REALİST ROMANDAN POSTMODERN ROMANA: ROMAN KAHRAMANININ ZAMAN VE MEKÂNDAKİ KONUMU * ÖZET



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Yaşam Boyu Sosyalleşme

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

@BaltasBilgievi

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. İLKOKULU 4. SINIF İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

İletişim, hem güçlerimizin farkında olmak, hem de zayıflıklarımızın üstesinden gelmek demektir.

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu

Albert Camus Yabancı. Sevgisiz. Tolga İlikli

Nasıl Bir Deniz Feneriyiz?

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015

ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel;

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

MATEMATİĞİ SEVİYORUM OKUL ÖNCESİNDE MATEMATİK

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı

Temel Kavramlar Bilgi :

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini

kavramının inşa edilmesi

İş Yerinde Ruh Sağlığı

Aşk Her Yerde mi? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ÖDEV ETİĞİ VE İMMANUEL KANT

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

DAVACILARIN VARLIKLI OLMALARI DESTEK TAZMİNATI İSTEMELERİNE ENGEL DEĞİLDİR.

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

Anne ve kız arasında en çok yaşanan iletişim sorunları nelerdir?

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ? IS IT PARENT LANGUAGE OR OR MOTHER TONGUE?

Dünyanın İşleyişi. Ana Fikir. Oyun aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi ifade eder, yeni anlayışlar ediniriz.

Örnek Araştırma Tek Ebeveynli Aileler

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

ULS344 - Milliyetçilik ve Azınlıklar. İlkçi Yaklaşımlar - Primordializm

Kendin Olmaktan Korkma

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

LİSE REHBERLİK SERVİSİ

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

...Bir kitap,bir mesaj!

UZAY VE ZAMAN NEDİR? İnsanın var olduğundan beri kendine sorduğu kendineve evrenedair en önemli soru!

YÖNETİCİ DURUMUNDA OLANLARIN


İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

EĞİTİM İŞ ANNE BABALARIN ÖSS SINAVI SONRASI BEKLENTİ VE KAYGILARININ TESPİT EDİLMESİ ARAŞTIRMA NO:2 GENEL EĞİTİM SEKRETERLİĞİ

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

İnsanı insan yapan değerlere odaklanılmalıdır. İnsan olmak nedir? sorusuna cevap aranmalıdır.

BABA NERDESİN KAYBOLDUM

Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI AİLE İÇİ ŞİDDET

ONDOKUZ MAYIS ÜNĠVERSĠTESĠ YABANCI DĠLLER YÜKSEKOKULU HAZIRLIK PROGRAMI ÖĞRENCĠ EL KĠTAPÇIĞI

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

E-kitap: Yerel ve Küresel Boyutlar. Serdar Katipoğlu

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

UNICEF Kaynaklarından Çocuk Hakları Sözleşmesi nin Kısaltılarak Alınan ve Çocukların Diliyle İfade Edilen Özeti sizlerle paylaşıyoruz.

ÇOCUKLARDA BENLİK SAYGISI GELİŞİMİ

İNSAN HAKLARı. Kısa Tarihi ve Felsefi Temelleri. Doç. Dr. Doğan Göçmen Adıyaman Üniversitesi-Felsefe Bölümü Adıyaman Üniversitesi 10 Aralık 2010

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

Çocuğunuz ne kadar zeki?

Lions un Evrensel Hedefleri nin dayandığı en temel kavramlardan birisi Lions un Evrensel Vizyonu dur.

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir?

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BİRLİKTE YAŞAMA(KASIM-ARALIK)

SCA Davranış Kuralları

ANA SINIFI PYP VELİ BÜLTENİ. (19 Aralık Şubat 2017)

6. TEMA ETKİN VATANDAŞLIK

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

Transkript:

- International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p. 1027-1039, ANKARA-TURKEY REALİST ROMANDAN POSTMODERN ROMANA: ROMAN KAHRAMANININ ZAMAN VE MEKÂNDAKİ KONUMU * Devrim ÖZKAN ** ÖZET Bu çalışma çerçevesinde, premodern, modern ve post-modern uğrakları temsil eden üç ayrı romanda işlenen üç ayrı cinayetin özelikleri, katillerin zaman algılarındaki farklılıklar perspektifinde incelenmektedir. Bunlardan ilki Gogol un adını başkahramanından alan romanı Taras Bulba dır. Öz oğlu Andrey i öldüren Taras Bulba nın işlediği cinayetin premodern kökleri ve var olanı muhafaza etmeye dönük özellikleri irdelenmektedir. İkinci olarak Dostoyevski nin Suç ve Ceza romanındaki kahramanı Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden Rodiyon Romanoviç Raskolnikov un Alyona İvanovna yı öldürmesi, dayandığı modern zaman algıları (belirli bir gelecek tasarımı çerçevesinde işlenmiş bir cinayet olması bağlamında) temel alınarak incelenmektedir. Son olarak da Albert Camus nun Yabancı adlı romanındaki kahramanı Meursault nün geçmiş ve gelecek bağlamlarından azade bir şekilde işlediği cinayetin postmodern temelleri ve postmodern romanlardaki zaman algısının temel özellikleri belirlenmeye çalışılmaktadır. Çalışmamızın amacı bu üç ayrı cinayetin özelliklerini, zamansal ve mekânsal bağlamları çerçevesinde inceleyerek, gerçekleşen dönüşümün estetik algıdaki dönüşümlerle olan ilişkisini ve kahramanların dönemlerindeki hangi toplumsal bağlamlara dayandığını ortaya koymaktır. Edebiyatta cinayet en önemli kırılma noktalarından biridir. Bu tip kırılma noktaları, anlatımın yapısıyla doğrudan bağlantılıdır. Zira roman kahramanlarının yaşamları bu tip kırılma noktalarından sonra büyük dönüşümlere uğrar. Buna paralel olarak anlatımın yapısı da dönüşür. Bu anlamda, romanlardaki cinayet benzeri kırılma noktalarının yapısal analizi son derece önemlidir. Bu çerçevede, çalışmamızda, üç ayrı cinayetin zamansal ve mekansal bağlamları ve aralarındaki farklılıkların analiz edilerek, geçmişten günümüze yaşanan, roman anlatımındaki dönüşüm, incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Düşünümsellik, roman, premodern, modern, postmodern. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Afyon Kocatepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sinema ve Televizyon, El-mek: ozkandev@hotmail.com

