KÖROĞLU, KARACAOĞLAN VE PİR SULTAN ABDAL ŞİİRİNE BİRİNCİL SÖZLÜ KÜLTÜR BAĞLAMINDA BAKMAK: TARİHSEL KİŞİLER Mİ SÖZLÜ KÜLTÜR TİPLEMELERİ Mİ?

Benzer belgeler
HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 39, Erzurum 2009 Prof. Dr. Hüseyin AYAN Özel Sayısı

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

TÜRK HALK ŞİİRİNİ SÖZLÜ FORMÜL KURAMI BAĞLAMINDA İNCELEMEK

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

DÜNDEN BUGÜNE TÜRK SÖZEL EDEBİYATI : DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM *

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Fen - Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Türk Dili Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

ÖZGEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ZfWT Vol 10, No. 2 (2018) 281-

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI

KENDİMİZİ İFADE ETME YOLLARIMIZ

ÇOK MEKÂNLI VE/VEYA ÇOK MEZARLI ANLATI KAHRAMANLARI: YUNUS EMRE

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

HALK EDEBİYTI IV AŞIK EDEBİYATINDA ÜSLUP

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Çoğuldizge Kuramı. Ünal Yoldaş* Giriş

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

TÜRK MİTOLOJİSİ DR.SÜHEYLA SARITAŞ 1

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Dünyanın İşleyişi. Ana Fikir. Oyun aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi ifade eder, yeni anlayışlar ediniriz.

TURKLUK Sayı i BILIMI (TÜBAR) ARAŞTIRMALARI. IHALKBİLİMİ ÖZEL SAYISlı. hakemli dergi Güz ... Niğde

DERS BİLGİLERİ Ders Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Dersin Yardımcıları Dersin Amacı

2. SINIF. KODU DERSİN ADI T U K Ects KODU DERSİN ADI T U K Ects. 3. SINIF V. YARIYIL VI. YARIYIL KODU DERSİN ADI T U K Ects KODU DERSİN ADI T U K Ects

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

OSMANLI ARAŞTIRMALARI

EKONOMİK KRİZİN EMEK PİYASALARINA ETKİLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Metin Edebi Metin nedir?

içindekiler Önsöz 7 Motif ve Metin Merkezli Anlama - Açıklama Üzerine Düşünceler 9 Günümüz Adana Aşıklık GeleneğindeMizah 31

Editörler: Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN Yrd. Doç. Dr. Metin ARıKAN

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (20 Ekim Aralık 2014 )

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER VE TÜRKÇE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ LİSANS PROGRAMI (I. ÖĞRETİM)

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Köy Seyirlik Oyunlarında İnsan, Doğa ve Topluluk İlişkisi

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ...13

UYGUR TÜREYİŞ EFSANESİ NDEN HAREKETLE KIZ KUMU EFSANESİNDE MİT-RİTÜEL İLİŞKİSİ *

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

METİNLERİ SINIFLANDIRILMASI

GÜZ YARIYILI YÜKSEK LİSANS DERSLERİ

Kültür Bilimi ve Yönetimi

ÖZGEÇMİŞ. Ekim Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Mimar Sinan Üniversitesi 1991 Marmara Üniversitesi 1994

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ'NE

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus

Ders Adı : TÜRK HALK EDEBİYATI III Ders No : Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri.

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ GİRİŞ KİŞİLER VE KURUMLAR: DERLEME ÇALIŞMALARINA YÖNELİK TARİHSEL ÇERÇEVE

DR. MUHAMMED HÜKÜM ÜN ŞAİR - SOSYOLOG: KEMAL TAHİR ADLI ESERİ ÜZERİNE

KENT İNSANININ GÖZÜYLE ÂŞIK ŞİİRİ GELENEĞİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

KAZANIMLAR OKUMA KONUŞMA YAZMA DİL BİLGİSİ

2. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (13 Şubat- 24 Mart 2017)

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

Genel Muhasebe - I. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Pir Sultan ABDAL. Sana kıyanlar tarihin kara sayfalarında, sen ise milyonların kalbindesin Ey Ali Aşığı Pir Sultan

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

Ekolojik Tasarımlar ve Sanat

CUMHURIYET DÖNEMINDE COŞKU VE HEYECANI DILE GETIREN METINLER (ŞIIR) Cumhuriyet Edebiyatında Şiir ve Soru Çözümü

Mustafa ARGUNŞAH-Hülya Hülya ARGUNŞAH (2007), Gagauz Yazıları, Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yayınları, 296 s., Kayseri

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ TEMSİLCİLERİ - I

DEĞİŞİM ve YENİLİKÇİ DÜŞÜNCE. Yrd. Doç. Dr. Ayşe Derya IŞIK Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Editör Salih Gülerer. Çocuk Edebiyatı. Yazarlar Fatma Şükran Elgeren Hülya Yolasığmazoğlu Mustafa Bilgen Orhan Özdemir Safiye Akdeniz

ORTA DOĞU VE KAFKASYA UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

I. BÖLÜM I. DİL. xiii

NER TERİMİNDEN HAREKETLE TÜRK MİTOLOJİK DEĞERLERİNİN SÜNNET TÖRENLERİNE ETKİSİ THE EFFECT OF TURKISH MYTHOLOGICAL VALUES TO

Transkript:

