ERHAN ÖZMEN, TUSAF BAŞKANI UİP-ICP BOĞAZİÇİ ZİRVESİ-20-21 KASIM 2013, İSTANBUL Sürdürülebilir gelecek için MENA da Tarım ve Gıda Sektörünün önemi ile yeni iş modelleri teması ile buluştuğumuz Boğaziçi Zirvesinde bulunmaktan dolayı Uluslararası İşbirliği Platformuna(UİP) teşekkürlerimizi sunarım. Zirvede; küresel rekabet, dinamizm, inşaat, iş merkezleri, liderlik ve stratejik konum, girişimcilik, sağlık turizmi, enerji, finansman ve bankacılık, ulaştırma, tarım ve gıda olmak üzere toplam 12 başlık altında konuların tespit edilerek, MENA bölgesinin öneminin tam olarak ortaya konulduğunu görüyoruz. Zirvenin bölge ve ülkemiz açısından hayırlara vesile olmasını diliyorum. Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu olarak 10. Yılımızı kutlamaya hazırlandığımız ve 2023 yılında 100. Yılını kutlayacağımız Cumhuriyetin kuruluş yolunda vizyonumuzu değerlendirdiğimiz şu günlerde sektörel bakış açısıyla MENA bölgesine yönelik değerlendirme yapmak üzere buradayız. Kısıtlı süre içinde yapacağım değerlendirmenin kapsamı Gıda ve Tarım odaklı gözükse de aslında yukarıda size saydığım ve Zirvede 3 gün boyunca görüşülecek olan 12 başlığı içine alan ilintili bir sunum olacaktır. Çünkü artık dünya sınır tanımıyor. Türkiye Tarımına bakacak olursak ; Cumhuriyetin ilk yıllarında yani 1925 yılında milli ekonomide %40 düzeylerinde olan tarım sektörünün GSMH içindeki payı, sabit fiyatlarla 1980 yılında %25, 1990 yılında %16 ve 2012 yılında ise %9 düzeyine gelerek Dünya normlarına yaklaşmıştır. 2002-2012 yılları ele alındığında; tarım sektörü küresel krizlere ve şiddetli kuraklıklara rağmen son on yılın sekizinde büyüyerek, son elli yılın en istikrarlı dönemine ulaşmıştır. Tarım ekonominin ve Türkiye nin itici gücü olmuştur. Diğer bir deyişle Tarım Büyümüş, Türkiye Büyümüştür.
Uygulamaya konulan yeni projeler ve politikalarla ; Türkiye 186 ülkeye 1.536 çeşit tarımsal ürün ihraç eden bir ülke konumuna ulaşmış, 35,000 adet işletmesi, milyonlarca çalışanı, 62 Milyar Dolara ulaşan Tarımsal GSYH ile, Dünya da 7 inci sıraya, Avrupa da 1 inci sıraya yükselmiştir. Bugün geldiğimiz noktada başta 76 milyon nüfusumuza, her yıl ülkemizi ziyaret eden 30 milyon misafirimize ve içinde bulunduğumuz MENA bölgesi dahil 1.5 milyar insana doğrudan gıda ve içecek arz etmekteyiz. Türkiye; dünya gıda ihracatında, 2002 yılında 3.5 milyar dolar olan payını 5 kat arttırarak, 2013 yılında 12 milyar dolar ile 15. sırada bulunurken, 2023 yılında da 40 milyar dolar ile 10. sıraya yükselmeyi hedeflemektedir. Hububat ve tarımsal ürün piyasalarında sanayimizin bugün geldiği gelişmişlik düzeyi açısından Un, Makarna, Bisküvi ve Bulgur Sanayisi başta olmak üzere Tarım Sanayimiz Uluslararası alanlarda çatı örgütlerimizin kurduğu köprüler sayesinde ciddi bir rekabet gücü elde etmiştir. Tarımsal Sanayimizin oluşumu ve gelişimi sonrasındaki süreç te Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı ve Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü ile mesleki kuruluşların ortak akıl noktasında ki iş birliği ve diyaloğlarının gelinen noktada önemlirolü vardır. Değerli Katılımcılar ; Un sanayi sektör temsilcisi ve üreticisi olarak özellikle MENA bölgesi ülkeleri açısından sektörümüze kısaca bakmak istiyorum. Dünya un ticaretinde, Türkiye olarak önemli bir paya sahip olarak, 1 milyar dolara yaklaşan geliri ile değer bazında, 10 yıl önce 14. sırada iken 2005 yılında lider konuma yükselmiş ve bu liderliği bugüne kadar sürdürme başarısını gösterirken bunu geleceğe de taşıma adına önemli çalışmalar yapmaya devam etmekteyiz. 