Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir Haziran Direnişi nde ölümsüzleşenlerin anısına

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cumhuriyet Halk Partisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

mokrasisi " 14 sosyalist

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Neden TMMOB? Kıyı Kanunu, Mera Kanunu, 2B Kanunu gibi yasal düzenlemelere, Kentlerin yağmalanmasını amaç edinen kentsel dönüşüm politikalarına,

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için 8 Mart ta alanlara!

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

1: İNSAN VE TOPLUM...

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME

Ne kadar söz varsa düne ait Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

Polis Taksim Meydanı'na girdi

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

İlerici Kadınlar Kimdir?

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Uluslararası Kadın Hareketinin Uyanma ve Ayağa Kalkma Zamanı Gelmiştir! 2011 Venezüella Dünya Kadınları Konferansı için hep birlikte ileri!

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

Teröre karşı mücadele cephesi!

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

İ Ç İ N D E K İ L E R

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

15 Ekim 2014 Genel Merkez

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

Devrim Öncesinde Yemen

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR. 26 Kasım 2015

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Türkiye nin geleceğini 25 milyonluk kitle belirleyecek

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

UIT-CI/UBK Koordinasyon Komitesi deklarasyonu: Yaşasın Brezilya halkının mücadelesi!

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

KENTSEL TASARIM ve KATILIM

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

2013 YILI Faaliyet Raporu

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

ATBÖ Sürecinde Ölçme-Değerlendirmeye Hazırlık: ATBÖ Yaklaşımı Nasıl Bir Ölçme Değerlendirme Anlayışını Öngörüyor?

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

SOSYAL TABAKALAŞMA SOSYAL TABAKALAŞMA Taylan DÖRTYOL Akdeniz Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Pazarlama Bölümü

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

DEMOKRATİK, MÜCADELECİ VE GÜÇLÜ YENİ BİR SENDİKAL HAREKET İÇİN BİRARAYA GELDİK, YOLA ÇIKIYORUZ...

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

SANAT ATÖLYEMİZ ATÖLYEDE NELER OLUYOR? Renk çalışmaları, Üç Boyutlu Çalışmalar ve Otoportre Çalışmaları

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

SANAYİ KENTİNDE ÇALIŞANLAR -ÇATIŞANLAR

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

KANLI PAZAR'DAN MECLİS BAŞKANLIĞI'NA

AÇIK AÇIK SÖYLEYELİM!

Doğal Afetler ve Kent Planlama

Cumhuriyet Halk Partisi

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

TAİDER AİLE İŞLETMELERİ AKADEMİSİ EĞİTİM PROGRAMI 2017

Yerel Yönetim Vizyonu. Emin Dedeoğlu , Eskişehir

Türkiye de çocuk, çocuk olmak ve. Türkiye de Çocuk Çalışmaları Konferansı , ODTÜ Emrah Kırımsoy

NKP

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

DEĞİŞEN KENT MEKANI ALGISI: UZLAŞI VE ÇATIŞMA ZEMİNLERİ ÜZERİNDEN DERECELENMİŞ MEKAN KURGULARI

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Avrupa Birliği Yol Ayrımında B R E X I T

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

EKONOMİK, DEMOKRATİK ÖZLÜK HAKLARIMIZ; EMPERYALİZME, GERİCİLİĞE VE ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI MÜCADELEDE ŞUBEMİZ

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

Transkript:

Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir Haziran Direnişi nde ölümsüzleşenlerin anısına

elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil bir yaprak gibi yüreği koparıp ateşe atmak pek öyle kolay değil hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da yalnız bir bahar çiçeklenir a benim gülüm! Hasan Hüseyin

Mehmet Ayvalıtaş 2 Haziran 2013 Abdullah Cömert 3 Haziran 2013 Ethem Sarısülük 14 Haziran 2013 Medeni Yıldırım 28 Haziran 2013 Ali İsmail Korkmaz 10 Temmuz 2013 Ahmet Atakan 10 Eylül 2013

DEVRİMCİ PROLETARYA Yaşasın Proletarya Sosyalizmi!

PİNA BASIM YAYIN DAĞITIM İstiklal Caddesi Balo Sk. No: 32 Kat. 2 Daire No: 8 Beyoğlu/İstanbul 0 212 244 56 70 Devrimci Proletarya Yerel Süreli Siyasi Dergi Sayı:4 Pina Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. adına İmtiyaz Sahibi: Hüseyin Kezik Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ali Filizler Yönetim Yeri: İstiklal Caddesi Balo Sk. No: 32 Kat. 2 Daire No: 8 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 212 244 56 70 Baskı: Özdemir Matbaacılık Adres: Davutpaşa Cd. Güven Sanayii Sitesi C Blok No:242 Topkapı/İSTANBUL Tel: 0 212 577 54 92 Fiyat: 10 TL ARALIK 2013 - OCAK 2014

derken karanfil elden ele HAZİRAN DİRENİŞİ bu daha başlangıç mücadeleye devam...

