Yabancı Yatırım Teşvik Politikaları: İsviçre Tecrübesi ve Türkiye İçin Dersler



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

TEB KOBİ AKADEMİ Tarım Buluşmaları. 13 Aralık 2012 İZMİR

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Akıllı ve Çevreci Hastane Yatırımları

Bir dil bir insan. Daha Fazla Kişiyle Bağlantıya Geçin

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Çok tatil yapan ülke imajı yanlış!

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

TBD Antalya Şube Başkanı Akyelli: Özellikle yazılımcıların yatırımlarını Antalya da yapmamaları için hiçbir neden yok

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

HASAN KOLCUOĞLU ADANA

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Temiz üretimin altı çizilmeli ve algılanması sağlanmalıdır

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Kahramanmaraş Uluslararası Tekstil Makineleri Fuarı Açıldı

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

2015 DİJİTAL SAĞLIK REHBERİ

Almanya dan Bodrum a tarifeli uçuşlar

Murat Değirmenci: Çelik servis merkezlerine fason üretim yapacağız

KOBİ LERİNİ BEKLEYEN İSVİÇRE DE YATIRIMIN KAPILARINI TİM SWİSS İLE AÇ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

KALKINMA BAKANLIĞI KALKINMA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ


MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı. 25 Şubat 2019

Her yıl kaç vize veriliyor? Türkiye deki Alman temsilcilikleri her yıl yaklaşık 160 bin vize veriyor.

6. Aile İşletmeleri Kongresi 10 Nisan Mustafa MENTE Türkiye İhracatçılar Meclisi Genel Sekreter

Dr. Dursun AYDIN KAMU HASTANELERİ AÇISINDAN ÖNEM NEMİ. Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği Başkanı 2. SAGLIK KURULTAYI 12/04/2008 ANTALYA

TÜRK TURİSTİN İLGİSİNİ ÇEKEN OSMANLI MİRASINA SAHİBİZ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

KOLEJLI İŞ ADAMLARI DERNEĞI, İSTANBUL TOPLANTILARI DEVAM EDİYOR

TEB KOBİ BANKACILIĞI

Tanrı Zar Atmaz Ya FED?

İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ GİRİŞİMCİLİK BÖLÜMÜ

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

On Combatting Youth Unemployment in Accession Countries: Common Problems, Common Solutions

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Fakültemizden Üniversite & Sanayi İşbirliğinde bir faaliyet daha

Sentez Araştırma Verileri

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

PricewaterhouseCoopers CEO Araştõrmasõ

15 Ekim 2014 Genel Merkez

GÖSTERGELER YABANCI HAREKETİ:

SİZE SUNACAĞIMIZ ÇOK İYİ BİR ÇÖZÜMÜMÜZ VAR!

Turizm Sektörü Aralık 2018

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

KESİN PROJE RAPORU PROJENİN ADI PROJEYİ HAZIRLAYANLAR BABÜR NEDİM ÇAĞATAY OKUL ADI VE ADRESİ DANIŞMAN ÖĞRETMEN

TİM AKADEMİ 2023 DENİZLİ

TEB KOBİ BANKACILIĞI Ocak 2013

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008

24 HAZİRAN 2014 İSTANBUL

Bu maili aldığım zaman evdeydim. Sandalyemden kalkıp odanın içinde zıpladım sevinçten

Girişimcilik Eğitimi Ders Notları

Toplam Perakende 2016

TEB KOBİ BANKACILIĞI

Merhabalar :) Projemde ilk ayı tamamladım, size sürecimden bahsedeyim.

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Orta Karadeniz Bölgesel İnovasyon Stratejisi

Ücret Sistemleri ve Verimlilik Arastırması Tuğçe Karaçevirgen Seçil Terk Hatice Çağan Şebnem Demiröz

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

İÇ MİMARLIK ÇÖZÜMLERİ

DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM

Anket`e katılan KOBİ lerin ait olduğu branş 10,02% 9,07% 5,25% 3,10% Enerji sanayi. Oto sanayi. Gıda sanayi. Ağaç sanayi. İnformasyon teknolojisi

Nr. 514, September 2014 Neslihan Sargut +90 (212 )

Logistics and Beyond...

5 soru-cevap:layout 1 4/28/11 12:14 PM Page 201 CEVAPLAR VE PARALEL OTURUM I SORULAR 201

Ahmet Pura: Dijitaldeki kontrolsüz büyüme korkutuyor

İstanbul Denizcilik AR-GE ve Danışmanlık A.Ş. Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği Semineri, 6-7 Kasım 2012, GİSBİR, TUZLA

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hedefimiz, Afrika'nın Tamamında Müstakil Büyükelçiliklerimizin Olmasıdır

DÖVİZ KAZANDIRICI HİZMETLER

Transkript:

Konferans Yabancı Yatırım Teşvik Politikaları: İsviçre Tecrübesi ve Türkiye İçin Dersler Alpaslan KORKMAZ 20 Aralık 2005 Şirketlerin globalleşmeleri konusunda uzman olan Alpaslan Korkmaz'ın ülkelerin yabancı yatırım çekmesi konusunda Şirketler ve devletler arasında müzakere süreçleri başlıklı doktora tezi çalışması devam etmektedir. Korkmaz, halen İsviçre'nin en fazla yabancı yatırım çeken kantonlarından biri olan Neuchatel'in Ekonomik Kalkınma Ajansı Direktörüdür. Korkmaz, bugüne kadar 200'ün üzerinde şirketin uluslar arası yapılarını kurmuştur. Alpaslan Korkmaz SETA Konferans Salonunda İsviçre deki yabancı sermayeyi teşvik tecrübesini anlattı ve daha sonra Türkiye de yabancı sermayeyi teşvik konusunda neler yapılabileceğine ilişkin değerlendirmelerini sundu. Alpaslan Korkmaz ilk olarak İsviçre de 25 sene önce saatçilik sektöründe yaşanan bir kriz sonucunda alınan kararlarla yabancı sermaye çekme ajansının kurulmasından bahsetti. 25 sene önce Neuchatel de bu sistemi kuran Sayın Francis Sermet ve ekibi de aramızdaydı. 1

İsviçre Neuchatel Ekonomik Kalkınma Ajansı Nedir? İlk 5 yıl hiçbir yabancı yatırımcıyı İsviçre ye getiremeyen Neuchatel kalkınma ajansı zamanla büyüdü. Çok sağlam bilgili, müteşebbis dilinden anlayabilecek özel sektörden insanlar çekildi. Dünya çapında da İsviçre yi iyi bilen insanlar seçildi ve bu insanların hepsi kendi ülkelerinde, kendi bölgelerinde her şeyden önce lokal lisanları konuşan ekonomide faal insanlar. Örnek vereceğim size, şu andaki dünya çapındaki şebekemiz, tabiri caizse, çünkü bizim şebekemiz, ben onların adına konuşuyorum, öyle söyleyeyim. Neticede kalbimiz Türk, ama İsviçre vatandaşıyım, orada doğma büyümeyim, dolayısıyla bunu anlamanız açısından bir açıklama getirdim. Şu anda dünya çapındaki şebekemizde 24 kişi, örneğin Kanada da, Amerika Birleşik Devletleri nde, İskandinav ülkelerinde, İsveç te mesela, Hollanda da, Belçika da, Fransa da, İngiltere de, İtalya da, Yakındoğu da İsrail de, Birleşik Arap Emirlikleri nde, daha doğuda Hindistan da, Çin de, Japonya da temsilcimiz olarak görev yapmakta. Bu insanlar sistematik şekilde şirketlerle irtibata geçiyorlar. One Stop Shop Sistemi Hangi şirketlerle? Tabii bunun misyonu, objektifleri hükümetimiz tarafından baştan tanımlanıyor, deniliyor ki, biz şu sektördeki, şu kapasitedeki şirketleri çekmek istiyoruz, yani bunlar baştan tanımlanıyor. Ve bu insanlar sistematik, tabiri caizse satış yapıyorlar. Temas kurmaları gerekiyor, ikna etmeleri gerekiyor. Ardından bu şirketler bizim bölgeye geliyorlar. Bizim bölgeye geldikleri zaman, biz bu sefer lokal takım olarak, onları ağırlıyoruz ve bu şirketlere a dan z ye, one stop shop dediğimiz tek noktadan hizmet sunuyoruz. Tek ofiste, bir insanla görüşüyorlar ve bu insanın bütün dertlerini, problemlerini çözmesi lazım. İtalya yla, Fransa yla kıyasladığınız zaman çok daha az da olsa neticede İsviçre de de bürokrasi var. Bu bürokrasiyi nasıl azaltabiliriz. Şirket İsviçre ye geldiği zaman nasıl hemen karar alabilir, biz bunları düşünüyoruz. Hangi şirketlerle? Tabii bunun misyonu, objektifleri hükümetimiz tarafından baştan tanımlanıyor, deniliyor ki, biz şu sektördeki, şu kapasitedeki şirketleri çekmek istiyoruz, yani bunlar baştan tanımlanıyor. Önceden, mesela Çin deki temsilcimiz, bize diyor ki, dikkat edin bu hususlar onlar için önemli, İsviçre yi bunun için tercih edebilirler: merkez kuracaklar, Avrupa ya daha yakın olmak için vs. Dolayısıyla biz önceden bir teşhis alıyoruz temsilcilerimizden. Temsilcilerimizin teşhisine göre de bir program hazırlıyoruz. 24 saat, 48 saat maksimum, şirketler geliyorlar. Şirketler geldikten sonra, biz onlara çok yoğun bir program hazırlıyoruz, bayağı yoğun bir program oluyor genelde. İyi yoruyoruz müteşebbisleri ve ardından tekrar ülkelerine dönüyorlar. Dolayısıyla şirket geldiği zaman a dan z ye ona iyi bir hizmet veriliyor. Tabi bu şebekeyi, nasıl işlediğini anlatıyorum ama bunu kurmak için alt yapıda sağlam veriler gerekiyor. Malumunuz bir atasözümüz var, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Şimdi biz 2