2013 Eylül ayı verilerine göre Türkiye dışındaki 29 MENA bölgesi ülkesinden 21 tanesine un ihraç etmekteyiz ve bu ülkelere ihraç ettiğimiz un son yıllarda Türkiye nin toplam un ihracatının yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Öyle ki 2012/13 yılı döneminde yaklaşık 2 milyon ton olan ihracatımızın % 54 ünü MENA bölgesi ülkeleri oluşturmaktadır; Diğer önemli bölümde ise bir tarafta Endonezya, Filipinler diğer tarafta ise Brezilya ve potansiyel hedef pazarlar olarak ise ;coğrafi konum ve çeşitli vergi politikaları gibi sebeplerle elemeler yaptığımızda ise Angola,Kongo, Zimbabwe, Kamboçya,Nijer ve Madagaskarı öne çıkardık. Birazda farklı boyutları ile MENA bölgesine değinecek olursak ; Türkiye nin de bir parçasını oluşturduğu MENA, nüfus yoğunluğunun fazla olduğu ve gıda arz ve talebinin dengesizlik gösterdiği bir bölgedir. Bu sebeple sürdürülebilirliği önemli derecede tehdit eden bu konu üzerine ümit ediyorum ki toplantıların sonunda katılımcılar farklı yorumlar ve farklı bakış açıları ile elde edebileceklerdir.
MENA bölgesinde tarım ve gıda sektörü için karşımıza çıkan en büyük sorun; iklim değişikliği, enerji ve su kaynaklarının yetersizliğidir. Bunların yanında göç, finans ve bankacılık sektörünün yetersizliği, global rekabet, insan kaynakları, teşvik sistemi ve vergi politikalarını da saymak mümkündür. Günümüz global dünyasında bilgi teknolojisi, nüfus artışı, tüketici tercihleri, beslenme alışkanlıkları ve yeni diyet yöntemleri, iletişimdeki ilerlemeler ve ekonomik faaliyetlerin ulusal sınır tanımadan gerçekleşmesi, ülkeleri, sektörleri, şirketleri ve bireyleri akla gelebilecek her konuda dünyanın her yerinden, her türlü riske ve rekabete açık hale getirmiştir. Bu riskler ise MENA bölgesinde dünyanın geri kalanından daha da yüksektir. Örneğin ; Hububat a yönelik üretim, tüketim ve stok bilgilerinin; artık dünya ülkelerinin ekim alanları, verim, sulama, destekleme politikalarına göre tespit edilip analiz edildiği süreçlerden her geçen gün uzaklaşıyoruz. Çünkü ; Dünya tahıl üretimi, tüketimi ve ticareti artık arz ve talep koşullarının yanısıra-iklim Değişikliği ve Enerji Tarımı- na bakmaksızın bir anlam ifade etmiyor.. Gelişmiş ülkelerde; iklim değişikliklerinin sonuçlarına hazır olunması ve olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için iklimde gözlenen değişikliklerinin ve eğilimlerin gelecekte nasıl olacağının tahmin edilmesi yönünde küresel projeksiyon ve senaryoların uluslararası kuruluş ve üniversitelerde oluşturulduğunu ve bu senaryoların sonuçlarına göre eylem planları yapılarak kamuoyu bilgilendirildiğini görüyoruz. Günümüzde, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynakları özellikle dış ticaret veya cari açık problemiyle sorun yaşayan bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için büyük önem taşımaktadır. Geleneksel olarak bilinen ve yaygın kullanımdaki enerji kaynaklarının yok olma riskinin arttığı bir sürecin başlangıcındayız. Gelişmiş ülkeler enerji çeşitliliğini artırmakta, yaymakta ve alternatif arayışlarını sürdürmektedir. Son yıllarda, fiyat artışlarının beklenenin üzerinde yaşandığı tahıllara bakacak olursak bunların çoğunun enerji olarak kullanılmaya başlanan ürünler olduğunu gözlemliyoruz. Bunun ötesinde biyoyakıtların; bazı ürünlerde yerli üretimi ile kendi kendine yeterli olmaya çalışan ya da yerli üretimi kısıtlı olup, ithal edilen ürünlerden elde edilebilmesi tahıl piyasalarında ciddi oynaklıklara yol açabilmektedir. Bu da, zaman zaman hepimizin tanık olduğu gibi gerek mevcut kaynakların arz-talep dengesizliği gerekse iklim değişikliği ve beklentilerden kaynaklı ciddi spekülasyonlarla sonuçlanabilmektedir. Bu konuda MENA bölgesi olarak bu bilgilerin gözden geçirilmesinin yanı sıra bu arayışların içinde olmamızın da kaçınılmaz olduğunu görüyoruz..
