KADIN VE SAĞLIK TARİHTEN BUGÜNE SAĞLIKTA KADININ YERİ HAZIRLAYAN: DENİZ ÖZYAVUZ SAĞLIK NEDİR? Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre sağlık fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik halidir. Bu açıdan hastalık kavramını sağlık kavramının zıt anlamlısı gibi düşünmek yanlış olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığın hastalığın yokluğu na veya özürlülük durumuna indirgenmesine karşı çıkmış ve 1948 yılında sağlık kavramını fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan tam bir iyilik hali (DSÖ, 2006) olarak tanımlamıştır. Sağlık, bu kapsamlı tanımına, 20. yüzyılın ortalarından itibaren kavuşmuştur. Şimdi, sağlığın bu kapsamlı anlayışa nasıl kavuştuğunu ve bundan önce ne şekilde açıklandığını görelim. Sağlığın ve Hastalığın Biyomedikal ve Sosyal Modelleri 21. yüzyılda sosyoloji, sağlık ve bedenle ilgilenmeye, tıp da toplumsal konularla ilgilenmeye başlamıştır. İlgilerdeki bu değişmenin nedeni, toplumsal düzeyde ölüme neden olan hastalıkların değişmesiydi. Yaklaşık olarak 1950 lere kadar, dünya genelinde insanların ölümüne neden olan hastalıklar enfeksiyonlar, salgınlar ve akut hastalıklardı. Ancak, bir yandan yaşam ve çalışma koşullarını iyileştiren devlet müdahaleleri aracılığıyla toplum sağlığı konusunda elde edilen kazanımlar; diğer yandan da tıbbi teknolojiler sayesinde, bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınmasıyla (Artan, 2007:45) ölüm nedeni olan en önemli hastalıklar değişti. Daha önceleri erken yaşta ölen insanlar, daha uzun yaşamaya ve kronik hastalıklara yakalanmaya başladılar. Böylece, 20. yüzyılın ikinci yarısında, ölüme neden olan en önemli hastalıklar kanser, kalp, şeker gibi hastalıklar oldu. Şimdi, sağlığın bu kapsamlı anlayışa nasıl kavuştuğunu ve bundan önce ne şekilde açıklandığını görelim. Sağlığın ve Hastalığın Biyomedikal ve Sosyal Modelleri 21. yüzyılda sosyoloji, sağlık ve bedenle ilgilenmeye, tıp da toplumsal konularla ilgilenmeye başlamıştır. İlgilerdeki bu değişmenin nedeni, toplumsal düzeyde ölüme neden olan
hastalıkların değişmesiydi. Yaklaşık olarak 1950 lere kadar, dünya genelinde insanların ölümüne neden olan hastalıklar enfeksiyonlar, salgınlar ve akut hastalıklardı. Ancak, bir yandan yaşam ve çalışma koşullarını iyileştiren devlet müdahaleleri aracılığıyla toplum sağlığı konusunda elde edilen kazanımlar; diğer yandan da tıbbi teknolojiler sayesinde, bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınmasıyla Artmış olan, ölüm nedeni olan en önemli hastalıklar değişti. Tıbbın, tarihi, kendi başarılarıyla doluymuş gibi gösterdiği ileri sürülmüş; halbuki toplumların artık daha uzun yaşamasının tıbbi uygulamalardan çok beslenme, temizlik ve doğum kontrolü gibi faktörlerden kaynaklandığı ortaya konmuştur. Sağlık durumu, biyoloji dışındaki faktörlerin sonucudur ve tesadüfi olarak oluşmadığı kanıtlanmıştır. hastalığın sosyal belirleyicileri içinde bireysel düzeyde sigara içmek, stres ve egzersiz; yapısal düzeyde işsizlik ve yoksulluk sayılmaya başlanmıştır. Hastalık, kötü sağlık gibi durumlar diğer toplumsal eşitsizliklerle ilişkilidir. Örneğin, yoksul insanların yaşam ömrü, zenginlere oranla daha kısadır. Kötü yaşama ve barınma koşulları insanların hastalanmasına neden olur. Ekonomik koşulları aynı olan insanların bile sağlık düzeyleri toplumsal cinsiyetlerine, ırk ve etnik durumlarına, kentte mi köyde mi yaşadıklarına, hatta eğitim düzeylerine göre değişir. Bireylerin sağlıkları, önemli ölçüde, içinde bulundukları toplumsal koşullar tarafından biçimlendirilmektedir. Toplumda, sağlık statüsünde, sağlığa