KÖROĞLU, KARACAOĞLAN VE PİR SULTAN ABDAL ŞİİRİNE BİRİNCİL SÖZLÜ KÜLTÜR BAĞLAMINDA BAKMAK: TARİHSEL KİŞİLER Mİ SÖZLÜ KÜLTÜR TİPLEMELERİ Mİ? Köroğlu, Karacaoğlan, and Pir Sultan Abdal Poetry in the Context of Primary Oral Culture: Historical Figures or Type-Characters of Oral Culture? R. Aslıhan AKSOY SHERIDAN* ÖZ Bu yazıda, Walter J. Ong un birincil sözlü kültür konusundaki saptamaları ve Lord Raglan ın geleneksel kahraman ve mitik düzlem bağıntısına ilişkin görüşlerine dayanan kuramsal arka plandan hareketle, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ın birincil sözlü kültür çağında yaratılmış sözlü kültür tiplemeleri olarak değerlendirilmeleri gerektiği fikri savunulacak ve bu sözlü kültür tiplemelerinin içinde doğdukları sözlü kültürel bağlamlar ile bu bağlamlarda karşıladıkları işlevlere yönelik bir önermede bulunulacaktır. Anahtar Sözcükler Birincil Sözlü Kültür, Köroğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, sözlü kültür tiplemeleri, geleneksel kahraman ABSTRACT This study, based in a theoretical background consisting of Walter J. Ong s views on primary oral culture as well as Lord Raglan s deliberations on the relation between the traditional hero and the mythical plane, will defend the idea that Köroğlu, Karacaoğlan, and Pir Sultan Abdal should be considered as type-characters produced within oral culture. The study will then put forward a premise concerning the oral cultural contexts within which these oral type-characters were produced, as well as the functions which they fulfill within those contexts. Key Words Primary Oral Culture, Köroğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, type-characters in oral culture, traditional hero Walter J. Ong, sözlü kültürün oluşum, gelişim ve aktarım biçimlerini ele alarak bu biçimlerin geçirdiği tarihsel süreçleri ve yazının bu bağlamda yarattığı etkileri incelediği Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi adlı çalışmasında, sözlü kültürle yazılı kültür arasındaki ayrım üzerinde durarak, dikkatini özellikle sözlü kültüre yöneltir ve sözlü kültürün iki döneme ayrıldığını belirtir. Buna göre, Ong yazı ve matbaa kavramlarının varlığını bile bilmeyen, iletişimin yalnız konuşma dilinden oluştuğu kültürleri, birincil sözlü kültür olarak nitelendir[ir] (23). Nitekim Ong un sözünü ettiği birincil sözlü kültür çağı, ürünlerin sözlü olarak üretildiği, yaşatıldığı ve nakledildiği bir çağdır ve metinden yoksundur (Oğuz Birincil Sözlü Kültür 32). Ong a göre, sözlü kültürün ikinci dönemi ise, kitle iletişim araçlarının günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldiği günümüz dünyasıdır: buna göre, günümüz ileri teknolojisiyle yaşantımıza giren telefon, radyo, televizyon ve diğer elektronik araçların sözlü nitelikleri, üretimi ve işlevi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konuşma diline dönüştüğü için ikincil sözlü kültür ü oluşturur (23-24). Bu bağlamda, Ong a göre, yazı ve matbaanın yaygınlaşması sonucunda birincil sözlü kültür yok olurken, * Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi, sheridan@bilkent.edu.tr http://www.millifolklor.com 50 http://www.millifolklor.com 50

teknolojik gelişmelerle yeni bir sözlü kültür çağı ortaya çıkmaktadır (aktaran Oğuz Birincil 31). Nitekim Ong un bu saptamasının halkbilim çalışmalarında ortaya çıkardığı yeni açılımlar, başta Alan Dundes olmak üzere pek çok halkbilimcinin çalışmalarında yansımasını bulmuş ve böylece halkbilim çalışmaları dikkatini bu saptamanın da işaret ettiği üzere kente yöneltmiştir. Ong un bu yazı bağlamında üzerinde durulması gereken diğer önemli saptaması ise, yazılı kültürel yaklaşımların halkbilim çalışmalarında yol açabildiği açmazlara ilişkindir. Bu bağlamda Ong, sözlü kültürel ürünlere yaklaşımlarında, incelemecilerin sıklıkla düştüklerini ifade ettiği bir yanılgıya işaret eder: İncelemecilerin metin üzerinde yoğunlaşan ilgisi, ideolojik sonuçların doğmasına neden olmuştur. İlgilerini metne yönelten çoğu incelemeci, sözlü sözelleştirmenin normalde çalışma alanları olan yazılı sözelleştirmeyle bir olduğunu ve sözlü sanat biçimlerinin aslında sırf yazıya dökülmemiş birer metin olduğunu, üzerinde fazla düşünmeden kabullenmişlerdir (23). Ong, çalışmasında, yazının içselleştirilmesinden kaynaklanan sözkonusu yanılgının 1 ortadan kaldırılmasında etkili olan incelemeler üzerinde durur. Bu bağlamda Milman Parry nin Homeros çalışması ve onun devamı niteliğindeki diğer çalışmalara ayrıntılı biçimde değinen Ong, Parry nin Homeros destanları üzerindeki çalışması sonucunda ortaya koyduğu önemli buluşu şöyle özetler: Homeros türü şiirlerin belli başlı hemen her özelliği, sözlü bileştirme yöntemlerinin zorunlu kıldığı bir tutumluluğa dayanır (34). Ong un belirttiği üzere, Milman Parry, bu buluşuyla, bu destanların dayandığı şu ilkeyi ortaya çıkarmıştır: Homeros destanlarındaki kelime ve kelime biçimi seçimi, heksametrik dize ölçüsüne bağımlıdır (35). Böylelikle bu ilkeye göre, [d]ize ölçüsü, [ ] şairin kelime seçimini bir bakıma koşullandırır; şairi şiir ölçüsüne uygun kelime seçmeye zorlar (Ong 35). Bu bağlamda, Ong un işaret ettiği gibi, Parry nin başlattığı ve onu izleyen Eric A. Havelock ve Albert B. Lord gibi araştırmacıların sürdürdüğü çalışmalarla, sözlü kültürün ezberleme bellekte saklama, dönüştürme, kalıplaştırma ve hatırlama gibi yazılı kültürde ihtiyaç duyulmayan yaratma ve yaşatma süreçlerinin incelenmesi sonucunda, Homeros gibi, daha önce yoktan yaratan bireysel yaratıcılar olarak görülen halk şairlerinin, kalıpları nakleden ve yeniden yeniden birbirine iliştiren birer montaj işçisi olduğu ortaya konmuştur (aktaran Oğuz Birincil 32). Birincil Sözlü Kültür Çağı ve Karac oğlan Şiiri adlı makalesinde aynı kuramsal bağlamı açımlayan M. Öcal Oğuz, bu kuramsal temelden hareketle, özelde Karacaoğlan şiirine genelde de halk şiirine yeni bir bakış açısıyla yaklaşılmasını önerir: Karac oğlan birincil sözlü kültür çağına aittir. Karac oğlan şiirlerini tarihsel kimliği bilinen bir şairin yaratmaları olarak düşünmemek gerekir. Karac oğlan bir sözlü gelenek tipidir ve bu yönüyle Nasreddin Hoca dan farksızdır. Karac oğlan adına kayıtlı şiirler, Karac oğlan ın şiirleri değildir. Karac oğlan tipine mal edilen şiirlerdir. Bu nedenle, Karac oğlan şiirlerinden hareketle bir Karac oğlan biyografisi oluşturulamaz. ( Birincil 31) M. Öcal Oğuz, bu önerisinin temelinde yatan görüşlerini şu şekilde açımlar: Karac oğlan yaratmaları, gerek metinden yoksunluk anlamında gerekse, sözlü nakil süreçleri ve kalıplaşma açısından birincil sözlü kültür çağına aittir. Karac oğlan şiirlerinin metinden yoksun oluşunu, elimizde yazılı metinler bulunmayışı olarak anlamamalıyız. Burada vurgu üretimin yazılı veya sözlü olup http://www.millifolklor.com 51