Biraz da Tarım'ın Enerji ile ilişkisini değerlendirelim ; özellikle iklim, enerji ve su kaynaklarına yaklaşım tarzı açısından belki en önemli örneklerinden birini teşkil eden sektörümüzün geçen sene yaptığı Buğday, Un, İklim Değişikliği ve Yeni Trendler başlığı altında Uluslararası Kongre ve Sergi Sonuç Bildirgesinden çıkan en önemli bulguları size aktarmakla devam etmek istiyorum. Aynı zamanda, burada sözünü edeceğim 2 sektör, OECD tarafından 2030 yılı için hazırlanan Biyoekonomi Raporu na göre etki potansiyeli en yüksek üç sektör arasında geleceğin en önemli yatırım alanları olarak öne çıkmakta ve Her Yer Enerji-Her Yer Tarım sloganıyla tüm dünyada çekiciliğini ilan etmiş bulunmaktadır. Türkiye ekonomisine yön veren şirketler ve girişimcilerin ilgisi de bu iki sektörde toplanmaktadır. Gelişmelerin hızına örnek vermek gerekirse, son 10 yıl içinde dünyada Çin den sonra en çok enerji talebinin arttığı ikinci ülke Türkiye dir.. Türkiye, olarak gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan fakat verimli ve kullanılabilir enerji kaynakları konusunda yetersizlikleri olan bir ülkeyiz. Bu bağlamda, hammaddesi tarıma dayalı biyoetanol ve biyodizel üretiminde öyle planlı bir yapılanma gerçekleştirilebilmeliyiz ki enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasında yani, 2012 yılı için ödediğimiz 67 milyar dolar gibi müthiş bir rakamın azaltılmasına yönelik destek sağlaması amacı ile enerji çeşitliliğinin arttırılması ve güvencesinde mevcut tarım potansiyeline ivme kazandırmaya gayret ediyoruz.. Bu çerçevede; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımızın daha önce kamuoyuyla paylaştığı görüşleri, araştırmaları ve hedeflerinin doğru, sağduyulu ve cesaret verici olduğunu düşünmekteyiz. Bu hedeflere göre, birinci önceliğimizin insanımızın gıda güvenliğinin sağlanması, ikinci önceliğimizin ise üretim teknolojileri ile biyoenerji elde edilmesidir. 2013 yılında tarımsal destek miktarının %25 artışla 9 milyar TL nin üzerine çıkması da, Avrupa da birinci sırada ve Dünya da 7. büyük tarım ekonomisi olmasının getirdiği önemli bir politika uygulamasıdır. Çok başarılı olmasını bekliyoruz. Un sektöründen örneklendirdiğim gibi, gıda sektöründe yeni pazarlar arayarak, pazar hacmini genişletmek ya da ilişikli sektörlerle entegre olabilmek, büyümek adına yeni iş modellemeleri olarak sayılabilir. Öyle ki enerji ve tarım sektörünü entegre etmek adına önde gelen bir çok lokomotif gıda şirketleri kendi enerjilerini üretebilmek, enerji tasarrufu sağlamak adına enerji sektörüne ciddi yatırımlar yapmaktadırlar. Aynı şekilde önemli bazı enerji şirketleri de tarım sektörüne büyük önem vermekte ve güçlü alt yapılar kurmaktadır. Bu kapsamda bakıldığında sektörleri ayrı ayrı düşünmek yerine iletişim ve etkileşim içinde bulunmanın her sektöre ayrı ayrı yarar ve fayda getireceğinin ve sürdürülebilirliğin ancak o şekilde sağlamlaştırılacağının altını çizerek konuşmamı noktalamak isterim. Ayrıca, hammadde yeterliliğinin sağlanması, girdi maliyetlerinin azaltılması, Ar-Ge ve inovasyonun geliştirilmesi, insan kaynaklarının iyileştirilmesi, KOBİ lerin global rekabette
entegrasyonun sağlanması, sözleşmeli tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması, markalaşmaya önem verilmesi, 2015 yılında Türkiye de yapılacak G-20 toplantılarının gündemine Tarım ve Gıda nın yer almasının sağlanması ve Bakanımız Sayın Mehdi Eker in son tanımlamasıyla sektörde enformatik kirlilik ve cehaletin önlenmesi de 2013 yılı hedeflerini yakalamada yoğunlaşmamız gereken en önemli alanlarımız olacaktır.