Hücrelerarası maddesi sıvı olan bir dokudur

Benzer belgeler
Kanın Bileşenleri. Total kan Miktarı: Vücut Ağırlığı x0.08. Plazma :%55 Hücreler : %45. Plazmanın %90 su

KAN DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

KAN DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

Destekleme Koruma Hareket. Kemik dokusunun Fonksiyonları. Mineral depolama (Ca, P) Kan yapımı Enerji depolama (kemiklerdeki sarı kemik iliği)

Bio 103 Gen. Biyo. Lab. 1

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

Kanın bileşimi iki kısımdan oluşur:

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir)

HAYVANSAL ÜRETİM FİZYOLOJİSİ

DOKULAR. A-Hücreler B-Hücrelerarası madde (intersellüler substans) veya -Temel madde (Fundamental substans)

1-MSS (Merkezi Sinir Sistemi-CNS) 2-PSS (Perifer Sinir Sistemi-PNS)

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

Kan dokusu. Hematokriti hesaplamak için eritrositlerle dolu olan tüpün uzunluğu kanla dolu tüpün uzunluğuna bölünüp, çıkan sonuç 100 ile çarpılır.

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya

LENFOİD SİSTEM DR GÖKSAL KESKİN ARALIK-2014

Dolaşım Sistemi. Dolaşım sistemi, kan, kan plazması, şekilli elemanları. Dicle Aras

Kas. Hücreler Kas teli (fibra muscularis) Hücre membranı (sarkolemma) Endoplazmik retikulum (sarkoplazmik retikulum) Mitokondriyon (Sarkozom)

OMÜ TIP FAKÜLTESİ DERS YILI DÖNEM I HAYATIN TEMELİ I HİSTOLOJİ UYGULAMA REHBERİ

İMMÜN SİSTEMİ OLUŞTURAN ORGANLAR

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

I- Doğal-doğuştan (innate)var olan bağışıklık

BAĞ DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

T Lenfositleri. Dr. Göksal Keskin

Hematopoetic Kök Hücre ve Hematopoez. Dr. Mustafa ÇETİN

LÖKOSİTLER,ÖZELLİKLERİ. ve İNFLAMASYON Dr.Naciye İşbil Büyükcoşkun

DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DÖNEM II. KAN-DOLAŞIM ve SOLUNUM DERS KURULU

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

İmmün Sistemin Yapısı

MONONÜKLEER FAGOSİT SİSTEM

Kan ve kan bozuklukları ile ilgili araştırmaların yapıldığı ve tedavinin geliştirildiği bilim dalına hematoloji (kan bilim) denilir.

Solunum, genel anlamda canlı organizmada gaz değişimini ifade etmek için kullanılır.

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

ayxmaz/biyoloji Olumsuz yanıtları: Alerjiler - normalde zararsız maddelere tepki Otoimmün hastalıklar (Diyabet)(Kendi dokularını yok eder)

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ

BAĞ DOKUSU. Gevşek Bağ Dokusu Sıkı Bağ Dokusu (Düzenli, Düzensiz) Özelleşmiş Bağ Dokusu

ADIM ADIM YGS-LYS 37. ADIM HÜCRE 14- ÇEKİRDEK

07/04/17. KAN (Blood, Hemo, yun; haima) Prof. Dr. Özgür Çınar. Kan denince sizin aklınıza ne gelir? Kan ı bilmek önemli midir? Neden?

*Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir.

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM. (1 Mayıs Haziran 2017 )

Bağışıklık sistemi nasıl çalışır?

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite

Köken hücreler. Primer lenfoid organlar. Progenitor hücreler. Timus. Sekonder lenfoid organlar

KAN VE KAN HASTALIKLARI. YRD. DOÇ. DR. Kadri KULUALP

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

Hücre canlının en küçük yapı birimidir.

