Sahibi Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Adına Muammer Uğur BAYBURTLUOĞLU. Yazı İşleri Müdürü İrfan ÇAYBOYLU



Benzer belgeler
Korunma Yolları (Üniversal Önlemler)

Travmalı hastaya müdahale eden sağlık çalışanları, hasta kanı ve diğer vücut salgıları ile çalışma ortamında karşılaşma riski bulunan diğer sağlık

DELİCİ KESİCİ ALET YARALANMALARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENFEKSİYON RİSKLERİ

DELİCİ KESİCİ ALET YARALANMASI

PERSONEL YARALANMALARININ ÖNLENMESİ VE TAKİBİ. Uz.Dr. Sevinç AKKOYUN

İZOLASYON ÖNLEMLERİ. Hazırlayan: Esin Aydın Acıbadem Bodrum Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşiresi

KAN YOLUYLA BULAŞAN ENFEKSİYONLAR

Kan Yoluyla Bulaşan İnfeksiyonlardan Korunma ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi

Kan Yoluyla Bulaşan Enfeksiyonlardan Korunma ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi

ÖZEL UNCALI MEYDAN HASTANESİ ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ PLANI

Viral Hepatitler. Hepatit A Virus. Viral Hepatitler- Tarihsel Bakış. Hepatit Tipleri. Hepatit A Klinik Özellikler

Hepatit-B İnfeksiyonu Ve Koruyucu Önlemler

ÖZGEÇMİŞ. Görev Kurum/Kuruluş Yıl Araştırma Görevlisi. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu

KESİCİ-DELİCİ DELİCİ ALET YARALANMALARI KAN VE VÜCUT SIVILARI İLE TEMAS

Yardımcı Doçent Psikoloji Haliç Üniversitesi 2000 Yardımcı Doçent Psikoloji FSM Vakıf Üniversitesi 2011

ÖZGEÇMİŞ. Yardımcı Doçentlik Tarihi: 1999 Doçentlik Tarihi: 2012

ARAŞTIRMA. Klimakterik Dönemdeki Evli Kadınların Eş Uyumları ve Menopoza İlişkin Tutumlarının Menopozal Yakınmalar Üzerine Etkisi *

Yrd.Doç.Dr. AYLA TUZCU

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ TEHLİKE ve RİSKLERİ. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

HepC Korunma. Alper ŞENER

Kan Yoluyla Bulaşan Enfeksiyonlardan Korunma Ve Riskli Yaralanmaların İzlenmesi EKK KAYA SÜER

ÖZGEÇMİŞ. Eğitim. Akademik Ünvanlar HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ SEVGİNAR VATAN.

3. Basamak Bir Hastanede Görev Yapan Sağlık Çalışanlarının Hepatit C Hakkında Bilgi Düzeyi ve Hepatit C Enfeksiyonu Olan Hastalara Karşı Tutumlarının

İZOLASYON ÖNLEMLERİ TALİMATI

MENOPOZ. Dr. Serdar Balcı, Dr. Eser Çolak. Başkent Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum

Hepatit B Hasta Takibi Nasıl Yapılmalı?

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

KORUYUCU EKİPMAN KULLANMA TALİMATI

HEMŞİRELERİN HASTALARA VERDİKLERİ EĞİTİMLERİN ETKİNLİĞİNİN BELİRLENMESİ

Kesici-Delici Alet Yaralanmaları ve Korunma önlemleri

International Journal of Progressive Education, 6(2),

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖĞRETMEN ADAYLARININ PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ

ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ PROGRAMI

Pervin HORASAN Erciyes Üniversitesi Mehmet Kemal Dedeman Onkoloji Hastanesi

ÇALIŞAN GÜVENLİĞİ PLANI

KAN VE KAN ÜRÜNLERİ İLE BULAŞAN HASTALIKLAR VE KORUNMA YOLLARI

Sağlık Çalışanında Takip ve Tedavi Protokolü Nasıl Olmalıdır?

Gebelerde Anti HIV Sonuçlarının Değerlendirilmesi

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ

MENOPOZ. Menopoz nedir?

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

Emine Sevinç Tok. İzmir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü. Gürsel Aksel Bulvarı No: Üçkuyular İzmir

Belge No: Yayın Tarihi: Güncelleme Tarihi: Güncelleme No: Sayfa No: EKÖ/YÖN /5 GÜNCELLEME BİLGİLERİ

KİŞİSEL KORUYUCU EKİPMANLAR VE KULLANIM ALANLARI

Yrd.Doç.Dr. YAŞAR KUZUCU

SAĞLIK PERSONELİ KORUYUCU EKİPMANLARI (SPKE) ENFEKSİYON KONTROL KOMİTESİ

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi

EGZERSiziN DEPRESYON TEDAVisiNDEKi YERi VE ETKiLERi

Hepatit B ile Yaşamak

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI (KKKA) VE KARADENİZ BÖLGESİ NDEKİ DURUMU

6.1. Yüksek Lisans Tezi: 1-Hemşirelerde Rol Çatışmasını Belirleyen Örgütsel Etmenler Üzerine Sektörel Bir Çalışma, Yüksek Lisans Tezi, 1994

ÖZGEÇMİŞ. Telefon: Mezuniyet Tarihi Derece Alan Kurum 2017 Doktora Gelişim Psikolojisi Hacettepe Üniversitesi

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

Yönetilen Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri Esra Arda: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Adli Tıp Ensititüsü Yüksek Lisans-1990

REVİZYON DURUMU. Revizyon Tarihi Açıklama Revizyon No

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

HIV/AIDS E İLİŞKİN BİLGİ 13

ÖZGEÇMİŞ I.KİŞİSEL BİLGİLER

Prof. Dr. Serap NAZLI

HASTA GÜVENLİĞİNDE ENFEKSİYONLARIN KONTROLÜ VE İZOLASYON ÖNLEMLERİ. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

Obsesif KompulsifBozukluk Hastalığının Yetişkin Ayrılma Anksiyetesiile Olan İlişkisi

İZOLASYON ve DEZENFEKSİYON TAKİP TALİMATI

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Psikoloji Hacettepe 1999

Bariatrik cerrahi amacıyla başvuran hastaların depresyon, benlik saygısı ve yeme bozuklukları açısından değerlendirilmesi

Ayşe Devrim Başterzi. Son iki senedir ilaç endüstrisi ve STO ile araştırmacı, danışman ya da konuşmacı olarak herhangi bir çıkar çatışmam yoktur.

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

Hepatit C ile Yaşamak

ENFEKSİYON KONTROL KOMİTELERİNİN GÖREVLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARINDA ENFEKSİYON KONTROLÜ ve ÖNLENMESİ

BİRİNCİ BASAMAKTA DİYABETİK AYAK İNFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ VE ÖNEMİ. Doç. Dr. Serap Çifçili Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

Bu sayının Hakemleri

DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7

ÖZEL YALOVA HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ ENFEKSİYON KONTROL TALİMATI

T.C. MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Derece Alan Üniversite Yıl. Lisans Psikoloji Hacettepe 1999

Füsun KURDOĞLU-ERÜRETEN Uzman Psikolog

ÖZGEÇMİŞ. Yabancı Dil: İngilizce. Uluslararası dergilerde yayınlanan makaleler

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Lisans Hemşirelik Hacettepe Üniversitesi 2013

ÖZGEÇMİŞ. Yardımcı Doçent Sınıf Öğretmenliği Ondokuz Mayıs Üniversitesi 2003-

ÖZGEÇMİŞ. 1.Adı Soyadı: Seda Gökçe TURAN. 2.Doğum tarihi: 27 \ 02 \ Unvanı: Öğretim Görevlisi. 4.Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl

Özgeçmiş FATMA YAŞIN TEKİZOĞLU. Tel.: / 1253 (ofis) Kişisel Bilgiler. Eğitim

Hemodiyaliz Ünitelerinde İnfeksiyon Kontrolü

MAKALE YAZIM KURALLARI

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir.

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h)

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ. Derece Okul Adı Bölüm Mezuniyet Yılı Bahçelievler Deneme

Haftalık İnfluenza (Grip) Sürveyans Raporu

SAĞLIK PERSONELİ KORUYUCU EKİPMANLARI (SPKE) HAZIRLAYAN NESLİHAN BOZKURT ENFEKSİYON KONTROL HEMŞİRESİ

Hepatit B Virüs Testleri: Hepatit serolojisi, Hepatit markırları

Dünyada ve Türkiyede Hepatit B ve Hepatit C Epidemiyolojisi. Dr Meral Sönmezoğlu Yeditepe Üniversitesi Hastanesi

ÖZGEÇMİŞ Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makaleler (SCI & SSCI & Arts and Humanities)

Tedaviye Başvuran İnfertil Çiftlerde Kaygı, Öfke, Başa Çıkma, Yeti Yitimi Ve Yaşam Kalitesinin Değerlendirilmesi

EBOLA VİRÜS HASTALIĞI

Dr. İkbal İnanlı Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği

KANSER HASTALARINDA ANKSİYETE VE DEPRESYON BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ. Dr. Levent ŞAHİN

ÖZGEÇMİŞ ADVİYE ESİN YILMAZ. 1. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl. Doktora Klinik Psikoloji ODTÜ Y. Lisans Klinik Psikoloji ODTÜ 2002

Doç. Dr. Selahattin KIYAN Acil Tıp Okulu (ATOK) Başkanı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD Eğitim Sorumlusu

Transkript:

Sahibi Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Adına Muammer Uğur BAYBURTLUOĞLU Yazı İşleri Müdürü İrfan ÇAYBOYLU Yayın Kurulu M. Uğur BAYBURTLUOĞLU Prof. Dr. Rüveyde BAYRAKTAR Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN Doç. Dr. İbrahim GILGA Filiz KAVACIKLI Erdal BOZKURT Dr. Aysel GÜNİNDİ ERSÖZ Adres Meşrutiyet Caddesi No: 1 9 06650 Kızılay-ANKARA Tel :(312)419 29 79-(l 2 Hat) Fax (312)419 29 70 Aile ve Toplum Dergisi'nde yayınlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir. Aile ve Toplum Dergisi üç ayda bir yayımlanır. Grafik & Baskı Ata Ofset Matbaacılık (0312)312 42 41 -ANKARA AİLE ve TOPLUM DERGİSİ YAYIN İLKELERİ 1. Aile ve Toplum Dergisi, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu tarafından üç ayda bir yayınlanır. 2. Dergide telif ve tercüme makaleler, araştırma makaleleri, bildiriler, yayın değerlendirme ve tartışma yazıları Türkçe ya da bir yabancı dilde yer alır. 3. Dergi, "Hakemli" bir yayındır. Dergiye gönderilen yazı, konusu ile ilgili bir akademisyen ve Yayın Kurulu tarafından incelendikten sonra yayınlanabilir. Dergiye gönderilen yazıların başka bir dergide yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. 4. Gönderilen yazıların yayınlanma zorunluluğu yoktur. Dergiye gelen yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın geri gönderilmez. 5. Dergiye gönderilen yazıların Türkçe ve bir yabancı dilde (İngilizce, Fransızca, Almanca) 100-150 kelimelik özetleri çıkartılmalıdır. Yazı herhangi bir bilimsel toplantıda sunulmuş ise belirtilmelidir, 6. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. 7. Dergide yayınlanacak her yazının yazarına telif ücreti ödenir. 8. Yazının kapak sayfasında, çalışmanın adı yazar/yazarların (birden fazla yazar varsa sıralama yapılarak) adı, soyadı, unvanları, çalıştıkları kurumlar belirtilmeli, Türkçe ve İngilizce özetler yer almalıdır. 9. Makalelerdeki dipnot ve kaynakçalar mutlaka genel kabul görmüş standartlara uygun olmalıdır. 10. Gönderilen yazıların dili açık ve anlaşılır olmalı, dilimizde karşılığı tam olarak olmayan ifadelerin Türkçe karşılığı parantez içinde verilmeli ve gönderilen yazılar yazım düzeni açısından aşağıdaki özellikleri taşımalıdır: - Yazılar, A4 boyutundaki beyaz kağıdın bir yüzüne, 1,5 satır aralıklı, bütün kenarlardan 3'er cm. boşluk bırakılarak ve arial 11 punto kullanılarak yazılmalıdır. - Dergiye gönderilen metin PC ile yazılmalı, Microsoft Word'un Ofis 98 ve 2000 sürümleri tercih edilmelidir. Metin tek kopya olarak sunulmalıdır. Ayrıca metin diskete kaydedilmeli, disketin üzerinde kullanılan bilgisayar programı ve sürüm numarası belirtilmelidir. Yazı, Hakem Kurulu'nun bir değişiklik önerisiyle kabul edilmişse en son durumu içeren çalışma disketle birlikte teslim edilmeli, önlem olarak dosyanın bir kopyası da yazarda bulunmalıdır. - Satır sonlarında sözcükler kesinlikle hecelerine bölünmemelidir. - Çizimler bilgisayardan çıkarılmadı ise, beyaz aydınger kağıt üzerinde çini mürekkebi ile çizilmelidir. Çizimlerde fotokopi yöntemi kullanılmamalıdır. Fotoğraflar siyah/beyaz, net ve parlak fotoğraf kağıdına basılmış olmalıdır, Renkli fotoğraflar ve fotokopiye çekilmiş fotoğraflar kullanılmamalıdır. Ayrıca, her bir şeklin metin içinde gireceği yer açık bir biçimde gösterilmelidir.

