Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Derneği Tarafından Hazırlanan Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Konusundaki Basın Bildirisi Son günlerde ülke gündeminin ilk sıralarında eğitim ve eğitim sisteminde yapılan/yapılması planlanan değişiklikler yer almaktadır. Bu değişiklik çalışmalarının en sonuncusu, kamuoyunda kısaca TEOG olarak bilinen Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş sisteminin kaldırılması veya revize edilmesi çalışmalarıdır. Eğitimde ortaöğretime geçiş için LYS, OKS, SBS ve son olarak da TEOG sistemleri uygulanagelmiştir. Getirilen her yeni uygulama eskisinin eksikliklerini gidermeyi, öğrenci mağduriyetlerini en aza indirmeyi ve en önemlisi öğrenciler hakkında doğru kararlar vermeyi amaçlamaktadır. 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlanan TEOG, SBS den farklı olarak öğrenci başarılarını anlık performansa göre değil, zamana yayılmış ve daha kapsamlı olarak ölçmeyi amaçlamıştır. TEOG un kapsamı sadece birkaç temel dersle sınırlı kalmamış, öğrencilere mazeret sınavı hakkı getirilmiş, öğrencilerin okul performansı ön plana alınmış ve farklı disiplinlerdeki başarılar ek puan olarak kabul edilmiştir. TEOG sistemi, bahsedilen yeniliklerin yanı sıra bazı sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. TEOG sistemine getirilen en önemli eleştiriler şu şekilde sıralanabilir: (i) Yapılan merkezi sınavların müfredatı temsil etmede yetersiz kalması, (ii) Müfredattaki üst düzey zihinsel becerilere yönelik kazanımları ölçmedeki yetersizliği, (iii) İzleme ve biçimlendirmeye yönelik olan sınavın, seçme ve yerleştirme amacıyla kullanılması, (iv) Yapılan sınavların başarılı ve başarısız öğrenciler arasındaki farkı ortaya koyamaması, (v) Sınavda hatalı soruların yer alması, (vi) Ortaokul başarı ortalamalarının puanlamaya katılması nedeniyle yerleştirmede şişirilmiş puanların etkisinin olması, (vii) Sınav sonuçlarının geçerlilik ve güvenirliliğine ilişkin bilimsel verilerin kamuoyu ile paylaşılmaması, (viii) Sınavların içerik ve değişimlerine yönelik akademik çevrelerden ne yönde görüşler alındığının bilinmemesidir. Söz edilen durumların yanında sınavda binlerce birinci ve ikincinin olması gibi eleştiriler ve tartışmalar medyada sürekli yer almaktadır. Bu gerekçeler çerçevesinde ülkemiz 2017-2018 eğitim öğretim yılına hazırlanırken kademeler arası geçiş sistemi yeniden tartışılmaya başlanmıştır.
Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Derneği olarak alanımızla ilgili bu tartışmaya katkıda bulunmak amacıyla görüş ve önerilerimizi aşağıda maddeler halinde sıralamış bulunmaktayız: (a) Kademeler arası geçişte kullanılan sınavlar, ülkemizde toplumun her kesimini yakından ilgilendiren ve gündem yaratan temel konulardan birisi olmuştur. Bu sınavların sürekli gündemde olmasının sebebi nitelikli ortaöğretim kurumundaki arz ın kısıtlı ama talep in aşırı olmasıdır. Bu aşırı talep karşısında objektif seçim yapabilmek için bu sınavlar hayatımızda hep olmuştur, yakın gelecekte olmaya da devam edecektir. PISA, PIRLS ve TIMSS gibi araştırma sonuçlarının da gösterdiği gibi okullar arası nitelik farkının bu kadar fazla olduğu ülkemizde veliler, çocuklarını daha iyi okullara gönderme çabası içerisindedir. Bu sınavları gündemden çıkartmanın en temel yolu her bölgede nitelikli eğitim kurumu sayısını artırmak ve okullar arası farklılıkları en aza indirmektir. Ardından fen ve sosyal bilimler liseleri ile bunlarla benzer özellikteki okullara öğrenci seçimi merkezi olarak yapılabilir. Ayrıca özel yetenek gerektiren (güzel sanatlar lisesi, spor lisesi gibi) okullara öğrenci seçimi de il genelinde merkezî olarak yapılabilir. Bu süreçte yapılacak uygulama sınavlarının geçerliliği ve güvenirliliğinin yüksek olması; çalışmaların açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi önem taşımaktadır. (b) Eğitimin ayrılmaz temel bir ögesi olmasının yanı sıra eğitimin kalite kontrolünü sağlayan bir alt sistem olması çerçevesinde, ölçme ve değerlendirmeler, sınavlar, testler vb. eğitimde kaçınamayacağımız uygulamalar olagelmiştir ve olmaya da devam edecektir. Başta öğrencilerin yönlendirilmesi, başarı gelişimlerinin izlenmesi, öğrenci akışının düzenlenmesi, kademeler arası geçişlerin düzenlenmesi olmak üzere; eğitimde yapılan tüm ölçme ve değerlendirme etkinliklerinin Ölçme ve Değerlendirmenin Temel İlkeleri ne uygun olarak yapılması gerekmektedir. Öğrencilerin gelişim özelliklerine uygun olması, öğrencilerin gerekli ve kendileri için yararlı olduğunu içselleştirerek uygulamalara istekli bir şekilde katılması, suni ortamlardan uzak, bireylerin gerçek performanslarını rahatlıkla ortaya koyabilecekleri ortamların oluşturulması; amaca uygun, geçerli ve güvenilir araçlarla, yerinde, zamanında ve uzmanlar tarafından oluşturulan ölçme durumları ile öğrencilerin karşı karşıya getirilebilmesi bu temel ilkelerin başında yer almaktadır. (c) Eğitim sisteminde meydana gelen sorunlar, son zamanlarda ulusal medyanın sıklıkla ele aldığı konulardan biri olmuştur. Sınav sorularının çalınması, sınav sonuçlarının yanlış hesaplanması, yenilenen öğretim programlarının çok fazla eleştirilmesi vb. bu sorunlardan sadece birkaçıdır. Yaşanan bu olumsuzluklar, sınav hizmeti veren kurumların kamuoyundaki saygınlığını ve güvenirliğini zedelemektedir. Atılacak yeni adımlar ile kamuoyundaki kurumsal saygınlık ve güvenirlik tekrar kazanılmalıdır.