aslen Kayseriliyiz, biliyorsunuz bazı deyimler var bizim bölgemizde de, merkebine yeşil gözlük takıp saray otu yedirdi vs. Böyle güzel güzel atasözlerimiz var ve bize aynı zamanda bazı güzel mesajlar veriyor. Ne demek istiyorum? Her şeyden önce ürününüz sağlam değilse, siz ne kadar iyi satış yaparsanız yapın, getirirsiniz, ikna edemezsiniz veya edersiniz yerleşir, ondan sonra çok tatsız olaylar olabilir ve malumunuz bir memnun müşteri üç kişiye söylüyor, bir na memnun müşteri, bir memnun olmayan müşteri 10 kişiye söylüyor. Dolayısıyla İsviçre ye gittim rezalet hiç gitmeyin arkadaşlar derse, biz İsviçre olarak bunu taşıyamayız, böyle bir lüksümüz yok. Ki bunu İsviçre söylüyor. Getirdiğiniz şirketleri iyi takip etmeniz lazım. Tabi bunlar önceden alınan stratejik kararlardır. Bizim bölgeye geldikleri zaman, biz bu sefer lokal takım olarak, onları ağırlıyoruz ve bu şirketlere a dan z ye, one stop shop dediğimiz tek noktadan hizmet sunuyoruz. Tek ofiste, bir insanla görüşüyorlar ve bu insanın bütün dertlerini, problemlerini çözmesi lazım. Sektörel Değişimde Esneklik Örnek veriyorum, biz bölgede saat teknolojisine yoğunlaşmıştık, yan sektörlere sıçramaya karar verdik. Mikro teknolojidir saat sektörü, yani mikro mekanik vs. ve mikro elektroniğe doğru yöneldi. Ve tıbbi teknolojilere doğru yönelelim dedik. Mikro tıbbi teknolojiler. Ve bugün bölgemizde Johnson & Johnson, 800 istihdam; Medtronic, 450 istihdam; Stryker, 300 istihdam gibi dünya çapındaki şirketler gelmiştir. İstihdamlardan bahsettim ve yan etkilerinden bahsedeceğim. Bir şirket geliyor, sadece istihdam yaratmıyor, istihdamın yanı sıra fasonculuk hizmeti veriyor ve biz bunun hesaplarını yapıyoruz tabi. Şirketlere her sene sonu çok küçük, bir A4 sayfaya sığabilecek bir soru sayfası gönderiyoruz ve şirket diyor ki, bu sene şu kadar kontrat imzaladım, şu kadar fasonculuk işlem verdim, bu sene 5 milyon dolarlık otel masrafım oldu. Çünkü dünya çapından misafir getiriyorlar, misafirleri bölgedeki otellerde ağırlıyorlar. Siz burada sadece istihdam yaratmadınız, sadece bölgesel ekonomiye katkıda bulunmadınız, aynı zamanda bölgenizin imajını dünya çapında en iyi şekilde pazarladınız. Çünkü dünya çapından gelen insanlar üç gün kalıp geri dönüyorlar. Çok güzel anılarla ayrılıyorlar. Çünkü çok güzel bir şirket gördüler, çok güzel bir mekan gördüler, güzel otellerde kaldılar vs. Dolayısıyla aslında yabancı sermayeyi çekme sistemi, bir taşla birkaç kuş vurma stratejisidir. Bir ülkenin imajını değiştirmesinde de çok önemli katkıda bulunan bir strateji. Eğitim Sisteminin Önemi Tabi eğitim sistemi dedim, ne demek istiyorum. Belki eğitim sistemi şu anda hedeflediğiniz sektörlerle tam manasıyla uyuşmayabilir. Eğitim sisteminin dinamik olması gerekiyor. Şimdi İsviçre nin belki bir avantajı, İsviçre merkezi bir sistem değil malum. Eyaletler, kantonlar var ve kantonlar çok özerk davranıyorlar. Eğitim tamamen kantona bağlı. Federal hükümete veya merkezi hükümete bağlı değil, dolayısıyla çok özerk davranabiliyoruz. Bakıyoruz ki mesela 3

tıbbi mühendisliğe ağırlık vermemiz gerekiyor. Tatbiki bilimler üniversitelerine gidiyoruz, diyoruz ki gelecek sene şu programa ağırlık verebilirsek iyi olur. Hatta sizinle hemen şirketleri görüştürelim. Şirketlerin müdürlerini getiriyoruz, Ar Ge başkanlarını getiriyoruz. Üniversitelerle görüşme yapıyoruz ve onlar diyorlar ki biz size finansman da verebiliriz, bakın buraya kadar gidiyoruz. Şirket finansman veriyor üniversiteye, diyor ki biz sektörü geliştirelim, para verelim, sizinle beraber bu üniversiteyi bu fakülteyi geliştirelim. Hatta ben mühendislik seviyesinde son senede kaç tane öğrenci varsa, bunun yüzde otuzunu derhal stajyer olarak bünyeme alacağım. Şimdi bu şirket için de bir kazanç, üniversite için de bir kazanç. Çünkü bir fakülte açıyoruz, yeni eğitim sistemi getiriyoruz veya yeni istikamette eğitim verebiliyoruz. Ve bunlar dinamik bir seyir. Nitekim halen bölgemizde olan şeyleri anlatıyorum. Eğitim ile Reel Sektörün İnsicamı Ve tabi bölgeye katma değer katıyor, verdiğim bir örneği tekrar vereceğim, çok enteresan. 10 sene önce tıbbi teknolojiye biz saat sektöründen geçtik. Bugün tıbbi teknolojilerden biyo teknolojiye geçiyoruz ve tıbbi teknolojilerde mesela Johnson & Johnson, vücuda girecek parçalar üretiyorlar. Bu parçaların vücut tarafından geri atılmaması için bu parçaların üzerine mikro tabaka daha doğrusu nano tabaka kendi hücrelerinizi yerleştiriyorlar. Kan grubunuzu öğreniyorlar. Çok basit bir biyopsi ile sizin hücrelerinizden birkaç hücre alıyorlar. Bu hücreler geliştiriliyor ve mekanik parça üzerine nano teknolojik seviyede bir tabaka hücre yerleştiriliyor. Ki vücudunuza, dizinize, bel kemiğinize bu parçalar yerleştirildiği zaman vücudunuz bu parçayı geri itmesin. Şimdi enteresan, bakın nerden nereye geçtik. Bunlar gelişmekte olan alanlar olduğu için, bize diyorlar ki, önümüzdeki beş on sene içinde büyük ihtimalle biyo mühendis daha fazla lazım olacak. Biz bunları dinliyoruz, piyasayı dinliyoruz, ondan sonra gidiyoruz, eğitimle görüşüyoruz. Diyoruz ki duydunuz mu böyle şeyler gelişiyor, ne yapalım. Şirketlerle görüştürelim. Şirketlerle görüştürüyoruz. Beş on senelik programlar ortaya koyuyoruz. Ve çoğu şirketler katkıda bulunmaya hazırlar. Çünkü onlar için de Türkçe tabirle win win. Artık evrensel lisan oldu İngilizce. Dolayısıyla herkeste bunun beklentisi var. Ama burada önemli olan unsur nedir? Enteresan bir boyut var. Bunların hepsi dinamik. Ve sizin hedeflediğiniz nedir? Eğer yüksek teknoloji çekmek istiyorsanız yüksek teknolojiye ayak uyduracak eğitim sistemine de sahip olmanız lazım. Ar Ge merkezleri, bilim parkları, scientific park dediğimiz parklar kurulması lazım. Bu olmazsa nitekim çekeceksiniz,çekeceksiniz, bir yerde tıkanacaksınız, bu devam edemeyecek. Şu mesajı vermek istiyorum aslında. Yabancı sermaye çekmek sadece gidip şirketi getirmek değil. Stratejik düşünmektir. Ülke babında stratejik düşünmek, uzun vadeli düşünmek. Tabi İsviçre küçük, dolayısıyla bu bir avantaj, çok daha hızlı hareket edebiliyoruz ve burada sadece mesaj veriyorum, inşallah ülkemiz bazı konularda faydalanabilirse, neticede ülke açısından faydalı olabilecek. Bir şey söylemek istiyorum. Kilit bir 4

rakam. İsviçre de, İsviçre genelinde bugün direkt istihdamın yüzde 15 i yabancı sermayenin kurduğu şirketlerin istihdamıdır. Yani 10 kişi çalışıyorsa 1.5 kişi direkt doğrudan yabancı şirketlerle çalışıyor. Neyi saymıyorum? Fasonculuğu, yan hizmetleri, avukatlar, bankalar, noterler, danışmanlar bunları saymıyorum bile. Bu dehşet büyük bir rakam. Bugün İsviçre de 400,000 kişi yabancı sermayenin kurduğu şirketlerde çalışıyor. Saatçilik sektörü şu anda İsviçre de 40,000 kişi istihdam ediyor. Saatçilik İsviçre de büyük bir sanayi gibi algılanıyor, ama yabancı sermayenin % 10 unu ancak teşkil ediyor istihdam açısından. Dolayısıyla İsviçre bu konuda çok stratejik bir konuma geçti ve İsviçre bu stratejiyi uzun vadede devam ettirecek. Şu anda artık bırakıyorum deme lüksü yok İsviçre nin. Önümüzdeki beş on sene içinde büyük ihtimalle biyo-mühendis daha fazla lazım olacak. Biz bunları dinliyoruz, piyasayı dinliyoruz, ondan sonra gidiyoruz, eğitimle görüşüyoruz. Diyoruz ki duydunuz mu böyle şeyler gelişiyor, ne yapalım. Şirketlerle görüştürelim. Şirketlerle görüştürüyoruz. Beş on senelik programlar ortaya koyuyoruz. Bunların hepsi dinamik. Ve sizin hedeflediğiniz nedir? Eğer yüksek teknoloji çekmek istiyorsanız yüksek teknolojiye ayak uyduracak eğitim sistemine de sahip olmanız lazım. oluyorlar. İşsiz olan insan devlete maliyet, İsviçre de böyle, işsizlik sigortası var, maaş alıyor, neticede bir maliyet. İşçi veya iş sahibi olan insan, bırakın maliyet olmasını, vergi ödüyor devlete. Bu mantaliteden yola çıkarak birçok şirketlere vergi muafiyetleri bile verilebiliyor. Ve her sene hesap yapıyoruz, çünkü özel sektör gibi çalışıyoruz. Şu kadar şirket gelmiştir. Şu kadar istihdam geliştirmiştir. Şu kadar vergi ödemiştir. Bir önceki sene yerleşen şirketler ve bir önceki sene yerleşen şirketler ve bir önceki sene yerleşen şirketlerin hepsinin her sene sonunda toplamı vardır. Ve meclis bana bütçe veriyor, diyor ki, bu sene sizin bütçeniz şu kadar Sayın Korkmaz. Ben bütçeye sene sonu hesabımı veriyorum. Meclisin karşısına çıkıyorum, diyorum ki, sayın meclis bana şu kadar bütçe verdiniz, ben bu kadar para getirdim, kantonumuza, bölgemize, vergi olarak. Şu kadar şirket getirdim, bu şirketlerin şu anki potansiyelleri bu, üç sene sonraki potansiyeli bu, beş sene sonraki potansiyeli bu. Tabi bir sene sonra bir önceki vaat ettiğim potansiyeli de kontrol ediyorlar. Hakikaten böyle oldu mu olmadı mı? Olmadıysa soruluyor, neden olmadı? Çünkü bu da olabiliyor neticede ekonomi politbüro tarzında yönetilen bir unsur değil malum, eskiden veya bazı ülkelerde böyleydi. Ama liberal ekonomide bu böyle değil, dolayısıyla belki bir sene hakikaten şirketin işleri iyi gitmemiştir. Yabancı Sermayenin Ekonomiye Etkileri Her şeyden önce istihdam, biraz önce bahsettiğimiz gibi. İstihdam geliştiriyoruz, dolayısıyla işsiz olan insanlar birden işli Gelen Yatırım Takibi Biz kurduğumuz şirketlerin hepsiyle daimi şekilde temasta kalıyoruz. Hiçbir tanesini bırakmıyoruz, daimi şekilde. Bu temaslar bize 5