olmaması üzerine yapılmalıdır. Bugüne kadar Karac oğlan hakkında yapılan hiçbir araştırma, Ben Karac oğlan ım ve bu şiirler benimdir, ben yazdım kaydı taşımamaktadır. Aksine olarak, onun şiirlerinin kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa, dilden dile yayılarak günümüze geldiği vurgulanmaktadır. ( Birincil 32-33) Bu bağlamda, Oğuz, Karac oğlan ın yanı sıra, Pir Sultan Abdal ve Köroğlu gibi halk şairleri, Nasreddin Hoca gibi fıkra tipleri[nin] de Ong un tanımladığı birincil sözlü kültür çağında yaratılarak günümüze ulaştırıl[dığının] altını çizer ( Birincil 33). Kanımca, M. Öcal Oğuz un bu yaklaşımı isabetlidir. Zira sözlü kültürde ortaya çıkan yaratım, aktarım ve koruma süreçlerine ilişkin olarak, başta Milman Parry ninki olmak üzere şimdiye kadar yapılan bütün çalışmalar, halk şiiri bağlamında, yaratıcı bir bireyden ziyade sözlü geleneğin kendisinin etkin olduğunu göstermektedir. 2 Dolayısıyla birincil sözlü kültür çağında üretilen şiirlerde Köroğlu, Karacaoğlan ya da Pir Sultan Abdal tapşırmalarının geçiyor olması, bu şiirlerin bu adları taşıyan tarihsel kişiler tarafından üretilmiş olduğunu kanıtlamaz; zira Oğuz un da işaret ettiği üzere, yaşadıkları varsayılan dönemden en az bir yüzyıl sonra yazıya geçirilen metinlerin yanı başında, artık birer sözlü kültür tip ine dönüşen bu kişilerin etrafında sözlü geleneğin üretime devam ettiğini unutmamak gerekir ( Birincil 33). Bu bağlamda, yazılı ya da sözlü olarak günümüze gelmiş şiirlerden ya da anlatılagelen halk hikâyelerinden yola çıkılarak Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ın biyografilerini ortaya koymaya çalışmak ya da bu yaratıcılara ait şiirleri, bu adlara atfedilmiş şiirlerden ayırmaya çalışmak, ur-form a ulaşma çabası gibi sonuçsuz kalmaya mahkum girişimlerdir. 3 Nitekim, söz konusu inceleme alanı sözlü kültür ortamı olunca, araştırma dikkatlerinin, bu ortamın, ortaya konan ürünleri nasıl şekillendirdiği, ne biçimde aktardığı ve neden aktardığı sorularına yönelmesinin, incelemeleri daha verimli sonuçlara götüreceği açıktır. Zaten şimdiye kadar, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal biyografilerini ortaya koymaya yönelik olarak yapılan çalışmalarda bu isimleri taşıdığı rivayet olunan pek çok farklı portrenin ortaya çıkması da bu görüşü desteklemekte ve bu tapşırmaların biyografilerini kesinlemeye yönelik çabayla, kesin ve tartışılmaz bir sonuca eriştirilmesinin imkânsız olduğunu kanıtlamaktadır. Bu bağlamda, Köroğlu na ilişkin olarak, başta Pertev Naili Boratav üzere pekçok araştırmacının yürüttüğü çalışmalar sonucunda, Köroğlu hikâyelerinin yalnızca Doğu Anadolu sahasında 24 kol tutarında olduğu ortaya konmaktadır (Boratav 100 Soruda 54). Buna karşın, Boratav, hakkında anlatılan rivayetler şaşırtıcı bir çeşitlilik sergileyen ve hikâyeleri (Siberya daki Tobol Nehri nden Rumeli ye kadar, Türkçe konuşan halkların yanı sıra, Ermenice ve Gürcüce konuşan toplulukları da kapsayacak biçimde) yaygın bir sahada anlatılan destan kahramanı Köroğlu nun yanı sıra XVI. yüzyılda yaşamış bir halk şairi Köroğlu nun daha varlığını savunur (Boratav Köroğlu 21-97; 106-18). Bu bağlamda, Boratav, ikincil kaynaklara, belgelere ve Köroğlu na atfedilen şiirlere başvurarak, Köroğlu nun hayatıyla ilgili şu bilgilere ulaşıldığını belirtir: Köroğlu adlı bir şairin XVI ıncı yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı biliniyor; onun Osmanlı kumandanı Özdemiroğlu Osman Paşa nın Tebriz de ölümünü anlatan şiirleri vardır (100 Soruda 57). Boratav, bu görüşü destekler bir kanıt olarak şu bilgiyi verir: XVI ıncı yüzyıl Celâli ayaklanmalarını anlatan bir ermeni tarihçisi 52 http://www.millifolklor.com

