KOMPOZİT RESTORASYONLARDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ



Benzer belgeler
Prof. Dr. Nuran Ulusoy. Kompozit Dolgu Maddeleri

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI

Cam İyonomer Hibrit Restorasyonlar

Cam İyonomer Hibrit Restorasyonlar

ESTETİK RESTORATİF MATERYALLER VE KOMPOZİT REZİNLER

ASİT JEL TEKNİK ŞARTNAMESİ

ESTETİK RESTORATİF MATERYALLER VE KOMPOZİT REZİNLER

GEÇİCİ KRON ve KÖPRÜLER. Prof. Dr. Ahmet Saraçoğlu

RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ

Diş Dokularına Adezyon ve Dentin Bağlayıcı Sistemler (2)

CAM İYONOMER YAPIŞTIRMA SİMANI

RESTORATİF DİŞ HEKİMLİĞİNDE POSTERİOR KOMPOZİTLERE GÜNCEL BİR BAKIŞ

GC Türkİye. Kış. Kampanyaları

Başlıca uygulama alanları şu şekilde özetlenebilir:

KOMPOZİT DOLGULARIN POLİSAJINDAN SONRA UYGULANAN GLAZE İŞLEMİNİN İN VİVO VE İN VİTRO OLARAK ARAŞTIRILMASI

ANTERİOR BÖLGE DİREKT KOMPOZİT RESTORASYONLARDA

KOMPOZİTLER Sakarya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği

kapatılmasında, kaide maddesi olarak, kavitelerin kaplanmasında, sınıf III ve V kavitelerde kullanılabilmelidir.

TEK BİLEŞENLİ SELF-ETCH BONDİNG

FARKLI YERLEŞTİRME TEKNİKLERİNİN VE IŞINLAMA SÜRELERİNİN REZİN KOMPOZİTLERİN MİKROSERTLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ

diastema varlığında tedavi alternatifleri

DÖNER ALETLERİN KANAL TEDAVİSİNDE KULLANIMI

İki malzeme orijinal malzemelerden elde edilemeyen bir özellik kombinasyonunu elde etmek için birleştirilerek kompozitler üretilir.

Dişhekimliğinde MUM. Prof Dr. Övül KÜMBÜLOĞLU. Ege Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

DAİMİ DOLGU MADDELERİNDEN KAVİTE VERNİK VE KAVİTE LİNER LARININ KLİNİK UYGULAMA YÖNTEMLERİ (Restoratif Tedavisi Dersi)

6-Maddelerin daha az çözünür tuz ve esterleri kullanılabilir. 7-Isı, ışık ve metaller gibi katalizörlerin etkisi önlenebilir.

YAPI MALZEMELERİ DERS NOTLARI

2. Kimyasal adezyon, primer ve sekonder kimyasal bağların etkisi ile olur.

Talaş oluşumu. Akış çizgileri plastik deformasyonun görsel kanıtıdır. İş parçası. İş parçası. İş parçası. Takım. Takım.

Tetric N-Collection. En yeni Koleksyonumuzu keşfedin. Nano-optimize restoratif sistem. Tetric

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PEDODONTİ ANABİLİM DALI

Anterior ve posterior dişler için direkt restorasyonlar (Sınıf I-V kaviteler, servikal çürükler, kök erozyonları)

İMPLANT VAKALARININ SINIFLANDIRILMASI

Kasetin arka yüzeyi filmin yerleştirildiği kapaktır. Bu kapakların farklı farklı kapanma mekanizmaları vardır. Bu taraf ön yüzeyin tersine atom

Zeyfiye TEZEL Mehmet KARACADAĞ

ESTETİK RESTORASYON SİSTEMLERİ BİTİRME TEZİ. Stj.Diş Hekimi:Mustafa Onur ŞENGEZER. Danışman Öğretim Üyesi:Prof. Dr. Ayşegül KAYA

Lab Cihazları Dersi Çalışma Soruları

SU VE HÜCRE İLİŞKİSİ

İNCE AGREGA TANE BOYU DAĞILIMININ ÇİMENTOLU SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ. Prof. Dr. İsmail Özgür YAMAN

Patentli Resilient Hyaluronic Acid Teknolojisi

İki Farklı Kendiliğinden Yayılan Şap Kinetiği PÇ Baskın & KAÇ Baskın- Çimento Araştırma ve Uygulama Merkezi

Anterior ve posterior dişler için direkt restorasyonlar (Sınıf I-V kaviteler)

Geleceğin Kompozit teknolojisi

ARTİKÜLASYON KAĞIDI U FORMU

LABORATUVAR LİKİT A-SİLİKONU

Empress Direct System

Metal Yüzey Hazırlama ve Temizleme Fosfatlama (Metal Surface Preparation and Cleaning)

1) Anterior ve posterior dişler için direkt restorasyonlar (Sınıf I-V kaviteler)

BÖLÜM 6. ASFALT BETONU KAPLAMALARDA MEYDANA GELEN BOZULMALAR, NEDENLERİ VE İYİLEŞTİRİLMELERİ 6.1. Giriş Her çeşit kaplamada; -trafik etkisi -iklim

BAZI KAYNAK PARAMETRELERİNİN SIÇRAMA KAYIPLARINA ETKİSİ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ. Deniz DELİKTAŞ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALI DOKTORA TEZİ

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi

Metal Pigment Kaplamalar Tel.: +90 (216) Faks.: +90 (216)

SINAV SÜRESİ 80 DAKİKADIR. BAŞARILAR. Terim Açıklama Örnek

MALZEMELERİN MEKANİK ÖZELLİKLERİ

PROF.DR.L.ŞEBNEM TÜRKÜN

Dentin Bağlayıcı Sistemler

Yoğun Düşük sürünme direnci Düşük/orta korozyon direnci. Elektrik ve termal iletken İyi mukavemet ve süneklik Yüksek tokluk Magnetik Metaller

Bir cismin içinde mevcut olan veya sonradan oluşan bir çatlağın, cisme uygulanan gerilmelerin etkisi altında, ilerleyerek cismi iki veya daha çok

TOKLUK VE KIRILMA. Doç.Dr.Salim ŞAHĠN

3M Oral Care. 3M post ve kor çözümleri. Karmaşık işlemler şimdi daha basit.

İLERİ SOL JEL PROSESLERİ

Şekil 1. Elektrolitik parlatma işleminin şematik gösterimi

INSA 283 MALZEME BİLİMİ. Giriş

2/13/2018 MALZEMELERİN GRUPLANDIRILMASI

ARALIK 2013 İÇİNDEKİLER

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ MAK MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ LABORATUVARI DENEY 4

BÖLÜM#5: KESİCİ TAKIMLARDA AŞINMA MEKANİZMALARI

T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ (DOKTORA TEZİ) Dt. İ. AYLİN GENÇAY İLHAN PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİMDALI

GLUMA Ömür boyu güçlü bağlantı.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

CAM İYONOMER SİMANLAR ŞEBNEM TÜRKÜN. Prof. Dr. L. Şebnem Türkün

Gaz. Gaz. Yoğuşma. Gizli Buharlaşma Isısı. Potansiyel Enerji. Sıvı. Sıvı. Kristalleşme. Gizli Ergime Isısı. Katı. Katı. Sıcaklık. Atomlar Arası Mesafe

Geçici dolgu maddeleri

BASMA DENEYİ MALZEME MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ. 1. Basma Deneyinin Amacı

Fill-Up! Derin. Hızlı. Mükemmel.

FARKLI IŞIK KAYNAKLARI İLE POLİMERİZE EDİLEN REZİN SİMANIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

3/9/ µ-2µ Filler (taşunu) 2µ altı Kil. etkilemektedir.

6.WEEK BİYOMATERYALLER

TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma

PLASTİK ŞEKİLLENDİRME YÖNTEMLERİ

ATOM HAREKETLERİ ve ATOMSAL YAYINIM

Kompozit Rezinlerin Klinik Uygulama Yöntemleri, Posterior Kompozit Rezinlerin Klinik Uygulama Yöntemleri. (Restoratif Diş Tedavisi Dersi)

Üçlü Sistemlerde Sitrik Asit ve Laktik Asit Katkılarının Basınç ve Eğilme Dayanımına Etkisi

Dispers Sistemlerin Sınıflandırılması

Sabit Protezlerde İdeal Restoratif Materyal Seçimi

İNŞAAT MALZEME BİLGİSİ

MALZEME BİLİMİ. Malzeme Bilimine Giriş

POLİMER. Bakalit (Bakalite) Sentezi (Fenol-Formaldehit Reçineleri)

Seramik Biomalzemeler (Bioseramikler)

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Hasta bilgilendirme broşürü. Tam-seramik. ile mükemmel dişler

