Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 1



Benzer belgeler
UZAKTAN EĞİTİM MERKEZİ Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi 1 1.Ders

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

C D E C B A C B B D C A A E B D D B E B A A C B E E B A D B

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Türklerin İslamiyeti kabul etmeleriyle birlikte hukuk sisteminde değişiklikler yaşanmıştır. Töre devam etmekle birlikte Şeri Hukuk ta uygulanmaya

KANUNLAŞTIRMA KANUNLAŞTIRMA. Kanunlaş'rma: Toplumda mevcut kuralların yazılı haline Kanunlaş'rma hareketleri:

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

II. MAHMUT ( ) DÖNEMİ TANER ÖZDEMİR DETAY TARİHÇİ

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

GÜLŞAH VARDAR HAMAMCIOĞLU Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi TÜRK MEDENİ KANUNU NA GÖRE YERLEŞİM YERİ

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

BANKA ALACAKLARININ İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİBİ

ARAYIŞ YILLARI (17.YÜZYIL) (DURAKLAMA DÖNEMİ ) ISLAHATLAR AYAKLANMALAR

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNA GÖRE İŞVEREN VEKİLİ KİMDİR? İŞVEREN VEKİLİNİN SORUMLULUKLARI NELERDİR?

İŞLETME İLE ORTAKLARI ARASINDAKİ PARASAL TRAFİĞİN BANKALAR ARACILIĞIYLA TEVSİKİ ZORUNLU MU?

Tuba ÖZDİNÇ. Örgün Eğitim

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

F. Şeyda TÜRKAY KAHRAMAN ULUSLARARASI SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNDA KÜLTÜREL VARLIKLARIN KORUNMASI

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

İDARİ YARGI DERSİ (VİZE SINAVI)

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

SEVGİ USTA VELAYET HUKUKU

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK MEVZUATI

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm

TÜRK VATANDAŞLARI HAKKINDA YABANCI ÜLKE MAHKEMELERİNDEN VE YABANCILAR HAKKINDA TÜRK MAHKEMELERİNDEN VERİLEN CEZA MAHKUMİYETLERiNİN İNFAZINA DAİR KANUN

KAMULAŞTIRMA HUKUKUNDA MALİKİN GERİ ALMA HAKKI

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582

Ders İzlencesi Eğitim Yılı ve Dönemi Program adı: ADALET PROGRAMI

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

Prof. Dr. ALİ CEM BUDAK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı İPOTEĞİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLUYLA TAKİP

DURAKLAMA DEVRİ. KPSS YE HAZIRLIK ARİF ÖZBEYLİ Youtube Kanalı: tariheglencesi

İktisat Tarihi I

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ ( ) *dipnot

İlgili Kanun / Madde 818.S.BK/161

ASKİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

FK YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK LTD. ŞTİ.

MİLLETLERARASI ÖZEL HUKUK MEVZUATI

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. HBYS Programı. Hukuk Başlangıcı Dersleri

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla

Uzun Sok. Kolotoğlu İşhanı Kat: 3 No:75 - TRABZON Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : Karayolları Genel Müdürlüğü - ANKARA

4.DÖNEM DERS ÖĞRETİM PLANI

T.C KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS DERS İÇERİKLERİ I. DÖNEM

ŞEHİRİÇİ TİCARİ TAKSİLERDE ÇALIŞANLARIN SOSYAL GÜVENCESİ

SİRKÜLER NO: POZ-2009 / 52 İST, MALİYE; VADELİ ÇEKLERDE REEKONTU KABUL ETMİYOR

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

S İ R K Ü L E R : / 2 8

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

SONRADAN GELEN FATURALARIN

İÇİNDEKİLER GİRİŞ KONUYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR.1) KONUNUN TAKDİMİ, ÖNEMİ

UNI 201 MODERN TÜRKİYE NİN OLUŞUMU I

KANUNEN OLMAYAN, AMA İLİMİZDE UYGULANAN HAYAT STANDARDI.? Yeni bir haftada yine beraberiz.geçen haftaki

T.C. Resmî Gazete. Kuruluş Tarihi: (7 Teşrinievvel 1336)-7 Ekim Mart 1983 PAZARTESİ KANUNLAR

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

Türk Eğitim Tarihi. Program İçeriği Dr. Ali Gurbetoğlu İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Eğitim Fakültesi

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

BURSA SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.NCİ HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ KURULUŞ-GÖREV VE YETKİ YÖNETMELİĞİ

Tahsilat Genel Tebliği (Seri: A Sıra No: 1) nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri: A Sıra No: 7) Sonrasında Zamanaşımı Uygulaması

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire. Anahtar Kelimeler: Abonelik Sözleşmesi, Gecikme Faizi, Tahsil Edilince Beyanname Verilmesi

İDARİ YARGILAMA USULÜ HUKUKU 3-B K. Burak ÖZTÜRK İDARİ YARGININ GÖREV ALANI

HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI BİRİNCİ BÖLÜM

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRE. ZEYTİNLİ/TÜRKİYE (Başvuru no /04) KARAR STRAZBURG. 26 Ocak 2010

AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN

STANDART VE STANDARDİZASYON

25/12/2015 SİRKÜLER 2015/36. Sayın Yetkili; Tahsilat ve Ödemelerde Tevsik Zorunluluğu Haddi TL ye İndirildi.

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

DAVACI : Nesrin Orhan Şahin vekilleri Av.Serap Yerlikaya ve Av.İlter Yılmaz

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

İCRA KEFALETİ VE ŞEKLİ UNSURLARI ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

12 Mart 2016 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : YÖNETMELİK

ÜNİTE:1. Tarihi Gelişim, Ticari İşletme, Ticari İş ve Ticari Hüküm ÜNİTE:2. Ticari Davalar, Ticari Çekişmesiz Yargı İşleri, Tacir, Ticaret Sicili

İktisat Tarihi I. 5/6 Ocak 2017

Transkript:

XIX. YÜZYILDA OSMANLI DA ĐÇ GÜVENLĐK VE ASAYĐŞĐN TEMĐNĐ AÇISINDAN KEFÂLET SĐSTEMĐ OSMAN UYSAL Devletlerin en önemli kuruluş sebeplerinden biri güvenlik ihtiyacıdır. Aynı özellikleri paylaşan (din, dil, ırk, ülkü birliği vb.) insanların bir arada yaşamaları, huzur içerisinde hayatlarını idame ettirebilmeleri ve ürettikleri değerleri diğer gruplardan -veya kendilerinden- koruyabilmeleri gerekmektedir ki bu ihtiyaç devletin kuruluş aşamasından itibaren güvenlik ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Bu temel ihtiyacın karşılanmasının yanı sıra oluşturulan birliğin gelişmesi ve ilerlemesi bakımından sağlık, eğitim, adalet vb. unsurlar gerekliliklerini hissettirirler. Devletin doğal sorumlulukları olarak kabul edilen bu değerler, insanoğlunun bir arada yaşamasından kaynaklanan temel problemlere bulunan cevaplardır. Devletin eksiksiz bir biçimde yerine getirme zorunluluğu bulunan bu unsurlar devletin idamesi, tebaasının huzuru, ortaya konulan kültürün ilerlemesi bakımlarından önemli sosyal olgulardır. Güvenlik ihtiyacının karşılanması tarih boyunca her devletin ortaya koyduğu değerler bütünü olarak kültürünün, devleti meydana getiren insanlar topluluğunun genel karakteristik özelliklerinin ve yaşanılan coğrafyanın çözümlere etkisinin bir bütünü olarak şekillenmiş ve icra edilmiştir. Bu bağlamda güvenlik ihtiyacının karşılanması noktasında genel-evrensel kurallar olduğu gibi devletlerin içerisinde bulundukları şartlardan doğan özel yöntem ve uygulamalar da mevcuttur. Bu uygulamalar devletlerin yönetim mekanizmalarından süzülerek kültürlerinin farklılaşmasına neden olmuştur. Osmanlı Devleti belirttiğimiz temel güvenlik ihtiyacı felsefesi doğrultusunda kurulduğu andan itibaren birinci planda tuttuğu güvenlik ilkesini, kendi kültürel kökleri, tebaasının genel özellikleri ve yaşadığı coğrafyanın gereksinimleri neticesinde uygulayarak kendisine özgü bir sistemle ortaya koymuştur. Özellikle devletin kurulduğu coğrafyanın etkileri ve hızla gelişerek yüz-yüz elli yıl kadar kısa bir sürede küçük bir beylik konumundan imparatorluğa yükselmesinin getirdiği sıkıntılar ve yeni ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirip kurumlaştırdığı güvenlik mekanizmaları, imparatorluğun sonlarına kadar devamlı suretle bu ihtiyaçlara cevap verebilecek şekilde düzenlenmiştir. Güvenlik uygulamalarında Osmanlı nın diğer muadil imparatorluklara oranla daha zor bir coğrafyada ve daha karmaşık ilişkiler ağında bu ihtiyacını karşıladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu makalemizde Osmanlı Devleti nin sahibi olduğu geniş coğrafyada güvenlik ihtiyacını ne şekilde karşıladığını, hukuk sisteminin nasıl karmaşık ilişkiler ağı vasıtasıyla imparatorluğun en ücra noktasına dahi adalet ve güvenliğin ulaştırılmasına hizmet edecek biçimde tasarlandığını ve Osmanlı nın kendine özgü uygulamalarla vücuda getirdiği hukuk sisteminin bir müessesesi olan Kefâlet sisteminin güvenlik ihtiyaçlarına ne şekilde hizmet ettiğini, Tanzimat öncesi dönemi ve Tanzimat dönemi olmak üzere inceleyeceğiz. Makalemizin amacı Osmanlı güvenlik sisteminin hukuk sisteminin bir uzantısı olduğunu göstermek ve dikkatleri maalesef henüz yeterince araştırılmamış ve etkileri ispatlanamamış bir müessese olarak kefâlet sistemine çekmektir. Đslâm hukukundan kaynaklanan kefâlet sisteminin Osmanlı daki uygulanışı ile güvenlik ihtiyaçlarına ne şekilde cevap verildiğini ve toplumsal mutabakatın yanı sıra Osmanlı yönetimi açısından nasıl bir oto-kontrol mekanizmasına dönüştürüldüğünü izah edeceğimiz bu makalemizde, kefâlet sisteminin idari ve toplumsal hayatın değişik katmanlarındaki uygulanış biçimlerini arşiv kaynaklarından yararlanılarak ortaya konmaya çalışılacaktır. Öncelikle Osmanlı hukuk sisteminden kısaca bahsetmemiz ve akabinde kefâlet müessesesinin toplumsal güvenlik ve asayiş açısından uygulanışının çeşitli kısımlarını incelememiz gerekmektedir. Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans IV. Sınıf Öğrencisi. osmnuysal80@hotmail.com Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 1

Osmanlı Hukuk Sistemine Genel Bir Bakış: Osmanlı hukuk sistemini tam manasıyla kavrayabilmemiz için öncelikle Osmanlı-Đslâm ilişkisini kavramamız gerekmektedir ancak bu konu henüz tarihçilerimizin itibar ettikleri bir konu olmadığından burada da izahı mümkün olmayacaktır. 1 Bununla beraber bilinmesi gereken nokta şudur ki; Đslâm la ilişkisinde Osmanlı, gerektiğinde pratik amaçlar doğrultusunda bu ilişkiyi kendi lehine ustalıkla esnetebilen bir hukuk yapısına sahiptir. Đslâm ın, idari mekanizmalardan toplumun değişik katmanlarına kadar değişik algılanma ve uygulanmaya açık olduğu tarihi araştırmalardan anlaşılmaktadır. 2 Toplumsal ve idari manadaki Đslam anlayışının farklılığı Osmanlı hukuk sisteminde Đslâm hukukunun şer i hükümlerinin icra edildiği tekdüze bir sistemden çok, tüm şartların gözden geçirildiği ve en pratik sonuca götüren iç içe geçmiş sistemlerin bütünleşmiş bir numunesini teşkil etmektedir. Bu durum özellikle kurumsallaşmanın en yoğun biçimde yaşandığı ve şartların beylik idaresinden imparatorluk kapsayıcılığına evrildiği bir dönem olarak XVI. ve XVII. yüzyıllarda kendisini hissettirmektedir. Đmparatorluk topraklarının genişlemesi, tâbi topluluklardaki artış ve çeşitlilik, ulaşımın oluşturduğu sorunlar, güvenlik ve asayişin sağlanmasında karşılaşılan güçlükler bu zorunlu değişimin gerekçelerinden bazılarını teşkil etmektedir. Uygulamada Ahkâm-ı Şer iye denilen Đslâm hukuku esaslarının yanı sıra Kavânin-i Örfiye adı verilen ve eski Türk geleneklerinin oluşturduğu esasların, ortaya çıkan yeni durumlarla birlikte padişâhın yayınlattığı kanunnamelerle düzenlendiği bir sistemle karşılaşmaktayız. Belirtilen dönemlerin müverrihlerinden Tursun Bey şer i ve örfi kanunları şu şekilde ayırt etmektedir: Ve ehl-i şer ana şeri at dirler ve vaz ına şâri ıtlak iderler ki, peygamberdür. Ve illâ, ya ni bu tedbîr ol mertebede olmazsa belki mücerred tavr-ı akl üzere nizâm-ı alem-i zâhir içün, meselâ tavr-ı Cengiz Han gibi olursa, sebebine izâfe iderler, siyâset-i sultâni ve yasağ-ı pâdişâhî dirler ki, örfümüzce ana örf dirler 3 Tursun Bey in tarifi ile şer i hukukun esasları dini müeyyidelerden, örfi hukukun esasları ise zorunlulukların doğurduğu aklî birtakım önlem ve uygulamalardan gelmektedir. Buradaki Akl kelimesinin içerdiği manada şer i hükümlerle örfi hükümlerin uyuşma zorunluluğu da bulunmaktadır. Gerçekten de hiçbir kanunname veya yasağ-ı pâdişâhî şer i kanun ve hükümlere uymayacak bir hüküm içermemektedir. Bu uyum neticesinde şer i ve örfi kural ve kaideler birleştirilerek tek bir hukuk sistemi şeklinde uygulanmıştır ve adeta örf şer ileşmiştir. Bu durum uygulamada kolaylıkları beraberinde getirmiştir. Bilinen ilk örfi kanun Osman Gazi tarafından tesis edilmiştir 4 ve imparatorluğun sonuna kadar gelişimini sürdürmüştür. Şer i maslahatın yanında örfi hukukun gelişimi tamamen pâdişahların isteği doğrultusunda gerçekleşen bir olgudur zira şer i makamın en üstünde bulunan şeyhülislâmlık makamı tarafından onaylanması zorunluluğu bulunmamaktadır. 5 Bu şekilde idare hukuku kaideleri şer i hukuktan bağımsız bir biçimde fakat ona uyum zorunluluğu dahilinde gelişimini devam ettirmiştir. Bu yönleriyle örfi hukuk kaideleri Osmanlı yönetim mekanizmaları, stratejileri ve özellikleri bakımından değerli kaynaklardır. Osmanlı Devleti nde idari birimler hukuk memuru yani kadı tayiniyle birlikte ortaya çıkmakta ve yasallaşmaktadır. Bir yerin yerleşim birimi olarak kabul edilebilmesi için oraya öncelikle kadı tayin edilerek adaletin temini sağlanmaktadır. Osmanlı da en küçük idari birim olarak kazalar dahi ancak buraya bir kadı tayini neticesinde yasallaşmaktadır. Bu tutum Osmanlıların adalete verdikleri önemin bir kanıtı olmanın yanı sıra, yerleşim birimlerinin öncelikli olarak bir devlet memurunca kontrol altına alınması, vergilerin düzenli toplanabilmesi için güvenliğin ve asayişin sağlanması, bunun da ancak adalet ile mümkün olabileceği gerçeğini kavradıklarının ve kurumlaştırdıklarının bir kanıtı olmaktadır. 1 Tafsilat için Bkz: Osmanlı da Din ve Devlet Đlişkileri (Makaleler),Hazırlayan: Vecdi Akyüz, Ayışığı Kitapları, Đstanbul 1999., Şerif Mardin, Türkiye de Din ve Siyaset (Makaleler), Đletişim Yayınları, Đstanbul 1995. 2 Đslâm ın algılanış biçimlerinden bazıları: Devlet Đslâmı (Resmi Đslâm), Halk Đslâmı (Geleneksel Đslâm), Medrese Đslâmı (Yüksek Đslâm-Kitabi Đslâm), Tekke Đslâmı (Mistik Đslâm) dır. Bkz: Ahmet Yaşar Ocak, Din, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Editör: Ekmelettin Đhsanoğlu), C I, Zaman Yayınları, Đstanbul 1999, ss. 109 158. 3 Tursun Bey, Târih-i Ebü l- Feth, Haz. Mertol Tulum, Đstanbul 1977, s.12. 4 Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yayınları, Ankara 1995, s. 120. 5 Bkz: Neşet Çağatay, Đslam Hukukunun Ana Hatları ve Osmanlıların Bunun Bazı Kurallarını Değişik Uygulamaları, Belleten, C LI, Sayı 200, TTK Yayınları, Ankara, Ağustos 1987. ss.625-636. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 2

