> DÜBAM YUVARLAK MASA TOPLANTILARI TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR Moderatör: Aynur ERDOĞAN > 2011 TEMMUZ DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI
DÜBAM YUVARLAK MASA TOPLANTILARI TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre Yayın Koordinatörü Ertuğrul Aydın DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 274 80 22 www.dunyabulteni.net
TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR < RAPOR Dünya Bülteni olarak ayda bir düzenleyeceğimiz toplantılardan ilkinin konusu, Türk entelijansiyası ve iktidar idi. Abdurrahman Arslan ve Ömer Laçiner i konuk ettiğimiz toplantıda Akif Emre nin de katıldığı canlı bir beyin fırtınası gerçekleşti. Toplantıda hazır bulunan müzakereci arkadaşlarımızın değerlendirme yazılarıyla da açımlanarak Dünya Bülteni web sitesinde konuyu tartışmaya açıyor ve okuyucularımızın da katkısıyla bu toplantının yeni çalışmalara öncülük etmesini ümit ediyoruz. Toplantıda; 19. yüzyıl modernleşme politikaları, Cumhuriyet in ilanı, Cumhuriyet tarihinde liberal ve neo-liberal politikalara geçiş gibi siyasi tarihimizde dönüm noktası sayılabilecek evrelerde entelektüelin üstlendiği role odaklandık. Toplum nezdindeki üstün konumundan dolayı entelektüelin göreli olarak bağımsız bir statüde olması ve toplumsal değişimin fikir mimarlarından olarak muhalif bir duruş sergilemesi beklentisine işaret edildi. Bu beklentiye rağmen söz konusu tarihi evrelerde iktidarın tercihlerini eleştirmek yerine bu tercihleri teorize etmek suretiyle ve hatta zaman zaman uygulayıcı pozisyonlar edinerek meşrulaştırıcı bir işlev üstlendiği kayda geçti. Arslan ın değişmezlik-değişim arasında meydana gelen gerilime dair tespiti Osmanlı entelektüelinin dinle barışık ama iktidara muhalif konumunu açıklamasını kolaylaştırıyor. OSMANLI ENTELEKTÜELİ NEYE MUHALİFTİ? Konuşmacılarımız, entelektüelin tarihimizde üstlendiği rolü açıklamak için modern dönemde Batı da ve Osmanlı da ortaya çıkış koşullarını karşılaştırdılar. Entelektüel, Batı koşullarında otoriteyi temsil eden kilise/din e karşı insana, dünyaya, kâinata, sosyal-siyasal ilişkilere yeniden seküler bir anlam vererek kendini var etti. Abdurrahman Arslan a göre, Batılı entelektüel değişmez bir dünya görüşüne karşı (kilise dini) değişimi savunmuştu. Arslan ın değişmezlik-değişim arasında meydana gelen gerilime dair tespiti Osmanlı entelektüelinin dinle barışık ama iktidara muhalif konumunu açıklamasını kolaylaştırıyor. Çünkü, ona göre, Müslümanlara göre değişmezlik akidevî bir unsur değildir ve dolayısıyla Osmanlı entelektüeli bütün enerjisini padişahın temsil ettiği siyasal sistemin değiştirilmesine yönlendirmiştir. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında Balkanlarda meydana gelen isyanlar ve Rus savaşları neticesinde Osmanlı entelektüelinin devletin elden gittiği yönündeki kaygılarının bütün çözüm önerilene damgasını vurduğuna işaret eden Ömer Laçiner de Osmanlı entelektüelinin asıl mücadelesinin devlette konum edinmeye odaklandığına dikkat çekti. Osmanlı nın Batı karşısında savunan ve yenilen konumunun, Laçiner e göre, entelektüelin zihin dünyasına etkisinin bir diğer sonucu ise kendi içine kapanarak evrensel mesajlar 5 > 2011 TEMMUZ
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 6 üretememesidir. Çünkü, modernliğin temel iddiası olan eşitlik veya diğer bir ifadeyle eşdeğerlilik Osmanlı entelektüelinin kabullenebileceği bir değer değildir. Laçiner, Osmanlı entelektüelinin Türk-Müslüman-Sünni bir karakter taşıdığından hareket ediyor ve bu üstün konumundan vazgeçmeyi hiç istemediğini ileri sürüyor. Akif Emre ise, bunun sebebinin Osmanlı aydınının kendi değerler sistemiyle sorunu olmadığı için yeni bir evrensellik arayışına girmemesinden kaynaklandığının altını çizerek Müslüman entelektüelin ait olduğu medeniyet havzası içinde kendi değerlerinden emin olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla Osmanlı