Ahlaki değerler, insanın hem doğru ve erdemli davranışta bulunma yeteneğini geliştirir, hem de dengeli ve sağlıklı bir kişilik kazanmasını sağlar. Kişinin, günlük hayatta ortaya koyduğu her türlü fikir, düşünce, söz, fiil, eylem ve hareketlerinin arkasında ahlaki değerler gizlidir. İnsanları umutsuzluktan ve şiddete başvurmaktan alıkoyacak, toplumu anarşiye düşmekten uzak tutabilmektedir. Ahlaki Olgunluk Ahlaki olgunluk, ahlaki duygu, düşünce, yargı, tutum ve davranış bakımından yetkin ve zirvede olma durumu ve bu duruma en zengin, en gerekli ve en dolgun anlamını veren ahlaki niteliklerin toplamını ifade eder. Ahlaki olgunluğa sahip bir bireyin, güvenilir, sorumlu, saygılı, adil, kendini kontrol edebilen, empati yeteneği gelişmiş iyi bir insan ve tüm bunların ötesinde kanunlara ve kurallara uyan iyi bir vatandaş olması beklenir.
Ahlaki Olgunluk Basamakları 1. Gelenek öncesi dönem: Ahlaki olay ve durumların, ceza ve ödül gibi fiziksel sonuçlarına göre değerlendirildiği ahlaki gelişim basamağıdır. Bu düzeydeki ahlaki düşünce ve yargının temeli, dış kontrol, yargının nedeni ceza tehdidi ya da ödül almadır. Bu gelişim basamağında ahlaki yargılar dış otoritenin görüşlerine dayanır. 2. Geleneksel düzey: Toplumun ahlak kurallarının ve değerlerinin olduğu gibi kabul edildiği ve benimsendiği ahlaki gelişim düzeyidir. Bu düzeyin ahlak anlayışına göre, yalnız toplumsal düzene uymak yeterli değil, bu düzeni desteklemek, savunmak, yaşatmak, korumak ve sürdürmek de önemlidir.
3. Gelenek ötesi düzey: Toplumun ahlak kuralları ve değer yargıları kabul edilmekle beraber, gerektiğinde bunların değişebilirliğinin ve düzeltilebilirliğinin değerlendirilebildiği ahlaki gelişim düzeyidir. Bu düzeyde, artık bireyin davranışlarını kendi vicdanı kontrol etmeye başlar. Birey ahlaki yargı ve davranışlarda evrensel ahlak değerlerini ve ilkelerini benimser. Artık birey geleneksel düzeyi aşmış, üst düzey bir kişilik ve olgun bir karaktere sahip olma yolundadır. insanların büyük çoğunluğu ahlaki olgunluk düzeyi bakımından ikinci ahlaki gelişim düzeyi olan "geleneksel ahlak" düzeyinde bulunurlar ve çok az insan en yüksek ahlaki olgunluk düzeyi olan üçüncü düzey, yani "gelenek ötesi" ahlak düzeyine geçebilirler.
Kültürel Yozlaşma Bir toplumun sahip olduğu dil, din, gelenek, sanat ve hayat tarzı gibi unsurların bütününe kültür denir. Başka bir deyişle kültür, bir milletin tarihi boyunca meydana getirdiği maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı gösteren, milletin tarihi boyunca oluşturulan maddi ve manevi değerlerin tümüne milli kültür denir. Bilim ve teknolojideki yeni buluş ve gelişmeler, kültürel değişmelerin kaynağıdır. Maddî kültür unsurları hızlı, manevi kültür unsurları ise daha yavaş değişir. Kültür değişmesi iki şekilde meydana gelir. 1. Zorunlu kültür değişmeleri; iç ve dış zorlamalar ve baskı yoluyla kültürün değişmesidir. Bu durumda, fertlerde kimlik krizi ortaya çıkar. 2. Serbest kültür değişmeleri; bir toplumun, başka toplumların kültürünü, hiçbir baskıya uğramadan benimseyip bünyesine uydurmasıdır.
