MİLYONER BUDA Zenginliğin Doğası Copyright 2017 Erdal Akdogan Tüm yasal hakları saklıdır!
İÇİNDEKİLER BÖLÜM BİR -Gerçeğin Doğuşu -İletişim Sistemi -İçsel Uyanış -Fark Etmek -Durum Tespiti -Neye İnanıyorsunuz? -Bilinçaltı BÖLÜM İKİ -Herkesin Hazinesi -Gerçek Hep Orda Duruyordu -Kelimelere Sığmayan Güç -Bilinç ve Bilinçaltı -Koşulsuz İtaat
BÖLÜM ÜÇ -Zihnin Nasıl Çalışır? -Bilinç ve Bilinçaltı Arasında ki Farklar -Telkinin Gücü -Bilgeyi Çalıştırmak BÖLÜM DÖRT -Hayatı Yaratmak -Bilinçaltı ve Sağlık -Hazine sandığı -Alaaddini Çağırmak -Zenginlik Doğası
Gözlerini dört açıp bakarsan, bütün imgelerde kendi imgeni göreceksin ve kulak açıp dinlersen, bütün sesler içinde kendi sesini duyacaksın. *Alıntılar H. Cibran dan alınmıştır
BÖLÜM BİR GERÇEĞİN DOĞUŞU İnsanlar; duymuyorlar, görmüyorlar, bilmiyorlar, anlamıyorlar, hissetmiyorlar. Zihinleri yargılarla dolu, fazlasıyla tıklım tıklım, kalabalık. Gerçekle birlikte olmalarına rağmen, gerçeği dışarıda arıyorlar. Böyle olması için, insanları kendi öz varlıklarından koparmak için kurulmuş bir düzen var. İnsanları dışa dönük yaşatıyorlar. Haz peşinde, para peşinde, gösteriş, makam, mevki peşinde süründürüyorlar. Gerçekmiş gibi bize dayattıkları her şey yalan. İnsanlar öyle robotik bir hale getirilmiş ki, şaşılacak şekilde bir tür hipnoz halinde yaşıyorlar. Gerçeği gören çok az. Gerçeği görene yaşama şansı bırakılmıyor. Gerçek ile yaşayanlar itibarsızlaştırılıyor, yaftalanıyor, olmadık şeylerle karalanıyorlar ve böylece dünyaya küstürülüyorlar. Kendi doğrularını bir köşede kendi içlerinde yaşıyorlar ve insanlığın bu haline dehşete kapılmış bir biçimde üzülüyorlar. Sistemin sunduğu inançlardan vazgeçenler ve başka bir şeyden bahsedenler için hala üstü örtülü bir şekilde cadı avına çıkılıyor. Başka bir doğrunun olma ihtimali kabul edilmiyor, edilemiyor. Her inanç sistemi mutlak kendini doğru kabul ediyor ve diğer her şey şeytan işi görülüyor.
Aynı kalıptan, aynı tornadan çıkmış insan yığınları; koyu, dalgalı, düzensiz, hırçın ve önüne geçilemez bir taşkın nehir gibi önüne ne gelirse yıkıp geçiyor. Dayatılan bu hoş ve boş hayat, geride keder ve kötülük bırakıyor. Artık her doğan insan bu kötülüğe bir kötülük daha ekleyerek ölüyor. İyilik; değeri olmayan, statüsü olmayan, değersiz, önemsiz, etkisiz bir garabet olarak görülüyor. İyiden, iyilikten, merhametten, hoşgörüden bahseden herkes; o sert, barbar, merhametsiz yığınlar içinde katlediliyor. Öldürmek illa can almak değildir. Bir insanı yaşarken ölü haline getirmek artık insan yığınları için sıradan, olağan, normal bir şey. Kendinden olmayanı aşağılamak, incitmek, bitirmek, hakaret etmek, yok etmek bir hak, bir lütuf olarak algılanıyor. İnsanlar cahil. Cahil bırakılıyorlar. Böyle olmaları isteniyor. Buna da yeni dünya düzeni diyorlar. Tüketsin, yönetilsin, kabul etsin ve karşı gelmesin. Şimdi bu devasa güruh; eline parıltılı yiyecekler, oyuncaklar, giyecekler, hazlar sunularak idare edilmesi daha basit hale getirildi. Gerçek; o temiz, berrak, menfaatsiz, sevgi dolu, anlayışlı, derin, anlamı yer! Orada, burada, şurada, sende! Kendinle barış, kendine yol aç, zihnini sadeleştir, kaostan çık. Gerçek zenginlikle karşılaştığında şaşıracaksın. Bildiğin hiçbir şey seni gerçek kadar özgür bırakamaz. Gerçek sahip olduğun beden, yaşadığın dünya, içinde bulunduğun evren, görünen ve görünmeyen her olasılığa geçiş
