Oruç. Yedinci Bölüm. I. LKELER ve AMAÇLAR



Benzer belgeler
Kur an ın Bazı Hikmetleri

Peygamberimizin (sav) Ramazan Ayı nı İhya Edişleri

ZEKAT FITIR SADAKASI SADAKA FARZ VACİP SÜNNET HÜKMÜ ŞARTI NİSAP MİKTARI MALA SAHİP OLMAK VE ÜZERİNDEN BİR YIL GEÇMİŞ OLMASILAZIM HERKEZ

8. SINIF 4. ÜNİTE İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 1. Din Ve Din Anlayışı Kazanım :Din ve din anlayışı arasındaki farklılığı ayırt eder.

HİZMET ALIMLARINDA FAZLA MESAİ ÜCRETLERİNDE İŞÇİLERE EKSİK VEYA FAZLA ÖDEME YAPILIYOR MU?

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

ORUÇ. Oruç. Orucun Mahiyeti

İNGİLTERE DE ÜNİVERSİTE PLANLAMA VE BÜTÇELEME ÖRGÜTÜ

Proje Yönetiminde Toplumsal Cinsiyet. Türkiye- EuropeAid/126747/D/SV/TR_Alina Maric, Hifab 1

AİLE DİNİ REHBERLİK BÜROSU

Rekabet Kurumu Başkanlığından, REKABET KURULU KARARI

Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü :18

SİİRT ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç

1 OCAK 31 ARALIK 2009 ARASI ODAMIZ FUAR TEŞVİKLERİNİN ANALİZİ

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

Endüstri Mühendisliğine Giriş. Jane M. Fraser. Bölüm 2. Sık sık duyacağınız büyük fikirler

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

İş Sağlığı İş Sağlığı nedir? Çağdaş İş Sağlığı anlayışı nedir?

Veri Toplama Yöntemleri. Prof.Dr.Besti Üstün

İngilizce Öğretmenlerinin Bilgisayar Beceri, Kullanım ve Pedagojik İçerik Bilgi Özdeğerlendirmeleri: e-inset NET. Betül Arap 1 Fidel Çakmak 2

KURUL GÖRÜ Ü. TFRS 2 Hisse Bazl Ödemeler. Görü ü Talep Eden Kurum : Güreli Yeminli Mali Mü avirlik ve Ba ms z Denetim Hizmetleri A..

Avrupa Adelet Divanı

Bakmak ve dokunmak suretiyle şehvetle gelen meniden dolayı da gusletmek gerekir.

TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER'İN DÜNYADA VE TÜRKİYE'DE ÇOCUK İŞGÜCÜNE İLİŞKİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİDİR

MADDE 2 (1) Bu Yönerge, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve değişiklikleri ile İzmir Üniversitesi Ana Yönetmeliği esas alınarak düzenlenmiştir.

Ordu Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Staj Yönergesi Aralık 2007 T.C. ORDU ÜNİVERSİTESİ MESLEK YÜKSEKOKULU STAJ YÖNERGESİ

İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİLGİSAYAR SİSTEMLERİ LABORATUARI YÜZEY DOLDURMA TEKNİKLERİ

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

Akreditasyon Çal malar nda Temel Problemler ve Organizasyonel Bazda Çözüm Önerileri

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Şubat 2014, No: 85

Topoloji değişik ağ teknolojilerinin yapısını ve çalışma şekillerini anlamada başlangıç noktasıdır.

MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ELEMANLARININ YURTİÇİ VE YURTDIŞI GÖREVLENDİRME YÖNERGESİ

CEZAİ ŞARTIN TEK YANLI KARARLAŞTIRILAMAYACAĞI

Rekabet Kurumu Başkanlığından,

YABANCI İŞÇİLERİN ÜÇ AYDAN SONRA SİGORTALI OLMALARI ZORUNLU MU? I- GİRİŞ :

: Prof. Dr. Nurettin KALDIRIMCI : Kenan TÜRK, Dr. Murat ÇETİNKAYA, Reşit GÜRPINAR, Fevzi ÖZKAN, Dr. Metin ARSLAN, Doç. Dr.

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

SÜREÇ YÖNETİMİ VE SÜREÇ İYİLEŞTİRME H.Ömer Gülseren > ogulseren@gmail.com

Ara rma, Dokuz Eylül Üniversitesi Strateji Geli tirme Daire Ba kanl na ba

Cümlede Anlam İlişkileri

MADDE 3 (1) Bu Yönetmelik, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 14 ve 49 uncu maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

TEVRAT VE İNCİL DE İSLÂM A UYGUN ABDEST, NAMAZ, ORUÇ, HAC, ZEKAT, KURBAN İBÂDETİ VE ÎMAN ESASLARI

Özet şeklinde bilgiler

DOĞRUDAN FAALİYET DESTEĞİ PROGRAMI PROJE UYGULAMA EĞİTİMLERİ

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ YAZ OKULU YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM

NO: 2013/41 TAR H:

SİRKÜLER. 1.5-Adi ortaklığın malları, ortaklığın iştirak halinde mülkiyet konusu varlıklarıdır.

EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ 1. Ders- Eğitimin Temel Kavramları. Yrd. Doç. Dr. Melike YİĞİT KOYUNKAYA

Üniversitelerde Yabancı Dil Öğretimi

Ertesi gün hastaneden taburcu olma vakti gelmi ti. Annesi odaya gelerek Can haz rlarken, babas hastane lemlerini yap yordu. Vitaboy hastaneden ç kman

ÇALIŞAN SAĞLIĞI BİRİMİ İŞLEYİŞİ Hastanesi

Buradaki bilgiler özet olup genel hatları ile tanımlamalar bulunmaktadır. Derste anlatılan örnekler ve analizler bu dokümanda yer almaktadır.

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM

ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ

Özelge: 4632 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi kapsamında vakıf/sandıklardan bireysel emeklilik sistemine yapılan aktarımlarda vergilendirme hk.

Prof. Dr. Bilal Sambur ile Medya ve Dindarlık Üzerine 08/04/2015

Giresun Üniversitesi Akademik Değerlendirme Ve Kalite Geliştirme Uygulama Yönergesi

MAT223 AYRIK MATEMATİK

İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ KURULUŞ, ÖRGÜTLEME ve İŞLEYİŞ YÖNETMELİĞİ

TEŞEKKÜR Bizler anne ve babalarımıza, bize her zaman yardım eden matematik öğretmenimiz Zeliha Çetinel e, sınıf öğretmenimiz Zuhal Tek e, arkadaşımız

gün, Esas:2011/9-193 Karar:2011/269

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun

TEBLİĞ. c) Eğitim merkezi: Bakanlık tarafından kan bankacılığı ve transfüzyon tıbbı eğitimi vermek üzere yetkilendirilmiş kan hizmet birimini,

Danışma Kurulu Tüzüğü

Kadınları Anlamak Erkeklere Düşüyor

CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu)

YÖNETMELİK KAFKAS ÜNİVERSİTESİ ARICILIĞI GELİŞTİRME UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. Kurumsal Yönetim Derecelendirmesi

DİCLE ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ STAJ UYGULAMA ESASLARI 1. GENEL HUSUSLAR

Yaşam Dönemleri ve Gelişim Görevleri Havighurst'un çeşitli yaşam dönemleri için belirlediği gelişim görevleri

B E Y K E N T Ü N İ V E R S İ T E S İ S O S Y A L B İ L İ M L E R E N S T İ T Ü S Ü İ Ş L E T M E Y Ö N E T İ M İ D O K T O R A P R O G R A M I

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ. ÇİFT ANADAL ve YANDAL PROGRAMI YÖNERGESİ

01 OCAK 2015 ELEKTRİK AKIMI VE LAMBA PARLAKLIĞI SALİH MERT İLİ DENİZLİ ANADOLU LİSESİ 10/A 436

Öncelikle basın toplantımıza hoş geldiniz diyor, sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Milli Gelir Büyümesinin Perde Arkası

ÇANKAYA BELEDİYESİ EVDE BAKIM HİZMETLERİ YÖNERGESİ

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

HAM PUAN: Üniversite Sınavlarına giren adayların sadece netler üzerinden hesaplanan puanlarına hem puan denir.

TARİFE YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve İlkeler

a) Birim sorumluları: Merkez çalışmalarının programlanmasından ve uygulanmasından sorumlu öğretim elemanlarını,

BİYOEŞDEĞERLİK ÇALIŞMALARINDA KLİNİK PROBLEMLERİN BİR KAÇ ÖZEL OLGUYLA KISA DEĞERLENDİRİLMESİ Prof.Dr.Aydin Erenmemişoğlu

Tasarım Raporu. Grup İsmi. Yasemin ÇALIK, Fatih KAÇAK. Kısa Özet

HAYALi ihracatln BOYUTLARI

Mahkemece, davalı işçinin eylemli çalışması bulunmadığı gerekçe gösterilerek istek hüküm altına alınmıştır.