Doğal Bağışıklık. İnsan doğar doğmaz hazırdır

KAN DOKU HİSTOLOJİSİ. Dr. SEVDA SÖKER

PROKARYOT VE ÖKARYOT HÜCRELER


Prenatal ve postnatal hemopoez

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ Beslenme Boşaltım Üreme Büyüme Uyarıları algılama ve cevap verme Hareket Solunum Hücreli yapı

HÜCRE BÖLÜNMESİ VE ÜREME. Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme 1

Tam Kan Analizi. Yrd.Doç.Dr.Filiz BAKAR ATEŞ

Mikroorganizmalara Karşı Organizmanın Direnci ve Bağışıklık

Sıkı bağ dokusu yapısında parankimi yada dalak pulpasını. birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran trabekulaların

LENFOİD DOKU. Lenfoid Organlar:

TİMUS DR. OKTAY ARDA DR. OKTAY ARDA 1

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir.

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM

Bağ Doku Bağ dokusu hücreleri

solunum >solunum gazlarının vücut sıvısı ile hücreler arasındaki değişimidir.

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)!

Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli

1- Kulakçıklar Gevşer, Karıncıklar Kasılır :

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM

13 HÜCRESEL SOLUNUM LAKTİK ASİT FERMANTASYONU

HAYVANSAL DOKULAR Doku Histogenez

Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Histoloji Embriyoloji Anabilim Dalı. Histoloji I Hücre. Doç.Dr. Nejdet ŞİMŞEK

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #23

Kan ve sıvı-elektrolitler. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

İSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI

FARMASÖTİK MİKROBİYOLOJİ VE İMMUNOLOJİ. Yrd.Doç.Dr. Müjde ERYILMAZ

HÜCRENİN YAŞAM DÖNGÜSÜ

HÜCRE #6 HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ÇEKİRDEK SELİN HOCA

Kan dokusu bileşenleri

KAN FİZYOLOJİSİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ

GENEL ÖZELLİKLER. Vücudun kendini çeşitli hastalık meydana getirici etkenlere karşı savunması immün sistem (Bağışıklık) tarafından gerçekleştirilir.

Gaz Alışverişi, İnsanda Solunum Sistemi

b. Amaç: Bakterilerin patojenitesine karşı konakçının nasıl cevap verdiği ve savunma mekanizmaları ile ilgili genel bilgi öğretilmesi amaçlanmıştır.

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri

Bütün hücrelerin olmazsa olmazları. Plazma zarı Yarı-sıvı sitosol Kromozom Ribozom

KAS DOKUSU. Kontraksiyon özelliği gelişmiş hücrelerden oluşur Kas hücresi : Fibra muskularis = Kas teli = Kas iplikleri

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

HÜCRE ZARINDA TAŞIMA PROF. DR. SERKAN YILMAZ

Hücre zarının yapısındaki yağlardan eriyerek hücre zarından geçerler.fazlalıkları karaciğerde depo edilir.

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #22

YGS ANAHTAR SORULAR #3

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Laboratvuar Teknisyenleri için Lökosit (WBC) Sayımı Nasıl yapılır?

Akıllı Defter. 9.Sınıf Biyoloji. vitaminler,hormonlar,nükleik asitler. sembole tıklayınca etkinlik açılır. sembole tıklayınca ppt sunumu açılır

BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2

HÜCRE. Yrd.Doç.Dr. Mehtap ÖZÇELİK Fırat Üniversitesi

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

Şekil 1. Mitoz bölünmenin profaz evresi.

ADIM ADIM YGS-LYS 33. ADIM HÜCRE 10- SİTOPLAZMA 2

Transkript:

KAN DOKUSU

Hücrelerarası maddesi sıvı olan bir dokudur Hücrelerarası madde hacimce daha fazla olduğundan kan dokusunun temel maddesi kabul edilir (fundamental substans). Bu temel maddeye plazma denir. Dokunun hücresel bölümüne ise kanın şekilli elemanları denir.

Plazmanın esasını globulinler, albüminler ve inorganik tuzlar oluşturur Ayrıca sindirim sisteminden alınan besin maddeleri, çeşitli sistemlerden gelen enzimler ve hormonlar da bulunur

Damarlarda dolaşan kan süspansiyon halindedir. Ancak hava ile temas sonucu kan hücreleri çökerler. Burada fibrinojen fibrine dönüşür. Bu olaya pıhtılaşma denir. Pıhtılaşma sonucu plazmadan geriye sarımtrak renkli ve yapışkan bir sıvı kalır buna serum denir.

