Genişletilmiş 3. Baskı
Doç. Dr. Mustafa Bektaş Yrd. Doç. Dr. M. Barış Horzum Seri Editörü: Doç. Dr. Bahri ATA OTANTİK ÖĞRENME ISBN 978 605 364 109 4 Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. 2014, Pegem Akademi Bu kitabın basım, yayın ve satış hakları Pegem Akademi Yay. Eğt. Dan. Hizm. Tic. Ltd. Şti. ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da bölümleri, kapak tasarımı, mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik, kayıt ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz, dağıtılamaz. Bu kitap T.C. Kültür Bakanlığı bondrolü ile satılmaktadır. Okuyucularımızın, bondrolü olmayan kitaplar hakkında yayınevimize bilgi vermelerini ve bondrolsüz yayınları satın almamalarını diliyoruz. 1. Baskı: Aralık 2010, Ankara 2. Baskı: Ekim 2012, Ankara Genişletilmiş 3. Baskı: Ekim 2014, Ankara Yayın Yönetmeni: Ayşegül Eroğlu Dizgi-Grafik Tasarım: Hilal Sultan Coşkun Kapak Tasarımı: Gürsel Avcı Baskı: Ayrıntı Basım Yayın ve Matbaacılık Ltd. Sti İvedik Organize Sanayi 28. Cadde 770. Sokak No: 105/A Yenimahalle/ANKARA (0312-394 55 90) Yayıncı Sertifika No: 14749 Matbaa Sertifika No: 13987 İletişim Karanfil 2 Sokak No: 45 Kızılay / ANKARA Yayınevi: 0312 430 67 50-430 67 51 Yayınevi Belgeç: 0312 435 44 60 Dağıtım: 0312 434 54 24-434 54 08 Dağıtım Belgeç: 0312 431 37 38 Hazırlık Kursları: 0312 419 05 60 İnternet: www.pegem.net E-ileti: pegem@pegem.net
ÖN SÖZ İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın gerektirdiği dili etkili kullanma, iletişim kurabilme, bilişim teknolojilerini etkili kullanma, yaratıcı ve eleştirel düşünme, işbirliği içerisinde çalışabilme, kaynakları etkili kullanabilme, karar verebilme, özyönetim, problem çözebilme, girişimcilik gibi temel becerilerin kazandırılması okulların en önemli görevleri hâline gelmiştir. Ancak bu tür üst düzey becerileri sadece okul duvarları içerisinde oluşturulan ortamlarda kazandırmak çok kolay görünmemektedir. Bu becerilerin kullanılacağı alan gerçek dünyadır. Gerçek dünya içerisinde başarılı olabilmek için bireylerin bu becerilere sahip olmasının yanında bu becerileri tümleşik ve etkili bir şekilde kullanabilmesi gerekmektedir. Günümüz eğitim sistemi daha çok okul içinde öğrenilen bilgilerin zaman zaman gerçek dünyada kullanımını sağlamaktadır. Öğrenmenin de gerçek dünyada meydana geldiği bir yapı eğitim sistemini ayrıca bir gerçek dünya ile ilişkilendirme ihtiyacından kurtaracaktır. Böyle bir öğrenme, gerçek dünyanın içerisinde, gerçek dünya ortamlarında ve gerçek dünyanın problemleri ile olmalıdır. Ancak böyle bir öğrenme okulun varlığını kaldırmayı amaçlamamakta aksine okulun niteliğini arttırmayı sağlamaktadır. Dewey in de ifade ettiği gibi okuldaki eğitim hayata hazırlık değil, hayatın bizzat kendisi olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu olarak otantik öğrenme ön plana çıkmaktadır. Kitabın hazırlanmasında en çok emeği geçen kişiler bizleri yetiştiren sevgili hocalarımız ve bugüne kadar sonsuz desteklerini esirgemeyen sevgili ailelerimizdir. Öncelikle öğretmen ve ailelerimize teşekkür ederim. Bu çalışmanın yapılmasında emeği geçen sevgili meslektaşlarım Dr. Mustafa BEKTAŞ ve Dr. Mehmet Barış HORZUM a, ayrıca çalışmayı dil açısından inceleyen Dr. Ergün ÖZTÜRK, Dr. Alpaslan OKUR ve Mehmet GEDİZLİ ye de emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Öğrencilerinin iyi insan olması için çabalayan öğretmenlere ve kendini yetiştiren öğretmen adaylarına kitabın faydalı olmasını temenni ederim. Doç. Dr. Bahri ATA Ekim 2014 OTANTİK ÖĞRENME III
İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ... III GİRİŞ: EĞİTİM GERÇEK DÜNYANIN NERESİNDE?... 1 EĞİTİME GENEL BİR BAKIŞ... 4 OTANTİK ÖĞRENME...11 Otantik Öğrenmenin Özellikleri...13 Otantik Öğrenmenin Bileşenleri...17 1. Otantik Bağlam...18 2. Otantik Etkinlik...24 3. Uzman Performansı...30 4. Çoklu Bakış Açısı ve Roller...34 5. İşbirliği...35 6. Yansıtma...37 7. Açık Bir Şekilde Dile Getirme...38 8. Birebir Yetiştirme ve Yapılandırılmış Destek...39 9. Otantik Değerlendirme...41 Otantik Öğrenmede Öğrenci Rolleri...48 Otantik Öğrenmede Öğretmen Rolleri...49 Otantik Öğrenmede Ortam Özellikleri...50 Otantik Çoklu Ortam...55 Otantik Öğrenmede Kullanılabilecek Olası Yöntem ve Teknikler...53 1. Probleme Dayalı Öğrenme Yöntemi...54 2. Projeye Dayalı Öğrenme Yöntemi...55 3. Olaya Dayalı Öğrenme Yöntemi...56 4. İşbirlikli Öğrenme...57 5. Durumlu Öğrenme Yöntemi...58 OTANTİK ÖĞRENME V
6. Bilişsel Çıraklık Tekniği...58 7. Bağlaşık Öğrenme Tekniği...59 Otantik Öğrenmeyle İlgili Yanlış Anlamalar...60 Otantik Öğrenmeyle İlgili Örnekler...64 Otantik Öğrenme için Örnek Bir Öğrenme Durumu...66 Hayat Bilgisi Dersi Kazanımları İçin Örnek Otantik Öğrenme Uygulaması...72 SONUÇ...78 KAYNAKLAR...82 DİZİN...88 VI OTANTİK ÖĞRENME
GİRİŞ: EĞİTİM GERÇEK DÜNYANIN NERESİNDE? İnsan, dünyaya geldiği günden bu yana, dünyada yaşamını devam ettirebilmek amacıyla doğaya uyum sağlamaya ve gerekli olan becerileri kazanmaya çalışmaktadır. İnsanın hayatını devam ettirebilmesinde, gözlemleme, keşfetme ve gerekli becerileri kazanması önemli bir uğraş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu uğraş, deneme yanılma yöntemi ile öğrenme sürecini beraberinde getirmiş ve eğitimin insan hayatına girmesini sağlamıştır. Zaman içinde eğitim, insan hayatının değişmez ve önemli bir parçası hâline gelmiştir. Tarihin her döneminde, insanın yaşadığı ortam ve dönemin özelliklerine göre eğitim şekillenmiş ve farklılaşmıştır. Eğitimin şekillenmesi ve farklılaşmasında bilimsel, teknolojik, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel etkiler rol oynamıştır. Bilgi toplumunda ise eğitim, insan hayatının en önemli ve vazgeçilmez unsurudur. İlkel toplumlardaki bireylerin eğitiminde de bilgi toplumundaki yaşam boyu eğitim anlayışında da ön plana çıkan nokta, toplumun öne çıkardığı değer ve ihtiyaçlarına uygun insan yetiştirmektir. Bilgi toplumunda, eğitime önemli görevler yüklenmekte ve eğitimden daha çok mevcut bilgiyi gerekli durumlarda kullanabilen, ihtiyaç duyduğu bağlamlarda yeni bilgiler üretebilen, bu bilgilerle karşılaştıkları problemleri çözebilen bireyler yetiştirmesi beklenmektedir. Günümüzde küresel bilgi, her beş yılda ikiye katlanırken, bunun 2020 yılında 72 günde bir olacağı tahmin edilmektedir (Kesim, 2002). Bilgi toplumu içinde, bilginin her geçen saat ve dakika artarak devam etmesi, bu bilgilerin öğretilmesi ve öğrenilmesi noktasında, eğitime daha fazla yük getirecektir. Öngörülen zamanda öğrencinin kazanması gereken bilgi miktarındaki artış, her toplumun kendi vatandaşını daha uzun süreli ve daha çok bilgi içeren bir eğitime yönlendirmesini zorunlu kılmaktadır. Eğitim verilecek kişi sayısının artması ve eğitim sürecinin uzaması, var olan eğitim sürecini çok yönlü olarak etkilemektedir. Bu sürecin doğurduğu daha çok bilgilenme gereksinimi, okul, öğrenci, öğretmen, veli ve toplumu farklı sorunlarla yüz yüze getirecektir. Bu sorunlar; okul için işleyiş, öğrenci için öğrenme, öğretmen için öğretme, veli için mali- OTANTİK ÖĞRENME 1