(XVII nci yüzyılda yaşamış Tebrizli Arakel), Köroğlu ile iki arkadaşından bahseder ve Köroğlu nun maceralarını âşıkların saz çalarak anlattıklarını sözlerine ekler (100 Soruda 57). Bu bağlamda, ilk kanıtın yalnızca Köroğlu tapşırmalı şiirlerden oluşması, ikinci kaynak olarak gösterilen tarihçinin verdiği bilginin ise Köroğlu na yönelik görgü tanıklığına dayanmayıp bir yüzyıl sonrasına tarihlenmesi dikkat çekicidir. Nitekim, söz konusu tarihçinin kaydının, yalnızca o dönemde o yörede Köroğlu nun maceraları etrafında sözlü gelenek icralarının varolduğu bilgisini vermesi de kayda değerdir. Bu türden kanıtların, tarihsel çalışmalarda zorunlu bir gereklilik olan yazılı belgeyle kanıtlama şartını ne ölçüde karşıladığı son derece tartışmalıdır. Nitekim, Boratav, yazılı kaynakları kanıt olarak göstererek Bolu bölgesinde de bir Köroğlu adına rastlandığını açıklamaktadır: Bundan başka, son zamanlarda bulunan Osmanlı Arşiv belgelerinde XVI ncı yüzyılın sonlarına doğru Anadolu nun çeşitli bölgelerinde eşkıyalık eden ve ele geçirilmesi için hüküm ler yazılan Celâliler arasında Köroğlu ile ünlü birkaç arkadaşının adları geçer; bu belgelerin en eskilerinden ikisinde Köroğlu nun dolaştığı yer olarak Bolu ve Gerede bölgesi [belirtilir], birinde de adı Ruşen diye yazılıdır; hükümlerden biri Bolu Beyine yazılmıştır. İmdi, hikâyelerin kimi anlatmalarında ve birçok hikâye-dışı söylentilerde, Köroğlu nun adı Ruşen (ya da bu addan bozma Uruşan, Huruşan, İrişvan)dir; Bolu Beyi ise, gene pek çok anlatmalarda ta Güney Sibirya Tatarlarınınkine kadar Köroğlu nun amansız düşmanı durumunda olan kişinin adı olarak geçer. (100 Soruda 57) Sözü geçen kanıtların, 16. yüzyılda yaşamış tarihi ve gerçek bir kahramanın biyografisini ortaya koyan kesin kanıtlar olarak yorumlanabilecek bir nitelik sergilemekten ziyade, maceralarıyla halk anlatılarına konu olmuş bir edebi kahramana işaret ettikleri ileri sürülebilir: zira bu kanıtların çelişkili doğasının tek ve gerçek bir tarihi kişiyi tanıtlamak yerine bir anlatı örüntüsünü aktardığı düşünülmelidir. M. Öcal Oğuz un vurguladığı gibi, aynı sorunlar Köroğlu kadar Karacaoğlan için de geçerlidir. Zira, Karac oğlan biyografileri [de] iki kaynaktan elde edilen bilgilerle oluşturulmaktadır: birinci kaynak doğrudan Karac oğlan şiirleri[dir]. [ ] Karac oğlan biyografilerinin ikinci kaynağı ise, şiirlerin dışındaki yazılı belgelerdir. [ ] Birinci kaynak, 1582 yılında Üçüncü Murad ın yaptırdığı bir sünnet düğününü anlatan Surname dir. [ ] Bu yüzyılın diğer önemli kaynağı Gelibolulu Mustafa Ali nin 1599-1600 yıllarında yazdığı Mevaidü n Nefais fi Kavaidi l Mecalis tir. (Oğuz Birincil 34-5) Oğuz un aktardığı üzere, her iki yazılı kaynakta da sözü edilen Karacaoğlan şiiridir, Karacaoğlan ın kendisi değil: Karac oğlan hakkındaki en güvenilir iki kaynak da Karac oğlan ı gördük, dinledik, duyduk, o filan adamdır, filan yerdendir demiyor. Kendi dönemlerinde yaşadığını söylemiyor ( Birincil 35). Nitekim, Başgöz bu konuda şu tespiti yapmaktadır: Öteki aşıklarımızın çoğu gibi, Karac oğlan ın da hayatı, şiirleri olmakta devam edeceğe benzer (aktaran Oğuz Birincil 34). Oysa Köroğlu örneğinde olduğu gibi, Karacaoğlan tapıştırmalı şiirlerin incelenmesi sonucunda da çelişkili sonuçlara varılmaktadır: Başta İlhan Başgöz olmak üzere, araştırmacıların yaptığı içerik çözümlemeleri birden fazla Karac oğlan ın varlığını ortaya koymaktadır (Oğuz Birincil 33). 4 M. Öcal Oğuz un, Karacaoğlan ın biyografisini ortaya koymaya yönelik araştırmalara ilişkin şu saptaması, Pir Sultan Abdal ve Köroğlu araştırmaları bağlamında varılan sonuçlar açısından da geçerlidir: http://www.millifolklor.com 53