birkaç imkanı veriyor, her şeyden önce bilgi alma imkanı. Şirket nasıl gelişiyor, iyi gelişiyor mu, iyi gelişmiyor mu? Neden iyi gelişmiyor, eğer iyi gelişmiyorsa? Problemle karşılaştı mı, bir bürokratik engelle karşılaştı mı? Bunu takip ediyoruz, bu bir. İkincisi, o şirketlere iyi hizmet verdiğiniz zaman, çok basit satış tekniği anlatıyorum size, sizden memnun olan bir müşteri sağa sola sizden bahsediyor. Diyor ki, ben bir ürün aldım çok güzel. Bir elma yedim mükemmeldi. Sana da tavsiye edebilirim. Çok basit bir şey. Dolayısıyla biz onlarla irtibatta kalıyoruz. Neden? Bu irtibat onlarla diyaloğu geliştirmemizi sağlıyor ve ara sıra bize diyorlar ki, duydunuz mu falanca şirketin şu anda bir delokalizasyon planı var veya bir büyüme programı var. Şirketler vasıtasıyla bunu anlayabiliyoruz. Bazen şirket bize şirket getiriyor. Dolayısıyla ne kadar iyi diyalog geliyor. Tabi isimleri belki bu kadar dünya çapında tanınmış isimler değil. Ama malumunuz ekonominin yüzde 98 i kobilerden oluşur. Biz bunu da bildiğimiz için kobileri de çekiyoruz. Ve bizim için her proje, Fransızcadan doğrudan tercüme edeceğim, kırmızı halılık proje. Her projeye kırmızı halı seriyoruz biz. Her proje geldiği zaman zannediyor ki Bill Gates kendisi. Ağırlandım ama nasıl ağırlandım. Adamlar beni havaalanından aldılar, otelime kadar götürdüler, sabah geldiler otelden aldılar, toplantılar yaptık, gittik vergi daire başkanıyla görüştük, imza atanlarla görüştük. Hatta büyük şirketleri, bakanla bile görüştürüyoruz. On beş dakika bile el sıkışması yeterli. Bakan bile beni ağırladı. Ne mesajı veriyorsunuz siz: hoş geldiniz mesajı veriyorsunuz. Ve havaalanına kadar tekrar götürüyoruz. Bye bye diyoruz. Havaalanından uçağa bindiği an, biz hemen bölgesel kurarsanız ne kadar iyi hizmet verirseniz o temsilcimize e mail geçiyoruz, Amerika da, şirketler size şirket getiriyorlar. Gelen Dünya Markaları Bize Referans Oluyor. Bugün dünya çapında diyebiliyorsam ki, BVLGARI dünya genel merkezini 500 kişiyle bölgemize getirdi, Gucci aynı şekilde, Honeywell Avrupa genel merkezini bizim bölgemize getirdi. Philip Morris dünya genel merkezini New York tan bölgemize taşıdı, bunu diyebiliyorsam bunu tabi diğer şirketler dinlediği zaman, niye getirdiler, bu markalar oradaysa, büyük şirketler buraya gittiyse büyük bir ihtimalle bir şey var, diye düşünüyorlar. Dolayısıyla sükse veya başarı, başarıyı çağırıyor. Ama büyük şirketleri getirebilmek tabi olayın, aysbergin zirvesi. Hindistan da, neredeyse. Şöyle geçti şöyle geçti, bu konuda bir zafiyetimiz vardı, belki bunu şöyle telafi edebiliriz, sorduğunuz şu sorunun yanıtı şudur. Lokal temsilcimiz şirket varır varmaz, iki üç gün sonra arıyor, nasıl geçti efendim ziyaretiniz, böyle sorularınız vardı bunların da yanıtları bunlardır. Adam diyor ki, mükemmel. Bir takım, bir insanla görüştüm her şeyimi çözdü. Ve bunlar hakikaten beni istiyorlar. Bu mesajı vermeniz lazım. Siz bu mesajı veremezseniz, siz bir yerde satış yapıyorsunuz, bir yerden birisi size kuyu kazıyor, tatsız oluyor. Yani bir şekilde tam mesaj veremiyorsunuz. Aysbergin tabi temeli de var. Birçok kobiler de 6

teknolojiden kim istifade etti. Bizim bölge Bizim için her proje, Fransızcadan doğrudan tercüme edeceğim, kırmızı halılık proje. Her projeye kırmızı halı seriyoruz biz. Her proje geldiği zaman zannediyor ki Bill Gates kendisi. Ağırlandım ama nasıl ağırlandım. Adamlar beni havaalanından aldılar, otelime kadar götürdüler, sabah geldiler otelden aldılar, toplantılar yaptık, gittik vergi daire başkanıyla görüştük, imza atanlarla görüştük. Hatta büyük şirketleri, bakanla bile görüştürüyoruz. On beş dakika bile el sıkışması yeterli. istifade etti. Yeni istihdam geliştirdi. Yani belki yeni patentler geliştirdi ve yeni teknolojiler. Yeni şirketler doğdu. Çok enteresandır bir örnek vereceğim, bölgemizde hiçbir yazılım şirketi yoktu. Uluslar arası planda bahsediyorum. 15 sene evvel ilk defa Silikon Vadiden bir şirket çekilebildi, 17 sene evvel. Bu şirket iki kişiyle başladı. Bugün 250 kişi var. Bu şirket bugün dünyanın yedinci en büyük yazılım şirketi. İsmi Autodesk. Auto Cad programını çiziyorlardı. Bugün dünya çapında film sanayinde Titanic gibi filmlerdeki özel efektlerin %80 ini bunlar yapıyorlar, şimdi Dolayısıyla istihdam ve yeni teknolojiler. Geçen sene bir etüt yaptık. Bölgemiz 1.2 milyon insan içeriyor ve bu küçük bir ülke olan İsviçre nin aşağı yukarı yüzde belki 20 sini oluşturuyor. İsviçre nüfusunun yüzde 20 sine sahip bir bölge olarak biz, geçen sene İsviçre ye gelen projelerin yüzde aşağı yukarı 40 ını bölgemize çektik. Yani İsviçre ye 10 proje geldiyse 4 tane bizim bölgeye geldi. Çünkü aktif bir faaliyet sergiliyoruz. İyi Pazarlama, Kaliteli Hizmet Yatırım Çeker Mesela Zürih İsviçre nin kalbidir. Zürih bizim bölge kadar proje çekmedi. Bu şunu gösterebiliyor. Belki ilk hamlede, ilk bakışta ürününüz en parlak ürün olmayabilir. Ancak siz bunu iyi bir şekilde pazarlayabilirseniz, bunu iyi bir hizmet etrafına koyabilirseniz, yeni bir şeyler yapabiliyorsunuz. Yeni teknolojilere milyarlar dolar yatırım yapılmış bölgemizde. 1.2 milyon insanın yaşadığı bir bölgeden bahsediyorum. Milyarlarca dolar teknoloji yatırımı. Bu çok başka yazılımlara da geçtiler. Bu şirketin Avrupa, Orta Doğu ve Afrika genel merkezi Neuchatel de. Tabi ilk zamanlarda yazılımcı bulmaya zorlandık, ama şimdi bölgemizde yazılımcı yetiştiren iki tane fakülte var, bu bir. İkincisi işin enteresan tarafı, bu şirket o kadar büyük bir referans oldu ki, dünya çapında biz diğer şirketlere gittik ve dedik ki bizim bölgede Autodesk var. Autodesk ne yapıyor. İsterseniz gezebilirsiniz. Çok iyi diyaloğumuz olduğu için bütün gelen şirketlere diğer şirketleri ziyaret ettirebiliyoruz. 45 dakika 1 saat bir mülakat, konuşma imkanı var. Bunlar hep püf noktaları. Geliyor Quark, dünya çapında basın sektörün en büyük yatırım şirketi. Geliyor Autodesk ile konuşuyor, niye geldiniz? Diyor ki burası mükemmel. Aslında biz Zürih e gidebilirdik, ama burası daha ucuz, hizmet muhteşem, aynı şartları aldım, hatta daha iyi cazip şartlar aldım vs. vs. ve çok iyi geliştim diyor ve Quark yerleşiyor. Bunlar reel vakalar. Ondan sonra Kanada nın en büyük yazılım şirketine 7