İNŞAAT MALZEME BİLGİSİ

Uygulama Rehberi GLUMA Bond Universal ile Intraoral tamirler

III. KONTRENDİKASYONLARI Metakrilat monomerlerine hipersensitivite hikayesi olan hastalarda kullanılamaz.

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD

02 Kompozitler 02 i-xcite LC 03 i-light 04 i-flow 05 i-xcite CC. 07 Fissür Örtücü ve Kaideler 07 i-seal LC, i-liner

FZM 220. Malzeme Bilimine Giriş

POLİMER KİMYASI -4. Prof. Dr. Saadet K. Pabuccuoğlu

3M VHB Bantlar VHB. THE Acrylic Foam Tape. Güvenilirlik, Güç. ve Dayanıklılık. VHB Akrilik Köpük Bantlar

Transkript:

T.C Ege Üniversitesi Diş hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı KOMPOZİT RESTORASYONLARDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ BİTİRME TEZİ Stj. Dişhekimi Adil EKİCİ Danışman Öğretim Üyesi : Prof. Dr Hüseyin TEZEL İZMİR 2010 2

ÖNSÖZ Çalışma konum olan Kompozit Restorasyonlarda Başarısızlık Nededenleri nde yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Hüseyin TEZEL ve asistanım Çiğdem ATALAYIN a, öğrenim hayatım boyunca maddi ve manevi olarak hep yanımda olan ailem ve arkadaşlarıma teşekkürü borç bilirim. 3

1. GİRİŞ 2. KOMPOZİT DOLGU MADDELERİ...2 2.1 Tanım...2 2.2 Kompozitlerin Yapısı...2 2.2.1 Organik Yapı...3 2.2.2 İnorganik Yapı...5 2.2.3 Ara Bağlayıcılar...5 2.3 Kompozit Rezinlerde Sınıflandırma...6 2.3.1 İnorganik doldurucu partikül büyüklüklerive yüzdelerine göre kompozitlerin sınıflandırılması...6 2.3.2Polimerizasyon yöntemlerine göre kompozitlerin sınıflandırılması...7 2.3.3 Viskoziterine göre kompozitlerin sınıflandırılması...8 2.4 Kompozit Dolguların Avantajları-Dezavantajları...12 3. KOMPOZİT RESTORASYONLARDA BAŞARISIZLIK NEDENLERİ...14 3.1 Mikrosızıntı...15 3.2 Su Emilimi...17 3.3 Suda Çözünürlük...20 3.4 Yüzey Pürüzlülüğü...21 3.5 Polimerizasyon Büzülmesi...23 3.5.1 Kavite Geometrisi...24 3.5.2 Uygulama Tekniği...25 3.5.3 Restoratif Materyal...25 3.6 Kompozit Restorasyonlarda Renklenme...27 3.7 Işık Cihazlarının Restorasyonların Başarısı Üzerine Etkileri...29 3.8 Flor İçerikli Kompozitlerin Restorasyonun Başarısı Üzerine Etkileri...31 3.9 Kompozit Restorasyonlarda Kenar Uyumsuzluğu...33 4. SONUÇ...36 4

5. KAYNAKLAR...37 6. ÖZGEÇMİŞ...45 5

1. Giriş ve Amaç Günümüz modern dişhekimliğinde, estetik önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu alanda son zamanlarda yapılan tüm çalışmalar, diş dokularında çeşitli nedenlerle oluşan kayıpların giderilmesinde kullanılacak, diş renkli restorasyon materyallerinin ve yöntemlerin bulunması üzerine yoğunlaşmıştır. Çiğneme fonksiyonu ve tutuculuğun yanı sıra, hastaların artan estetik eğilimleri nedeniyle, yapılan restorasyonlarda, diş yapısından minimum doku uzaklaştırarak, maksimum fonksiyon, tutuculuk, dayanıklılık ve estetik sağlanmaya çalışılmaktadır. Estetik materyallerin gelişimi, gerçek anlamda 1871 de silikat simanlarla başlamıştır. Bunu, 1945 den itibaren estetik restorasyonlar için önerilen doldurucu içermeyen rezinler izlemiştir. Bu süreçte izlenen en önemli gelişmeler; Bowen ın BIS-GMA yapısını bulması Buonocore un geliştirdiği asitle pürüzlendirme tekniği ve "bonding" sistemlerinin geliştirilmesidir. Kompozit rezinlerin diş sert dokularına olan bağlanma kuvvetlerinin artmasını sağlayan bu gelişmelerin sonucunda kompozit rezinler son zamanlarda üzerinde en çok çalışılan dolgu materyali olma özelliğini taşımaktadırlar. Çok geniş kullanım sahası bulunan kompozit restorasyonların genel özellikleri ve başarısızlık nedenlerinin incelenmesi ile malzemenin daha iyi tanınacağı ve klinik çalışmalarda tedavinin performansının artacağına inanarak bu çalışmayı hazırladık. 6

2. Kompozit Dolgu Maddeleri 2.1 Tanım Maddeler bilgisi yönünden kompozit terimi; birbiri içerisinde erimeyen iki ayrı kimyasal maddenin makroskobik düzeyde birbiri içerisinde dağılması, karışması veya birlikte bulunması olarak tanımlanır (1). Diş hekimliği yönünden kompozitleri tanımlarsak ise de; kompozitlerin diş sert dokularına tutunmaları daha çok adezyon ile olduğu için bu tip dolgu maddelerine adeziv dolgu maddeleri de denir (2). 2.2 Kompozitlerin Yapısı Dişhekimliğinde kullanılan kompozitler organik bir yapı içerisinde belirli oranlarda inorganik partiküllerin ilavesi ve bu karışımın katkı maddeleri ile polimerizasyonu temin edilerek oluşturulur. Bu dağılma kolloidlerdeki gibi ince bir dağılma olmayıp kaba mekanik bir karışımdır. Kompozitler özelliklerini bu iki fazın özelliklerinden ve kompozitin bileşime katılma oranlarından alırlar. Ayrıca bir üçüncü faz olarak da interfasiyal fazı da sayabiliriz. Coupling veya birleştirici ajan olarak adlandırılır. Bu fazda kompozit dolgu maddelerine silan adı verilen organik silisyum bileşiği ilave edilir. Silanın görevi organik partiküller ile organik matris arasında bir bağ oluşturmaktır (2). Kompozit resinlerde hemen hemen formül bu şekildedir: (2) 1.Organik faz (Taşıyıcı faz) 2. Disperse faz (İnorganik dağılan faz) 7

3. İnterfasiyal faz (Coupling veya birleştirici ajan) 4. Aktivatör : Isı ile polimerize olanda kullanılmaz Kimyasal polimerizasyonda : Dimetil para toulen Sülfirik asit Tersiyer amin Işık ile polimerizasyonda : Benzoil metileter 5. Reaktör (İnsiyatör) : Benzoil peroksit 6. İnhibitör (Hidrokinon) % 0.001 7.Plastikleyici (Dibitilftalat) % 0.6 8. Kıvam azaltıcılar (metokrilit asit monomer) Kompozit rezinler 3 temel yapıdan oluşmaktadır: (3) a. Organik yapı b. İnorganik yapı c. Ara bağlayıcılar 2.2.1 Organik Yapı Kompozit rezinler orgamik matrisin yapısına göre ikiye ayrılır: (3) a. Metil metakrilat yapısında olanlar b. BIS-GMA matrisli olanlar 8

2.2.1.1 Metil metakrilat yapısında olanlar Metakrilat, suda erimeyen visköz bir maddedir. Mikro molekül yapısına sahiptirler. İçine boya ilave edilmeyen polimerler şeffaftır. X-ışını geçirgenlikleri vardır. Metakrilat akrilik materyalinin yapı taşını oluşturur, akrilikler yapı itibariyle sert olup bükülmeye ve çekmeye karşı dirençlidirler. Polimetakrilatlar 600 kg/cm 2 kuvvete karşı dayanma gösterebilirler (4). Metil metakrilat Polimetil metakrilat Şekil: 2.2.1.1 Metil metakrilat ve polimetil metakrilatın kimyasal açık formülleri 2.2.1.2 BIS-GMA matriksli olanlar BIS-GMA bir peroksit katalizör ve amin akseleratör kullanımı ile ilave polimerizasyon ve iki tane reaktif çift bağ yapabilen, hemen hemen renksiz visköz bir sıvıdır. BIS-GMA'nın visközitesini azaltmak için di-metakrilat ve tri-metakrilat eklenebilmektedir. Bu şekilde elde edilen rezine, trietilenglikol dimetakrilat (TED- GMA) adı verilir (4). Son yıllarda iyi adezyon sağlayan ve renk değişimine daha dirençli olan üretan dimetakrilat (UDMA) polimer matris olarak kullanılmıştır. BIS-GMA ile daha düşük viskoziteye sahip olan üretan dimetakrilatlar (UDMA), günümüzde kullanılmakta olan tüm kompozitlerin rezin matrislerini oluşturmaktadır (4). 9