yet ve toplum için beklentilerinin karşılanması şeklinde ifade edilebilir. Bilgi kazandırmayı amaçlayan bir eğitim süreci, bireyin gerçek dünyada bilgiyi nerede kullanacağı ile ilgili becerilerden yoksun kalmasına sebep olmaktadır. Okullardaki öğrenme ortamlarında edinilen bilgiler ve deneyimler, sadece okul hayatında değil aynı zamanda gerçek dünya bağlamında kullanılabilecek nitelikte olmalıdır. Ergün e göre birçok aile, öğretmen ve eğitim uzmanı, okulda kazanılan deneyimler söz konusu olduğunda, eğitimin gerçek dünyadan kopuk olduğu için etkisiz kaldığını ifade etmektedir. Bununla beraber okuldaki eğitimin, çocukların ruh ve şahsiyetlerinde, olumlu gelişim sağlamadığını ifade edenler de bulunmaktadır (2009). Eğitimin gerçek dünya bağlamından uzaklığını gösterecek örnek bir fıkrayla durumu özetleyebiliriz. Temel in torununun başı, verilen bir ödev ile derttedir. Temel bu problemi kendisi çözmek istemesine rağmen çözememiştir. Bu durum Temel i o kadar rahatsız etmiştir ki hâlâ mektuplaştığı askerlik arkadaşı Afyon Dinarlı Gürbüz Çavuş a başına gelenleri bir mektupla anlatır. Mektupta yazılı olanlar aşağıda yer almaktadır: Değerli Gürbüz Çavuşum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, getirdi ödevini önüme koydu. Bir yandan ödevde yer alan soruyu soruyor bir yandan da ağlıyor. Bilirsin beni çok sevdiği için tüm dertlerini hep benimle paylaşır. Dedi ki; Bunları anlayamadım ve o yüzden de yapamadım. Yarın öğretmen beni dövecek. Ben de Ağlama yavrum, bunun için öğretmen kimseyi dövmez. Şimdi oturur beraber ödevi yaparız. dedim. Ancak ne mümkün Gürbüz Çavuşum! Bir türlü çözemedim. Ödevde yer alan soru aynen şöyle: Bir tren ile bir otobüs aynı istasyondan kalkmışlar. Tren otobüsten üçte bir daha hızlı gidiyormuş. Otobüs iki yerde on beşer dakika istirahat vermiş. Tren ise bir yerde durmuş ve 20 dakika mola vermiş. Otobüs saatte 60 kilometre hızla giderken, tren 5 saat sonra gideceği yere varmış. Otobüs ise ne zaman oraya ulaşırmış? Uğraşmama rağmen yapamadım. Ben uğraştıkça çocuk üzülüyor ve ağlıyordu. 2 OTANTİK ÖĞRENME
Derken babası geldi. O da soruya baktı ama çözemedi. Oğluma Senin tanıdığın tahsilli bir otobüs şoförü var ise ona soralım, belki o bilebilir. Ya da sabah olsun ben çocuğu şoförler odasına götüreyim. Onlar arasında belki trenle yarışmış olan bir şoför vardır da bize bu konuda yardımcı olur. dedim. Ancak problem daha büyük; çünkü çocuk daha önce hiç tren görmemiş. Çocuğun görmemesi normal yaşadığımız yerde tren yolu olmadığı için ne annesi ne de babası tren görmüş. Ben de senin de bildiğin gibi bir tek askerlikte Erzurum dan Sivas a giderken binmiş ve treni görmüştüm. Bu yüzden bir yandan çocuğa trenin ne olduğunu ve nasıl olduğunu tarif etmeye çalışırken bir yandan da ağlamasını önlemek için teselli edip soruyu çözmeye çalışıyorduk. Neyse çavuşum, sonuçta çok kızgınım. Neden olduğunu soracak olursan; çocuk daha incir ağacıyla dut ağacını birbirinden ayıramıyor; mezgit balığını gösteriyorum, hamsi diyor; yumurtanın fabrikada yapıldığını sanıyor. Biz ise çocuğa trenle otobüsü yarıştırarak otobüsün ne zaman varacağını buldurmaya çalışıyoruz. Yani, otobüs saatinde varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolcu mu bekliyorsun? Eğer varacağı saat çok önemliyse otobüs yazıhanesine bir telefon açarak otobüsün kaçta geleceğini öğrenebilirsin. Bu mesele için çocukları telef etmenin ne anlamı var? Bu durumda çocuklarda şarkı yok, türkü yok, oyun yok; ezberle de ezberle! Sürekli bilgi veriyorlar. Çavuşum, sen çavuşsun bilirsin! Cidden bu otobüs oraya ne zaman ulaşır? Cevabında otobüsün varış saatini yazabilirsen beni ve oğlumu dertten kurtarıp torunumu sevindirirsin. Temel Onbaşı Bu mektupta eğitim sisteminden artık ailelerin de şikâyetçi olduğu ve eğitimde amaca hizmet etmeyen ve gerçek dünyadan kopuk bir işleyişin bulunduğu açıkça görülmektedir. Eğitimin amaçlarına ilişkin ön kabuller, eğitim ile dünya arasındaki ilişkiye nasıl yaklaşıldığını ve yaklaşılacağını da belirlemektedir. OTANTİK ÖĞRENME 3
EĞİTİME GENEL BİR BAKIŞ Eğitim tarihine baktığımızda, Platoncu yaklaşım, Cizvit eğitim sistemi ve Herbart ın yaklaşımı, gerekçeleri ne kadar farklı olursa olsun, 20. yüzyılın başına kadar okullarda uygulanan öğretim programları ile hayat arasında bir uçurumun oluşmasına sebep olmuşlardır (Akça ve Ata, 2009). MÖ. 1100-750 yılları arasında Eski Yunan da eğitimin amacı, kahraman, becerikli ve kibar insanlar yetiştirmekti. Bunu gerekli kılan unsur ise dönemin asil insanının disiplinli bir vücut, neşeli ve cesur bir ruha sahip olmasının gerekliliğiydi (Alkan, Doğan ve Sezgin, 1976). Eski Yunanda Isparta ve Atina iki ayrı gücü temsil etmekteydi. Isparta da eğitimin amacı, bireyi üstün kahramanlık gösteren bir asker olarak yetiştirmekti. Atina da ise demokratik aristokrat birey yetiştirmek amaçlanmaktaydı. Eski Yunan toplumunda halk, asil ve köleler olarak sınıflandırılmaktaydı. Eğitim asiller içindi (Alkan, Doğan ve Sezgin, 1976; Ergün, 2009). Schuhl a göre Eski Yunan da tekniğe ve mühendisliğe yönelik eğitim küçümsenmiş, el işleri ve zanaatlar, kölelerin yapabileceği alt sınıfın işleri olarak kabul edilmiştir. Hür adamlar için felsefe yapmak, iş hayatından üstün tutulmuştur (Akça ve Ata, 2009). Eski Yunan eğitiminde her bireyin eğitim alma şansı bulunmamakta, askerlere savaşmak için bedensel beceriler, asillere ise yönetmek için düşünsel ve yönetsel beceriler kazandırılmaktaydı. Eğitimle devletin devamı ve güçlendirilmesi amaçlanmaktaydı. Roma uygarlığındaki eğitim sisteminde, faydacı bir anlayışla Okul hayattır! felsefesi benimsenmiştir. Bu modelde Çiçero dan beri bilinen yaparak öğrenme temel alınmıştır. Eski Yunan da olduğu gibi Roma uygarlığında da eğitim, genellikle devletin ihtiyaç duyduğu bireyleri yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca Roma uygarlığında, hitabet üzerinde de durulmuştur (Alkan, Doğan ve Sezgin, 1976). Bu dönemin önemli bilim adamları arasında gösterilen Platon ve Aristoteles e göre eğitim, daha çok bireyin gerçekleri algılayabilmesine yöneliktir. Eğitim bireylere ayrıcalıklı ve rasyonel düşünme biçimi kazandırmalıdır. Bu yüzden bireyler, yaşadığı toplumun geleneksel inançlarının, ön yargılarının ve kalıp yargılarının ötesine geçebilir ve gerçeği açık bir şekilde görebilir (Egan, 1997: 12-15). 4 OTANTİK ÖĞRENME