İÇİNDEKİLER Sunu: Keşke Yalnız Bunun İçin İsyan Etseydik 11 Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı 13 Taksim: Direniş, Özgürlük, Sosyalizm! 43 Ve Biz Bilmezdik Taksim in Bu Kadar Özgür Olduğunu/ Yasaklanmadan Önce! 63 Artık Yeni Bir Noktadayız 97 Haziran Direnişi nin Ortaya Çıkardığı Kültür-Sanat Üzerine 101 Direnişin Zayıf Karnı: Orta Sınıf ve Pasifizm 115 Çatışma Kaçınılmazdır! 133 Haziran Direnişi Üzerine Notlar 149 Tek Kişi/Tek Parti Diktatörlüğü mü, Burjuvazinin Mali Oligarşik Diktatörlüğü mü? 157 Gezi nin Surlarda Açtığı Gediği Büyütmek 167 Zor, Her Toplumsal Dönüşümün Ebesidir 181 Bu Daha Başlangıç 185

Zamanın Ruhu: Artık Yeni Bir Başlangıçtayız 189 Gezi Tartışmaları: Sınıf Bileşiminden Sınıf Oluşumuna 195 Kitlelerin Öz Savaşım Organları ve Forumlar 207 HAZİRAN DİRENİŞİ NDE YAYIMLADIĞIMIZ BİLDİRİLER Genel Direnişi Süresiz Genel Grevle Birleştirelim! 237 Referandum mu İstiyorsunuz? Öneriyoruz! 241 EKLER Yeni Bir Yaşam İhtiyacı, Yeni Bir Yaşam Perspektifi 247 Burjuva Demokrasisinin Tekelci Mali Oligarşik Karakteri 259 1 Mayıs, Taksim ve Zamanda-Mekanda Özgürlük Mücadelemiz!.. 271 Yeni Kent Düzeni ve Mekan Savaşları 277

SUNU Keşke yalnız bunun için isyan etseydik Ankara da bir grup öğrenci Haziran Direnişi sırasında bir video hazırladı: Keşke yalnız bunun için kırsaydım seni. Camları kırılmış bir panonun önüne geçen gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, öğrencisinden işçisine, birçok eylemci panoyu kastederek bunu ben kırdım, çünkü diye başlayan cümleler kuruyor. Video, devrimci kitle şiddetinin meşruluğunu Cemal Süreya nın Keşke yalnız bunun için sevseydim seni dizesine atıfla anlatıyor. Bir genç kadın geçiyor kırık panonun önüne Bunu ben kırdım, çünkü ses çıkarmak istedim, bir başkası Bunu ben kırdım, çünkü üstüne yazdığım yazıları siliyorlardı diyor. Bir erkek öğrenci tuzla buz olan panonun camlarını eline alıyor Bunların hepsini ben kırdım, çünkü bunların hepsi çok güzel, bir başkası Bunu ben kırdım, çünkü polisle yakan top oynarken aramıza girmesini istemedim, öteki Bunu ben kırdım, çünkü gaza geldim diyor ve bu sırada her taraftan gaz a gelmenin görüntüleri giriyor. Bunu ben kırdım, çünkü baretim sağlam mı merak etmiştim, Bunu ben kırdım, çünkü canım sıkılıyordu, Bunu ben kırdım, çünkü barikata eşya lazımdı, Bunu ben kırdım, çünkü kuşlar içinden ge- 11

çebilsin istedim Cemal Süreya nın yirmi şiirinin hepsi Keşke yalnız bunun için sevseydim seni dizesiyle biter. Her bir şiir farklı bir temayı ele alır. Ama en nihayetinde dönüp dolaşıp bu son dizeye bağlanır, sanki tek bir şiir olur. Şair sevmiştir; kuşlar toplanıp göçtüğü için de, konsolun üstünde noksan bir gümüş kutusu için de, eşiklere oturmuş bir dolu insan için de, iki çay söylemiştir, biri açık olduğu için de ve daha bir dolu şey için Öyle bir sevgidir ki bu, her şeyde kendini var eder, çoğalır. Yani dünyanın, kendisinin ve sevgilisinin her hali, her anı için sevmiştir ve sevmektedir. Evrensel bağıntılılık ilişkisi devrededir ve yaşamın kendisi onun sevgisini koşullamaktadır. Biz de bu kitapta, tıpkı şair gibi yaşamın her haline ve zamanına dokunarak Keşke yalnız bunun için isyan etseydik diyoruz. Birçok yönden bu isyanın nedenlerini ve zorunluluğunu (burjuvazi-proletarya çelişkisinin yaşamın her anına nüfuz etmesiyle birlikte) anlatıyoruz. Direnişin zayıf karnını ve taşıdığı dinamikleri, hareketin gelişim seyrini enternasyonal sınıf mücadelesinin -küresel isyan ve direniş dalgasının- bir parçası olarak değerlendirmeye, devrim ve komünizmin gündeki maddi-toplumsal temellerini çözümlemeye çalışıyoruz. İsyan ve direnişin zorunluluğuyla yeni bir yaşam ihtiyacı ve özlemimizin yakıcılığının birbirine nasıl bağlandığını Bunun geleceğe devreden yönünü Dergi-kitaptaki birçok yazı Haziran Direnişi nin sıcak günlerinde yazılmış ve www.devrimciproletarya.net sitesinde yayımlanmıştı. Bu yazılara, kimi küçük değişiklikler, güncellemeler dışında dokunmadan kronolojik sırayla yer verdik. Sondaki EKLER bölümündeki yazıların da Haziran Direnişi ni anlama ve gelişim dinamiğini serimleme yönüyle katkısı olacağını düşündük. Geleceğe çevirelim yüzümüzü. İnsanın tüm yetileriyle özgürce kendisini geliştirebileceği zamanlara Bu daha başlangıç, mücadeleye devam! Eylül 2013 12