Şekil 2.2.1.2 BIS-GMA nın kimyasal açık formülü 2.2.2 İnorganik Yapı Kompozit rezinlerin yapısında bulunan inorganik yapı, matris içine dağılmış olan çeşitli şekil ve büyüklükteki kuartz, borosilikat cam, lityum aluminyum silikat, stronsiyum, baryum, çinko ve yitruyum cam, baryum aluminyum silikat gibi inorganik doldurucu partiküllerden oluşur (5). Stronsiyum, baryum, çinko ve yittribiyum rezine radyooposite kazandırır. Silika partikülleri karışımın mekanik niteliklerini güçlendirir ve ışığı geçirir. Böylece kompozit rezine, mineye benzer yarı şeffaf bir görüntü kazandırır. Kristalin formlarının sert olması kompozit rezinin bitirme ve polisaj işlemini güçleştirir. Bu nedenle, kompozit rezinler günümüzde silikanın non-kristalin formu kullanılarak üretilmektedir (4,6). 2.2.3 Ara Bağlayıcılar Kompozit rezinlerde, organik polimer matris fazı ile inorganik faz arasında sıkı bir bağlanmaya ihtiyaç vardır. Bu bağlanma, ara faz ile sağlanır. Kompozit rezinlerde inorganik ve organik komponentleri birbirine bağlayan yapı, silisyum hidrojenli bileşikleri olup, bunlara 'silan' adı verilmektedir. Kimyasal olarak 10

dayanıklı ve inert olan bu bileşenler sıvı halden esnek katı hale kadar çeşitli hallerde bulunabilirler (4). 2.3 Kompozitler Rezinlerde Sınıflandırma Kompozit rezinlerde şu şekillerde sınıflandırılmalar yapılabilir: (3) 1. İnorganik doldurucu partikül büyüklüklerive yüzdelerine göre kompozitlerin sınıflandırılması 2. Polimerizasyon yöntemlerine göre kompozitlerin sınıflandırılması 3. Viskozitelerine göre kompozitlerin sınıflandırılması 2.3.1 İnorganik doldurucu partikül büyüklüklerive yüzdelerine göre kompozitlerin sınıflandırılması: İnorganik doldurucu partikül büyüklüğü 50-100 µm olan kompozit rezinlere megafil kompozitler, partikül büyüklüğü 10-100 µm olan kompozitlere makrofil kompozitler, partikül büyüklüğü 1-10 µm olan kompozit rezinlere ise midifil kompozitler denir. İlk kompozitler, makrofil olarak üretilmişlerdir. Makrofil ve midifil kompozitler, geleneksel kompozitler diye de adlandırılmaktadır (6). Doldurucu partikül büyüklüğü 0,1-1 µm olan kompozit rezinlere, minifil veya small partiküllü kompozitler, partikül büyüklüğü 0,01-0,1 µm olan kompozit rezinlere mikrofil kompozitler, partikül büyüklüğü 0,01 µm olan kompozit rezinlere de nanofil kompozitler denir. Farklı büyüklükteki doldurucu partiküllerin karışımını içeren kompozit rezinlere ise, Hibrit kompozitler adı verilir. Bunların partikül büyüklüğü makropartiküllü rezinden daha küçük, partikül miktarı ise mikropartiküllü rezinden daha fazladır. Her iki kompozit rezinin özelliklerini taşımasına rağmen, hibrit türünün belirlenmesinde büyük partikül adı kullanılır. 11

Küçük partiküller karışımın ikinci komponentidirler. Bu kompozit rezinlerde doldurucular, silanizasyon dışında hiçbir işlem uygulanmadan monomer matrise katılmışlardır. Bu nedenle, bu tür kompozitlere homojen kompozitler adı da verilmektedir. (4,5,6,7,8,9). Viskozite sorununu çözmek amacıyla önceden polimerize edilmiş mikrofil kompozit kitlesi 1-20 µm büyüklüğünde partiküller elde edilecek biçimde öğütülmüş ve bu partiküller doldurucu olarak monomer matrikse eklenmiþtir. Doldurucu partiküller modifikasyon yapıldığı için bu tür kompozit rezinlere, Heterojen kompozitler adı verilir (4,5,6,7,8,9). 2.3.2 Polimerizasyon yöntemlerine göre kompozitlerin sınıflandırılması: Polimerizasyon, polimerleri oluşturmak için birbirine kimyasal olarak bağlı birimlerin (monomerlerin) yinelenmesiyle ortaya çıkan zincir yapılardır (10). Dişhekimliğinde ise; kompozit rezinlerin sertleşmesi yani donma reaksiyonu polimerizasyonun başlaması ile gerçekleşir. Organik faz içerisindeki başlatıcı, kimyasal ve/veya fiziksel aktivasyon ile monomerin çift bağları ile reaksiyona giren enerjiden zengin serbest radikallerin oluşmasına ve polimer zincirlerinin meydana gelmesine neden olur. Polimerizasyon başlatıcısı aşağıda belirtilen 3 yöntemde de kamforokinondur (11). Kompozit rezinlerin polimerizasyonları şu şekillerde sağlanır: a. Kimyasal yolla polimerize olan kompozit rezinler b. Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinler c. Hem kimyasal hem de ışık ile polimerize olan kompozit rezinler 2.3.2.1 Kimyasal yolla polimerize olan kompozit rezinler Bu sistemde, pasta+pasta, pasta+likit, toz+likit komponentlerinin karıştırılmasıyla polimerizasyon başlar. Akseleratör olarak ya tersiyer amin ya da 12

sülfirik asit deriveleri kullanılır. Bu maddeler peroksitlerle reaksiyona girerek serbest köklerin oluşmasını sağlar. Yapısal özelliklerinden dolayı uygulandıktan 3-5 yıl sonra renklerinde değişimler olmuştur (5). 2.3.2.2 Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinler Işıkla polimerize olan kompozit rezinler, kimyasal olarak polimerize olan rezinlerden sadece aktivatör ve inisiatör bakımından farklılık göstermektedir (12). Görünür ışık polimerizasyon bileşikleri, genellikle tersiyer amin gibi indirgeyici ajanlarla birlikte kullanılan diketonlar ve kamforokinon ve biasetil gibi aromatik ketonlardır (12,13,14). Kamforokinon, görünür spekturumun mavi bölgesinde yer alan 400-500 nm. dalga boyu arasında aktive olmaktadır (12,13,14). (Dalgaboyu, bir dalga örüntüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki mesafedir.) (16) Görünür ışıkla polimerize olan kompozit rezinlerin, kimyasal olarak sertleşenlere göre en önemli avantajı, dişhekiminin çalışma süresini istediği gibi kontrol edebilmesidir (13,15). Polimerizasyonun tam olarak tamamlanması halinde ışıkla ve kimyasal olarak polimerize olan kompozit rezinler arasında, özellikleri açısından büyük bir fark bulunmamaktadır (15). 2.3.2.3 Hem kimyasal hem de ışık ile polimerize olan kompozit rezinler Bu tür rezinlerin kimyasal olarak polimerizasyon hızı yavaştır, ancak fotokimyasal olarak rezine ilave bir polimerizasyon sağlanmıştır. Polimerizasyonun tam olarak gerçekleşmesinden endişe edilen her ortamda kullanılması önerilen bu tip rezinler, özellikle derin kavitelerde, 2 mm'den daha kalın rezin uygulamalarında, girişin zor olduğu interproksimal alanlarda başarılıdır (17). 2.3.3 Viskoziterine göre kompozitlerin sınıflandırılması Viskotelerine göre kompozitler: (4) 13

a. Kondanse (packable) olabilen kompozitler b. Akışkan (flowable) kompozitler olmak üzere iki grupta incelenebilir. 2.3.3.1 Kondanse (packable) olabilen kompozitler Kondanse edilebilen kompozitlerin yapısı, hibrit kompozitlerden ve konvansiyonel kompozitlerden daha farklıdır. Kondanse edilebilen kompozitler, hibrit ve konvansiyonel kompozitlere oranla daha yüksek oranda doldurucu içerirler buna ek olarak da doldurucu dağılımı farklıdır. Bu materyallerin uygulaması daha kolaydır. Kondanse olabilen kompozitlerin, el ile işleme özellikleri geliştirilmiştir. Aşırı basınç altındaki posterior restorasyonlarda, amalgama benzer şekilde uygulanırlar. Materyalin yapışkan olmaması ona manüplasyon kolaylığı sağlar. Sınıf II restorasyonlarda metal matris bandı ve kama kullanılarak kolayca sağlanabilen fizyolojik interproksimal kontaklar ve restorasyonun tek kütle halinde sertleşmesi önemli avantajlarını oluşturur. Kondanse olabilen kompozitlerin bu kullanımları klinisyenlerin ilgisini çekmektedir. Yüksek doldurucuların ilavesi, bu materyallerin el ile işlenmelerine ve yüksek fiziksel-mekanik özellikler göstermesine neden olmaktadır (18,19,20). Kondanse olabilen kompozitler, yapışkan olmadıklarından temiz aletlerle bir seferde yerleştirilip anatomik form işlenebilir, bu da son bitirme ve düzeltme işlemlerini azaltır. Fakat hibrit kompozitlere oranla daha büyük doldurucu partiküller içermesinden dolayı, bitirme ve polisaj işlemlerinden sonra pürüzlü yüzey oluşma riski fazladır. Yüksek densite nedeniyle daha derin polimerizasyon sağlanır (5 mm'ye kadar). Bu da, 5 mm'den sığ kavitelerin tek defada doldurulmasına olanak sağlar. Kontak noktalarının ideale yakın oluşturulabilmesi, kaviteye basınç uygulayarak daha kolay yerleştirilebilmeleri, Sınıf II kavitelerde başarıyla uygulanmalarına neden olmaktadır (18). 14

