T.C. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ



Benzer belgeler
-DERS PLANI- Görsel Sanatlar Dersi. 2 Ders Saati (40+40dk)

Bitkilerle Alan Oluşturma -1

TEKNOLOJI VE TASARıM DERSI

SANATSAL DÜZENLEME ÖĞE VE İLKELERİ

MMR 101 MİMARLIKTA TEMEL TASARIM I. Güz Dönemi Atılım Üniversitesi GSTMF Mimarlık Bölümü Lisans Programı 1.Yıl

İçinde hareket edilen, günlük aktivitelere sahne olan, insanı çevresinden yalıtan, sınırlandırılmış ve algılanabilir özel ortam.

mimariye giriş BaÜ mimarlık / 2005

Algılama üzerinde etkilidir. Hareketi ve yönü belirleyici etki yaratırlar. Ayırma amaçlı. Kalın çizgiler daha etkilidir.

Peyzaj Mimarlığı çalışmalarında bitkisel materyalinin kullanımında, tasarım ilkeleri ile birlikte bitkilerin denrolojik özelliklerinin

PROJE TEKNİĞİ DERSİ. PEYZAJ TASARIM ÖĞELERİ ve TASARIM İLKELERİ. Öğr. Gör. Hande ASLAN

TEKNOLOJİ ve TASARIM DERSİ 7. SINIF I. DÖNEM YAZILI-TEST SINAV ÇALIŞMA SORULARI

Bitkisel Tasarım Đlkeleri -2

TEMEL GRAFİK TASARIM AÇIK-KOYU, IŞIK-GÖLGE

MİMARİ BİÇİMLENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Gerçekçi (Realistic) görseller, üzerinde durulan gerçek nesneyi gösterir. Örneğin bir arabanın resmi gerçekçi bir görsel öğe olarak kullanılabilir.

ALGI VE ALGISAL ÖRGÜTLEME YASALARI

Yapıblok İle Akustik Duvar Uygulamaları: Digiturk & TV8

Web adresi. Psikolojiye Giriş. Diğer hayvanlar da aynı türde bir dile sahip midir? Dil (devam) Şimdinin Bilinci, Geçmişin Bilinci Ders 7

Maket Yapımı (ICM 494) Ders Detayları

Prof. Şazi SİREL / 6

Cami Mimarisi Üzerine Fikir Yarışması

Yer İle Yalın Bir İlişki

DÖRDÜNCÜ YARIYIL ZORUNLU DERSLER

RENK İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

5. ÜNİTE İZDÜŞÜMÜ VE GÖRÜNÜŞ ÇIKARMA

Öğretim Materyallerinin Eğitimdeki Yeri ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ VE MATERYAL TASARIMI. Dr. Ümmühan Avcı Yücel Esin Ergün

PEYZAJ TASARIM İLKELERİ

Kopuk ve Ayrışık Bir Bütün

Ç.Ü. GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜ BAHAR YARIYILI İÇM 402 DİPLOMA PROJESİ

Bırakın doğa evinize gelsin!

PLANLAMA VE TASARIM SAFHASI. Hazırlayan: Raci SELÇUK (Peyzaj Y. Mimarı)

Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

7. Ulusal Çatı & Cephe Sempozyumu 3-4 Nisan 2014 Yıldız Teknik Üniversitesi Beşiktaş - İstanbul

Uzaktan Eğitim. Doç.Dr. Ali Haydar ŞAR

ALGI BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

PEYZAJ TASARIMI TEMEL ELEMANLARI

Modelaj ve Maket (SGT 222) Ders Detayları

AÇIK - KOYU. Amaç: Açık-koyu karakalem tekniği ile objeleri hacimlendirmek

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ - MİMARLIK BÖLÜMÜ EĞİTİM VE ÖĞRETİM PROGRAMI

YENĐ PROJE MĐMARĐ KONTROL LĐSTESĐ No: Tarih: Mimar müellif'in Adı, Soyadı:... Đşveren'in Adı, Soyadı:...

Modelaj-Maket (GTM 024) Ders Detayları

Peyzaj Mimarlığı çalışmalarında bitkisel materyalinin kullanımında, tasarım ilkeleri ile birlikte bitkilerin denrolojik özelliklerinin

Yoğunlaştırılmış Güneş enerjisi santralinin yansıtıcıları aynaların kullanım alanlarından yalnızca biridir.

TARİHİ BAHÇELERDE RÖLÖVE ve RESTORASYON DERSİ. Restitüsyon Rölöve Restorasyon Rehabilitasyon Renovasyon

Dersin Amaçları Dersin İçeriği. Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

Peyzaj Yapıları I ÇATI ELEMANLARI. Çatı elemanlarının tasarımında görsel karakteri etkileyen özellikler Sığınma ve Korunma

Temel Tasarim. Isil Kaymaz. Your text here

Çağdaş Yapı Malzemeleri (MMR 353) Ders Detayları

İnsanlar, tarihin her döneminde olduğu gibi bundan sonra da varlıklarını sürdürmek, haberleşmek, paylaşmak, etkilemek, yönlendirmek, mutlu olmak gibi

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

Form İnşa (GRT114 ) Ders Detayları

Ç.Ü. GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ İÇ MİMARLIK BÖLÜMÜ BAHAR YARIYILI İÇM PROJE 5 & DİPLOMA PROJESİ

Yaşam Boyu Sosyalleşme

Kara tarafından sunulmuş 3 boyutlu görseller. Siz hayal kurun Biz fark yaratalım.

MESLEK RESMİ DERSİ. Giriş Özet Yapı Bilgisi Mimari Tasarım Esasları ve Mimari Proje Örnekleri İncelemeleri. Hazırlayan. Öğr. Gör.

KURUMSAL REKLAMIN ANLATTIKLARI. Prof. Dr. Müge ELDEN Araş. Gör. Sinem YEYGEL

Ambalaj Grafiği Tasarımı (SGT 322) Ders Detayları

Teknik Resim ve Perspektif (GRT113 ) Ders Detayları

PMB 102 YAPI MALZEME BİLGİSİ DERS İÇERİĞİ

Mimarlıkta Temel Tasarım II (MMR 102) Ders Detayları

PEYZAJ TASARIMI TEMEL ELEMANLARI

Bilgisayarla Tasarım II (GRT 208) Ders Detayları

PERSPEKTİF VE DERiNLiK

Desen II (GRT 104) Ders Detayları

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI TARİHİ BAHÇELERDE RÖLÖVE VE RESTORASYON

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

Mimari Tasarım III (MMR 301) Ders Detayları

Yrd. Doç. Dr. Caner ÖZCAN

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

Tarih Boyunca Kent, Ticaret, Mekan (MMR 446) Ders Detayları

ÜÇÜNCÜ YARIYIL ZORUNLU DERSLER

kazandıran bakış açısı

Gestalt Kuramı. Doç. Dr. Tülin ŞENER

Moda ve Tekstil Tasarımında Temel Tasarım II (MTT102) Ders Detayları

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ TEMEL TASARIM İLKELERİ VE MİMARLIK

İNS1101 MÜHENDİSLİK ÇİZİMİ. Bingöl Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 2018

Teknik Çizim I (ICM 111) Ders Detayları

İç Mimari için BIM 1. bölüm

HAFTA-2 Norm Yazı Çizgi Tipleri ve Kullanım Yerleri Yıliçi Ödev Bilgileri AutoCad e Genel Bakış Tarihçe Diğer CAD yazılımları AutoCAD Menüleri

ÖLÇÜLENDİRME. Ölçülendirme

Mimari Anlatım Teknikleri I (MMR 103) Ders Detayları

Davetkar Atıf YAPI - HİZMET BİNASI - KAYSERİ

STRÜKTÜR MEKANDA STRÜKTÜR ÇALIŞMALARI. Orta düzey

KAYNAK: Birol, K. Bülent "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

Hayatımızda Minimalizm. Müzik Tasarımında Minimalizm Tıpta Minimalizm Mimari Tasarımda Minimalizm Web Tasarımında Minimalizm

Temel Tasarım I (ICM 101) Ders Detayları

İÇİNDEKİLER. Önsöz... İçindekiler... Birinci Bölüm İLETİŞİM

Öğretim Materyali Tasarımı

Fotoğrafta kompozisyon fotoğraf çerçevesinin içine yerleştireceğimiz nesneleri düzenleme anlamına gelir.