ANLAMAK GİDENİ VE GELMEKTE OLANI Biz Kazandık Bize yeniden gerçekçi düşgücümüzü armağan etti Gezi Direnişi. Ayaklarımızın yerden kesilmesini Yürüdük, hareket ettik ve zincirlerimizin ağırlığını farkettik. Ezilme ve sömürülmemizin, yoksayılmamızın, üzerimizde tahakküm oluşturan güçlerin ayırdına vardık. Özgürlüksüzlüğümüzü öyle bir deneyimledik ki, bir kez bunun ayırdına varınca hücrelerimizin duvarları daha bir üzerimize üzerimize gelir oldu ve adeta nefessiz kaldık, sokaklara kendimizi atmaktan, mücadele etmekten başka çıkışımız olmadığını gördük. Kapitalizmin gölgesini satamadığı için kesmek istediği ağaca, kapitalist değer yasasının, değişim değerinin hükmünü yürüttüğü kapitalist sisteme karşı her şeyin kullanım değeri olarak karşımıza çıkacağı bir dünyaya sarılırcasına sarıldık. Bu aslında bilincinde olalım olmayalım özde, değişim değerinin hakim olduğu dünyayla kullanım değerinin hakim olacağı dünyanın çarpışmasıdır. Ve bal gibi de sınıfsaldır. Gezi yle başladı ama dur- 13

madı, her gün farklı eylem biçimleriyle, militan-pasif türlü çeşit karşı koyuş, itiraz eylemleriyle bir kent, bir ülke soluk alıp verdi, veriyor. Yeni yeni mayalanmalar yaşanıyor. Abbasağa da, Yoğurtçu da, Kuğulu Park ta, Tuzluçayır da, stadyumlarda, üniversitelerde, plazalarda ve henüz direniş ve isyanın dilini konuşmaya mesafeli de olsa fabrika ve işyerlerinde ve kentin birçok yerinde, özlemi damla damla/öfkeyi damla damla /umudu damla damla /yığıyor herkes. Ve şair diyor ya, görüyorum/birikiyor/duyuyorum/birikiyor /bilirim de bildiremem/yaşamak güzel /anlıyorum /birikiyor /el çırparak izliyorum çocukça. Biz de Haziran isyanının soluklanma evresinde suyun ağır ağır yükselişini görüyoruz. Sokakları terketmeme inadından biliyoruz birikiyor. Görüyoruz, duyuyoruz, anlıyoruz damla damla büyüyor ve çoğalıyor. Ta ki yeni ve daha büyük bir tsunamiye kadar Çünkü bir kez sokağa inmeyi, sokakta siyaset yapmayı öğrendik. Meydanlarda, parklarda yeni bir yaşamın yalansız perdesiz, kendimiz olarak, metalar dünyasında (meta dolayımlı) temsili ilişkiler kurmadan nasıl olabileceğini, üreterek, paylaşarak, mücadele ederek çoğaldığımız bir yaşamın nasıl inşa edilebileceğini ucundan da olsa deneyimledik. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler, yeni bir yaşam ihtiyacı ve özlemini henüz Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin dizesini kurarcasına yaşamıyor belki, ama soluksuz kaldığı, bıçağın kemiğe dayandığı her an, her durumda Haziran isyanıyla birlikte toplumsal/sınıfsal belleğinde yeniden canlanan, bilgisi genetik kodlarına işlemiş olan bu yaşamı çağıracak, onun arayışı, mücadelesi içerisinde olacaktır. Abbasağa forumunun ilk günlerinde bir direnişçi içimize işlemiş olan isyanın kodlarını çok yalın bir dille ifade etti: İnsanları Gezi Parkı ndan çıkartabilirler, ama Gezi Parkı nı insanların içinden çıkartamazlar. Kapitalizm kendi suretinden bir dünya yaratıyor. Ve bugün bunun kentlerdeki karşılığı da neolibeal kentleşmedir. Bir parkla başladı her şey. Ama aslında hiçbir şey sadece bir parkla başlamadı. Kentin yeniden yapılandırılması ve bizim kentin dışına sü- 14

pürülmek istenmemize karşı Gezi de yıkımı durdurmak için bir ağacın gövdesine sarılan, onca şiddete rağmen ağaçla bir olduğu için kopartılamayan Hazar gibi, biz de Gezi Parkı na sarıldık. Gezi Parkı ne bizim için ne de tekelci burjuvazi ve onun siyasal iktidarı için üç-beş ağaç meselesiydi. Tek başına rant projesi de değildi. Zira bu saldırıyla tekelci kapitalist devletin yaptığı salt rant devşirmek değil, kenti sermaye birikiminin konusu olarak dönüştürmektir. O halde yapıp ettiğimiz her şey, direnişimiz neoliberal sermaye birikim sürecini bazı yönleriyle sekteye uğratmıştır. Tarlabaşı, Sulukule, Ayazma ve birçok emekçi semt sermaye birikim politikalarının sonucu yıkıldı. Taksim in yayalaştırılması projesiyle birlikte işçi sınıfı ve emekçilerin gösteri ve eylem hakkının yasaklanması -Taksim de 1 Mayıs mitingini yasaklayarak kentte olağanüstü hal dönemlerini aratmayan saldırılar- ve Emek Sineması nın yıkılması işçi sınıfı ve emekçilerin tepki ve öfkesini büyüttü. Emek Sineması nı yutan kültür-sanat alanındaki neoliberal muhafazakarlaştırma projesinin bir yönü sermaye birikiminin konusu yapılmadık hiçbir alan bırakmamacasına kültür-sanat cephesine dönük geliştirilen saldırı konseptiyken diğeri ise bu sermayeleştirme saldırısıyla birlikle onu koşullayacak ve sorunsuz yeniden üretimini sağlayacak siyasal, ideo-kültürel muhafazakarlaştırma hamlesidir. Kentten sürülüşümüzün, bununla birleşik olarak yaşam tarzlarımıza müdahalenin kimliklerimizin saldırıya uğramasının son halkası. Taksim in yayalaştırılması projesi ve yapılan düzenlemelerin tümü tekelci kapitalist sınıfın ve devletinin işçi sınıfının sınıf kimliğine yönelen bir saldırısıdır. İşçi sınıfı ve emekçiler kentin merkezinden sürülmekte -işçi sınıfı ve emekçilerin yaşam alanlarına burada yer yoktur!-, işçi sınıfının ücretli emekçi olmanın dışında görünür olması engellenmekte ve mekan-kent burjuva sınıf için tasarlanıp soylulaştırılmaktadır. Mecidiyeköy Profilo AVM ye bir inşaat işçisi kıyafetlerinden, ellerindeki nasırdan, güneş yanığı suratından ve tüm bunların imlediği yalın gerçekten, 15