Adalet bu müthiş hukuk ağı vasıtasıyla imparatorluğun en ücra köşelerine kadar ulaşmakta, huzur ve güvenliğin temini ardından adalet dairesinin (Daire-i Adl) en önemli parçası olan reaya yaşatılmakta böylelikle devlet yaşamaktadır. Şer i hukuka ait hükümler en önemli adli birim memuru olarak kadı tarafından Hanefi mezhebinin hükümlerine göre uygulanmaktadır. Başka mezheplere ait davalarda kadı müftüden fetva isteyerek karar vermektedir. Osmanlı fethettiği topraklarda gerek gördüğü hallerde uygulana gelmiş kanunları da örfîleştirerek yürürlükte bırakmıştır. Uygulamada bunun sebebini bölge halkının imparatorluğa adaptasyonu şeklinde açıklayabiliriz. Yürürlükte bırakılan kanunlar genelde vergi toplama esaslarına veya değişik konularda pratik çözümler üreten yerel kanunlardır. Bu tip kanunlar, kanunnamenin sahibi ile anılarak tahrir defterlerinde belirtilmiştir. 6 Örneğin; Akkoyunlu Hasan Bey Kanunu, Kansu Gavri Kanunu, Dulkadırlı Alaüddevle Bey Kanunu, vb Yandaki Resim: Osmanlı da gayrimüslim nüfusun bir parçası olan Osmanlı Yahudileri müslümanlardan özel renkte giysiler ile ayrılırlardı. Gayrimüslim nüfusun Osmanlı hukuk sistemindeki yeri müslim nüfusla birkaç küçük ayrıntı dışında aynıdır. Gayrimüslim nüfusun kendi cemaat mahkemelerine sahip oldukları ve çeşitli konulardaki davalarının bu mahkemelerde görüldüğü bilinmektedir. Ancak kadı mahkemesine intikal eden davalarda gayrimüslim unsurların da Đslâm hukuku esaslarına göre hüküm aldıkları kaynaklarda belirtilmektedir. Fakat uygulamada müslim unsurlardan farklı hükümlerin uygulandığı yine kaynaklardan anlaşılmaktadır. 7 Kanunnamelerde Eğer bu mezkurat kefereden sadir olursa veya abdan yani kul taifesinden sadir olursa nısf-ı müslüman cürm alına 8 ibaresinden gayrimüslim nüfusun kadı mahkemesinde görülen davalarında Đslâm Ceza Hukuku (Ukubat) esaslarında müslümanların yarısı kadar ceza aldıkları anlaşılmaktadır. Gayrimüslim nüfusun neden kadı mahkemesini tercih ettiklerini ilerleyen bölümlerde tekrar ele alacağız. Kefâlet Sistemi, Şahsa Kefâlet ve Tanzimat Öncesinde Uygulandığı Alanlar: Kefâlet sözlük anlamı ile Birinin vereceği bir meblağı veya edeceği bir işi velhasıl bir taaddüdü ifa etmediği takdirde onun yerine ifa etmeyi deruhte eylemek muamele-i kanunisidir. 9 Đslâm hukukçuları ise kefâleti Bir kimsenin başka birinin borcunu ödeme, şahsını mahkemeye izhar ve satılan bir malı teslim hususunda zimmeti o kimsenin zimmetine eklemesidir 10 şeklinde açıklamışlardır. Mecelle 11 de ise kefâlet Bir şeyin mutâlebesi hakkında zimmeti zimmete 6 Çağatay, a.g.m., s. 632. 7 Kemal Çiçek, Cemaat Mahkemesinden Kadı Mahkemesine Zımnilerin Yargı Tercihi Pax Ottamana, Sota Yeni Türkiye Yayınları, Haarlem, Ankara 2001, s. 33. 8 M.Akif Aydın, Osmanlı da Hukuk, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Editör: Ekmeleddin Đhsanoğlu), Đstanbul 1994, s. 427. 9 Şemseddin Sami, Kâmûs-u Türkî, (1318), Alfa Yayınları, Đstanbul 1998, s. 1181. 10 Abdullah Karaman, Đslam Hukukunda Şahsa (Nefse) Kefalet Müessesesi ve Türk Ceza Muhakemeleri Hukukundaki Teminatla Salıverme Müessesesi Đle Mukayesesi, Cumhuriyet Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi Dergisi, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, C. II, Sayı I, Sivas 1998, s. 1. 11 Ahmet Cevdet Paşa önderliğinde bir kısım Osmanlı aydını ve hukukçusunun bir araya gelerek oluşturdukları medeni kanun kitabı. 1869 1876 yılları arasında Đslâm hukuku ve Fransız medeni kanununun sentezi ile elde edilerek, bir giriş kısmı ile on altı kitaptan meydana gelmiştir. Tanzimat döneminde Osmanlı hukuk yapısında öngörülen değişim ve dönüşümler neticesinde Fransız medeni kanununun tercüme edilerek aynen kullanılması teklifleri üzerine Ahmet Cevdet Paşa, Đslâm fıkhı ve Fransız medeni kanununun bir sentezi konumundaki mecelleyi hazırlayarak Avrupa nın gayrimüslim unsurların hukuki durumları konusunda Osmanlı ya yapmış oldukları baskıların bir nebze önüne geçmeyi başarabilmiştir. Bu konumu ile mecelle 4 Ekim 1926 ya kadar Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 3

zammetmektir 12 biçiminde izah edilmektedir.(mecelle Madde: 612) Kefâlette bir iş veya edimin sorumluluğu kefile de yüklenerek hakkın güvenceye alınması amaçlanmaktadır. Kefâlete zeamet, kabale, hemale, zaman ve bazı durumlarda garamet de denilmektedir. 13 Bu yönleriyle tarif edilen kefâlet teriminin, mala kefâlet (El- kefâle bi l-mâl) ve şahsa kefâlet (El- kefâle bi n-nefs) olmak üzere iki çeşidi olduğu Đslâm fakîhlerince bildirilmektedir. Mala kefâlet sosyal hayatın genellikle ticari ilişkilerinde sıkça rastlanan bir fiil olarak günümüzde de uygulama alanı bulunan bir kefâlet çeşididir. Fakat şahsa kefâlet sadece Đslâm hukukuna özgü bir yöntem olup başka hukuk sistemlerinde benzerine rastlanmamış bir uygulamadır. 14 Bizim de makalemizin konusunu oluşturan iç güvenlik ve asayişin teminine hizmet eden uygulama da şahsa kefâlet müessesesidir. Şahsa Kefâlet Sistemi ve Tanzimat Öncesi Uygulamaları: Şahsa kefâlet bir adamın şahsına kefil olmaktır.(mecelle Madde: 613) Başka bir tanımla şahsa kefâlet bir kimsenin şahsını mahkemeye veya önceden belirlenmiş bir yere izhar (hazır bulundurma) ve teslime kefil olmaktır. 15 Burada kefil asıl borçluya (mekfûlü n-anh), kefil olduğu şahsı (mekfûlü nbih) belirlenen bir tarihte mahkemeye veya belirlenen başka bir yere getirmekle sorumlu tutulmaktadır. Eğer bu sorumluluğunu yerine getirmezse kusurlu bulunup hapsedilebilir veya kefâlete konu olan borç veya meblağı ifaya mecbur edilebilir. Kefil şahsı mahkemeye getirmeye muktedir değilse kadıya müracaat ederek zaptiye kuvvetlerinden yardım isteyebilir ve bu şekilde kefâlet sorumluluğunu yerine getirir. Şahsın mahkemeye izharının ardından kefâlet sona ermiş olur. 16 Şahsa kefâlette bazı şartlar aranmaktadır. Bunlar kefil olacak kimsenin âkil ve bâliğ olması (Mecelle Madde: 628), Mekfûlü n-bih nefs (şahıs) ise malum olması (Mecelle Madde: 630) -kefil olunacak şahsın tanınması ve yerinin bilinmesi-, kefâlet akdinin kadı huzurunda yapılması yani sözleşmenin resmiliği, kefâlete konu olan şeyin kefilden istenebilecek olması ve son olarak kefilin rızası şartlarıdır. Bu şartlar çerçevesinde sözleşmeye konu olan tarihe kadar kefilin sorumluluğu bâki kalmakta ve mahkemeye izhar ile kefilliği sona ermektedir. Kefilin kusurlu olmadığı durumlarda mahkemeye izhar gerçekleşmese dahi kefillik belirtilen tarihin dolmasıyla sona ermektedir. 17 Davalının mahkemeye kendisinin teslim olması da kefâleti sona erdirmektedir. Ayrıca kefilin ibrâ edilmesi -kefillikten azli veya aklanması- kefil olunan şahsın takibinin imkânsız hale gelmesi, kefil olunan şahsın veya kefilin din değiştirmesi ve taraflardan birinin ölmesi neticesinde de kefâlet yükümlülüğü sona ermektedir. 18 Şahsa kefâlet müessesesinin çeşitli hükümleri Đslâm fakihlerince değişik şekillerde yorumlanmıştır ve mezhepler arasında şahsa kefâletin hükmü ve uygulanışı bakımından çeşitli görüşler ve uygulamalar mevcuttur. Osmanlı Devleti, hukuk alanında Hanefi mezhebi itikâdını benimsediğinden şahsa kefâlet müessesesi Osmanlı hukuk yapısı içerisinde Hanefi mezhebi fakilerince belirlenen şekliyle uygulanmıştır. Biz de şahsa kefâlet müessesesinin yukarıda izah ettiğimiz kaidelerinde Mecelle nin, dolayısıyla Hanefi mezhebinin benimsediği ve uyguladığı kaideleri zikrettik. Türkiye de yürürlükte kalmıştır. Bunun dışında çeşitli Đslâm ülkelerinde uzun süreler medeni kanun kitabı olarak kabul görmüş ve kullanılmıştır. Tafsilat için Bkz: Ali Himmet Berkî, Açıklamalı Mecelle, Hikmet Yayınevi, Đstanbul 1982., Coşkun Üçok-Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, Ankara 1982., Ebu l-ûlâ Mardin, Medenî Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Đstanbul 1946., Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk Hukuku Tarihi, C. I, Timaş Yayınları, Đstanbul 1990. 12 Ahmet Cevdet Paşa, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, Đstanbul, Cevaib Matbaası, h.1298, Ahmet Akgündüz, Mukayeseli Đslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No: 6, Diyarbakır 1986, s. 471. 13 Bkz: Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı Đslâmiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, C.VI, Bilmen Yayınevi, Đstanbul 1991, s.244. 14 Karaman, a.g.m., s.1. 15 H. Yunus Apaydın, Kefâlet, TDVĐA, Diyanet Vakfı Yayınları, C. 24, s. 170. 16 Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde Đslam Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara 2002, s. 202. 17 Karaman, a.g.m., s. 14. 18 Apaydın, a.g.m, s.176. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 4