Kültür Sömürgeciliği Bir millet için en büyük tehlike, milleti teşkil eden bireylerin millî kültür ve medeniyet değerlerine yabancılaşmasıdır. Yani kültür sömürgeciliğidir. Toplumlararası sosyal temasların artması, bilim ve teknolojideki büyük gelişmeler ve buna bağlı olarak ulaşım ve iletişim imkânlarının artması kültürlerarası etkileşimi arttırmıştır. Yani, bir bakıma, milletlerarası kültür mübadelesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu durumda kültürler karşılıklı etkilemekte ve etkilenmektedir. Bu kaçınılmaz hadise dengelenmez ise kültür sömürgeciliğine sebep olur.
Kültür sömürgeciliği, bir milletin manevi değerlerini, uzun bir alıştırma ve telkin dönemi sonunda terk ederek, başka bir milletin manevi değerlerine bağlanması dır. Kültür sömürgeciliğinin panzehiri ise kültür milliyetçiliğidir. Yani millî kültüre sahip çıkmak, onu desteklemek, yaşatmak ve geliştirmektir. Kültür sömürgeciliğinde hâkim millet, sömürmek istediği millete kendi kültürünü empoze eder ve aşılar ki, tatbikat başarıya ulaşınca, o milletin beşerî ve fizikî kaynaklarını sonuna kadar kendi emrinde kullanabilir.
Kültür emperyalizminde, milletlerin din, inanç, örf ve âdet, dil, zevk, sanat, ahlâk gibi kültür değerlerinin tahribi hedef alınmaktadır. Kültür emperyalizminin tatbik edildiği hedef ülkeler yavaş ve ustaca plânlanmış uzun vadeli faaliyetlerle, millî, manevi, tarihî, ahlâkî değerlerinden koparılarak yabancılaştırılmakta, kendilerine tatbik edilen hâkim kültürün etkisi altında benliklerini kaybetmiş nesiller meydana getirilmektedir.
Dilde Yozlaşma Dil, kültürün en temel öğesi ve insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir. Dilin düşünceyi etkilemesi, kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön vermesi büyük önem taşımaktadır. Dil insanlar arasında anlaşma vasıtası olduğuna göre insanı insan yapan, insanların bir araya gelerek toplum halinde yaşamasını sağlayan ve bu topluluklardan milleti meydana getiren en önemli vasıtadır
Dilin düşünce ile etkileşimi göz önüne alındığında, dilde oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür yapısını da bozabilecektir. Dilde meydana gele kirlenmeye yabancı dillerden dilimize giren çok sayıda sözcük ve dilimizin yanlış kullanımı neden olmaktadır. Toplumda madde ve kavram olarak var olan her şey dilde de vardır. Kültürel ve tarihi miras, ancak dil aracılığıyla yeni kuşaklara aktarılır. Dil, kültürel muhtevanın bir ansiklopedisi, hazinesi ya da sözlüğü gibidir.
Dil ve kültürdeki değişmeler doğal sayılabilir ancak başka dillerden sözcük alırken kurallarını da alıp kendi dilinde kullanma o dilin yapı, sesbilim, anlambilim, yazım ve okuma kural ve geleneklerini bozar, dilde kargaşaya neden olduğu için de dilde yozlaşma başlar. Son yıllarda Türkçeye, Avrupa dilleri ve özellikle İngilizceden giren yabancı sözcüklerin, Türkçenin kurallarını sarstığı ve dili yozlaştırmakta olduğu görülmektedir.
1970'li yıllarda Alman parlâmentosunda hükümetin dış ülkelerde Almanca öğretimini desteklemek için ayırdığı ödeneği fazla bularak eleştirenlere, devrin Dış İşleri Bakanı, "önce dil giderse, ardından mal gider Almanca bilenler, Alman mallarını tercih ederler" diyerek cevap vermiştir. İngilizce, dünyanın en güzel ve en kusursuz dili olduğu için değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin dili olduğu için yaygındır ve etkilidir. İngilizcenin günümüzdeki durumu, İlk Çağda Yunancanın, Orta Çağda Lâtincenin, 18.ve 19. yüzyıllarda Fransızcanın durumları ile benzerlik gösterir: O diller o çağlarda (çok güzel ve kusursuz diller oldukları için değil) hangi nedenlerle geniş bölgelerde yaygın iletişim aracı olmuşlarsa, İngilizce de günümüzde aynı nedenlerle aynı rolü oynamaktadır.