Mekân Analizi (GTM 060) Ders Detayları

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

Salon Yapıları (MMR 315) Ders Detayları

YÖNETİM Sistem Yaklaşımı

BÜYÜKPARK SOSYAL ODAKLI KAFETERYA TASARIMI

Mimari Tasarım VI (MMR 402) Ders Detayları

Bu bölümü bitirdiğinizde

İklimsel Konfor ve Tesisat (İÇM 252) Ders Detayları

AYDINLATMA TEKNOLOJĐSĐNĐN MĐMARĐYE ETKĐSĐ

Transkript:

T.C. MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MİMARLIKTA ESKİ VE YENİ KAVRAMI: FARKLI ZAMANLARI YANSITAN DOKULARIN AYNI YAPIDA BİRARAYA GELME NEDENLERİNİN İRDELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Mimar Dicle AĞIRTAŞ Mimarlık Anabilim Dalı Mimari Tasarım Sorunları Programı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Ayşegül KURUÇ OCAK 2012

İÇİNDEKİLER ÖZET ABSTRACT ÖNSÖZ ÇİZELGE LİSTESİ ŞEKİL LİSTESİ KISALTMALAR LİSTESİ iii iv v vi vii x 1. GİRİŞ 1 1.1. Giriş ve Çalışmanın Amacı 1 1.2. Araştırma Kapsamı ve Yöntemi 2 2. MİMARLIKTA ESKİ VE YENİ KAVRAMI 4 2.1. Zaman 5 2.1.1. Zaman ve Mekan 6 2.2. Eski ve Yeni Kavramları 9 2.3. Bölüm Sonucu 10 3. MİMARLIKTA DOKU 12 3.1. Doku 12 3.1.1. Doku Bileşenleri 14 3.1.2. Dokuda Çeşitlilik Sağlanması 24 3.2. Zamanın Yapı Dokusuna Etkisi 32 3.3. Bölüm Sonucu 33 4. FARKLI ZAMANLARI YANSITAN DOKULARIN AYNI YAPIDA BİRARAYA GELME NEDENLERİ 34 4.1. Eski Olanın Fark Edilmesinin Sağlanması / Canlandırma 35 4.2. Eski de Yapılacak İşlev Değişikliği / Fonksiyonlandırma 44 4.3. Eski nin Zamana Uyum Sağlaması / 'Yeni'leme 54 4.4. 'Eski' Konstrüksiyona 'Yeni'nin Eklenmesi / Sağlamlaştırma 60 4.5. Bölüm Sonucu 65 5. SONUÇLAR VE TARTIŞMA 68 KAYNAKLAR 72 EKLER 76 Ek A. Rife, F. ve Muriel, S. tarafından e-mail yoluyla Olivella evi ile ilgili gönderilen bilgi 76 i

Ek B. Köksal, G. tarafından Kazıklı Kervansaray Restorasyonu ve Çok Amaçlı Kültür Merkezi İç Ek Yapısı ile ilgili gönderilen bilgiler 76 Ek C. Porcher, J.P. tarafından e-mail yoluyla Brito evi ile ilgili gönderilen bilgiler 79 Ek D. Rovira, M. ve Gallifa, D. tarafından e-mail yoluyla Montseny'de stüdyo ev ile ilgili gönderilen bilgiler 82 Ek E. İncelenen projelerde eski-yeni dokuların bir araya gelme nedenlerinin ve doku bileşenlerinin belirtildiği çizelge (A3 sayfa ebatı) 85 ÖZGEÇMİŞ 86 ii

ÖZET Dokunun zamanla olan ilişkisi tezin omurgasını oluşturmaktadır. Zaman algısını canlı tutan bilincimiz, nesneler arasında karşılaştırmalar yaparak 'eski' ve 'yeni' sözcüklerini dile getirir. Eski ve yeniyi dokular üzerinden algılarız. Çünkü zamanın izleri dokulara yansır. Zamanın dokuyu değiştiren bir boyut olması, dokuyu etkileyen bir başka boyutu daha açığa çıkarmıştır: 'ışık'. Dokunun derinliklerine inildikçe ışığın renk ve yüzey ile; zamanın ise malzeme ile olan şaşırtıcı ilişkisi ortaya çıkmıştır. Doku kavramının tanımlanmasını gerektiren bu çalışmada doğadaki dokudan başlanarak yapı dokusuna doğru yol alınmıştır. Dokunun parçalarına indirgenecek şekilde yapılan bu tanım, yüzey, renk ve malzemenin dokuya anlam katan bileşenler olduğu sonucuyla pekişmiştir. Yapı dokusu ile zaman arasındaki bağın düğüm noktasını oluşturan malzeme ve doku ile ışık arasındaki ince çizgiyi yansıtan yüzey ve renk, tasarım yolunda çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu bileşenlerin nitelikleri, eski bir yapıya eklenen yeni dokunun hangi kriterler göz önünde bulundurularak seçilmiş olduğunun cevabını verebilmektedir. Farklı zamanları yansıtan dokuları aynı yapıda buluşturan çeşitli projeler incelendiğinde estetiğin, işlevin, sağlamlığın ve zamana uyum sağlamanın, bir araya gelmedeki temel amaçları oluşturduğu gözlemlenmektedir. Anahtar Kelimeler : Zaman, eski-yeni, doku, yüzey, renk, malzeme iii

ABSTRACT The relationship between the texture and time comprises the backbone of this thesis. Our consciousness that keeps the perception of time alive, verbalizes the terms of old and new by making comparisons between the objects. The perception of the old and new occurs through the textures. Because the impression of time reflects onto textures. As a matter fact that time is a dimension that changes the texture, it also exposes an other dimension which also affects the texture: light. Once we focus inside the texture, the dazzling relationship between time and material and light amongst color and surface comes out. In this study, to satisfy the need of identifying the concept of texture, there is a cruise starting from the texture in nature to the texture on building structure. This description which is focused on the components of texture, concludes that surface, colour and materials are the essential components that make sense to texture. The material which is the vital point for the connection between structural texture and time and the surface and colour that reflect the smooth line via the light and texture play a critical role at the path of design. The qualifications of these components can reply the question: 'What is the criteria of choosing the new texture that will be added on the old structure?' During the observation of various projects which consist of textures that represents different time intervals at the same structure, it is observed that aesthetic, function, stability and accommodating to time create the basic intentions of assembling. Key Words : Time, old-new, texture, surface, color, material iv

ÖNSÖZ Tez sürecim de 'eski' ve 'yeni'lerin harmanlaması olarak geçti. Hayatım boyunca edindiğim 'eski' bilgiler ve tecrübeler, okuduğum 'yeni' kaynaklarla, tanıştığım 'yeni' insanlarla pekişerek bu çalışmayı bir bütün haline getirdi. Çalışmamda danışmanım olan anlayışlı ve değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Kuruç'a teşekkürlerimi sunarım. Emeklerinden dolayı tüm hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim. Türkçemiz'i güzel kullanmayı bana öğreten, çalışmalarım için uygun şartlar hazırlayan ve zorluklara karşı sağlam durmamı sağlayan babam Aydın Ağırtaş ve bu mesleği seçmeme vesile olan, el becerisini aldığım annem Nurten Ağırtaş'a; tez konusunda tecrübelerini aktaran ve emeklerini unutamayacağım ablam Merve İlhan'a ve ağabeyim Tolga İlhan'a çok teşekkür ederim. Ayrıca tez sürecimin başında ve sonunda ailemize giren, bana farklı sevgiler yaşatan Ecrin Tuba İlhan ve Evren Semizoğlu'na; arkadaşların seçilmiş kardeşler olduğuna inanmamı sağlayan ve bu süreçte benimle birlikte yol alan dostlarıma çok teşekkür ederim. Ömrümüz boyunca beraber olacağımızı bilmek hissi çok güzel. Bu tezi okuyacak olanlara şimdiden teşekkürler... Zevkle okumanız ve faydalı olmak dileğiyle... Ocak 2012 Dicle AĞIRTAŞ v

ÇİZELGE LİSTESİ Sayfa No Çizelge 2.1. Zamana bağlı olarak fiziksel mekanın tükenişi, gerçek mekan kavramının gelişmesi.... 7 Çizelge 3.1. Doku bileşenleri ile ışığın ve zamanın ilişkisi... 14 vi

ŞEKİL LİSTESİ Sayfa No Şekil 3.1. Disney Concert Hall, binanın dış hatlarının algılanması... 15 Şekil 3.2. Disney Concert Hall, hacimlerin uzaklık ve yakınlıklarının algılanması... 15 Şekil 3.3. Disney Concert Hall, ışığın izinin yüzeylerle algılanması... 15 Şekil 3.4. 12 blok, Pahlı yüzey a... 22 Şekil 3.5. 12 blok, Pahlı yüzey b... 22 Şekil 3.6. 12 blok, Pahlı yüzey c... 22 Şekil 3.7. 12 blok, Pahlı yüzey a ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.8. 12 blok, Pahlı yüzey a ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.9. 12 blok, Pahlı yüzey b ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.10. 12 blok, Pahlı yüzey c ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.11. 12 blok, Pahlı yüzey c ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.12. 12 blok, Pahlı yüzey c ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.13. 12 blok, Figür alan... 23 Şekil 3.14. 12 blok, Figür alan ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.15. 12 blok, Figür alan ile tasarlanan duvar... 23 Şekil 3.16. 12 blok, Perdahlı yüzey a... 24 Şekil 3.17. 12 blok, Perdahlı yüzey b... 24 Şekil 3.18. 12 blok, Perdahlı yüzey a ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.19. 12 blok, Perdahlı yüzey a ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.20. 12 blok, Perdahlı yüzey a ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.21. 12 blok, Perdahlı yüzey b ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.22. 12 blok, Perdahlı yüzey b ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.23. 12 blok, Perdahlı yüzey b ile tasarlanan duvar... 24 Şekil 3.24. David Binns tasarımı duvar... 25 Şekil 3.25. Iberia Center for Contemporary Art maket fotoğrafı... 26 Şekil 3.26. Iberia Center for Contemporary Art cephe fotoğrafı... 26 vii