entelektüeli içinde yaşadığı toplumun değerleriyle ve din (İslam) ile bir hesaplaşmaya girmeksizin merkezi (iktidarı) takip etmiştir. Konuşmacıların Osmanlı entelektüelinin zihni yapısı üzerine yaptıkları tartışma, modernleşme tarihi yazımının Türk modernleşmesinin başarı/sızlığına ilişkin taşıdığı kanaat ve iddialara ayna tutar mahiyetteydi. Zira Osmanlı entelektüelinin Batılı entelektüelden temel farkı olarak modernleşmenin iddialarını ne kadar benimsediği ve taşıdığı noktasında, modernleşmeyle hesaplaşmaya girilmeden Batılılaşmanın tek çözüm olduğu yönündeki eğilim ile Batı karşısında mağlup olmanın getirisi olarak modern dayatmaya tam bir karşı koyma mümkün olmasa bile modernleşmeyle hesaplaşmaya giren eğilim arasındaki perspektif farkı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Laçiner, Osmanlı aydınının yerleşik değerlerle bir probleminin olmamasını eleştiriyor ve entelektüelin modern konumunun eşitsizliklerle mücadele etmesi olduğunu hatırlatarak Osmanlı aydınının modernleşme paradigmasını bütün boyutlarıyla benimsememesine dikkat çekmiş oluyor. Arslan ise modernliğin eşitlik anlayışının en çok adem-i merkezî bir düşünce yapısına sahip olan Müslüman entelektüele zarar verdiğini ve bütün farklılıkları ortadan kaldırarak toplumu homojenleştirdiğini ileri sürerek eleştirilerini modernleşme paradigmasına yönlendirmiş oluyor. Bu eleştiriye yine paradigma içinden cevap veren Laçiner ise modernliğin eşitlik anlayışının bu homojenleştirici etkisine karşın farklı olabilme hakkı nın da toplumumuzca tanınmadığına işaret ediyor. Eleştirilerin perspektif farkına rağmen Osmanlı entelektüelinin Batılı entelektüel gibi kendini dine karşı konumlamadığı, toplumsal değerlerle değil iktidarla/sarayla hesaplaşmaya girdiği ve temel kaygısının devleti kurtarmak olduğu genel kanaat olarak kayda geçirilmiş oldu. Laçiner, Osmanlı aydınının yerleşik değerlerle bir probleminin olmamasını eleştiriyor ve modernleşme paradigmasını bütün boyutlarıyla benimsemediğine dikkat çekiyor. İDEOLOJİLERİN AYDINI - AYDININ İDEOLOJİSİ
TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR < Modernliğin bir olgusu olarak entelektüel; insana, dünyaya, sosyal ve siyasal hayata anlam biçen aktör olarak aynı zamanda ideoloji üreten kişidir de. Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine baktığımızda, belli başlı ideolojik çizgilerin ayrımları entelektüellerin zihinsel çözümlemesinde de kullanılabiliyor. Akif Emre genel hatlarıyla Türkiye entelektüellerini Cumhuriyet solu, muhafazakar sağ düşünce ve İslamcı düşünce olarak tasnif ediyor. Ona göre, sol genel anlamda batıcılığı savunur ve muhafazakardır. Muhafazakar sağ düşünce ise elitist olma karakteriyle zikredilebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, tek partili dönemde, ideolojisinin iktidar olduğunu düşünen entelektüeller Batılı anlamda entelektüelin görevine ihanet ederek muhalefet rolünü yürütmedi, Arslan a göre. Çünkü artık Cumhuriyet onun bir bakıma bilgisinin neşvünema bulduğu bir iktidar ve devleti temsil ediyor. Laçiner, bu noktada Cumhuriyet ten beri aydının toplumun içinden konuşan adam olmadığını belirterek Arslan a katılıyor. Peki, bu dönemin muhalif aydınları kimlerdir? Arslan bu noktada Cumhuriyet ideolojisine muhalif farklı bir kesime işaret ediyor. Özellikle Kuran kurslarının yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi gibi uygulamalarla keskinleşen muhalefeti din adamları/dindarlar temsil etmeye başladı. Batıda modernleşme düşüncesi, dine karşı ve din anlayışını dönüştürerek yüzyıllar içerisinde ve entelektüellerin eliyle oluşmuş ve gelişmiştir. Bu gerçekten hareketle Laçiner Batıda modernliğin dini ikiye böldüğünü; bir kesimin muhafazakarlıktan yana olduğunu ve diğer kesimin ise dinle moderniteyi uyuşturduğunu söylüyor. Aslında kendi toplumsal dinamiklerinden üreyen modernite karşısında radikal muhafazakar tavrın Batıda çok da tutunamadığını söylemek