ilişkin risklerin dağılımında ve sağlık hizmetlerine erişimde çeşitli eşitsizlikler söz konusudur ve bu eşitsizlikler, bireyler ya da gruplar arasında ölüm ve hastalık oranlarında, ortalama yaşam sürelerinde ve algılanan sağlık statülerindeki farklılıklarda görünür. En önemlisi de kadın ikincilleştirilmiş, sağlığı da erkeklerin çok gerisinde bırakılmıştır. genelden özele doğru genel sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel koşullar, beslenme, eğitim, çevre kirliliği, gelir düzeyi, yaşama ve çalışma koşulları, barış ve insan hakları güvencesi, devlet tarafından iyi bir şekilde yönetilme, temiz su ve hijyenik kanalizasyona erişim, etkili sağlık hizmetlerine erişim, iyi barınma koşulları, sosyal ve topluluksal ağlar, bireysel yaşam tarzı faktörleri, yaş, cinsiyet ve kalıtımsal faktörlerdir. Beslenme tarzı, hareketsizlik, sigara ya da alkol tüketimi gibi bireysel yaşam tarzı faktörleri, sağlığı etkilese de toplumsal eşitsizliklerin bir sonucu olarak sağlık, toplumda eşitsiz bir şekilde dağılmaktadır. Tıp o dönemde kadınların kadınsı rollere uymalarını garantilemek için kullanır. Ayrıca da: parsons: insanların aslında, tedavinin etkisinden çok, iyileşmeyi umdukları için iyileştiklerini vurgulamıştır. ÖRNEK On dokuzuncu yüzyılda, histeri hastalığının, eğitim görmek ve çalışmak isteyen kadınları etiketlemek için nasıl kullanıldığına bir göz atalım. On dokuzuncu yüzyılla birlikte, iş
bölümüne katılma fırsatları gelişip arttıkça kadınlar, ; öğretmen ya da hemşire olarak çalışmak gibi çeşitli yeni fırsatlara sahip olmuş ve ev ' dışında ücretli işlerde çalışmaya başlamışlardır. Diğer taraftan, ataerki, kadınları geleneksel ev içi rolleriyle sınırlamaya çalıştığı için, erkeklerle kadınlar arasındaki kesin farkları vurgulayan bir tıbbi sistem gelişmiştir. Bu bakış açısına göre erkeklerde beyin, kadınlarda ise sinir sistemiyle yeniden üretim sistemi, özellikle yumurtalıklar. ve rahim baskındır. Bir insanda ya beyin ya da yeniden üretim sistemi çalışmakta, ikisi aynı anda çalışamamaktadır. Bu dönemde kadın olduğu, yani baskın sistemi beyin olmadığı halde çalışmaya kalkışan kadınlara histeri teşhisi konmuş, ücretli işlerde çalışan ya da çalışmaya kalkışan kadınların, biyolojik yeniden üretim zorunluluklarını inkâr ederek kendilerini histeri riskine attıklarına inanılmıştır. Ayrıca, beyin ve yumurtalıklar aynı anda gelişemediği için, eğitim görmenin de kadınların hastalanmasına neden olduğu düşünülmüştür. Dolayısıyla, histeri hastalığı (a) erkeklerin, işgücüne katılmaya çalışan kadınları sınıflandırmalarını sağlamış, (b) toplumsal rollerine aykırı davranan kadınlara aktif ve saldırgan bir rol yüklemiştir. Tıp genel düzeyde, ataerki, erkek bedenine rasyonellik, akıl, sağlık gibi değerli sayılan özellikleri atfederek onu yüceltir. Diğer taraftan hastalık, akılcı olmayan davranışlar ve kontrol eksikliği gibi özellikleri kadın bedenine atfederek onu, eksik bir beden olarak inşa eder. kadınların yeniden üretim becerilerinin kontrol edilmesi çok önemlidir ve bu kontrol işlevini de tıp üstlenmektedir. Tıbbın, kadınlara yönelik ilgisinin neredeyse tamamen biyolojik yeniden üretim organlarına ve doğurganlıklarına yönelik olması, bundan kaynaklanmaktadır. Çağdaş kapitalizmde tıp mesleği, kadınların özel alanda ev içi rollerin meşrulaştırılması işlevini yüklenmiş, doğurma ve besleme işlevlerine odaklanarak kadınların ev içi rollerini, doğanın bir gerçeği gibi sunmuştur. bireylerin kendi davranışlarının neden olduğu savunulmakta ve hastalıklara neden olan toplumsal ve ekonomik nedenler göz ardı edilmektedir. Böylece, bireylerin