs ta Son Gelişmeler konferasına Prof.Dr.Hüseyin Pazarcı ve Ergun Olgun katıldı. Konferansının moderatorlüğünü Dr. Ahmet Zeki Bulunç yaptı. Konunun güncelliği ve anlatılanların önemi nedeniyle konferansın tümünü yayınlıyoruz Aydın Esen. Değerli milletvekilleri, sevgili arkadaşlarım, hepiniz hoş geldiniz. Türkiye içinde bulunduğu şartlarda bir yol ayrımında. Çok çeşitli açılardan kritik dönemlerden geçiyoruz. Kıbrıs bunlardan bir tanesi gibi görünüyor ama. Kendi cesametinden çok daha büyük bir yol gösteren bir pusula gibi. Kıbrıs Türkiye nin Ortadoğu da ki rolünü belirleyen Kıbrıs Türkiye nin Avrupa birliğindeki rolünü belirleyen, belki Kıbrıs oradaki göstereceğimiz metanet, cesaret ve dirayetle Türkiye nin dünyadaki yerini belirleyen bir konuma, öneme haiz. 18 Nisanda Kıbrıs ta cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu seçimin sonuçları gerçekten belirleyici olacak. Bu seçimlerden önce gerek Türk kamuoyunu gerekse bu konuya ilgi duyanları bilgilendirmek üzere Mülkiyeliler Birliği ile birlikte BİLAY, Bilgi Araştırma ve Yönetim Vakfı bir panel düzenlemeyi düşündü ve bu önemli toplantıyı tertipledik. Bu konuda gerçekten konunun uzmanı üç arkadaşımız lütfettiler. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Görüşlerini ve aydınlatıcı bilgilerini bizlere sunmayı kabul ettiler. İzninizle ben onları davet etmek istiyorum. Ahmet Zeki Bulunç arkadaşımız Kıbrıs ın daha önceki Türkiye büyükelçisi. Kıbrıs ta uzun yıllar bürokratik deneyimi oldu.kıbrıs sorununu en yakından en içten bilen arkadaşlarımızdan birisi. Şu anda Başkent Üniversitesine görevli ve hala bu konuda çeşitli toplantılarda aydınlatma görevini sürdürüyor. 12 Buyurun Ahmet bey. Öncelikle misafirimiz Ergun Olgun beyi takdim etmek istiyorum. Ergun bey Kıbrıs tan geldi. Bu toplantı için geldi. Siyasi strateji uzmanı. Rauf Denktaş ın, sayın Cumhurbaşkanının danışmanlığını yaptı. Cumhurbaşkanlığı müsteşarlığı yaptı. Kıbrıs ta Kıbrıs konusuna sahip çıkmak için oluşturulan Beşparmak grubunun üyesi. Kuzey Kıbrıs Uluslararası Konseyin geçici yönetim kurulu başkanı. Bu konuda görüşlerini dinleyeceğiz. Buyurun Sayın Ergün Olgun. Üçüncü panelistimiz Hüseyin Pazarcı, Profesör doktor. Devlet, siyaset ve bilim adamı. Büyükelçi ve öğretim üyesi. Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Paris Üniversitesinde tamamladı. Siyasal Bilgiler Fakültesinde 76 da doçent, 85 te profesör oldu. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi. Hacettepe Üniversitesi İktisadi İlimler Fakültesi Hukuk Bilimlerinde, Siyasal Bilgilerde uluslararası hukuk ve Paris te misafir profesör. Devlet Planlama Teşkilatında Hukuk ve Eğitim Dairesi başkanı olarak görev yaptı. Dışişleri Bakanlığında 1. Hukuk Müşavirliği, Tunus ve Filistin devletleri nezdinde büyükelçi görevlerini yürüttü. Değişik üniversitelerde öğretim üyeliği yaptı. Lahey Daimi Hakemlik Mahkemesi, Ticari Hakemlik Dairesi,? Uyuşmazlıkların Önlenmesi Merkezi üyesidir. Yayınlanmış 17? kitabı var. Tunus Cumhuriyetin Grand Profesör nişanı sahibidir. Buyurun sayın Hüseyin Pazarcı. Ahmet Zeki Bulunç: Sayın Büyükelçim, Sayın milletvekilim, Mülkiyeliler Birliğimizin, Değerli Başkanı, sanırım bugün fiilen göreve başlamış olan değerli dostum Mülkiyeliler Birliği Başkanı ve Değerli arkadaşlar; Önümde gördüğünüz gibi çok kâğıt var, ama çok konuşacağımı sanmayınız. Çünkü beni burada moderatör yapmakla az konuşmamı sağladılar. Konuşma yapmak üzere geleceğimi düşünüyordum

ama moderatör olarak görevlendirildim. Bunun anlamı çok konuşma demektir. Biz kendi aramızda yaptığımız bir değerlendirme ile az sonra sunacağımız şeklide bu paneli yönetmeye çalışacağım. Değerli Hocam Hüseyin Pazarcı, öncelikle Kıbrıs taki siyasal gelişme süreçleriyle ilgili bir değerlendirme yapacak. Sonra günümüzde öne çıkmış olan belirli konularla birlikte bilhassa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin aldığı kararlar ve bu kararlar ışığında son dönemde bizim zaferimiz olarak yorum ve değerlendirmeleri yapılan AİHM nin son kararını değerlendirecek. Onlarla bağlantılı görüşlerini ortaya koyacak. Ergün bey kardeşimiz de yine Kıbrıs taki gelişme süreçleriyle birlikte toprak-mülkiyet konusu ve bu konuyla ilgili davalarla, özellikle Beşparmak Grubu olarak çok yakından ilgilendikleri, izledikleri Oramslar davasıyla ilgili değerlendirmeleri yaptıktan sonra KKTC açısından son dönemin tehditleri ve fırsatları konusu üzerinde duracak, Kıbrıs ta iki ayrı devlet temelinde nasıl bir uzlaşının olabileceği yöndeki görüşleriyle birlikte önerilerini sunmaya çalışacak. Ben izninizle bir başlangıç yapmak istiyorum. Belki o başlangıç çerçevesinde de bir yön çizmiş olabilirim diye düşünüyorum. Kıbrıs konusu bizim milli davamız olarak adlandırdığımız, kabul ettiğimiz bir konu. Özellikle önemli olan husus, Kıbrıs Türk halkı, hem Kıbrıs ta Türk varlığı, Kıbrıs ta Türk kimliğinin devamı, güvenliği ve hem de self determinasyon hakkı olan, kendi geleceğini belirleme yetkilerine sahip olan demokratik bir halktır. Ancak bu ulusal davamız 2002 yılında Türkiye de gerçekleşen hükümet değişikliğiyle birlikte, yani AKP iktidarı döneminde ciddi bir kırılma süreci yaşamaya başladı. Bugün geldiğimiz noktada, gerçekten geleceğimizle ilgili önemli sorunların zeminleri yaratılmıştır ve tabir caizse