Şahsa kefâlet müessesesinin Osmanlı da devletin kuruluşundan itibaren hukuk sistemi içerisinde kendisine uygulama alanı bulduğu tarih kaynakları ile sabittir. Ancak kaynaklarda ve belgelerde gözle görülür bir artışın yaşandığı dönem Celâli isyanları dönemidir. Bilindiği üzere Celâli isyanları, Osmanlı ların beylikten Đmparatorluğa geçiş döneminin zirve noktasını teşkil etmektedir. Büyümenin getirdiği idari sorunlar, merkezi otoritenin zayıflaması, dünyada meydana gelen değişimlerin Osmanlı ya olumsuz etkileri, (Amerika kıtasının keşfinin ardından bollaşan altın ve gümüşün Avrupa da yarattığı ekonomik dengesizliklerin Osmanlı ya yansıması, değişen ticaret yolları ile Akdeniz in ve Đpek yolunun önemini kaybetmeye başlamasının ardından ticarette uğranılan zararın ekonomiye yansımaları vb.) Osmanlı nın kendi iç dinamiklerinde meydana gelen değişimler, uzun ve ağır maliyetli savaşların Osmanlı toplumunu bunaltan vergilere dönüşmesi, özellikle köylünün ekonomik çöküş ardından içerisinde bulunduğu durum ve son olarak Türkmen nüfusun sosyal, iktisadi ve dini açıdan geçirdikleri evrimi isyanlar biçiminde yansıtmaları, Celâli isyanlarının başlıca nedenleri arasında zikredilebilir. 19 Çağdaş kaynakların hakkında Büyük Kaçgun terimini kullandığı Celâli ayaklanmaları sırasında zaten büyük çapta etkisini kaybetmiş olan merkezi idarenin tekrar tesis edilmesi ve tüm Anadolu da değişik grupların, etkileri değişik biçimde tezahür eden ayaklanmalarının Osmanlı coğrafyasında meydana getirdiği tahrifatın men i için çeşitli tedbirlerin alındığı ve bu tedbirlerin kararlılık ve hatta sertlikle uygulandığı bilinmektedir. Ülkede bozulan güvenlik ve asayişin yeniden temini noktasında ise Osmanlı nın kefâlet sisteminden oldukça yararlandığı ve uygulamada sıkça başvurduğu bir yöntem olduğu görülmektedir. Adalet mekanizmasının işleyişine dair kaynaklarda ve kanunnamelerde bu bahisle ilgili çeşitli kayıtlara rastlanmaktadır. 20 Artan güvenlik ve asayiş problemleri nedeniyle halk birbirine kefil yapılarak asayişin sağlanması yoluna gidilmektedir. Kadı huzuruna kâfilelerle çıkarılan mahallenin, köyün veya kazanın erkekleri birbirlerine kefil edilmekte, kethüda kefillere, imam veya papaz ise hepsine birden kefil olmaktadır. Bu uygulamaya zincirleme (müteselsil) kefâlet de denilir. Böylelikle hukuki sorumluluklar halkın tümüne yayılmak suretiyle asayiş ve güvenliğin temini amaçlanmaktadır. Kadı huzurunda yapılan kefâlet akitlerinin bu tip örneklerine şer iye sicillerinde sıkça rastlanmaktadır. Şer iye sicilleri üzerinde araştırmalarından örnekler alacağımız Ahmet Akgündüz ün çalışmalarında şahsa kefâlet ile ilgili çeşitli örneklere rastlamamız mümkündür. Örneğin; Oldur ki; Murâd nâm Ermeni nün nefsine ve hîn-i mütâlebede ihzârına kefîl taleb olundukda Dergâh-ı Âli yeniçerilerinden Hazma Beşe nâm yeniçeri vech-i meşrûh üzere kefil olmağın kayd-ı sicil olundı. Şuhûd: Ali Beşe ibn Abdullah, Mustafâ bin Da vûd, Pervane bin Abdullah ve gayruhum. 21 Bir diğer örnekte; Üsküdar da sakin saka 19 Tafsilat için Bkz: M. Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Celâli Đsyanları, Cem Yayınları, Eylül 1995, Orhan Türkdoğan, Sosyal Hareketler Olarak Celâli Ayaklanmaları, Belleten, C.LX, Sayı: 228, Ağustos 1996, ss.421 442. 20 I. Selim Kanunnamesinde Bir kimesneye isnâd ve töhmet itseler oğlu var ise oğluna ve kız karındaşına ve âkrâbasına ve muşâhiblerine ve küfelâsına veyâhud ehl-i kariyesine ve mahallesi cemâ atine veya bir kimesnenin evinde turursa ana teklif ideler bulduralar.ve habs idecek yirlerde kefil bulunur iken habs itmeyeler. Dergâh-ı mu allaya arz idüb i lam ideler. Meğer ki şenâ ati azim ola dahi firar ihtimâli ola kefil dahi bulunmaya habs ideler şeklinde şahsa kefâletin ne şekilde ve hangi hallerde uygulanacağı açıklanmıştır. Bkz: Yaşar Yücel, Selami Pulaha, I. Selim Kanunnameleri (1512 1520), TTK Yayınları, Ankara 1995, s. 182. 21 BOA., Şer iye Sicilleri, Bursa Şer iye Sicili, No:23-12/39, 1618. Bkz: Ahmet Akgündüz, Şer iye Sicilleri, C. II., T.D. Araştırma Vakfı Yayınları, Đstanbul 1989, s. 48. Ayrıca bu konuda Mustafa Akdağ ın araştırmalarından elde ettiğimiz çeşitli örneklerde kefâlet sisteminin Celâli isyanları döneminde uygulanışını ve yöntemlerini anlamaktayız; Kaziye oldur ki Hereke den Erenköy den vaki olan âdemlerin kefillerini beyan eder (Kefillerin listesi) ve bu cümle kefil olanların nefislerine karye-i mezkure kethüdası Kokoz Kasım ve leventler kethüdası Nemor (?) kefil oldular ki, her kangısı taleb ederlerse buluveriz dedikleri sebebten deftere septolundu., Đstanbul Müftülüğü, Üsküdar Şer iye Sicilleri 1, Vr. 7b- 8b., 1514. Bir diğer örnekte; Budur ki Vezir Sinan Paşa hazretleri cânibinden Kabil Bey mahfel-i şer-i şerîfe gelip paşa hazretleri birbirine kefil olsunlar deyü buyurduklarından kaydolundu (Hristiyan levendler ve hristiyan kefillerinin listesi). Đstanbul Müftülüğü, Üsküdar Şer iye Sicilleri 1, Vr. 102, 28 Zilhicce 958. Son olarak; Sebeb-i tahrir-i sicil budur ki, Üsküdar Emîni Timurhan bin Đsmail meclis-i şer de (mahkeme) Yakup bin Yusuf un nefsine kefil taleb eyledikde mahruse-i Konstantiniyye de mutavattın. Dikilitaş kurbünde Canbaz Mustafa odalarındadır; Ali bin Doğan kefil-i bin nefs Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 5

ta ifesinin kethüdası ve sipahiler zümresinden Turhan oğlu Ali Bey ve saka yiğitbaşısı Mehmet oğlu Hacı adlı kimseler, Kazasker mahallesinde oturan Đbrahim oğlu Mehmet ten kefil talep etmişler ve bunun üzerine Đbrahim in biraderi Kayyım Đbrahim oğlu Hasan kardeşi Mehmet in nefsine kefil olmuş ve talep olursa mahkemeye izharına yükümlü kılınmıştır. 22 Bu tip sözleşmeler özellikle Celâli isyanları zamanında suçun vukuğundan önce düzenlenmekte bu sayede suçun gerçekleşmesi durumunda sorumluluk kefile de yükleneceğinden, cürümün gerçekleşmeden önlenmesi amacı güdülmektedir. Ayrıca gerçekleşen cürümlerde kefil aracılığıyla mahkemeye getirilmesi sağlanmakta, böylece adaletin hızlı bir biçimde işlemesi amaçlanmaktadır. Eğer kefil aracılığı ile kefil olunan şahıs (mekfulûn-bih) mahkemeye çıkarılamazsa, hüküm gıyapta verilerek davalıya tebliğ edilmektedir. Adaletin gecikmesi en büyük adaletsizliktir. ilkesine dayanılarak uygulanan gıyapta yargılama kavramı da adaletin hızlı bir biçimde işlemesi amacına hizmet etmektedir. 23 Şahsa kefâletin Celâli isyanları sırasında belki de en çok uygulandığı grup olarak Suhte leri zikretmemiz zorunludur. Medrese öğrencileri olarak suhtelerin Celâli ayaklanmaları dönemindeki çeşitli isyanları hepimizin malumudur. Özellikle Batı Anadolu vilayetlerinde gerçekleştirdikleri ayaklanmalar ile buralardaki huzur ve asayişin tamamen bozulmasına neden olan suhtelerin Osmanlı yönetimince kefile bağlanarak kontrol altına alınmaya çalışıldığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Buna göre suhtelerden eğitimlerine devam edebilmeleri için bulundukları yerde sakin, ehl-i namus birilerini kefil gösterme zorunluluğu merkezden gönderilen çeşitli talimatnamelerle emrolunmuştur. 24 Halktan da, kefil göstermemiş silahlı levent ve suhteleri semtlerine sokmamaları ve yerlerini hükümet görevlilerine bildirmeleri yine bu emirnamelerde istenmiştir. 25 Bu dönemde halk, suhtelerin yarattığı karmaşa nedeniyle neredeyse tüm gençlere aynı gözle bakmaya başlamış, neticede gençler toplu olarak kefile bağlanmıştır. Devrin yönetiminin kefâlet sistemine oldukça önem verdiği ve kefâlet sisteminin uygulanıp uygulanmadığını sık sık kontrol ettiğini bilinmektedir. Halkın şikâyetlerinin derlendiği ve çeşitli emirlerle sıkıntılara çözüm arandığı mühimme defterlerinde kefâlet bahsi ile ilgili çeşitli bilgilere rastlamak mümkündür. 1583 yılına ait bir mühimme defterinden Osmanlı yönetiminin kefâlet sisteminin uygulanması konusunda takındığı kararlı tavrı anlayabileceğimiz önemli belgelere ulaşmaktayız. Örneğin; Ankara kadısına gönderilen bir hükümde, Suhte namına ev basıp yolları kesen bazı leventlerin, kefilleri ve şehir kethüdası marifetleriyle şer i şerife getirtilmesi istenmekte, davete icabet etmeyenlerin hakkında asla te hîr-ü tevakkuf itmeyüp her ne tarîkle mümkin olursa haklarından gelesiz ki sa ir ehl-i fesâda mûcib-i ibret ola ve bil-cümle taht-ı kazânuzda.ehl-i fasâdı ele getirüp haklarından gelesiz. denilmektedir. 26 Bir diğer örnekte Edirne de haramilerce yolu kesilen, ziyneti çalınarak kocası öldürülen Nesli Hatun un şikâyeti üzerine Dergâh-ı âli çavuşu Mehmet Çavuş a hitaben; bu fesâdı idenler her kim ise ele getirüb gaybet iderler ise kefîllerine ve şerle buldurması lazım olanlara buldurub getirdüb dahi fesâdı şenâ ati sabit-ü zahir olanlar sipahi ta ifesinden ise habs ve arz eylesin, değil ise asla mecâl virmeyüb şer le haklarından gelüb ehl-i fesâdın muhkem haklarından gelesün 27 emri verilmiştir. Sahar, Hırsova ve Çırnovi kadılarına gönderilen bir diğer hükümde Rusçuk ta Sicinkeş-oğlu Mustafa namında birinin celeb iken bir tımar sahibi olduğu, üzerine mukayyet olan koyunları teslim etmemesi üzerine kendisinden kefil talep edildiği ve sonra firar ettiği anlaşılmakta, kefillerin celeb Mustafa yı oldu ki vakt-i hacette bulmasına mültezim olup mezkûr odaların odabaşı Mehmet nam kimesne mezkûrun nefsine Đstanbul da subaşı defterinde kefil oldu, deyü subaşı marifetiyle sebt-i sicil olundu... Đstanbul Müftülüğü, Üsküdar Şer iye Sicilleri 5, Vr. 14a, Evasıt-ı Safer 931. Bkz: Akdağ, a.g.e., s. 212-213. 22 Đstanbul Müftülüğü, Üsküdar Şer iye Sicilleri 6, Vr. 136, s.39., Muharremi l-haram sene 1028. Bkz: Akgündüz, a.g.e., s.48. 23 Bkz: Ahmet Akgündüz. Đslâm ve Osmanlı Hukukunda Gıyapta Yargılama Müessesesi,Belleten, C. L, Sayı: 196, Nisan 1986, ss 169 199. 24 Akdağ, a.g.e., s. 267. 25 Akdağ, a.g.e., s. 272. 26 Bkz: Hikmet Ülker, Sultanın Emir Defteri (51 Nolu Mühime), Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, Đstanbul 2003, s. 46. Hikmet Ülker in 51 No lu mühimme defteri üzerindeki çalışmalarından Celâli döneminde kefâlet uygulamaları ile ilgili çeşitli örneklere rastlamaktayız. BOA., Mühimme, Nu. 51, Hüküm No: 91, 1583. 27 BOA., Mühimme, Nu. 51, Hüküm No: 207, 1583. Bkz: Ülker, a.g.e., s. 109. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 6

bulmaları istenmekte ve kadıya hitaben çavuşuma izhar idüp gaflet iderlerse şer le buldurmaları lazım olanlara buldurub getürdüb dahi arz olunduğı gibi ise şer le lazım geleni icrâ idüb yerine koyasun. 28 denilmektedir. Sosyal hayatın her alanında uygulanan şahsa kefâlet müessesesi mala kefâlet (El-kefâle bilmal) uygulaması ile birlikte iktisadi hayatta da uygulanarak şahıslar arasındaki ihtilâfların en aza indirilmesini ve güvenliğin beklide en çok ihtiyaç duyulduğu ticari hayatın, sağlıklı bir biçimde işlerliğini devam ettirmesini sağlamıştır. Ticari hayatta söz sahibi devlet görevlisi olarak muhtesib, esnafı birbirine kefil ederek esnafın esnafa ve esnafın mal getiren tüccarlara karşı borçlarını güvenceye almıştır. Böylelikle Osmanlı da özel ihtimam gösterilen bir konu olarak iâşenin devamlılığını sağlamıştır. Bu yöntemle kendisini iflasa çıkararak borçlarını ödemekten kaçınan esnafın kefilleri marifetiyle borçları ödenmekte ve tüccarların bol ve sürekli mal getirmeleri amaçlanmaktadır. Özellikle Đstanbul un iâşesi için bu uygulamanın oldukça yararlı etkileri olduğu söylenebilir. Đstanbul daki esnaf ve dükkânların muhtesib tarafından devamlı suretle sıkı kontrollerden geçtiği, kefili olmayan esnafın ticaret yapmasının yasaklandığı ve Đstanbul a gelen malların yalnız kefili olan esnafa dağıtımının yapıldığı bilinmektedir. 29 Đstanbul kadısına gönderilen bir hükümde kadıya hitaben, muhtesibin dağıttığı malların haricinde mal satan kefilsiz esnaf hakkında esbâb alduğı mesmû -ı şerîfim ola, alanları ve satanları ve mezâd eyleyen dellalları siyâset eylemek mukarrerdir, ana göre tenbîh-ü ikdâm u ihtimâm üzre olasın. 30 denilmektedir. Yandaki Resim: Osmanlı da ticari hayatın kalbinin attığı en önemli yerlerden biri Kapalıçarşı. Solda beyaz atın üzerinde görünen Muhtesib Kapalıçarşı yı denetliyor. Đâşe ve güvenlik sorunlarına çare aramak maksadıyla başta Đstanbul olmak üzere imparatorluğun tümünde özellikle 1821 tarihinden sonra daha yaygın biçimde uygulanan men-i mûrur uygulaması da kefâlet sistemi ile işleyen bir uygulamadır. Bu uygulamaya göre imparatorlukta bir yerden bir yere giderken pasaport benzeri bir belge alınması zorunludur. Belge ile birlikte gidiş amacının açıklanması ve geri dönüleceğine garanti olması bakımından bir kefilin bulunması şartları aranmaktadır. Uygulamanın amacı, cürüm sonrası firarların önlenmesi, ikamet edilen yerin bilinerek kişinin yükümlü olduğu vergilerin tam ve zamanında alınması yanında büyük şehirlerde -özellikle Đstanbul da- göçlerle birlikte gelen nüfus artışının ve bu duruma bağlı olarak büyüyen asayiş sorunlarının önüne geçilmesidir. Men-i mûrur uygulamasını makalemizin ilerleyen kısımlarında tekrar ele alacağız. Tanzimat öncesi Osmanlı sında devletin idari mekanizmalarından sosyal hayatın en ücra köşesine kadar kefâlet sisteminin değişik uygulama alanlarını inceledik. Görüldüğü üzere kefâlet sistemi, yaygın uygulama alanı ve etkileri ile Osmanlı Devleti nin adalet mekanizmasında oldukça sık kullandığı bir müessesedir. Osmanlı Devleti sosyal, idari, iktisadi ve kültürel değişim evresi olarak Tanzimat döneminde de bu sistemi yoğun bir şekilde uygulayarak güvenlik ve asayiş sorunlarına pratik çözümler ortaya koymuş, ticari hayatında işlerliği sağlamış, oto-kontrol mekanizmasını yerleştirme gayesi gütmüştür. Makalemizin ikinci kısmında Tanzimat döneminde kefâlet sisteminin uygulanışı, bu sistemi uygulamakla yükümlü devlet memurlarını ve sistemdeki bazı aksaklıkları ele alacağız. 28 BOA., Mühimme, Nu. 51, Hüküm No: 314, 1583. Bkz: Ülker, a.g.e., s. 149. 29 Said Öztürk, Osmanlı Devletinde Tüketicinin Korunması, Türkler, C. X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 854. Ayrıca Bkz: Ziya Kazıcı, 1093 (1682) Yılında Đstanbul daki Dükkânlar ve Ekonomik Hayat, XI. Türk Tarih Kongresi ( 5 9 Eylül 1990 Ankara) Bildiriler, C.VI, TTK Basımevi, Ankara 1994. 30 BOA., Mühimme, Nu. 51, Hüküm No: 90, 1583. Bkz: Ülker, a.g.e., s. 46. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 7