Prof. Dr. Belma AKŞİT Prof. Dr. Emine AKYÜZ Prof. Dr. Zehra ARIKAN Doç. Dr. Çiğdem ARIKAN Prof. Dr. Meziyet ARI Prof. Dr. Orhan AYDIN Prof, Dr. Ayla BAYIK Prof. Dr. Rüveyde BAYRAKTAR Prof. Dr. Müberra BABAOCUL Doç. Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN Prof. Dr. Beyza BİLGİN Prof. Dr. Latife BIYIKLI Prof. Dr. Işıl BULUT Doç. Dr. İbrahim CILGA Prof. Dr. Saynur CANAT Prof. Dr. Bülent ÇAPLI Doç. Dr. Oya ÇİTCİ Doç. Dr. İhsan DAĞ Prof. Dr. Yıldırım B. DOĞAN Yrd. Doç. Dr. Veli DUYAN Prof. Dr. Yıldız ECEVİT Doç. Dr. Mehmet ECEVİT Prof. Dr. Birsen GÖKÇE Prof. Dr. Nergiz GÜVEN Prof. Dr. Ülker GÜRKAN Prof. Dr. Mübeccel GÖNEN Prof. Dr. Talat HALMAN Prof. Dr. Seniha HASİPEK Prof. Dr. Nuran HORTAÇSU Prof. Dr. Olcay İMAMOGLU Yrd. Doç. Dr. Sunay İL Prof. Dr. Tülin İÇLİ Prof. Dr. Zafer İLBARS Prof. Dr. Nuray KARANCl Doç. Dr. Velittin KALINKARA Yrd. Doç. Dr. Kasım KARATAŞ Prof. Dr. Eser KERİMOĞLU Prof. Dr. Duyan MAĞDEN Prof. Dr. Ahmet Yaşar OCAK Prof. Dr. İlber ORTAYLI Prof. Dr. Ferhunde ÖKTEM Prof. Dr. Nilgün SARP Prof. Dr. Işık SAYIL Prof. Dr. İlhan TOMANBAY Prof. Dr. Günsel TERZİOĞLU Doç. Dr. Gülay TOKSÖZ Prof. Dr. Ergül TUNÇBİLEK Prof. Dr. Sevda ULUĞTEKİN Prof. Dr. Hamza UYGUN Prof. Dr. Serhat ÜNAL Prof. Dr. Ayşe YALIN Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Gazi Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi H.Ü. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Ege Üniversitesi Hemşirelik Y.O. Halk Sağlığı Bl. Başkanı H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Müdürü H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi A.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretimi Üyesi A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi A.Ü. Tıp Fakültesi Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı A.Ü. İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi TODAİE Öğretim Üyesi H.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi O.D.T.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi O.D.T.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölüm Öğretim Üyesi A.Ü. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi H.Ü. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı A.Ü. Ev Ekonomisi Y.O. Öğretim Üyesi O.D.T.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi O.D.T.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi A.Ü. D.T.C.F. Sosyal Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi O.D.T.Ü. Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi P.Ü. Denizli Meslek Yüksek Okulu Müdürü H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Bölüm Başkanı H.Ü. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Tarih Bölümü Öğretim Üyesi A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi H.Ü. Çocuk Ruh Sağlığı Bölümü Öğretim Üyesi A.Ü. Sağlık Eğitimi Fak Sağlık Yönetimi Dekanı A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.Ö. Öğretim Üyesi H.Ü. Ev Ekonomisi Yüksek Okulu Bölüm Başkanı A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi H.Ü. Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. Öğretim Üyesi H.Ü. Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi H.Ü. Tıp Fak. Enfeksiyon Has. Öğretim Üyesi A.Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Böl. E. Öğretim Üyesi

Menopoza İlişkin Yaklaşımların ve Kültürlerarası Çalışmaların Gözden Geçirilmesi Prof. Dr. Rüveyde BAYRAKTAR - Dr. Zehra UÇANOK.... 5 Hepatit-B İnfeksiyonu ve Koruyucu Önlemler Prof. Dr. Ayfer KARADAKOVAN... 13 Ankara İlinde 1997-2000 Yılları Arasında Kamu Sektörünün Sağladığı Aile Planlaması Yöntemlerinin "Couple Year Protection" (CYP) Değeri Ortak Analizi Dr. Aydan BİRİ - Dr. jale ÖZTÛRK - Dr. Işıl MARAL... 21 Çoğulcu Demokratik Toplum İçin Aile Eğitimi Projesi Prof, Dr. Sevda ULUĞTEKİN - Doç, Dr. İbrahim OLCA - Yrd. Doç. Dr. Sunay İL...29 Empati ve Demografik Değişkenlerin Evlilik Uyumu İle İlişkisi Şennur TUTAREL - KIŞLAK - Fazlı ÇABUKÇA...35 Dünyada Yaygın Bir Sorun: Yaşlı İstismarı ve ihlali Aynur UYSAL.....43 Aile Mahkemeleri Tasarısı Üzerine Bir Değerlendirme Doç. Dr. İbrahim CILGA...51 Popüler Kültür Ürünlerinden Müzik Videolarının Gençler Üzerindeki Olumsuz Etkileri Dr. Aysel Günindi - ERSÖZ...61 Bir Kurum Hekimliği'nin Tanıtımı ve İdeal Hekim Hasta İlişkisinin Uygulanması Sonucunda Hastanelere Sevk Edilen Hastaların Sayısındaki Değişim Yrd. Doç. Dr. Sencer OZAN TOKER...69 Akraba Evliliğinin Kültür Birikiminde ve Toplum Hayatındaki Bazı Görünümleri: Dil, Din ve Tıp Dr. Dursun AYAN - Rahlme BEDER-ŞEN - Semra YURTKURAN - Gülsen ÜNAL...77

Menopoza İlişkin Yaklaşımların Ve Kültürlerarası Çalışmaların Gözden Geçirilmesi Prof. Dr. Rüveyde BAYRAKTAR Dr. Zehra UÇANOK Özet Bu yazıda, menopoza ilişkin temel yaklaşımlar, hem Türkiye'de hem de farklı kültürlerde yapılan çalışmalar kısaca gözden geçirilmiştir. Menopoz, biyolojik ve tıbbi anlamda son adet kanaması olarak tanımlanmakta, klimakterik terimi ise menopoz öncesi, menopoz ve menopoz sonrası dönemi içeren tüm sürece karşılık olarak kullanılmaktadır, Menopoza ilişkin yapılan ilk çalışmalar genellikle yoğun şikayetleri nedeniyle hastanelerin jinekoloji ve psikiyatri kliniklerine başvuran kadınlar üzerinde yapılmış ve bu çalışmalardan elde edilen bulgular menopoz dönemindeki tüm kadınlara genellenmiştir. Ancak daha sonraları hastane kliniklerine parelel olarak alanda yapılan çalışmalar sonucu menopoz yaşantısının evrenselliği reddedilmiş, bunun yerine menopoz yaşantısının anlaşılmasında sosyokültürel bağlamın önemi üzerinde durulmuştur. Farklı kültürlerde yapılan çalışmalar hem kültürün kendi içinde hem de farklı kültürlerde menopozun yaşanması açısından büyük farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur. Doğu ve Batı kültürlerindeki kadınları karşılaştıran çalışmalar, Doğudaki kadınların menopozu doğal bir süreç olarak gördüklerini ve Batıdaki yaşıtlarına göre yaşamın bu dönemini daha olumlu değerlendirdiklerini göstermiştir. Bu çalışmalardan yola çıkarak menopoza ilişkin belirtilerin fiziksel değişmeler, kültürel etkiler ve bireysel algıların bir kombinasyonu olduğu sonucuna varılmıştır. Türkiye'de yapılan görgül çalışmalar da bu bağlamda tartışılmıştır. Anahtar Sözcükler: Orta yaş dönemi, klimakterik, menopoza ilişkin belirtiler, psikolojik ve sosyal faktörler, kültürel etkiler Abstract The present article aims to review the majör approaches and empirical studies on menopausal symptoms and variables re/ated to these symptoms in Turkey and cross-cuituraiiy. Menopause is a medlcai term indicating the absence of menstrual bleeding for one year, but the term climacteric İs used for the entire processes including premenopause, perimenopause and postme nopause. Early studies of the menopausal transition focused on patient populations that came to the attention of health çare professionals because of problems reiated to menopause. This focus produced a bias showing more negative results than would occur in the general population. More recently population-based studies ha ve been published and the results of these studies began focusing more on the dispute regarding the universality of menopausal experience in women and the role of the socio-cu/tural context A number of studies ha ve shown that menopausal experi ence varies across cultures. Research findings comparing women from Eastern and Western societies suggest that Eastern women conceptualize menopause as a natural developmentai processes and view this period more positive/y than their Western counterparts. Studies ha ve also shown that the re were large differences in the menopausal experience within the same culture. İt was concluded that the combination of variables such as physical changes, cultural influences and individual perceptions are very important in determining the so cal/ed menopausal symptoms. Empirical studies conducted in Turkey are discussed within the framework of these latter studies focusing on the psychological, demographic and socio-cultural variables on the appearance of menopausal symptoms. Key Words: Middle age, climacteric, menopausal symptoms, psychological and social factors, cultural effects (*) Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bö