Olgun kan hücreleri 3 gruba ayrılırlar: 1) Alyuvarlar (Eritrositler) 2) Akyuvarlar a) Granülositler b) Agranülositler Nötrofil Lenfosit Eozinofil Monosit Bazofil 3) Trombositler (Kan Pulcukları)

Alyuvarlar (Eritrositler) Akciğer ve dokular arasında oksijen ve karbondioksit taşımakla görevlidirler Kanda en bol bulunan kan hücreleridir Miktarı türler arasında farklılıklar gösterir (bir milimetre küp kanda ort. İnsanda 5 milyon, keçide 14 milyon, tavukta 3.5 milyon) Kandaki miktarı vücudun fazla oksijene gereksinim duyduğu hallerde veya havasında az oksijen bulunan yüksek rakımlarda artar, kansızlıkta ise azalır Miktarın artmasına poliglobuli, azalmasına ise anemi adı verilir.

Alyuvarların şekilleri de türler arasında farklıdır. Çoğu memelilerde yuvarlak-bikonkav iken, deve ve lama gibi memelilerde oval-bikonkav şekilli; kanatlı ve sürüngenlerde ise yine oval fakat bikonvekstirler. Konkav ya da konveks olmalarının amacı, gaz alışverişi için yeterli bir yüzey oluşturmaktır. İnsanda bu hücrelerin oluştuduğu yüzey 3500 m² ye ulaşmaktadır.

Alyuvarların büyüklükleri de türler arasında farklıdır. Alyuvarların 1mm³ deki miktarları ile büyüklükleri ters orantılıdır. Sağlıklı bir canlıda alyuvarlar hemen hemen aynı büyüklüktedir. Bu duruma izositoz denir. Bazı patolojik hallerde alyuvarlar irili ufaklı olabilir. Bu durum anizositoz, alyuvarlardan ufak olanlar mikrosit, büyükler ise makrosit adını alırlar.

Aşağı sınıf omurgalılarda (sürüngenler, amfibiler, balıklar ve kuşlar) alyuvarlar çekirdeklidirler. Memelilerde ise olgun alyuvarlar çekirdeksizdirler. Bu hücreler, kırmızı kemik iliğindeki gelişmeleri sırasında çekirdeklerini kaybederler. Bunun amacı, sitoplazmaya daha fazla hemoglobin sığdırmaktır.

Sitoplazmayı dolduran hemoglobin maddesi demirli bir proteindir. Bu madde alyuvarın % 33 ünü oluşturur; gerisi sudur. Hemoglobin, globin denen kolloidal bir protein ile, hem adı verilen demirli bir pigmentten oluşmuştur. Hemoglobin, oksijeni kendisine gevşek bir şekilde bağlayarak dokulara oksijeni taşır (oksihemoglobin). Dokulardan akciğere taşınan karbondioksitin %15-30 u da yine hemoglobine direkt olarak gevşek şekilde bağlanarak (karbaminohemoglobin) taşınır. Geriye kalanı ise bikarbonat formunda (karbonik anhidraz) taşınır.

Hemoglobin, oksijen ve karbondioksitten başka karbon monoksidi de bağlar. Ancak bu durumda karbon monoksit hemoglobinden ayrılmaz; alyuvarlar oksijen taşıma güçlerini kaybederler ve hücreler oksijensizlikten ölürler. Kana kırmızı rengini veren bu hemoglobin maddesidir.

Kan hücrelerinin boyanmalarında, kan boyaları denen özel boyalar kullanılır. Bu boyalar hem asit (eozin) hem de baz (metilen mavisi) boyalar içerirler. Giemsa, May-Grünwald ve Wright en çok kullanılan kan boyalarıdır. Alyuvarların ömürleri 100-120 gün kadardır. Bu hücreler olgunlaşmaları sırasında, çekirdekleri yanında organellerini de büyük ölçüde kaybederler.