gidiyoruz. Tamam diyor, biz de Avrupa da yerleşecektik ama bir yer arıyorduk. Geliyorlar Autodesk le de görüşüyor Quark la da görüşüyor. Uzun lafın kısası şu anda 120 tane, bölgeden bahsediyorum, uluslar arası arenada faaliyet gösteren büyük yazılım şirketi yerleşti bölgemize. Bu şirketler niye geldiler? Çünkü uygun bir ortam gördüler. Ama bir tanesini bayağı uğraştık yerleştirmek için ve diğerlerini çekmeye başladık. Dolayısıyla ekonomi dokusunu da diversifiye ettik. Biz saatçilikten bir darbe almıştık, bugün yazılımcılar var. Bugün tıbbi teknoloji üreticileri var. Bugün biyo teknoloji üreticileri var. Ve bununla da kalmadık biz. Dünya genel merkezleri ve Avrupa genel merkezlerini nasıl çekebiliriz stratejisini düşündük 4 sene evvel, faaliyete geçirdik ve bugün birçok dünya çapındaki şirketlerin merkezlerini çektik. Yabancı Yatırımın Diğer Pozitif Etkileri Tabi yan etkileri de var bunların, çok pozitif yan etkileri var. Az önce biraz bahsettim. En basiti, insanlar geliyor bölgemizde otellerde kalıyorlar. En basiti. Otellerle görüşüp bilgi ediniyoruz. Geçen sene oranınız ne kadardı, bu sene ne kadar diyoruz. Çünkü baktık yeni şirketler yerleşti, vs. Bakıyoruz direkt etkisi var mı? Evet, hakikaten oranım yüzde 7 yükseldi bu sene. BVLGARI bütün oteli kapattı. Üç hafta içinde seminer yaptı, Richmond şunları aldı vs. Bu, yan etkenleri. Biz başlangıçta bunu yaptığımız zaman otellerimiz dolsun diye yapmadık. Ama şimdi bunlar da oluyor. Ve ondan sonra tabi inşa edilmesi lazım. İnşaatçılık sektörünü lanse ediyor. Birçok yan etkileri var bunun. Tabi İsviçre nin doğal avantajları var. Nasıl İsviçre bunları çekebiliyor, şimdi bunları kısaca bir sayacağım. Türkiye açısından hangilerinden belki tam esinlenebiliriz, hangileri belki tam bizim gücümüz değil. Neticede burada güçlü noktalarımızı zayıf noktalarımızı tespit etmek, ona göre bir strateji belirlemek lazım. İsviçre nin imajı, mesela Made in Switzerland veya Swiss Made. Veya bir sene önce Dubai de Sayın Sermet ile beraber ziyaret esnasında Emirates Airlines ın yönetim kurulu başkanıyla bir görüşmemiz vardı. Tabi önce beyefendi bize iyi bir ders verdi Swiss havayollarıyla alakalı. Tabi o zaman fazla kendimizi ön plana koymadık. İsviçre havayolları tatsız bir vakıa yaşadılar. Neyse onu toparladıktan sonra şu kadar uçağımız var, vs. bunları hep anlattı. Bunların hepsi çok güzel. Neticede biz nezaketen de dinledik. Hakikaten başarılı bir seyir Emirates Airlines. Ama ondan sonra kartını çıkarttı. Biz kartlarımızı vermiştik. Biliyorsunuz, kralın kardeşi. Bizim kartvizitimiz elindeydi. İsviçre bayrağı var kartımızda. Ama, dedi, bir şey bizde eksik, dedi. Kartımı çevirdi. Bu, dedi bayrağı göstererek, sizin en büyük assetiniz, en büyük varlığınız, en büyük sahip olduğunuz unsur. Ve bu benim için büyük bir flash gibiydi. Şimdi Emirates Airlines ın yönetim kurulu başkanı ne demek istiyor. İsviçre olarak diyor, çok güzel bir imajınız var. Türkiye nin Fasonculuk İmajından Kurtulması Lazım inşaatçılık. Fabrika inşa edilmesi lazım veya bina 8

Şimdi niye bunu söylüyorum. Biz Türkiye olarak, uluslar arası arenada, bir zayıf noktamız var, bir imaj meselesi. Gerçi inşallah çalışıyoruz, bir şeyler yapılıyor ve hakikaten günden güne iyiye gidiyor, ama neticede belki biraz zaman alacak. Demek istediğim unsur, Türkiye nin fasonculuk imajından, ucuz ülke imajından kurtulması lazım. Türkiye nin katma değer ülkesi imajına bürünmesi lazım. Kaldı ki fasonculuk için daha ucuz mekanlar çıkıyor dünyada bugün. Dolayısıyla biz ilelebet fasoncu kalamayacağız. Pozitif bir noktaya değinmek istiyorum. Birçok Avrupalı şirketlere danışmanlık yapmıştım, Çin e gitmişlerdi bir ara veya Bangladeş e gittiler. Bazıları geri geldiler, olmadı, niye olmadı. Mantalite. Genel manada Avrupa mantalitesini taşıyan bir ülkeyiz biz. Dolayısıyla bir Avrupalı buraya geldiği zaman çok fazla egzotik bir ülkeye gelmiyor, ama Çin e gittiği zaman, adam evet diyor, ama aslında hayır dedi. Hiçbir şey anlamadınız siz. Çünkü hep evet diyorlar, çünkü Asyalılar çok nazik insanlar, evet evet diyor, aslında hayır dedi, anlamadınız, siz zannettiniz ki işiniz oldu, ama hiçbir şey olmadı. Bunları anlayana kadar, bunları aşana kadar insanlar düşünüyor biz aslında Türkiye ye geri gelsek iyi olur mu diye. Yani Türkiye nin bazı avantajları var. Konumu, Avrupa ya yakınlığı, sadece coğrafi manada demiyorum, aynı zamanda mantalite açısından. Tabi bir ülkenin alt yapısı çok önemli burada. En basit şeyler, Telekom, otoban, tren, uçak, çünkü her şirketin neticede bunlara ihtiyacı var. Bunları sağlam bir şekilde sunamazsak, yabancı sermaye çekmekte zorluk çekebiliriz. İş ortamı, özellikle istikrar çok önemli bir şey. Şimdi bir örnek vermek istiyorum. İsviçre nin en son uluslar arası savaşı 1515 senesinde yapılmış. Şimdi tabi bu bir avantaj. Avrupa da hep kendisini nötr olarak lanse etmiş, hiçbir şeye bulaşmamış, her şeyden uzak kalmış bir ülke. Aynı zamanda nötr olduğu için istikrar sağlamış. İsviçre de vergi kanununun son 25 senede bir virgülü değişmedi. Üç kere vergi oranları aşağı çekildi. Yani üç kere vergi azaltıldı İsviçre de. Ama kanunda bir virgül değişmedi. Müteşebbis için 25 seneden beri aynı vergi kanunuyla çalışıyor olmak, tabi aynı zamanda bir istikrar belirtisi. Eskiden Avrupa birliğine girmeden önce İtalya da her sene vergi kanunu değişirdi ve büyük bir ihtimalle avukatların ve müşavirlerin çok iyi bir lobisi vardı içeride, çünkü her sene yeni iş çıkıyordu onlara. Şimdi enteresan. Böyle vakalar vardır, tabi İsviçre de anladığım kadarıyla avukatların lobisi çok kuvvetli değil. Tabi aynı zamanda iş istihdam kanununun işverene sempatik gözükmesi lazım, şu anda İsviçre ye gelen şirketlerin %60 ı Avrupa Birliğinden kaçıyor. Yani Almanya dan İtalya dan Fransa dan kaçan şirketler var. Kaçıyorlar resmen. Her sene Almanya dan 90,000 müteşebbis çıkıyor, her sene, son beş seneden beri, dehşet bir rakam. Neden? Vergiler, bürokrasi, hantallaşma vs. birden devasa bir yapılanma çıktı karşılarına, adamlar sıkılmaya başladılar, iş yapamıyorlar. İsviçre de en basit örnek, kıdem tazminatı diye bir anlayış yok, ama sosyal kanunlar var, ama aynı zamanda biraz da liberal yaklaşım var. Bunun bir dengesini bulmuş. İnsanlar geliyor, oldu işten eleman çıkarıyor, olmadı yeni eleman alıyor vs. Biraz daha liberal bir ortam var. Bunlar önemli şeyler. 9

Şimdi niye bunu söylüyorum. Biz Türkiye olarak, uluslar arası arenada, bir zayıf noktamız var, bir imaj meselesi. Türkiye nin fasonculuk imajından, ucuz ülke imajından kurtulması lazım. Türkiye nin katma değer ülkesi imajına bürünmesi lazım. Kaldı ki fasonculuk için daha ucuz mekanlar çıkıyor dünyada bugün. Dolayısıyla biz ilelebet fasoncu kalamayacağız. bugünkü fotoğrafını vereyim. İsviçre de Katolik kantonlar, fakir kantonlardır; Protestan kantonlar, zengin kantonlardır; bütün bankaların bulunduğu kantonların hepsi Protestan dır. Ama bu bankaların kurucusu ilk büyük hamle Protestanlardır, ikinci büyük hamle 18. asırda Avrupa daki baskılardan, özellikle Fransa da ve Almanya daki baskıdan kaçan Musevilerdir. Bu da enteresan. Şimdi ne demek istiyorum. Katma değerin varsa toplumuma, gel. Kanunlarımı Hizmet, yani hükümetin verdiği destek çok önemli ve müteşebbisin her kademede hoş geldiniz anlayışını sezinlemesi lazım. Bakın İsviçre de bir şirket var. Dünya çapında biliniyor, herkes tanıyor. Nestle diye bir şirket. Nestle nin kurucusu Alman. İsviçre li değil. İsviçre de bir şirket var. Herkes tanıyor, ABB. ABB nin kurucusu aslen Alman. İsviçre de çok büyük bir gıda şirketi var, Nestle oʹnu birkaç kaidemi bozarsan dur derim. Bir iki cümlede toparlamam gerekiyorsa genel mantaliteyi, demek istediğim yabancı yatırımı çekmek İsviçre de bir gelenek. Ama tabi bugün bu sistematik bir şekle oturdu, bir ajans kuruldu ve yabancı yatırım çekiyor ve bugün istihdamın %15 ini kuvvetli bir yabancı sermaye çekme ajansıyla gerçekleştiriyor. İnşallah karşılıklı bir konuşma ile devam edebiliriz. Teşekkür ederim. sene evvel satın aldı. Maggi, sos, çorba vs. yapan. Kurucusu İtalyan. İsviçre de çok büyük bir biyoteknoloji şirketi var, dünya çapında, dünyanın en büyük şirketlerinden bir tanesi. Serono, kurucusu İtalyan. Bunlar hepimizin tanıdığı isimler, şirketler. İsviçre nin bankacılık sisteminin kurucusu Fransa dan kaçan Protestanlardır. Fransa da Katolikler, Protestanlara büyük katliam yaptılar 16. asırda. Ve bu 16. asırda bu insanlar Fransa dan İsviçre ye geçtiler. İsviçre de o zaman Katolik ti, henüz Protestan değildi. Katoliklikte faiz günahtır. Yani bu dini bir anlayıştır. Protestanlarda faiz günah diye bir unsur yok. Dolayısıyla Protestanlar parayı çalıştılar Katolikler araziyi çalıştılar. Şimdi hemen bunun İbrahim Kalın: Alpaslan Beye bu aydınlatıcı konuşmasından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Hakikaten İsviçre deki tecrübeyle ilgili önemli bilgiler aktardı. Ve çok pozitif bir başarı resmi çizdi. Şimdi biz tabi burada, bu acaba Türkiye ye ne kadar uygulanabilir, Türkiye örneğinde bunun sonuçlarını nasıl görebiliriz, bunu da açıkçası çok merak ediyoruz. Sizin İsviçre deki tecrübelerinizden hareketle de, böyle bir tecrübe aktarımı ne kadar gerçekleşebilir? Bunun üzerinde de zannediyorum soru cevap kısmında derinlemesine duracağız. Talip Küçükcan: Teşekkür ederim. Çok büyük bir keyifle dinledim. Ekonomiye çok fazla ilgi duyan bir isim olmasam da. 10