Şekil 3.27. Gaudi'nin blok taş ve tuğla ile tasarladığı akışkan yüzey... 26 Şekil 3.28. Bruder Klaus Chapel konstrüksiyon fotoğrafı... 27 Şekil 3.29. Bruder Klaus Chapel iç mekan dokusu... 27 Şekil 3.30. Dominus Winery cephe dokusunun iç mekandan algılanması... 28 Şekil 3.31. Norwegian Wild Reindeer Centre Pavillion'un arka cephesi... 29 Şekil 3.32. Norwegian Wild Reindeer Centre Pavillion'un arka cephe çizimi... 29 Şekil 3.33. Norwegian Wild Reindeer Centre Pavillion'un iç mekanı... 29 Şekil 3.34. Norwegian Wild Reindeer Centre Pavillion'un ön cephe çizimi... 29 Şekil 3.35. 'LiTraCon' saydam betona ait görsel... 30 Şekil 3.36. 'Solid Poetry'... 31 Şekil 3.37. 'Luminex'... 31 Şekil 4.1. Kolumba Sanat Müzesi kuzey doğu görünüşü... 36 Şekil 4.2. Kolumba Sanat Müzesi doğu görünüşü... 36 Şekil 4.3. Kolumba Sanat Müzesi zemin kat planı... 37 Şekil 4.4. Kolumba Sanat Müzesi kesitler... 37 Şekil 4.5. Kolumba Sanat Müzesi iç mekan fotoğrafı... 38 Şekil 4.6. Kolumba Sanat Müzesi eski ve yeni dokuyu gösteren bir cephe fotoğrafı... 39 Şekil 4.7. Kolumba Sanat Müzesi yeni doku... 39 Şekil 4.8. Olivella evinin eski fotoğrafı... 40 Şekil 4.9. Olivella evinin batı cephesini gösteren yeni fotoğrafı... 40 Şekil 4.10. Olivella evinin kuzey cephesinden gece fotoğrafı... 41 Şekil 4.11. Semmerzake evinin eski fotoğrafı... 41 Şekil 4.12. Semmerzake evinin yeni fotoğrafı... 41 Şekil 4.13. Semmerzake evine ait eski plan... 42 Şekil 4.14. Semmerzake evine ait yeni plan... 42 Şekil 4.15. Semmerzake evinde yeni mekana ait görsel... 43 Şekil 4.16. Semmerzake evinin akşam görünümü... 43 Şekil 4.17. Raum Zita Kern evine ait cephe fotoğrafı... 45 Şekil 4.18. Raum Zita Kern evine eklenen katta yüzeylerin ve açıklıkların mekanı şekillendirişi... 45 Şekil 4.19. Raum Zita Kern evinde yeni dokunun merdiven kısmından başlayarak üst katı oluşturması... 46 Şekil 4.20. Raum Zita Kern evinde yeni dokunun merdiven kısmından başlayarak üst katı oluşturması... 46 viii

Şekil 4.21. Marques de Riscal Şarap Evi'ndeki eski mahzenleri ve yeni binanın batısındaki dokuyu gösteren bir fotoğraf... 48 Şekil 4.22. Marques de Riscal Şarap Evi'nin güney cephesindeki dokuyu gösteren bir fotoğraf... 48 Şekil 4.23. Marques de Riscal Şarap Evi'ne ait kesit... 49 Şekil 4.24. Marques de Riscal Şarap Evi'nin eski yapıyla arasındaki bağlantı aksını gösteren bir fotoğraf... 50 Şekil 4.25. Marques de Riscal Şarap Evi'nde bağlantı aksından geçerken çekilmiş bir fotoğraf... 50 Şekil 4.26. Kazıklı Kervansarayı'nın 2007 yılında çekilmiş fotoğrafı... 51 Şekil 4.27. Kazıklı Kervansarayı restorasyon ve iç-ek yapı projesi uygulaması... 52 Şekil 4.28. Kervansarayın özgün duvarları ile yeni yapının taşıdığı saçağa ait cephe çizimi... 52 Şekil 4.29. Kervansarayın girişini gösteren fotoğraf... 53 Şekil 4.30. Kervansarayın girişini gösteren fotoğraf... 53 Şekil 4.31. Yapının batı cephesindeki boşluğun kapı olarak yeşil alana açılması.. 54 Şekil 4.32. Brüksel Kraliyet Antreposu... 55 Şekil 4.33. Brüksel Kraliyet Antreposu'nun iç mekandan gündüz görünüşü... 56 Şekil 4.34. Brüksel Kraliyet Antreposu'nun iç mekandan gece görünüşü... 56 Şekil 4.35. Brüksel Kraliyet Antreposu ofis katları... 57 Şekil 4.36. Brüksel Kraliyet Antreposu'nda mevcut dokuya eklenen doğramalar ve camekan bölme duvarlar... 57 Şekil 4.37. Brito-Guimaraes evinin eski fotoğrafı... 58 Şekil 4.38. Brito-Guimaraes evine ait avlunun fotoğrafı... 59 Şekil 4.39. Brito-Guimaraes evine ait avlunun eski fotoğrafı... 59 Şekil 4.40. Brito-Guimaraes evinde yeni mekanlarda cor-ten çelik kullanımı... 59 Şekil 4.41. Montseny'deki yapının yenilenmeden önceki hali... 61 Şekil 4.42. Montseny'deki yapının yeni haline ait kesit... 62 Şekil 4.43. Montseny'deki yapının yeni haline ait detay fotoğrafı... 62 Şekil 4.44. Montseny'deki yapının yenilenen arka cephesi... 64 Şekil 4.45. Montseny'deki yapının salon ile teras kısmını gösteren fotoğraf... 64 ix

KISALTMALAR LİSTESİ TDK TMMOB : Türk Dil Kurumu : Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği x

1. GĠRĠġ 1.1. GĠRĠġ VE ÇALIġMANIN AMACI Zaman, doğadaki değişimi kavramamızı sağlar. Değişen her şey kendisine deneyim katarak 'eski'leşmekte ve 'yeni' olan ile karşılaştırılmaktadır. Eski ile yeni, değişimi ve birbirlerini açığa çıkarmaktadır. Bu iki kavramı algılayabildiğimiz en belirgin öğe dokudur. 'Doku', ait olduğu nesnenin geçirmiş olduğu zamanı belirli izler üzerinden anlatır ve bu izlerle nesnenin belleğini yansıtır. Belleği olan bir nesne ile olmayan bir nesne arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu iki doku yan yana geldiğinde bu farklılıklar 'zaman'ı daha iyi algılamamızı sağlar. Mimarlıkta farklı zamanları yansıtan iki dokunun yan yana gelmesi yapıya çeşitli anlamlar katmaktadır. Bu dokular bir araya getirilirken en son edinilen olan 'yeni, fazla zaman geçirmiş olan 'eski'ye anlam veren bir değer olarak kurgulanmalıdır. Bu kurguda eski ile yeninin bir araya gelme biçimleri ve amaçları yapının geçmişine, çevresine, kullanım amacına, strüktürüne, zamanla kurduğu ilişkiye, tasarımcısına ve benzeri özelliklere göre farklılık göstermektedir. Eski dokuya yeni bir doku eklenirken bu özellikler üzerinden bina yeniden tanımlanmaktadır. Bu tanım, eski ve yeni dokudan daha fazlasını yansıtarak yapı bütününde başka bir doku meydana getirmektedir. Yeni dokunun eski olana eklenmesinin nedeni mevcut yapıyı canlandırmak, yapıya fonksiyon eklemek, yapının zamana uymasını sağlamak ya da yapıyı sağlamlaştırmak olabilir. Tasarımda belirlenen ana amaç, diğer amaçlarla bir araya gelerek yapının kurgusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada, doku-zaman ilişkisi irdelenerek farklı nedenlerle bir araya gelen eski ve yeni dokudan oluşan yapılar ele alınmıştır. Yeni dokunun eski dokuya neden eklendiği ve yapıya olan etkisi örnekler üzerinden sorgulanmıştır. Eski ile yeninin 1

yan yana gelme nedenlerine göre sınıflandırılan yapılarda yüzey, renk ve malzeme nitelikleri ele alınmıştır. Bu nitelikler değerlendirilerek oluşan bütüne ait sonuçlar incelenmiştir. Çalışmanın amacı, zamanın yapı dokusu ile ilişkisini inceleyerek farklı proje örnekleri üzerinden eski ile bir arada olan yeni nin yapı bütününe olan etkisini doku nitelikleri üzerinden değerlendirmektir. 1.2. ARAġTIRMA KAPSAMI VE YÖNTEMĠ Araştırma süreci, mimaride farklı zamanları yansıtan yapı dokuları ile ilgili olarak zaman-mekan ve eski-yeni gibi anahtar kelimelerle yapılan incelemelerle başlamıştır. Dokunun zamanı yansıtan belirleyici bir öğe olarak karşımıza çıkması, dokunun bileşenlerini araştırmama ve zamanın bu bileşenlerden en çok hangisine etki ettiğini incelememe neden olmuştur. Doku kavramına ayrıntılı yer verilerek bileşenlerin özellikleri irdelenmiştir. Dokunun temel bileşenleri olan yüzey, renk ve malzemenin zaman ile ilişkisi araştırılmış ve bu araştırmaya dokuyu ortaya çıkaran bir diğer boyut olan ışık öğesi de eklenmiştir. Doku bileşenlerinin bu iki boyutla olan ilişkisi sorgulanmıştır. Araştırmalar sonucunda dokudaki yüzey ve rengin ışık ile; malzemenin zaman ile daha fazla etkileşim içinde olduğu tespit edilmiştir. Eski ve yeni kavramlarına ek olarak doku ve zaman ilişkisi irdelendikten sonra mimarlıkta eski dokuyla buluşan yeni doku konu edilmiştir. Farklı zamanları yansıtan yapı dokularının bir araya gelme nedenleri, zamanın etki ettiği değerler olan estetik, işlev ve sağlamlık göz önünde bulundurularak ve zaman kavramı derinlemesine incelenerek dört başlıkta ele alınmıştır. Bunlar canlandırma, fonksiyonlandırma, zamana uyum sağlama ve sağlamlaştırma olarak belirlenmiştir. Bölümle ilgili olarak çeşitli kaynaklar incelenerek bu başlıklarda yenileme projelerine yer verilmiştir. Projelerde eski yapıya neden yeni dokunun eklendiği birincil başlıklar üzerinden değerlendirilmiş ve ikincil olarak diğer başlıkları da yansıtabildiği görülmüştür. Bu anlatım üzerinden bütündeki yapı dokusunun hangi özelliklere sahip olduğu incelenmiştir. 2