davanın kaybedilmesiyle ilgili bir süreci yaşıyoruz. İşte bu sürecin oluşmasında, bir yandan AKP iktidarının uygulamaları bir yandan da AKP iktidarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne yönelik izlediği politikayla, ya da benim genel olarak ifade ettiğim bir stratejiyle, önce bizim, Kıbrıs Türk halkının, sosyolojik anlamda toplumsal olarak çözülmemizi sağlayan, ardından vatandaşlık bağlamında bir çözülmenin zeminini hazırlayan, daha sonra siyasal çözülmeyle birlikte iktidar değişikliği (hükümet ve cumhurbaşkanı değişikliği) gibi süreçleri yaşadık. Ve bu süreçler içinde bugün müzakereleri devam eden görüşme sürecinde Rumların reddettikleri Annan Planı nın gerisine de düşen bir zemini esas alan bir görüşme süreci başlamıştır. Bu sürecin ya noktalanması ve yeni bir döneme girilmesi ya da daha riskli bir geleceğe yönelmenin arifesinde bulunuyoruz. Bu da cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili bir süreçtir. Onun için 18 Nisan da yapılacak seçimler, bizim açımızdan son derece önemlidir. Bu seçimlere dıştan müdahaleler yapılmaktadır. Kıbrıs Türk halkının demokratik yapısına müdahale vardır. Bu müdahalenin bir ayağı üçüncü taraflardan gelmektedir; Avrupa Birliği, ABD gibi. Bir ayağı da Anavatanımız hükümeti tarafından yapılmaktadır. Ve özellikle son gelişmeleri dikkate aldığımızda, yaygın bir kanaat olarak AKP tarafından kurdurulduğu belirtilen partinin, Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) nin uzun bir süredir Türkiye de yaptığı temaslardan sonra dün akşam aldığı Talat ı destekleme kararı, son müdahale örneği olarak değerlendiriliyor. Özellikle ÖRP nin CTP ile hükümet ortağı olduğu dönemde Kıbrıs konusundaki farklı tutum ve görüşlerine rağmen Talat ı destekleme nedeni olarak aynı ilkeleri benimsemiş olmalarını açıklamaları, müdahale değerlendirmelerini haklı çıkarmaktadır. Bu husus da açıkça Talat a yönelik bir destek politikası izlendiğini göstermektedir. Oysa Talat kanımca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ndeki misyonunu tamamlamış bir durumdadır. Çünkü Talat ın ortaya koyduğu tezler teker teker çökmüş durumdadır. Ana başlıkları ile ifade ederek açış konuşmamı tamamlamak istiyorum. Talat iktidara gelirken hemen barış diye gelmiştir. Başbakanlık dönemi geçmiştir. Sonra beş yıllık cumhurbaşkanlığı dönemi geçmiştir ama hemen barış değil barışın önünü tıkayan, kendilerinin anladığı barışın dahi önünü tıkayan daha kötü gelişmeleri yaratmışlardır. Çünkü Türk halkını, Barış Harekâtı ndan sonra gerçekleşmiş olan gerçek barış ortamından koparıp Kıbrıs halkı adı altında Rum halkının azınlık parçası haline getirileceği bir süreci, maalesef başlatmıştır. Ama istediği ve çözüm diye adlandırdıkları bu çözümü de sağlayamamışlardır.ü Sonra Annan Planı na bir EVET ile dünyalı olmak diye ifade ettikleri bir yaklaşımı ortaya koymuşlardır. Bununla kast ettikleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının sözde oluşturulacak Birleşik Kıbrıs Cumhuriyet i içinde Avrupa Birliği ne girmesi sağlanacak, bu suretle barış getirilecek, çözüm sağlamak suretiyle de uluslararası alana açılma olacak. Ambargo kavramını dışlamışlar, daha sınırlı, dar anlamlı bir ifade olan izolasyon kavramı ile meseleyi çözmeye çalışmışlardır. Ancak izolasyon dedikleri tecrit edilme ya da gerçekçi ifadesiyle ambargo durumu ortadan kalkmamış, 13

bilakis Avrupa Birliği başta olmak üzere üzerimize gelen siyasi baskılar ve ağır ifadelerle alınan kararlar artmıştır. Diğer önemli bir husus iç dinamiklere dayalı bir çözüm savunuluyordu. Yani Hristofyas barışçı bir lider olarak GKRY Başkanı seçilmiş ve iktidara gelmişti. Talat zaten barışçı idi. Bunu Annan Planı nı kabul etmekle ispatlamıştı. Türkiye de bunun destekliyordu. Dolayısıyla iki lider anlaşıp hemen çözümü sağlayacaklardı. Ancak Hristofyas ın gelişiyle birlikte çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki Rum tarafında değişen hiçbir şey olmamıştır. Tek hedefleri Ada nın tek hâkimi olup Türkleri azınlık statüsüne düşürmektir. Bu tezleri çökmüştür. Diğer bir tezi Kıbrıslıca çözüm yaklaşımıydı. Yani kimse bize karışmasın. Kıbrıs ta biz kendi aramızda kendi menfaatlerimizi esas alarak, Türkiye ve Yunanistan ın çıkarlarını değil, yani yaygın ifadesiyle anavatanların çıkarlarını değil kendi çıkarlarımızı esas alan bir çözüm gerçekleştireceğiz yaklaşımları vardı. Ama geçen hafta Hristofyas yaptığı basın toplantısında biz çözemedik sorun uluslararası konferansta çözülmelidir açıklamasıyla bu tezin de çöktüğünü bir bakıma ortaya koymuştur. Talat ın bir diğer tezi de Birleşik Kıbrıs ta kimlik meselesiydi. Açıkça ortaya koymuşlardır ki Kıbrıs ta oluşacak olan bir yeni ortaklık devleti değil, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin devamıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası nda yapılacak yeni düzenlemelerle anayasal yapı federasyona dönüştürülecek ve bu Birleşik Kıbrıs ın kimliği de Kıbrıslılık olacak. Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum veya Kıbrıs Türk halkı, Kıbrıs Rum halkı diye bir ayrım olmayacaktır. Dolayısıyla bizim kendi kimliğimizi değiştirecek bir süreç öngörülmektedir. Bu, halk kimliğimizi ortadan kaldıracaktır. Rum tarafının Kıbrıs halkı tezi kapsamında azınlıkta olan etnik bir grup olacağız. Bu yönüyle de tezleri çökmüştür. Dolayısıyla artık Talat ın değişme sürecine girildiğini düşünüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun belirleyici sonuçlarını yaratacak diye önemsiyoruz. Bu bağlamda konuları değerlendirmemiz gerekir. Şimdi ben ilk sözü sayın hocama vermek istiyorum. Az önce çerçevesini çizdiğim hususları öne çıkarmak suretiyle kendi değerlendirmelerini yapacak. Buyurun hocam. Hüseyin Pazarcı. Sayın başkan, değerli misafirler, başkanımız açarken, bizi buraya davet ederken benim bir biyografimi biraz fazla ayrıntılı verdi. Bunu ben vermedim. Bunu en başta ifade etmek istiyorum. Onlar bir yerden bulmuşlar demek ki. Efendim, ben Kıbrıs ı değerlendirirken aşağı yukarı başından itibaren bu işlerin içinde de bulundum, 74 teki harekâttan sonra. Dolayısıyla size 1974 ten bu yana gelişmeleri çok ana çizgileriyle bir fotoğrafını vererek başlamak istiyorum. 74 te Barış Harekâtı yapıldıktan sonra Cenevre Konferansına gidildi. Cenevre konferansında ve dünyanın Türkiye ye verdiği dış politikasını açıklarken bu konuda mesaj şu idi. Biz garanti antlaşmasına dayandık. Garanti anlaşmasına baktığımızda yalnız şunu ifade ediyor garantör devlet bu Kıbrıs Cumhuriyetinin 60 ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin ülke bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına saygı gösterecekler deniyor. Dolayısıyla Türkiye ye zaman zaman şöyle eleştiriler, yani bunu sağlamak için bu yapılabilirdi. Siz daha ötesine gitmediniz mi şeklinde eleştiriler geliyor. Ama bu veri 1974 te hemen harekâtın sonrasındaki iki Cenevre konferansıyla başka bir hukuksal dayanağımızı da oluşturacak süreç içine girdi. Şöyle kabul edildi, denildi ki olaylar öyle bir taraflar Kıbrıs ta iki toplum deniliyordu o zaman arasında öyle bir hal aldı ki artık bu durumuun, bu düzenin değiştirilmesi gerekir. Dolayısıyla yeni bir anayasal düzen oluşturulması gerekir. Bunun için de iki toplumun liderleri görüşsünler. Dolayısıyla 14

bugün hani eskiye getirecektiniz eleştirisinde bulunanlara hukuken de siyaseten de cevabımız vardır. Bu tarafların tümünün, yani üç garantör artı iki toplumun liderlerinin birlikte kabul ettikleri ve anayasal düzenin yeni bir şekil almasının gereğidir bu yapılanma. Dolayısıyla bu tür eleştirileri bizim karşılayabileceğimizi ifade etmek istiyorum. Şimdi bunu söyledikten sonra bu 74 ten sonra nasıl gelişmeler oldu diye bakıldığında Türkiye nin temel yaklaşımı, temel politikası şu idi. En başta Kıbrıs ta o bölük pörçük dağılmış olan Türk toplumunu bir araya getirip Türk toplumunu Kıbrıs Türkünü kendini yönetir bir hale getirmek. Bunu ilk önce çok bölük pörçük toplamalardan başlandığı için otonom yönetim adı verildi kısa bir süre. 1975 de KFTD, yani Kıbrıs Federe Türk Devleti dendi. Yani bir federal devletin kanadı olabilme amaçlı bir devlet şeklinde ortaya çıkıldı. Bunlarda tabi siyasi yaklaşımlar da var tepkileri çekmeme bakımından. Ama bu da karşılık bulmayınca KKTC dediğimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1983 te bağımsız bir devlet olarak ilan edildi ama orda dahi eğer Rumlar da.olumlu yaklaşım sergilerlerse bu konuda yine bir gün yeni bir devlet olunmasına açığız dendi. Yani o müzakere denilen şeyleri hep kabulü amacı itibariyle tabi içini belirleme suretiyle gerçekleştirildi. Şimdi Türk tarafı dolayısıyla Türkiye ve Kıbrıs Türkü kendine amaç olarak bunu seçti. Ancak bu yaklaşım uluslararası düzeyde tepki gördü, karşıtlık gördü.uluslararası tepkide en başta siyasal tepkiler var. Birleşmiş Milletlerin çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin 60 ta kurulan devletin korunması, muhafazası yönünde Birleşmiş Milletler bir yaklaşım sergiledi. Bağımsız bir devletin bölünmemesi gerekir anlayışı çerçevesinde. Ve dolayısıyla ülke bütünlüğünü tek Kıbrıs Cumhuriyeti anlayışını savunan bir yaklaşım sergilediler ve bu çerçevede de gelişmeler, Türk tarafının kendi devletini oluşturabilecek yollara girince bunu tanımayın şeklinde birleşmiş Birleşmiş Milletlerden değişik kararlar çıktı. Bu nedenledir ki tanınma konumunda, durumunda olan bir devlet dahi geriye aldı. Tanıma yoluna giren bir başka devlet Pakistan, Bangladeş, bunlardan bahsediyorum, sonuçta vazgeçtiler ve Türk kesiminin Kıbrıs ta böyle bağımsız bir devlet olması hususunu siyasal olarak tepkilerle karşıladılar. Bunun yanında bu süreç bir hukuksal boyut da kazanmaya başladı. Şöyle ki Kıbrıs Rum u aslında kendisi açısından oyunu çok iyi oynayarak Türkiye nin onun karşısına eşiti olan Türk toplumunu çıkaracağı ve Türk toplumunun da buna kendisini hazırlayacağını görünce işi olabildiğince siyasal bakımdan daha ileri aşamalara geçmeden önleyebilme amacıyla var olan hukuksal mekanizmaları, uluslararası hukuk mekanizmalarını kulamla yoluna gitti ve 1974 ün Ekim ayında mıdır tam tarihini hatırlamıyorum, hemen Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurdular. O zaman Avrupa insan Hakları Sözleşmesi mekanizması komisyonun çalışmalarıyla başlıyordu. Komisyona başvurdu ve orda işin ayrıntısına girmeyeceğim orada şunu kabul ettirdi sonunda. 