(d) Ülkemizde eğitimle ilgili sistem değişikliklerinin de bir sistemi olmalıdır. Yakın geçmişte eğitimle ilgili reform çalışmalarının henüz bir nesil yetiştirmeden değiştirilmesi, sonuçlarının alınmaması, değerlendirilmemesi de yeni sorunları beraberinde getirmektedir. Eğitimle ilgili bütün paydaşların görüşleri alınarak ortak bir uzlaşma ile hayata geçirilen reformların daha pozitif sonuçlar vereceği düşünülmektedir. Bu doğrultuda görüş alma sürecinde alanda uzman kişilerle çalıştaylar gerçekleştirilebilir ve alanda çalışan, uzmanlık kazanan kişilerin görüşleri bu çalıştaylar sonucunda raporlanıp değerlendirilebilir. Kısacası değişikliklerin her şeyden önce bilimsel temellere dayalı olarak gerçekleştirilmesi, bu konuda hazırlanan rapor ve Şura kararlarından yararlanılması önerilmektedir. (e) Ülkemizde uzun süredir sınava dayalı seçme ve yerleştirme sistemi tartışılmaktadır. Şüphesizdir ki tek bir ölçme sonucuna dayalı olarak yapılan seçme ve yerleştirme sistemleri kamuoyu vicdanında gerekli güvenirliği sağlamayacaktır. Bunun için seçmenin amacına dayalı olarak ve öğrenci hakkında olabildiğince çok veri toplayarak yapılacak seçme işlemleri daha yerinde olacaktır. Bu amaçla, ilköğretimin başlangıcından itibaren öğrencinin akademik gelişiminin izlenip değerlendirileceği ve sonuçlarının öğrencinin ortaöğretime geçişinde etkin olarak kullanılacağı kapsamlı bir öğrenci izleme sistemi oluşturulmalıdır. Öğrenci gelişimini izleme amacıyla e-portfolyo gibi uygulamalar yürütülerek, öğrencilerin okula olan ilgisi süreklilik kazanabilir, öğrencilerin teknolojik becerileri geliştirilebilir ve 21. yüzyıl becerilerini kazanmalarına katkı sağlanabilir. (f) Öğrencinin bir önceki eğitim kademesindeki genel akademik başarısının bir sonraki kademedeki başarısı için önemli bir yordayıcı olduğu birçok araştırma bulgusu ile desteklenmektedir. Dolayısıyla ortaöğretime geçişte ortaokul akademik başarı not ortalaması, yerleştirme ölçütlerinden biri olarak kullanılabilir. Ancak böyle bir uygulamanın adil olabilmesi, öğretmenlerin nesnel ölçme ve değerlendirme yapabilmesine bağlıdır. Yani her bir okuldaki öğretmen tarafından verilen notların diğer bir okulda verilen notlarla aynı anlamı taşıması sağlanmalıdır. Bunun için öğretmenlerin iyi bir ölçme değerlendirme eğitimi almalarının sağlandığı ve adil not vermelerine yönelik yasal düzenlemelerin getirildiği etkili öğretmen yetiştirme politikaları üretilmelidir. Not verme uygulamalarında eşitsizliğe yol açacak uygulamaların önüne geçilmeli, bunun için gerekli koşullar sağlanmalıdır. (g) Kamuoyunda öncelikle ortaöğretim algısı değiştirilmelidir. Bütün öğrenci ve velilerin fen lisesini amaçladığı bir uygulamanın yaşama şansı yoktur. Öğrencilerin ilgi ve yetenekleri çerçevesinde mesleki yönlendirmeleri konusunda daha etkili çalışmalar yapılmalıdır. Bu bağlamda ilköğretimden ortaöğretime geçiş sistemi ile ortaöğretimden yükseköğretime geçiş sistemi bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.