Projelerin araştırılması sırasında literatür taramaya başvurulmuş ve yenileme projeleri üzerinde çalışan mimarlara elektronik posta aracılığıyla sorular sorulup bir kısmından yanıt alınmıştır. Aynı zamanda mimarların web sitelerindeki proje raporları incelenerek yapılan yorumlar ve eleştirilerle ilgili bilgi toplanmıştır. Restorasyon uzmanı değerli hocalarla yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Ülkemizde bu konuyla ilgili olarak dikkatimizi çeken çok başarılı rekonstrüksiyon örnekleri mevcuttur. Fakat çalışmada rekonstrüksiyon değil 'ekleme' irdelendiği için bu tür örneklere yer verilememiştir. Dolayısıyla Türkiye'den eski dokunun yanına eklenen yeni bir dokuyu konu eden tek bir proje ele alınmıştır. Çalışma sürecinde tavsiye edilen kaynaklar, yerli ve yabancı kitaplar, süreli dergiler, üniversite yayınları, makaleler gibi literatür taramaları, mimarlık üzerine seminer ve konferanslardan elde ettiğim bilgiler ve kendi deneyimlerimle araştırmamı pekiştirmiş ve bütün bu araştırmalar neticesinde sonuç bölümünü yazarak çalışmayı sonlandırmış bulunmaktayım. 3

2. MĠMARLIKTA ESKĠ VE YENĠ KAVRAMI Bir mekanda daha fazla zaman geçirmiş nesneyi 'eski', daha az zaman geçirmiş nesneyi ise 'yeni' olarak tanımlarız. Bu iki sözcüğün sözlük anlamlarına baktığımızda eski sözcüğü 'çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan'; yeni sözcüğü 'oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan' olarak tanımlanmaktadır [TDK]. Bu tanımları yaparken 'zaman' kavramını kullanmak durumundayız. Doğadaki her varlık değiştiği için zamanı kavrayışımız, değişimi hissetmemizden kaynaklanır. Zamanın var oluşu, nesnelerde meydana gelen değişiklikleri algılamamızı sağlar ve bizi eski ile yeni sıfatlarını kullanmaya yöneltir. Eski ile yeni, varlığa ait kavramlardır ve her varlık bu iki kavramı da yaşar. Eskinin başlangıcı yeniye; yeninin sonucu ise eskiye karşılık gelmektedir. Yeninin eskimesi her varlık için kaçınılmaz doğal bir durumdur. Bu doğal durumu yavaşlatmak ya da eskimiş olanı şimdiki zamana uygun hale getirmek adına eskinin yenilenmesi de mümkündür. Yenileme kelimesinin sözlük anlamlarından biri 'Bir süreçte kullanılan etkinliğini yitirmiş özdekleri, nitel özelliklerini yeniden kazandırıp etkinleştirerek sürece katma' olarak belirtilmektedir [TDK]. Yani yenileme, eskiyen varlığın estetik, işlev ya da sağlamlık açısından zayıflayan değerlerinin saptanarak varlığa bu değerleri kazandıracak niteliklerin eklenmesidir. Yenilemede 'ekleme' söz konusudur. Eskinin kaybetmiş olduğu özelliği yerine getirecek bir parça eklenir. Bu süreç sonunda eski olan 'yeni' hale gelmez, fakat değişir ve dönüşür. O yüzden eskisinden farklı olur. Yenileme ve yenilik, aynı sözcükten türemiş iki farklı kavramdır. 'Yenilik', eskimiş veya yetersiz olan şeyleri yeni ve yeterli olan ile değiştirme anlamındadır [TDK]. Yenilikte eklemek yerine tamamen değiştirmek ve ortaya yeni bir şey koymak söz konusudur. Eskiyi yeni gibileştirme çabaları günlük hayatta sık sık rastladığımız bir durumdur. Yaşlandıkça ciltte oluşan kırışıklıkların yok edilmeye çalışılması ya da eşyaların cilalanması, yaşlanma/eskime sürecinin tersine çevrilip estetik özelliklerin geri kazanılmak istenmesinin bir sonucudur. Bu yapılırken varlığın tamamen yeni gibi gözükmesi beklenir ve bu şekilde uygulama yapılır. Bu durum, mimaride olumlu bir 4

durum değildir. Çünkü mimarlık, eskiye eklenen yeninin eskisinden ayırt edilebilir olmasını ve zaman farkının anlaşılabilir kılınmasını esas alır. Mimarlıkta eski olan, geçmiş kültürü yansıttığı ve bize önemli bir kaynak olduğu için daha değerlidir. Değerli bir şeyin nitelikleriyle oynamak yerine kaybettiği nitelikleri kazandıracak yeni bir şey eklemek gerekir. Bu bölümde zamanın tanımı yapılarak zaman-mekan ve eski-yeni kavramlarından bahsedilmiştir. Mimarlık çevrelerinin bu konudaki söylemlerine yer verilerek bu kavramların mimarlıkla ilişkisi ele alınmıştır. 2.1. ZAMAN Zaman, değişimi algıladığımız anların toplamıdır. Bu algı, kıyas yaptığımız sürece hissedilir. Geçmişe ait bilgileri şu anki bilgiler ile karşılaştırdığımızda zamanın geçtiğini varsayarız. Bu varsayım bilinç ile ilgili bir durumdur. Bilinç olmazsa bilgi saklanılamaz, bilgi olmazsa karşılaştırma yapılamaz ve zaman algılanamaz. Algı, dış dünya imgelerinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Diğer bir deyişle canlının dış dünyayla ilişkisinin temelidir. Algıda zaman, mekan ve madde söz konusudur. Madde algısı görme, dokunma, işitme, tat ve koku duyularıyla ilişkiliyken; zaman ve mekan algısı uzamsal bellekle alakalıdır. Aristoteles'ten beri zaman konusundaki geleneksel teori şimdi noktalarının bir dizisi olarak betimlenebilir. Fakat zaman çok daha karmaşık bir olgudur. Martin Heidegger 1, 'Varlık ve Zaman' da zaman teorisinin bir olay yapısı sunması gerektiğini belirtir. Buradaki olay, varlığın kendisinin zamansal karakteriyle ilgilidir. Böylece Heidegger şimdiler dizisinin dizilişinin aksine zamanın gerçek boyutluluğunu ele almıştır. Varlığın zaman aracılığıyla mevcut olduğunu belirtmiştir. Ona göre gerçekten var olan her şeyin kendi zamanı vardır ve zaman, onu tayin ettiği sürece orada kalır [Kanıt, 2001]. Heidegger, 1 Martin Heidegger: 1889-1976 yılları arasında yaşamış olan Alman filozof. Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinmektedir. Heidegger, M., Varlık ve Zaman (1927) 5

