Eğitim Sektörü Raporu Dilara AY TSKB Ekonomik Araştırmalar ayd@tskb.com.tr Haziran 2014
Eğitim sektörünün analizi amacıyla hazırlanmış olan bu rapor, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. nin uzman kadrosunca güveni lir olarak kabul edilen kaynaklardan elde edilen verilerle hazırlanmıştır. Raporda yer alan görüşler ve öngörüler, rapor kapsamında belirtilen ve kullanılan yöntemler ile sektör temsilcileriyle yapılan görüşmelerle üretilen sonuçları yansıtmakta olup bu verilerin tamlığı ve doğruluğundan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş.'nin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Raporda yer ala n sonuçlar, görüşler, düşünceler ve öngörüler, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. tarafından açık ya da gizli olarak bir garanti ve beklenti oluşt urmaz. Diğer bir ifadeyle; bu raporda yer alan tüm bilgi ve verileri kullanma ve uygulama sorumluluğu, doğrudan veya dolaylı olarak, bu rapora dayanarak yatırım kararı veren ya da finansman sağlayan kişilere ait olup, elde edilen sonuçtan dolayı üçüncü kişilerin doğrudan ya da dolaylı olarak uğradıkları zarardan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Bu döküman ileriye dönük tahminleri de kapsamaktadır. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş., bu tahminlere ulaşılamaması ya da Rapor daki bilgilerin tam ve doğru olmamasından sorumlu tutulamaz. 2014 Bu raporun tüm hakları saklıdır. Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. nin izni olmadan raporun içeriği herhangi bir şekilde basılamaz, çoğaltılamaz, fotokopi veya teksir edilemez, dağıtılamaz.
Yönetici Özeti Eğitim, bir ülkenin orta gelir tuzağı ndan çıkışı için gereken teknolojik ilerlemede kritik bir rol oynamaktadır. Ülkemizin inovasyon ve bilgiye dayalı yeni dünyada rekabet edebilmesi, yarattığı katma değeri artırması, inovasyon ve Ar-Ge ye dayalı bir sanayi yapısına geçebilmesi ve bunların sonucunda 10.000 $ düzeyindeki kişi başına milli gelirini artırabilmesi için bu dönüşümü sağlayacak nitelikli iş gücüne ve genç nüfusa ihtiyacı vardır. Bu da ancak eğitim alanına yapılacak, niceliğin yanında niteliği de artırmaya yönelik, planlı ve uzun vadeli yatırımlar neticesinde mümkün olabilecektir. Tüm bunların ötesinde eğitim, temelinde bireyin bilgi düzeyini artıran bireysel bir olgu olmasının yanında, esasen tüm toplumu ele alan sosyal bir olgudur. Bu özelliğiyle bireyin bulunduğu ülkenin kalkınmasına olanak sağlamakta, merkezinde insan bulunan kalkınmanın sağlanması ise sürdürülebilir ekonomik büyümenin temel dinamiklerinden olan beşeri sermaye ile ol maktadır. 1 Türkiye deki eğitim sektörünün ele alındığı raporda, öncelikle Türkiye dünyanın neresinde? sorusuna cevap aranmış ve ülkelerin eğitim sistemlerinin çıktılarını ölçme amacıyla kullanılan PISA sonuçlarının ışığında, Türkiye nin yıllar itibarıyla gelişimi ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde eğitimin tüm kademelerinde istatistikler yardımıyla mevcut durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kamu da dahil olmak üzere çeşitli kuruluşların eğitimle ilişkili konulardaki yaklaşımları özetlendikten sonra rapora ilişkin genel bir değerlendirme yapılmıştır. Raporda öne çıkan bazı bulgular aşağıdaki şekilde sıralanabilir: Türkiye nin kişi başına gelirine yakın düzeyde geliri olan ülkelerin vatandaşlarının ortalama eğitim süresi 7,2 ile 11,7 yıl arasında seyrederken Türkiye deki yetişkinlerin ortalama eğitim süresi sadece 6,5 yıldır. Dolayısıyla, Türk insanı benzer zenginlikteki ülkelere kıyasla daha az eğitimlidir. Ülkeler, eğitim düzeylerine göre sıralandığında ise; Türkiye nin aynı ortalama eğitim düzeyindeki ülkelere göre yaklaşık üç kat daha zengin olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu veriler, Türkiye nin eğitim düzeyine göre fazla zengin, zenginlik düzeyine göre ise oldukça düşük eğitimli olduğunu göstermektedir. Son yıllarda Asya Kaplanları nın yüksek performansının dikkat çektiği PISA da Türkiye 2012 yılı itibarıyla 65 ülke içerisinde matematikte 44., okumada 41., fen alanında ise 43. sırada yer almıştır. 