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu

YETİŞKİNLER DİN EĞİTİMİ Akdeniz Müftülüğü

MUSTAFA KEMAL ÜNĠVERSĠTESĠ MUSTAFA YAZICI DEVLET KONSERVATUVARI MÜZĠK BÖLÜMÜ ĠLKÖĞRETĠM VE LĠSE DÜZEYĠ SERTĠFĠKA PROGRAMI YÖNERGESĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM

İlgili Kanun / Madde 506 S. SSK/61

HALK EĞİTİMİ MERKEZLERİ ETKİNLİKLERİNİN YÖNETİMİ *

İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU HAZIRLIK SINIFI YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. ÇANAKKALE ONSEK Z MART ÜN VERS TES

Türk İşaret Dili sistemi oluşturuluyor

İşletme Gelişimi Atölye Soruları

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI PERSONEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NE

Araştırma Notu 15/177

MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ STRATEJİK İŞBİRLİĞİ PROJE DANIŞMANLIK EĞİTİM UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ YÖNETMELİĞİ

Parti Program ve Tüzüklerin Feminist Perspektiften Değerlendirilmesi i

Transkript:

Yedinci Bölüm Oruç I. LKELER ve AMAÇLAR Allah' n buyruklar ve yasaklar elbetteki kullar n iyili i içindir. slâm bilginleri bütün hükümlerin insanlar n yararlar n gerçekle tirme amac na yönelik oldu u konusunda görü birli i etmi lerdir. Bu bak mdan, Allah' n yap lmas n istedi i eylerde kullar için çok büyük faydalar, yasaklad eylerde ise büyük zararlar bulundu u kesindir. Kur'ân- Kerîm'de akla ayk r hiçbir emir ve yasak bulunmamakla birlikte, bütün emir ve yasaklar n yarar ve hikmetlerini bilmek de mümkün de ildir. Kald ki, ibadetler dinin bir yönüyle ak l üstü ve bir yönüyle sembolik törenleri kapsam nda de erlendirildi i vakit, o dinin mensuplar, benimsemi olduklar dinin bu gereklerini bir hikmet, bir yarar arama telâ na dü meden yerine getirmek durumundad rlar. Bununla birlikte öteden beri slâm bilginleri çe itli ibadetlerin yarar ve hikmetleri konusunda kafa yormu, bunlar n ki isel pratik yararlar ndan çok, insan nefsinin ar nd r lmas ve yükseltilmesi yolunda fonksiyonel hale getirmeye çal m lard r. badetleri, bir hedefe eri menin yolu olarak görebilenler için bu kulluk görevleri, art k s rtta ta nan ve bir an önce indirilmeye çal lan bir yük olmaktan ç kar ve âdeta üzerinde yükseklere ula - lan bir araç haline gelir. badet esasen Hakk' n emrine riayet oldu u gibi,

380 LM HAL sonuç itibariyle, halk n hakk na riayeti de içerir. Bu sebeple de ibadette Hakk' n ve halk n hukukuna riayet birlikte gerçekle ir. slâm dini ferdin toplum içinde uyumlu, güvenilir ve ho görülü olmas n sa lamaya yönelik düzenlemeler getirdi i gibi onun yarat c ile olan ba lant s n daha derinden hissetmesine, devam ettirmesine ve geli tirmesine hizmet edecek düzenlemeler de getirmi tir. Hukuka riayet bak m ndan halk ve Hakk' birbirinden ay rmak isabetli olmad gibi, halk ile ili kilerin Hakk' ilgilendirdiini göz ard etmek de mümkün de ildir. Peygamberimizin " nsanlara te ekkür etmeyen Allah'a ükretmez" (Ebû Dâvûd, Edeb, 11), "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fezâil, 65) ve "Hakk nda üç kom usunun olumlu tan kl kta bulundu u ki iyi Allah affetmi tir" (Tirmizî, Cenâiz, 63) gibi ifadeleri bu ba lant y i aretlemektedir. Yûnus da her halde "Yarat lan sevdik yaratandan ötürü" derken vurguyu ayn noktaya yap yordu. Bu itibarla slâm, ki inin yaratan ile gönül ba na, kendisiyle bar - k olmas na önem verdi i gibi insanlarla "iyi geçim"ine de ayn önemi vermi tir. Gazzâlî orucun üç derecesinden bahsederken, bedende i tah ve ehvetin tatmin yeri ve arac olan iki âzay yani mide ve cinsel organ, i tah ve ehvet duydu u eylerden mahrum etmekten ibaret olan orucu, "s radan insanlar n orucu" (avam orucu) olarak; buna ilâveten gözü, kula ve di er âzalar günahtan korumay "özel ki ilerin orucu" (havas orucu) olarak ve tüm bunlara riayet ettikten ba ka, kalbini dü ük emellerden, dünya dü üncelerinden k saca, mâsivâdan ar tarak bütün varl yla Allah'a ba lanmay ise "daha özel ki ilerin orucu" (ehassü'l-havâs orucu) diye tan mlar. Orucun hangi derecesi al n rsa al ns n, ibadetin toplumsal ili kilere, toplumsal hayata, k saca "iyi geçim"e yönelik olumlu sonuçlar aç kça görülecektir. nsanlar n aras ndaki çeki menin, kavgan n temel sebeplerinden biri insanlar n, i tah ve ehvetlerini ölçüsüzce tatmin etmeye çal mas ve belki bu amac gerçekle tirmek üzere mal ihtiraslar d r. Birinci kademedeki oruç bile bu ihtiras dizginlemenin, i tah ve ehveti kontrol alt na alman n bizzat gerçekle tirilen ve tecrübe edilen bir yolu olmaktad r. tah ve ehveti alabildiine ve ölçüsüzce tatmin pe inde ko mak eytanî bir tutum olup oruç tutmak bu yönüyle eytan zincire vurmak anlam na gelir. Peygamberimizin, orucun ikinci yönünü vurgulayan "Oruç bir kalkand r; sak n, oruçluyken, cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataacak veya dala acak olursa, 'ben oruçluyum, ben oruçluyum' deyin" sözü (Buhârî, Savm, 9; Müslim, S yâm, 30), izaha gerek b rakmayacak ekilde,

ORUÇ 381 "iyi geçim"i vurguluyor. Oruç, sadece i tah ve ehveti dizginlemek de ildir, ayr ca a z n ve dilini kötü ve çirkin söz söylemekten korumakt r. badetlerin s rlar n, gerçek mâna ve önemini kavrayan kimi âlimler namaz k ld, oruç tuttu u halde, hâlâ çirkin i ler yapan ve fenal ktan sak nmayan kimseyi, abdest al rken yüzünü, eline su almadan üç kere y kayan kimseye benzetmi lerdir: Uzaktan bakan onun abdest ald n zannetse de o gerçekte abdest almamaktad r. Peygamberimiz "Oruç tutan öyle insanlar vard r ki, kârlar sadece açl k ve susuzluk çekmektir" ( bn Mace, S yâm, 21) derken bu durumu kastetmi olmal d r. II. ORUCUN MAH YET ve ÖNEM Oruç Farsça'daki rûze kelimesinin Türkçele mi eklidir. Arapça's savm ve s yâmd r. Savm kelimesi Arapça'da "bir eyden uzak durmak, bir eye kar kendini tutmak, engellemek" anlam nda kullan l r. F k h terimi olarak ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç u - runa ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ili kiden uzak durmak demektir. msak, Arapça'da, "kendini tutmak, engellemek" anlam na gelir. Orucun temel unsuru da (rükün) bu anlamd r. msak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklar ndan (yeme içme ve cinsel ili ki) uzak durma vaktinin ba lang c anlam nda kullan l r. msak vakti, tan yerinin a armas (fecr-i sâd k; bk. Namaz Vakitleri bölümü) vakti olup, bu andan itibaren yats namaz n n vakti ç km, sabah namaz n n vakti girmi olur; bu vakit ayn zamanda sahurun sona erip orucun ba lamas vaktidir. ftar vakti ise, oruç yasaklar n n sona erdi i vakit anlam nda olup, günein batma vaktidir. Bu vakitle birlikte ak am namaz n n vakti de girmi olur. Gündüz ve gecenin te ekkül etmedi i bölgelerde oruç süresi, buralara en yak n normal bölgelere göre belirlenir. msakin, ikinci fecirle ba layaca konusunda fakihler aras nda görü birli i olmakla birlikte, kimi fakihler bu hususta, daha ihtiyatl oldu u gerekçesiyle fecr-i sâd k n ilk do u an na, kimileri ise oruç tutanlar lehine oldu u gerekçesiyle n biraz uzay p da lmaya ba lad zamana itibar edilmesini önermi lerdir. Âyette orucun ba lang ç ve biti vakti, mecazi bir anlat mla öyle belirtilir: "...Fecrin beyaz ipli i (ayd nl ) siyah ipli inden (siyahl ndan) ay rt