1- bu olayda Kıbrıs Türkü değildir bizim muhatabımız, Türkiye dir. Bunu hukuksal veri olarak şunun üstüne oturttular. Avrupa İnsan Hakları komisyonunun işte adında birinci maddesine sözleşmenin dayanarak yetki devlete aittir sözünü geniş yorumlayan bir takım davalar var. Bunlardan bir tanesi örneğin Fas taki Alman başkonsolosluğunda yapılan insan haklarına aykırı muamele der Fas ta olmasına rağmen, yani yer bakımından yetki alanına girmez denebilmesi olasılığına rağmen ben bunu kabul ederim dedi komisyon. Şimdi bize karşı da dolayısıyla burada komisyon şunu ifade etti. Dedi ki Türkiye dir burada benim muhatabım. Çünkü Türk ordusu Kıbrıs a müdahalede bulunmuştur. Ve Türk ordusu jurisdiction ını yetkisini Kıbrıs a taşımıştır. Benim muhatabım sözleşme çerçevesinde Türkiye dir diye Rum un ifade ettiği bu iddiayı kabul etti. İkincisi, ben o heyetteydim de onun için çok iyi bildiğim şeyler. Rum a karşı dedi ki sen hükümet değilsin. Kıbrıs Cumhuriyetinde 60 rejimini düzenini savunuyorsan eğer bunu tek başına yapamazsın. Hükümet birlikte oluşturuluyordu, anayasal düzen birlikte oluşturuluyordu. Hâlbuki sen Türkü dışladın. Dışlanma konumunda bıraktın. Dolayısıyla böyle bir davayı Kıbrıs adına açamazsın iddiasını ifade ettik, defini ifade ettik. Ama orda da Avrupa İnsan Hakları komisyonu şunu kabul etti. Dedi ki tanınma olayı, hükümetlerin tanınması olayı da siyasi bir olaydır. Doğru, uluslar uluslararası hukukta devletler kendi takdirlerini kullanırlar. Ben o zaman burada kim Kıbrıs ı temsil eder şeklinde tanıyorum, devletler uygulamasındaki duruma bakarım. Birleşmiş Milletlerde kim Rum yönetimi. Avrupa Konseyinde kim. Rum yönetimi temsil ediyor, tanınıyor. Dolayısıyla buna dayanarak ben siyasi takdiri veri alırım, hukuki etkisi itibariyle. Kıbrıs Rum unu Kıbrıs Cumhuriyetini temsil eder şeklinde tanırım dediler ve o gün bugündür bu pozisyon hep gitti ilerledi. Yani siyasi olayı hukukla hukukun sağladığı olanaklarla kendi lehlerine bozdular Rumlar. Sonunda ilk üç davada Avrupa İnsan Hakları komisyonu Türkiye yi ihlalde bulundu şeklinde değerlendirmekle birlikte bu olayda kararı tavsiye 15

nitelikliydi, bağlayıcı değildi, bakanlar komitesine işin gelip orda kesin kararın alınması gerekiyordu. Ve orda şu sağlandı. Denildi ki bakanlar komitesinin kararı bu şekilde çıktı. Her iki taraf ta birçok ihlalde bulunmuştur. Çünkü Türkiye de onların yaptığı daha önceki ihlalleri ve gerektiğinde silahlı çatışmalar sırasındaki ihlalleri ifade etti ve dolayısıyla her iki taraf da ihlallerde bulunmuştur deyip sorunun iki yıl kadar sonra da kapatılmasına karar verdi. Yani Türkiye hukuki bir kayba uğramadı. Ama bir savunma pozisyonunda kalmaya başladı bu çerçevede. Şimdi 74 ten bugüne aşağı yukarı bu süreç, bu eğilimler böyle hep biraz Rumun tarafına yontularak, çünkü batı Kıbrıs Cumhuriyetinin bütünlüğünü sağlamak istiyor, Türkün orda kendi başına bir devlet oluşturmasını veya hatta yetkili bir katılımını arzu etmediğinden böyle bir yola girdi bu iş. Şimdi, bütün bunlardan sonra bugün gelinen durumuna bakarsak bu sürecin ayrıntısına daha fazla girmeyeceğim. Bugün siyasal olarak birleşmiş Birleşmiş Milletler genel sekreterinin dostça girişim diyoruz biz bugün, eskiden iyi niyet misyonu denirdi, onun misyonu çerçevesinde görüşmeler yapacaklar. Bir sonuca varmaya çalışacaklar şeklinde değerlendiriyor. Ama Birleşmiş Milletlerin parametrelerinin esasına, özüne baktığımızda Kıbrıs Cumhuriyeti, 60 Cumhuriyetinin tekrardan oluşması, oturuşması şeklinde bir esas anlayış tercih edilmiş oluyor. Bu siyasal sonucu sağlayabilmek için de Birleşmiş Milletlerden başka özellikle Kıbrıs Rumunun Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında Avrupa birliği üyesi olarak katılımından sonra katılma antlaşmalarındaki verilere de dayanarak Avrupa birliği hem KKTC üzerinde bazı baskılar yapıyor veyahut ta etkileme hareketlerinde bulunuyor, yerel yönetimlere para vererek şu bu. Ve bilmem Kıbrıs ın ürününün menşe şehadetnamesini Rum tarafı verebilir hesabıyla değerlendirerek hem de Türkiye üzerinde AB üyesi olmak istiyorsan benim tam üyem olan Kıbrıs Cumhuriyetini Rum temsil ediyor, tanı. Onunla her türlü işlemi hukuksal çerçevede kur diyor. Dolayısıyla bugün bu baskılar altındayız fotoğrafı çektiğimiz zaman. Hukuksal açıdan baktığımızda bir gelişme oldu mu. Hukuksal açıdan baktığımızda bir gelişme oldu mu? Hukuksal açıdan pek olumlu bir şeyler olmadı ama olumsuza giden veriler de işte şey kararı, bu Luasidu? kararıyla mesela Türkiye yi mülkiyet hakkını kullanamadığı için ihlal durumunda değerlendirdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye nin tazminat ödemesine karar verdi. b oo güne kadar siyasi düzeyde bu işi yürütme yolundaki Türkiye de normal olarak bir hata yaptı. Tazminat ödemeyi o hukuk düzeni, sisteminin kabul etmek suretiyle hukuk düzeni, sisteminin oyununa girdi, mindere girdi, çekildi?. ve başka bir yapı hukuksal açıdan gelişmeye başladı. Şimdi, bu veriler karşısında son zamanlarda birden bir böyle zafer nidaları özellikle ifade edilmeye başlandı. Doğrusunu isterseniz hiç başarı değildir demiyorum ben. Onun içinde bir başarı tarafı da var. Ama bu Demapulos ve diğerleri lı? Davadır. 