Menapoza İlişkin Yaklaşımların ve Kültürlerarası çalışmaların Gözden Geçirilmesi Tanım ve Sınıflama Biyolojik ve tıbbi anlamda, son adet kanaması olarak tanımlanan menopoz, orta yaş dönemini yaşayan tüm kadınlar için evrensel bir olaydır. Anılan olay, yaşamın üretkenlik (doğurganlık) kısmının sona erdiğine işaret eden bir parametredir. Menopoz, geniş bir yaş ranjını içeren (35-65 yaş) ve klimakterik olarak tanımlanan dönem içinde yaşanmaktadır. Yaş dönümü ya da klimakterik terimi, orta yaşta hem kadınlarda hem de erkeklerde ortaya çıkan hormonal, fiziksel ve duygusal değişmelerin geniş bir bileşimine karşılık olarak kullanılmaktadır. Anılan dönemde hormon düzeylerinde meydana gelen değişmeler sonucunda 45 ile 55 yaş arasındaki kadınlar, adet kanamasının sona ermesi ile doğurganlığın bitmesi anlamına gelen "menopoz" a (perimenopoz) girmektedirler. Menopoz döneminde, kandaki östrojen düzeyi düşmekte ve buna bağlı olarak da FSH (follicule stimulating hormone) ve LH (luteinizing hormone) düzeyi artmaktadır. Menopoza giriş yaşı 45 ile 55 yaşları arasında değişmekle birlikte, genellikle 50 yaş civarıdır. Amerika Birleşik Devletleri'nde ortalama menopoz yaşı 51 olarak belirtilirken, Japonya'da menopozun 50 yaş civarında yaşandığı bildirilmiştir (Kono, 1990). Benzer şekilde, ülkemizde de menopozun 45-50 yaşları arasında başladığı belirtilmektedir (Aksoy, 1988; Batıoğlu, 1990). Bu doğrultuda hem kentte (Temiz ve Bayraktar 1999) hem de kırsal kesimde yapılan bir çalışmada (Alıtkan ve Bayraktar, 1999) menopoza girme yaşının ortalama olarak 48 olduğu görülmüştür. Kadınlar menopoza ilişkin değişimleri 35 yaşından itibaren yaşamaya başlamakta ve bu durum 50 yaşına kadar devam etmektedir. Menopozdan önceki yıllara menopoz öncesi dönem (premenopoz), menopozdan sonraki yıllara ise menopoz sonrası dönem (postmenopoz) adı verilmektedir. Anılan değişimleri doğal olarak yaşamanın yanısıra, bazı kadınlar sağlık nedenlerinden dolayı (örneğin yumurtalık kistleri, tümörleri, rahim miyomları gibi) cerrahi yolla menopoza girmektedirler (Patterson ve Lynch, 1988). Menopoz döneminde, kadınlarda somatik, psikosomatik ve psikolojik birtakım belirtilerin ortaya çıktığı öne sürülmekte ve yaygın olarak ifade edilen bu belirtiler iki grupta toplanmaktadır. Sıcak basması, gece terlemesi, uykusuzluk, sinirlilik hali, konsantrasyon kaybı, unutkanlık, idrar yolu şikayetleri gibi ilk gruba giren belirtiler, bu dönemde kadını huzursuz edebilmekte, ancak tek başına ciddi sağlık sorunlarına neden olmamaktadır. Buna karşılık, osteoporoz adı verilen kemik yoğunluğunun kaybı ve kalp-damar hastalıkları gibi başlangıçta belirti vermeyen, ancak yıllar ilerledikçe ortaya çıkan ikinci gruba ait belirtiler ise ciddi sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. Menopoz sonrasında yaşanan fiziksel şikayetlerin giderilmesi için yaygın olarak östrojen ve progesteron içeren hormon tedavisi (hormon replacement therapy) uygulanmaktadır. Anılan tedavi, menopoz döneminde kanda belirli bir düzeyin altına inen östrojen hormonunun yerine konulmasını içermektedir (Hunter, 1990). Tarihsel İnceleme Tarihsel olarak incelendiğinde, menopoza ilişkin yaklaşımların zaman içinde değişikliğe uğradığı görülmektedir. Ondokuzuncu yüzyılda, orta yaş dönemindeki kadınların yaygın olarak depresyon ve kaygıyı ifade eden "involüsyonel melankoli" yi (invo/utional melancholia) yaşadığı görüşü kabul edilmekteydi. Yirminci yüzyılın başlarında da depresyon, gerginlik, çabuk sinirlenme ve kişilikteki değişmeler, menopozun başlangıcına işaret eden belirtiler olarak değerlendirilerek menopoz döneminde ortaya çıkan kişilik bozuklukları ve nevrotik belirtiler menopozun bir sonucu olarak kabul edilmiştir. "Menopoz sendromu" terimi orta yaş dönemindeki kadınlarda meydana gelen tüm duygusal problemleri ifade etmekteydi. Menopozun pek çok kadını "deli" ettiği düşüncesi zamanla çoğu kültürde kabul edilen bir kalıpyargı haline gelmiş ve

sözü edilen psikolojik belirtiler kadınların orta yaş dönemlerinde beklenen bir durum olmuştur (Ballinger, 1990). 1950'li yıllara gelindiğinde, menopozun kadının ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olduğu ve kadınların büyük çoğunluğunun bu dönemde depresyon yaşadığı görüşü oldukça yaygındı. Özellikle, yoğun şikayetleri nedeniyle hastanelerin jinekoloji ve psikiyatri kliniklerine başvuran kadınlar üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen bulgular, menopoz döneminde olan tüm kadınlara genellenmekteydi. Bu dönemde geleneksel biyolojik-tıbbi (biomedical) yaklaşım, menopozu kadının zihinsel, duygusal ve fiziksel sağlığı üzerinde olumsuz doğurguları olan östrojen eksikliği hastalığı olarak ele almaktaydı (Palmlund, 1997). Ancak, 1970'li yıllarda ve 19801i yılların başında hastane kliniklerine paralel olarak alanda daha kontrollü bir şekilde yapılan çalışmalar, sözü edilen görüş ile çelişkili bulguların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Genellikle enlemesine-kesitsel yöntemle yapılan bu çalışmalardan elde edilen bulgular, sadece vazomotor belirtilerin (sıcak basması ve gece terlemeleri gibi) ve vajinal kuruluğun menopozla doğrudan ilişkili olduğunu açık biçimde ortaya koymuştur. Buna karşılık duygusal problemler ile menopoz arasındaki ilişki sözü edilen araştırma bulgularına göre belirsizdir. Bu nedenle orta yaş dönemindeki kadının tüm sıkıntılarını menopoza bağlı hormon değişmelerine yüklemenin hatalı olacağı belirtilmiştir (Hunter, 1993). 1 980'li yıllara gelindiğinde, başta Kuzey Amerika ve Avrupa olmak üzere geniş örneklem gruplarının kullanıldığı boylamsal araştırmalar yapılmıştır. Sözü edilen alan araştırmaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, menopozun orta yaş dönemindeki kadının sağlığında vazomotor belirtiler ve vajinal kuruluk dışında bir değişikliğe neden olmadığını, daha önceki araştırma bulguları ile belirlenen vazomotor belirti sıklığının ise %70 yerine, %50 ile 60 arasında değiştiğini ortaya koymuştur. Söz konusu belirtilerin en önemli yordayıcılarmın cerrahi yolla menopoza girme ve sigara içme alışkanlığının olduğu, diğer etkenlerin daha fazla ve daha ayrıntılı araştırılmaya gereksi- nimi olduğu ifade edilmiştir (Hunter, 1993). Ayrıca araştırma bulguları, menopoz döneminde ortaya çıktığı öne sürülen tüm belirtilerin hormon düzeyindeki değişmelerden kaynaklanmadığını, orta yaş döneminde yaşanan sosyal ve psikolojik değişmelerin de bu dönemdeki belirtilerle ilgili olabileceğini açıkça ortaya koymuştur (örn., Greene ve Cooke, 1980; Polit ve LaRacco, 1980; Hunter, 1990; Holte ve Mikkelsen, 1991; Avis ve McKinlay, 1991; Koster ve Davîdsen, 1993; Mittchell ve Woods, 1996; Coope, 1996). Özet olarak, bu doğrultuda yapılan çalışmalar sonucu menopoz yaşantısının evrenselliği reddedilmiş, bunun yerine sosyokültürel bağlamın kadının menopozu algılamasında ve yaşamasında nasıl bir rol oynadığını incelemenin önemi üzerinde durulmuştur (Beyene, 1986; Lock, 1 994; Kaufert, 1 996). Psikolojik, Sosyal ve Kültürel Faktörlerin Önemi Menopoz, en basit şekliyle adet kanamasının sona ermesi olarak tanımlanmakla beraber, menopoz yaşantısının anlaşılabilmesi için, biyolojik faktörlerin olduğu kadar psikolojik, sosyal ve kültürel faktörlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Farklı kültürlerde menopoza girmenin etkisinin değerlendirildiği bir yazıda (Robinson, 1996), hem kültürün kendi içinde hem de farklı kültürlerde menopozun yaşanması açısından büyük farklılıklar olduğu ve menopoza ilişkin belirtilerin fiziksel değişmeler, kültürel etkiler ve bireysel algıların bir kombinasyonu olduğu sonucuna varılmıştır. Pek çok kültürde cinsellik, kadının toplumdaki rolleri, cinsiyete özgü stres ve yaşlanma gibi konular menopozun fiziksel ve sembolik anlamı ile oldukça yakından ilgilidir. Doğu ve Batı kültürlerindeki kadınları karşılaştıran çalışmalar, Doğudaki kadınların menopozu doğal bir süreç olarak gördüklerini ve batıdaki yaşıtlarına göre yaşamın bu dönemini daha olumlu değerlendirdiklerini göstermiştir (Lock, 1986; 1991; 1994; Lock ve ark., 1988; Bowles, 1990; Adler ve ark., 2000). Elde edilen bu farka ilişkin çok sayıda açıklama getirildiyse de bu