Şu halde birkaç şiiri yaşadığı varsayılan dönemden en erken ortalama bir yüzyıl sonra yazıya geçirilen Karac oğlan ın, çoğunluğu 18. yüzyıldan sonra sözlü gelenekten cönk ve mecmua adı verilen defterlere kaydedilen şiirlerinden yola çıkarak oluşturulan biyografilerini, yazılı kültür yazar ve şairlerinin biyografileri gibi değerlendirmek doğru bir yaklaşım [değildir]. ( Birincil 35) Aynı biçimde, Pir Sultan Abdal a ilişkin olarak yürütülen çalışmalarda da benzer sonuçlara varıldığı görülür. Nitekim Cevdet Kudret, Pir Sultan Abdal ın biyografisine ilişkin olarak gerçekleştirilen araştırmaların ortaya koyduğu şu gerçeğin altını çizer: Yazılı kaynaklarda Pir Sultan Abdal ın hayatı üzerine bilgi yoktur. Onun hayatı ile ilgili bilgiler ya kendi şiirlerinden, ya başkalarının söylediği şiirlerden, bir de, halk arasında anlatılagelen menkıbelerden ve söylentilerden öğrenilebilmektedir (5). Oysa, M. Öcal Oğuz un belirttiği gibi, Pir Sultan Abdal şiirlerinin içerik çözümlemesi de İbrahim Arslanoğlu nu birden fazla Pir Sultan Abdal ın varlığı görüşüne götürmektedir ( Birincil 33) 5. Bu nedenle, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal tapıştırmalı şiirlere dayanılarak bu kahramanların biyografilerinin oluşturulması çabasında ortaya çıkacak sakıncalara ilişkin olarak Oğuz şu görüşü ortaya koyar: Doğal olarak, Karac oğlan şiirlerinin biyografik veya tarihsel kanıt olarak kullanılmasındaki sakıncalar bununla bitmemektedir. Sözlü kültür şiirinin kalıplaşma ve bu kalıplarının ezberlenme, ezberlenenlerin hatırlanma süreçleri açısından Ong un girişte özetlenen görüşleri, kolektif yapıyı vurgulamaktadır. Bu yapıdaki metinlerin ferdi olmak yerine anonim olduğu ve ortaklaşa yaratıldığı gibi ortaklaşa kullanıldığı da bilinmektedir. Sözlü gelenekte bir şiirin az çok değişmelerle onlarca aşığa mal edildiğini biliyoruz. ( Birincil Kültür 37) Dolayısıyla, yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu bilgi ve saptamalardan hareketle Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal şiirlerini tarihi kişilere mal etmek ya da şiirlerde ortaya konan olay örgüsünden bu kişilerin başından geçmiş olaylar olarak söz etmek yanıltıcı olmaktadır. Zira tarihi Köroğlu, Karacaoğlan ya da Pir Sultan Abdal ın yaşamlarına ilişkin belgelere dayanan çelişkisiz ve kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal şiirlerinde karşılaşılan mekan ve olaylar ise şiirden şiire değişmekte ve dolayısıyla bu şiirlerde, tekil bir Köroğlu, Karacaoğlan ya da Pir Sultan Abdal figürüyle karşılaşılmamaktadır. Bu bağlamda bu figürleri tarihi olmaktan ziyade edebi kahramanlar olarak yorumlamak daha yerinde olacaktır. Nitekim Lord Raglan ın Geleneksel Kahraman Kalıbı ve Basat adlı makalesinde, M. Öcal Oğuz da, araştırmacıların dikkatini bu noktaya çeker ve [h]erşeyden önce tarihi kahraman ile edebi kahraman ayrımının doğru yapılarak, her edebi kahramanı tarihi kahraman kabul eden romantik yaklaşımlardan uzak geleneksel kahraman ın mit ve ritüellerle örülü bir kalıplaşmış anlatı kahramanı olduğu gerçeğini göz ardı etmeyen çalışmaların sürdürülmesi çağrısında bulunur (8). Dolayısıyla Oğuz un da çağrısında işaret ettiği gibi, Köroğlu, Karacaoğlan ya da Pir Sultan Abdal ın tarihsel kimliği ve biyografisinin ortaya konmasına yönelik sonuçsuz çalışmalara girişmek yerine, kanımca, araştırmacıların sözlü geleneğin bu figürleri yaşatmak için gösterdiği çabanın neden ileri geldiği üzerinde durması daha ilginç sonuçlara varılmasını sağlayabilecektir. Bu bağlamda, Oğuz, Ong un açımladığı biçimiyle, sözlü kültür ortamının işleyiş mekanizmasının etkili olduğuna işaret eder: Sözlü nakillerin dilden dile, kulaktan kulağa kuşaktan kuşağa nasıl değiştiğini eş metin ve benzer metin 54 http://www.millifolklor.com

çalışması yapılan her sözlü kültür alanı açıkça göstermektedir. Sözlü kültür içinde değişmeden korunan noktalar ise, Ong un vurguladığı kalıp ifadeler dir ( Birincil Sözlü Kültür 37). Nitekim Ong un görüşüne paralel olarak, Lord Raglan da, yaptığı çalışmalar sonunda, yazılı kayıtlara dayanmayan bir olayın en fazla yüz elli yıl kadar bir süreyle hatırlanabileceğini ortaya koyduktan sonra, [b]ununla birlikte, sık sık, kültürel kahramanların beşinci kuşaktan kanını taşıdığı söylenen başkalarıyla ve anlatıldığından veya ilk kayıt edilişinden yüz elli yıl kadar önce olduğu söylenen efsanevî olaylarla karşılaş[ılmakta] olduğunu ve yüzelli yıldan geriye gidildiğinde tümüyle unutulmuş, bu nedenle [ancak] mitlerin işine yarayacak olaylar la karşılaşıldığını ve [b]unlar[ın] da tarihsiz olduklarından hiçbir döneme dahil edileme[yeceklerini] belirtir ( Tarih ve Mit 314-15). Buna göre, Lord Raglan şu sonuca varır: Tarihsel gerçekler öyle hızlı unutulmaktadır ki, gelenek biçiminde hatırlananların tarih sayılmasının anlamsız olduğunu görüyoruz ( Tarih ve Mit 317). Lord Raglan ın Tarih ve Mit adlı makalesinde belirttiği üzere, [o]kuma-yazma bilmeyen toplumlarda aktarılan bilgiler gelenekseldir ve gelenek kesinlikle yararcıdır. [ ] Çoğu okuma yazma bilmeyen toplumlarda, geleneksel hikâyeler doğal olarak vardır ve bu hikâyelerin tarihsel olayları içerdiği söylenebilir. Hikâyeler yolculuklardan ve yiğitlerin zaferlerinden söz ederler. Bu yolculuk ve yiğitlikler, akla uygun düzenlemelerle tarihsel göç ve fetihlere benzetilebilirler. Bununla birlikte bu hikâyeler gerçekte birer mittirler. (310-11) Lord Raglan, Mit ve Ritüel adlı makalesinde ise, mitleri ritüellerle ilgili birer anlatı olarak ifadelendirmek gerek[tiğini] belirtirken, mitler[in] tarihsel açıdan kesin doğruluk taşıma[dığının] altını çizer (318). Bu bağlamda Raglan ın da ortaya koyduğu gibi, sözlü kültürde nakledilen tarihsel gerçekten ziyade kalıplaşmış anlatı, yani mittir. Nitekim, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal a ilişkin halk anlatılarında aktarılanın da birer mit motifi olduğunu belirtmek gerekir. M. Öcal Oğuz un Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ın birer halk anlatısı tiplemesi olarak yorumlanmaları gerektiği biçimdeki görüşü de bu bağlamla ilişkilendirilebilir. Nitekim Lord Raglan, Geleneksel Kahraman adlı makalesinde, [g]eleneksel kahramanın hayatıyla ilgili son nokta[nın], kahramanın çoğunlukla esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolduğu farzedilmesine rağmen, kahramana ait olduğu kabul edilen bir mezar bulunması [ ] ve bazen bu mezar[ın] birden fazla da olabil[mesi] olduğunu belirtir (134). Nitekim Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ın yanı sıra Yunus Emre nin de, sözlü kültürde, Raglan ın ortaya koyduğu bu saptamayla uyumlu bir durum sergilediği görülmektedir. Zira bu kahramanlar etrafında anlatılagelen rivayet ve söylenceler, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ın merkezî konumda bulunduğu mitsel düzlemlerin oluşmasına yol açmıştır. Raglan, Batı Geleneksel Kahraman Kalıbı nı ortaya koyup çeşitli Batı anlatılarının kahramanları üzerinde bu kalıbı deneyerek yaptığı çalışma sonunda şu sonuca vardığını belirtir: Bizim ulaştığımız sonuç, [ ] şablon bir hayatın kahraman için bilindiği ve ister methiyeden veya saf bir inanmadan kaynaklansın bir kahramanın hayatının tipe uygun hâle getirilmek zorunda olması, mitik olayların gerçek tarihî kahramanların hikâyeleri içine de sokulmuş olmasıdır. Ancak, bu gerçekten de anlaşıldığı üzere erken döneme ait kahramanlar mitik kahramanlar olmak zorundadır ki, diğer türlü mitik tip doğamazdı. Bu görüşe karşı ortaya atılabi- http://www.millifolklor.com 55