Akyuvarlar (Lökositler) Her biri ayrı görev yapan 5 ayrı tipte hücreyi kapsar Görevlerini dolaşım sistemi içinde yapmalarına karşılık, fonksiyonlarını damar dışında da görürler (diyapedez) 1mm³ kandaki miktarı 8000-28000 arasında değişir Miktarı gençlerde daha fazladır. Patolojik olarak lökositlerin artışına lökositoz, azalmasına ise lökopeni denir.

Agranülositler Bu hücrelerin çekirdekleri loplara ayrılmamıştır, tek parçadan ibarettir. Bu bakımdan mononükleer lökositler diye de isimlendirilirler. Sitoplazmalarında, hücrelere özel granül bulunmaz Agranülositler tam diferensiye olmamış olan hücrelerdir; damar dışına (bağ doku ve kan yapan organlara) çıktıklarında farklılaşmalarını tamamlarlar.

1- Lenfositler % 2 si dolaşımdaki kanda, geriye kalanı ise kan yapan organlarda ve bağ dokuda yerleşmişlerdir. Lenfositlerin çekirdekleri, hücre şekline uyacak biçimde yuvarlaktır. Çekirdek kromatinden zengindir. İnaktif olan lenfositler organellerden fakirdirler, sadece bağımsız ribozom ve polizomlar oldukça boldur.sitoplazmada ayrıca az miktarda azurofil granüller (lizozom) de bulunur.

Lenfositler fonksiyon yönünden ikiye ayrılırlar: B- lenfositler ve T- lenfositler. Morfolojik kriterlerde bu iki lenfositi birbirinden ayırmak olanaksızdır. B-lenfositler sıvısal (humoral) bağışıklıktan, T- lenfositler de hücresel (sellüler) bağışıklıktan sorumlu olan hücrelerdir.

Diğer kan hücreleri gibi, lenfositler de, köken hücre grubuna giren hemositoblastlar dan farklılaşırlar. Postnatal hayatta köken hücreler sadece kırmızı kemik iliğinde bulunurlar. Uyarılmış köken hücrelere progenitor hücreler de denir.

T- lenfositler Lenfosit olma yönünde uyarılan progenitör hücrelerin (lenfoblastlar) bir kısmı kemik iliğinden dolaşıma geçerek timusun korteksine göçerler ve orada, hiçbir antijenle temasa gelmeksizin, timustaki retikulum hücrelerinin salgıladığı sanılan timopoietin, timozin, timositimulin, timik humoral faktör hormonları ile makrofajlar tarafından salgılanan bazı lenfokinlerin etkilemesi ile bölünüp çoğalırlar ve T-lenfositlere farklılaşırlar

Timusta bulundukları sürece bu hücrelere timositler adı da verilir. Farklılaşma sırasında T-lenfositler antijeni tanıma özelliği olan yüzey reseptörleri, ayrıca MHC reseptörleri ve CD molekülleri ile donanırlar. T-lenfositlerin büyük bir bölümü, timusun korteksinde iken pozitif ve negatif seleksiyona uğratılarak, makrofajlar tarafından yıkımlanır.

Aktif T-lenfositlerin alt grupları vardır. Bu gruplanmaya, aktif T-lenfositlerin değişik yapı ve özellikte olan etkileyici maddeler sentezlemeleri neden olur. Bu maddelerin tümüne birden lenfokinler denir. 1) Sitotoksik T-lenfositler 2) Yardımcı T- lenfositler 3) Baskılayıcı T- lenfositler

B- lenfositler B-lenfositler, T- lenfositlerden farklı olarak, hücre membranlarında antijenle direkt bağlanabilen immunglobulin reseptörlerine (IgM ve IgD) sahiptirler. Antijenle direkt uyarılabilirlerse de, etkili bir uyarım için makrofajların ve yardımcı T- lenfositlerin salgıladığı lenfokinlerin yardımına ihtiyaçları vardır.

B-lenfositlerin yapımı kanatlılarda Bursa fabricius da gerçekleşirken, memelilerde ise kırmızı kemik iliğinde yapılırlar. İnaktif B-lenfositlerle donanan ve orta kısımları da periferleri gibi koyu görünüşte olan lenf folliküllerine primer lenf folikülü denir.