Tanzimat Dönemi Osmanlı Devleti nde Güvenlik ve Asayişin Temininde Kefâlet Sistemi: Osmanlı Devleti kuruluşundan Tanzimat ın ilanına kadarki sürede, kendine özgü kurumları, adalet sistemi, sosyal ve kültürel şartları yorumlama ve bu doğrultuda aldığı kararları hayata geçirme, toplum ve devlet ilişkileri açısından benimsediği çizgi ve bunun sonucu olarak oluşturduğu sınıfsız toplum yapısını korumaya yönelik uygulamaları bakımından neredeyse tamamen bağımsız ve özgün (orijinal) bir yapıda klasik olarak nitelendirilen genel karakterini birkaç küçük değişiklik haricinde korumayı başarmıştır. Elbette ki belirtilen süreler dahilinde buhranlar, çıkmazlar, değişimler ve dönüşümler yaşamıştır ve kültürlerin de ancak bu çeşit sınavlarla değişerek geliştiği ve durağan kültürlerin ölüme mahkum kültürler olduğu sosyolojik kanunlarla sabittir. Osmanlı nın ortaya koymuş olduğu her nevi kültür alanının da böyle imtihanlardan geçtiği ve bu imtihanların en çetinlerinden birinin de Tanzimat adı verilen, kültürü ve kurumları ile topyekün bir değişimi kabul etme ve uygulamaya koyma faaliyeti olduğu tarihçilerin üzerinde ittifak ettiği bir konudur. Tanzimat döneminde kefâlet sisteminin güvenlik ve asayişin sağlanmasına yaptığı katkılara geçmeden önce kısaca Tanzimat döneminden ve getirdiklerinden bahsetmemiz zorunludur. Zira Tanzimat ın Osmanlı hukuk ve toplum yapısında meydana getirdiği değişimleri anlamadan güvenlik ihtiyaçlarındaki çeşitlenmeleri ve bu çeşitlenmelere kefâlet sisteminin yapmış olduğu katkılar da anlaşılmayacaktır. Yandaki Resim: Padişah Abdülmecid ve yanında Tanzimat ın en önemli isimlerinden Mustafa Reşit Paşa selamlıkta. Tanzimat ın ilanı daha III. Ahmet (1703 1730) döneminde başlayan ve Lale Devri olarak adlandırılan değişim hareketlerinin ortaya çıkmasının Tanzimat la ulaşılan zirvesinde devletin klasik yapısında değişiklik yapma ve kabuğunu kırma hareketinin bir tezahürü olarak algılanmaktadır. Başlarda sadece askeri alanda gerçekleştirilen reformlar istenilen sonucu vermeyince, Osmanlı Devleti nin ısrarlı kendine güvenme duygusu kırılmaya başlamış ve çözümün kendinden askeri, ekonomik ve siyasal anlamda daha ileride olan devletlerin kurumları ve uygulamaları yanında teknoloji, eğitim, hukuk vb. değerlerini benimseme olduğuna inanılarak reformlara girişilmiştir. Önceki reformların askeri alanlarla sınırlı kalması, toplumun kısmi bazı kesimlerini etkileyerek tabana yayılışın gerçekleştirilememesi, her yeniliğin merkezi yönetimin gücünü pekiştirecek bir dizi tampon uygulamayla sekteye uğratılması reformların başarısızlığına sebep olmuştur. Tanzimat uygulamalarında ise devletin kendi kabuğundaki değişimlerin toplumun bütün kesimlerini etkilediği bir tabana yayılışı görmekteyiz. Bu durum daha önce Osmanlı Devleti nde görülmeyen yeni anlayışları ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluşunda etkili olacak muhalefet kadrolarının oluşmasını beraberinde getirmiştir. Muhalefetin varlığı siyasetin işaretidir ve denilebilir ki Tanzimat la birlikte Osmanlı, idare anlayışından siyaset anlayışına evrilmiştir. 31 Bu yönleri ile Tanzimat Türk modernleşme tarihinin önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Tanzimat, can ve mal güvenliği, vergilerin tayini, mülkiyetin korunması ve askere alma konularında yoğunlaşmıştır. Aslında Tanzimat metni örfî hukuk geleneğinin devamı niteliğinde bir kanunnameden başka bir şey olmamakla birlikte 32, metnin tarihsel önemi içeriğinden kaynaklanmaktadır. Buna göre padişah sınırsız yetkilerinden vazgeçerek, nazırlıklara devredilen yetkilerin koruyucusu ve denetleyicisi konumunda kalmış, ortaya yeni bir bürokrasi sınıfı çıkmıştır. Sened-i ittifak metninde de rastladığımız bu durum Tanzimat la birlikte uygulamaya konulmuş, 31 Osmanlı Devletinde muhalefetin ortaya çıkışı ve egemenlik anlayışındaki değişimi için Bkz: Bilal Eryılmaz, Osmanlı Devletinde Đktidar ve Muhalefet, Đlim ve Sanat, Temmuz 1993, Sayı: 35 36, Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, Makaleler, Đletişim Yayınları, Đstanbul 1991. 32 Bkz: Halil Đnalcık, Sened-i Đttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayûnu, Belleten, C.XXVIII, Sayı 112 (Ekim 1964), ss. 328-355. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 8

padişahın yetkilerinden ferâgati Meşrutiyet idaresinin tesisiyle birlikte hakiki manada yürürlüğe girmiştir. Tanzimat ın, vergileri herkesin gelirine göre belirlenen bir düzeyde toplaması, gayrimüslimlerin de askerlik hizmetine alınmaları ve her konuda müslim-gayrimüslim eşitliğini sağlamaya yönelik uygulamaları çeşitli tepkiler ve isyanlara sebebiyet vermiştir. 33 Vergi verme konusunda imtiyaza sahip bazı kesimlerin uğradıkları zarar, servaj ve angarya uygulamasının men edilmesi ile bedava iş gücünü kaybeden kesimlerin tutumları, müslim-gayrimüslim eşitliğinin müslümanlar üzerinde yarattığı tepkiler, herkesin eşitliği ilkesiyle birlikte devlette söz ve makam sahibi milletlerin konumlarını kaybetme endişesi ile fermana karşı çıkmaları Tanzimat a karşı tepkilerin genel gerekçelerini teşkil etmektedir. Ayrıca azınlıkların elde ettikleri haklar Batılı güçlerin emelleri ile birleşince milliyetçilik duygularının kabarmasına ve ardından Balkanlar başta olmak üzere Lübnan, Girit, Suriye gibi bölgelerde çeşitli tepkiler ve isyanlarla karşılaşılmasına sebep olmuştur. 34 Osmanlı Devleti nde Tanzimat öncesi tek egemen sınıf olan müslimlerin Tanzimat ın ilanı ile birlikte gayrimüslimlerle eşit tutulmaları halkta Tanzimat ın dini inkâr ettiği, Batıyı üstün görerek geçmişin kültür ve medeniyet mirasını reddettiği kanısını uyandırmıştır. 35 Müslim unsurlar için kaybetmiş oldukları egemen millet statüsü rahatsızlıklara yol açmıştır. Tuhaf olan taraf ise gayrimüslim unsurların da bu fermandan benzer şikâyetler ile rahatsızlık duymalarıdır. Özellikle Rum milletin diğer gayrimüslim milletlere nazaran Tercüme Odasına hâkimiyetleri ve bürokrasideki önemli pozisyonları ve fermanla birlikte bu mevkilerini kaybedecekleri korkusu onları Tanzimat a karşı cephe almaya sevk etmiştir. Osmanlı Devleti nin uyruklarının her birini devletin değişik katmanlarında görevlendirerek milletlerin belirli konularda uzmanlaşmasını sağladığı ve bunu nesillere yayarak gelenekleştirdiği bilinmektedir. Bu uygulama ile birlikte Osmanlı da tâbi milletler dini inanışlarına göre sınıflandırarak bir nevi kompartıman usulü olarak tanımlayabileceğimiz millet sistemi 36 esaslarına göre sınıflandırılmışlardır. Bu şekilde gayrimüslim ve müslim tebaa arasında devletin kurulduğu günden Tanzimat a kadar bir ayrımın vücuda geldiği malumdur. Müslim nüfusun genellikle ziraatle uğraşması ve diğer iş kollarını benimsememesi, gayrimüslim nüfusun ticaret ve zanaatta uzmanlaşarak zenginleşmesine sebep olmuştur. Ayrıca askerlik hizmetinden muaf olan gayrimüslimlerin mesleklerini uygulamada herhangi bir sekteye uğratılmaması zenginliklerini pekiştirmiştir. Gayrimüslimlerin müslimlerle benzer suçları işlemelerine rağmen geçerli cezanın yarısı ile sorumlu tutulduklarını daha önce zikretmiştik. Kaynaklarda bu durumun sebebini gayrimüslimlerin zaten küfür içerisinde bulundukları ve ahirette bedelini ödeyeceklerinden cezanın yarısıyla mükellef oldukları söylenmiştir. Bununla birlikte cizye alımına siyâset etmemeleri ve alınan cizyenin ülkenin zenginleşmesini sağlayacağı da belirtilmiş ve bu durum Sivas civarında bulunan Yeni-Đl kazası kanunnamesinde vilayet-i mezburenin şenelmesine ve âbâdanlığına sebep mülâhaza olduğu baisden ol vecihle te addi ve tecavüz olunmaya şeklinde izah edilmiştir. 37 Bu tip uygulamalar neticesinde gayrimüslim nüfusun Tanzimat öncesi müslim nüfusa oranla oldukça avantajlı bir konumda olduğu 33 Bkz: Halil Đnalcık, Tanzimat ın Uygulanması ve Sosyal Tepkileri, Belleten, C.XXVIII., Sayı: 112 (Ekim 1964), ss. 356-394. 34 Tanzimat döneminde dış tahrik ve baskılarla meydana gelen isyanlar için Bkz: Ahmet Uzun, Tanzimat ve Sosyal Direnişler,( Niş Đsyanı Üzerine Ayrıntılı Bir Đnceleme), Eren Yayınları, Đstanbul 2002, Enver Ziya Karal, Gülhane Hatt-ı Hümâyununuda Batının Etkisi, Belleten, C. XXVIII, Sayı: 112,Ekim 1964, ss. 581-601. Ayrıca; Ahmet Aksın, Tanzimat ın Harput Eyaleti nde Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler, Belleten, C.LXII, Sayı: 235, Aralık 1998, ss. 851 861. 35 Bu hususta dönemin münevverlerinden Ahmet Cevdet Paşa nın Tezâkir adlı eserinde çarpıcı örnekler bulunmaktadır. Bkz: Ahmet Cevdet Paşa, Tezakir, 1 12, Yayınlayan: Cavit Baysun, TTK Yayınları, Ankara 1953, s. 67-68. 36 Tafsilat için Bkz: Bilal Eryılmaz, Osmanlılarda Millet Sistemi, Osmanlı Ansiklopedisi, Đz Yayıncılık, Đstanbul 1996, C.VI, ss. 223 241, Cevdet Küçük, Osmanlı Đmparatorluğu'nda `Millet Sistemi' ve Tanzimat, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri Bildiriler, Ankara, 13 14 Mart l985, (Ankara, 1987), ss. 13-24. 37 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler (Kuruluştan Tanzimat a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları), Turhan Kitabevi, Ankara 2001, s. 190. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 9