382 LM HAL edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, ak ama kadar orucu tamamlay n..." (el-bakara 2/187). msak vaktinden iftar vaktine kadar yeme, içme ve cinsel ili kiden uzak durman n bir amac olmal ve bu i bilinçli olarak yap lmal d r. Bu amaç ve bilinç, orucun Allah r zâs için tutuluyor olmas d r ki k saca "niyet" tabiri ile anlat l r. Bu amaç ve bilinç olmad zaman, meselâ imkân bulamad için veya perhiz, rejim, zindelik gibi ba ka amaçlar için bu üç eyden (yeme, içme, cinsel ili ki) uzak durmak oruç olarak de er kazanmaz. Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra âban ay n n onuncu günü farz k l nm olup, slâm' n be art ndan biridir. Peygamberimiz bu hususu " slâm be ey üzerine kurulmu tur: Allah'tan ba ka Tanr olmad na ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi oldu una tan kl k etmek; namaz k lmak, zekât vermek, ramazan orucunu tutmak ve gücü yetenler için Beytullah' ziyaret etmektir (hac)" diyerek bildirmi tir (Buhârî, Îmân, 34, 40; lim, 25; Müslim, Îmân, 8). Orucun farz k l nd n bildiren âyetler de unlard r: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere oldu u gibi, size de oruç tutma yükümlülü ü getirilmi tir; bu sayede kendinizi koruyacaks n z. Oruç say l günlerdedir. çinizden hasta veya yolculukta olanlar ba ka günlerde tutabilirler; hasta veya yolcu olmad halde oruç tutmakta zorlananlar ise bir fakir doyumlu u fidye vermelidir. Daha fazlas n veren, kendine daha fazla iyilik etmi olur; fakat yine de, e er bilirseniz, oruç tutman z sizin için daha hay rl d r" (el-bakara 2/183-184). Oruç tutmak, di er ibadetlere nazaran biraz daha s k nt l oldu u için Allah, orucun farz k l nd n bildirirken, psikolojik rahatlatma sa layacak ve emre muhatap olan müslümanlar n yüksünmesini engelleyecek bir üslûp kullanarak, oruç tutman n önceki ümmetlere de farz k l nd n belirtmesi yan nda, ayr ca orucu daha s k nt l hale getirmesi muhtemel iki durumu (hastal k ve yolculuk) oruç emrinin hemen pe inden geçerli mazeret olarak zikretmi tir. Bu üslûp, meselâ öteki ümmetlerde de bulundu u anla lan namaz için kullan lmam t r. Oruç riyân n en az kar aca bir ibadet oldu u için sevab en fazla olan ibadetlerden say lm t r. Peygamberimiz'den nakledildi ine göre, orucun bu yönüne ili kin olarak Allah, "Oruç benim içindir; onun kar l n ben vereceim" (Buhârî, Savm, 2, 9; Müslim, S yâm, 30) buyurmu tur. Bu bak mdan oruç tutman n sevap olarak kar l oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak

ORUÇ 383 oruç tutanlar n girmesi için ayr lm bulunan "reyyân" adl kap s ndan girme hakk (Buhârî, Savm, 4) bu kar l n mukaddimesi say lm t r. Oruç, nefsin isteklerinden iradî olarak uzak durma olmas yönüyle bir irade e itimine, açl k ve susuzlu un verdi i s k nt ya dayanma yönüyle de bir sab r e itimine dönü mektedir. nsan n hayatta ba ar l olabilmesi için irade hâkimiyeti ve güçlükler kar s nda dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol alt na al nmas nda, ruhun ar nd r l p yüceltilmesinde oruç etkili bir yoldur. Bu orucun de i ik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde riyâzet ve mücâhede yolu olarak mevcut olmas n da aç klar. Toplumsal hayatta huzursuzluklara yol açan ta k nl klar, büyük ölçüde insan n hayvanî yönünü tatmin eden maddî zevklere dü künlükten kaynaklan r. Maddî zevk deyince de akla, yeme içme ve cinsel ili ki gibi zevkler gelir. te oruç, insan maddî zevk ve ehvetler pe inde ko turan, dolay s yla da, Allah' n haklar na riayet edemedi i için kendisine zulmetmesine, insanlar n haklar na riayet edemedi i için onlara zulmetmesine sebep olan nefs-i emmâreyi teskin etmenin de bir ilâc, a r l klar törpülemenin bir çaresidir. Oruç, yoksullar n durumunu daha iyi anlamaya, dolay s yla onlar n s k nt lar n giderme yönünde çaba sarfetmeye de vesile olur. "Tok, aç n halinden anlamaz" atasözü de bunu ifade eder. Orucun, dinimizde önemli bir yeri olan sab r konusuyla irtibat da burada hat rlanmal d r. "Namaz ve sab rla yard m isteyin" (el-bakara 2/153) ve "Sabredenlere ecirleri hesaps z olarak tastamam verilir" (ez-zümer 39/10) gibi âyetler, "Oruç sabr n yar s d r" (Tirmizî, Daavât, 86) diyen ve orucun Allah için olup mükafât n da kendisinin hesaps z olarak verece ini bildiren hadislerin ortak anlam, orucun sab r boyutunu ve bunun fazilet ve sevab n n yüksekli ini anlat r. Bütün bunlara ilâveten orucun sa l k aç s ndan pek çok yararlar bulundu u da uzman hekimler taraf ndan ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bak ld nda, bir y l boyunca çal an vücut makinesinin dinlenmeye ve bak ma al nmas gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim organlar n n dinlenmesi için iyi bir molad r. Oruçla ilgili olarak ilki kutsî hadis olmak üzere Peygamberimizin baz sözleri öyledir:

384 LM HAL "Her bir iyilik için on mislinden yedi yüz misline kadar kar l k olabilir; fakat oruç ba kad r. Çünkü oruç benim içindir ve onun ecrini ben vereceim" (Müslim, S yâm,164; Nesaî, S yâm, 42). "Kim iman ederek ve sevab n Allah'tan umarak ramazan orucunu tutarsa önceki günahlar affedilir" (Buhârî, Savm, 6). "Can m elinde tutan Allah'a yemin ederim ki; oruçlunun a z kokusu, Allah kat nda misk kokusundan daha ho tur; Allah der ki: A z kokan u kul ehvetini, yemesini, içmesini benim için terkediyor. Mademki s rf benim için oruç tutmu, o orucun ecrini ben veririm" (Buhârî, Savm, 9; Müslim, S yâm, 164). "Oruçlu için birisi iftar etti i vakit, öteki Rabbi ile kar la t vakit olmak üzere iki sevinç vard r" (Buhârî, Savm, 9). "Oruç bir kalkand r" (Buhârî, Savm, 9; Tirmizî, Îmân, 8). Rivayet edildi ine göre saç ba da n k bir adam Hz. Peygamber'e gelerek, -"Ey Allah' n elçisi! Allah' n beni yükümlü tuttu u orucun miktar n söyle" demi, Peygamberimiz "Ramazan ay n oruçlu geçir" buyurmu, adam bu defa "Bunun d nda ba ka oruç tutmam gerekiyor mu?" diye sormu, Peygamberimiz de "Hay r, yükümlü oldu un ba ka oruç yoktur. Fakat, nâfile olarak tutabilirsin" cevab n vermi tir. Adam ayn ekilde sorular na devam ederek zekât, namaz ve hac konusunda bilgiler ald ktan sonra "Sana ikramda bulunan Allah'a yemin olsun ki, bu söylenenlerden fazla bir ey de yapmam, eksik de b rakmam" diyerek çekip gitmi, Peygamberimiz de arkas ndan öyle söylemi tir: " ayet dedi ini yaparsa bu adam kurtulmu tur" (Buhârî, Savm, 1; Müslim, Îmân, 9). III. ORUCUN ÇE TLER Hanefîler'e göre di er ibadetler gibi oruç da farz, vâcip ve nâfile çe itlerine ayr l r. Bu üçlü ay r m Hanefîler'in, dinen yap lmas gerekli olan eyleri farz ve vâcip eklinde iki kademeli bir ay r ma tâbi tutmu olmas sebebiyledir. Di er mezheplerde "vâcib" terimi ise her iki kategoriyi de içine al r. Nâfile ise farz ve vâcip d nda kalan dinî ödevlerin genel ad d r. A) FARZ ORUÇ Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmi, önceden belirlenmi (muayyen) olan oruç da budur. Mazeretli veya mazeret-

ORUÇ 385 siz olarak tutulamad zaman, ba ka bir zaman kazâ edilmesi de ayn e- kilde farzd r. Bunun d nda bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vard r. Ramazan orucunun bozulmas sebebiyle tutulmas gereken kefâret orucu yan nda ayr ca, z hâr, yanl l kla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihraml iken vaktinden önce t ra olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçlar da farz oruç kapsam nda de erlendirilmi tir. Kefâret orucu, yap lan bir hatan n cezas veya telâfisi anlam n ta d ndan ki i için ba tan belirlenmi bir yükümlülük olmay p, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen âr zî bir yükümlülük niteli indedir. Bu bak mdan ramazan orucu "muayyen farz", di erleri ise "gayr-i muayyen farz" olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan ay nda tutulabilirken, di erleri oruç tutman n mubah oldu u her zaman tutulabilir. Ramazan orucunun kazas da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat mam âfiî'nin kazâya kalan orucun ayn y l içerisinde kazâ edilmesi gerekti ine ili kin görü ü de dikkate al narak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en k sa zamanda tutmaya çal mak uygun olur. B) VÂC P ORUÇ Nezir (adak), ki inin dinen yükümlü olmad bir ibadeti yapmay kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Ki i, oruç tutmay adam sa, bu adak orucunu tutmas vâciptir. Adak adan rken, orucun tutulaca gün belirlenmi se, meselâ falan ay n falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulmas gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulaca için muayyen vâcip say l r. Orucun tutulaca gün belirlenmemi se gayr-i muayyen vâcip olur ve diledi i mubah bir günde tutabilir. Ba lanm nâfile bir orucun bozulmas durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler'e göre vâciptir. Mâlikîler ise kazân n farz oldu unu söylemi lerdir. âfiî'ye ve Mâlik'ten ba ka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâs gerekmez. C) NÂF LE ORUÇ Farz ve vâcip olan oruçlar n d nda tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çe itlerini ele al rken belirtti imiz gibi, nâfile, gereksiz anlam na de il, farz ve vâcip olan n d nda, k saca gerekenin d nda yap lan anlam na gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksad yla