5 Mart 2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi meclisinin kurduğu bir yasa ile düzenlemesini tüzüklerini yine KKTC hükümetinin yaptığı bir tazminat komisyonu veyahut da taşınmaz mal komisyonu adı verilen aslında taşınır malları da dava konusu olarak kabul eden bir komisyonu Türkiye ye karşı Avrupa insan hakları mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde Rumlar dava açmadan önce bunun bir iç başvurma yolu olarak tüketilmesini kabul etti. Normalde uluslararası hukukta iç başvurma yolu dendiğinde bir devlet tarafından onun mahkemeleri, ulusal mahkemeleri şeklinde bir uygulamayla karşılaşırız. Ama burada iç başvurma terimi üstelik kullanıldığı için uluslar uluslararası hukukta da ben bunun efectif, etkin olduğuna hukuken var olduğuna? ve fiilen çalışabilir olmasına bakarım ve ben bunu iç başvurma yolunun tüketilmesi gereği olarak kabul ederim dedi. İşte buradan bizde böyle bir zafer nidaları şey yaptı. Ama öyle tam bir zafer falan söz konusu değil. Azıcık da olsa lehimize bir şey ama zafer değil. Çünkü her haliyle bu komisyondan tatmin olmayan Rum Türkiye ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitme hakkını koruyor. Dolayısıyla işin sonucu itibariyle değişen bir şey yok. Bu çerçevede bir iki avantajı var ama onun ayrıntısına şimdi uzatırsam sayın başkanın verdiği yirmi dakikayı zaten biraz geç korkuyorum uzatmayayım. Ve dolayısıyla orda Türkiye bunun bir zafer şeklinde takdimine girmesine rağmen kararda işgalci olduğu, bu tazmin komisyonunun, işgalci olduğu, tazmin komisyonunun Rumların başvuru hakkını ikinci aşamada temyiz olarak ortadan kaldırmadığını kabul eden bir yaklaşım sergiledi. Peki, bu neden böyle geldi bizi birden sevmeye mi başladılar. Yoksa bize azıcık lehte görünme şeklinde bir yem mi atılıyor gibi değerlendirilebilir. Ama esas gerekçesi çünkü önünde 1550 tane Rum davası vardı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve bunların bilmem 2500, 3000 e, 5000 e falan çıkması daha sonra söz konusuydu. Dolayısıyla bu kadar büyük dava sayısına bakma yoluna giderse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diğer davalara adeta bakamaz 16

hallere düşecekti ki ayrıca kendi şeyini de 14. Protokol da sürecini, usulünü değiştirme yoluna gitti, önündeki davaların çokluğundan. Bunun dolayısıyla bir kısmını en azından eleme şeklindeki bir anlayışla kabul etmiş oldu. Dolayısıyla, bu De pulos? davası da öyle büyük bir zafer değil. Yararı mülkiyet hakkı üzerinde de tazminat ödenmesi şeklinde ve hakkı sonuçlandırması. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sadece kullanım hakkının üzerinde karar veriyordu. Hâlbuki tazminat komisyonu mülkiyetin sahipliği konusunda karara bağlama durumunda olacak. Buralardan bir takım avantajlar içerisine girilebilir mi. İkincisi, Rum un biraz morali her şeye rağmen bozuldu. Rumlar hükümet aman gitmeyin şeklinde tavsiyelerde bulundu. Bu hukuken tazminat konusunda Türklerin Türk tarafının esas istediği şeyi global tazminat ödenmesi görüşmesini başlatır mı gibi soru işaretlerini getiriyor. Şimdi, Kıbrıs taki gelişmeler böyle giderken bu hukuksal ve siyasal pozisyonlara bir başka çok önemli veri eklendi. Üzerinde çok fazla durmuyoruz, durulmuyor. Giderek ortaya çıkacak. Giderek çok önemli bir pozisyon alacak bu Kıbrıs davasında. O da şu. Kıbrıs artık ada ve onun üzerinde yaşayan insanların varlığı sorunu değil sadece. Kıbrıs artık doğu Akdeniz de çok büyük bir deniz alanı. Kıbrıs adası v e onun tabi Türkiye ile olan bağlantıları da var. Bizim kıta sahanlığımız üzerine taşan münhasır ekonomik bölge ilanları var ama onun dışında da o sureti haktan görünen Rumların birden kalkıp Türkleri yok sayarak kendi kıyılarında kendi bölgemde ilgili düzenleme yapıp münhasır ekonomik bölge ilan ediyorum şeklinde bir yaklaşımı var. Ama daha Annan planı döneminde dahi bakarsanız karasuları, münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı devletin ortak malı olacaktı. İki toplumun kararlarıyla düzenlenecek alanları oluşturacaktı. Yani burası benim kısmımdır, ben bunu düzenledim, kimseye zarar vermedim deme durumunda değil. Eğer gerçekten Kıbrıs Türkünün kendisiyle birlikte yaşamasının hakça bir şekilde, adil bir şekilde yaşamasını istiyorsa. Şimdi bir de bu unsur eklendi Kıbrıs ile ilgili gelişmelere dolayısıyla cumhurbaşkanı seçimi o kadar büyük önem kazanıyor ki işte eskiden toplum liderleri olan ama biz artık iki halk var orda self- determination hakkını da devrinde elde etmiş. Dolayısıyla onların liderleri şeklinde ifade ediyoruz. Onların görüşmelerini yapan kişi. Ama ürk tarafının Kıbrıs Türkünün anlayışını cumhurbaşkanı ifade ediyor. Toplumun veya halkın lideri sıfatıyla. Dolayısıyla burada şimdi o kapalı kapılar ardında verdiği sözler, yapılan girilen yükümlülükler, angajmanlar her ne kadar daha sonra başka filtrelerden zorundaysa, zaten zorunda, onu ifade edeceğim, yine de bir belirli bir yola sokma sonucunu getiriyor. Onun için cumhurbaşkanının seçimi bu çerçevede çok önemli oluyor. Şimdi, burada cumhurbaşkanlarının yaklaşımı itibariyle size Ergün bey çok daha ayrıntısıyla bunları aktaracaktır. Özü, ana çizgilerini verirsem. Cumhurbaşkanının birinci seçileceği yol teorik olarak bakarsak eski Kıbrıs Cumhuriyetini canlandırmak oluyor. Hali hazırdaki bazı yaklaşımlarıyla tüm verilerin hepsine sahip değiliz ama tek devlet, tek vatandaşlık vs. gibi yaklaşımlarıyla Mehmet Ali Talat bunun taraftarı görünüyor. Zaten dünyacı. Dolayısıyla ne kadar Kıbrıs Türkçü olacak o dünyacılıkta onu da tam şu anda kestiremiyoruz ama kendisine atfedilecek pozisyon bu. Buna karşılık bir ikinci teorik olasılık, yeni bir oluşum olarak iki eşit kurucu devletten oluşan bir Kıbrıs Cumhuriyetinin bu müzakereler sonunda oluşturulması şimdilik atfedilen bu yaklaşımda Eroğlu na oluyor. Ama doğrusu böyle mi olacak. Onu da belki görmemiz gerekecek. Yani Kıbrıs taki bu gelişmeleri biraz da hani yoğurdu üfler şeklinde yeme formülüyle belki değerlendirmek gerekecek. 17