fark henüz çok iyi anlaşılamamıştır. İleri yaşlarda kadının sosyal statüsü ile menopozu yaşaması arasındaki bağ, bu kültürel farka getirilen açıklamalardan yalnızca birisidir. Sosyal statünün yaşla birlikte arttığı toplumlarda ya da kültürlerde kadınların klimakterik döneme ilişkin olumsuz belirtileri daha az yaşadıkları görülmüştür. Bunun yanısıra, menopoza ilişkin kültürlerarasi çalışmalar Avrupalı ve Kuzey Amerikalı kadınların menopoza ilişkin daha fazla şikayetleri olduğunu ve bu nedenle sağlık kuruluşlarına daha çok başvurduklarını ortaya koymaktadır (örn., Tang, 1994; Boulet ve ark., 1994; Avis ve McKinlay, 1995). Ayrıca, beyaz, orta sınıftan gelen ve Avrupa kökenli Amerikalı kadınların diğerlerine göre özellikle hormon tedavisini içeren tedaviye daha fazla başvurdukları ve genel olarak Batılı kadınların Batılı olmayanlara göre daha fazla hormon kullandıkları görülmektedir. Ancak kültürlerarası karşılaştırmaları içeren ve son on yılda ağırlık kazanan bu çalışmaların genellikle bazı özel gruplarla Kuzey Amerikalıların menopoz yaşantısını karşılaştırdığı ve Amerikada yapılan pek çok çalışmanın da sadece orta sınıf beyaz Avrupa kökenli Amerikalı kadınların menopoz yaşantılarına dayalı olduğu öne sürülmektedir. Buna karşılık, Amerika'da menopoz ve orta yaş dönemi yaşantılarını ırk, etnik köken, eğitim düzeyi, mesleki statü, kültür veya sosyoekonomik statüye göre karşılaştıran çalışmaların oldukça az sayıda olduğu belirtilmektedir (Adler ve ark., 2000) Daha önce de belirtildiği gibi menopoz, evrensel biyolojik bir olgu olmakla birlikte, orta yaş dönemindeki kadının yaşamında meydana gelen pek çok değişiklikle iç içe yaşanmaktadır. Bilindiği gibi, orta yaş dönemi pek çok birey için yaşamın yeniden gözden geçirildiği bir dönemdir. Bu nedenle, bu dönemde ortaya çıktığı öne sürülen belirtilerde yaşın, menopoza girmenin ve meydana gelen sosyal ve psikolojik değişikliklerin ayrı ayrı katkısını belirlemek oldukça güçtür. Bu noktada, menopozu, ülkemizde orta yaş dönemi ve ilgili diğer değişkenler çerçevesinde irdeleyen ve genellikle bu bakış açısıyla yürütülen araştırmalardan bir kısmı izleyen bölümde kısaca özetlenmiştir. Türkiye de Yapılan Araştırmalar Konuyla ilgili yazılı kaynaklar incelendiğinde, depresyon ve menopoz arasındaki ilişkinin incelendiği çok sayıda çalışmaya rastlanmaktadır. Bu eğilimin nedeni, menopozun kadının ruh sağlığı üzerinde büyük ölçüde olumsuz etkisi olduğu ve kadınların büyük çoğunluğunun bu dönemde depresyon yaşadığı görüşünün yaygın olmasındadır. Son yıllarda bu konuda yapılan bir çalışmada, a- yakta depresyon tedavisi gören kadınlarda 40 yaşından sonra depresyonun başlama sıklığının erkeklerden anlamlı olarak farklı olmadığı görülmüştür. Elde edilen bu bulgu, yanlış inançların aksine kadınların menopoz döneminde depresyon geçirme olasılıklarının erkeklerden daha fazla olmadığını göstermektedir (Benazzi, 2000). Bunun yanısıra, menopoz öncesi, menopoz sonrası ve cerrahi yolla menopoza girmiş üç farklı grubu içeren bir çalışmada depresif belirtiler açısından gruplar arasında herhangi bir farklılık elde edilmemiştir (Barensten, 2001). Bu doğrultuda, ülkemizde yapılan bir çalışmada, Beck Depresyon Envanteri kullanılarak menopoz öncesi ve menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda depresyon sıklığı incelenmiştir. Araştırmanın örneklemi Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalına başvuran 45-50 yaş grubu ve 50 yaş üstündeki kadınlar oluşturmuştur. Menopoz öncesi dönemdeki kadınların Beck Depresyon Ölçeği puanlarının menopoz sonrası dönemdeki kadınlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca cerrahi müdahele gören menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda şiddetli depresyon düzeyinin (% 53) aynı dönemdeki doğal menopozlu kadınlara (% 4) göre daha yüksek olduğu görülmüştür (İçmeli ve Yılmaz, 1992). Benzer şekilde yapılan bir başka çalışmada menopoza girmiş kadınların Beck Depresyon Ölçeği'nden aldıkları puanlar, hormon tedavisi ve eğitim düzeyleri açısından incelenmiştir. Eğitim düzeyi düşük kadınların Beck Depresyon Ölçeği'nden aldıkları puanların yüksek olduğu ve eğitim düzeyi yükseldikçe depresyon puanlarının azaldığı görülmüştür.

Hormon tedavisi alan grubun tedavi öncesi ve sonrasındaki puanları arasında anlamlı bir fark bulunmuş; hormon tedavisi sonucunda menopoz döneminde ortaya çıkan depresif duygu durumundaki belirtilerin azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı görülmüştür. Elde edilen bu sonuç çerçevesinde araştırmacılar, eğitim düzeyi yükseldikçe psikolojik belirtilerle baş etme becerisinin artabileceğini ve hormon tedavisinin depresif belirtilerin azalmasına katkıda bulunabileceğini bildirmişlerdir (Bulgurlu, Bayraktar ve Şen, 1993), Uçanok ve Bayraktar (1995) tarafından yapılan bir başka çalışmada ise, "klimakterik" ya da "orta yaş dönemini" temsil eden 40-65 yaşları arasındaki kadınlarda depresyon İle yaşam olayları, sosyal destek, menopoza girme ve bazı sosyodemografik değişkenlerin ilişkisi incelenmiştir. Araştırmanın bulguları, depresyon puanlarının yordanmasında anlamlı katkıları olan değişkenlerin sırasıyla eşten alınan sosyal destek ve çocuk sayısı olduğunu göstermiştir. Depresyon ve genel belirti düzeyi ile yaşam olayları arasındaki ilişkinin incelendiği araştırmalarda, sosyal destek gibi stresin zarar verici etkisini azaltabilecek bir ara değişken üzerinde durulmuştur (Cohen ve Wills, 1985; Brown ve Harris, 1978). Anılan çalışmalarda evlilik ve diğer yakınlardan alınan sosyal destek arasında bir ayırımdan söz edilmektedir. Eş önemli bir sırdaş olarak gözükmekte, anne-baba, akraba veya arkadaşla olan sırdaşlığın eşin verdiği desteği karşılamakta yeterli olmadığı belirtilmektedir. Araştırmanın örneklemi sınırlı olduğu için genelleme yapmak oldukça güç olmakla birlikte, araştırmada Batı örnekleminde yapılan çalışmaların bulgularına paralel olarak, arkadaştan ve akrabadan çok, eşten alınan sosyal desteğin önemli olduğu söylenebilir. Bunun yanısıra, çocuk sayısı ile depresyon puanları arasında elde edilen pozitif yöndeki ilişki, orta yaş dönemindeki kadının çok sayıda çocuğun farklı türden ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalmasının depresif belirtileri arttırıcı bir rolü olabileceğini düşündürmektedir. Evlilikteki uyum düzeyi ile menopoza ilişkin belirtiler arasındaki ilişkiyi irdeleyen çalışmalarda, menopoz dönemindeki kadınların bu döneme iliş- kin şikayetleri ile başetmede, evliliklerinin ve eşleriyle olan ilişkilerinin oldukça önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir (Montero ve ark. 1990; Koster ve Davidsen, 1993). Bu doğrultuda yapılan bir çalışmada, evli olmayan kadınların evli olanlara göre depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu, ancak evlilikleri iyi gitmeyen kadınların depresif duygu durumlarının daha kötü olduğu görülmüştür. Bunun yanısıra, evlilikten alınan doyum ile menopoza ilişkin belirtiler arasında olumsuz yönde ilişki elde edilmiştir (Kurpius ve arkadaşları, 2001). Ülkemizde yapılan bir çalışmada (Uçanok ve Bayraktar, 1996 a) yaşları 35 ile 65 arasında olan kadınlarda yaş, eğitim düzeyi, çalışma durumu, medeni hal, yaşam olayları ve evlilikte uyum düzeyinin bu dönemdeki genel belirti düzeyini yordamaya olan katkıları belirlenmeye çalışılmıştır. Bulgular, genel belirti düzeyini yordamaya anlamlı katkısı olan değişkenlerin sırasıyla, evlilikte uyum düzeyi, eğitim düzeyi ve yaşam olayları olduğunu göstermiştir. Kağıtçıbaşı'nın (1981) kültürlerarası bir proje kapsamında 8 ülkeyi içeren çalışmasında, Türk kadınlarının % 62'sînin "eşe yakın olmayı" birinci veya ikinci sırada bir değer olarak seçtikleri dikkate alındığında, Türk toplumunda da evlilik ilişkisinin niteliğinin ve eşten alınan sosyal desteğin klimakterik döneme ilişkin şikayetler ile baş etmede oldukça önemli rolü olduğu ileri sürülebilir. Eğitim düzeyinin ve yaşam olaylarının genel belirti düzeyini yordamada anlamlı katkısının olması bu konuda yapılan diğer çalışmaların bulguları ile tutarlık göstermektedir (Polit ve LaRacco, 1980; Bulgurlu ve ark., 1993; Uçanok ve Bayraktar, 1996b). Ülkemizde bu doğrultuda yapılan bir başka çalışmada 29-60 yaş arasındaki kadınlarda menopoza ilişkin belirtiler ve tutumlar hem gelişimsel olarak incelenmiş, hem de menopoz açısından kritik olan 45-54 yaşları arasındaki dönemin kendi içindeki değişimleri ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Belirlenen amaç çerçevesinde araştırmada, 29-34 yaş arası genç yetişkin grubu, 39-44 yaş arası menopoz öncesi grubu, 45-54 yaş arası menopoz grubu ve 55-60 yaş arası menopoz sonrası grubu olmak üzere dört farklı yaş grubu kullanılmıştır.

Ayrıca araştırmada 45-54 yaş grubunu henüz menopoza girmemiş, menopoza girmiş ve menopozda olup kliniğe başvurmuş olmak üzere üç ayrı alt grup oluşturmuştur. Anılan çalışmanın bulguları, kadınların menopoza ilişkin toplam belirti puanlarında yaşa göre bir farklılaşma olduğunu, 55-60 yaş grubunun belirtiler açısından en yoğun grup olduğunu ve eğitim düzeyi yükseldikçe toplam belirti puanının düştüğünü ortaya koymuştur. Ayrica, 45-54 yaşları arasındaki menopozda olup kliniğe başvuran grubun toplam belirti puanının anlamlı olarak daha yüksek olduğu görülmüştür. Menopoza ilişkin tutumlar açısından da sonuçlar, yaş ilerledikçe ve eğitim düzeyi yükseldikçe menopoza ilişkin tutumların daha olumlu hale geldiğini göstermiştir. Araştırmada yaşama bakış açısı (iyimserlik) ile menopoza ilişkin tutumlar arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Elde edilen bu sonuç, menopoza ilişkin tutumların oluşmasında kalıp yargıların ve menopoz yaşantısının olduğu kadar bireylerin kişilik Özelliklerinin de önemli bir faktör olabileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca çalışmada, menopoza ilişkin belirtiler ile yaşama bakış açısı arasında ters yönde bir ilişki olduğu, iyimserlik arttıkça toplam belirti puanında düşme olduğu görülmüştür (Uçanok ve Bayraktar, 1996b). Ayrıca ülkemizde kentsel ve kırsal alanlarda yaşayan kadınlar üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Temiz ve Bayraktar (1999) tarafından 35-64 yaşları arasındaki Türk kadınlarının menopoza ilişkin belirtilerini daha ayrıntılı olarak incelemek amacıyla yapılan çalışmada ise, bu amaca yönelik olarak Türk toplumuna özgü yeni bir ölçek geliştirilmiş, güvenirliği ve geçerliği saptanmıştır. Araştırmanın örneklemini kentte yaşayan, en az ilkokul mezunu farklı eğitim düzeyindeki kadınlar oluşturmuş; 34-44 yaş arası menopoz öncesi dönemi, 45-54 yaş menopoz dönemini ve 55-64 yaş arası da menopoz sonrası dönemi temsil etmiştir. Menopoz grubunda (45-54 yaş) hem alandan hem de menopoza girip bu şikayetleri nedeniyle kliniğe başvuran kadınlar yer almıştır. Araştırmada Türk kültürüne özgü olarak geliştirilen Belirti Tarama Listesi maddelerinin üç faktör (psikolojik, somatik ve psikosomatik) altında toplandığı görülmüştür. Yaşa göre toplam belirtilere bakıldığında, en yüksek ortalamanın menopoz öncesi ve menopoz sonrası gruba ait olduğu görülmektedir. Boyutlar açısından ayrı ayrı incelendiğinde, psikolojik belirtilerin en yoğun olduğu dönem menopoz öncesi dönem, somatik belirtilerin ise en yoğun yaşandığı dönemin menopoz dönemi olduğu dikkati çekmektedir. Bunun yanısıra eğitim düzeyi yükseldikçe menopoza ilişkin toplam belirtilerde, somatik ve psikosomatik belirtilerde azalma olduğu görülmüştür. Psikolojik belirtilerde ise eğitim düzeyine göre bir farklılık gözlenmezken, psikosomatik belirtilerde de yaşa göre bir farklılık elde edilmemiştir. Ayrıca araştırmada yaş ve eğitim düzeyinin yanısıra, 45-54 yaş grubunda medeni durumun da toplam belirtileri, psikolojik ve somatik belirtileri yordamaya anlamlı katkısı olduğu görülmüştür. Araştırmanın örnekleminde bekar, boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınların yeterince temsil edilememesi, medeni durumun daha sonraki çalışmalarda ayrıntılı olarak ele alınması gereğini ortaya koymaktadır. Menopoz dönemini temsil eden 45-54 yaş grubuna ilişkin daha ayrıntılı bulgular, menopoz kliniğine başvuran kadınların hem genel şikayetlerinin daha fazla olduğunu hem de psikolojik, somatik ve psikosomatik belirtilerinin daha fazla olduğunu göstermiştir. Ayrıca bu yaş grubunda yapılan analizler eğitim düzeyi yükseldikçe hem genel belirtilerde hem de psikolojik, somatik ve psikosomatik belirtilerde azalma olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanısıra medeni durumun söz konusu belirtileri yordamada anlamlı katkısı olduğu görülmüştür. Bu konuda Alıtkan ve Bayraktar (1999) tarafından yapılan paralel bir çalışmada ise, yaşları 35-64 arasında olan, kırsal kesimde yaşayan ve okuma yazması olmayan kadınlarda menopoza ilişkin belirtiler ve tutumlar incelenmiştir. Araştırmacıların bu örneklem grubu üzerinde geliştirdiği belirti tarama listesine verilen cevaplar üzerinden yapılan faktör analizi sonuçları vazomotor, somatik ve psikolojik olmak üzere üç faktör ortaya koymuştur. Çalışmada, aynı yaş döneminde olup kentte yaşayan kadınlar üzerinde yapılan çalışmadan farklı olarak vazomotor belirtiler ilk sırada ve ayrı bir