Anladığım kadarıyla sizin kurduğunuz ağ ya da şebeke çok profesyonelce organize edilmiş bir birim, bulunduğunuz bölgede. Acaba diğer Avrupa ülkelerinde bürokrasi içerisinde benzer bir birim var mı? Alpaslan Korkmaz: Kesinlikle var. Şu anda devlet bazında, bölgesel bazda konuşmuyorum. Çünkü bölgelerin bile var. Yani bir devlette mesela İtalya nın yatırım çekme ajansı var. Ama İtalya nın içinde bazı bölgelerin özerk ajansları da var. İrlanda nın ajansı var mesela. Çok faaldir. Çok büyük yatırım çekmiş olan bir ajanstır. Avrupa da çok başarılı ajanslardan bir tanesidir. Ama İrlanda nın içinde de bölgesel ajanslar vardır. Tabi bir genel koordinasyona tabidir vs. Devlet bazında bugün 50 tane ülke aşağı yukarı bu ajansı kurmuştur ve bu sene sonunda anons edildi, gelecek sene 2006 da bu 50 tane ajansa 27 tane yeni ülkenin ajansları ekleniyor. Şimdi, bakın çok enteresan, ben birkaç seneden beri bu işin içindeyim. Birkaç sene evvel hiçbir zaman karşıma Macaristan çıkmamıştı. Hiçbir zaman karşıma yeni Zelanda çıkmamıştı. Ama Singapur çıkıyordu, Dubai çıkıyordu veya İrlanda çıkıyordu. Ama Macaristan, Çek Cumhuriyeti veyahut böyle ülkeler şimdi ajans kurdular ve çok faal şekilde, sistematik şekilde rekabeti artırdılar. Yani elbette var. Talip Küçükcan: Evet Türkiye de de özelleştirme diye bir şey var ama, biliyorsunuz Türkiye daha özelleştirmeyi bile halledemiyor. Telekom vs. gibi büyük, özellikle hantal şirketler daha yeni yeni özelleştiriliyor. Takip ediyorsanız Türkiye de büyük bir rezistans var özelleştirmeye yönelik. Filan sermaye geliyor, falan sermaye geliyor diye. Türkiye nin böyle bir de handikabı var. Yani içeriden bir rezistans var ayrıca. Alpaslan Korkmaz: Aslında enteresan bir nokta. Şöyle söyleyeyim. Fransızcada bir tabir var paranın kokusu yoktur diye. İsviçre de etik bazı kaideler var elbette. Dolayısıyla bu kaideler yerine getirildiği takdirde sermaye gelsin, hepimizin refahı genişlesin bu bir. İkincisi globalleşen ekonomiyle bugün bir şirketin sahibi hakikaten kim? Yani elbette bazı konservatif ülkelerde, bazen Fransa da böyle çıkışlar oluyor, bizim şirketlerimizi koruyacağız diye. Bazı şirketlerin sahipleri aslında el değiştirdi. Yani bugün IBM gibi bir marka, Çinlilerin elinde. IBM, dehşet bir Amerikan markası diye düşünürsek bugün. Çin sermayesi bunu elinde tuttu ve bu sermayeler dünyada geziyor. Şimdi biz bu sermayelerden fayda alacak mıyız? Almak istiyor muyuz? Almak istemiyor muyuz? Almak istemiyorsak, o zaman evet, durun diyeceğiz, istemiyoruz diyeceğiz. İstiyorsak, o zaman biz mecburuz. Yani bu iş öyle gidiyor. Ama tabi ki neticede bazı etik kaideler veya belki bazı öz değerlerimizden taviz vermek mecburiyetinde değiliz. Ama neticede ekonomi gelişiyor. Biz buna karşı mıyız değil miyiz? Bazen İsviçre de üniversitede ders veriyorum. Öğrenciler bazen karşı çıkıyorlar. Diyorum ki, ben de yağmuru sevmiyorum. Ama çıktığım zaman yağıyor. Ne yapacağım? Yağmuru sevmiyorum diyeceğim, yağmurun altında, yağmur üzerime yağacak. Yani bu globalleşme. Dolayısıyla şemsiye alabilirim, globalleşmeyi belki bir şekilde hafif etrafımda etkileyebilirim, ama bunun dışında olmak artık mümkün değil. Bu ekonomi böyle. 11

Dünya çapında böyle. Türkiye Cumhuriyeti nin de aslında çok büyük bir konumu var, dediğiniz takdirde bakan hemen karşı çıkıyor. Çünkü en etken şekli bu diyor. Doğrudan da fonksiyonu olabilir. Konumuna göre ve alt bakana bağlıyız. Başka bir birime bağlı değiliz. yapısına göre Türkiye nin yabancı sermaye çekişi su son senelere kadar çok zayıftı. Şu anda bir kıpırdama var. Çok güzel. Bence bu dalgayı devam ettirmek lazım. Yani bu kıpırdamayı büyük bir fırtınaya çevirmek lazım. Aslında jeostratejik konumuna bakın, piyasalara açılma imkanına bakın, birçok şeylere göre kıyasladığınız zaman Türkiye de aslında büyük potansiyel var, ama doğru dürüst işlenmemişti yabancı sermayede. Tabi biz aramızda bayağı istişare ettik, buraya gelirken, Türkiye ye bunu nasıl yapabiliriz diye ve aramızda bir şema çıktı. Çok basitçe tanımlamak istiyorum. Her şeyden önce çok kuvvetli bir siyasi destek lazım. Bunu yaptığınız zaman. Yani bu siyasi desteksiz olmaz. Ve siyasetin her kademesinin bunu benimsemiş olması lazım, bu bir. Aynı zamanda Türkiye de bu ajansın kesinlikle başbakanlığa bağlı olması lazım. Biz İsviçre de ekonomi bakanlarına bağlıyız birkaç eyalette. Ama bizim yapılanmamız özel sektöre has bir yapılanmadır. Çünkü kamu hukukuna tabi değiliz, hiç birimiz memur değiliz, hepimiz özel sektörden gelmeyiz. Bunun bazı sebepleri var. Ben espriyle söylüyorum, bazen iyi maaş ödemek için diyorum. Çünkü memurların maaşları sınırlı oluyor, malum. Bu işin esprisi. Özel sektöre kim alınabilir? 25 sene evvel. Bunu ben söylemedim, sosyal demokrat bakanlar söylediler, zamanında bunu karar kılan bakanlar sosyal demokrat, devletçi bakanlar. Bugün de halen başımızdaki bakan sosyal demokrat. Ama yok bunu yıkalım devlet bünyesine alalım Direkt kendisiyle her şeyi istişare edebiliyoruz ve çok hızlı karar alabiliyoruz. Her merciye girip çıkabiliyoruz. Matrisyel bir yapı. Yani ben müşteriyi aldığım zaman, bir şirketi, müşteri olarak tanımlıyoruz, hiçbir fatura kesmememize rağmen. Biz onlardan para almıyoruz, devlet olarak hizmet veriyoruz. Ama, müşteri gözüyle bakıyoruz. Bu da tabi zihniyet açısından bir fikir veriyor. Ve diyoruz ki bunu aldığınız zaman bütün bir bürokratik engel, işlem ne varsa bunu bizim yapmamız lazım, müteşebbisin yapmaması lazım. Yaparsa sıkılır. Çok fazla engel görürse gider. Dolayısıyla biz bunları onun yerine yapıyoruz. Bütün gereken ofislere girip çıkabiliyoruz. Böyle bir enteresan pozisyonumuz var. Ve üzerimizdeki bakan. Yani direk sorumlu olan bakan. Bir yerde sıkıldığım zaman hemen bakanı arıyorum, diyorum ki bakanım burada bir sıkıntı var. Beş dakikada çözülüyor. Çünkü önemli. İstihdam getiriyoruz, yatırım getiriyoruz. Başbakana bağlı olması gerekiyor ve bir stratejik komite olması gerektiğini düşündük ve bu stratejik komitede aslında uluslar arası arenadan bu işi başarılı şekilde yapan veya çok bilinen, iyi bilinen CEO ların yer alması lazım. Bunun altına bir operasyonel genel müdürlük. Yani Türkiye ye yabancı yatırım promosyon ajansının bir CEO su lazım. Bu insanın özel sektörden gelmesi lazım ve çok iyi uluslar arası tecrübesi olan bir insan olması lazım. Ve buna bağlı operasyonel seviyede uluslar arası bir şebeke kurmamız şart. Özellikle Türkiye gibi bir 12