Bu çerçevede olaya baktıktan sonra bu gelişmeler üzerine peki Türkiye Kıbrıs ı özellikle Ergun bey verecek veya sayın büyükelçimiz anlatacak Türkiye de politikalar Kıbrıs a yönelik politikalar ne oldu diye baktığımızda işte Türk devleti ilkönce odaklanmasını devleti oluşturmaya yönetimi Kıbrıs Türk yönetimini oluşturmaya odaklandı. Dış politikada her şeyi istediğimiz gibi sağlayamadık. Onun çok nedenleri de vardı. İlk başında çünkü Kıbrıs Türk toplumu yoktu hatta biraz da. Yani nasıl karşılarına bir bütün gibi bir halk gibi çıkarabilecektiniz. O tür zorluklar da oldu belki bazı hatalar da oldu ama sonuç itibariyle hükümetler düzeyindeki politikalara bakarsak başlarda hükümetler hep şunu sayın Rauf Denktaş ile de 1. Cumhurbaşkanı KKTC nin aynı anlayış içerisinde şunu savunur göründüler. Egemen, eşitliğe dayalı iki kesimli, bir yeni kurucu devletin oluşmasını istediler. Ama bunu her zaman ifadelerinde bile kullanamadılar, siyasi tepkilerden kaçınma falan şeklinde. Ben Bülent Ecevit in son günlerine kadar partisi içinde de yer aldığım için çalışmalarına katılıyordum, uzmanlar grubu şeklinde. Söylediği şu idi. İşte 74 ile birlikte öyle bir düzen meydana geldi ki artık barış da geldi. Toplumların arasında hiçbir şey de kalmadı. Hani daha ne isteniyor. Bu yeterlidir diyen bir anlayışı ifade ettiği şeklinde değerlendiriyorum. Sayın Rauf Denktaş da aynı şekilde ifadeleri kullandı. Hükümetler dolayısıyla başlarda böyle. 2002 de kırılma noktası oldu. Çünkü AKP 2002 Kasımında başa geldi. İktidara geldi. Ve mesajlarını böyle alkış da toplayabilme üzerine kurdu. Ben çözüm taraftarıyım ve işin çözümün içeriği ne olacak onları ifade etmeden. Onları tam ifade etmeden çözüm taraftarı olduğunu söyledi ve her türlü şeye çözüme yönelik batının Türkiye ye ve Kıbrıs Türklerine empoze etmek istediği veriye, oyuna girer bir duruma geçti. Bunun üzerinedir ki Annan planı da kabul edildi ki Annan planı o niyet misyonu çerçevesinde madem ki hazırlanmış bir plan olması gerekirdi uluslararası hukukta iyi niyet misyonu asla o misyon sahibine öneri getirmesini hele hele siz ikiniz de bir şey çıkaramazsınız ortaya boşlukları ben tamamlayacağım demesine müsaade eden bir yöntem yöntemin anlamı da değişti. Annan planına evet dendi ve böyle bir yaklaşım sergilendi, yoluna girildi. Ama hükümetlerden başka ve AKP hükümetinin bu yaklaşımından başka Türkiye de başka kurumlar da var ve onlarda Kıbrıs politikası ile doğrudan ilgileniyorlar bazı kararlar alıyorlar. Bunlardan bir tanesi Milli Güvenlik Kurulu. Milli Güvenlik Kurulu Annan planı döneminde plan üzerinden yürütülen görüşmelerin önemli olduğunu ve çözümü amaçlayan çabaların sürdürülmesi şeklinde kesin bir böyle şu içerikli bu şey içerikli olsun demeden ama çözümü tabi ki ondan sonra değerlendireceğiz şeklindeki fikrini ifade edecek gibi bir yaklaşım sergiliyordu, diplomatik bir yaklaşımdı bu. 2009 28 Aralığında son yıllara geldiğimizde Milli Güvenlik Kurulu daha açık içerikli bildirilerinde ifadeler kullanmaya başladı. Aralık 2009 da örneğin, tırnak içinde bunları söylüyorum bildiride yer aldığı için, Kıbrıs ta adil ve bir kalıcı bir çözüm gereklidir diler AB ile müzakerelerin AB müktesebatı ile ilgisi bulunmayan siyasi engellemelerden ve ikili? sorunlardan arındırılması gerektiğini diler?. Çözümün siyasi eşitlik, iki kesimlilik ve eşit statüde iki kurucu devlete ait yeni bir ortaklık çerçevesinde bulunması garanti ve ittifak antlaşmalarının devamı gerekir dediler. En sonuncu Milli Güvenlik Kurulu kararı 19 Şubat 2010 dakine bakarsak: adada adil ve kalıcı bir çözüm dendi. Birleşmiş Milletler çerçevesi ve yerleşik parametrelerine adadaki gerçeklere, Türkiye nin garantörlük hak ve sorumluluklarına ve adanın eşit sahibi olan Kıbrıs Türklerinin hukukuna aykırı formül ve talepler çözüme hizmet etmez dediler. Kıbrıs Türkleri bu önemli bir ekleme aynı zamanda Kıbrıs Türkleri ilânihaye çözümsüzlüğün mağduru olmaya da zorlanamaz dediler. Milli Güvenlik Kurulunun bu yaklaşımında içeriğini daha iyi görüyoruz Türkiye nin beklentilerinin neler olması gerektiğini daha iyi görüyoruz. Ama TBMM nin de Kıbrıs la ilgili kararları var. TBMM nin ilk kararı 1997 de, ama önemli olan harekâtın 25. yılında yani 15 Temmuz 1999 da TBMM nin kararında şu paragraf özellikle çok anlamlı. Türkiye nin Kıbrıs la ilgili garantörlük hakları ve stratejik menfaatleri daima korunarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin devlet statüsü ve güvenliği dahi meşru hak ve çıkarlarının aşındırılmasına hiçbir surette müsaade edilmeyecektir dedi 1999 da TBMM. Ve o dönemde mecliste bulunan bütün partiler DSP, MHP, FP yani Fazilet Partisi, bu ANAP ın eskisi, babası hesabı, ANAP ve DYP ortak bir karar şekliyle grup başkanlarının imzasıyla bu önergeyi verdiler ve meclisten alkışlanarak geçti. Hiçbir karşı çıkma olmadan. En sonunda 6 Mart 2003 te bir başka karar aldı meclis. Tarafların eşit statüsü ve eşitliği ilkesini vurguladı, garantörlük haklarının sürdürülmesi gerektiğini ifade etti. Avrupa Birliğine üyelik için ön şart olmadığını Kıbrıs sorununun çözümünün, ifade etti, iki kesimliliği ifade etti. O devirde de mecliste 18

