Bilgi (11) 2005 / 2 : 141-145 K i t a p T a n ı t ı m ı Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı * Hale Biricikoğlu 1 1993 yılında Bill Clinton a bağlı Ekonomik Danışmanlar Konseyi nde görev yapmak için akademik kariyerini bir kenara koyan Joseph E. Stiglitz, 1997 yılında Dünya Bankası na geçip üç yıl boyunca burada baş ekonomist ve başkan yardımcısı olarak görev yapmıştır. Bu nedenle Stiglitz in, küreselleşmenin gelişmekte olan ülkeler ve orada yaşayan insanlar üzerindeki etkisini görmek bakımından oldukça önemli bir konumda bulunduğunu söyleyebiliriz. 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü alan yazar Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı isimli kitabında, IMF yi ve önerdiği politikaları sert bir dille eleştirmektedir. Stiglitz esas itibariyle küreselleşme sürecine karşı değildir. Ona göre, küreselleşme, yani serbest ticaretin önündeki engellerin kalkması ve ulusal ekonomilerin daha fazla bütünleşmesi iyi yönde kullanılabilecek bir güç oluşturabilir. Bu güç, dünyadaki herkesi, özellikle de fakir insanları zenginleştirebilecek bir potansiyele sahiptir. Ancak engellerin kaldırılmasında büyük rol oynayan uluslararası ticari anlaşmalar ve gelişmekte olan ülkelere dayatılan politikalar, küreselleşmenin gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır (Stiglitz, 2004: 9). Görüldüğü gibi, Stiglitz in eleştirisi, daha çok, küreselleşmenin yönetiliş tarzına yöneliktir. Stiglitz in küreselleşmeyi değerlendirme biçimi Falk ile aynı doğrultudadır. Falk da uygulanan neo-liberal politikalar sonucu ortaya çıkan ve yırtıcı küreselleşme * 1 Joseph E. Stiglitz (2004). Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı (Çeviri: Arzu Taşçıoğlu, Deniz Vural, İstanbul: Plan B Yayıncılık (Üçüncü Baskı). 315 Sayfa. Araştırma Görevlisi, Sakarya Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü
142 olarak ifade ettiği ters etkilerin kaçınılmaz olmadığını, bu etkilerin küreselleşmenin yanlış yönetilmesinden kaynaklandığı belirtmektedir (Falk, 2001). Buna karşın ekonomik küreselleşmeye daha farklı açılardan yaklaşanlar da bulunmaktadır. Örneğin Thompson ve Hirst, küreselleşmeye kuşkulu bir şekilde yaklaşmakta ve varlığını sorgulamaktadır. Onlara göre, bugün gerçek anlamda bir küreselleşmeden bahsedemeyiz. Çünkü bugün ulus ötesi şirketler görece azdır, çoğu şirket ulusal temellidir. Sermaye hareketliliği sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere değildir. Daha çok sanayileşmiş ülkeler arasında yoğunlaşmaktadır. Bir başka ifade ile ticari ve finansal hareketlilik Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika arasında cereyan etmektedir. Sonuç olarak, küresel sistem, dünya nüfusunun üçte ikisini dışlamaktadır (Thompson ve Hirst, 1996: 27-28). Stiglitz in incelemeye çalıştığımız kitabı dokuz bölümden oluşuyor. İlk bölümde, küreselleşmenin olumlu ve olumsuz yönlerinden bahsedilmektedir. Stiglitz, bir çok ülkenin hızla kalkınmasını, bilgiye ulaşmanın giderek kolaylaşmasını ve dış yadımların daha fazla sayıda insana ulaşmasını küreselleşmenin olumlu tezahürleri olarak görmektedir (sayfa 26-27). Ancak küreselleşmenin getirileri savunucularının iddia ettiğinden az, buna mukabil dünyanın ödemekte olduğu bedel küreselleşme savunucularının iddia ettiğinden fazladır (sayfa 30). Stiglitz, dünyadaki eşitsizliğin her geçen gün artmasını 2 ve dünya çapında ekonomik istikrarın sağlanamamasını küreselleşmenin olumsuz sonuçları olarak görmektedir (sayfa 27-28). Stiglitz, IMF nin empoze ettiği ekonomi politikalarının başarısız olduğunu ve bu politikaları uygulayan ülkelerde ekonomik krizlerin daha da arttığını, buna karşın IMF nin