Birol Caymaz, Türkiye de Vatandaşlık: Resmi İdeoloji ve Yansımaları, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, VIII+170 s. Vatandaşlık meselesi, Türkiye Cumhuriyeti ne Osmanlı dan miras kalmış kronik toplumsal sorunlardan biridir. Özellikle Amerikan ve Fransız devrimlerinden sonra dünyayı etkisi altına alan ulusal bağımsızlık, ulus devlet, hürriyet, eşitlik, katılımcılık gibi söylemler, Osmanlı Devleti ni de çok geçmeden etkisi altına almıştır. Bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu ardı ardına büyük topraklar kaybetmiş, tebaasının önemli bir bölümünü de bu topraklarla beraber yitirmiştir. XIX. yy ın ikinci yarısından başlayarak devletin yıkılışına kadar geçen sürede bu gerilemeye önlem olsun diye çeşitli çareler üzerinde durulmuş ancak başarılı olunamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti nin temelleri atıldıktan hemen sonra, Mustafa Kemal ve arkadaşları, Osmanlı dan devraldıkları ve tebaa olarak niteledikleri halkı hızla vatandaşlaştırma çabasına girişmişlerdir. Onlara göre Osmanlı nın yaşadığı yıkılışın temel nedeni, tebaanın bütünleşmesini temin edecek ortak değerler yaratılamaması ve bu yolda ortaya atılan Osmanlıcılık, Ümmetçilik gibi düşüncelerin başarısız olmalarıdır. Cumhuriyet i kuran iradenin bu varsayımından hareketle, yeni devletin coğrafi sınırları içinde yaşayan ve etnik, dini, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan farklı toplumsal kesimlerden oluşan insanlardan ulusal üst kimlik etrafında bütünleşmiş ulusçu ve türdeş bir toplum yaratmak için başta eğitim olmak üzere devletin bütün ideolojik aygıtları işe koşulmuştur. Bu bağlamda okullarda okutulan Yurt Bilgisi, Milli Tarih, Milli Coğrafya gibi dersler başat aktör olarak konumlandırılmış, yeni vatandaşın inşasında esas rolü bu dersler üstlenmiştir. Cumhuriyet döneminde makbul vatandaş yaratma çabalarını akademik alanda ele alıp inceleyen çalışmaların sayısında 1990 lı yıllardan itibaren gözle görülür bir artış meydana gelmiştir. Bu
216 Tanıtım ve Eleştiri Yazıları artışta şüphesiz siyaset bilimi, sosyoloji, tarih ve eğitim bilimleri gibi disiplinlerin katkısı yadsınamaz. Batıda 1950 li yıllarda İngiliz sosyal bilimci Thomas H. Marshall la başlayan yeni yurttaşlık arayışları böylece Türk siyaset ve düşünce dünyasının gündemine girmiştir. Bu bağlamda ortaya konan çalışmalardan bir tanesi de Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Birol Caymaz tarafından yapılan çalışmadır. Bu çalışmada Caymaz, Türkiye de halkın vatandaşlaştırılma serüvenini iki bölümde ele almıştır. Birinci bölümde Cumhuriyetin başından bu yana okullarda okutulan ve Yurt Bilgisi vb. isimlerle adlandırılan ders kitapları özelinden hareketle genç Türk Devleti nin yeni siyaset ve insan anlayışının felsefi ve ideolojik yansımalarını ele almıştır. Yazar, Türkiye de ulus devlet anlayışının resmi ideolojiye dönüşmesi sürecini ve bu anlayışın kentliköylü, fakir-zengin, işçi-memur, yöneten-yönetilen fark etmeksizin toplumun bütün kesimlerine aşılanması için verilen mücadelenin ipuçlarını göstermektedir. Gayet tabiidir ki, bütün toplumu tek bir ulus anlayışı etrafında bütünleştirmek için, toplumun her ferdinin sarsılmaz bir vatan ve millet sevgisine sahip olması gerekmektedir. Yazarın millet mektepleri için hazırlanan bir Yurt Bilgisi kitabından yaptığı alıntı, tam da bu amaca hizmet eden ifadeler içermektedir: Türk insanı, vatanın her türlü cefalarına, mihnetine hatta vatandaşların haksızlığına bile katlanır, ne olsa doğduğu yeri sevmekte bir zevk duyar. (s.17). Caymaz, soyut bir vatan sevgisi etrafında vatandaşın yaşadığı sıkıntılara katlanmaya mecbur bırakıldığı tek parti döneminin demokrasi, insan hakları, hukuk, eşitlik, özgürlük vb. bakımdan sıkıntılarla dolu olduğu tespitinden hareketle, bu dönemin temel niteliğini devletine borçlu vatandaş anlayışının yerleştirilmesi olarak değerlendirmektedir. Bu dönemin diğer bir niteliği de yeni bir Türk tarihi yaratılmasına dönük çabaların varlığı ve bu yeni tarih içinde Osmanlı nın görmezden gelinmesi gerçeğidir. Bu yapılırken, Türk tarihinde İslâm öncesi dönemlerin ön plana çıkarıldığını, padişahlık ve halifeliğin kötümsendiğini ifade eden yazar buna karşın cumhuriyet ve seküler toplumun olumlandığına işaret etmektedir (ss.11-34). Dönemin yönetici seçkinlerinin hayalinde toplum anlayışı olarak Emile Durkheim ın organik dayanışmacı toplum anlayışı vardır. Zira medenilik, vatanperverlik ve milliyetçiliğin buluştuğu bir noktada yeni vatandaşın tanımlanması ancak bu şekilde mümkün telakki edilmektedir (s.26).