yanlış olmaz. Ancak Laçiner in Türkiye de dinin moderniteyle asla uyuşamadığı yönündeki tespiti önemli görünmektedir. Ona göre, modernlikle uyuştuğunu söyleyen din adamı devletle işbirliği halindedir. Rejim karşısında muhalif çıkış sergileyebilmek için, Akif Emre nin tabiriyle, kelleyi koltuğa almak durumunda kalan İslamcı muhalefette ilk kırılma, toplumun geleneksel bilgi kodlarından beslenen sağcı hükümetlerin iş başına gelmesiyle yaşandı. Said-i Nursî, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Akif gibi isimlerle örneklendirdiği dindar otantik muhalefet çizginin kırılma noktası olarak ezanın Arapçaya dönüştürüldüğü çok partili sürece geçişi işaret ediyor Arslan da. Çünkü küresel sisteme entegrasyon yönünde adım atılan ve liberal politikalara geçilen bu süreçte İslamcıların düne kadar kendine yabancı olarak gör- Said-i Nursî, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Akif gibi dindar otantik muhalefet çizginin kırılma noktası ezanın Arapçaya dönüştürüldüğü çok partili süreçtir. 7 > 2011 TEMMUZ
> DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 8 düğü iktidarla organik bir ilişki kurulmaya başlanmış ve yavaş yavaş bu kesim iktidara akmaya başlamıştır. Arslan, Erbakan hareketini bu sağ çizgiden farklı bir yere konumlayarak bu hareketin sağcı muhafazakar çizgiden somut bir şekilde ayrıştığına işaret ediyor. Laçiner ise Cumhuriyet dönemi siyasi akımlarını ve dolayısıyla aydınlarını üç kesimle ele alıyor: CHP, laik sağ ve İslami kesim. Bu üç eğilim de kendi burjuvazisini oluşturmaya çalışmıştır. Laçiner, CHP eşrafının mübadeleden, Ermeni mallarından, devlet tahsislerinden zenginleştiğini ve devlete bağımlı bir kesimden oluştuğunu söylüyor. Laik sağ, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Serbest Fırka, Adalet Partisi, Demokrat Parti çizgisiyle kendi güçleriyle modernleşme süreçlerine girenlerdir ama yaşam tarzları ile laiktirler. İslami kesim ise geleneksel esnaflığa dayanır. Ama 1940 lardan itibaren onlar da dayanacakları bir sermaye sınıfı, bir orta sınıf oluşturmaya çalıştılar. Bu noktada Cumhuriyet tarihinde otantik muhalifler olarak ve rejim tarafından gerek kanlı yöntemlerle gerek siyasi projelerle bastırılmaya ve asimile edilmeye çalışılan İslamcılığın konumuna yapılan göndermelerden, bu akımın Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal örgütlülüklerde zaman zaman uç veren ve fakat toplum katmanlarında alttan alta akan bir eğilim olduğunu anlıyoruz. Arslan Milli Görüş çizgisinin Müslümanları geleneksel muhafazakar sağcı çizgiden kurtararak yeni bir çizgide daha somut hale dönüştürmeye çalıştığına işaret ederken bu siyasi akımın yaklaşık yüzde elli nispetinde yine geleneksel kültürün muhafazakar sağcı unsurlarını içselleştirdiğine vurgu yapıyor. Laçiner in İslami kesim olarak ifade ettiği çizgiden İslamcılığın daha farklı bir yerde durduğuna işaret eden Emre de Milli Görüş çizgisinin belli oranlarda içselleştirdiği bir akım olduğuna ve muhalefet geliştirmesinin zor olduğuna vurgu yapıyor. Zira belli bir dönemde sosyalist harekette olduğu gibi şiddetle bastırılmış ve muhalefetini besleyecek entelektüel donanım ve kaynaklardan mahrum kalmıştır. Arslan ın sağ iktidarla İslamcıların girdiği organik ilişki de Emre nin işaret ettiği muhalefetin gelişmemesi olgusunun farklı bir boyutu olarak görünüyor. Laçiner ise, Türkiye entelektüellerinin devletçi karakterlerine vurgu yaparak sol ve laik aydınların organize olarak devletin politikasına (buraya değilse de Sovyetler politikasına) tabi olduklarını söylüyor. Ona göre, Marksist solcular, İslamcılar, Cumhuriyetçiler sadece devletin topluma giydireceği düzen peşinde olma yönleriyle ittifak halindeler. Çünkü, ona göre, bu üç unsur da devletbirey-toplum ilişkisinin radikal biçimde değişmesinden yana değiller. Sadece devletin topluma giydireceği düzen peşinde olmaları; Marksist solcular, İslamcılar ve Cumhuriyetçilerin ortak özelliğidir.
TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR < ENTELEKTÜELİN İKTİDARI 12 Eylül darbesi, Türkiye nin siyasi rotasını etkileyen bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Küresel kapitalist sisteme (yeniden) entegrasyon süreci başlayacak; siyasete, ekonomiye çeşitli müdahalelerle neo-liberal politikalar yıllar yılı etkin olacaktır. Dünya çapında etkin olan postmodern rüzgar Türkiye de katı Kemalist politikaları tartışılır hale getirirken diğer taraftan eski dünyanın direnmeye çalışan muhaliflerini merkeze taşıyacaktır. Ülkenin maddi, manevi kaynaklarından mahrum bırakılan halk kitleleri merkezde yer almanın verdiği sarhoşlukla yaşadıkları değişimin yönünü fark edemez hale geldi. Peki, gerek küresel kapitalist sisteme bütün boyutlarıyla entegrasyona yol açan siyasal tercihleri gerek kitlelerin iktidarla ilişkisi sonucunda yaşadıkları değişim ve dönüşümü anlamlandırabilecek ve eleştirebilecek entelektüeller bu süreçte bu görevlerini ifa ettiler mi? Yoksa Bauman ın postmodern süreçte entelektüellerin değişimine ilişkin yazarken Artık entelektüeller yoksulları sevmiyor. dediği gibi eski reaksiyoner entelektüeller artık teknokrat mı oldular? Konuşmacılar bu sorunun cevabında, farklı ideoloji ve siyasi akımlara mensup entelektüellerin bu görevlerini yerine getiremediği noktasında hemfikirdiler. Laçiner, geniş halk kitlelerinin merkezde yer almaya başlamasıyla statükoyu temsil eden devletçi laik aydınların o güne kadar kendi malları, yuvaları olarak gördükleri devletin bu sefer başkaları tarafından etraftan kuşatıldığını gördükleri için ciddi bir sınıf savaşı verdiklerini düşünüyor. Ona göre bu aydınlar aslında zihniyet dünyası olarak sağcıdırlar. Dini bile düşmanca karşılarına alabilmelerinin sebebi ise konumlarını kaybediyor olmalarıdır. Sol aydınlara gelince Laçiner e göre, onlar Türkiye ile ilgili sebeplerden ziyade sosyalizmin dünya çapındaki krizi sonucunda geçmişte olabildikleri kadar iddialı bir proje, bir perspektif sunamaz hale geldiler. Bu sebeple bir zihniyet daralmasından ziyade, bir kırıklık yaşıyorlar. Fakat sol artık bir rakip olmaktan çıksa da Laçiner, sosyalizmin, iddiaları evrensel olduğu için, yeniden dünya gündemine geleceğine inanıyor. İslamcı entelektüellerin Cumhuriyet tarihinde ve özellikle ezanın Arapçaya dönüştürüldüğü çok partili hayata geçişten sonraki süreçte iktidarla girdikleri ilişkinin serencamını Arslan, modernleşme tarihinde iki siyaset tarzını karşılaştırarak özetliyor. Birincisi II. Yoksa Bauman ın postmodern süreçte entelektüellerin değişimine ilişkin artık entelektüeller yoksulları sevmiyor dediği gibi eski reaksiyoner entelektüeller artık teknokrat mı oldular? 9 > 2011 TEMMUZ