lecek olan yalnız ve tek alternatif, ki bu bana göre mümkün değildir, Oedipus un gerçek bir tarihî karakter olup, babasını öldürerek annesiyle evlenmiş olması ve devamındaki olaylardır, fakat bana göre bu böyle olmayıp, Oedipus hikâyesinin tamamı önceden belirlenmiş kesin bir ritüelin bir parçası olmalıdır. ( Geleneksel Kahraman 135) Her ne kadar Oedipus gibi, mitolojik düzlemin bir parçası olarak görülmeseler de, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal da, Raglan ın ortaya koyduğu bu kuramsal düzlemle bağlantılı olarak yeniden okunmalıdır. M. Öcal Oğuz, bu bağlamdaki araştırmalarda gördüğü bir çelişkinin altını çizer: Nasreddin Hoca fıkraları ile Karac oğlan şiirlerinin birincil sözlü kültür çağındaki üretim, nakil, ezberleme ve hatırlama süreçleri üzerinde paralellikler bulunduğu konu üzerinde çalışan araştırıcılar tarafından düşünülmemektedir. Nasreddin Hoca araştırmalarında farklı yüzyılları ve Asya dan Afrika ya uzanan geniş bir coğrafyayı kapsayan anlatım ortamlarında yaşayan fıkralar, sözlü kültürün yarattığı bir tip in ürünü olarak ele alınırken, Karac oğlan şiirleri, yazılı kültürün bireysel yaratıcılarının eserleri gibi incelenmektedir ( Birincil 33). Bu iki farklı tutum, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan etrafında sözlü gelenek tarafından üretilen mitik düzlemin halkbilim çalışmaları alanında yansıma bulması olarak yorumlanabilir. Nitekim tarihi kimliklerine ilişkin son derece yetersiz kanıt bulunmasına ve bu kanıtlardan hareketle son derece çelişkili portrelerin ortaya konmasına karşın, araştırmacıların Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan ı birer tipleme olarak kabul etmeyi reddedip tarihi kahraman olarak yaşatma çabasında olması da sözkonusu mitik düzlemin bir etkisi olarak düşünülebilir. Bu noktada, sözel kültür ortamındaki bağlam ve işlev konusuna eğilmek yerinde olacaktır. Bu bağlamda, William R. Bascom un görüşünün aksine 6, halkbilimde her bağlamın kendi işlevini ortaya koyduğu ve halkbilim alanında incelenen ürünlerin yalnızca birkaç işlev üzerinden açıklanmasının ya da halkbilimde karşılanan işlevlerin Bascom un öngördüğü gibi sınırlanmasının anlamlı sonuçlar vermeyebileceği belirtilmelidir. Araştırmalarla ortaya konan her bağlamın kendi içinde değerlendirilmesi ve dayandığı işlevin yine kendi özelinde açımlanması yerinde olacaktır. Nitekim, Bascom un çalışmasında yaptığı gibi halkbilimin işlevlerini kategorileştirmek ve sınırlandırmaya çalışmak yerine, halkbilim alanındaki çalışmalarda, her bağlamın hangi işlevi yaşattığını ve bağlamın ürettiği ürünlerle işlev üzerinden ilişkisini tespit etmeye çalışmak, dolayısıyla sözkonusu işlevlerin nasıl ve ne tür ürünlerle karşılandığını ortaya koymak gerekmektedir. Bağlamların nasıl oluştuğu, hangi işlevleri yaşattığı ve yarattığı ürünlerle bu işlevi nasıl karşıladığı üzerinde durularak, sözlü kültürde aktarılagelen kalıp ve tiplemelerin hangi bağlamda yaratıldığı ve hangi işlevi karşılamak üzere yaratılıp aktarılarak yaşatıldığı açımlanmaya çalışılmalıdır. Sözel kültürde ortaya çıkan bağlamların bir sınırı olmadığı gibi bu bağlamların dayandığı işlevlerin de sınırlı sayıda olduğu düşünülemez. Her bağlam kendi işlevini üretir, aktarır ve yaşatır. Nitekim kalıp ve tiplemeler de böyledir: sözlü kültürde belirli işlevleri karşılamak üzere oluşturulup aktarılarak yaşatılırlar. Sözel kültür ortamında bağlam ve işlev e dair bu görüşleri ortaya koyduktan sonra, kanımca, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal şiirine ilişkin bir önerme öne sürmek mümkündür. Bu bağlamda Dursun Yıldırım ın tarih- 56 http://www.millifolklor.com