rahatlıkla söylenebilir. Tanzimat ın ilanı ve sonraki dönemde bu uçurumun kapatılamadığı âşikardır. Müslim nüfusun gayrimüslim nüfusa oranla daha fakir kaldığı, bozulan ziraat sisteminin neticesinde geçimini sağlayamayacak duruma geldiği bilinmektedir. 38 Gayrimüslim nüfus ise Osmanlı vatandaşlığının kendilerine sağladığı tüm nimetleri sonuna kadar değerlendirmiştir. Gayrimüslimlerin askerlik mecburiyeti konusundaki kanunun, belirli bir vergi karşılığı askerden muaf tutulmalarını öngören düzenlemeyle delinmesinin ardından Tanzimat öncesi statü korunmuştur. Herkesin gelirine göre vergi uygulaması da gayrimüslimlerin Avrupalı devletlerce himaye edilmesi ve imtiyazlandırılması neticesinde işlevini yitiren bir kanun haline gelmiştir. Diplomatik dokunulmazlıklar kapsamında konsoloslara ve tercümanlarına verilen beratların giderek çoğalması vergiden muaf bir yığının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Rum ve Ermeni azınlıklar türlü bahanelerle Đngiliz pasaportu alarak imtiyazlanma yolunu tutmuşlar ve 1860 yılında sadece Đstanbul da 50.000 e yakın gayrimüslim yabancı ülke pasaportuna sahip bulunmakla imtiyazlı konumuna yükselmiştir. 39 Özellikle Anadolu nun kuzey illerinde Rus vatandaşlığına geçen imtiyazlıların Osmanlı hukuk sistemini hiçe sayarak huzuru bozacak hareketlerde bulundukları bilinmektedir. Koruma sisteminin bu biçimde kötüye kullanılması Tanzimat la birlikte artan müslim-gayrimüslim karşıtlığını tırmandırmıştır. Tanzimat fermanının ilanı, fermanı yayınlayan bürokratların Osmanlı milleti yaratma çabalarını boşa çıkarmakla birlikte, toplumsal mutabakatın onarılamayacak biçimde zedelenmesine neden olmuştur. Müslim-gayrimüslim çekişmeleri, milliyetçilik hareketlerinin giderek artması ve tehlikeli boyutlarda isyanlara dönüşmesi, çıkar gruplarının fermanın uygulanmasına muhalefetleri ile uygulamalarda görülen aksaklıkların halk üzerinde yarattığı olumsuz etkiler, ulema ile bürokrat sınıfın nüfuz mücadeleleri Tanzimat ın olumsuz sonuçlarını teşkil etmiştir. Bu yönüyle Tanzimat, imparatorluğa modernleşmenin dayanılmaz doğum sancılarını yaşatmıştır. Sosyal eşitlik öngören Tanzimat, reformlar öncesi sosyal eşitliğin bozulmasına yol açmıştır. 40 Merkezi otorite, bozulan dengelerin temini maksadıyla değişik kanunları yürürlüğe sokarak geçici önlemler almakla yetinmiştir. Yürürlüğe sokulan kanunların eski kanun, kurum ve uygulamalarla birlikte icra edilmeye çalışılması meşhur Tanzimat düalizmini yaratmıştır ki bu ikili sistem reformlar konusunda net bir iradeye ve kararlılığa sahip olunmadığının kanıtı olmaktadır. Ayrıca reformların uygulanabilmesi için uygun şartların oluşmadığının ve uygulamada kullanılacak yeterli düzeyde ve kalitedeki kadroların oluşturulamadığını da kanıtlayan tarihsel olgulardır. Bu konuda verilebilecek en iyi örnek muhassıllıkların uygulamadan kaldırılması ve tekrar iltizam usulüne dönülmesidir. Celâli isyanlarının Osmanlı Đmparatorluğuna geri dönüşü olmayan zararlar verdiği, Levent ve Kapusuz adı verilen askeri grupların asayişte yarattıkları zafiyeti Tanzimat dönemine değin sürdürmelerinden anlaşılmaktadır. Zaman zaman isimleri değişen bu grupların faaliyetleri, Celâli dönemi ve sonrasında Osmanlı Đmparatorluğunca engellenmeye çalışılmış ancak yeteri kadar başarı elde edilememiştir. Tanzimat döneminde Kapusuzların asayişteki bozukluklarda üstlendikleri rol önemlidir. Kaynaklarda Kapusuzların halka ettikleri zulüm neticesinde;...anadolu nun orta kolunda vaki kazalarda Kapusuz serseri geşt-ü güzar eden delil zümresi vardıkları ve uğradıkları kaza ve karyeler ahalilerinin emvâl ve eşya ve hayvan ve me kûlatlarını cebren ve kahren ahz ve ihtisâr ve fukarâ-ı raiyet ve sekene-i memleket bir vechle zulm ve teaddilerine tahammül edemeyüb ekseri terk-i dar-ı diyar eyledikleri 41 belirtilmektedir. III. Selim bu grupların baskı ve tecavüzlerini Nizam-ı 38 Bkz: Piotr P. Moiseyev, Osmanlı Đmparatorluğu Tanzimat Döneminde Tarımın ve Köylülüğün Durumu, XI. Türk Tarih Kongresi 5-9 Eylül 1990 (Bildiriler), C.IV, TTK Basımevi, Ankara 1994, ss. 1635-1644. 39 Yabancı himayeciliğinin Osmanlı Devleti üzerindeki etkileri için Bkz: Salâhi R. Sonyel, Osmanlı Đmparatorluğu nda Koruma (Protégé) Sistemi ve Kötüye Kullanılışı, Belleten, C.LV, Sayı: 213, (Ağustos 1991), s. 367. Ayrıca; Ali Đhsan Bağış, Osmanlı Ticaretinde Gayri-Müslimler (Kapitilasyonlar, Beratlı Tüccarlar, Avrupa ve Hayriye Tüccarları 1750 1839) Turhan Kitabevi, Ankara 1983. 40 Bkz: Bernard Lewis, Tanzimat ve Sosyal Eşitlik, Belleten, C.LXII, Sayı: 234 (Ağustos 1998) Çeviren: Mine Yazıcı, ss. 577-588. 41 Ankara Etnografya Müzesi, Ankara Şer iyye Sicilleri Defter No: 201, Sayfa 125, Bkz: Musa Çadırcı, Tanzimat ın Đlanı Sırasında Anadolu da Đç Güvenlik, AÜDTCF, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.VIII., Sayı: 24, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1980, S. 46-47. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 10

Cedid adı verilen düzenli ve talimli orduların kurulması ile aşmaya çalışmış, emrindeki mutasarrıf ve valilere gönderdiği talimatnamelerle kapılarındaki fazla askerlerin kalpakları alınarak memleketlerine gönderilmelerini ve gitmeyenlerin ocaklara tekrar alınmamasını emretmiştir. Ayrıca kalpaklarını teslim etmeyerek suç işlemiş, halka zulmü sabit görülmüş ancak pişman kapusuzların, kalpaklarını teslim etmeleri ve halktan güvenilir bir kefil bulmaları sonucunda affedilecekleri yine bu talimatnamelerden anlaşılmaktadır. 42 III. Selim in bu çabaları sonuç vermemiş gibi görünmektedir ki kendisi de bir güvenlik zafiyeti ile gerçekleşen ayaklanma neticesinde tahttan indirilerek öldürülmüştür. Halefi II. Mahmut bu konuda daha başarılı adımlar atmış ve merkezde asayişin temini ardından eyaletlerin güvenliklerinin sağlanması için talimatnameler yayınlatmış ve yürürlüğe koymuştur. 1826 da uzun süredir sorun teşkil eden, her fırsatta ayaklanarak kazan kaldıran, asayişin teminini sağlamakla görevli oldukları halde kapusuzlarla birleşerek halka zulüm eden Yeniçeri ocağı ve ardından kapusuz halkı tamamen ortadan kaldırılmış ve güvenlik mekanizmasının işleyişi kısmi olarak düzeltilebilmiştir. Tanzimat fermanını takip eden ve onun uygulanmasındaki kararlılığı ifade eden Islahat fermanında da can ve mal güvenliği esasları ilk kural olarak zikredilmektedir. Bunun nedeni düşünüldüğünde gerçekten de can mal güvenliğinde bir zafiyetin olduğu akıllara gelmektedir. Yönetim mekanizmasının yeniçeri, levent ve kapusuz taifesi vb. askeri kadroları asayişteki bozulmaların sebebi olarak gördükleri anlaşılmakta ve Nizam-ı Cedid, Sekban-ı Cedid, Eşkinci Ocağı, Asakir-i Mansuriyei Muhammediyye gibi yeni orduların kurulmasının ardındaki niyetleri bu şekilde anlaşılabilmektedir. Buraya kadar Tanzimat döneminde Osmanlı yönetim ve toplum yapısındaki genel değişimleri izah edilmeye çalıştık. Tanzimat döneminde Osmanlı Devleti nin büründüğü bu reform havasından en çok etkilenen yapı ise kuşkusuz değişimin meşruluğunu sağlayacak olan hukuk sistemindeki değişim ve dönüşümler olmuştur. Tanzimat döneminde Osmanlı hukuk yapısı klasik dönemdeki yapısından apayrı bir yapıya bürünmüş, Avrupa nın da baskıları ile -özellikle gayrimüslim vatandaşlar üzerinden yürütülen siyaset- yola çıktığı Đslâmî karakterden sıyrılarak adeta yenileşmenin dinamosu görevini üstlenmiştir. Özellikle medeni hukuk alanında baskılarının hissedildiği Avrupa hukuku ile tam bir etkileşim ve adaptasyon sürecine giren Osmanlı hukuk yapısı, gayrimüslim unsurların haklarının vurgulanması, eşitlikçi bir yapıya bürünmesi ve çoklu temsil yönteminin uygulanması bakımlarından klasik dönem hukuk yapısından tamamen bağımsız bir noktaya gelmiştir. Bu hızlı ve tehlikeli değişim karşısında Mecelle gibi çeşitli direniş noktaları ve Ahmet Cevdet Paşa gibi çeşitli fikir adamlarının gayretleri olmuşsa da yeterli düzeyde değildir. Belirtilen değişim sürecinde Osmanlı hukuku çözülmenin ve dağılmanın meşru zeminlerini hazırlayan karmaşa ve ikiliklerin yaşandığı tıkanmış bir sistem haline getirilmiştir. Tanzimat döneminde mahkemelerin ve hâkimlerin hukuk ihtiyacını karşılayamaz dereceye gelmesi, Hanefi mezhebinin hukuk sisteminde uygulanışlarındaki çeşitli sıkıntılar, hukukî-sosyal ve iktisadî değişimlerin hukuk sistemi üzerindeki değiştirici baskısı, fakat en önemlisi Avrupa nın Osmanlı azınlıklarının haklarını bahane ederek hamilik iddiasında bulunmaları ve bu doğrultuda oluşturdukları siyasal ve hukukî baskı Osmanlı nın hukuk sisteminde reforma gitmesinde en önemli amilleri teşkil etmektedir. Hukuk reformunda öncülüğü yeni mahkemelerin açılması teşkil etmiştir. 1840 yılında Ticaret Nezareti ne bağlı olarak kurulan ve 1847 ile 1848 yıllarında yayımlanan nizamnamelerle geliştirilen karma Ticaret mahkemeleri yeni açılan mahkemelerin ilki olmuştur. Bu mahkemenin yanı sıra 1864 Vilayet Nizamnamesi hükmünce kaza, sancak ve vilayetlerde de Bidâyet ve Đstinaf mahkemeleri olmak üzere yeni mahkemeler açılmıştır. 43 Mahkemelerin işlerliği müslüman ve gayrimüslim üyelerin katılımı ile oluşturulan meclisler (meclis-i deâvî) aracılığı ile sağlanmaya çalışılmıştır. Bu tip oluşumlara bir de Temyîz mahkemesi ve temyîz meclisi eklenmiştir.(meclis-i temyîz) 1868 de oluşturulan bu meclisler için gerekli kanunların çıkarılması ve en yüksek temyîz mercii olması bakımından Divân-i Ahkâm-ı Adliyye kurulmuş ve başkanlığına hukukçu Ahmet Cevdet Paşa getirilmiştir. Cevdet Paşa nın Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye si de bu mahkemelerin ve 42 Çadırcı, a.g.m., s. 47. 43 Mehmet Âkif Aydın, Đslâm ve Osmanlı Hukuku Araştırmaları, Đz Yayıncılık, Đstanbul 1996, s. 64. Ayrıca Bkz: Fahri Çoker, Tanzimat ın Getirdiği Hukuk Kurumları ve Đşlevleri, Tarih ve Toplum, Sayı: 71, Kasım 1989. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 11

meclislerin ihtiyacı olan ticaret ve medeni kanun maddelerinin oluşturduğu ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyacın giderilmesi hukukçu açığının kapatılması ile mümkün olacağından 1854 te Muallimhâne-i Nüvvâb adıyla bir de kadılar mektebi açılmıştır. Osmanlı hukukunun geçirdiği evrimlerin başlangıcı niteliğindeki bu değişimler Đmparatorluğun yıkılışına kadar devam etmiş ve Osmanlı hukuk yapısı Batı nın hukuk yapısı ile hızlı bir etkileşime girmiştir. Bu durum Đmparatorluğun yıkılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti nde de sürdürülmüş ve medeni kanun alanında ve diğer alanlarda Batı kaynaklı kanun ve yönetmeliklerin kabulüne sebep olmuştur. 44 Osmanlı hukukundaki bu derin dönüşüme rağmen kefâlet sisteminin uygulanmasında belirgin bir değişikliğe gidilmemiş, hatta bu sistem eskisinden daha sık olmak üzere uygulanmaya devam etmiştir. Kefâlet hakkında uygulamada bulunan kanun ve kuralların Mecelle yi oluşturan kitaplardan biri olan Kitâbü l-kefâlet ile (18 Muharrem 1287) derlenmesi ve medeni hukukun bir kısmı olarak kanunlaştırılması neticesinde uygulamada daha düzenli bir yapıya kavuşulmuştur. Elbette ki kefâlet sisteminin uygulanışı ortaya çıkan yeni koşullara göre düzenlenerek sürdürülmüştür. Osmanlı arşivlerinde Tanzimat dönemi ve sonrasında kefâlet sisteminin uygulanması ile ilgili bol miktarda örneğe rastlanmaktadır. Bu durum kefâlet sisteminin uygulanışında belirli bir düzenin oturmuş olduğunu tekrar ispat etmektedir. Gerçekten de Tanzimat ve sonrasına baktığımız zaman kefâlet sisteminin uygulanışında belirli denetim mekanizmaları ile birlikte artış gözlemlenmektedir. Devlet güvenlik ve asayiş zafiyetlerinin giderilmesinde ve oto-kontrol mekanizmasının yerleşmesinde Tanzimat öncesi döneme oranla daha etkili bir biçimde kefâlet sisteminden yararlanmıştır. Kefâlet sisteminin uygulanışı ile ilgili Đstanbul Şehremâneti Müteferrika Polis Komiserliği ne yazılan bir örnekte; Vergi Emaneti nden hâsılat-ı vakfiye kısmı veznedar-ı sâbık olub fi 24 Mart sene 301 tarihinde kefâlet-i nefsiyeye rabt edilmiş olan Nedim Efendi nin kefilleri buluna. Koca Mustafa Paşa civarında Hacı Hüsrev Efendi Mahallesi sakinlerinden Đbrahim ve Saadettin Efendi marifetleriyle buldurulub önümüzdeki Pazartesi günü daireye irsali lüzum-u tebliğ ve ahz olunur. Fi 2 Teşrin-i Sani sene 301. denilmektedir. Polis Komiserliğinden Şehremânetine yazılan cevapta; Kefâlet memurluğuna tevziğ kılındı. Fi 2 Teşrin-i sâni sene 301. Mu maileyh Nedim Efendi kefili marifetiyle celb olunarak irsal kılındı. Ol babda... fi 4 Teşrin-i sâni sene 301. ibareleri yer almaktadır. 45 Mektûbat-ı Kalem-i Mahsusa dan Ankara Vilayeti ne yazılan bir diğer örnekte; Mülga Ankara rüsûmat idaresi sandık emini Ahmet Efendi nin kefili Tütüncüoğlu Andonaki ce tebliğ olmak üzere 1 Temmuz sene 32 tarih ve 243 numerolu tahrirat-ı aliye-i vilayet penâhice irsal buyrulan celb müzekkeresi Đstanbul Polis Müdürlüğü marifetiyle merkuma tebliğ ettirilerek mümzi nüshası leffen iade kılınmış olmağla ol babda.. denilerek kefilin imzasının alındığı ve celb için haberdar edildiği anlaşılmaktadır. 46 Umum mekâtib-i askeriye-i şâhâne-i nezâret-i celilelerine hitabıyla yazılan bir başka örnekte ise; fi 9 Temmuz sene 322 tarihli tezkirenin emir ve iş ar buyrulan eczacı Haym Efendi bundan mukaddem dersaadete gelerek bir iki gün sonra memleketi bulunan Edirne ye azimet edüb bir daha dersaadete avdet etmediğü ve kefili Ahmet Kemal Bey ise bundan iki sene mukaddem ilân-ı iflas edüb Đskenderiye ye gitmiş olduğu ve eczacı Haym Efendi Edirne nin Aya-Đstraki mahallesinde 316 numerolu hanede ikâmet ettiği icra kılınan tahkikat neticesinde anlaşılmış olmağla işbu tanzimi ifâ kılındı. Fi 24 Temmuz 322. denilmektedir. 47 Belgeden anlaşılacağı üzere kefil bulunan şahıslar ve onların kefilleri araştırılmakta, nerede oldukları tespit edilmekte ve kefâlet sistemi buna göre düzenlenmektedir. Kefâlet sistemi kefâlet senetlerinin düzenlenmesi ile yasal bir hal almaktadır. Arşivlerimizde Tanzimat dönemi ve sonrasında olmak üzere birçok kefâlet senedine rastlanılmaktadır. Bir kefâlet senedi örneğinde kefilin ve kefil olunan şahsın bilgilerine, kefâletin kapsamına, sebebine dair bilgiler elde edebiliriz. Bu açılardan kefâlet sistemi ile ilgili en önemli belgeler kefâlet senetleridir. Keçeciler de Hoca Hayreddin mahallesinin çıkmaz Odalar sokağında 28 numerolu hanede mutasarrıfan sakin Çarşu-yı Kebir de terlikçi kalfası Hüseyin bin Hasan ın Abdurrahman 44 Bkz: Aytekin Ataay, Neden Đsviçre Medeni Kanunu?, Medeni Kanunun 50. Yılı Sempozyumu, Đstanbul 1978. 45 BOA., Dahiliye Emniyet Kalemi Belgeleri, DH.EUM.EMN. 2B/55/6, Katalog Kod: 685, 2 Teşrin-i Sâni 1301. Belge No:1. 46 BOA., Dahiliye Kalem-i Mahsus Müdüriyeti, DH.KMS, Katalog kod:666, 40/50, 1268. Belge No: 2. 47 BOA., Muhaberat ve Tensikat Müdüriyeti Belg., DH. EUM. MTK. 2B/479/7, 24 Temmuz 1323. Belge No: 3. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 12