beş parasız oluşundan, dolayı alınmadı. İşte bu yüzden ne Emek sineması sadece sinema, ne Gezi Parkı sadece park -birkaç ağaçmeselesidir. Sınıf kavgasının mekan politiğini oluşturuyoruz. Bu da bir kentin yeniden üretimidir. Kentler soluk alıp verirler ve devinirler. Hiçbir kent yoktur ki bir fotoğraf karesi gibi donsun. Biz İstanbul da ve direnişin yayıldığı tüm kentlerde bir kenti bir ülkeyi yeniden ürettik. Kent gözümüzde güzelleşti. Öz benliğimiz haline geldi. Gezi Parkı ndaki kolektif yaşamı dağıtan saldırı, kolektif üretim-paylaşım olarak Gezi yi var eden herkes tarafından -ki bu yaşamı vareden sadece Gezi Parkı nda çadır kuranlar değil başta İstanbul olmak üzere tüm kentlerdeki direnişçiler, sokağa çıkamayıp evlerinde tencere tava senfonisine katılanlar ve ülke sınırlarını aşan eylemlerin katılımcılarıdır- kendi öz benliklerine bir saldırı olarak algılandı, yaşandı. Çünkü oradaki hayat dışlarında ve üstlerinde bir mekanizma tarafından dayatılıp oluşturulmadı. Aşağıdan örgütlendi. Karşılıklı etkileşim ve çoklu ilişkiler içerisinde var edildi. İşgal kolektif mekan ve yaşam oluşumunun biçimidir. Zamanın ruhunu yakalayan bir eylem, örgütlenme biçimidir. Çünkü bugün direnişin mekanla da simgeleşmesine ve bu mekanda üretilecek yeni bir dünyanın ilişki ve toplumsallaşma biçimine ihtiyaç var. İşgal eyleminin çekim etkisini oluşturan direnişin mekan politiğinin yeni bir yaşam ihtiyacının simgesi haline gelmesidir. Yeni bir yaşamın nüvelerini oluşturmak, her şeyin alınıp satıldığı bir dünyanın değil merkezinde insanın tüm ihtiyaç ve özlemleriyle birlikte varolacağı bir yaşamın yaratılabileceğini ucundan da olsa göstermek protesto çağrısından çok daha ateşleyici ve esinleyicidir. Bunu Türkiye daha küçük ölçekte Ankara Tekel işgalinde de yaşadı, deneyimledi. Ankara nın göbeğinde iki ay boyunca bir direniş kenti kurulmuş ve bu kent, orada kurulan toplumsal ilişkilerin tümü sendikal bürokratizminin türlü oyunlarına rağmen işçi sınıfı için sürekli eylem çağrısı olmuştu. Direnişin dalgasal etkisini sağlayan dire- 16

nişin mekan politiğidir. Ve aynı zamanda bu mekanın direnişe katılan herkes tarafından direnişle birlikte yeniden üretilmesi, inşaa edilmesidir. Bugün işçi sınıfı ve emekçilerin, özellikle de gençlerin dışlarında birileri tarafından belirlenip onları misafir sanatçı olarak konumlandıran, çağıran eski eylem ve örgütlenme biçimlerine karşı oldukça mesafeli olduğunu söyleyebiliriz. Bu yeni toplum-sınıf-birey durumunun bir sonucudur. Kitle de birey de eski düzlemin kodları, değer ve normlarıyla açıklanamaz. Ne kazandık? Bir genç kadın düşünebiliyor musununuz, Türkiye nin kaderi hiç bu kadar bizim ne yapıp edeceğimize bağlı olmamıştı, diyor haklı olarak. Sokaktakilerin gündemi belirlemesinden bahsetmiyor tek başına, kendi geleceğini inşa edebileceğini henüz tam bilince çıkaramamış da olsa örtük bir biçimde görüyor ve bunun bilgisiyle hareket ediyor, konuşuyor. Evet, Türkiye nin kaderi isyan günleri boyunca sokakların, meydanların nasıl hareket edeceğine bağlandı. Bu biraz abartılı gelebilir, ancak şu bir gerçek, sınıf kesimleri ve sınıflar arası güç ve mücadelelerinin, dizilimin yeniden şekillendiği bir dönem yaşadık, yaşıyoruz. Ve hala yeni durum içerisinde bir denge durumuna geçilmiş değil, türbülans devam ediyor. Olağan zamanlarda kitlelerin bilincinde şiddet tekelinin devlette olması meşrudur. Bu şiddet tekelini yıkma yönündeki en ufak hareket, yapı, örgütlenme, bu sınır çizgisini aşan her kesim marjinal olarak görülür. Ancak kitleler isyan günlerinde devletin şiddet tekelinin meşruiyetini sorgulamaya başladı ve reddetti. İşçi sınıfının söz, düşünce, örgütlenme, toplantı, eylem özgürlüğü hakkını ancak devletin bu şiddet tekelini yıktığında ve aşağıdan ve doğrudan demokrasi dinamiklerini harekete geçirdiğinde kullanabileceğini, kendi yaşamıyla ilgili kararları kendisi vermek istediğinde çarptığı duvarın yine devletin şiddet tekeli olduğunu, bunu yıkmanın da ancak karşı bir zor ve şiddeti gerektirdiğini gördü. Taş atmayın sesleri de sokak barikatlarında, çatışmalarında duyuldu. Ancak artık bir sınır çizgisi aşılmıştı, 17