Tanıtım ve Eleştiri Yazıları 217 Çok partili hayata geçilmesiyle beraber gelişen demokratikleşme sürecinin Yurt Bilgisi ders kitaplarına doğrudan yansıdığını tespit eden yazar (s.34) tek parti döneminde vatanseverliğin duygusal bir anlatımla vatan için kendi varlığını feda etme zorunluluğuyla özdeşleştirildiğini; buna karşılık çok partili dönemde, vatanı sevmenin ölçüsünün bireysel çalışkanlık ve sorumluluk bilinci olarak dile getirildiğini ifade etmektedir. Yazara göre gene de kitaplarda eski anlayışı yansıtan unsurlar yer almaktadır (s.35). Sözgelimi çok partili olmanın çoğulculuk ve özgürlük olarak değil de milli birlik ve beraberlik ideolojisinin bir yansıması olarak değerlendirilmesi ve bütün partilerin devlet partisi olarak nitelendirilmesi bu anlayışı ortaya koyan açık bir örnektir (s.48). 1980 sonrası vatandaşlık anlayışında iki yeni unsur dikkat çekmektedir. Bunlar, yeni dönemin millet tanımında dinin kendine yer bulması -ki din, cumhuriyet döneminde bizzat Atatürk tarafından milleti var eden unsurlar arasından bilinçli olarak çıkarılmıştır1- ve ırk unsurunun tek parti dönemindeki gibi milletin kurucu unsuru olarak geri dönmesidir (s.49). Bu dönemin temel vatandaşlık tasavvurunda Sünni İslam dinine pozitif ayrımcılık yapıldığı tezine yazarın da katılmış olduğu görünmektedir. Yazar, sadece Yahudi, Ermeni, Rum gibi azınlıkların değil, dini İslam olsa da devletin koruyup kolladığı, örgütlediği ve kontrol ettiği resmi İslam ın dışında kalan kesimlerin de söylemde olmasa bile pratikte dışlandığını ileri sürmektedir.(s.49). Buradaki resmi İslam tanımlaması kanaatimizce sorunlu bir tanımlamadır. Yazar, bunu muhtemelen, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin zorunlu olması, Diyanet İşleri Başkanlığı nın yapısı ve konumu, İmam-Hatip okullarının askeri idare tarafından kapatılmaması gibi bir takım göstergelere dayanarak yeni durumu ifade etmek için kullanmaktadır. Ancak bu dönemde devletin laik kimliği, yazarın da atıfta bulunduğu(s.49) gibi ders kitaplarında belki de hiç olmadığı kadar önplana çıkarılmış ve yazarın tarif ettiği resmi İslâm'a mensup olanlar yani Sünni Müslümanlar da en azından diğer dini gruplar kadar dışlanmışlardır. Bunu, yazarın değinmediği ve cumhuriyet döneminin bütününü görmemize engel teşkil eden dolayısıyla çalışma için ciddi bir eksiklik olarak 1 Bkz. Âfet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk ün El Yazıları, TTK Basımevi, Ankara, 1988, 364-369, 402-403.
