HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI 31 Ekim 03 Kasım 2013 / BURSA Grup Adı Grup Konusu Grup Başkanı Grup Sözcüsü : 6. Daire : 6. Daire Konuları : İlhan HANAĞASI (Danıştay Üyesi) : Ulya EMİROĞLU (Danıştay Tetkik Hâkimi) Raporlama Heyeti :1- Volkan MÜFTÜOĞLU 2- Aziz AKGÜL 31.10.2013 tarihinden başlamak üzere iki gün süre ile yapılan hukuki müzakere toplantılarında, Danıştay Altıncı Dairesi'nin görev alanına giren konular kapsamında belirlenen konu başlıkları çerçevesinde müzakere toplantısı yapılmıştır. Bu kapsamda, daha anlaşılır olacağı düşüncesiyle konu ve bu konu başlığı altında yapılan tartışmalar, değerlendirmeler ve sonuçlar maddeler halinde ve genel hatlarıyla aşağıda sistematikleştirilmiştir. 1 - İmar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması ile plan türleri ve plan yapma konusundaki yetkili idareler plan yapım sürecinde gündeme gelen yetki çatışmasından kaynaklanan uyuşmazlıklar ve söz konusu planların birbirleriyle olan ilişkileri konusunda görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bu madde başlığı altında yapılan müzakerelerde, plan türleri ve plan yapma konusundaki yetkili idareler üzerinde durularak, bu süreçte gündeme gelen yetki çatışması kaynaklı uyuşmazlıklar ve söz konusu planların birbirleriyle ilişkileri ele alındı. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının, plan hiyerarşisinde üst kademede bulunması ve planladığı alan itibariyle geniş bir bölgeyi kapsaması nedeniyle bu planlara karşı açılan davalarda yapılacak teknik ve hukuki incelemelerde, diğer plan türlerine göre farklılık arz etmesi nedeniyle, anılan planın diğer alt ölçekli planlara yön vermesi açısından uzun vadeli bir öngörü ve planlama getirdiği hususlarının özellikle dikkate alınması gerektiği paylaşıldı. 1
Buna bağlı olarak, büyük ölçekteki planların şematik planlar olduğu, düzenledikleri alan itibariyle ayrıntılı kullanım kararları getiremeyecekleri, arazi parçalarının genel kullanış biçimlerini gösterir nitelikte oldukları, yapılaşma koşullarının alt ölçekli planlarla geliştirilmesinin gerektiği, alt ölçekli planların üst ölçekli planlara uygunluğu denetlenirken, planlar arasındaki kullanım kararlarının birbiri ile uyumlu olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasının gerekliliği aktarıldı. Plan türlerinin hiyerarşik bir ilişkisi olduğu saptandıktan sonra, bu kapsamda her ölçekteki planın kendi ölçeğinde düzenleyici işlem olduğu ve son zamanlarda değişen Daire görüşüne ilişkin örnekler verilerek, 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının 1/5000 ve 1/25000 ölçekli nazım imar planlarının uygulaması olduğunun kabul edildiği, uygulama imar planı ile birlikte, bu planın dayanağı olan üst ölçekli planlara karşı dava açılabileceği vurgulandı. Genel düzenleyici işlem olan planlara karşı askı tarihlerinden itibaren dava açma süresi içerisinde uyuşmazlık çıkarılabilecekse de; uygulama işlemi ile birlikte planlara karşı her zaman dava açılmasının mümkün olduğu konusunda fikir birliğine varıldı. Bu kapsamda, her ölçekteki plana yönelik olarak yapılacak değişiklik talebinin, söz konusu planlara karşı dava açma süresini canlandıracağı, ancak; imar durum belgesi alınmak suretiyle açılacak davanın sadece uygulama imar planına yönelik olabileceği, nazım imar planına karşı dava açma süresini başlatmayacağı yolundaki Daire görüşü belirtildi. Bir alanın planlanmasında, esas planın nazım imar planı olduğu, bu nedenle nazım imar planı olmayan bir alanda yapılan uygulama imar planının ve parselasyon işleminin hukuka aykırı olduğu, ancak; dava devam ederken nazım imar planının yapılmış olması halinde, bu plana göre uygunluğunun değerlendirilmesi gerektiği, yerel yönetimler dışında istisnai yetkiye sahip olan kamu kurumlarının yetki alanı içerisinde kalan alanlarda hazırlanan imar plan kararlarının, çevresiyle ve teknik altyapı alanlarıyla uyumlu olmasının gerekliliği müzakere edildi. Nazım imar planlarının, varsa üst ölçekli plana uygunluğunun aranacağı, çevre düzeni planı olmaması ya da iptali halinde nazım imar planının dayanaksız kaldığından söz edilemeyeceğinden, bu gerekçeyle iptalinin uygun olmayacağı, ancak; üst ölçekli planın 2
