Büyümenin Önündeki Kısıtlar Nazlı Özer Talya İncedoğan
Büyüme Tanısı Yaklaşımı (Hausman, Rodrik, Velasco)
Türkiye nin Büyümesi Türkiye nin büyüme kısıtlarını araştırmadan önce büyümesinin hangi gelişmeler üzerine olduğunu değerlendirirsek iki gelişmenin önemini görürüz. (Structural Reforms to Boast Turkey s Long-Term Growth) İstihdam büyümesi (Anadolu) ve Verimlilik büyümesi (Metropol). Türkiye nin uzun vadeli ekonomik büyümesi, gelecekte daha geniş istihdam artışı ve verimliliği yükseltme hedefiyle seçeceği politikalara bağlı. İstihdam artışı için yüzkeşilmesi gereken sorun Türkiye nin fiyat rekabetini azaltmadan iş yaratmak ve kaynakları daha yüksek verimlilikte şirketlere yöneltmek.
Büyüme Performansı 2000 li yıllar, özellikle de 2000 2001 krizi sonrası Türkiye nin göreli büyüme performansı: Kişi Başına Gelir: Ortalama İşçi Başına Gelir: Ortalamanın Üzerinde 2000-2008 yılları arasında Türkiye nin kişi başına GSYH büyüme hızı %3 e yakın olmuştur. Bu büyüme hızı 1990 lara göre daha yüksektir, ancak diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ortalama bir performans olarak değerlendirilir. Buna karşın, işçi başına GSYH büyüme hızları karşılaştırıldığında Türkiye nin %4.5lik büyüme hızı ile üst sıralarda olduğunu görebiliriz. 2000 li yıllarda işgücü verimliliğinin ciddi biçimde arttığı söylenebilir.
2000 li yıllarda büyümenin diğer önemli özellikleri: Yurt içi tasarruflar yatırımların finansmanı için yeterli olmamış, büyüme için yüksek miktarda dış tasarruf gerekmiş, sonuç olarak büyüme yüksek miktarda cari açık ile mümkün olmuştur. Sermaye girişleri ile birlikte bu dönemin önemli bir bölümünde döviz kuru değerlenme eğiliminde olmuştur.
Yüksek büyüme oranları istihdam yaratmada yeterince etkili olamamış. 2000-2001 krizinden sonra işsizlik oranı %10 civarında seyretmiş, 2008 de başlayan küresel kriz sırasında ise %14 e çıkmıştır. 2000 li yıllarda toplam faktör verimliliğindeki artış milli gelir artışlarında önemli bir rol oynamıştır.
Finansman Erişim Ve Tasarruflar
Finansal Koşullar Bankacılık sisteminin aktif yapısı değişti. Kredilerin banka varlıkları içerisindeki payı artmış (%20-30 dan %50-60 düzeyine çıkmıştır), 1990 da Türkiye reel faizlerin en yüksek olduğu ülkelerden biriyken, makroekonomik istikrarın sağlanması ile reel faizler düştü. Türkiye nin artık uluslararası ortalamalara yakın bir reel faizi var. Ayrıca, OECD çalışmalarının gösterdiği üzere Türkiye üzerindeki risk algısı ve risk primi de son 10 yılda önemli oranlarda düştü. KOBİ lerin finansmana erişiminin arttığı yönünde göstergeler bulunmaktadır.
Finansal Kısıtlar Bu gelişmeler artık finansal kısıtların olmadığını göstermiyor. Yapılan çalışmalar mali piyasaların en gelişmiş olduğu ülkelerde bile finansal kısıtların özellikle küçük ve genç firmalar için önemli bir engel teşkil ettiğini gösteriyor. Ancak mali sistemin erişilebilirliği bundan 10 yıl öncesine göre çok artmış durumdadır. Bankacılık sistemi dış piyasalardan kolaylıkla borçlanabilmektedir. Kredi miktarındaki ani bir artışın verimli yatırımlarda ciddi bir artış sağlayacağı kesin değildir. Yatırımlarda artış tamamlayıcı girdiler gerektirecektir; esas kısıt bu girdilerde ortaya çıkabilir.