386 LM HAL yap ld için tabir câizse nâfile ibadet, bir bak ma fazla mesai yapmakt r. Nâfile oruçlar n sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adland r ld klar da olur. Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak baz günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmi tir. Peygamberimizin s kl kla oruç tuttu u veya oruç tutulmas n tavsiye etti i günler, k saca oruç tutman n mendup kabul edildi i belli ba l günleri görelim. Oruç Tutman n Mendup Oldu u Günler 1. evval Orucu. Ay takviminde ramazan ay ndan sonraki ay, evval ay d r. evval ay nda alt gün oruç tutmak müstehapt r. Bu oruçlar n bayram n hemen arkas ndan pe pe e tutulmas daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aral kl olarak tutmak da mümkündür. Kazâ veya adak oruçlar n n bugünlerde tutulmas yla da ayn sevap elde edilir. Peygamberimizin, ramazan oruçla geçirip buna evvalden alt gün ilâve eden ki inin bütün y l oruçlu geçirmi olaca yönündeki ifadesini (Müslim, S yâm, 204), "Kim iyi bir amel i lerse, kendisine bunun on kat ecir vard r" (el-enâm 6/160) âyetiyle birlikte de erlendiren kimi âlimler, bire on hesab yla, ramazan orucunun on aya, alt gün evval orucunun da altm güne kar l k oldu unu ve bu suretle bütün y l n oruçlu geçirilmi say laca n söylemi lerdir. 2. A ure Orucu. Muharrem ay n n onuncu gününe "â ûrâ" denilir. Hz. Peygamber'in bugünde devaml olarak oruç tuttu u rivayet edilmi tir. Fakat sadece o günde oruç tutulmas do ru görülmemi, bunun yan nda bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmi tir. Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldi inde yahudilerin a ure gününde oruç tuttuklar n görünce, bu orucun anlam n yani ne için tutuldu unu sormu tu. Yahudiler, bugünün büyük bir gün oldu unu; Allah' n Mûsâ'y ve srâilo ullar 'n dü manlar ndan bugünde kurtard n ve Mûsâ'n n bu sebeple bugünde oruç tuttu unu, kendilerinin bugünde oruç tutmalar n n da bundan kaynakland n söyleyince, Peygamberimiz "Ben Mûsâ'ya sizden daha yak n m" demi ve bugünlerde oruç tutulmas n emretmi tir ( bn Mâce, S yâm, 41). A ure orucunu Câhiliye döneminde Araplar' n tuttu u ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz k l nmas na kadar bu orucu tutmay emretti i rivayetleri de vard r (Müslim, S yâm, 116). Daha sonra ramazan orucu farz k l n nca a ure orucu bir yükümlülük olmaktan ç kar lm, fakat a ure günü oruç tutulmas tavsiye edilmi ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmi tir.

ORUÇ 387 3. Her Ay Üç Gün Oruç. Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ay n 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmi tir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesab na göre bugünlere "eyyam- bîd" denir. Peygamberimizin özellikle ay n 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmay tavsiye etti i rivayeti (Müslim, S yâm, 181-182) yan nda Hz. Âi e'nin, Peygamberimizin her ay üç gün oruç tuttu una dair rivayeti de bulunmaktad r. 4. Pazartesi-Per embe Orucu. Her hafta pazartesi ve per embe günleri oruç tutmak da te vik edilmi bir nâfiledir. Peygamberimizin pazartesi ve per embe günleri oruç tuttu u ve soruya cevaben de " nsanlar n amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve per embe günleri arzolunur; ben amelimin arz s ras nda oruçlu olmay tercih ediyorum" (Ebû Dâvûd, Savm, 60; bn Mâce, S yâm, 42) dedi i rivayet edilmektedir. 5. Zilhicce Orucu. Zilhicce ay n n ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmi tir. Zilhicce ay n n 10. günü kurban bayram n n ilk günüdür. Peygamberimizin zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmay sürdürdü ü rivayet edildi i için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayram ndan önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehapt r. Fakat s k nt ya ve halsizli e sebep olaca gerekçesiyle, hacda olanlar n 9. günü (arefe günü) oruç tutmas mekruh görülmü tür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ili - kin olarak "Arefe gününden daha çok Allah' n cehennem ate inden insanlar âzat etti i bir gün yoktur" buyurmu, yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer y ll k günahlar örtece i Allah'tan umulur" dedi i (Müslim, S yâm, 196-197) nakledilmi tir. 6. Haram Aylarda Oruç. Haram aylar olarak an lan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylar nda, per embe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehapt r. 7. âban Orucu. âban ay nda oruç tutmak müstehap say lm t r. Âi e vâlidemizin belirtti ine göre Peygamberimiz en çok orucu âban ay nda tutmu, âban ay n n tamam n oruçla geçirdi i olmu tur. Fakat, pazartesiper embe veya her ay üç gün ve benzeri gibi tutulagelen mûtat oruç d nda âban ay n n ikinci yar s nda oruç tutmak baz âlimlerce mekruh kabul edildi i gibi, âfiî mezhebine göre haram say lm t r. 8. Dâvûd Orucu: Gün a r oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz taraf ndan "savm- Dâvûd" olarak nitelenmi ve bu ekilde oruç tutman n faziletli oldu u ifade edilmi tir. Peygamberimiz

388 LM HAL bu ekildeki oruç hakk nda "En faziletli oruç Dâvûd'un tuttu u oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazd " demi tir. Sahâbeden Abdullah b. Amr, "Ben daha fazlas n tutabilirim" deyince, Peygamberimiz bunun faziletli bir ekil oldu unu ve daha fazlas n tutmaya çal mamay tavsiye etmi tir (Müslim, S yâm, 187-192). Bu bak mdan gün a r oruç tutmak, en faziletli nâfile oruç olarak de erlendirilmi tir. Yukar da belirtilen günlerde oruç tutman n fazileti ve ki iye kazand raca sevaplar konusunda birçok hadis rivayet edilmi tir. Oruç tutman n tavsiye edildi i günler incelendi inde bunlar n belirlenmesinin geli igüzel olmay p, belli bir periyoda göre düzenlendi i görülür. Bu bak mdan oruç tutman n ruhî ve bedenî yararlar göz önüne al nd nda y l n belli zamanlar nda oruç tutmak oldukça yararl, tutulacak oruçlar Peygamberimizin önerdi i günlerde tutmak ise oldukça sevapl d r. Bununla birlikte, oruç tutulmas haram ve mekruh olmayan günlerde ki i kendi durumuna ve tercihine göre istedi i zaman nâfile oruç tutabilir. D) ORUÇ TUTMANIN YASAK OLDU U GÜNLER Dinimizde, oruç tutman n emredildi i, tavsiye edildi i günler oldu u gibi, oruç tutman n yasakland veya ho kar lanmad günler de vard r. Baz belli günlerde oruç tutman n ho kar lanmay n n çe itli sebepleri bulunmaktad r. Yasa n mahiyetine ve a rl k derecesine göre, bugünlerin bir k sm nda oruç tutmak haram veya tahrîmen mekruh say l rken, di er bir k sm nda ise tenzîhen mekruh say lm t r. Oruç tutman n yasak oldu u günlerin ba nda bayram günleri gelir. Peygamberimiz iki vakitte oruç tutulmayaca n bildirmi tir ki birisi ramazan bayram n n birinci günü, di eri kurban bayram günleridir (Buhârî, Savm, 67). Ramazan bayram n n sadece birinci gününde ve kurban bayram n n dört gününde oruç tutmak haramd r (bir görü e göre tahrîmen mekruh). Bugünlerde oruç tutman n ho kar lanmay p yasaklanmas n n anlam aç kt r. Bayram günlerinin yeme, içme ve sevinç günleri olmas yan nda, her birinin ayr bir anlam da bulunmaktad r. Ramazan bayram, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkas ndan verilen bir "genel iftar ziyafeti" hükmündedir ve bu anlam ndan ötürü ona "f t r bayram (iftar bayram )" denilmi tir. Ramazan bayram n n ilk günü bu yönüyle bir ayl k ramazan orucunun iftar olmaktad r. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah' n sembolik ziyafetine kat lmamak anlam na gelir ki bunun en az ndan edep d oldu u ortadad r. Allah için kurbanlar n kesildi i kurban bayram günleri de ziyafet