1028 Devrim ÖZKAN FROM THE REALIST NOVEL TO THE POSTMODERN ONE: THE POSITION OF THE PROTAGANIST IN THE SPACE AND TIME ABSTRACT Within the frame of this study, from the conceptual approaches uttered above, the properties of three murders committed in three different novels in pre-modern, modern and postmodern haunts are examined in the perspectives of the time diversity. The first of them is the one that Gogol takes his name from the protagonist in the Taras Bulba novel. The properties of the roots of the pre-modern crimes of Taras Bulba who killed his own son Andrey and the protection of the existing properties are studied. Secondly, the university student in Law Department of Petersburg University, Rodiyon Romanoviç Raskolnikov s murdering of Alyona İvanova in the novel of the Crime and Punishment are examined on the basis of the time comprehension ( in the sense of being a crime committed in the frame of a certain future device). Lastly Mersault s crime, the protagonist of the Strange novel by Albert Camus, freely from the past and future and its basic properties of post-modern time perception are tried to be evaluated in post-modern foundations. The objective of our study is to analyse the properties of these three murders, their spatial and temporal contexts and thence, to exhibit the relation of the transformation executed in the aesthetic perception and to which contexts the protagonists are belong to in their time. Key Words: Reflexivity, novel, premodern, modern, postmodern. GİRİŞ Modern evreyi diğer zaman uğraklarından ayıran en belirgin özellik şimdi yi belirli bir gelecek tasarımı perspektifinde inşa etmiş olmasıdır. Şimdi nin geçmişle olan tüm bağlantılarının, geleceği kurabilmek adına, koparılmasına tekabül eden ve modern düşüncenin çıkış noktası olan kartezyen kuşku, akılsal düşüncenin imkânlarını yaratabilmek amacıyla gelenekten kendisini kopartarak, yaşam evreninin tüm normlarını oluşturma iddiasındadır. Modern zaman kavrayışı kendisini bu şekilde ortaya koyarken premodern zaman kavrayışı şimdi yi geçmişin bugüne taşınan ritüellerinin sürekli bir tekrarlanışı olarak tasarlar ki bu her zaman var olmuş ve var olacak olanın devinimine tekabül eder. Böylesi bir zaman kavrayışı hiç kuşkusuz geleceğin önceliğini vurgulayan modern bilinç için zamansal ve kavramsal ufkun daralmasına yol açan bir kavrayıştır. Böylesi bir algı, modern bilince göre, insanlığın geleceğe yaptığı yatırımların boşa harcanmasına yol açar. Öte yandan postmodern zaman kavrayışı bu ikisinden farklı olarak hem geçmişi hem de geleceği anlamsızlaştırarak şimdi yi kutsallaştırmaktadır. Realist romanların ön önemli özelliklerinden biri, romanda var olan her şeyin belirli bir yaşam evreninine ve diğer tüm şeylerle bağlantılı olarak işlenmesidir. Bu demektir ki bireysel yazgılar, üzerinde bulunmuş oldukları zeminle kendiliğinden kurulmuş kültürel yaşam bağlamlarına sahiptir. Böylelikle realist romancılar, bireysel olanın dönüşümünü, yaşamdaki edimlerini kendinde başlayıp kendinde biten bir süreç olarak değil, yaşam evrenlerinde birlikle bulundukları diğer şeylerle kurduklar etkileşim süreçlerinde anlatabilmiş ve bağlamsızlığın puslu havasının neden olduğu tek düzelikten kaçınmışlardır. Lukács ın da belirttiği gibi burada her olay birçok öğeden oluşan bir çoksesliliği, bireysel ve toplumsalın, fiziksel ve ruhsalın, kişisel çıkarlarla

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1029 kamusalın sıkı ağını gösterir (1987:188). Post-modern romancılarsa, bizlere, her şeyden muaf bir şekilde, etrafındaki nesneleri ve olayları salt kendi ihtiyaçları için biçimlendiren kahramanlar sunar. Ancak, unutulmamalıdır ki insanın toplumsal yaşamdaki varlığı sahip olduğu düşünümsellik (reflexivity) yeteneği vasıtasıyla anlam kazanır. Zira özne etkinliklerinin diğer nesnelerdeki etkisini ve bu nesnelerden almış olduğu tepkiyi değerlendirerek kendisini düzenleme ve yeni süreçlere taşıma imkânına ancak bu şekilde sahip olabilir. Bu çerçevede, öncelikle realist romanın en büyük temsilcilerinden biri olan Tolstoy un iki başat eserinde (Savaş ve Barış, Diriliş) roman kahramanlarıyla yaşama evrenleri arasındaki sıkı bağları nasıl örüldüğü irdelenmelidir. Böylece bu anlatıların sahip olduğu engin çokseslilik kavranabilir; zamansal ve mekânsal bağlamda, postmodern romanla arasındaki uçurumun boyutları gözlemlenebilir. Tüm bunlardan sonra, premodern, modern ve postmodern uğrakları temsil eden üç ayrı romanda işlenen üç ayrı cinayetin özeliklerini katillerin zaman algılarındaki farklılıklar perspektifinde incelemeye geçebiliriz. Realist Romanda Özgürlük Ve Zorunluluk Problemi Tolstoy Savaş ve Barış ta döneminin kimi tarihçilerinin, tarihi yapanların olağanüstü ruh ve zihin gücüne sahip, herkesin dahi dediği kahramanlar olduğuna inanmalarının (1991: 436) saf yüreklilik olduğunu ve bu saf yürekliliğin insan zekâsının bir olayın bütün nedenlerini kavrayamaması neticesinde, akla en yakın, anlaşılması en kolay olan bir nedene sarılarak işte neden bu! demesinden kaynaklandığını belirterek (1991: 93) Napoleon un tarih içindeki rolünü sorgulamaya girişir. Tolstoy a göre Napoleon tarihi yaratan bir özne değil, aksine tarihin var ettiği bir nesnedir. Tolstoy bu düşüncesine şu temel savdan hareket ederek ulaşır: Tarihsel olayın tüm nedenlerinin tek nedeni olan olgu dışında hiçbir neden yoktur ve olamaz. Ama olaylara kısmen bilinmeyen, kısmen insanın önsezi ile bildiği yasalar egemen olur. Bu yasaları, ancak olayların nedenlerini tek kişinin iradesinde aramaktan tümüyle vazgeçersek keşfedebiliriz (1991: 94). Tarihsel olayları üreten erki keşfetmeye yönelik bir çabaya yol açacak olan bu sav, keşfedilmeye çalışılan erkin, tarihsel kahramanlarda var olduğuna inanılan manevi güçte bulunamayacağını, çünkü söz konusu olan erkin manevi gücün üstünlüğü temeline oturtulmayacağını iddia ederek, erkin kaynağının onu elinde bulunduranın bedensel ve ahlaki niteliklerinde olduğu iddiasının reddiyle sonuçlandırılmıştır. O halde egemenliğin kaynağı, o kişinin dışında, onun egemenliğini uyguladığı kitlelerle olan ilişkisinde aranmalıdır. Bu arayış sonucunda Tolstoy erki kitlelerin iradelerinin toplamı olarak tanımlar (1991: 436). Kitleler kendilerindeki bu toplam iradeyi değişik yöntemler vasıtasıyla yöneticilerine aktararak tarihi olayları üreten erkin işleyişini sağlar. Tam da bu noktada yöneticinin buyruklarının tarihi olaylar içindeki rolünün sorgulanması da kaçınılmaz olarak kendini dayatır. Acaba buyruk, buyruğu verenin öznel sürecinin bir ürünü müdür? Yoksa buyruk, adeta tarihin tüm işleyiş dinamiklerinin içinden doğarak buyruğu verene gelmekte midir? Tolstoy a göre sorun buyruğu verenle buyruğu uygulayanların içinde bulundukları kaçınılmaz ilişkilerin koşulu belirlenerek çözümlenebilir (1991: 447). Tolstoy buyruğu verenlerin ve buyruğu uygulayanların, yani insanın zaman içinde hareket eden bir canlı olduğunu dolayısıyla da buyruğun veriliş ve uygulanışının zaman koşulunun yerine koyulmasıyla anlaşılabileceğini belirtir. Zamanın koşulları dikkate alınmaz ise birbirine bağımlı olan kesintisiz bir dizi olayın zamanın belirli bir anında dile getirilen tek buyruğa indirgenmiş olur (Tolstoy, 1991: 448). Napoleon tüm hükümdarlığı boyunca İngiltere ye yönelik sefer buyrukları vermiş, ancak başka hiçbir girişimi için bu amaca harcadığı kadar çaba harcamamış olmasına rağmen yine de bir kez olsun bu tasarıyı gerçekleştirmeyi denememiştir. Buna karşın, ittifak yapmayı yeğlediğini defalarca söylediği Rusya ya karşı savaşa girmiş olması ilgi çekicidir. Tolstoy göre Napoleon un İngiltere konusundaki buyruklarının bir dizi olaya denk düşmemiş, ancak Rusya konusundaki