Verimlilik Artışında Türkiye 2000 li yıllarda 1990 lı yıllara göre Toplam Faktör Verimliliği (TFV) büyüme hızında çok ciddi bir artış vardır. 2000 2008 yılları arasında Türkiye TFV büyüme hızında dünyada üst sıralardadır.
TFV Artışında Yapısal Değişimin Rolü Türkiye de uzun yıllardan sonra makro istikrarın sağlandığı bir büyüme dönemi yaşadık. Bu dönemde, ekonomimizde yapısal dönüşüm sağlandı: Kırsal istihdamın payı toplam istihdam içerisinde azalırken, kentsel istihdamın payı arttı. Tarımın payı azaldı, sanayi ve hizmetlerin payı arttı. Bu yapısal dönüşüm neticesinde az istihdam yaratan büyümeye karşın iş gücü verimliliği arttı. İhracatın yapısına baktığımızda ise tekstil ve hazır giyimin payı azalırken, otomotiv, çelik ve kimyanın payının artmasıyla ihracat yapısında ciddi bir değişiklik gerçekleşti. İşgücünün sektörler arası dağılımında tarımın payının azalması ve diğer sektörlerin özellikle imalat sanayinin payının artması TFV büyüme hızında önemli bir rol oynadı. TFV büyüme hızında bu etkenin rolü zaman içinde azalacaktır.
Yatırımların Toplumsal Getirisi A Altyapı Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar «kamu harcamaları» ile büyüme arasında pozitif bir ilişki buluyor. Aschauer (1989): "Kamu sermaye stoku" %10 artarsa TFV %4 artar. Türkiye de 2000 lerin ilk yarısında altyapı yatırımları durakladı ancak 2006 dan itibaren yükseldi. B Coğrafi Konum Ciddi bir kısıt değil.
C-Beşeri Sermaye ve Eğitim Türkiye de tecrübe sabit kabul edildiğinde, bir yıllık ek eğitimin ortalama getirisi orta gelir düzeyindeki ülkelere yakındır (% 10 civarında). Bu oran yüksek gelirli ülkelerdeki getiri oranlarından daha yüksektir. Buna karşılık Türkiye de yükseköğretimin getirisi dünya ortalamalarının oldukça üzerindedir. Eğitim Seviyelerine Göre Eğitimin Getirisi
Elit okullarda okuyan öğrencilerin performansı OECD ortalamasına göre yüksek; düz liselerin performansı ise çok düşüktür. Pisa sonuçlarına göre Türkiye de eğitimin kalitesi ortalamada düşük varyansı yüksektir.
Eğitim ve Kayıtdışılık Beşeri sermaye ile kayıt dışılık arasında önemli bir ilişki vardır. Girişimcinin eğitim seviyesi kayıt dışında kalma seçiminde önemli bir rol oynamaktadır. Kayıt içindeki firmalar ile kayıt dışında kalan firmalar arasında önemli bir verimlilik (TFV) farkı ortaya çıkmaktadır. İmalat sanayindeki firmalar arasında kayıt içindeki firmaların TFV, kayıt dışındaki firmalardan 1,5 kat fazladır. Girişimcinin eğitim düzeyi kontrol edildiğinde bu fark % 44 e düşmektedir. Kayıt dışılık finansmana erişim konusunda kayıt içindeki firmalar ile kayıt dışındaki firmalar arasında bir fark ortaya çıkmamaktadır. Sonuç: Kayıt dışılık bir vergi sorunu kadar bir eğitim sorunu dur.
Yatırımlardan Nemalanabilme Potansiyeli A- Yönetişim Yönetişim göstergeleri 2000 li yılarda iyileşme gösterdi. Göstergelerin mevcut seviyesi hala yüksek değil; ancak Çin ve Hindistan gibi rakip ülkelerin göstergeleri daha da düşük.
B- Vergiler Vergi gelirleri ve devlet nihai tüketim harcamalarının GSYH içindeki payı yüksek değildir. Verginin tabana yayılarak daha fazla vergi toplanabilmesi ve bu çerçevede daha kaliteli ve daha fazla kamu hizmeti sunulabilmesi büyümeyi olumlu yönde etkileyecektir.