Şekil 2.3.3.1 Molar dişlere uygulanmış kondanse edilebilen kompozit restorasyonu 2.3.3.2 Akışkan (flowable) kompozitler Kavite geometrisinin her zaman ideal koşullarda sağlanamadığı adeziv preparasyonlarda, oluşan polimerizasyon büzülmesini engellemek ve stres kırıcı bir bariyer oluşturmak amacıyla geliştirilen akışkan kompozit rezinler, restoratif diş hekimliği uygulamalarında varılan en son gelişmelerden birisini teşkil etmektedir (18,21,22). Akışkan kompozitlerin vizkoziteleri, uyumlulukları, kıvamları ve manüplasyonlarının kolay olması, klinikte akışkan kompozitlerin kullanımını cazip hale getirmektedir ve kullanım alanlarını genişletmektedir. Son zamanlarda, klinik performansları için anahtar mekanik özelliklerinin dayanıklılık olabileceği ileri sürülmektedir(18). Dayanıklılıkları, hem aşınma hem de kırılma direnciyle ilişkilidir. Akışkan kompozitlerin geleneksel kompozitlere oranla daha fazla rezin içermesi, dayanıklılık değerlerinin geleneksel kompozitlere oranla daha iyi olmasına sebep olarak gösterilmektedir. Ayrıca, düşük elastik modülü sayesinde yüksek kırılma dirençleri olabileceği belirtilmiştir (18). 15

Akışkan kompozitlerin en büyük avantajı; Sınıf II posterior restorasyonların başarısızlıklarının en büyük nedeni olan mikrosızıntının engellenmesinde kullanılmasıdır (21). Kondanse olabilen kompozitlerin altında stress azaltıcı fonkiyonu nedeniyle kullanılabilirler. Ayrıca restorasyon yüzeyinde ve kenarlarında kalan mikroçatlakların kapaılmasında da kullanılmaktadırlar. Şırınga sistemleri sayesinde uygulanımları kolaydır. Materyalin akışkan yapısından dolayı kavite preperasyonunun tabanındaki ve duvarlarındaki mikrodefektlerin kapatılmasını sağlar. Kompozitlerin bağlanma değerlerinde artış sağlarlar (21). Sınıf II kavite preperasyonlarında kavite köşelerini doldurarak iyi adaptasyon sağlarlar. Akışkan kompozitler Sınıf II restorasyonlarda zor ulaşılan sahalarda kullanılabilir. Sınıf V restorasyonlarda kullanılan akışkan kompozit rezinlerin dentin duyarlılığının azaltılmasında etkili olduğu gözlenmiştir(21). Cam iyonomer restorasyonların veya kompozitlerin yeniden yüzeylendirilmesinde kullanılabilmektedirler. Akıcılıkları sayesinde amalgam, kompozit veya kron tamirinde, Pits ve fissürlerin örtülenmesinde, koruyucu rezin restorasyonlarda, air abrazyon kavitelerinde, Sınıf V restorasyonlarında, insizal kenar tamirlerinde kullanılabilirler (18,21,22,23). Akışkan kompozitlerin dezavantajları sıralayacak olursak da; Sınıf IV restorasyonlar için önerilmezler, akıcılıkları uygulama esnasında kontrol edilmelerini zorlaştırırlar, ayrıca bu materyallerin yapışkanlıkları nedeniyle manüplasyonları zordur ve kullanılan aletlerin yüzeyine yapışırlar (18). 16

Şekil 2.3.3.2 Molar dişe uygulanmakta olan flowable (akışkan) kompozit rezin 2.4 Kompozit Dolguların Avantajları Dezavantajları Bu bölüme kadar kompozitlerin özellikleri, içeriği, sınıflandırılmasından genel hatlarıyla bahsettik. Şimdi ise kompozitlerin avantaj ve dezantajlarına kısa başlıklar altında değinecek olursak: Avantajları; (11) - Üstün estetik özellikleri - Dişlerin minimum düzeyde diş sert doku kaybı ile restore edilebilmesi, minimal kavite preparasyonu (Amalgam kavitelerinde olduğu gibi tutuculuk için yardımcı kavitelere gerek yoktur. Çünkü kompozitler asitleme ve bonding işlemler sayesinde oluşan mikro boşluklara mekanik, dişin yapısında bulunan hidroksi apatit kristalleri ile de kimyasal olarak bağlanır. Bu sayede amalgam dolgularda ki gibi mekanik tutuculuk sağlamak amacıyla gerçekleştirilen tutucu kavite preparasyonu söz konusu olmaz.) (11) Dezavantajları; (11) 17

- Polimerizasyon kontraksiyonu ve dolayısıyla mikrosızıntı - Su emilimi - Renklenme - Abrazyona karşı düşük direnç - Deri temasında kontak dermatit - Açık dentin üzerinde pulpa irritasyonları ve postoperatif hassasiyet - Plak birikimine uğraması - Çekme ve gerilme kuvvetlerine karşı direncinin az olması şeklinde sıralanabilir. Kompozitlerin değinilen avantaj ve dezavantajları klinisyenler tarafından çok iyi bir şekilde bilinmelidir. Çünkü bu özellikler restoratif materyal seçimine doğrudan etki edecektir. 18

3. Kompozit Restorasyonlarda Başarısızlık Nedenleri Dinamik bir ortam olan ağız içinde restorasyonlar; ısı ve ph değişimleri, farklı kuvvet yoğunlaşmaları gibi parametrelerden olumsuz yönde etkilenir. Seçilecek restoratif materyal bu olumsuzluklardan etkilenmemeli, kaybolan çiğneme fonksiyonu, fonasyonu ve estetiği tekrar kazandırabilecek nitelikte olmalıdır. Adeziv sistemler; dişlerin minimum düzeyde diş sert doku kaybı ile restore edilebilmesini ve yapılan restorasyonlar ile kişilerin estetik görünümünün, olumlu yönde değiştirilebilmesini sağlar. Bu nedenle, son dönemlerde amalgam restorasyonların yapımında önemli oranda azalma görülmektedir (24,25). Restorasyonlar sayesinde elde edilen ağız-diş sağlığı, kaybolan çiğneme fonksiyonunun, fonasyonun ve estetiğin yeniden kazandırılması restoratif diş hekimliğinin amaçlarının başında gelmektedir. Bu nedenle restoratif materyallerle ilgili ilerlemelerde elde edilen son nokta, hiç bir zaman bu yöndeki gelişmelerin sonu olamaz. Dolayısıyla, kabul görmüş, yerleşmiş ve kullanılmakta olan materyallerin bu yöndeki gelişimi ile ilgili çalışmalar, gerek adeziv sistemlerin ve polimer bazlı restoratif materyallerin dezavantajlarını ortadan kaldırmaya yönelik, gerekse uygulanan teknik ve ışık kaynağı gibi yardımcı enstrümanların ve yöntemlerin iyileştirilmesine yönelik devam etmektedir (24). Restorasyonların başarılı ve uzun ömürlü olabilmesi restoratif materyallere kullanılan ışık kaynağının özelliklerine, hekimin uygulama tekniğine ve dişlerdeki kavite dizaynlarına bağlıdır. Bu nedenle retorasyon gereken dişlerde, bütün bu faktörlere dikkat edilmesi gerekmektedir (26). Kompozit restorasyonlardaki olası başarısızlık nedenlerini ve etkilerini maddeler halinde sayacak olursak; (11) 19

- Mikrosızıntı - Su emilimi - Suda çözünürlük - Yüzey pürüzlülüğü - Polimerizasyon büzülmesi - Renklenme - Işık cihazlarının restorasyonlarının başarısı üzerine etkileri - Flor içerikli kompozitlerin restorasyonun başarısı üzerine etkileri - Kompozit restorasyonlarda kenar uyumsuzluğu olarak sıralanabilir. 3.1 Mikrosızıntı Mikrosızıntı; bakterilerin, sıvıların, iyon ya da moleküllerin kavite duvarı ve buraya uygulanan restoratif materyal arasından klinik olarak tespit edilemeyen geçişleridir (27). Tüm restoratif materyaller, özellikle kompozitler yerleştirildikten sonraki kısa dönemde büzülme göstermekte ve diş yapıları ile aralarında boşluklar oluşturmaktadır. Bu boşluklara da, ağız ortamındaki bakteriler sızıp, gelişebilmektedirler (28,29). Restorasyonların başarısızlığında en önemli faktör marjinal sızıntıdır. Yavaş olarak gelişen bu durum sonucunda başarısız restorasyonlar gerçekleşir. Maalesef mikrosızıntı kompozit restorasyonlarla ilgili özellikle, Class 2 servikal marjinlerde hala en çok karşılaştığımız problemlerdendir. Bu problemlerin, özellikle minesement sınırının altında gerçekleştiği gösterilmektedir. Bu mikrosızıntı, servikal bölgelerdeki yüksek ikincil çürük oranına ve klinik olarak pek çok başarısız restorasyonlara neden olmaktadır (30). 20