1030 Devrim ÖZKAN buyrukları olaylarla örtüşmüştür (1991: 448). Bu bağlam, buyruğun hiçbir biçimde olayların nedeni olmadığına tekabül eder. Ancak, hiç kuşku yoktur ki bu iki olgu arasında belirli bir ilişki vardır. Daha sonra bu ilişkinin ne olduğunu açıklamaya girişen Tolstoy askeri örgütlenmenin işleyişini örnek olarak ele alır: En büyük sayıyı oluşturan erler: Koninin alt kesimi, temelidir. Vuran, kesen, yakan ve yağmalayan kesim erlerdir. Bunlar eylemlerini her zaman üstlerinin buyruklarıyla gerçekleştirirler ve buyruk vermezler. Sayıları daha az olan erbaşlar ve astsubaylar, erlerin yaptıklarını daha seyrek yapar ve komutanlık görevini de yerine getirirler. Subay, askerlerin yaptıklarını daha da seyrek yapar ve daha da çok komuta eder. Generalin görevi ise, sadece, birliklerin belirlenen hedefe doğru ilerlemesini sağlayacak buyruklar vermektedir. Generalin silah kullandığı hemen hemen hiç görülmez. Başkomutana gelince; o hiçbir zaman eylemde doğrudan yer almaz. Yalnızca, kitlelerin eylemine ilişkin genel yönergeler vermekle yetinir (1991: 451). Buyruk verenlerin toplumsal işleyişteki konumları gereğince, etkinliklerinin sadece buyruğu vermekle sınırlı oluşuna ve bu kişilerin olaya doğrudan katkıyı en az yapan kişiler olduklarına dikkat çeken Tolstoy aynı zamanda olayların ortaya çıkmasının insanların düşünce ve isteklerini belirlemelerine yol açarak çok sayıda düşünce ve isteğin oluşumunu sağladığını söyler. Olayların oluşumu çok sayıdaki insanın ortak etkinliği sayesinde gerçekleştiğine göre insanların belirlemiş olduğu düşünce ve isteklerden en azından bir tanesinin olaya karşılık gelmesi kaçınılmazdır. Bizim olaya karşılık gelen düşüncenin ya da buyruğun olaya neden olduğuna dair edindiğimiz izlenimse sadece bir yanılsamadan ibarettir. Tolstoy, romanının kahramanlarından biri olan Piyer in yaşadıklarını da yukarıda genel hatları çizilen tarihte bakışı çerçevesinde ele alır. Her yerde sürekli bir hareketin varlığı kendini hissettirirken Piyer tüm bu hareketlilik içinde adeta bir fırtınanın içindeymişçesine oradan oraya savrulmakta, duyguları ve hayata bakışı değişmektedir. Piyer in duygu ve hayata bakışındaki bu değişiklikler ise kendi özgür iradesinden değil, kendi dışında var olan ve içinde yaşadığı zorunluluklardan doğmaktadır. Piyer, Moskova nın işgaline kadarki yaşamını, kendini kendi benliği ile uyum içinde hissetmeden sürdürür. Bu uyumu hümanizmde, masonlukta, sosyete yaşamının eğlencelerinde, şarapta ve Nataşa ya olan romantik aşkında aramış, ancak tüm bu arayışlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Piyer mutluluk dışındaki her şeyin yaşamında mevcut olduğunu görmektedir. Mutluluğun elinde bulundurduğu asalet ve zenginliğe rağmen yaşamında eksik olması onun, olumlu mutluluğa yönelik eğilimlerimizin tatmin edilmemek, sırf bize acı çektirmek üzere içimizde yer aldığını iddia eden Prens Andrey i haklı bulmasına sebep olmuştur (Tolstoy, 1991: 135). Her yerden kendilerine akan acı ve sıkıntının karşısındaki çaresizlikten kaynaklı olarak varılan bu düşünce yaşamını çekilmez bir hale getirmektedir. Moskova nın işgali sırasında Fransızlar tarafından tuksak edilen Piyer, hayatında son derece önemli olacak duygusal ve düşünsel bir değişim sürecine girer. Fransızların kundakçılık suçuyla yargıladıkları beş mahkûmun idamına tanık olan ve idam edilmeyi beklerken kendisine cezasının bağışlandığı bildirilen Piyer, tanık olduğu bu idamlardan sonra bambaşka bir hal alır. Onun için her şey karmakarışık olmuş, sadece bir çer çöp yığını halinde karşısına dikilmiştir. Dünyanın ve insanlığın uyumuna, Tanrı ya ve ruhun varlığına olan inancının yıkılmış olduğunu hisseden Piyer, daha önce de benzer durumları yaşamıştır. Ancak o an yaşadıklarıyla daha önceki yaşadıkları arasında önemli bir fark vardır: Eskiden, yüreğine bu tür kuşkular düştüğünde, bir yerlerde yanlış yaptığı kanısına kapılıyordu Piyer. Bunun üzerine, o umutsuzluğa ve kuşkulara karşı en etkin ilacın

