TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI ÖMER SABANCI NIN MERSİN SİAD KONUŞMASI 6 Eylül 2004 Mersin
Mersin ilinin değerli yöneticileri, sevgili Mersinli dostlar, sayõn basõn mensuplarõ TÜSİAD adõna hepinizi saygõyla selamlõyorum. Bugün sizlerle birlikte, yaz sõcaklarõnõn rehavet ortamõndan biraz sõyrõlõp, geçtiğimiz günlerde yaşadõğõmõz bazõ önemli olaylardan hareketle, Türkiye nin gündemini bir gözden geçirmek, yerli yerine oturtmak yararlõ olur düşüncesindeyiz. Geçtiğimiz günlerin önemli gündem maddelerinden biri, kamu reformu çalõşmalarõ çerçevesinde TBMM de kabul edilen dört kanundan üçünün sayõn Cumhurbaşkanõ tarafõndan veto edilmesiydi. Veto gerekçelerinin temelini, bu tasarõlarõn yerel ağõrlõklõ bir devlet modeline geçişi öngörüyor olmasõ ve bu haliyle Anayasa ya aykõrõ düşmesi oluşturuyordu. TÜSİAD õn bu konuda daha önce kamuoyuyla ve hükümetle paylaştõğõ görüşleri burada bir kez daha dile getirmekte yarar görüyorum. TÜSİAD Kamu Reformu tasarõlarõnõn arkasõndaki temel felsefeyi doğru bulmaktadõr. Bu konuda, çeşitli rapor, seminer ve konferanslarla çalõşmaya destek olduk. Ancak, gerek tasarõlarõn kanunlaştõrõlmasõ için izlenen yolu, gerekse sayõn Cumhurbaşkanõ nõn veto gerekçelerinde de bulunan bazõ stratejik konularda hükümetin yaklaşõmõnõ eleştirdik. Özetleyecek olursak, mevcut yönetim sistemini baştan aşağõ yeniden düzenleyen ve onun felsefesini değiştirmeyi öngören bu kapsamda bir reform çalõşmasõnõn, gerekli Anayasa değişiklikleri yapõlmaksõzõn gündeme gelmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü, tasarõ ile getirilmek istenen ve bizim de desteklediğimiz yönetim felsefesi, gerçekten de Anayasa daki yönetim felsefesi ile çelişmektedir. Öte yandan, yeni yasalarõn öngördüğü biçimde yeni görevler üstlenecek kurumlar gerektiği gibi hazõrlanmadan, bu kurumlarõn kapasiteleri geliştirilmeden ve bütün bu süreç ayrõntõlõ biçimde planlanmadan, yeni yetki ve sorumluluklarõn dağõtõlmasõ yanlõş olacaktõ ve reformun başarõlõ olmasõ mümkün olmayacaktõ. Bu da çok önemli bir eksiklik olarak tarafõmõzdan dile getirilmişti. Yeterli denetim mekanizmalarõnõn kurulmamõş olmasõ, bir başka eleştiri noktamõzdõ. Bu çapta bir yetki devrinin, aynõ çapta bir denetim mekanizmasõnõ gerekli kõldõğõ aşikardõ ve yasalarda bu eksiklik hemen göze çarpõyordu. Tasarõda eğreti duran, Belediye Başkanlarõ nõn siyasi parti yönetim ve denetim organlarõnda yer almasõnõ engelleyen madde de eleştirdiğimiz noktalar arasõndaydõ.. Bunlarõ dile getirmekteki amacõmõz, biz söylemiştik demek değil. Bu kapsamda ve önemde bir reform tasarõsõ için henüz hala zamanõn tükenmediğini ve bu yöndeki değişikliklerle, daha iyi hazõrlanmõş bir tasarõnõn, kamuoyuna da iyi anlatõlarak gündeme getirilmesinin elzem olduğunu söylemeye çalõşõyoruz. Geçtiğimiz günlerdeki ikinci önemli konusu, yaklaşan AB Türkiye ilerleme raporu ile ilgili basõna sõzan bazõ değerlendirmeler oldu. Bu değerlendirmelerde, yargõ sistemindeki sorunlardan, azõnlõklarõn dini haklarõndan, kadõn haklarõndan, güvenlik güçlerinin insan haklarõ ihlallerinden, ve köye dönüş projesinde ortaya çõkan sorunlardan söz edildi.