faktör olarak ortaya çıkmıştır. Psikolojik belirtileri içeren faktör ise son sırada yer almıştır. Yaş gruplarına göre bakıldığında, hem genel belirti düzeyinin hem de vazomotor ve psikolojik belirtilerin menopoz dönemi olarak tanımlanan 45-54 yaş döneminde yoğunlaştığı, somatik belirtilerin ise hem menopoz (45-54) hem de menopoz sonrası (55-64) dönemde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak araştırmada menopoza ilişkin belirtiler ile tutumlar arasında anlamlı bir ilişki bulunmamış, bunun yanısıra menopoza ilişkin tutumlarda yaşa göre de herhangi bir değişme gözlenmemiştir. Sonuç Özet olarak, ülkemizde henüz çok yeni olan araştırmalar, Batı örnekleminde ve diğer farklı kültürlerde yapılan çalışmaların sonuçları ile birlikte değerlendirildiğinde, menopozun yaşanmasında bireysel ve kültürel düzeyde önemli farklılıklar olduğu görülmektedir. Türk örneklemleri üzerinde yapılan ve bu yazıda kısaca özetlenmeye çalışılan çalışmalarda, 45-54 yaş ranjını içeren menopoz döneminde genel olarak belirtilerin yoğunlaştığı, menopoza girme ile vazomotor belirtiler arasında güçlü bir ilişki olduğu, ancak söz konusu nedensellik ilişkisinin psikolojik şikayetler ya da deperesif belirtiler açısından daha ayrıntılı araştırılmaya ihtiyacı olduğu görülmektedir. Ayrıca, yaş, eğitim düzeyi, medeni hal gibi sosyodemografik değişkenlerin yanısıra yaşam olayları, sosyal destek, yaşama bakış açısı gibi değişkenlerin bu dönemdeki belirtileri incelemede oldukça önemli rolü olduğu izlenmektedir. Bunun yanısıra, kentte ve kırsal kesimde yapılan paralel çalışmalardan elde edilen sonuçlar, menopoz yaşantısının anlaşılması açısından her kültürün kendi içinde de sosyoekonomik düzey farklılıkları gösterebileceği görüşüne önemli ölçüde destek sağlamaktadır. Ülkemizde ileride bu konuda yapılacak olan çalışmalarda, hem kentte hem de kırsal kesimde geliştirilen ve geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu saptanan Belirti Tarama Listesinin kullanılmasının ve söz konusu döneme ilişkin belirtilerle ilişkili olabi- lecek çok sayıda değişkenin birarada ele alınmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Ancak bu tür çalışmalarla, klimakterik dönem boyunca meydana gelen sosyal, psikolojik ve biyolojik değişiklikler ve orta yaş dönemindeki kadının gelişim süreci tam olarak anlaşılabilir. Kaynaklar Âdler, S. R., Fosket, j. R., Kagavva-Sİnger, M., McGravv, S. A., Wong-Kim, E., Goid, E. ve Sternfeld, B. (2000). Conceptualizing menopause and midlîfe: Chinese American and Chinese women in the US. Maturitas, 35, 11-23. Aksoy, M., Palaz, E. ve Semerci, E. (1989). Menopozun kadında vücut ağırlığı, beslenme alışkanlığı, fizyolojik ve psikolojik durumlarına etkisi. Sağlık Dergisi, 61 (1), 51-59. Alıtkan, C. ve Bayraktar, R. (1999). Menopoza ilişkin belirti tarama listesinin kırsal kesim için geçerlik ve güvenirlik çalışması. Yayınlanmamış makale. Ankara. Avis, N. E., ve McKinlay, S.M. (1991). A Longitudinal analysis of women's attitudes toward menopause: Results from Massachusetts Women's Health Study, Maturitas, 13, 65-79. Avis, N. E., ve McKinlay, S.M. (1995). The Massachusetts Women's Health Study: An Epidemiologic investigation of the menopause. Journal of American Medicine and Women's Association, 50, 45-63. Bailinger, C. B. (1990). Psychiatric aspects of the menopause. British Journal of Psychiatry, 156, 773-787. Barentsen, R., van de Weijer, P. H.M., van Gend, S. ve Foekema, H. (2001). Climacteric symptoms in a representative Dutch population sample as measured wîth the Greene Climacteric Scale. Maturitas, 38, 1 23-1 28. Batıoğlu, S., Songül, S., Keleş, G. ve Durmuş, Z. (1990). Ortalama menopoz yaşı. Dr. Z.T.B. Kadın Hastanesi Kadın Doğum Dergisi, 2, 19-22. Bayraktar, R. (2000). The role of women's education in middle adulthood. The 4th Women's Conference for Peace in the Middle East Women and Culture of Peace, May 1 7-20, Athens, Greece Bayraktar, R. ve Uçanok, Z. (1999). Orta yaş gelişimi çerçevesinde menopozun değerlendirilmesi. R. Okyayüz (Ed.) Sağlık Psikolojisi (pp. 189-199). Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara. Benazzi, F. (2000). Female depression before and after menopause. Pyschotherapy and Psychosomatics, 69, 280-283. Beyene, Y. (1986). Cultural significance and physiological manifestations of menopause: A Biocultural analysis. Culture, Medicine and Psychiatry, 10,47-71. Brown, G. W., & Harris, T. (1978). Social origins of depression: A Study of psychiatric disorder in women. Tavistock, Landon.

Boulet, M. J. Oddens, B. J., Lehert, P., Vemer, H. M. ve Visser A. (1994). Climacteric and menopause in seven South-East Asian countries. Maturitas, 19, 1 57-1 76. Bulgurlu, H., Bayraktar. R., & Şen, B. (1993). The relationship of educational level and socio-economic factors to menapousal complaints in a Turkish sample. 7 th International Congress on Menopouse, Stockholm, Sweden, June 20-24, Abstract Book, 22. Cohen, S., & Wills, A. (1985). Stress, social support and the buffering hypothesis. Psychological Bulletin, 98, 310-357. Coope, J. (1996). Hormonal and non-hormonal interventions for menopausal symptoms. Maturitas, 23, 159-168. Greene, J. G. ve Cooke, D. J. (1980). Life stress and symptoms at the climacterium. British Journal of Psychiatry, 136, 486-491. Holte, A. ve Mikkelsen, A. (1991). Psychosocial determinants of climacteric complaints. Maturitas, 13, 205-215. Hunter, M. S. (1990). Somatic experience of the menopause: A Prospective study. Psychosomatic Medicine, 52, 357-367. İçmeli, C. ve Yılmaz, T. (1992). Premenopozal ve postmenopozal dönemdeki kadınlarda depresyon sıklığının saptanmasında Beck Envanteri. VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları (Ed. Bayraktar ve Dağ pp.101-111) VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Düzenleme Kurulu ve Türk Psikologlar Derneği Yayını, Ankara, 1992 Hunter, M. S. (1993). Predictors of menopausal symptoms: Psychosocial aspects. Baillieres-Clinical Endocrinology and Metabolism, 7(1), 33-45. Kağıtçıbaşı, Ç. (1981). Early childhood education and intervention. UNESCO: Child, Family, Community. Kaufert, P.A (1996). The social and cultural context of menopause. Maturitas, 23, 169-180. Kono, S., Sunawagay, Y., Higa, H. ve Sunawagay, H. (1990). Age of menopause in Japanese women. Maturitas, 12 (1), 43-49. Koster, A. ve Davidsen, M. (1993). Climacteric complaints and their relation to menopausal development: A retrospective analysis. Maturitas, 17, 155-166. Kurpius, S.E.R., Nicpon, M. F. ve Maresh, S. E. (2001). Mood, marriage and menopause. Journal of Counseling Psychology, 48 (1), 77-84. Lock, M. (1986). Ambiguities of aging Japanese experience perceptions of menopause. and. Culture, Medicine Psychiatry, 10(1), 23-46. Lock, M. (1991). Contested meanings of menopause. The Lancet, 337, 1270-1272. Lock, M. (1994). Menopause in cultural context. Experimental Cerontology, 29, 307-317. Lock, M., Kaufert, P. ve Gilbert, P. (1988). Cultural construction of the menopausal syndrome: The Japanese case. Maturitas, 10, 317-332. Matthews, K. A. (1990). Myths and realities of the menopause. Psychosomatic Medicine, 54, 1-9. Mitchell, E. S. ve Woods, N. F. (1996). Symptom experiences of midlife women: Observations from the Seattle Midlife Women's Health Study, Maturitas, 25, 1-10. Montero, I., Ruiz, I. ve Hernandez, I. (1993). Social functioning as a significant factor in women's help-seeking behavior during the climacteric period. Social Psychiatry Epidemiology, 28, 178-183. Palmlund, I. (1997). The social construction of menopasue as risk. Journal of Psychosomatic Obstetric and Gynaecology, 1 8, 87-94. Patterson, M. M., & Lynch, A.Q. (1988). Menopause: Salient issues for counselors. Journal of Counseling and Development, 67, 1 85-1 88. Polit, D. F. ve Laracco, S. A.(1980). Social and psychological correlates of menopausal symptoms. Psychosomatic Medicine, 42 (3), 335-345. Robinson, G. (1996). Cross-cultural perspectives on menopause. Journal of Nervous Mental Disorder, 1 84 (8), 453-458. Tang, G. W. (1994). The climacteric of Chinese factory workers. Maturitas, 19, 177-182. Temiz, N. ve Bayraktar, R. (1999). Menopoza ilişkin belirti tarama listesinin geliştirilmesi: Geçerlik ve güvenirlik çalışması. Yayınlanmamış makale. Uçanok, Z., & Bayraktar, R. (1995). Orta yaş dönemindeki kadınlarda demografik özelliklerin, menopozun, yaşam olaylarının ve sosyal desteğin depresyonla ilişkisinin incelenmesi. Yayınlanmamış makale. Uçanok, Z., & Bayraktar, R. (1996a). Klimakterik dönemdeki kadınlarda demografik özelliklerin, menopozun, yaşam o- lavlarının ve evlilikteki uyum düzeyinin menopoza ilişkin belirtilerle ilişkisinin incelenmesi. Yayınlanmamış makale. Uçanok, Z., & Bayraktar, R. (1996b). Farklı yaş gruplarındaki kadınlarda menopoza ilişkin belirtilerin, tutumların ve yaşama bakış açısının incelenmesi. 3P Dergisi: Psikoloji, Psikiyatri, Psikofarmokoloji, 4(1), 11-20.