kullanım kararı yönünden iptal edilmesi ve dava konusu edilen nazım imar planının da aynı fonksiyonu içermesi halinde iptal edilebileceği tartışıldı. Mahkemelerce yapılacak keşif ve bilirkişi incelemelerinde, uyuşmazlık konusu taşınmazın durumuna ve bilirkişilerin uzmanlık alanlarına göre bilirkişi seçiminin ve bilirkişiler için müellif yeterlilik belgesi aranmamasının daha doğru bir yaklaşım olacağı, bilirkişi incelemelerinin sadece uyuşmazlığın teknik konuları ile sınırlı kalması, uyuşmazlıkta hukuki bir değerlendirmeyi esas alan bilirkişi incelemesinden kaçınılmasının daha doğru bir yaklaşım olacağı kabul edildi. İmar planlarına ilişkin dava süreci devam etmekte iken dava konusu planda değişiklik yapılması halinde yargılamanın ne şekilde devam edeceği hususu tartışmaya açılarak, dava devam ederken yapılan plan değişikliklerinin, dava konusu taşınmazı etkileyip etkilemediğinin incelenmesi gerektiği, aynı fonksiyonun yeni planda da devam ediyor olması halinde, bu husus belirtilerek yargılamaya devam edilmesi gerektiği anlatıldı. Diğer taraftan; fonksiyonel olarak değişiklik söz konusu ise davacı talebinin gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği üzerinde duruldu. Kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesi konusunda kanunda öngörülen geniş yetki alanı tartışıldı. Güncel uyuşmazlıklarda kentsel dönüşüm alanı belirlenirken işlem ya da kararın sebep unsurunun idarelerce ortaya konulamadığı tespit edildi. Gerekçesiz ve araştırma yapılmadan kentsel dönüşüm alanı belirlenmesine yönelik işlemin yürütmenin durdurulmasına dair Daire kararının İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verildiği gerekçesiyle kaldırıldığı ifade edildi. Sonuç olarak, davalı idarelerce bir alan kentsel dönüşüm alanı olarak ilan ediliyor ise kararın sebep unsurunun açık bir şekilde ortaya konulması gerektiği sonucuna varıldı. Planların belediye tarafından belirlenen yerde ilanı ile birlikte 2011 yılında yapılan değişiklik sonrasında kurum internet sitesinde de ilan edilmesi gerektiği, sanal ortamda ilan konusunda ispat yükünün ilgili idarelere ait olduğu ortak görüşüne ulaşıldı. Bu koşul yerine getirilmeden uygulamaya geçirilen imar planlarının şekil şartlarının ihlali nedeniyle iptalinin gerektiği, ancak; herhangi bir uygulama söz konusu değil ise henüz kesinleşmemiş olarak kabul edileceği kanısına varıldı. 3
Planlara karşı açılan davalarda, dava açanların, taşınmaz maliki, kiracı, belde sakini, belediye meclis üyesi, kamu kurum ve kuruluşları, kamu tüzel kişileri, dernekler v.b. olma durumuna dava açma ehliyetinin değişik olasılıkları gözden geçirilerek, uyuşmazlık çıkaran şahısların ehliyetinin, yargılama boyunca devam etmesi koşulunun aranması gerekliliği üzerinde duruldu. Birel işlemlere karşı açılacak davalarda, işlemin muhatabı olmayan üçüncü şahısların dava açma ehliyetine dair Daire görüşleri paylaşıldı. Uyuşmazlıklarda, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin, plan veya parselasyonu yapan idare/idareler üzerinde bırakılması gerektiği, yalnızca planı askıya çıkarmış olmasından dolayı ilgili idarenin yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması gerektiği açıklandı. Plan değişikliği talebi ile yapılan başvuruların yetkisiz makam tarafından reddedilmiş olması nedeniyle verilen iptal kararlarının, söz konusu kararların davadan bekledikleri hukuki faydayı sağlamadığı gerekçesiyle davacılar tarafından temyiz edilmesi durumunda, plan değişikliği talebine yönelik olarak işin esasına girilmesi gerektiği gerekçesiyle Daire tarafından bozulduğu açıklanmışsa da, bazı katılımcılar tarafından bu husus eleştirilerek, bu görüşe katılmadıkları belirtildi. 2 - Parselasyon İşlemi ile İlgili Olarak Yapılan Değerlendirmeler Şu Şekildedir. Bireysel işlem olarak kabul edilen, parselasyon planlarının iptali istemiyle açılan davalarda, ancak taşınmaz maliklerinin dava açma ehliyetine sahip oldukları, bunların yanında zilyet, ya da tapu tahsis belgesiyle taşınmazı kullananlar tarafından parselasyona karşı açılan davalarda, dava açma ehliyetlerinin bulunmadığı, ancak iddiaların bireysel menfaatin ötesinde kamusal nitelik taşıması halinin bunun istisnası olduğu yolundaki Daire kararları belirtildi. Parselasyon işlemi yapılırken 2981 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinin uygulanması şartlarının bulunup bulunmadığı hususlarının incelenmesi gerektiği, özel parselasyona dayalı olarak rızai taksim yapılmış olması ve yapılaşmanın tamamlanmış olması halinde Ek-1. maddenin uygulanabileceği, Sit alanlarında da parselasyon yapılırken Ek-1. maddenin uygulanacağı yolundaki Daire görüşü tartışmaya açıldı. 4