ORUÇ 389 günleridir. Peygamberimiz te rik günlerinin yeme, içme ve Allah' anma günleri oldu unu belirtmi tir (Ebû Dâvûd, Savm, 50). Hay z veya nifas halinde kad nlar n oruç tutmalar haramd r; oruç tutmalar halinde tuttuklar oruç geçerli olmayaca gibi günah i lemi olurlar. Onlar bugünlere denk gelen ramazan oruçlar n daha sonra kazâ ederler. Esasen evval ay ndan alt gün oruç tutman n tavsiye edilmesinin alt nda, kad nlar n ay hali nedeniyle tutamad klar oruçlar derhal kazâ etmelerine bir f rsat haz rlama dü üncesi bulunmaktad r. evval orucunun erkekleri de içine alacak ekilde genelle tirilmesi ise, hem kad nlar n bu durumlar n n dikkatten kaç r lmas hem de orucun herkesle birlikte tutulmas n n kolay olu una mâtuf olmal d r. Baz günlerde oruç tutmak ise çe itli sebeplerle mekruh say lm t r. Meselâ; sadece a ure gününde oruç tutmak yahudilere benzemek ve onlar taklit etmek anlam n içerdi i için mekruh say lm t r. Kimi âlimlere göre sadece cuma gününde veya sadece cumartesi gününde oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Ancak ki inin öteden beri al kanl k haline getirdi i oruç bugünlere rastlarsa, özel olarak bugünlerde oruç tutma kast bulunmad için, bunun bir sak ncas yoktur. Oruç tutmak için özellikle cuma gününü seçmenin mekruh olu u, bugünün müslümanlar n haftal k bayram günü kabul edilmesidir. Peygamberimiz, mûtat orucun denk gelmesi d nda, özellikle cuma günü oruç tutmamay tavsiye etmi tir. ek günü oruç tutmak mekruhtur. Havan n bulutlu olmas gibi sebepler yüzünden âban ay n n yirmi dokuzundan sonraki günün âban ay na m yoksa ramazan ay na m ait oldu u konusunda üphe meydana gelirse, bugüne ek günü denilir. Bugünün ramazan ay na ait olup olmad nda ku ku bulundu u anlam na gelir. Bugün herhangi bir oruç tutmak mekruhtur. âban ay n oruçla geçiren kimsenin ek gününde orucu b rakmamas daha faziletli oldu u gibi, mûtad ek gününe denk gelen kimsenin bugünde oruç tutmas nda da bir sak nca yoktur. Peygamberimiz ramazan bir veya iki gün önceden oruç tutarak kar lamay yasaklam t r (Buhârî, Savm, 11, 14; Müslim, S yâm, 21; Ebû Dâvûd, Savm, 10). Âlimler bu yasaklamaya sebep olarak ramazan orucuna ilâve yap lmas endi esini göstermi lerdir. Bu bak mdan ek günü ramazan orucuna niyetle oruç tutmak tahrîmen mekruhtur. Fakat bugünde oruç tutmak genel olarak mekruh olmakla birlikte nâfile niyetiyle tutulan orucun geçerli olaca, hatta bugünün ramazan n birinci günü oldu unun anla lmas halinde farz olan oruç yerine geçece i söylenmi tir.

390 LM HAL Ancak ramazan n ba lama ve biti günlerinde müslümanlar aras nda fitne ve uyumsuzluk sokacak tutum ve davran lardan iddetle kaç nmak gerekir. Gerekirse bir gün oruç sonradan kazâ edilebilir ama sebep olunan fitneyi ve huzursuzlu u telâfi etmek, ortadan kald rmak kolay olmaz. ki veya daha fazla günü, arada iftar etmeksizin birbirine ekleyerek oruç tutmak mekruhtur. Buna visâl orucu (savm-i visâl) denir. Âi e vâlidemizin belirtti ine göre Peygamberimiz müslümanlara ac d için visâl orucu tutmalar n yasaklam ; kendisinin bu ekilde oruç tuttu u hat rlat l nca da "Siz benim gibi de ilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir" (Müslim, S yâm, 55-58) diye cevap vermi tir. Kad nlar n aile ve toplum içerisindeki statülerine ili kin olarak olu an anlay do rultusunda, kad n n kocas ndan izinsiz olarak nâfile oruç tutmas n n ho olmayaca yönünde görü ler ileri sürülmü tür. Bu gibi anlay lar n günümüz sosyal ve aile ili kileri aç s ndan yerinde olmad aç kt r. Maa veya ücret kar l çal an kimseler, i veriminin dü mesine yol açmas durumunda nâfile oruç tutmamal d r. Buna mukabil i verenlerin ramazan ay nda, oruç ibadetinin kolay ve rahat biçimde yerine getirilebilmesi için birtak m önlemler almalar ve düzenlemeler yapmalar gerekir. Hac lar, oruç tuttuklar takdirde güçsüz ve yorgun dü me ihtimalleri bulundu u takdirde, zilhiccenin 8 ve 9. günleri olan "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmamal d r. Çünkü hac ibadetini yaparken daha zinde ve canl olmalar, öncesinde nâfile oruç tutmu olmalar ndan hay rl d r. IV. ORUCUN RÜKÜN ve ARTLARI badetlerde rükün, o ibadetin meydana gelmi say labilmesi için bulunmas zorunlu olan ana unsurlar demektir. Orucun rüknü, oruç süresince yeme içme ve cinsî ili kiden uzak durma anlam na gelen "imsak"tir. Niyet de, a a da aç klanaca üzere baz mezheplerce rükün say lmaktad r. Hangi durumlarda rüknün ihlâl edilmi olaca konusu, ileride orucun artlar ve orucu bozan davran lar bahsinde ayr nt l ekilde incelenecektir. badetin vücûb sebebi, o ibadetin mükellef taraf ndan bizzat yerine getirilmesi yükümlülü ünün ba lad n gösteren maddî göstergelerdir (alâmet). Meselâ vaktin girmesi namaz yükümlülü ünün, zenginlik zekât yükümlülüünün sebebi say lm t r. Orucun vücûb sebebi ise vakittir, yani ramazan ay n n girmesidir. Buna göre, yükümlülük artlar n ta yan kimsenin rama-

ORUÇ 391 zan ay na ula mas oruç emrinin fiilen ona yönelmesi anlam na gelir. Vücûb sebebi tabiriyle kastedilen budur. Nitekim "... ramazan ay na yeti en onu oruçlu geçirsin" (el-bakara 2/185) âyeti de bu yükümlülük-sebep ili kisini göstermektedir. Namaz ibadetinde vakit, namaz n hem vücûb sebebi hem de s hhat art oldu undan onun sebep yönü üzerinde ayr ca durulmam t r. Ramazan ay ise, orucun sadece vücûb sebebi oldu undan ayr ca üzerinde durulmas na ihtiyaç vard r. Konuyu önemli hale getiren bir di er sebep de ramazan ay n n ba lang ç ve biti inin tesbitinin nas l yap laca konusunun öteden beri tart mal olu udur. Literatürde bu konu "rü'yet-i hilâl" yani hilâlin görülmesi meselesi olarak adland r l r. A) H LÂL N GÖRÜLMES Kamerî aylar, ad ndan anla ld gibi ba lang c ve biti i ay n hareketlerine göre belirlenen aylard r. Ramazan orucu, ramazan ay nda tutuldu undan ve ramazan ay da ay takvimine göre her sene de i ti inden, oruca ba layabilmek için öncelikle, ramazan ay n n ba lad n tesbit etmek gerekmektedir. Peygamberimiz "Hilâli (ramazan hilâli) görünce oruca ba lay n z ve hilâli ( evval hilâli) görünce bayram ediniz. Hava bulutlu olursa içinde bulundu unuz ay otuza tamamlay n z" buyurmu tur (Buhârî, Savm, 5, 11; Müslim, S yâm, 3-4, 7-10). Bir ba ka hadiste de "Hilâli görmedikçe ba lamay n z, hilâli görmedikçe bayram etmeyiniz. Hava bulutlu olur da hilâli göremeyecek olursan z, ay otuza tamamlay n" (Buhârî, Savm, 11) buyurulmu tur. Bunun için âban ay n n 29. gününden itibaren hilâli görme ara t rmalar yapmak gerekmi tir. Ayn ekilde, ramazan ay n n ç k p evval ay n n girdi ini anlamak, dolay s yla bayram günü oruç tutmu olmamak için bu defa ramazan n 29. gününden itibaren hilâl gözetlenir ve görülmeye çal l r. âban ay n n yirmi dokuzunda hava bulutlu olur da ay görülemezse, kamerî aylar bazan 29 bazan 30 çekti inden, Peygamberimizin direktifi do rultusunda âban ay n n otuz çekti i farzedilerek ona göre davranmak gerekir. Bir hadislerinde Peygamberimiz "Biz ümmî bir toplumuz; hesap ve okuma yazma bilmeyiz. unu biliriz ki ay, ya 29 ya 30'dur" (Buhârî, Savm, 11,13; Müslim, S yâm, 15; Ebû Dâvûd, Savm, 4) buyurmu tur. Rivayet edildi ine göre Peygamberimiz hilâli gördü ü vakit ramazan n bereketli ve huzurlu geçmesi için dua ederdi.