Hepatit-B İnfeksiyonu Ve Koruyucu Önlemler Prof Dr. Ayfer KARADAKOVAN ÖZET SUMMARY Hepatit-B İnfeksiyonu dünyada yaygın olarak görülmektedir. Görülme sıklığı nüfus yoğunluğunun fazla olduğu ve kötü hijyen koşulları olan bölgelerde daha fazladır. İnfeksiyonun en önemli kaynağı taşıyıcılar ve hastalığın akut evresindeki bireylerdir. İnfekte bireyin serumuyla temas infeksiyon geçişinin en önemli yoludur. Virüs aynı zamanda tükürük, meni gibi diğer vücut salgıları yoluyla da bulaşır. Taşıyıcı ya da hasta bireylerin kanı ile yakın teması olan sağlık çalışanları Hepatit-B için yüksek risk grubundadırlar. Sağlık kuruluşlarının bir çoğunda hepatit bulaşını en aza indirmek için özellikle tek kullanımlık iğne ucu ve enjektörler kullanılmaktadır. Tek kullanımlık olmayan gereçler, bulaşmayı önlemek için mutlaka steril edilerek kullanılmalıdır. Sağlık çalışanlarının tümü Hastalık Kontrol Merkezinin önerdiği üniversal önlemlere uymalıdırlar. Anahtar sözcükler: Hepatit-B, Üniversal önlemler. Hepatitis B is found wor/dwide, even in remote areas. its incidence increases in areas of high population density and poor hygine. The majör sources of this infection are carriers and clients with the acute process. Contact with the serum of an infected client is the majör mode of transmission. The virüs also may be transmitted by other body fluids, such as saliva and semen. Health care workers are at high risk for hepatitis B because of theire close contact with the blood of carriers. Many health care facilities use disposable eguipment, especially needles and syringes, to reduce hepatitis transmission. Nondisposible equipment must be sterilized to prevent virüs transmission. All health care workers, of course, follow the Centers for Disease Control universal precautions. Keywords: Hepatitis B, Üniversal precautions. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilimdalı Öğretim Üyesi e-mail: ayferkaradakovan@turk.net

Çalışma yaşamı ile insan sağlığı arasındaki ilişkiler, yüzyıllardan beri bilinmektedir. Sağlık alanında çalışanlar, çalışma ortamında hastalardan ve fizik çevreden bulaşabilecek bir çok infeksiyon hastalığı açısından risk altındadırlar. (5,13), Eğitimlerinin 1/3'nü bu alanlarda uygulama yaparak geçiren hemşirelik öğrencileri için de infeksiyon riski oldukça ciddi bir sorundur. Dünyada ve ülkemizde halen önemli bir infeksiyon hastalığı olan hepatit-b virisü (HBV) ile infekte kişilerin sayısı hızla artmaktadır (8). Bugün tüm dünyada nüfusun yaklaşık % 5'inde HBV taşıyıcılığının sözkonusu olduğu varsayılmakta ve tüm dünyadaki HBV taşıyıcılarının sayısının 350 milyon civarında olduğu kabul edilmektedir. Gelişmiş batı ülkelerinde taşıyıcılık sıklığı % 1 den düşük, gelişmekte olan bazı ülkelerde (örneğin Güneydoğu Asya'da) % 20'den fazladır (2). A.B.D.'de her yıl 140.000 yeni hepatit infeksiyonu bildirilmektedir (8). Fransa'da nüfusun binde beşi, dünyada 250milyon kişi HBV kaynağıdır (1). Dünyada yaklaşık iki milyardan fazla kişinin HBV ile infekte olduğu, her yıl 1-2 milyon kişinin direkt olarak HBV infeksiyonu ve komplikasyonlarına bağlı olarak yaşamını yitirdiği bildirilmektedir (2, 7, 11). HBV dünyadaki primer hepaatosellüer karsinam (PHK) olgularının % 80'inden sorumlu olup, HBV taşıyıcılarında PHK rastlanma sıklığının sağlıklı kişilere göre 200-400 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Bu bulgulara dayanarak Dünya Sağlık Örgütü (WH0) tarafından HBV, sigaradan sonra ikinci önemli kanserojen olarak kabul edilmektedir (2). T.C Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre 1996 ve 1997 yıllarında HBV infeksiyonu morbidite hızları yüzbinde 3.9 ve 6.9 (22), taşıyıcılık oranı % 5-8 (11) ve % 4-14 (2) olarak bildirilmiştir. Türkiye'de HBV infeksiyonu seroprevalansının (HbsAg ve anti- HBs pozitifliği) % 25-60 arasında olduğu bildirilmektedir (11). Ülkemizde HBV infeksiyon zincirinin önemli bir halkasını sağlık personeli oluşturmaktadır. Bu o- ranlar ülkemizde sağlık personeli açısından tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Yapılan bir çok araştırma ve gözlemlerde, hemşirelik öğrencilerinin ve hemşirelerin hastaya bakım verirken infekte kişi ve taşıyıcılardan HBV aldıkları saptanmıştır. Sağlık personelinde HBV infeksiyonu sıklığı, diğer mesleklere göre 3-6 kat daha fazladır. DünyaSağlık Örgütü (WH0) hastalığın endemik olarak bulunduğu ülkemiz gibi bölgelerde çalışan sağlık personelinde, hastanede çalışılan her yıl başına HBV infeksiyonuna yakalanma riskini % 0.6-1.4 olarak belirlemiştir. Taşıyıcılık sıklığının % 0.5 olduğu A.B.D.'de her yıl görülen 300.000 yeni HBV infeksiyonunun 12.000'i sağlık personelinde ortaya çıkmaktadır ( 2 ). Hastane personelinde HbsAg pozitiflik oranı saptamak amacıyla Kölan'ın yaptığı çalışmada bu oran % 6.6, Batur ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada %10.8 olarak bulunmuştur (3, 4). Solak ve Abamor'un sağlık çalışanları ile ilgili yaptıkları çalışmada sağlık çalışanlarının % 3'ü hepatit B taşıyıcısı olduğunu, % 0.3'ü kronik hepatit B hastası olduğunu bildirmişlerdir (1 7). A.B.D.'de Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC)'nin kayıtlarına göre her yıl 5.100 sağlık çalışanı HBV ile infekte olmakta, bunların 250' si hastanede yatarak tedavi edilmekte, 250 civarında sağlık personeli HBV infeksiyonu ve buna bağlı komplikasyonlar nedeniyle yaşamlarını yitirmektedir (2,14,16). HBV infeksiyonunun sağlık personeline bulaşması açısından günlük uygulamada en sık karşılaşılan yollar; hastalar için kullanılan iğnelerin ele batması, kanla kontamine kesici aletlerle yaralanma gibi perkütan temas veya infekte kan ya da vücut sıvılarının mukozalara sıçramasıdır. Kan yoluyla bulaşan hastalıklar açısından bulaştırma riski taşıyan vücut sıvıları ; kan.genital sekresyonlar, plevra, perikard, periton, serebrospinal, sinovyal ve amnion sıvılarıdır. Buna karşın feçes, idrar, ter, tükrük, balgam, burun sekresyonları ve kusma materyeli gözle görülür miktarda kan içermedikleri takdirde bulaştırma riski yaşımazlar. Hepatit B bulaşması açısından infekte tükrüğün mukozal teması ile hastalığın bulaşma olasılığının çok düşük de olsa, varlığı kabul edilmektedir (2). Sağlık personelinde HbsAg ve HbeAg pozitif kan ile perkütan temas sonrası infeksiyon riski %20-40 olarak bildirilmektedir (11,18,19,20,21). Hepatit B gelişen sağlık personelinin yaklaşık %50 kadarı perkütan bîr hasar tanımlamaktadır (21). A.B.D'de Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) tarafından sağlık personelinin kan yoluyla bulaşan tüm infeksiyonlardan korunmasına yönelik "Üniversal Önlemler"adıyla bilinen bir klavuz hazırlanmıştır. Bu klavuzda yer alan önlemler HIV, HBV ve kan

yoluyla bulaşan diğer viral infeksiyonlardan korunmak için uygulanacak ortak önlemlerdir. Bu önlemler ana hatlarıyla aşağıda özetlenmiştir (2, 15). A) Genel Önlemler: 1) Öykü ve fizik muayene ile HIV, HBV ve kanla bulaşan diğer patojenlerle infekte hastaları ayırdetme olanağı bulunmadığından tüm hastaların kan ve diğer vücut sıvıları potansi yel olarak infekte kabul edilerek gerekli ön lemler alınmalıdır. 2) Aşağıdaki işlemler sırasında mutlak surette eldiven giyilmeli, işlem bittikten veya hasta ile temastan sonra eldiven değiştirilmeli ve eldi venler çıkarıldıktan hemen sonra eller yıkan malıdır : a) Her hastanın kan ya da diğer vücut sıvı ları veya bunlarla kontamine yüzeylerle temas riski olduğunda, b) Her hastanın mukoza veya sağlam ol mayan derisiyle temas riski olduğunda, c) Kan alma, damara girme veya benzeri bir inravasküler işlem sırasında, 3) Eğer eller veya diğer cilt yüzeyleri hastanın kan ya da diğer vücut sıvılarıyla kontamine o- lursa derhal su ve sabunla yıkanmalıdır. İğne batmasını önlemek için "disposible" iğ neler kullanıldıktan sonra plastik kılıfları tekrar takılmamalı, iğneler enjektörden çıkartılmamalı, eğilip bükülmemelidir. Kullanılmış iğne, enjektör, bisturi ucu ve diğer kesici aletler imha edilmek üzere delinmeye dirençli sağlam kutulara konulmalıdır. Bu kutular servis içinde kullanıma uygun ve kolay ulaşılabilir yerlerde bulundurulmalıdır. 5) Yapılan tıbbi bir işlem sırasında kan veya diğer vücut sıvılarının sıçrama olasılığı söz konu suysa (örneğin kemik iliği aspirasyonu, lomber ponksiyon yapılması gibi) ağız, burun ve göz leri korumak amacı ile maske ve gözlük takılmalı, diğer vücut yüzeylerine bulaşmayı önle mek için koruyucu önlük giyilmelidir. 6) Eksüdatif deri lezyonları olan sağlık personeli, bu lezyonlar iyileşinceye kadar hastalarla di rekt temastan ve hastalarla ilişkili aletlere do kunmaktan kaçınmalıdır. 7) Acil koşullarda ağız ağıza resüstasyon ihti malini minimale indirmek amacıyla ağızlık, ambu v.b. ventilasyon aletleri resisütasyon gerekebilecek yerlerde hazır bulundurulmalı dır. 8) Beden fonksiyonlarını kontrol edebilen HIV ve/veya HBV infeksiyonlu hastaların rutin ba kımı sırasında eldiven ya da koruyucu önlük giyilmesine gerek yoktur. 9) Gebe sağlık personeline HIV ve/veya HBV bu laşma riski, gebe olmayanlardan daha fazla değildir. Ancak her iki virüsün de perinatal dönemde bebeğe de geçme riski olduğundan, gebe personelin önerilen önlemlere özel bir dikkatle uyması sağlanmalıdır. 10) Diyare, pulmoner tüberküloz tanısı veya şüp hesi olması gibi özel izolasyon önlemleri ge rektiren haller dışında HIV/HBV infeksiyonlu hastaların ayrı özel odalarda bulundurulmala rına gerek yoktur. HIV ve diğer infeksiyonları olan hastalar diğer bir immunosupresif has tayla aynı odada tutulmamalıdır.