tüm liberal sol çarpıtma ve dezanformasyona rağmen kitlelerin gözünde devrimci şiddet meşrulaştı ve kitleselleşti. Taş atmayanlar ve atamayacaklarını söyleyenler artık kendileriyle taş atanları özel olarak (onca liberal reformist kampanyaya rağmen) ayırma ihtiyacı duymadı. Çünkü meşru olan bu. Haziran Direnişi boyunca birçok kez tekrarlanan barikat kurup polisle önde çatışanlarla hemen arkada cephe gerisi olarak konumlanıp öndeki çatışmanın sürekliliğini sağlayan binlerce insanın varlığı bu meşruiyetin bir başka göstergesidir. Yaratıcı yıkıcı eylemimimizin gücünü gördük. Her birimiz kendimize ait oda lara (bu hiç de kadının özgürleşmesinin bir eşiği olarak kendisiyle baş başa kalacağı, bireyselliğini yaşayacağı, kendisi için yaşayabileceği bir mekan ve zaman metaforu değildir) hapsolmaktan kurtulduk. Korkunun, rekabetçiliğin, bireyciliğin duvarlarını büyüttüğü ve içine ışık sızmasın diye pencerelerini sımsıkı kapattığımız odalarımızdan/hücrelerimizden çıkmaya başladık. İnsanın kurduğu toplumsal ilişkilerle zenginleştiğini, üretken olduğunu, kendisini gerçekleştirebildiğini duyumsadık. Direnişin, mizahı da, kültür-sanatı da bunun en çıplak göstergesidir. Artık hepimiz şarkı söylüyoruz. Şarkı söyler gibi, dans eder gibi direniyoruz. Ağız dolusu kahkahalarımızın da, gök gürültüsünü kıskandıracak desibeldeki öfkeli slogan ve haykırışlarımızın da isyanın birer silahı haline geldiğini gördük. İnsana dair olan ne varsa onları kuşanıp direnmeyi öğrendik. Hepsini kendimize yakıştırdık. Sınıfsal olan politiktir! Sınıfsal olup da politik olmayan hiçbir şey yoktur. Ekonomi-siyaset bağını koparmanın ve sınıfı ekonomik bir kategoriye indirgemenin kendisi de politik bir tutumdur ve sınıfsaldır. Evdeki yaşam da dahil her şey değişti. Emekçi kadının evdeki burjuvaya karşı dilsizleşmesi toplumsal cinsiyet rollerinden kaynağını almaktadır. Sarsılması da gerisindeki tarihsel-toplumsal gericilik birikimi, neoliberal burjuva demokrasisi içerisinde bu rollerin yeniden üretimini sağlayan ekono- 18

mik-siyasi yapı nedeniyle oldukça zorlu bir mücadeleyi gerektirmektedir. Haziran Direnişi nin kadınları, gündelik hayatlarında toplumsal cinsiyet rollerinden köklenen tüm davranış kalıplarını, ilişkileri damarlarında dolaşan Gezi ruhuyla sorgulamaya, değiştirmeye başladı. Kadınlar, kadın-erkek hep birlikte direnmenin, varolmanın dayanılmaz güzelliğini yaşadıktan sonra kendilerini ikincilleştiren tüm ilişki ve kurumlara karşı artık eskisi gibi edilgen kalamazlar. Birey olarak, cins olarak, sınıf olarak kimlikleri keşfetmede önemli bir uğraktır Gezi. Henüz bilince yeterince çıkmamış olsa da bir kez kodlarımıza girdi. Her sınıfsal-toplumsal çelişkide davranış kalıplarımızın üzerinde etkili olacaktır bu kodlar. Artık boyun eğen, edilgen değil özneleşmenin, özgürleşmenin kapısı ufacık da olsa aralandı, yeni bir yaşamın özsuyuyla buluştuk. Burjuva demokrasisinde sınıf siyasetinin arenası sokak ve meydanlardır. Haziran isyan ve direnişi işçi sınıfı ve emekçilerin politika algısını farklılaştırdı. Burjuva siyaseti bir bütün olarak işçi sınıfı ve emekçilerin hayatına kastedince, hayata dışsallaşınca, hayat politikanın kendisi oldu.yemek yerken de, gülerken de, ağlarken de, koşarken de, şarkı söylerken de, dans derken de politika yapıyoruz. Politikanın tanımı yerli yerine oturdu, artık sandıkta ve yüksek katlarda yapılan bir şey olmaktan çıktı. Siyasetin sadece sandıkla kodlandığı Türkiye de gerçek siyasetin merkezi ve failleri tüm ihtişamıyla sahne aldı. Siyasetle bağını seçim sandığı dolayımıyla kuran geniş kitleler geri çağırma hakkının seçimlerle koşullu olmadığının bilinciyle olmasa da hükümet istifa sloganını atarak geriye çağrma hakkını kullandı. Haziran isyan ve direnişinde sokaklara taşan kitleler yine sosyalist demokrasi bilinciyle olmasa da, temsili demokrasiye karşı doğrudan ve aşağıdan demokrasi talep ve özlemlerini dillendirmiş, bunun arayışına girmiş, örgütlenme biçimlerini, dilini, hareket tarzını öğrenmeye, deneyerek bulmaya ve bilince çıkarmaya çalışmıştır. Bu süreç park forumlarıyla nitelik 19