Mikrosızıntının önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda öncelik, mine dokusuyla kompozitin bağlanması konusuna yer verilmiştir. Buonocore (31), 1955 yılında yapmış olduğu çalışmada, asit uygulamasının, mine yüzeyine bağlanmayı daha uygun hale getireceğini düşünmüştür. Akrilik rezinin, mineye%85'lik fosforik asit uygulamasıyla bağlanabileceğini öne sürmüştür. Bu amaçla, fosforik asit, farklı konsantrasyonlarda denenmiş ve sonuç olarak, özellikle çürükten etkilenmiş dokularda yeterli demineralizasyonun sağlanması için ideal fosforik asit konsatrasyonunun %32-35 olduğu görülmüştür. Kullanılan pürüzlendirme ajanlarının çoğunluğu %30-40'lık fosforik asit içerirler ve kompozitin mineye ortalama 20 MPa'lık (Mega Paskal) bir kuvvetle bağlanmasını sağlarlar (28). Bu değere yakın bağlanma kuvvetleri, klinik olarak başarılı kabul edilir. Mine dokusuna rezin bağlanması, asitle pürüzlendirmeyi takiben düşük viskoziteli bir rezinin uygulanmasını içerir. Asitle pürüzlendirme işlemi, minede ortalama 5-50 μm derinliğinde pöröz bir tabaka oluşturur. Pürüzlendirilmiş mine, düzensiz yapısıyla doldurucusuz rezinler için ideal bir bağlanma yüzeyi oluşturur. Düşük viskoziteli bir rezin uygulandığında, rezin, oluşmuş olan bu tabakanın mikroporlarından akar ve polimerize olduğunda mine ile mikromekanik bir bağlantı sağlanmış olur (31). Son 10-15 yılda dental restoratif materyallerin pulpaya verdikleri zararlar ile ilgili görüşlerde kısmen değişimler olmuştur. Uzun yıllar boyunca silikat ve çinko fosfat siman asidinin, kompozitlerdeki artık monomerin ve dental amalgam ürünlerinin pulpaya son derece hasar verici oldukları düşünülmekteydi (32). Bu toksik bileşenler korumasız kavitelerde iltihabi değişim ve nekrozun direkt nedeni olarak görülmekteydi. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bu görüşü kabul etmemekte ve pulpa iltihabının en önemli sebebi olarak, bakteri ve bakteri ürünlerinin diş-dolgu materyali arasından sızıntısı olarak görmektedirler (32). Yapılan bir çalışmada, 21

sızıntının öneminin vurgulanması amacı ile, direkt pulpa kuafajında kullanılan değişik materyallerin üzerleri çinko oksit öjenol ile kapatılmış ve pulpa hasarı oluşmadan iyileşme gösterilmiştir (33). Sonuç olarak; ideal bir dolgu materyalinin taşıması gereken özelliklerini incelediğimizde; ana unsurların materyal toksisitesi ve diş dokularına uyumunun mükemmel olması, yani iyi bir bağlanma ile sızıntıyı tamamen önlemesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Dolgu yapımı sonrası oluşan ikincil çürükler, kenar kırılmaları, kenar renklenmeleri, hassasiyetler, dolgunun yenilenmesini gerektiren durumlar ve pulpal hasarlardan hep sızıntı sorumlu tutulmaktadır. Güncel gelişmelerin takip edilmesi oluşmakta olan mikrosızıntının azaltılmasında önemli bir yer tutmaktadır. Şekil: 3.1 Santral ve lateral dişlerin aproksimalinde mikrosızıntıya bağlı sekonder çürük 3.2 Su Emilimi Bisfenolglisidil metakrilat (BIS-GMA) esaslı kompozit rezinler restoratif materyal olarak geniş kullanım alanına sahiptirler. Rezinler, rezin matris (organik faz), inorganik doldurucu partiküller (dağılmış faz), doldurucu ile matrisi birleştiren ajan (ara faz), polimerizasyon başlatıcılar, stabilizör ve renk pigmentlerinden 22

oluşmaktadırlar. Kompozit rezinlerin estetik olma ve iyi şekillendirilebilme gibi avantajlarına karşın kırılganlık, yüzey pürüzlülügü, mikrosızıntı, polimerizasyon büzülmesi ve aşınma direncinin düşük olması gibi dezavantajları vardır (34,35). Bu dezavantajların yanı sıra göstermiş oldukları su emilimi ve çözünürlükte önemli bir klinik problemdir (34). Su emiliminin yüksek olması, kompozit rezinlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinin zayıflamasına neden olmaktadır (34). Ayrıca, ağız ortamındaki nem, hidroliz ve enzimatik hidrolize baglı olarak kompozit materyalin erozyonuna ve bozulmasına neden olabilir. Tükürükteki enzimler rezin matriksin kimyasal bozulmasına neden olmaktadır. Kompozit rezin materyallerin kimyasal bozulmaya karşı gösterdikleri direnç rezin matrisi olusturan farklı monomer yapısına ve çapraz bağlantı derecesine bağlıdır. Restoratif materyaldeki doldurucu tipi ve küçük parçacıkların hacmi su emilimi ve çözünürlügü etkileyen faktörlerdir (35). Doldurucu partikülün ve bağlayıcı ajanın yapısı, doldurucu- matris farklılıkları farklı materyallerin değişik su emilim değerleri göstermesine neden olabilir. Organik matrisin; dayanıklılık, sertlik ve abrazyona direnci, doldurucu ve matrisin ise; polimerizasyon büzülmesi ve su emilimi üzerinde etkisi bulunmaktadır. Doldurucu ve matris arasında meydana gelen etkili bağlanma, materyalin su emilim değerini azaltabilir. Zaimoğlu ve Sonat (36) kompozitin doldurucu tipi ve oranının su emilimi ve çözünürlük değerleri üzerinde etkili olduğunu ifade etmişlerdir. Pearson ve Longman (37) normal polimerizasyon koşulları altında urethan dimetakrilat esaslı materyallerin Bis-GMA esaslı materyallere göre daha az su emilimi gösterdiklerini belirtmişlerdir. Kompozitlerdeki su emilimine rezindeki hidrofilik gruplar sebep olur ve her bir kompozit için değişen su emilim derecesi rezinin yapısına bağlıdır. 23

Genellikle düşük doldurucu yüksek rezin içeren materyallerin su emilimi daha yüksektir. Hibrit kompozit ve kondanse edilmiş kompozitin daha fazla su emmesi materyallerin yapılarından, doldurucu içeriklerinden ve içerdikleri hidrofilik gruplardan kaynaklanıyor olabilir. Özetleyecek olursak; kompozit materyallerde, doldurucu miktarı arttıkça su emilimi ve çözünürlük azalmaktadır. Restoratif materyallerin çözünürlügü de, biyouyumluluğunu etkilemektedir. Su emilimi, boyutsal değisikliğe, renklenmeye, kenarlarda kırılmalara sebep olmaktadır. Emilim ve çözünürlük, kenar bütünlüğünün, yüzey özelliklerinin ve estetiğin kaybına sebep olmakta ve restorasyon başarısızlıkla sonuçlanmaktadır (34). Yoshida ve arkadaşları (38) çözünürlüğü; çözünümün süresi, çözünüm ortamındaki solüsyonunun konsantrasyonu, ortamın ph ı, şekli ve kalınlığı gibi bir çok faktörün etkilediğini bildirmişlerdir. Ortengren ve arkadaşları (39) materyaldeki aşınmayı ve mekanik özelliklerdeki bozulmayı ağız ortamındaki neme bağlamışlardır. Ayrıca bazı araştırıcılar tarafından su ile sitrik asit ve laktik asit gibi zayıf ağız içi sıvılarının, inorganik doldurucularda hasara sebep olduğu bildirilmiştir (40). Şekil: 3.2 SEM görüntüsü altında kompozit restorasyonda meydana gelen mikro aralık ve su emilimi 24