ülkenin. Şimdi düşünün ben Türküm, yani Avrupa nın göbeğinde doğma büyümeyim. Ben her sınıfta gittiğimde, kaşım kara saçım kara, bulunduğum bölgede fazla da Türk yoktu. Dolayısıyla herkes Türksün Türksün dedi, yani ben bunu çok duydum. Dolayısıyla Türk olduğumu ben istemesem bile onlar bana söylediler. Yani mecburdum. Demek istediğim Türkün imajı uluslar arası arenada dünyanın en zengin, en kuvvetli, en büyük ülkesi değil, yani bunu gerçek olarak aramızda söylüyorum. Elbette bir Türk cihana bedel, ama realiteler de var. Dolayısıyla biz bir Türk cihana bedele dayanarak çektik kılıcı Allah Allah dedik ama, ve İsviçre yi temsil ediyor düşünün, yani bu adam credible yani inandırıcılığı var mı, var. Şimdi düşünün bu insanın Türkiye yi temsil ettiğini. Japonya da Japonlarla konuştuğunu. Bu kesinlikle şart ve bu dünya çapındaki şebekenin, direkt ajansın CEO suna bağlı olması lazım. Yani stratejik komiteye değil. Stratejik komite, ara sıra istikamet belirtecek, tabi başbakanlıkla beraber. Ve ondan sonra tabi Türkiye çok geniş, bir merkez ajans büyük ihtimalle bizim düşüncemize göre İstanbul da olması lazım, çünkü ekonominin kalbi İstanbul, ama bölgelerde lokal ajanslar olması lazım. Ve çok iyi bir koordinasyon lazım. Bir müteşebbis yalnızsınız, demek istediğim bu, bu imajı Türkiye ye geldiği zaman bir insanla a dan z ye değiştirmek lazım. Uluslar arası arenadaki şebekemiz kesinlikle hem müteşebbislerle irtibat kuracak hem Türkiye yi bir şekilde anlatacak ve bu sadece turizm alanında değil, yani Türkiye elbette bir turizm ülkesi ama, müteşebbislere de Türkiye nin kim olduğunu anlatmamız lazım. Anlatmazsak milletin aklında Antalya ya gelmiştim çok güzel bir tatil geçirmiştim, herkes böyle algılar, bu da çok güzel ama yetersiz. Veya eğer bir tecrübesi olmuş olsa, evet bir fasoncu bulmuştum bir şey yapmıştım, gerçi ikinci sefer malı çok kötü gönderdi bu yüzden değiştirdim Çek Cumhuriyetine geçtim, bu da yetersiz. Olmaz. Biz Türkiye yi farklı bir şekilde tanıtmamız lazım. Ve bu şebekenin işi. Yani sadece şirket bulup getirmek değil, aynı zamanda bir Türk imajı yansıtacak dünya çapında. Ve düşünün bir Japon, bizim Japonya daki temsilcimiz uluslar arası büyük bir danışman kuruluşu olan KPMG nin Japonya yönetim kurulu başkanı idi. Ayrıldı görevinden bütün işini çözebilmesi lazım. Çünkü ancak böyle çok iyi başarı elde ediyorsunuz. Olmazsa zorlanabiliyoruz. Bu bizim kafamızda tasarladığımız bir sistem. Şöyle söyleyeyim, Allah razı olsun bazı ağabeyler bize dediler ki gelin anlatın. Biz de geldik anlattık. Bir şekilde paylaşabilirsek hiç problem değil. Yani Nasrettin hoca hesabı, ya tutarsa. Biz de geldik, anlatıyoruz. Belki tutar, inşallah da tutar. Soru: İsmim Ferhat Buhari. İktisatla ilgili değilim ama konuşmalarınızı büyük zevkle dinledim. İlk olarak, son dönemlerde Hyundai Türkiye ye geldi. Yer beğeniyor. Hükümet doğrudan Trakya bölgesini gösterdi. Ama onlar daha işlevsel olarak Gediz ve Bursa ya yerleşmek istiyorlar. Görüşmeler hala devam ediyor. Böyle bir sıkıntı var. Hükümetin olaya çok fazla sizin perspektifinizden bakmadığı anlaşılıyor. İkincisi, herhalde dünyanın hiçbir yerinde üniversiteler Türkiye deki gibi iş dünyasından uzak değildir. Hatta öyle ki biz 13

üniversitelerimizi şehrin dışına kurarız. Dolayısıyla soyut bir eğitim anlayışı var. Bu hususlardaki düşünceleriniz nedir? Alpaslan Korkmaz: Çok enteresan bir noktaya değindi misafirimiz. Çünkü hakikaten otomotiv sektöründe bence dünya çapında çok iyi bir konuma sahip olan bir ülke. Şimdi bizde de bazen oluyor. Bir şirket geliyor, biz aklımızda diyoruz ki, aslında şu bölgeye gelse çok iyi olur. Ama şirket farklı bir bölgeyi tercih ediyor. Bizim aramızda bir söz var, İsviçre deki elemanlar arasında: nihai karar şirketindir. Ama tabi bunu da kolaylaştırmak için stratejik düşünceler var. Düşünün, bakanımla bazen oturuyoruz. Mesela diyor ki, beyler 10 sene sonra nerdeyiz? Bunu düşünelim şimdi. 10 sene sonra nerdeyiz? 10 sene sonra nerede teknopol geliştireceğiz? Nerede arazileri sanayiye çevirebileceğiz? Ve altyapısı sağlam, üniversitelere yakın vs. neresi olabilir? Bunları düşünüyoruz. Bunları hazırladığınız zaman şirketler geliyor, elbette alt yapısı sağlam, Ar Ge merkezlerine belki yakın, belki istihdam potansiyelinin daha güçlü olduğu noktaları tercih edecek, ama bunları 10 sene 20 sene önceden düşünmek lazım. Demek istediğim şimdiden düşünmemiz lazım, nerede geliştirmek istiyoruz. Ve geliştirmek istediğimiz mekanların da alt yapılarını kuvvetlendirmemiz lazım. Ve çok güzel bir örneğe değindiniz. Üniversiteler. Ben yine İsviçre babından konuşayım. Ben İsviçre de doğma büyüme olduğum için Türkiye yi çok seviyorum. Fazla da kaldığım zaman biraz sıkılıyorum, geri gidiyorum bu yüzden. Ara sıra gidip geliyorum. Uzaktan sevmek çok daha kolay galiba. Ama galiba her şeyde böyle. Ama Türkiye yi çok seviyorum, onu da söyleyeyim. Demek istediğim, tabi bunlar uzun vadeli stratejik düşünceler. Üniversiteler, teknopolların içinde, şimdi biz böyle bir stratejiye doğru yöneldik. Yani her zaman böyle değildi İsviçre de de. Ve teknopollarda sanayi arazilerinin etrafında ve özellikle mesela biyoteknoloji ağırlıklı üniversite varsa biyoteknoloji teknopolların yanına ağırlık veriyoruz ki alışveriş olsun. Hatta üniversitelerin içinde teknoparklar kuruluyor. Galiba Türkiye de de böyle düşünceler var. Takip ettim basından. Bunlar çok güzel şeyler. Ve bunlar aslında stratejik noktalar. Ve bu stratejik noktaları bugün atmazsak beş sene sonra yine oturup aynı şeyi konuşacağız. Bir kere atmak lazım. Atılmamışsa da geçmişte demek ki atılmamış. Hiç unutmam Hindistan da bir konferans verdim. 70 tane saygın işadamlarına. Gelin İsviçre ye yatırım yapın falan. Ondan sonra bir Hintli beyefendi bana geldi dedi ki, hiç alakasız bir soru sordu. Bir ağacı dikmenin, dedi, en uygun zamanı ne zamandır? Bilmiyorum, dedim. Otuz sene evveldi, dedi. Otuz sene evvel dikmiş olsaydık bugün gövdesi sağlam devasa bir ağaç, çınar olurdu belki. Dikmiş olsaydık, ama dikmemişiz. Peki bir şans daha, dedi. Buyurun, dedim. İkinci bir en uygun zamanı daha var, dedi. Ne zaman, dedi. Bilmiyorum, dedim. Şimdi, dedi. Anlıyor musunuz demek istediğimi. Yani elbette her şeyin konuşulması lazım, her şeyin tartışılması lazım. Ama pozitif olmak lazım. Realist bakabilmek lazım. Yapılmamışsa da şimdi yapılabilir ama. İnşallah. Soru: Bahsettiğiniz tecrübeler çok önemli. Ben önce kendimi tanıtayım. İsmim Ahmet 14

Yaman. DPT Bölgesel Gelişme Genel Müdürüyüm. Türkiye de de bahsettiğiniz, biraz önce sözünü ettiğiniz modelin aslında biz temellerini atıyoruz şu anda. Ama biraz dağınık gidiyor. Yani bir yatırım promosyon ajansı projesi var. Hazine bünyesinde devam ediyor. Bu bahsettiğimiz devlet çapında. Bizim uğraştığımız da bölgesel kalkınma ajansları. 26 ayrı bölge itibariyle çalışacak. Sizin söylediğiniz modele yaklaşmaya çalışıyoruz. Daha doğrusu bu ikisinin arasındaki ilişkileri organik hale getirmeye çalışıyoruz. Şimdilik biraz ayrı gibi gidiyor ama, tabi kalkınma ajanslarının aslında en önemli fonksiyonlarından birisi olacak bu. Yani yabancı kaynak çekebilmek. Sadece sermaye olarak da algılamamak lazım. İş gücü de dahil buna, nitelikli iş gücü. Uluslar arası piyasada bizim de, çünkü, sizin biraz önce sözünü ettiğiniz gibi CEO dediğimiz insanlara da ihtiyacımız var. Dünya çapında araştırmacılara da ihtiyacımız var. Mühendislere de ihtiyacımız var, yazılımcıya da ihtiyacımız var. Yani bunları da çekebilmek gerekiyor. Buna ilaveten kalkınma dediğimiz zaman aynı zamanda sürdürülebilir olması lazım. Yani söylediğiniz şeyi ben de aynen tekrar etmek istiyorum. Çektiğiniz firmayı orda tutabilmeniz lazım. En azından mevcut merkezde de çok iyi koordine etmemiz gerekiyor. Ama bizim en büyük zafiyetimiz de bir arada iş yapamamamız. Belli bir amaç etrafında bir araya gelemememiz. Böyle bir zafiyetimiz var. Bir de Türkiye nin yapısal bir sorunu var, benim gördüğüm kadarıyla. Bu genelleşme olayını başaramazsak, biz merkezden ne yaparsak yapalım, ajansı da kurmuş olursak olalım, bu pek mümkün görünmüyor. Yani siz bence Türkiye açısından çok ekstrem bir örnek verdiniz. Üniversite programlarını yerelde değiştirebilen, içeriğini istediği gibi şekillendirebilen bir yerelleşme olgusu var. Bu bizim için şu anda bir hayal. Mevcut şartlar altında bir hayal. Bırakın yerelde bunu gerçekleştirmeyi, merkezi hükümet bile buralara çok dokunamıyor. Orada bir hegemonya var. Fakat her halükarda bu adımların çok olumlu olacağını düşünüyorum. Kalkınma ajansları kanunu şu anda mecliste, dört beş maddesi kaldı. Sayın Bakan en son yine mecliste açıkladı, bütçe kanunundan sonra bu Ocak ta geçmiş olacak. Yatırım promosyonuyla ilgili olarak da çalışmalar çok yoğun bir şekilde devam ediyor. Ama mutlaka sizin tecrübelerinizden, bu anlattığınız pratik, yaşanmış hayat tecrübelerinden de istifade etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. istihdam seviyesinde, katma değer seviyesinde Alpaslan Korkmaz: Çok teşekkür ederim, çok tutabilmeniz lazım. Bu zinciri güçlendirecek güzel bir iki noktaya değindiniz. Bölgesel yeni firmaların da bu bölgeye çekilmesini sağlayabilmek lazım. Tabi Türkiye nin bölgesel nitelikleri çok farklı. Potansiyelleri çok farklı. Dolayısıyla aslında bu bir ekip çalışması. Çok organize bir faaliyet ve ajansların bu programın içinde olmaları ve kesinlikle dahil olduklarını düşünmeleri lazım. Yani her tabaka buna inanması lazım ve aynı objektife koşması lazım, yoksa olmaz. İsviçre de de yöresel, bölgesel ajanslar var, bizde de var. 15