2003 ten bu yana her üç alanda da Türkiye nin puanı artmasına rağmen katılımcı ülkeler arasındaki sıralaması aynı kalmıştır. 1 Eğitim ve Beşeri Sermayenin Kalkınma Üzerine Etkisi, Arş. Gör. Murat Çolak, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C:11, S:3/2010
Soruların çeşitli zorluk derecelerine göre gruplandırıldığı ve en karmaşık soruları çözebilen öğrencilerin 6. düzeyde yer aldığı PISA da, Türkiye deki öğrencilerin matematikte %68 inin, fen alanında %62 sinin ve okumada %53 ünün 2. düzey ve altında becerilere sahip olduğu görülmektedir. Türkiye için özellikle fen alanında dikkat çekici olan gösterge, anadolu ve fen liselerinde okuyan öğrencilerin de sınava dahil olmasına rağmen, 2006 yılından beri 6. düzey soruları doğru yanıtlayan öğrenci oranının %1 in altında olmasıdır. PISA da başarılı modeller incelendiğinde, bu ülkelerin okul öncesi eğitim ve öğretmen niteliğini artırmaya yönelik alanlara yatırım yaptığı görülmektedir. Ülkemizde 2013-14 öğretim döneminde toplam 28.532 ilkokul ve 17.019 ortaokul bulunmaktadır. İlkokulların %4 ü özel ve %96 sı resmi; ortaokulların ise %6 sı özel, geriye kalanı resmi niteliktedir. Ortaöğretimde 3.743 adet genel lisenin %27 si özel ve %73 ü resmi statüdedir. 7.211 adet mesleki ve teknik lisenin ise %6 sı özel ve %94 ü resmidir. Yalnız 2013-14 döneminde 285 i sağlık alanına yönelik olan 300 adet özel meslek lisesi kurulmuştur. Eğitimin yükseköğretim öncesi tüm kademelerinde özel okul sayısı artış trendindedir. Türkiye de yükseköğretim öncesi eğitim alan 16,2 milyon öğrencinin yaklaşık %7 si okul öncesi eğitim kurumlarında, %68 i ilköğretim, %11 i genel lise ve %14 ü de mesleki teknik liselerde eğitim görmektedir. Özel okullardaki öğrenci sayısı son yıllarda sürekli artmış ve özel okulların payı ilköğretimde %3, ortaöğretimde %8 seviyesinde oluşurken mesleki teknik liselerde %2 ye yükselmiştir. Farklı türlerdeki okulları puan sıralamasına göre sınıflandırdığımızda, anadolu ve fen liselerinin e n fazla tercih edilen okullar arasında olduğu görülmektedir. Mesleki ve teknik liselerde ise, sağlık alanında yaşanan ara eleman ihtiyacının etkisiyle, ilk 10 da yer alan tüm okulların sağlık alanına yönelik olması dikkat çekmektedir. Ancak bu artış önümüzdeki yıllarda me vzuat değişikliği nedeniyle sınırlandırılacaktır. Lise seviyesindeki özel öğretim kurumlarında, tercih yapan öğrencilerin başarı sırasına göre ilk 10 da yer alan okulların tamamı fen liselerinden oluşmaktadır. Hem resmi hem de özel okullarda en fazla talep sayısal ağırlıklı öğretim yapan bu tür okullara olmaktadır. Büyük bir kısmı İstanbul da bulunan yabancı özel okullar kontenjanlarını son üç yılda ortalama %2 artırmıştır. Bir önceki yıla göre kontenjanını en fazla artıran okullar St. Georg Avusturya Lisesi ile Notre Dame de Sion Fransız Lisesi iken, İtalyan Lisesi nin kontenjanını azaltan tek okul olduğu anlaşılmaktadır. Ülke genelinde öğretmen başına ilköğretimde yaklaşık 19, liselerde 16 öğrenci düşerken özel okullarda bu sayı ilköğretimde 9 ve lisede 7 öğrencidir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en fazla olduğu bölge ilköğretimde İstanbul la benzer seviyelerde olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi iken Karadeniz, bu oranın en düşük olduğu bölge olarak öne çıkmaktadır.