B) İnvaziv işlemler sırasında alınacak önlemler: İnvaziv işlem CDC tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır: a) Ameliyathane, acil servis, poliklinik veya muayenehane koşullarında doku, kavite ya da organlarda cerrahi müdahale veya majör travmatik yaralanmaların tamiri, b) Kardiak kateterizasyon ve anjiografi, c) Vajinal veya sezeryanla doğum ya da ka namanın oluşabileceği diğer obstetrik iş lemlerdir. Yukarıda belirtilen genel önlemlere ek olarak invaziv bir işlem sırasında aşağıdaki kurallara da uyulması gereklidir: 1) Tüm invaziv işlemler sırasında eldiven ve cerrahi maskeler takılmalıdır. İşlem sıra sında kan, diğer vücut sıvıları veya kemik parçacıklarının sıçrama olasılığı varsa maskeye ek olarak gözlük (günlük kulla nılan gözlükler yeterli olup, ayrıca özel tipteki gözlüklere gerek yoktur.) ve ko ruyucu önlükler giyilmelidir. 2) Doğum yaptıran veya yardımcı olan sağlık personeli plesantayı veya kan ve amniotik sıvı temizleninceye kadar, bebeği tutar ken ve göbek kordonunun kesilmesi sı rasında eldiven giymelidir. 3) İşlem sırasında eldiven yırtılır veya iğne batması ya da bir başka kaza olursa, el diven çıkartılarak süratle bir yenisi giyil meli ve kazaya yol açan alet steril saha dan uzaklaştırılmalıdır. C) Laboratuvarlarda alınacak önlemler: Tüm hastalara ait kan ve vücut sıvıları infekte kabul edilerek, tanımlanan genel önlemlere ek olarak aşağıdaki kurallara da uyulmalıdır: 1) Bütün kan ve diğer vücut sıvıları örnekleri taşınma sıramda akma ve sızmayı engelleyecek sağlam, kapaklı kutulara konul- malıdır. Materyalin yerleştirilmesi sırasında kutunun dışına ve laboratuvar kağıdına bulaşma olmamasına dikkat edilmelidir. 2) Laboratuvarda hastadan alınan materyalle çalışan tüm personel mutlaka eldiven giymeli ve işlem bittikten sonra eldivenler çıkartılarak eller yıkanmalıdır. Çalışma sırasında mukozalara sıvıların temas et me riski varsa, gözlük ve maske takıl malıdır. 3) Sıvılarla çalışıken ağız pipeti yerine mut laka mekanik pipetler tercih edilmelidir. Labaratuvarda yeme ve içmeye izin veril memelidir. 4) İğne ve enjektörler ancak başka alternatif olmadığında kullanılmalı, mutlak kulla nılmaları gerekiyorsa, iğne batmasını önlemek için önerilen kurallara uyulmalı dır. D) Çevresel önlemler: 1) Sterilizasyon ve dezenfeksiyon : Kontamine materyal eğer tekrar kullanılacaksa, üzerindeki gözle görülür kirler mekanik olarak temizlendikten sonra 121 C de 1 5 dakika buhar otoklavda veya etilen oksitle gaz otaklavmda sterilize edilebilir. Bronskop, gastrokop ve diğer optik cihazlar e- tilen oksit ile sterilize veya % 2'lik glutaraldehitte 45 dakika tutularak yüksek düzeyde dezenfekte edilebilirler. 2) Çevre temizliği : Duvar, yer döşemesi ya da diğer yüzeylerden hasta veya sağlık personeline infeksiyon bulaşması söz konusu değildir. Bu nedenle adı geçen bölgelerin dezenfeksiyon veya sterilizasyonuna gerek yoktur, rutin temizlik yeterlidir. Temizleme yöntemleri, işlemin uygulanacağı hastane bölgesi, yer ve kirlilik derecesine göre değişir. Hasta masaları ve hasta odalarının zemini gibi horizantal yüzeyler kirlendiğinde ya da hasta taburcu olduğunda dü-

zenli olarak temizlenmelidir. Duvar, perde ve güneşliklerin sadece kirlendiğinde temizlenmesi yeterlidir. Temizlik sırasında fırçalama ile mikroorganizmaların fiziksel olarak ortamdan uzaklaştırılması önemlidir. Hasta bakımının yapıldığı yerlerde infekte materyalle kontaminasyon halinde önce görülebilir materyel silinmeli takiben 1/10 dilue çamaşır suyu gibi bir sıvı germisitle dekontamine edilmelidir. Aynı olayın laboratuvar içinde olması halinde önce kontamine bölgeye sıvı germisit dökülüp, temizlenmelidir. Sonra üzerine yeniden sıvı germisit dökülmelidir. Tüm bu işlemler sırasında mutlaka eldiven giyilmesi gereklidir. 3) Çamaşırhane ve mutfaklarda alınacak önlemler : Hastanelerin normal çamaşır ve bulaşık yıkama işlemleri hastaların kullandığı tepsi, tabak, çarşaf v.b. eşyaların yeterli dekontaminasyonunu sağlar. Tüm kirlenmiş örtü ve çarşaflar hasta başında silkelenmeden ve ayrılmadan torbalanmalıdır. Bu eşyaların gidecekleri yere nakli mutlaka torba içinde yapılmalıdır. Eğer 70 C nin üzerinde sıcak su kullanılıyorsa, çarşafları en az 71 C de 25 dakika su ve deterjanla yıkamak yeterlidir. 70 C nin altındaki sıcaklıklar için uygun kimyasal germisitler kullanılmalıdır. Hasta kanı ve/veya diğer vücut sıvılarıyla parenteral veya mukoza yoluyla temas eden sağlık personelinin alması gereken önlemler: Yaralanma sonrası temas bölgesi su ve sabunla veya uygun bir antiseptikle yıkanmalıdır. Mukoza temaslarında bol suyla temas bölgesinin yıkanması yeterlidir. Temas bölgesi sıkma, emme, kanatmaya çalışma v.b. yöntemlerle kesinlikle travmatize edilmemelidir. Normal yara bakımı dışında ek bir önleme gerek yoktur. a) HBV taşıyan (HbsAg pozitif) bir hastanın kan veya diğer vücut sıvılarıyla iğne batması mukoz membranlara sıçrama veya sağlam olmayan deriye bulaşma yoluyla temas eden anti-hbs veya antihbc antikoru negatif sağlık personeline : i- İ lk 24-72 saat içinde 0.06 ml/kg Hepatit B Hiperimmunglobulin (HBIg) intramüsküler yolla yapılmalı, ii- Eş zamanlı olarak hepatit B aşısı deltoid a- dale içine yapılmalı ve takiben 1 ay ve 6 ay sonra aynı dozda tekrarlanarak HBV na karşı aktif bağışıklık sağlanması amaçlanmalıdır. Aşı uygulaması 0, 1, 2 ve 1 2. Ay şeklinde de yapılabilir. Bu şekilde immünizasyon ile antikor gelişmesinin daha hızlı olabileceği öne sürülmüştür. Aşı ve hiperimmunglobulin birarada yapıldıklarında farklı vücut bölgelerine uygulanmalıdır. b) Kan veya vücut sıvısıyls temas edilen hasta nın ve/veya temas eden sağlık personelinin serolojik durumları bilinmiyorsa : i-hemen yukarıda belirlenen şekilde aktif immünizasyon şemasına (aşı uygulaması) başlanmalı, ii- İlk 48-72 saat içinde serojolik veriler elde edilebiliyorsa, sonuçlar elde edildiğinde hastanın HBs Ag' ni ( + ), buna karşın yaralanan sağlık personeli taşıyıcı veya bağışık değilse 0.06 ml/kg Hepatit B Hiperimmunglobulin (HBIg) intramüsküler yolla yapılmalıdır. c) Anti HBs ve/veya anti HBc antikoru pozitif olan ya da HBs antijeni pozitif sağlık perso neline temas sonrası aşı ya da HBIg uygu lanmasına gerek yoktur. d) Aşılanmayı takiben anti HBs antikoru pozitif hale gelen kişilere rapel aşı yapılıp yapılma ması konusu tartışılmalıdır. Sağlık personeli dışındaki gruplarda yapılan çalışmalarda üç doz aşı sonrası 10 mlu/ml'nin üzerinde an tikor gelişen kişilerde aşının etkinliğinin en az dokuz yıl süreyle devam ettiği gösteril miştir. Özellikle hasta kanı ve diğer vücut sıvılarıyla iş ortamında yoğun teması olan sağlık personeline bu sürenin sonunda veya antikor titresinin 10 mlu/ml'nin altına düş tüğünde tek doz rapel aşı yapılabilir.