Dindeki Yozlaşma Din, toplumu ayakta tutan aile, ahlak, hukuk, ekonomi, eğitim gibi sosyal kurumlardan birisidir. En ilkelinden en gelişmişine kadar bütün toplumlarda din kurumu bulunmaktadır. Dinin toplumda başlıca iki fonksiyonu vardır. 1. Toplumda birlik ve bütünlüğü sağlamak 2. Toplumsal kontrol görevi yapmaktır.
Batı'da sosyolojinin kurucusu Auguste Comte, sosyolojiyi kurarken "İnsanlık Dini" adı verilen yeni bir din de kurmak istemiştir. Hatta Osmanlı Devleti, Rusya ve İran'a birer mektup göndererek onları bu dine davet etmiştir. Çünkü ona göre din, bir concensus oluşturarak toplumda birliği ve bütünlüğü sağlar. Yine sosyolojinin kurucularından Durkheim ve Malinowski bireysel hayatlarında agnostik olmalarına rağmen toplumların dinsiz yaşayamayacağını söylemişlerdir.
Dinin getirdikleri dışında, hiçbir değişmez gerçek yoktur. İnsanlığın bütün değerleri yer ve zamana göre değişmektedir. Bilimde esas olan değişmedir. İnsanoğlu, her şeyin değiştiği şu dünyada değişmez değerlere sahip olmak ister. Dinin yerini hiçbir kurum alamaz, onun fert ve topluma verdiği huzur, güven ve mutluluğu hiçbir şey sağlamaz. Milletlerin oluşmasında dinlerin önemli bir rolü vardır. Örneğin Alman milletinin oluşmasında Protestanlık Fransız milletinin oluşmasında Katoliklik, Türk milletinin oluşmasında İslamiyet önemli bir rol oynamıştır. Bunun kanıtı olarak Anadolu da yaşayan ve Türkçe konuşan fakat Hıristiyan olan Rum kabul edilerek Yunanistan a gönderirken hiç Türkçe bilmedikleri halde Müslüman oldukları için Türk kabul edilerek Anadolu ya yerleştirildiler
Ayrıca din, toplumların kimliklerini de korur. Avrupa yı titreten Attila nın torunları dinleri ve dillerini değiştirdikten sonra kimliklerini değiştirip kültürel olarak yok olmuşlardır. Örneğin şu anda Macaristan da çok sayıda Attila ismi bulunmasına rağmen toplumun çoğunluğu bu ismin bilincinde değildir. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere din, toplumları birbirine bağlayan bir kimlik oluşturan çimento vazifesi görmektedir. Bundan uzaklaşmak (yozlaşmak) bu çimentonun dökülmesi duvarın zayıflaması demektir.
Mesleki Yozlaşmanın Nedenleri Aşırı hırs, bencillik ve aç gözlülük Eksik değerlendirme Plansızlık İyi niyetle arkadaşlarını koruma güdüsü Yasaların kuralların ve yöntemlerin bilinmemesi İlgili yasaların çıkarılmasındaki gecikmeler Bireylerin kendilerini koruma güdüleri Maddi ve manevi doyumsuzluk servet açlığı İdeolojik, siyasi veya başka nedenlerle yapılan ayrımcılık
Mesleki Yozlaşmanın Sonuçları Yönetime karşı güven krizi Verimlilik, israf, mali krizler, hizmetlerin pahalılaşması, gelir dağılımında bozulma Kamu görevlilerinin liyakatsizliği Sosyal dokunun zayıflaması Ekonomik gelişme, demokrasi ve hukuk devletinin zayıflaması