3.3 Suda Çözünürlük Su emilimi ve suda çözünürlük, tüm restoratif materyallerin fiziksel, kimyasal ve mekanik özelliklerini etkileyen durumlardır. Yapılan çalışmalar su absorbsiyonu ile doldurucu miktarları arasındaki ilişkinin önemli olduğunu göstermiştir (41). Li (42) doldurucu içeriğinin kompozit rezinin yapısına olan etkisini incelediği çalışmada yüzde olarak düşük doldurucu içeriğine sahip kompozit rezinin su absorbsiyon değerine doldurucusuz rezinle eşit bulurken doldurucu oranı yüksek olan kompozit rezinlerin su absorbsiyon değerini diğerlerine göre anlamlı derecede az bulmuştur. Çoğu çalışmada kısa sürede polimerize olan kompozit rezinlerin anlamlı derecede su absorbsiyonu ve çözünürlük değerleri gösterdiğini belirtilmiştir (43,44,45). Konuyla ilgili Bektaş Ö.Ö ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği bir çalışmaya göz attığımızda (46); bu testte ISO 4049 no. lu standardına göre 15 mm çapında ve 1 mm kalınlığnda 15 paslanmaz çelik kalıplarda her bir gruptan 15 er adet örnek hazırlanmıştır. Örnekler halojen ışık kaynağı (Hılux UltraPlus, Benlioğlu Dental, Türkiye) ile her biri eşit beş parça 20 saniye süre; toplam 200 saniye süre ile hem alttan hem üstten polimerize edilmiştir. Daha sonra örneklerin boyutları hassas ölçüm yapan dijital mikrometre ile ölçülmüştür. Örnekler 23 ºC ± 2 silika jel içeren desikatörde iki saat bekletildikten sonra kuru ağırlıkları hassas terazide ölçülerek M1 olarak belirlenmiştir. 168 gün boyunca 37º C distile suda bekletilen örnekler 7 şer günlük periyotlarla selüloz kağıt ile kurutulmuş ve silika jel içeren desikatörde 22 saat 37 ºC de, 23 ºC ± 2 silika jel içeren desikatörde iki saat bekletilmiş ve hassas terazide ağırlığı M3 olarak belirlendikten sonra M3 M1/V formülüne göre sonuçlar mg/mm3 olarak tespit edilmiştir. M1: Kuru ağırlığı (mg) 25

M3: Suda bekletildikten sonraki ağırlığı (mg) V: Örneğin hacmi (mm3) Çalışmada yer alan kompozit rezinler: Kompozit Rezin Üretici Firma Lot. No. Gradia Direct Anterio GC Dental Products Corp 0508081 Clearfil Majesty Esthetic Kuraray Medical Inc 00003A Venus Heraeus Kulzer 010135 Premise Kerr Dental 2870043 Filtek Supreme Artemis 3M Espe 7EC Ivoclar Vivadent J08107 Çözünürlük testi bulgularına göre; 7. gün, 14. gün, 28. gün ve 168. günlerde en düşük değeri nano kompozit olan Filtek Supreme göstermiştir (46). Yapılan çalışmadan çıkan sonuç, günümüzde kullanımı giderek artan, geleneksel ve hibrit kompozitlerden daha fazla inorganik doldurucu içeriğine sahip, daha az polimerik bağlantı içeren nanofil kompozitlerin çözünürlülüğü, bahsedilen kompozitlerden daha az olduğu yönündedir (46). 3.4 Yüzey Pürüzlülüğü Estetik restoratif materyallerin kullanımı hastaların estetik istekleri, rezinlerin formülasyonundaki hızlı gelişmeler, bağlanma işlemlerindeki artan başarıya paralel olarak giderek artmaktadır (47). Restoratif dişhekimliğinde kompozit rezinlerin bitirme ve cila işlemleri önemli basamaklardır. Pürüzlü restorasyon yüzeyleri lekelenme, plak birikimi, hasta memnuniyetsizliği, gingival irritasyon ve sekonder çürük oluşumu nedenleri arasındadır. Yüzey pürüzlülüğü kompozit resin restorasyonların marjinal 26

bütünlüğünü ve aşınmasını da negatif yönde etkiler. Tüm bunların yanı sıra kompozit rezinlerin en dış tabakasındaki oksijen inhibisyon zonunun (resinden zengin tabaka) kaldırılması için de polisaj ve cila işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Çünkü bilindiği gibi oksijen inhibisyon zonu vinil kompozitlerin polimerizasyonunu engellemektedir. Bu bölgede polimerize olmamış artık monomerler yapılan restorasyonda başarısızlığa neden olabilmektedir (48). İyi parlatılmış ve düzgün yüzeye sahip restorasyonlar daha estetik ve daha uzun ömürlü olmaktadır (49). Heterojen materyaller olan kompozitlerin yüzey düzgünlüğü iç yapıları tarafından etkilenmektedir. Rezin matris ve doldurucu partiküllerin farklı sertlik derecelerine sahip olmaları aynı oranda cilalanmalarına engel olmaktadır. Resin matrisin yapısı ve doldurucu partiküllerin karakteristiği de yüzey düzgünlüğü üzerinde direkt olarak etkilidir (47). Restoratif materyallerin bitim ve cilası için bir çok bitirme enstrümanı geliştirilmiştir. Bunların içinde ve tungsten karbit bitirme frezleri, kauçuk frezler, abraziv diskler (alüminyum oksit vs.), stripler ve cila pastaları sayılabilir (50). Yapılan bir çok çalışma rezin kompozit yüzeyinin en pürüzsüz şekilde şeffaf polyester bant altında şekillendirildiğini göstermektedir (51). Şeffaf bandın dikkatlice yerleştirilmesine rağmen klinikteki uygulamalarda genellikle restorasyona tekrar form verilmesi gerekli olmaktadır. Ayrıca yüzeyin en dış tabakası polimerden zengin ve nispeten kararsızdır. Bu tabakanın uzaklaştırılması için bitirme ve parlatma işlemlerine her zaman gereksinim vardır. Antoniada ve ark. bitirme ve cila işlemleri uygulanmasıyla yüzeyden uzaklaştırılacak 250 µm lik tabakayla daha sert ve dayanıklı kompozit yüzeyleri elde edileceğini bildirmişlerdir (52). 27

Şekil 3.4.1.\2. İlk resimde eski, yüzey pürüzlülüğü olan kompozit restorasyonlar (Şekil 3.4.1), 2. resimde yenilenmiş olarak görülüyor. (Şekil 3.4.2) 3.5 Polimerizasyon Büzülmesi Rezin materyallerde tüm polimerlerde olduğu gibi monomerin polimer zincirinde düzenleniş biçimlerinden kaynaklanan ve %1.5-3 arasında değişen hacimsel bir büzülme söz konusudur (53). Rezin materyallerin polimerizasyon büzülmeleri pre-jel ve post-jel faz olarak iki safhaya ayrılabilir. Pre-jel polimerizasyon süresince rezin kavite içine yayılabilir ve yapı içerisindeki stres azalır. Polimerizasyon sonrasında hareket durur ve büzülme stresi kompanse edilemez. Kavite duvarı ile rezin arasındaki adezyon kuvvetleri post-jel polimerizasyon sonucu oluşan büzülmenin serbest olarak gelişmesini engeller ve internal streslerin oluşmasına neden olur (53). Polimerizasyon sırasında rezinin plastik deformasyonu, akışkanlık özelliği ve higroskopik ekspansiyonu büzülme streslerini bir ölçüde kompanse eder. Adezyon kuvvetlerinin büzülme streslerine karşı koymasıyla oluşan stres birikimi, rezinin elastik limitini aşarsa kompozit diş bağlantısında defektlerin oluşmasına ve bağlanmadaki başarısızlığa bağlı olarak kenar sızıntısı, post-operatif 28

hassasiyet,renklenme ve rekürrent çürük gelişimi gibi bir takım sorunlar ortaya çıkabilir (54). Eğer kompozit diş arasında iyi bir adezyon varsa bu büzülme stresleri çevre yapılarda deformasyona yol açabilir ve bunun sonucunda servikal minede dişi kırılmaya yatkın hale getiren mikro çatlaklar meydana gelebilir. Polimerizasyon büzülmesini etkileyen faktörler şu şekilde sınıflandırılabilir: 1. Kavite geometrisi a. Konfigürasyon faktörü ( C faktör) b. Kavite boyutu 2. Uygulama tekniği a. Tabakalar halinde yerleştirme b. Işık posizyonu, ışığın şiddeti, ışınlama süresi c.bonding ajanları ve stres absorbe eden kavite taban materyallerinin kullanımı 3. Restoratif materyal a. Elastisite modülü b. Boyutsal değişim (büzülme) (55,56) 3.5.1 Kavite Geometrisi 3.5.1.1 Kavite Konfigürasyon Faktörü Konfigürasyon faktörü restorasyonun bağlandığı yüzeylerin serbest yüzeylere oranı olarak tanımlanmaktadır. Konfigürasyon faktörü 1.0 ın altındaysa büzülme stresleri azalır, 3.0'ın üzerinde stres değerleri hızla artar (55). 3.5.1.2 Kavite Boyutu Polimerizasyon büzülmesini kavitenin genişliği ve derinliği de etkiler. Kavite ne kadar dar ve yüzeyel ise başka bir değişle uygulanan rezin hacmi ne kadar az ise büzülme o kadar az olur (56). Kavite taban maddeleri örneğin cam iyonomer siman 29