Biz onları programlara dahil ediyoruz. Tabi uluslar arası temasları biz kuruyoruz. Şirketle biz görüşüyoruz, ama bölgesel desteğe ihtiyacımız var. Çünkü her tarafı yüzde yüz bilmiyoruz. Dolayısıyla o ajanslarla beraber çalışıyoruz. Bu önemli. Yani bir koordinasyon gerekiyor kesinlikle. İkincisi Türkiye nin enteresan avantajları var. Bir örnek vereyim. Geçen sene İsrail de bir seyahat esnasında bir Türkiye kökenli Musevi ile bir söyleşim oldu. Türk müsün dedi, Türküm dedim, Türkçe konuştuk. Ben de dedi, Türkiye den geliyorum. Bana dedi ki, bir nesil, dedi. Hiç unutmam, benim için çok büyük bir dersti. Ne demek istiyorsunuz, dedim. Bir nesil sonra bizim gibisiniz, dedi. Ne demek istiyorsunuz, dedim. Ben, dedi, dünyanın neresine gidersem gideyim, tık buluyorum insanlarımı. Bir nesil sonra siz de buna ulaşırsınız, dedi. Nasıl, dedim. Türkler, dedi, her tarafa yayıldı. Ve şimdi iyi eğitimli insanlar çıkıyor. Birinci ikinci nesil bazen kendisini reddediyor, ama üçüncü dördüncü nesil tekrar köke dönüyor, ya ben kimdim aslında vs. bir araştırmaya giriyor, dedi. Hiç korkmayın, bir dönem kaybedeceksiniz geri gelecek, dedi. Çok enteresan. Ve ondan sonra, dedi. New York a gideceksin bakacaksın bir Ahmet orda var. İşte Pekin Beijing e gideceksin. Belki orda bir Mehmet bulacaksın vs. çok hoşuma gitti. Ne demek istiyorum? Biz Türkler olarak dünyada hakikaten enteresan bir diasporaya da sahibiz. Belki bu neticede süper bir şekilde henüz değerlendirilememiş olabilir, ama bu enteresan bir cevher. Yabancı sermaye diyoruz. Yabancı sermayenin içinde çok fazla yabancı olmayan da sermayeyi çekebiliriz, bunu değerlendirmek lazım. Bu da önemli noktalardan bir tanesi. Sadece sermaye çekmek değil. Aynı zamanda bizim imajımızı da dünya çapında belki en iyi şekilde temsil etmek. Ve tabi aslında birbirleriyle bağlantılı. Ve bir şey söylediniz. Şirketler bir şekilde kök salması lazım. Bulunduğu bölgede. Tabi şunu da hiçbir zaman unutmayalım. Dünya globalleşiyor ve bu hız gitgide hızlanıyor. Dolayısıyla bu kökler gitgide azalıyor. Bu bir veri, bu bir gerçek, bu böyle. Ama buna rağmen bizim de yapabileceğimiz aktif kalabileceğimiz bir bölüm var. Bugün şirketlere kök saldırmak. Nasıl? Samimi söylüyorum. Ben bazen kendimi bir psikolog, bazen bir aile doktoru, her şey görebiliyorum. Çünkü birden, çok büyük bir şirketin CEO su arıyor, ya böyle bir problemim var. Çocuğumun okulunda bir problem olmuş. Lütfen gelebilir misiniz? Derhal diyorum. Hiç problem değil, gece gündüz fark etmez. Şimdi insanlarla öyle bir diyalog kuruyorsunuz ki, bir insani ilişki de gelişiyor. Tabi ki profesyonel zeminde her şeyin sağlam olması lazım. Buna bir de insani ilişkiyi ekleyebilirseniz o insanlar kolay ayrılmıyorlar. Samimiyet vs. bu aslında bir hizmet. Ve bunu eğer karşı taraf anlayabiliyorsa, diyor ki, bu insanlar dehşet. Çok basit bir örnek. Çok büyük bir şirket getiriyoruz. Emin değil, hatta bize diyor ki ben İrlanda yla İsviçre arasında düşünüyorum. Problem değil bu normal. Herkes böyle söyler. Neticede bu pazarlık. Bunlar klasik şeyler. Ama öyle vakalar da oldu ki, 1 milyar dolar ciro yapan bir Hintli büyük biyoteknoloji şirketi karşımda oturuyordu. Bakın program hazırladık bu insanlara ve ziyaretler yapıyoruz. Hedefim ikna 16

etmek. Bize gelin, bize yatırım yapın. Sabahtan beri program yaptık. Hindistan dan geldiler. Düşündüm, ya bu Hindu olabilir dedim. Hinduların çoğu vejetaryen mesela. Belki katı bin metre kare araziyi de satın aldık. On beş bin metrekarede ilaç sanayi şirketi kuruyoruz. Yüz istihdam. Çok basit bir jestle. Elbette eşdeğerde hizmet ve insani ilişkiler her şeyi vejetaryen, belki değil bilmiyorum. Ama ben değiştirebiliyor. katı vejetaryenmiş gibi hareket ettim ve öğle yemeğinde İtalyan restoranındaki makarnayı yumurtasız makarna yaptırdım. Aradım, restorana dedim ki, çünkü taze makarna yapıyorlar, yumurta eklemeyin. Katı vejetaryense yumurta yemiyorlar. Düşünün. Sabah görüştük. Programı anlattım. Bugün dedim programımız bu, bunu bunu ziyaret edeceğiz, ondan sonra şu Ar Ge merkezine gideceğiz, ondan sonra şu çalışma seansımız olacak, tabi, öğle yemeğimiz var, merak etmeyin dedim, öğle yemeğinde hiçbir etli malzeme yok, hatta makarnalar yumurtasız dedim, ama çok fazla önemsemeden tabi. Hizmet veriyorum ama fazla da, bak nasıl hizmet veriyorum havasına girmiyorum tabi. Ondan sonra baktım dikkatlerini çekti, bir şey demediler. Akşam oldu, bütün gezimiz bitti. Çok güzel geçti. Ama şimdi konuşuyoruz. Geldik işin saadetine, tabiri caizse. Şimdi, dedi, Alpaslan Bey, biliyor musunuz ki İrlanda bize şu avantajları veriyor, falan filan. Dedim ki, bak iki tane elma var karşında. İkisi de aşağı yukarı eşdeğerde elma. Hangisini ısıracaksın, dedim. Dedim ki, ikisi aynı değerde elmaysa aşağı yukarı, etrafında dostluk, kardeşlik ve sempati olan elmayı ısırırsın. Anladın mı, dedim. Yumurtasız makarna aklına geldi tabi. Yani o inceliği gösterebildik. Dolayısıyla adam ne yaptı biliyor musunuz, ayağa kalktı. Geldi bana sarıldı. Ve o şekilde biz İsviçre ye yerleştirdik. Şu anda otuz Şunu söylemek istiyorum. Bu işi yapan insanlar hakikaten bu işi bilen profesyonel insanlar. Bu işi ehil insanın yapması lazım. Bu iş çok önemli bir iş. Samimi söylüyorum. Yani bu işi İsviçre de kuran insan, eski dışişleri görevlisi, İsviçre için dünya çapında konsolosluk görevi yapmış, diplomat, ama ekonomiden de anlayan bir diplomat. Bu işi icra eden insan, hem ekonomist, hem hukukçu, hem diplomat, hem ara sıra psikolog, biraz önce ifade ettiğim gibi. Bunları içermesi lazım. İbrahim Kalın: Ben bir soru sormak istiyorum, belki Sermet Bey de bu konuda bize yardımcı olur. İlk kuruluş aşamasında bu ajans ne tür zorluklar yaşadı? Yabancı sermayenin çekilmesi sürecinde. Özellikle yerel ekonomiye ne tür yükleri oldu, olduysa? Yani ne tür zorluklarla karşılaşıldı? Yani bunun istihdam açısından, oradaki üretim biçimleri açısından, ilişkileri açısından bir takım olumsuz etkileri oldu mu ve bunları nasıl aştılar? Bu sorunları aşmış olmaları gerekiyor ki bugün hakikaten çok başarılı bir modelden bahsediyoruz. Ama bu süreçte ne tür sıkıntılar yaşandı? Alpaslan Korkmaz: Çok basit bir şey söyleyeyim. İlk beş sene çekilen şirket sayısı sıfır. Hiçbir şey gelmedi ve hatta siyasi bir problem bile gerçekleştirdi mecliste. Ama insanlar gece gündüz çalıştılar. Beş sene sıfır, düşünün. Bu İsviçre. Çok zor bir başlangıç. Ama ondan sonra 17