sel bir perspektifle Türkiye bağlamında sözel ortamın sergilediği iletişim odak, ağ ve işlevlerine yönelik saptamalarına değinmek gerekir. Tarihî Süreç İçinde İletişim Odakları, Ağları ve İşlevleri [XIII.-XX. Yüzyıllar Aralığı Türkiyesi] 7 başlıklı makalesinde ortaya koyduğu üzere, Dursun Yıldırım, sözel ortam yaratıcılığının şekillendirdiği toplum hayatı içerisinde, üç ana yapı nın mevcut olduğu kanaatindedir: 1-Korkut tipi odaklar ( tefekkür ve ilham kaynaklı), 2- Alp-Ozan tipi odaklar ( savaş sanatıyla ilgili ), 3-Gezginci-Ozan tipi odaklar ( toplum bireylerinin beşerî dünyasıyla ilgili ) (aktaran Görkem 3). Buna göre, Dursun Yıldırım, Korkut tipi odağın zaman içerisinde iki yeni odak biçiminde gelişim gösterdiğini düşünmektedir: [ ] Bu odak mensupları, zaman içerisinde Kitab a ve Ehl-i Sünnet e bağlı (Sünnî) ve Ehl-i Beyt e bağlı (Alevî-Bektaşî) biçiminde ikiye ayrıl[makta] [ve] [b]u iki kola topluca Türk Tekke Edebiyatı ismi verilmektedir (aktaran Görkem 4). Yine Yıldırım ın ortaya koyduğu üzere, Gezginci-Ozan tipi odak da yeni evrensel medeniyet [=İslâm medeniyeti] içerisinde, sazı ve sözü ile, kendine uygun terkibi bularak gelişmiştir ve [b]u odak mensupları da Âşık Edebiyatı / Türk Saz Şiiri olarak isimlendirilmektedir (aktaran Görkem 4). Bu noktada şu soru önermesi akla gelmektedir: Dursun Yıldırım ın ortaya koyduğu bu üç odağın her birinin halk edebiyatı geleneğinde bir tipleme ile temsil edildiğini düşünmek mümkün değil midir? Bu önermeye göre, (Sünnî ve Alevî-Bektaşî) iki kola ayrılan Korkut tipi oda[ğın] temsilcisi olan iki halk şairi tipi sırasıyla Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal olarak kabul edilebilir; bu durumda Alp-Ozan tipi oda[ğın] temsilcisine dönüşen halk ozanı tiplemesi Köroğlan, Gezginci-Ozan tipi oda[ğın] temsilcisi olan halk ozanı tipi ise, Karacaoğlan olmak gerekecektir. Böylece, Dursun Yıldırım ın sözlü kültür ortamında ortaya koyduğu bu üç ana yapı nın (üç farklı bağlamın), bu biçimde üç farklı işleve karşılık gelen söz konusu üç halk ozanı tiplemesini üretip yaşatıp aktardığını öne sürmek, kanımca, yerindedir. Bu bağlamda, bu yazıda üzerinde durduğumuz Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan şiirlerinin, sözlü kültürde belli bağlamlara hitap eden ve belli işlevlere karşılık gelen tiplemeler etrafında üretilegeldiği ve aktarıldığı görüşü tekrarlanmalıdır. Nitekim sözlü kültür ortamındaki üretim, koruma ve aktarım mekanizmalarının işleyişi düşünüldüğünde, Köroğlu, Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal ı, bundan farklı bir biçimde ele almanın yazılı kültürün alanından bakarak sözlü kültür ortamını yorumlamak anlamına geleceği açıktır. Bu bakımdan, M. Öcal Oğuz un ortaya koyduğu şu görüşü tartışmasız paylaşıyorum: Türk halk şiiri geleneği içinde, şuh bir eda ile kadın güzelliğini anlatmak Karac oğlan tipi, sünni otorite karşısında alevi duyarlılığını dile getirmek Pir Sultan Abdal tipi ve haksızlık karşısında silaha sarılmak Köroğlu tipi ile özdeşleştirilmiştir ( Birincil Sözlü 33). Nitekim bu tiplemelerin, kendilerini ortaya koyan bağlamlarca, sözlü gelenek ortamında üretilen şiirlerde yeniden yeniden üretildiği ve yukarıda önerilen işlevleri karşılamak üzere yaşatıldıkları derkârdır. NOTLAR 1 Bu bağlamda, İsmail Görkem in Dünden Bugüne Türk Sözel Edebiyatı: Değişim ve Dönüşüm başlıklı bildirisinde görülen yaklaşıma işaret etmek, Ong un araştırmacılar tarafından sıklıkla içine düşüldüğünü belirttiği yanılgıyı açımlamak açısından yerinde olacaktır. Zira Görkem, bu bildirisinde, [f]olklorik metinler[in], zaman içerisinde anonimleş[tiğini] belirtirken [b]u metinlerin ilk önce elbette birer sahibi, yaratıcısı [olduğunu] belirtir (6). Bu yaklaşımda görülen yazılı kültürel yönelim açıktır. Nitekim Görkem, sözlü gelenek kültürü[nün], bireysel özellikleri zaman içerisinde anonim olmaya zorla[dığını] ve Halk Edebiya- http://www.millifolklor.com 57