değiştirerek hala devam etmektedir. Haziran isyan ve direnişi, dünün emeği, birikimi, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele deneyimleri üzerinden şekillendi. İşçi sınıfı ve emekçilerin tarihsel mücadele deneyimlerinden, yanıbaşındaki Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinden, küresel isyan ve direniş dalgasından tüm sınıfsal-toplumsal-ulusal-cinsel mücadele ve deneyimlerden beslendiğini söyleyebiliriz. Öte yandan bugüne kadar bu topraklarda yaşanan siyasal-sınıfsal-toplumsal direnişlerin bir devamı olarak değil bir devrimci kopuş olarak yaşandı. Kendisinden önce yaşanan tüm sınıfsal-toplumsal mücadeleleri içine alıyor olmasına rağmen bunlarla aynı zincirin bir halkası olarak doğrusal bir dizilim sergilemiyor. Bu direniş bir kopuş çizgisini ifade ediyor. Çünkü, burada farklı olarak kitlelerde henüz tam bilince çıkmamış olsa da bir iç istem olarak yavaş yavaş mayalanan Kendi kararlarımızı kendimiz vermek istiyoruz düşüncesi geniş kitlelerce eyleme döküldü. Direnişe katılan yüzbinler aşağıdan ve doğrudan demokrasi talebiyle ilerledi, karar ve eylem süreçlerinin öznesi olarak kendini varedebilmeyi eylemin içerisinde kendi yaratıcı pratikleri olarak deneyimledi. Bu işçi sınıfı ve emekçilerin yeni bir yaşam ihtiyacının ve özlemlerinin daha bir yakıcılaştığını göstermektedir. Komünistlerin görevi asıl olarak bunun bilince çıkmasını sağlayacak politik-pratik bir öncülük sergilemek, sınıfsal-toplumsal-bireysel özgürlüklerin önündeki engeli, neoliberal burjuva demokrasisini, yıkma mücadelesini yükseltmektir. Gezi yle birlikte zamanın hızı değişti. Biyolojik saatimiz direnişin saatine bağlandı. Uyku, uykusuzluk, yemek vb. zorunlu ihtiyaçlarımız da dahil her şey direnişin saatine uyarlandı. Bu, hareketin Gezi Parkı nın dağıtılması sonrası yaşadığı geri çekilme sürecine de devreden bir zaman algısıdır. Kitleler, sanki her yeni direniş, eylem, toplaşma anında yine isyan günlerinin dinamizmini, yorulmak bilmezliğini, ve zaman algısını geri çağırıyor. Tersinmezlik ilkesi devrede ve zamanın oku hep ileriyi gösteriyor. 20

Direniş, isyan, ayaklanma artık uzak geleceğin değil bugünün içerisinden tartışılıyor. Devrim unutulan, tedavülden kaldırılan bir sözcüktü. Gezi nin simge pankartlarından biri Devrim Sanki Göz Kırptı oldu. Bir kez kendi yaşayacağımız bir şey olarak hayal etmeye başladıysak devrim ve sosyalizmi artık toplum için, insanlık için gibi soyut idealarla değil kendimiz için, kendi hayatımızı kurmak için eylemdeyiz, sokaktayız, direnişteyiz, isyandayız demektir. Ve bu müthiş bir enerjinin de açığa çıkması demektir. Yarın daha da fazlası için güç ve deneyim biriktiriyoruz. Meydanlarımızı, sokaklarımızı Haziran Direnişi yle kısa süreliğine de olsa özgürleştirdik. Yeniden özgürleştireceğiz! Sadece Taksim i değil, kolektif mekan olarak direniş odağı haline getirdiğimiz İstanbul un ve tüm diğer kentlerin meydanlarını, parklarını özgürleştirecek, yeniden inşa edeceğiz. Gaza, copa, TOMA ya karşı direnmenin ve polisi püskürtmenin, meydanları, sokakları özgürleştirmenin, özellikle de meydanları, parkları özgürleştirdikten sonra komünal yaşamdan izler taşıyan bir yaşamı kurmanın sevincini yaşadık. Sokak ve meydan demokrasisinin nasıl inşa edileceğini ucundan kıyısından da olsa deneyimledik, öğrendik. Başardığımızı gördük. Bencillik geniyle, insanın doğasıyla açıklanan rekabetçilik ve ben cilliğin gelişkin bir bireysellik-toplumsallık içerisinde belirleyen olmadığını, paylaşım ve kolektivizmin muhteşem güzelliğini ve yükselişini gördük. Biz devrimciler ve komünistler, sosyalizmin/komünizmin ne kadar güzel, ne kadar yaşanası bir sistem olduğunu okuduk, yazdık, anlattık. Ama onun ufacık bir izdüşümünü yaşamda kanlı canlı gördüğümüzde, ürettiğimizde, yaşadığımızda dehşet mutlu olduk. Düş gücümüzün ne kadar fukara olduğunu, büyük anlatının hayatla buluşma anlarını ne kadar kuru ve cansız resmettiğimizi gördük. Artık hiçbirimiz eski ben/biz değiliz. Çünkü, komünizmin maddi toplumsal temelini ve kaçınılmazlığını soyut ve teorik bir çözümleme olarak değil yaşamın yeşili içinde gördük. 21