Vergi yapısının çarpık olduğu görülmektedir. Çünkü gelir ve kardan alınan vergi payı OECD ortalamalarına göre düşük, mal ve hizmetlerden alınan vergi payının ise yüksektir. Türkiye nin vergi konusunda sağlayacağı iyileşme olumlu bir etki yaratacaktır.
İhracatın Yapısı
Sıradanlık göstergesi, bir ülkenin ihraç ettiği ürünlerin ortalama kaç tane başka ülke tarafından üretildiğini göstermektedir. Sıradanlık göstergesinin yüksek olması ülkenin ürettiği ürünlerin ender ürünler olmadığını gösterir.
Türkiye nin ihracat yapısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Ancak, göreli olarak ihracat ürün yelpazesi hala gelişmiş olmaktan uzaktır, 2000 li yıllarda Türkiye nin ihracatında orta düzey teknoloji yoğun ürünlerin payı artarken teknoloji yoğunluğu yüksek olan malların payı çok düşük kalmıştır. İhracatın gerek teknolojik içeriği gerek gelişmişlik derecesi açısından bakıldığında Türkiye daha ileri gitmelidir Piyasa aksaklıkları ve koordinasyon problemleri girişimcilerin yeni alanlara yatırım yapma eğilimlerini sınırlayabilmektedir. Bu durumda, yeni sektörlerin gelişmesi için kolektif müdahaleler gerekebilir. Dolayısıyla, artık Türkiye nin bir Sanayi Politikası na ihtiyacı olabilir. Sanayi politikası sadece finansman ve yatırım desteği olarak anlaşılmamalı Tamamlayıcı fiziksel yatırımların yapılması Tamamlayıcı beşeri sermaye yatırımlarının yapılması Düzenleyici çerçeve Kamu ile özel sektör arasında yoğun diyalog ve işbirliği Saydamlık, takip, değerlendirme, iyileştirme de anlaşılmalıdır.
Sonuç Tarımın payı azaldıkça yapısal değişim asgari bir verimlilik artışını garanti etmektedir. 1) Ancak piyasa mekanizması tek başına teknoloji içeriğinin artmasını sağlamayabilir; bu anlamda Türkiye rakiplerinin gerisinde kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır: Sanayi Politikası 2) Beşeri sermayenin önümüzdeki dönemde ciddi bir kısıt olması yüksek bir ihtimaldir; beşeri sermaye yetersizliği kayıt dışılık ile de yakından ilgilidir. 3) Kamunun vergiyi tabana yayarak vergi gelirini arttırması ve kamu hizmetlerine (özellikle eğitim ve altyapı) daha fazla harcama yapması gerekmektedir.
Sonuç Son olarak orta vadeli programa (2014-2016) göz atarsak Türkiye nin büyümesinin önündeki kısıtları kaldırmak için ne gibi aktiviteler yapıldığını ve ilerde ne yapılması planlandığını görebiliriz. 2010 ve 2011 yıllarında kaydedilen yüksek büyüme hızları sonrasında iç ve dış talebi dengelemeye yönelik alınan tedbirler sonucunda 2012 yılında büyüme hızı yavaşlamıştır. 2012 yılının özellikle son çeyreğinde, net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının tahmin edilenin üzerinde gerçekleşmesine rağmen, özel tüketim ve yatırımlarda beklenenin üzerinde kaydedilen daralma nedeniyle yüzde 3,2 olarak tahmin edilen 2012 yılı büyümesi yüzde 2,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2012 yılında sanayi sektöründe yüzde 1,9, hizmetler sektöründe yüzde 2,4 ve tarım sektöründe yüzde 3,1 oranında katma değer artışı kaydedilmiştir. Sanayi ve hizmetlerde büyüme hızları beklentilerin altında kalmıştır. 2012 yılında büyümeye katkı tamamen sermaye stoku ve yüksek oranda artış gösteren istihdamdan gelmiştir. Önemli oranda gerileyen toplam faktör verimliliği (TFV) büyümeye negatif katkı yapmıştır. 2013 yılında da 2012 yılına benzer bir yapının oluşacağı ve büyümenin temel belirleyicilerinin istihdam ve artan kapasite kullanım oranının etkisiyle sermaye stoku olacağı öngörülmektedir. 2013 yılında sermaye stokunun, istihdamın ve TFV nin büyümeye katkıları sırasıyla yüzde 69, yüzde 56,4 ve yüzde -25,4 olacaktır. Bir önceki yıldan farklı olarak, TFV nin negatif katkısının bir miktar azalması beklenmektedir. 2014 yılı ve sonrasında TFV nin büyümeye pozitif katkı sağlayacağı ve bu sayede büyümenin potansiyel düzeyine yakınsayacağı öngörülmektedir.