B-lenfositler gerekli durumda plazma hücrelerine dönüşerek antikor salgılarlar. Hücrelerin salgılamaya başladığı antikorlar da dolaşıma geçip organizmanın her tarafına yayılır ve rastladıkları antijene bağlanarak, onları etkisiz hale getirirler (humoral savunma).

Kan boyaları ile boyanmış preparatlarda B- ve T-lenfositleri birbirinden ayırmak olanaksızdır. İmmunolojik yöntemlerle ise tanınabilirler. Antijenlerle aktive olmuş hücreler elektron mikroskobunda incelendiğinde, B- lenfositlerin granüllü retikulumdan, T- lenfositlerin ise bağımsız ribozom ve polizomlardan zengin oldukları görülür

2- Monositler Akyuvarların % 2-8 ini oluştururlar En bol kanatlılarda bulunurlar Hücreler yuvarlak şekillidirler fakat çekirdekleri birer kenarlarından çukurlaşmışlardır. Çukurlaşma yaşlandıkça artar, sonunda at nalı şeklini alır Çekirdekleri ökromatiktir Sitoplazma bağımsız ribozom ve polizomlardan fakir, granüllü retikulumdan ise zengindirler

Monositler sitoplazmik uzantılara sahiptir. Kırmızı kemik iliğinde yapılan bu hücreler, perifer dolaşıma geçer ve kanda üç gün dolaştıktan sonra, bu uzantılarla damar duvarını aşarak bağ dokularına ve lenfoid organlara yerleşirler Hücreler burada bölünmeksizin uzun süre yaşayabilir; zararlı maddelerle karşılaştıklarında aktifleşip makrofajlara dönüşürler Yani monositler, makrofajların inaktif öncüleridir

Granulositler Agranülositlerin sitoplazmalarında granül bulunmadığı halde, granülositlerin sitoplazmaları bol miktarda granül içerir Agranülositlerde çekirdek tek parçadan ibaret iken, granülositlerde çekirdek ince köprülerle birbirine bağlanmış birkaç parçadan oluşmuştur -Polimorf nükleuslu lökositler -Polinükleer lökositler

Çekirdek oldukça heterokromatiktir Granulositler de hareketlidir, damar dışına çıkabilirler ancak tekrar dolaşıma geçemezler (agranulositler geçerler) Granulositler, agranulositlere göre daha fazla farklılaştıkları için bölünme yeteneğinden yoksundurlar Bağ dokularında görevleri biten ya da yaşlanan hücreler, ölüme sürüklenirler ve yıkıntıları makrofajlar tarafından ortadan kaldırılır.

1) Nötrofil granulositler Tüm lökositlerin %30-70 ini oluştururlar Kanda en bol bulunan lökosit nötrofil granulosittir Büyüklükleri 10-12 mikron arasındadır Şekilleri dolaşım halindeki kanda yuvarlaktır, damar dışına çıkınca yassılaşabilirler Bol olan sitoplazmaları organellerden fakirdir Sitoplazmalarında bol miktarda granül bulunur Hücrelerde iki grup granül bulunur: -Azurofil granüller (primer granüller) -Özel (spesifik) granüller (sekunder granüller)

Kanatlı, tavşan ve kobaylarda psödoeozinofil granulositler denir Primer granüller, hidrolitik enzimler yanında peroksidaz ve d-aminooksidaz enzimleri de içerir. Sekunder-spesifik- granüller ise alkali fosfataz ile antibakteriyel enzimlere ( lizozim, laktoferin, fagositin) sahiptirler. Mikroorganizmaların yok edilmesinde her iki granüller işbirliği yaparlar. Hücre yüzeyine gelen mikroorganizmaların fagosite edilmeleri sonucu sitoplazmada şekillenen fagozomlarla primer ve sekunder granüller birleşirler ve böylece heterofajik vakuoller meydana gelirler.