'Zaman, piyonların yerini değiştirerek oyun oynayan bir çocuktur.' [Durukal,1999] sözüyle de, zamanın var olanın üzerindeki etkisini dile getirmiştir. Tarih boyunca felsefeciler zaman hakkında yorum yaparken zamanın ait olduğu yer i de sorgulamışlardır. Çünkü yer/mekan, zamanın oluşturduğu algısal sürecin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. 2.1.1. Zaman ve Mekan Zaman ve mekan ayrı iki kavram olarak açıklanabilir olmakla beraber; aslında aynı bütünün insan tarafından algılanabilecek farklı boyutlarıdır. Geçmişte ağırlıklı yaklaşım, zaman ve mekanı ayrıştırarak farklı kavramlar olarak algılamaya çalışmakken; Immanuel Kant 2, Saf Aklın Eleştirisi'nde zaman ve mekan kavramlarının deneyden değil, a priori 3 olarak akıldan geldiğini ortaya koymuştur [Kahvecioğlu, 2005]. Bu bağlamda mekan ve zaman kavramı, dış dünyayı algılama şekilleri olarak anlaşılabilir. Oswald Spengler 4 ise Batı'nın Çöküşü'nde Kant'ın zaman tanısını eleştirmiş, bununla doğru bir sonuca varılamayacağını belirtmiş [Magee ve Spengler, 2006] ve mekanları algılama yetisine doğuştan sahip olsak bile oluşları 'nasıl' gördüğümüzün büyük ölçüde toplum ve kültür tarafından yönlendirildiğini savunmuştur [Güvenç, 2005]. Mekan, anlık fiziksel bir boşluk ifadesinden yaşam ve deneyim içeren bir boyuta varmaktadır. İnsanın mekanla kurduğu algısal ilişki zaman boyutuna bağlı olarak bellekte bir 'imaj'a dönüşür. Söz konusu imaj, algılanan çevre, algılayan insan ve algısal sürecin tüm değişkenlerine ait verilerin bir sonucudur. Her canlının dış dünyayı algılama yetenek ve potansiyeli farklıdır. Dolayısıyla bir mekan sonsuz sayıda mekan algısı üretmektedir. Zamana bağlı olarak mekanla kurulan algısal ilişki 2 Immanuel Kant: 1724-1804 yılları arasında yaşamış olan Alman filozof. Kant, I., Saf Aklın Eleştirisi (Suner, S., (1967), Düşüncenin Tarihteki Evrimi. İstanbul 1967). 3 A priori, kelime anlamı olarak önceki demektir. Ancak genel kullanım alanı olan felsefede, deneyden önce olan anlamında kalıplaşmıştır. A priori, genelde deneyle kanıtlanamayacak olgular için kullanılır. Bunun en temel örnekleri dinsel konular ile ölüm ve hayatın başlangıcı, tanrının varlığı, evrenin yapısı gibi metafiziksel savlardır. 4 Oswald Spengler: 1880-1936 yılları arasında yaşamış olan Alman tarih felsefecisi. Spengler, O., Batı'nın Çöküşü (1926, Türkçe çeviri); The Decline of the West (Kısaltılmış İngilizce çevirisi), Wintage Book, 2006. 6

değişir. O mekanda edinilen deneyim ve bellekte yer edinen mekansal imajlar nesnel mekandan bağımsızlaşarak zamanın ürettiği mekan haline gelir [Kahvecioğlu, 2005]. Bu yüzden aynı mekan her insan tarafından farklı algılanabildiği gibi bir birey tarafından da her seferinde farklı algılanabilir (Çizelge 2.1.). Çizelge 2.1. Zamana bağlı olarak fiziksel mekanın tükenişi, gerçek mekan kavramının gelişmesi a) Fiziksel katman ön planda b) Algısal deneyim arttıkça biçim c) Zihindeki anılar ağırlık silikleşmekte kazanmakta (Çizelge: Hüseyin Kahvecioğlu) zaman Gaston Bachelard 5 mekanı, 'peteklerinin binlerce gözünde zamanı sıkıştırılmış olarak muhafaza eder' şeklinde ifade etmiştir [Bachelard, 1957]. Bu ifade, Heidegger'in zamanı başrole yerleştiren görüşünün tersine, zamanın mekana ait bir kavram olduğunu vurgulamaktadır. Her durumda zaman ve mekan, birbirleri üzerinden okunabilir ve anlaşılabilir. Mimarinin zamansal karakteri ilk kez 17. yüzyıl sonlarında Querelle des anciens et des modernes 6 'de sistematik olarak tartışıldı. Antikite savunucuları, antik çağın mimaride aşılamaz normlar ve kalite kuralları oluşturduğunu ileri sürerken, modernite savunucuları kalite normlarının zamansal, bağlamsal ve tamamen bir alışkanlıklar modeli olduğunu belirtmişlerdir [Führ, 2005]. 5 Gaston Bachelard: 1884-1962 yılları arasında yaşamış olan Fransız filozof, yazar. 6 Querelle des anciens et des modernes: 1690'lı yıllarda Fransız Akademisi'nde büyük çalkantı yaratan, antikite ve modernite savunucuları arasındaki edebi ve sanatsal içerikli tartışma. 7

Mimaride zaman konusuna önemli bir göndermede bulunan Sigfried Giedion 7, 1941 yılında yayınlanan 'Space, Time and Architecture (Mekan, Zaman ve Mimari) adlı kitabıyla 20. yüzyılın ikinci yarısında etkili olmuştur. Giedion, tarihsel bir analizden hareketle modern mimaride yeni mekan kavramına yönelmek için mimarinin zaman yönünü ele almıştır. Kitapta şunu belirtmektedir: 'Rönesans döneminde egemen olan merkezi perspektifi bir yana bırakarak artık nesneyi belirli bir perspektiften boyamaya çalışmadılar, fakat etrafında dolanarak nesnenin özünü, içsel oluşumunu betimleyen bir bakışla onun en önemli unsurlarını yapı-sökümüne tabi tuttular.... böylece Rönesans dönemi boyunca mekanı tanımlamış olan ve yüzyıllarca onun oluşturucu unsurları olan üç boyuta dördüncü bir boyut, zaman eklendi.' [Führ, 2005]. Giedion (1971)'a göre çevre tasarlanırken dört önemli öğe örgütlenmektedir. Bunlar mekan, anlam, iletişim ve zamandır [Mozaikçi, 2010]. Mekanlar işlevsel değerleriyle olduğu kadar anlamsal değerleriyle de öne çıkar ve iletişim değeri taşır. Bu iletişim zamana bağlı olarak bireyde farklı algılar uyandırır. Mimaride zaman boyutu ile ilgili bir diğer çalışma Kevin Lynch in Bu yer hangi zamandır? başlıklı 1972 de yayımlanmış çalışmasıdır. Kevin Lynch 'içinde her türlü insan eylemini barındıran yer duygusu birikimlidir, anılarda birikir' demekle, mekan kavramının bilince ve zamana bağlı olduğunu söylemektedir [İnceoğlu, 2005]. Dolayısıyla paylaşılan ve anımsanan yerler 'mekan' olmaktadır. Paylaşılması için şimdiki anın, anımsanması için geçmişin, yaşanmışlık için bilincin olması gerekmektedir. Yaşanmışlık bilincinin olmadığı mekanın mekan olmadığını düşünen İrem Mollaahmetoğlu Falay (1998), mekan ve zamanla ilgili şunu belirtmektedir: 'Mimari açıdan bakıldığında insan yaşamının zaman-mekan anlarının oluşturduğu prizmalardan oluştuğu söylenebilir. Bunun içinde adalar vardır. Üzerinden birbirine sıçranarak yaşamın özetlendiği, yaşamı yönlendiren -oryante eden- adalar. Yaşanmamış mekan, yani zamanla buluşması gerçekleşmemiş mekan mekan değildir. Mekan yaşandıktan sonra çerçevelenir. O mekandaki yaşamın derinliğine göre bu çerçeve kalınlık kazanır [Yürekli, 2005]. 7 Sigfried Giedion: 1888-1968 yılları arasında yaşamış olan İsviçreli mimarlık tarihçisi ve eleştirmeni. 8

Zamanın mekana iki şekilde etki ettiğini söyleyebiliriz. Biri, insanın belleğindeki imajı sürekli olarak değiştirmesidir. Yıllardan beri yaşadığımız mekana ilk taşındığımız ya da uzun süredir çalıştığımız ofise ilk geldiğimiz anı düşünecek olursak, mekanda hiç bir değişiklik yapılmamış olsa bile geçmişteki ve şimdiki etkilerinin farklı olduğunu görürüz. Sosyal hayatımızın ve alışkanlıkların bilincimizde oluşturduğu değişimlerin mekana bakış açımızı da farklılaştırdığını söyleyebiliriz. Zamanın mekana olan bir diğer etkisi ise mekanın geçirdiği deneyimi belirgin kılmasıdır. Zaman, mekana izler katarak kendini de açığa çıkarmaktadır. Uğur Tanyeli (2007), zamanın bu etkisini şu cümlelerle ifade etmektedir: 'Zaman mimarlık ürününe iki karşıt biçimde etkir. Bir yandan onu, varlığını sürdürmesini engelleyecek kadar hırpalayabilir, eskitir, hatta değerden düşürebilir. Öte yandan da o eskiliğin izleri onun tarihselliğine kanıt olacak biçimde yapıya özgül bir değer katar. Yapı, bir taraftan eskiyip kullanım ömrü tehlikeye girerken, öte taraftan da eskiliği nedeniyle yeni bir anlam kazanır.' Yapının geçirmiş olduğu zamanı belli eden 'eski olma' durumu, yenilikleri beraberinde getirir. Eski ve yeni sözcüklerinin birlikte anılmasının nedeni her koşulda birbirlerini açığa çıkarmalarıdır. Yeni olan zamanla eskileşir, eski ise zamanla kendine bir şey katarak yenileşir. 2.2. ESKĠ VE YENĠ KAVRAMLARI Eski ve yeni nesnenin arasındaki fark, doku ve deneyimdir. 'Eski' olan nesnenin dokusu insanlarda, eşyalarda, yapılarda; kısacası doğada canlı ve cansız bütün varlıklarda sahip olduğu izler bakımından anlaşılabilmektedir. Deneyim ise birikimle oluşmakta ve dokuya yansımaktadır. Yaşımız ilerledikçe cildimizde beliren kırışıklıklar, ağaçların gövdelerindeki kabuğun kabarması, parlak bir taşın matlaşması zaman kavramını algılamamızı sağlar. Bu algıda varlığın başındaki ve sonundaki hali arasında zıtlık söz konusudur. Mimarlıkta yapının en baştaki hali ve şimdiki hali arasındaki farkı cephe dokusuna bakarak algılayabiliriz. O yapının yeni halini hiç görmemiş olsak bile, yapının 9