MS üçüncü ve dördüncü yüzyılda Hıristiyanlığın Avrupa daki etkileri gelişmeye başlayınca, liberal Yunan eğitimi ile pratik Roma eğitimi yerini kilise eğitimine (skolastik eğitime) bırakmıştır (Alkan, Doğan ve Sezgin, 1976). Bu eğitim Klemens in Eski Yunan ve Roma kültürüyle Hıristiyanlığı bir sistem içerisinde birleştirmesi ile oluşmuştur. Bu sistemde Eski Yunan ve Roma nın çok yönlü insan yetiştirme görüşü, tek yanlı ve Tanrı ya inanan, dinin buyruklarını yerine getiren birey yetiştirme görüşüne dönüştürülmüştür. Burada Eski Yunan ve Roma dönemin önemli bilim adamlarının görüşleri Hıristiyanlık için kullanılmıştır (Sönmez, 2005). Skolastik eğitim anlayışında dinin emirlerine uyan ve dini yaşayan bireyler yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu da Ortaçağ boyunca kilise eğitimleriyle sağlanmıştır. Ortaçağ da hayat felsefesi ve hayatın amacı tamamen değişmiştir. Artık insanlar bu dünya için değil öteki dünya için yetiştirilmektedir. On dört, on beş ve on altıncı yüzyıl, Ortaçağ dan Rönesans dönemine geçişi ve köklü bir değişimi ifade etmektedir. Bu yeni dönemde, İtalyan Rönesans ı olarak bilinen ve Ortaçağ da dinle oluşan felsefe ve sanatın yerine, Eski Yunan ve Roma kültürünün tekrar incelenmesiyle yeni felsefe, bilim ve sanat anlayışları ortaya çıkmıştır. Bu anlayışlar hümanizmin etkisi ile oluşmuştur. Hümanizm, hem insan sevgisini hem de Eski Yunan ve Roma uygarlığının çok yönlü insan yetiştirme görüşünü örnek almıştır. Rönesans düşünce sisteminin eğitime yansıması ile kiliselerin yerini okullar almaya başlamıştır. Bu okullar, Eski Yunan, Roma ve Ortaçağ da olduğu gibi sadece seçkinlere değil tüm bireylere eğitim fırsatı sağlayarak sosyal reformun başlangıcını oluşturmuştur. Rönesans dönemi insanlık tarihinde eğitim, kültür ve sanat hayatında geçiş dönemi olarak kabul edilmektedir. Erasmus, Rabelais, Montaigne ve Luther gibi aydınlar yetişmiş ve eserleriyle yeni düşünce biçimini tüm Avrupa ya yaymaya başlamışlardır. Bu dönemde üniversiteler çoğalmaya başlamış ve özgür düşünebilme ortamı oluşmuştur (Binbaşıoğlu, 1982). Rönesans ta tüm halkın eğitim alması ve insanı ön plana çıkarma düşüncesi yaygınlaşmış ancak Cizvitler ve Jansenist Katolik tarikatları hâlâ bu düşüncenin uzağında kalmayı tercih etmişlerdir. OTANTİK ÖĞRENME 5
Cizvitler kurulduğundan bu yana okullar ve üniversiteler açmıştır. Ancak bilginin halka inmesini istemedikleri için ilköğretimi göz ardı etmişlerdir. Yurttaş yerine centilmen yetiştirmeyi amaçlamışlardır. Jansenistler ise daha hoşgörülüdürler. Onlara göre her şey Tanrı nın iradesi ve kişinin özgürlüğüne göre gerçekleşirdi (Binbaşıoğlu, 1982). Cizvitler daha tutucu idiler. Özellikle yatılı okullarla öğrencilerin, dinsizliğin ve düzensizliğin dolaştığı dış dünya ile ilişkilerini en aza indirmeye çalışıyorlardı (Akça ve Ata, 2009). 16. yüzyılın sonuna gelindiğinde hâlâ eğitimde, gerçek dünyayla bağlantılı bir yapı oluşturulamamıştır. 17. yüzyıl eğitimde, yeni arayışlar ve daha kaliteli eğitim anlayışının alt yapısının oluşturulduğu bir dönem olarak dikkati çekmekte ve yöntem çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemin eğitim anlayışında, bilimsel keşiflerin etkisiyle gözlem ve deneye dayalı yöntemler kullanılmaya başlamıştır. Bilimdeki gelişmeler, eğitimde bilimsel yaklaşımın benimsenmesini sağlamıştır. Bu durum okullarda farklılaşmayı sağlamıştır. Alkan, Doğan ve Sezgin e göre farklı konuları ele alan okullar açılmaya başlamıştır. Bu okullarda, ağırlıklı olarak çocukların bu dünya için yetiştirilmeleri üzerinde durulmuştur. Bacon, devlet tarafından kontrol edilen okulları önermiştir. Locke (1976) ise deneycilik (ampirizm) olarak bilinen görüşünde eğitim sisteminin gerçek yaşantılar üzerine kurulması gerektiğini ifade etmiştir. 