Parselasyon yapılırken Hazine, vakıflar ve diğer kamu kurumlarına ait taşınmazlarla ilgili olarak da özel şahıslara ait taşınmazlar gibi dağıtım yapılması gerektiği belirtilerek, tapuda tescil edilmemiş olan taşınmazların düzenleme ortaklık payı kesintisi yapıldıktan sonra Hazine adına tahsis edilmesi gerektiği, 2B arazilerinin Orman Kanuna tabii olması nedeniyle, söz konusu alanlarda parselasyon yapılamayacağı aktarıldı. Parselasyon işlemine karşı açılan davalarda, taşınmaz malikinin daha önceki bir tarihte emlak vergi beyannamesi vermiş olmasının veya imar parseline ilişkin olarak tapu belgesi almış olmasının, dava açma süresinin hesaplanması sırasında gözönünde tutulması gerektiği belirtildi. 3 Kamulaştırmayla ilgili olarak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu yönündeki kararının, Daire kararlarına yansıması aktarıldı. Bu kapsamda, imar planlarında sosyal donatı alanlarına ayrılan taşınmazların uzunca bir süre kamulaştırılmaması ve fonksiyonlarının değiştirilmemesi nedeniyle oluşan mülkiyet hakkı ihlallerinin önüne geçilmesi gerekliliğinin yargı mercilerinin görevi olduğu anlatıldı. İmar Kanununun 10. maddesi uyarınca belediyelere imar planının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklendiği, kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar programlarına alınmadan bekletilmesinin uygun görülmediği, İdareye herhangi bir takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma ödevi yüklenmiş olmasına rağmen taşınmazların imar programına alınmaması nedeniyle, davacıların mülkiyet hakkının belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı, bu nitelikteki davalarda idareye taşınmazın imar programına alınıp alınmadığının sorulması, imar programına alınmayan taşınmazların fonksiyonlarının idarelerce değiştirilmesi ya da imar programına alınarak kamulaştırılması gerektiğinden 5
hareketle kararın oluşturulması gerektiği, Daire kararlarından örnekler verilmek suretiyle açıklandı. Taşınmazların kamulaştırılmaması nedeniyle açılan tazminat davalarında, tazminat istemlerinin Daire tarafından haklı görüldüğü, emlak değerlendirme uzmanın da aralarında bulunduğu bilirkişi heyetince taşınmazların rayiç bedellerinin hesaplanarak ödenmesine karar verilmesi gerektiği yönündeki yeni içtihatlar açıklandı. Uyuşmazlık mahkemesi kararı gereği, kamulaştırmasız el atma davalarında İdari Yargının görevli olduğu, buna karşın Yargıtay tarafından bu hususun henüz tam anlamıyla benimsenmediği, şu aşamada hukuki el atmalarda İdari Yargının, fiili el atmalarda ise Adli Yargı mercilerinin görevli olduğu konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu. Organize Sanayi Bölgelerinin kamulaştırma yapma yetkilerinin bulunmadığı yolundaki Daire kararından bahsedilerek, Organize Sanayi Bölgelerine kamulaştırma yapma yetkisi veren düzenlemenin, somut norm denetimi yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gönderildiği belirtildi. Bunların dışında; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından örnekler verilerek, çeşitli türdeki davaların çözümünde bu kararların nasıl yorumlandığı ve Danıştay kararlarına aktarıldığı, örnek kararlar eşliğinde gösterildi. En son olarak, İmar Hukuku kapsamındaki uyuşmazlıkların, niteliği gereği birçok uyuşmazlığa nazaran daha geç çözümlendikleri, gerek ilk derece mahkemeleri, gerekse de Danıştay tarafından uyuşmazlık sonuçlandırılıncaya kadar geçen zaman zarfında İdare tarafından, düzenleme ve uygulamaların hızlıca hayata geçirilebildiği, çoğu zaman uygulama imkanının kalmaması nedeniyle verilen kararların dava açanlar açısından bir anlam ifade etmediği konusunda katılımcılar hemfikir olduklarını belirttiler. Bu nedenle; bireylerin mülkiyet hakkı ile ilişkileri gözönünde bulundurularak uyuşmazlıkların daha hızlı karara bağlanmaları için uygulanabilecek yöntemler tartışıldı. Bu kapsamda; yargı mercilerince aşırı şekilci bir anlayışla yargılama yapılmasından kaçınılması, mümkün mertebe dava açan şahısların iradelerinin anlaşılması konusunda özen gösterilmesi, mülkiyet sorunlarını sürüncemede bırakacak nitelikte veya yeni uyuşmazlıklar ortaya çıkaracak etkisiz kararlar verilmemesinin, bu sorunları aşmada yardımcı olacağı yolundaki görüşler aktarıldı. 6