Mahmut geleneğidir ki, dini kontrol altına alarak veya onu önemsizleştirerek toplumun kılık kıyafetinden de başlayarak giden bir süreç... İkincisi ise Abdülhamit modernleşmesidir ki, iktidara dini yanına alarak gitmek ve dinin ne kadar iktidar olduğu hususunda da yeteri kadar düşünmemek şeklinde tezahür ediyor. Arslan a göre, bugünün Müslümanı, üzerinde çok düşünmeden dini iktidar yapmak istiyor. Bugünkü hayal kırıklıklarının, neoliberalizme teslim olmanın kökenindeki unsurlardan birisi de budur. Kendisi iktidara yürüdüğünde aynı zamanda dini de iktidara taşıyıp götüreceğini sanmıştır. Halbuki öyle değildir. Bu mücadeleye dönüp baktığınızda, dinin bir bakıma merdiven yapılarak Müslümanın iktidara getirilmesi hadisesini görüyoruz. Neoliberal politikaların uygulandığı son AKP sürecinin bu bağlamda çok olumsuz sonuçlar doğurduğuna işaret eden Emre ise, İslamcılardan, muhafazakarlardan, solculardan iktidarın parçası olmamış hiçbir kesimin kalmadığına dikkat çekiyor. Bu durumun en vahim olumsuz sonucu ise 70 li yılların sonundan itibaren filizlenmeye başlayan teknoloji, modernlik vs. eleştirilerinin kesilmiş olmasıdır. Entelektüel birikimin günlük siyasetten ayrı ve eleştirel bir mecrada akması, alternatiflerin geliştirilmesini ve Müslümanların otantik değerlerinden hareketle kendilerini üretmelerine imkan sağlayabilecekken söz konusu birikimin iktidarla iş yapar hale gelmesi alternatif arayışlarını akamete uğratmış oluyor. Çünkü, Arslan ın ifade ettiği gibi, İslamcılık ya da Müslümanlar iktidar kavramını modern iktidarla özdeşleştirdiler ve asla o iktidar kavramını entelektüel düzlemde analiz ederek ona nüfuz edemediler. > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 10 MASASINDA ENTELEKTÜELİ BEKLEYEN SORUMLULUK Bugün modernliğin getirdiği sorunlara moderniteye alternatif olabilecek mecralardan gelen açılımların önü kesiliyor. Halbuki küresel kapitalizmin krizinden sosyal ilişkilerin, günlük faaliyetlerin nasıl kurulacağına kadar çözüm bekleyen bütün soruların cevabı ontolojiktir ve bilgiye dayalı entelektüelliği de ilgilendirmektedir. Laçiner, bu noktada, insanlar arasındaki iktisadi, sosyal, kültürel, cinsiyet vs. herhangi türden eşitsizliklerin hangi dinamiklere dayanılarak giderebileceği sorusunun entelektüellerin önünde durduğunu ifade ediyor. Arslan ise tam bu bağlamda Müslüman aydınların, olayın bir ontolojik yaklaşım meselesi olduğundan hareketle alternatif bir şeyler söylemelerinin beklendiğine dikkat çekiyor.
TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR < Bugün entelektüellerin önünde insanlık krizi haline gelen modernitenin paradigmatik sorunlarına çözüm arayışı sorumluluğu durmaktadır. Entelektüel bilgi, modernitenin teknik sorunlarının çok ötesinde ontolojik alanın ürünüdür. Dolayısıyla entelektüelin teknokrat rolüne indirgenerek iktidarın parçası olmak yerine muhalif bir mecrada bu ontolojik sorunlara alternatif çözüm arayışında olması beklentisi toplantıda ortak kanaat olarak kayda geçti. Moderatör Aynur Erdoğan 11 > 2011 TEMMUZ
> DÜBAM YUVARLAK MASA TOPLANTILARI TÜRK ENTELİJANSİYASI VE İKTİDAR Moderatör: Aynur ERDOĞAN > 2011 TEMMUZ DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI > DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI 12 DÜBAM Yayınları Küresel İletişim Merkezi Barbaros Bulvarı, Balmumcu / Beşiktaş Tel: (0212) 274 80 21 274 80 22 www.dunyabulteni.net