18. yüzyılda Rousseau, öğrenci merkezli eğitimi vurgulayarak, bireyin hayatını kaliteli hâle getirmeyi amaçlamıştır. Bu anlayışta öğrenci, kitaptan çok tabiat ve tecrübelerinden öğrenmektedir. Çocuğa, çocuğun gözüyle bakmayı önemsemiştir. Bu bakış açısıyla üretilen görüşlerle Rousseau, eğitim psikolojisinin de temellerini atan bir eğitimci olmuştur (Alkan, Doğan ve Sezgin, 1976; Binbaşıoğlu, 1982). Bu dönem, çocuğu küçük yetişkin olarak görmek yerine çocuğu çocuk olarak anlamaya çalışmanın öne çıkarıldığı bir dönem olmuştur. Eğitim ortamları çocuğun gözüyle bakılarak tasarlanmaya çalışılmıştır. 19. yüzyılda Fichte, Kötülük mikroplarının mevcut neslin iliklerine kadar işlediğini düşünerek yetişkinlerin çocuklara iyi örnek olamayacağını ifade etmiştir. Bunun için gençleri, bu hastalıklı çevreden uzak- 6 OTANTİK ÖĞRENME
laştırmak, onları okulları ve öğretmenleri ile baş başa bırakmak gerekir demiştir (Kanad, 1930). Herbart da yaşamın okul üzerindeki olumsuz etkisinden korunmak için okul ile hayatı birleştirmemek gerektiği düşüncesindedir. Gerçek dünya bağlamı olmadan okul, öğrenciye yüksek düzeyde akıl yürütmeyi, iyi davranış örneklerini, güzel ve iyilik anlayışlarını öğretebilir (Szaniawski, 1980). 20. yüzyıla kadar olan sürece genel olarak bakıldığında, felsefi söylemlerde yer almasına rağmen okul ile gerçek dünya ilişkisi, uygulamalarda istenilen düzeye getirilememiştir. Örneğin, Eski Yunan da yaşayan sofistler, devletin amaçlarına tamamen uygun ve gerçek dünya için bireyler yetiştirmeyi amaçlamışlardır. Platon, hayal ettiği devlette eğitime, çocukları gerçek dünyaya hazırlama görevi vermektedir. Aristo eğitimle bireyi, içinde yaşadığı toplumun ve devletin erdemli bir unsuru yapmayı amaçlamıştır. Seneca, bireyin okul için değil, gerçek dünya için öğrenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Montaigne ise eğitimin, bireyi pratik hayata hazırlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Rousseau ya göre birey, her türlü mesleki ve siyasi bağlarından önce, insan olarak yetiştirilmelidir. Bunun için insanlardan ve toplumdan uzak, kırlarda ve ormanda yetişmelidir (Ergün, 2009). 20. yüzyıla gelindiğinde felsefi söylemlerde yer alan okul ile gerçek dünya ilişkisi, uygulamalarda daha çok yer almaya başlamıştır. Bunu ilk vurgulayanlardan biri Dewey dir. Dewey 1938 yılında, eğitim ortamları olarak okullardaki ortalama sınıfların fiziksel donanım ve düzenlerinin gerçek deneyim koşullarına oldukça yabancı olduğunu ifade etmiştir. Sınıf, gerçek dünyanın sorunlarını oluşturan koşullara benzer, nitelikler içermemektedir. Sınıf içindeki öğrenme süreci ders dinleme, okuma ve dinlenenlerle okunanları anlatma üzerine kuruludur. Okullardaki bu koşullarla çocukların evde ya da oyun alanında, yaşamın olağan sorumluluklarını yerine getirirken temas hâlinde olduğu koşullar arasındaki uçurum, görmezden gelinemeyecek kadar derindir. Bu uçurum düşünüldüğünde, geleneksel okul koşullarının, sorunların doğal olarak geliştiği deneyim koşullarını desteklemekten ne kadar uzak olduğu anlaşılır (Dewey, 2004). OTANTİK ÖĞRENME 7