e) HCV antikoru taşıyan bir kişinin kanıyla te mas eden sağlık personeline yukarıda tanımlanan lokal bakım önlemleri dışında, yaralanmayı takiben ve 6-9 ay sonra serolojik olarak HCV'ye karşı antikor araştı rılması önerilmelidir. Daha önceden korun ma amacıyla önerilen polivalan Ig uygula masının yararsız olduğu anlaşıldığından ya pılmasına gerek yoktur (6). f) HIV taşıyıcısı olan bir hastanın kanı ile temas sonrası, yukarıda sayılan yıkama ve normal yara bakım işlemi yapılmalıdır. Bu tür bir yaralanmaya maruz kalan sağlık personelinin anti-hiv antikoru taşıyıp taşımadığı hemen serolojik olarak belirlenmelidir. Bu ilk test yaralanma nedeniyle bulaşma olup olmadı ğını değil, o kişinin daha önceden infekte olup olmadığını ortaya çıkartacaktır. Aynı test yaralanmadan 6 hafta, 12 hafta ve 6 ay sonra tekrarlanmalıdır. 6 Ay sonunda da ne gatif bulunan testin bir daha yeni bir yara lanma olmadıkça tekrarına gerek yoktur. Ya pılan kısıtlı vaka içeren çalışmalarda temas sonrası profilaksinin HIV bulaşını engellediği gösterilmiştir. HBV veya HIV ile infekte sağlık personelinin alması gereken önlemler: a) İnfekte personel üniversal önlemlere kesin likle uymalıdır. b) Eksudatif lezyonu olanlar hasta ve hastada kullanılacak aletlerle direkt temas etmemeli dir. c) İnvaziv işlemleri uygulayan her sağlık perso neli kendi HIV ve HBV serolojisini, eğer HbsAg pozitif ise HbeAg taşıyıp taşımadığını bilmelidir. d) HIV ve/veya HBV ( HbeAg taşıyanlar dahil ) ile infekte personelin bu koşullara uymak koşuluyla çalışmasının engellenmesine gerek yoktur. Yukarıda özetlenen infeksiyon kontrol önlemlerinin uygulanması ile sağlık personelinin kan, kan ürünleri ve vücut sıvıları ile bulaşan HBV, HCV, HIV ve diğer infeksiyon hastalıklarından korunması olasıdır. HBV infeksiyonundan korunmada en etkili yöntem ise uygun biçimde aşılanmaktır. Hepatit-B aşılama ile korunmanın olası olduğu bir infeksiyon hastalığıdır. WHO, 1997 yılında bütün ülkelerde evrensel bir aşılama stratejisinin yeni doğanlar için başlatılmasını önermiştir (1, 2, 7,11). A.B.D, Almanya, Fransa ve İspanya'nın da dahil olduğu gelişmiş ülkelerin % 80'inde Hepatit-B aşısı ulusal aşılama programına alınmıştır (1). Türkiye'de 1998 yılında yenidoğan rutin aşılama programına alınması kabul edilmiştir. Ancak pratik uygulamaya yönelik planlama çalışmaları henüz tamamlanmadığından etkin ve yaygın bir program başlamamıştır (10). Hepatit-B aşısı yeni doğanlarda rutin aşı takvimi içine alınmıştır. Ancak zorunlu aşılama programı dışında kalan sağlık personeli Hepatit-B aşısının öncelikle uygulanması gereken grupta yer almaktadır (9,10,11,12,20,21). Eğitimleri gereği hastane ve diğer sağlık kuruluşlarında uygulama yapan hemşirelik öğrencileri de aşının öncelikle uygulanması gereken grupta yer almalıdır. Ancak aşılama veya doğal infeksiyon geçirme sonucu HBV'na karşı bağışık hale gelmiş sağlık personelinin de diğer kan yoluyla bulaşan virüs infeksiyonlarından korunmak amacıyla yukarıda belirtilen "Üniversal Önlemler" e uyması gerekir (2). Gelecekte ülkemizin sağlık alanında önemli görevler alacak hemşirelik öğrencilerinde hepatit infeksiyonu görülme sıklığının, bu infeksiyondan korunmak için serolojik inceleme ve aşılama yaptırma durumlarının ve bu konudaki bilgilerinin incelenmesi amacıyla bir çalışma planlanmıştır. Kaynakça Ajjan N. Bağışıklama (Çev.Ed. Fikri Ali Türkay) Pasteur Merieux Connaught. 61-66, 1 27-1 30. 1. Akova M. "Sağlık Personeline Kan Yoluyla Bulaşan Viral Infeksiyonlar". Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 1.

Ulusal Kongresi Kitabı (26-28 Kasım 1999 Ankara) Genel-İş Matbaası, Ankara, 199, 48-54. 3. Batur Y, Erefe İ. "Sağlıklı Adolesan Kız Öğrencilerde Viral Hepatit Etmenleri ile Karşılaşma." Ege Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 3:3, 19-27, 1987. 4. Bayık A. "Hastane İnfeksiyonları ve Epidemiyolojisi" Ege Üniv.Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 3:3, 59-77, 1987. 5. Bilir N, "Sağlık Personelinin Sağlığı Çerçeve Bildiri" 2.Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi Kitabı (4-7 Nisan 1988 Ankara) Doğruluk Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd.Ştİ. İzmir, 1991, 323-332. 6. Çakmak A, Özkahraman Ş, Şen S ve ark. "Sağlık Çalışanlarının Hepatit B ile ilgili Bilgi Tutum ve Dav ranışları" Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 1.Ulusal Kongresi Kitabı (26-28 Kasım 1999 Ankara) Genel- İş Matbaası, Ankara, 1 999, 1 65. 7. Celements CJ, Kane M, Hu DJ, Kim-Farley R. "Hepatitis B vaccine joins the fight against pandemic disease". World Health Forum 11:2,, 165-168, 1990. 8. Editorial notes. Hepatitis by the numbers. Nursing 97. 27:6,. 61,1997. 9. Erefe İ, Bahar Z. "Viral Hepatit A ve B İnfeksiyonlari Epidemiyolojisi Ege Üniv. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2:1,, 44-59, 1986. 10. Erensoy S. "Viral Hepatitler". Hekim ve Yaşam. Ekim 11-14,1998. 11. Girgin N. Çocuklarda B Hepatiti (Ed. Alphan Cura, Raşit Vural Yağcı Çocukluk Çağında Hepatit). Meta Basım 1999 İzmir. 19-34. 1 2. Kools M.A. "Güncel Testler ve Tedavi. Hepatitis A, B, C, D ve E" Sendrom 4:8, 45-48, 1 992. 13. Mamıkoğlu L. Sağlık Personeline Bulaşabilecek İnfeksiyonlar ve Korunma Önerileri". ANKEM Dergisi 11:2, 197-201, 1997. 14. Newman L. "Answers to questions about health care workers and blood borne pathogens". Nursing 96 May, 32, 1996. 15. Özvarış ŞB. "Sağlık Kuruluşlarında Çalışanların Kan Kaynaklı Patojenlerden Korunması Yaklaşımı". Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 1.Ulusal Kongresi Kitabı (26-28 Kasım 1999 Ankara) Genel-İş Matbaası Ankara, 1999, 135, 16. Sepkovvİtz K.A. "Occupationally acquired infections în health çare vvorkers Part I." Annals of İnternal Medicine Cilt:! 25, 1996, 826-834. Çeviri Deniz Yılmaz. "Sağlık Personelinin Mesleki Edinsel Hasta lıkları 1. Bölüm Literatür 25, 273-279, 1 997. 17. Solak S, Abamor MY. "Sağlık Çalışanlarının Hepatit B İnfeksiyonu Kontrollerine ve Bu Hastalıktan Korun ma Yöntemlerine Yaklaşımı". Sağlık Çalışanlarının Sağlığı 1.Ulusal Kongresi Kitaabı (26-28 Kasım 1 999 Ankara) Genel-İş Matbaası Ankara, 1 999, 1 76. 18. Şahin N. "Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar: Dünyada ve Türkiye'deki Durum". Sağlık ve Toplum. 8: 3-4, 61-67, 1998. 19. Uysal Ü, Ellidokuz H, Bengü N, Abacıoğlu H, Bahar H. "Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Hemşireleri nin Hepatit B Yönünden İncelenmesi" AİDS Dergisi 5: 9, 38-41, 1997. 20. Vlanenti MW. İnfection Control and The Pregnant Health Care Worker (Edit Vicki Brinsko) The Nursing Clinics of North America WB Saunders Company 28: 3, 1993, Philadelphia, 679. 21. Yılmaz G. "Sağlık Kuruluşlarında Kan ile Bulaşan İnfeksiyonların Önlenmesi" Aktüel Tıp Dergisi. 1:6, 479-481,1996.

Ankara İlinden Seçilen Sağlık Ocağı Ve Ana- Çocuk Sağlığı Ve Aile Planlaması (Açsap) Bölgelerindeki 1 5-49 Yaş Grubu Kadınların Sahip Oldukları Çocuk Sayısına Göre Kullandıkları Aile Planlaması Yöntemleri Dr.Aydan BİRİ*, Dr.Jale ÖZTÜRK**, Dr.Mustafa N. İLHAN***, Dr.lşıl MARAL*** Özet Amaç: Bu çalışmada, Ankara İlinden seçilen sağlık ocağı ve AÇSAP bölgelerindeki 1 5-49 Yaş Kadın İzlem Formlarının değerlendirilmesiyle, kadınların sahip oldukları çocuk sayılarına göre, kullandıkları aile planlaması yöntemlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmanın verileri 2000 yılına ait 15-49 Yaş Kadın İzlem Formlarından elde edilmiştir. Araştırmada Ankara iline bağlı Yenimahalle 1 Nolu AÇSAP (13415 form), Polatlı AÇSAP (9535 form), Saray Sağlık Ocağı (1298 form), Uyanış Sağlık Ocağı (584 form), 9 Nolu Sağlık Ocağı (3028 form) değerlendirmeye alınmıştır. Formlardan kadınların sahip oldukları çocuk sayıları ve kullandıkları aile planlaması yöntemleri belirlenmiştir. İstatistiksel değerlendirmelerde ki-kare önemlilik testi uygulanmış ve Epi-info versiyon 6.0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Modern yöntemlerin kullanımı %52.4, etkisiz yöntemlerin kullanımı ise %12.6'dır. İncelenenlerin %4.2'si yöntem kullanmamaktadır. Modern yöntemlerden en çok RİA (%42.8), ikinci ve üçüncü sırada ise kondom (%17.0) ve hap (%12.1) kullanılmaktadır. Bekar olanların hiçbiri yöntem kullanmamaktadır. Kadınların sahip oldukları çocuk sayısına yöntem kullanma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Bu çalışma ile saptanmış olan, aile planlaması yöntemi kullanma sıklığı sahip olunan çocuk sayısına göre kullanılan aile planlaması yöntemleri 1998 Türkiye, Nüfus Sağlık Araştırması sonuçlarına göre Türkiye için saptanmış olan sonuçlara oldukça benzerdir. Ancak modern yöntemler Türkiye için saptanmış sonuçlara göre daha fazla kullanılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Aile planlaması, 1 5-49 yaş kadın, modern yöntem, geleneksel yöntem. Summary With Regard To Their Number Of Children, The Family Planning Methods Using By Women Between Age 15-49 Living İn Selected Primary Health Care Service And Mother And Child Health Care-Family Planning Center Areas İn Ankara Objective: The aim of this study was to determine the family planning methods that, with regard to their number of children, use the women between age 15-49, living in selected Primary Health Çare Center and Mother and Child Health Care-Family Planning Center areas in Ankara. For this study, the follow-up special document forms of women between age 15-49 of the selected areas were investigated. Method: The data of this study were obtained from the year 2000 records of the follow-up special document forms ofwomen betıveen age 15-49. Yenimahalle No 1 Mother and Child Health Care-Family Planning Center (13415 forms), Polatlı Mother and Child Health Care-Family Planning Center (9535 forms), Saray Primary Health Çare Center (1298 forms), Uyaniş Primary Health Çare Center (584), No 9 Primary Health Çare Center (3028 forms) were included to this study. The number of children that each woman ha ve, and, the family planning methods that they use were determined from these forms. İn s tat istical evaluations, Epi-lnfo version 0.6 statistical packet program was used and Chi Sguare test was applicated. Results: The use of modern methods was 52.4%, the use of ineffective methods was 12.6%. The 4.2% of the investigated women were not us İng any methods. Among the modern methods IUD was the most commonly used method (42.8%), in the second and third rank were condom (17.0%) and o rai contraceptives (12.1%). No ne of the single women were using any contraceptive methods. There was a statistically significant diffe rence between the status of using any contraceptive methods of the women with regard to their number of children (p<0.05). Conclusion: The freguency of using any family planning methods, the methods using with regard to the number of children that the women ha ve, determined with this study, were quite simi/ar to the results that 1998 Türk is h Demographic Health Survey was determined for Turkey. Otherwise, modern methods were using more than the results determined for Turkey. Key Words: Family planning, women betıveen age 15-49, modern method, traditional method Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum, ***Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Ankara **Ankara İl Sağlık Müdürlüğü (AÇSAP Şb. Md.), Ankara