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1031 kendisinde olduğunu duyumsuyordu yüreğinin derinliklerinde. Ama şimdi, bu bunalım kaynağının kendisinde olmadığını; gözünde dünyanın yıkılmasına, akıl almaz bir ören yeri haline gelmesine kendi yanlışlarının yol açmadığını sezinliyordu. Yaşam inancını yeniden kazanmanın artık onun elinde olmadığı duygusu vardı içinde (Tolstoy, 1991: 61). Ancak tutsaklığın Piyer e öğretecekleri bunlarla sınırlı kalmayacaktır. Tutsaklığının dördüncü haftasında Fransız ların kendisine subaylar barakasında kalmayı teklif etmelerine rağmen diğer tutsaklarla kalmayı tercih eden Piyer e, uğraşıların özgürce seçimi büyük bir mutluluk olarak görünmeye başlar. Daha önce sahip olduğu yaşam kolaylıklarının insanın kendi ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çabalarının sonucunda vardığı mutluluğun önünde bir engel olduğu, uğraş seçimindeki sınırsız özgürlüğü sağlayan zenginlik ve asaletin aslında uğraş seçimini içinden çıkılamayacak kadar zorlaştırdığı fark eden Piyer, tüm düşlerini serbest bırakacağı günlere doğru uzanmaktadır (Hudspith, 2006: 1056). Tolstoy un, romanındaki kahramanlarını yaşamlarının geçtiği zaman ve mekânın belirlemelerine bu derece bağlıyor olması, onu özgürlük problemini çözmek zorunluluğuyla karşı karşıya bırakır. Özgürlük yaşamımızın ve tarihin neresinde konumlandırılmalıdır? İnsanın özgür olduğuna dair duyumsaması hangi nedenlerden kaynaklanır? Özgürlük probleminden doğan bu iki sorununda çözümlenebilmesi özgürlük ile zorunluluk arasındaki bağlamın çözümlenmesine bağlıdır. Tolstoy, özgürlük ve zorunluluk arasındaki bağlamın çözümünü de tarih felsefesinde bulur. Tarih içinde gerçekleşen tüm olayların belirli bir düzeyde özgürlükle, belirli bir düzeyde de zorunlulukla ilgili olduğunu, zaten tarihin, bu iki çelişen olgunun insan yaşamındaki gösterimlerini incelediğini düşünen Tolstoy a göre ancak uzayın dışındaki bir insanın tam anlamıyla özgür olabileceğini düşünebiliriz. Bunun olanaksızlığıysa ortadadır. Bu görüşünü Kepler ve Newton un yasalarıyla destekleyen Tolstoy, tarihi olayları belirlemede insan özgürlüğü belirleyici bir güç olarak kabul edilirse, astronomide de gök cisimlerinin özgür bir güç ile devinebileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer. Bir tek gök cisminin dahi özgürce devinebileceğinin kabul edilmesi ise, Kepler ve Newton un yasalarını ortadan kaldırır. İnsanın bir tek özgür eylemi olduğu andaysa tarih yasası diye bir şeyin varlığından söz edilemez ve tarihte hiçbir olay anlaşılamaz (1991: 476). Demek ki özgürlük ve zorunluluk sorunu, bizim yanılsamalarımızdan kaynaklıdır. Her ne kadar tarih felsefecileri özgür irade (free will) ile zorunluluk arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışsalar da, Tolstoy zorunluluğun belirleyici olduğuna inanır. Bu nedenle, bireyler kısmen özgür, kısmen de zorunluluğun akışının birer ürünü oldukları savını reddeder (Barnhart, 1995: 34). Ona göre, tarih içinde gerçekleşen olaylar bizden ne kadar uzaktaysa zorunluluğuna dair düşüncelerimiz o derece kuvvetlenir. Eğer ki olay şu anda ya da yakın bir zamanda gerçekleşmiş ise, bizler onun özgür bir eylem olduğunu düşünürüz. Böyle düşünüyor olmamızın sebebi, insanın yaşamın özü olarak tasavvur ettiği özgürlüğün sınırlandırılmış olmasını kabul edemememizdir. Akıl zorunluluk yasalarını ortaya koyarken, bilinç özgürlüğün özünü ortaya koyar. Akıl a göre başlangıcı olmayan nedenler ve sonuçlar zincirinin sonu da yoktur. Bilinç ise, kendini nedenlerin dışında tanımlar ve yaşama evreninde var olan her olgunun nedeni olduğunu duyumsar. Buraya kadar söylediklerimiz Tolstoy un özgürlüğü yaşamın tamamen dışında bıraktığına tekabül etmez. Tolstoy saltık bir zorunluluğa ulaşabilmemiz için nedenler ve sonuçlardan oluşan tarihsel zinciri tümüyle bilmemiz gerektiğini ancak bu tarihsel zincirin tümüyle bilinebilmesinin mümkün olmayacağından dolayı da saltık bir zorunluluğa ulaşamayacağımızı söyler (1991: 472). Zaten saltık zorunluluğun kabulü insan kavramının ortadan kalkmasına sebep olur: Çünkü özgürlük olmadığı anda insan da yoktur. O nedenledir ki, insanın tümüyle özgür bir eylemi olabileceğini düşünemeyeceğimiz gibi, tümüyle gerekircilik yasasının egemenliği altında olan ve en ufak bir özgürlükten yoksun bir eylemi olabileceğini düşünmemizde olanaksızdır. (Tolstoy, 1991: 473).

1032 Devrim ÖZKAN Kitlelerin çatışmasına dair anlatılarda, her ne kadar tarihsel gerçeklikler dahil edilmiş olsa da, sanal ile yaşam ya da gerçeklik ile temsil arasındaki yakın boşlukta yaşanan gidiş gelişler bütün esere yayılır. (Norris, 2013). Bu durum Tolstoy un eseri için de geçerlidir. Bu çerçevede Tolstoy zorunluluğun içeriksiz bir kalıp, özgürlüğünse biçimi olamayan bir içerikten ibaret olamayacağına, biçim ve içeriğin birleştirilip birbirlerine karıştırılmadan bir yaşam tasavvur edilemeyeceğine inanır. Demek ki insanın özgürlük gücünün uzam (dimention), zaman ve nedensellik bağlamları bilindiğinde özgüllük problemi çözülebilir. Zira Tolstoy, Hume gibi batılı entelektüellerin aksine, akıl ve duyumun harmanlanmasıyla insan doğasına dair problemlerin çözümlenebileceğini (Wertz, 1998: 79) ve böylece insan iradesinin işlevlerine dair bir kanaate ulaşabileceğimizi iddia eder. Dolayısıyla, insan tarihin ve doğanın işleyişine yön veren zorunluluklara vakıf olarak kendi doğasının özelliklerini öğrenebilir. Geçmişte İşlediği Günahın Esiri: Nehlyudov Diriliş romanında Tolstoy pratik hukuku ve hukuk kurumlarını sorgular. Romanın başkahramanı bir ceza mahkemesinde jüri üyeliği de yapan Muhafız Alayı Teğmen i Prens Dmitriy İvanoviç Nehlyudov dur. Nehlyudov bir zamanlar gerçekten âşık olduğu, delicesine bir ihtiras anında baştan çıkarıp sonra yüzüstü bıraktığı, bir daha da adını anmadığı Katyuşa Maslova yı cinayetten yargılanan bir fahişe olarak karşında bulur. Maslova ya hukukun emrettiği cezayı vermekle yükümlü olan Nehlyudov aynı zamanda Maslova nın bu noktaya geliş sürecini başlatan kişidir. Nehlyudov un teyzelerini evinde hizmetçilik yapan Maslova ın yaşadığı talihsizlikler Nehlyudov un subay rütbesi ile birliğine katılmaya giderken teyzelerinin evine uğramasıyla başlar. Maslova, Nehlyudov un ısrarlarına dayanamaz ve kendisini onun arzularına teslim eder. Kısa bir süre sonra Nehlyudov un teyzelerinin olaydan haberdar olması üzerine, evden kovulur. Bu sırada bir bebek beklemektedir ve ilk defa karşı karşıya kaldığı sokaklar hakkında da hiçbir bilgisi yoktur. Nehlyudov un gençliğinde işlediği bu günahı unutması hiç de zor olmamıştır. Günahını bu derece çabuk unutabilmesi onun yalnızca kendine inanmaktan vazgeçmiş olması sayesindedir. Nehlyudov uzun süre yaşamındaki tüm sorunlara kendisi karşılık bulmaya çalışmış ancak kendi bulduğu çözümler, içinde kolay tatmin arayan hayvanca tarafı susturmaya yetmemiştir. Her şeyin daha önceden hazırlanmış olduğu başkalarının inançlarındaysa karar vermek gibi bir zorunluluğun olmadığını fark etmiştir. Çünkü herkesin inandıkları insandaki hayvanca tarafın çıkarlarını korumak üzere inşa edilmiştir. En yakın arkadaşlarından biri olan Schönbock, amcası Grişa, babası ve daha pek çok asilin onun işlediği günahın benzerlerini işlemiş olması ona Bir ben mi kabahatliyim? (Tolstoy, 1970: 63) diye haykırabilme hakkını vermektedir. Duruşma salonunda Maslova yla göz göze geldiğinde yüreğini büyük bir korku kaplayan Nehlyudov geri dönülmez bir sürece girmektedir. O andan sonra eskiden işlemiş olduğu bu günahla birilikte yaşamaya mahkûmdur. Artık günahı geçmişte değildir; günahını bu gününde ve geleceğinde yaşamaya devam edecek, geleceğini günahından kurtulmaya adayacaktır. Günahının sonucuyla karşı karşıya kaldığı, yaşamının bu en önemli kırılma noktasından sonra o ana kadar yaşadığı gibi yaşayamayacaktır. Tüm düşünce yapıları yıkılmakta, içinde bulunduğu hukuk kurumuyla birlikte kendisini de sorgulamaktadır. Bu sorgulama Irkutsk a sürülen bir gencin duruşmasında doruk noktasına ulaşır: Hadi onlar tehlikeli; peki, onları yargılayan bizlerde tehlikeli değil miyiz? Ben örneğin, Yalancının, sahtekârın biriyim. Hepimiz... benim nasıl bir insan olduğumu bilenlerin de hepsi böyle. Beni hor görmedikleri bir yana, bir de saygı gösteriyorlar. Çocuğun çok kötü bir insan olmadığı, alelade bir delikanlı olduğu besbelli, herkes görebilir bunu. Bu hale düşmesine insanı böyle yapan bir takım şartlarla karşılaşmış olması yol