Öğrencilerin gerçek dünyanın bağlamlarını içerecek şekilde öğrenmeler sağlamaları, deneyimlerden yola çıkılarak gerçekleşebilecek niteliktedir. Deneyim olmaksızın gerçekleştirilen gözlemler, sembolik fikirler ve özümsenmemiş bilgiler hâlinde anlamsız birer yığın olarak karşımıza çıkar. Bazen önemsiz gibi görülen bir deneyim, çok değerli olduğu düşünülen teorik bilgiden daha önemlidir. Çünkü teorik bilgi ancak deneyim içerisinde amacına ulaşır (Dewey, 2004). Teorik olarak elde edilen bilgiler, algılama ve uygulamada teorik çerçevede kalırken, deneyimlerle elde edilen bilgiler ise algılama ve uygulamada daha etkilidir. Hatta deneyimle elde edilen bilgiler, yeni teorik bilgilerin yorumlanması ve oluşturulması için temel teşkil eder. Deneyimle elde edilen bilginin etkisi, kendi seyrine bırakılarak gözlemlenemez. Bu durum eğitimci açısından bir sorun teşkil etmektedir. Bir yandan öğrencinin faaliyetlerini ön plana çıkaran, diğer yandan da gelecekteki deneyimlere karşı istek aşılayarak, eğlenceli hâle gelen deneyimler düzenlemek, eğitim kurumları ve eğitimcilerin temel görevidir. Deneyim temeli üzerine kurulu bir eğitim anlayışının, çözmesi gereken en önemli sorunlardan biri, daha sonraki deneyimlerde de üretken ve yaratıcı bir şekilde yaşamaya devam edebilecek deneyimlerin, şimdiden seçilmesidir (Dewey, 2007). Bu durum eğitimde değişimi gerektirecek niteliktedir. Çünkü deneyim temelli bir eğitim, gerçek dünya bağlamı içermeli ve öğrenci merkezli olmalıdır. Kazandığımız deneyim, bilgiyi oluşturan mantıksal süreçten sonra eski hâlini terk eder. Böylelikle düşüncenin müdahalesi ile yeni bir değişim meydana gelmiş olur. Bilginin meydana getirdiği bu değişim, gerçekliğin değişiminden başka bir şey değildir. Gerçekte, bir kere doğrudan doğruya deneyim, bizi gerçeklik içine bırakır. Yani, hissettiklerimiz bir gerçekliktir (Dewey, 2008). 20. yüzyılda Sanayi Devriminin kazandırmış olduğu ivme ve Dewey in de Herbart okuluna karşı duruşuyla, Okulun bireyi hayata hazırladığı anlayışının ötesinde, Okulun toplumsal yaşamla organik bir bağ kurmasını sağlamalıdır. anlayışı hâkim olmuştur (Akça ve Ata, 2009). Hatta Dewey, Okul, hayatın bir benzeri değil, bizzat hayatın kendisidir. demektedir (Akt: Binbaşıoğlu, 2003). 8 OTANTİK ÖĞRENME
Eski eğitim anlayışında öğrenci değil, öğretmen ve kitap merkezdedir. Başka bir deyişle merkez, öğrencilerin istek ve faaliyetlerinin dışında kalmaktadır. Yeni eğitim modelindeki değişiklik ağırlık merkezinin öğrenci tarafına kaydırılmasını gerektirmektedir (Dewey, 2008). Ağırlık merkezinin öğrencide olduğu bir eğitim, öğrencilerin ilgi, ihtiyaç ve bireysel farklılıklarını dikkate alarak öğrenciyi aktif hâle getirmelidir. Bunun yanında eğitim kurumları, gerçek dünyaya hazırlama görevini üstlenebilecek nitelikte olmalıdır. Böyle bir yaklaşıma sahip olan öğrenmeler gerçek dünyanın dışında yapay ortamlar oluşturacak sınıf ve okullar içermemelidir. Yeni eğitim sistemindeki okullar ve sınıflar, gerçek dünyadan bağımsız laboratuar ortamı niteliğinde değil bizzat hayatın içinden bağlamlar içerecek nitelikte olmalıdır. Ergün e (2009) göre okul, hayat birliğini sağlamak için sınıf ve laboratuarların yanında fabrikaların öğretim büro ve atölyelerinden, işletmelerin geniş alet ve ustalarından faydalanmalıdır. Okul gerçek dünya birlikteliğinin, 21. yüzyılın eğitim anlayışının da en önemli bileşeni olduğu aşikârdır. 