(h) Özellikle herhangi bir il, ilçe merkezindeki bir lisenin öğrencisini kendisinin hazırlayacağı bir sınavla seçmesi; başta sınavların geçerliliği, güvenirliliği ve test güvenliği açısından problem doğurabileceği gibi istenmeyen bazı davranışların doğmasına neden olabilecektir. Kamuoyunda tartışılmaya başlanan her lisenin sınavını MEB gözetiminde kendisinin yapması önerisinin bazı problemleri de beraberinde getireceği, pratikte uygulanma şansının olmaması göz önünde bulundurulmalıdır. Her lise türünün bu sınavı ayrı yapmasının da mevcut TEOG sisteminden ne kadar farklı olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. (i) Kamuoyunda söz edilen değişikliklerin kısa sürede gerçekleşmesi mümkün değildir. Zaten ortaöğretime geçiş sistemi ülke gündemini çok kısa bir süredir işgal etmektedir. Öncelikle bilimsel verilere dayalı olarak ve konu uzmanlarının görüşleri doğrultusunda hazırlanan geniş kapsamlı bir plan hazırlanmalıdır. Ancak getirilmesi planlanan sistemin, eksiklikleri barındırma ihtimali olabileceğini düşünerek, kademeli olarak getirilmesi daha yerinde olacaktır. Bu kademeli geçiş sürecinde, yeni sistemin ayrıntılarının kamuoyunda daha fazla tartışılması imkânı doğacak, sistem daha da geliştirilebilecektir. (j) Çağdaş eğitim sistemleri ve uygulamalarında olduğu gibi ülkemizde; öğrencileri eğitim-öğretim sürecinden koparmadan, zihinsel gelişimlerinin yanı sıra duyuşsal, psikomotor ve sosyal gelişimlerine katkıda bulunan sanatsal ve sportif etkinliklere katılmalarını engellemeden, kısaca öğrenciliklerini de yaşayarak ; öğrenci başarı gelişiminin değerlendirilmesi ve kademeler arası geçişin düzenlenmesi öncelikli olmalıdır. Öğrencilerin yaşlarına bağlı gelişimleri göz ardı edilmemelidir. (k) 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ortaöğretime geçecek birçok öğrenci için hızlı bir karar alınması gerekmektedir. Bu kararın öğrencilerin ve ailelerinin kaygılarını en aza indirecek; öğrencilerin üç senelik birikimlerini göz ardı etmeyecek şekilde olmasına dikkat edilmesi önceliklidir. Örneğin öğrencilerin ortaokul dönemindeki sosyal ve kültürel aktivitelere katılımlarının puanlanması, daha önce bu konuda bilgisi ve imkânı olmayan öğrencilere dezavantaj oluşturabilir. Ortaöğretime geçiş sürecinde kamuoyunda açıklanan modellere ilişkin olarak; (l) Adrese dayalı sisteme göre öğrenci yerleştirmelerin bazı avantajları söz konusu olsa da özellikle dezavantajlı veya kırsal kesimde belirli düzeyde başarılı olan öğrencilerin ileriki başarıları engellenmiş olacaktır. Bu ise özellikle kırsal kesimdeki öğrenciler için dezavantajlı bir durum oluşturacaktır. Ayrıca bazı illerde okullar belirli bölgelerde toplanmıştır. Bu bölgelerde uygulamanın başta adres belirleme gibi sıkıntıları söz konusu olacaktır.
(m) İkinci model olarak ortaöğretim başarı puan ortalamasının tamamının veya önemli bir kısmının dikkate alınması durumunda MEB in daha önce uygulamış olduğu süper liselere öğrenci seçiminde yaşanan sıkıntılar tekrar gündeme gelecektir. Bu süreçte ikinci yıldan itibaren öğrencilerin ortaokul başarı puanları olabildiğince yüksek olacak ve bu durum, önerilen sistemin işlememesine neden olacaktır. Başarı notuna göre yapılacak %5 lik durum okuldan okula, okul türünden okul türüne, devlet özel okul olma durumuna göre farklılık gösterebileceği için düzenlemenin çerçevesi net olarak belirlenmeli ve özellikle öğrencilere verilen notların geçerliliği ve güvenirliliği belirli bir sistem ile izlenmelidir. Sonuç olarak Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Derneği olarak büyük sorunları barındıran ortaöğretime geçiş sistemindeki değişiklik çalışmalarını gerekli görmekle beraber yukarıda değindiğimiz noktaların göz önünde bulundurulmasının kademeler arası geçiş sistemi için önemli katkılar getireceği düşünülmektedir. Bu noktadan hareketle Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Derneği olarak alanımızla ilgili bu girişimde her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu kamuoyuna saygıyla bildiririz. Eğitimde ve Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Derneği