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1033 açmış. Bu gibi gençleri bu gibi hale düşmekten korumak için, bu durumları hazırlayan şartları ortadan kaldırmak gerek. Oysa biz ne yapıyoruz? Elimize tesadüfen geçen bir çocukla yetiniyoruz. Böyle ele geçmemiş yüzlerce genç olduğunu bilerek, en akılsız, anlamsız bir işlemle onu, üstelik memleket hesabına masraf ederek, sefil bir takım kişilerle birlikte Moskova dan Irkutsk a sürüyoruz. Bu gibi insanların meydana çıkmasına yol açan şartı değiştirmek için hemen hemen hiçbir şey yapmıyoruz da bunları teşvik eden hususlar için elimizden geleni esirgemiyoruz. Bu hususlar, bu müesseseler belli: fabrikalar, yapım evleri, iş yerleri, meyhaneler, çayhaneleri, eğlence evleri Bu müesseseleri düzenlemeyi, oradaki şartları böyle sonuçları vermeyecek şekilde düzenlemeyi hiç düşünmüyoruz. Bu gibi gençlerin birkaç tanesini belki doğru yöne yöneltiyoruz ama geri kalan milyonlarcası Onların kendi kendilerini kurtarmalarını istiyoruz. Ne yaparsa yapsınlar yeter ki toplumdan bir şey istemesinler. Sonra da Irkutsk a! (Tolstoy,1970: 112). Tolstoy tüm bu satırlar boyunca, Nehlyudov un ağzından modernliğin toplumsal mekaniğinin bir parçası olan pratik hukukun eleştirisini yaparken, Rus aydınının modernlikten duyduğu derin şüpheyi de dile getirir. Unutulmamalıdır ki Rusya için modernlik, Rusya nın iç dinamikleri sonucunda girmiş olduğu ilerleme sürecinin bir ürünü değildir. Modernlik Rusya ya kendini dayatmıştır. Dışarıda oluşmuş kültürüyle, iktisadıyla ve toplumsal kurumlarıyla Rusya daki tüm yaşamı köklü bir biçimde değiştirmek üzere gelmiştir. Bu değişim batı Avrupa daki gibi uzun bir zaman dilimi içerisinde ve yavaş yavaş gerçekleşen bir değişime tekabül etmemekte; aksine, insanların sürece kendilerine adapte etmelerine izin vermeyecek kadar hızlı gerçekleşmektedir. Bu sebeplerden dolayıdır ki bir Rus aydını olarak Tolstoy kendisini modernlik karşısında bir gecikmişliğin içinde hissetmektedir. Onun zamanında Rus aydınları için bu gecikmişlik hissi tedirgin edici boyutlara ulaşmıştır. Üç Cinayet 19. yüzyıl Rus romanlarında kahramanın bağlamları onun belirlenimlerinde son derece önemlidir. Onun bağlamlarınıysa yaşamış olduğu zaman ve mekân oluşturur. Kahramanın kendisini dışlaştırmış olduğu bütün ifade (expression) tarzları, içinde var olduğu yaşama evreninden (zamandan ve mekândan) filizlenir. Günümüz romanlarındaysa kahramanın hızla zamanın ve mekânın dışına savrulduğu gözlenmektedir. Bu derin fark roman kahramanlarının en çarpıcı etkinliği olarak ön plana çıkan cinayette gözlemlenebilir. Gogol un adını başkahramanından alan romanı Taras Bulba, 15. ve 16. yüzyılda batıda Lehliler e, güneyde Kırım Tatar Hanlığı na ve Osmanlı İmparatorluğu na karşı savaşan, askerliği meslek edinmiş Ukraynalıların yani Kazakların yaşamlarını konu edinmiştir. Gogol bu romanında Ukrayna nın ulusal sembollerini başarılı bir biçimde Rus kültürüne aktarır (Yoon, 2005: 440). Bu romanda Kazakların yaşamlarının birliktelikle betimlenmesi gelişmekte olan merkezileşme ve ulusalcılığın edebiyattaki yansımasıdır. Zira tüm etkinliklerin birlikte gerçekleştiriliyor olması, Kazakların yaşamları arsındaki farklılıkları ortadan kaldırır. Savaşın en önemli ve ortak etkinlik olarak Kazakların yaşamlarındaki belirleyiciliği bu durumu pekiştirir. Taras Bulba, dinsel tutuculuğun yanı sıra Rus milliyetçiliğinin de derin izlerini karakterinde barındırır. Onun için uzam, içinde bulunduğu gelenekler dünyasıyla sınırlıdır. Taras Bulba nın bu özelliklerinin aynı zamanda diğer Kazakların da özellikleri olması, onun romanda simgesel bir kahraman olarak yer almasını sağlar. Onun için söylenebilecek pek çok şey, Kazakların hepsi içinde söylenebilir. Çünkü o, içinde doğup büyüdüğü yaşama evrenini paylaştığı diğer insanlarla derin bağlara sahiptir. Bu bağlar yaşamındaki her şeyin ortak amaca doğru akmasıyla sağlanır. Mutluluğa ortak amacın gerçekleştiği oranda ulaşılabiliyor olması da bütün yaşamının ortak amaca adanmasını zorunlu kılar. İşte, bu ifade şekli premodern yaşamın en tipik özelliğidir.