politikalarına karşı alternatif programları uygulayan ülkelerin başarılı olduğunu söylemektedir. Hatta bu konuda ABD yi örnek olarak vermektedir. Ona göre, eğer ABD de IMF nin danışmanlık raporunu dinlemiş olsaydı 90 lı yıllardaki ekonomik patlama yaşanmazdı (sayfa 70). Stiglitz e göre, IMF nin önerdiği politikaların başarısız olmasının en önemli nedeni, muhatap ülkelerin sosyoekonomik koşullarını dikkate almıyor, bütün ülkelere aynı programı dayatıyor olmasıdır. İki ülkenin taslak raporlar arasındaki tek farklılık ülke isimleridir. Paragraflar bütün halinde bir ülkenin raporundan alınıp diğerine kopyalamaktadır. Bu nedenle Stiglitz, IMF nin programlarını hazırlarken, mutlaka söz konusu 2 Günümüzde küreselleşmeye yönelik en önemli eleştiri, dünyadaki eşitsizliği arttırıyor olmasıdır. N i- tekim küreselleşme ile refah ve üretim artmasına rağmen, yaygınlık ve derinlik kazanan hegemonyaya karşı gezegen ölçeğinde direniş gösterilmesine yönelik çağrılar yapılmaktadır (Yılmaz, 2004: 114).
143 ülkede yaşayanlara danışılması gerektiğinden bahsetmektedir. Çünkü bu ülkelerde yaşayanlar ülke ekonomisi hakkında daha fazla bilgiye sahiptirler. Bunun yanında bir programın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için, programın uygulayıcıları tarafından da desteklenmesi gerekmektedir (sayfa 70-71). IMF nin politikaları konusunda Tabb da aynı görüşlere sahiptir. Ulus ötesi şirketler, Dünya Bankası ve IMF gibi küresel hükümranlık örgütleri, coğrafi konumlarına ve tercihlerine aldırış dahi etmeden bütün ülkeleri birbirine benzemeye zorlamıştır. Böyle bir yaklaşımın doğal sonucu, radikal alternatiflerin söz konusu olmadığı, Thatcher in özdeyişindeki gibi, başka seçenek yok dayatması olmuştur (Tabb, 2001: 351). Ancak Stiglitz den farklı olarak Tabb, IMF politikalarının dışında Dünya Bankası ve ulus ötesi şirketlerin politikalarından da bahsetmektedir. Stiglitz, IMF tarafından adil ve sürdürülebilir bir büyüme için tek seçenek olarak sunulan ve Washington Uzlaşması olarak ifade edilen neo-liberal iktisat politikalarını piyasa fundamentalizmi olarak kavramsallaştırmaktadır. Söz konusu politikalar Adam Smith in görünmez el kavramına dayanmaktadır. Bu anlayışa göre, piyasa sanki ekonomide görünmez bir el varmış gibi verimli olarak işler. Ancak Stiglitz, gelişmekte olan ülkelerde piyasaları kendi haline bırakmanın bu sonuçları ortaya çıkarmadığını, piyasalarda verimliliği arttırmak için devlet müdahalesinin gerekli olduğuna inanmaktadır (sayfa 95). IMF nin önerdiği politikalar, mali kemer sıkma, özelleştirme, liberalleştirme ve yabancı yatırımların arttırılmasıdır. Stiglitz e göre, bu politikaları benimseyen ülkelerde kalkınma yavaş olmaktadır. Ona göre, özelleştirmenin olabilmesi için, öncelikli olarak gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekir. Ancak IMF, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını beklemeden hızlı bir şekilde özelleştirme yapılması gerektiğini savunmaktadır (sayfa 76-78). Stiglitz, finans piyasalarında, sermaye piyasalarında ve ticaret engellerinde devlet müdahalesinin ortadan kaldırılması olarak ifade edilen liberalleşme politikalarında da batının ikiyüzlü hareket ettiğini söylemektedir. Batılı ülkeler bir yandan kendi ihraç ettikleri ürünlerin serbestleşmesini istemekte ancak diğer yandan gelişmekte olan ülkelerin rekabetinin tehdit edebileceği alanlarda korumacı politikalarını sürdürmektedir. Stiglitz, aynı ikiyüzlülüğün sermaye piyasalarında da olduğunu söyler. Batılı ülkeler, sermaye piyasalarını liberalleştirmek için 1970 li yıllara kadar beklemişlerdir. Ama gelişmekte olan ülkelerden bunları hemen yapmaları istenmektedir (sayfa 81-82).