218 Tanıtım ve Eleştiri Yazıları değerlendirilebilecek 28 Şubat süreci sonrası dönemde rahatlıkla görmek mümkündür. Çalışmanın ikinci bölümünde bizzat vatandaşın ağzından vatandaşlığın ne olduğuna yer verilmiştir. Türkiye'de bu zamana kadar pek tercih edilmeyen bir yöntemle, vatandaşa vatandaşlığın sorulması ilginç ve dikkate değer bir yaklaşımdır. Eğitim seviyesi, gelir düzeyi, meslek grubu, medeni durum, yaş ve yaşanılan yer gibi çeşitli demografik değişkenlere sahip bir evren olan toplumun farklı kesimlerinden seçilen bir örneklemle derinlemesine görüşme tekniği kullanılarak gerçekleştirilen saha araştırması neticesinde önemli ve önemli olduğu kadar da düşündürücü veriler elde edilmiştir. Bu yöntemle esas olarak vatandaşların, vatandaşlık kavramından ne anladığını sorgulayan yazar, cumhuriyetin başından bugüne özellikle okul vasıtasıyla uygulanan vatandaşlaştırma politikalarına aykırı bir neticeye ulaşamamıştır. Eğitim düzeyi en düşük olan vatandaşların, vatandaşlığı, Türk olmak ve Türkiyeli olmakla eşdeğer gördükleri; vatandaşları da vatan denilen aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar dan ibaret olarak değerlendirdikleri göze çarpmaktadır (ss.64-69). Ortaöğretim/Lise seviyesinde eğitim almış bireylerin de, vatandaşlığı, diğerleri gibi duygusal anlamda vatan, millet, Atatürkçülük, vergi verme, askerlik yapma ekseninde tanımladığını söyleyen yazar, bu gruptakilerin, farklı olarak vatandaşlıktan, yaşadığı yeri benimseyen, ortak değerlere saygılı, topluma karşı sorumlu olan uygar insanlar olmayı da anladığını dile getirmektedir (ss.69-78). Yazara göre üniversite düzeyinde eğitim alanlar ise vatandaşlığı, görece daha kapsamlı bir olgu olarak tasavvur etmekte ve konuya daha çok haklar çerçevesinde yaklaşmaktadırlar (ss.78-110). Genel itibariyle ufak tefek farklılıklarla vatandaşın zihninde milli duyguların ağır bastığı, cemaatvari bir vatandaşlık anlayışının yer ettiği sonucuna varan yazar, haklı olarak bu durumu eleştirmektedir. Bu noktada yazarın yaptığı kendinde vatandaş, fedakâr vatandaş ve kendi için vatandaş nitelendirmeleri de yerinde nitelendirmeler olarak dikkat çekmektedir (ss.110-111). Vatandaşlığın hissedilme biçimlerini de sorgulayan yazara göre, vatandaş bunu daha çok devlet kapısında gördüğü olumsuzluklara indirgemektedir. Hastanelerde, vergi dairelerinde, elektrik idaresinde, karakolda, belediyede, SSK da sunulan hizmetler, vatandaşa, vatandaş olduğunu olumsuz bir şekilde his-
Tanıtım ve Eleştiri Yazıları 219 settirmektedir (ss.111-137). Bu durum, devleti temsil ettiği varsayılan memurların ve devlet görevlilerinin genel davranış biçimlerindeki sorunları dışa vuran bir araştırma bulgusudur aslında. Özetle Caymaz ın bu araştırması, son yıllarda artan vatandaşlık çalışmalarına farklı bir pencereden bakmamızı sağlayan önemli bir kapı aralamaktadır. Batıda geliştirilen teorik vatandaşlık anlayışlarını esas alarak Türkiye ye uyarlamak yerine burada yaşayan vatandaşın devletle ve toplumla ilişkilerinde kendini nasıl konumlandırdığını gözlemleme fırsatı vermesi, kanaatimizce ileriki araştırmalar için bir yol gösterici konumda olacaktır. Ancak çalışmanın birinci bölümünde bazı dönemlerin atlanması, bazılarınınsa üstünkörü geçiştirilmesi ile ikinci bölümde seçilen örneklemin toplumun bütün kesimlerini yansıtıp yansıtmadığının belirsizliği bir handikap olarak karşımızda durmaktadır. Bayramali NAZIROĞLU Araş. Gör. OMÜ İlahiyat Fakültesi bayramali53@hotmail.com