Burjuva Demokrasinin Baskın Yönü: Mali Oligarşik Diktatörlük İçinde yaşadığımız dünyayı nasıl kavradığımızı belirleyen üç şey vardır: Dünyanın nasıl bir yer olduğu, bizim kim olduğumuz ve dünyayı nasıl incelediğimiz. (Bertell Ollman) Neoliberalizmin kriziyle (veya azami üretkenlik artışı saldırganlığını koşullayan krizi öteleme programıyla) rejim krizini birbirinden ayıran yaklaşımlar Gezi yle birlikte başlayıp tüm ülkeye yayılan ve uluslar arası etkileri de olan Haziran isyan ve direnişini antikapitalist özünü perdelemekte, sınıfsal karşıtlık zeminini silikleştirmekteler. Mesele iki üç ağaç değil diyen herkesle aynı mahalleden olmadığımız gibi, aynı şeyleri de kastetmiş olmuyoruz. Bu yüzden kendi konumlanma noktamızı belirtmek, Haziran isyan ve direnişini sınıf gözüyle analiz edebilmek için aynı zamanda, mesele tam da iki üç ağaçtır, diyoruz. Çünkü bu iki üç ağaç gölgesi alınıp satılamadığı için neoliberalizmin hedefi olmuştur. Ve biz, o iki ağaca sahip çıkarken onu hedefleyen neoliberalizmin sermaye birikim rejimine -iki üç ağacı da sermaye birikimi ve rantının konusu haline getiren rejime- karşı çıkmış olduk. Neoliberal burjuva demokrasinin sınırlarının daralması, baskı ve zorun öne çıkması, tekelci burjuvazi ve devleti için bir tercih değil zorunluluktur. Çünkü, neoliberal politikaların durduraksız uygulanmasının, hiçbir kontrol, denetim, sürtünme, esneme payını -hele de bugünkü küresel kriz koşullarında- içermeyen sermaye birikim rejiminin koşulladığı tam da budur. Neoliberalizm, emeğin ağır sömürü ve boyunduruğunu gerektiren emek kontrol rejiminin yanısıra yaşam alanlarını hedeflemektedir. Her taraftan azami sömürü için, azami sermaye birikimi için tüm mekanizmaların işletilmesi, bunlara yeni sömürü ve sermaye birikim alanlarının eklenmesi demektir. Bu yüzden yaşam alanlarımıza saldırıyor, doğayı yok ediyor, 22

kenti doğal, tarihsel ve ideo-kültürel değerleriyle tahrip edip dönüşüme uğratıyor, tekelci burjuvazi namına yeniden üretiyor. Bir yandan işçi sınıfı ve emekçileri kent merkezinden atarken bir yandan da kentin üretim ve yeniden üretim sürecinin sağlayıcısı olarak -yani ücretli köle olarak- ve meta fetişizminin ve egemenliğinin sembolü olan mabedlerini tavaf edip metanın dolaşım sürecinde sermaye olarak kendisini gerçekleştirmesi döngüsünün bir parçası olarak -yani müşteri olarak- kente kabul ediyor. İstanbul un her sokağı, parkı işçi sınıfı ve emekçilerin bilincinde böyle yer etmemiş -çok az bir kesimi bunu görmüş- olsa da sınıfsal karşıtlık ekseninden bakan burjuvazinin oldukça doğru bir biçimde okuduğu üzere nesnel olarak kapitalist kentsel dönüşüme, neoliberal sermaye birikim sürecine ve neoliberal burjuva demokrasine karşı bir direniş mevzisi haline geldi. Bu isyan neoliberal politikalara ve onların uygulanmasının gerek koşulu olan işçi sınıfı ve emekçiler için kölece yönetilmekten başka bir şey olmayan geri tipteki neoliberal burjuva demokrasisine karşı gelişti. Bu isyana sınıfsal karakterini veren budur. Siyasal özgürlük talep ve özlemlerinin yakıcılığı salt baskı ve zor mekanizmasından dolayı değil bugün üretimin toplumsal güçlerinin geldiği gelişim düzeyi ile kapitalist üretim ilişkilerinin bağdaşmazlığından dolayıdır. Sorunu tersten tanımlayınca her şey tersyüz olur. O halde soruyu doğru sorarak başlayalım AKP hükümetinin baskı ve zor politikalarını öne çıkarmaya, neoliberal burjuva demokrasinin sınırlarını geriden çekmeye iten ne? Kentsel dönüşümle hedeflenen sermaye birikimini sekteye uğratan Gezi Direnişi ne karşı bu kadar pervasızlaşmasının asıl nedenini ancak bu sorunun yanıtını aradığımızda bulabiliriz. Tekelci burjuvazi, Türkiye nin küresel kriz anaforuna savrulmamasının ancak, neoliberal sermaye birikim rejiminin kesintiye uğramamasıyla, onun da sıkı emek kontrolü rejimiyle koşullu olduğunu biliyor. Ve bunun salt ekonomik temelli bir sorun olmadığını, onu tamam- 23