bir yerden bir tane, bir yerden bir tane derken, son 4 sene içinde 400 tane yabancı şirket yerleştirdik bizim bölgemize sadece. Yani 1.2 milyon insandan bahsediyorum. Bunların içinde dünya çapında şirketler var. Honeywell ler var, bunun içinde J&Jʹler var. Devasa kuruluşlar ve tabi orta ölçekli kobiler de var. Bu şirketler 4 sene içinde 6000 istihdam yaratıyorlar bölgemizde. Ama ilk beş sene sıfır. Bu iş uzun vadeli bir iş. Ve bu iş, bir sene içinde bir şey yapamadık bu işi bırakıyoruz, denilecek bir iş değil. Mümkün değil, bunu söyleyemezsiniz. Bu beş sene, on sene, on beş sene sürebilir. Yerleşmemiz lazım, mesaj vermemiz lazım. İstikrarımızı ispatlamamız lazım. Ve hep aynı insanlar bu işin peşindeler. Bu imajı verene kadar, düşünebiliyor musunuz beş sene geçmiş hiçbir şirket çekmeden. Sayın Sermet bunun başındaydı. Kendisiyle bunları sık sık paylaşıyoruz. Biz böyle zorluklarla başladık. O zaman belki daha dünya çapında çok fazla ajans da yoktu. müteşebbislerimiz var, canlanan bir ekonomi var. Yabancı sermaye yoklaya yoklaya geliyor. Kendi sermayemiz daha yeni yeni açılım sağlıyor. Dağılım oluşuyor. Para kazanmasını bilen insanların sayısı yavaş yavaş artıyor. Şimdi bunlar tabi en önemli parametreler. İsviçre ye gelen firmalara orada sağlamış olduğunuz alt yapının haricinde para kazanma sanatını da öğretiyorsunuz. Paranın kokusunu almayı, nerelerde nasıl iş yapılabileceğini. Ama bakıyorsunuz Karaman da bir bisküvi fabrikası açılıyor, ardından onlarca bisküvi fabrikası açılıyor. Kayseri de İstikbal fabrikası kanepe üretiyor. Bir anda bakıyorsunuz onlarca kanepe fabrikası açılmış ortaya. Yani tam anlamıyla hesap kitaptan uzak. Biraz küçük hesaplarla kıskançlık. Şimdi çok şükür istikrarlı, geleceğe güvenle bakan ve inşallah eğer bu süreç devam ederse, ticaret yapmak isteyen herkesin önünün açık olduğu bir döneme giriyoruz. Milyarlarca dolar Türkiye ye akacak. Yurt düzeyinde inşallah herkes görevini en iyi şekilde yapar. Soru: Burada iki parametre ortaya çıkıyor. Bir, Önemli olan bu akışla birlikte, bu sermayenin sistemin sağlıklı işlemesi, iki kişisel başarıları olan insanların tespit edilmesi. Buradan hareketle Türkiye örneğini alırsak bir taraftan başbakanlığımız bünyesinde buna benzer bir çalışma başlayacak. Tabi burada kalmayacak. Türkiye hem geniş bir ülke. Türkiye de merkez hükümet, ajans kurumuyla ilgili başarıyı sağladıktan sonra, Anadolu ya gidildiğinde, illere gidildiğinde, neler yapılabileceği noktasında ortaya soruların atılması lazım. Yani 81 vilayette ticaret odalarımız var, kendilerini ispat etmiş belli bir kültür geçmişi sağlıklı bir şekilde yayılabilmesi. Dolayısıyla merkezi ajansın benzer şekilde kurulması, entegre edilmesi ve bu başarıya Türkiye nin de ortak olması arzu ediliyor. 81 vilayette oraların Sermet lerini, Korkmaz larını bulabilecek bir çalışmanın başlatılması lazım. Oranın eşrafından, ticaret odasından bu işi yapabilecek, ön plana çıkabilecek, uluslar arası sermayeyle entegre olabilecek insanların çıkarılması lazım. Sadece Ankara hükümetinin veya siyasetin verdiği destek, mutlaka yararlı olacaktır. olan belediye başkanlarımız var, 18

Buradan hareketle bu sisteminizin Türkiye ye adapte edilmesinde ajans gibi bir kurum kurulması haricinde, insan kaynaklarından nasıl istifade edilebilir, profesyonel yöneticilerin mi dışarıdan getirilmesi gerekiyor, yoksa yerel insanlarımızın özel bir eğitime, özel bir gözlem çalışması, staj çalışmasına mı tabi tutulması gerekir? Bütün Türkiye için, İstanbul için ayrı, Şırnak için ayrı, Hakkari için ayrı şeklinde bir bakış açısıyla bakarsak. ajanslarının stratejileri ülkeden ülkeye değiştiği gibi, yapıları da değişiklik gösteriyor. Türkiye nin coğrafyasıyla İsviçre nin coğrafyasını bir tutmamız mümkün değil. Bunun yanında Türkiye de bu konuda bilinçli olan ve bu konuda bizden bilgi talep eden kurumlar var. Bu memnuniyet verici bir gelişme esasında. Burada 81 ilin hep birden aynı anda böyle bir şekle adapte olması, ilk başlarda kolay bir şey değil. Ama burada bir noktayı açıklamak lazım. Bu bir kültür meselesi. Bu kültürü oluşturmamız lazım. Yabancı sermaye, yabancı yatırımcı Alpaslan Korkmaz: Çok teşekkür ederim. Aslında çok derine indik. Operasyonel olarak. Aslında çok doğru bir teşhis. Siz uluslar arası arenada çok iyi bir iş yaptınız, şirketi çektiniz, yabancı sermayeden bahsediyorum. Çok iyi ağırlandı. Niğde ye yerleşti, ama Niğde deki bölgesel belediye başkanı, ticaret odası mensupları vs. bu mesaja, bu misyona inanmadılar ise, neticede olmaz bu iş. Yani her tabaka, herkes, her şeyden önce bu misyona inanması ve bu misyonu takip etmesi lazım, bu bir. İkincisi yöresel, bölgede eğitilmiş, lokal insanlar lazım. Ama uluslar arası bir vizyona sahip, ama lokal insanlar. Çok önemli şeyler bunlar. Belki Levent Bey in eklemek isteyeceği şeyler olabilir. Can Levent Seçkin: Türkiye de 10 yıldır bu konularda çalışan bir insan olarak birkaç noktada da ben yorum yapmak istiyorum. Tabi ki İsviçre deki yatırım promosyon ajansıyla Türkiye de kurulacak promosyon ajansının çalışma düzenleri ve şekli tamamıyla farklı olacak. Çünkü ülkelerin yatırım promosyon kültürünü oluşturmamız lazım. Defansın mümkün olduğunca azalması gerekiyor. Gelecek yabancı yatırımcının Türkiye de yaptığı yatırımın sonuçta kime faydası dokunacaktır? Ona mutlaka faydası dokunacaktır ama bize etkisi ne olacaktır? İyi anlatmamız gerekiyor ve biliyor musunuz ki, İsviçre yi ziyaret eden bir firmanın, az önce Alpaslan Beyin verdiği örnek çok güzeldi, iki günlük İsviçre ziyareti esnasında iki gün boyunca devletle, resmi otoritelerle, bölgede faaliyet gösteren kuruluşlarla yaptığı toplantılar, o şirketin kararını bana sorarsanız %50 etkiliyor. Döndükten sonra masa başında şirket temsilcileri oturduklarında, elde ettikleri bilgileri masa üzerine koyduklarında, inanıyorum ki rakip İrlanda ise, rakip Hollanda ise, rakip Singapur, Hong Kong ise, İsviçre hep bir artı puan önde olacaktır. Çünkü yabancı yatırımcı havalimanına geldiği andan itibaren gece geç saatlere kadar, yatırım promosyon ajansının proje lideri ile beraber vakit geçirecektir. Yatırım promosyon ajansının proje lideri ona, gerektiğinde yumurtasız makarna hazırlattıracaktır. Yani çok hassas düşünülmesi 19

gerekiyor ve gerçekten de Türkiye de bu işle ilgilenecek olan bölgesel kalkındırma ajanslarında çalışacak arkadaşların uzun süreli bir tecrübe kazanması gerekiyor. Hemen başarılacak bir iş değil. Bu kültürü almak lazım. Çünkü bu bir süreç. Bu konuda deneyim sahibi olunması lazım. Ve İsviçre de bu düzenin ilk kurulduğu zamanla Türkiye nin bugün başlaması arasında fark var. Türkiye şu anda cazip. İsviçre o zaman o kadar cazip değildi. Ekonomik kriz vardı. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Bir ülkeye yabancı yatırımcının gelmesi için gerekli kriterler, öncelikler sıralandığında biliyor musunuz ki ilk öncelikler, vergi indirimleri ya da yatırım teşvikleri değil. İlk önce bunlara bakmıyorlar. İlk önce bu ülkede bir istikrar var mı yok mu ona bakılıyor. Hiç unutmuyorum. Johnson&Johnson firmasının üst düzey bir yöneticisi şöyle bir bilgi vermişti bana: İsviçre ye geldik. İsviçre de vücut içine ameliyatla yerleştirilen malzemeler üretiyoruz. Bu işi İsviçre de yapıyoruz. Dominik bize bedava arsa verdi. Ama biz bu işi Dominik te yapsaydık, bir tane beynin içine yerleştirilen çipin arkasına Made in Dominicana yazsaydık, biz hiçbir mal satamazdık dünyaya. Bunu İsviçre de yapmak zorundaydık. Belki biraz maliyeti fazlaydı ama sonuçta mal satabiliriz. Dolayısıyla istikrarsız bir ülke istediği kadar vergileri indirsin, yabancı yatırım çekme potansiyeli olmaz. Yabancı yatırım çekmek için istikrarı yakalamak lazım. Türkiye şu anda ekonomik ve politik istikrarı yakaladığı bir dönemde olduğu için, İsviçre nin belki o beş yıllık ilk dönemini bir yılda bir buçuk yılda kapatabilecek potansiyele sahip. Onun için tabi ki biz bu konularda tecrübelerimizi, bilgilerimizi paylaşıyoruz. Alpaslan Beyin uzun dönemdir bu konudaki çalışmalarıyla beraber nasıl bir strateji geliştiririz, bunu konuşuyoruz. Ama şunu bilmemiz lazım ki bu kültürü hep beraber oluşturmalıyız, her şeyi yatırım promosyon ajansından beklemek de biraz hayalperestlik olur. Türkiye için yatırım promosyon ajansında one stop shop, tek noktadan hizmet şart. Çünkü bürokrasisi ağır olan ülkelerde, eğer siz müteşebbisi Üsküdar tapu kadastroya yollarsanız, Beykoz vergi dairesine yollarsanız, o müteşebbis Türkiye ye gelmek ister mi istemez mi? Bugün itibariyle one stop shop larda çalışan proje liderleri müteşebbisi bu noktalara değdirmeden bütün işi kendisi çözmek zorunda. Baştan sona one stop shop olmalı. İsviçre den çok daha fazla Türkiye nin one stop shop a ihtiyacı var. Zaman içerisinde inşallah bunlar gelişir, bürokrasi azalır. Yabancı müteşebbis çok güzel bir şekilde ağırlanır, bu tip resmi idarelerde o ayrı bir konu. Bakın Türkiye de kurulmuş olan bir yabancı ortaklık şirketinin 1.5 yıldır oturma ve çalışma izni verilmedi. 4 defa dosya geri yollandı İstanbul a. Ve anlayamıyorlar, bana soruyorlar. Ben bir bakayım dedim. Çünkü yabancı bunlar, anlaşamıyorlar bile. Aradık, sorduk, öğrendik. Dediler ki bir taahhütname verilmesi lazım. Gelsin, yabancı, burada taahhütmname verecek. Yabancı çağrıldı. Taahhütname yazdırıldı, dikte ettirildi. Başımıza gelen olayı söylüyorum, örnek. Taahhütname yazıldı, önce notere gidip tasdik ettirildi, Ankara ya gönderildi ve döndü. Ankara dedi ki, yanlış bir taahhütname yazmışsınız. Ama siz yazdırdınız, dedik. 20