Sonuç Cari açığın kısa vadede azaltılmasının yanı sıra orta ve uzun vadede kalıcı bir şekilde sürdürülebilir düzeye indirilmesine duyulan ihtiyaç devam etmektedir. Buna yönelik olarak, önümüzdeki dönem için ithalata olan bağımlılığın azaltılması ve yüksek katma değerli ürünlerin ihracatının artırılması yoluyla dış ticaret açığını azaltıcı ve finansman kalitesini iyileştirici, ayrıca yurt içi tasarrufları artırıcı bir politika çerçevesi oluşturulmuştur. Yurt içi tasarruf oranlarının artırılmasına yönelik olarak; bireysel emeklilik sisteminde yapılan değişiklikle tüm katılımcıların teşvikten faydalanabileceği bir yapı oluşturulmuş, yeni Sermaye Piyasası Kanunuyla şirket ve hanehalkı tasarruflarının korunması ve artırılması amaçlanmış ve ülke düzeyinde israfı önleme ve tasarruf bilincinin artırılmasına yönelik farkındalık kampanyaları düzenlenmiştir. 27 Eylül 2013 tarihi itibarıyla bireysel emeklilik sistemine, 2012 yılı sonuna göre 740 bin kişiyi aşan yeni katılım olmuş, aynı dönemde fon büyüklüğü ise 24,3 milyar TL yi aşmıştır. Bireysel emeklilik sisteminin, 2013 yılındaki ivmesini sürdürmesiyle, orta vadede yurt içi tasarrufların artırılmasında önemli bir rol üstleneceği öngörülmektedir. Son yıllarda, büyümenin düşük veya negatif olduğu yıllar hariç tutulduğunda, tasarruf-yatırım açığının genel olarak artış eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Bu eğilimin temel belirleyicisi özel kesim tasarruf oranlarındaki azalmadır. 2011 yılında GSYH ya oranla yüzde 9,5 seviyesine ulaşan tasarruf-yatırım açığı, alınan makro ihtiyati tedbirler sonucunda 2012 yılında yüzde 5,8 e düşürülmüştür. 2013 yılında yatırımlardaki azalmaya rağmen toplam tasarruflardaki önemli düşüş sonucunda tasarruf-yatırım açığının GSYH ya oranının yüzde 6,9 a yükselmesi beklenmektedir.
Sonuç Son yıllarda önemli ölçüde düşen yurt içi tasarrufların dönem boyunca artarak Program dönemi sonunda yüzde 16 ya ulaşması beklenmektedir. Bu gelişmede özel kesim tasarruflarındaki artış belirleyici olacaktır. Program dönemi boyunca kamu ve özel kesim tasarruf yatırım açığının azalması öngörülmektedir. Program döneminde yüksek büyüme ortamına geçişin sağlanmasında verimliliğin ve tasarrufların artırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, işgücü piyasasının etkinleştirilmesi ve özel yatırımların canlandırılması kritik önem taşımaktadır. Bununla birlikte, daha uzun vadede potansiyel büyümenin artırılması hedefi doğrultusunda kaynakların üretken alanlara yönlendirilmesi ve sanayileşme sürecinin güçlendirilmesi gereği bulunmaktadır. Bu şekilde istikrarlı verimlilik artışları sağlanarak ve rekabetçi üretim yapısı desteklenerek cari açık sürdürülebilir düzeylere indirilebilecektir. Büyümenin kapsayıcılığı ve sürdürülebilirliği açısından ise bir taraftan işgücü piyasası politikalarının güçlendirilmesine, diğer taraftan ise bölgelerin gelişme potansiyellerinin harekete geçirilmesine yönelik politikalara ihtiyaç bulunmaktadır