AKP, CHP ve DYP vardı parti olarak. Sonuç olarak bütün bu veriler çerçevesinde ortaya çıkan bazı belirsizlikler var. Kıbrıs taki o müzakerelerde iki liderin yapacağı, götürdüğü müzakerelerden bazen ne olması gerektiğini bilemiyoruz. Sayın Ergün Olgun size çok değerli bilgiler verecektir. Ancak şunu ifade ederek sözlerime son vermek istiyorum. İki liderin kabul edeceği bir çözüm Türkiye nin de hükümetimiz kabul etse dahi AKP hükümeti kabul etse dahi Türkiye nin de kabul edebilmesi için TBMM nce onaylanması gerekir. Eğer böyle bir onaylama söz konusu olmazsa önceki antlaşmaları değiştiren bir veri oluşturacak o, o zaman işte bu antlaşmanın geçerliliğini kabul ettirememiş olması söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu böyle bir antlaşmanın yürürlüğe girememesi gerekir. Çok teşekkür ederim sabrınıza. Ahmet Zeki Bulunç: Hocama çok teşekkür ediyoruz. Tabii hocam zamanı aştı ama verdiği bilgiler ve ortaya koyduğu değerlendirmeleri kesmek de istemedim açıkçası. Sonuçta biz bizeyiz burada, zamanın biraz aşılmasının bir anlamı yok; kısmak çok daha olumsuz bir sonuç verirdi. O bakımdan bu hoşgörüyü sizlerin de anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Tabi aynı hoşgörüyü Ergün beye de göstereceğiz. Şimdi konuşmasını yapmak üzere Ergün beye sözü veriyorum. Ergün Olgun. Çok teşekkür ediyorum sayın başkan. Çok teşekkür ediyorum sizlere de katıldığınız için. Ve davet için çok teşekkür ediyorum Bilay Vakfına ve Mülkiyeliler Birliğine. Kıbrıs meselesine temel olarak iki eksenden bakmak gerekiyor. Bu eksenlerden bir tanesi Türkiye nin ve Türk ulusunun çıkarları, diğeri de Kıbrıs ta bulunan soydaşlarımız ve uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan haklarımız açısından Avrupa Birliği. Esasında bu iki eksen birbirini tamamlayıcı. Dolayısıyla birbirine ters düşmüyor. Birbirini güçlendiriyor. Daha da fazla güçlendiriyor. Fakat önemli olan Türkiye nin bölge içerisindeki stratejik, ekonomik, güvenlik ve bölge içerisinde yükselen bir güç olarak Kıbrıs bağlantılı çıkarlarının derinliği ve tabi ki Kıbrıs Türk halkının oradaki mevcudiyeti ve bu çıkarların korunmasında güçlü bir avantaj, güçlü bir destek Türkiye için. Bu açıdan bakmak gerekiyor. Yani Kıbrıs meselesine ilişkin ihtilaf. Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir mesele gibi bakmak veya Kıbrıs meselesine işte Kıbrıs taki soydaşlarımıza bir nevi destek olmak veya onlara karşı olan sorumluluklarımızı yerine getirmek olarak bakmak tek başına yeterli değil. Bir kere bunun tam manasıyla anlaşıldığı inancında değilim. Yani Türkiye de şu anda gazetelere baktığınızda sanki Kıbrıs Türkiye için bir yük. Kıbrıs taki soydaşlarımız orda bize bir nevi nerdeyse yük oluyor diyecek kadar ileri giden yazarlarımız var. Mesele bu değildir meselenin bütününe bakmak gerekir. Bu açıdan baktığımızda Kıbrıs ın önemi özellikle son dönemde Yunanistan ve Güney Kıbrıs ın atmış olduğu adımlar göz önünde bulundurulduğunda birkaç tanesini söylemek istiyorum sadece. Bir, ortak savunma doktrini. Yani Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve Kıbrıs a hâkim olduğu takdirde kuzeyi de içine aldığı takdirde bir ortak savunma doktrininden söz ediliyor. Bu ne demektir. Kıbrıs ın Egeleşmesi demektir. Yani Egede yaşadığımız sorunların aynen Kıbrıs ta yaşanması anlamına gelmektedir. Bütünlüklü bir Yunan savunma sistemi içerisinde Kıbrıs ın yerini düşünün ve Kıbrıs ta üslenecek olan Füzelerin dahil birçok aracın Türkiye yi tehdit edecek silahlanmanın gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Bu eğer biz Kıbrıs a sahip çıkamadığımız ve Kıbrıs politikasını sadece Kıbrıslı Türkler açısından gördüğümüz takdirde karşı karşıya kalabileceğimiz tehlikelerin bir tanesi. İkincisi, ortak münhasır alan. Ortak münhasır alan projesi şu anda Rumlar tarafından deklare edilmiştir ve Avrupa birliği tarafından da kabul edilmiştir. Bu plana göre şu an itibariyle Meis adası, Rodos ve Kıbrıs üzerinden Yunanistan münhasır ekonomik alanını birleştirmiştir yani bütün doğu Akdeniz deki deniz kaynaklarını kendi ekonomik münhasır alanı olarak değerlendirebilecek, petrol ve gaz dahil olmak üzere, uçuş şartları dahil olmak üzere, deniz ulaşımı dahil olmak üzere kullanabilecek noktaya gelme arayışı içerisindedir. Meselenin derinliğinde bu yatmaktadır. Dolayısıyla bu perspektifle bakmak mecburiyetindeyiz. Biz Türk üz ve bizim için önemli olan Türk ulusu Türk ulusunun Türkün çıkarlarıdır. Ben Kıbrıslı bir Türküm ama Türklük her şeyin başında. Bu perspektifte Kıbrıs ta benim gibi meseleye bakan birçok insan var. Ve biz Türkiye bakışıyla Kıbrıs a bakmayı her zaman için tercih etmişizdir. Böyle bakıldığı zaman Kıbrıs meselesinde ne görmek isteriz. Kıbrıs ta bütün kamuoyu yoklamalarında Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs ta yapılan kamuoyu yoklamalarında Güney Kıbrıs ta birinci tercih Üniter devlettir. Rum tarafı hiçbir zaman Kıbrıs a bir Yunan adası olmanın dışında bir bakışla bir perspektifle bakmamıştır. Her zaman için Yunan adasıdır ve Kıbrıslı Türkler adada sadece misafirdir. Yani bir azınlıktır ve azınlık olarak da misafirdir. Yani 19