Kuşkusuz bunlarõn hiçbiri yeni sorunlar değil. Olumlu uygulama örneklerinin bulunmayõşõ bir yana, Avrupa kamuoyundaki olumsuz Türkiye imajõnõ destekleyen olaylar da işlerimizi zorlaştõrõyor. Kadõna pozitif ayrõmcõlõk yapõlmasõna ilişkin girişimlerin iktidar partisince engellenmesi, töre cinayetleri, yargõ skandallarõ, güvenlik güçlerince yapõlan kötü muamele örneklerinin caydõrõcõ biçimde cezalandõrõlamamasõ, hukuk devleti ilkesini çiğneyen uygulamalar bu alanda bizlere hala eleştiri yöneltilmesine yol açabiliyor. Bu çerçevede kuşkusuz, MGK nun sivil genel sekreterinin görev başlamasõ ve TCK daki değişikliklerin meclis gündemine gelmiş olmasõ olumlu gelişmeler hanesine yazõlmalõdõr. 6 Ekim de açõklanmasõ beklenen ilerleme raporu öncesinde Türkiye nin hiç değilse, hukuk alanõnda bir boşluk bõrakmamasõ gerekmektedir. Hükümetin bu açõdan geniş bir hazõrlõk içinde olduğunu biliyoruz. Yasa değişikliklerinin, arzu ettiğimiz reformlarõn ruhuna zarar verecek sapmalara uğramadan gerçekleşmesi en büyük dileğimizdir. Bu konuda iktidara olduğu kadar muhalefete de büyük sorumluluk düşmektedir. Özellikle Eylül ortasõnda Meclis gündemine gelecek Türk Ceza Kanunu değişiklikleri büyük önem taşõmaktadõr... Gerek eleştiri ve ifade özgürlüğüne getirilen sõnõrlamalarõn ortadan kaldõrõlmasõnõn, gerekse işkence suçlarõna verilen cezalarõn ağõrlaştõrõlmasõnõn, bu konularõn, bir daha geri dönmemek üzere, demokrasi gündemimizden çõkarõlmasõnõ sağlayacağõnõ umuyoruz. Ancak Terörle Mücadele Kanunu nun ifade özgürlüğünü sõnõrlayan eski maddelerini çağrõştõran düzenlemelerin TCK nda da yer almasõ gibi olumsuzluklarõ kaygõyla karşõlõyoruz. Aynõ şekilde kadõn haklarõ konusunda, bir utanç abidesi olan töre cinayetleri ve õrza geçme konularõndaki ceza indirimi ve ceza infazõnõn kaldõrõlmasõ gibi maddelerin, artõk hukuk tarihimize gömüleceğini umuyoruz. 6 yõl önce suç olmaktan çõkarõlmõş bulunan zinanõn yeniden TCK kapsamõna alõnmasõ girişimlerini ise bir geriye gidiş olarak görüyor ve bu konudaki tartõşmalarõ hayretle izliyoruz. Hükümetin ve muhalefetin, kadõn haklarõnõ ilgilendiren konularda, sivil toplum örgütlerine daha fazla kulak vermesi gerektiğine inanõyoruz. Geçtiğimiz günlerin üçüncü önemli gündem maddesi, IMF ile yeni bir stand-by anlaşmasõnõn yapõlacağõnõn ilan edilmesi, uluslararasõ değerlendirme kuruluşlarõnõn Türkiye ile ilgili farklõ değerlendirmeleri ve cari açõk tartõşmalarõnõn yeniden hõz kazanmasõydõ. Ekonomiyi topluca değerlendirirken önce bir noktanõn altõnõ çizmeliyiz: Türkiye ekonomisi, kriz sonrasõ dönemde, ekonominin dengelerinin yeniden tesis edilmesi yönünde yapõlanlar ve bu politikalarõn bir hükümetten ötekine değişmemesi sayesinde, önemli kazanõmlar elde ederek bugünkü noktaya ulaşmõştõr. Burada eksik gördüğümüz husus, hükümetin, elde edilen kazanõmlarõ yapõsal iyileştirmelerle destekleyerek kalõcõ hale getirmek için, çaba sarfetmeye devam edeceği hususunda, net işaretler vermemesidir. Daha açõk söylemek gerekirse, hükümet, ülkeyi bugüne kadar ekonomik istikrarsõzlõklara sürükleyen bazõ alanlarda, cesur düzenlemeler yaparak, istikrarsõzlõk kaynaklarõnõ ortadan kaldõrmayõ henüz başaramamõştõr.