144 Kissenger da IMF patentli politikalar bağlamında Stiglitz ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. Kissenger a göre IMF, serbest dolaşımın bağnazlığının doğal sonucu olarak ortaya çıkan bunalımın nedenlerini, ülkelerin güçsüzlüklerinde aramaktadır. IMF nin tek ilaçlı reçetesinin sonuçları, yaşam düzeyinin hızla düşmesi, işsizlik ve yolsuzluk patlaması ve kapitalist ekonomik rejimlerin bu ülkelerde zayıflamasıdır. Güneydoğu Asya daki durum bunun canlı örneğidir (Kissinger, 2000: 134-135). Parenti da Üçüncü Dünya ülkelerinin, ABD ve diğer batılı ülkeler tarafından kontrol edilen IMF den çok ağır koşullar altında borç aldığını söylemektedir. Ona göre yüksek faizler ve ağır ödeme koşulları nedeniyle borçlu ülkelerin gelirlerinin giderek daha büyük bölümü iç tüketime pek bir şey bırakmaksızın borç ödemeye gitmektedir (Parenti, 2002: 29). Ancak Stiglitz, Üçüncü Dünya ülkelerinin içine düşmüş olduğu bu handikaptan çok fazla bahsetmemektedir. Stiglitz in Washington Uzlaşması politikalarına yönelttiği bir başka eleştiri, bu politikaların adalet kavramına önem vermemesidir. Küreselci, serbest piyasacı ve IMF ci yaklaşım, fakirlere yardım etmenin en iyi yolu olarak, ekonomik büyümeyi göstermektedir. Büyümenin nimetlerinden eninde sonunda fakirler de istifade edecektir. Stiglitz, bu yaklaşımın gerçekleri yansıtmadığını söylemektedir (sayfa 99-100). Nitekim Avrupa Komisyonuna sunulan 1999 tarihli rapor, gelir dağılımındaki dengesizliğin giderek arttığını göstermektedir. Dünya nüfusunun yüzde 95 ini teşkil eden 77 ülke üzerinden yapılan çalışmaya göre, nüfusun yüzde 56,6 sında gelir dengesizliği artmış, yüzde 11,9 unda ise değişmemiştir (Yılmaz, 2004: 318). Stiglitz, Doğu Asya krizi üzerinde de durmaktadır. Ona göre, IMF Doğu Asya krizinin ortaya çıkışından sorumlu olduğu gibi, bu krizin şiddetlenmesinin de müsebbibidir. Stiglitz, IMF ve ABD nin dayatması sonucu sermaye hesabının liberalleşmesini, tek başına krize yol açan neden olarak görmektedir. Bunun yanında IMF nin kriz ortaya çıktıktan sonra da birçok hatası olduğunu belirtmektedir. Öncelikli hatasının ise, krizin yanlış teşhis edilmesi olduğunu söyler. Yazar, Doğu Asya daki krizin aşılması için ekonominin canlanmaya ihtiyaç duyduğunu, ancak IMF nin dayattığı maliye politikalarının çok sıkı olduğunu, bunun da ekonomik durgunluğu daha da arttırdığını ifade etmektedir. Stiglitz e göre, IMF nin ikinci hata dalgası ise, bankacılık sistemi ile ilgili yaptığı düzenlemeleridir. IMF, sermayesi yetersiz olan bankaların kapatılmasına yönelik bir politika izlemiştir. Ancak bu durumda olan bankalar birden fazla olunca, sistemde önemli sorunlar ortaya çıkmıştır. Stiglitz e göre, bu krizde IMF nin en korkunç hatası ise, sosyal