392 LM HAL a) Hilâlin Görülme Vakti Hem güne batt ktan sonra daha kolay görülece i, hem de hesab n netleece i dü üncesinden dolay âlimlerin büyük ço unlu u hilâlin gündüz de il, güne batt ktan sonra görülmesine itibar edilece ini söylemi lerdir. Ebû Hanîfe, mam Muhammed, bir sonraki geceye ait olma ihtimalinden dolay, zeval vaktinden önce veya sonra olmas na bakmaks z n, gündüzün görülen hilâl ile ramazan orucuna ba lanamayaca gibi ramazan orucunun bitti ine de hükmedilemeyece i görü ündedir. Di er mezheplerin görü ü de bu yöndedir. Ebû Yûsuf ise zevalden sonra görülecek hilâli sonraki geceye; zevalden önce görülecek hilâli ise, iki gecelik olmayan hilâlin zevalden önce görülemeyece ine ili kin cârî tecrübî bilgiye dayanarak, önceki geceye ait saym t r. b) Rü'yet-i Hilâl Meselesi Rü'yet-i hilâl (hilâlin görülmesi) meselesi öteden beri üzerinde durulan ve sonu gelmeyen tart malara yol açan bir konudur. Tart man n esas udur: Ramazan hilâlinin görülmesinde ba gözüyle görmeye mi itibar edilecektir, yoksa bu hususta astronomik hesaplara dayanmak câiz midir? Hilâlin, güne batt ktan sonra görülmesi, kamerî takvime göre içinde bulunulan ay n sonunu, bir sonraki ay n ba lang c n gösterir. Hilâl ilk do - du unda çok ince oldu u ve çok k sa bir süre sonra kayboldu u için, ilk günün hilâlini görmek büyük bir dikkat ve tecrübeyi gerektirir. O anda hafif bir sis bulunmas durumunda hilâlin görülmesi mümkün olmaz. Bunun için Peygamberimiz bu gibi durumlarda içinde bulunulan ay, otuz güne tamamlamay emretmi tir. Dünyan n yuvarlak olmas sebebiyle hilâlin bir yerde görülürken ba ka yerde görülmemesi mümkündür. Buna "ihtilâf- metâli" yani ay n do u yer ve vakitlerinin de i mesi denilir. Oruca ba larken, ihtilâf- metâlie itibar edilip edilmeyece i hususunda âfiîler, ihtilâf- metâlie itibar edilece ini, dolay s yla bir yerde görülen hilâlin oraya uzak yerler için geçerli olmayaca- n söylemi lerdir. âfiîlerin bu konuda sa lam dayanaklar bulunmamaktad r. Onlar ihtilâf- metâliin oruca ba lamada dikkate al nmas n, güne in hareketlerinin namaz vakitlerinin belirlemesinde dikkate al nmas na benzetmi lerdir: Namaz vakitleri belirlenirken nas l güne in hareketleri esas al n yor ve meselâ ak am namaz her bölgede ayn anda k l nm yor ise, oruca ba lama vakti de böyle olabilir. Fakat bu oldukça isabetsiz bir benzetmedir. Çünkü; ay n bir ayl k hareketi, güne in bir günlük hareketine benzetilmektedir. kincisi ihtilâf- metâli dikkate al nacak olsa bile bu en fazla

ORUÇ 393 bir, çok istisnaî durumlarda iki günlük fark ortaya ç karacakt r. Nitekim astronomik verilere göre ay n ilk kez görüldü ü yerle, buraya en uzak yerdeki görülü ü aras ndaki süre fark dokuz saatten ibarettir. Halbuki güne in hareketinde, belki de her an na göre yüzlerce farkl anlarda, belki farkl bölgelerde günün her an nda namaz k l nm olmaktad r. Ula m ve ileti im imkânlar n n son derece yava ve yetersiz oldu u dönemlerde, ihtilâf- metâliin dikkate al nmas anla labilir, izah edilebilir ve savunulabilir bir durum olsa bile ileti im imkânlar n n son derece süratli oldu u günümüzde, böyle bir görü ün savunulmas imkâns zd r. Kald ki, fakihlerin büyük ço unlu u, ilk dönemlerden beri, ihtilâf- metâlie itibar edilmeyece ini, bir yerde görülen hilâlin di er yerler için de geçerli olaca n söylemi lerdir. Bu görü, savunanlar n n ve delillerinin güçlülü ü bir yana, bütün müslümanlar n ayn zamanda oruç tutmalar ve ayn zamanda bayram etmeleri sonucunu do urdu u ve zâhiren de olsa bir birlik sa lad için bile daha isabetli say lmaya lây kt r. As l tart ma astronomi ilminin verilerine göre hareket edilip edilmeyece i noktas nda toplanmaktad r. Bu konuda, astronomi ilminin verilerine itibar edilmeyece ini savunanlar n argümanlar oldukça zay f görünmektedir. Bir kere, Peygamberimiz "Hilâli görünce oruç tutun..." dedi ine göre, aslolan hilâlin görülmesidir; görmenin nas l oldu u de il. Hadiste geçen rü'yet kelimesinin ba gözüyle görmek anlam na geldi ini iddia etmek ise bir zorlamad r; çünkü o kelimenin klasik Arapça'da anlamak, bilmek gibi anlamlar vard r. Öte yandan, astronomik verilere itibar edilmeyi i, Peygamberimizin yukar da geçen "Biz ümmî bir toplumuz, hesap, okuma yazma bilmeyiz" sözüne dayand r l yorsa, bu takdirde, müslümanlar ne kadar cahil kal rlarsa o kadar iyi müslüman olurlar gibi bir anlam ç kar lmas kaç n lmaz olur. Esasen Peygamberimizin bu sözü, o toplumun bilgi ve tecrübe birikiminin ince hesaplar yapmaya yetmeyece ini, fakat bu i in özünde hesap meselesi oldu unu da göstermi olmaktad r. Hz. Peygamber taraf ndan hilâlin ç plak gözle görülmesi gibi bir ölçünün getirilmi olmas, bu yöntemin kameri ay n ba lang ç ve biti ini belirlemede yegâne yol oldu unu belirlemek için de il, belki de öteden beri kullan lagelen mûtat yol, her türlü artta ve imkâns zl k içinde uygulanabilir bir yöntem olmas sebebiyledir. badetlerin ifas nda kolayl k esast r. slâm'daki bütün ibadetlerin ortak özelli i, sade, kolay anla l r ve kolay tatbik edilebilir olmas d r. Bu bak mdan slâm'- daki ibadetler, hiçbir uzmanl k ve bilim dal n n geli medi i toplumlarda bile, tarihte görüldü ü gibi, en s radan insanlar taraf ndan bile kolayl kla yerine geti-

394 LM HAL rilebilir. Sabah namaz k lacak olan ki i, kafas n uzat p do u taraf na bakt zaman, güne in do up do mad n görebilir. Ama i in özü itibariyle yal n ve kolay olmas, hiçbir zaman, bilimsel verilerin ve geli melerin dikkate al nmamas gerekti i anlam na çekilemez. Tam tersine bilimsel geli melerden, her konuda oldu u gibi, ibadetler konusunda da yararlanmak gerekir. Günümüzde astronomi ilmi oldukça geli mi, ay n ve güne in hareketlerinin hassas bir ekilde tesbiti mümkün hale gelmi tir. Art k ince astronomik hesaplar sayesinde, gelecek birkaç y ll k namaz vakitlerini gösteren takvimler bile haz rlanabilmektedir. Astronomik hesap, ay n ç plak gözle görülebilir olmas n esas ald na göre, en do rusu bu esasa göre haz rlanan takvimlere göre hareket etmektir. Bu konuda dünya müslümanlar aras nda devletler düzeyinde bir görü birli ine var l p, her y l müslümanlar n lâhûtî bir atmosfere girmeye haz rland klar ramazan ay nda onlar tereddüte dü üren ve ibadet evklerini k ran rü'yet-i hilâl tart mas na bir son verilmesi günümüz müslümanlar n n ortak dile idir. Bu suretle, hiç de ilse oruç ve bayram münasebetiyle bir birlik ve beraberlik içinde olunmu, ideolojik söylemler için istismar edilen bir konu olmas n n önüne geçilmi, slâm ülkelerinin anlams z bir rekabet ve grupla ma içine girmesi de önlenmi olur. Klasik dönem fakihleri de, rüyet-i hilâl tart mas n kesmek maksad yla, kamu otoritesinin (hâkim) bu konudaki karar n herkes için ba lay c kabul etmi lerdir. Ülkemizde, her y l ya anan anlams z ve lüzumsuz tart malara son vermek için, bu alanda kamu otoritesi say lan Diyanet leri Ba kanl 'n n astronomik veriler esas al narak kabul ve ilân etti i takvime uyulmas en do rusudur. Bu suretle müslümanlar aras nda gereksiz yere olu turulan gerginlik ve so ukluk ortadan kalkacak ve bayram n bütün ülkede ayn günde yap lm olmas, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetlenmesine katk da bulunacakt r. Bununla birlikte, astronomik hesapla tatmin olmay p hilâlin gözle görülmesi gerekti ini dü ünenler, meseleyi tabii mecra ndan sapt rmamak ve fitneye sebep olmamak art yla sadece kendi nefislerinde gözle görmeyi esas alarak davranabilirler. Unutmamal ki müslümanlar aras nda fitneye sebep veya alet olmak büyük günaht r. Kur'an diliyle ifade etmek gerekirse,"fitne, sava tan (öldürmekten) bile kötüdür" (el-bakara 2/191, 217). B) YÜKÜMLÜLÜK ARTLARI Orucun yükümlülük artlar denince, bir kimsenin oruç ibadetiyle yükümlü (mükellef) say lmas, farz veya vâcip bir orucun bir kimsenin zimmetinde borç olarak sabit olmas için aranan artlar kastedilir. F k h literatüründe bu artlar, orucun vücûb artlar " olarak da an l r. Oruç tutmamay mu-