kullanımı kavite derinliğini azaltarak büzülmeyi olumlu yönde etkiler. Restorasyonun boyutu tek parça halinde yerleştirme tekniği (bulk tekniği) uygulandığında daha da önemli hale gelmektedir (5). 3.5.2 Uygulama Tekniği 3.5.2.1 Tabakalar Halinde Yerleştirme Polimerizasyon büzülmesini olumlu yönde etkileyen yöntem, rezinin parçalar halinde uygulanmasıdır. Bu yöntemde rezinler kaviteye küçük parçalar halinde yerleştirilirken parçalar birbirinden bağımsız olarak polimerize olurlar. Restorasyonda kullanılan total rezine oranla daha az hacimli olan bu parçaların polimerizasyon büzülmeleri de daha az olur Büzülme vektörlerini kontrol altında tutmak için önerilen bu yöntemlerde her bir parçanın büzülmesi sonraki parça tarafından kompanse edilir ve büzülme önemli ölçüde azalır (56). 3.5.2.2 Işık Pozisyonu ve Işık Şiddeti Işık Cihazlarının Restorasyonların Başarısı Üzerine Etkileri başlığı altında ileleyen sayfalarda incelenecektir. (Bölüm 3.7, S: 28-29) 3.5.3 Restoratif Materyal 3.5.3.1 Elasisite Modülü Yüksek elastisite modüllü kompozitler genellikle polimerizasyon sırasında daha yüksek polimerizasyon stresleri oluşturmaktadır. Partikül miktarı fazla olan kompozitlerin elastisite modülleri yüksek olduğu için hacimsel büzülme miktarı azalmış, buna bağlı olarak da kompozit-dentin ara yüzünde büzülme stresleri artmıştır. Dentin adezivlerin uygulanması, kavite duvarları ile rezin arasında elastisite modülü düşük yapay elastik bir duvar oluşturur. Bu duvarın reziliensi büzülme streslerini azaltır (5). 30

3.5.2.2 Boyutsal Değişim Polimer ağ içerisindeki monomer moleküllerinin dönüşümüyle birlikte moleküller yaklaşarak biraraya toplanması kütlesel büzülmeye neden olmaktadır. Polimerizasyon kinetikleri kompozitin tipi,monomer komposizyonu, doldurucu partiküllerin tipi ve boyutları ve katalizör sistemleri, kompozitrezinin rengi, transparantlığı tarafından etkilenmektedir. Doğal olarak bu faktörler birbirleriyle de etkileşim içerisindedir (56). Kompozit rezinin polimerizasyon büzülmesi kullanılan rezinin tipine, polimerizasyonun başlatılma şekline bağlıdır (5). Polimerizasyonları kimyasal yolla başlatılan kompozitlerde polimerizasyon, vücut ısısına bağlı olarak restorasyonun en derin bölgesinden başlar ve rezin kitlesinin merkezine doğru bir büzülme görülür. Kompozitin karıştırma süresi, ana madde katalizör oranı ve pörözite bu büzülmeyi etkiler (5). Polimerizasyonları ışık ile başlatılan kompozitlerde ise polimerizasyon ışık kaynağına en yakın yerinden başlar ve rezinin ışık kaynağına bakan dış yüzüne doğru bir büzülme görülür. Işık kaynağının gücü, uzaklığı, kompozitin rengi ve kalınlığı büzülmede rol oynayan etkenlerdir. Standart renkler koyu renklere oranla daha fazla büzülme gösterirler (5). 31

Şekil : 3.5 Kırmızı çizgi ile işaret edilen beyaz saha, kompozit restorasyonun gösterdiği polimerizasyon büzülmesini göstermektedir. 3.6 Kompozit Restorasyonlarda Renklenme Estetik restoratif dişhekimliğinde doğal diş görünümünü taklit edecek uygun materyalin seçimi, restorasyonların başarısı açısından çok önemlidir (57). Dişhekimliğinde kompozit rezinler, hastaların artan estetik talepleri, ön ve arka bölgedeki bütün kavite sınıflamalarında kullanılabilmesi, bağlayıcı ajan teknolojilerindeki gelişmeler nedeniyle klinik olarak yaygın bir kullanım alanı bulmaktadır (58). Kompozit rezinlerde renk değişikliği, en sık karşılaşılan problemlerden biridir ve çeşitli nedenler sonucunda oluşabilir (58). Rezinin yapısından kaynaklanan renk değişikliklerine iç renklenme, uygulanmasından kaynaklanan renk değişikliklerine ise dış renklenme denir. Dış renklenmede rezinin kan ya da tükürük ile kontamine olması, yetersiz polimerizasyonu, uygulanan hatalı bitirme ve polisaj işlemleri, kötü ağız hijyeni, sigara ve diyet alışkanlıkları etkili olurken inorganik doldurucu oranı ve rezin içeriği de iç renklenme üzerinde etkili olan faktörlerdir. Makropartiküllü ve bisglisidil metakrilat (BIS-GMA) miktarı fazla olan rezinlerde, mikropartiküllü ve ışıkla polimerize olan rezinlere göre daha çok iç renklenmeye rastlandığı, inorganik kısmın fazla, rezin içeriğinin az olduğu durumlarda renklenmenin daha az olduğu bildirilmiştir (59). İç renklenme materyalin kimyasal özelliklerine bağlı olduğundan dişhekimi tarafından kontrol edilemez (60). Bununla birlikte, dışsal renklenme, uygun adeziv sistemlerin kullanılması, doğru ağız hijyeni ve uygun yapılan bitirme ve polisaj işlemleri ile kontrol edilebilir. Bu nedenle başarılı bir restorasyon için yüzeyin mümkün olduğunca düzgün olması sağlanmalıdır. Yapılan çalışlmalar en düzgün kompozit rezin yüzeyinin polyester strip bant kullanımı ile elde edildiğini 32

bildirmiştir. Ancak düzgün konturlar elde etmek ve oklüzal uyum için yapılan düzeltmeler sonucunda strip matris ile bitirilen düzgün yüzeyler pürüzlü hale gelmekte ve bu pürüzlülüğün giderilmesi amacı ile bitirme ve polisaj işlemleri uygulanmaktadır (60). Bitirme ve polisaj işlemleri uygulanmamış kompozit rezin yüzeyi, plak retansiyonunda artışla, dişeti irritasyonuna, ikincil çürük oluşumuna ve yüzey renklenmelerine neden olmaktadır (61). Bitirme ve polisaj işlemlerinde karbit ve elmas frezler, polisaj lastikleri, polisaj diskleri, beyaz taşlar, alüminyum oksit ve elmas polisaj patları gibi birçok materyal kullanılmaktadır (61). İçinde aşındırıcı partiküller bulunan polisaj materyallerinin bükülebilirliği, uygulama basıncı, aşındıcının sertliği ve gren boyutu da kompozitlerin yüzey pürüzlülüğünü etkilemektedir (61). Günümüzde bitirme ve polisaj işlemlerinin ardından oluşan mikroyapısal defektlerin doldurulması, aşınma direncinin artırılması ve artmış optik özelliklerin elde edilmesi amacıyla restorasyon yüzeyine rezin esaslı yüzey vernikleri uygulanması yaygın hale gelmiştir (62). Şekil: 3.6 11 numaralı dişe uygulanan kompozit restorasyonda meydana gelen renklenme 33

3.7 Işık Cihazlarının Restorasyonların Başarısı Üzerine Etkileri Bir kompozit restorasyonun kullanım süreci uzunluğuna etki eden temel faktörler arasında yer alan monomer değişim derecesi, polimerizasyon için kullanılan ışığın enerji yoğunluğuna ve uygulama süresine bağlıdır (63). Fakat monomer değişim derecesinin artması ile artan polimerizasyon büzülmesi, kompozit rezinlerin hala en önemli sorunlarıdır (63). Polimerizasyon büzülmesinin en önemli sonucu; yapı içinde oluşan streslerdir. Bu stresler, kavite duvarları ile kompozit rezin arasında bağlanma sorunlarına neden olur ki bu da, mikrosızıntı ve bu nedenle gelişen önemli sorunların temelini teşkil eder (63). Son zamanlarda, rezinin polimerizasyonu için kullanılan ışık cihazları üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Görünür ışık ile polimerize olan kompozitlerde, 450-500 nm dalga boyundaki mavi renkteki ışığı absorbe ederek polimerizasyonu başlatan initiatörler bulunmaktadır. Bu iş için, en çok kullanılan a-diketon olan kamforokinon (camphoroquinone) dur. Işığın etkisiyle kamforokinon harekete geçmekte, amin ile reaksiyona girip serbest radikaller oluşturmaktadır. Polimerizasyonun başarısı için uygulanan kompozit rezin içinde bulunan komforokinon moleküllerinin tamamının ışığı yeterli güçte absorbe etmesi gereklidir. Bu başarı ise; ışık cihazının gücü, ışığın uygulanma süresi, ışık cihazı ile kompozit rezin arasındaki mesafe, kompozit rezinin rengi ve uygulama kalınlığı gibi birçok etkene bağlıdır. Geleneksel olarak kullanılan ışık cihazları için temel olarak iki önemli faktör vardır (63). İlki, ışığın gücüdür ki, daha güçlü ışık daha fazla ışığa hassas molekülün etkilenmesi demektir. İkincisi ise, ışığın uygulanma süresidir. Işığın gücü; birim alana düşen enerji miktarıyla ölçülür. Geleneksel olarak kullanılan ışık cihazları için, ışık gücünün en az 400mW/cm 2 (miliwatt/santimetrekare) olması istenir. Işığın uygulanma süresi ise, en fazla 2 mm 34