geçirmiş olduğu zaman hakkında yorum yapabiliriz. Yani bir nesne, o 'yer'de ne kadar zamandan beri durduğunu dokusu ile belli etmektedir. Zamanın dokuya kattığı şey eskiye ait bir yenidir. Bu durum mekana görsel, dokunsal ve işitsel bir değer kazandırmaktadır. Bir yüzeyin zaman ile aşınması aynı malzemenin içinden yeni yüzeyler çıkarır. Bu, taklit edilemez doğal bir 'yaşlanma' durumudur. Bir yüzey silinirken bir diğer yüzey ortaya çıkmaktadır ve ortaya çıkan yeni yüzey patinadır. Uğur Tanyeli (2007), patinanın tanımını şu şekilde yapmaktadır: 'Patina, yapının dış ve iç yüzeyine söz konusu eskimeyle eklenen katmanın adıdır. Onu hem bir atmosferik kir katmanı ve yaşanmışlık kanıtı olarak örter, hem de aynı katmanın daha derinlere işlemesini engelleyen bir koruyucu kılıf işlevi görür.' [Tanyeli, 2007]. Eskileşen bir yüzeyin bile yeni bir yüzey oluşturarak kendini koruması, eski-yeni ilişkisine farklı bir boyut katmaktadır. Eskitme dokusu verilmiş ahşap bir malzeme görsel açıdan bizi yanıltabilir. Fakat zamanı lifleri arasına sıkıştırabilen ahşap eskidikçe kendisine has ses, koku ve yüzey özelliği kazanır. Böylelikle eskitme dokusu verilmiş malzemeye ilişkin yanılgımız anlık olur. Çünkü gerçekten eski olanı, sahip olduğu yeni doku sayesinde algılarız. Onu 'eski' yapan, yeni olandan başka bir şey değildir. Ve bu algı tüm duyulara hitap etmektedir. 2.3. BÖLÜM SONUCU Bir varlığın şimdiki durumu ve varsayılan geleceği her zaman geçmişiyle iç içedir. Çünkü zamanın meydana getirdiği değişim varlığın özüne bağlıdır. Varlığın özü ise zamanla şekillenmektedir. Bu durum mimarlık için de geçerlidir. Bir yapı soyut, somut ve gerçek evre olmak üzere üç zamanı geçirmektedir. Yapının zamanı tasarım süreci ile başlar. Tasarım, bir düşünce ve fikir doğrultusunda oluştuğu için bilincin altında gizlidir ve bu yüzden soyut evrede yer alır. Tasarım çizime aktarılınca somutlaşır ve proje haline dönüşür. Proje aşaması somut evredir. Projeden sonra ise yapının inşasına başlanır ve gerçek evreye geçilir. Yapı inşası bitince yapının kullanımı devreye girer. Gerçek evre, yapı ayakta olduğu sürece devam eder. Bu evrede binanın kabuğu yeryüzüne adapte 10

olmaya başlar. Zaman içerisinde konumlandığı yerin özelliklerini alır. Bina yüzeyleri derinliklerinin özündeki toprağın rengini ya da oluştuğu elementin dokusunu açığa çıkarır. Bu süreçte doğa binayı şekillendirir. Bizim 'tahrip olma' olarak adlandırdığımız şey yağışın, rüzgarın, tozun ve nice çevresel faktörlerin binanın dış yüzeyinde değişiklik yapmaya başlaması durumudur [Mostafavi & Leatherbarrow, 1993]. Zamana bağlı olarak etkisi artan bu değişiklik yüzeyde kullanılan malzemenin niteliğine göre binaya yeni anlamlar kazandırır. Mimarideki bu zamansallık insan hayatı ile karşılaştırılabilir. Bir insanın geçirmiş olduğu bebeklik, çocukluk, gençlik, yaşlılık dönemleri aynı özün niteliklerine göre tanımlanmış farklı dönemleridir. Dolayısıyla geçmiş, bir başlangıç olarak kendisine sürekli bir şeyler ekler ve hayatımız boyunca yeniye ulaşır. Mimaride 'yeni' kavramı, eski yapı dokusunun zamana bağlı olarak geçirdiği değişimle sürekli yenilenmesi olarak ele alınabildiği gibi brüt şekliyle de düşünülebilir: mevcut yapıya eklenen doku da 'yeni'dir. Bir yapıya herhangi bir nedenden dolayı eklenen doku, hem özden kopuk olduğu için, hem de yapı bütününü değiştirdiği için yeni olmaktadır. Yeninin mevcut yapıda meydana getirdiği değişikliği yapı bütününde algılarız. Eski dokudan farklı nitelikteki bileşenlerden oluşan yeni doku, bizde farklı duyusal etkiler uyandırmaktadır. Bu yüzden zamanın dokuda çeşitlilik sağlayan etmenlerden biri olduğu söylenebilir. Yapı dokusunu daha net kavrayabilmek için doku kavramının irdelenmesi gerekir. Böylece yapı dokusunu çeşitlendiren ve zaman boyutunun etki ettiği unsurları açığa çıkarmada yol alabiliriz. 11

3. MĠMARLIKTA DOKU Doku, insan teninde cilt; ağaç gövdesinde kabuk; bina yüzeyinde cephe olarak dile getirilmektedir. Günlük hayatta birçok isimle eşleştirilir ve tüm varlıklarda farklı biçim, renk ve işlevde karşımıza çıkmaktadır. Cilt, kabuk, cephe ya da genel anlamıyla doku, farklı doku parçalarından meydana gelse bile bir bütünü oluşturur. Örneğin bir kilim çeşitli renklerdeki ve farklı nitelikteki ipliklerden üretilmişse kilimin dokusu o parçaların oluşturduğu bütündür, yani genele baktığımızda gördüğümüz yüzeydir. Bir şehrin mimarisi de farklı dokulara sahip yapılardan oluşmaktadır. Her yapı farklı zamanlarda inşa edilir ya da tek başına farklı zamanları yansıtan dokulara sahip olabilir. Mevcut bir yapının yenilenmesi sırasında eski ve yeni dokunun bir araya gelmesi, binaya ait farklı, yepyeni bir doku oluşturmaktadır. Bu genel dokunun parçalarına bakarak binaya neler kattığı ve yeni dokunun hangi amaçla tercih edildiği anlaşılabilir. Bu bölümde doku kavramının genel tanımı üzerinden mimari doku ele alınarak doku bütününün bileşenleri ve bileşenlerin ışık ve zaman boyutlarıyla ilişkisi irdelenmiştir. Tasarım sürecinde ve sonrasında doku bileşenlerinde farklılıkların oluşturulması ve teknolojik yeniliklerin dokuda sağladığı çeşitliliklere değinilerek bununla ilgili mimari örnekler incelenmiştir. Zaman da dokuda çeşitliliği sağladığı için zamanın yapı dokusuna etkisine yer verilerek bölüm sonuçlandırılmıştır. 3.1. DOKU Doku yüzey, biçim ve ışığı karakterize ederek doğayı çeşitlendirir. Bütün durağan cisimlerin yapısı ve devingen cisimlerin hareketi bir doku oluşturur. Dokuları görme ve dokunma yoluyla algılayarak nesnelerle hem niceliksel hem de niteliksel bir ilişki kurarız. Karanlık bir mekanda farklı iki nesnenin doku nitelikleri hakkında fikir sahibi olduğumuz gibi, aydınlık bir mekanda renkler, motifler, ölçüler gibi niceliksel değerler üzerinden yorum yapabiliriz. 12

Yapılarına göre doğada türlü dokular bize kabalık, yumuşaklık, kayganlık, soğukluk gibi duyusal etkiler üzerinden farklı anlatımlar verirler. Örneğin volkanik bir kitle ile kurak bir arazinin verdiği anlatım hem görsel, hem dokunsal açıdan birbirinden çok farklıdır. Çünkü her yüzeyin kendine özgü farklı dokusal etkileri ve değerleri vardır. Bu değerler doğada çoğu kez bir işlev anlatımını vermektedir. Her yaprağın kendine has dokusu, kaplumbağanın koruyucu kabuğu, kirpinin dikenli dış yapısı, bukalemunun bulunduğu çevreye uyumu, derimizin mekanik, kimyasal ve termal zararlardan korunacak şekilde olması doğal dokuların işlev anlatımına örnek olarak verilebilir. Bireyler bu anlatımlardan yola çıkarak ürettikleri her nesneye farklı dokularla yorum getirmişlerdir [URL-1, 2009]. Günlük hayatta kullandığımız eşyalar ve giydiğimiz giysilerin dokuları da insan bedeninin yapısına göre üretilmektedir. Dokular nesneleri ve mekanları sarmalar. Bir mekanı algılamamızı sağlayan duyularımızdır. Görerek ve dokunarak algıladığımız şey, mimaride türlü işlevlerin gerektirdiği şekilde kurgulanan doku değerinin kendisidir. İşlevden doğan dokuda, ışık, devinim, kesilmeler, tekrar, uygunluk-zıtlık, ton gibi üçüncü boyutta yürüyen değerler, bu değerlerin yakınlık ve uzaklık bağlantılarının kurulması, kişi önünde çok önemli görsel ve algısal etkiler oluşturmaktadır [URL-1, 2009]. Ercüment Kalmık 8, dokunun duyularımızla olan ilişkisi hakkında şunları söylemiştir: 'Doku gözle olduğu kadar parmakla da hissedilebilen bir varlıktır. Maddenin dokusunu parmaklar hisseder fakat onun estetiğini göz görür. Parmak uçları ile bir kadifeye dokunmak, bir kürkü okşamak bize haz verir. Bu dokunuştan zevk alırız, fakat bu zevk hiçbir zaman bedii bir heyecan, estetik duygunun yerini tutmaz. Dokunun estetiği gözle duyulur. Bu bakımdan doku görümsel bir elemandır. Parmakların rolü belki dokunun idrakinde göze yardımcı oluşundadır. Göz parmakların yordamı ile maddeyi daha iyi tanır.' [Sevinç, 2006]. Odabaşı nın (2002): 'Materyallere baktığımız zaman onlara dokunduğumuzda hissettiğimiz duyguları anımsarız. Tıpkı fotoğraflara baktığımızda onun çekildiği anı hatırlamamız gibi. Deneyimlerimizle bu imajları iki boyutlu dokulara transfer edebiliriz.' 8 Ercüment Kalmık: 1909-1971 yılları arasında yaşamış olan Türk ressam. 13