2013-14 öğretim yılı itibarıyla okul başına düşen öğrenci sayısı ilkokul seviyesinde İstanbul da 587 iken Erzurum, Erzincan, Ağrı, Kars, Ardahan gibi illerin dahil olduğu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi nde 88 dir. MEB bütçesinin konsolide bütçeden aldığı pay 2014 yılı itibarıyla %12,76 seviyesinde olup son 15 yılın en yüksek düzeyindedir. 2013 itibarıyla toplam 536,3 milyon adet kitap basılmış ve ücretsiz dağıtılan ders kitabı adedi (MEB) 206,2 milyon olarak gerçekleşmiştir. Bakanlığın 2011 yılında öğrencilere dağıttığı kitapların %77 si özel sektör, geri kalanı Devlet Döner Sermaye İşletmesi tarafından üretilmiştir. Bilişim teknolojilerinin hayatımızın her alanında daha çok yer aldığı yeni dünyada, eğitimde öğretim sürecinin geleneksel metotlardan vazgeçilerek uzun vadede sanal ortamlara taşınması sektörün geleceğe dair vizyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitimde global ölçekteki yeni trendler mobil öğrenme, bulut bilişim (cloud computing), her yerde her zaman öğrenmeyi ifade eden ubiquitous learning (u-learning), eğitsel oyunlar, öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına yönelik olarak kişiselleştirilmiş öğrenme, öğrenim mekanlarının yeniden tanımlanması, öğretmenler tarafından üretilen açık ve online içerikler, öğrencilere yönelik oluşturulan kişisel online portfolyoların değerlendirilmesi ve öğretmen rollerinin bilginin kaynağı olmaktan ziyade öğrencilere birçok konuda rehberlik sağlayan öğretici/mentor niteliğinde olması yönündeki değişimdir. Türkiye de 108 i devlet, 72 si vakıf olmak üzere toplam 180 üniversite ve 8 adet vakıf meslek yüksekokulu bulunmaktadır. %76 sı İstanbul, İzmir ve Ankara da yer alan vakıf üniversitelerinin kontenjanları son on yılda 4 kata yakın artmıştır. Sadece 2011-2013 arası dönemde ise 7 si İstanbul da bulunan 19 adet vakıf üniversitesi kurulmuştur. Son on yıllık dönemde üniversitelerin ortalama kontenjan doluluk oranlarının, devlet üniversitelerinin lisans programlarında ortalama %97, vakıf üniversitelerinde ise %85 olduğu görülmektedir. Zorunlu eğitim süresinin 12 yıla yükseltilmesi ve okula başlama yaşının öne çekilmesi sonucunda resmi örgün eğitim sisteminin 2014-2016 döneminde ihtiyaç duyacağı ek derslik sayısı ilköğretimde 19 bin ve ortaöğretimde 48 bin olarak hesaplanmaktadır. ERG 2 nin hesaplamalarına göre okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeylerinde derslik başına düşen öğrenci sayılarının hızla artmasının önüne geçebilmek için 2014-2016 döneminde her yıl ortalama 26 bin yeni dersliğe ve ortalama 4,6 milyar TL lik kaynağa ihtiyaç vardır. Ancak, MEB 2014 yılı için derslik yapımına yaklaşık 1,5 milyar TL ayırmaktadır. Bu hesaplamalara göre, MEB in derslik ve okul açığının giderilmesinde dershanelerin özel okula ve açık liseye dönüştürülmesi ve özel okulların eğitim sistemindeki payının artırılması gibi uygulamalardan destek almayı planladığı öne sürülebilir. 2 Eğitim Reformu Girişimi
Orta gelir tuzağını aşmış ülkeler içerisinde Hong Kong, İrlanda, Japonya, Kore, Singapur, İspanya ve Tayvan gibi eğitimde uluslararası bir gösterge olan PISA da yüksek performans gösteren ülkelerin bulunması, bunun tesadüf olmadığını düşündürmektedir. Türkiye nin genç nüfusunu kaliteli bir şekilde eğiterek diğer ülkelerin gençleriyle rekabete hazırlayabilmesi, hatta rekabet halinde olduğu ülkelerin bir adım önüne geçebilmesi için nitelikli bir eğitim sistemi başlangıç noktasıdır. Önümüzdeki döneme bakıldığında, eğitimin gelişime açık alanları arasında, ilkokul ve ortaokul kademeleri ile okula başlama yaşının erkene çekilmesiyle alanı daralan, ancak zorunlu hale getirilirse önemli yatırım fırsatları sunacak okul öncesi eğitim yer almaktadır. Lise kademesinde, anadolu ve fen liseleri ile rekabet halinde olan özel okullarda ise bu konuda marka olabilmiş ve başarılı özel okullara talep devam edecektir. Bir diğer gelişim vadeden alan ise eğitim yazılımcılığı, eğitimde e-içerik sağlamaya yönelik iş alanları ve bilişim teknolojileri temelli her türlü eğitim araç ve gerecidir.