sağlayan tarifi imkânsız bir alandır. Gerçeğin potansiyeli seni esas manada özgürleştirir! İŞLETİM SİSTEMİ Güncel düşüncelerimiz yüzeyseldir ama buna rağmen fazlasıyla gerçek durur. Kolay anlaşılması için bunu bir bilgisayar ekranına benzetebiliriz. Bütün marifet ekranda ki görüntünün ardında işleyen ve görüntünün oluşmasını sağlayan işlemcidedir. Oysa biz aynen güncel düşüncelerimiz gibi geride ki büyük işlemciyi göremeyiz ve ekrana takılı kalırız. İnsanda bir bilinç vardır birde bilinçaltı. Yani bir ekran vardır birde işlemci. Önemli olan işlemcidir. Ekran işlemcinin birleştirip hazır hale getirdiği görüntüden başka bir şey değildir. Yani ekran bir sonuçtur. Bütün marifet sonucu hazırlayandadır. Kolay anlaşılması ve durumu anlaşılır hale getirmesi için birkaç soru sormak yeterli olabilir; bilgisayar işlemcisi işeyecek bilgileri nerden alır? Cevap çok basit, ona yüklenen kodlardan. Kodları kim yükler? Bilen biri bir kodlar algoritması hazırlar ve istediği görüntüyü elde eder. İnsan zihnide buna benzer bir sistemle çalışır. Bizim işlemcimiz (Bilinçaltı) işleyeceği kodları güncel hayatta başımıza gelen durumlara verdiğimiz tepkilerimizden, sözlerimizden ve düşüncelerimizden oluşturur. Hayatımız boyunca yaşadığımız şeylerin yüklendiği yer olan bilinçaltı
durumlara verdiğimiz tepkileri toplar, zamanla benzer durumlara otomatik tepkiler verecek hale getirir. Bu kodlar hep aynı kaldığı ve değişmediği için programın kölesi olur ve hep aynı şeyleri yaşar dururuz, kader! Kodlar ve emirler aynıdır ve biz kendi kendimizin esiri olmuşuzdur. Değişmek istesek değişemeyiz. Peki bunun bir yolu yok mu? Bir kere şunu tüm dini, ideolojik, sosyal ve önyargılardan geçerek kabul etmek zorundasınız; Başımıza gelenleri biz yaratıyoruz! Buna ister inanın ister inanmayın ama gerçek bu. Hatta bu gerçeğe ne kadar çok direnirseniz o kadar çok ağırlaşır mahkûmiyet şartlarınız. Gerçek sizi özgür kılar. İÇSEL UYANIŞ Yıllar önce bir dizi evreden sonra güncel hayatın içinde 30-40 dakikalık bir uyanış yaşadım. O uyanışta fark ettiğim en önemli şey başıma gelen herşeyin sebebi ben olmam hissiydi. Bunu önceleri gerçek dışı buldum, inanmadım, hatta üzerinden zaman geçince o uyanışın gerçekliği kayboldu ve o sıçramanın derinliğini yitirdim. Çok sonra yaşadığım durumlar sayesinde aslında o hissin ne kadar yalın bir gerçek olduğunu kavradım. Her şeyin yaratıcısı bendim. Yaşadığım hayatı ve bu hayatın içinde başıma gelenleri, gelmiş olanları ve gelecek olanları düzenleyicisi bendim. Bu bir Allah kavramını ret ediş değildi tam aksine kum tanesinden tüm evreni