1034 Devrim ÖZKAN Taras Bulba oğulları Andrey ve Ostap ın manastırda aldıkları eğitim sonrasında eve gelmelerinden büyük bir mutluluk duyar; ancak bu mutluluk oğullarını özlemiş olmasından ziyade onlarla birlikte Zaporejye Kazaklarına katılarak savaşa gidecek olmanın heyecanından kaynaklıdır. Hayali, oğullarının gelecekte kazanacağı zaferlerden gurur duyacağı ve bu zaferleri eski silah arkadaşlarına anlatacağı günleri yaşamaktır. Böylece oğullarını yiğit savaşçılar olarak yetiştirmek ve onları Zuporojye Kazaklar ına sunmak için hemen yola çıkar, Andrey ve Ostop kısa zamanda savaş becerilerini ve yiğitliklerini sergileme fırsatına kavuşurlar. Ancak babasının kendisi için çizdiği ideal yolda ilerlemeye başlayan Andrey in tutkuları gelecekte bu ideal yolun sınırlarına sığmayacaktır. Zaporejye Kazakları Andrey in manastır eğitimi sırasında aşık olduğu Leh prensesinin kentini kuşattığı sırada Andrey, yurdu uğruna savaşmaya devam etmekle, aşkı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Andrey sevgilisine: Kim demiş Ukrayna benim yurdum diye? Bana orayı yurt olarak kim vermiş? Ruhumuzu saran, bizi okşayan nesne neyse odur yurdumuz. Benim yurdum, bütün varlığım sensin. Yaşadıkça bu yurdu gönlümde taşıyacağım, onu kendimden ayırmayacağım. Görelim bakalım, hangi Kazak gelip beni ondan koparabilirmiş? Bu yurt için her şeyimi vermeye, kırıp dökmeye, yok etmeye hazırım! (Gogol, 1982: 95) diyerek kararını bildirir. Bu sözleri söyledikten birkaç gün sonra Andrey savaş meydanında Lehlilerle birlikte yer almaktadır. Taras Bulba oğlunu Leh kıyafetleri içinde Kazaklarla savaşırken gördüğünde dehşete kapılır. O anda tek düşündüğü oğlu Andrey i kendi eleriyle öldürmektir. Kazaklara Andrey i pusuya düşürmelerini emreder. Taras Bulba kısa bir süre sonra oğluyla karşı karşıyadır. Tutsak alınan Andrey in yüzü babasını gördüğünde sapsarı kesilir. Taras Bulba : Seni ben dünyaya getirdim, öldüren de ben olacağım! (Gogol, 1982: 147) diye haykırmaktadır. Hüküm kesindir. Andrey babasının tüfeğinden çıkan kurşunlarla hayata veda ederken Lehli prensesin adını sahip olduğu son güçle fısıldar. Cesediyse ağabeyi Ostap ın tüm ısrarlarına rağmen, gömülmeden terk edilir. Hiç kuşkusuz bir babanın oğlunu öldürmesi tüyler ürperticidir. Ancak Taras Bulba bu cinayeti işlemek zorundadır. Ondan başka türlü bir davranış beklenemez. Zira bu cinayet bireysel tercihlerin sonucunda işlenmemekte, yaşamın gerektirdiği davranış tüm doğallığıyla ortaya konulmaktadır. Elbetteki Taras Bulba, Andrey in ölümüne üzülmektedir; fakat bu üzüntüsü Andrey in fidan boyuna, güzel yüzüne ve savaşta bileği bükülmez bir babayiğit olmasına (Gogol, 1982: 147) rağmen gerçek bir Kazak olmamasındandır. Aynı baba Lehliler tarafından esir alınan diğer oğlu Ostap ı kurtarmak için hayatını büyük tehlikelere atacaktır. Bütün çabalarına karşın oğlunu kurtarmayı başaramayan Taras Bulba bundan böyle yüreğinde biriktirdiği iki oğlunun acısıyla savaş meydanlarındadır. Albert Camus nün Yabancı adlı romanı Cezayir de yaşayan Meursault nun annesinin ölüm haberini almasıyla başlar. Meursault bu durum karşısında yerine getirmesi gereken görevleri planlamaya ve sırası geldikçe uygulamaya girişir. Patronundan gerekli izni sıkılarak da olsa aldıktan sonra annesinin kaldığı Marengo İhtiyar Yurdu na gider. Burada kendisini tanımadığı ve davranışlarını algılayamadığı çok sayıda insanın arasında bulur. Meursault bir oğul olarak yapması gereken görevleri yerine getirmekteyken, onlar derin acılar içinde dostlarını uğurlamaya hazırlanmaktadır. Ağlayan ihtiyarlar, tabutun arkasında uzun bir yolu yürümeyi göze alan Thomas Perez, müdürün söyledikleri ve diğer olup bitenleri Meursault ye anlamsız görünmektedir. Bu insanların, ananesinin ölümünden duydukları üzüntü karşısında şaşkındır. Annesi gömülüp, her şey sona erdiğindeyse Meursault kendini bekleyen on iki saatlik uykuyu düşünerek sevinmektedir (Camus, 2002: 24).

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1035 Meursault roman boyunca bulunduğu tüm mekânlarda (iş yerinde, annesinin cenazesinde ve hatta sevgilisinin yanında) bir misafir olarak yer alır. Tüm bu mekânlardaki eylemliliği ise, başına gelen işlere duygusal bir boşluk içerisinde verdiği tepkilerle sınırlıdır. Meursault işlediği cinayeti de aynı duygusal boşluk içinde işler. Meursault, sevgilisi Marie Cardona ve dostu Raymond la birlikte pazar gününü geçirmek üzere deniz kıyısına gider. Burada Raymond daha önce sürtüştüğü bir Arap ın bıçaklı saldırısı sonucu yaralanır. Meursault olayın gerçekleştiği kumsala geri döndüğünde Arap ı kumsalda güneşlenirken bulur. Meursault için sorun kapanmıştır; kumsala hiçbir şey düşünmeden, amaçsızca gelmiştir. Ancak havanın çok sıcak olduğu ve ter damlalarının alnında biriktiğini hissettiği bir sırada bütün vücudu gerilir, eli tabancasının üzerinde kasılır, tetik oynar ve kumsalın sessizliği bozulur (Camus,2002: 62). Yerde yatan cesede dört el daha ateş eden Meursault, artık bir katildir. Meursault işlediği cinayet karşısında normal bir insanın göstereceği hiçbir tepkiyi göstermez. Bir ilgisizliğe tekabül eden bu duruş, imkânını Meursault için her şeyin bir şimdi içerisinde olup bitmesinden almaktadır. Bulunulan mekânın ve yapılanların geçmişiyle bağlantısı olmayan bu şimdi gelecekle olan tüm bağlantılarını da koparmıştır. Çünkü en yüksek değere sahip olan misafir yaşama evreninde her şeyden muaf olarak durmaktadır. Böylelikle, etkinliğin değerinin biçilmesine olanak verecek ölçütler de bir çırpıda atılabilmektedir. Camus nun bizlere sunduğu Meursault karakteri adeta bir boşluğun içinde doğmuş ve yeryüzüne inmiştir. 1 Bulunduğu zamanın ve mekânın tüm bağlamlarından uzakta, kendisi için her şeyin bir olduğuna yönelik kâhince bildirimlerde bulunarak kendini-dramatize etmeye yönelik talihsiz bir eğilimin içinden konuşabilmektedir. Camus İkinci Dünya Savaşı ndan sonrasında Avrupa da egemen olan ruh halini edebiyatta en mükemmel bir biçimde yansıtan yazarlardandır (Stern, 1998: 185). Bir bitkinlik ve çaresizliğe tekabül eden bu ruh hali postmodern dünyayı biçimlendiren başlıca olgular arasındadır. Dostoyevski nin Suç ve Ceza romanındaki kahramanı Petersburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinden Rodiyon Romanoviç Raskolnikov, maddi imkânsızlıklar yüzünden üniversite öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Aslında, diğer üniversite öğrencileri gibi asil ailelerin çocuklarına ders vererek ve annesinin büyük zorluklar içinde kendisine gönderdiği birkaç rubleyle üniversiteyi bitirinceye kadar idare edilebilecek olan Raskolnikov, hayatındaki acılara birdenbire son vermek arzusundadır. Son derece zeki ve kabiliyetli olan bu yakışıklı genç kurtuluşunu planlamakta olduğu bir cinayette görmektedir. Raskolnikov un planı, Alyona İvanovna adında tefeci bir yaşlı kadını öldürerek paralarını almaktır. Lindenmeyr, Raskolnikov un planının tam anlamıyla Napoleoncu bir özellik taşıdığını belirtir (1976). Karşı karşıya kaldığı iki olay bu planını gerçekleştirmesinde hızlandırıcı bir etkiye sebep olur. Bunlardan ilki, annesinden aldığı mektuptur. Annesi bu uzun mektubunda Raskolnikov un kız kardeşinin hizmetçilik yaptığı köşkte yaşadığı tatsız olaylardan ve kızın yaşlı ama zengin bir adam olan Lujin le evlenme kararından bahsetmektedir. İkinci olay, Raskolnikov un cinayetten önce meyhanede kulak misafiri olduğu bir öğrenciyle bir subay arasında geçen konuşmadır. Bu konuşmada öğrenci Alyona İvanovna nın öldürülmesinin toplumsal faydalarını subaya ispat etmeye girişir: Kocakarıyı öldür, parasını al, sonrada bu parayı bütün 1 Albert Camus nün Yabancı adlı romanında Batı Aydınının 20. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olduğu derin şokun izlerini gözlemlemek mümkündür. Aydınlanmanın eşitlik, özgürlük ve adalet vaatlerine, kazandığı tüm zaferlere, yaratılan aydınlanmış toplumlara rağmen gerçekleşen iki büyük dünya savaşı Batı Aydını nı derin bir şokun içine sokmuştur. Bu şok Batı Aydını nı çözümlenmeyi bekleyen pek çok soruyla karşı karşıya bırakmıştır. Cevap bulamayan sorularsa Albert Camus ve benzeri postmodern yazarları bohem bir dünyanın içine gömmüştür. Kısacası kahramanını zamanın ve mekanın tüm bağlamlarından koparan Albert Camus nün bizzat kendisi yaşamış olduğu zamanın ve mekanın bir ürünüdür.