Kapsamlõ bir vergi reformu ile gelir idaresinin yeniden düzenlenmesi, kayõt dõşõ ekonominin tedricen kayõt altõna alõnmasõ sağlanamamõştõr. Sosyal Güvenlik kurumlarõmõz, kanayan büyük bir yara olmaya devam etmektedir. Özelleştirmenin hukuki altyapõsõ bir türlü oturtulamamakta, ekonomiye sağlanacak ek katma değerin değil, satõş fiyatõnõn öne çõktõğõ anlayõş terkedilememekte, uygulamada da yalnõzca kötü örnekler üretilerek, özelleştirmelerin kamu vicdanõnda kalõcõ olarak mahkum edileceği bir ortama doğru hõzla ilerlenmektedir. En çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda, yatõrõm ortamõnõn iyileştirilmesi doğrultusunda kayda değer hiçbir adõm atõlamamaktadõr. Bu alanlar, cesur ve radikal düzenlemeler beklemektedir ve bu düzenlemeler olmaksõzõn kazanõmlarõn kalõcõ olmasõ mümkün değildir. Öte yandan, dõş dengede izlemeye başladõğõmõz olumsuzluk, iyi yönetilemediği taktirde, 2005 yõlõnda ekonomik istikrara yönelik ciddi riskler oluşturabilecektir. Henüz finanse edilemez bir seviyeye ulaşmamõş bulunan ancak dikkatle izlenmesi gereken cari açõk, büyümenin hõzlanmasõnõn doğal bir sonucudur. Yükselen petrol fiyatlarõ gibi konjonktürel olumsuzluklarõn da devreye girmesiyle cari açõğõn daha da büyümesi olasõdõr. Bugünkü işsizlik seviyesi ile Türkiye nin büyümenin hõz kazanmasõnõ ve sürdürülebilir bir seviyede istikrara kavuşmasõnõ desteklemekten başka çaresi yoktur. Son altõ ayda cari açõğõ artõran faktörlerin yatõrõm ve ara malõ ithalatõ olduğu dikkate alõnõrsa, tüketimi kõsmaya yönelik polisiye önlemlerin bir yarar getirmeyeceği görülecektir. Türkiye ne zaman hõzlõ büyüme sürecine girse, cari açõk da büyür ve bu açõklarõn finansmanõ sorun yaratõr. Bu eğilim sorunun yapõsal olduğunu bize göstermektedir. Kõsa dönemde dalgalõ kur politikasõ bir fren etkisi yapabilir ama, büyümeye iradi bir fren koymak yerine, orta vadede açõğõ sağlõklõ biçimde finanse etmenin yollarõnõ aramak gerekmektedir. Bu boyutta cari açõklar ancak doğrudan yabancõ sermaye girişi ile finanse edilebilir. Hükümet, ayaklarõ yere sağlam basan bir politika ile bu gidişatõ ülke ekonomisi için bir avantaja çevirebilir. Bunu sağlamak için hepsi birbirinden önemli dört sağlam dayanağa ihtiyacõmõz var: 1) IMF anlaşmasõ mali piyasalara güven verecektir. Cari açõğõn finansmanõnda güven faktörü birinci derecede önemlidir. 2) Siyasi güven ve istikrar ortamõ hassas dengelerden kaynaklanan olumsuz beklentileri en aza indirecektir. Beklenti yönetimi, başarõnõn önemli koşullarõndandõr. 3) AB ile müzakerelerin başlamasõ, ya da bu doğrultuda çok açõk bir kararõn açõklanmasõ, ekonominin geleceği açõsõndan ciddi olumlu beklentiler yaratacaktõr. 4) Yatõrõm ortamõnõn iyileştirilmesi ekonomik büyümenin nihai amacõna yani istihdam ve refah artõşõna ulaşmak için en kritik faktör olarak önümüzde durmaktadõr. Özellikle yatõrõm ortamõnõn iyileştirilmesinin cari açõklarõn sağlõklõ finansmanõ için doğrudan yabancõ sermaye girişini hõzlandõrmak açõsõndan olduğu kadar, ülkemizin kanayan yarasõ işsizliğe bir çözüm üretilmesi açõsõndan da büyük önem taşõdõğõnõn bir kez daha altõnõ çizmek istiyorum.
İş dünyasõ olarak tecrübemiz göstermektedir ki, yatõrõmlar ve sermaye hareketleri üzerindeki en olumsuz etkiyi uygulanan politikalardaki belirsizlikler yaratmaktadõr. Yatõrõm ortamõnõn iyileştirilmesi için kurulmuş olan Yatõrõm Ortamõnõ İyileştirme Koordinasyon Kurulu, özel sektör, bürokrasi ve siyasi irade sacayaklarõna bina edilmiş yapõsõ ile gerekli uygun zemini sağlamaktadõr. Yapõlmasõ gereken bu kurulu verimli şekilde çalõştõrmak ve hõzlõ sonuç almayõ sağlamaktõr. Değerli konuklar, Hepimiz, yõllardõr öyle sorunlarõn altõnda ezildik ki, hükümetlerin ve kamu görevlilerinin olağan görevlerini yerine getirmelerini bir erdem saymaya başladõk. Özlediğimiz günlere kavuşmak istiyorsak başarõnõn tarifini değiştirmek zorundayõz. Başarõyõ, artõk, kriz çõkarmadan ekonominin yönetilmesi ile sõnõrlõ biçimde tarif etmekle yetinmemiz mümkün değil. Bize göre başarõ, yõllarõn kemikleşmiş sorunlarõna neşter vurulmasõ, sorun kaynaklarõnõ kurutarak, kalõcõ bir değişimin egemen kõlõnmasõdõr. Başarõya götüren yolu katedebilmek için, akõlcõlõğõ elden bõrakmadan, radikal değişimler yaratacak cesur adõmlar atabilmek gerekir. Hepinizi bir kez daha saygõyla selamlõyorum.