Ağa ya kefil olduğu kefâlet senedinde Badi i terkim-i kefâlet senedim oldur ki; Zevce-i mûtallakası bulunan SultanAhmet civarında Kabasakal da bir hanede sakin Şadiye Hanım ı tehdid ve tasallut-u kıyâm etmesünden dolayı hükümet-i seniyyece derdest edülüb kefâlet-i kaviyyeye rabtı iktiza eden beldeganesi mürûr-u merkuma kefil oldum. Şöyle ki; bir dahi işret iderek mezbureyi tehdit-i tasallut ve taarruz itmemek ve kapusuna dahi uğramamak üzere şayet bu gibi bir hali zuhur ettiği takdirde hakkında tertib olunacak mücazat-ı kânuni tarafıma ait olmak üzere iş bu ber-kıta-yı kefâlet senedim cânib-i hükmüne ita kılındı. denilmektedir. 48 Bu ve benzeri kefâlet senetleri ile kefâlet sistemi oluşturulmuş ve kefiller yasal bir zeminde yaptıkları kefâlet anlaşmalarına sadık kalmak durumunda bulunduklarından kefâlet sisteminin sağlıklı bir biçimde işlerliği sağlanma amacına gidilmiştir. Tanzimat dönemi ve sonrasında ve hatta Osmanlı nın yıkılışına değin kefâlet sistemi benzeri senetler aracılığı ile devam ettirilmiş, iç güvenliğin ve asayişin sağlanmasında ayrıca oto-kontrolün temininde kefâlet sistemi önemli roller üstlenmiştir. 1864 Vilayet Nizamnamesi nin ilanı ile Osmanlı Devleti nde Tanzimat la başlayan değişimler idari birimlerin yeniden düzenlenmesi ile devam etmiştir. Buna göre ülkede idari birimler yeniden yapılandırılacak ve bu birimleri yönetecek memurlar ve görevleri de yeniden belirlenecektir. Makalemizin bu kısmında Vilayet Nizamnamesine göre biçimlendirilmiş yeni idari birimleri, bu birimlerdeki güvenlik mekanizmalarını ve kefâlet sisteminin uygulanışını incelemeye çalışacağız. Osmanlı Devleti nde Tanzimat Sonrası Đdari Birimlerinde Kefâlet Sistemi: Tanzimat sonrası Osmanlı Devleti nde diğer tüm alanlarda olduğu gibi idari birimlerde de bazı değişiklikler yapılmış ve idari taksimat Tanzimat ın getirmiş olduğu ölçüde modernleştirilmiştir. Klasik dönemde bulunan idari kısımların yanında Nahiye gibi yeni birimler oluşturulmuştur. Ayrıca mevcut yapılanmalar çeşitli idare meclislerinin oluşturulması ile daha eşitlikçi ve daha ademi merkeziyetçi bir yapıya kavuşturulmuştur. Đdari taksimatta klasik dönemde alışılmış yönetici ve memurların yerine Tanzimat ın genel karakteri olan ve bürokrat sınıfın kesâfetini temsil eden yeni görev ve görevliler belirlenmiştir. Güvenlik ve asayiş bakımından Osmanlı Devleti nin içerisinde bulunduğu durum düşünülürse idari kısımların bu noktada yalnız bırakıldığını ve uygulamada huzur ve sükûnetin sağlanmasının bu birimlerin yöneticilerine bırakıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle taşra idaresinde sık karşılaşılan sorun olarak güvenlik ve asayiş sorununun mahalleden eyalete kadar tüm birimlerde yönetici memur ve birimlerce uygulanan bazı yaptırım ve kurallar bütünü çerçevesinde giderildiği anlaşılmaktadır. Bu noktada kefâlet sistemi güvenlik ve asayişin temininde Tanzimat öncesi dönemden daha yoğun bir biçimde etkili olmuş ve idari birimlerin tümünde Đmparatorluğun sonuna kadar uygulanmıştır. Makalemizin bu kısmında idari birimleri, yöneticilerini ve güvenlik ihtiyacında kefâlet sisteminin bu birimlerde uygulanma alanlarını kısaca inceleyeceğiz. Mahalle ve Köy Yönetiminde Kefâlet Sistemi: Tanımı aynı mescidde ibadet eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimi 49 olarak ifade edilen mahalle ve köyler, Osmanlı Đmparatorluğunda resmi olmamakla birlikte en küçük idari birimler olarak XIX. yüzyıla kadar aynı statüde varlıklarını kendilerine has özelliklerle sürdürmüşlerdir. Sosyal yapılanma mekânları olarak mahalle ve köylerin her yönden içe kapanık bir yapıda olduğu söylenebilir. Geleneksel Osmanlı mahallesi ve köyünde başlıca unsurlar cami - ve diğer dini mekanlar-, çarşı ve yaşanılan konuttur. 50 Bu üç öğeye kimi zaman çıkmaz sokak ve kahvehaneler de eklenmektedir. Mahalle Osmanlı toplumunun prototipini çıkarabileceğimiz önemli başvuru kaynağıdır. 51 Tanzimat a kadar kadı veya onun yardımcısı olan naib kontrolünde ve imam ın 48 BOA., Emniyet-i Umumiye Evrak Odası, DH.EUM.VRK., Katalog No: 1022, 2B/40/10, 13 Teşrin-i Sani 1322. Belge No: 4. 49 Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, Ankara 1995, s.145. 50 Ekrem Işın, Đstanbul da Gündelik Hayat (Đnsan, Kültür ve Mekân Đlişkileri Üzerine Toplumsal Tarih Denemeleri), Yapı Kredi Yayınları, Đstanbul 2003, s. 76. 51 Osmanlı da mahalle ve yönetimi ile ilgili geniş bilgi için Bkz: Işık Tamdoğan-Abel, Osmanlı Döneminden Günümüz Türkiye sine Bizim Mahalle, http://www. tarihvakfı. org.tr/ istanbul/id 40/ mahalle., Musa Çadırcı, Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 13

yönetimindeki mahalle ve köyler Tanzimat yeniliklerinden biri olan Muhtarlık müessesesinin kurulması ile birlikte muhtarların idaresine verilmiştir. Ancak imamın mahalleyi temsil yetkisi baki kalmıştır. 52 Kefâlet sisteminin mahalle yönetiminde özel bir önemi vardır. Yönetim mekanizmasınca mahalle halkı her türlü hareketlerinden birbirlerine karşı sorumlu tutulmuşlardır. Şahıslar birbirlerine kefil edilerek mahalle veya köyün güvenliği sağlanmaya çalışılmış, imam veya köy mütevellisi - gayrimüslimlerde papaz veya hahambaşı- halkın tümüne kefil olmakla devlete karşı bu sistemin işlerliğini garanti etmişlerdir. 53 Asayiş ve güvenliğin Osmanlı daki temel taşı olan mahalle kolektif bir yapıya bürünerek daha güvenilir ve yaşanılabilir bir hale gelmiştir. Kefâlet sisteminin mahalle ve köylerde uygulayıcısı imam mahalleyi temsil eden en önemli görevli konumundadır. Đmamların en önemli görevi vergilerin mahalle veya köy halkına paylaştırılması ve toplanması işidir. Bunların dışında mahallede güvenliğin ve huzurun sağlanmasında diğer görevlilerle işbirliği yaparak yardımcı olmak, mahallenin nüfusunu takip etmek, mahalleye yeni taşınanları kontrol ederek onları bir kefile bağlamak, mahalleden göç edenleri veya bir işi sebebiyle geçici olarak ayrılanları tespit ederek mürur tezkeresi almaları için kazalardaki kadılara veya naiplerine göndermek yine imamların görevleri arasındadır. 54 Osmanlı mahallesi kendisini koruma içgüdüsüyle hareket eden bir canlı organizmaya dönüştürülmüş ve uygulamada mahallenin mevcut yapısının korunmasına yönelik adımlar atılmıştır. Bu suretle özellikle Đstanbul mahallelerinde beş yıldan az süre ile oturan sakinler gerekli görüldüğünde geldikleri yerlere geri gönderilmişlerdir. 55 Yandaki Resim: Osmanlı da mahalle konulu bir gravür. Mahalle sakinlerinin birbirlerini tanımaları ve güvenmeleri esasına dayanan bir birliktelik anlayışı ile buralarda gündelik hayatın gereklilikleri yerine getirilmiştir. Bazen bir mahalle veya bir kazanın aynı aileye mensup kişilerce oluşturulduğu görülmüştür. Aile mensupları birbirlerine müteselsil kefâlet yöntemi ile bağlanmışlardır ve güvenlik esas amaçtır. 56 Hukuki bakımdan mahalle halkının mahalle sakinleri hakkında verecekleri ifadeler geçerli olmuş, şahitlerin ifadelerine dayanılarak asayiş ve huzuru bozduğu iddia edilen şahıslar mahalleden ihraç edilmişlerdir. 57 Herkesin birbirine kefil olduğu bir mahallede işlenilen suçların sorumluluğu da bir nevi ortaklık kazanmaktadır. Hırsızlık, asayişi bozma, cinayet vb. suçlarda fail mevcut değil ise mahalle halkının tümü fiilden sorumlu tutulmakta ve kamuya karşı sorumluluğu paylaşmaktadırlar. Özellikle Türkiye de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine, Belleten, C. XXXIV, Sayı 135, ss. 409-420., Ergenç, Özer, Osmanlı Şehrindeki Mahallenin Đşlev ve Nitelikleri Üzerine, Osmanlı Araştırmaları, IV, 1984, ss. 69-78. 52 Bkz: Musa Çadırcı, Türkiye de Muhtarlık Teşkilatının Kurulması Üzerine, Belleten, C. XXXIV, Sayı 135, ss. 409-420. 53 Bkz: Abdullah Saydam,, Kamu Hizmeti Yaptırma ve Suçu Önleme Yöntemi Olarak Osmanlılarda Kefalet Sistemi, Tarih ve Toplum, Sayı: 164, Đstanbul 1997, ss. 4-12. 54 Đmamların durumları, görev ve sorumlulukları için Bkz: Kemal Beydilli, Osmanlı Döneminde Đmamlar ve Bir Đmamın Günlüğü, Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, Đstanbul 2001. 55 Işın, a.g.e., s. 75. 56 Bkz: Đlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yayıncılık, Đstanbul 2004, s. 25, s. 139. Ayrıca Bkz: Cem Behar, Kasap Đlyas Mahallesi, Đstanbul'un Bir Mahallesinin Sosyal ve Demografik Portresi: 1546-1885, Đstanbul Araştırmaları, no.4, Đstanbul, 1998, ss. 65-72. 57 Bu konuda örnekler için Bkz: Özen Tok, Kadı Sicilleri Işığında Osmanlı Şehrindeki Mahalleden Đhraç Kararlarında Mahale Ahalisinin Rolü (XVII. Ve XVIII. Yüzyıllarda Kayseri Örneği), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 18, Yıl 2005/1, ss. 155-173. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 14

faili meçhul cinayetlerde maktulün yakınlarına ödenmesi gereken kan parası ve kamuya karşı ödenecek olan cürm-ü cinayet vergisi mahalle halkının tümünden alınarak tekrar edilmemesi amaçlanmaktadır. Faili meçhul cinayetlerde Kasame adı verilen bir yöntem ile mahalle halkından elli kişiye Billahi onu biz öldürmedik ve katilini de bilmiyoruz diye yemin ettirilmekte ve diyet bedeli mahalle halkına üçer veya dörder dirhem olmak üzere üç yıl boyunca paylaştırılarak ödetilmektedir. 58 Kamu huzurunu bozan cinayet gibi durumlarda bu tip uygulamalar ile birlikte kefâlet sistemi suçları en aza indirgeyerek oto-kontrolün sağlanmasına hizmet etmiştir. 1829 da ilk olarak Đstanbul da, 1833 yılında tüm Đmparatorlukta uygulanmaya başlanan muhtarlık teşkilatı ile mahalle ve köylerden vergilerin daha düzenli bir biçimde toplanması, nüfusun ve nüfus hareketlerinin kontrol altına alınması, güvenlik ve asayişin temini, halkı âyânların baskısından kurtararak hukuk kuralları çerçevesinde mahalle ve köyleri yönetilmesi amaçlanmıştır. Her mahallede güvenilir iki kişi I. ve II. muhtar olarak görevlendirilmiş, muhtar tüm halka kefil olduktan sonra imam da muhtara kefil olmuş ve muhtarın ismi şer iyye siciline işlenmiştir. Darphanede muhtar adına mühür kazınmasının ardından muhtar resmen görevine başlamıştır ve her türlü resmi işlemde muhtarlar bu mührü kullanmışlardır. Vilayet Nizamnamesinin 64. maddesinde Muhtâr ve ihtiyâr meclisi a zâsı kezâlik ashâb-ı alâkadan ve tebe a-i Devlet-i Aliyye den olup lâekall otuz yaşında bulunan ve doğrudan doğruya lâ-ekall senevî devlete yüz guruş vergi veren kimseden olması mukarrerdir. 59 şeklinde vasıfları tanımlanan muhtarların mahalle halkını tanımaları ve gerektiğinde istenilen kişi hakkında bilgi vermeleri de istenmiştir. Muhtar mevcut yetkilerini köylerde ihtiyar meclisleri ile bölüşmekte ve her türlü fiilinde kaymakam tarafından denetlenmektedir. Bu yetkileri ile muhtar mahalle ve köyü temsil eden en önemli devlet memuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Mahalle örgüsü müslümanlar kadar gayrimüslimlerin de ortaklaşa oluşturdukları bir olgudur. Osmanlı toplumsal yapısı ve gündelik hayatında gayrimüslimler devlet ricalince zımni statüleri özenle korunduğundan, XIX. yüzyıla kadar geçen sürede toplumsal yapıdaki statülerini devamlı suretle iyileştirerek geliştirmişlerdir. Osmanlı mahallesinde gayrimüslimler müslüman vatandaşların yararlandıkları hakların yanında, hamilik iddiasındaki ülkelerin korumacılığı ve karşılaşılan baskılar karşısında Osmanlı yönetiminin durumlarını iyileştiren uygulamaları ile de oldukça rahat bir konumda yaşamlarını idame ettirmişlerdir. Gayrimüslimler müslümanları rahatsız edecek hareketlerden kaçınmak, mahallelerde içki satışı yapmamak, izinsiz meyhane açmamak, müslümanların da meskûn oldukları mahallelerde domuz yetiştiriciliği ile uğraşmamak veya bunu izin alarak yapmak gibi çeşitli yükümlülüklerle sorumlu tutulmuşlardır. Ahmet Kal a, Ahmet Tabakoğlu, Salih Aynural, Đsmail Kara ve Eyüp Sabri Kal a nın Ahkâm defterleri üzerine yaptıkları araştırmalarından yansıyan bir örnekte;...üsküdar mahallâtından mahalle-i cedîd ahâlî ve re âyâsı gelüp ehl-i islâm sâkin oldığı kasabât ve kurâda hamr ve arak bey olunması memnû iken mahalle-i mezbûrede mete addid meyhâneler küşâd ve taşradan arabalar ile hamr ve arak getirüp eşkıyâya fürûht ve niceleri kadimden işledikleri sanatlarını terk ve meyhaneci olup... şeklinde şikâyetler dile getirilmekte ve merkezden çözüm istenmiştir. 60 58 M. Cevat Akşit, Đslâm Ceza Hukuku ve Đnsani Esasları, Gaye Vakfı Yayınları, Đstanbul 2000, s. 138. Ayrıca Bkz: Mehmet Akman, Osmanlı Hukukunda Kassâme, Türkler, C.XIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, ss.789-794. 59 BOA., Vilâyet Nizamnamesi, Dosya Usulü Đrade Tasnifi, I, 608 vd., md.18, 19, 39, 51., Osmanlı Vergi Mevzuatı, T.C. Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Yayın No: 1998/348, Ankara 1999, s. 328. 60 BOA. Đstanbul Ahkâm, Kamil Kepeci Katalog., nu 4/38/104, 1755. Ahmet Kal a, Ahmet Tabakoğlu, Salih Aynural, Đsmail Kara, Eyüp Sabri Kal a, Đstanbul Ahkam Defterleri, Đstanbul da Sosyal Hayat II (1755-1765), Đstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Đşleri Daire Başkanlığı Yayınları Đstanbul 1997, s. 76. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 15