1036 Devrim ÖZKAN insanlığın, herkesin yararına harca!... Ne dersin, yapacağın binlerce hayırlı işle bu küçük cinayet unutturulamaz mı? Bir varlığa karşı, fena yola dökülmekten, mahvolmaktan kurtarılmış binlerce varlık Bir ölüme karşı binlerce hayat Bu bir hesap işi!... Hem sosyal dengede bu veremli, bu aptal, bu aksi kocakarının ne değeri olabilir? Herhalde bir bitin, bir hamam böceğinin hayatından daha değerli olmasa gerek... (Dostoyevski, 1964a: 119). Raskolnikov artık kesin kararını vermiştir. Dostoyevski, Raskonilkov un işlediği cinayeti çok sayıda sosyal olayın içinde işler. Şehrin iğrençlikleri, ekonomik zorluklar, yaşamındaki insanların kendisinden bekledikleri, Raskolnilkov u bu cinayeti işlemeye iter. Cinayeti işledikten sonra büyük bir ruhsal bunalıma giren ve yaşamı vicdan azabıyla dolan Raskolnilkov, işlediği cinayetin toplumsal yönünü ele alan bir düşünce sistemi geliştirmiştir: Likürg le, Solon la, Muhammet le, Napoleon la devam eden, insanlığın bütün kurucu ve kanun yapıcıları, hiç olmazsa yeni bir konun yaparken, toplumun kutsal saydığı eski, babadan kalma kanunları çiğnedikleri için, istisnasız olarak birer suçlu idiler. Tabii bunlar kendilerine dokunduğu takdirde kan dökmekten ( hem de bazı eski kanunlara sadık kalmaktan başka suçu olmayan, tamamıyla masum kişilerin kanını dökmekten) çekinmemişlerdir. Hatta, fevkalade olan şey, bu iyiliksever kişilerden, bu insanlığın kurucularından çoğunun bilhassa korkunç kan dökücü olduklarıdır. Hulasa, ben şöyle bir sonuç çıkarıyorum: Büyükler şöyle dursun, ama toplum içinde biraz olsun sivrilenler yani küçücük bir yenilik yapma kabiliyetini gösterenler, yaradılışları icabı, mutlak - tabii az veya çok- birer cani olmak zorundadırlar (Dostoyevski, 1964b: 124). Böylelikle Raskolnikov kendi varlığını ve bu varlığının toplumsal dönüşümde etkin bir varlık olup olmadığını işlediği cinayete sorgulamaktadır. Rusya nın büyük değişimleri gerçekleştirecek olan Raskolnikov lara ihtiyacı vardır. Fakat tüm bunlara rağmen Raskolnikov niçin vicdan azabı çekmektedir? Demek ki vicdan azabı çeken Raskolnikov küçücük bir yenilik yapma kabiliyetini gösterebilenler arasında değildir. Üç Ayrı Zaman Kavrayışı Genel hatları çizilen bu üç cinayet Taras Bulba, Meursoult ve Raskolnikov un zamanını kavrayış farklılıklarıyla birbirlerinden ayrılırlar. Zamanı kavrayışlarındaki farklılıklar, cinayeti işleyiş tarzlarında, cinayeti işledikten sonra içine düştükleri ruh hallerinde, cinayeti işleme nedenlerinde ve bu nedenlerin oluşumunda su yüzüne çıkar. Taras Bulba bir premodern olarak var olanı muhafaza etme çabası içindedir. Andrey in kesin hatları çizilen yaşam tarzının dışında, bireyin kendi istenciyle gerçekleştirdiği etkinliği, var olanı yıkmaya ve yeni değerler var etmeye tekabül etmektedir. Andrey in Lehli prensese duyduğu aşkın, yurduna ve dinine olan bağlılığın önüne geçmesi Taras Bulba tarafından cezalandırılmaya mahkûmdur. Çünkü böylesi bir etkinliğe gösterilecek hoşgörü yaşamın tüm bağlamlarının ve dolayısıyla da sahip olunan her şeyin yok olmasına sebep olacaktır. Stoeber e göre Dostoyevski için güç istenci (will to power) insan yaşamını yönlendiren başlıca belirleyicidir (1994: 44). Güç istenci tarafından güdülenen Raskolnikov tasarladığı bir gelecek için cinayet işlemektedir. Alyona İvanovna nın temsil ettiği geçmiş yok edilmelidir. Gelecek ancak bu geçmişin yok edilmesi ile kurulabilir. Tasarımlanmış ve idealize edilmiş bir geleceğeyse ancak planlı davranarak ulaşmak mümkündür. Tamda bu noktada Raskolnikov un işlediği cinayetle Taras Bulba nın işlediği cinayet arasındaki en önemli farklılık ortaya çıkar. Raskolnikov cinayeti planlı bir şekilde işlerken Taras Bulba oğlunu adeta kendiliğinden öldürür. Bu kendiliğindenlik zorunluluklardan doğar. Bir plana ve tasarıma ihtiyaç duymayan kendiliğindenlik ve zorunluluk Taras Bulba nın tüm yaşamına sirayet etmiştir.