ORUÇ 395 bah k lan mazeret halleri de, bu yükümlülük artlar n aç klayan ilâve bilgilerdir. a) Yükümlülük artlar Namaz mükellefiyeti için gerekli olan artlar yani Müslümanl k, ergenlik (bulû ) ve belli bir aklî olgunluk düzeyinde olmak (ak l), oruç için de gerekli ve geçerlidir. Ergenlik ya na gelmeyenler ibadetlerle yükümlü olmamakla birlikte, al t rmak ve s nd rmak maksad yla, aile büyükleri onlara ara ara namaz k lmalar n ve oruç tutmalar n söyleyebilir. Peygamberimiz, yedi ya ndan on ya na kadarki sürede çocu un namaza al t r lmas n önermi tir. Bedenî durumlar dikkate al nmak art yla çocuklar n 8-9 ya lar ndan itibaren oruca al t r lmalar da uygundur. Genel vücûb artlar yan nda ki inin ayr ca oruç tutmaya güç yetirecek durumda olmas ve yolcu olmamas da artt r. Bu artlar orucun edas n n vâciplik artlar olarak da adland r l r. Oruç bahsinin ba nda zikretti imiz âyetin belirtti ine göre, hasta ve yolcu olan ki iler isterlerse oruç tutmayabilirler. Fakat tutmad klar oruçlar normal duruma döndükten sonra kazâ ederler. Hasta için normal durum iyile mek, yolcu için ise, yolculu un bitmesidir (ikamet). Oruç tuttu u takdirde kendisinin veya çocu unun zarar görmesi muhtemel olan gebe veya emzikli kad nlar da oruç tutmayabilirler. Hatta zarar görme ihtimali kuvvetli ise tutmamalar gerekir. Durumlar normale döndü ünde tutamad klar oruçlar kazâ ederler. Ya l l k sebebiyle oruç tutmaya art k gücü yetmeyenler, bunun yerine bir fakir doyumlu u olan fidye verirler. b) Oruç Tutmamay Mubah K lan Mazeretler Kur'an'da ve hadislerde, dinde insanlara zor gelecek hiçbir yükümlülüün bulunmad na s kl kla i aret edildi ini, herhangi bir s k nt ve me akkatin bulundu u durumda da mükelleflere birtak m kolayl k ve ruhsatlar n tan nm oldu unu biliyoruz. Bu genel ilkenin bir parças olarak, baz durumlarda farz olan ramazan orucunu tutmamaya da müsaade edilmi tir. Ramazan orucunu tutmamay mubah k lan mazeretler (özürler) genel hatlar yla unlard r: 1. Sefer. Namaz bölümünde belirtildi i üzere sefer (yolculuk) hali, genellikle, s k nt ve me akkatli oldu u için yolcu olanlara birçok konuda ko-

396 LM HAL layl klar getirilmi tir. Yolcu olanlar için, namaz n terkine de il, k salt lmas na veya cemedilmesine ruhsat verildi i halde, namaza göre daha yorucu ve y prat c oldu u için orucun terkedilmesine ruhsat verilmi tir (bk. el-bakara 2/183-184). Bununla birlikte yolcu say lan kimsenin, e er gerçekten bir s k nt yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutmas daha faziletli görülmü tür. Geceden niyetlendi i orucu tutarken, gündüzün yola ç kmak durumunda kalan kimse, Hanefîler'e göre, bu orucunu tamamlasa daha iyi olur; fakat bozmas durumunda kefâret gerekmez. âfiî ve Hanbelîler ise, ramazan ay nda Hz. Peygamber'in Mekke fethine ç kt nda Kadîd denilen yere var ncaya kadar oruçlu olup orada orucunu bozdu una dair rivayete dayanarak, geceden niyet edilmi orucun bile sefer durumunda bozulabilece ini söylemi lerdir. Sava durumu veya cephede uzun süre çat ma durumu da ayn ekilde bir mazerettir. Bu durumlarda kalan ki i, sa l na ve görevine uygun dü en seçene e göre hareket etmelidir. 2. Hastal k. Hastal k da birtak m ruhsatlar n sebebi olan bir durumdur. Yüce Allah, bölüm ba nda zikredilen âyette hiçbir kay t getirmeden hasta olanlar n, iyile tikleri bir vakitte oruç tutabileceklerini ifade etmi tir. Bu bak mdan oruç tuttu u takdirde hastal n n artmas ndan veya uzamas ndan endi e eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya ba lam bulunduklar orucu bozabilirler. Oruç tuttu u takdirde hasta olaca t bb n verilerine göre kuvvetle muhtemel olan ki inin de hasta hükmünde oldu u söylenmi tir. 3. Gebelik ve Çocuk Emzirmek. Gebe veya emzikli olan kad nlar, kendilerine yahut çocuklar na bir zarar gelmesinden korkmalar halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde olduklar gibi, onlara bu ruhsat tan yan hadisler de bulunmaktad r (Nesaî, S yâm, 50-51, 62; bn Mâce, S yâm, 3). 4. Ya l l k. Dinimiz oruç tutmaktan âciz olan ya l kimselerin oruç tutmas n istememi, bunun yerine, tutamad klar her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmü tür. Bölüm ba nda zikredilen âyette oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin veya tutmaya çal t klar takdirde büyük bir s k nt çekecek olanlar n fidye vermeleri gerekti i ifade edilmektedir. yile me ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmay p da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamad klar oruçlar kazâ ederler.

ORUÇ 397 yile meyen sürekli bir hastal k nedeniyle oruç fidyesi veren kimse daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz; oruç tutmas ve önceki tutamad oruçlar kazâ etmesi gerekir. 5. leri Derecede Açl k ve Susuzluk. Oruçlu bir kimse açl ktan veya susuzluktan dolay helâk olaca ndan, beden ve ruh sa l n n ciddi boyutta bozulaca ndan endi e ediyorsa veya böyle bir eyin olmas tecrübeye veya doktor raporuna göre kuvvetle muhtemel ise, orucunu bozmas câiz olur. Hatta ölüm tehlikesi aç ksa oruç tutmas haram olur. 6. Zor ve Me akkatli lerde Çal mak. Esas itibariyle bir insan n ibadetlerini normal bir ekilde yapmas n engelleyecek zor ve a r i lerde çal mas veya çal t r lmas do ru de ildir. nsan n ibadetini sa l kl bir e- kilde yapmakla geçimini temin ikilemi aras nda b rak lmas insan haklar aç s ndan kesinlikle kabul edilebilir bir durum de ildir. Böyle bir durumda b rak lan ki i, e er toplum kendisine daha iyi i imkânlar sa layam yorsa, dolay s yla i inden ayr ld takdirde geçim s k nt s çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre a r bir i te çal mak durumunda kalan ise bu durumda oruç tuttu u takdirde sa l na bir zarar eri ece inden endi e ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, deðilse oruç yerine fidye verirler. Kur'an'da oruç tutmamay mubah k lan mazeretler olarak hastal k, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmi tir (el-bakara 2/184-185). Fakihler de oruç tutmama ruhsat n bu üç durumla s n rl tutmay tercih etmi, bu üç durumun ortak özelli i me akkat olsa bile, her me akkat halinde oruç tutulmayabilece ini söylemekte mütereddit davranm lard r. Bunun en ba ta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve de i ken bir durum olan meakkati belirlemede ölçüsüz veya mütesâhil davran p olur olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsat kötüye kullanma endi esidir. Bununla birlikte oruç ibadeti, netice itibariyle kul ile Allah aras nda kalan bir yükümlülük ili kisi oldu undan, mükelleflerin yukar da say lan mazeretler nda ki isel inisiyatiflerini kullanmas, mazeretleri içlerine sinmedi i sürece orucu terketmemesi, hakl ve geçerli bir mazeretlerinin bulundu una iyice kani olduklar nda da an lan ruhsattan yararlanmas isabetli bir tutum olur. S ralanan bu mazeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, o- ruçlulara ve ramazan ay na hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir. Can na veya bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nas l davranaca na ili kin olarak kimi âlimler, zorlama kar s nda ramazan oru-