Osmanlı yönetiminin Avrupa da örneklerine rastladığımız getto tarzı yapılanan mahallelerin aksine müslüman ve gayrimüslim unsurların bir arada yaşadıkları bir mahalle yapısı amaçladıklarını ve bu doğrultuda kararlar aldıklarını bilmekteyiz. 61 Osmanlı mahalle ve köy idaresinde kefâlet sistemi gayrimüslimlere de uygulana gelmiştir. Özellikle müslüman Osmanlı tebaası ile gayrimüslimlerin uyum içerisinde bir arada yaşamalarını sağlama ve asayişin temini için kefâlet sisteminden oldukça faydalanılmıştır. Bir örnekte Emir Ali adası sakinlerinden Esir oğlu Pelid adındaki zımmî eşinin sağ elinin başparmağını kesmek ve göğsünden bıçaklamak suretiyle öldürmüş, bunun üzerine babası Papa Hristosmo nun kefâleti ile haps edilecekken firar etmiştir. Babasından kefâleti dolayısıyla mahkemeye izhar talep edilmiş ancak babası...dürlü illet ve bahane ile ibtâl-i hakk ve gadr-ı küllî sevdasında olduğun bildürüb... kefâletine yerine getirmekten kaçındığından çavuş mübâşeretiyle suçlunun mahkemeye çıkarılması emredilmektedir. 62 Bir başka örnekte de Terkos nahiyesi Istıranca karyesinde sakin Dimitraki oğlu Acı Manolaki adındaki zımmîden bahsedilerek...karye-i mezbûre sâkinlerinden olub bir vechile hilâf-ı şer -i şerîf ve muğayir-i emr-i münîf kimesneye rencide ve te addisi olmayub her haline kefiller ve hoşnûd ve râzîlar iken...ashab-ı âğrâzdan bazı kimesneler hevâlarına tâbi hassa hasekilerine ve avcıbaşıya hezâr ifk-ü iftirâ ve gâmz sevdasıyla mahalleden hâlî olmamalarıyla... denilerek bu kimsenin taciz ve te addiye uğratılmaması ve mahalleden ihracına engel olunmasına dair hüküm yazılmıştır. 63 Üstteki Resim: Klasik Osmanlı mahallesi. Dar bir sokak, ahşap, cumbalı evler (XIX. yüzyıl sonları, Đstanbul.) Bu şekildeki örneklere arşiv kaynaklarında sıkça rastlanılmaktadır. Osmanlı Devleti halkı birbirine kefil ederek ve devlet memurlarınca bu durumun kontrol edilmesini sağlayarak mahalle ve köy idaresinde güvenlik ve asayişi temin etmiştir. Kısacası mahalle ve köyün kendine has güvenlik önlemleri Tanzimat döneminde de korunarak buraların güvenle yaşanılabilecek alanlar olması sağlanmıştır. Kaza ve Nahiye Yönetiminde Kefâlet Sistemi: Osmanlı da Tanzimat ın ilanının öncesinde kadı ve naibinin gönderildiği tüm yerleşim birimleri kaza olarak adlandırılmaktadır. Nitekim kazanın kelime anlamı bizzat kadı kelimesinden kaynaklanmaktadır. Tanzimat ın ardından ülke idaresindeki yeni yapılanma babında kaza idari birimi aynı adla nitelendirilmiş fakat yönetici memurda değişikliğe gidilmiştir. Tanzimat la birlikte ilmiye sınıfının gerileyerek bürokrat sınıfın ön plana çıkmasının bir tezahürü şeklinde algılanabilecek ve bu duruma örnek oluşturabilecek bir biçimde kazanın geleneksel yöneticisinin yerini yeni bir memur sınıfı üyesi olan müdür almıştır. 1842 yılından itibaren yürürlüğe konan yeni yönetim biçiminin yeni üyesi müdür, kazanın ileri gelenleri arasından seçimle işbaşına getirilmiştir. Valilerin denetimi altında müdürlerin en önemli görevleri aşar vergisinin toplanmasında muhassıllıkların başarısızlıkları ardından bu vergiyi tam ve zamanında toplama, müslim-gayrimüslim halkın uyum içerisinde yaşamalarını sağlama, Tanzimat ın yeniliklerinin uygulanmasında devlet politikasına uyarak yeniliklerin uygulanmasını sağlama ve elbette zaptiye askeri marifetiyle kazalarda güvenlik ve asayişin sağlanmasına yardımcı olmaktır. Ayrıca müdürler kazalardaki nüfus hareketlerini de kontrol 61 Bkz: Mehmet Aydın, Konya Şer iye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılda Konya da Gayr-i Müslimlerin Oturdukları Mahalleler, Nüfus Durumları ve Sosyo-Kültürel Çevre, XIII. Türk Tarih Kongresi (4-8 Ekim 1999 Ankara) Bildiriler, C. III, Kısım III, TTK Basımevi, Ankara 2002, ss.1389-1396. 62 BOA. Đstanbul Ahkâm, Kamil Kepeci Katalog., nu: 4/111/339, 1756. Bkz: Kal a, ve dğr., a.g.e., s. 100. 63 BOA. Đstanbul Ahkâm, Kamil Kepeci Katalog., nu: 5/284/862, 1760. Bkz: Kal a, ve dğr., a.g.e., s. 213. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 16

etmekle görevlendirilmişlerdir. Müdürlerin kazanın durumu ile ilgili görüş ve önerilerini kaza meclisinde görüştürdükten sonra merkeze gönderme ve çözüm isteme yetkileri de mevcuttur. Osmanlı Devleti nde diğer tüm memuriyetlerde olduğu gibi müdürlerin atanmasında da kefâlet sistemi uygulanmıştır. Osmanlı Devleti memuriyetlerde yolsuzluğu önlemek ve görevlerin hakkıyla yerine getirilmesi amacıyla ve görevli kimseleri hukuk karşısında sorumlu tutarak bağlamak amacıyla kefâlet sistemine başvurmuştur. Ayrıca memurlardan istenen kefil gelirlerinin garantisi olarak da algılanabilir. Eğer müdürler devlet gelirlerini ve vergilerini zimmetlerine geçirirlerse, kendisinden alınamazsa kefilinden, kefilinden alınamazsa valilerden tahsil edilmek yoluna gidilerek devlet gelirleri bir nevi sigorta yöntemiyle garantiye alınmıştır. Bu suretle müdürlerden tanınmış, güvenilir ve tabiri caizse zengin birer kefil istenmiştir. Genellikle sarrafların kefâletinin geçerli olduğu bilinmektedir. Ağır bir ücret karşılığında elde ettikleri beratlarda bulunan kuyruklu imzaya izafeten kendilerine Kuyruklu Sarraf denilen bu zümre kefil oldukları mültezimlerden veya mukataalardan büyük gelirler elde etmişlerdir. Bu yönleri ile devlete dahi borç verebilecek konuma ulaşan kuyruklu sarraflar, birleşerek büyük şirketler kurmuşlar fakat Avrupa tüccarı ile rekabet edemeyince 1852 den sonra bu işi bankerlere devretmek zorunda kalmışlardır. 64 Kazalarda oldukça önemli ve ağır bir yükü üstlenen müdürlerin görevlerini 65 imparatorluğun kimi bölgelerinde Kaymakamlara devrettiklerini görmekteyiz. 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesinin 44. maddesinde Kazânın umûr-ı mâliyesi ya ni vâridât-ı Devletin tâhsili ile merkez-i livâya irsâli ve masârifât-ı mukteziyenin îfâsı kâ im-i makâmın vazîfesindedir. 66 ifadesiyle müdürlerin yerine kaymakamlar görevlendirilmiştir ancak daha 1842 yılında yapılan düzenleme ile Kaymakam adı sancak yöneticisine verildiğinden 67 nizamnamenin bu hükmü karışıklığa yol açmaktadır. Tanzimat uygulamalarında bu karışıklık ve düalizme oldukça sık rastlamak mümkündür. Tanzimat ın ardından oluşturulan yeni idari birim Nahiye 1864 Nizamnamesinde Birkaç köyün toplanmasıyla meydana gelen yerleşmeler kazalara ilhak edilerek nahiye itibar olunacaktır. şeklinde açıklanmıştır. Ancak bu açıklama yeterli bir açıklama olmamıştır. Nahiyenin mahiyeti, nüfusu ve yönetim birimlerinin belirlenmediği için 1864 den sonra nahiyelerin oluşturulması ve yönetilmesinde çeşitli sorunlar çıkmıştır. Nahiye idari birimindeki sıkıntılar 1871 Nizamnamesiyle kısmen aşılmış ve nahiyelerin fiziki yapıları hakkında daha ayrıntılı bilgiler bu nizamnamede yer almıştır. Nizamnamede nahiye dairesine girecek köy ve çiftliklerde erkek nüfusun en az 500 olması öngörülmüş ve yönetim mekanizması olarak müdür ve nahiye meclisi yetkili kılınmıştır. Nahiye müdürünü vali tayin etmekte ve Dahiliye Nezareti de atamayı onaylamaktadır. 68 Nahiye meclisleri köylerdeki ihtiyar meclislerinden gönderilecek dört üyenin toplanmasıyla kurulmakta ve genelde iki üye gayrimüslim olmaktadır. Nizamnamede yer almamasına rağmen kazanında denetimi altında olan nahiyede hukuki işlemler vilayete kadar uzanan çok ağır bürokratik safhalardan geçmekte ve bu durum kırtasiyeciliği artırmanın dışında bir işe yaramamaktadır. 69 64 Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarihi Lügatı, Enderun Kitabevi, Đstanbul 1986, s. 194. 65 22 Eylül 1858 tarihli Vülât-ı îzâm ve mutasarrıfîn-i kirâm ile kâimekâmların ve müdürlerin vezâyifini şâmil talimat ın hükümlerinde müdürün yetki ve görevleri, seçim ve azil koşulları sıralanmıştır. Bu talimatın güvenlik hükümlerine göre; Kazâ müdürleri me mur oldukları kazânın kasaba ve kurâ ve sahrâ ve bi l-cümle mevâki ve inhasında umur-ı zabt ve rabt ın lâyıkıyle icra olunmasına ve ahali ve sekenenin bilâ istisna husûl-ı istirahat ve asâyiş ile mal ve can ve ırz ve nâmusların muhâfaza kılınmasına ve dâhil-i kazâya gelip gidenlerin tahkik-i ahvâline ve mürur ve u bur nizâmının tamamiyle icrasına ve zabtiye neferâtının ve sairenin kimseden meccanen yem ve yiyecek almamalarına ve resm-i mu taddan fazla kimseden bir şey alınmamasına dikkât ve ihtimâm edeceklerdir. Musa Çadırcı, Türkiye de Kaza Yönetimi (1840-1876), Belleten, C. LIII, Sayı 206, Nisan 1989, s.256 66 Osmanlı Vergi Mevzuatı, T.C. Maliye Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Yayın No: 1998/348, Ankara 1999, s. 328. 67 Musa Çadırcı, Tanzimat ın Đlanı Sıralarında Türkiye de Yönetim (1826-1839),Belleten, C. LI, sayı: 201, (Aralık 1987), s.1227. 68 Đlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli Đdareleri (1840-1880), TTK Yayınları, Ankara 2000, s.99. 69 Ortaylı, a.g.e., s. 106. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 17