şeklindeki söylemi de gözün doku algısındaki önemini vurgulamaktadır [Sevinç, 2006]. Maurice Merleau-Ponty 9 de gözü ruhun penceresi olarak anlamak gerektiğini ve mekanın algısı için çok önemli olduğunu belirtmiştir [Ponty, 1964]. 3.1.1. Doku BileĢenleri Mekan ve mekanı sınırlayan gereç ayrılmaz bir bütündür. Mekanın ve mekanda bulunan nesnelerin somut olarak algılanmasını sağlayan dokuda renkleri ışık sayesinde, ışığın izlediği yolu yüzeyler sayesinde algılarız. Malzeme ise nesnenin özünü ve geçirmiş olduğu zamanı yansıtan doku bileşenidir. Yüzeylerin aşınması ve renklerin solması ya da silikleşmesi, uygun olmayan koşulların da getirebileceği durumlarken; malzemeler 'yeni' ve 'eski' kavramlarını dokularında oluşan zaman izleriyle ve nitelikleriyle göstermektedir (Çizelge 3.1.). Çizelge 3.1. Doku bileşenleri ile ışığın ve zamanın ilişkisi (Çizelge: Dicle Ağırtaş) 9 Maurice Merleau-Ponty: 1908-1961 yılları arasında yaşamış olan Fransız felsefeci ve Fenomenolog. Hem Fenomenoloji hem de Varoluşçuluk için önde gelen isimlerden biri olarak anılır. Bilinç ve ahlakla ilgili problemler üzerinde duran Merleau-Ponty, bilinçle dünya arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Ona göre algı alanımız duyumlardan oluşmaz, fakat aralarındaki mekanlarla birlikte, şeylerden meydana gelir. 14

Hacimsel dokuyu oluşturan yüzeylerin niteliği, birbirine olan akışı, hacimleri dışa bağlayan boşluklar ve mekanları sınırlayan doluluklar ışığın izlediği yolu açıkça göstermektedir. Işık, belirli bir doğrultuyla dokuya ulaştığı zaman ulaşamadığı yerlerde oluşan gölgeler, o dokunun yüzeyini algılamamızı sağlamaktadır. ġekil 3.1., 3.2., 3.3. Renklerin ışık; ışık izinin yüzeyler ile algılanması Disney Concert Hall, Frank Gehry, California - Amerika (Fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/capitolshotsphotography/5177879760/, Düzenleme: Dicle Ağırtaş) Şekil 3.1.'de binanın sadece dış hatları iki boyutlu algılanırken, Şekil 3.2.'de hacimlerin uzaklık-yakınlıkları hakkında fikir sahibi olmaktayız. Şekil 3.3.'de ise hacimleri oluşturan yüzeylerin doğrultularını ışığın vurgusuyla tam olarak algılamaktayız. Renk, ışıktan oluşmakta ve renk tonları mesafe ve oranlarla ilgili bilgi vermektedir. Fakat ışık izini ve gölgeleri belirleyen yüzey olduğu için renk tek başına dokuyu algılamamıza yetmez. Ercüment Kalmık, ışığın dokuya olan etkisiyle ilgili olarak şunu belirtmiştir: 'Işık, su gibi kendi kendine bir biçime giremeyen, başka elemanların yardımı ile biçim alan bir varlıktır. Işığa biçim veren, kalıba sokan, ışığı manalandıran, onu toplayan, dağıtan, hafifleten, sertleştiren hacimlerdir. Hacimler, satıhlar, mesafeler bir düzen içinde gelişerek ışığa plastik bir değer kazandırır. Bir testinin içi suya nasıl bir biçim verirse hacimler de ışığa öyle biçim verirler, form kazandırırlar.' [Sevinç, 2006]. Günümüzde dokunun daha çok ışıkla olan ilişkisi tartışılmakta olsa da, zaman, dokuya boyut kazandıran diğer bir faktördür. Doku bileşenlerinden malzemenin zaman ile olan ilişkisi, rengin ve yüzeyin ışık ile olan ilişkisi kadar kuvvetlidir. Zaman, dokunun sürekli değişmesini sağlamaktadır. 15

Yapılarda doku bileşenlerinin ışık ve zamanla kombinasyonu mimari örüntüyü oluşturmaktadır. Örüntü, belirli bir çevrede yer alan ve birbirini takip eden yapıların oluşturduğu bütün olarak aklımıza gelse de, Prof. Dr. Mehmet N. Türeyen tek bir yapı dokusunun da bir örüntü oluşturduğunu şu şekilde ifade eder: 'Konu bağlamında örüntü; bir mimari eserin bütününü oluşturan elemanların belli bir sistem içerisinde örgütlenmesi sonucunda elde edilen dokudur... Bina cephesindeki taşıyıcıların, doluluk ve boşlukların, malzeme ve renklerin belli bir sisteme göre kombinasyonu ve kompozisyonu sonucunda elde edilen şekillenme, o cepheye özgü örüntüdür.' [Türeyen, 2010]. Doku bir bütündür ve bu bütünü oluşturan temel bileşenler yüzey, renk ve malzemedir. Mimaride Yüzey: Yüzey, yapıya dış hatlarını kazandırır. İki boyutlu yüzey (düzlem), üçüncü boyuta (biçime) geçerken hacimsel dokuyu oluşturur. Mekanların görsel biçimi, ışık kalitesi, boyutları ve ölçeği tamamen toplam biçimin elemanları tarafından tanımlanan sınırlarına bağlıdır [URL-1, 2009]. Bir yapıya yaklaştığımız zaman algıladığımız ilk şey yapının kütlesi ve boyutsal oranlarıdır. Dolayısıyla yapılarda kütleyi algılamamızı sağlayan yüzeyler algılanma sürecinde etkin bir yere sahiptir. Le Corbusier (1923) konuyla ilgili olarak şunu söylemiştir: 'Kütle, onu yönlendiren ve yaratan hatlara göre bölünmüş bir yüzeyle kaplıdır; yüzey kütleye kişiliğini verir.' Ve yüzeyin planla ilişkisi için de şunu belirtmiştir: 'Mimarlık kendini kütle ve yüzey aracılığıyla gösterir. Kütle ve yüzey planla belirlenir. Yaratıcı olan plandır.' Le Corbusier'in mimari kütlenin ve yüzeyin ortaya çıkış aşamasını plana bağlıyor olması, planın tasarım sürecinin başlangıcı olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat herhangi bir yapının plansal düzenlenmesi çok başarılı da olsa, yapının içinde ya da dışındaki bireyler iki kesit arasındaki diyalektiği en belirgin biçimde duvar 16

düzleminde yaşarlar. Çünkü plansal bakış yatay bir düzlemden aşağı bakma ilkesine dayanır; oysa mekanın deneyimlenmesi sırasında mekanla iletişim büyük ölçüde düşeyde kurulur [Ergüney, 2004]. Yatay düzlemde hareket ettiğimiz için göz hizasının sabit oluşu, mekanda öncelikle düşey elemanları algılamamızı sağlamaktadır. Yapının kimliğini yansıtan cephenin de düşey eleman olduğunu varsayarız. Fakat cephe hem yatay hem düşey eleman olarak kabul edilmelidir. Çünkü bina hacmini tanımlayıp mekanı çevreleyen ve iç ile dış ortamları birbirinden ayıran yüzeyler bütünüdür. Cephe, temsil ettiği yapının dışa yansıyan şeklini, diğer çevre elemanlarıyla ilişkisini ve cepheyi oluşturan çeşitli mimari elemanlar arasındaki örüntüyü anlatmaktadır [Türeyen, 2010]. Cepheler işlevsel, görsel ve simgesel olarak bir binanın okunabildiği ve yorumlanabildiği esas mimari dili oluşturmaktadır. Açıklıkların konum, oran, malzeme ve dekorasyonu binanın rolü, durumu ve tarihi içeriği için önemli ipuçları verir. Cephenin karakteri, onun özellikleri tarafından değiştirilebilir. Örneğin saydam yüzeyleri çok olan bir cephe yapıya dışadönük bir kimlik yüklerken; bunun tersi süreklilik içeren kapalı bir cephe yüzeyi içedönük bir etki yaratır [Ergüney, 2004]. Şengül Öymen Gür (2002) cephenin önemine şöyle dikkat çeker: 'Bir ara yüz olarak cephe, örttüğü binanın kimliğini ve kişiliğini dışarı vurur.' İç mekan ve cepheleri birbirinden kopuk olan yapılara baktığımızda kimlikleri hakkında net bir karara varamayabiliriz. Kimliğini algılayamasak da cepheler bizde çeşitli etkiler uyandırmaktadır. Örneğin yüzeylerin oluşturduğu dikdörtgen ve kare formlar dengeli ve dinamik etki, dar açılı formlar dengesiz ve rahatsız etki, dairesel formlar rahatlatıcı ve dinlendirici etki, çapraz ve eğrisel hatlar enerjik etki yaratmaktadır. Mimaride Renk: Rengin nesnelere, mekânlara ya da yüzeylere ait bir özellik olmadığı; ışığın varlığında, gözün seçmesi ve beynin algılamasına bağlı olarak ortaya çıktığı bilinmektedir [Kuruç, 2006]. 17