layan siyasal-toplumsal-kültürel boyutunun bugün oldukça öne çıktığını da Muhafazakar siyasal-toplumsal dönüşüm politikaları ve toplumsal mühendislik projelerinin -Fettullah Gülen in altın nesil yetiştirme hedefinin- bağlandığı yer tam da burasıdır. Emeğin tevekkülünü üretecek siyasal-toplumsal-kültürel bir dokunun var edilmesi sorunu Her şeyi AKP rejimiyle açıklayanlara sormak gerekir: Neoliberal sermaye birikim rejimi Tayyip Erdoğan AKP sinde simgeleşen baskı ve zor politikalarını koşullamış olamaz mı? Tek adam diktatörlüğü ve diktatörün psikolojisi savlarından önce asıl yanıtlanması gereken soru budur. Elbette her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ve Tayyip Erdoğan da gerici ideolojik-kültürel angajmanlarıyla burjuva yönetim anlayışına kendi rengini, tarzını katmıştır. Öyle uzun boylu kişilik çözümlemelerine hiç gerek yok. 2023 strateji belgesine bakmak yeterlidir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, bu, tekelci burjuvazinin belli ton farkları olsa da tüm kesimlerinin arkasına yazıldıkları stratejik bir belgedir. Ve 2023 hedefleri tekelci kapitalist devletin, hükümette kim olursa olsun üzerimizden bir buldozer gibi geçmesini gerektirmektedir. Çünkü o hedeflerin gerçekleşebilmesi neoliberal sermaye birikim rejiminin önünde hiçbir engel, hız kesecek hiçbir kurum, yapı, ilişki vb. bırakmamaya, varolanları da ortadan kaldırmaya ayarlıdır. Başbakanın kişiliği ve otoriterizmi tartışmaları, küresel kriz koşullarında tekelci kapitalizmin esneme katsayısının iyice düştüğü bir dönemde oldukça sığ kalmaktadır. Tartışmanın bu yöne daralması yakın bir tehlike olarak seçimlerde, AKP gitsin diye siyasal tutum geliştirmeye ve Haziran isyanında parlamentoya alternatif olarak çıkan sokak siyasetini etkisizleştirmeye, bu siyasal tutumun payandası haline getirmeye varabilir. Burjuva partiler arasında yapılacak bir tercihin sonucu ancak şu olabilir: Birinin tekelci mali oligarşinin saldırı programını yaşama geçirirken tüm nobranlığını ve saldırgan yüzünü hiç perdelemeksizin göstermesi, diğerinin bu saldırı programına işçi 24

sınıfı ve emekçileri kimi zaman kırıntı düzeyinde tavizlerle rıza üretim sürecine dahil ederek içermeye çalışması. Tek parti/kişi diktatörlüğü ve buna karşı yükselen öfke patlaması tarzı tespitlerde bulunanlar sorunun kaynağını görmedikleri ve sadece semptomlara işaret ettikleri için çözümü de doğru bir biçimde tespit edememekteler. Sınıfsal-toplumsal ilişkilerin sermaye birikim rejimi temelinde dönüşümünü hedefleyen AKP programına karşıtlık, tam da sermaye temeline karşıtlığı içermediğinde ideo-kültürel çatışma, yaşam tarzlarına müdahale, dinci-gericilik gibi kendinde görülen sorunlara karşı mücadeleye doğru daralacak ve işçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal karşıtlık yönünde konumlanmasını da engelleyecek, hatta tam tersi yönde bir kamplaşma ve karşıtlık ilişkisi içerisine sokacaktır. Gezi nin sermaye cephesinden bakiyesi, rejim krizinin daha da derinleşmiş olmasıdır. Neoliberal burjuva demokrasisinin kapsama ve rıza üretim mekanizmaları tümüyle devre dışı kalmamış olsa da artık tekelci kapitalizmin esneme katsayısının oldukça düşmüş olmasıyla iyice geriye itilmiş, baskı ve zor politikaları, polis şiddeti öne çıkmıştır. Gelişen sınıfsal-toplumsal hareketlere karşı müsamahasızlığı bugün onun zayıf karnını oluşturmaktadır. Baskı ve zor politikalarının öne çıkmasının ve rıza üretim mekanizmalarının alabildiğine işlevsizleşmesinin temelinde, Türkiye nin bölgede rol model olarak, bölgesel güç yükseltimi ve buna uygun ekonomik-siyasal-kültürel hegemonya geliştirme stratejisinde yaşadığı ciddi tıkanmanın olduğunu söyleyebiliriz. Tekelci burjuvazi ve siyasal iktidarı Gezi nin mesajını gayet net aldı. Onlar bu isyanı sınıfsal karşıtlık ekseni üzerinden okudular. Haziran Direnişi doğrudan neoliberal burjuva demokrasisinin gündeki hedeflerinde bir kırılma yaratmıştır. Azami artıdeğer sömürüsü için azami metalaştırma saldırısını içeren tekelci kapitalist devletin programına karşı geliştirilen muhalefet ve blokaj neoliberal kapitalizmin sermaye birikim 25