Yandaki Resim: Osmanlı da özellikle Tanzimat ın ilanından sonra halkın tartışarak siyasete dahil olduğu en önemli alanların başında kahvehaneler gelmektedir. Resimde XIX. yüzyılda bir Osmanlı kahvehanesi ve nargile sefasında Osmanlı halkı görülmektedir. Tanzimat ın ardından Osmanlı Đmparatorluğunda göçebe yörükler ve aşiretlerin yerleşik hayata geçirilmeleri yolunda büyük çaba harcanmış ve bu doğrultuda çeşitli kanunlar yayınlanmıştır. Göçebe yörük ve aşiretlerin rahatsız edici hareket özgürlükleri Tanzimat ın öngördüğü yerleşik ve modern yapıya ters düşmektedir. Devlet yerleşik toplumun bu gruplardan şikâyetlerini dinlemiş ve güvenlik gerekçeleri sebebiyle fakat en önemlisi vergi toplama güçlüğü nedeniyle bu grupların yerleşik hayata geçirilmeleri konusunda büyük çaba sarf etmiştir. 70 Yürük ve göçebe aşiretlere nahiye statüsü tanınması ve aşiret reislerinin müdür sıfatıyla görevlendirilmesi bu çabaların bir sonucu olarak karşımızdadır. Örneğin Doğu Anadolu da konar-göçer yaşayan bir aşiret olan Hertuş aşiretine nahiye statüsü verilmiştir. 71 Tüm bu aksak yönlerine ve eksik örgütlenmelerine rağmen nahiye idaresi nahiye meclisleri aracılığıyla köyleri birleştirmiş ve kendi sorunlarını kendileri halledebilecekleri bir ortamın doğmasına yol açmıştır. Bu sayede Tanzimat ın öngördüğü müslim-gayrimüslim kaynaşması ve sonucunda Osmanlı milletinin yaratılması fikirlerine hizmet etmiş ve köylerdeki imar, ziraat, güvenlik vb. konularda merkezin geciken yapısına karşın kendi kendine bir yönetim tarzı oluşmuş ve uygulanmıştır. Kazalarda kaymakam ve nahiyelerde müdür olmak üzere yönetici sınıf daha iş başına gelirken kefil gösterme zorunluluğu sebebiyle sonrasında ise halkı birbirine kefil ederek ve mahalleköy gibi yerleşim yerlerinde bu sistemin uygulanışını denetleyerek kefâlet sisteminden faydalanmışlardır. Müdür mahalle muhtarlarını ve imamı, kaymakam da müdürü bu konuda denetlemiştir. Ayrıca müdür nüfus hareketlerini kaydetmek ve makalemizin ilerleyen kısımlarında bahsedeceğimiz Defter Nazırlığı na bu konuda yardımcı olmak, halkın mürûr tezkeresi uygulamasına bağlı kalmasına dikkat etmek ile sorumlu tutulmuştur ve bu görevlerini yerine getirirken yine kefâlet sisteminden yararlanmıştır. Eyalet ve Sancak Yönetiminde Kefâlet Sistemi: Klasik Osmanlı idari teşkilatında Eyalet yönetimi Beylerbeyi nin marifetiyle gerçekleştirilmektedir. Daha sonra beylerbeyi unvanı Vali unvanı ile yer değiştirmiş ve 1836 ya kadar eyaletleri valiler yönetmiştir. 2 Eylül 1836 da ise vali unvanı Müşir unvanı ile değiştirilmiştir. Bu tip isim değişikliklerine rağmen klasik vali yetkileri hep aynı kalmıştır. Vali eyalet sınırları içerisinde en yetkili memur konumundadır. Başta güvenlik ve asayişin sağlanması olmak üzere asker alımı, tüm vergilerin düzenli bir biçimde toplanması ve merkeze gönderilmesi gibi işlemlerin gerçekleştirilmesinden sorumlu tutulmuştur. 1836 düzenlemesinden sonra atanan müşirler ise aynı görev ve yetkilere sahiptirler. Bunların diğer valilerden farkı ise genellikle Asakir-i Mansuriye-i Muhammediye ordusunun üst düzey subayları olmalarıdır. Bazı eyaletlerde mutasarrıf ve muhassılların da yöneticilik yaptıkları biliniyorsa da bunun genel bir uygulama olmayıp özel durumlardan kaynaklanan bir olgu olduğu anlaşılmaktadır. 72 70 Bkz: Cengiz Orhonlu, Osmanlı Đmparatorluğunda Aşiretleri Đskân Teşebbüsü (1691-1696), Đstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Yayınları No: 998, Đstanbul 1963, Ayrıca; Salahaddin Çetintürk, Osmanlı Đmparatorluğunda Yörük Sınıfı ve Hukuki Statüleri, AÜDTCF Dergisi 2 (1943-1944), ss. 107-116. 71 Ortaylı, a.g.e., s. 105. 72 Çadırcı, a.g.m., s. 1227. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 18

Eyalet yöneticisinin bu göreve talip olabilmesi için devlet kademelerinde önemli görevlerde bulunmuş olması ve vezir rütbesine sahip olması zorunludur. Devlet, büyük iltizam ve mukataa gelirlerinin emanet edildiği bu yöneticiden güvenilir bir kethüda ve sarrafı kefil istemekte ve bu şekilde daha önce bahsettiğimiz biçimde gelirlerini garantiye almayı arzu etmektedir. Sancak yönetimi Osmanlı Đmparatorluğu nun asıl yönetim birimi olmakla birlikte Tanzimat a kadar gelinen süreçte bu özelliğini koruyan ve sonraki dönemde de birkaç küçük yetki değişimiyle birlikte devam ettirilen bir birimdir. Sancaktaki yönetici mütesellimdir 73 ve bu memur da diğerleri gibi kefâlet usulü ile görevinin başına gelmektedir. Mütesellim olmak için devlet görevinde hizmet vermiş olmak ve en az kapucubaşı rütbesinde olmak kefillerden sonra aranan şartlardandır. Bulundukları sınırlardaki vergi işlerini düzenlemek ve elbette sancakların güvenliğinin sağlanması bu memurun görevlerinin başında gelmektedir. 1836 dan sonra yeniçeri ocağının yerine oluşturulan Redif askeri birlikleri marifetiyle sancaklarda güvenliğin sağlanması yoluna gidilmiş ve yine halkın birbirine kefil edilmesi yoluyla oluşturulan sosyal kontrol mekanizmasının devamlılığı sancaklarda mütesellimler vasıtasıyla gerçekleştirilmiş ve uygulamaların denetlenmesine devam edilmiştir. Đmparatorluğun en üst düzeyde yönetim birimleri olan eyalet ve sancak idaresinin sorumlu memurları vali, müşir, mutasarrıf, muhassıl, ve mütesellimler bulundukları bölgenin elverdiği yetki sınırları dahilinde güvenlik ve asayişin temininde kefâlet uygulamasının uygulayıcısı ve denetleyicisi konumunda Osmanlı sosyal kontrol mekanizmasının birer parçası olarak görevlerini idame ettirmişlerdir. Tanzimat dönemi ve sonrasında halkın bilinçlenmeye ve siyasete ilgi duymaya başlaması, eğitim seviyesinin giderek artma eğiliminde olması ve matbaanın aktif biçimde kullanımı ile halkın gazete vb. yayınlara göstermiş olduğu aşırı ilgi yönetim mekanizmasının kendini koruma amacıyla göstermiş olduğu refleksif bir tepki mahiyetindeki sosyal kontrol mekanizmalarının gelişerek çeşitlenmesini de beraberinde getirmiştir. Özellikle II. Abdülhamid döneminde oldukça acımasız ve dayanaksız biçimde eleştirilen istibdât döneminin Osmanlı Devleti nin içerisinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik çıkmazlarla birlikte bahsettiğimiz ölçülerde de değerlendirilmesi zorunluluk arz etmektedir. 74 Men-i Mürûr Uygulaması ve Defter Nazırlığı nda Kefâlet Sisteminin Uygulanışı: Men-i Mürûr olarak bilinen ve bir yerden bir yere gitmenin izine bağlı tutulması ve pasaport benzeri bir belge ile bu fiilin gerçekleştirilmesi faaliyetine bağlı olarak işleyen bu uygulama resmi olarak 1821 yılında uygulanmaya başlanmıştır. Mora isyanı ile birlikte Türk kılığında çeşitli ajanların yakalanması böyle bir uygulamanın başlamasına sebep olmuş görünmektedir. 75 Ayrıca göç hareketlerinin oluşturduğu güvenlik ve asayiş zafiyetlerini ortadan kaldırılması, tımar sisteminin gereği olan halkın toprağa bağlanması ve zirai üretimin sürekliliğinin sağlanması, göçebe aşiretlerden vergi almanın oldukça zahmetli ve güç olması sebebiyle bu grupların yerlerinin belirlenmesinin gerekliliği ve özellikle Đstanbul gibi büyük şehirlerin göçlerle sosyal ve iktisadi yapısının bozulacağı ve iaşesinin sağlanması noktasında faydalı olacağı gerekçeleri ile men-i mürûr uygulaması imparatorluğun son dönemlerine kadar uygulana gelmiş bir sistemdir. 76 Alınan tüm önlemlere rağmen 73 Tanzimat döneminde mütesellimlik kurumu hakkında tafsilat için Bkz: Musa Çadırcı, II. Mahmut Döneminde Mütesellimlik Kurumu, AÜDTCF Dergisi, XXVIII, (1970), ss. 287-296. 74 II. Abdülhamid dönemi sosyal kontrol mekanizmalarındaki değişim ve gelişimler hakkında Bkz: Cengiz Kırlı, Kahvehaneler ve Hafiyeler: 19. Yüzyıl Ortalarında Osmanlı da Sosyal Kontrol", Toplum ve Bilim, Sayı: 83 (2000), ss. 58-79. 75 Tafsilat için Bkz: Ziya Kazıcı, Osmanlılarda Yerel Yönetim (Đhtisab Müessesesi), Bilge Yayıncılık, Đstanbul 2006, s. 210-219. 76 Özellikle Đstanbul da sistemin sıkı bir biçimde uygulandığını görmekteyiz. Đstanbul da üç ve beş yılda bir genel sayımların yapıldığı ve işsiz güçsüz takımının geldikleri yerler geri gönderilmelerine dair çeşitli talimatnameler yazıldığı kaynaklarla sabittir. Ziya Kazıcı nın konu ile ilgili araştırmalarından bir örnekte, Đstanbul da işsiz ve başıboş dolaşanların Taşçı Ali gemisiyle önce Đzmit e, oradan da memleketlerine gönderilmelerine dair bir belge bulunmaktadır. BOA. Cevdet, Zabtiye, nr. 494, 9 Kasım 1802., Bkz: Kazıcı, a.g.e., s. 212. Ayrıca Bkz: Musa Çadırcı, Tanzimat ın Đlanı Sırasında Anadolu da Đç Güvenlik, AÜDTCF, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.VIII., Sayı: 24, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1980, s.53., ve Musa Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 19

Đstanbul a göçün önlenememesi sistemin daha sıkı bir biçimde uygulanması zorunluluğunu beraberinde getirmiştir. 1826 da kurulan Đhtisab Nezareti men-i mürûr uygulamasını icra etmekle sorumlu tutulmuştur. Bu işle görevli ihtisab ağasının ilk icraatı Đstanbul da ne kadar hamal ve kayıkçı varsa kayıt altına almak ve her birini kefile bağlamak olmuştur. Konu ile ilgili bir talimatnamede (Đhtisab Nezâreti Nizamnamesi) men-i mürûr maddesine kemâliyle i tina ve dikkat ve bir kimsenin Der- saadet e gelmesi iktizâ eyledikde mahallinden alacağı mürûr tezkeresinde maslahat ve yahut ticaret ve yahut asker yazılmak zımmında velhâsıl ne içün geldiği beyân ve terkim ve iktizâ edenlere şediden tenbih olunarak Rumeli den gelenlerin tezkerelerine bakmak üzere Bostancıbaşı köprüsünde çend nefer ile Đhtisâb ağasının müstakîm ve mu temed birer adamı ikâme olunub 77 şeklinde açıklanan önlemler Đhtisâb Ağası marifetiyle sıkı bir biçimde uygulanmıştır. Alttaki Resim: Kayıkçılar devamlı surette kefâlet altında tutulurlardı. Yanda Đstanbul Haliç te kayıkçılar. Mürûr tezkeresi kazalarda kadı ve naibi tarafından verilen bir belgedir ve bir yere gitmek isteyen şahıs öncelikle mahallesi imamı veya muhtarından bir pusula almak ve bu pusulayı kadıya ibraz etmek mecburiyetindedir. Ayrıca aynı şahıs gideceği yerden veya mahallesinden bir kefil göstererek geri döneceğinin garantisini vermek zorundadır. Görüldüğü üzere mürûr tezkeresi uygulaması da kefâlet sistemine dayanan bir sistemdir. Mürûr tezkeresi uygulaması hakkında arşiv kaynaklarında oldukça fazla belge mevcuttur. Ahkâm defterlerine yansıyan bir örnekte bazı işleri için Hasköy Kazası na giden şahsın geri dönmesine engel olunmamasına dair yazılan hükümde Edirne Bostancıbaşısına ve Edirne den Âsitane-i sa adetüme gelince vakı olan kuzât ve nüvvâba ve yeniçeri serdârları ve iskale eminleri vesâir zâbitâna hüküm.. ifadesiyle sorumlu memurlar belirtilmiştir. Bununla beraber Süleyman nam kimesne Edirne ye geldükde mukaddemâ sâdır olan emr-ü şerîfüme imtisâlen mürûrlarına mümâna at olundığın bildirüb âsitane-i sa âdetüme mürûrlarına mümâna at olınmamak babında 78 denilerek bu kimsenin Đstanbul a dönmesine izin verilmiştir. Bir diğer örnekte Đstanbul Gümrüğü Emini Hüseyin Efendiye yazılan hükümde eşya-i mezburenin mürûruna mümâna at olunmamak babında emr-i şerîfüm sudûrını istid a eylediği ecilden 79 denilerek ordunun ihtiyacı olan bazı maddelerin Đstanbul a girişine ve geminin mürûruna (geçişine) engel olunmaması babında hüküm verilmiştir. Osmanlı Devleti XIX. yüzyıl boyunca ve yirminci yüzyılda yıkılışına kadar Kafkaslardan, Kırım dan, Arap yarımadasından ve özellikle Balkanlardan ülkelerine dönen muhâcirlerin oluşturduğu kafileleri yerleştirme ve bunların iaşesini temin etme gibi oldukça çetin bir süreçle karşı karşıya kalmıştır. Toprak kayıplarının yoğun bir biçimde yaşandığı belirtilen dönemde muhâcirlerin yerleştirilmesi, üretim sürecine dahil edilmesi, yerli halkla uyumlarının sağlanması gibi konularda Men-i Mürûr uygulaması yanında kefâlet sistemi özel bir önem arz etmiştir. Muhâcirlerin belirlenen bölgelere yerleştirilmesi yayınlanan Đskân-ı Muhâcirin Nizamnamesi ile kanunlaştırılmış ve Çadırcı, Tanzimat Döneminde Çıkarılan Men'-i Mürûr ve Pasaport Nizamnameleri, Belgeler, (1993) 15: 19, ss. 169-181., Ayrıca, M. Aktepe, XVII. Yüzyılın Đlk Yarısında Đstanbul un Nüfus Mes elesine Dair Bazı Vesikalar, Đ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, C. IX, Sayı: 13, ss. 1-30. 77 Musa Çadırcı, Tanzimat ın Đlanı Sırasında Anadolu da Đç Güvenlik, AÜDTCF, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.VIII., Sayı: 24, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1980, s. 55. 78 BOA. Đstanbul Ahkâm, Kamil Kepeci Katalog., nu: 4/114/352, 1756. Bkz: Kal a, ve dğr., a.g.e., s. 100. 79 BOA. Đstanbul Ahkâm, Kamil Kepeci Katalog., nu: 8/181/580, 1769. Bkz: Ahmet Kal a, Ahmet Tabakoğlu, Salih Aynural, Đsmail Kara, Eyüp Sabri Kal a, Đstanbul Ahkam Defterleri, Đstanbul Ticaret Tarihi III (1742-1779), Đstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Đşleri Daire Başkanlığı Yayınları Đstanbul 1997, s. 286. Osman Uysal, XIX. Yüzyılda Đç Güvenlik ve Asayişin Temini Açısından Kefâlet Sistemi 20