21. yüzyılın önemli eğitimcilerinden Gardner a (2006: 17) göre eğitimin amacı; dünyayı anlayan, bu anlayıştan beslenen ve durmak dinlenmek bilmeden, dünyayı daha iyi yönde değiştirmeye çalışan insanlar yetiştirmektir. Bu, dünyayı en iyi şekilde inceleyen ve algılayan öğrenci yetiştirmekle mümkündür. Bunun için öğrenci, kendinden önceki başarılı deneyimleri tanımalıdır. Birey kendi hayatında neler başarabileceğini ön planda tutmalıdır. Başarabilecekleri ile ilgili hiç kimsenin düşünmemiş olduğu şeyleri başarma azmini de taşımalıdır. Bunları gerçekleştirebilecek pek çok yol bulunmaktadır. Bu yollar oluşturulurken gerçek dünya bağlamı göz ardı edilmemelidir. 4 Şubat 2009 da Kaliforniya Long Beach de düzenlenen Teknoloji, Eğlence ve Dizayn (TED) Konferansında Bill Gates, konuşma yaptığı bir salonda dinleyicilerin üzerine bir kavanoz sivrisinek saldı. Ardından Gates, Sıtma, sivrisinekler tarafından yayılır. Biraz getirdim. Onları etrafa saldım. Niye sadece yoksul insanlar sıtmaya yakalansın? der ve Kellik ilaçlarına, sıtma hastalığıyla mücadeleden daha fazla para harcanıyor. diye konuşmasını sürdürür. Bu konuşmalar sırasında salondakiler oldukça tedirgin olmuşlardır. Salondakileri daha fazla tedirgin etmemek OTANTİK ÖĞRENME 9
için Merak etmeyin! Bunların hiçbiri, sıtma yaratan cinsten sivrisinekler değil. diyerek katılımcıları sakinleştirmiştir. Bu olay, çok değişik açılardan yorumlanabilir, ancak bir eğitimci ve konferansçı kimliği ile Bill Gates in, eğitimin etkililiği ve kalıcılığı üzerinde düşünmesinin bir yansımasıdır. Aslında Gates, katılımcılar için sıtmanın görüldüğü yerlere üç boyutlu bir sanal gezi düzenleyebilirdi. Ancak o gerçek dünya bağlamı oluşturabilecek ve daha kalıcı bir etki oluşturabilmek için daha otantik bir ortam kullanmayı tercih etmiş ve de getirdiği kavanozdaki sivrisinekleri konferans salonuna salmıştır. Böylece öğrenme ortamının otantikliğini arttırarak daha kalıcı bir etki oluşturmuştur (Ata, 2009). Genelde okullar öğrencileri nadiren gerçek dünya ile meşgul etmektedir. Okuldaki etkinlikler, öğrenmeyi okul duvarlarının ötesine taşımalıdır (Akça ve Ata, 2009). Aslında bu daha önceleri de yapılmaya çalışılmış olan fakat bütün eğitimde yaygınlaştırılamayan bir durumdur. Bu çabalara bir örnek olarak Brezilyalı eğitimci Freire nin 1960 lı yıllarda yürüttüğü yetişkinlere yönelik okuma-yazma eğitiminde kullandığı yaklaşım gösterilebilir. Bu uygulamalarda okuma-yazma öğrenen yetişkinlerin, kendi günlük yaşamından seçilmiş bir konuyu ve onlarla ilgili metinleri kullanarak, hem okuma yazma öğrenmelerine hem de siyasal açıdan bilinçlenmelerine yardımcı olunmuştur (Şimşek, 2000). Freire nin yürüttüğü eğitimde okuma-yazma öğretilirken gerçek dünya bağlamları kullanılarak otantik bir öğrenme meydana getirilmiştir. Otantik öğrenme, öğretmenlere dış dünya ile sınıfı bir araya getirme olanakları sunar. Böyle yapıldığında öğrenciler gerçek dünya ile ilişkiler kurabilir. Bu durum, öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerilerin, gerçek dünyadan olmasını sağlar. Böylece öğrenme, öğrenciler için daha anlamlı bir hâl almaktadır (Caseley, 2004). Öne çıkan bir kavram olarak Otantik Öğrenme ve Otantikliğin ne olduğu hakkında tartışılmalıdır. OTANTİK ÖĞRENME Otantik kelimesinin İngilizce-Türkçe sözlükteki anlamına bakıldığında özgün, orijinal, gerçek, güvenilir, doğru kavramları karşımıza çıkmaktadır (Sesli Sözlük, 2009). Otantik kelimesinin karşılığı olarak ifade edilen bu kavramların Türkçe sözlükte (TDK, 2010) aşağıdaki anlamları taşıdıkları görülmektedir: 10 OTANTİK ÖĞRENME