Rengi oluşturan boyutlar, ton (ing. hue), doygunluk (ing. saturation) ve değer (ing. lightness) olarak kabul edilmektedir. Ton, ana renklerin veya herhangi renk birleşimlerinden meydana gelen ara renklerin sınıflandırmasını sağlayan özelliktir. Ton farklılıkları gözün algıladığı ışığın dalga boyuna göre değişiklik gösterir. Doygunluk, rengin parlaklığı ile ilgilidir. Doygunluk sıfır olduğunda, renk gridir. Değer, rengin koyuluğunu ve açıklığını belirtir. Değer oranı ışık ve ışığın değdiği yüzeyin yansıtma derecesini belirler. Değer arttıkça renk daha açık olur. Renk özellikleri ve doygunlukları olmayan renklere akromatik renkler denir. Bunlar siyah, beyaz ve gridir. Diğer renkler ise kromatik renklerdir [Selçuk, 2008]. Rengin boyutları olarak kabul edilen ton, doygunluk ve değer özelliklerinin görsel anlatımda yeterli olmadığı durumlarda kullanılan cesia terimi ise 1980 lerde Cesar Janello tarafından ortaya atılmıştır. Janello cesiayı, ışığın nesnelerle ilişki kurma yoluna bağlı olarak değişen üç boyutla açıklar: - Geçirgenlik (ing. permeability): opasite - saydamlık, - Emme (ing. absorption): aydınlık - karanlık, - Yayılım (ing. diffusivity): düzen - dağınıklık [Kuruç, 2006]. Cesar Janello nun Cesia sını temel alan Jose Caivano isimli bir araştırmacı, görüntünün geometrik özelliklerinin gösterge çizelgesinin kimyasal/yapay yöntemle oluşturulması sayesinde herhangi bir malzemenin örneğinin görsel karşılaştırmasında kullanılmak üzere Cesias atlası oluşturulabileceğini öne sürmüştür. Munsell, Ostwald, CMYK, RGB ve NCS gibi çeşitli renk dizgelerini içeren atlasta NCS (doğal renk dizgesi), renk algısına göre oluşturulan ilk dizgedir. NCS de kullanılan basit renk nitelikleri değişmeyen, benzer renklendirilmiş yüzeyler içindir. Çok renkli ve yapılı yüzeylerdeki baskın renk etkisini tanımlamada hatta saydam malzemelerde de etkilidir [Kuruç, 2006]. Renk, yüzey ve ışıkla birlikte yapı dokusunda önemli bir rol oynamaktadır. Yüzeyin algılandığı bütünün etkisi içinde var olan renk, oranları kurmak, dengeyi ayarlamak, ölçeği belirtmek, bütünü parçalamak, parçayı bütün içinde gizlemek, birleştirmek, 18

çeşitlemek, benzerliğin sadeliğini veya zıtlığın zenginliğini vurgulamak, görsel niteliklerle oynamak ve üç boyutlu hileler yaratmakta başvurulan bir araç olmuştur. Renkten biçimsel anlamda yararlanmanın özünde ise görsel algıya ilişkin olgular vardır. Yapı malzemelerinin rengi, insan tarafından üretilmeye başlandıktan sonra mimari tasarımlarda renk kullanımı için yeni bir adım atılmıştır [Selçuk, 2008]. Rengin mimarideki etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1- Perspektif etkisi: İç mekanlarda hacimsel dengeyi yükseklik ayarıyla veremediğimizde bu dengeyi renk düzenlemesi ile kurabiliriz. Örneğin yüksek bir tavanı koyu renge boyayarak alçak ya da alçak bir tavanı açık renge boyayarak yüksek gösterebiliriz. 2- Boyut etkisi: Binanın ana ve ara programlarını cepheye yansıtan yüzeyler renk düzeniyle ifade edilebilir ve cephe elemanlarının büyük ya da küçük, yakın ya da uzak gözükmesi sağlanabilir. Cephede koyu renkli çıkmalar uzak ya da daha küçük gözükürken, açık renkli çıkmalar yakın ya da daha büyük gözükmektedir. 3- Sembolik etki: Binanın kimliğini yansıtan renk, binanın ana işlevini ifade edebilir. Hastane ve resmi yapılarda düz ve sade renkler tercih edilirken eğitim binaları ve alışveriş merkezlerinde dinamik renkler tercih edilmektedir. 4- Işığı yansıtma oranına göre oluşan etki: Cephede doluluk-boşluk etkisi yaratılmadan birbirine zıt renkler kullanılarak yüzeylerde farklılık sağlanabilir. Işığı daha az yansıtan koyu renkler boşlukların sağladığı gölgeler gibi gözükmektedir. 5- Matlık-parlaklık etkisi: Parlak ya da mat renkler kullanılarak cephede aydınlık ya da loş bir etki yaratılabilir ve binaya dinamiklik ya da durgunluk katılabilir. 6- İşlevi vurgulama etkisi: Cephe niteliği, uygun renk seçimi ile vurgulanabilir. Rengin doğru kullanılmasıyla binanın karakteri cephede ifade edilebilir [Selçuk, 2008]. 7- Doğa ile bütünleşen etkisi: Mimaride renk, malzeme ile bir araya gelerek yapıyı vurgulayabilir. Doğada bulunan yüzey şekillerinin rengi, yapının rengini belirlemede etken olabilmektedir. Kır evlerinin kırmızı tuğlaları yeşilin tonunu güçlendirdiği gibi, dağlardaki kar da ahşap tonlarını açığa çıkarır. Kültürel etkileşimin yoğun olduğu 19

Venedik ve Amalfi gibi su kıyısındaki kentlerde ise çok renkliliğe rastlanır [Olcayto, 2003]. Rengin bu özellikleri, onun hem nicel hem de nitel bir bileşen olduğunu göstermektedir. Göz yanılsamasıyla mesafeler ve boyutlar üzerinde etkili olmakta ve cephelere farklı nitelikler kazandırmaktadır. Mimaride Malzeme: Malzeme, dokunun neden ya da nelerden oluştuğudur, özüdür. Aydınlıkta ya da karanlıkta malzeme hakkında fikir sahibi olabilmemiz, bilincimiz ve duyularımızla ilgili bir durumdur. Rasmussen 10, 'Yumuşaklık veya sertlik, hafiflik veya ağırlık etkileri malzemenin yüzeysel özellikleri ile ilgilidir. En kabasından en incesine kadar sayılamayacak çeşitte yüzeyler vardır... Çıplak gözle bizim bu farklılıkları görmemiz ilginç olmayabilir, ancak, dokunmadan malzemeleri pişirilmiş kil, kristalleşmiş taş veya beton olarak ayırt edebilmemiz dikkate değer bir olgudur.' [Rasmussen, 1964] sözüyle malzemenin dokunmadan görerek ya da görmeden dokunarak algılanabileceğini desteklemektedir. Bu bakımdan malzeme ışıkla beslenmez. Diğer bileşenlerden farklı olarak zamanla beslenmektedir. Her malzeme farklı elementlerden oluşmaktadır. Zaman, bu elementlerin kendilerine has nitelikleri doğrultusunda yapı dokusuna yansır. Metaller paslanır. Taş aşınır. Ahşap çürür. Bu durumlar malzemeye göre farklı süreçlerde meydana gelir. Mostafavi ve Leatherbarrow malzemenin zamanla olan ilişkisini şu şekilde belirtmektedir: 'Mimari yüzeyler bir renk veya malzeme zenginliği ile desteklenmiştir. Bu durum, sonradan uygulanmış bir çokrenklilik değildir. Malzeme, boya veya dekoratif kaplama elemanlarının aksine, derinliklerinin özündeki elementin renklerini ve dokularını açığa çıkarma imkanına sahip maddeler olarak görülmüş ve bu şekilde üretilmişlerdir.' [Mostafavi & Leatherbarrow, 1993]. 10 Steen Eiler Rasmussen: 1898-1990 yılları arasında yaşamış olan Danimarkalı mimar ve şehir plancısı. 20