tını, sadece anonim edebiyattan ibaret görmek ve gösterme[nin], yanıltıcı olabil[eceğini] (6) ifade ederken, sözlü kültürün kendine özgü işleyişini göz önünde bulundurmak yerine, yazılı kültürel yönelimin bir içselleştirme ve yansıması olan yaratıcı özne fikrinden hareket etmektedir. 2 Bu bağlamda, Görkem in, Dünden Bugüne Türk Sözel Edebiyatı: Değişim ve Dönüşüm başlıklı bildirisinde, bu yazıda üzerinde durduğumuz Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan şiirine yönelik açıklamaları şaşırtıcıdır: Türk Sözel Edebiyatının üç önemli temsilcisini Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan- söz konusu ederek, bu düşüncemizi biraz açmak istiyoruz: Söz konusu kavramların, bu sanatkârların adı mı yoksa mahlâsları mı olduğu tartışmasını bir kenara bırakalım ve bu isimleri Divan şairi Bakî ve Mehmet Âkifle karşılaştıralım: Bâkî nin ve Mehmed Âkif in biyografileri ve ortaya koydukları eserler bakımından bireysel niteliklere sahip olduklarını kim inkâr edebilir? İşte Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan da, sözel kültür geleneği içerisinde ilk ortaya çıktıklarında, aynı Bâkî ve Mehmed Âkif gibi idi. Ama zaman içerisinde, bu kişilere ait eserler, sözel gelenekte çok sevilip beğenildiği için anonim bir hal aldı; ortaya birden fazla Yunus Emreler, Pir Sultan Abdallar ve Karacaoğlanlar çıktı. Dolayısıyla bu isim ler birer şahıs adı olmanın ötesinde, yeni bir anlam yüklendiler: Bu anlam mektep veya gelenek şeklinde isimlendirilmelidir. Âşık ve Tekke Edebiyatına mensup bir şair ve onun şiirleri dendiğinde, şairi tek bir kişi gibi algılamamalı, eserleri de bir kişiye aitmiş gibi görmemeliyiz. Yani artık, Türk Sözel Edebiyatı nda bir Yunus, bir Pir Sultan ve Karacaoğlan mektebinden rahatlıkla söz edebiliriz. (6) Görkem in, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan şiirlerinde ortaya konanın bir mektep ya da gelenek olduğu şeklindeki öne sürüşünün, yazılı kültürel yaklaşımın yaratıcı bireye ve bu bireyin yaratımda ortaya koyduğu özgünlüğe yaptığı vurguyu yansıttığı düşünülmelidir. Oysa sözlü kültürde, Ong un işaret ettiği üzere, yaratıcı bir birey ya da özgün bir yaratım sözkonusu değildir; tersine söz konusu olan montaj işçisi ve kalıpları dır. Bu bağlamda, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ya da Karacaoğlan ın birer halk şiiri mekteb i oluşturduğunu ileri sürmek son derece anakronik ve yazılı kültürel önyargılara dayalı bir savdır. Bu bağlamda, Görkem in kullandığı gelenek teriminin Ong un açımladığı şekliyle sözlü kültürel ortamın yarattığı gelenek olmadığı açıktır. Zira Görkem in ortaya koyduğu biçimiyle, söz konusu mektep ya da gelenek, öncül bir yaratıcı bireyi takip edenlerce, yaratımlarında ortaya konan benzeş eda ve yönelimi ifade etmektedir. Bu anlamda, Pir Sultan Abdal, Köroğlu ya da Karacaoğlan şiirlerinin gösterdiği farklı edaların öncül bir bireyin yaratıcı insiyatifine dayandığını düşünmek yerine, M. Öcal Oğuz un işaret ettiği gibi, bu halk anlatısı kahramanları etrafında oluşan söylenceleri ve ilgili tiplemeleri, sözlü kültür ortamında yaratılmış belirli işlevlere cevap veren farklı bağlamların ürünü addetmek ve dolayısıyla da bu ortamda üretilen şiirlerin bu tiplemelere atfedilegeldiğini savunmak, sözlü geleneğin işleyişine ilişkin olarak ortaya konmuş kuramlarla daha örtüşük ve dolayısıyla daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. 3 Sözkonusu makalesinde, M. Öcal Oğuz da, sözlü kültürel ortamda ur-form arayışı nın beyhude bir çabaya dönüşebileceği görüşünü dile getirmektedir: Pir Sultan, Köroğlu ve Karac oğlan gibi halk şairleri, sözlü kültür içinde yani metinsiz alanda ortaya çıkıp geliştikleri için ur-form, ur-tip veya proto-tip arayışları sonuç vermeyebilir ( Birincil 38). 4 Karacaoğlan biyografisi üzerine yapılan çalışmalarda başvurulan kaynaklar ve bu alanda çalışan araştırmacılarca varılan çelişkili ve tartışmalı sonuçların kısa bir özeti için bkz: M. Öcal Oğuz. Birincil Sözlü Kültür Çağı ve Karac oğlan Şiiri. 5 İbrahim Arslanoğlu nun sözkonusu çalışması için bkz.: Aslanoğlu, İbrahim. Pir Sultan Abdallar. İstanbul: ASY, 1985. 6 Bascom un halkbilimde bağlam konusunda ortaya koyduğu savlar için bkz.: Bascom, William R. Folklorun Dört İşlevi. Çev. Ferya Çalış. Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar. Yay. Haz. M. Öcal Oğuz ve Selcan Gürçayır. Ankara: Geleneksel Yayınları, 2005. 7 Dursun Yıldırım ın bu önemli makalesi için bkz.: Yıldırım, Dursun. Tarihî Süreç İçinde İletişim Odakları, Ağları ve İşlevleri [XIII.-XX. Yüzyıllar Aralığı Türkiyesi], Türk Dünyası, S.10 (Güz 2000), s. 327-353. KAYNAKLAR Boratav, Pertev Naili. Köroğlu Destanı. İstanbul: Adam Yayıncılık, 1984.. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. 4. Baskı. İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1982. Cevdet Kudret. Halk Şiirinde Üç Büyükler 2: Pîr Sultan Abdal. İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1985. Görkem, İsmail. Dünden Bugüne Türk Sözel Edebiyatı : Değişim ve Dönüşüm. Yayımlanmamış bildiri (28 Nisan 2006). 30 Mayıs 2008. http://turkoloji.cu.edu.tr/halkbilim/ismail_gorkem_turk_sozel_edebiyati.pdf Oğuz, M. Öcal. Birincil Sözlü Kültür Çağı ve Karac oğlan Şiiri. Milli Folklor. 58 (Yaz 2003): 31-38.. Lord Raglan ın Geleneksel Kahraman Kalıbı ve Basat. Milli Folklor. 41 (Bahar 1999): 2-8. Ong, Walter J. Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün Teknolojileşmesi. Çev. Sema Postacıoğlu Banon. İstanbul: Metis Yayınları, 1995. Raglan, Lord. Geleneksel Kahraman. Çev. Metin Ekici. Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar 1. Haz. M. Öcal Oğuz ve diğer. Ankara: Geleneksel Yayıncılık, 2006. 112-38.. Tarih ve Mit. Çev. Levent Soysal. Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar 2. Haz. M. Öcal Oğuz ve Selcan Gürçayır. Ankara: Geleneksel Yayıncılık, 2005. 305-17.. Mit ve Ritüel. Çev. Evrim Ölçer Özünel. Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar 2. Haz. M. Öcal Oğuz ve Selcan Gürçayır. Ankara: Geleneksel Yayıncılık, 2005. 318-331. 58 http://www.millifolklor.com