istenmeyen orda işte yani Allahın belası başımıza bela olmuş insanlar olarak bakılan. Hiçbir zaman Kıbrıs Türkünün siyasi eşitliği kabul görmüyor. Ve şu anda yetki paylaşımı Rum tarafının gündemi olduğu bir noktada durmaktayız. Bu nedenle üniter bir devlet ve tabi ki üniter bir devlet içerisinde Rum hâkimiyeti. Kamuoyu yoklamalarında ve bu kamuoyu yoklamaları yani Kıbrıslı Türkler tarafından yapılmıyor. Yani içerisinde bir önyargı var şeyine kapılmayın. Uluslararası camia tarafından yapılan bir tane, üç taneden söz edebilirim. Bunların bir tanesi Barış Gücünün kendisi tarafından yapıldı. Bu Barış Gücü tarafından yapılan araştırmada açık ifade ediliyor. Güney Kıbrıs ta üniter devlet ve Rum hâkimiyeti. Ve esaslı bir çözüm şekli istendiği. Kuzey Kıbrıs ta da iki devlet. Her şeye rağmen Kıbrıslı Türkler şu anda müzakereler devam ediyor ama Kıbrıslı Türklerin birinci tercihi Kıbrıs ta iki devlettir. Dolayısıyla bunu görmek mecburiyetindeyiz. Bu Birleşmiş Milletlerin yapmış olduğu araştırmada ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Brüksel merkezli bir European Policy? Center denilen işte politika merkezinin yapmış olduğu iki tane ayrı ayrı araştırma. Bir tanesi 2008, bir tanesi 2009 yılında yapıldı, hem Güney Kıbrıs ta hem Kuzey Kıbrıs ta. Orda da aynı sonuç çıkmıştır. Ve ayrıca son yine Birleşmiş Milletlerin Inter Peace denilen bir başka örgütünün yapmış olduğu son araştırmada Şubatta açıklandı sonuçları. Oradan da bütün detayları size aktarabilirim. Mülkiyet konusunda ne düşünüyor. Garanti anlaşması konusunda ne düşünüyor ve bütünlüklü bir çözümle ilgili olarak ne düşünülüyor. Bakıldığında sonuç gene aynıdır. Hepsinde aynı sonuç çıkıyor. Rum tarafı Kıbrıslı Türklerle kesinlikle siyasi eşitlik? bazında bir yetki paylaşımı, bir ortaklık, yeni bir ortaklık devleti kurma konusunda bütün kamuoyu yoklamaları reddediyor. Kıbrıs ta da Kuzey Kıbrıs ta da her zaman için iki devlet ortaya çıkmıştır. Peki bu resim içerisinde ne yapmamız lazım. Yani çıkarlarımız belli. Önümüzdeki dönemde Türk ulusunun bu bölgede de bölgesinde bölgesel bir güç haline gelen Türkiye için ne yapılması lazım. Bakınız Akdeniz in üç tane çıkış kapısı var. Süveyş kanalı Cibraltar ve Boğazlar. Bu kapıların iki tanesine baktığımızda iki tanesinde de İngilizler ve Amerikalılar oturuyor. Cibraltar da Amerikalılar ve Kıbrıs ta da Amerikalılar. Ve Kıbrıs ve İngilizler. İngiltere Amerika ile 1948 yılında yapmış olduğu bir anlaşma de? Güvenlik üslerini Kıbrıs ta Amerikalılarla birlikte kullanıyor. Bu zaten bilinen bir gerçek. Zaten dinleme istasyonlarının büyük bir kısmı Kıbrıs ta bulunuyor Amerikalıların. Ve bölge içerisinde en büyük Amerikan büyükelçiliği şu anda Kıbrıs tadır. Beş yüz küsur personel çalışıyor. Ne kadar büyük yani aynı şekilde Rusların da aynı şekilde büyük bir büyükelçiliği var. Bütün bölgenin merkezi Kıbrıs tadır. Tabi burada İsrail bağlantısı var. İsrail in güvenliği ile ilgili olarak Amerika nın üstlenmiş olduğu sorumluluklar var. Ayrıca, bu son gelişmiş füzesavar sistemleri ve yeni teknoloji silahlar içerisinde Kıbrıs ın çok önemli bir rolü var. Çünkü çok önemli bir röle? istasyonudur. Yani bir iletişim istasyonudur. Boğazları da şu an itibariyle Türkiye ile Yunanistan kontrol ediyor. Türkiye kontrol ediyor fakat adalar dolayısıyla Yunanistan kontrol ediyor. Fakat yapmak istedikleri ne? Türkiye nin Kıbrıs tan çıkarılması ve oranın da Rumların kontrolüne geçebilecek yani Süveyş kanalının bile denetlenmesinin Rumların etkisine veya Yunanistan etkisine girebileceği bir sonuçla karşı karşıya kalabiliriz. Amerikalılar Kıbrıs ta fakat Avrupa birliği içinde bundan rahatsızlık duyanlar var. Başta Almanlar ve Fransızlar. Şu anda Kıbrıs a gelmek istemelerinin sebebi Kıbrıs ın uluslararası anlaşmalara rağmen AB içine alınmasının başka sebeplerinden biri de Yunanistan ın veto?. yani genişlemeyi veto etme tehdidi. İkincisi de Avrupa birliğinin Kıbrıs ı ve Kıbrıs ın stratejik konumunu ve Süveyş kanalının denetimini tabi ki sadece İngiliz ve Amerikalılara bırakmama arayışıdır. Yani Kıbrıs üzerine çok ciddi bir rekabet devam ediyor. Bu rekabet içerisinde daha doğrusu bu rekabetin dışında Türkiye nin kalması mümkün değil. 1974 te yaratılan fiili durum ve Türkiye nin elde etmiş olduğu avantajın geri götürülmesi bir ihanettir. Mümkün değildir. Dolayısıyla biz 74 yılında Kıbrıs ta elde etmiş olduğumuz avantajı kullanabilecek zemini yakalamak mecburiyetindeyiz. Fakat şu anda Kıbrıs ın geleceği müzakere ediliyor. Bu gelecek içerisinde bütün bu söylediğim çıkarların bulunmasını nasıl sağlayacağımız sorusu gündemde. Bu Kıbrıs Türkünün devlet olgusunu ve egemen eşitliğinin ve bir coğrafya üzerinde Kuzey Kıbrıs ta bir coğrafya üzerinde toprak bütünlüğünü koruyamadığı takdirde Türkiye nin çıkarlarını koruması bölge içerisinde mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla nihai hedefimizin muhakkak Kıbrıs Türkünün coğrafya temelinin egemenliğinin ve devlet olgusunu koruyacak bir zeminde olmak mecburiyetindedir. Annan planı ve ona benzer planlar içerisinde Rum hakimiyetinin sonuçta federal seviyede güçlerini kullanarak nüfus ve ekonomi güçlerini kullanarak Kıbrıslı Türkler 20