kalınlığında rezinin her bir tabakası için en az 20 saniye olup, koyu renkli rezinlerde ise, sürenin arttırılması gerektiği söylenmektedir (63). Son zamanlarda ışık cihazları için geliştirilen iki yeni uygulamadan biri 1000mW/cm 2 ışık gücüne kadar ulaşan ışık cihazlarıdır. Geleneksel olarak kullanılan ışık cihazlarından farkı, optik taşıyıcıdan kaynaklanır. Turbo tip adı verilen optik taşıyıcı ile birim alana düşen enerji miktarının 1000mW/cm 2 'ye kadar arttırılması sağlanmıştır (64). Turbo tipin geliştirilmesi ile hedeflenen daha kısa sürede fazla polimerizasyon ile rezinin fiziksel ve biyolojik üstünlüklerini arttırmasıdır. Diğer bir ışık cihazı da (Turbo Top Light), 40 saniyelik uygulama süresi içinde polimerizasyona düşük enerji yoğunluğu ile başlayıp (100mW/cm 2 ), bir süre sonra (10 saniye) geleneksel olarak kullanılan ışık cihazlarının enerji yoğunluğuna ulaşarak (500mW/cm 2 ) etkili olandır. Bu cihazın gelişiminden beklenilen ise, sertleşme süresinin uzatılmasıyla kompozit rezin içinde oluşan streslerin azaltılmasıdır (64). Her iki cihazda farklı çalışma prensiplerine sahip olsalar da, temel olarak daha iyi kompozit restorasyonların hazırlanabilmesi için geliştirilmişlerdir. Şekil 3.7 Kompozit restorasyonlarının başarısını artırmak üzere yeni geliştirilmiş ışık cihazı: Turbo Top Light (Flight Dental Systems, Canada ) 35

3.8 Flor İçerikli Kompozitlerin Restorasyonun Başarısı Üzerine Etkileri Restoratif materyallerin uygulanmasında, çürük önleme, mine ve dentine iyi bağlanma, mükemmel bir biouyumluluk, yüksek mekanik özellikler ve aşınma direnci gibi özellikler göz önüne alınmaktadır. Restorasyonların, zamanla belirtilen bu sebeplerden birinin başarısızlığı ile değiştirilme gereksinimleri restoratif maddeler için devamlı arayış içerisinde olma sorununu ortaya koymaktadır. Değiştirme nedenleri içerisinde büyük çoğunluk sekonder çürüklere ait olduğu için, mine ve dentin çözünürlüğünü azaltan ve çürük önleyici etki meydana getiren kimyasal maddelerin restoratif maddeler içerisine ilave edilebilmesi pek çok araştırmanın konusudur. Dişhekimliğinde topikal flor uygulamaları sonucu demineralizasyona karşı direnç oluşturulabileceğine işaret eden araştırmalar vardır. Flor içeren dolgu maddelerinden flor salıımının minenin çürüğe karşı direncini arttırdığı, başlangıç halindeki çürükleri durdurduğu veya gerilemesine sebep olduğu saptanmıştr (65). Restoratif materyallerin yapısına ilave edilen florun açığa çıkabilme özelliği, antikaryojenik etki bakımından klinik olarak önemli görülmektedir. Restoratif materyallerden ideal şartlarda ağızda bulunduğu sürece, günde 1 ppm F salması beklenir. Ancak çürük önlemek için gerekli minimum konsantrasyon da bilinmemektedir (65). Flor içeren kompozit rezinlerin içerdikleri flor, kompozitin rezinin partiküllerine veya matrise radyoopak madde olarak ilave edilmiştir. Florür içerikli kompozitler, restorasyon yüzey ph değerinin değişimlerine bağlı olarak florür, hidroksil ve kalsiyum iyonları salarlar. Plak birikiminin ph değerini düşürmesi iyon salınımını artırır (11). Kompozitlerden salınan florür miktarı şu faktörlere bağlıdır: (11) - Florürün suda çözünürlüğü 36

- Partikül büyüklüğü - Florür içerikli doldurucuların miktarı Restoratif materyallerden flor açığa çıkması en çok ilk uygulamadan sonra olmaktadır. İlk yüksek salınımdan sonra düşme uzun süreli olarak devam etmektedir (66). Yapılan bir çalışmaya göre; (67) çeşitli markalara ait kompozitlerin (Charisma F, Solitaire -Heraes Kulzer, Gmb H, Wehrheim Inc.Germany- ve Tetric - Ivoclar, North America-) flor salınım miktarlarının zamana göre karşılaştırılması aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Grafik 3.8.: Materyallerden, farklı zamanlarda flor salınım miktarlarının (ppm) ortalamaları. Kullanılan materyallerin hepsinde, ilk inceleme periyodunda ortaya çıkan yüksek flor salınımı sürenin uzaması ile birlikte azalma göstermiştir. Salınan flor miktarlarında materyaller ve bazı inceleme süreleri arasında önemli farklılıklar olmasına rağmen, flor salınım modelleri benzer olarak görülmektedir. Başlangıçta materyaller arasında farklı miktarlardaki salınım aynı salınım modelini koruyarak gittikçe azalmaktadır (67). 37

Sonuç olarak; salınan florun beklenilen etkiyi ortaya koyabilmesi bakımından salınım ortamı, salınım miktarı ve salınım süresi önemlidir. Materyallerin uzun süreli kullanımlarında, düşük konsantrasyonlardaki florun çürük önleme bakımından etkinliğini bildiren çalışmalar olmasına karşın sekonder çürük nedeni ile restoratif materyallerin değiştirilme gereksinimleri de önemli bir yer tutmaktadır (67). Ayrıca florürün suda yüksek çözünürlüğü, yüksek su alımı polimer matrisin çözülmesine sebep olur. Bu nedenle florür doldurucuların çözünmesi kompozitin mekanik özelliklerine olumsuz yönde etki eder. Tüm bunlara ek olarak bonding ajanının kompozit rezin ile diş arasında bariyer oluşturması florürün remineralizasyon etkisini azaltır, bu durumda flor yalnız dış yüzeye salgılanır ki bu da flor içeren jeller veya garagaralar ile elde edilebilir (11). Şekil: 3.8. Tetric -Ivoclar, North America 3.9 Kompozit Restorasyonlarda Kenar Uyumsuzluğu Restorasyonların kenar uyumu, diş-restorasyon birleşim sınırındaki bütünlüğün tam olarak sağlanmasıyla elde edilir ve restorasyonun klinik ömrünü etkileyen önemli bir faktördür. Kompozit rezin restorasyonların değiştirilme nedenleri arasında kenar uyumunun bozulması ilk sıralarda gelmektedir (68). Kenar uyumu, rezin materyallerde oluşan polimerizasyon büzülmesinden olumsuz yönde 38

etkilenir, kavite duvarı ile rezin arasında bir boşluk oluşur ve kenar sızıntısı meydana gelir (5). Yüzey yapısının değerlendirilmesinde restorasyon yüzeyinin çevre mine dokusu ile benzer özelliklere sahip olup olmadığı incelenir. Restorasyonun düzgün ve pürüzsüz bir yüzeye sahip olması, plak retansiyonunu engelleyerek sekonder çürük oluşma olasılığını azaltmaktadır (69). Kullanılan restoratif materyalin fiziksel özelliklerine, uygulanan bitirme ve polisaj yöntemine bağlı olarak zaman içinde restorasyonların yüzey yapısında bir takım bozulmalar meydana gelebilir. Kenar uyumsuzluğunun giderilmesini konu alan araştırmalarda, kulanılan bağlatıcı ajanların, rezin tipinin ve uygulama tekniklerinin kenar uyumu üzerindeki etkileri incelenmiştir (70,71). Uygulama tekniklerinin kenar uyumu üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalarda, kitle şeklinde (bulk) ve tabakalı yerleştirme (laminate) yöntemleri karşılaştırılmış, diş-restorasyon kenar uyumunun tabakalı yerleştirme (laminate) yönteminde daha iyi bir şekilde elde edildiği gösterilmiştir (72). Klinik uygulamalarda kenar uyumunun iyi bir şekilde sağlanabilmesi için, kompozit rezinlerin uygun kondenserlerle (tepiciler) yerleştirilmesi gerekir. Geleneksel kondanserler rezinlerin uygulanmasına elverişli değildirler. Uygulama sırasında rezin bu aletlere yapışarak materyalin kavite tabanı ve duvarlarından ayrılmasına neden olur. Ayrıca rezinin polimerizasyonu sırasında oluşan büzülme ışıkla aktive olan materyallerde ışığa doğrudur ve rezin kompoziti kavite duvarlarının dışına çeker (73). Bu olumsuz özellikleri önlemek amacıyla kompozitler basınç altında polimerize edilmelidir (74). Basınç sadece kapalı alanda sağlanabilir. Anterior dişlerde bunun için strip kronlar ve bantlar kullanılmakta iken, posterior dişler için, düzenli olmayan okluzal yüzeylerine uyum sağlayarak basınç 39