Nötrofil ve psödoeozinofil granulositlere mikroorganizmaları fagosite etmelerinden dolayı mikrofajlar da denir. Taşıdıkları granüllerin türler arasında farklı boyanma özelliği göstermeleri nedeniyle, mikrofajlar aynı zamanda heterofil granulositler diye de isimlendirilirler. Heterofil granülositler akut yangılarda, yangı yerine en önce ulaşan fagosit hücrelerdir. Bu hücrelerin büyük bir kemotaksis özellikleri vardır.

Heterofil çekirdeği, ince köprülerle birbirine bağlı 2-5 loptan oluşmuştur Heterofil granulositler kısa ömürlüdürler; kanda 1-5 gün kaldıktan sonra bağ dokularına geçerler.

2) Eozinofil granulositler İnsanda tüm akyuvarların % 1-4 ünü, diğer memeli ve kanatlılarda ise % 1-10 unu oluşturular Granüllerinin asit boyaları (eozin gibi) almalarında ötürü asidofil granulositler diye de isimlendirilirler. Atlarda granüller, diğer canlılardakilere kıyasla çok daha iri ve yuvarlağımsı biçimlidirler; kırmızı renkte boyanırlar. Sadece granüllerin bu özelliğine bakarak at kanını tanımak olanaklıdır.

Eozinofil sitoplazması organellerden fakirdir Çekirdek çoğunlukla iki loptan oluşur. Loplar birbirine ince bir sitoplazmik köprü ile bağlıdır, bu kısımfroti yapımı sırasında kopabilir ya da granüllerle örtülü olabilir. Bu durumda hücreler iki çekirdekli gibi görünürler.

Bu hücreler de kemotaksis gösterirler Eozinofil granulositlerin kandaki ve bağ dokularında miktarları allerjik yangılarda, bazı parazit infestasyonlarında ve deri hastalıklarında artar. Granüllerinde asit fosfataz, aril sülfataz ve peroksidaz türü enzimler bulunur

Eozinofil granulositlerin granülleri, argininden zengin bir protein olan major bazik protein ( MBP) içerir. Bu protein total granül proteininin % 50 sini oluşturur ve parazitlere karşı öldürücü etkiye sahiptir. Eozinofil granulositlerin granüllerinde mikrobisit enzim hiç yok gibidir; onun için bu hücreler mikroorganizmaları öldüremezler. Eozinofil granulositlerin ömürleri 1-2 hafta kadardır.

3) Bazofil granulositler Kanda en az bulunan akyuvar türüdür Kedi ve köpekte tüm akyuvarların % 0.5 ini, diğer memelilerde ise %1 ini oluştururlar; kanatlılarda biraz daha fazla Bazofil granulositlerin çekirdekleri kenarları girintili çıkıntılı tek lop halindedir Çekirdek, diğer granulositlerdeki derecede heterokromatik değildir, daha açık renkte boyanır

Sitoplazmaları organellerden fakirdir Granüller, diğer granulositlerde olduğu kadar bol değildir Bazofillerin granülleri de, mastositlerin granülleri gibi heparin ve histamin ile bazı canlılarda serotonin içerirler. Bu yüzden bu hücrelere kan mastositleri de denir. Bazofillerde hareket ve fagositoz çok zayıftır.

Diğer granulositlerden farklı olarak bazofil granulositlerin miktarlarında ancak bazı sınırlı hastalıklarda (çiçek hastalığı gibi) artış görülür. Bu hücrelerin ömürleri de 1-2 hafta arasında değişir. Bazofil granulositlerin hücre membranlarında immunoglobulin E (IgE) için spesifik reseptörler bulunur.

Trombositler (Kan pulcukları) Aşağı sınıf omurgalılarda çekirdek içeren tipik birer hücre olarak nitelendirilir Memelilerde ise çekirdek taşımazlar; sitoplazma parçacıklarından ibarettir. Bu bakımdan da memlilerde, trombosit yerine daha çok kan pulcukları (platelet ler) diye isimlendirilirler.