kötü sağlıklarından kendilerini sorumlu tutmaları sağlanmaktadır. Bu nedenle, sağlığı tehdit eden riskler olarak beslenme tarzı, hareketsizlik gibi çeşitli bireysel davranışlar vurgulanmakta, bireylerin örneğin tuz, şeker gibi riskli gıdaları tükettikleri için hastalandıkları ileri sürülmektedir. Yapılan çalışmalar alt sınıflara mensup olanların üst sınıflara mensup olanlara oranla daha kısa ömürler yaşadıklarını ve daha çok hastalandıklarını göstermektedir. Sınıfsal eşitsizliklerle sağlık arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ve açıklamaya çalışan en önemli eserlerden biri, 1982 de yayınlanan Kara Rapor dur. Kadın ve erkeklerin ölüm ve hastalanma oranları birbirinden büyük ölçüde farklıdır. Bu farklılıklar, cinsiyet rolleri arasındaki etkileşimin, maddi kaynaklara erişim düzeyinin ve psiko-sosyal stres kaynakların bileşiminin sonucudur. Kadınlar, maddi kaynaklara
erişseler bile, ataerkil düzenden kaynaklanan nedenlerden ötürü, sağlık bakımı alamayabilmektedirler. AIDS Afrika kıtasında günde ortalama 6000 kişinin ölümüne neden olmakta ve binlerce çocuğu öksüz ve yetim bırakmaktadır. Kadınlar, dünya genelinde, sağlık sigortasına erişim açısından dezavantajlıdırlar. Ücretli bir işte çalışmayan kadınlar, genellikle eşlerinin ya da babalarının sosyal güvencesinden yararlanmakta, ücretli bir işte çalışan kadınlar ise genellikle enformel sektörde, düşük ücretle, iş güvencesi ve sosyal güvence olmadan çalışmaktadırlar kadınların sağlıkları hem çalışma koşullarının kötülüğü nedeniyle, hem de sağlık hizmetlerine maddi nedenlerle erişemedikleri için kötüleşmektedir. sağlıkta reform hareketleri, Türkiye de de yankı bulmuş, çeşitli hükümetler tarafından Genel Sağlık Sigortası ve Aile Hekimliği Sistemi kurulmasına ilişkin kanun tasarıları hazırlanmış, ancak bu tasarılar yasalaşmamıştır. Bu tasarıların yasalaşması, 2000 lerde mümkün olmuştur. uluslararası kuruluşların Türkiye deki sağlık sistemine yönelik piyasalaştırma vurgusu taşıyan önerileri doğrultusunda tasarlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde sağlık sistemi neo-liberal ekonomi politikalarına her açıdan uygun hale getirilmiştir. Türkiye de tarihsel olarak, sağlık personeli sayısı giderek artmış ve sağlık personeli başına düşen kişi sayısı azalmıştır. Türkiye, her ne kadar sağlık personeli sayısı açısından gelişmiş ülkelerin standartlarının gerisinde olsa da bu sayı olması gerekenin çok altında değildir. Türkiye de uzman doktorların yarısı Ankara, İstanbul ve İzmir de bulunmaktadır. Hastane yatağına erişimde zorluklar yaşanırken hastane yatağı başına çok hekim düşmesi tek başına sağlık hizmetlerini değerlendirmek için yeterli bir ölçüt değildir. ekonomik eşitsizlikler başta olmak üzere, toplumsal eşitsizliklerin nüfusun sağlık statüsünü etkilemesidir. Türkiye de coğrafi bölgeler, ekonomik, eğitimsel ve cinsiyete dayalı eşitsizlik göstergeleri açısından ayrımlaşmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere, bazı bölgelerde ekonomik düzey, eğitim durumu ve sağlık göstergeleri çok düşükken, bazı bölgelerde bu göstergelerin tümü, oldukça olumlu bir tablo çizmektedir. Bu durum, sağlık statüsü ile sosyal ve ekonomik değişkenler arasındaki ilişkiyi ortaya koyması açısından önemlidir. Son yıllarda, kadına ve kadın sağlığına, azda olsa, verilen önem artmıştır. Bunun, nedenlerine de şöyle bakabiliriz. Eğitimin, çalışma yaşamına girmeleri ve ekonomik bağımsızlıklarının, kadınlar açısından, değer ve önceliğinin önem kazanmış olması ve erkek, kadın eşitliğine karşı verilen mücadeleler, azda olsa farkındalık sağlamıştır.