145 boyutu ihmal etmiş olmasıdır. Aşırı daralmacı para ve maliye politikaları birçok ülkede isyan çıkmasına neden olmuştur (sayfa 121,126,135,141). 3 Stiglitz, piyasa ekonomisine geçiş sürecinde, Rusya nın yanlış bir yöntem uyguladığını da söylemektedir. Yazara göre, piyasa ekonomisine geçişte iki yöntem uygulanabilir. Bunlardan birisi şok terapi yöntemi, diğeri de aşamalı geçiş yöntemidir. Aşamalı geçiş yöntemine göre, piyasa ekonomisine geçiş hızlı bir şekilde gerçekleşmemelidir. Buna karşın şok terapi yönteminde, geçiş hızlı bir şekilde olmalıdır. Komünizme geri dönüş ihtimali dikkate alınarak Rusya da ikinci yöntem uygulanmıştır. Fakat ekonomik gelişmeyi sağlanamamıştır. Buna karşın Çin in başarısı, Rusya nın başarısızlığı karşısında tezattır. Çin Ekonomisi ortalama yüzde 10 lar seviyesinde büyürken, Rusya Ekonomisi yüzde 5,6 lık bir küçülme yaşamıştır. Nitekim Kissenger da, IMF nin karşılaştığı her olayda gözlemlenen politik ve ekonomik yetersizliğin Rusya deneyimi ile tescil edildiğini, Rusya daki siyasi rejimin üzerinde ısrarla durulmasının ekonominin çöküşünü hızlandırdığını belirtmektedir (Kissenger, 2000: 137). Kaynakça Falk, Richard (2001). Yırtıcı Küreselleşme (Çeviri: Ali Göksu). İstanbul: Küre. Kissenger, Henry (2000). Uluslararası Para Fonu Yarardan Ziyade Zarar Veriyor (Çeviri: Erdoğan Soral). Mülkiye Dergisi, Cilt 24, Sayı 22 (Mayıs-Haziran 2000). Parenti, Michael (2002). İmparatorluğa Hayır (Çeviri: Serpil Demirci, İbrahim Yıldız). Ankara: Ütopya Yayınevi. Stiglitz, J. E. (2004). Küreselleşme: Büyük Hayal Kırıklığı, (Çeviri: Arzu Taşçıoğlu, Deniz Vural). İstanbul Plan B Yayıncılık (Üçüncü Baskı). Şimşek, Osman (1999). Küreselleşmenin İktisadi Etkileri ve Kıtlık Meselesi. KÖK Araştırmalar Dergisi, Sayı 1-2. Tabb, K. W. (2001). Küreselleşme Bir Sorun Ama Asıl Sorun Sermayenin Gücü (Çeviri: Ali Tartanoğlu). Mülkiye Dergisi, Cilt 25, Sayı 26 (Ocak-Şubat 2001). Thompson, G., P. Hirst (1996). Küreselleşme Sorgulanıyor (Çeviri: Çağla Erdem, Elif Yücel). Ankara: Dost. Yılmaz, A. (2004), İkinci Küreselleşme Dalgası. Ankara: Vadi. 3 Asya da görülen mali kriz, küreselleştiğine inanılan dünya ekonomisinin, karşı karşıya kaldığı küresel boyutlu ciddi bir kaza olarak değerlendirilmektedir (Şimşek, 1999: 40).