Kan pulcukları küçük (2-5 mikron çapında), trombositler ise daha büyük (8-10 mikron boyunda, 4-6 mikron eninde) ve her ikisi de bikonveks diskler şeklindedir.çekirdekleri yuvarlağımsı-ovaldir. Kan boyaları ile boyanan frotilerde kan pulcukları, periferleri soluk mavi, orta kısımları ise koyu mor renkli yapılar olarak kendini belli ederler.perifer kısımlarına hiyalomer, orta kısımlarına da granulomer denir.

Kan pulcuklarının 1 mm³ kandaki miktarları insanda 150.000-400.000, diğer memeli türlerinde, 200.000-500.000, kanatlılarda ise 10.000-75.000 arasında değişir. Kan pulcukları ve trombositler aynı yapıya sahiptirler ve aynı işlevi (kanamayı durdurma = hemostaz) Her iki oluşum da organellerden fakirdir

Kan pulcukları ve trombositler başlıca görevleri olan, damar yaralanmalarında bir tıkaç (trombus) oluşturup kanamayı durdurmak üzere gayet uzun yalancı ayaklar çıkarırlar. Kan pulcukları ve trombositlerde bulunan granüllerin bir grubu, trombostenin, serotonin, ADP ve ATP gibi maddeler içerirler. Alfa granülleri diye isimlendirilen diğer bir grup granüller ise lizozom karakterindedir; ayrıca, trombosit faktör 3 ile platelet kaynaklı büyüme faktörü (PDGF) denilen maddeleri de taşırlar.

Damar zedelenmelerinde bir taraftan tıkaç şekillenirken, diğer taraftan da tıkacı oluşturan yapılar serotonin salgılarlar.bu madde, damar duvarındaki düz kasları etkileyerek damarları daraltır ve kan kaybını azaltır.

Yaralanan yerlerde tıkacın görevi bitince, kan pulcukları ya da trombositler yıkılmaya başlarlar; alfa granüllerinden çıkan lizozomal enzimler ile plazmadaki plazminojenin aktifleşmesiyle şekillenen ve proteolitik bir enzim olan plazmin, yıkıntıları eritip zedeli yerleri bunlardan arındırırlar.

Kan pulcukları, kırmızı kemik iliğinde bulunan ve gayet büyük olan megakaryositler in sitoplazmalarının parçalara ayrılması sonucu meydana gelirler. Aşağı sınıf organizmalarda megakaryosit bulunmaz. Bu hayvanların trombositleri direkt olarak kanın köken hücrelerinden (hemositoblastlar dan) farklılaşırlar.

Lenf: Lenf de kan gibi, plazma ile şekilli elemanlardan oluşur. Hücre olarak lenfde, bol lenfosit ile daha az monosit ve granulosit bulunur Lenfin plazma kısmı, lenf kapilarlarına geçen doku sıvısıdır. Hücreler lenfe, lenf damarlarının lenf düğümlerinden geçişleri sırasında katılırlar Lenf de pıhtılaşabilir, fakat bunun koagulasyonu, çok daha yavaş gelişir ve şekillenen pıhtı daha yumuşaktır.

Kan hücresi yapımı (Hemopoez, Hematopoez) Kan hücreleri genelde kısa ömürlüdürler. Miktarın sabit kalması için devamlı olarak ölen hücrelerin yerine yenilerinin yapılması gerekir İnsanda günde 200-250 milyar alyuvar yıkılır ve yerine aynı miktar kadar yapılır Kan hücresi yapan organlara hemopoetik organlar denir.

İntrauterin yaşam sırasında ilk kan hücresi yapımı vitellus kesesi duvarında bulunan mezenkim dokusu içinde olur. Burada ilk şekillenen hücreler alyuvarlardır. Organlar şekillenmeye başlayınca sırasıyla karaciğer, dalak, ve diğer lenfoid organlarda da kan hücresi yapımı başlar.

Bu gelişmelere paralel olarak kemikler de şekillenirler ve bunların boşlukları kırmızı kemik iliği ile dolar. Bundan sonra karaciğer kan hücresi yapımını tamamen durdurur. Böylece, fötal yaşamın son evresinde başlayarak postnatal yaşam boyunca lenfoid organlar sadece lenfositleri meydana getirirler. Diğer kan hücreleri ve yine lenfositler(b-) artık sadece kırmızı kemik iliğinde yapılır.