398 LM HAL cunu bozmay p zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayaca n ; tersine dinine ba l l n gösterdi i için büyük bir sevap kazanm olaca n söylemi lerse de a rl k kazanan görü bu durumda orucu bozman n daha do ru olaca yönündedir. Hatta tehdit alt nda kalan ki i, oruç için tan nan yolculuk, hastal k gibi bir mazerete sahip ise, zorlama kar s nda orucunu bozmazsa günahkâr olur. Dü ün veya sünnet yeme i gibi bir ziyafete ça r lan kimsenin, genel olarak di er davetlerde oldu u üzere bu davete icabet etmesi, dostluk ba lar n n güçlendirilmesi veya ili kilerin geli tirilmesi vb. amaçlara hizmet edece i için te vik edilmi tir. Nâfile oruç tuttu u bir günde böyle bir ziyafete ça r lan kimse, sözü edilen olumlu amaçlara hizmet edece inden eminse, bu davete icâbet etmesinin yerinde bir davran olaca ; fakat, yine de beklenmedik yararlara ve güzelliklere yol açabilece i mülâhazas yla genel olarak bu tür davetlere icâbet edip orucunu bozmas nda bir beis bulunmad ifade edilmi tir. Ba lanm olan nâfileyi tamamlamak gerekti i kural sebebiyle bozdu u bu orucu daha sonra kazâ eder. C) GEÇERL L K ARTLARI Orucun sahih (geçerli) olmas için, oruç tutmaya niyet etmi ve orucu bozacak eylerden kaç nm olmak artt r. Esasen orucu bozacak eylerden kaç nmak, teknik anlamda rükün olmakla birlikte, ibadetin sahih olmas için kaç n lmaz bir art oldu u için burada s hhat art olarak ele al nm t r. Kad nlar için ilâve art ise, onlar n hay z veya nifas durumunda olmamalar d r. Peygamberimizin han mlar ndan gelen bütün rivayetler, onlar n ayba hallerinde namaz k lmad klar ve oruç tutmad klar yönündedir. Daha önce namaz bahsinde ve bu bölümün ba nda da belirtildi i gibi hay z veya nifas halinde bulunan kad n n oruç tutmas haram oldu u gibi, tutaca oruç da geçerli olmaz. Kad nlar bu durumlar sebebiyle tutamad klar oruçlar daha sonra istedikleri bir zamanda kazâ edebilirler. Fakat evval ay içinde tutarlarsa hem borçlar ndan kurtulmu, hem de Peygamberimizin evvalde oruç tutmaya ili kin tavsiyesine uymu olurlar. Cünüplük, hay z ve nifastan farkl d r. Çünkü; cünüplü ün gerçekle mesi ihtiyarî oldu u gibi, gusletmek suretiyle cünüplükten temizlenmek de mümkündür. Bu bak mdan cünüplük oruca ba lamaya engel görülmemi tir. Bununla birlikte mümkün olan en k sa zamanda cünüplükten temizlenmek gerekir.

ORUÇ 399 a) Niyet Di er ibadetlerde oldu u gibi oruç ibadetinde de niyet artt r. âfiîler ve baz Mâlikîler niyeti rükün saym lard r. Her ikisine göre de, niyet edilmedi i takdirde sabahtan ak ama kadar aç durmak oruç yerine geçmez. Bu bak mdan, ister farz veya vâcip, isterse nâfile olsun her tür oruçta niyet artt r. Herhangi bir oruca kalben niyet etmek, hangi orucu tutaca n kalbinden geçirmek yeterlidir. Bu niyetin dil ile ifade edilmesi, onun teyit edilmesi ve perçinlenmesi anlam na geldi inden mendup say lm t r. aa) Niyetin Vakti. Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olan d r. Çünkü bu suretle hem mezheplerin bu konudaki ihtilâflar n n d nda kal nm, hem de niyet ibadetin ba lama vaktiyle ayn zamana getirilmi olur. Nitekim niyetin hangi vakitte yap laca konusu mezhepler aras nda ihtilâfl oldu u gibi, niyetin vakti aç s ndan oruç türleri aras nda da fark gözetilmektedir. 1. Hanefîler'e göre ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmi adak (nezr-i muayyen) oruçlar n n niyet etme vakti gün bat m ndan ba lay p ertesi günün ku luk vaktine hatta ö le namaz vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Ö le vakti girdikten sonra art k hiçbir oruca niyet edilemez. Zevalden önce nâfile oruca niyet etmenin câizli ini gösteren hadisler bulunmaktad r. Bunlardan birinde, Peygamberimizin bir gün Âi e vâlidemize ö le yeme i haz rlay p haz rlamad n sordu u, Hz. Âi e'nin yiyecek bir ey olmad n söylemesi üzerine Peygamberimizin o gün oruç tuttu u rivayet edilir. Mâlikîler'e göre niyetin geçerli olmas için güne in batmas ndan itibaren gecenin son k sm na kadar veya fecrin do mas ile birlikte yap lmas gerekir. Çünkü sabahleyin, yani oruç ibadetinin ba lama vaktinde niyet edilmeyince o günün oruçlu geçirilmeyece i belirli hale gelmi olur. âfiîler'e göre ise ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek artt r. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir. 2. Zimmette sübût bulmu oruçlara ise en geç imsak vaktine kadar niyet edilmi olmas ve orucun belirlenmesi gerekir. Orucun zimmette sübût bulmas, oruç borcunun kaç n lmaz bir ekilde kesinle mi, sabit hale gelmi olmas demektir. Meselâ ba lanm fakat bir sebeple tamamlanamam nâfile orucun

400 LM HAL kazâs zimmette sabit olmu, borçlu u kesinle mi tir. Ramazan orucunun kazâs da böyledir. Fakat ramazan orucunun kendisi henüz zimmette sabit borç say lmaz; çünkü meselâ, ki inin ertesi gün ya ay p ya amayaca belli de ildir. Ki i ertesi günün herhangi bir vaktinde ölecek olsa, o günkü oruç zimmetine borç yaz lmaz. Ancak daha önceki günlerde kazâya kalan ramazan orucu zimmetinde mevcuttur. Kefâret oruçlar ile mutlak adak oruçlar da zimmette sübût bulmu borç kapsam na girmektedir. Bu çe it oruçlara geceden veya en geç ikinci fecrin ba lang c nda niyet etmek gerekti i gibi niyet ederken tutulan orucun mutlak nezir mi, bir orucun kazâs m oldu unu da belirtmek gerekir. Zimmette sabit olmas kesinle mi oruçlar n ifa zaman için dinde belirlenmi muayyen bir zaman olmad için, mükellef bu oruçlar kendi belirleyece i bir zamanda tutabilir. Öyle olunca da, hangi orucu tutaca n belirlemesi artt r. ayet bir kazâ orucuna ikinci fecrin do mas ndan sonra niyet edilse, bununla kazâ geçerli olmayaca için, oruç nâfileye dönü ür. bb) Niyetin ekli. Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nâfile oruç için mutlak niyet yeterlidir. Meselâ; "yar n oruç tutmaya" veya "yar nki günün orucunu tutmaya" niyet edilse, ertesi gün ramazan ise, bu niyet ramazan orucuna niyet yerine geçer; ertesi gün, daha önce oruç tutmak için vaktini tayin etmi oldu u gün ise bu defa adak orucuna niyet etmi olur. Hatta ramazan günleri ramazan orucu için ve oruç tutulmas adanan gün, adak orucu için belirli hale geldi i için, ki i bugünlerin öncesinde niyet ederken "Yar n nâfile oruç tutmaya niyet ettim" dese bile, tutaca oruç nâfile oruç de il, vakti belirli olan oruç yerine geçer. Çünkü orucun ifa edilmesi için belirlenen vakit içinde yine ayn cinsten ikinci bir ibadet yap lamayaca ndan, yani oruç dar zamanl bir vâcip olup vakit de bunun miyar oldu undan, niyet as l yap lmas gereken ibadete râci olur. Bununla birlikte bunlar için geceleyin niyet edilmesi ve ne orucu oldu unun belirlemesi (tayin) daha faziletlidir. Meselâ "Yar nki ramazan orucunu tutmaya niyet ettim" demekle belirleme yap lm olunur. Fakihlerin ço unlu una göre ramazan n her günü için ayr ayr niyet edilmesi artt r. Çünkü her bir günün orucu kendi ba na bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ili kisi yoktur; dolay s yla bir günün orucu bozuldu u zaman sadece o günün orucu bozulmu olur, öteki günlerin orucu bundan etkilenmez. Mâlikîler'e göre ise, ara vermeksizin pe pe e tutulmas gereken oruçlarda en ba ta yap lacak tek niyet yeterlidir. Z hâr, katl kefâreti ve ramazan orucunun kefâretinde oldu u gibi ramazan orucunda da tek niyet yeterlidir. Ancak bu oruçlara yolculuk, hastal k, hay z ve nifas gibi zorunlu sebeplerle ara verilecek