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1037 Raskolnikov un ve Taras Bulba nın işledikleri cinayetler arasında göze çarpan ikinci önemli farklılık: Raskolnikov un cinayeti işledikten sonra içine düştüğü ruh halindeki faciaya karşın Taras Bulba nın işlediği cinayeti gayet sakin bir şekilde karşılamasıdır. Atalarının kendisine kadar getirdiği yaşam deneyimleri ve öğretilerden güç alan Taras Bulba oğlunun cesedini gömmeden terk edecek kadar işlediği cinayetin gerekliliğinden emindir. Raskolnikov sa cinayete karar verirken, cinayeti işlerken ve cinayeti işledikten sonra hep bir tedirginlik içindedir. Raskolnikov hiçbir zaman işlediği cinayetin gerekliliğinden emin olamamaktadır. Gönül ferahlığına ancak teslim olduktan ve Sibirya ya sürüldükten sonra ulaşabilmiş olması da bu yüzdendir. Meursault ise ne Taras Bulba gibi geçmişle, ne de Raskolnikov gibi gelecekle ilişki içindedir. Hackel Meursault ile Raskolnikov arasında derin farklılıklar olduğuna dikkat çeker. Bu iki katil bambaşka dünyaların insanları ve sonuçlarıdır. Birbirinden çok farklı referanslar tarafından şekillendirilmiş olan bu katillerin yaşam karşısındaki duruşları da son derece ayrışıktır (Hackel, 1968: 209). Meursault nun tüm yaşadıkları bir şimdi içinde yaşamakta ve yok olmaktadır. Bu şimdi hem geçmişin hem de geleceğin dışlanmasıyla ve gelecekte kendisini reddedeceğini bilerek yaşanmaktadır. Böylece de işlenen cinayet bir anda gerçekleşebilmektedir. Meursault nun işlediği cinayetin elle tutulur hiçbir nedeni yoktur. Bu cinayete bir şimdi içinde, geçmişle ve gelecekle herhangi bir bağlam kurma ihtiyacı hissedilmeden, karar verilmiş ve şimdi den sonra katilde en ufak bir pişmanlık uyandırmadan unutulmuştur. Nehlyudov un yaşamına yön veren pişmanlık, Meursault için son derece yabancı bir kavramdır. Meursault bu hissizliğinin imkanını rölativist bir dünya da yaşıyor olmasından ve yaşama evreninin sınırlarının kendisiyle başlayıp kendisiyle bitmesinden almaktadır. SONUÇ Günümüz postmodern romanlarının kahramanları, bizzat yazarları tarafından bir boşluğun içine sürgün edilmiştir. Böylelikle belirli tasarıları olan ve bu tasarılarını gerçekleştirmek için azimli bir mücadele veren kahramanların yerini sürekli bir hafıza kaybı içinde, en ufak irade gücünden yoksun olan bu sürgünler almıştır. Habermas a göre edebiyat sahip olduğu tartışma platformlarıyla edebi akıl yürütmeye dayanan kamuoyunu meydana getirir. Çünkü: Bir yandan, okuduğu gibi hisseden okur edebiyatta kendisine sunulan özel, ilişki biçimlerini tekrar eder; edebiyatta uydurulan mahremiyetin içini kendi deneyimleriyle doldurur ve kendisini böylelikle sınar. Öte yandan, edebiyatta iletilen mahremiyet edebileştirilecek kıvama gelmiş öznellik, gerçekten geniş bir okuyucu topluluğuna mal olmuştur; kamusal topluluğu oluşturan özel şahıslar okudukları şeyler hakkında kamusal bir düzlemde akıl yürütürler ve bunları hep beraber geliştirdikleri aydınlanma sürecine dahil ederler (Habermas, 1999: 126). Dolayısıyla da bir boşluğun içine sürgün edilen postmodern roman kahramanıyla birlikte akıl yürüten özel şahısların oluşturduğu kamusal toplulukta aynı boşluğa sürgün edilmektedir. Böylelikle de karşılıklı bilgi üretiminin olanakları kaldırılmaktadır. Hâlbuki Giddens ın da belirttiği gibi, modernlik koşularında bilgi iddiaları döngüsel bir karakter taşır (Giddens, 1992: 176). Bu demektir ki, daha önceleri, bilginin döngüsel olmasına katkıda bulunmuş olan edebiyat, postmodern romanın kurgulamış olduğu yeni zaman ve mekân kamusal düşünüşün filizlenebileceği alanlar yaratamadığı için hem kuru ve sıkıcı bir anlatının içine düşmüş hem de öznelerarasılığın zemini olmaktan çıkmıştır. Özellikle son atmış yıllık periyotta modern dünya sisteminin neden olduğu dönüşümler toplumsal işleyişin yanı sıra kişiler arasındaki iletişim ve etkileşim süreçlerini de derinden etkilemiş bulunmaktadır. Bireyler devasa bir yapı kazanmış modern dünya sistemi karşısında

1038 Devrim ÖZKAN çaresizlik hissetmektedir. Bu hissiyat sanatsal ifade biçimlerinde yansımasını bulmaktadır. Giderek değişim ve dönüşümü sağlayacak özne olmaktan uzaklaşan çağdaş birey şimdi ye odaklanarak yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Yaşama herhangi bir biçimde etkide bulunabilme olanağını yitirdiğini hisseden bireylerin reel gerçeklikten uzaklaşmasını sağlayan sanat eserleri çağın ruhunu yansıtmaktadır. Bir an da başlayıp sona eren ve ne öncesi ne de bir sonraki aşamasıyla bağlantısı olmayan hissiyatları temin eden eserlerin ve kahramanlarının giderek popülerleşmesi çağın yönelimlerini gösteren bir diğer olgudur. Camus un betimlediği Meursault karakteri yaşam karşısındaki çaresizliğin bir ifadesidir. Sanatın yaşamda bir iz bırakma kaygısından uzaklaşarak, bir anda başlayıp sona eren hislerin ve durumların ifadesi haline gelmesi postmodern durumun bir yansımasıdır. Bu roman kahramanlarının zaman ve mekândaki konumlarının dönüşümünde en mükemmel bir biçimde gözlemlenmektedir. KAYNAKÇA BARNHART, Joe. (1995). Tolstoy on Free Will. The Personalist Forum, Vol. 11, No. 1, pp. 33-54. CAMUS, Albert. (2002). Yabancı, Çeviren, Vedat Günyol. İstanbul: Can Yayınları. DOSTOYEVSKİ, Fiyodor Mihayloviç (1964a). Suç ve Ceza 1, Çeviren, Hasan Ali Ediz. Ankara: M.E.B. Yayınları. DOSTOYEVSKİ, Fiyodor Mihayloviç (1964b). Suç ve Ceza 2, Çeviren, Hasan Ali Ediz. Ankara: M.E.B. Yayınları. GIDDENS, Anthony (1992). The Consequences of Modernity, London: Polity Press. GOGOL, Nikolay Vasilyeviç,(1982). Yayınları. Taras Bulba, Çeviren, Mehmet Özgül. İstanbul: Can HABERMAS, Jürgen (1999). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, Çeviren: Tanıl Bora & Mithat Sancar. İstanbul: İletişim Yayınları. HACKEL, Sergei. (1968). Raskolnikov through the Looking-Glass: Dostoevsky and Camus's "L'Etranger". Contemporary Literature, Vol. 9, No. 2 (Spring, 1968), pp. 189-209. HUDSPİTH, Sarah. (2006). Life in the Present: Time and Immortality in the Works of Tolstoy. The Modern Language Review, Vol. 101, No. 4, pp. 1055-1067. LINDENMEYR, Adele. (1976). Raskolnikov's City and the Napoleonic Plan. Slavic Review, Vol. 35, No.1, pp. 37-47. LUKÁCS, Georg (1987). Avrupa Gerçekçiliği, Çeviren, Mehmet H. Doğan. İstanbul: Payel Yayınevi. NORRIS, David. (2013). Writing about War: Making Sense of the Absurd in Mileta Prodanović's Novel Pleši, čudovište, na moju nežnu muziku (Dance, You Monster, to my Soft Music). The Modern Language Review, Vol. 108, No. 2, pp. 597-618. STERN, Daniel. (1998). The Fellowship of Men That Die: The Legacy of Albert Camus. Cardozo Studies in Law and Literature, Vol. 10, No. 2, Tenth Anniversary Volume, pp. 183-198. STOEBER, Michael. (1994). Dostoevsky's Devil: The Will to Power. The Journal of Religion, Vol. 74, No. 1, pp. 26-44. TOLSTOY, Lev Nikoloyeviç (1970). Diriliş, Çeviren, Rasim Tınaz. İstanbul: Hayat Yayınları.

Realist Romandan Postmodern Romana: Roman Kahramanının Zaman Ve 1039 TOLSTOY, Lev Nikoloyeviç (1991). Savaş ve Barış 4, Çeviren, Muammer Tuncer. İstanbul: Yalçın Yayınları. WERTZ, S. K. (1998). Human Nature and Art: From Descartes and Hume to Tolstoy. Journal of Aesthetic Education, Vol. 32, No., pp. 75-81. YOON, Saera. (2005). Transformation of a Ukrainian Cossack into a Russian Warrior: Gogol's 1842 "Taras Bulba". The Slavic and East European Journal, Vol. 49, No. 3 (Fall, 2005), pp. 430-444.