Son yıllarda yapılan araştırmalarla tüm kan hücrelerinin tek bir ana hücreden (köken hücre=stem cell) meydana geldikleri ortaya konmuştur. Bu köken hücreye hemositoblast adı verilmiştir.

Hemositoblastlar: 12-15 mikron çapında, yuvarlak biçimli hücrelerdir Sitoplazmaları kan boyaları ile maviye boyanır ( bazofil karakter) Sitoplazma yalancı ayaklar çıkarabilir İri olan çekirdekleri ökromatiktir Çekirdekte 1-3 adet çekirdekçik bulunur Sitoplazmada bol miktarda mitokondriyon ve bağımsız ribozomlar bulunur, granüllü retikulum yoktur

Multipotent olan bu birincil hemositoblastların bir kısmı birincil olarak kalırken diğer bölümü çok yönde farklılaşma gücünü kaybederler. Artık sadece tek tür kan hücresi yönünde farklılaşabilme gücünde (ünipotent) olan bu ikincil hemositoblastlara progenitor hücreler de denir.

Sadece tek tür kan hücresi yönünde koşullanmış olan progenitör hücreler, poietinler denen maddelerin etkisi altında bölünüp çoğalarak olgunlaşmaya başlarlar.değişik türde poietinler vardır. Bunların en iyi bilineni eritropoietinler dir. Farklı poietinler, DNA moleküllerinin farklı bölgelerindeki genleri aktive ya da inhibe ederler. Kan hücrelerinin farklılıkları poietinlerin bu farklı etkilerinden ileri gelir.

Memelilerde T-lenfositler dışındaki tüm kan hücreleri kırmızı kemik iliğindeki progenitor hücrelerden farklılaşırlar. T- lenfositleri meydana getirecek progenitor hücreler timusa yerleşerek, timusun salgıladığı poietinlerle (timopoietinler) uyarılarak farklılaşırlar.

Kanatlılarda ise kırmızı kemik iliğinde lenfosit hiç yapılmaz; bunların T- lenfositleri, memelilede olduğu gibi timusda, B-lenfositleri ise memelilerde bulunmayan Bursa fabricius da farklılaşırlar.

Kırmızı kemikiliği ( Miyoloid doku) İntrauterin yaşamda ve gençlerde tüm kemiklerin iliği, kırmızı ilik türündedir Sekunder lenfoid organlarda ( dalak, lenf düğümleri, lenf fol., bademcikler) olduğu gibi, kırmızı kemikiliğinde de parenkimanın çatısını retikulum iplikleri ile retikulum hücreleri oluştururlar Parenkimada sinuzoidler de yerleşmiştir Bu yapısıyla parenkimayı bir süngere benzetebiliriz

KAYNAK LİSTESİ 1. Veteriner Özel Histoloji (Ed. Aytekin Özer, 2008) 2. Temel Histoloji (Ed. Aytekin Özer, 2011) 3. Genel Histoloji (Mahmut Sağlam, R.Nuri Aştı, Aytekin Özer 2001) 4. Özel Histoloji (Attila Tanyolaç 1999) 5. Histoloji (Ercan Artan 1988) 6. Textbook of Histology (Leeson Leeson Paparo 1981) 7. Basic Histology (L.C. Jungueira, J.Carneiro 1983) 8. Textbook of Veterinary Histology (Dellman Brown 1983) 9. Basic Histology (Douglas F. Paulsen 1989) 10. Moleculer Biology of the Cell ( Bruce Alberts, Denis Brg, Julian Lewis, Martin Reff, Keith Roberts, James D. Welson 1989) 11. Histology and Cell Biology (Kurt E. Johnson 1990 12. Wheater s Interactive Histology (CD-ROM) (Wheater, P. R.1995) 13. A Brief Atlas of Histology (Thomas leeson, C. Roland Leeson 1979) 14. Oral Histology: Development, Structure and Function (Ten Kate, Arnold Richard 1980) 15. Bloom and Fawcett a Textbook of Histology (Fawcett, Don W 1986)